İşçi sözü mart 2016

16
Siyasi iktidar, tüm halk kesimlerine saldırıyor. Birçok Kürt kentinde örtülü bir iç savaş yaşanı- yor. Halkın yaşam alanlarına tanklarla, toplarla saldırılıyor, kitlesel katliamlar gerçekleştiriliyor. Mahalleler yerle bir edilirken, on binlerce insa- nın yaşadığı kentler boşaltılıyor; yüz binlerce kişi yaşadıkları yerlerden sürülüyor. AKP iktidarı tipik bir savaş hükümeti olarak, barışı ve barış- severleri düşman olarak görüyor. Son beş yılda, yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının mülteci haline gelmesine yol açan Suriye iç savaşının sona ermesi için, küçük de olsa, bir umut yaratan ateşkes ilanından ra- hatsız oluyor. Başbakan, “ateşkes bizi bağla- maz” diyerek, Kürt bölgelerini bombalamaya, işbirlikçilerini savaşmaları için kışkırtmaya de- vam edeceğini duyuruyor. Bu yanıyla, “ölüm meleği” rolünü üstleniyor. AKP iktidarı, izlediği yeni liberal politikalarla, ülkeyi patronlar için “dikensiz gül bahçesine” çevirmeye çalışıyor. Esnek çalışma koşullarını hayata geçirmek üzere, işçi sınıfının elinde ka- lan son kazanımına, kıdem tazminatı hakkına saldırıyor. Bu hakkı, fona devretme adı altında, gasp etme planları yapıyor. Böylece kıdem taz- minatı ile iş güvencesi arasındaki bağı kopara- rak, işçilerin, patronlar tarafından kolayca işten atılmalarının önünü açıyor. Bunun da ötesinde, özel istihdam büroları adı altında, kiralık işçilik sistemini yaygınlaştırmaya uğraşıyor. Böylece, çağdışı “dayı başı” sistemini tüm sanayi ve hiz- met sektörüne egemen kılmayı hedefliyor. Bu uygulamayla, işçilerin en temel anayasal hakkı olan, çalışma karşılığında ücret alma hakkı bile tehdit altına giriyor. Kurtuluş yok tek başına Ya hep beraber ya hiçbirimiz Kadına yönelik her türlü şiddetin failleri adalet sistemi içindeki boşluklardan faydalanmakta, mahkemelerde kolayca iyi hal indirimi almakta- dır. Şiddetin faillerinin “cezasız” kalması, şid- dete uğrayan kadınların ruhsal iyileşmelerinin önünde büyük bir engel olarak durmaktadır. Ankara saldırısı ile 2013 yılı Mayıs ayında ger- çekleşen ve 52 kişinin ölümü 146 kişinin yara- lanmasına yol açan Reyhanlı saldırısı arasında, gerek hedef aldığı kitle gerekse failleri farklılık gösterse de, ciddi bir benzerlik var. SGK Teftiş Kurulu olayla ilgili incelemesini yapalı 1 yıl olmasına rağmen hala raporunu açıklamadı. Açılmış olan iş kazası tespit davasının 2. duruş- ması 18 Şubat 2016 tarihinde görülecek. Zafer Açıkgözoğlu iş cinayetinin her aşamasında açıkça görüldüğü üzere taşeron demek ölüm demektir.” Kirli savaş ve algı operasyonları N. Cemal > 5 Evraklarınızı yenilemediniz ücretlerinizi ödemiyoruz! M. Çınar> 6 Faşizm ve faşizme karşı mücadele deneyimi üzerine Mustafa Eker > 7 Kiralık işçi yasası meclis’te! Oya Öznur > 8 Yaşam hakkı için 30 Beyaz Nöbet Derviş> 10 “Vatan” Bahadır Altan > 15 Uysa da PYD, uymasa da PYD! Kadına yönelik şiddet okullarda Zafer Açıkgözoğlu’nu Unutmadık, Unutturmayacağız! Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 Sevda > 16 İşçi Sözü Devamı 2. sayfada > Mart 2016 / Sayı 21 / Fiyatı 1,5 TL İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Upload: isci-soezue

Post on 29-Jul-2016

239 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Mart 2016 tarihli 21. sayısı

TRANSCRIPT

Page 1: İşçi Sözü Mart 2016

Siyasi iktidar, tüm halk kesimlerine saldırıyor.Birçok Kürt kentinde örtülü bir iç savaş yaşanı-yor. Halkın yaşam alanlarına tanklarla, toplarlasaldırılıyor, kitlesel katliamlar gerçekleştiriliyor.Mahalleler yerle bir edilirken, on binlerce insa-nın yaşadığı kentler boşaltılıyor; yüz binlercekişi yaşadıkları yerlerden sürülüyor. AKP iktidarıtipik bir savaş hükümeti olarak, barışı ve barış-severleri düşman olarak görüyor. Son beş yılda,yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine,milyonlarcasının mülteci haline gelmesine yolaçan Suriye iç savaşının sona ermesi için, küçük

de olsa, bir umut yaratan ateşkes ilanından ra-hatsız oluyor. Başbakan, “ateşkes bizi bağla-maz” diyerek, Kürt bölgelerini bombalamaya,işbirlikçilerini savaşmaları için kışkırtmaya de-vam edeceğini duyuruyor. Bu yanıyla, “ölümmeleği” rolünü üstleniyor.

AKP iktidarı, izlediği yeni liberal politikalarla,ülkeyi patronlar için “dikensiz gül bahçesine”çevirmeye çalışıyor. Esnek çalışma koşullarınıhayata geçirmek üzere, işçi sınıfının elinde ka-lan son kazanımına, kıdem tazminatı hakkına

saldırıyor. Bu hakkı, fona devretme adı altında,gasp etme planları yapıyor. Böylece kıdem taz-minatı ile iş güvencesi arasındaki bağı kopara-rak, işçilerin, patronlar tarafından kolayca iştenatılmalarının önünü açıyor. Bunun da ötesinde,özel istihdam büroları adı altında, kiralık işçiliksistemini yaygınlaştırmaya uğraşıyor. Böylece,çağdışı “dayı başı” sistemini tüm sanayi ve hiz-met sektörüne egemen kılmayı hedefliyor. Buuygulamayla, işçilerin en temel anayasal hakkıolan, çalışma karşılığında ücret alma hakkı biletehdit altına giriyor.

Kurtuluş yok tek başınaYa hep beraber ya hiçbirimiz

Kadına yönelik her türlü şiddetin failleri adaletsistemi içindeki boşluklardan faydalanmakta,mahkemelerde kolayca iyi hal indirimi almakta-dır. Şiddetin faillerinin “cezasız” kalması, şid-dete uğrayan kadınların ruhsal iyileşmelerininönünde büyük bir engel olarak durmaktadır.

Ankara saldırısı ile 2013 yılı Mayıs ayında ger-çekleşen ve 52 kişinin ölümü 146 kişinin yara-lanmasına yol açan Reyhanlı saldırısı arasında,gerek hedef aldığı kitle gerekse failleri farklılıkgösterse de, ciddi bir benzerlik var.

SGK Teftiş Kurulu olayla ilgili incelemesini yapalı1 yıl olmasına rağmen hala raporunu açıklamadı.Açılmış olan iş kazası tespit davasının 2. duruş-ması 18 Şubat 2016 tarihinde görülecek. ZaferAçıkgözoğlu iş cinayetinin her aşamasında açıkçagörüldüğü üzere taşeron demek ölüm demektir.”

Kirli savaş ve algı operasyonlarıN. Cemal > 5Evraklarınızı yenilemediniz ücretlerinizi ödemiyoruz!M. Çınar> 6Faşizm ve faşizme karşı mücadele deneyimi üzerineMustafa Eker > 7Kiralık işçi yasası meclis’te!Oya Öznur > 8Yaşam hakkı için 30 Beyaz NöbetDerviş> 10“Vatan”Bahadır Altan > 15

Uysa da PYD, uymasa da PYD! Kadına yönelik şiddet okullarda Zafer Açıkgözoğlu’nu Unutmadık, Unutturmayacağız!

Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 Sevda > 16

İşçi Sözü

Devamı 2. sayfada >

Mart 2016 / Sayı 21 / Fiyatı 1,5 TLİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Page 2: İşçi Sözü Mart 2016

Kurtuluş yok tek başınaYa hep beraber ya hiçbirimiz

Sermaye sınıfının en saldırganve vahşi temsilcisi olan AKP ikti-darı, burjuvazinin çıkarı için halkıniçinde yaşadığı çevrenin tahripedilmesinin, doğanın katledilmesi-nin önünü açıyor. Halkın yaşamalanlarını zehirliyor. Halkın biricikdoğal serveti olan doğayı, onlarınelinden alıp burjuvaziye peşkeş çe-kerek, geniş halk kitlelerinin yaşa-mını ve üretim faaliyetini sekteyeuğratıyor.

AKP iktidarı, egemen sınıflarınsaldırgan ve savaş yanlısı temsilcisiolarak, tüm muhaliflerine baskı veterör uyguluyor. Tek bir muhalifsese katlanamıyor. Toplumun ta-mamının, siyasi aktörlerin ve tümdevlet kurumlarının kendisine biatetmesini arzuluyor. Bu durumu ka-bullenmeyenleri terörize ederek,ekonomik ve hukuki baskı uygula-yarak yola getirmeye çalışıyor.Elindeki olanakları, bürokrasi veyargıdaki kadrolaşmasını buamaçla kullanıyor. Yazarları, gaze-tecileri hapse atıyor, akademisyen-leri işten attırıyor, televizyonkanallarını karartıyor ve hatta sporkulüplerini bile cezalara boğuyor.Bu yanıyla, AKP hükümeti, darbedönemleri dâhil, son 60 yılın enantidemokratik hükümetidir.

Saldırı varsa direniş de var

Çıkarları için siyasi iktidara tes-lim olanları bir kenara bırakırsak,halkın bütün kesimleri, siyasi ikti-darın saldırılarına karşı direniyor.Bu direnişin başını Kürtler çekiyor.Siyasi iktidarın bölgede yürüttüğü“fetih hareketine” karşı teslim ol-muyorlar. Yaşadıkları tüm acı veyoksunluklara karşın, dillerine,kimliklerine ve bir halk olmaların-dan kaynaklanan haklarına sahipçıkıyorlar. Siyasi iktidara boyuneğen, ona kölelik yapan Kürdünartık tarihe karıştığını; hiçbir gücünonları yeniden bu hale getireme-yeceğini, eylem ve tutumlarıyla ka-nıtlıyorlar.

Çeşitli sektörlerde ve bölge-lerde çalışan sendikalı işçiler,kıdem tazminatının gaspına, kiralıkişçi sisteminin hayata geçirilme-sine karşı direniyorlar. Gösteri veeylemler yapıyorlar. Asgari ücret-teki yüzde otuz artışın motive et-

tiği sendikalı ve sendikasız işçiler,ek zam talepleriyle patronlarınkarşısına dikiliyorlar. Asgari ücreteuygulanan oransal artışın kendiücretlerine de yansıtılmasını talepediyorlar. İşçi sınıfının örgütsüz ke-simleri bile, kendiliğinden bir mü-cadeleyle, yasalarda yer almasınakarşın bugüne kadar uygulanma-yan çalışma yasası hükümlerininhayata geçirilmesini talep ediyor;bunun için eylemler gerçekleştiri-yorlar.

Altın madeni kurulup işletilmesiiçin AKP iktidarının gözde patronuMehmet Cengiz’e peşkeş çekilenArtvin Carattepe için, Artvin halkıve destekçileri harekete geçiyor.Binlerce kişi, polis ve jandarmabaskısına ve İçişleri Bakanının,“ezip, geçin” tehdidine karşın gün-lerce direniyor. Çeşitli siyasi eği-limlerden Artvinliler, tek bir yürektek bir yumruk gibi hareket ede-rek, hükümete geri adım attırıyorve şimdilik de olsa, maden işlet-mesini durduruyorlar.

Siyasi iktidarın tüm baskılarınakarşılık, barış yanlıları, aydın, yazarve çeşitli kesimlerden muhaliflerde boyun eğmiyor, dik duruyor vekendi çaplarında direniyorlar. Sonolarak, hükümeti teşhir eden birhaber yaptıkları gerekçesiyle, üçayı aşkın bir süredir cezaevindeolan Cumhuriyet Gazetesi GenelYayın Yönetmeni Can Dündar veAnkara temsilcisi Erdem Gül’ün,Anayasa Mahkemesi kararıyla ser-best kalması, siyasi iktidarın baskı,zulüm ve despotizmine karşı mü-cadele eden kesimlere moral veri-yor.

Direnişi büyütüp, koordineetmek gerekiyor

Ancak bugün sürmekte olan di-renişleri büyütmek gerekiyor. Si-yasi iktidar, sadece sokağa çıkmayasağı uygulayıp, saldırıları yoğun-laştırdığı kentlerdeki halkı değil,tüm Kürtleri hedef alıyor. Özel Ha-rekâtçıların, operasyon düzenle-dikleri kentlerde duvarlarayazdıkları, “Türk isen övün, değil-sen itaat et” cümlesi çok şey ifadeediyor. Siyasi iktidarın tam birinkâr ve imha politikası izlediği,Kürtlere boyun eğmeyi ve köleliliği

dayattığı görülüyor. O nedenle, sa-dece bugün doğrudan saldırı al-tında olanların değil, tümKürtlerin, bu imha ve teslim almasaldırılarına karşı direnmesi gere-kiyor.

Bugün öncelikli sorunları farklıolsa da, işçi sınıfı, bir bütün olarak,siyasi iktidarın saldırısı altındadır.Kıdem tazminatı hakkının gaspedilmesi ve kiralık işçilik uygula-ması tüm işçileri hedef almaktadır.Yine asgari ücretteki artışın ardın-dan enflasyonun yükselişe geç-mesi, hükümetin “kaşık ileverdiğini kepçe ile geri alması” so-nucunu doğurmuştur. İçeride vebölgedeki savaş ortamı ekonomiyidaha da kırılgan hale getirmiştir.Daha büyük çaplı pahalılık ve işsiz-lik kapıdadır. O nedenle işçi sınıfıyerel ve dağınık direnişlerle yetin-memeli, siyasi iktidarın çok yönlüsaldırılarına karşı topyekûn olarakdirenmelidir.

Özellikle kırsal kesimde yaşa-yanların doğal çevresi, burjuvazi-nin yağma tehdidiyle karşıkarşıyadır. Burjuvazi, kâr hırsı ne-deniyle, hidroelektrik santralleri(HES), rüzgâr enerjisantralleri(RES), taş ocakları, kumocakları, 3. havaalanı, çeşitlimaden işletmeleri yoluyla, doğayıtahrip etmekte ve çevrede yaşayanhalkın yaşamını kötüleştirmekte,onları yoksullaştırmaktadır. Ülkenindört bir yanında bu sorunları yaşa-yan köylüler ve kentliler vardır.Ateş sadece düştüğü yeri yakma-malı; bu sorunla karşı karşıya olan-lar mücadelelerinibirleştirmelidirler.

Bütün bu kesimlerin sorunları-nın kaynağı, siyasi iktidardır. Siyasiiktidar, egemen sınıfın çıkarlarıiçin, bütün bu halk kesimlerini kar-şısına almış; onlara saldırmaktadır.Hal böyle olunca, saldırıya uğra-yanlar da, siyasi iktidara karşı mü-cadelelerini birleştirmelidirler.Savaşa, zulme, despotizme, sömü-rüye, doğanın bir avuç patronunçıkarı için tahribine karşı birliktemücadele yürütmelidirler.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Mart 2016, Sayı: 21Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulİzmir büro: 848.Sokak Şevki Uğur İşhanıNo:80/208 Konak-İzmirwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır. İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-

dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşunun

kendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Mart 2016

Page 3: İşçi Sözü Mart 2016

Uysa da PYD, uymasa da PYD!

