İşçi sözü temmuz 2016

16
AKP iktidarı, tek adam yönetiminde, faşizan bir rejim inşa etmeyi, kararlı bir biçimde sürdü- rüyor. Faşizan rejimin temel taşlarını oluşturan yasal düzenlemeleri bir bir Meclis’ten geçiriyor. Kürt coğrafyasında gerçekleştirilen askeri ope- rasyonları yürüten asker ve koruculara doku- nulmazlık zırhı getiren ve bölgede sürekli bir Olağanüstü Hal rejimi kurulmasına yol açacak olan yasal düzenlemeler Meclis’ten geçti. Şimdi de, “bağımsız yargı”nın tabutuna son çiviyi ça- kacak olan ve yüksek yargı organlarının siyasi iktidarın tümüyle denetimine girmesine yol açacak yasal düzenlemeler Meclis’te görüşülü- yor. Bu yasal düzenleme Meclis’ten geçtiğinde, artık hiç kimse, ülkede “güçler ayrılığının” varlı- ğından söz edemeyecek. Yargı kurumları, Sa- ray’ın bir bürosuna dönüşecek. Bu arada, her türden muhalifin kendisini ifa- de etmesi, baskı ve zor kullanılarak engelleni- yor. LGBTİ bireylerin bile yürüyüş yapmalarına izin verilmiyor. Ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu, asker cenazelerinde, gü- dümlü, mafya artığı fanatikler tarafından pro- testoya ve saldırıya uğruyor, tehdit ediliyor. Bu- na karşılık CHP’lilerin bu durumu protesto eden yürüyüşleri, polis tarafından engelleniyor ve saldırıya uğruyor. İktidar yanlılarının her tür- lü saldırıları, tehdit, şantaj ve karalamaları ser- best ama bunlara karşı koymak, tepki göster- mek yasak. Nasrettin Hoca’nın ifadesiyle, tam bir “köpekleri salmışlar, taşları bağlamışlar” du- rumu söz konusu. Faşizme karşı omuz omuza! Bu kadın düşmanı konuşmaları yapanlar sadece sussalar, inanın kadınlar gün geç- tikçe kadınlıklarının, haklarının mücadelele- rinin daha çok farkındalar, özgür ve eşit bir dünya için gerekeni de yapmaktalar. Erdoğan, yanlış iç ve dış politikaları ile tutum ve söylemini değiştirmediği sü- rece, önemli her uluslar arası etkinlikte dışlanacak ve yalnızlaşacaktır Yargılanmama garantisi istemek başlı başına suç işleneceğinin de itirafı oldu- ğundan bu yasa askerler için de bir zırh- tan çok bir utanç vesilesidir. Zonguldak ve Karadon’da madenciler ayakta N. Cemal > 6 İngiltere ayrıldı, Avrupa Birliği parçalanıyor mu? İlkay Öngören> 7 AKP işçi haklarını gasp etmeye doyamadı! Oya Öznur> 8 Fransa direniyor! N. Cemal > 9 Çapa: Taşeron işçilerine yönelik tehdit sürüyor M. Çınar > 10 Tarihi eser yapılmaz, korunur! Aysun Koca > 12 “Dünya lideri”nin “pabucu dama atıldı”! Kadın kadındır, yarım aklındır! Askere yasal koruma! Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 Bahadır Altan > 5 İşçi Sözü Devamı 2. sayfada > Temmuz 2016 / Sayı 25 / Fiyatı 1,5 TL İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Upload: isci-soezue

Post on 04-Aug-2016

255 views

Category:

Documents


28 download

DESCRIPTION

İşçi Sözü'nün Temmuz 2016 tarihli 25. sayısı.

TRANSCRIPT

Page 1: İşçi Sözü Temmuz 2016

AKP iktidarı, tek adam yönetiminde, faşizanbir rejim inşa etmeyi, kararlı bir biçimde sürdü-rüyor. Faşizan rejimin temel taşlarını oluşturanyasal düzenlemeleri bir bir Meclis’ten geçiriyor.Kürt coğrafyasında gerçekleştirilen askeri ope-rasyonları yürüten asker ve koruculara doku-nulmazlık zırhı getiren ve bölgede sürekli birOlağanüstü Hal rejimi kurulmasına yol açacakolan yasal düzenlemeler Meclis’ten geçti. Şimdide, “bağımsız yargı”nın tabutuna son çiviyi ça-kacak olan ve yüksek yargı organlarının siyasi

iktidarın tümüyle denetimine girmesine yolaçacak yasal düzenlemeler Meclis’te görüşülü-yor. Bu yasal düzenleme Meclis’ten geçtiğinde,artık hiç kimse, ülkede “güçler ayrılığının” varlı-ğından söz edemeyecek. Yargı kurumları, Sa-ray’ın bir bürosuna dönüşecek.

Bu arada, her türden muhalifin kendisini ifa-de etmesi, baskı ve zor kullanılarak engelleni-yor. LGBTİ bireylerin bile yürüyüş yapmalarınaizin verilmiyor. Ana muhalefet partisi CHP’nin

lideri Kılıçdaroğlu, asker cenazelerinde, gü-dümlü, mafya artığı fanatikler tarafından pro-testoya ve saldırıya uğruyor, tehdit ediliyor. Bu-na karşılık CHP’lilerin bu durumu protestoeden yürüyüşleri, polis tarafından engelleniyorve saldırıya uğruyor. İktidar yanlılarının her tür-lü saldırıları, tehdit, şantaj ve karalamaları ser-best ama bunlara karşı koymak, tepki göster-mek yasak. Nasrettin Hoca’nın ifadesiyle, tambir “köpekleri salmışlar, taşları bağlamışlar” du-rumu söz konusu.

Faşizme karşı omuz omuza!

Bu kadın düşmanı konuşmaları yapanlarsadece sussalar, inanın kadınlar gün geç-tikçe kadınlıklarının, haklarının mücadelele-rinin daha çok farkındalar, özgür ve eşit birdünya için gerekeni de yapmaktalar.

Erdoğan, yanlış iç ve dış politikaları iletutum ve söylemini değiştirmediği sü-rece, önemli her uluslar arası etkinliktedışlanacak ve yalnızlaşacaktır

Yargılanmama garantisi istemek başlıbaşına suç işleneceğinin de itirafı oldu-ğundan bu yasa askerler için de bir zırh-tan çok bir utanç vesilesidir.

Zonguldak ve Karadon’da madenciler ayaktaN. Cemal> 6İngiltere ayrıldı, Avrupa Birliği parçalanıyor mu?İlkay Öngören> 7AKP işçi haklarını gasp etmeye doyamadı!Oya Öznur> 8Fransa direniyor!N. Cemal > 9Çapa: Taşeron işçilerine yönelik tehdit sürüyorM. Çınar > 10Tarihi eser yapılmaz, korunur!Aysun Koca > 12

“Dünya lideri”nin “pabucu damaatıldı”! Kadın kadındır, yarım aklındır! Askere yasal koruma!

Aykut Özer > 3 Ayla Çelik > 4 Bahadır Altan > 5

İşçi Sözü

Devamı 2. sayfada >

Temmuz 2016 / Sayı 25 / Fiyatı 1,5 TLİşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Page 2: İşçi Sözü Temmuz 2016

Kürtler tüm kurumlarıyla hedef tahtasında

Kürt coğrafyasındaki gerçekle-ri dile getiren, gelişmeleri farklıbir perspektifle kamuoyuna du-yuran Özgür Gündem Gazetesiile dayanışma gösteren aydın,gazeteci ve yazarlar hakkındasoruşturmalar açılıyor. Son ola-rak, Türkiye İnsan Hakları VakfıBaşkanı Prof. Şebnem Korur Fin-cancı, yazar Ahmet Nesin ve Sı-nır Tanımayan Gazeteciler Örgü-tü Türkiye temsilcisi Erol Önde-roğlu, simgesel bir niteliği olan,Özgür Gündem “nöbetçi genelyayın müdürlüğünü” üstlendikle-ri için tutuklanarak cezaevine ko-nuldular.

Sur, Nusaybin, Cizre, Yüksekovagibi Kürt kentlerinin, “barikat” ve“hendek” gerekçesiyle, yakılıp yı-kılması, yüzlerce kişinin katledil-mesi, yüz binlercesininyaşadıkları yerleri terk etmeyezorlanmaları yetmiyormuş gibi,şimdi de Lice ve çevresine,“uyuşturucu ve terörle müca-dele” adı altında on binlerce as-kerin katıldığı operasyonlardüzenleniyor. Kürtlere karşı ger-çekleştirilen bastırma ve çö-kertme harekâtı, giderek etniktemizlik boyutuna ulaşıyor.

HDP’li vekillerin dokunulmazlık-larının kaldırılmasının ardından,savcılar, milletvekillerini, ifadevermeleri için çağırmaya başladı-lar. HDP, vekillerin ifade vermeyegitmemesi yönünde karar aldığıiçin, bir süre sonra polis zoruylagötürmeler ve ardından tutukla-malar devreye girebilecek. AKPiktidarının, Kürt halkının irade-sine müdahalesi, dokunulmazlık-ları kaldırarak, HDP’li vekilleriMeclis’ten atmakla sınırlı değil.Şimdi de, DBP’li belediyelerinkayyuma devredilmesinin gün-deme gelmesi bekleniyor. Hâli-hazırda sayıları yirmiyi aşanDBP’li belediye başkanı hapiste;onlarcası görevden alınmış bulu-nuyor. Siyasi iktidar, BDP’li bele-diyeleri, ekonomik kaynaklarını,“teröristlere” kullandırmakla suç-luyor. Ancak her bir belediye, çe-şitli kereler ve uzun sürelerleBakanlık müfettişlerinin deneti-minden geçmelerine karşın,böyle bir durum tespit edileme-miş. AKP iktidarının amacı Kürthalkının iradesini hiçe saymak vebunu halka göstermektir. AKP,Kürt halkına, “siz kimi seçerseniz

seçin, sizin seçtiğiniz değil,benim istediğim işbaşına gelir”diyor.

İşçi ve emekçiler de iktidarınsaldırısından muaf değil

İşçi sınıfı da, faşizan rejimin sal-dırılarından nasibini alıyor. İş Ya-sası, kâğıt üzerinde kalmışdurumda; fiilen uygulanmıyor.Haftalık çalışma saatleri konu-sunda, patronların yasayı taktık-ları yok. Fazla çalışma ücreti iseaylık ücrete giydirilmek suretiylefiilen ortadan kaldırılmış bulunu-yor. Esnek çalışma adı altında, ki-ralık işçi yasası Meclis’tengeçirildi; şimdi sıra İş Kanunununiş güvencesini düzenleyen hü-kümlerinin fiilen işlemez halegetirilmesinde. Ardından, fonadevredilme adı altında, kıdemtazminatı hakkının ortadan kal-dırılması gelecek.

Kamu emekçilerinin çalışmaçerçevesini belirleyen 657 sayılıyasanın, iş güvencesini ortadankaldıracak şekilde, yeniden dü-zenlenmesi siyasi iktidarın gün-deminde. Öncelikle, “terörfaaliyetlerine karışan memurlarınsoruşturulması” bahanesiyle baş-latılan soruşturmalar, ilerici, de-mokrat ve iktidara boyuneğmeyen kamu emekçilerinintasfiye edilmesi amacına yönelikolarak yürütülecek. Daha sonrabu uygulama kalıcı hale getirile-rek, iş güvencesi rafa kaldırılmışolacak.

Faşizme karşı demokrasi cephesi

AKP’nin, faşizan tek adam re-jimi, kendisinden olmayan her-kese, tüm muhaliflerinesaldırıyor. Bu saldırıları engelle-menin, faşizan rejimi geriletme-nin biricik yolu, saldırıyauğrayanların, muhaliflerin tama-mının, bir demokrasi cephesindebirleşmesidir. Burada, CHP’ninalacağı tutum büyük önem taşı-maktadır. Bugünkü haliyle, buparti arada durmaktadır. Bir ya-nıyla, hedef tahtasına Kürtleroturtulduğunda, AKP rejiminedestek vermektedir. Örneğin, do-kunulmazlıkların kaldırılmasınısağlayan anayasa değişikliği,CHP liderliğinin müdahalesi sa-yesinde Meclis’ten geçmiştir.Yine, asker ve koruculara doku-nulmazlık sağlayan, olağanüstühal rejimini sürekli kılan yasal

değişikliğe CHP de destek ver-miştir. Buna karşılık, yüksek yar-gının yapısını yenidendüzenleyen ve yargının tümüylesiyasi iktidarın denetimine vegüdümüne girmesini sağlayanyasanın Meclis’ten geçmesi ha-linde, iptali için, Anayasa Mahke-mesine gideceğini dahaşimdiden açıklamıştır.

“Terörle mücadele” konusundaAKP iktidarına tam destek vere-rek, asker, polis cenazelerine ka-tılarak, devlet partisi olduğunukanıtlamaya, böylece devlet ku-rumları nezdinde meşruiyetinikorumaya çalışmaktadır. Ancakbunda başarılı olamadığı açıktır.Kılıçdaroğlu, dokunulmazlıklarınkaldırılmasını sağlayan anayasadeğişikliğini desteklediği gün,Ankara’da katıldığı bir asker ce-nazesinde, yumurtalı saldırıyauğramıştır. Birkaç gün sonra, İs-tanbul’da polis cenazesindeönüne boş mermi kovanı atılmış-tır. Belediye yönetiminin CHP’ninelinde olduğu Edirne’de bile pro-testo edilmekten kurtulamamış-tır. Cenaze törenlerinegönderdiği çelenklerde yer alanadı, bizzat asker ve subaylar ta-rafından sökülmekte, çelenklercenaze alanının dışına çıkarıl-maktadır.

Tek adam yönetiminde faşizanbir rejime gidişten söz ediyoruz.Bu koşullarda, arada, ortada vetarafsız durmanın olanağı yoktur.Bunu bizzat, Cumhurbaşkanı Er-doğan da çeşitli konuşmalarındaifade etmekte, kendisini ve ikti-darını devlet ile özdeşleştirerek,“Ya benden yanasın ya da banadüşman” ifadesini kullanıyor.Daha açık bir deyişle, “eğer dev-letten yanaysan, benim yanımdaolmalısın; eğer bana karşıysandevlete de karşısın” dayatma-sında bulunuyor. 1980 öncesindefaşistler, yaptıkları gösterilerde,devrimcileri ve demokratlarıhedef alarak, “ya tam susturaca-ğız, ya kan kusturacağız” sloga-nını atarlardı. Bugün de AKPrejimi, emekçilere, ezilenlere veher türden muhalife karşı bumantıkla yaklaşmaktadır. Ozaman, başta işçi sınıfı ve emek-çiler olmak üzere, tüm ezilenlerve muhalifler, “susmamalı” ve“kan kusmamak” için de, faşizmekarşı omuz omuza mücadele et-melidir.

İşçi Sözü

İşçi Sözü Aylık, Süreli Siyasi YayınTarih: Temmuz 2016, Sayı: 25Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi BBlok No: 366, Topkapı - İstanbul, Tel: 0212 544 66 34Sahibi: Özgür Yayınevi, Özgür Yıldırım Sorumlu Müdür: R. Cem AvcıAdres: Şehremini Mah. Gaspiralı İsmailSok., No: 28, 1.Blok, 1.dükkânFatih, İstanbulİzmir büro: 848.Sokak Şevki Uğur İşhanıNo:80/208 Konak-İzmirwww.iscisozu.org

İşçi Sözü

Söz Yetki Karar İşçilerindirTürkiye’nin de içinde bulunduğu bölge

ateş çemberi içinde, yanıyor. Bu yangın,her geçen gün, farklı ülkeleri kapsayarakgenişliyor. İlk bakışta mezhep temelli birboğazlaşma görüntüsü vermesine karşın,bölge, çok daha karmaşık ve çok yönlüçelişkileri içinde barındıran bir mücadelealanına dönmüş durumda.

