İşçi sözü haziran 2015

16
HDP, AKP’yi yenilgiye uğrattı ve iktidardan düşürdü. 7 Haziran seçim sonuçlarının özeti budur. Yoksa gerek 2011 seçimleri gerekse 2014 yerel seçimleriyle karşılaştırıldığında oy kaybetmesine karşın, AKP hâlâ açık farkla birin- ci parti ve ülke siyasi coğrafyasına büyük ölçü- de kendi siyasi rengini vurmaktadır. Hesaplar ortada. Eğer HDP yüzde 10 barajını aşamasaydı ya da bu barajı göze alamayıp, daha önceki se- çimlerde olduğu gibi, bağımsız adaylarla seçi- me girseydi, oy kaybına karşın, AKP, Meclis’teki çoğunluğunu koruyacak ve iktidarını sürdüre- cekti. HDP, milletvekilliği kaygısını bir kenara bırakarak, Meclis dışında kalmayı göze alarak, stratejik bir karar aldı ve seçimlere parti olarak girdi. Cesaret etti ve kazandı. Büyük devrimci Rosa Luxemburg, 1917 Ekim’inde, Rusya’da işçi sınıfının tek başına ikti- darı alması için öncülük eden ve devrimi başla- tan Bolşevikler için, “cesaret ettiler” ifadesini kullanır. Dün Bolşevikler, cesaretleriyle işçi sınıfı iktidarının yolunu nasıl açtılarsa, bugün de HDP, yine azim ve cesareti sayesinde, baskı, zu- lüm ve yolsuzluğun simgesi haline gelen AKP’nin 13 yıllık iktidarına son verdi. Emekçiler ve tüm ezilenlerin hak ve özgürlük mücadelele- rinin önünü açtı. Şimdi sıra, başta işçi sınıfı ol- mak üzere, emekçiler ve tüm ezilenlerde. HDP, AKP iktidarını yıkmakla kalmadı, onu stratejik bir yenilgiye uğrattı; egemen sınıflar ve rejimin gözünde değersizleştirdi. Bunu, AKP’yi Kürt illerinde hezimete uğratarak yaptı. Baraj yıkıldı Şimdi emekçilerin zamanı! Kısacası zaten çocukları zorla evlen- dirme geleneğinin mevcut olduğu bir coğrafyada, “resmî nikâh” şartının orta- dan kaldırılması, çocuk yaşta evlilikleri artıracaktır. ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ dedik ve yaptırmadık. Bu bizler için siyasi niteliği itibariyle çok somut ve değerli bir başlangıçtır… metal sektöründeki son eylemliliklerin, işçi sınıfı hareketindeki topyekûn yük- selmenin ilk işaretleri olması beklene- bilir. Yunanistan’dan sonra İspanya’da da sol rüzgârlar esiyor Mustafa Eker > 4 Diyanet işleri başkanının arabası Necdet Seçer > 5 Kadın ve çocuk istismarında Türkiye’nin son durumu Ayla Çelik > 6 Aliağa Petkim’de mücadele kazandırdı B. Çakır > 10 Ha Atatürk Havalimanı ha Soma Bahadır Altan > 15 Haziran 2015 / Sayı 12 Fiyatı 1,5 TL Her şeye rağmen kar makinesi yolumuzu açıyor Anayasa Mahkemesi’nden kadınlara yeni bir çelme Ülkede “metal fırtınası” esti N. Cemal > 3 Oya Öznur > 7 Aykut Özer > 9 İşçi Sözü İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır Devamı 2. sayfada >

Upload: isci-soezue

Post on 22-Jul-2016

237 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

İşçi Sözü Haziran 2015 tarihli 12. sayısı

TRANSCRIPT

HDP, AKP’yi yenilgiye uğrattı ve iktidardandüşürdü. 7 Haziran seçim sonuçlarının özetibudur. Yoksa gerek 2011 seçimleri gerekse2014 yerel seçimleriyle karşılaştırıldığında oykaybetmesine karşın, AKP hâlâ açık farkla birin-ci parti ve ülke siyasi coğrafyasına büyük ölçü-de kendi siyasi rengini vurmaktadır. Hesaplarortada. Eğer HDP yüzde 10 barajını aşamasaydıya da bu barajı göze alamayıp, daha önceki se-çimlerde olduğu gibi, bağımsız adaylarla seçi-me girseydi, oy kaybına karşın, AKP, Meclis’teki

çoğunluğunu koruyacak ve iktidarını sürdüre-cekti. HDP, milletvekilliği kaygısını bir kenarabırakarak, Meclis dışında kalmayı göze alarak,stratejik bir karar aldı ve seçimlere parti olarakgirdi. Cesaret etti ve kazandı.

Büyük devrimci Rosa Luxemburg, 1917Ekim’inde, Rusya’da işçi sınıfının tek başına ikti-darı alması için öncülük eden ve devrimi başla-tan Bolşevikler için, “cesaret ettiler” ifadesinikullanır. Dün Bolşevikler, cesaretleriyle işçi sınıfıiktidarının yolunu nasıl açtılarsa, bugün de

HDP, yine azim ve cesareti sayesinde, baskı, zu-lüm ve yolsuzluğun simgesi haline gelenAKP’nin 13 yıllık iktidarına son verdi. Emekçilerve tüm ezilenlerin hak ve özgürlük mücadelele-rinin önünü açtı. Şimdi sıra, başta işçi sınıfı ol-mak üzere, emekçiler ve tüm ezilenlerde.

HDP, AKP iktidarını yıkmakla kalmadı, onustratejik bir yenilgiye uğrattı; egemen sınıflarve rejimin gözünde değersizleştirdi. Bunu,AKP’yi Kürt illerinde hezimete uğratarak yaptı.

Baraj yıkıldıŞimdi emekçilerin zamanı!

Kısacası zaten çocukları zorla evlen-dirme geleneğinin mevcut olduğu bircoğrafyada, “resmî nikâh” şartının orta-dan kaldırılması, çocuk yaşta evlilikleriartıracaktır.

‘Seni başkan yaptırmayacağız’ dedikve yaptırmadık. Bu bizler için siyasiniteliği itibariyle çok somut ve değerlibir başlangıçtır…

metal sektöründeki son eylemliliklerin,işçi sınıfı hareketindeki topyekûn yük-selmenin ilk işaretleri olması beklene-bilir.

Yunanistan’dan sonra İspanya’da da sol rüzgârlar esiyorMustafa Eker > 4Diyanet işleri başkanının arabasıNecdet Seçer > 5Kadın ve çocuk istismarında Türkiye’nin son durumuAyla Çelik > 6Aliağa Petkim’de mücadele kazandırdıB. Çakır > 10Ha Atatürk Havalimanı ha SomaBahadır Altan > 15

Haziran 2015 / Sayı 12Fiyatı 1,5 TL

Her şeye rağmen kar makinesi yolumuzu açıyor

Anayasa Mahkemesi’nden kadınlara yeni bir çelme

Ülkede “metal fırtınası” esti

N. Cemal > 3 Oya Öznur > 7 Aykut Özer > 9

İşçi Sözüİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Devamı 2. sayfada >

Baraj yıkıldıŞimdi emekçilerin zamanı!

Artık AKP’nin, Kürtleri sistemeve rejime bağlama yönünde hiç-bir rolü olamayacağını gösterdi.Bu gelişme, 7 Haziran seçimleri-ni, AKP için, “sonun başlangıcı”haline getirmektedir.

Buna karşılık HDP, despotik biriktidarı yıkarak, tüm emekçiler veezilenler nezdinde saygınlık ka-zandığı ve onlar için çekim mer-kezi haline geldiği gibi, kendinisisteme ve egemenlere de kabulettirdi. Bunu sadece Kürt halkı-nın temsilcisi olduğunu tartışıl-maz bir biçimde kanıtlayarak yada Türkiye partisi olma yolundagüçlü adımlar atarak yapmadı.Seçim süresince kendisine yöne-len sayısız saldırıya karşı soğuk-kanlı ama kararlı duruşu ile Di-yarbakır mitingine yönelik katli-am saldırısı karşısında, yüz bin-lerce kişiyi provokasyona gelme-den, meydandan boşaltmasıylada gösterdi. Artık egemenler,sevmeseler, karşı olsalar ve hattadüşmanlık duygusu besleselerdahi, karşılarında, rüştünü ispatetmiş, olgun ve güçlü bir siyasiparti ve hareket olduğunu kabul-lenmek zorundalar.

HDP bu başarıyı nasıl kazandı?HDP’nin son seçim başarısının

arkasında üç güçlü dinamik yeralmaktadır. Bunlardan önde ge-leni, Kürt halkı ve onun müca-delesidir. Kürt halkı, Roboskikatliamı, AKP’nin Kürt düşmanıyüzünü açığa çıkaran, “Kobanedüştü, düşecek söylemi” ve İŞİDçeteleri ile işbirliği ve son olarakda Dolmabahçe mutabakatınınçiğnenmesi ve “Kürt sorunu yok-

tur”, “çözüm, müzakere masasıyoktur” gibi açıklamalar nede-niyle, AKP’den tümüyle koptu.Buna karşılık, birçok olay ve ge-lişme vesilesiyle, HDP’nin barışve çözüm konusunda samimiye-tini ve barışa, “ölümüne bağlı ol-duğunu” gördü. Ağrı provokas-yonu sırasında, hayatlarını kay-betme pahasına, asker-gerilla ça-tışmasını engellemeye çalıştıkla-rını ve askerleri koruduklarınıgördü. Seçim döneminde, içindebombalı katliam saldırılarının dayer aldığı, kendisine yönelik yüz-lerce saldırıya karşı, çatışma or-tamına sürüklenmediğini gördü.Diyarbakır mitingine yönelik sal-dırı karşısında, provokasyonagelmeyip, soğukkanlı bir biçim-de, yüz binlerce kişiyi alandantahliye ettiklerini gördü. Sonuç-ta, HDP, Kürt halkının en fazlaönem verdiği barış konusunasarsılmaz bağlılığını göstererek,bölge halkının nerdeyse tamamı-nın desteğini aldı. Bu destek sa-yesinde bölgede oy patlamasıyaparak, AKP’yi hezimete uğrattı.

İkinci olarak, “Gezi dinamiği”bu seçimde tümüyle HDP’nin ar-kasındaydı. Son 15-20 yılda ül-kenin batısındaki en güçlü top-lumsal eylem olan Gezi Direnişi,gençlerin, kadınların ve “beyazyakalı işçilerin” eylemiydi. Bueylemin içinde yer alan veya di-renişi aktif olarak destekleyenhemen herkes, seçimlerdeHDP’yi, seçim aktivisti olarak veoy vererek destekledi. “Gezi ru-hu” iki yıl sonra seçim sandıkla-rında “hortladı” ve HDP’ye oyolarak yağdı.

Üçüncü olarak, AKP’nin des-

potizminden, toplumu kutuplaş-tırmasından korkan ve bıkan; bupartinin, ne pahasına olursa ol-sun, iktidardan uzaklaştırılmasınıisteyenler, başta Aleviler, kadın-lar ve laikçi kimi kesimler olmaküzere, HDP’ye yöneldi. Bu se-çimlerde, ödünç de olsa, oyları-nı HDP’ye verdi. Toplumu kutu-plaştırıp, yandaşlarını kemikleşti-rerek, iktidarını sürdürme strate-jisi izleyen AKP’nin bu politikası,son seçimlerde geri tepti ve ken-disini vurdu. Bu gerilim politika-sıyla yarattığı “düşmanlarının”bir bölümü seçimlerde HDP’yidestekledi ve HDP’nin seçim ba-şarısında pay sahibi oldu.

Bu daha başlangıç, mücadele sürecek

HDP’nin seçim zaferi veAKP’nin 13 yıllık iktidarına sonvermesi, başta emekçiler, ezilen-ler, barıştan ve demokrasidenyana olanlar olmak üzere, toplu-mun geniş bir kesimini rahatlattıve onlara moral kazandırdı. Ye-nilmez gibi görünen despotik si-yasi iktidarın yıkılması, barış vedemokrasi güçlerinin de önünüaçtı. Bir yandan fiili tek parti re-jiminin sarsılması diğer yandanegemen sınıfların temsil krizininyaratacağı iktidar boşluğu,emekçiler ve ezilenler için uygunsiyasi ortam yaratmıştır. Seçimsürecinde yaşanan on binlerceotomotiv işçisinin ekonomikhak mücadelesi, “barajın yıkıl-masını”, işçi sınıfı, emekçiler veezilenlerin “mücadele selinin” iz-leyeceğine işaret etmektedir.