Ankara’da, askeri personeledönük bombalı saldırının üzerin-den 12 saat bile geçmeden, hükü-met, hem bedeni yüz parçayaayrılmış olan bombacının kimliğinihem de bağlı olduğu örgütü ka-muoyuna açıkladı. Bombacı SalihNeccar adlı Suriyeli bir Kürt, bağlıolduğu örgüt ise PYD-YPG idi! Buaçıklamaya, Dışişleri Bakanlığınındiplomatik atağı eşlik etti. Birleş-miş Milletler Güvenlik Konseyidaimi üyesi ülkelerin büyükelçilerive Avrupa Birliğini temsilen de,Hollanda Büyükelçisi Dışişleri Ba-kanlığına çağrılarak, saldırının faili-nin PYD-YPG olduğunu gösterensözde kanıtlar kendilerine iletildi.

Ancak bu çaba beklenen karşı-lığı bulmadı. Sözde kanıtlar yeterlibulunmadığı gibi, saldırının so-rumlusunun PYD-YPG olduğu yö-nündeki açıklamalar kuşkuylakarşılandı. PYD, AKP hükümetininaçıklamasını yalanlayıp, kendileri-nin olayla ilişkisi olmadığını be-lirtti. Neccar ailesi ise, ailelerindebu isimle sadece bir kişi bulundu-ğunu, kendisinin halen Suriye Kür-distan’ında yaşadığını ve 60yaşında bir erkek olduğunu du-yurdu. Siyasi iktidar iddiasındaısrar ededursun, patlamanın üze-rinden iki gün geçtikten sonra,olayı TAK (Kürdistan Özgürlük Şa-hinleri) adlı örgüt üstlenirken,bombacının kimliğini de Van nüfu-suna kayıtlı Abdülbaki Sömer ola-rak açıkladı. Yapılan DNA testleride bu bilgiyi doğruladı. Gerçek or-taya çıkmasına karşın, hükümet,olayın sorumlusu olarak, PYD-YPG’yi suçlamaya devam ediyor.

Hükümetin tüm derdi PYD ve Kürtlerle

Hükümetin esas derdi PYD’yi birterör örgütü olarak göstermek ol-duğundan, bu temelsiz iddiasındadiretiyor. Bu konuda, Türk hükü-meti ile başta ABD olmak üzere,belli başlı uluslar arası güçler ara-sında bir süredir ciddi bir polemikyaşanıyor. Türkiye, Suriye Kürtleri-nin en büyük partisi PYD ve yineSuriye Kürtlerinin silahlı gücüYPG’nin terörist bir örgüt olarakkabul edilmesi için yoğun bir pro-paganda yürütüyor. Hatta daha daileri giderek, ABD’ye, “kaprisli birâşık gibi”, “ya ben ya o” biçimindedayatmalarda bulunuyor. BaştaABD olmak üzere, tüm uluslararası güçler ise ısrarla, PYD-YPG’nin terörist bir örgüt değil;aksine, IŞİD’e karşı mücadelede sa-hadaki en etkili ortakları olduğunubelirtiyorlar.

AKP iktidarı, bir yandan, her dü-zeyde PYD-YPG’ye karşı propa-ganda savaşı sürdürürken diğeryandan, Suriye’de Kürt bölgesine

yönelik top atışlarıyla, askeri saldırıbaşlattı. Bu saldırıların bir nedeni,YPG’nin belkemiğini oluşturdu-ğunu Suriye Demokratik Güçleri-nin, Türkiye’nin müttefiki cihatçıgüçleri yenilgiye uğratarak, yenitopraklar ele geçirmesini ve Tür-kiye sınırına yaklaşmasını engelle-mek ise, diğer nedeni bunlarıprovokasyona getirerek, saldırılarakarşılık vermelerini sağlamaktır.Böylece, siyasi iktidar, YPG’ninkendisi için tehdit oluşturduğunutüm Dünyaya göstermiş ve “terö-ristliğini” kanıtlamış olacaktır!

Siyasi iktidar PYD’ye karşıkaybediyor

Ankara’daki bombalı saldırınınbir gün öncesinde, Türkiye, PYD-YPG karşısında, diplomatik alandaciddi bir yenilgi yaşadı. Türkiye’nin,Suriye’nin Kürt bölgelerine yöneliktop atışları, Rusya tarafından BMGüvenlik Konseyine taşındı. Birleş-miş Milletler Güvenlik Konseyi ise,15 üyenin oybirliği ile Türkiye’yi kı-nayarak, saldırılara derhal son ver-mesi çağrısında bulundu. GüvenlikKonseyinin gerek NATO müttefikiolan üyeleri gerekse Müslümanüyeleri, toplu halde Türkiye’ninkarşısında yer aldı. Böylece, AKPyönetimindeki Türkiye’nin, yanlışSuriye politikasıyla, uluslar arasıarenada yalnızlaştığı bir kez dahagörüldü.

İşte Ankara patlaması, siyasi ikti-dar tarafından, tam da bu gerçeğiörtmek ve durumu lehine çevir-mek için bir fırsat olarak kullanıl-maya çalışıldı. Ancak, izlediğipolitikayla, inandırıcılığını tümdenyitirdiğinden, yaşadığı mağduriyetbile bir işe yaramadı. Saldırı dünyakamuoyunda beklenen etkiyi ya-ratmadı.

Ankara saldırısı Reyhanlı’yıhatırlattı

Ankara saldırısı ile 2013 yılıMayıs ayında gerçekleşen ve 52 ki-şinin ölümü 146 kişinin yaralan-masına yol açan Reyhanlı saldırısıarasında, gerek hedef aldığı kitlegerekse failleri farklılık göstersede, ciddi bir benzerlik var. İki sal-dırı da, gerek gerçekleşmeleriylegerekse zamanlamaları açısından,hükümetin Suriye politikasına ar-güman sağlıyor. Reyhanlı saldırısı,zamanın başbakanı Tayyip Erdo-ğan’ın ABD gezisinden hemenönce gerçekleşmişti. O zamanlar,AKP hükümeti, müttefiki olan batılıgüçleri Suriye rejimini doğrudanhedef alan bir askeri harekâta zor-luyor; Türkiye’nin de bu harekâtakatılmasını istiyordu. Reyhanlı sal-dırısından Suriye rejimi ve işbirlik-

çilerini sorumlu tutan AKP hükü-meti, bu saldırıyı, ABD gezisinde,tezini bu ülkeye kabul ettirmek içinkullandı. Ancak başarılı olamadı.Ankara saldırısı ise uluslar arasıtoplumun PYD-YPG’ye sahip çık-tığı ve AKP hükümetinin bu örgüthakkındaki iddialarını ciddiye al-madığı bir dönemde meydanageldi.

Ankara saldırısının ardından,olayda güvenlik güçlerinin zaafıolup olmadığı tartışılmaya baş-landı. Bombalı saldırıda kullanılanaraç uzun süre önce kiralanma-sına, kiralayanlar ortadan kaybol-masına ve bu durum oto kiralamaşirketi tarafından polise bildirilme-sine rağmen, aracın o güne kadarbulunamaması kafalarda soru işa-reti yarattı. Ayrıca bu sürede,araçla neredeyse tüm ülkenin do-laşıldığı ortaya çıkınca, kuşkulardaha da güçlendi. Hükümet veEmniyet çevreleri, sözüm ona bukuşkuları gidermek için, saldırga-nın araçla hangi illerde seyahat et-tiğine ve bombaları neredenaldığına dair bilgileri kamuoyunaaçıkladı. Hatta olaydan kırk günönce saldırganın Ankara Otogarın-daki kamera görüntüleri medyayaservis edildi. Kısacası, istihbaratzaafı olmadığını ortaya koymayaçalıştılar.

Ancak bu açıklamalar, durumudaha da karmaşık hale getirdi.Eğer saldırgan bu kadar yakın ta-kipteyse, neden olaydan önce ya-kalanmadığı sorulmaya başlandı.Reyhanlı saldırısında da, 7 Haziranseçimleri öncesinde HDP Diyarba-kır mitingine yapılan saldırılardada, Suruç ve Ankara katliamlarındada benzer durumlar yaşanmıştı.Reyhanlı saldırısından önce, saldırıyapılacağı konusunda, tüm güven-lik birimlerinin bilgilendirildiğiaçığa çıktı. İşin ilginci, saldırınınyapıldığı gün, bölgedeki 73 gü-venlik kamerasının tamamı bozukve devre dışıydı. Diyarbakır’da,HDP mitingine yönelik saldırıyı dü-zenleyen şahıs, saldırıdan birkaçgün önce, kaldığı otelde polis ta-rafından gözaltına alınmış ama ar-dından serbest bırakılmıştı. Suruçve Ankara bombacıları, intiharbombacısı oldukları daha öncepolis tarafından bilinen ve sözümona aranan kişiydiler. Bundan do-layı, Diyarbakır, Suruç ve Ankarakatliamının mağdurları ve onlarınyoldaşları, katliamların ardından“katili tanıyoruz” dediler. AcabaAnkara katliamının mağdurları veonların yakınları da katili tanıyorlarmı?

Aykut Özer

Mart 2016 3İşçi Sözü

Ankara saldırısı ile 2013yılı Mayıs ayındagerçekleşen ve 52 kişininölümü 146 kişininyaralanmasına yol açanReyhanlı saldırısıarasında, gerek hedefaldığı kitle gereksefailleri farklılık göstersede, ciddi bir benzerlikvar.

Page 4: İşçi Sözü Mart 2016

Kadına yönelik şiddet okullarda

İşçi Sözü4 Mart 2016

Özgecan’ın vahşice katledilmesi-nin yıl dönümünde kadın yönelikşiddet ve kadın katliamı haberlerigelmeye devam ediyor, hem deokullardan. Aile Bakanı: ‘Zorla güzellik

olur’İlki Aksaray’dan. Aksaray Osman

Gazi Anadolu Lisesi’nde okuyanE.Z.Y (16) isimli genç kadın sevgi-lisi Samet E. (18) tarafından oto-matik tüfekle okul bahçesindekatledildi. Kadına yönelik şiddetinokullara kadar indiği, gençlerinşiddet sarmalı ile beslendiği top-lumsal yaşamdan ve kadın cina-yetlerinden Milli Eğitim Bakanlığıbaşta olmak üzere AKP hükümetisorumludur. Kadınların boşanmakya da ayrılmak istediği, bir erkeğinaşkına karşılık vermediği için katle-dilmesi neredeyse alışıldık birdurum halini aldı. Hükümet baştaolmak üzere Aile ve Sosyal Politi-kalar Bakanı ‘Zorla güzellik olur’politika ve söylemleri ile kadın kat-liamlarına zemin hazırlamaktadır.AKP’nin kadın düşmanı politikala-rının ve medyanın cinsiyetçi söy-lemlerinin sonucudur bu olanlar.

‘İntihar değil cinayet; #CanselİçinSusma’

İkincisi Kayseri’den. Kayseri’dematematik öğretmeninin cinselsaldırılarına dayanamayan lise öğ-rencisi Cansel Buse Kınalı, intiharederek yaşamına son verdi. Kayse-

ri’de Mustafa Eminoğlu AnadoluLisesi’nde okuyan Cansel Buse Kı-nalı, matematik öğretmeni BayramÖzcan tarafından cinsel şiddetemaruz kaldı. Arkadaşlarının anlatı-mına göre Kınalı yaşadıklarını okulyönetimiyle paylaştı ancak öğret-men hakkında hiçbir işlem yapıl-madı. Sonuç alamayan CanselBuse Kınalı’nın yaşadıklarına daya-namayıp intihar ettiği iddia edildi.İntiharın ardından olaya tanıklıkeden arkadaşları, sosyal medyaüzerinden Cansel Buse Kınalı’nınölümü ve uğradığı cinsel saldırıyıduyurdu. Kızlarının sınav stresin-den intihar ettiğini düşünen aile,matematik öğretmeninin 14 Şubatgünü Cansel’i etütten alıp cinselolarak istismar ettiğini, ertesi günCansel’in okul idaresine durumuanlatması üzerine idarenin ve reh-ber öğretmenlerin olayı okulun adıkötü bir olaya karışmasın diye ört-bas etmeye çalıştıklarını, idareninçağrılan ambulansı geri gönderipCansel’e iyi olduğuna dair kâğıtimzalattıklarını öğrendiklerindedünyaları başlarına yıkıldı. Öğret-men suçunu inkâr etti, ancak tele-fon kayıtları ortaya çıkıncasavcılıkta suçunu itiraf etti vehapse atıldı. Okul idaresi ve rehberöğretmenleri açığa alındı.

Okul idaresi ve yetkililerin duyar-sız kaldığı bu olayda, Cansel as-lında okulda tecavüzcüsünügörmeye dayanamadığı için intiharetti. Bir kez daha gördük ki erkzihniyet okulda, sokakta heryerde… 12. sınıf öğrencisi CanselBuse aslında intihar etmedi, devletaklının kadına bakış açısıyla sergi-lediği duyarsızlık ve suskunluklakatledildi.

Tüm kadınlar için sesimizi yükseltmeye

Türkiye’de kadına yönelik şiddetve ölüm istatistikleri her geçengün daha korkunç bir hal alıyor.

2016 yılının ilk ayında 36 kadın er-kekler tarafından öldürüldü. Türki-ye’nin geneline baktığımızda kadındüşmanlığı, Diyanet fetvalarınınörnek olmasıyla artıyor. Kadınlarınçalışma hakkına saldırılar gerçek-leşmekte, cinsel saldırılar artarakdevam etmektedir. Ayrıca savaşnedeniyle toplumun genelindeşiddetin yükseldiği bir durum ya-şanıyor ve tüm bu nedenlerdenötürü kadın cinayetleri artıyor.Kadınların yaşamları iktidar sa-

hipleri tarafından kuşatılmaktay-ken, sadece cinsiyetlerinden dolayıen temel hak olan “yaşam hakkı”ellerinden alınmaktadır. Kadına yö-nelik her türlü şiddetin failleri ada-let sistemi içindeki boşluklardanfaydalanmakta, mahkemelerde ko-layca iyi hal indirimi almaktadır.Şiddetin faillerinin “cezasız” kal-ması, şiddete uğrayan kadınlarınruhsal iyileşmelerinin önündebüyük bir engel olarak durmakta-dır. Cinsiyetçiliğin körüklendiği birortamda, kadınların kamusal ya-şamdan uzaklaştırılması ve kadıncinayetlerine ‘iyi hal indirimiveren’, tecavüzcüleri ‘aklayan’, ta-cizde ‘kadının beyanını esas alma-yan’ sistem kadınları tehdit etmeyedevam etmektedir. Bu indirimlerverilmeye devam ettikçe, kadınlarbu saldırılara uğramaya devamediyor.

Sadece “kadın” oldukları için öl-dürülen Özgecan Aslan ve yüz-lerce kadının katlinden sorumluolan cinsiyetçi ve cinsel saldırılarıkörükleyen zihniyetin değişmesiiçin biz kadınlar her alanda müca-dele etmeye devam edeceğiz. 8 Mart’a doğru öldürülen, saldı-

rıya uğrayan, can güvenliği olma-yan, şiddet gören tüm kadınlar içinsesimizi yükseltmeyi sürdüreceğiz!

Ayla Çelik

Kadına yönelik her türlüşiddetin failleri adaletsistemi içindekiboşluklardanfaydalanmakta,mahkemelerde kolaycaiyi hal indirimialmaktadır. Şiddetinfaillerinin “cezasız”kalması, şiddeteuğrayan kadınlarınruhsal iyileşmelerininönünde büyük bir engelolarak durmaktadır.

