kalemsiz dergi 10. sayı

52

Upload: kalemsiz-dergi

Post on 16-Mar-2016

258 views

Category:

Documents


10 download

DESCRIPTION

Kalemsiz Dergi 10. Sayı

TRANSCRIPT

Page 1: Kalemsiz Dergi 10. Sayı
Page 2: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

KadromuzMerhabalar, değerli Kalemsiz Dergi okurları. Yeni bir sayı ile yine sizlerley-iz. Bir aylık hasretin ardından sizlerle birlikte olmak bize mutluluk veriyor. Bu sayı ile birlikte onuncu sayımızı çıkartıyoruz. Koskoca on sayı geride kalmış olacak. Bu yolda bizlerden desteğini ve sevgisini hiç esirgemeyen siz değerli okuyucularımıza teşekkürlerimizi sunuyoruzGelelim bu sayımızda sizler için hazırladıklarımıza... Artık bir fenomen haline gelen Burak Serinpınar ve Shi adlı eseri sizleri selamlayacak. Can Alp Alaçam’dan bir star hikayesi : Bon Jovi. Gülşah Uludil ilginizi çekecek konularla tekrar sizlerle. Asalar ve Telegram ile ilgili ilginç detaylar bu sayımızda. Yeni çıkan, en çok satan ve eskilerden kitaplar Merve Uludil’in katkılarıyla sizinle buluşuyor. Kitap severler için kaçırılmaz bir fırsat. Oktay Yenitürk ve çevre köşesi artık vazgeçilmez oldu değil mi ? Töke-

zleyen Adam’dan bir önceki sayımızdaki yazısına bir gönderme: Mut-luluk Kuramına İthafen… Yiğit Ata ve bizi uzaklara götüren şiirleri

sizlerin huzuruna çıkacak. Hasan Tahsin analizinin devamı yine bu sayımızda yer alacak.

Teknolojideki son gelişmeler, son çıkan siteler, bize has ilginç-likler hepsi ama hepsi bu sayımızda sizlerle olacak. Onuncu

sayımız adı gibi on numara bir sayı olarak karşınıza çıkıyor.Kalemsiz Dergi, bu sayıdan itibaren gerek yönetim kadrosu gerek ise yazar kadrosu ile çok daha organize bir yapıya dönüşecektir. Ekibimize yapacağımız güçlü katkılarla bu yolda daha emin adımlarla ilerleyeceğiz. ‘Güçlü ekip, güçlü dergi’ olarak çok daha iyi işler çıkartacağımıza inanıyoruz. Sizlerin desteğiyle büyüy-

oruz. Bu desteğinizi bizlerden hiç ama hiç esirgemeyin. Siz yanımızda olduğunuz müddetçe çok daha iyi yerlere geleceğiz. Bugün onuncu sayımız çıkıyor. Dilerim sizlerle yine bu içtenlikle yüzüncü sayımızda Türkiye’nin en büyük dergisi olarak görüşmek dileğiyle. Esen kalın. Bizlerden ayrılmayın…

Koca bir şehirde yalnız kalabilmek , kalabalıklarda kaybolmaktan geçer…

Kalemsiz Dergi Editörü

Erdem [email protected]

Page 3: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Kadromuz

İmtiyaz Sahibi

Genel Yayın YönetmeniMert Abakuş

Yazı İşleri MüdürüHakan Yıldız

EditörlerErdem KurtSelin Sezen

YazarlarBatuhan Öztütüncü

Burak KarakayaBurak SerinpınarCan Alp Alaçam

Elif AlkanFidan YamanGörkem BakırGülşah UludilMerve AltunMerve Uludil

Melek Ece YaparelMülayim TopçuOktay Yenitürk

Onur TırpanÖzge ÖzgünerTolga Arslan

Yiğit Ata

KarikatüristDoğan Kıyak

Halkla İlişkiler ve Tanıtım Departmanı

Mülayim Topçu

TasarımDerda Karakış

Medya

Tarih bölümünde yazacak yeni Kalemsizler arıyoruz.

[email protected]

Page 4: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Uzun süre boyunca öylece bekledi yatağında. Belleğindekilerle oyala-nırken kesik uykulara dalıp çıktı. Bir yandan da oyalanmanın kimin ya da neyin tarafında cereyan ettiğiyle ilgili bir dizi çapraşık düşüncelere battı. Nasıl düşünüyordu? Teknik olarak mı? İçsel mi? Çıkarmak istediği şeye göre kurgu yaparak mı? O halde deneyler bile söylenmek istenen şeye göre kurgulanabilir miydi? Zihnin rahatsız olduğu soruları bilen bir başka zihin, o sorulara kapı açacak düşüncelere çöp kutusundan kapan yapar mıydı? Uyku-uyanıklık arasındaki sorularla boğulmaya başlarken alınan ilk vurgu-nun sarsıntısıyla uyanmaya sevinmek ne garipti. Uyku böyle anlarda uya-nıklığı selamlıyor, onunla konuşuyor, hakkında rapor veriyor gibiydi…

Büsbütün ayıldığını sezdiğinde, masa saatine bakıp günün yirmi dört saatinin henüz yeni dolduğunu gördü. Doğrulup sırtını duvara yaslarken gözünün önüne eski tavuklu çalar saati geldi. Fotoğraf makinesinin çan-tasına uzanıp çizgisiz güncesini aldı. Boş bir sayfasını açıp göğsüne doğru kıvırdığı dizlerinin üzerine koydu. Neyi yazacağını iyi biliyordu.

Bilmiyordum... Henüz on üç yaşlarında bisiklet için zıpzıp zıplarken, babamın ve annemin kaygı-larına sadece bisikleti ne kadar iyi sürdüğüm değil, asfalt zeminlerin doğal engebelerinin, arabaların sokak aralarındaki seyirlerinin de sebep olduğunu...