Bundan sonraki dönemde biryandan devrik iktidarın iç müca-delelerine diğer yandan emekçi-lerin hak mücadelelerine, de-mokrasi ve barış mücadelelerineşahit olacağız. Bu nedenle,emek, barış ve demokrasi güçle-rinin bu duruma uygun olarakörgütlenmeleri gerekmektedir.HDP’nin seçim başarısının ege-men sınıflar iktidarında yol açtığıgediği daha da büyütüp, ekono-mik ve siyasi hak kazanımlarınadönüştürmek buna bağlıdır.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Haziran 2015, Sayı: 12Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulWeb: www.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu böl-

ge ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yan-gın, her geçen gün, farklı ülkeleri kapsa-yarak genişliyor. İlk bakışta mezhep te-melli bir boğazlaşma görüntüsü vermesi-ne karşın, bölge, çok daha karmaşık veçok yönlü çelişkileri içinde barındıran birmücadele alanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bu-nun iki temel nedeni var. Birincisi, AKP ik-tidarının, bölgesel güç olma ihtirasıyla bukavganın içine bodoslama dalması ve buçerçevede “şeytanla işbirliği yapması”.İkinci nedeni ise, içeride iktidarını sağlam-laştırmak adına, toplumu kutuplaştırarak,en ufak bir kıvılcımla patlayacak hale ge-tirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sını-fının da bu kutuplaşmadan etkilenerekkendi içinde bölünmüş olmasıdır. Çünküsavaşların, sömürünün, eşitsizliğin mü-sebbibi olan, doğayı katleden, tüm in-sanlığı yıkıma götüren kapitalist sistemeson verecek, sömürünün ve eşitsizliğinolmadığı adil bir düzen olan sosyalizmikuracak yegâne güç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadele-de, kendi sınıfsal konumlarını esas alarakdeğil, Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mez-hepsel ya da etnik kimlikleri ya da farklıburjuva siyasi eğilimlerin destekçisi olarakyer almaktadırlar. Toplumda mağdurlarınve ezilenlerin yanında yer alarak, özgür-lük, eşitlik, adalet ve demokrasi mücade-lesini tavizsiz olarak sahiplenmekle birlik-te, toplumsal ve siyasi mücadelede kendibağımsız sınıf politikasıyla yer almak, işçisınıfı için, yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf ola-rak yerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfınayardımcı olmayı hedeflemektedir. Bu he-defe bağlı olarak, işçi sınıfının burjuvaideolojisinden ve burjuva siyasi eğilimler-den kurtulması için, işçi sınıfının siyasimücadele deneyim, birikim ve bilgisini sı-nıfa taşımaya çalışacaktır. Kapitalist siste-mi, onun siyasi temsilcilerini ve eğilimleri-ni teşhir edecektir. Toplumdaki bütün sı-nıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konu-sunda, işçi sınıfını aydınlatacak, sınıf pers-pektifinin oluşmasına katkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşu-nun kendi eseri olacağının bilinciyle, işçisınıfının inisiyatif kazanmasına, mücadeledeneyimlerini geliştirmesine yardımcı ola-caktır. Bunu yaparken, doğruların mutlakbilgisine sahip olduğu yanılsamasıyla,ikameci, dayatmacı, sekter politikalargütmek yerine, işçilerin yaşayarak öğren-mesini sağlayacaktır. Söz, yetki ve kararınişçilere ait olduğu gerçeğini bir an bileakıldan çıkarmayacaktır. İşçilere, bir öğ-retmen gibi yaklaşmayacak; sınıfla tümilişkilerinde, öğrenme-öğretme diyalekti-ğini hayata geçirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Haziran 2015

Her şeye rağmen kar makinesi yolumuzu açıyor

Solun ortak zaferiGezi Direnişi’nin 2. yıldö-

nümünde gündeme oturan ge-nel seçimler, Gezi’nin nedenve taleplerinin hala dipdiriolduğunu gösterdi. Siyasi ifa-desini ise bu seçimlerde HDPcephesinde buldu. AKP’liMehmet Metiner partisininseçim yenilgisine dair “Ge-zi’de yapamadıklarını san-dıkta yaptılar” deme gereğiduymuş. Bülent Arınç’a göreise “HDP, AKP iktidarını yık-mak ve parti kalesine girmekiçin kullanılmış bir koçbaşı-dır.” AKP klasiği haline ge-len komplo teorilerini bir ya-na bırakacak olursak, AKPiktidarı HDP tarafından tepe-taklak edilmiş ve seçim yo-luyla fiilen iktidardan düşü-rülmüştür. Elbette ki bu birseçim zaferidir…

HDP patentli seçim zaferi-nin gerçek sahipleri kimler-dir? Selahattin Demirtaş’ınifadesiyle “Bu zafer bütünezilenlerin, Kürtlerin, Türk-lerin, Arapların, Çerkezlerin,Ermenilerin, Boşnakların buülkede yaşayan bütün inanç-ların, Alevilerin, Sünnilerin,Hıristiyanların, Musevilerin,işçilerin, köylülerin, esnafın,ezilenlerin yani emeği sömü-rülenlerin, yani solun ortakzaferidir…” 1

Değerli bir başlangıçGezi Direnişi’nin 2. yıldö-

nümünde Gezi’nin diliylesöyleyecek olursak ‘bu dahabaşlangıç’ ve her şey olupbitmiş değildir. Yani henüz‘zafer sarhoşluğu’nun zamanıve sırası değildir. Sermaye-nin yenilen güreşçisi yenil-meye doymayıp ‘erken se-çim’ nidaları atacak ve muh-temelen de yaralı hayvan mi-sali saldırganlığını artıracak.Seçim sürecindeki HDP bina-larına yönelik tüm saldırılar;Ankara genel merkez binası-nın kurşunlaması, Adana veMersin il binalarının bomba-lanması, Bingöl’de öldürülenseçim aracı şoförünün vücu-dunda bulunan otuzu aşkınkurşun, Erzurum’daki organi-ze linç harekâtı ve diri diriyakılan HDP’li, Diyarbakırmitingine yönelik çifte bom-balı saldırıda yaralanan veölen HDP’liler ve daha niceniceleri. Seçim sürecindeHDP’ye yönelik 150’nin üze-rinde saldırı düzenlendi. Ser-mayenin ve iktidarının yenisaldırılarına karşı hazırlıklıolmak gerekiyor. HDP’nineskitmiş olduğu başbakanAhmet Davutoğlu’nun ‘bal-kon konuşması’ ve hamasetedebiyatları bunun yeni işa-retlerini veriyor. Davutoğlukendini hala seçim kampan-yası sürecinde sanıyor. Budurum ise bizler için “bu da-

ha başlangıç mücadeleye de-vam” demenin haklılığını birkez daha gösteriyor…

Ama hafife alınamayacakkadar önemli ve değerli birkazanımın altını da tereddütetmeden çizmeliyiz: “Bu sonseçiminiz olabilir” diyerek“AKP diktatörlüğüne karşıoylar HDP’ye!” çağrısındabulunduk. “Seni başkan yap-tırmayacağız!” dedik. Ve Re-cep Tayyip Erdoğan’ı başkanyaptırmadık. Bunu başardık.Bu tehlike bertaraf edildi.Başkanlık tartışması artıkbitti. Bu bizim için siyasi ni-teliği itibariyle çok somut vedeğerli bir başlangıçtır…

Bir kar makinesiHDP ezilenlerin ortak cep-

hesidir. HDP’nin niteliğini veişlevini seçimler sürecindebirinci ağızdan açıklayan Se-lahattin Demirtaş gayet netve açık ifadeler kullanmıştır.HDP’nin sol-sosyalist birparti olup olmadığı ya da se-çim zaferinin ‘solun zaferi’olarak nitelenip niteleneme-yeceğine dair tartışmalaraaçıklık getirecek bu ifadeleredikkat çekmekte fayda var:

“Biz sosyalist bir program-la, sosyalist devrimci birprogramla ortaya çıktık.‘Bizden daha sosyalisti vedevrimcisi de yoktur’ demi-yoruz. Çok iyi sosyalistprogramı olan partiler ve ha-reketler, devrimci hareketlervar. O hareketler toplumda

öncü devrimci mücadeleyiyürütürler. Seçim kaygılarıyoktur. Seçilme dertleri yok-tur. Daha çok toplumu aydın-latma, öncülük yapma, ikti-darları sıkıştırma zorlama gi-bi misyonlar biçmişlerdir,kendilerine. Onlar sol politi-ka iddiamızı kendileriyle kı-yaslamasınlar. Biz bir kanalaçıyoruz, bir alan açıyoruz.Karlı bir yolda kar makinesigibi yolu açıyoruz. Bu yol-dan yürümek isteyen bütünilericilere, geleceği aydınlıkdüşünen herkese bu yol açık-tır. Yürümek isteyen devrim-cilerde buradan yürür. Demo-krat İslami kesimler de bura-dan yürüyebilir. Aleviler de,kadın hareketi de, çevre ha-reketi de… HDP kar makine-si gibi yolu açıyor. Ekonomikpolitika açısından biz ezilen-den işçiden yanayız. Serma-yeyi merkeze oturtarak, onukoruyarak bir ekonomik poli-tika hazırlamadık. Sosyalyardımdan değil sosyal hak-tan yola çıktık. Sosyal devletilkesini sosyal hak kavramıüzerinden kurguladık…” 2

Her şeye rağmen kar maki-nesi yolumuzu açıyor. O, yo-lun kendisi değil… O, ama-cın kendisi de değil… O biraraç. Hem de iyi ve işlevselbir araç. Bunu kanıtladı da.Kar makinesi mücadele araç-larımızdan sadece ve sadecebir tanesi. Onun açtığı kanal-da özgürce yol alacak, sağasola direksiyon kırabilecek,başka araçlar da olacak. Bü-tün ezilen, sömürülen ve hor-lananlar gibi işçi sınıfının dabu kanala ihtiyacı var.

N. Cemal

1. 7 Haziran 2015 - Seçim

sonuçlarını değerlendirme

konuşması.

2. 4 Mayıs 2015 - Fox TV

röportajı.

Haziran 2015 3İşçi Sözü

‘Seni başkanyaptırmayacağız’ dedikve yaptırmadık. Bu bizleriçin siyasi niteliğiitibariyle çok somut vedeğerli birbaşlangıçtır…

Yunanistan’dan sonraİspanya’da da sol rüzgârlar esiyor

İşçi Sözü4 Haziran 2015

İspanya’da geçen ay 24 Ma-yıs’ta yapılan yerel ve 13 özerkbölge seçimlerinde PODE-MOS’un öncülük ettiği, içindeKomünist Bileşik Sol’un (IU) veçeşitli siyasal grupların, sosyalhareketlerin yer aldığı Sol İtti-fak büyük başarı elde etti. Bur-juva partileri; iktidardaki muha-fazakâr Halk Partisi (PP) veSosyalist İşçi Partisi (PSOE)ciddi bir yenilgi aldı. PO-DEMOS, daha yeni bir parti ol-masına, 2014’de kurulmasınakarşın % 25 civarında oy alarakülkenin ana muhalefet partisihaline geldi. PODEMOS, Mayıs2014’de yapılan Avrupa Parla-mentosu seçimlerinde % 7,98 oyalmıştı.

İktidardaki Halk Partisi, %27 oyla birinciliği korumasınakarşın, % 37 oy aldığı 2011 se-çimlerine göre % 10 oy kaybet-ti. PP 2.500.000 oy kaybına uğ-rarken, PSOE 700.000 oy kay-betti. Madrid’de çok az oy far-kıyla belediye başkanlığını kay-beden sol birlik, Valencia, Bar-celona ve irili ufaklı birçok mer-kezde yerel yönetimleri aldı. Se-çim sonuçları, Franco sonrası,1978’de sınırlı demokratik par-lamenter rejim üzerinden sağla-nan mutabakatın ve yaklaşık 40yıldır sırayla ülkeyi yöneten ikipartili sistemin sınırlarına gelin-

diğini gösteriyor.

Daha önce iktidarda olanPSOE de şimdi iktidarda olanPP hükümeti de neo-liberal poli-tikaları savunuyor. Birbirlerininardı sıra kemer sıkma politikala-rını hayata geçiriyorlar.2007’den beri İspanya’da gelirdağılımı olabildiğince bozuldu.Eşitsizlik ve adaletsizlik arttı.Ücretler % 10 düştü. İşsizlik %20’ye ulaştı. İnsanlar, taksitleri-ni veya kiralarını ödeyemedikle-ri için, zorla evlerinden çıkarıl-dı. Sosyal hizmetler kesintiyeuğradı. Sağlık ücretli hale geti-rildi. Devlet okulları faaliyetinedevam edebilmesi için gerekliolanaklardan yoksun bırakıldı.Yolsuzluk her yeri sardı. İkiburjuva partisi de yolsuzluklarlaünlendi ve özdeşleşti. Ülke dışborç batağına sürüklendi. Al-manya tarafından adeta sömür-geleştirildi.

PODEMOS, toplumsal eylemlerin ürünüdür

2008’de, İspanya’yı da vuran,dünya ekonomik krizi bahaneedilerek uygulanan bu neo-libe-ral politikalar ve kemer sıkmaprogramlarına karşı işçi sınıfıiçinde ve toplumda müthiş biröfke birikti. 15-M diye de anılan“Öfkeliler Hareketi” Madrid’de

Sol Meydanında ve ülkenin bir-çok merkezinde büyük kitle ey-lemleri ve gösteriler düzenledi.Öfkeliler Hareketi zaman içindeçeşitli sosyal hareketlere bölü-nerek ve dönüşerek geri çekildi.PODEMOS, bu hareketin dö-nüşmesi ve partileşmesi ile de-ğilse de, bu hareketin mayaladı-ğı toplumsal-siyasal zeminde veonun içinde yer alan çeşitli siya-sal, sosyal hareketlerin, sosya-list grup ve bireylerin üzerindeyükseldi. Bir sosyal reformprogramı etrafında birleşmesi veittifakı ile ortaya çıktı. Bu olu-şumlar 2014 ilkbaharında ülkeçapında protestolar ve Mad-rid’de bir milyon insanın katıl-dığı mitingler örgütledi.

Yerel seçim sonuçları, PO-DEMOS’un Kasım ayında yapı-lacak genel seçimlerde birinciparti haline gelebileceğini işaret

ediyor. Bu durum, İspanyol si-yaset ve sermaye sınıfını olduğukadar, AB egemenlerini de ra-hatsız ediyor ve kara kara dü-şündürüyor.

Uygulanan neo-liberal politi-kalara ve kemer sıkma program-larına karşı çıkan PODEMOS,işçi sınıfı ve emekçilerin yaşa-mını iyileştirmeyi ve siyasaltoplumsal yapıyı demokratikleş-tirmeyi sağlayacak sosyal re-formlar vaat ediyor. İspanyolhegemonyası altında yaşayanhalkların kendi kaderlerini tayinhakkını savunuyor. Kısacası,PODEMOS, tıkanan sisteminsorunlarına sistem içinde çözümöneriyor. Burjuva sistemin tıka-nıklığını sosyal reformlarla aşa-bileceğini söylüyor.

PODEMOS, radikal sol birhareketten çok, klasik sosyal de-mokrat-reformist bir hareket gö-rüntüsü veriyor. PODEMOS’unradikal sayılabilecek ve sayıl-ması gereken yanı, bu partininharekete geçirebildiği veya üze-rinde yükseldiği, onu hareket et-tiren sınıfsal-toplumsal eylemli-lik ve yerel gruplar ile sosyalhareketlerin varlığıdır. İşçi sınıfıhareketi ve örgütlerinin yükse-len öfkesi ve mücadelesidir.