Barış için Kadın Girişimi 88 gün-dür abluka altında olan Sur’ayaşam koridoru açılması talebiyleKadıköy Süreyya Operası önündesembolik yaşam koridoru oluş-turdu.Kadınlar, “Sur’da, her yerde ya-

şamdan yanayız” derken ölümlereve ablukaya karşı on dakika sessizeylem gerçekleştirdikten sonrabasın açıklamasını okudu.

“88 gündür abluka olan Sur’dayaşamlar yok oluyor, geçmiş vegelecek parçalanıyor, anılar ve ha-fıza siliniyor, inançlar ve kültürlertoprağından koparılıyor. İnsanlarkendi yurdunda mülteci oluyor.Yaşatmak için çaba harcayan her-

kesin; kadınların, siyasi partilerin,sivil toplum örgütlerinin, AvrupaBirliği parlamenterlerinin haftalar-dır sürdürdüğü girişimler devletin

güvenlikçi politikalarına çarpıp du-ruyor. Oysa yaşam hakkı talepdeğil, bir haktır. Bunu sağlamanınkoşulları da açık: 24 saat açık tutu-lacak bir koridor. Bağımsız heyetingözlemci bulunması.”

İşçi Sözü - Haber

Barış İçin Kadın Girişimi: Sur'da yaşam koridoru açılsın

Page 5: İşçi Sözü Mart 2016

Mart 2016 5İşçi Sözü

Kirli savaş ve algı operasyonları

26. Genelkurmay Başkanı emekliOrgeneral İlker Başbuğ katıldığı birTV programında, bir vatandaş ola-rak, görüşlerini açıklamayı görevaddettiğini söylemiş ve siyasi gün-deme dair yorumlarda bulun-muştu. Görev addettiği görüşleriarasında ise, içte ve dışta, Kürt-lerle savaş önemli bir yer tutmuşve “algı operasyonu” yani psikolo-jik savaş konusunun çok önemliolduğunu belirtmişti.

İç güvenlik safsatası

Türkiye’nin bu süreçteki en büyükalgı operasyonu, içte ve dışta, “içgüvenlik kaygısı” propagandasınakilitlenmiş durumdadır. Türk SilahlıKuvvetleri’nin (TSK) geçmiş sınırötesi operasyonları ve Başika ör-neğinden hareketle, “iç güvenlikharekâtında askerin geri çekilmesideklare edilmez” diyen İlker Baş-buğ, “aksi taktide güvenlik zaafıyaratılır” diyor ve psikolojik sava-şın bu yönüne dair somut bir ör-neği ifade ediyor. İlker Başbuğ’unbu örneğinde de görüleceği gibi,TSK’nin geçmiş sınır ötesi operas-yonları, Başika’ya askeri güç sevki-yatı ve şu günlerde hız verdiğiSuriye’deki YPG-YPJ mevzilerineyönelik top ve füze saldırılarınınnedeni de “iç güvenlik” gerekçe-siyle.

Neden ve nasıl?

İlker Başbuğ, kendi ifadesiyle,devletin tarihsel ve resmi ideoloji-sini (paradigmasını) şöyle özetiyor:“Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti-nin kurulması Türkiye için tehlike-dir.” Ve tabi ki Suriye’de de. Irak veSuriye nere, Türkiye nere diye so-ranlar için ise gerekçe hazır: “Ata-türk, 1923 yılında, Irak’ınkuzeyinde kurulacak bir Kürt dev-leti Türkiye’deki Kürt vatandaşları-mızı etkiler demiştir.” Yani, Irak yada Suriye’de oluşacak özerk birKürt bölgesiyle Kürtler özgürlüğüntadına varacaklar, Türkiye’dekiKürtler de bundan etkilenerek bizde isteriz diyecekler ve bu durumTürkiye için bir iç güvenlik soru-nuna yol açacak. Basit ve anlaşılır

bir gerekçe değil mi? Nerede venasıl olursa olsun, Kürt halkınınözgürlüğü ve özerkliği Türkiye içinen temel iç güvenlik tehlikesi ola-rak görülüyor. Paradigma bu. CHPlideri Kılıçdaroğlu’nun YPG’yi terörörgütü sınıfına sokar niteliktekiaçıklamalarıyla, Cumhurbaşkanı Er-doğan, AKP Hükümeti ve devletpolitikalarının çakışma noktalarınıbu paradigmada bulabiliriz.CHP’nin eski lideri Baykal’ın Su-riye’deki YPG mevzilerinin bomba-lanmasını onaylaması da aynıparadigmaya dayanmaktadır. Peki,bölünme korkularını gidermek veKürtleri ikna etmek için neler yapı-lıyor?

Algıda seçicilik

Dışarıda, Suriye toprakları içinde,istilacı IŞİD cellâtlarına karşı öz sa-vunma savaşı veren Kürtlere aitYPG-YPJ mevzileri bombalanıyor,YPG-YPJ güçlerine karşı savaşançetelere silah ve lojistik destek ve-riliyor. İçeride, Silopi, Cizre ve Surörneklerinde olduğu gibi, Kürtlerinyerleşim alanları tank ve top atışla-rıyla yıkılıp harabeye çevriliyor.Cizre ve Sur’da gördüğümüz enkazmanzaralarıyla Kobanê’deki enkazmanzaralarını birbirinden ayırabil-mek artık çok zor. Ölen bebek veçocuklar, vurulan hamile kadınlar,yaralanan torununu hastaneye gö-türmek isterken keskin nişancılarcaöldürülen dedeler, bodrum katla-rına sığınıp ambulans ve yardımbeklerken tank ve top atışlarıylayok edilenler, nasıl bir algı operas-yonuyla tersine çevrilebilir ki? Nekadar süre gözlerden ve vicdanlar-dan ırak kılınabilir? Ve asıl soru şu:Bütün bu kirli savaş taktikleri bö-lünme korkusunu giderebilir mi?Ya da tam tersine, savaş ve şiddetpolitikaları Kürtlerin ayrılma talep-lerini körüklemez mi? Algıda seçi-cilik tam da burada yatıyor.

Savaş suçu uyarısı

Emekli Orgeneral İlker Başbuğsavaş konusunda da savaşın kural-ları konusunda da eski bir profes-yonel. Şimdilerde ise stratejik akılhocalığı yapıyor. Tam da bu ne-denle Kürt illerindeki operasyon-lara dair uyarılarda bulunuyor;

“Medya dikkat ediyor ama dahadikkatli olmak gerek. İleride aley-himize olacak haberlerden kaçın-sak iyi olur” diyor. Devletinyanında adeta bir savaş aygıtı gibiyer alan bazı basın organlarına, ile-ride yargılanmalara neden olacakve savaş suçuna dair delil teşkiledecek haber ve fotoğrafları ya-yınlamayın diyor.

Bu suça ortak olmayacağız

Barış İçin Akademisyenler; “Dev-letin başta Kürt halkı olmak üzeretüm bölge halklarına karşı gerçek-leştirdiği katliam ve uyguladığı bi-linçli sürgün politikasındanvazgeçmesini, sokağa çıkma ya-saklarının kaldırılmasını, gerçekle-şen insan hakları ihlallerininsorumlularının tespit edilerek ce-zalandırılmasını, yasağın uygulan-dığı yerde yaşayan vatandaşlarınuğradığı maddi ve manevi zararla-rın tespit edilerek tanzim edilme-sini, bu amaçla ulusal veuluslararası bağımsız gözlemcilerinyıkım bölgelerinde giriş, gözlemve raporlama yapmasına izin veril-mesini talep ediyoruz” dediler.Devletin algı operasyonuna karşıönemli bir açıklamaydı. Cumhur-başkanı Erdoğan ve Başbakan Da-vutoğlu’nun tehdit ve hakaretlerlebaşlattığı linç kampanyasının ne-deni de buydu.

Önce gerçekler ölür

Algı operasyonlarındaki asılamaç, yeri geldiğinde, savaşınkabul edilemez ve insanlık suçu ni-teliğindeki yöntemlerini karşı ta-rafa yıkmayı başarabilmektir. İkincidünya savaşının generallerindenGeorge Patton’un itiraf niteliğin-deki sözlerini hatırlamakta faydavar. “Savaşta önce gerçekler sonraçocuklar ölür.” Bunun adı ise algıoperasyonu ve psikolojik savaştanbaşkaca bir şey değildir. Karayı akdiye yutturma mühendisliğine so-yunan AKP hükümetinin Kürt hal-kına karşı açtığı savaşın niteliği debudur.

Kürt halkının özgür olmadığıyerde demokrasi safsatadan öteyegeçmez. Barış, hemen şimdi!

N. Cemal

Algı operasyonlarındakiasıl amaç, yerigeldiğinde, savaşınkabul edilemez veinsanlık suçuniteliğindekiyöntemlerini karşı tarafayıkmayıbaşarabilmektir.

Diyarbakır, Sur

Page 6: İşçi Sözü Mart 2016

İşçi Sözü6 Mart 2016

28 Ocak 2016 tarihli İÜ Taşe-ron İşçileri İşçi Sözü Bülte-ni’nde işçi arkadaşlarımızınkaleme aldığı bir habere yervermiştik:

Yeni taşeron firma geldi!

"Bizler bir yere gitmedik, hepburadaydık ve burada çalış-maya devam ediyoruz. Taşeronfirma, sanki yeni işe başlıyor-muşuz gibi, bizlerden ‘işe baş-lama evrakları’ istiyormuş. Kimikandırıyorlar? Muvazaalı - hileliyollarla çalıştırıldığımız huku-ken ve mahkeme kararlarıylatespit edilmişken, hala hakgaspına devam ediyorlar. Hak-lıyız, itiraz ediyor ve hakkımızıistiyoruz. Bu sefer de kalkıp‘eksik evrakları tamamlayın’ di-yorlar. Yine, yeniden ve bir kezdaha uyarıyoruz: Bizleri ‘yar-dımcı iş’ ve ‘hizmet alımı’ kap-samında göstermeye çalışsanızda, bizler asıl iş işveren olan İs-tanbul Üniversitesi’nin işçileri-yiz. Taşeron firma eliyle hileliişçi çalıştırmaktan ve hakları-mızı gasp etmekten vazgeçin!”

Bu ve benzeri haberler bültenhaberlerimiz içinde, neredeyseyeni gelen her taşeron firmaylabirlikte, sıkça yer aldı. Her de-fasında işçi arkadaşlarımız tep-kilerini yansıttılar. Hastaneyönetimi en demokratik yol-larla uyarıldı. 2016 yılının orta-

larından başlayarak İstanbulTıp Fakültesi (Çapa) Hasta-nesi’nin İstanbul’un 6 ayrı böl-gesine dağıtılarak tasfiyeedileceğinden hareketle, işçikıyımı için bahaneler arayanhastane yönetimi ve malum işçikıyımı sorumlusu “hocamız” fır-sat kollamaya başladı. Taşeronişçilerini, özellikle de hak mü-cadelesi veren öne çıkmış öncüniteliğindeki taşeron işçileriniişten atabilmek için muhtelifprovokasyonlara (kışkırtmalara)başvurmaktan çekinmeyecekle-rini gösterdiler.

Ateşe benzin dökmek!

Hastane yönetimi ve malumişçi kıyımı sorumlusu “hoca-mız”, yeni iş başına getirilen ta-şeron firma eliyle evraklarıyeniletme dayatmasını sürdü-rüp, sanki yeni işbaşı yapmışızgibi bir muvazaa - hile yönte-minde ısrar ediyorlar. Bu hileliyol ve yordamlarında muhtelif,tehdit ve Mobbing niteliğin-deki yaptırım güçlerini kullan-maya çalışıyorlar. Bir kez dahabu yolun yasal ve meşru bir yololmadığını, işçi kıyımı ve düş-manlığını bırakmalarını, kış-kırtma ve tehditlerinin ateşebenzin dökmekten başka biranlam taşımadığını hatırlatmakistiyoruz.

Bülten haberimizin hemen ar-dından başvurulan provakatifyöntem şu oldu: 15 Şubat 2016tarihinde hesaplarımıza yatmışolması gereken ücretlerimiz“evraklarınızı yenilemediniz”denilerek ödenmedi. İşçi arka-daşlarımız bunu, ekmekleriyleve çoluk çocuğunun rızkıylaoynanan ahlaksız bir yöntemolarak algıladılar. Aynı gün saat12.30’da topu halde taşeronfirmanın önüne gidildi. Slogan-larla tepkiler dile getirildi vetaşeron firma uyarıldı. “Yaptığı-nız yasal bir uygulama değil.Ücretlerimize keyfi olarak birgün bile el koyamazsınız” deni-

len taşeron firma yetkililerinefiili bildirimde bulunuldu: “Siziş yerimize daha yeni geldiniz.Bizler, sizden yıllar önce İstan-bul Üniversitesi’nin işçileri ola-rak buraya geldik. Sizden yıllarönce buradaydık, sizden sonrada burada olmaya devam ede-ceğiz. Sizler bizim muhatabımızdeğilsiniz. Bizim muhatabımızasıl işverenimiz olan İstanbulÜniversitesi ve yönetimidir”denildi.

"Teröristler, asker kaçakları,hırsızlar"

Sonrasında ise, taşeron firmaönünden ayrılıp topluca ve slo-ganlar eşliğinde Dekanlık bina-sına yüründü. Dekanlık binasıönünde karşımıza çıkan iseİnsan Kaynakları Süreç Yöne-timi adına Prof. Dr. MustafaErelel oldu. Özetle, “ücretlerinzamanında yatırılmama nede-ninin işe başlama evraklarınınyenilenmemesi” olduğunu be-lirtti. İşçi arkadaşlarımızın itirazve sorgulamalarına karşı ver-diği yanıt ise, iç savaş taktiğive kışkırtmalarını hatırlatır ni-telikteydi: “Kim bilir, belkidekurumumuzda teröristler çalışı-yordur. Terör örgütüne üye ol-maktan ceza alanlar vardır.Asker kaçakları, hükümlüler,hırsızlar…” diyerek işe başlamaevrakların yenilenmesini istedi.İnsan Kaynakları Süreç Yöneti-mi’nin, işçilere güvenmemek veişçileri birer suçlu olarak gör-mek üzere bu süreci yönetti-ğini görmüş ve işitmiş olduk.Dedik ya, ateşe benzin dökmekgibi bir şey.

Uyarmaya devam ediyoruz!

Geri adım atmadık. Topluca,“ücretlerimiz bu akşam yatırıl-mazsa yarın sabah işbaşı yap-mayacağız” dedik. Ve tabii kiücretlerimiz hemen yatırıldı.Evrakları yenileme dayatmaları,tehdit ve mobbing uygulama-ları ise sürüyor.

M. Çınariscisozubulteni.blogspot.com.tr

Evraklarınızı yenilemedinizücretlerinizi ödemiyoruz!

Yine, yeniden ve bir kezdaha uyarıyoruz: Bizleri‘yardımcı iş’ ve ‘hizmetalımı’ kapsamındagöstermeye çalışsanızda, bizler asıl iş işverenolan İstanbulÜniversitesi’ninişçileriyiz. Taşeron firmaeliyle hileli işçiçalıştırmaktan vehaklarımızı gaspetmekten vazgeçin!

Mustafa Erelel, işçilere açıklama yaptığı sırada

Page 7: İşçi Sözü Mart 2016

Mart 2016 7İşçi Sözü

Faşizm, demokrasinin, hak veözgürlüklerin inkârı, büyük serma-yenin açık diktatörlüğüdür. Faşizmkapitalizmin krizinin derinleştiği,kâr oranlarının düştüğü, sınıf mü-cadelesinin ve uluslar arası çelişki-lerin keskinleştiği koşullardaortaya çıkar. Kapitalist sınıfın, top-lumu demokratik mekanizmalarlayönetmekte zorlandığı, yönetilen-lerin de eskisi gibi yönetilmek iste-mediği, dolayısıyla siyasiistikrarsızlığın yaygınlaştığı koşul-larda gelişir.