Fakat bir gün, ilk bisikletim alındığında, evin içine gazete kâğıtlarının üstüne koyduk onu. Ertesi sabaha kadar pedallarına basmak için sabırsızlanırken, gece yarısına kadar öylece üstünde oturduğumu hatırlıyorum. Daha sonra planlanmamış olan o güzel yerleşimi yatağıma girdiğimde görmüştüm ki, yat-tığım yerden görebiliyordum bisikletimi... Sabah olduğunda onu sürmek için önce taşımam gerektiğini

Page 5: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

anladım, hem de halen çıkmakta olduğum rampalardan düzlüğe kadar... Onu fazla yorduğumdan mı bilmiyordum ama sürekli zinciri attı o gün. Ayak bileklerim, ayakkabım ve şortumun bazı yer-leri siyah bir yağ içindeydi aynı gün boyunca... Fakat aslında o yağın içinde sokakların tozunun da olduğunu, ellerime de bulaştığında anlamıştım. O kaygan siyahın içinde parmaklarıma yapışmış minik taşlardan dolayı... Aynı günün akşamı babam yeniden eve geldiğinde, annemin, aldığım kirli hali anlatması üzerine bisikleti kontrol ettik. Hani şu ayaklarına oturabilecek kadar kıvırabildiğin zamanlarındaki gibi dizlerini, baktım, izledim babamı... Şöyle demişti: ''Yok! Bunu geri götürece-ğiz.'' Ama neden! Neden ki? Çünkü bilyeleri sorunluymuş, hep zinciri atarmış bisikletimin. Fakat yine bilmeyecektim, satıcının elinde aynı bisikletten kalmadığını, yenisini veremeyeceklerini, farklı bir modeli içinse üstüne para vermek gerektiğini ve neticenin para iadesiyle sonuçlanacağını...

Tam dört sene sürecek bisikletsiz zamanlarım başlamıştı ardından... Tabi ya, zaten onu sürmek için rampalardan taşıdığım zamanlar, sürdüğüm zamanlardan daha fazlaydı... Ne de olsa hepsi bir yerde bozuluyordu... Hepsinin zinciri atıyordu... Hatta bisikleti olanlar bisikletten sıkıl-mıştı, kimse sürmüyordu artık... Bu cümleleri bisikletimin olmadığı zamanlarda teselli için söyleme-lerinden, ezberler olmuştum. Ama hala bilmiyordum, bu sürekli tekrarladıkları önermelerin, yeniden bisikletim olmayacağına işaret olduğunu...

Bir gün, bundan çok sonra, bir bisikletimin olabileceği umuduyla fırlamıştım babamın yanı-na. Buna sebep olansa şans oyunlarından çıkmış bir paraydı. Yoğun ısrarlarımla babamın kafasını şişirmiştim. Öyle ki, teslim olduğunda bisiklet almamak için son kez direnmesini gerektiren bir kozu kalmamıştı. Öncekinden daha büyük olan yeni bisikletimi eve gelene kadar sürmüştüm. Ancak bu kez olacak şeyi ne babam, ne ben biliyorduk. Ta ki iki gün sonra babamın benden izin alarak onu sürmesine kadar... Meğer bisikletimin lastiği yamukmuş! Yani lastiğin takıldığı jant, şu lastiğin iç tarafındaki demir şey... O günden sonra, gidip değiştirene kadar tekrar sürmemem gerektiğini söyle-di babam. Tuhaftır, bisikletimi değiştireceğimiz zamana kadar büyüdüm... Sürmesem de oldu...

Defterini elinden bırakırken aklındaki sonat sonlandı. İçindeki bu akıbet bulunduğu yörüngeyi bir başka veçheyle avuttu… Kıvrılıp yat-maktan başka bir şey gelmedi içinden. Hâlihazırda uyku, ayacak güne en hızlı bağlantısıyla geri dönmüş, göz kapaklarına istirahat tozlarını bırakmıştı…

Devam edebilir…

BURAK SERİ[email protected]

Page 6: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Son bir ayda ne bloğumla ne de kendimde ilgilenebildim öyle leyla bir aydı açık-çası. Mutluluğum (!) bana bir önceki yazımı yazdırmıştı bu sefer de o yazımı kötüleye-ceğim. Hayır hayır “ne biçim adamsın bir ayda bu kadar çabuk karar değiştirilir mi ?!” yaptırımlar uygulama bana. Neyse selamlaşma faslımızdan sonra ufaktan ufaktan yazı-mıza giriş yapalım Mutluluk Kuramı demişim önceki yazımdan ve beni mutlu eden hayatıma ışık olan insanlara bir nevi ışık tutmuşum ateşimin parladığı derecede. Bu sefer de aydın-lıktaki insanların karanlığa düştüğünü, düşebileceğini anlatmak kaygısını taşıyorum. Kimse hayatta vazgeçilemez değildir demiştim daha önceki yazılarımda. Yine aynı dayatmayı yapmayacağım elbet, yapsam etik olmayacağı kanaatindeyim. Ancak söyle-meden edemeyeceğim; hayatındaki insanları iyi tanı ne önyargıda bulun ne de çok geç harekete geç ! He nedir bu dersen de ; bir insanı elbet ilk başta görür görmez ilk 30 sa-niye içerisinde ısınır yahut soğuruz. Bunun için ilk izlenim denilen bir olgu ve bu olgu çerçevesinde gelişen çeşitli perspektiflerin bir kolajı var. Buna sonradan değinebilirim. İlk izlenim dedik. Aslında çok da tehlikeli yönleri vardır önyargı gibi. Daha öncesinde önyargı isimli yazımda değinmiştim “Ben önyargıyı üçe ayırdım…” tarzında. Bu yüz-den tekrar bir önyargı tanımı yapma kaygısı taşımadan yazıma devam ediyorum.

Mutluluk Anında Karar Verme ! Evet, dediğim gibi mutluluk anında, ani karar ve saptamalarda bulunma. Ge-nelde önyargı emaresi olur bunlar. İyisiyle kötüsüyle önyargı önyargıdır. Ayrıca mutlu olduğunda, mutluluk hali gözüne öyle tatlı gözükür ki bir anda diziden fırlamışçasına toz pembe bir filme dönüşüverir algı mekanizmanızda. Toz pembe mutluluk saflık hali barındırır dolayısıyla olayı bütün boyutu inceleyemeden ani kararlar verlir, kimi zaman kötü, kimi zaman iyi. Kararlar anlık alındığı için ancak geçici bir çözüm olur. Uzun vadede mutluluğunuza gölge düşürüm bu karanlığı hüzne çevirebilir aynı zamanda.