PODEMOS’un seçimleri ka-zanması, işçi hareketi ve çeşitlitoplumsal muhalefet grupları-nın, sosyal hareketlerin, özerkbölgelerin, ezilen ulusların ken-dilerine olan güvenini arttıra-caktır. İktidara gelmesi ve sos-yal reform programlarını hayatageçirmesi, İspanya halkları veemekçilerinin yaşamlarını ve ça-lışma koşullarını sınırlı da olsaiyileştirecek ve demokratikleşti-recektir. İşçi sınıfının, gerek sis-tem içi ekonomik siyasal müca-delesinin, gerekse, sisteme kar-şı, sınıfsız ve sömürüsüz birdünya ve İspanya için mücade-lesi ve örgütlenmesinin gelişme-si için yeni olanaklar sunacaktır

Mustafa Eker

PODEMOS’un seçimlerikazanması, işçi hareketive çeşitli toplumsalmuhalefet gruplarının,sosyal hareketlerin,özerk bölgelerin, ezilenulusların kendilerineolan güveniniarttıracaktır.

Diyanet İşleri Başkanına, de-ğeri 1 milyon lira olduğu söy-lenen, lüks bir otomobilin ma-kam aracı olarak tahsis edilme-si, siyasi tartışmalara yol açtı.Muhalefetin eleştirileri karşı-sında aracını iade eden Diya-net İşleri Başkanına, Cumhur-başkanı tarafından, zırhlı birMercedes marka araç verilece-ği açıklandı. Milli SavunmaBakanı ise, daha da ileri gide-rek, “kendisine özel uçak tah-sis edilse yeridir” ifadesinikullandı.

Bu konu, seçim ortamında,siyasi rekabet aracı haline gel-di. Muhalefet partileri, ülkenüfusunun dörtte birinin yok-sulluk sınırının altında yaşadı-ğından hareketle, bu harcama-nın büyük bir israf olduğunubelirtip, hükümeti suçladı.Başbakan ve Cumhurbaşkanıise, kendilerince, Diyanet İşle-ri Başkanına sahip çıkarak, buharcamayı savundu. Bunu ya-parken eleştiri zeminini saptı-rarak, bu eleştiriyle, Diyanetmakamının, hatta İslam dinininhedef alındığı kanaati yaratma-ya çalıştı. Böylece, muhalefeti,bu eleştirileri dolayısıyla, “dindüşmanı” olarak göstermeyeçalışırken, kendisini “din savu-nucusu” mertebesine oturttu.Maliye Bakanının, uygulamayısavunurken otomobilin değeri-ne ilişkin söylediği, “bu tutardevlet için çerez parası” ifade-si, hükümet ve üst düzey bü-rokrasideki savurganlığın bo-yutunu gözler önüne serdi.

Din, toplumu kontrol altındave sistem içinde tutmak ama-cıyla kullanıldığından, dini li-derler, halka yakın olmak adı-na, israftan kaçınan ve müte-vazı bir yaşam süren kişi gö-rüntüsü vermeye çalışırlar.Milyarlarca Katolik Hıristi-yan’ın lideri olmasının yanı sı-ra, devlet başkanı statüsüne desahip olan Papa’nın, cüzamlıbir hastanın ayaklarını yıkar-ken görüntü vermesi ya da İs-tanbul’a geldiğinde yaptığı gi-bi, sıradan bir araçla seyahatetmesi gibi jestler, bu amacayöneliktir. Genel durum ve ol-ması gereken bu iken, lüksü veisrafı, gücün ve otoritenin biraracı olarak görmek, siyasigörgüsüzlüğün yanı sıra, fütur-suzluğun ve halkı hiçe sayma-nın bir yansımasıdır.

Din devletleşmiştirBu olgu, yani Diyanet İşleri

Başkanına lüks bir yaşam su-nulması gerçeği, ancak dinindevletleşmesi ve kapitalistleş-mesi ile açıklanabilir ve anlamkazanır. Osmanlı Devletininbir imparatorluğa dönüşmesiy-le, din devlet kontrolüne gir-miş ve devlet kurumu olarakörgütlenmiştir. Cumhuriyet debu geleneği devralmış, yöneti-ci sınıflar, dini kurumlar aracı-lığıyla toplumu denetim altınaalmayı hedeflemiştir. Diyanetİşleri Başkanlığı da bu politi-kanın bir aracı olarak kurul-muştur. Diyanet, devlet me-murlarından oluşan ve tüm ül-keye yayılan, geniş bir büro-kratik örgütlenme haline gel-

miştir.

Bu yapılırken, sivil dini ör-gütlenmeler, cemaatler ve tari-katlar tasfiye edilmiştir. Bun-ların örgütlenme mekânları,tekke ve zaviyeler kapatılmış-tır. Böylece, din, resmi ideolo-jinin hizmetine sokulmuştur.12 Eylül askeri diktatörlüğü sı-rasında, ülkede en laikçi ku-rum olarak görülen ordununbaşındaki ismin (Kenan Ev-ren), mitinglerde hadislerdenbölümler okuyarak, uygulama-larını meşrulaştırmaya çalış-ması, bunun en çarpıcı örneği-dir.

Siyasi İslamcı bir gelenektengelen ve toplumu denetime al-mada dine özel bir önem ve-ren; hatta toplumun dincileşti-rilmesi temelinde iktidarınısürdürmeyi hedefleyen AKPiktidarı için, Diyanet İşleriBaşkanlığının önemi daha daartmıştır. Buna bağlı olarak, budönemde Diyanet İşleri Baş-kanlığının kadrosu daha da bü-yümüş, bütçesi artarak, SağlıkBakanlığının bütçesinin dörtmisline ulaşmıştır. Devlet pro-tokolünde Diyanet İşleri Baş-kanının yerinin öne çekilmesi,Genelkurmay Başkanıyla eşit-lenmesi konuşulmaya başlan-mıştır. Bu nedenle, Diyanet’inbaşındaki kişiye, hükümet ta-rafından milyonluk otomobil,zırhlı Mercedes ya da özeluçak verilmesi doğal karşılan-malıdır!

Din kapitalistleşmiştirTürkiye Cumhuriyeti devleti

kapitalist bir devlettir. Devle-

tin temel işlevi kapitalist siste-mi ve kapitalistlerin çıkarlarınıkorumaktır. Hal böyle olunca,üst düzey yönetici görevlerdebulunanların kapitalist sınıflaiç içe girmesi, yaşam düzeyiaçısından onlara benzemesi,büyük ölçüde kaçınılmaz birolgudur. Kapitalist sınıf, işleri-ni gördürdüğü devlet görevli-lerini çeşitli biçimlerde ödül-lendirir. Böylece onların işlerigörülürken, üst yönetimde yeralan bürokratlar, siyasetçilerde zenginleşir, servet sahibiolurlar. Birer kapitalist gibiyaşamaya başlarlar. Bu yollakapitalist sınıf, üst düzey bü-rokrasiyi “satın alır”.

Milletvekili seçilmeden önceçocuğuna ilaç alacak parası ol-mayan bir iktidar partisi mil-letvekilinin, milletvekilliği dö-neminde on milyonlarca liralıkbir servete sahip olması, kapi-talist sistemin işleyişinde yeralmaktadır. Durum bu iken,yüz bini aşkın devlet memurukadrosunun başında oturan Di-yanet İşleri Başkanının, bir ka-pitalist gibi yaşaması, kapita-list sistemin mantığı açısındandoğal karşılanmaktadır. Diya-net İşleri Başkanı bir yana, bi-zatihi bu kurum, gırtlağına ka-dar, kapitalist ilişkilerin içinegirmiştir. Her yıl on binlercekişinin Hac ziyareti, DiyanetVakfı tarafından koordine edil-mektedir. Bu sayede DiyanetVakfı, gelir ve serveti bakı-mından, bir kapitalist holdingdüzeyine ulaşmıştır.

Sonuç olarak, Diyanet İşleriBaşkanına lüks bir otomobiltahsis edilmesi, bu kişinin şah-si zaafı olmadığı gibi, kapita-list sitem açısından aykırı birdurum da değildir. Yine, 17-25Aralık operasyonlarıyla sadeceküçük bir kısmı açığa çıkanyolsuzlukların faillerinin buuygulamayı savunmaları dadoğal karşılanmalıdır. Kapita-list sistem sorgulanmadan, buisraf ve yolsuzluklar anlaşıla-maz ve açıklanamaz

Necdet Seçer

Haziran 2015 5İşçi Sözü

Diyanet işleri başkanının arabası

Diyanet İşleri Başkanınalüks bir yaşamsunulması gerçeği,ancak dinindevletleşmesi vekapitalistleşmesi ileaçıklanabilir ve anlamkazanır.

İşçi Sözü6 Haziran 2015

İstismarın önü yargı kararıyla açıldı

Erzurum Pasinler Sulh CezaMahkemesi, resmi nikâhtanönce dini tören yapan sanıkçiftin davasıyla ilgili olarak,Anayasa Mahkemesi’ne baş-vurdu. AYM, resmi nikâh ol-madan dini nikâh kıyan imamile çiftlere 2 aydan 6 aya kadarhapis cezası veren maddeyle il-gili başvuruyu gündemine aldıve esastan görüştü. AYM GenelKurulu, hapis cezasını oy çok-luğu ile iptal etti. İki fıkranıniptal kararı 4'e karşı 12 oylaverildi. İptal yönünde oy kulla-nan AYM üyeleri, evlenmenindinsel törenini yaptırmanınözel hayat ile din ve vicdan öz-gürlüğüne ilişkin hususlar ol-duğuna, dolayısıyla resmî birevlilik akdi olmaksızın birlikteyaşamanın dahi suç olmadığıbir hukuki düzende evlenmenindinsel törenini yapma ve yap-tırmanın suç olarak düzenlen-mesine vurgu yaptı. Mahkemeayrıca düzenlemenin özel hayatve aile hayatına saygı gösteril-mesi hakkı, din ve vicdan öz-gürlüğü, kanun önünde eşitlikilkesi ve kişilerin maddi vemanevi varlığının korunmasıve geliştirilmesi hakkına aykırıolduğunu ileri sürdü.

Aile ve Sosyal PolitikalarBakanı Ayşenur İslam, mahke-menin imam nikâhı ile ilgilikararını yorumladı. İslam, sözkonusu kararın resmi nikâhıngerekliğini ortadan kaldırmaya-cağını söyledi. Yeni bir çalışmayapmaları gerektiğini ifadeeden Ayşenur İslam, şöyle ko-nuştu: "Nikâh akdi dediğinizşey bir sözleşmedir ve mutlakakayıt altına alınmalıdır. Bukarar resmi nikâhın gereklili-ğini ortadan kaldırmaz. Çocuk-ların gayrı resmievlendirilmesini provoke ede-cek veya bununla ilgili yasal

düzenlemeleri ortadan kaldıra-cak bir uygulama hoş görül-mez. Bu karar alındığında göre,bakanlık olarak 18 yaş altı ço-cukların bir nikâh töreniylegayrı resmi evlendirilmeleriniengellemek üzere yeni bir ça-lışma yapmamız gerekecek.Çocuk yaşta evliliğin yasak ol-duğunu aslında herkes biliyor.Evliliklerde ciddi bir düşüş devar ama mücadelenin sürdürül-mesi gerekiyor. Bu kararın butür evliliklere kapı açacak bircesaretlendirmeye yol açma-ması gerekiyor." dedi.

AYM’nin aldığı bu kararın-dan ardından akla şu sorulargeliyor? Artık 'ben resmi nikâhyapmam, imamın nikâhı yeter-lidir' diyenlere ne diyeceksi-niz? İmam nikâhı, resminikâhın alternatifi haline ge-lirse ne olacak? Kadınlar neolacak? Öyle ya, nikâhta 'ikitaraf' olduğuna göre, ortaya çı-kacak ekonomik ve hukuki so-runlar nasıl çözülecek? İmamnikâhıyla evlenen erkek, hiçbir güvenceden yoksun karısına'boş ol' dediğinde kadının du-rumu ne olacak? İmam nikâ-hıyla yapılan bir evliliğinbitmesi durumunda çocuk vekadın yönünden 'nafaka hakkı'ne olacak? Peki ya çocuk ge-linler? Onların sayısındakiartış ne olacak? Anayasa Mah-kemesi'nin bu sorulara vereceğiherhangi bir cevap var mı?"

Bir köy 7 yıl boyuncatecavüzü seyretti

Elazığ'ın Karakoçan İlçe-si'ne bağlı bir köyde yaşayanS.A. 8 yaşındaydı. Yedi yıl bo-yunca yüzlerce kez 20 erkeğintecavüzüne uğradı. Annesi bileonu suçladı. Tüm köyün sessizkaldığı vahşetle ilgili sanıklara22 yıla kadar hapis istendi.S.A.'ya yaşları 14 ile 70 ara-

sında değişen 20 kişi tarafın-dan 7 yıl boyunca yüzlerce keztecavüz edildi. Olayı anlattığıöz ağabeyi tarafından da teca-vüze uğrayan küçük kız, annesitarafından suçlanarak dayakyedi. S.A., 15 yaşına kadar der-dini kimseye anlatamadı.S.A.'nın yanına gelen hererkek, “Onunla olmuşsun, be-nimle de olacaksın” diye tehditederek istismarı sürdürdü.

Tüm köyün bildiği ama kim-senin dur demediği bu utanç,sınır anlaşmazlığı yüzündenköye gelen Jandarma tarafın-dan tesadüfen ortaya çıkarıldı.9sanık hakkında 'nitelikli cinselistismar' suçundan dava açıldı.11 şüphelinin ise yaşlarınınküçük olması nedeniyle davadosyaları ayrıldı. Elazığ Cum-huriyet Savcısı Nevzat Kandır-maz tarafından hazırlananiddianame, Elazığ 1. Ağır CezaMahkemesi tarafından kabuledildi. Sanıklar K.E., E.E.,S.K., M.E., K.A., Ö.A., İ.K.,S.A. ve M.A.'nın 12 yıldan 22yıla kadar hapis cezası ile yar-gılanmaları talep edildi.