Faşist hareket, parlamentarizminbir ifadesi olan, yargı, yasama veyürütmeden oluşan kuvvetler ayrı-lığına tahammül edemez. Parla-menter sistemden kurtulmayı,toplumun tüm alanlarının ve ku-rumlarının bir emir kumanda zin-ciri ile kontrol altına alındığı velidere bağlandığı otoriter bir rejimihedefler. Güçlü devlet vurgusunuöne çıkarır. Lidere itaat esastır.

Faşist hareket, faaliyetine ulusalazınlıklara saldırılarla başlar. Şovenmilliyetçiliği ırkçılık ve yabancıdüşmanlığını körükler. Faşizminözü ve asli görevi ise sadece sos-yalist öncüyü yok etmek değil,tüm işçi sınıfı örgütlerini ezmek veyeniden canlanmalarının önlemek-tir. Finans kapital bir kez iç savaşyöntemlerine başvurduktan sonra,yıllar sürecek bir “barış” dönemiister.

Almanya’da faşizmin iktidarı

Almanya’da faşizm, 1929 büyükekonomik buhranın derinleştiği,kâr oranlarının düştüğü, işsizliğinarttığı, orta sınıfın iflasa sürüklen-diği ve burjuva koalisyon hükü-metlerinin krize çözüm bulmaktabaşarısız kaldıkları ortamda gelişti.Faşistler, Yahudilere ve komünistparti üyelerine saldırarak işe başla-dılar. Sokaklarda terör estirerek,saldırı grupları (SA’lar) örgütleye-rek genişlemeye ve büyümeyebaşladılar.

1928’de Sosyal Demokrat Parti(SDP) ile Komünist Partisi (KP) top-lam % 40,4 oy almış, Naziler ancak% 2,6 oy alabilmişken, 1930’da ya-pılan seçimlerde solun birleşik oy-ları % 37,6’ya düşerken, Naziler %18,6’ya yükselerek oylarını % 700

arttırmıştı. 1930’da SA’ların100.000 olan üye sayısı 1932’de400.000’e ulaştı. Kriz derinleştikçeHitler, “güçlü devlet”, “güçlü lider”arayışına giren büyük sermaye veordunun üst yönetiminin ilgisini vemali desteğini çekmeye başladı.

1933 seçimlerinde Komünistle-rin ve Sosyal Demokratların oylarıhala Nazilerden fazlaydı. Kriz uza-dıkça Naziler, az da olsa, oy kay-betmeye başlamıştı. Ne var kidaha önce Hitlere karşı SDP tara-fından desteklenen ve Cumhur-başkanı seçilen Hindenburg,hükümet kurma görevini Hitler’everdi. Burjuva yasalcılığına sığınanSDP, bu duruma yasal olduğu içinitiraz etmedi. KP ise “Hitler yanlışyönetimi yüzünden hızla kendiniimha edecek ve ondan sonra sırabize gelecek” diyerek, faşist tehli-keyi görmezden geldi.

İşçi hareketi yenildikten, artıdeğer üretme ve gerçekleşmeşartları büyük burjuvazi lehine de-ğiştirildikten sonra, faşizm, dünyapazarında da benzer değişiklikleryapmak isteyecekti. Birinci emper-yalist savaştan yenik çıkan, üstelikgalip devletlere savaş tazminatıödemek zorunda kalan Almanya,statükoyu kendi lehine değiştir-mek, paylaşılmış dünya pazarları

ve topraklarında yeni pazarlar vesömürgeler elde etmek üzere, yenibir emperyalist maceraya atıla-caktı.

Faşizme karşı birleşik işçi cephesi taktiği

Almanya’da Sosyal Demokrat veKomünist Parti liderlikleri faşizmtehdidi ve tehlikesini göremedi.Faşizme karşı mücadele için doğrupolitikalar geliştiremedi. Faşist çe-teler henüz zayıfken, kolayca ezile-bilecekken, bu yapılmadı. AlmanSosyal Demokrasisi tamamıylaburjuva yasallığına bağlıydı. SDPfaşist harekete karşı işçi kitlelerinegüvenmek yerine, burjuvazidenmedet umuyor; onun müdahaleetmesini istiyordu. Son birkaç koa-lisyon hükümetinde yer aldığı, do-layısıyla yaşanan krizde sorumluolduğu için, parti tabanı, (ki, SDPbüyük ölçüde işçilerden oy alı-yordu) liderliğe güven duymu-yordu.

Tabandaki öncü, militan işçiler,oluşturdukları antifaşist milislerle,faşizme karşı direnmek, mücadeleetmek istiyor ama liderlik tarafın-dan frenleniyordu. Buna rağmenSDP’nin işçi grupları, SDP gençliğikitle gösterileri yaptılar. NazilerleSokak kavgalarına girdiler. Komü-nist partisinin de, “kızıl cephe sa-vaşçıları” denilen, antifaşistmilisleri vardı. KP militanları faşist-lere sokakta kahramanca karşı ko-yuyorlardı. Ne var ki, SDPliderliğinin uzlaşmacı ve sınıf işbir-likçisi, KP liderliğinin sol sekter po-litikaları yüzünden, faşizme karşıkomünist işçilerle SD işçilerin mü-cadeleleri birleştirilemediği için,faşizmin yükselişinin ve iktidarı elegeçirmesinin önüne geçilemedi.

KP, Stalinizmin denetimindekiKomüntern’e tabiydi. Bağımsızözgün politikalar geliştirmektenacizdi. Komüntern, 6. Kongre’de(1928) “3.dönem”in başladığınıilan etti. Komüntern’in 3.dönempolitikası, Sosyal Demokratlar“sosyal faşisttir”, “faşizmin bir ka-nadı ve ikiz kardeşidir” tezini or-taya attı. Dolayısıyla SDP’lerle hertürlü ortak eylem reddedildi.Alman KP’si, bu sol sekter çizgiyiolduğu gibi ülkesine taşıyarak,sosyal demokrat işçilerle komünist

işçilerin faşizme karşı mücadelesinibirleştirmek için, sosyal demokratliderliğe birlik önermek yerine,Sosyal Demokrasiyi “sosyal faşist”ve “baş düşman” ilan ederek, fa-şizmin ekmeğine yağ sürdü. SosyalDemokrasi ile faşizm arasındakiçelişkiyi göremedi ve bundan ya-rarlanamadı.

Sosyal demokrasinin yöneticileriile işçi aristokrasisinin ince bir ta-bakasının, son tahlilde, faşizminzaferini, işçi sınıfı iktidarına tercihedecekleri kuşku götürmez. Amatercih anının yaklaşması, sosyaldemokrat liderlerin, kendi tabanıkarşısında büyük zorluklarla karşı-laşmasına yol açar. Faşizme karşıişçilerin birleşik cephe politikasıtam da bundan dolayı zorunludur.Birleşik cephe politikası, faşizmekarşı işçi mücadele birliğinin sağ-lamanın politikası olduğu kadar,sosyal demokrat liderliklerin etkisialtındaki kitleleri, reformizmin et-kisinden kurtarmak için de gereklive zorunludur.

Faşizm sosyal demokrasinin ko-rumaya çalıştığı burjuva sisteminihiçbir şekilde tehdit etmemektedir.Ama faşizm, sosyal demokrasininburjuva rejiminde oynadığı rolü vedolayısıyla bu rol karşılığında al-dığı gelirleri ve siyasi kariyerlerinitehlikeye düşürmektedir.

Birleşik mücadele kazandırır

Faşizm, hem sosyal demokrathem sosyalist işçiler için aynı şe-kilde tehdit oluşturmaktadır. Dola-yısıyla sosyal demokrat işçilerlesosyalist işçilerin, sınıfın sendikalörgütlerinin faşizme karşı kendile-rini korumak, demokratik hak veözgürlükleri savunmak için güçle-rini birleştirmeleri, birleşik bircephe oluşturmaları zorunludur.

“Sınıfa karşı sınıf”; birleşik işçicephesinin günlük dilde ifadesibudur. Bütün işçiler burjuvaziyekarşı birleşmeli ve birlikte müca-dele etmelidir. “Sınıfa karşı sınıf”;sosyal demokrat işçilerle sosyalistişçileri yakınlaştırma, işçi düşmanıolan faşizme karşı birleştirmek içinkullanılması gereken bir slogandır.

Mustafa Eker

Faşizm ve faşizme karşı mücadele deneyimi üzerine

Faşizm, hem sosyaldemokrat hem sosyalistişçiler için aynı şekildetehdit oluşturmaktadır.Dolayısıyla sosyaldemokrat işçilerlesosyalist işçilerin, sınıfınsendikal örgütlerininfaşizme karşı kendilerinikorumak, demokratikhak ve özgürlüklerisavunmak için güçlerinibirleştirmeleri, birleşikbir cephe oluşturmalarızorunludur.

Page 8: İşçi Sözü Mart 2016

AKP Hükümeti, 8 Şubat günükiralık işçiliği yasalaştıracak tasa-rıyı sessiz sedasız TBMM’yesundu. Tasarının komisyonlardakigörüşmeleri hızlı başladı veAKP’li üyelerin oylarıyla sağlık veaile komisyonlarından geçti. Belliki tasarı aynı hızla TBMM’dengeçirilecek ve işçilerin kiralan-dığı, işçi simsarlığının yasal halegetirildiği yeni bir kölelik biçimiile karşı karşıya kalacağız.

Hatırlanacağı gibi AKP, yeni hü-kümet programında, “güvenceliesneklik” adı altında bir dizivaade yer vermişti. Patronlaramüjdelenen bu vaatler, işçi sınıfıiçin yeni bir saldırı dalgasınınbaşlayacağını gösteriyordu. İşçi-lerle, emekçilerle dalga geçerce-sine “güvenceli esneklik” adıverilen bu saldırının hedefinde,yeni ve güvencesiz istihdamalanları yaratılması ve işçilik ma-liyetlerinin düşürülmesi var.

Nitekim 10 Şubat’ta yürürlüğekonulan 6663 sayılı torba yasa ileönce kadınların çalışma koşulla-rını esnekleştiren yeni bir paketyürürlüğe konuldu. Ardından işgüvencesinin en önemli payan-dası olan kıdem tazminatınınfona devredilmesi yeniden gün-deme getirildi. Yanı sıra kiralık iş-çilik tasarısı hazırlanıp alelaceleMeclis’e sunuldu. Bundan sonrasırada Devlet Memurları Ka-nunu’nun değiştirilmesi ve kamu

emekçilerinin iş güvencelerininortadan kaldırılması var.

Tasarı ne getiriyor?

İş Kanunu ile Türkiye İş KurumuKanununda Değişiklik Yapılma-sına Dair Kanun Tasarısı 9 mad-deden oluşuyor. Buna göre;

•İşletmenin günlük işlerindensayılmayan ve aralıklı olarak sür-dürülen işlerde, iş güvenliği açı-sından acil olan durumlarda,öngörülemeyen iş hacmi artışla-rında veya dönemsel artışlarda

kiralık işçi çalıştırılabilecek.

•Sözleşme 4 ayla sınırlı olacak,2 kez yapılabilecek, toplam 8 ayıgeçmeyecek. Aynı iş için 6 aygeçmeden yeniden işçi kiralana-mayacak. Dolayısıyla kiralık işçibir işyerinde en fazla 8 ay çalışa-bilecek. Ardından başka bir işye-rine kiralanacak.

•Doğum iznine ayrılan, doğumsonrası kısmi çalışan, askerlik içinayrılan ve iş sözleşmesi askıyaalınan işçilerin yerine kiralık işçiçalıştırılabilecek.

•Mevsimlik tarım işlerinde ve evhizmetlerinde ise süre sınırı ol-maksızın kiralık işçi çalıştırılabile-cek.

•Kiralık işçiler aynı işyerinde ça-lışan kadrolu işçilerle “esaslı birneden olmadıkça” aynı çalışmakoşullarına tabi olacak.

•Bu şekilde çalışacak kiralık işçi-ler, işyerinde çalışan işçilerindörtte birini geçmeyecek. Ancak10 veya daha az işçi çalıştıran iş-yerleri tüm işçilerini kiralayabile-cek.

•Şayet işçi, çalıştığı holdingbünyesindeki farklı şirketlere ki-ralanacaksa, bu durumda kira-lanma süresi 12 ayı geçmeyecek.

•Kamuda ve madenlerde işçi ki-ralanmayacak.

•İşyerinde toplu işçi çıkarmaveya grev söz konusu olursa işçikiralanmayacak.

•İşten çıkartılan kadrolu işçi, 6ay geçtikten sonra aynı işyerindekiralık işçi olarak çalıştırılabile-cek.

Kiralık işçinin, kiralandığı bir iş-yerinde en fazla 8 ay çalışabildiğidüşünüldüğünde, kıdem tazmi-natını hak etmesinin de, yıllık üc-retli izin kullanmasının damümkün olmayacağı görülüyor.Zira bir işyerinde 1 yılı doldur-ması mümkün değil. Keza ça-lışma süresi belirli olduğundan,sözleşme sonunda ihbar süresin-den veya ihbar tazminatından dasöz edilemeyecek. Dolayısıyla

kira ilişkisiyle çalıştırılan işçilerinkıdem ve ihbar tazminatları ileyıllık ücretli izin haklarının gaspedileceği açık.

Kadrolu ve kiralanan işçilerinçalışma koşullarının “esaslı birneden olmadıkça” farklı olmaya-cağı belirtilmiş olmasına rağ-men, “esaslı neden” ilekastedilenin ne olduğu belirlen-mediğinden, işçiler arasında ça-lışma saatlerinden ücrete kadar“esaslı” farklılık olacağını kestir-mek güç değil. Üstelik kiralık iş-çilerin, aynı işyerinde çalışankadrolu işçiler gibi sendikalaraüye olma hakları da bulunmaya-cak.

Görüldüğü gibi kiralık işçilikle,kölelik düzeni olarak işçilere da-yatılan taşeron çalışmaya dahirahmet okutacak bir çalışma dü-zeni getiriliyor. Taşeron ilişkisininmuvazaalı (hileli) olduğu açılandavalarla ispatlanabiliyor ve hakkayıplarının önüne geçilebiliyor-ken, kiralık işçiliğin yasal alt ya-pısı sebebiyle işçilerin muvazaayıve “asıl” işi yaptıklarını ispatla-malarının da bir sonucu olmaya-cak.

Kiralık işçilik “kırmızı çizgi” mi?AKP Hükümeti’nin kıdem tazmi-

natının fona devredilmesi konu-sunu yeniden tartışmaya açmasıüzerine, sendikaların itirazları dagündeme gelmeye başladı. İşçikonfederasyonları kıdem tazmi-natının “kırmızı çizgi” olduğunusöyleyerek fona devredilmesinekarşı çıktılar ve çıkıyorlar. Bu ne-denle de birkaç kez tasarı hazır-lanmasına rağmen, “taraflaraçısından konu olgunlaşmadı”denilerek geri çekilmesi sağlan-mıştı.

Ancak kıdem tazminatı gün-demi sürerken, kiralık işçi yasatasarısı hazırlanıp kaşla göz ara-sında Meclis’e sunuldu. Aynıhızla da yasalaşacağı görülüyor.Kiralık işçiliğin işçi sınıfına yöne-lik en güncel saldırı olduğu açık-tır. Bu dayatmanın da tıpkı kıdemtazminatında olduğu gibi, işçi veemekçi örgütlerinin “kırmızı çiz-gisi” olması şart.

Oya Öznur

İşçi Sözü8 Mart 2016

Kiralık işçiliğin işçisınıfına yönelik engüncel saldırı olduğuaçıktır. Kiralık işçinin,kiralandığı bir işyerindeen fazla 8 ayçalışabildiğidüşünüldüğünde, kıdemtazminatını haketmesinin de, yıllıkücretli izinkullanmasının damümkün olmayacağıgörülüyor.

Kiralık işçi yasasımeclis’te!