Bu yangının Türkiye’ye de sıçraması,hatta sarması kaçınılmaz görünüyor. Bununiki temel nedeni var. Birincisi, AKP iktidarının,bölgesel güç olma ihtirasıyla bu kavganıniçine bodoslama dalması ve bu çerçevede“şeytanla işbirliği yapması”. İkinci nedeniise, içeride iktidarını sağlamlaştırmak adına,toplumu kutuplaştırarak, en ufak bir kıvıl-cımla patlayacak hale getirmesi.

Bizi ilgilendiren temel mesele, işçi sınıfınında bu kutuplaşmadan etkilenerek kendiiçinde bölünmüş olmasıdır. Çünkü savaş-ların, sömürünün, eşitsizliğin müsebbibiolan, doğayı katleden, tüm insanlığı yıkımagötüren kapitalist sisteme son verecek,sömürünün ve eşitsizliğin olmadığı adilbir düzen olan sosyalizmi kuracak yegânegüç işçi sınıfıdır.

İşçiler, toplumsal ve siyasi mücadelede,kendi sınıfsal konumlarını esas alarak değil,Sünni-Alevi, Türk-Kürt gibi mezhepsel yada etnik kimlikleri ya da farklı burjuvasiyasi eğilimlerin destekçisi olarak yer al-maktadırlar. Toplumda mağdurların ve ezi-lenlerin yanında yer alarak, özgürlük,eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesinitavizsiz olarak sahiplenmekle birlikte, top-lumsal ve siyasi mücadelede kendi bağımsızsınıf politikasıyla yer almak, işçi sınıfı için,yaşamsal önem taşımaktadır.

Bunu yapabilmesinin iki koşulu var. Bi-rincisi, burjuva ideolojisinin etkilerindenkurtulup, işçi sınıfı ideolojisinin etki alanınıgenişletmek. İkincisi ise, ekonomik vepolitik temelde mücadelesini yükselterek,toplumsal sahnede bağımsız bir sınıf olarakyerini almaktır.

İşçi Sözü, iki konuda da işçi sınıfına yar-dımcı olmayı hedeflemektedir. Bu hedefebağlı olarak, işçi sınıfının burjuva ideoloji-sinden ve burjuva siyasi eğilimlerden kur-tulması için, işçi sınıfının siyasi mücadeledeneyim, birikim ve bilgisini sınıfa taşımayaçalışacaktır. Kapitalist sistemi, onun siyasitemsilcilerini ve eğilimlerini teşhir edecektir.Toplumdaki bütün sınıflar hakkında, ezen-ezilen ilişkileri konusunda, işçi sınıfını ay-dınlatacak, sınıf perspektifinin oluşmasınakatkı sunacaktır.

İşçi Sözü, ayrıca, işçilerin kurtuluşununkendi eseri olacağının bilinciyle, işçi sınıfınıninisiyatif kazanmasına, mücadele dene-yimlerini geliştirmesine yardımcı olacaktır.Bunu yaparken, doğruların mutlak bilgisinesahip olduğu yanılsamasıyla, ikameci, da-yatmacı, sekter politikalar gütmek yerine,işçilerin yaşayarak öğrenmesini sağlaya-caktır. Söz, yetki ve kararın işçilere aitolduğu gerçeğini bir an bile akıldan çıkar-mayacaktır. İşçilere, bir öğretmen gibi yak-laşmayacak; sınıfla tüm ilişkilerinde, öğ-renme-öğretme diyalektiğini hayata ge-çirecektir.

Öz olarak, İşçi Sözü, işçilerin, gözü,kulağı ve sesi olacaktır.

2 Temmuz 2016

Faşizme karşı omuz omuza!

Page 3: İşçi Sözü Temmuz 2016

“Dünya lideri”nin “pabucu dama atıldı”!

Yandaş ve yalakaları tarafından“dünya lideri” olarak nitelenenCumhurbaşkanı Erdoğan, dünyada“istenmeyen adam” haline geldi.Son olarak, eski ağır sıklet dünyaboks şampiyonu MuhammedAli’nin cenazesinde onur kırıcı dav-ranışa maruz kaldı. Cenazeye katı-lıp bir konuşma yapmasıbeklenirken, yurtdışından gelecekhiçbir konuğun, bu arada Erdo-ğan’ın da, konuşmasına izin veril-meyeceği açıklandı. Bununüzerine, cenazeye katılacağı bildi-rilen Ürdün Kralı Abdullah, ABD’yegitmekten vazgeçti. Buna karşınErdoğan, cenaze törenine katıl-makta ısrar ederek, farklı jestlerleöne çıkmaya çalıştı. BeraberindeABD’ye götürdüğü Diyanet İşleriBaşkanı ile birlikte, MuhammedAli’nin tabutunun başında duaokuma talebi reddedildi. Tabuta,Kâbe’den getirilen örtünün birparçasını örtmesine de izin veril-mediği gibi, Muhammed Ali’ninkızlarına vermeyi düşündüğü hedi-yeler de geri çevrildi. Cenaze töre-ninde öne çıkma yönünde tümgirişimleri engellenen Erdoğan, ikigün sürmesi planlanan gezisini ya-rıda keserek, ilk günün sonundaülkeye döndü. Medyaya yansıyanhaberlere göre, bu bir günlük ABDgezisinin maliyeti 2 milyon (tril-yon) lira oldu.

Hangisi daha değerli bir“marka”?

Her şeyin, bütün değerlerinmeta haline dönüştüğü, ticarileş-tiği günümüz kapitalist toplu-munda, Muhammed Ali’nin “isim

hakları” da, on yıl önce 50 milyondolar karşılığında bir şirkete satıl-mıştı. Daha sonra bu şirket isimhakkını bir başka şirkete devret-mişti. Cenaze törenini organizeeden şirket de, işte bu isim hakla-rını elinde bulunduran şirketti. Yaniparayı o ödemişti, dolayısıyla, ce-nazenin her türlü getirisindenonlar faydalanacaktı. Dolayısıylabu şirket, Erdoğan’ın cenazedensiyasi rant elde etmesine karşıçıktı. Şirketin bu tavır alışında si-yasi etkiler olabileceği gibi, salt ti-cari açıdan bakıldığında bile,Erdoğan’ın organizasyona değerkatacak “bir marka” olmadığı de-ğerlendirildi. İşte bu nedenle dış-landı.

Buna karşılık, ABD eski BaşkanıBill Clinton, gerek bu özelliği, ge-rekse Kasım ayında yapılacak Baş-kanlık seçimlerinde, başkanlığın engüçlü adayı olan Hillary Clinton’uneşi olması nedeniyle, bir markadeğeri taşıdığından, cenaze töreni-nin baş aktörüydü. Uluslar arasıtoplumda giderek dışlanan ve yal-nızlaşan Erdoğan’ın, cenaze töre-nine katılarak öne çıkması, cenazetörenine bir şey katmayacak; ak-sine bu yolla uluslar arası kamuo-yunda kendisini öne çıkarmışolacaktı. Bu faydacı yaklaşım görü-lerek, boşa çıkarıldı.

Bu tutum, ülke yöneticilerininbu tür faydacı yaklaşımları açısın-dan, ilk ve tek örnek değildir. 12Eylül askeri yönetimi de, zama-nında “Büyük Atatürk Ödülü” ihdasetmiş ve ilk ödüle, ırk ayrımınakarşı mücadelesiyle öne çıkanGüney Afrika eski Devlet Başkanı

Nelson Mandela layık görülmüştü.Böylece, cuntacılar, Nelson Man-dela’nın uluslar arası düzeydekisaygınlığını kullanarak, kendi yö-netimlerini meşrulaştırmak veihdas ettikleri ödülün, uluslar arasıdüzeyde tanınmasını sağlamak is-temişlerdi. Mandela, bunu göre-rek, ödülü reddetmiş ve cuntacılarıaçığa düşürmüştü. Ondan sonrada, egemenlere biat etmiş med-yada, ne “küstahlığı” kaldı, ne de“zenciliği”!

Erdoğan, Muhammed Ali’yegerçekten yakın mı?

Erdoğan’ın, siyasi çıkarları biryana bırakılırsa, MuhammedAli’nin cenazesine katılmasını ge-rektiren bir nedeni var mıydı?Ortak yanları ne idi? Buna verile-cek yegâne olumlu yanıt, her ikisi-nin de Müslüman olmasıydı. Ancakbu ortaklık, yeryüzünde yaşayanbir milyar Müslüman’ın, Muham-med Ali ile ortaklığından daha ilerideğildir. Muhammed Ali’nin İslam’ıseçmesi, tamamen içinde yaşadığıtopluma tepki nedeniyledir. Bu ter-cihiyle muhalefetini ortaya koy-muştur. Yine ABD’nin yürüttüğü

Vietnam savaşına karşı olması veaskere gitmeyi reddetmesi nede-niyle, unvanı elinden alınmış ve zorgünler yaşamıştır. Kısacası, Mu-hammed Ali, kendi ülkesinin em-peryalist politikalarına karşı çıkmışolan, bir anti-emperyalisttir. İslam,Ali için, siyasi bir tutum alıştır.Yoksa kendisinin İslami ritüelleridüzenli olarak yerine getirdiğinedair (namaz kılma, oruç tutmagibi) bir bilgi yoktur.

Oysa Erdoğan ne bugün ne degeçmişte, gerek kişisel olarak ge-rekse içinden geldiği siyasi gele-nek itibarıyla, hiçbir zamananti-emperyalist olmamıştır. 1960ve 1970’li yıllarda, ülkede, ABD’ninVietnam savaşına karşı çıkanlar,bunun için kitlesel gösteriler ya-panlar, solcular, sosyalistler ve dev-rimciler olmuştur; siyasi İslamcılardeğil. O nedenle, Suudi Arabistan,Körfez ülkeleri, Endonezya gibiİslam ülkelerinin yöneticilerinin ce-nazeye yaklaşımı daha dürüstçeolmuştur. Siyasi faydacılık içerme-yen ilkeli bir tutum, Erdoğan’ın dabenzer bir duruş göstermesini ge-rektirirdi.

Erdoğan söylem ve politikalarıyüzünden yalnızlaştı

Bir yandan iç politikadaki des-potik, antidemokratik tutumudiğer yandan bölge politikasındaradikal İslamcılarla içeriği belirsizsıkı işbirliği, çok sayıda önde gelenuluslar arası aktörün Erdoğan veAKP iktidarına kuşkuyla yaklaşma-sına ve eleştirel bir tutum almasınaneden olmuştur. Ayrıca, Erdo-ğan’ın, görüş farklılığına düştüğüuluslar arası muhataplarına karşısürekli kaba bir tehdit ve şantaj dilikullanması, onu uluslar arası çev-relerde itici hale getirmiştir. Buyüzden, dünya politikasındaönemli rol oynayan aktörler, Erdo-ğan’a mesafeli durmakta; onunlazorunlu olmadıkça yan yana gel-mek istememektedirler. Son za-manlarda, kendisi, sadece sicilibozuk Afrikalı devlet yöneticileritarafından hüsnü kabul görmekte-dir. Yanlış iç ve dış politikaları iletutum ve söylemini değiştirmediğisürece, bu durum devam edecek;önemli her uluslar arası etkinliktedışlanacak ve yalnızlaşacaktır.

Aykut Özer

Temmuz 2016 3İşçi Sözü

Erdoğan, yanlış iç ve dışpolitikaları ile tutum vesöylemini değiştirmediğisürece, önemli heruluslar arası etkinliktedışlanacak veyalnızlaşacaktır

Erdoğan, kalabalık bir ekiple Muhammed Ali’nin cenazesinde

Page 4: İşçi Sözü Temmuz 2016

Kadın kadındır, yarım aklındır!

İşçi Sözü4 Temmuz 2016

Haziran ayının başında Kadın veDemokrasi Derneği ( KADEM)’ninyeni hizmet binasının açılış töre-ninde yaptığı konuşmada Cum-hurbaşkanı Erdoğan "Anneliğireddeden, evini çekip çevirmektenvazgeçen bir kadın, iş dünyasındaistediği kadar başarılı olsun eksik-tir, yarımdır. Çalışıyorum diye an-nelikten imtina eden bir kadın,aslında kadınlığını inkâr ediyor de-mektir.” dedi.Kadınlar çalışıyor diye annelikten

sakınmıyor, bunu da herkes balgibi biliyor. Çalışan kadın veya ka-dınlar anne olmak istemediği içinolmuyor, bu bir tercih meselesidir.Evlenme, sonra sırayla çocukyapma konusunda yapılan baskı-lara karşı anne olmuyorlar, kadın-lar kendilerinin annelik vasfıylakutsanıp bunun dışında hiçbirdeğer görmemelerine karşı anneolmuyorlar, çocukları olamadıklarıbu konuda devletten gerekli sağlıkdesteğini ücretsiz alamadıkları içinanne olmuyorlar, doğacak çocu-

ğun masrafları için devletten ge-rekli yeterli desteği göremeyeceğiiçin anne olmuyorlar. Daha da bir-çok neden...

Ayrıca anne olmayan kadınınneyi eksik, yarım acaba? Sosyal

hayatı mı, gündemi takip edebil-mesi için gerekli zaman mı, yoksaözellikle kadın mücadelesi ala-nında mücadele vermek için ge-rekli enerjisi mi? Bu sorularıncevabı, hayır! Cumhurbaşkanı şaşırdı herhalde.

Aslında tam tersi... Anne olan ka-dınlar maalesef bazı konulardangeri ya da eksik kalıyorlar. Çünkübirçok kadının çalıştıkları kurum-larda çocuklarını göndereceği kreşyok. Kadınların eve destek amaçlıçalışıyor algısı nedeniyle, erkelerleeşit işe eşit ücret alamıyor ve dola-yısıyla çocuğunun masraflarını kar-şılayamıyor, hem çalışıp hem deçocuğuma iyi bir eğitim verebile-cek miyim kaygılarını taşıyor.

Düşünebiliyor musunuz? Yarınöbür gün kadın cinayetlerinin vemahkemelerde ceza indirimininsebebi bile olabilir bu açıklamalar...Çocuk yapmadı diye öldürdüm,kariyer peşindeydi öldürdüm.

Bir de o konuşmada kadınlarınevden çalışabilmesi için çalışmalarbaşlattıklarını söyledi cumhurbaş-kanı. Tabi kadınların evden! çalış-ması için alternatifler yaratmayaçalışmak da bir o kadar ataerkil birdüşünce. Kadını eve tık, çocuk do-ğurt, evde baktır, görünmeyenemek sarf etsin, kadın evin hiz-metçisi olsun bir yandan da evdençalışsın, oh ne ala! Kaç vardiyayagirer bu? Hele şu kadınlar üre-timde gizli kahramanlar cümlesine absürt! Niye gizli ya da görün-müyor kadın emeği? Bu konuşma-nın neresinden tutarsak tutalımelimizde kalıyor.

Ayrıca sayın cumhurbaşkanımızınşöyle bir iddiası da var: Müslümanaileler doğum kontrolü yapmaz(daha önce de en az 3 çocuk yapınvardı). Niye yapmaz acaba? Kadı-nın varlık sebebi sadece çocukyapmak mıdır? Nüfusu çoğaltmak-tan ve kadın bedeni üzerine sözsöylemekten başka bir derdi olmazmı ülkeyi yönetenlerin? Hem erkekegemen sistemde kadınları yok sa-yacaksınız (tecavüz çocuğunudoğur biz bakarız vb.), hem de ku-luçkaya yatar gibi size asker-işçi-çocuk gelin neyse aklınızdakisürekli doğurtacaksınız. Yok öyleyağma! Batıdaki gibi genç nüfuskalmayacak, emeklilik yükü marta-vallarını bize okumayın. Türkiyenüfusunun sürekli artışta olduğugün gibi açık!

Bu kadın düşmanı konuşmalarıyapanlar sadece sussalar, inanınkadınlar gün geçtikçe kadınlıkları-nın, haklarının mücadelelerinindaha çok farkındalar, özgür ve eşitbir dünya için gerekeni de yap-maktalar.

O yüzden biz kadınlar şöyle diyo-ruz; yarım kadın yoktur, yarım akıl-larıyla bizi yönetenler vardır.Onlara bu cümleleri sarf etmeyecüret ettirmeyecek mücadele gücüve azmi biz kadınlar da fazlasıylavar! Kadınların cumhurbaşkanınıbu sözlerinden dolayı protestoederken söyledikleri gibi kadın ka-dındır; yarım olan bu tür ifadelerisarf eden sizin bu ataerkil aklınız-dır.