‘Rıza aranmaz’ diyebildi

Aile ve Sosyal PolitikalarBakanı İslam, Diyarbakır'da 3kız çocuğuna cinsel istismardabulunduğuna yönelik haberle-rin hatırlatılması üzerine,"Böyle bir şey bizim açımızdankabul edilebilir değil. 18 yaşaltı bir çocuğun rızası diye birşey olamaz. İşin teselli vericitarafı bunun bir savcı mütealasıolması, mahkeme görülmüşdeğil. Kanunen çok ciddi birsuçtur ve rıza aranmaz. Belkibu iddianame 2013 öncesi ya-saya göre hazırlanmış olabilirmi diye düşünüyor insan." şek-linde konuştu.

Ayla Çelik

Kadın ve çocuk istismarındaTürkiye’nin son durumu

Kadınlar 97 vekille Meclis'te

24. dönem milletvekiliseçim sonuçlarına göre 79kadın milletvekili Meclistey-ken, bu seçimde kadın mil-letvekili sayısı 97'yeyükseldi.550 milletvekilininbulunduğu Meclis'te kadınvekil oranı yaklaşık yüzde18'e ulaştı.7 Haziran seçim-lerinde kadın temsiliyeti14,3'ten yüzde 17,6'ya çıka-rak, yüzde 23'lük bir artışgösterdi. 2011'deki seçim-lerde AKP 46, CHP 19, MHP3, BDP destekli bağımsızlar11 kadın vekili Meclis'e taşı-mıştı.Bu seçimde HDP'den32, AKP'den 41, CHP'den 20ve MHP'den 4 kadın vekilMeclis'e girdi.

2011 seçimine göre AKP’de46 olan kadın vekil sayısı41'e düştü. AKP’de kadınvekil oranı yüzde 15,5. CHPve MHP ise bir fazla kadınvekille Meclis'te temsil edi-lecek.Toplamda 104 kadınaday gösteren CHP, bunlar-dan 20'sini Meclis'e taşıya-bildi. CHP’de kadın oranıyüzde 16. MHP’de ise yüzde5 .Kadın vekil sayısını ençok arttıran ise HDP oldu.Barajı aşan HDP, kadın vekilsayısını 11'den 32'ye yük-seltti. Eşit temsiliyet ilkesiile yüzde 48 kadın aday gös-teren HDP'nin barajı geçme-siyle 32 kadın vekil Meclis'egidiyor. HDP’de kadın oranıyüzde 40.

7 Haziran Genel Seçimindetoplam 20 başörtülü kadınmilletvekili oldu. Başörtülüvekiller, kadın vekillerinyüzde 20,6’sını oluşturdu.25. dönem, Türkiye tarihindeparlamentoda en çok kadınvekilin olduğu dönem olduancak gene de 37 ilde kadınvekil yok.

İşçi Sözü-Haber

Haziran 2015 7İşçi Sözü

Anayasa Mahkemesi,27.05.2015 günlü toplantısında,Türk Ceza Kanunu’nun 230.maddesinin aralarında evlenmeolmaksızın, evlenmenin dinseltörenini yaptıran ve dinsel tö-reni yapan kişilere 2 aydan 6aya kadar hapis cezası öngören5. ve 6. fıkralarını iptal etti.İptal kararı, 4’e karşı 12 oyla,yani oyçokluğu ile verildi.“Resmî nikâh” olmadan dinînikâh yaptıran çiftlere ve nikâhıkıyanlara yönelik cezanın iptaledilmesine, kadın örgütleri, fe-minist avukatlar ve çok sayıdabaro tepki gösterdi.

Tepkinin sebebi…Türkiye’de evli çiftlerin

yüzde 96’sının dinî nikâh dayaptırdığı belirtiliyor. Dinî ni-kâhı tercih eden çift sayısı bukadar yüksekken, resmî nikâholmadan dinî nikâh kıyan kişi-lere verilen cezanın kaldırılma-sının ne sakıncası vardenilebilir?

Kuşkusuz çiftlerin dinî nikâhyaptırıyor olması da, hiçbirnikâh yaptırmadan birlikte ya-şamaları da kendi tercihleridir.

Tepki gösterilen konu kiminneyi tercih ettiği değildir.Sorun, “resmî nikâh” önceliği-nin ortadan kalktığı ve yalnızcadinî nikâhın tercih edildiği birtoplumsal yapıda, kadınların veçocukların haklarının nasıl ko-runacağıdır.

Anayasa Mahkemesi’nin ka-rarı oybirliği ile değil, oyçok-luğu ile almasının sebebi debundan kaynaklanıyor. Karşı oykullanan üyeler, Türk Ceza Ka-nunu’nda öngörülen cezanınkaldırılmasından sonra resmînikâh önceliğinin ortadan kal-kacağını, dinî nikâhın resmi ni-kâhın alternatifi olacağını,kadınlar açısından hukuki veekonomik sorunlar yaratacağınıbelirttiler. Bazı üyeler ise laik-lik ilkesine vurgu yaptılar.

Kazanılmış haklara darbe…Anayasa Mahkemesi’nin ver-

diği bu karar, “resmî nikâh”olarak bilinen belediye nikâhınagerek kalmadığı şeklinde yo-rumlanacak. Ve resmî nikâh ol-maksızın dinî nikâh kıyankişileri de rahatlatacak.

Kararın nasıl sonuçlara yolaçacağına ilişkin herkesin or-taklaştığı ilk nokta, çocuk yaştave zorla evliliklerin artacağı yö-nünde. Bugün yapılan araştır-malar, her 4 evlilikten birindeçocuk “gelin” olduğunu ortayakoyuyor. Aileler, çocuklarınınyaşlarını büyütüp evlenme iznialabilmek için mahkemelerebaşvuruyorlar. Türkiye BarolarBirliği’nin 2013’te açıkladığıverilere göre, bu davaların sa-yısı önceki yıllara göre yüzde94 oranında artmış. Kısacasızaten çocukları zorla evlen-dirme geleneğinin mevcut ol-duğu bir coğrafyada, “resmînikâh” şartının ortadan kaldırıl-ması, çocuk yaşta evlilikleri ar-tıracaktır. Keza resmî nikâhönceliğinin ortadan kaldırıl-ması, erkeklerin çok eşliliğinehizmet edecek bir sonuç da ya-ratacaktır.

Kadınlar içinse hukuki gü-venliğin ortadan kalkacağı birdurumla karşı karşıyayız. Zirayürürlükteki medeni hukuk ku-rallarına göre evliliğe ve boşan-maya bağlı haklar ancak “resmînikâh” varsa elde edilebiliyor.

Aksi durumda nafaka, tazminatgibi evlilik ve boşanma sıra-sında talep edilebilecek maddihaklar alınamıyor. Keza, evlilikbirliği içinde edinilmiş malvar-lığının boşanma sırasında eşlerarasında eşit paylaşılacağınailişkin medeni hukuk kuralı da“resmî nikâh” yoksa ortadankalkıyor. Hâlihazırda resmî ev-lilik cüzdanına sahip olmayankadınlar, evlilik ve boşanma sı-rasında zaten söz konusu eko-nomik haklardan mahrumkalıyorlar.

Başka bir hak kaybı da sosyalgüvenlik şemsiyesi dışındakalan kadınlar için söz konusu.Resmî bir evlilik birliği yoksakadınların, eşlerinin sosyal gü-vencesinden ve ücretsiz sağlıkhakkından faydalanması damümkün olmuyor. Bu durumçocuklar için de geçerli.

Evlilik resmiyete kavuşturul-madığında, kadının ölen eşininmirasından pay sahibi olması damümkün değil. Bu durum öleneşin emekli aylığını veya ölümaylığını almak konusunda daaynen geçerli. Buna en yakınörnek Soma’da maden ocağındakatledilen madenci eşleridir.Resmî nikâh olmaksızın dinî ni-kâhla evlenmiş madenci eşleri,tazminat ve benzeri yardımlar-dan faydalanabilmek için evliolduklarını ispat etme mücade-lesine girdiler. Çocukların soy-bağı ve diğer haklarına ilişkinyaşadığı ve yaşayacağı hukukisorunlar da cabası.

Kadınları güvencesizleştirenve kazanımlarını ortadan kaldı-ran sonuçlar doğuracak bu kararkuşkusuz mevcut eşitsiz koşul-ları daha da derinleştirecek. Bukararı ve buna zemin olan kadındüşmanı politikaları, ancak ka-dınların örgütlü mücadelesi vedayanışması boşa çıkartabilir.

Oya Öznur

Anayasa Mahkemesi’ndenkadınlara yeni bir çelme

Mayıs ayının ikinci yarı-sında, otomotiv sektöründe onbinlerce işçinin gerçekleştir-diği eylemler, bir yandan yenihak kazanımları getirirkendiğer yandan işçilerin, sarıTürk-Metal zincirini kırmala-rına yol açtı. Bugüne kadar,patronlarla işbirliği içinde, çokdüşük ücret ve geri haklar kar-şılığında yoğun olarak sömü-rülmelerine yol açan, sondirenişlerinde de kendileriniyalnız bırakıp, patronların ya-nında tavır alan bu sendikayıişyerlerinden attılar. Hem dire-nişi hem de patronlarla görüş-meleri kendi seçtikleritemsilciler vasıtasıyla yürüttü-ler. Bu yolla çeşitli kazanımlarelde ettiler.

Bunun sonucu olarak, dire-nişçi işçilerde, “Toyota Mode-lini” benimseme eğiliminingüç kazanması, kimi sosya-listler ve çeşitli sendikal çev-relerce kuşkuyla karşılandı.“Toyota Modeli”, işçilerin her-hangi bir sendikada örgütlü ol-maksızın, kendi seçtikleritemsilcileri aracılığıyla, işve-renle görüşüp toplu sözleşmeyibağlamalarını ifade ediyor.

Bugün Toyota fabrikasında sis-tem böyle işliyor.

En kötü sendikanın bile sen-dikasızlıktan daha iyi oldu-ğunu savunan kesimler,işçilerdeki bu eğilime karşı çı-kıyorlar ve onlara bir sendi-kaya üye olma ya da yeni birsendika kurma konusunda tel-kinde bulunuyorlar. Bu yakla-şım, işçilere ve onların kendiöz örgütlenmelerine güven-meme anlayışının bir yansıma-sıdır. Bu anlayışın arkasındaise bürokratik bir kafa yatmak-tadır. Bu kafa işçi sınıfına gü-venmemekte, işçilerin ancak

bir “üst akıl” tarafından yöne-tilebileceğine inanmaktadır.

Oysa birinci olarak, işçilerinnasıl bu noktaya geldiklerinisorgulamak, daha sonra isesendikaların işlevine ve işçile-rin sendikaları olmadan hattasendikalarına rağmen elde et-tiklerine bakmak gerekmekte-dir.

Şimdi bunlara çok kısa ce-vaplar verelim. Bir; işçileri bunoktaya getiren sendikalaraolan güvensizlikleridir. Bu gü-vensizlik on yılların deneyi-miyle oluşmuş ve bu sürede

işçiler sürekli ezilmiş, yoğunolarak sömürülmüş ve ölümüneçalışmalarına karşın daha dayoksullaşmışlardır. İki; sendi-kaların işlevi işçileri örgütle-mek ve onların patronunkarşısına tek tek değil, topluolarak çıkmalarını sağlamaktır.Burada ise sendika işçileri ör-gütlememiş ama üye kaydedip,aidatını ve patrona karşı vekâ-letini almıştır. Sonra da aldığıbu vekâlet ile patronun karşı-sına oturup, işçinin haklarınısavunmak yerine, onu satmış-tır. Buna karşılık, son eylem-lerde işçiler kendileriniörgütlemiş ve temsilcileri vası-tasıyla patronun karşısına otur-muş ve haklarını almıştır. Yanisendikanın yapmadığını yap-mış, onun başaramadığını ba-şarmıştır. O zaman sendikayane gerek vardır?

Otomotiv işçilerinin kendili-ğinden bilinçle geldiklerinokta burasıdır. Daha sonra, buörgütlülüklerinin, patronlarınkarşısında yetersiz kaldığınıgördüklerinde, ihtiyaçlarınauygun yeni örgüt formları ya-ratacaklardır. Bu yeni bir sen-dika olabilir, fabrikalar arasıyatay bir örgütlenme olabilirya da başka bir şey olabilir.Ona, o noktada, örgütlü, dire-nişçi işçiler karar verecektir.

İşçiler, bugüne kadarki mü-cadelelerinde, gerek sendikala-rın ya da çeşitli örgütlerinöncülüğünde gerekse kendili-ğinden eylemlilikleriyleönemli başarılara imza atmış-lardır. İşçi sınıfının kurtuluşu-nun kendi eseri olacağınainanan sosyalistler, işçilerinkendi öz eylemine, örgütlen-mesine ve mücadelesine özelve büyük önem verirler vebunları işçi sınıfının nihai kur-tuluşu için atılmış devasaadımlar olarak değerlendirir-ler.

Aykut Özer

“İşçi sınıfının kurtuluşukendi eseri olacaktır”

İşçi Sözü8 Haziran 2015

Haziran 2015 9İşçi Sözü

Bursa’da, Renault işyerindebaşlayan otomotiv sektörü iş-çilerinin direnişi, genişleyerek,Mayıs ayının ikinci yarısınadamga vurdu. Renault işçile-rini, Tofaş, Ford-Otosan,Coşkunöz gibi fabrikaların iş-çileri izledi. Eylemler, Bursa-Kocaeli hattının da dışınataşarak, Ankara’da TürkTraktör fabrikası işçilerini dekapsadı. Mayıs ayının ikinciyarısında, otomotiv sektöründeçalışan on binlerce metal işçisigünlerce iş bıraktı. Gezi dire-nişinin ikinci yıldönümüneyakın bir tarihte meydanagelen ve yine Gezi Direnişigibi kendiliğinden bir eylemolan metal işçilerin direnişi,“işçi sınıfından”, “mavi yakalıişçilerden” umudunu kesenleregüçlü bir cevap oldu.