Page 9: İşçi Sözü Mart 2016

Mart 2016 9İşçi Sözü

Kıdem tazminatı hakkının kaldı-rılması ve yerine kıdem tazminatıfonu kurulması projesi, sürekliertelenmesine karşın, hüküme-tin, iş piyasasının esnekleştiril-mesi planının en önemliparçalarından biridir. AKP hükü-metinin, kıdem tazminatı yükünüpatronların sırtından kaldırmakve işçinin zaten sınırlı olan iş gü-vencesini de elinden almak için,zaman kolladığı bilinmektedir.AKP'nin 1 Kasım seçimleri ile ye-niden elde ettiği gücü, işçi hak-larına yönelik saldırılar içinkullanmaya hazır olduğu ortada-dır. Ancak tüm bunlara karşın,hükümet tarafından hazırlanansomut bir yasa tasarısı olmadığıda anlaşılmaktadır. Bu tasarınınbir türlü ortaya çıkmamasınınnedeni ise, ne yazık ki işçi sendi-kalarının güçlü muhalefeti değil,işveren kesiminin üzerine ek yükbindirmeyecek bir formülünhenüz bulunamamış olmasın-dandır. Zira Türk-İş her ne kadar,önce, "kıdem tazminatı kırmızıçizgimizdir" demişse de, Cum-hurbaşkanı ile görüştüktensonra, "30 gün ve devlet güven-

cesi" olmak kaydıyla, fona yeşilışık yakacağını beyan etmiştir.Hak-İş'in AKP politikalarına mu-halefet etmesini beklemek iseeşyanın tabiatına aykırı olacaktır.

Neticede, DİSK dışında güçlü birkarşı koyma beklemek mümkündeğildir. İşveren cephesindeki duruma

bakıldığında; zaten sadece hak-

sız fesih halinde işverenin öde-mek zorunda kaldığı tazminatı,fonun hayata geçmesi halinde,her ay sigorta primi gibi sürekliödemek zorunda kalmasını kabuletmek niyetinde olmadığı anla-şılmaktadır. 30 günlük tazminatmiktarının bugünkü hesapladevam etmesi halinde, işvereneyüzde 8 gibi bir ek yük getire-ceği öngörülmektedir. Patronla-rın bu yükü kabul etmeyeceğiaçıktır. Patronların 30 günlük taz-minatın 15 güne indirilmesi ta-lebi olduğu bilinmektedir.Konu güvence ise devlet gü-

vence versinAKP'nin kıdem tazminatı konu-

sundaki temel argümanı, kıdemtazminatını tüm işçilerin eldeedemediği, ancak fona devri ha-linde, tazminat hakkının güvencealtına alınacağı yönündedir. Oysafonun dillendirilen şekilde uygu-lanması halinde, işverenin işçi çı-karmakta herhangi bir engelikalmayacağından, kolayca işçi kı-yımı yaşanacağı gibi, işçilerin debu fonda biriken tazminata ula-şamayacağı anlaşılmaktadır.İfade edilen şekliyle, tazminatın

ya ölüm ya da emeklilik halindeelde edileceği ortadadır. Hükü-metin kıdem tazminatı hakkınıngüvence altına alındığı yalanıdeşifre edilmelidir.Bu güvence yalanına cevap ola-

rak, gerçek bir devlet güvencesitalep edilmelidir. Eğer devlet işçisınıfını düşünüp, kıdem tazmi-natı hakkını güvence altınaalmak istiyorsa, fona devir ye-rine, işçinin kıdem tazminatınındevlet tarafından karşılanması vedevletin ödediği tutarı işveren-den tahsil etmesinin sağlanmasıdüzenlenmelidir. Sosyal güvenlikprimi ödemelerinde bu usul uy-gulanmaktadır. İşe giriş bildirimive çalışma kayıtları işverence ku-ruma bildirildikten sonra, priminödenip ödenmediği işçiyi ilgilen-dirmez. Devlet burada, SGK ola-rak, işverenden sigorta priminiyasa gücüyle tahsil etmektedir.Primin ödenip ödenmemesi, işçi-nin sağlık ya da emeklilik hakla-rına zarar getirmemektedir.Gerçek devlet güvencesi budur.İşçi sınıfının yükseltmesi gerekentalep de bu olmalıdır.

İlkay Öngören

Kıdem tazminatı fona devredilemez

Eğer devlet işçi sınıfınıdüşünüp, kıdemtazminatı hakkınıgüvence altına almakistiyorsa, fona deviryerine, işçinin kıdemtazminatının devlettarafından karşılanmasıve devletin ödediğitutarı işverenden tahsiletmesinin sağlanmasıdüzenlenmelidir.

Memurların iş güvencesi ortadan kaldırılıyorAKP, işçi ve emekçilerin haklarını

budama konusunda kararlı görü-nüyor. Kıdem tazminatının fonadevredilmesi, bu sınıfsal saldırınınilk adımı olacak. Kıdem tazminatıfona devredilerek, işçilerin iş gü-vencesinin kaldırılmasının ardın-dan, devlet memurları yasasındayapılacak değişiklikle, sıra memurgüvencesinin, yani memurların işgüvencesinin ortadan kaldırılma-sına gelecektir. AKP neoliberal ekonomi politika-

larını bir bir yerine getirmeyedevam ediyor. Sağlık ve sosyal gü-venlik sistemindeki değişikliklerle,özel hastanelerin önü açıldı; devlethastaneleri piyasa ekonomisineuygun hale getirildi. Özel sağlık si-gortalarının önü açıldı; buraya ha-zineden kaynak aktarılmayabaşlanıldı. Derken eğitim sistemiözel kurumlara devrediliyor. Özeleğitim kurumlarına öğrenci başınadevlet desteği adı altında kaynakaktarılıyor. Bu neoliberalleştirmesürecinin devlet memurlarına, per-

sonel siteminin de güvencesizleşti-rilmesi olarak yansıması bekleni-yor. 2010 yılında hazırlanan tasarıo günün şartlarında gerçekleşme-mişse de, bugün hükümetin bugüvencesizleştirme politikasınınyasalaşması olası görünüyor.

İlk adım kadın memurlarıesnek çalışmaya alıştırmak

657sayılı yasa değişikliğini adımadım hazırladığı torba yasalarlagerçekleştirmeyi amaç edinen hü-kümet, bunlardan ilkini Meclis’egetirdi. Burada, doğum sonrasıyarı zamanlı çalışma önerisi ile ka-dınların kazanılmış hakları gaspedilirken, esnek çalışma düzeniylekadınlar güvencesizliğe mahkûmediliyor.Meclis gündemine sunulan tasarı,

yeni haklar getiriyormuş gibi gö-rünse de, aslında birçok kazanılmışhakkı ortadan kaldırıyor.657 sayılı kanunda değişiklik

yapan madde şöyle: ‘Kadın me-murlara doğum yapmaları halinde

analık izni sonrasında birinci do-ğumda iki ay, ikinci doğumda dörtay, sonraki doğumlarda ise altı aysüreyle, günlük çalışma süresininyarısı kadar, mali ve sosyal hak-larda herhangi bir kesinti yapıl-maksızın çalışma’ düzenigetiriliyor.Kamuda 657 sayılı kanuna tabi

çalışan kadınların doğum sonrasıyarı zamanlı çalışma ile her nekadar mali ve sosyal hakları zarargörmeden yararlanacaktır denilsede, uygulamanın nasıl olacağınıtarif eden bölümde, ‘Derece yük-selmesi ile kademe ilerlemesi içinaranan süreler açısından bu şe-kilde çalışılan dönemdeki hizmetsüreleri yarım olarak dikkate alınır.’maddesi yer alıyor. Aynı bö-lümde, ‘Yarı zamanlı olarak çalışıl-maya başlanan günü izleyenaybaşından itibaren normal za-manlı çalışılması halinde ödenmesigereken sigorta primine esas aylıkkazanç ya da emekli keseneğineesas aylık tutarının yarısı üzerin-

den sigorta primi ve emekli kese-neği ödenir’ denilerek uzun olanemeklilik süresi daha da uzatılıyorve neredeyse kadınlar için emekli-lik hayal oluyor.Doğum sebebiyle esnek çalışa-

caklara ödenecek ücret, günlük as-gari ücretin brüt tutarı kadarolacak. Bu tutar çalışanların ücret-lerinden yapılan kesintilerin top-landığı İşsizlik Fonu’ndankarşılanarak, işverenin yükünükamu üstlenecek. Süt izninin kaldı-rılmasını öngören esnek çalışmaile patronlar kadınlara yönelik sütizni yerine, yarı zamanlı çalışmauygulamasını teşvik edecek. Bu-rada mobbing uygulamaları gün-deme gelebilecek. Doğum sonrasıaylıksız izin kullanan annelerin ka-deme ve derece ilerlemesindenyararlanamaması uygulamasınıkaldırması nedeniyle olumlu gibigörünen düzenleme, bundan ön-ceki hak kayıplarını kapsamayacak.

İşçi Sözü-Haber

Page 10: İşçi Sözü Mart 2016

İşçi Sözü10 Mart 2016

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa)Temel Bilimler binası önünde 11Ocak 2016 tarihinde başlatılanYaşam Hakkı İçin Beyaz Nöbetkapsamında 19 Şubat 2016 tari-hine kadar 30 nöbet eylemi ger-çekleştirdi. İstanbul Tabip Odası veSES İstanbul Şubeleri’nin çağrı veorganizasyonuyla gerçekleştirilenYaşam Hakkı İçin Beyaz Nöbet ey-lemlerine, sağlık alanında faaliyetyürüten sendika, dernek ve sivilinisiyatifler tarafından aktif destekverildi. Tutulan 30 nöbetin amacı,yürütülmekte olan kirli savaşa karşıbarışın gür ve berrak sesini duyurabilmek ve toplumsal bir duyarlılıkyaratmaktı. Yaşam Hakkı İçin 30Beyaz Nöbet sonunda tüm sağlıkemekçileri tarafından net bir mesaj

verilmiş oldu:

Barışı, bedeli ne olursa olsunkararlılıkla savunmaya devam

edeceğiz!

“Haftalarca, aylarca sokağa çı-kama yasaklarının uygulandığı, ba-rınma, ısınma, beslenme, sağlıkhizmetlerine ulaşım gibi en temelihtiyaç ve hakların ortadan kaldırıl-dığı, insanların evinde, sokaklardaöldürüldüğü, sağlık kuruluşlarınınkarargâha, karakola çevrildiği,bodrum katlarında yaralı insanlarınkatledildiği, daha onlarca insanhakkı ihlalinin olduğu bir süreciyaşıyoruz…

Sağlık emekçileri olarak tüm bu

yaşananlara sessiz kalmamızı bek-leyenlere, baskıyla bizleri sustur-maya çalışanlara sağlıkçılarınmesleki gündelik pratikleri örnek-lerle bir dizi soru soruyoruz…

Cenazelerin sokaklarda bekletil-diği, buzdolaplarında saklanmakzorunda bırakıldığı, yakınlarındankaçırırcasına hukuksuzca yapılanyönetmeliklerle apar topar gömül-düğü bir acımasızlığa, vahşete ses-siz kalmamız mı bekleniyor? Birbebeğin annesinin karnında öldü-rülmesine tepkisiz kalacağımızı mısanıyorsunuz? 75 yaşında bir insa-nın ekmek almaya giderken so-kakta öldürülmesine sessizkalmamız mı bekleniyor? Sağlıkemekçisi arkadaşlarımızın ambu-lans sürerken, sokakta bir yaralıyamüdahale ederken, işinden evinedönerken öldürülmesine, hastaneiçinde devletin kolluk kuvvetle-rince şiddete maruz kalmasına,hastane odalarına kilitlenmesineitiraz etmeyeceğimiz mi düşünülü-yor? Asker ve polis cenazelerindebabasının arkasından ağlayan oçocukların yaşadığı travmaya ses-siz kalmamız mı bekleniyor?

Tam da bu sebeplerle, Cizre’de birbodrum katında fotoğraflarını gör-düğümüz yaralılara müdahaleetmek için bir ambulansla yola ko-yulduk. Ama o ambulansın geçi-şine izin verilmediği gibi kollukgüçlerince ambulans bağlandı ve o

binadan yanmış cesetler çıkar-tıldı… Sağlık emekçileri olarak yıl-lardır ‘herkes için sağlık’ ilkesiylemücadele yürütüyoruz. Ancak bukoşullarda herkes için sağlık diye-bilmenin yolu ‘herkes için barış’ di-yebilmekten ve toplumsal barışısavunmaktan geçiyor…

Çatışmalar son bulsun ve bir anönce sokağa çıkma yasakları kaldı-rılarak yurttaşların sağlık hizmetialmasına engel olan tüm uygula-malara son verilsin...

Sağlık kurumları askeri amaçlarlakullanılmasın, çatışma mekânı ol-maktan çıkarılsın. Sağlık kurumlarıve sağlık çalışanlarına yönelik tümsaldırılar dursun…

Beyaz nöbeti 30. gününde bitirir-ken; yaşamı savunmaya, yaşatmakiçin uğraşmaya ve bunun için debarışı, bedeli ne olursa olsun ka-rarlılıkla savunmaya devam edece-ğimizi tekrar ilan ediyoruz.”

Basın açıklamasına HDP Milletve-kili Hüda Kaya katıldı. Basın açıkla-ması metnini İTO Cerrahpaşatemsilcisi Dr. Duygu Fidan okudu.TTB adına Prof. Dr. Taner Gören,İTO adına Dr. Coşkun Canıvar,Çapa taşeron işçileri adına KadirAğsu, SES adına ise Muhsin Bay-gümüş konuştu.

Dervişiscisozubulteni.blogspot.com.tr

Yaşam hakkı için 30 Beyaz Nöbet

Kadıköy Barış Bloku’nun KadıköySüreyya Operası önünde başlatmışolduğu barış nöbeti, 200. günündede, coşkulu ve kararlı barış haykı-rışlarla tutuldu. 200. Barış Nöbeti-nin başlangıcında Kadıköy BarışBloku adına bir konuşma yapanBahadır Altan şunları söyledi:

“Hoşgeldiniz! Barış için vatan ha-inliğini göze alan akademisyenler,hoşgeldiniz. Çocuklar öldürülme-sin maça gelsin diyen futbolcular,hoşgeldiniz… Ne yazık ki 200 gündür barış nö-

beti tutuyoruz. Bu 200 günde biz,ne asker, ne polis, ne gerilla, nesivil cenazesi istiyoruz diye imzatoplarken, katledilen çocuklarınsayısı yüz’ü aştı. Binlerce yaralımızvar. Evler yıkıldı, bombalarla, tanktoplarıyla… 2. Dünya savaşı sona erdiğinde,

Almanların çoğu gaz odalarındanhaberlerinin olmadığını söylediler.Bugün, evlerin bodrum katlarında

adeta krematoryumlar inşa edili-yor. İnsanlar yakılarak öldürüldüler.Bugün batıdakilerin bilmiyordum,duymadım deme imkânları var mı?İnsanların bunlardan haberdar ol-maması mümkün mü? Bu katliam-lar bizler sessiz kaldığımız içinyapılıyor. Batıdaki insanlar sesleriniyükseltmediği için yapılıyor. Bununbilincindeyiz. O nedenle, 200 gün-dür burada toplanıyoruz. Kadıköy-lülere, bütün Türkiye’ye 200gündür ayna tutmaya çalışıyoruz… Bu suça ortak olmayı reddediyo-

ruz, onun için nöbetteyiz… Kızılırmak’la Fırat ayrı denizlere

dökülüyor diye birbirine düşmanedilebilir mi? Bu ülkenin dağları,Hasandağı ile Süphan, Erciyes’leAğrı kavga edebilir mi? Bu ülkenindağları ve dereleri kardeştir. Si-lopi’den Artvin’e, halklar kardeştir… Başaramayacaklar! Bugün barışın

sesini şiirlerle, türkülerle, danslarladuyurmaya çalışacağız.O sağır kulaklar duysun diye tek-

rar ediyorum; Silopi’den Artvin’ehalklar kardeştir, yenilmez!”