Ayla Çelik

Bu kadın düşmanıkonuşmaları yapanlarsadece sussalar, inanınkadınlar gün geçtikçekadınlıklarının,haklarınınmücadelelerinin dahaçok farkındalar, özgür veeşit bir dünya içingerekeni deyapmaktalar.

#AşkKazanacak

İstanbul'da LGBTİ+ üyelerininOnur Haftası çerçevesinde gerçek-leştirmek istediği yürüyüşe yine“güvenlik” gerekçesiyle izin veril-medi. Bu nedenle “dağılıyoruz”çağrısıyla, farklı noktalarda biraraya gelindi ve birçok noktadaaşağıda bulunan basın açıklamasıokundu.

Polis buna rağmen Taksim ve İstik-lal Caddesi’ni “kapattı”, aralarındaAlman Yeşiller Milletvekili VolkerBeck ve Avrupa Parlamentosu Mil-letvekili Terry Reintke'nin de bulun-duğu 29 kişi gözaltına alındı.

“Bugün bu basın açıklamasınıokumamızın sebebi, 14. LGBTİ+Onur Yürüyüşü’nün yasaklanması-dır. Onur Yürüyüşlerimiz, bu ülkenin

şahit olduğu büyük, çok sesli vekitlesel eylemlerden biridir. Bizleryürüyüşlerimizde, dünya tarihindebizim payımıza düşen bu karanlıkzamana aşkımız ve arzumuzla kafatutarız. El konulan emeğimizin he-sabını sorar, kaderimizi başkalarınınelinden alır, geleceğimizi tahayyülederiz. Savaşa karşı barışı, korkuyakarşı cesareti, zulme karşı tüm ezi-lenleri savunuruz; başka bir dünya-nın, cinselliğin, bedenin, hayatınmümkün olduğunu gösteririz. Yürü-yüşümüzü engelleyenler, bize “top-

lumun hassasiyetleri”ni mazeretgöstermiştir. Oysa gözetilen toplu-mun değil, iktidarın hassasiyetleri-dir. Toplum bizden başkası değildir.Yasaklanan, bizim, bu dünyanınonurlu insanlarının varoluşunu, ta-leplerini, barışa, adalete ve eşitliğedair özlemlerini duyurma çabasıdır.Yürüyüşümüzün yasaklanması, sesi-mizin duyulmasını engellemek içinyapılan başarısız bir çabadır.

Başarısız, çünkü varoluşumuzunbize verdiği onur, gördüğümüzbaskıyla büyüyor. Bizi incitmek içinettikleri hakaretleri biz gururla sa-hipleniyoruz. Sahip olduğumuz sı-nırlı alanları dayanışmaylabüyütüyoruz. Bizler yürüdüğümüzher sokakta, emek verdiğimiz hermesai gününde, her evde, yaşadığı-mız her aşkta ve her sevişmede birdevrim gerçekleştiriyoruz. İstan-bul’da, Ankara’da, İzmir’de, An-tep’te, Amed’de, Meksika’da,Bangladeş’te, Orlando’da öldürülü-

yor ve tekrar doğuyoruz. Biz hepvarolacak, varoluşumuzu hep hay-kıracak ve varoluşumuzdan heponur duyacağız.Bugün yürüyemiyoruz, ancak as-

lında yürümeye daha yeni başladık.Attığımız sloganların sesi kulağı-mızda, gökkuşağının renkleri bi-zimle ve özgürlüğün kokusuburnumuzda. Hoşgörüden, taham-mülden, izinlerden daha fazlasını is-temek için yola çıktık. Kişisel siyasalve sosyal haklarımızın güvence al-tına alınması; anayasada cinsel yö-nelim ve cinsiyet kimliğinin yeralması ve LGBTİ+ hareketinin politikbir özne olduğu gerçeğinin tanın-ması için mücadelemizi her an heryerde örüyoruz.

Dağılıyoruz, daha güçlüyüz, dahakalabalığız, daha gürültülüyüz. Biz-den korkmakta haklılar, çünkü ör-gütleniyoruz, büyüyoruz,yürüyoruz.

İşçi Sözü - Haber

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi mezuniyet töreninden

Page 5: İşçi Sözü Temmuz 2016

Temmuz 2016 5İşçi Sözü

Askere yasal koruma!

Hükümetin meclise gönderdiğitorba yasa tasarısıyla askerlerin suç-lamalar karşısında yargılanmalarıolanaksız hale getiriliyor. "Terörlemücadelede askere koruma kal-kanı!" şeklinde isimlendirilen yasaylasoruşturma açmak için sıkı bir izinmekanizması oluşturulmasının ya-nında, askerlerin işledikleri suçlar"askeri suç" olarak tanımlanıp askerimahkemeler yetkili kılınıyor. (Hürri-yet: 7 Haziran 2016)

Öncelikle böyle bir yasaya bu dö-nemde neden ihtiyaç duyulduğunusorgulamak gerek. Bu yasa askerinmevcut durumdan rahatsız oldu-ğunun, kendisine siyasal iktidarcayaptırılan operasyonların anaya-sal ve yasal çerçeveye sığmadığı-nın bir itirafi niteliğindedir. Çünkübu gün silahlı kuvvetler kendi hal-kına karşı kullanılmakta, hatta Sur,Cizre ve diğer kentlerde neredeyseToplu Konut İdaresi'nin (TOKİ) yıkım

ekibi gibi çalıştırılmaktadır. Bununne "vatan savunmasıyla" ne de"devletin bekasıyla" izah edilir biryanının olmadığını askerler de bili-yor. Özellikle Polis Özel Harekât(PÖH) içinde gözlenilen Türkçe bilebilmeyen Irak Şam İslam Devleti(IŞİD) militanlarıyla suç ortaklığınadüşürüldüklerini görüyorlar. Yaptık-ları işin yasa dışı olduğunu, suçteşkil ettiğini, ileride yargılanmave ceza alma olasılıklarını görüyorve iktidardan yargılanmama ga-rantisini istiyorlar demektir.

"Ne istediler de vermedik"

Her ne kadar zaten bölgede fiilenhukuk askıya alınmış tam bir darbekoşulları yaşanıyor olsa da; her türlüinsan hakları ihlali, hatta savaş suç-ları olağan hale gelmiş olsa da hiçbir soruşturma, yargılama olmu-yorsa ve bizzat Tayyip Erdoğan tara-fından "mevzuatı bir kenara bırakın "

denmişse de askerler için bunun ga-rantisi yok. Dün "ne istediler de ver-medik" dedikleri Gülen Cemaatinibu gün terör örgütü ilan ettiklerigibi ileride bütün suçu askerlerinüzerine atabileceklerini düşünme-leri, balyoz davasında olduğu gibibir anda sanık olabileceklerini hesapediyorlardır. Eskiden kimi valiler kay-makamlar için söylenen " Devletindeğil AKP’nin valisi, kaymakamı"sözü şimdilerde genç subaylarca"AKP’nin generalleri" olduğu şek-linde ifade ediliyor! Askerler içindekibu rahatsızlığı ve güvensizliği iktidarda görüyor ve mevcut fiili durumunyasal kılıfı hazırlamaya çalışıyor de-nilebilir.

Barıştan söz eden herkes terörist

Kuşkusuz bu yasa Kürt Halkını düş-man ilan eden iktidarın savaş kışkır-tıcılığının bir argümanıdır. Batıda dayarattıkları algı yönetimiyle halklararasındaki düşmanlığı körükleyenetkileri olacaktır. Çünkü her güngelen asker polis cenazeleri görecehuzursuzluk da yaratmaya başlamış-tır. Batıdaki bu rahatsızlığı halklararasındaki uçurumu, düşmanlığıartırarak bastırmak istiyorlar. İk-tidarlarını korumanın tek yoluolarak gördükleri savaşı kızıştır-mak için buna ihtiyaçları var. Onedenle barıştan, barışmaktan sözeden herkesi terörist ilan ediyorlar.

Hala barıştan görüşmeden sözedenlere siyasetçilerin, bizzat Başba-kanın ağzından "görüşülecek hiçbirşey yok" demesi başka nasıl açıkla-nır. Sorunlara konuşarak çözümüretme görevi olan siyasetçilerböyle yaparsa savaştan başka bütünyollar tıkanmış olmaz mı? Asıl "bölü-cülük" işte budur.

İtiraf!

Yargılanmama garantisi istemekbaşlı başına suç işleneceğinin deitirafı olduğundan bu yasa asker-ler için de bir zırhtan çok birutanç vesilesidir. Ancak yasalarlahiçbir insan hakları ihlali ve savaşsuçunu zırh altına almak da müm-kün değil. Bilindiği gibi zaman limitiolmayan bu suçlar, yıllar sonra dahinazi suçlularının yargılandığı gibieninde sonunda asıl suçluların sanıksandalyesine oturtulmalarına engelolamaz. Hiçbir asker veya polisin"ben sadece verilen emirleri yerinegetirdim" diyerek sorumluluktankurtulması mümkün değildir.

Geçtiğimiz ay Almanya’da 94 ya-şında hapis cezasına çarptırılanAuzchwitz gardiyanı Reinhold Han-ning iyi hatırlanmalıdır.

Keser döner sap döner gün gelirhesap döner...

Bahadır Altan

AKP ile ittifak MHP’yi parçalıyorMHP’de Başkanlık krizi sürüyor.

Seçimli Kongreye gitmek ve partiyiAKP’nin arka bahçesi haline geti-ren Bahçeli’yi devirmek için, tüzükdeğişikliği yapmak üzere mah-keme kararı çıkaran MHP’li muha-lifler, 19 Haziran’da olağanüstükongre topladı. Seçimli kongreyegitmek için gerekli olan, “olağan-üstü kongrelerde seçim yapıla-maz” maddesi dâhil, tüzüğün 14maddesi değiştirildi. Bahçeli, Mah-kemesinin atadığı Çağrı Heyetinintopladığı Tüzük Kurultayının yasa-dışı olduğunu ilan ederek, 10 Tem-muz için Kongre çağrısı yapmıştı.Muhalif genel başkan adaylarıBahçeli’nin çağrısını yaptığı 10Temmuz Kongresine katılma kararıaldı. Kongre ile hem muhalefetgenel merkeze karşı, hem de mu-halif başkan adayları birbirlerinekarşı güçlerini test ettiler. 1198 de-legesi olduğu söylenen MHP’de,genel merkezin baskılarına rağ-men kongreye 643 delegenin ka-tılması, Bahçeli’nin, parti içindedelege bazında çoğunluğu kay-bettiği; buna karşılık muhalifler

içinde Meral Akşener’in açık araöne çıktığı ortaya çıktı. MHP ta-banı, partiyi AKP’nin yörüngesinesokan, yedek gücü haline getirenBahçeli’den rahatsız.

MHP’de derin bir yarılma yaşanıyorAkşener’in öne çıkması, Bahçe-

li’nin muhalifler içindeki ayrılıklaraoynaması ve ittifak arayışı içinegirmesi, önemli isimlerinden OktayVural’ın, “MHP’de yenilenmeye ih-tiyaç olduğunu” söyleyerek, istifaetmesi, derin bir yarılmanın yaşan-dığına işaret ediyor. Bahçeli’nin 7Haziran seçimlerinden itibarenAKP’nin ve Başkanlık sistemininönünü açması, AKP’nin de “çözümsürecini” sonlandırarak Kürt soru-nunda MHP ile aynı çizgiye gel-mesi, 12 Eylül’de olduğu gibi,“fikirlerimiz iktidarda biz hapiste-yiz” ifadesini andırır bir durum ya-rattı. Ama bu defa AKP iktidardave MHP gereksiz hale geldi. MHPtabanından AKP’ye kaymalar baş-ladı. Kan kaybını engellemek, yıp-ranmış ve yaşlanmış Bahçeli ve

ekibini kenara iterek, yeni bir yüzve yeni bir ekiple partinin derleniptoparlanabileceğini düşünen bireğilim gelişiyor. 10 Temmuz’dagenel merkezin ve muhaliflerinortak bir kongre yapıp yapamaya-cağı, kongreden “yenilenmiş” vebirlik içinde çıkılıp çıkılamayacağıise belirsizliğini koruyor.

AKP iktidarı MHP’nin içine oynuyorAKP, Başkanlık sistemine giden

yolda atacağı adımları etkileyeceğiiçin, MHP içindeki gelişmelerle ya-kından ilgileniyor. Anketler, olasıbir erken seçimin 1 Kasım sonuçla-rına yakın bir Meclis aritmetiğineişaret ediyor. Yani, yapılacak birerken seçimle de, Başkanlık siste-mini onaylatacakları bir anayasayıMeclis’ten geçirip referandumagötürecek vekil sayısına ulaşamı-yorlar. Hâlbuki MHP’deki bir bö-lünme, TBMM içinde, MHP’yi hemiçine oynanan bir parti yapabile-cek, hem de bir erken seçimde ba-rajın altında kalma riskiniarttıracaktır. AKP, MHP’deki karışık-

lıktan ve bölünmeden faydalana-rak, yeterli sayıda vekili ikna ede-bilirse, referanduma götürmeküzere Anayasa taslağını Meclisesunabilir. Ya da olası bir bölünme-nin MHP’yi barajın altına düşüre-ceği hesabıyla erken seçim kararıalabilir. Kongreyi muhalefetin ka-zanması ve de partide bir çözülmeolmaması halinde, AKP, Başkanlıkiçin acele etmeyecek gibi görünü-yor. Yine ankerler, AKP’yi karşısınaalan parti içi muhalefetin ve Akşe-ner’li bir MHP’nin yükselişe geçe-ceğine işaret ediyor.

AKP’nin, MHP ile kurduğu ittifa-kın sürmesi ya da yara alması,AKP’nin önümüzdeki süreçte izle-yeceği politika ve taktikleri etkile-yecektir. Buradan, barış vedemokrasi için bir kapı aralanacağıyanılsamasına düşülmemelidir.Savaş koalisyonu içinde çatlaklaroluşması kötü değildir. Yanlış olanbu çatlaklardan medet ummaktır.

Mustafa Eker

Page 6: İşçi Sözü Temmuz 2016

İşçi Sözü6 Temmuz 2016

Özal ve Akbulut denedi

Zonguldak maden ocaklarının ka-patılması en ciddi boyutlarıyla Tur-gut Özal’ın Başbakanlık veCumhurbaşkanlığı dönemlerindegündeme gelmişti. Tıpkı özelleştir-meler gibi. O yıllar Anap’lı yıllardı.Özal’ın "devlete yük oluyor vezarar ediyoruz" diyerek madenocaklarını kapatmaya kalkması hiçyıkılmayacakmış gibi görünen ikti-darının da temellerinden sarsılma-sına neden olmuştu. Turgut ÖzalBaşbakanlık koltuğundan kalkıpCumhurbaşkanlığı koltuğuna otur-muş, Başbakanlık koltuğuna da ya-veri pozisyondaki YıldırımAkbulut’u oturtmuştu. 1990 - 1991yıllarına damgasını vuran Zongul-dak Maden İşçileri Grev ve Yürü-yüşü, Bahar Eylemleri adı altındabaşlayan sınıf mücadelelerinin dedoruk noktası oldu. Zonguldak’tanAnkara’ya doğru yürüyüş başlatanmaden işçilerinin korteji, aileleri vedayanışmacılarıyla birlikte 100 binkişiyi bulmuş. Yaver Başbakan Yıl-dırım Akbulut yollara düşmek zo-runda kalıp Bolu’da bir oteldemaden işçilerinin lideri pozisyo-nundaki Genel Maden İşçileri Sen-dikası (GMİS) Başkanı ŞemsiDenizer ile pazarlık masasına otur-muştu. Özal’ın tükürdüğünü yaverAkbulut yalamak zorunda kalsa da,Özal ile Akbulut’un arası açılsa da,

Anap’ın Ankara’daki hesabı Zon-guldak ve maden havzalarına uy-mamıştı. Maden işçileri saldırıhamlesini durdurabilmişti…

Erdoğan ve Yıldırım da deniyor

Yıl 2016, AKP’li yıllardayız. TayyipErdoğan Başbakanlık koltuğundankalkıp Cumhurbaşkanlığı koltu-ğuna oturdu. Yerine, yani Başba-kanlık koltuğuna ise -şimdilik-yaveri Binali Yıldırım’ı oturttu. Bi-nali Yıldırım’ın en az Yıldırım Ak-bulut kadar "zeki", en az YıldırımAkbulut kadar "itaatkâr" bir yaverolduğuna hiç kimsenin bir şüphesiyok.