Bosch işyerinde, Türk MetalSendikası ile patron arasındaimzalanan toplu iş sözleşmesibu direnişin kıvılcımı oldu. Butoplu sözleşme, yaklaşık biryıl önce işkolu düzeyindeMESS ile Türk Metal Sendi-kası arasında imzalanan toplusözleşmeye göre ileri haklariçeriyordu. Bu eşitsizliğe isyaneden işçiler, kendilerine deaynı hakların verilmesi tale-biyle harekete geçtiler. İşve-renler, MESS ve Türk MetalSendikası, işçilere karşı çıkıp,taleplerinin karşılanamaz oldu-ğunu savundular. Gerekçeleriise, işyerinde daha önce imza-lanan ve üç yıl boyunca yürür-lükte kalacak olan bir toplu

sözleşmesinin bulunması;bunun “delinemeyeceği” idi.Kısacası, sendika, işveren veMESS mevzuata sarıldı. Buaçıklama işçileri tatmin et-medi. Direnişçi işçiler, işvere-nin yanı sıra sendikaya datavır aldı ve Türk Metal Sendi-kasından kitlesel istifalar baş-ladı.

Direnişler, çeşitli fabrika-larda, değişik sürelerde devametti. Bu süreçte, direniş, işçile-rin kendi kurdukları komite-lerce yürütüldü. Yine bu süreiçinde, işverenler ile yapılangörüşmeler, işçilerin kendi ara-larından seçtikleri temsilcilerivasıtasıyla sürdürüldü. So-nuçta, bütün fabrikalarda ilavehak kazanımları gerçekleşti-rildi ve Türk Metal Sendikasıişyerlerinden tasfiye edildi.

Direnen kazanıyorDirenenin kazandığı gerçeği

sadece bu yaygın direnişlerinsonucunda doğrulanmış ol-madı. Bizatihi bu direnişlerinkıvılcımını çakan, daha ilerihaklar içeren Bosch toplu söz-leşmesi de bir direnişin ürünü-dür. Toplu sözleşme dönemigelmeden önce, Bosch işçilerisendika değiştirme girişimindebulunmuş ve önemli bir bö-lümü Türk Metal Sendikasın-dan istifa ederek, DİSK’e bağlıBirleşik Metal Sendikasına üyeolmuştu. Bunun üzerine işçilerüzerinde işveren ve Türk Me-tal’in baskıları yoğunlaştı.Sendika değiştirme sürecine

öncülük eden işçilere saldırılardüzenlendi, sendika değiştirenişçilere, Türk Metal Sendika-sına dönmeleri için fiziki vepsikolojik baskı yapıldı. Bu iş-çiler işten atılmakla tehditedildiler.

Bu durum işyerinde uzunsüren huzursuzluk yarattı vetoplu sözleşme için iki sendikaarasındaki yetki süreci uzadı.Bu da, toplu sözleşmenin diğerişyerlerinden daha sonra imza-lanmasına yol açtı. Sonuçta,yetkiyi alan Türk Metal Sendi-kası, Bosch işvereniyle toplusözleşme masasına oturdu.Ancak, hem işverenin hem desendikanın aklında Bosch işçi-lerinin iki yıl önceki direnişivardı. Ayrıca işçiler, bu süreçtetoplu sözleşmeye dönük talep-lerini hazırlamışlardı ve bunlarüzerinde ısrarcıydılar. Sendikave işveren, işçinin nefesini en-selerinde hissediyordu. O ne-denle, Bosch işçileriyleimzalanan toplu sözleşme hemdaha önce MESS ile imzalanansözleşmenin aksine üç yıl değiliki yıl süreli oldu hem de ücretartışı ve sosyal haklar bakı-mından daha ileri haklariçerdi. Böylece, Bosch işçileri,sendika değiştirme sürecindekidirenişlerinin karşılığını aldık-ları gibi, sektördeki diğer fab-rikalardaki direnişi deateşlemiş oldular.

Bu ilk örnek değilİşçi sınıfının mücadele tari-

hinde, daha önce imzalanmıştoplu sözleşme yürürlüktey-ken, bunu “delip” ilave ücretartışları ve çeşitli haklar alın-ması konusunda, bu direniş ilkdeğildir. 1989 yılında da, yü-rürlükteki toplu sözleşmelerinsüresi henüz bitmeden, işçilereyleme geçerek ek zamlar aldı-lar. 1989 yılında, ücretlerininenflasyon karşısında eridiğini,toplu sözleşme ile alınan zam-ların yetersiz kaldığını ilerisüren işçiler yaygın eylemleryaptılar. Metal işkolunun ta-mamında ve diğer sektörler-deki çeşitli fabrikalarda ek

zamlar aldılar. Üstelik o dö-nemde MESS bile, üyesi olanpatronlara, işçilere ek zam ver-meleri konusunda tavsiyedebulunmuştu. 1989 yılı, 12Eylül 1980 askeri darbesininardından, işçi hareketinin yeni-den yükseldiği bir yıldı. Özel-likle kamu kesimi işçilerininbahar eylemleri tüm işçi sını-fını etkilemiş, son dokuz yıl-daki kayıplarını telafi etmekiçin harekete geçmelerine yolaçmıştı. Buradan da görüleceğigibi, işçi hareketinin yüksel-diği dönemlerde, işçi sınıfı,mücadeleyi yükselterek, yürür-lükteki mevzuatı hiçe sayıp,ek kazanımlar elde edebiliyor.

Buna karşılık, mücadeleningerilediği dönemlerde, toplusözleşme ile kazanılmış hakla-rından da taviz verebiliyor.1989’daki başarısından sadecebeş yıl sonra, 1994 ekonomikkrizi ve 5 Nisan kararlarınınardından, hükümet, kamu kesi-minde yürürlükteki toplu söz-leşme hükümlerini yerinegetirmemiş, 4. ve 5.dönemzamlarını 5-6 ay gecikmeyleödemişti. Hem de bunu, işçile-rin bir gecede yarı yarıya fa-kirleştiği 5 Nisan kararlarınınardından yapmıştı. İşçilerin buuygulamayla toplam parasalkaybı o zamanki parayla 100trilyon liraya ulaşmıştı. 1992yılından sonra gerilemeye baş-layan işçi hareketi, Türk-İş’inhükümetle yaptığı bu uzlaş-maya karşı çıkamadı.

Son gelişmelere buradan ba-kıldığında, metal sektöründekison eylemliliklerin, işçi sınıfıhareketindeki topyekûn yük-selmenin ilk işaretleri olmasıbeklenebilir. Seçim süreciningetirdiği politikleşme, seçimsonuçlarıyla ortaya çıkabile-cek, politik tablodaki köklüdeğişikliklerle birleştiğinde,2015 ve takip eden yılların,sınıf mücadelesinde yeni birsıçrayışı ve bu temelde yenikazanımları beraberinde getir-mesi sürpriz olmayacaktır.

Aykut Özer

Ülkede “metal fırtınası” esti

İşçi Sözü10 Haziran 2015

Aliağa Petkim’de mücadele kazandırdı

Aliağa Petkim 2008 yılındaözelleştirildi. Azerbaycanlı SocarTurkey Enerji A.Ş. şirketine satıl-dı. 2006 yılından itibaren eski iş-çilerin emekli edilmesi ile yerle-rine yeni ve düşük ücretli işçile-rin alınması süreci başladı. Şuanda işyerinde 1850 işçi çalışı-yor; bunların 1400 ü yeni, 450 ta-nesi ise eski işçidir. Yeni alınanişçilerle eski işçiler arasındakiücret farkı uçurumu, işçiler ara-sında gerilime yol açıyor. 2006yılında işbaşı yaptırılan genç iş-çiler, eski işçilere göre çok düşükücret alıyorlar. Aynı işi yapan,aynı makinede çalışan işçiler ara-sındaki ücret farkı her geçen günrahatsızlığı artırıyor. Sendika, iş-çiler arasındaki ücret farkı kapan-sın diye dava açtı. Dava sendikaaleyhine sonuçlandı. Bunun ar-dından ücret farkı, toplu iş söz-leşmeleri ile kapatılmaya çalışıl-dı. 2011’deki eylemler neticesin-de alınan karar gereği, genç işçi-lerin ücreti, 5 yıl içinde, eski işçi-lerin almakta olduğu ücretin yüz-de 80’ine kademeli olarak getiri-lecekti.

2015–2016 yılları için yapılantoplu iş sözleşmesi görüşmeleri,

ücret konusunda anlaşma sağla-namadığı için tıkandı. İşçilerintalebi yeni işbası yapanlara yüzde13, eski işçilere yüzde 7 oranındazam yapılması idi. İşverenin tek-lifi bu oranlara yaklaşmıyordu.

27 Mayıs günü işçiler 2 saatlikuyarı eylemi gerçekleştirdi. İşve-

renin buna yanıtı olumsuz oldu.Genç işçilere yönelik olarak, “35yıl daha burada çalışacaksınız, iş-vereni de düşünün” gibi bir açık-lama geldi. Daha sonra yüzde3,75’lik zam teklifini revize edip,tüm işçiler için yüzde 5 gibi ko-mik bir zam teklifinde bulundu.Anlaşma olmaması halinde, işlet-mede grev yasağı olması sebe-biyle, uyuşmazlık kararını Yük-sek Hakem Kuruluna göndermeresti çekti.

28 Mayıs günü işçiler, fabrika-nın mal nakliyesi yaptığı kapılarıişgal edip tırların giriş-çıkışınıdurdurdular. 5 gün süren işgal ne-

ticesinde, fabrikada üretim de-vam etmesine karşın, mal çıkışı-nın engellenmesi nedeniyle işve-ren büyük sıkıntıya girdi. Mal çı-kışı olmaması sebebiyle, ülkedeplastik hammadde sıkıntısı oldu-ğu haberleri gelmeye başladı. İş-yerini terk etmeyen işçiler, ye-mekhanede yatıp kalkmaya veüretilen malın çıkışını fiilen en-gellemeye devam ettiler.

1 Haziran günü, Sendika ile iş-veren arasında, hem ücret zamlarıhem de 2006 sonrası işe girengenç işçilerin skalalarına iyileş-tirme yapılmasıyla anlaşma sağ-landı. Yapılan açıklamaya göre;01.01.2015 tarihinden geçerli ol-mak üzere eski işçilerin ücretleri-ne yüzde 6, yeni işçilerin ücretle-rine ise yüzde 10,5-11 oranındazam yapılacak ve 2006 yılındansonra işe giren işçilere uygulananücret skalası yeniden düzenlene-cek. Yüzde 80-100 oranı yüzde83-100 olacak ve aynı oran ikinciyılın başında (01.01.2016) yüzde84-100 olacaktır. İkinci, üçüncüve dördüncü altı aylarda gerçek-leşecek enflasyon oranında ücret-lere zam yapılacaktır. Ayrıca ya-pılan sözleşme sonucunda sosyalhaklarda yüzde 25 oranında artışsağlanmıştır. Yapılan bu sözleş-meyle, ilk kez, iki dini bayramöncesinde ödenmek kaydıyla,275+275 TL bayram ikramiyesikazanılmıştır.

Bursa’da başlayan metal işçile-rinin direnişi, Petkim işçisini deolumlu yönde etkilemiştir. Pet-kim işçisi, Bursa’daki gelişmeleritakip etmiş, metal işçisinin kaza-nımları ile moral kazanmıştır.Petkim işçisinin eşit işe eşit ücrettalebi, eski ve yeni işçileri birbi-rine yakınlaştırmış; ortak ve güç-lü eylemleri sonucunda, toplu işsözleşmesiyle elde edilen kaza-nımlar, işçilere, ortak mücadeleedildiğinde ne kadar güçlü olduk-larını hatırlatmıştır.

B.Çakır

Petkim işçisi, Bursa’dakigelişmeleri takip etmiş,metal işçisininkazanımları ile moralkazanmıştır.

Haziran 2015 11İşçi Sözü

AKP hükümeti mahkemekararlarını hâlâ uygulamıyor

İstanbul Üniversitesi (İÜ) İs-tanbul Tıp Fakültesi’nde 2009Yılında 1112 taşeron işçi arkada-şımız için muvazaa (hileli işçiçalıştırma) kararı aldı. Muvazaalıçalıştırıldıkları tespiti yapılan iş-çi arkadaşlarımızın 612’si Ça-pa’dan, 500’ü ise Cerrahpa-şa’dandı.

2009’dan 2015’e kadar İÜ yö-netimince uygulanan baskılar vemobing sonucu birçok arkadaşı-mız işten ayrılmak zorunda bıra-

kıldı. İş tanımı olmadan çalıştırı-lanlar, inşaat molozu taşımaktanameleliğe ve hamallığa, lağım te-mizlemekten kar küreyip yol aç-maya, işçi sağlığını ve güvenliği-ni hiçe sayan koşullarda yaralan-malara, yıllarca iş kazası raporututulmasını engellemeye kadaryığınla işçi düşmanı uygulamagündeme geldi. Hâlâ da geliyor.İtiraz edenlere yönelik hakaretve tehditler de eklenince ortayabu tablo çıktı. Bu bilinçlice uy-gulanan bir politikaydı. Maaş ve

yol parası kesintileriyle birliktegelirlerimizin tırpanlanması vehaklarımızın gasp edilmesi busüreci iyice tetikledi. 4B alımla-rıyla hemşire, tıbbi sekreter, tek-nisyen, laborant vb. olarak işebaşlatılanlarla birlikte muvazaalıçalıştırıldıklarına dair rapor tutu-lan arkadaşlarımızın sayısı iyicedüştü, düşürüldü. Mevcut du-rumda: Yaklaşık olarak Çapa’da281, Cerrahpaşa’da 245 olmaküzere 526 muvazaalı işçi arkada-şımız kalmış bulunuyor. Toplam-da 586 muvazaalı işçi arkadaşı-mız üniversite yönetimi tarafın-dan fiilen elenmiş durumda.