Kadıköy Barış Bloku’ndanDuygu’nun Bertold Brecht’tenokuduğu bir şiirle coşku arttı vebarış sloganları atıldı: “Savaşahayır, barış hemen şimdi!"

İstanbul Barış Bloku, Barış İçinHerkes, Barış İçin Kadın Girişimi,Sarıyer Barış Bloku, Ataşehir BarışBloku, Acıbadem Dayanışması, Ca-ferağa Dayanışması, Tiyatro Si-murg, Akader müzik gurubu 200.barış nöbetindeydi. Sunuculuğu ti-yatrocu Halil Ersan yaptı. CHP veHDP’nin il ve ilçe yöneticilerininyer aldığı 200. nöbette, HDP İstan-bul milletvekili Filiz Kerestecioğlu“birlik ve dayanışma”, CHP Kadıköyilçe başkanı Ali Narin ise "çocuklaröldürülmesin" çağrısı yaptı. Ardın-dan da, Artvin Cerattepe’den mü-cadele ve direniş esintileri getirenhoronlarla barışın sesi yükseltildi.

Şarkılarla, türkülerle, şiirlerle, tiyat-rocu Mehmet Esatoğlu'nun sokakgösterisiyle barışın sesi yankılandı.Sevgili Berkin Elvan’ımız da, anneve babasının nefesiyle, 200. barışnöbetine destek verdi. Gezi direni-şinde yaralananlar barış nöbetin-deydi. Taksim Dayanışması adınaMücella Yapıcı barış nöbetindeydi.Sanatçı Suavi, Eray Topçu, TeomanKumbaracıbaşı, TMMOB adına Ce-lalettin Küçük barış nöbetindeydi.“Barış İçin 30 Beyaz Nöbet”te yeralan Çapa taşeron işçileri barış nö-betindeydi.

Kadıköy Barış Bloku’nun 200.barış nöbetinde de barışın sesiniyükseltme ve barış nöbetinedevam etme kararlılığı vardı. Barışnöbeti, Diyarbakır Sur’da, “bodrumkatlarda mahsur kalanlar içinyaşam koridoru açılması” çağrıla-rıyla son buldu.

N. Cemal

Kadıköy Barış Bloku’ndan 200. Barış Nöbeti

Page 11: İşçi Sözü Mart 2016

Mart 2016 11İşçi Sözü

AKP iktidarı “ölümmeleğine” dönüştüHer gün ölüm soluyoruz. Bir yan-

dan bölgedeki çatışmalarda haya-tını kaybeden siviller, asker vepolisler, militanlar. Diğer yandanbombalı saldırılarda katledilen kit-leler ile yargısız infaza kurbangiden insanlar. Bunlar yetmemişolacak ki, SGK, yayınladığı bir du-yuruyla, akciğer kanseri olan has-talara verilen bazı ilaçlarınbedellerinin, daha önce sigara kul-lanmış hastalar için karşılanmaya-cağını açıkladı. Böylece, açıkçaölümlere davetiye çıkardı. Bu du-yurunun, Cumhurbaşkanı Erdo-ğan’ın, Dünya Sigarayı BırakmaGünü vesilesiyle yaptığı konuş-mada, “sigara içenin özgürlüğüolmaz” ifadesinin ardından gel-mesi, Kurumun, “durumdan vazifeçıkardığını” gösteriyor. Cumhur-başkanı, sigara içenlere, yaşamaözgürlüğünü bile çok görünce,Kurum da, bu “özgürlüğü” kısıtla-yıcı yönde adım atıyor!

Aslında zamanlama ilginç

olsa da, bu duyuru, sağlık harca-malarının yükünün, giderek dahafazla oranda, vatandaşın üstüneyıkma uygulamasının bir yansıma-sıdır. Bu eğilim daha 2005 yılındayapılan bir sağlık kurultayının ka-rarlarında ortaya çıkmıştı. Kurultaykararlarına göre, bedeli Kurum ta-rafından karşılanacak ilaçların sa-yısı azaltılacak, giderek daha fazlasayıda ilaçtan artan ölçüde katkıpayı alınacaktı. Ayrıca on yıl sonra,yani 2015 yılında, tamamlayıcı özelsağlık sigortasının, nüfusun yüzde15 ini kapsaması öngörülmüştü.Yani nüfusun yüzde15 i, genel sağ-lık sigortasının yanı sıra, cebindenilave para ödeyerek, sağlık hizme-tinden faydalanacaktı. Kurultayda,yukarıda belirtilen duyuruya zeminhazırlayacak şekilde, “kişi bazındasağlık riskinin yönetildiği bir yapı”yaratılması da hedeflenmişti. Mua-yene ve tedavi olurken ödediğimiztutarların giderek artmasına baka-rak, hükümetin on yıl önce belirle-

diği hedeflere ulaşmakta oldu-ğunu görüyoruz.Kamuoyu vicdanı saptırılıyor

Sigara içmenin zararları, si-gara paketlerinin üzerindeki iripuntolu yazılarla belirtilmesine vesigara içicisi uyarılmasına rağmen,sigara içmeye devam eden kişinin,bu yüzden yakalandığı hastalıklariçin kamunun sağlık hizmetindenfaydalandırılmaması, bazılarınadoğal gelebilir. Vicdani boyutu biryana, maddi gerçekler bu fikri çü-rütmektedir.

Sağlık hizmetinin kamu ta-rafından üstlenildiği hemen bütünmodern toplumlarda, sigara, mali-yetinin çok üzerinde bir fiyatla tü-keticiye satılır. Bunun nedeni,sigara fiyatının yüksek miktardavergi içermesidir. İşte sigaradanalınan bu vergiler, sigara tüketicisi-nin hastalanarak, kamu sağlık har-camalarının artmasına yol açacağıöngörülerek, ondan peşin olaraktahsil edilen gider karşılığıdır. Bur-

juva maliye teorisi, tütün ve ma-mullerinden alınan yüksek vergileriböyle gerekçelendirir. Kısacası,devlet, sigara tüketicisine, “sen si-gara içmekle, hasta olma ve benimsağlık harcamalarımı arttırma riskitaşıyorsun. Ben de bu riskin karşılı-ğını senden peşin olarak tahsilederim” demektedir.

O halde, sigara fiyatı için-deki yüksek vergileri, olası hastalıkriskine karşı düzenlenmiş yüksektutarlı sigorta poliçesi olarak gör-mek gerekir. Bu nedenle, devletin,bedeli peşinen ödenen olası sağlıkharcamalarından kaçınmaya çalış-masının hiçbir haklı gerekçesi yok-tur. Sen yıllarca sigorta poliçesininbedelini tüketiciden tahsil edecek-sin, ama risk gerçekleşince, bununkarşılığını ödemek istemeyeceksin!Bu, vicdansızlığın yanı sıra, üçkâ-ğıtçı tüccar tavrıdır. Ayrıca, bu-günkü siyasi iktidarın yaptığı gibi,ölümü kutsamaktır!

İşçi Sözü-Haber

Metal Fırtına’yı unutma!Renault’ta işçi kıyımı28.2.2016 sabahı, “bakım ve ona-

rım” bahanesiyle, önce ilk vardiyayıtatil eden Bursa Renault daha son-rasında da fabrika’da üretimi dur-durduğunu açıkladı.

29.2.2016 sabahı, Renault fabri-kasında çalışan Birleşik Metal-İşSendikası üyesi 10 işçinin iştenatıldığı açıklanarak, işçi kıyımınabaşlanıldı. İşten atmaların açıklan-masının ardından, protesto yürü-yüşü yaparak fabrikanın önünegelen işçilerin karşısına polis çıkar-tıldı. Hükümet ve kolluk güçleri,Renault’taki işçi kıyımını desteklernitelikte, işçilerin ve Birleşik Metal-İş yöneticilerinin protesto ve dire-nişine engel olmaya çalıştı. Fabrikaönünde basın açıklaması yapanBirleşik Metal-İş Sendikası yöneti-cileri ise “işten atılan işçilere sahipçıkma kararlılığında olduklarını”açıkladılar.

Metal FırtınaHatırlanacağı gibi; 2015 yılının

Mayıs ayında Renault işçilerininbaşlattığı direnişle ülke genelineyayılan bir Metal Fırtına esmiş,fabrikada içinde işçi öz örgütlen-meleri oluşturulmuş, örgütlenmeve sendika seçme özgürlüğü ta-lepleri eşliğinde patron güdümlümafyatik Türk Metal Sendika-sı’ndan toplu istifalar gündemegelmişti. Türk Metal’den istifa edenRenault işçileri, örnek direnişle-riyle, sınıf mücadelesine yol göste-recek nitelikte sonuçlara imzaatmış ve sendikaların bile Toplu İşSözleşmeler yoluyla elde edeme-diği bir ek zammı kazanım hanele-rine kaydetmişlerdi. Bu süreçtensonra bazı Renault işçileri BirleşikMetal-İş Sendikası’na üye olmuştu.

AKP, MESS, Türk Metal ve pat-ron ittifakı28 Şubat 2016 itibariyle Rena-

ult’ta başlayan üretimi durdurmave işçi kıyımı hamleleri, Metal Fır-tına sürecinin rövanşını almaya yö-nelik, hükümet ve polis destekli bir

saldırıdır. Bu saldırının ön habercisiniteliğindeki müdahalelere imzaatan işverenler sendikası MESS,patron güdümlü Türk Metal ve Re-nault patronları, birçok fiili saldırıve tehditle provokasyonlara dabaşvurmuştur. Asıl amaçlanan ise,deneyimli öncü işçilerin tasfiyesive mücadelelerle elde edilen kaza-nımların gasp edilmesidir.

1 Mart 2016 Salı sabahı 8 - 16vardiyası fabrikaya alınmış, fakat“işten atılan arkadaşlarının gerialınmasını” isteyen işçilerin talep-leri ve mücadele çağrıları devametmiştir. Diğer vardiyalarda çalışanişçiler ve aileleri, yeni bir MetanFırtına’nın başlangıcını haber verir-cesine, fabrika önüne toplanmayabaşlamıştır. Polisin, fabrika önündetoplanan işçilere yönelik saldırıtehdidi ve hazırlıkları da devam et-mektedir.

Birleşik Metal-İş Sendikası, Rena-ult patronlarını “iş barışını sağla-

maya davet ediyoruz” diyerek atı-lan işçilerin geri alınmasını istemiş-tir.

Fabrika yöneticilerinin “yapmışolduğunuz iş toplu iş sözleşmesineuygun değildir” yönündeki açıkla-malar ise “Atılan İşçiler Geri Alın-sın!” sloganlarıyla karşılanmıştır.

Polis saldırısı ve direnişGazetemizin basımı sırasında ge-

lişmeler devam etmektedir. Saldırıhazırlığı yapan polis harekete geç-miş ve gaz sıkarak Renault işçile-rine saldırmaya başlamıştır.Gözaltına alınanlar işçiler var.

Polis saldırısına direnen ve bari-katlarına dayanan işçiler “Her YerRenault, Her Yer Direniş!” ve “Satıl-mış Sendika İstemiyoruz!” slogan-ları atıyorlar.

İşçi Sözü - Haber

Page 12: İşçi Sözü Mart 2016

İşçi Sözü12 Mart 2016

Cerattepe nöbeti: Ya maden ya yaşam

Artvin’in Kafkasör Yaylası Cerat-tepe bölgesinde madencilik faali-yetlerine karşı olan ArtvinlilerHaziran’dan bu yana, 1800 metrerakımda kurulan bir kulübedegece-gündüz nöbet tutuyor. Şubatayında Mehmet Cengiz’e ait Cen-giz Holding’in Artvin Cerattepe'demaden arama ve çıkarma çalışma-larına fiilen başlaması karşısındahalkın direnişi, Türkiye’nin her ye-rinden Cerattepe nöbetine katılan-larla büyüyor. Cumhurbaşkanıtarafından "Geziciler neyse, bunlarda yavru Gezicilerdir" diye nitele-nen direnişte tıpkı Gezi’deki gibiyaşam hakkını savunanlara karşıyoğun polis ve jandarma müdaha-lesi, gözaltılar yaşandı.

Tamamına yakını orman arazisiniteliğinde olan Cerattepe Türki-ye'nin ve dünyanın en zengin bitkiörtüsüne sahip noktalarından vekuşların göç güzergâhlarından bi-ridir. Yapılmak istenen madencilikçalışmaları nedeniyle yaklaşık 50bin ağacın kesileceği hesaplanıyor.

Hukuk yıllarca Cerattepe’yi savundu

Cengiz Holding 2012 yılında Ce-rattepe'deki altın ve bakır madeninişletmesini almıştı. Artvinlilerin2013 yılında yaptığı yürütmeyidurdurma başvurusu nedeniylesüreç askıda kalmıştı. 2014 yılındaRize İdare Mahkemesi burada

maden işletilemeyeceğine dairkarar vermişti. Bilirkişi raporlarında“Maden faaliyetinin hayata geçiril-mesinin Artvin ilini yöre sakinleriaçısından yaşam alanı olmaktan çı-karacağını, bu bölgede madenarama projesi ile bu projenin etkisialtında bulunan yaşam alanları vekoruma altındaki alanların birarada olamayacağı kanaatine varıl-mış” denilmişti. Projeyi 2015’teiptal eden mahkeme kararındamadencilik faaliyetinin hem sualtıkaynaklarını doğrudan etkileye-ceği, hem zehirli gazların asit yağ-muruna dönüşerek kente ve canlıyaşamına büyük zarar vereceği be-lirtilmişti. Yani Cerattepe’dekimaden faaliyetine ilişkin hukuki

süreç bir yıl önce bitmiş, kim bilirkaçıncı kez davayı yine Artvinlilerkazanmıştı.

Şirket Artvinlilerin Rize İdareMahkemesi’nde 2014 Aralıkayında kazandığı davayı Danıştay’ataşımıştı. Danıştay bu yürütmeyidurdurma talebini Nisan 2015’tereddetmiş böylece şirketin Cerat-tepe’ye çıkma dayanağı tamamenortadan kalkmıştı.

Danıştay'ın kararı üzerine şirket,Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndanyeni bir ÇED olumlu kararı çıkara-rak doğayı tahrip etmeye başladı.Bu absürtlüğe rağmen Artvinlileryeni ÇED’e de dava açtı. Sanki 1,5yıl öncekinden farklı bir durumvarmış gibi, yeninden keşif heyet-leri oluşacak, binlerce lirayı bulankeşif masrafları ödenecek… Şirke-tin keşiften önce doğayı tahripetmek istemesinin tek amacı, keşifheyeti gelene kadar bölgenin ya-pısını değiştirmek ve bir öncekidavada başaramadığı oldu-bittiyibu kez gerçekleştirmek olabilirancak.

İş cinayetlerinde Cengiz Holding

AKP ile birlikte ihalelerde adısıkça duyulmaya başlanan CengizHolding’in sahibi Mehmet CengizCumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ayakınlığıyla tanınıyor. 25 Aralık yol-suzluk tape’lerinde "Milletin a...koyacağız" diyen Mehmet Cen-giz’in, bbugüne kadar sadece AKPdöneminde 200 milyar dolarayakın devlet işi aldığı biliniyor.

AKP döneminde yaklaşık 40kamu ihalesi alan holding, EtiBakır, Eti Alüminyum, Ankara-İs-tanbul Hızlı Tren İnşaatı, Ilısu Ba-rajı, Ordu Havaalanı, Maltepe SahilDüzenlemesi, Boğaziçi ve AkdenizElektrik Dağıtım, 3. Havalimanı,Ankara-Sivas Hızlı Tren Projesi,Mersin Akkuyu Nükleer Santraligibi pek çok büyük projenin müel-lifi. Ayrıca 40’a yakın büyük pro-jede de proje ortaklığı bulunuyor.