Erdoğan’ın ise; iktidar, egemenlikve para ilişkileriyle aile ilişkileri içiçe geçmiş durumda. Yani bu ha-liyle Özal’dan bir eksiği değil, bila-kis, TOMA’lar dolusu bastırmaiçgüdüsüyle fazlası bile var. Buözelliklerin bir avantaj olup olma-dığı ise oldukça tartışmalı. Erdo-ğan ve AKP iktidarının işçi sınıfınave sınıfın kazanılmış haklarına yö-nelik köklü saldırıları fütursuzcadevam ediyor. Tam da böylesi birdönemde, AKP’nin, sermayenin engüçlü iktidarlarından biri olarak ta-rihe geçme kararlılığı gösterdiğigünümüzde, Türkiye TaşkömürüKurumu’nun (TTK) kapatılıp, ma-denlerin özel sektöre devredilme

kararı bir kez daha gündeme otur-muş durumda…

Damat takviyesiyle

Tayyip Erdoğan, damadı Berat Al-bayrak’ı Enerji ve Tabi KaynaklarBakanlığı koltuğuna oturttu.Damat Berat Albayrak ise “yeni birçalışma başlattık” diyerek, TTK'nınkapatılacağı ve madenlerin özelsektöre devredileceği yönünde biryoklama çekti. Tartışmanın fitiliniateşleyen de bu oldu. Ama ma-denler havzasında ateş ve fitil kav-ramları sadece tartışma yaratmaz,tıpkı grizu gibi ciddi patlamalarada yol açar. Patlamalarda göçük-lere yol açar. Bu göçüğün ve yıkın-tılarının altında kimlerin kalacağıhenüz daha bugünden belli ola-masa da, tarihten güncelliğedoğru yapılacak bir fikri ve fiilitakip, şüphesiz ki öngörülerde bu-lunmak isteyenlere ciddi ipuçlarıverebilecektir…

Zonguldak’ta 3000 madencisokakta!

Tayyip Erdoğan, Binali Yıldırım,Berat Albayrak, AKP Hükümeti,TTK’nın kapatılması, madenlerinözelleştirilmesi derken; Zonguldakmaden işçileri 3000 kişiyle sokak-lara dökülüverdi. SendikalarıGMİS’in önünde toplanan madenişçileri önce Fevkani Köprüsü’ne,ardından da, AKP Hükümetinitemsil eden Valilik binasına yürü-düler. Uyarılarına ise madenciyehas sloganlarla başladılar; “Zon-guldak’a uzanan eller kırılsın!”, “İşekmek yoksa barış da yok!”, “Hü-kümet şaşırma sabrımızı taşırma!”

Karadon ayakta!

Başbakanlık Özelleştirme İdaresiBaşkanlığı’nın TTK’dan envanter is-temesiyle birlikte, madenci havza-larından Karadon’da da işçilersokağa döküldü. Öfke büyük.Maden işçileri “yandaş” medyaolarak adlandırdıkları AA muhabi-rine saldırdılar ve dövdüler. Polisinsilahlı müdahalesiyle muhabir kur-tarılabildi. Bu olay bile durumunvahametini anlatmaya yetiyor...

Görünen o ki; Bu daha başlan-gıç… N. Cemal

Zonguldak ve Karadon’damadenciler ayakta

Zonguldak, Kozlu, 1990

Page 7: İşçi Sözü Temmuz 2016

Temmuz 2016 7İşçi Sözü

İngiltere’de yapılan Avrupa Bir-liği’nden ayrılma referandumununsonucu herkesi şaşırttı. Zira referan-dumdan hemen önce yapılan anket-lerde dahi, ayrılmama eğiliminindaha güçlü olduğu görülüyordu.Ancak netice, %52 oranında Birliktenayrılma yönünde çıktı. Diğer taraftanreferandum, bizzat Başbakan DavidCameron’ın, resmi politikayı daha dasağa çekmek için, ırkçı UKIP’in göç-men karşıtı, yabancı düşmanı politi-kasından yararlanmak ve başkanıolduğu muhafazakâr parti içinde li-derliğini pekiştirmeye yönelik birmanevrasının ürünüydü. Cameron,daha önce de, İskoçya’nın bağımsız-lığı konusunda referandum gerçek-leşmesine izin vermiş; sonuçayrılmama yönünde olunca, kendiiktidarını sağlamlaştırmıştı. Ancakbu defa, hem Cameron, hem de İşçiPartisi lideri Jeremy Corbyn, AB’yedevam kampanyası yürütmesinerağmen, İngiltere’nin Birlikten ayrıl-ması yönünde netice ortaya çıktı. İk-tidardaki Muhafazakâr Partinin birkısım bakanlarının ayrılma yönündeçalışması bir yana, ülkenin iki büyükpartisinin birlikte AB içinde devamkampanyası yürütmesine karşın, re-ferandum neticesinde ayrılma kararıçıkması, siyasal partilerin halk ço-ğunluğunun gözünde güvenilirlikle-rini yitirmiş olduklarınıgöstermektedir.

İngilizler neden AB’den ayrılmak istedi?Öncelikle, AB’nin, büyük küresel

şirketlerin çıkarlarına bağlı, antide-mokratik yapıda, militarist ve em-peryalist bir güç olduğunu ifadeetmek gerekiyor. AB’nin ne işçi sını-

fını ne de küçük tarım üreticisinimemnun etmek gibi derdi olmadı.2008’den beri süregelen ve bir türlüatlatılamayan Avrupa merkezli eko-nomik krizin siyasi etkilerinin olma-ması mümkün değildi. İngiltere’ninAB’den ayrılmasının, bu krizin ensomut sonucu olduğunu düşünmekgerekmektedir. Ekonomik kriz, İngilizişçi sınıfını ve köylülüğü, geleceklerikonusunda endişelendirmiş, AB pro-jesine olan güvenlerini yitirmelerineneden olmuştur. Ortadoğu’da ger-çekleşen savaşlar nedeniyle, Av-rupa’ya yönelen mültecilerinyarattığı kriz ise, bu ekonomik krizintuzu, biberi olmuştur. İngiltere işçisınıfı, AB kapılarına dayanan ve sayı-ları milyonları bulan göçmenlerin, iş-lerini ellerinden alacağı korkusu ilebaş başa kalmıştır. İngiliz işçilerin sa-dece Ortadoğu’dan gelen göç dal-gasından değil, Avrupa içindekiserbest dolaşım nedeniyle gelenucuz emek gücüne karşı da ko-runma refleksi gösterdiği anlaşıl-maktadır.

Faşizmin yükselmesi ve İngilizMilletvekili Jo Cox’un öldürülmesi

Referandumun sonucu, ırkçı parti-lerin, ekonomik kriz ve mülteci krizinedeniyle, güç kazandığını göster-mektedir. İngiliz İşçi Partisi milletve-kili Jo Cox’un referandumdan kısabir süre önce bir faşist tarafından öl-dürülmesi ile bu durum son kerteyeulaşmıştır. Kadın milletvekili Cox’un,AB’de kalınması yönünde kampanyayürütürken, hem bıçak kullanılarakhem de ateşli silah ile vurularak öl-dürülmesi, ırkçı yapıların ne kadartehlikeli olduğunu bir kez daha gös-termiştir.

Bu referandum süreci, işçi sınıfı-nın, temel sınıfsal meselelerle karşıkarşıya olduğunu göstermiştir. Aşırısağcı, şoven ve ırkçı güçlerin yükse-lişi, sadece İngiltere'ye özgü bir olgudeğildir. Egemen güçler, tüm Avru-pa'da ve dünya ölçeğinde, yeni birdünya savaşının zeminini hazırlayan,derinleşen ekonomik krize ve jeopo-litik gerilimlere yanıt olarak, milli-yetçi ve faşizan güçleribeslemektedirler.

Burjuvazi, Avusturya’daki Özgür-lük Partisi’nden, Fransa’daki UlusalCephe’ye ve Almanya’daki AfD’ye;ABD’de Donald Trump’ın başkanadaylığından, Filipinler’deki otoriterRodrigo Duterte yönetimine kadar,her yerde, yükselen kapitalizm kar-şıtı duyarlılığa ve işçi sınıfı direni-şine, polis devleti yöntemlerinebaşvurarak ve toplumsal hoşnutsuz-luğu gerici kanallara yönlendirmeye

çalışarak karşılık veriyor.

AB dağılıyor mu?İngiltere’nin AB’den ayrılma yö-

nünde karar verdiği haberlerininhemen ardından, birçok ülkedekisağ – ırkçı parti liderleri, kendi ay-rılma süreçlerini başlatma kararı al-dıklarını duyurmaya başladılar.Fransa’da aşırı sağcı Ulusal CephePartisi Başkanı Marine Le Pen İngil-tere’yi kutlayıp, sıranın Fransa’da ol-duğunu ileri sürdü. Ardındanİtalya’da ayrılıkçı Kuzey Ligi PartisiGenel Başkanı Matteo Salvini debenzer şekilde, “sıra bizde” diye biraçıklama yaptı. Yine Hollanda’dagöçmen karşıtı lider Geert Wilders, “kendi ülkemizin, paramızın, sınırları-mızın ve göç politikamızın kontro-lünde biz olmak istiyoruz” dedi.

İngiltere’nin ayrılmasının bir do-mino etkisi yaratabileceği de konu-şulmaya başlandı. AKapitalizmin herkrizinde, işçi sınıfından bir örgütlüalternatif olmaması halinde, faşistakımların yükselmesi olağandır. Ta-rihte birçok kez ekonomik krizlerinardından faşist hareketlerin hortla-dığı görülmüştür. İşçi sınıfına düşengörev, krizlerin yarattığı sistemin za-yıflıklarını kendi sınıfsal çıkarlarıdoğrultusunda mevzi kazanmak içinkullanmaktır. Avrupa işçi sınıfının, AByanlısı ya da karşıtı olarak, egemenburjuva kamplarının peşine takılarakdeğil, sınıfsal temelde farklı bir siya-set izleyerek, AB’nin içine düştüğüsiyasi krizi önemli bir fırsata çevir-mesi mümkün olacaktır.

İlkay Öngören

İngiltere ayrıldı, Avrupa Birliği parçalanıyor mu? Egemen güçler, tümAvrupa'da ve dünyaölçeğinde, yeni birdünya savaşınınzeminini hazırlayan,derinleşen ekonomikkrize ve jeopolitikgerilimlere yanıt olarak,milliyetçi ve faşizangüçleri beslemektedirler.

İngiltere’nin AB’den ayrılması Türkiye’yi nasıl etkiler?

İngiltere’nin Avrupa Birliği üyeli-ğinin oylandığı referandumdan,Birlikten ayrılma sonucunun çık-ması, Türkiye’de, iktidar çevrele-rinde gözle görünür bir hoşnutlukyarattı. Bu hoşnutluk, siyasi veekonomik temelden yoksun; ta-mamen duygusal. Türkiye’yi oya-layan, ona sürekli “ev ödevleri”veren, sık sık sorguya çeken Birli-ğin ayağının sürçmesinin yarattığı,gizli bir sevinç ve hoşnutluk duy-gusudur söz konusu olan. Yoksaeğer AB’ye üye olmayı gerçektenistiyorsa, bu sonuç, Türkiye için,en az iki açıdan, olumsuzluk içeri-yor.

Birinci olarak, İngiltere, Birlikiçinde, Türkiye’nin en etkili des-tekçisiydi. Türkiye’nin tam üyeli-ğini açıkça destekliyor; ona zorlukçıkarılmamasını istiyordu. Bundansonra, AB içinde, Türkiye’nin tamüyeliğine, İngiltere gibi güçlü des-

tek verecek, onun kadar etkili birbaşka üye ülke olmayacak.

İkinci olarak, İngiltere’nin ayrıl-ması, diğer ülkelerdeki ayrılıkçıeğilimleri de güçlendirecek; bu dabirliğin genişleme yönünde dahada tutucu davranmasını berabe-rinde getirecek. Türkiye konusu,mülteci sorunuyla birlikte, AB’ninen hassas olduğu noktalardır. Buiki konu, Birlik karşıtlarının ellerin-deki en önemli silahtır. Son refe-randum kampanyasında, Türkiyeyanlısı Başbakan Cameron bile,Birlik karşıtlarını rahatlatmak için,Türkiye’nin ancak 3000 yılındaAB’ye üye olabileceğini öne sürm-üştü. Şimdi bu sonuçtan sonra, ABülkelerindeki tüm siyasi iktidarlar,“yoğurdu üfleyerek yiyecek” veTürkiye’ye karşı daha mesafeli vekatı olacaklar.

Erdoğan da halkoylamasına gidecekmiş(!)İngiltere’deki AB referandumu-

nun hemen öncesinde yaptığı ko-

nuşmalardan birinde referandumailişkin görüşlerini açıklayan Cum-hurbaşkanı Erdoğan, referandum-dan AB’de kalma yönünde birsonuç çıkacağını öngörmüş vebunu dile getirmişti. Ayrıca refe-randum salgınına kendini kaptıra-rak, eğer AB, terörle mücadeleyasasını değiştirmesi yönünde,Türkiye’ye baskılarını sürdürürse,kendilerinin de halka AB sürecinedevam edip etmemeyi soracakla-rını öne sürmüştü. Sanki AB, Tür-kiye’yi üye yapmak içinçırpınıyormuş gibi, kendisinceAB’ye rest çekmişti.

Birinci olarak, referandumdan,Erdoğan’ın öngördüğünün aksine,Birlikte kalma değil, ayrılma çıktı.“Dünya lideri”, bir kez daha ya-nıldı. Hiçbir öngörüsü gerçekleş-meyen; o nedenle özellikle ülkedış politikasını “yaz-boz tahta-sına” çeviren Erdoğan, bu kez de“sınıfta kaldı”.İkinci olarak, AB yöneticileri, Er-

doğan’ın halkoylaması restini cid-

diye almayarak, “kendi gönlünüzbilir” kabilinden cevap verdi.

İngiltere, baştan itibaren konu-munu, Avrupa ile Atlantik ötesininarasında olarak tanımlamış ve birayağı AB’nin içinde iken diğeri dı-şında kalmıştı. Ortak para birimiEuro’ya geçmemiş ve AB içindeçoğunlukla bir pürüz kaynağı ola-gelmişti. Buna karşılık, Birliktenayrılması, başta psikolojik olmaküzere, çeşitli ekonomik ve siyasisorunlar yaratacaktır. Bu ayrılığı,Birlik açısından yıkıcı bir gelişmeolarak görmemek gerekir. Ancakuzunca bir süre Birlik, kendi iç so-runlarına yoğunlaşmak zorundakalacaktır. Bu nedenle, ortayaçıkan bu yeni durum, Türkiye’ninüyelik sürecini her açıdan daha dazora sokmuştur. Bunun politikayayansıması, Türkiye’nin AB tarafın-dan daha sert eleştirilere maruzkalması ve Birlik ile AKP iktidarıarasındaki gerilimin büyümesiolacaktır.

İşçi Sözü-Haber

Page 8: İşçi Sözü Temmuz 2016

Kısa bir süre önce “kiralık işçilik”uygulaması, yani işçi simsarlığıyasalaştı. Kıdem tazminatının“fona devredilmesi” adı altında içedilmesi planlanıyor. “Taşeronakadro” vaadinin yalandan ibaretolduğu açığa çıktı… İşçilerin kaza-nılmış haklarını ortadan kaldır-maya ve çalışma koşullarınıpatronlar lehine esnekleştirmeyedönük ne kadar uygulama varsaAKP Hükümeti’nin gündeminde.