Peki ya şimdi? Şu an ise aynıkoşullarda ve fiilen muvazaalıdurumda çalıştırılan taşeron işçisayısı ise yaklaşık olarak şöyle-dir: Çapa 1098, Cerrahpaşa 983olmak üzere toplam 2081’dir. Burakamlar her gün yeni alımlar veişten çıkarılmalarla değişmekte-dir.

AKP Hükümeti’nin anti-demo-kratik uygulamaları, yasa ve hu-kuk tanımaz tutumu hayatımızınher alanına nüfuz ediyor. İşçi sı-nıfımızın gerçekliğinde ise buyasa dışılık katlanarak artıyor.Muvazaa kararlarımız uygulan-mıyor. Mahkeme kararları uya-rınca kadrolu çalıştırılmamız ge-rekirken buna resmen ve fiilenengel olunuyor. Ardından da san-ki bir lütufmuş gibi, Karayollarıişçilerinde olduğu gibi, seçim za-manlarında “kadro” verileceğimüjdeleri ortalıkta geziyor. Buyalanlara da, hak gasplarına da,yasadışı talanlara da DUR deme-mizin vakti geldi de geçiyor bile.

Mecnun Çınar

İstanbul Üniversitesi TıpFakültesi’nde 2009yılında 1112 taşeron işçiçalışıyorken, bugün2081 taşeron işçiçalışıyor, muvazaa (hileliişçi çalıştırma) kararlarıhâlâ uygulanmıyor.

Göksel Kalaycıoğlu, Ali Me-nekşe, Ersin Arslan ve şimdi deKamil Furtun. Hayat kurtarmayıgörev kabul etmiş doktorlarınkendi hayatları güvence altındadeğil. Göğüs Hastalıkları UzmanıOp. Dr. Kamil Furtun Samsun'dagörev yaptığı hastanede kafasınaateş edilerek hunharca katledildi.

Tabip Odası tarafından "YılınDoktoru" unvanı alan Kamil Fur-tun'un eşi Funda Furtun da Enfek-siyon Hastalıkları Uzmanı birdoktor. Oğlu Taylan Furtun'la bir-likte cenzeye katılan Funda Fur-tun gözyaşlarını tutamazken,Halk Sağlığı Anabilim Dalı Baş-kanı Prof. Dr. Yıldız Pekşen olayışöyle anlatıyor: "Tabancasını çı-kardı, Kamil kolumu tutup 'ablasakin ol ben hallederim' dedi.Ancak adam doğruca yüzüne ateşetti. Kamil'i tutup odaya sokarkende ateş etti." Katil zanlısı İ.K'nınilk beyanlarının ardından söyle-diği son söz ise "vatan sağolsun"oldu.

Türk Tabipler Birliği Genel

Başkanı Beyazıt İlhan'ın açıkla-malarına göre "Mayıs 2002'de ku-rulan 113 No'lu Beyaz Kodbirimine her gün ortalama 31 sal-dırı vakası geliyor." Kamil Fur-tun'un katli ‘Sağlıkta ŞiddetYasası’nın gerekliliğini bir kezdaha bütün can alıcılığıyla ortayakoyuyor.

Op. Dr. Kamil Furtun için işbırakan meslektaşları basın açık-lamalarıyla saldırıyı kınadılar ve"sıra hangimizde?" diye sorma-dan edemediler. Anma ve yürü-yüşlerden birisi de İstanbul'daydı.Çapa'dan Beyazıt'ta yürüyen sağ-lıkçıların durumunu özetleyenler-den birisi de İstanbul Tabip Odası2. Başkanı ve İstanbul Üniversite-si'nin "seçilmiş" Rektorü Prof. Dr.Raşit Tükel oldu: "Günde orta-lama 30 sağlık çalışanı şiddete

uğruyor. Bunun sorumlusu, uygu-ladıkları sağlık politikalarıylabütün yükü sağlık çalışanlarınayıkanlardır. Toplumsal barışıbozan, şiddeti körükleyen sağlıkpolitikaları ve bu politikaları uy-gulayanlardır. Katilin kim oldu-ğunu biliyoruz. Bizlerazmettiricilerin, şiddete ortakolanların ve bu cinayet ortamınıoluşturanların yargılanmasını isti-yoruz..."

1959 Ordu doğumlu Op. Dr.Kamil Furtun, 1985 yılında On-dokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fa-kültesi'ni bitirdi. 1992 yılındauzman doktor oldu. 2005 yılındanbu yana da Samsun Göğüs Hasta-lıkları ve Göğüs Cerrahisi Hasta-nesi'nde görev yapıyordu.

Murat Ç

Yastayız isyandayız!

İşçi Sözü12 Haziran 2015

İzelman'ın işletme düzeyindeki T.İ.S. yetkisi iptal edildi

İzelman, İzmir BüyükşehirBelediyesinin iştiraki olan bir ta-şeron şirketidir. Bünyesinde, İz-mir Büyükşehir Belediyesine ait6 ayrı işyerinde çalışan 6500 iş-çiyi barındırmaktadır. İşletmeninçalışanları DİSK Genel İş Sendi-kasında örgütlüdür. Genel İşSendikası, Çalışma Bakanlı-ğı'nın verdiği yetki ile işverenile toplu iş sözleşmesi yapmak-tadır. Bu durum, 2015 yılı topluiş sözleşmesi görüşmeleri devamederken, işveren İzelman şirketi-

nin İş Mahkemesine açtığı davaile son buldu. İş Mahkemesi,Sendikanın işletme bazında aldı-ğı TİS yetkisinin iptali taleplidavayı ilk celsede kabul etti.

İş Mahkemesi, Kamu İhaleMevzuatında yapılan yasa deği-şikliğini gerekçe göstererek,sendikanın aldığı işletme düze-yinde yetkiyi iptal etti. Yetkininher bir işyeri için ayrı ayrı alın-ması gerektiği, TİS'nin de işyeribazında yapılması gerektiği yö-nünde karar verdi.

Mahkeme kararı, 4735 sayılıKamu İhale Sözleşmeleri Kanu-nu 8. maddesi; Kamu İhaleleriile hizmet alımı sözleşmelerindefiyat farkı verilmesi konusunudüzenleyen madde nedeniyle çı-karılan yönetmeliğin 4/2 madde-sine dayanmaktadır.

Yönetmelik 4/2 maddesi:“Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı tarafından yapılacakyetki tespit işlemlerinde, 4734sayılı Kanunun 62 nci maddesi-nin birinci fıkrasının (e) bendiuyarınca ihale alan alt işverenle-re ait her bir ihale sözleşmesiayrı bir işyeri olarak değerlendi-rilir. Aynı alt işveren tarafındanaynı işkolunda yapılan her birihale sözleşmesi için işyeri dü-zeyinde yetki tespiti verilir.” de-mektedir.

Mahkeme kararı yönetmelikmaddesine uygundur. Ancak bukarar ve kararın dayanağı yönet-meliğin, tüm kamu işçileri içinbüyük bir hak kaybına sebepolacağı ortadadır. Her ne kadarsendikanın bu yerel mahkemekararını temyiz etme hakkı varise de, yönetmeliğe uygun kara-

rın bozulması zor görünüyor. Yönetmelik gereği bundan

sonra, işletme düzeyinde değilde, işyeri düzeyinde TİS yapıl-ması halinde, işçilerin arasındabölünmelerin olacağı, birliktekarar alıp uygulama imkânı kal-mayacağı ortadadır. İşveren açı-sından önemi yüksek işyerlerin-de işçinin pazarlık gücü yüksekolacak iken, daha önemsiz işye-rinde çalışan işçiler, kendilerinedüşük ücret dayatan TİS imzala-mak zorunda kalacaktır. Örne-ğin, İzelman’da çalışan belediyeotobüsü şoförlerinin iş durdur-ması veya yavaşlatması dahi et-kili olacak ancak büro işleri ya-pan işçinin yapacağı eylemlerinetkili olması mümkün değildir.Bu durum, aynı işletmede çalı-şan, aynı sendikada örgütlü işçi-lerin arasında bir fark yaratacak;işçiler sınıf bilinçleriyle bu du-rumu aşamazlarsa, bölünmüş iş-çilerin işveren tarafından yöne-tilmesi çok daha kolaylaşmışolacaktır.

İlkay Öngören

AKP Hükümeti'nin seçimyalanları ve "Karayolları işçi-lerine kadro verilecek" yö-nündeki aldatmacası taşeronsağlık işçileri tarafından tep-kiyle karşılandı. İstanbul Üni-versitesi Çapa Taşeron İşçileri25 Mayıs 2015 tarihinde da-ğıttıkları işyeri bültenleriylehükümetin "kadro" yalanlarınıve hak gasplarını gözlerönüne sererek açığa çıkarttı-lar.

26 Mayıs 2015 tarihinde İÜÇapa Hastanesi'nde gerçek-leştirilen yürüyüş ve basınaçıklamasının gündeminde demuvazaa (hileli işçi çalış-tırma) kararları vardı ve "ta-şeron işçi çalıştırmayasaklansın, mahkeme karar-ları uygulansın!" denildi. Hü-kümeti bir kez daha uyarantaşeron sağlık işçileri "hakla-rımızdan da mücadelemizdende vazgeçmiyoruz" dediler.Basın açıklamasında yer alan

kurumlar arasında DİSK'ebağlı Genel-İş ve Dev Sağlık-İş Sendikası, SES AksarayŞubesi, İstanbul Tabip Odasıve TaşİşDer de vardı.

İÜ Taşeron İşçileri İşçiSözü Bülteni'nde de belirtil-diği gibi: "Ne kazanılmış hak-larımızdan vazgeçeriz, ne dekadrolu ve güvenceli çalışmamücadelemizden!"

Sevda

Maltepe taşeronişçileri kazandı

Maltepe ÜniversitesiHastanesi’nde sendikaya üyeoldukları için işten atılanişçilerin açtıkları işe iade vetazminat davaları kazanımlasonuçlandı.

Devrimci Sağlık-İşSendikası’na üye oldukları içinişten atılan işçiler işe iadehaklarına kavuştular.Mahkeme ayrıca işten atılanişçiler lehine 12 aylık sendikaltazminat ödenmesi kararı daverdi.

Direnen işçiler kazanır!K. Ergin

Taşeron yasaklansın mahkeme kararları uygulansın!

Haziran 2015 13İşçi Sözü

Yalandan kim ölmüş?AKP Hükümeti’nden yine “kadro” yalanı

Başbakan Ahmet Davutoğlu,Karayolları Genel Müdürlüğübünyesinde taşerona bağlı çalı-şan yol işçilerine büyük bir“müjde” verdi. Ankara ArenaSalonu’na toplanan yüzlerceişçiyle büyük bir şov yapıldı.Medya önünde yapılan bu şov-da, Başbakan Davutoğlu “6 bin417 taşeron işçisine kadro” sö-zü verdi. Çok geçmeden bu sö-zün arkasında, büyük bir müj-denin değil, büyük bir yalanınolduğu açığa çıktı. Tıpkı AKPHükümeti’nin her seçim önce-sinde, taşeron işçilerden oytoplamak için ilan ettiği amabir türlü gerçekleşmeyen “ta-şeron işçisine kadro” haberle-rinde olduğu gibi…

“Geçmiş haklarından vazgeç, kadroya geç!”

Karayolları Genel Müdürlü-ğü’nün bağlı olduğu Türk AğırSanayi ve Hizmet Sektörü Ka-mu İşverenleri Sendikası,Türk-İş Konfederasyonu Baş-kanı, Türkiye Yol, Yapı, İnşaatİşçileri Sendikası (Yol-İş), Ça-lışma ve Sosyal Güvenlik Ba-kanı ile Ulaştırma, Denizcilikve Haberleşme Bakanı tarafın-dan 29 Nisan’da bir protokolimzalandı. Protokolün ardın-

dan da Karayolları Genel Mü-dürlüğü web sitesinde sessizsedasız bir duyuru yayınladı.Bu duyuruya göre, kadroyageçmek isteyen 6 bin 417 taşe-ron işçisi 18 Mayıs pazartesigününe kadar ön başvuru yap-mak zorunda. Ama ne pahası-na? Başvuru şartları şöyle;“Sürekli işçi kadrosuna atana-cağı tarihe kadar geçen çalış-ma sürelerine bağlı olarak var-sa mahkemelerce karara bağ-lanmış olanlar da dâhil her tür-lü ücret ile diğer mali ve sos-yal haklardan ve varsa işe iadedavalarından doğan diğer ala-cak taleplerinden sulh sözleş-mesini avukatı kanalıyla imza-lamak suretiyle feragat etmeyikabul etmek, anılan türdeki da-valar sonucunda geçmişe dö-nük haklarının tamamına veyabir kısmına karşılık olarak29.04.2015 tarihine kadar hiç-bir şekilde kendisine ödemeyapılmamış bulunmak…”

Yani 2010 yılından bu yanahukuk mücadelesi veren, açtık-ları davaları kazanan ve muva-zaalı çalıştırıldıkları mahkemekararları ile ortaya çıkan 6 bin417 yol işçisi, mahkeme karar-larıyla kesinlemiş geçmişe dö-

nük ücret ve sosyal hakların-dan vazgeçerlerse sürekli işçikadrosuna geçebilecekler!Mahkeme kararlarıyla kesin-leşmiş ücret ve sosyal hakla-rından vazgeçmezlerse kadro“hayal” olarak kalacak! OysaAKP Hükümeti’ni sıkıştıran ve“kadro” palavrasına sığınmakzorunda bırakan, yol işçileri-nin beş yıldır devam eden fiilimücadelesi ve açtıkları dava-lardı. İşçiler davaları kazan-dıkları için Karayolları GenelMüdürlüğü’nün işçilere yüz-binlerce lira tazminat ve ücretödemesi gerekiyor. Taşeronsözleşmesi muvazaalı olduğuiçin işçilerin kadroya geçiril-meleri de hukuki bir zorunlu-luk! Tıpkı İstanbul Üniversite-si’ndeki “hizmet alımı ihalele-rinin” muvazaalı olduğununmahkeme tarafından ortaya ko-nulmasında olduğu gibi… An-cak AKP Hükümeti, mahkemekararlarının gereğini yapmakyerine, işçilere “kadrolu çalış-mak istiyorsanız tüm geçmişhaklarınızdan vazgeçin” diyor!