Mutluluk Kuramına İthafen

Page 7: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Tabii bir de mutluluğun ışığının ulaşamadığı yerler var, en yakınından dibi di-yelim. Öyle de bir gerçek var. Bence asıl olay mumun ışığından ziyade, mumun dibine gitmeme çabası olmalı. Tepetaklak olmuşa dönmen an meselesidir mumun dibinde. Durumu mum üzerinden örneklememin sakıncası yoktur sanırım. Önceki yazımla da uyumlu gitmiş olur hem. Evet, ne diyorduk ! Mumun dibine gitmemek diyordum, bütün tabularının yıkılmasından farksızdır aslında. Düşündüğün, yaşadığın onca şeyin tıpkı ‘Büyük Oyunlar‘ daki gibi yalan olması, elbet çekilecek dert değildir. Ancak du-rumdan ders çıkarmasını bilmeli insan, ders çıkarmışız ki mutluluk anında karar verme ! tarzı bir sav ortaya atmışız değil mi ?

Hüzün anında faaliyete geçme Bu da başka bir savım, aslında benim olduğu düşüncesinde pek değilim. Sonuç-ta gören, gözlemleye ve düşünen her birey bu çıkarımda bulunabilir. Keskin sirkenin küpüne zarar olduğunu bile bile yaşadığımız coğrafyamızda elbet bu savı bulmak bir mesele değil. Mesele bu savı hayata adapte etmek. Çok zor olmasa gerek diyerek bir önceki cümlemle çeliştiğimin farkına varsam da üstünkörü geçiyorum. Arada boşluk bırakmak iyidir ki, dolduranı çıksın değil mi Yavaş yavaş yazımın sonuna geliyorum. Genelde bu cümleden sonra yazımı tak diye bi-tiriyorum ama söylenilecek sözlerin hepsini üst tarafta söylemiş oluyorum. Son birkaç yazımdan alışkanlık haline gelmiş durum cümlelerimizden bir tanesini yazarak bitire-lim “Işığın zafiyeti opaklıktır; mesele ışığı çıkarmak değil, yayılmasına olanak sağla-maktır. Işığı yaşatmaktır en derinliklerde ve karanlıklarda. Yaşatanlar, mutluluk kuramı iliklerine işlemiş bireylerdir..”

TÖKEZLEYEN [email protected]

Page 8: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

ASKERDEN YAZILAR3 HARF,TEK BİLİNMEYENLİ DENKLEM !

Balıklama atlamayacaksın aşk denizine..Körü körüne saplanıp kalmayacaksınÖyle hemen teslim olmayacaksınBağlanmayacaksın işte..!

Aşk bu, 3 harf tek kelimeAncak dünyanın en iyi matematikçileri gelse bile aşkın çok bilinmeyenli denklemini çözmeye güçleri yetmez.Harcanırlar bozuk para gibi bu denklem karşısında.

Ya biz çaresizler?Bizler ne yapalım bu deniz karşısında?Çok iyi yüzmek yetmiyor,boğuluveriyoruz..Denize girmeden önce boğulmadan yüzebileceğimize inancımız tam oluyor fakat ne var ki her kulaçtan son-ra biraz daha çekiyor deniz bizi içine..Sonunda batıveriyoruz,denizin dibi bizi karşılıyor..Birçok insanın yaşadığı son gibi ‘ BU TİTANİC BATMAZ!’ demekle olmuyor,çünkü batıyor…

HER ŞEYE VE HERKESE RAĞMENGitmek mi zor, kalmak mı? Yoksa bir veda cümlesine katlanmak mı? Bence her şeye ve herkese rağmen seve-bilmektir zor olan..Yaptırımsız,cezasız,yargısız,infazsız sevmektir esas olan..Güzelliklerin ve olumsuzlukların yaşandığı ama hep aynı neticeye –Mutlu SON- bağlandığı bir hayattır güzi-de olan..Çünkü insanlar bu şekilde yaşadı mı hayattan tat alırlar ve feleğe bir çelme çakarlar..Ne mutlu her şeye ve herkese rağmen sevebilenlere ve hayata karşı ‘Peynir’ deyip gülümseyebilenlere ;)

Page 9: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

ASKERDEN YAZILAR

DOĞA OLAYI Yıllardır dik yamaçlarda duran sarp bir kaya idim. Taa ki senin yağmurların ve rüzgarların beni esir alıncaya kadar.. Yüzlerce doğa olayı karşısında dimdik ayakta durmayı başarabilmişken ben, bir senin afetine yenik düştüm sevgili.. Koskoca kaya günden güne un ufak oldu çaresizce..Her kilidin mutlaka bir anahtarı vardır. O kapı sonsuza kadar kilitli kalmaz..İşte ben de sana kilitli kalamadım yâr..!

SİZDE- İnsanların sürekli vurdumduymaz oluşundan- İyi geçinip kuyu kazanlardan- Menfaat uğruna gözü dönenlerden- Kendisini bir halt sanıp ciğeri beş para etmezlerden- Aynada kendilerine bakmayı huy edinemeyenlerden- Oturduğu koltuğu hak etmeyenlerden, buna rağmen kaba etlerini umursuzca koltuğa yayanlardan- Teoride kendini adam sanıp pratikte dökülenlerden- Adam olmanın gerekliliklerini bilmeden caka satanlardan

YORULMADINIZ MI?

PANZEHRİM..

Dertlerim olurdu,sıkıntılarım da..Kafam atardı,delirirdim..

İçim sıkılır,kabıma sığamazdım..Sonra seni içerdim yudum yudum..

Önce başımı döndürürdün,çakırlaşırdım..Ardından yüzüme masum bir tebessüm olurdun..