Şimdi ise yeni bir kanun tasarısımecliste. Bu tasarıyla, İş Mahke-meleri Kanunu yürürlükten kaldı-rılıp yerine yenisi yürürlüğekonulacak ve İş Kanunu’nda deği-şiklikler yapılacak. AKP Hükümeti,bu tasarı hakkında da her za-manki propaganda yöntemlerinidevreye sokmaktan geri durmu-yor. Amaç, “iş davalarını hızlı sonaerdirmek”miş! Oysa tasarıda yeralan maddeler çok açık; işçilerin işmahkemelerine başvurmalarınınönü kesilmek ve hak talep etmeimkânları zayıflatılmak isteniyor.

“Zorunlu arabuluculuk” getiriliyor…

İlk olarak “zorunlu arabuluculuk”her iki kanuna da eklenecek. Bunagöre, iş sözleşmesi haksız ve usul-süz olarak sona erdirilen bir işçi-nin, işe iade davası açmadan önce“arabulucu”ya başvurması zorunluhale getiriliyor. Aynı şekildekıdem, ihbar, eşitlik ilkesine aykırı-lıktan kaynaklanan tazminatlar,ücret, fazla çalışma, genel tatil,yıllık izin ücreti gibi tüm işçilik

alacakları için de önce “arabu-lucu”ya başvurulması zorunlu kılı-nıyor.

Şayet “arabuluculuk” süreci, 3hafta, gerekli hallerde 4 haftaiçinde anlaşmayla sonuçlanmazsa,işçi ancak o zaman dava açabile-cek. “Arabuluculuk bürosuna”, da-vayı açacak taraf, yani işçibaşvuracak. Görevlendirmeyi, ta-raflar bir isim üzerinde anlaşamı-yorlarsa, “arabuluculuk bürosu”yapacak. Sürecin sonunda taraflaranlaşabilirlerse, “arabulucu”nunücretini eşit şekilde paylaşıp öde-yecekler. Anlaşamazlarsa, ilk iki

saatlik ücreti devlet karşılayacak,sonraki saatlerin ücretini yine ta-raflar ödeyecek. Ödenen ücretyargılama giderlerine eklenecek. “Arabuluculuk” görevini, ayrı bir

eğitimden geçen avukatlar yapa-bilecek. “Arabuluculuk” göreviniyapanların, işçinin işe iadesi veyaalacaklarına kavuşması konu-sunda yeterli hukuki yardımsunup-sunmayacakları veya güve-nilir hizmet verip-vermeyecekleriise büyük bir sorun olarak önü-müzde duruyor.

Zamanaşımı süresi kısaltılıyor…Zorunlu arabuluculuk kadar

önemli başka bir değişiklik de za-manaşımı konusunda yapılıyor.Mevcut düzenlemeye göre kıdemve ihbar tazminatı da dâhil olmaküzere işçilerin tazminat taleple-rinde zamanaşımı süresi 10 yıldır.İşçiler, iş sözleşmeleri haksız vetek taraflı olarak feshedildiğindederhal dava açmak zorunda değil-dir, fesihten itibaren 10 yıl içindedava açabilirler. Ücret alacaklarıiçinse -her bir ücret alacağınındoğum tarihinden itibaren- 5 yılgeçince zamanaşımı süresi dolar.Bu nedenle ücret alacakları için 5yıl içinde yargı yoluna başvurula-bilir. Yıllık ücretli izinde ise farklıbir hüküm söz konusudur. Kulla-nılmayan tüm yıllık izinlerin karşı-lığı, fesih tarihinden itibaren 5 yıliçinde dava edilebilir.

Fakat bu tasarıyla tazminat veücret de dâhil olmak üzere tümalacaklar yönünden zamanaşımısüresi 2 yıla düşürülüyor. Bu deği-şiklik işçiler için ciddi hak kayıpla-rına, patronlar içinse büyük birrahatlamaya yol açacak. Denilebi-lir ki “2 yıl uzun zaman, isteyen busüre içinde dava açabilir”. Fakatgerçek durum böyle değil. Çünkübir işçinin alacaklarının tümünübaştan hesaplayıp dava açmasımümkün değildir. Bu nedenle işdavaları kısmi veya belirsiz alacakdavası şeklinde açılır. Yani başlan-gıçta her bir alacak kalemi içindüşük bir miktar talep edilir ve azharç ödenir. Hak kazanılan toplamalacak, yargılama sırasında bilirki-şiler tarafından hesaplanır. Hesapyapıldıktan sonra işçi ya davayııslah ederek ya da dava değeriniyükselterek ek harç öder. İşteancak bu harç ödendiğinde, bilir-

kişinin hesapladığı tüm alacak içinzamanaşımı kesilmiş olur. İş dava-larında bu aşamaya gelinmesiçoğu kez 2 yıldan daha uzun sürealdığından, alacakların çoğu hebaolacak. Kısacası zamanaşımı süre-sinin kısaltılmasının tek sonucuolacak; işçilerin parasal haklarının“kanun yoluyla” gasp edilmesi!

İşe iadeye bağlı haklar tırpanlanıyor...

Mevcut düzenlemeye göre işeiadesine karar verilen işçiye, boştageçen zaman için 4 aya kadar üc-reti ve sosyal hakları ödenir. İşeiade edilmezse buna ek olarak 4ila 8 aylık ücreti kadar tazminatda ödenir.

Tasarıda 4 ila 8 aylık ücret tuta-rında tazminat korunuyor. Ancakboşta geçen süre için ödenecekücret ve sosyal haklar tırpanlanı-yor. "Ücret" ibaresi "tazminat"olarak değiştiriliyor. Sosyal hakla-rın ödenmesi zorunluluğu ise ta-mamen kaldırılıyor. Üstelikşimdiye kadar ücrete bağlı olaraksigorta primi de ödenirken, öde-menin niteligi "tazminata" dönüş-türüldüğünde, patronun boştagecen süre için prim ödeme zo-runluluğundan kurtulması da he-defleniyor.

Temyiz hakkı sınırlanıyor…

Bir başka sorun da temyiz hak-kıyla ilgili. Şimdiye kadar temyizsınırı, dava konusu edilen toplamalacak miktarı üzerinden belirleni-yordu. Tasarıya göre ise bir üstmahkemeye başvuru için gerekliolan parasal sınır, her bir alacakkalemi için ayrı ayrı belirlenecek.Örneğin işçi, aynı davada talepettiği kıdem tazminatı için temyizyoluna başvurabilecek ama tem-yiz sınırının altında kalan fazla ça-lışma ücreti için bu hakkıkullanamayacak!

Böyle bir düzenlemenin “davala-rın hızlı sonuçlanması amacıyla”ne ilgisi olabilir? AKP Hükümeti,işçilerle açıkça alay ediyor. İşçile-rin kazanılmış haklarını ve alacak-larını gasp etmenin kanuniyollarını hazırlamaya devam edi-yor!

Oya Öznur

İşçi Sözü8 Temmuz 2016

Tasarıyla, İşMahkemeleri Kanunuyürürlükten kaldırılıpyerine yenisi yürürlüğekonulacak ve İşKanunu’ndadeğişiklikleryapılacak. Tasarıdayer alan maddeler çokaçık; işçilerin işmahkemelerinebaşvurmalarının önükesilmek ve hak talepetme imkânlarızayıflatılmakisteniyor.

AKP işçi haklarını gaspetmeye doyamadı!

Page 9: İşçi Sözü Temmuz 2016

Temmuz 2016 9İşçi Sözü

Fransa’da grevler genel greve,direnişler ise sürekli bir karakterebüründükçe, hükümetin baskıtedbirleri ve yasaklamaları da ta-rihsel bir görünüm arz etmeyebaşladı. Sermaye ve hükümetleri-nin baskı ve yasaklamalarının “gü-venlikçi” mantığı ise bu aralar heryerde aynı sınıfsal karakteristiközellikleri taşıyor. Daha öncekilergibi, 1 Mayıs 2016’daki İstanbulve Taksim yasağının “güvenlikçi”gerekçeleri hala taptaze hafıza-mızda. AKP hükümeti IŞİD sopa-sıyla sınıf mücadelesini ıslahetmeye, toplumsal muhalefeti en-gellemeye çalışıyor. 19 Haziran’daİstanbul Taksim’de yapılacak olanTrans Onur Yürüyüşü’nün yasak-lanma gerekçesi de “güvenlik ted-birleri” ve “IŞİD tehdidi” değilmiydi? Fransa’da sendikalarınçağrısıyla yapılacak olan 23 Hazi-ran tarihli mitinglerin de “IŞİDtehdidi nedeniyle” yasaklandığıaçıklanmıştı. Ayağa kalkan ve so-kakları dolduran işçi hareketi,Fransız Hükümeti’nin miting ya-saklamalarına karşı restini çekti.Fransa da en son bir miting ya-saklama tarihinin 1962 yıllarınatekabül ettiğini hatırlayacak olur-sak, sermayenin saldırılarını vesınıf mücadelesinin geldiği nok-tayı rahatlıkla anlayabiliriz…

Sınıf mücadelesi sürüyor

Sendikalar, hükümetin yasağınakarşı rest çekip miting çağrılarınısürdürünce, İçişleri Bakanı Ber-nard Cezeneuve de çark etti vegeri adım attı. Mitingin çağrıcıla-

rından CGT ve FO sendikalarıylagörüşen bakan, 1,6 kilometreuzunluktaki bir alanda miting veyürüyüşün yapılacağını bizzataçıklamak zorunda kaldı. İşçileregöre bu aşılması gereken önemlibir eşikti ve aşıldı. Ama bu seferde “güvenlik tedbirleri” adına işçi-ler abluka altına alındılar. Demirbariyerlerle, “güvenlik tedbirleri”ve “IŞID tehdidi” gerekçesiyle, yıl-dırma politikaları uygulandı. Yinebizlere hiç yabancı gelmeyecektedbirlerden birisi de Metro sefer-lerinin iptali oldu. Amaç işçilerinmiting noktalarına ulaşamamasıve kitleselliğin düşürülmesiydi.

Tabi ki benzerliklerimiz kadarfarklılıklarımız da var ve bunu be-lirleyen mücadelenin gücü ve bo-yutu. Fransa’daki mitinglerdeTOMA’lı görüntülere çok sık rast-lanmazken, genel grev dalgası vemücadelenin geldiği boyutlar ne-deniyle, yapılan son mitinglerdeTOMA’lar da kendilerini göstermeimkânına sahip oldular. Grev vedireniş kırıcı hükümet ve sermayetaktikleri ne kadar da tanıdıkgeldi, değil mi?

Bizlere ulaşan haberler şöyle:Bütün baskı, yasak ve engelleme-lere karşın, 100 binin üzerinde birişçi kitlesi miting tarihinde sokak-lara çıktı ve yürüdü. Paris’te 60bin, liman kenti Havre’de 20 bin,Marsilya’da 45 bin, Toulouse’ta 12bin işçinin yürüyüş yaptığı açık-landı.

Mitinglere katılımlarda, önceki-

lere oranla, bir düşme olduğu el-bette ki kabul ediliyor. Sermayeve hükümetinden kaynaklı neden-ler ortada. Sendika bürokrasisininetkileri ve KP’nin payı ise elbetteki daha çok tartışılacak. Amaönemli bir eşiğin aşılmaya çalışıl-dığı da bir gerçek.

Bütün gözlerin kilitlendiği tarihise 28 Haziran, o tarihte işçi düş-manı yasa Senato’da onaylanacakve Meclise gelecek. 28 Haziraneylem ve yürüyüşlerin yenidenarttığı ve yoğunlaştığı bir günolacaktır.

Bu noktaya nasıl gelindi?

Fransız Hükümeti’nce yasalaştı-

rılmaya çalışan yeni iş yasası “loitravail”, neo-liberal politikalarınişçi düşmanı versiyonlarından bi-risi. Yasaya karşı bütün Fransaayağa kalkmış vaziyette ve hızlayayılan bir isyan dalgası var. Ser-maye ve hükümeti, işçi sınıfınınhayatını karartacak, geleceğini veiş güvencesini yok edecek yeni işyasasını hayata geçirmekte kararlı.Bunun içinde saldırgan ve tehdit-kâr tutumunu sürdürüyor. Fransa,tarihinde olduğu gibi, bir kezdaha sınıflar arası bir hesaplaşma-nın ve çatışmanın arenası duru-munda. Fransız burjuvazisiaçısından bunun sınıfsal önemiçok büyük; Üretim maliyetlerinindüşürülmesi, yatırımları ve dolayı-sıyla da kâr oranlarını artıracak.Bu da rekabet gücünün artmasıdemektir. Bunun tek yolunun iseişçilerin cebine el atmaktan geç-tiği fikri egemen…

Güçlü bir Fransa demek, AB için-deki ekonomik ve siyasal hege-monya savaşında belirleyici biretkiye sahip olmak demektir.Güçlü bir Fransa demek, emper-yalist hayallerin yükselmesi de-mektir. Bunun en net ifadesi ise,Almanya’yla karşılıklı olarak sür-dürülen AB liderliği yarışında başagüreşmek demektir. Almanyaneo-liberal iş yasalarını hayat ge-çirerek, şimdilik Fransa’nın önünegeçmiş gibi görünüyor. Fransa’nınmevcut çabaları ise bu açığı bir anevvel kapatabilmek. Fransız burju-vazisine göre ise, bütün bunlarınfaturasını ödeyecek olan işçi sını-fıdır.

İşçi sınıfı neleri kaybedecek?

Fransa’da dayatılan neo-liberalbaskı yasanın gasp etmeye yönel-diği hakları şöyle özetleyebiliriz:Esnek çalışma kolaylaştırılacak.Fazla mesailere ödenen ücretlerkısıtlanacak. Mücadeleler sonucuelde edilen haftalık 35 saatlik ça-lışma süresi kaldırılacak ve 46 ile60 saate kadar uzanan bir çalışmasüresi getirilecek. İşten atmalarkolaylaştırılacak. İşten atılanlaraödenmekte olan tazminatlar enalt seviyeye düşürülecek. Toplusözleşmelerin yerini iş yeri seviye-sindeki lokal sözleşmeler alacak.

Fransa’da işçiler direniyor. TümFransa direniyor. Sonucu belirleyecek olan ise

sınıf mücadelesi olacak.

N. Cemal

Fransa direniyor!

Fransa’dasendikalarınçağrısıyla yapılacakolan 23 Haziran tarihlimitinglerin de “IŞİDtehdidi nedeniyle”yasaklandığıaçıklanmıştı. Ayağakalkan ve sokaklarıdolduran işçi hareketi,Fransız Hükümeti’ninmitingyasaklamalarına karşırestini çekti.

Air France pilotları, greve katılırken.

Page 10: İşçi Sözü Temmuz 2016

İşçi Sözü10 Temmuz 2016

İstanbul Üniversitesi yönetimitaşeron işçilere yönelik saldırıla-rına hız kesmeden devam ediyor.“İnsan Kaynakları Süreç Yöne-timi”ni üstlenen hocalarını “tekadam iktidarına son” diye eleşti-rerek protesto eden taşeron işçi-lerinin de katkısıyla bu iktidarson bulmuştu. Tabii ki bu iktida-rın sona ermesinde o dönemki“İnsan Kaynakları Süreç Yöne-timi”ni üstlenen sayın hocamı-zın, “kurumu zarara uğratmak”da dâhil olmak üzere, hakkındaaçılan soruşturmaların büyük et-kisi var. Bu soruşturmaların hep-sinin altyapısında ise taşeronişçilere yönelik maaş, yol parası,yemek parası gibi kesintiler, yanihak gaspları vardı. Kafa ve sis-tem değişmeyince, o koltuktaoturanın değişmesi fiili durumufazlaca değiştirmiyor. Hatta kimizaman giden geleni aratıyor.Ama hemen belirtelim ki yanlışanlaşılmasın: Mustafa Erelel ho-

camıza duyurulur; sizi hiç mi hiçözlemeyeceğiz hocam! Taşeronişçilerine yaptığınız zulmü hiçunutmayacağız, profesörüm!