“Herkes hayal kurmasın!”Protokol mahkeme kararla-

rıyla kazanılmış hakları işçile-rin ellerinden almayı amaçlı-

yor. Buna rağmen -haklarındanvazgeçse bile- tüm işçilerikadroya almayacaklarını dabelirtmekten geri durmamışlar:“Ön başvurunun işleme alın-mış olması, başvurucunun Ka-rayolları Genel Müdürlüğündeistihdam edileceği anlamınagelmemektedir…” Bu da yet-memiş; başvuru yapabilmekiçin 01.01.2013 tarihinden ön-ce işe başlamış olmak şartı dagetirilmiş. Yani 01.01.2013’tensonra işe başlayan yeni işçileriçin “kadro” yalanına dahi ge-rek duyulmuyor!

“Asgari ücretin yarı fazlası”?!

Protokole göre işçiler kad-roya geçtiklerinde, “Düz işçipozisyonunda ve yürürlüktekiasgari ücretin yüzde elli artı-rılması suretiyle bulunacakbrüt çıplak ücretle işe başla-mayı ve devamında Yol-İş Sen-dikası ile TÜHİS arasında ba-ğıtlanacak 16. Dönem Toplu İşSözleşmesinde belirlenecekmali ve sosyal haklarla çalış-mayı kabul etmek” zorundalar.Bugün yürürlükte olan asgariücrete göre bu miktar, aylıknet 1.423 liradır. Oysa 1 Ma-yıs’tan önce yapılan AKP des-tekli haberlerde, yol işçisi kad-roya geçtiğinde aylık ücretinnet 2 bin lira civarında olaca-ğı, yılda 4 maaş ikramiye veri-leceği, böylece aylık ortalamaücretin 2 bin 700 lira civarınaulaşacağı ilan edilmişti! Birkez daha görüyoruz ki AKP vebütün düzeni yalan ve dolanüzerine kurulmuş. Yalandankim ölmüş ki?

Kısacası; seçim öncesi veri-len kadro müjdesinin ardındayine yalan ve dolan, yine birdizi hak kaybı var. AKP Hükü-meti’ne ve para babalarınaesas müjdeyi biz verelim: Nekazanılmış haklarımızdan vaz-geçeriz; ne de kadrolu ve gü-venceli çalışma mücadelemiz-den!

Kaynak: iscisozubulteni.blogspot.com

İşçi Sözü14 Haziran 2015

Turizm sektörü çalışanlarını sömürerek büyüyor

Devasa bir hızla büyüyen turizmsektörü, çalışanların sırtına basarakyükseliyor. Özellikle Antalya’dakiotel grupları her yıl bir-iki yeni otelibünyesine katarken, çalışanların hak-ları giderek tırpanlanıyor. Turizmokulu mezunlarına hak ettikleri ücretve sosyal hakları vermeyen patronlar,çözümü stajyer çalıştırmakta buluyor.Birçok resort otelde, stajyerler günde8 saatin çok üzerinde çalışıyorlar. As-gari ücretin üçte birini alan bu öğren-cilerin sigortasını da devlet karşılıyor.

Dünyanın en çok turist karşılayanülkelerinden biri olan Türkiye’de tu-rizm sektöründe çalışanların koşullarıözellikle kıyı otellerinde her geçen yılkötüleşiyor. Kıyı bölgelerindeki resortotellerde çalışan personelin hem sos-yal hakları hem ücretleri hem de yap-tıkları işin niteliği düşerken, şehirotellerinde özellikle uluslararasımarka oteller nedeniyle çalışanlarınücret ve sosyal hakları görece iyileşi-yor.

İstihdamda üçüncü sıra turizmde

Türkiye genelinde sigortalı çalışansayısı son bir yılda 737 bin kişi arta-rak 12,5 milyona yaklaştı. Turizmsektöründeki sigortalı sayısı ise 82bin kişilik artışla 814 bin kişiyeulaştı. AKTOB Araştırma Birimi’ninderlediği verilere göre, turizm sektörübir yılda gerçekleşen istihdam artışı-nın yüzde 11’ini sağlamış oldu. Tu-rizm sektörünün toplam istihdamdakipayı da yüzde 6,2’den yüzde 6,5’eçıktı. Sektördeki sigortalı sayısının

yüzde 85’ini oluşturan konaklama veyiyecek içecek işletmelerindeki istih-dam artışı ise yüzde 11 dolayında ger-çekleşti.

Turizm sektöründe çalışan sayısıyaz aylarında dikkat çekici oranda ar-tıyor. Haziran 2014 verilerine bakıldı-ğında Türkiye’de sigortalı olarakçalışanların sayısı yüzde 6 artışla 13,3

milyona çıkarken, 790 bin kişilik artı-şın yüzde 14’ü turizmden sağlandı.Haziran 2014 ayında turizmde çalı-şanların sayısı yüzde 12 artışla 1 mil-yon 50 bin oldu.

Antalya başta yer alıyor

Turizm istihdamında başı Antalyaçekiyor. 2013 yılı verilerine göre çalı-şabilir nüfusun işgücüne katılmaoranı sıralamasında Antalya, turizmkentleri içinde ilk sırada yer aldı.Geçen yıl Antalya’da işgücüne katı-lım oranı yüzde 57,5 olurken, onu tu-rizm kentleri içinde; yüzde 55,9 ileİzmir, yüzde 55,5 ile Muğla ve yüzde55,2 ile Aydın izledi. İstanbul’da isekatılım yüzde 52,2 oldu. Diğer yan-dan işsizlik oranı açısından Antalya,turizm kentleri içinde en az işsizin ol-duğu 3. kent oldu. En düşük işsizlikyüzde 6,9 ile Aydın, yüzde 7,3 ileMuğla ve yüzde 7,9 ile Antalya’dagerçekleşti. Onları yüzde 11,2 ile İs-tanbul ve yüzde 15,4 ile İzmir izledi.

Bu kadar mezun nereye gidiyor?

Bu sorunun cevabı net olmamaklabirlikte turizm eğitimi alan birçok kişisektörde aradığını bulamadığı içinfarklı alanlara kayıyorlar. Türkiye’defarklı üniversitelerde turizm alanınayönelik eğitim veren çok sayıdabölüm bulunuyor. Turizm alanına yö-nelik eğitim veren 80’e yakın 4 yıllıkokul, 200’ü aşkın yüksekokul ve150’ye yakın meslek lisesi bulunuyor.Ayrıca birçok kurumun düzenlediğisertifika programları da var. Bu ra-

kamlar göz önüne alındığında her yıl100 bine yakın öğrenci mezun oluyor.Otel çalışanlarının ücret ve sosyalhakları ise her yıl kötüleşiyor. Turizmalanında yüksek eğitim almış yenimezunlar, sektörün vadettiği maaş,sosyal haklar, işin niteliği konusundahayal kırıklığı yaşıyorlar. Zira otel-lerde çalışanların elde ettiği gelir,1980’lerden beri her dönem kademeliolarak düşüyor.

Özellikle kıyı otellerinde Türkiye,fiyat-kalite dengesi ile turistlerin vetur operatörlerinin dikkatini çeken birülke. Ancak Türkiye’nin tatil konu-sunda bu kadar ucuz bir ülke olması-nın faturasını çalışanlar çekiyor.Birçok kıyı oteli, maliyetlerini düşür-mek için ilk etapta işçi ücretlerinde vesosyal haklarında kısıntıya gidiyor.Hal böyle olunca da kıyı otellerindeçalışanların koşulları gün geçtikçe kö-tüleşiyor.

Resort oteller stajyer öğrenci çalıştırıyor

Diğer yandan resort otellerde yapı-lan işin niteliği de çalışanları olumsuzetkiliyor. Okullarda aldıkları eğitimiçalıştıkları otellerde uygulama ve ge-liştirme şansı bulamayan mezunlar,bir süre sonra demoralize olarak sek-törden uzaklaşıyor. Resort otellerdeçok da nitelikli personel çalıştırmayaihtiyaç duymayan işletmeciler, perso-nel sorununu stajyer öğrenci çalıştıra-rak çözüyorlar. Böylece hemmaliyetleri düşürmüş hem de sigortavb. gibi yükümlülüklerden kurtulmuşoluyorlar.

Sezon bittiğinde çalışanlar işini kaybediyor

Resort otellerde işçilerin yaşadığıen temel sıkıntı ise işin sezonluk ol-ması. Oteller kazançlarının azaldığıkış döneminde çalışan sayısını azaltı-yor. Sezon sonunda işsiz kalan çalı-şanlar, başka alanlarda iş bulmayaçalışıyorlar. Özellikle farklı illerden işbulmak için kıyı bölgelerine gelengenç işçiler, yazın otellerde, kışın iseinşaatlarda çalışmak durumunda kalı-yorlar. Sürekli ve kalıcı bir çalışmaortamı bulunmayan otel ve işletme-lerde, çalışanların hakları için örgüt-lenmeleri ve mücadele etmeleri ise bukoşullarda hayalden öteye geçemiyor.

Kısacası, turizm sezonu açılıyor,turizm sektörü büyüyor… Ancak tu-rizm işçilerinin çalışma koşulları,ücret ve sosyal hakları olduğundan dageriye gidiyor.

Özlem Kasa

Türkiye’nin tatilkonusunda bu kadarucuz bir ülke olmasınınfaturasını çalışanlarçekiyor. Birçok kıyı oteli,maliyetlerini düşürmekiçin ilk etapta işçiücretlerinde ve sosyalhaklarında kısıntıyagidiyor. Dünyanın ençok turist karşılayanülkelerinden biri olanTürkiye’de turizmsektöründe çalışanlarınkoşulları özellikle kıyıotellerinde her geçen yılkötüleşiyor.

Dora Hotel işçileri

Haziran 2015 15İşçi Sözü

Ha Atatürk Havalimanı ha SomaSoma gibi Ermenek gibi toplu

katliamların yanında tek tek kaybe-dilen işçi kardeşlerimiz yeterincedikkatleri çekmiyor. Oysa inşaatsektöründeki iş cinayetlerinde heray bir Soma kadar kardeşimizi yiti-riyoruz. Havacılıkta ise iş yoğun-luğu ve kuralsızlık nedeniyleyaşamını yitirenler patronlarca"ecel" olarak isimlendiriliyor. Gün-lük 14 saat gibi uzun bir süreyoğun stres altında uçuşu yapıpotel odasında dinlenirken kaybetti-ğimiz kaptanlar, kabin amirleri"doğal kalp krizi" tanısıyla sessizsedasız toprağa veriliyor.

Ömür Günay, 37 yaşında biranne ve THY’da çalışan kabinamiriydi. İstanbul-Helsinki uçuşu-nun dönüş yolunda tırmanış sıra-sında başlayan beyin kanamasısonucunda 2007 yılında yaşamınıyitirmişti. THY işvereni ailenin aç-tığı davada ölüm nedeninin "ecel"olduğunu iddia etse de mahkeme"İş Kazası" olduğuna karar ver-mişti. O günden bu yana havada veyerde iş cinayetleri artarak sürdü.Atatürk Hava Limanı (AHL) cina-yet mahalli haline geldi. AKP ikti-darıyla birlikte, inşaat vetersanelerde olduğu gibi, büyümeve kâr hırsı dizginlenemez halegelen havacılıkta, hiç azımsanma-yacak ölçüde can kaybı yaşandı.AHL içinde, yerde gerçekleşen on-

larca trafik kazasında yaralanan iş-çiler, hasarlanan uçaklar oldu. Sa-biha Gökçen Hava Limanıinşaatının çatısından düşerek yaşa-mını kaybeden iki kardeşimizinisimlerine bile ulaşılamadı. Bu ci-nayet ailelere verilen sus payı ileneredeyse unutturuldu...

Ancak uçakların bakımlarınınyapıldığı Hangarlar bölgesindekikazaların başka bir anlamı var kiherkesi ilgilendiriyor. Buradaki işcinayetlerinde yaşamını yitiren, ya-ralanan teknisyenler, uçağa yana-şan körüğün tonlarca ağırlığıaltında ayağını kaybeden LeventSönmez kadar "şanslı" değildi.Ocak 2010 da Güven Alkan "deice" vincine (Buzlanmaya engelolan işlem) uçağın kanadının çarp-ması sonucunda yaşamını yitirdi.THY taşeronu HABOM işçisi Şen-türk Çavuş, geçici iş sözleşmesiile yani "kiralanmış işçi" olarak ça-lışırken, Mart 2013 tarihindeuçakla foseptik aracı arasına sıkışa-rak yaşamını kaybetti. Bu cinayetinişlendiği aynı yerde, yani uçaklarabakım yapılan hangarın önünde, 16Mayıs Cumartesi günü bir cinayetdaha işlendi. Uçak teknisyeni Tuğ-rul Tuna Beken kardeşimiz,THY’nin Boeing 777-300 ER ‘Yıl-dız’ uçağının flapları üzerinde çalı-şırken, flapların aniden kapanmasıüzerine tonlarca basınç kuvveti al-

tında sıkışarak 36 yaşında yaşamınıyitirdi.

Bu cinayetler çok önemli ve netbir sonucu ortaya koymaktadır:Uçak bakımlarının yapıldığıyerde insanları öldürecek bo-yutta "kazalar" yaşanıyorsa,bakım işlemleri kurallarına göreyapılmıyor demektir. Çünkü uçaküzerindeki en küçük bir işlemdebile çok katı kurallar, kontrol liste-leri, çek listler uygulanmak zorun-dadır. Emniyet tedbirleri deöyledir. Bir işleme başlanmadanönce gerekli tedbirlerin alındığını,işin kitabına uygun yapılıp yapıl-madığını kontrol edecek elemanlar,yer emniyet, uçak emniyet, uçuşemniyet birimleri işletilir.