Bunca büyük projeyi yapan Cen-giz Holding çalıştırdığı işçiler içinhiçbir tedbir almıyor, iş cinayetle-

rinde de ilk akla gelen firma olu-yor.

-- 2004’te Kastamonu’da CengizHolding bünyesindeki CE-KA İn-şaat Makine Madencilik Petrolcü-lük Turizm Nakliyat Sanayi veTicaret A.Ş’nin işlettiği yeraltı bakırocağında çıkan yangında 19 işçihayatını kaybetmiş, 19 işçi de ya-ralanmıştı.

-- 2012’de Samsun’da yaklaşık400 işçinin çalıştığı Cengiz Hol-ding’e ait Eti Bakır İşletmeleri’nde300 tonluk tank kapağı, montaj sı-rasında, tankın zemininde bulunanişçilerin üzerine düşmüş, dev ka-pağın altında kalan işçilerden 5’iolay yerinde yaşamını yitirmişti. 1’iağır olmak üzere 11 işçi de yara-lanmıştı. Eti Bakır'da ölen 5 işçinin"taşeronun taşeronu" olduğu or-taya çıkmıştı.

-- 2012’de Adana’da Göksü Irma-ğı’nda, Cengiz İnşaat’ın yaptığı ba-rajın tünel kapağının patlamasısonucu baraj yatağında çalışan 10işçi sulara kapılarak hayatını kay-betmişti.

Ya Artvin, ya maden

Halkın direnişi karşısında hükü-met Cerattepe’yi savunanlarla gö-rüşmek zorunda kaldı, sarayınaksine bakır madeni inşaatının hu-kuki süreç bitene kadar durdurula-cağını açıkladı. Artvin Valiliği’nebaşvuran Yeşil Artvin Derneği, Tür-kiye Barolar Birliği Çevre Komis-yonu üyeleri ve basının da yeraldığı bir heyetin Cerattepe’ye çık-ması için izin istedi, ancak karararağmen heyet için Cerattepe’yeçıkış yasağı konuldu. İstanbul’unormanlarını yok ederken mahkemekararlarını yok sayanların, Ceratte-pe’yi koruyacaklarını beklemiyo-ruz.

Artvin Cerattepe, sadece Artviniçin değil, bu ülkede yaşamını in-sanca sürdürmek isteyen, doğa-dan, yaşam hakkından yana olanherkesin mücadelesidir.

Aysun Koca

Cerattepe’deki madenfaaliyetine ilişkin hukukisüreç bir yıl önce bitmiş,kim bilir kaçıncı kezdavayı yine Artvinlilerkazanmıştı. İstanbul’unormanlarını yok ederkenmahkeme kararlarınıyok sayanların,Cerattepe’yikoruyacaklarınıbeklemiyoruz.

Page 13: İşçi Sözü Mart 2016

Mart 2016 13İşçi Sözü

Emekli subay: Bugün ordudaolsaydım istifa ederdim

Hava Kuvvetleri Komutanlı-ğı'ndan emekli subay BahadırAltan, Kürdistan'da yaşananlarınbir savaş ve insanlık suçu oldu-ğunu belirterek, "Akademisyennasıl ki 'Ben bu suça ortak olmaya-cağım' dediyse, Batı'daki insanlarve ordu da 'Bu suça ortak olmuyo-rum' diyebilmelidir. Orduda olsay-dım 'Bu suça ortak olmuyorum'diyerek istifa ederdim. Sessiz kal-mak da suçtur" dedi.

AKP hükümetinin Saray'ın talima-tıyla Kürdistan'da devreye koy-duğu savaşa bir tepki de emekliaskerden geldi. 1990'lı yıllarda F-4uçaklarıyla eğitim veren Hava Kuv-vetleri Komutanlığı'ndan emeklisubay ve pilot öğretmeni BahadırAltan, AKP'nin içeride bir düşmanyaratma çabası içinde olduğunubelirterek, "Ben ordu da olsaydım'Bu suça ortak olmayacağım' diye-rek istifa ederdim" dedi.

'Bunları kendi köyümü bomba-latmak için mi öğrettiniz?'

Savaş karşıtlığının 90'lı yıllardayaşadığı bir olayla başladığınıifade eden Altan, o olayı şöyle ak-tardı: "90 yılında F-4 uçaklarıylaöğretmenlik yaptım. Bir öğrencim

beni bir gece yarısı arayıp ağlaya-rak söylediği bir sözü, hayatımdaönemli bir dönemeçti. Bana 'Bun-ları kendi köyümü bombalatmakiçin mi öğrettiniz? Senden çok şeyöğrendim ama bunlar şimdi bizekendi köylerimizi bombalattırıyor-lar' dedi."

Bu suça ortak olmak istemeyenepey askerin olduğunu belirtenAltan, "Şunu anladım devletin em-rinde bir silahlı güçte çalışıyorsa-nız, aslında sizin ideallerinizdışında da kullanılma ihtimalinizyüksek. Eminim şimdi de bu kirlisavaşa, halka karşı işlenen suçlaraortak olmak istemeyen epey askervar" dedi.

İktidarın düşman yaratma çabasında

Türkiye'deki iktidarın düşman ya-ratma çabasının bölgedeki savaşayol açtığına dikkat çeken Altan, "7Haziran'da HDP'nin barajı geçme-siyle sadece Kürtler açısından birumut doğmadı, Türkiye'deki de-mokrat insanlar için, özgürlük iste-yen insanlar için bir umut kabardı.7 Haziran seçimleri 'Yaşasın halkla-rın kardeşliği' sloganına kimseninitirazı yokken, bunun ete kemiğe

büründüğü bir sonuç doğurdu.Savaşın bu kardeşliği hedef aldı-ğını düşünüyorum" diye konuştu.

'Çanakkale'deki Mehmetçik ileCizre'deki aynı değil'

Çanakkale Savaşı'nda görevyapan asker ile şimdiki askerlerinfarklılık gösterdiğini anlatan Altan,"Çanakkale'de düşmanına yiyecekattığını, iki cephe arasında kaldığıyaralı bir Anzak askerinin feryatla-rına dayanamayıp gidip kurtaranbir Mehmetçik motifi var. Şu an iseCizre'de askerler, yakaladığı insan-ları araçların arkasında sürüklüyor.Cenazeler parçalanmış durumda,yakılarak öldürülen insanlar var bunasıl suç olmaz?" diye sordu.

'İnsanlar dağa boşuna çıkmadı'

80'li yıllarda karadan gittiği askeribirliklerde tanıklık ettiği durumlaradikkat çeken Altan, "Buradaki ça-tışmaların zeminini bizzat askerle-rin içindeki bazı fanatiklerinyaptığını, eylemlerle büyüdüğünüdüşünüyorum" dedi. "Gidip birmezradaki köyün muhtarın çocuk-larına, eşine, eziyet ederseniz, onutaciz ederseniz ki ben bunları ya-şayanlardan dinlediğim için tanı-ğım" diyen Altan, insanların dağaboşuna çıkmadığını söyledi. Altan,ordudan geldiği için barış yandaş-lığının sürekli arkadaşlarının tara-fından eleştirildiğine dikkatçekerek, "Aslında barışı savunmakiçin tam tersine askerlerin barışısavunması lazım. Çünkü savaşınnasıl bir vahşet olduğunu en iyi bi-lecek olanlar askerler" dedi.

'Bu kara lekeyi sürenler yargılanmalı'

Kürdistan' da bir cenazeden inti-kam alınmasını, kulağının kesilipgözünün oyulmasını, cenazelerinyakılmasını Türkiye ordusunun veaskeriyesinin böyle bir kara lekeyihak etmediğini vurgulayan Altan,"Bu kara lekeyi sürenler mutlakayargılanmalı. Bu büyük bir suç sa-dece o yöredeki insanlara karşı iş-lenmiş bir suç değil. Kendimeslektaşlarına, kendi kurumlarınave kendi devletlerinin anlına sür-dükleri bir kara leke oldukları içinbüyük bir suç" diye konuştu.

'Sessiz kalmak da suçtur'

Altan, "80'e aşkın çocuk ölümü,çocuklar terörist olabilir mi? Terörbahanesiyle, hendek bahanesiyleinsanların öldürülmesi, bilerek, is-teyerek keskin nişancılar tarafın-dan vurulması, kesinlikle bir savaşsuçudur. İnsanlığa karşı işlenmişbir suçtur. Sessiz kalmak da suçtur.Savaşı durduracak şey de Batı'dakiinsanların sessizliğini bozmasıdır"dedi.

'Ordu da 'Bu suça ortak olmuyorum' diyebilmeli'

Batı'da bulunan insanların mahal-lelerinde bombalar patlamıyordiye bu derece rahat olmamalarıgerektiğine vurgu yapan Altan,"Nefret dalga dalga topluma öyleyayılıyor ki kahveler taranmayabaşladı. Bu filmi biz 80 öncesi izle-dik" dedi. Devletin bu tavrınınhalklar arasında hendekler açtığınıkaydeden Altan, "Bunlar çok dahabüyük yaralardır. Bu hendeklerinkapanması çok daha zordur.Çünkü hendekler devlet tarafındaninsanların gönüllerinde, birbirile-rine karşı düşmanlık yarattı" dedi."Orduda görev yapanların, Ba-tı'daki aydınların sessizliğidir sava-şın sürme gerekçesi" diyereksözlerini sürdüren Altan, şu çağ-rıda bulundu: "Akademisyen nasılki 'Ben bu suça ortak olmayaca-ğım' dediyse, Batı'daki insanlar veordu da 'Bu suça ortak olmuyo-rum' diyebilmelidir."

'Orduda olsaydım istifa ederdim'

Altan, "Ben şahsen orduda olsay-dım 'Bu suça ortak olmuyorum' di-yerek istifa ederdim" dedi vesözlerini şöyle noktaladı: "Nazisuçluları, 2. Dünya Savaşı'ndahalka karşı işlediği suçlar, 10 yılsonra da olsa yargı önüne çıkar-tıldı. Şimdilik mevzuatı, kanunu ke-nara atın diyen bir devlet anlayışıvar ama bu sonsuza kadar bu ül-kede hâkim olmayacak. Hukukeninde sonunda egemen olacak, ozaman bu suçların hukuk zemi-ninde hesabı sorulacak"

15.02.2016 tarihinde Bahadır Altan'la yapılan röportaj

DİHA(Dicle Haber Ajansı)'nın websitesinden alınmıştır.

Page 14: İşçi Sözü Mart 2016

İşçi Sözü14 Mart 2016

İşçiye değil şirkete para

İzmir Büyükşehir Belediyesinintaşeronu İz Enerji şirketinin, İzmirBüyük Şehir Belediyesi ile imzala-dığı ihale şartnamesinin 4. mad-desi şöyledir:

“Gruplara göre ücretlendirme: Bu ihale kapsamında; Birinci grup personellere brüt as-

gari ücretin % 38 fazlası ödene-cektir.İkinci grup personeller ve ikinci

grup engelli personellere brüt as-gari ücretin % 48 fazlası ödene-cektir.Üçüncü grup personellere brüt

asgari ücretin %58 fazlası ödene-cektir.”

İz Enerji şirketi ile Genel İş Sendi-kası arasında yapılan toplu iş söz-leşmesiyle belirlenen işçi ücretleri,hizmet ihalesindeki tutarlardançok daha düşüktür.

Aradaki ücret farkı ise düşündü-rücüdür. Şöyle ki; 2015 yılının ilk

altı ayı için işçiye toplu iş sözleş-mesi ile verilen ücret 1. grup için50,50-TL yevmiye üzerinden top-lam aylık 1515,00-TL iken, şartna-mede belirlenen ücret 1657,50-TL;aradaki fark ise 142,50-TL olmak-tadır.

2016 yılı Ocak ayından itibarenasgari ücrette artış olması nede-niyle, asgari ücret altında kalanücretlerin yükseltilmesi için sen-dika, işveren ile TİS’ne ek protokolyapmış; ücretler asgari ücret dü-zeyine çıkartılmıştır. Ancak yinede, 2016 Ocak ayından itibaren 1.grup işçiye ödenen ücret, 54,90-TL yevmiye üzerinden, 1.647,00-TLiken, ihale şartnamesiyle, Belediye,Şirkete işçi başına 2.272,80-TLödemektedir. Aradaki fark 625,80-TL’dir. Çıplak brüt ücrete 60 gün-lük ikramiye ve 340 TL tutarındakisosyal yardım da eklendiğinde,yine arada ciddi bir fark çıkmakta-dır. Yani TİS ile belirlenen ücret,şartnamenin çok altında kalmıştır.

Parayı şirket götürüyor

İhale şartnamesi, asıl işveren Be-lediye ile alt işveren, taşeron şirketİz Enerjinin arasındaki ilişkiyi dü-zenlemektedir. Yani, Belediye, ta-şeron firmaya, işçilere ödenmeküzere yukarıda açıklanan tutarlarıödemekte; şirket ise aldığı bu pa-ranın küçük bir kısmını işçiye ücretolarak vermektedir. Aradaki farkşirkete kalmaktadır. İşçi sendikasıyönetimi ise bu durumu bilmesinerağmen sessizliğini korumaktadır.

Asgari ücretteki artışın TİS’neuyarlanması da işçi aleyhine neti-celenmiştir. Sendika, bu konudada işverenin yanında tutum almış;işçinin maaşının asgari ücret dü-zeyine çekilmesiyle yetinmiştir. As-gari ücretin artışından önce,asgari ücretin yaklaşık 200,00-TLüzerinde ücret alan İz Enerji işçi-leri, asgari ücretteki artıştan sonra,ancak asgari ücret sınırında ücretdüzeyine erişebilmiştir. Tabii as-gari ücretteki artışın ardından tümtüketim maddeleri zamlanırken, İzEnerji İşçisi bu zamdan faydalana-madığından, yani asgari ücrettekiartış oranında zam alamadığın-dan, reel ücreti erimiş, fakirleşmiş-tir. Genel İş temsilcilerinin ise, bukonudaki eleştirilere karşılık, “sizdua edin asgari ücret zammı oldu;yoksa TİS ile daha düşük ücretalacaktınız” ifadelerini kullanmasıve AKP’ye teşekkür etmemizi salıkvermesi manidardır.

Bir İz Enerji İşçisi

Somadavasındatahliye yok301 maden işçisinin iş cinayeti

kurbanı olduğu Akhisar Ağır CezaMahkemesi’nde görülen Somadavasında yeni bir tahliye yok.

Tutuklu 6 sanığın kaldığı Somadavasında, sanık avukatların tah-liye talepleri reddedildi ve dava 12Nisan 2016 tarihine ertelendi.

Talepleri dinleyen ve delilleri de-ğerlendiren Akhisar Ağır CezaMahkeme Başkanı Aytaç Ballı arakararını açıkladı:

“Tutuklu sanıklardan SomaKömür İşletmeleri A.Ş. YönetimKurulu Başkanı Can Gürkan, SomaKömür İşletmeleri A.Ş. Genel Mü-dürü Ramazan Doğru, Maden Mü-hendisi, İşletme Müdür Yardımcısıİsmail Adalı, İşletme Müdürü AkınÇelik, Ertan Ersoy ve Emniyet Tek-nikeri Mehmet Ali Günay Çelik’in,hala ortada delillerin mevcut ola-maması ve adli kontrolün yetersizkalacağı gerekçesiyle, tutuklulukhallerinin devamına…” karar verdi.

Soma katliamını unutma!Manisa Soma’nın Eynez Maden

Ocağında 13 Mayıs 2014 tarihindemeydana gelen toplu iş cinaye-tinde 301 maden işçisi ölmüş veAKP Türkiye’si tarihsel nitelikte birtoplu işçi katliamına imza atmıştı.