Mobbing politikaları mı?

Mustafa Erelel hoca gitti, EkremAydın bey geldi. Erelel’in yoklu-ğunu aratmamak için de elindengeleni yapıyor. Sistemi ve aynıiktidar mantığını devralmış vetaşeron işçilerini hedef tahtası-nın göbeğine yerleştirmiş du-

rumda. Ne bahane bulsam, ner-den bir fırsat kollasam da taşe-ron işçilerini köşeye sıkıştırıp,cezalandırsam diye köşe bucakdolanıyor. Taşeron işçileri çokpara kazanıyor ya, ceplerine vecüzdanlarına sığmayacak kadarçok para, işte o paraları nasılolur da tırpanlayıp el koyarımınderdine düşmüşler.

Erelel kendi kafasına göre ve iş-çinin onayını almadan emrivakibiçimde maaş, yol parası, yemekparası keserdi. Hocamızın sonuise malum... Şimdilerde ise so-ruşturma ve tutanak cendere-siyle para cezaları kesiliyor.İstanbul Üniversitesi yönetimi veidarecileri mobbing anlayışınıkendileri için bir politika olarakseçmiş ve benimsemişler.

Ceza yoluyla taşeron işçilerin-den para kesmeyi, işçilerin hakve parasını gasp etmeyi, sağdasolda mobbing sopasını salla-mayı daha akıllıca ve “yasal” birişlem olduğunu sanıyorsunuz:YANILIYORSUNUZ!

Yaka kartları mı?

Yeni taktik şu ve bu aralar bunukullanıyorlar: Taşeron işçilerineşirket tarafından verilmiş işçikimlik kartları var. İşe giriş ve çı-kışlarda yanımızda bulundurma-mız gerekiyor. Yeni “İnsanKaynakları Süreç Yönetimi” so-rumlumuz bu taşeron işçi kartla-rını yakamıza - boynumuza birkölelik yaftası gibi asmamız zo-runluluğundan hareketle, insan

avına çıkmış vaziyette. Göğüscebinin içinde, masasının, bilgi-sayarının görünen bir yerindeasılı olması soruşturma ve paracezası nedeni olarak görülüyor.İnsan avına çıkanlar üniversite-nin idareci ve yöneticileri... Amaişlerine gelmediğinde de taşe-ron işçilerini muhatap almayıp,sizden şirket sorumludur diyor-lar. Kendilerine göre ve keyfiolarak yaptıkları tespitlerle şir-keti tehdit edip, ödeneğinizdenkeseceğim diyor. Şirketi yönlen-dirmeyi de ihmal etmiyor; sende git taşeron işçilerinin maaşın-dan kes! Taşeron işçilerininmaaşı da parası da çok, kes kesbitmez valla… Mübarek ramazanayında iftarlık iskender kebabıgibi afiyetle ve de zafiyetle yer-siniz artık! Ama bu iş kolay vede öyle sandığınız gibi “yasal”bir iş değil. Hak ve maaş gaspla-rımıza göz yumacağımızı, mob-bing saldırılarına boyuneğeceğimizi sanıyorsunuz; YANI-LIYORSUNUZ!

Gelin şu “İnsan KaynaklarıSüreç Yönetimi”ni bir kez olsunişçiler lehine, haklarını ve itibar-larını iade etme yönünde yapın.Taşeron işçilerine resmi olaraküniversite kimlik kartı çıkartın,kendilerini tanıyıp kabul edin. İşmüfettişlerinin ve mahkemelerinkararlarını uygulayıp gerçektende yasalara uygun davranın. Asılişverenimiz olarak bizleri kad-roya geçirin.

M. Çınar

Çapa: Taşeron işçilerine yönelik tehditve sindirme harekâtı sürüyor

Hak ve maaşgasplarımıza gözyumacağımızı, mobbingsaldırılarına boyuneğeceğimizisanıyorsunuz;yanılıyorsunuz!

Size küçük bir soru sorayım:Herhangi bir ilaç firması birkamu hastanesinde neden veniçin maaşlı elemanlar çalıştırır?Oysa o bir ilaç firmasıdır ve ilaçüretir. Maaşlı işçileri ise ya üre-

tim fabrikasında ya da dağıtım,nakliye vs gibi görevlerde çalı-şırlar. Ha bir de ilaç tanıtımı iş-lerinde çalışan pazarlamacıarkadaşlarımız var, onları daunutmadan ekleyeyim. İlaç fir-

malarının ürettiği ilaçları, SGKkapsamında, hastaların tedaviihtiyaçlarına göre doktorlar re-çeteye yazarlar. Hasta veyahasta yakınları da gidip o ilaç-ları, katkı paylarını ödemek kay-

dıyla, anlaşmalı eczanelerdenalırlar. Buraya kadar her şeynormal, değil mi?

Peki, bir ilaç firması herhangibir kamu hastanesinde neden

Ben “Hediye” edilmiş bir işçiyim!

İşçi Postası

Page 11: İşçi Sözü Temmuz 2016

Temmuz 2016 11İşçi Sözü

İşçi PostasıBir işyeri düşünün, üstelik bir de

bu işyeri kamuya ait bir işyeriolsun. Yani dışarıdan bakıncadaha bir “ciddi” ve daha bir“resmi” görünsün. Durum böyleolunca da, kamuya ait bir işye-rinde gayrı resmi, hileli, yalan vedolana dayalı işlerin dönmeye-ceği kanaatine varılsın. Böylesinebir algı tamamen boş ve gerçekdışı da olsa, insanların kafalarınıniçinde bir yerlere “devlet ciddiye-tiyle” sokulmuş ve oracıkta dakalmış. Cerrahpaşa’dan bir sağlıkişçisinin de hatırlattığı gibi eskiCumhurbaşkanlarından TurgutÖzal “benim memurum işini bilir”diyordu. Şimdiki CumhurbaşkanıTayyip Erdoğan ise adeta “benimdevletim işini bilir” demektedir.Fiili durum da zaten bundan iba-ret değil mi? İşçi Sözü’nün 25.sayısındaki İşçi Postası’nda bunadair iki örneği yayımlıyoruz.

İşçiyiz, ama adımız yok!

İşçi Sözü okurlarına çalışmaktaolduğum işyerimi, kendim dedâhil olmak üzere bazı arkadaş-larımın çalışma koşullarını vebirer işçi olarak hangi konumdaçalıştığımızı anlatmaya çalışaca-ğım. Çalışacağım diyorum, çünküanlamanız değil de benim ça-lışma konum ve koşullarımızı an-latabilmem çok da kolay değil.Nasıl mı?

Kamuya ait bir işyerinde çalışı-yoruz. İşyerimizin yemekhanesi,işverenimiz konumundaki işyeriyönetimi tarafından, “hizmetalımı” yoluyla taşeron bir firmayaverildi. Ama bu sıradan bir taşe-ronlaştırma yol ve yöntemi dedeğildi. İşyerimizde “resmi” ola-

rak çalışan ve kayıtlara geçenyüzlerce taşeron işçisi zatenvardı. Bizim konumumuz ise dahada farklıydı. Yöneticilerimiz taşe-ron firma yetkililerine “sadece vesadece vereceğiniz hizmet ve su-nacağınız yemekler bizi ilgilendi-rir” deyip, işin içindensıyrılıyorlardı. Peki diğer taşeron-laştırma yöntemlerinden farkımızneydi?

Yöneticilerimizin, bu taşeronfirma kaç işçi çalıştırır, bu işçilerikaç paraya çalıştırır, günde kesin-tisiz kaç saat çalıştırır ve haftadakaç gün çalıştırır gibi bir derdi vedüşüncesi yoktu. Kamuya ait olanişyerimizde taşeron firmaya “kaçişçiyi, kaç paraya, günde kaç saatve haftada kaç gün çalıştırarakbu hizmeti vereceğin tamamensenin sorunun ve sorumluluğun-dur” dediler. “Kurum olarak siz-den, ödediğimiz ihale bedelikarşılığında ki bu hizmeti eksiksizve sorunsuzca istiyoruz” diye desıkça uyardılar. İş kanunuymuş,çalışma saatleri ve fazla mesaiy-miş, angarya ve mobbingmiş,“hiç birisi bizi ilgilendirmez”diyen kurum yöneticilerimiz işiniçinden sıyrılıp çıktılar. Yemekha-nede çalışan işçiler olarak yemekyiyemez ve karnımızı doyuramazbir duruma düşürüldük. Günde10 - 12 saat kesintisiz çalıştırıldık.Hafta sonları çalıştırıldık. Fazlamesai almadığımız gibi, ücretleri-miz de asgari ücretin altındakaldı. Çok çalışmaktan, yorgun-luktan ve yeterince besleneme-mekten dolayı dikkat dağınıklığıyaşamaya başladık. Bunlara bağlıolarak da, göz göre göre, bağıraçağıra geliyorum diyen iş kazalarıyaşamaya başladık. Kamuya ait

bir işyeri olmasına karşın işye-rinde çalıştığımıza dair hiçbirresmi kaydımız da yoktu, çünküsadece taşeron firmayla söz-leşme yapılmış ve firma yetkilileridışında hiç kimse muhatap alın-mamıştı. O nedenle de, kafamızdahi kırılsa, bu işyerinde iş kazasıgeçirmiş olmamız “resmi” olarakimkânsızdı. Kayıt dışı çalıştırıldı-ğımız için iş kazaları da kayıt dışıolmak zorundaydı. Aynen öyle deoldu ve canımıza kasteden ça-lışma koşullarıyla hayati iş kaza-ları kamu kurumumuzunkayıtlarına bile geçirilmedi.

İşyerindeki varlığımız yok hük-mündeydi. İşçi olarak adımız bileyoktu. Günde 10 - 12 saat, asgariücretin de altında bir parayla, kö-lece çalıştırılıp karnımızı bile zordoyurur olmuştuk. Bu köleliğetepki gösterip sesini çıkaranlarise ertesi sabah işe gelip iş başıbile yapamaz duruma düşürülü-yorlardı. Eğer içeride, taşeron fir-mada alacağımız varsa onu dahialamıyorduk. Sürekli olarak hergün ve aylarca çalışıyor ama fir-manın geçici gündelikçi işçisimuamelesi görüyorduk. Çalıştığı-mızı da alacağımız olduğunu daöyle kolayca iddia edip kanıtlaya-mıyorduk. Konumumuz mutfak-taki çatal, kaşık, bıçak ya databak çanaktan farksızdı. Yöneti-cilerimizde bize hep öyle hisset-tiriyordu. Aynı kurumda farklıkonumlarda çalışan arkadaşları-mız ise bizleri çoğu zaman zey-tin, peynir, ekmek ya da yemekolarak görüyorlardı. Birbirimizeyabancı gibiydik ve mutfaktakieksikliklerden dolayı da onlar ge-nellikle bizleri eleştiriyorlardı.Kelli felli yöneticilerimizi ise bu

durum hiç mi hiç ilgilendirmi-yordu. “Hak”, “hukuk”, “vicdan”mı dediniz? Onlar için meselevicdan değil, sadece cüzdan me-selesinden ibaretti.

Taşeron işçiliğine terfi ettik:Yavaş yavaş ses çıkarttık, za-

manla tepkiler gösterdik. Diğer işarkadaşlarımızın dayanışma hare-ketleri gündeme geldi. Derken“ihale yönetmeliği” değiştirilmekzorunda kalındı. Biz yemekhaneişçilerine, adeta, ölümü gösteripsıtmaya razı olun dendi ve ka-muya ait işyerimizde bu kez “res-men” taşeron işçiliğine “terfi”ettirilmiş olduk. Yani yaptığımızişin adı konmak zorunda kalındıve kayıt dışılığımız sona erdi.Şimdi ise yöneticilerimiz ve idareamirlerimiz “hadi gene iyisiniz,iyi…”, “artık bizim elemanımızsı-nız ve bundan böyle bizi onur-landıracak şekilde çalışacaksınız…”, “bize layık olmalısınız…” gibilaf salatalarıyla kulak çekmeyeniyetleniyorlar. Bunca rezillik, işçidüşmanlığı, yasa dışı yollar, hileli- muvazaalı işçi çalıştırma yön-temleri, her türden katakullisanki onların eseri değilmiş gibidavranıyorlar ve şimdiki durum-dan kendilerine paye çıkarmayaçalışıyorlar. Onca şeyin ardındanise bizim bu numaralara karnımıztok. Açlığımız ve iştahımız ise iş-yerimizdeki bütün işçi arkadaşla-rımızın birliği ve fiilimücadelelerine dairdir. Lafla pey-nir gemisi yürümez demişler,aynen öyle arkadaşlar. Açız bizaç, örgütlenmeye ve örgütlü mü-cadeleye açız. Biliyoruz ki karnı-mız da ceplerimiz de ancak böyledoyacak.

İÜ Çapa taşeron işçisi

ve niçin maaşlı elemanlar çalış-tırır? İlaç firmaları, rekabet vekâr hırsının etkisiyle, ilaç tanı-tımı işinde çalıştırdıkları arka-daşlar eliyle hastaneservislerine, doktor ve hemşireodalarına muhtelif “hediyeler”dağıtırlar. Mütevazı görünümlühediyeler vardır: Çay - kahvemakineleri, muhtelif ekran bo-yutlarında televizyonlar vs gibi.Bu “hediyeler”, bazen, tatilkentlerinde otel konaklaması daolabilir. Hatta bu tatiller yurtdışıturlara kadar da uzanabilir. Pekineden? İlla ki o firmanın ilaçları

reçeteye yazılsın ya da ameliyatvs gibi operasyonlarda onlarınmateryalleri kullanılsın diye.Yani o firmanın daha fazla satışyapabilmesi için bu “hediyeler”teşvik amaçlı olarak kullanılır.

Beni rüşvet olarak verdiler

Sınırsız ve sorumsuz sömürükoşullarını yaşadığımız bu sü-reçte “hediyeler” arasına biz iş-çiler de girdik. Evet, yanlışduymadınız. İlaç firmaları tara-fından hastane servislerine, ma-aşlarını bizzat kendileri

ödeyerek çalıştırdıkları ve işlerikolaylaştıracak olan bizim gibiişçileri de “hediye” ediyorlar.Böylece, bir kamu hastanesinde,o hastanenin herhangi bir servi-sinde “resmen” kaydı olmayanve maaşını o hastaneden alma-yan, daimi “misafir” kabilinden,ilaç firmalarınca “hediye” edil-miş işçiler çalışabiliyorlar. Tıpkıbenim gibi.

Ha bu arada; siz bu yazı için-deki “hediyeleri” “rüşvet” diyede okuyabilirsiniz. Böylesi dahanet bir ifade olacaktır. Patron sı-

nıfı ve hükümetleri için meselesömürü ve işçi haklarının gaspı-dır ve gerisi teferruattır. Bir za-manlar başbakanlık vecumhurbaşkanlığı yapmış Tur-gut Özal’ın “benim memurumişini bilir” diyerek rüşvete açıkçakapı açtığı hala hatırlardadır.Başbakanlık yapmış ve maalesefki halen de cumhurbaşkanlığıyapmakta olan RTE ise fiilen“benim devletim işini bilir” de-mektedir. Bizlere düşen ise di-renmek ve mücadele etmek!

İÜ Cerrahpaşa sağlık işçisi

Page 12: İşçi Sözü Temmuz 2016

İşçi Sözü12 Temmuz 2016

Tarihi eser yapılmaz, korunur!

Tam geçen ay, Gezi direnişininüçüncü yıldönümünde ve yineGezi Parkı, Taksim ve oraya çıkanyollar bize kapalı dediğimiz gün-lerde Gezi Parkı yerine yapılmakistenen Topçu Kışlası'nı engelle-mek için açılan davaların Danıştaytarafından bir kez daha reddedildi-ğini yazmıştık.

Hiç vakit kaybedilmedi ve Cum-hurbaşkanı Erdoğan tarafından,barışçı, çoğulcu, renkli, dayanış-macı, mizah dolu direnişi ördüğü-müz Gezi Park’ı için "Cesurolmamız gerekenlerden bir tanesiTaksim'deki Gezi Parkı. Oraya o ta-rihi eseri inşa edeceğiz. Eğer tari-himize sahip çıkacaksak oradatarihi bir eser vardır, yeniden kur-duracağız" buyruldu.