Bakım işlemlerinde zamanakarşı doğal bir yarış ve yoğunluksöz konusudur ancak bu seri veadım adım ilerleyen işlemler zin-ciri, aceleye getirilemez. Patronveya vekilleri, şefler bir an önceuçağı uçuşa vermek için işçilerizorluyorsa işler çığırından çıkar.Bu kadar kısa süre içinde bakımalanında, diğer haber dahi edilme-yen yaralanmaların yanında, üç işçicinayete kurban gidiyorsa THYhangarlarında taşeronculuğun ya-nında, teknisyenlerin tanımlama-sıyla "Hadi Hadicilik" nedeniylekitaplar, çeklistler, tedbirler gözardı ediliyor demektir. Sivil Hava-

cılık Genel Müdürlüğü (SHGM)ise daha önce uzun uzun anlattığı-mız Isparta Uçak kazasındaki so-rumluluğunda olduğu gibi denetimgörevini yerine getirmiyor.

Yer kazaları havadaki büyükolayların habercisidir. AHL deki işkazaları bu bakımdan alarm zilleriniteliğinde. İnsan hayatınınınönemsenmediği bir yerde bakımıgerektiği gibi yapılmayan, aceleyegetirilen uçaklar akla gelir. Bu dasadece havacılık çalışanlarının so-runu değil yolculuk yapan herkesinsorunudur. Havacılığın farkı bu,madenden çıkarılan kömürü satınalan tüketici buralardaki iş cinayet-lerinden etkilenmez. Ama havacı-lıkta bir uçak kazası olursa hizmetisatın alan yolcu da yaşamını kay-beder. O nedenle bu alarmı iyi duy-mak ve tepki göstermek, kamuoyuoluşturmak tüketicilerin hem hakkıhem de görevidir. Bilinçli tüketiciuçaktaki yiyecek içeceklerden öncebunlara odaklanmalıdır.

İş cinayetleri sadece riskli iş kol-larında çalışan işçilerin değil hepi-mizin sorunu olmalı. O nedenle herayın ilk pazar günü saat 13.00’te,yakınlarına yitiren ailelerin Galata-saray’da tuttuğu nöbet sadece onla-rın değil hepimizin vicdanıdır.

Bahadır Altan

Her ikisi de ıssız olan Yassıadave Sivriada demokrasi bahane-siyle inşaata açıldı. Yassıada veSivriada uzun zamandır AKP'ninhedefindeydi. AKP “Demokrasive Özgürlük Adası” bahanesiyleoteller, kongre merkezi, yat li-manı, restoranlar, helikopter pistiyapmak için, TOBB ve Çevre veŞehircilik Bakanlığı arasında ya-pılan sözleşme ve MESA'ya veri-len inşaat ruhsatı ile Mayıs ayındaYassıada'ya ilk kepçeyi vurdu.

Bırak ıssız kalsın!Yassıada 27 Mayıs darbesinden

sonra dönemin başbakanı AdnanMenderes ve Demokrat Partili ba-kanların yargılandığı ada olduğuiçin, burada yapılacak inşaat faali-yetleri için de ‘demokrasi’ baha-nesini kullanıyor.

Adalar 1970’lerden bu yanadoğal, arkeolojik ve tarihi sit alanıolduğu için 2011 yılında AdalarBelediyesi’nin hazırladığı plan-larda Yassıada ve Sivriada inşaatakapalı ve korunması gerekli alanolarak gösterilmişti.

Hukuk yine inşaattan yanaAdalara inşaat yapmanın yo-

lunu yapmak için 2012 yılında buadalar tarihi sit alanı kapsamındançıkarıldı. Çok beklenmedi, 2013yılında bir torba kanun içine Yas-sıada ve Sivriada’da kültürel veturizm amaçlı yatırım yapılabile-ceğine ve bütün bunlar için hiçbirkısıtlama yapılamayacağına dairbir hüküm eklendi. Bu adalar içinözel çıkarılan yasa ile, yapılacakinşaat alanı hakkında mevki belir-lenmiş, yönlendirilmiş ve doğal

alanları koruyan temel yasalardanmuaf tutulmuş oldu.

Gezi Parkı’na da Şehir Müzesi yapacaklardı

İki ay sonra da Çevre ve Şehir-cilik Bakanlığı nam-ı diğer İnşaatbakanlığı, kendi istediği inşaatalanlarını yaratmak üzere adalarınyeni planını hazırladı. İki yıl ön-ceki planda “yapılaşma olmaz,korunması gereken alan” olanadalar yeni planda “turizm ve kül-türel tesis” yapılabilecek alanlaroluverdi.

Bakanlığın yaptığı planlaragöre yaklaşık 3,7 ha alan yaniyaklaşık üç futbol sahası büyüklü-ğünde bir alan betona açılmak is-teniyor. Adalar SavunmasıYassıada ve Sivriada'nın imaraaçılmaması için açılmış olan ve

halen devam eden davaların ta-kipçisi olarak;

• Sivriada ve Yassıada hakkındaAdalar halkının takipçisi olduğumahkeme süreci devam etmesinerağmen içine girilen inşaat süreci-nin yasadışı olduğunu

• Bu adaların imara açılmasınıngeri dönülmesi mümkün olmayansonuçlara yol açacağı mahkeme-lere sunulan çeşitli bilirkişi rapor-larıyla kanıtlanmasına rağmen do-ğal hayat ve kültür katliamı yapıl-dığını açıkladı.

Balıkların, kuşların, ağaçlarınve daha bir çok canlının barındığıadaların en az yüzde 50'sini be-tonla kaplayıp, Demokrasi veÖzgürlük müzesiyle bahanesi ilesağlayacağınız siyasi ve ekono-mik rantı da yıkacağız!

Aysun Koca

AKP'nin beton hırsının son hedefi Adalar

İşçi SözüBütün ülkeler inişçi ler i , bir leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Üç - beş ağaç aşkına27 Mayıs 2013 Pazartesi gecesi

ekolojistler Gezi Parkı’ndaki dozerve kamyonları gördüler. 28 MayısSalı günü parka gelip yerleştiler.Kazı ve harfiyat çalışmalarına ilkmüdahaleleri yaptılar. Sosyal med-yada çağrılar yapıp kitleselleştiler.Geceyi geçirdikleri Gezi Parkı’nda29 Mayıs Çarşamba günü sabahıkarşıladılar. Beklenen polis saldırısıhenüz gerçekleşmemişti ve bunu 3.Köprü inşaatının açılış törenine bağ-ladılar. 30 Mayıs Perşembe sabahısaat 05.00’de birinci şafak operas-yonu düzenlendi. Gezi Parkı’nıbasan polis, parkta nöbet tutanlarınçadırlarını yakarak ve tartaklayarakparkı boşalttı. Dozerler hemen yeni-den çalıştırıldı ve yıkım çalışmala-rına başladılar. İstanbulvekillerinden Sırrı Süreyya Önderparka gelerek dozerin önüne geçtive yıkımı o an için fiilen durdurdu.Direnişin asıl önderi ise hiç şüphe-siz ki ekolojistlerdi. Direniş karşı-sında polis geri çekildi ve park ogece ekolojistler ve rantsal dönü-şüme karşı mücadele eden kent sa-vunucuları tarafından dolduruldu.Başbakan Erdoğan her zamanki ki-birli ifadesiyle “üç-beş ağaç içinyaygara yapıyorlar” dedi. 30 MayısPerşembe gecesi Gezi Parkı’nda di-reniş şenliği vardı. Direnişin kararlı-

lığı kitleselliği artırdı. Toplantılaryapıldı. “Hafta sonu kitleselliğin100 bin kişiyi bulabileceği” dile ge-tirilip konuşuldu. Bunu düşünen vekonuşan sadece direnişçiler değildi.Direnişin büyüyeceğinden korkanBaşbakan Erdoğan yeniden saldırıemri verdi. Saldırının direnişi boğa-cağından çok emindi. 31 MayısCuma sabahı 04.45’te ikinci şafakoperasyonu düzenlendi. Çadırla-rında uyuyan ve nöbet tutanlar gazaboğuldular. O saatlerde GeziParkı’na dışarıdan bakanlar gazbombalarının oluşturduğu kimyasalbulutlardan başkaca bir şey göreme-diler. İşte ne olduysa o ikinci şafakoperasyonundan sonra oldu. “Üç-beş ağaç” aşkına Gezi Parkı’ndanyükselen o hayat yeşili çığlıklarbütün ülkeyi saran ve dünyada yan-kılanan bir direniş hareketini debaşlatmış oldu. Resmi devlet rapor-larında bile 80 ilde milyonları aşanbir kitlenin sokağa çıktığından bah-sediliyordu. 15-16 Haziran 1970işçi direnişini kitap ve makalelerdenokuyanlar bu kez bizzat sınıfsal vetarihsel bir başkaldırının öznesi ol-dular…

Direniş ve isyan31 Mayıs Cuma sabahı polis şid-

detiyle Gezi Parkı’ndan atılanlarsokak direnişlerine başladılar.

“Mevzu Taksim Meydanı’ysa gerisitefferuattır.” O ana kadar “sınıfsız”ve “sınıf karaktersiz” gördükleri budirenişten uzak duran devrimci vesosyalist yapılar da sürece dâhil ol-maya başladılar. 2013 Gezi Direni-şi'nin 15-16 Haziran 1970Direnişi'nden farkı ise, "mavi ya-kalı"ların değil de, farklı taleplerleyola çıkan "beyaz yakalı" işçilerinmührünü taşıyor olmasıydı. Taksimve bağlantı yollarında, İstiklal Cad-desi ve ara sokaklarında, Beşik-taş’tan Dolmabahçe’ye,Karaköy’den Kabataş’a, Mecidiye-köy’den Harbiye’ye, kadar 24 saatboyunca çatışmalar ve direnişsürdü. Kitleler, Anadolu yakasındanAvrupa yakasına, Boğaz Köprü-sü’nü yürüyerek geçtiler. 1 HaziranCumartesi sabahı çatışmalar yeni-den hız kazandı ve Taksim Meyda-nı’na girme çabaları yoğunlaştı. 1Mayıs 2013 anma ve kutlamalarıiçin Taksim’e girilememişti. Dev-rimcilerin ve sosyalist yapılarınçaba ve direnişleri 1 Mayıs’ta sonuçvermemişti. Bir ay gecikmeyle deolsa, ekolojik direnişin fitilini ateş-lediği büyük bir kitlesel patlamayla,bu başarılmak üzereydi. “1 Ma-yıs’ın rövanşı alınmak üzere”ydi.Ara sokaklardan merkeze ilerleyendireniş meydana yaklaşmıştı. Tak-sim’i halktan “koruyan” polisler ko-runmaya muhtaç bir durumadüştüler ve meydana sıkıştılar. Dire-niş isyana dönüştü. İstiklal Cad-desi’ni sabaha kadar gaza boğan veplastik mermiler yağdıran resmi vesivil devlet güçleri tamamen güçtendüşmüştü…

Doğrudan demokrasi ve komün1 Haziran Cumartesi günü öğle-

den sonra polis geri çekilmek zo-runda kaldı. Geri çekilirken desaldırıyor ve alana akan kitleye gazbombası yağdırıyordu. Çok sayıdakisivil polisin Gezi direnişi boyuncahiç de iyi olmayan “görevler” yaptı-ğını herkes görmüş ya da duymuştu.

Birisinden şüphelenerek müdahaleedildiğini gördük. "Tam isabet arka-daşlar: Bu bir sivil polis!" sesini du-yanlar öfkeyle sivil polisesaldırdılar. Şoka giren sivil poliskarşılık ver(e)meden ve savunma-sızca kendini yere bırakmıştı. Kitle-nin tepkisi anlaşılır bir şeydi. Amamuktedire kurban edilecek bir poli-sin Gezi Direnişi’ne vereceği zararasla kabul edilemezdi. Nefes darlığıçekmekte olan Erdoğan’a ve AKPhükümetine suni teneffüs öpücüğüverilmemeliydi. Birkaç kişi linçedilmek üzere olan sivil polisi kol-larından tutarak zorla ayağa kal-dırdı. Meydandaki büfelerinönünden The Marmara Oteli’ninönüne kadar güçlükle getirildi. Bek-lemekte olan TOMA’lardan birinebindirilmek istendi. Korkudan ka-pıyı açmadılar. Sivil polisin kimlikkartı alınarak TOMA’nın yan ca-mına yapıştırıldı. Kimliği ve sivilpolisin gözlerindeki korkuyu gö-rünce kapıyı açıp panik halinde içe-riye aldılar. Kısa süre içinde iseTaksim’de polis kalmadı...

1 Haziran 2013 Cumartesigünü Gezi Parkı’na girdik. Çadırlarkurup yerleştik. Paranın geçmediğikantinlerimizle, kütüphanemiz, ec-zanemiz, revirimiz, aşevlerimizle,kardeşlik sofralarımızı ve GeziParkı komünümüzü kurduk. Herke-sin kendisini dolayımsızca temsil et-tiği direniş forumları yeşerdi ve otohumlar diğer parklara serpildi.Bunlar doğrudan demokrasinin veöz örgütlenmelerin organik tohum-larıydı. Hep bir ağızdan “Bu DahaBaşlangıç Mücadeleye Devam!”dedik. O gün bazı yoldaşlarımız“Devrim Sanki Göz Kırptı…” di-yordu. Gezi Direnişi’nin 2. yılında“Seni Başkan Yaptırmayacağız!” di-yenler de yine biz olduk...

Biz Heryerdeyiz!

N. Cemal

Ekolojik direnişten kitlesel başkaldırıya:Gezi direnişi 2 yaşında

İşç i Sözü • Ayl ık, Sürel i S iyasi Yayın • Haziran 2015 • Sayı: 12 • isc isozu.org • i let is [email protected]

29 Mayıs 2013, Gezi Parkı'nda değerlendirme toplantısı