Sende bulurdum ben;Huzuru, rahatlığı, dermanı…

Benim panzehirim sensin kadınım.!Seninle geçsin her bir zamanım…

YAZAN: BARIŞ MELİH CAYIT

Page 10: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Kan ÇürüğüNerde doğmuştun sen?Buralarda mı? Benim için mi... Kan çürüğü kadar güçlü bir aşk için mi?Söz veriyorum bulaşıkları yıkarım sen sadece izlersin beniEvi istediğin kadar dağıtabilirsin kızmam ki eşyalarını hatta çoraplarını etrafa at Soğuk kış günlerinde duşa girince havlunu ısıtırım sobada Kendini iyi hisset diye hiç üzülmem ağlamam Hiç yalan atmıyorum ayakkabılarını dahi boyarım yeni gibi olur gerçektenYorgunum deyip sevişlerimizi ertelemem hep sende kalırım Gezeriz sokaklarda el ele resimlerimizi çekerim Sonra kendi ellerimle çerçevelerim onları makinadan çıkan o kırışmış gömleklerini ütülerim yakanı iliklerim gülen yüzümleSonra en çok sevdiğin şeyi yaparız balkona çıkarız çay koyarım sabaha karşı bir demliği bitiririzSeninle sohbet ettikçe konuşurum bazen ne anlattığımı bile bilmem öyle sadece senle konuşurumŞarkı da söylerim sana en hüzünlü sesimle komik değil mi benim sesim çok paslıdır beğenmiş gibi yaparsın Makarna yaparım sen yoğurt koyarsın tabağımıza tek tabakta yeriz son kaşığı sana bırakırım Baş başa olacağımız bir banka gideriz çekirdek yeriz dudağımda kalır çöpü elinle usulca alırsın utanırımSen gülersin ben gülen gözlerine bakarımŞiir yazarım gülüşüneSen hasta olursun ben sana bakarım ben hasta olurum sen bana bakarsınBiz hep birbirimize bakarız...Salataya limon sevmem benSen istersen koyarız İşte seninle böyle evlilik hayalleri kur...Neyse...Bizim ki ihanetsiz bir aşk olsun isterdim…Ben çay koymuştum sen gelmedin sevgili çaylar soğudu sen hiç gelmedin... Söylesene nikah masasında ayağına basarken canın acıdı mı ?

FİDAN [email protected]

Page 11: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

ÇİÇEĞİ BURNUNDALARGençlerin Binbir Türlü Halleri Öncelikle bu yeni yazı dizisiyle buluşan her okura, günün hangi dilimindeler ise “Merhaba !” demek istiyorum. Günaydın, tünaydın, iyi akşamlar ve iyi geceler efendim ! Şu an evimde koltuğuma kurulmuş, o her zaman takmayacağım diye bağrışlar ile kendime küstürdüğüm gözlüğümü takmış, bir elimde kahvem öteki elimde kalem size yeni yeni cümleler aktarmayı deniyorum. Kararlıyım. Kim demiş dergi, gazete yazıları her zaman ciddiyet kokmalı diye ? İstedim ki burası siz okurların kendilerinden bir şeyler bulabileceği belki biraz kafa dağıtabileceği, minik bir terapi bölümü olsun. Düşünelim, düşündürelim ! Her yeni sayıda biz tüm gençlerin başına gelen olayların, tattığı duyguların, kapıldığı akımların bir tanesi üzerinde yazalım, güzelleşelim !DENEME BİR, Kİ : Büyüyen Küçükler, Küçülen Büyükler Çoğumuza zaman hiç çabuk geçmezmiş ya da hiç yaşlanmayacakmışız gibi gelir. İçinde bulunduğumuz durumları yeterince tartmaz ve gelişine yaşamayı tercih ederiz. Tabiri cazise ölüm korkusundan ziyade yoktur dünyada korkulacak başka bir melem duygu. Ta ki yaşları-mız kemale erene kadar. Her yaşın kendine göre güzelliği var fakat kim ne derse desin hayatın tadı gençken çıkıyor. Bunun sebebi her şeyi yapmaya gücümüzün ciddi anlamda yetmesi ve her yeni güne değişken yaşam tarzımızı daha da değiştirebileceğimizi bilerek uyanmamız olsa gerek. Hayal edin ki Cahit Sıtkı’nın da dediği gibi otuz beş yaşında ve ömrün dante gibi ortasındasınız. İşte o vakit sizin hayatınızdan beklenti her zaman düzen olacaktır. Sabit bir aile, sorumluluklar, yerine getirmeniz gereken kesin görevler ve artık büyümenin size hediye ettiği her şeyi kendi başınıza yapmanız gerektiğinin sinyalleri. Bu duygular yaşla beraber her sene kapınıza süslü püslü paketler ile bırakılır. Hayatın Noel Babası tarafından… Ya da sadece babası… Şimdi bana hak verdiniz mi ? Gençsiniz diyorum, kalkın o bilgisayarın başından diyorum, telefonu atın bir köşeye diyorum, zamanınız varken hayatın tadını çıkartın, verimli geçirin diyorum ! Gençlik eğlenmek için verimli olduğu kadar ileriki yaşlarda gerçek anlamda bir birey olmak içinde bir kumbaradır.Bizden bir şeyler öğrenmek isteyen çok insanla karşılaşacağımızı unut-mayalım.

TERAPİ 1 : Şimdi gözlerinizi kapayın ve günlük hayatta yaptığınız şeyleri gözünüzün önünden geçirin. Ne kadar da aynılar değil mi ? Şimdi tüm bu duyguları ardınızda bı-rakarak evinizin kapısını yavaşça kapatın ve dışarı çıkın. Saat erken olsun, yatağınızdan yeni çıktığınız-da mesela. En yakın kafeye uğra-yıp kendinize sert bir kahve alın ve şöyle güzel bir yürüyüşe çıkın.

Güzel gününüzü tekrar plan-layın. Bugün her zamankin-den farklı, güzel bir şey yapın. Ve unutmayın kendiniz için olsun !