#OKışlayıYaptırmayacağız

Topçu Kışlası, Taksim Kışlası ya daadı her ne ise, 1940 yılında yıkıldı.Üstelik o dönemin İstanbul Valisive Belediye Başkanı olan Lütfi Kır-dar'ın isteği ile Fransız mimar veşehir plancısı Henri Prost'un hazır-ladığı planlara göre yıkıldı ve ye-rine kentin ihtiyacı olduğudüşüncesiyle park yapıldı.

Her fırsatta Gezi Parkı'na laf at-maktan bıkmayan Erdoğan da bili-yor ki, bu kışlanın tarihi bir değeriyoktur, bu inşa derdi kendisininOsmanlı’yı ihya etme zihniyetiniortaya koymaktadır.

Erdoğan’ın Gezi hamlesinin ar-dından, Kasımpaşa’da bulunanKalyoncular Kışlası’nın yıkılmasıhaberini hangi mânâda okumakgerekir? Bir yanda kışla yapmak is-teyerek “tarihi eser inşa etme”derdi, diğer yanda düne kadarayakta olan, Osmanlı’nın ilk mo-dern kışlası sayılan KalyoncularKışlası’nın restore edilmesi bekle-nirken bir anda yıkılıvermesi…

230 yıllık Kalyoncu Kışla’sı tarihi eser değilmiş!

Kalyoncular Kışlası bizzat resto-rasyonda görevli mimar tarafından“… gerek askeri gerekse mimari ta-rihimiz içerisinde, Osmanlı İmpara-torluğu'nun ilk modern anlamdakikışlası…” olarak tanımlanıyor.

Haliç’te deniz dolgusu üzerineyapılan kışla, onarım sorunları ne-deniyle 1966 yılında yıkılmış vebetonarme olarak yeniden yapıl-mıştır.

Kalyoncular Kışla’sının yerine ne

yapılabilir diye uzun uzun düşün-meye gerek yok. Haliç kıyısındaçok değerli bir araziye elbette devbir Alışveriş Merkezi uygundur.

Var olan bir ‘tarihi eser’i yıkıp ye-niden yapmak ile neredeyse 75 yılönce yıkılmış bir ‘tarihi eser’i yeni-den yapmak aynı anlama gelmez.‘Tarihi eser’i korumak demek onukültürel ve sosyal dokusu ile bir-likte korumak demektir. Bu yüzdenGezi’ye yapılacak kışla ile tarihi-mize sahip çıkmış olmayacağız!

Gezi’yi hatırlıyoruz

Gezi direnişinde özgürlüğü, de-mokrasiyi, haklarımızı savunduk.Bu nedenle Gezi Parkı’na atılan herlafta, Erdoğan’ın bitmeyen Gezihırsında, bugün daha fazla baskıaltına alınmak istenmemiz, böl-gede süren operasyonlar, yıkılan-yakılan evler, şehirler, her yerdegüvencesizlik var. Hafızalarımızdaise 80 şehirde eylemlere katılan 6milyondan fazla insan var.

Aysun Koca

‘Rehabilitasyonbu mu Veysel?’

Kuzey Ormanları Savunması(KOS) 3. havalimanı projesiylenedeniyle sürdürülen madenci-lik faaliyetleriyle kıyıları yokedilen Yeniköy’de Orman ve Suİşleri Bakan’ı Veysel Eroğlu’naseslendi.

KOS 5 Haziran Dünya ÇevreGünü’nde Fatih Ormanı içindeyer alan, Akdağlar Madencilik’eait bir taş ocağı sahasında ‘FailiVeysel’ pankartı açmıştı. Bueylem sonrasında Orman ve Şuİşleri Bakanlığı’ndan açıklamagelmişti:

“Orman alanlarında maden-cilik faaliyetlerine izin verilmesiorman alanlarının kurban edil-diği anlamına gelmemekteolup, mevcut sahalarda ma-dencilik faaliyetlerinin tamam-lanması akabinderehabilitasyon çalışmalarınabaşlanmakta, sahalar OrmanGenel Müdürlüğümüz tarafın-dan teslim alınıp ağaçlandırmafaaliyetleri yapılmaktadır.”

KOS bu açıklamanın gerçeğiyansıtmadığını Yeniköy’ün kıyı-ların maden faaliyetleriyle yokedilen kıyısında ‘Rehabilitasyonbu mu Veysel?’ yazılı dev pan-kartla gösterdi.

İstanbul’un Karadeniz kıyıları1970ler’den bu yana kömür çı-karma faaliyeti için kullanılıyor.Yeniköy de dahil olmak üzereAkpınar ve Ağaçlı gibi KuzeyOrmanları köylerinin yerleşimalanları ve çevreleri, Orman veSu İşleri Bakanlığı’nın açıkla-masının aksine, kömür çıkarmafaaliyetlerinin ardında bıraktığıkraterlerle dolup taşıyor,Orman Kanunu’na göre faali-yet sonrası yürütülmesi mec-buri olan ağaçlandırma veormana katma çalışmalarındanyoksun bırakılıyor.

İşçi Sözü - Haber

Page 13: İşçi Sözü Temmuz 2016

Temmuz 2016 13İşçi Sözü

Saramago’nun Penceresinden: Pas de libertê pour les ennemis de la libertê!

1922 - 2010 tarihleri arasındayaşayan Portekizli Josê Saramagoyazar, şair, gazeteci ve oyun yazarıkimlikleriyle tanınır. Portekiz Ko-münist Partisi üyesi olan Sara-mago, 1998 yılında NobelEdebiyat Ödülü almıştır. Özgünadı Claraboia olan ve Türkiye’deÇatıdaki Pencere adıyla yayımla-nan kitabı Saramago’nun kayıpromanı olarak da bilinir. 1940 -1950 yılları arasında yazdığı bukitap bir anlamda da ilk roman ni-teliğini taşır. Saramago bu roma-nını 1953 yılında yayınevinegöndermiş ve ne zaman yayınla-nacağına dair bir haber beklemiş.Genç ve heyecanlı yazar Sara-mago yayınevinden hiçbir haberalamamış. Ta ki 1989 yılına kadar.1989 yılında, taşınma hazırlıklarıyapan yayınevinden Saramago’yabir telefon gelmiş. Taşınma sıra-sında bulduğumuz bu metni ya-yınlamak yayınevimize büyükonur verecektir denilmiş. Sara-mago o sıralarda İsa’ya Göreİncil kitabının hazırlıklarıyla uğra-şıyormuş. Teklifi, Obrigado, te-şekkür ederim diyerek net birşekilde reddetmiş. Josê Sara-mago Vakfı Başkanı Pilar Del Rio,yayınevinin bu tutumu karşısında,onlarca yıl süren ıstıraplı birsessizliğe boyun eğmesineneden olmuştu diyor. Sonrasındaise Saramago’yu bu kayıp kitabı-nın basımı konusunda ikna edebi-len olmamış. Saramago kitabınadair şöyle der: Yayınevine teslimedilen kitap, o taslak, bir harfyığınından ötedir ve içinde tümaklı ve duyarlılığıyla bir insanıbarındırır. 1950’li yılların Liz-bon’unda önemli ve geçerli olanetiketlerden mahrum kalan Sara-mago, üniversite eğitimi almayışı

ve seçkin bir sınıfa dâhil olmayışınedeniyle hor görüldüğünü vekendisine karşı küstahça davranıl-dığını düşünüyordu. Gururu kırı-lan Saramago yaşamı boyuncakayıp kitabının yayınlanmasınaasla onay vermedi ve o günlerihatırlamak istemedi.

Claraboia - Çatıdaki Pencereancak Saramago öldükten sonrayayınlanabildi; Kayıp romanın bu-güne kadar yayınlanmaması ger-çekten de önemli bir kayıp. Tıpkı,tamamlayamadığı son romanıMızraklar, Mızraklar Tüfekler,Tüfekler gibi bir kayıp.

Çatıdaki Pencere, adeta, karak-terler geçidi yapılan bir romanyazma tezi - dersi gibi. Sarama-go’nun yazarlık kariyerinin ilkadımlarını ve romancılığının altya-pısını bu romanda görebilmekmümkün. Tabir caizse "adam ola-cak çocuk …" deyiminde olduğugibi, tüm duyularınızla hissedebi-

leceğiniz bir edebiyat ürünü.Ayakkabı tamircisi Silvestre vekomşuları üzerinden 1950’li yılla-rın Portekiz ve Lizbon’unu yaşıyor,yokluk yoksulluk karşısındaki “sı-radan” insanların nasıl ayakta kal-maya çalıştıklarınıgözlemliyorsunuz. Sınıf atlamakaygıları ile yıkılan hayaller aynıkavşakta, sınıftan ve aile kuru-munda kaçanlarla karşılaşıyor. Ki-taptan tadımlık birkaç alıntıylaiştahınızı artırmayı umuyor, kendikaba ama ruhu ve düşünceleri in-cecik bir ayakkabı tamircisi olanSilvestre ile sizleri baş başa bırakı-yorum:

Özgürlük düşmanlarına özgürlük yok!

“Dinleyin. Dostum. On altı ya-şında bugün neysem oydum:kundura tamircisi. Dört arkada-şımla birlikte sabahtan akşamakadar ufacık bir odada çalışırdık.Kışları duvardan su sızar. Yazın sı-caktan ölürdük. Tahmin ettiğinizgibi on altı yaşında hayat benimiçin harika falan değildi. Benimyaşamım irademe ne soru sordune de danıştı. Keder ve tasadanbaşka kayda değer bir şey yok.Kötü hayat, yetersiz giyim kuşam,çok dayak her şeyi özetler. Sonravatanı zor kullanarak kurtarmakisteyenler çıktı ortaya ve bu hiçde iyi olmadı. Sanki vatan eldengidiyormuş gibi. Kimse ne istedi-ğini bilmiyordu. Dün dost olanlarertesi gün nedensiz yere düşmankesiliyorlardı. Öyle anlar oldu ki,istenseydi seve seve yaşamımı ve-rirdim. Çalışma arkadaşlarımlatartıştım. İçlerinden biri sosya-listti. Hepimizden akıllıydı. Çokşey bilirdi. Sosyalizme inanırdı. Veniye inandığını açıklayabilirdi.Bana ödünç kitaplar verdi. Bir günhiç haber vermeden işe gelmedi.Ziyaretine gittim. Annesiyle yaşı-yordu. Yatakta, ateşler içinde ya-nıyordu. Kan kusuyordu. Yatakodasına girince gülümsedi. O gü-lümseme beni etkiledi, veda edergibiydi. İki ay sonra öldü. Kitapla-rını bana bıraktı. Hala saklarım.

Sonra savaş başladı. Fransa’yagittim. Kendi isteğimle gitmedim,beni gönderdiler, başka çaremyoktu. Dizlerime kadar Felemenkçamurunda yürüdüm. Döndü-ğümde her şey değişmişti. Amaen çok değişen bendim. Başka bir

atölyede işe başladım. Yeni ça-lışma arkadaşlarım çoktan adamolmuşlardı, çoluk çocuğa karış-mışlardı ve hikâyelerle uğraşama-yacaklarını söylüyorlardı. Zamanlakim olduğumu öğrendiler, pat-rona söylediler, kovuldum ve polisbeni tehdit etti. Fransa’ya gitme-den önce dostlarımın arasında fi-kirlerimi yüksek sesle dilegetirebilirdim, kimsenin aklınapolise ya da patrona şikâyetetmek gelmezdi. Artık susma za-manıydı. Sustum. Kitapları yeni-den okudum ve iki hayatı aynıanda yaşamaya başladım. Gün-düzleri sessiz kundura tamircisiy-dim. Geceleri gerçek benliğimekavuşuyordum. Bir sürü eğitimliinsanla bir arada bulundum ve neyapmam gerektiğini değilse bile,ne yapa bileceğimi öğrendim. Nekadar tehlikeli olursa olsun hiçbirgörevi reddetmedim. Bir kere-sinde demiryolu grevi oldu. Yirmigün sonra trenleri hareket ettirdi-ler. Merkez komite tepki olarak is-tasyonların terk edilmesiniemretti. Ben demiryolu çalışanla-rıyla ilişki içindeydim, onlara karşıyerine getirmem gereken görevimvardı. Yaşım büyük olmasa dagüven meselesiydi. Bana geceBarreiro’nun bir bölümünde so-kaklara afiş asacak bir grubu yö-netme görevi verildi. Şafak vaktimonarşik gençlik yanlılarıyla kar-şılaştık. İçlerinden biri öldü. Yü-zünü görmedim bile ama gençti.Cesedi yolun ortasında kaldı. Jan-darma geldi. Kimliğimizi belirle-memeleri için kaçtık. Onu kiminöldürdüğünü hiç öğrenemedim.Sonra evlendim. Mariana’mbenim davam nedeniyle çok acıçekti. Haklı olduğumu düşünü-yordu, beni hiç eleştirmedi. Yo-lumdan alıkoymaya çalışmadı.

Ayakkabı tabanlarının ötesinigörmeyi öğrendim. İnsanların sür-dürdükleri talihsiz hayatın öte-sinde büyük bir ideal, büyük birumut var. Her birimizin yaşamınıbu ideallerin, bu umudun yönlen-dirmesi gerektiğini öğrendim.Böyle düşünmeyen insanlar varsa,doğmadan önce öldükleri içindir.”

(Çatıdaki Pencere - Josê Sara-mago, Sayfa:163 - 169 arası ve298’den özetlenerek alınmıştır.)

N. Cemal

Page 14: İşçi Sözü Temmuz 2016

İşçi Sözü14 Temmuz 2016

Çocuk işçiler ve çocuk işçi cinayetleri

İSİG - İşçi Sağlığı ve İş Güven-liği Meclisi tarafından yapılanbir açıklama acı ama gerçek biryaramıza daha dikkatleri çekmişoldu. İSİG Meclisi Raporu’nda2016 yılının ilk beş ayında en az18 çocuk işçinin iş cinayetlerinekurban gittiği açıklandı. “En az”vurgusunun önemi ise yadsın-mamalı, bilindiği gibi çocuk işçi-likler genelde kayıt dışı oluyorve meydana gelen iş cinayetleride genellikle trafik kazası vebenzeri gerekçelerle kayıtlarageçiyor, geçirtiliyor.

Bunun en acımasız örneklerin-den birisini 14 Mart 2013 yılındaAdana’da görmüş, 100 TL hafta-lıkla çalışan 13 yaşındaki AhmetYıldız’ın kafasının pres makine-sine sıkışarak öldüğünü biz dehaber yapmıştık. Hatırlanacağıgibi kayıt ve de yasa dışı çalıştı-rılan Ahmet Yıldız’ın vahşet de-nilecek ölümü de hastanekayıtlarına ısrarlı bir şekilde “işkazası” olarak geçirilmemeyeçalışılmış, trafik kazası gibi biryalanla geçiştirilmek istenilmişti.

2016 yılının ilk beş ayında enaz 18 çocuk işçinin iş cinayetle-rine kurban gittiğini açıklayan

İSİG Meclisi Raporu’nda, son üçbuçuk yılda iş cinayetlerindeölen çocuk iş sayısının en az 194olduğu duyuruldu. Yine bu açık-lamada yer alan “en az” vurgu-sunun önemini de unutmayalım.

İş kollarına göre dağılım:

Rapora dair önemli bir noktaise iş cinayetlerinde ölen çocukişçilerin en az yarısı mevsimliktarım işçisi. Tarımdan sonraki sı-ralamada ise inşaat ve metal iş-kolları var. Tarım işkolunda en az98 çocuk, inşaat işkolunda en az24 çocuk, metal işkolunda en az

16 çocuk iş cinayetlerinde ölür-ken, ticarethanelerde ise en az14 çocuk işçi iş cinayetindeöldü. Otel, konaklama ve eğ-lence sektöründe ise en az 7çocuk iş cinayeti kurbanı oldu.Ölüm nedenlerinin yüzde 33’üservis ve trafik kazası olarak gö-rünüyor. Yüzde 13’ü ise zehir-lenme ve boğulma nedeniyleölmüş.