Ölen 301 maden işçisinin ailelerive 162 yaralı maden işçisi, AkhisarAğır Ceza Mahkemesi’nde görül-mekte olan Soma davasına müş-teki olarak katılıyorlar. Davada, 6’sıtutuklu 46 kişi yargılanıyor.

230 sayfalık iddianamede, sanık-lar, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK)81. Maddesi uyarınca “olası kasıtlainsan öldürmek ve yaralamak” su-çundan yargılanıyorlar. TCK 81kapsamında, tutuklu sanıklar hak-kında, “olası kasıtla öldürme” ne-deniyle 301 kez 20 ila 25 yılarasında hapis cezası isteniyor.“Olası kasıtla yaralama” nedeniyleise 162 kez, 2 ila 6 yıla kadar hapiscezası isteniyor. Tutuksuz sanıklar,TCK 85/2 uyarınca, “bilinçli taksirleinsan öldürmek” suçundan 2 ila 15yıl arası hapis cezasıyla yargılanı-yorlar.

İşçi Sözü - Haber

Türkiye’nin en büyük ekolojiktahribat ve rant projesi 3. Havali-manı inşaatı bir işçinin daha ca-nını aldı.

Havalimanı projesinde 3. pistşantiyesinde çalışan Ammar Koç,iş güvenliği önlemlerinin ihmaledilmesi nedeniyle, 22 Şubat ak-şamı motorsikletiyle beton mikse-rinin altında kalarak hayatınıkaybetti. Ammar Koç 23 yaşın-daydı.

Vardiyasını tamamlayıp motor-sikletiyle yola çıkan Koç, şantiye

sahası içinden geçerek evine git-mek istedi, özel araçları şantiyealanına sokmama sorumluluklarıbulunan, çok gerekli durumlardaise özel araca güvenlik araçlarıylabelli bir güzergâhta eşlik etmelerigereken İGA (Cengiz-MAPA-Limak-Kolin-Kalyon Ortak GirişimGrubu) özel güvenlik görevlileriise Koç’u özel aracıyla birlikteşantiye alanına soktu. Şantiye sı-nırları içinde araç hâkimiyetinikaybeden Koç, motorsikletiylebirlikte yere düştü. Sonrasında isebölgede inşaat faaliyetini sürdü-ren bir beton mikseri Koç’u ezdi

ve Koç hayatını kaybetti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesiölen Ammar Koç için vefat duyu-rusunu yaptığı web sayfasında“Ölüm sebebi kayıtlı değil” açıkla-masını yayınladı.

İGA (Cengiz-MAPA-Limak-Kolin-Kalyon Ortak Girişim Grubu)’nıniçinde yer alan Cengiz Holdingaynı zamanda Cerattepe’demaden arama bahanesiyle doğakıyımı yapmak isteyen şirkettir.

İşçi Sözü - Haber

3. Havalimanında bir cinayet daha

Page 15: İşçi Sözü Mart 2016

Mart 2016 15İşçi Sözü

"Vatan"

İkinci dünya savaşı bittiğindeAlmanların çoğunun gaz odala-rından haberdar olmadıklarısöylenir. Bunun doğru olmadı-ğını, aslında herkesin, her şey-den haberdar olduğunudüşünenler de var. Belki o gün-ler için bu "mazeret" geçerlisayılabilir, ancak bu gün hiçkimsenin "bilmiyordum" demelüksü yok. Yurdun her yerindeocaklara ateş düşerken, kavrul-muş, parçalanmış cenazelersergilenirken, sadece cocukölümlerinin sayısı 100'ü bul-muşken, salt Ankara'da ikibüyük katliam yaşanmışken, busuça ortak olmak icin Perinçekgibi "hayatının en mutlu günle-rini yaşadığını" açıklamak ge-rekmiyor. Susmak ve bir "şehr-iayin" gibi savaşı ve ülkenin sü-rüklendiği girdabı izlemek desuça ortak olmaktır.

Onca kargaşa ve hamasetiniçinde yapılacak şey, gerçeğigörmek için bakmak, duymakiçin kulak kabartmaktan ibaret.Bundan sonra "Ben ne yapabili-rim ki?" diye sorabiliyorsanızaslında cevabı da bulmuşsu-nuzdur. Bu sorunun yanıtınıakademisyenler "Bu suça ortakolmayacağız" diyerek net birşekilde verdiler. O kadar hak-lıydılar ki, başta Cumhurbaş-kanı olmak üzere bütün iktidaronlara saldırıp "vatan haini"ilan ederken sayıları azalmakyerine arttı. Bizler de aynı

metni imzaladığımızı söyleye-rek kendimizi ihbar ettik.

Can Dündar ve Erdem Gül için"casusluk" suçlamasıyla müeb-bet hapis istendiğinde de aynı"suçu" işleyerek savcının kapı-sını çaldık. Savcıdan henüz bircevap gelmedi ama DicleHaber Ajansı, emekli subay ol-mamdan dolayı söyleşi yapmakiçin mikrofon tuttuğunda ağus-tostan beri birçok askerin yap-tığı gibi, "Bu gün silahlıkuvvetlerde olsaydım istifaederdim, herkesin akademis-yenleri örnek alması gerek" de-yince vatan hainliğimiztescillenmiş oldu!

28 Şubatın yıldönümünde ogünlerin geride kaldığını imaeden Başbakan Davutoğlu,"Okuduğu bir şiir yüzündenhapis yatan Tayyip Erdoğan bugün Cumhur Başkanı oldu"diyor. Hapis yatmak ne kelime,barıştan söz etmek bile linç se-bebi bu gün. Ülkenin hapisha-nelerinde, hatta morglarındayer kalmadı. İktidarla aynı fi-kirde olmayanlar "vatan haini"ilan edilip hedef gösteriliyor.Nefret söylemi en tepeden aşa-ğıya doğru, toplumu dalgadalga sarıyor. Kahvehaneler ta-ranmaya, faili meçhul vahşi ci-nayetler olağan haberlerdensayılmaya başladı. Siyasi ikbalve rant peşindeki dalkavuklar"vatanseverlik" maskesi altında

toplumu kutuplaştırmaya çalı-şıyor.

Bu koro her iktidar değişikli-ğinde suretini yenilese de yön-temleri hep aynı oldu. 6-7 Eylülolaylarını hazırlarken, 6. Filoyakarşı yapılan eylemlere saldırır-ken, Kahraman Maraş'ta, Si-vas'ta hep "vatanseverler"olarak iş başında oldular. Can veren yoksul işçilerin ya-

kınlarını tekmeledikleri maden-ler bu koronun vatanıdır.Artvin'in dağlarını paraya dön-üştürüp ayakkabı kutularınadoldurmak vatanseverlikleri!

İnce Boyunlu çocuk cenazele-rinin vurduğu sahiller vatanları,onları yurtlarından eden oyun-lar, pazarladıkları sahte can ye-lekleri, kiraladıklari botlar,Avrupadan aldıkları ulufeler va-tanseverlikleridir.

Dört yanı savaş halinde ol-duğu komşularıyla çevrili top-rak parçası, o da yetmez taaKazakistanla kavgalı olduklarıcoğrafya vatanları, bu toprağınilla ki asker, polis olan yoksulçocuklarının kanlarıyla sulan-ması vatanseverlikleridir! Ken-dilerinin gitmediği,çocuklarının da elçiliklerdeağırlanarak hizmet ettikleri yangelip yatma yeri olmayan şey-dir vatanları.

Krematoryumlara çevirdikleri

bodrumlar, tank toplarıyla yer-lebir edilmiş evler "başarıları",yıkık duvarlara yazdıkları nefretsözcükleri vatanseverlikleridir.Öldürdükleri 3 aylık bebeği, 70yaşındaki dedeyi terörist ilanetmek, kadın cenazelerini çırıl-çıplak sokaklara atıp üzerinebasarak pozlar vermek, araçla-rın ardında sürüklemek, bütünulusun alnına çaldıkları karadeğil, "vatanseverlikleridir!"

Kız çocuklarının öğretmenle-rince taciz edildiği, örtbas edi-lince canlarına kıydıkları "milli"okullardır. Kadınların geç saat-lerde dolaştıkları için tecavüzeuğradıkları apartman bahçele-ridir. Erkek çocuk mahkumlaratecavüz edilen cezaevleridirvatan, faillerin iyi halleri ise va-tanseverlikleridir...

Üç çocuklu bir ailenin gündekişi başına sadece 1 simit, 2çay satın alabildiği, lütfettikleri1300 tl asgari ücret vatanları,itiraz edenlere sundukları jopve biber gazı vatanseverlikleri-dir. Reklam aldıkları, nemalan-dıkları kulluk ettikleri kapılarvatanlarıdır, öptükleri el etektanrıları...

"Çocuklar öldürülmesin" diyenAyşe Öğretmen, "Çocuklar öl-dürülmesin maça gelsin" pan-kartı açan futbolcu "bölücüterörist" bunlar vatanseverdir!Başkentte patlayan bombalarınkimleri öldürdüğüne bakar, bi-risinde göbek atarlar. Tarihi-mizdeki bütün idamlarıalkışlamışlardır örneğin, çünkükararı egemenler vermiştir...

Öldürülen çocukların kiminçocuğu olduğuna, kim tarafın-dan katledildiğine bakarak acı-mız değişmiyor bizim.Kızılırmak ve Fırat'ın ayrı deniz-lere dökülüyor diye düşmanilan edilmesine de itirazımızvar. Ağızlarından köpükler sa-çarak yaranmaya çalıştıklarıefendilerine boyun eğmeyecekve hiç affetmeyeceğiz. Bu ülke-nin derelerinin, dağlarının,halklarının kardeş olduğunuhaykırarak barışın sesini yük-seltmeye, "vatan hainliğine"devam edeceğiz...

Bahadır Altan

Diyarbakır, Sur

Page 16: İşçi Sözü Mart 2016

İşçi SözüBütün ülkeler inişçi ler i , bir leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Has-tanesi’nde, 1,5 yıl önce iş cinaye-tinde ölen Zafer Açıkgözoğluarkadaşımızı andık ve bir kez daha“Unutmadık, Unutturmayacağız!”diye söz verdik. Zafer Açıkgözoğluiçin 17 Şubat 2016 günü saat12.30’da Çapa’da bir basın açıkla-ması yaptık. Açıklamanın çağrıcısıÇapa İşçi Sağlığı Meclisi, yani Za-fer’in iş arkadaşları ve sınıf dostla-rıydı. Ortak açıklama metnindeZafer’in sürecini özetledik:

“14 Haziran 2013 günü yoğunyağış nedeniyle Acil Travmatolojibinasının zemin katı kanalizasyontaşkını sonrası sular altında kaldı.Hastanede taşeron bir şirkette ‘te-mizlik işçisi’ olarak çalışan işçilerbaşhekimliğin emriyle, kendi görevtanımlarının tamamen dışında, hiç-bir güvenlik önlemi alınmadan,lağım sularının içinde çalışmak zo-runda bırakıldı. Bu müdahale es-

nasında, Zafer Açıkgözoğlu, tıkalıkanalizasyon kapağını açmasıylabirlikte lağım sularının altındakaldı. Sonrasında işçilerde bulantı,ishal, karın ağrısı gibi şikâyetler or-taya çıkmış ve acil servise başvur-mak zorunda kalmışlardır. Zaferarkadaşımızın şikâyetlerinin gideri-lememesi üzerine, on gün içeri-sinde üçüncü kez başvurduğu acilserviste bilincinin kapanması son-rası ‘karaciğer yetmezliği’ tanısıylayoğun bakıma alındı. İki güniçinde karaciğer nakli gerçekleşti-rildi. Yoğun bakımda yapılan tet-kiklerde ‘Hepatit B’ virüsüsaptandı. Zafer Açıkgözoğlu, lağımsuyu maruziyetinden birkaç ayönce, tıbbi atık toplama esnasındaeline iğne battığını ifade ediyordu.Kanalizasyondan bulaşma ihtimaliolmayan Hepatit B virüsünün buiğne batması sonucu bulaşmışolma ihtimali ortaya çıktı. Hepatitebağlı gerçekleşmiş olabilecek ka-

raciğer hasarı, lağım suyu maruzi-yeti sonrası gelişen ishalle karaci-ğer yetmezliği ilerledi. Nakildenaylar sonra, ‘organ reddi’ gelişmesiüzerine, Zafer arkadaşımız ikincikez nakil programına alındı. Ancak,17 Ağustos 2014 tarihinde hayatınıkaybetti...”

Taşeron demek ölüm demektir!“Çalışırken ölmek istemiyoruz!”,

“Zaferi unutma, unutturma!” slo-ganları eşliğinde devam edenbasın açıklamamızda, canımızakasteden taşeron sistemine karşıhaklı tepkilerimizi de dile getirdik:

“Hastane yönetimi, iş tanımınıihlal ederek olaya müdahale içinİSKİ’yi çağırmadı. Taşeron olarakçalıştırılan işçiler sürekli ‘iştenatılma’ tehditlerine maruz kalma-salardı bu görevi kabul etmeyebi-lirlerdi. İşe giriş muayenesi veperiyodik muayeneleri yapılma-mıştı. İş güvenliği önlemleri alın-mış olsaydı tıbbi atık poşetindeniğne batması gerçekleşemezdi. Za-fer’in eline iğne batması duru-munda ne yapması gerektiği ‘işçisağlığı eğitimleriyle’ anlatılmış veiş kazası bildirimi yapılmış olsaydı,‘erken tanı’, ‘takip’ ve ‘tedavi’ şansıolabilirdi. Hukuki olarak, hastaneve şirket yönetimlerinin yapmaklayükümlü olduğu bu işler yapılıyorolsaydı Zafer Açıkgözoğlu bugünaramızda olabilirdi. Tüm bu saydı-ğımız gerekçeler nedeniyle ZaferAçıkgözoğlu daha 28 yaşındaykenbir iş cinayeti nedeniyle hayatınıkaybetti...”

17 Şubat 2016 günü yaptığımızbasın açıklamasında, ertesi günyapılacak olan İş Kazası Tespiti Da-vası’na dair çağrı yaparak şunlarıvurguladık:

“Zafer Açıkgözoğlu ceza soruş-turma dosyasında yer alan bilirkişiraporunda olay iş kazası olarak ta-nımlandı ve olayda taşeron şirketleİstanbul Üniversitesi Rektörlü-ğü’nün kusurlu olduğu belirtildi.SGK Teftiş Kurulu olayla ilgili ince-lemesini yapalı 1 yıl olmasına rağ-men hala raporunu açıklamadı.Açılmış olan iş kazası tespit davası-nın 2. duruşması 18 Şubat 2016tarihinde görülecek. Zafer Açıkgö-zoğlu iş cinayetinin her aşama-sında açıkça görüldüğü üzeretaşeron demek ölüm demektir.”Unutmadık, Unutturmayacağız!

Sevdaiscisozubulteni.blogspot.com.tr

Zafer Açıkgözoğlu’nu Unutmadık, Unutturmayacağız!

İşç i Sözü • Ayl ık, Sürel i S iyasi Yayın • Mar t 2016 • Sayı: 21 • isc isozu.org • i let is [email protected]

Zafer Açıkgözoğluiçin keşif kararıalındıİÜ İstanbul Tıp FakültesiHastanesi'nde iş cinayetindeölen Zafer Açıkgözoğlu'nun 2.duruşmasından olay yerindekeşif yapılması kararı çıktı.18.2.2016 tarihinde yapılanduruşmada ZaferAçıkgözoğlu'nun iş arkadaşlarıtanık olarak dinlendi. Dinlenentanıkların ardından ise ZaferAçıkgözoğlu'nun hayatınıkaybetmesine neden olanyerde keşif yapılmasına kararverildi.

Zafer Açıkgözoğlu davasına14.06.2016 tarihinde devamedilecek.

İşçi Sözü - Haber