MELEK ECE [email protected]

Page 12: Kalemsiz Dergi 10. Sayı
Page 13: Kalemsiz Dergi 10. Sayı
Page 14: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Zümrüdüanka Suçsuz olan biri varsa, o da sensin aslında.Hepimiz biliyoruz çünkü gitmen gerektiğini.Zaman, mekan ve ben biliyoruz.Hatta özlem ve umut da biliyor.Benim en büyük suçum; orda öylece durup, gidişini izlemekse eğer.Umudun suçu, “gitme” dememe yetmeyecek kadar silik olması.Özlemek iyidir derler.Fakat o da suçlu!Suçlu, çünkü özlem kelimesi; sana olan özlemimi anlatamayacak kadar yetersiz ve boş.Boş olan sadece o mu?Mekan boş!Varlığının güzelleştirdiği her yer boş, her yer renksiz.Bu arada zaman var ya zaman.Bence zalimlerin en büyüğü o!Söz konusu seni uğurlamak olduğunda, bir türlü durduramadığım bu kavram.Şu sıralar dayanılmaz yavaşlığıyla beni çileden çıkarıyor!Evet!Peşinden gelmek yerine, suçu başka şeylere atmakta usta olduğum kesin.Fakat!Beni benden almasına rağmen; suçlayamadığım tek şey, senin zümrüt gözlerin!

He-ceBu gece cümleten cümlesizim, eksiğim, kusuruma bakma.Şu an pekte özenmiyorum çünkü öznelere.Zamanı da değil zaten, zarf atmanın!Üstelik çok yorgunum ve yüklenemeyeceğim yüklem-lerini sırtıma.Noktalama işaretlerini takip edip, doğrudan atacağım kendimi yatağa.Yastığıma varamadan kaybedecek olursam yolumu.Giriş gelişmeyi geç, bir zahmet bakıver sonuca!

HUDUTHudut geçilmiş, cephe desen zaten düşmüş.

Anlayacağın, baştan mağlup olmuşum!Ben, “PAROLA!” diye diretirken;

çoktan, sol yanımdan vurulmuşum.“AŞK ulan AŞK işte!” diyen kimse olmamış.

Yine destursuz bir mermiye,fütursuzca hedef olmuşum.

Tolga [email protected]

Page 15: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Yalnızlık Geniş bir oda da yakaladı yalnızlık

Karanlıktı oda yalnızlık içine sinmiştiBiliyordu karanlıktan korktuğumu

Üstümü geliyordu, sesimi çıkaramadım.

Geniş bir oda da yakaladı yalnızlıkYürekleri tırmalıyordu hüzünlü sesi

Biliyordu! hüzünü sevmediğimiDaha da yükseliyordu, sesimi duyuramadım.

Geniş bir oda da yakaladı yalnızlıkBüyüktü, korkunçtu, tehlikeliydi

Artık büsbütün sarmıştı beni Sesim çıkmadı , sesimi çıkaramazdım.

İçeride benim gibi milyarlarcasıYalnızlık insanlar gibiydi kime sesleneceğimi bilemedim

Mülayim TOPÇU

[email protected]

Page 16: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL- MAİ VE SİYAH

Servet-i Fünun döneminin kusursuz roman yazarı olan Uşaklıgil’in bu kitabı bulunduğu dönemin yazın hayatını gözler önüne sermekte-dir. Kitabın kahramanı olan Ahmet Cemil lise son sınıfta babasını kaybederek ailesine bakma çabası içerisine girer. Genç yaşta ailesini geçindirebilmek için zengin bir evin çocuklarına yabancı dil dersi ve-rir. Şımarık öğrencilerle uğraşmak ona zor geldiği için ders vermeyi bırakır ve bir kitapçıyla anlaşıp polisiye roman çevirisi yapmaya baş-lar. O döneme göre çevirmenlik az olduğu kitapçı Ahmet Cemil’in tabir-i caiz ise derisini yüzerler.Cemil’in asıl yapmak istediği şiir üze-rine edebiyata yön vermektir. Ahmet Cemil günün birinde “Mirat-ı Şuun” gazetesinde çalış-maya başlar. Gazetenin sahibinin oğlu Vehbi Efendi, Cemil’in kız kardeşi İkbal ile evlenmek ister. İkbal ile Vehbi Efendi evlenirler. Ancak Vehbi Efendi İkbal’e hiçte iyi davranmaz, geceleri geç ve içkili gelir. Ahmet Cemil bunları gördükçe çok üzülür. İkbal’in hamile ol-duğu bir gece Vehbi Efendi eve yine geç ve içkili gelir. O sarhoş hali ile İkbali dövmeye başlar ve karnındaki bebeğin düşmesine neden olur. İkbal ise bu dövülmeden dolayı ölür. Ahmet Cemil’in lise arkadaşı Hüseyin Nazmi’nin kız kardeşi Lamia’ya aşıktır ve onunla evlilik hayalleri kurar. Ancak maddi du-rumu iyi olmadığı için yıllarca söylememiştir sevgisini. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Lamia’nın evlendiğini duyarak yıkılır. Ahmet Cemil için İstanbul’da kalmanın bir anlamı kalmamıştır. Önce kız kardeşini sonra Lamia’yı kaybeder. Bütün ömrünü adadığı şiirlerini de sobaya atıp yakar. Annesini yanına alıp Anadolu’da görev alıp işe gitmek ister. Tek isteği çok sevdiği kişiler ve hayallerini alan İstanbul’dan kaçmaktır…

Merve ULUDİ[email protected]

Page 17: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

ÇOK SATANLAR LİSTESİ

Page 18: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

AHMET ÜMİT – SULTANI ÖLDÜRMEKTarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkla-rı mı?

"Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?"Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şaha-ne bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bu-lunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorlu-ğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?Ahmet Ümit, kusursuz bir kurguyla ele aldığı bu cinayet-aşk-tarih örgüsünde edebiyat okurlarının gözündeki ayrıcalıklı yerini bir kez daha sağlamlaştırıyor.

Kurt’un Yorumu: Ümit çoğunlukla tarih kokan ve tarihin bilinmedik yönlerini gösteren romanlar yazan birisidir. Bunun bir örneği “İstanbul Hatırası” diyebilirim.

YENİ ÇIKAN KİTAPLAR

Jean Chrıstophe GRANGE- YOLCU

Ben gölgeyim.Ben avım.Ben katilim.Ben hedefim.Kurtulmak için tek çarem var: diğerinden kaçmak.Peki ya diğeri de bensem?

Kurt’un Yorumu: Kitap seçmeden önce yazarın geçmişinin parlak olması gerektiğini düşünü-yorum. Geçmişini bildiğim bu yazarın hem bu yeni kitabını hem önceki kitaplarını şiddetle tavsiye ederim. Gerilim severler için müthiş bir yazar.