Cinsiyet ve yaş oranı:Raporda yer alan çocuk işçi

ölümlerinin 31’i küçük kız ço-cukları ve genç kadınlar. 163’üise küçük oğlan çocukları ve

genç erkekler. Kirli savaşı çağrış-tıran bir başka vahşet bilançosuda burada var: İş cinayetlerindeölen çocukların 2’si 6 yaşında,2’si 7 yaşında, 3’ü 8 yaşında, 4’ü9 yaşında, 7’si ise 10 yaşında.

Savaş:Çocuk işçi ölümlerine damga-

sını vuran acı bir gerçeği isesavaş koşulları oluşturuyor. Ül-kelerindeki savaştan kaçan Suri-yeli çocuklar Türkiye’deki çocukişçi ölümlerinin en az yüzdeonunu oluşturuyorlar.

Aslında, tablonun bütünününbizlere gösterdiği gerçek sınıflarsavaşının gerçek yüzü ve bir bi-lançosu niteliğindedir.

Yazımızın başında, 2013 yılındaAdana’da 100 TL haftalıkla çalı-şan 13 yaşındaki Ahmet Yıldız’ınkafasının pres makinesinde ezi-lerek öldüğü iş cinayeti haberiniyinelemiştik. İSİG raporuna göregenelde de Adana iş cinayetle-rinde ilk sırada yer alıyor. Yazı-mızı yine Adana’dan bir haberlebitirelim.

DHA’nın haberine göre:Adana’da, Süleyman Vahit cad-desi üzerinde yer alan, SerdarErdal’a ait oto tamirhanesindemeydana gelen patlamada 13yaşındaki çocuk işçi M.B. ağıryaralandı. Tamir ve bakım içingelen araçlardan boşaltılan atıkyağların doldurulduğu varilinönce alev alması ve ardından dapatlaması sonucu ağır yaralanan13 yaşındaki M.B.’nin vücu-dunda ileri derecede yanıklaroluştuğu ve hayati tehlikesininbulunduğu açıklandı. 12 HaziranDünya Çocuk İşçiliği ile Müca-dele Günü de Adana’dan gelenbu acı haberle başlamış oldu.

Yüksek sesle ve sıkça dillendir-meye devam edelim: Kaza kaderdeğil iş cinayeti! İş cinayetlerineve çocuk ölümlerine karşı müca-deleye!

İşçi Sözü-Haber

Page 15: İşçi Sözü Temmuz 2016

Temmuz 2016 15İşçi Sözü

İş cinayetleri sürüyor:

Elazığ’da 9 işçikatledildi

Kârdan zarar etmeme mantı-ğıyla çalışan patron kafasıüretim maliyetini düşürmekadına her türden harcamayıkısma yoluna gidiyor.

Özellikle de yaz aylarında butürden vahşi kâr hırslarınınyansımalarını mevsimlik tarımişçilerinde görebiliyoruz. Bi-rinci derecedeki hayati faktör-ler arasında ise işçileri taşıyanservis araçları oluyor. Çoğuzaman tıka basa doldurulanüstü açık bir traktör kasasındatarlalara taşınıyorlar. Bubazen, işin büyüklüğüne göre,bir kamyon kasası da olabili-yor. Ya da 30 - 40 kişinin tıkabasa doldurulduğu bir mini-büs. Yorgun, güneş altındaperişan olmuş, dikkati dağıl-mış ve reflekslerini kaybetmişsürücü faktörüyle birlikte du-rumun fehameti iyice artıyor.Böylesi durumlarda da, ka-zaya değil, bilerek ve görerekölüme davetiye çıkartılıyor.

Bu türden görüntüleri gör-düğünüz an soracağınız teksoru ise “nasıl oluyor da mev-simlik tarım işçileri hayattakalabiliyorlar?”dan başkacabir şey olamıyor. İşte bunlar-dan biriside Elazığ’da yaşandı,9 tarım işçisi öldü ve yaralılarvar.

Elazığ’da trenin altında kalanservis aracında 5’i Suriyeli 9işçi öldü. Savaştan canlarınızor kurtararak geldikleri top-raklarda karınlarını doyurabil-mek için çalışmaya başladılar.Savaştan kurtuldular ama

vahşi kâr hırsı ve iş cinayetionları öldürdü. Aldıkları yev-miye ise 30 liraydı ve sebzebahçelerinde çalışıyorlardı. 5Suriyeli işçinin cenazesi FıratÜniversitesi Hastanesi mor-guna kaldırıldı. Otopsiler so-nunda da yakınlarına teslimedildi. Suriyeli işçilerin kimlik-leri: Abdullah Bergas, Merva-noğlu Muhammed El Eşhap,Rami İbrahim El Eşhap, KusaySalih ve Casim Oğlu Basil Ali.Suriyeli işçilerin cenazeleriAsri Mezarlıktaki KimsesizlerMezarlığı bölümünde toprağaverildi.

Ölen işçilerden Turan Özde-mir, Kovancılar İlçesi YukarıDemirciler Köyü’nde toprağaverildi. Ölen servis şoförüMesut Karakoç, Altınçevre Kö-yü’nde toprağa verildi. DoğanDeniz, Mirahmet Köyü’ndetoprağa verildi. Zülfü Yaşarise Elazığ merkez Asri Mezar-lığı’nda toprağa verildi. Onlarda, Suriyeli işçi kardeşleriylebirlikte tarlada domates top-luyorlardı. Onların yevmiyeleriise 45 liraydı. Yıllardır bu işiyapmalarına karşın hiç birisi-nin sigortası ve herhangi birgüvencesi yoktu. En önemlisiise can güvenliklerinin olma-masıydı.

9 tarım işçisinin ölümününardından yaralı işçiler tepkile-rini dile getirdiler. Anlattıklarıise zaten bildiğimiz ve yaygınolarak uygulanan tabloyu ye-niden açığa çıkarıyordu. Ge-nellikle 30 - 40 kişinin tıkabasa doldurulduğu bir servisminibüsündeydiler. Bu servisaracı o gün de, yol ve zaman-dan kazanmak için, kaçakhemzemin geçit’e girmişti. Veo gün trenin altında kaldılar.

Ölüm, tarım işçilerinin kaderideğildir. Yaşanan ise aleladebir kaza asla değildir. Kaza -kader değil, bu bir cinayet.Bunun adı iş cinayeti!

İşçi Sözü-Haber

İş cinayetleri sürüyor:

Marmaray inşaatında 1 işçi öldü

İstanbul Marmaray Projesikapsamında devam eden ça-lışmaların, Kartal MarmarayProjesi İnşaat Çalışmaları’nda1 işçi iş cinayeti sonucu öldü.

Kartal Marmaray Projesi’nintren yolu çalışmalarını yürüteninşaat işçilerinden FikretAkçay, üzerine düşen betonblokların altında kalarak öldü.Saat 17.00’da meydana geleniş cinayetinin yeri, Atalar Ma-hallesi Beyaz Köşk mevkisi.

Tren yolu kenarına istinat du-varı yapımı için demir döşe-yen inşaat işçisi FikretAkçay’ın üzerine, yanındakibinadan kopan beton bloklardüştü. Yüzlerce kilo ağırlıktakibeton parçalarının altındakalan Akçay olay yerindeöldü. Akçay’ın cenazesi Dr.Lütfü Kırdar Kartal Eğitim veAraştırma Hastanesi morgunakaldırıldı.

Kaza değil, bu bir cinayet. Bubir iş cinayeti!

İşçi Sözü-Haber

Zonguldak’taDeka ve BalçınMadencilik’te direnen 282 işçi

işten atıldı

Zonguldak’ın Kilimli İlçesi’ndebulunan özel maden ocağı olanDeka Madencilik A.Ş. ve bu şirketebağlı Balçın Madencilik’e atanankayyumun ardından çalışan 282maden işçisi, 4 aydır ücretlerinialamadıkları için direnişe başladı.

İşçilerden 85’i, 18 Mayıs’ta, çalış-tıkları kömür ocağına girerek dışarıçıkmama kararı alarak, açlık grevieylemi başladı. 68 işçinin sağlıksorunları nedeniyle ocaktan çık-masından sonra kalan 17 madenci,11 günlük açlık grevi sonrasındaalacaklarının ödenmesiyle eylemibitirdi.

DHA’nın haberine göre, Deka veBalçınlar Madencilik’te çalışan 282işçi, 17 Haziran’da toplu olarakişten çıkarıldı. İşçilerin, madenocaklarında üretimin durdurulmasınedeniyle İş Kanunu’nun 29 mad-desi gereği toplu olarak iştenatıldı.

İşsiz kalan işçiler, Çalışma ve İşKurumu Müdürlüğü’ne giderek iş-sizlik maaşı başvurusu yaptı. İşçiTemsilcisi Cemal Akın, kayyum ta-rafından mağdur edilmeye devamedildiklerini söyledi. Bütün arka-daşlarının maddi olarak çok kötüdurumda olduğunu anlatan Akın,şunları söyledi:

Şirket bizim toplu çıkışımızı verdi.Biz istemedik. Maaşlarımızın birkısmı ödenmişti. Benim 5 bin 900lira alacağım duruyor. Benim gibibirçok madenci arkadaşım var ala-caklı. Tazminatlarımızı ve maaşları-mızı sorduğumuzda ‘mahkemeyeverin’ diyorlar. Biz hemen mahke-meye vermek istemiyoruz. Alacak-larımızı ödeseler şimdilik yeter.Eylemi en son bitiren 17 işçi arka-daşımız alacaklarını aldı bir tek. Bizhala bekliyoruz. Şimdi de toplu çı-kışımız verildi.Sendika.Org’dan alınmıştır.

Page 16: İşçi Sözü Temmuz 2016

İşçi SözüBütün ü lke ler inişç i le r i , b i r leş in!İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır

Kısa bir süre önce Barış İçin Aka-demisyenler’e yaşatılanları yazmış-tık. AKP Hükümeti’nin, 7 Haziranseçimlerinden önce “çözüm sü-reci”ni önce buzdolabına kaldırıp,seçim sonrasında da “çözüm sü-reci”nden tamamen vazgeçereksavaş tamtamları çalması üzerineBarış İçin Akademisyenler, Kürt so-rununda çatışmasızlık sürecinegeri dönülmesi ve kalıcı barışıninşa edilmesi için çalışmalarını hız-landırmıştı. Sokağa çıkma yasakla-rına, yaşam hakkı, işkence ve kötümuamele yasağı başta olmaküzere hak ve özgürlüklerin orta-dan kaldırılmasına, suç işleyenkamu görevlilerinin koruma altınaalınmasına karşı çıkılmış ve “Busuça ortak olmayacağız!” başlıklıbildiri yayınlanmıştı. Bu bildiri ba-hane edilerek akademisyenlerdenEsra Mungan, Kıvanç Ersoy, Muzaf-fer Kaya ve Meral Camcı tutukla-narak cezaevine kondu. Gözdağımaksatlı bu tutuklamalar yurt içive yurt dışından gelen tepkiler vedayanışma eylemleri neticesinde

22 Nisan’da yapılan ilk duruşmadatahliye ile sona erdi.

Şimdi yeni bir gözdağı operas-yonu ile karşı karşıyayız. Çatışmalıdönemin yeniden başlamasındanbu yana çok sayıda Kürt gazetecitutuklandı, Özgür Gündem Gaze-tesi’nin eş genel yayın yönetmeniEren Keskin’e dava açıldı, gazeteyeyönelik soruşturma ve davalar çığgibi büyüdü. Bu saldırılar üzerineÖzgür Gündem Gazetesi tarafın-dan, 3 Mayıs Dünya Basın Özgür-lüğü Günü’nde “Nöbetçi Eş GenelYayın Yönetmenliği” kampanyasıbaşlatıldı. “Özgür Basın, ÖzgürÜlke” temasıyla başlatılan bu kam-panyaya 20 Haziran itibariyle 49

kişi katıldı.

Bu kampanyaya katılıp birer güngönüllü yayın yönetmenliği yapan49 kişi arasından yine üç kişi“günah keçisi” olarak seçildi. AdliTıp profesörü ve Türkiye İnsanHakları Vakfı Başkanı ŞebnemKorur Fincancı, Sınır TanımayanGazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisigazeteci Erol Önderoğlu ve gaze-teci-yazar Ahmet Aziz Nesin tu-tuklandı. İfade vermek üzereadliyeye davet edilen ve 20 Hazi-ran günü bu davete icabet edenüç isim savcı tarafından hemen tu-tuklamaya sevk edildi. İstanbul 1.Sulh Ceza Hâkimi ise jet hızıyla tu-tuklama kararı verdi. İddianamelerde yine aynı hızla düzenlendi.Korur ve Önderoğlu’nun dosyaları13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Ne-sin’in dosyası ise 14. Ağır CezaMahkemesi’ne gönderildi. Tutuk-lama kararlarına karşı yapılan iti-razlar da yine aynı hızla reddedildi.

Suçlama yine aynı; Terörle Müca-dele Kanunu’nun 7/2. maddesindeyer alan “örgüt propagandası yap-mak”. Ancak iddianamede, bu suç-lamayı ispatlayabilecek hiçbir delilyok. Yalnızca gazetede yer alanhaberler var. Yani, tutuklu gazete-cilerle dayanışmak için birer güngönüllü yayın yönetmenliği yapan-lar, yine gazetecilik faaliyeti nede-niyle tutuklanmış oldular!Gazetenin yazı işleri müdürü olanve haberlerle ilgili tüm sorumlu-luğu üstelenen İnan Kızılkaya dagönüllü yayın yönetmenleri ile bir-likte yargılanacak!

Oysa Terörle Mücadele Kanu-nu’na göre, gazetelerde yayınla-nan haberler için yayın sorumluları

hakkında hapis cezası değil, sa-dece adli para cezası verilebiliyor.Yani şayet mahkeme ceza verecekolsa bile, sadece adli para cezasıverebilecek. Buna rağmen, ÖzgürGündem Gazetesi’yle dayanışan-lara gözdağı vermek amacıyla, ya-saya aykırı olarak tutuklamakararları verildi. Davet üzerine ken-dileri savcılığa gidenler “kaçmaşüphesi” bahanesiyle tutuklandılar!

Devletin ve AKP iktidarının, Kürt-lerle savaş politikası ahtapot kol-ları gibi tüm toplumu sarıyor.İktidarın emrindeki yargı organlarıda bu sarmala hizmet ediyor. Öyleki akla zarar yeni “suç” tipleri icatediliyor. “Barış istemek”, “hüküme-tin savaş politikalarını eleştirmek”,“Kürt halkıyla ve tutuklu gazeteci-lerle dayanışmak” suçmuş gibi da-valara konu ediliyor. Sonunda“beraat” edecekleri açık olan kişilertutuklanıp fiilen cezalandırılıyor.

Bu tutuklamalar, daha önceki ör-neklerde de olduğu gibi hiçbirsonuç vermeyecek. Tutuklama ka-rarlarının hemen ardından, dahaçok sayıda isim Özgür GündemGazetesi’yle dayanışmak için sırayagirdi. Tıpkı Barış İçin Akademis-yenler sürecinde olduğu gibi, ce-zaevleri önünde özgürlüknöbetleri tutulmaya başlandı. Yurtiçi ve yurt dışından çok sayıda da-yanışma mesajı geldi. Tutuklama-lar, ört bas edilmek istenen hakihlallerini ve savaş suçlarını dahafazla görünür kılacak.

Dayanışma sürecek; ŞebnemKorur Fincancı, Erol Önderoğlu veAhmet Aziz Nesin özgürlüklerinekavuşacak!

Oya Öznur

Özgür Gündem gazetesiyle dayanışmak “Suç”muş!

İ şç i Sözü • Ay l ık , Sürel i S iyas i Yayın • Temmuz 2016 • Say ı : 25 • isc i sozu .org • i le t is im@isci sozu .org

Tutuklamalar, ört basedilmek istenen hakihlallerini ve savaşsuçlarını daha fazlagörünür kılacak.