Page 19: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

JOHN VERDON- GÖZLERİ-Nİ SIMSIKI KAPAT

New York’un en iyi ve tecrübeli dedektifiyken, basının kendisine uydurduğu isimden hep rahatsız olmuştu: Sü-per Dedektif. Bir bulmacayla karşılaştığında, kesinlikle onu çözmeliydi. Gurney’e göre her bulmacanın çözümü için her zaman bir ipucu mevcuttu.Peki ya bu sefer istediği ipucu ya da kısayol yoksa?Gözlerini Sımsıkı Kapatacaktı o zaman...Düğün gecesi öldürülen bir gelin… Ve bu olaya şahitlik eden yüzlerce davetli. Cinayeti kimin işlediği ortada, herkes kendinden emin ama ya hepsi zekice bir illüz-yonla yanıltılıyorsa... Cinayet silahı dahil birçok detayda yanıltıcı ve sürpriz akıl oyunlarını gördüğünde, Gurney tam bir psikopatla karşı karşıya olduğunu anlar.Kurt’un Yorumu: “Aklından Bir Sayı Tut”un yazarı Verdon yine yapmış yapacağını. Önceki kitabındaki gibi romanının başından sonuna kadar büyük bir incelikle katili göstermeden yazmış. Bu romanını da “Aklından bir Sayı Tut”u da tavsiye ederim.

CAN DÜNDAR- AŞKA VEDA

Ve olası bir sevda kuraklığı tehlikesine karşı, okurları uyarıyor..."Şimdi bakıyorum da, umursamaz kalabalıklarda metruk bir yalnızlık yaşıyor neslim..."Aşka Veda, Can Dündar'ın aşka dair yazılarını bir araya getiriyor. Körkütük, sırılsıklam aşkları, özlemi, yalnızlığı, ayrılığı ve terk edilme acısını; "kâh içten içe kabaran kâh gürül gürül çağlayan o deli nehri," anlatıyor.Siyasetten ve popüler kültürden kadın ve erkek-lerin zaman içinde değişen yüzlerine bakıyor. "Söylenmemiş o iki sözcük yüzünden heba olup gitmiş" nesiller ile nihayet kavuşan ama mutsuz mu mutsuz olan günümüz gençliğini karşılaştı-rıp şiirini kaybeden zamane ilişkileri sorguluyor. Şehvet sevdadan soyunduğunda, Eros okunu kırdığında, piyasa duruma el koyduğunda aşkın nasıl can çekişmeye, körelip çirkinleşmeye başla-dığını sergiliyor.Hazsız evliliklerden evliliksiz hazlara, sekssiz aşktan aşksız sekse; ateşten gömleği gönüllü gi-yenlerden, aşkını kariyerine feda edenlere geçişin izini sürüyor.Aslında bir türlü veda edemediğimiz, her daim ihtimal dahilinde olan aşkı anlatıyor Can Dün-dar, Aşka Veda'da.

Page 20: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

ELİF ŞAFAK ŞEMSPARE

Her hikâye, her kelime bir “şems pare”dirGönülden yazılmış her roman, her hikâye, her kelime bir şems paredir...Güneş parçası..Kararır gökyüzü bazen; kasvetli bulutlar kaplar semayı.Hayatın ritmi durağanlaşır, sohbetler bilin-dikleşir, içimizde birikir yalnızlık hissi.Nasıl özleriz güneşi o zaman, griler içinde aradığımız bir tutam renk demeti.Peri tozu gibi, inceden.Gönülden yazılmış her roman, her hikâye, her kelime bir şems paredir.Güneş parçası, düşer omuzlarımıza, kar tanesi gibi usulca, yağmur gibi yıkar ruhu-muzu, arındırır tozdan kirden tekdüzelikler-den...

Kurt’un Yorumu: “Aşk” kitabından sonra bu romanı sırf “Aşk”ın üzerinden prim kazanır diye düşünüyorum.

DAVİD NİCHOLLS- BİR SORU BİR AŞK“Çok Satan Bir Gün” kitabının yazarından kalpleri fethedecek yeni bir roman

Bir Kadın Bir Erkekte Aslında Ne Arar?Brian Jackson üniversiteye büyük umutlar, hedefler ve gizli bir de arzuyla gelmiştir: Üniversiteler Düellosu'na katılmak. Şimdi bu şansla birlikte aşkı da bulan Jackson, hem yarışmayı hem de sevdiği kızın kalbi-ni kazanabilecek midir?"Bize güvenin, bayılacaksınız." -Arena"Elimden bırakamadım. Bayıldım." -Alan Cumming"Dokunaklı, sıcacık ve eğlenceli... Bu kita-bı okuyun." -Daily Mail"Enfes! Herkese öneririz.'' -Paul Morley Richard&Judy's Book Club

Page 21: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

AHMET KÜÇÜKKERNİÇ KAN SICAĞI

"Ölmeden hisset. Bunu neden yaptığımı sana mutlaka anlatırım. Bir ara mezarına gelirsem eğer..."

Yavaş yavaş üşümeye başladı. Sıcak sonbahar akşamın-da, donuyordu. Bilinci de kapanmaya başlamıştı. Katil kulağına yılan gibi tıslayarak, fısıldadı. "Kan Sıcağı!" dedi, "Ölmeden hisset. Bunu neden yaptığımı sana mutlaka anlatırım. Bir ara mezarına gelirsem eğer..."Kan ter içinde uyandı Kenan. Jilet keskinliğindeki bir bıçağın, bir gırtlağı, baştan başa doğradığını görmüştü. Gördüklerine bir anlam vermeye çalışıyordu. Bir bıçak vardı ve biri ölüyordu. Ellerine baktı. Gördüğü rüyanın etkisinden titriyorlardı. Alnındaki terleri sildi. Ne biçim kâbuslar görmeye başlamıştı yine...Yanı başında duran saate baktı. Altı buçuğa geliyordu. Telefonunun çaldığını sonradan fark etti."Hayrola Şeref bu saatte?""Nişantaşı'nda, iki kişiyi doğramışlar. Bunu kim yaptıy-sa, burayı mezbahaya çevirmiş. Seni almaları için bir ekip gönderdim abi. Birazdan orada olurlar..."Bir polis...Rüyalarının arasında bir yerde parlak, keskin bir bıçak...Kesilen damarlardan akan ılık kan...Ve bir katilin hissettiği 'Kan Sıcağı'...

DEBBİE MACOMBER- BAHÇEMDE YEŞEREN

UMUTLARNefes aldığımız sürece hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız...

Eksik kalan bir şeyler, geçmişime dair cevaplanması gereken sorular vardı. Gidilmemiş yollara, gerçek-leşmemiş hayallere duyduğum merak sürekli aklımı kurcalıyor, zamanı geri almak ve yarım kalan anıla-rın kapılarını aralamak istiyordum.Yaşadığımız dünyanın iyi-kötü, acı-tatlı ne çok sürprizle dolu olduğunu anlatan, şaşırtıcı oldu-ğu kadar etkileyici bir roman. “Küçük Mucizeler Dükkânı” ve “Bir Yumak Mutluluk”tan sonra yeni kitabı “Bahçemde Yeşeren Umutlar” ile seriye bam-başka bir lezzet katıyor.

Page 22: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

CEMALNUR SARKUT AŞKTAN DİNLE

Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî isimli eseri ışı-ğında nefs, aşk, kibir, cömertlik, gösteriş, edep gibi insanın gelişiminde rol oynayan pozitif ve negatif kavramların iç mânâlarını anla-tıyor. Bizi Mesnevî’de buyurulan,“Tû megû mârâ bedân şeh bâr nîst / Bâ kerîman kārha doşvâr nîst (Benim o yüksekliklere çıkmaya gücüm yok deme, Kerîm olanın eteğine yapış, seni çıkaracaktır.)” emri üzerine, Kerîm olan Mesnevî’ye yapışmaya davet ediyor.

FİKRET EROĞLU ARAF’IN SAKİNLERİ

Hastane odasında sonunu bekleyen genç bir kız... Onu yapayalnız ölümün soğuk kollarına iten nedenler... Haki-kati Handan'ın hayat hikâyesinde bulan ateist bir doktor... Sıra dışı konuşmalarıyla ruhani dünyalara pencereler açan İskender... Ve bu insanların manevi yolculuğu...Ateist kocaya aşkla bağlı inançlı bir kadının hoşgörüsü... Hiçbir engel tanımayan sevginin tılsımı...Jale, Berrin, Safiye ve diğerlerinin dramatik, bir o kadar da ibret dolu hayat hikâyeleri... Kısaca rotasını kaybet-miş gençliğin çığlıkları... Ve bütün bu olanların arasında Handan'a sonsuzluk kapılarını açan o ses.

Merve ULUDİ[email protected]

Page 23: Kalemsiz Dergi 10. Sayı
Page 24: Kalemsiz Dergi 10. Sayı
Page 25: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Benim Marlon ve Brandom 2007 yapımı yönetmenliğini Hüseyin Karabey'inyaptığı dramatik ve politik türde Türk sinema filmi. HüseyinKarabey'in ilk uzun metrajlı filmi olmak üzere başrollerini AyçaDamgacı ve Hama Ali Khan paylaşmıştır. Filmin çekimleri 2007 yılındaKasım ve Aralık aylarında sırası ile Türkiye'nin İstanbul, Diyarbakır,Mardin, Silopi, Van, İran'ın Urmiye, Irak'ın Erbil ve Süleymaniyekentlerinde 6 bin kilometre yol kat edilerek gerçekleştirildi.Senaryo yazarlığı Ayça Damgacı ile Hüseyin Karabey tarafından yapılmaküzere Ayça Damgacı ile Hama Ali arasındaki gerçek bir aşk öyküsünedayanarak uyarlanmıştır. Filmde başrolü paylaşanlar ise gerçekyaşamdaki kendi kişiliklerini canlandırmışlardır. Oyuncu kadrosundaAyça Damgacı, Hama Ali Khan, Cengiz Bozkurt, Emrah Özdemir, Aniİpekkaya, Nesrin Cavadzade, Mahir Günşiray gibi isimler yer almıştır.

Ayça Damgacı : Ayça

Hama Ali Khan : Hama AliVolga Sorgu :Sah Havan

Cengiz Bozkurt : Kaçakçı AzadEmrah Özdemir : Soran

Ani İpekkaya :Ermeni ArıknasNesrin Cavadzade :DeryaMahir Günşiray :Mahir

ÖDÜLLER27. Uluslararası İstanbul Film FestivaliEn İyi Kadın Oyuncu Ödülü - Ayça Damgacı6. New York Tribeca Film FestivaliEn İyi Yönetmen Ödülü - Hüseyin Karabey15. Adana Altin Koza Film FestivaliEn İyi Kadın Oyuncu - Ayça Damgacı25. Kudüs Film Festivali - İsrailFIPRECSI Ödülü5. Erivan Film Festivali - ErmenistanFIPRECSI Ödülü ve Ekümenlik Jüri Özel Ödülü14. Saraybosna Film Festivali - Bosna HersekEn İyi Kadın Oyuncu - Ayça Damgacı45. Antalya Altın Portakal Film FestivaliEn İyi Yardımcı Erkek Oyuncu - Volga Sorgu21.Tokyo Uluslararası Film FestivaliEn İyi Asya-Ortadoğu FilmiBorderlands - 4FilmfestivalEn İyi Film

FİLMİN ÇEKİM SÜRECİ

Filmin çekim süreci, Rotterdam Film Festivali'nde Hubert Bals Fonu'ndan senaryo desteği alınmasıyla başladı.Kültür ve Turizm Bakanlığından da senaryo desteği alan Rotterdam Film Festivali'ndeki film markette 450 proje arasından seçilen 40 proje arasına girerek Hollanda'dan yapımcı buldu.Rotterdam Film Festivali bünyesinde geçen yıl açılan Hu-bert Bals Plus'tan ilk yapım desteği alan filmler arasında da bulunan ''Gitmek''in çekim süreci, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan yapım desteği almasıyla birlikte hız kazandı.

ABD'de ''No Borders'' adında bağımsız filmleri destekleyen New York'ta gerçekleşen film markete davet edilen Hüseyin Karabey, Global Film Infiative'den aldığı destekle de filmi-nin ABD'de dağıtımını garantiledi.Filmin çekimleri, üç ülke sınırlarında küçük bir ekiple gerçekleşti. Çekim sürecinde 6 bin kilometre yol kat edildi. İstanbul'da başlayan çekimler, Diyarbakır, Mardin, Silopi, Van, İran'ın Urmiye, Irak'ın kuzeyindeki Erbil ve Süleyma-niye kentlerinde yapıldı.

İstanbul'da yaşayan tiyatro oyuncu Ayça ile Kuzey Iraklı tiyatro oyuncusu olan Kürt kökenli Hama Ali, Türkiye'de çekilen bir sinema filminin setinde tanışırlar ve birbirlerine aşık olurlar. Filmin çekimleri sona erdikten sonra Hama Ali Irak'a, Ayça ise İstanbul'daki normal yaşamlarına geri dön-mek zorunda kalırlar. Irak'a Amerika Birleşik Devletleri'nin saldırmasıyla iki sevgilinin birbirlerine ulaşmaları adeta olağanüstü bir hal alır. Ailesi, tiyatrodaki arkadaş çevresi ve kendisiyle mücadele etmek zorunda kalan Ayça, herkes Irak'tan savaş nedeniyle kaçmaya çalışırken Hama Ali'ye ulaşmak için tersine bir yolculuğa çıkar.

Page 26: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

- Ayça Damgacı , harikulade bir tiyatro oyuncusu , yeteneğinisenaryosunu yazdığı "Gitmek" sinema filminde göstermiştir . Film-de oyunculuklar güzeldi ama senaryo için aynı şeyi söyleyememe-ğim .

- Filmin yarısı yolda geçti , aralarda konuşmalar olmalıydı.

- Kürtçe ve ingilizce konuşmalara yer verilmiş ancak alt yazı yok-tu ve olmalıydı filmin anlaşılabilir olması açısından.

- Filmin sonunda nasıl kürtçe konuşmalar vardı , kürtçe bilme-yenler sonun nasıl bitiğini anlayamadı.

- Film bildiğimiz el kamerasıyla çekilmişti sanki

- Düğün sahnesi vardı , düğündekiler büyük bir ihtimalle oradaki yerli halktı ve sanırım set ekibi film çekileceğini haber vermemişler ki insanlar kameralara bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı ,sanki yoldan geçerken düğün olduğunu görmüşlerde biraz buradan sahne çekelim gibi bir hava vardı

- Aklımızda kalan soru işareti oldu , Ayça adamı seviyor yollaradüşüyor ama ali , ayçayı seviyor mu sevmiyor mu anlayamadık ?

- Türk filmlerindeki gibi güzel kız , yakışlıklı olan yoktu belki defilmi bu kadar gerçekçi kılan ödül almasını sağlayan nedenlerdenbiride budur ve tabi ki oyunculuklarda.

- Bu senaryodan çok daha iyi dramatik bir film yapılabilirdi

- Senaryo vasat olmasına rağmen bu kadar ödül alması ilginç ama Ayça Damgacının oyunculuğunu görmek ,Volga sorgu da çok iyi oynadı izleyin derim...

Merve [email protected]

Page 27: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Illüs

tras

yon

: Jer

emy

Lord

Aksiyon Dolu Bir Aktör: Jean Reno

Page 28: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Jean Reno; 30 Temmuz 1948'de Fas'ın Casablanca şehrinde dünyaya gelmiştir. Gerçek adı Jean Moreno olan İspanyol asıllı Fransız bir aktördür.Jean Reno şöhret yolculuğuna 70'li yıllarda tiyatro ve televizyon çalışmaları ile giriş yap-mıştır ve 1979 yılında Costa Garvas'ın "Clair de Femme" filmi ile ilk ciddi övgülerini almıştır. Ardından Didier Farmand'ın tiyatro grubu ile Avrupa Turnesine çıkmıştır.Luc Besson ile yolları kesiştiğinde ise artık şöhret kapısını sonuna kadar aralamıştır. Önce "L'avant Dernier" (1981) ardından da "La Darnier Combat" (1983) filmleri ile Fransa'da bir çok ödüller alırlar. Ama asıl çıkışını Besson'un "Le Grand Bleu"'su (the big blue) ile yakalamıştır. Big Blue Fransa ve tüm Avrupa'da mükemmel gişe yapar ve Reno'nun şöh-ret patlamasının kanıtı olarak tarihe geçer. "La Famme Niki-ta" (1993) filminde, kısa bir rol almış ve bir tetik-çiyi canlandırmıştır. Bu karakter 1994 yılında kült karakteri olduğu "Leon"'a bir köprü vazifesin-dedir. Ayrıca 1993'te "Les Visi-teurs" filmi de Fransızları oldukça etkilemiştir. 1994'ün 18 Kasımında, "The Professio-nal" filmi ile Jean Reno, Hollywood'da gerçek

yerini bulmuştur. Bu film Besson ve Reno'nun Amerika'daki hayran kitlesinin alt yapısını oluş-turur.1995'te "French Kiss", 1996'da "Mission: Impos-sible" tamamlanır. İki filmde yeterli düzeyde olmamakla beraber, Mission: Impossible iyi gişe

yapar ve Reno'nun şöh-ret ışığının sürekliliğini

sağlar. Reno tekrar Fransa'ya döne-

rek "Le Jaguar" ve "Un Amour de Sorciere"'i çekerek 1997'de tekrar Amerika'ya döner. Amerika'da "Ro-seannas Grove" ile Amerikan seyircisi önüne bu

kez komedyen yö-nüyle çıkmıştır ancak

Amerikan seyircisi onu aksiyon filmlerinde görmek istemektedir.

1998 yılında "Godzilla"'yı çeker. Yazın

en iyi filmi olması beklenen Godzilla, beklenenin aksine

tam bir fiyaskodur. Eleştirmen-lerin film hakkındaki tek olumlu

görüşü, Jean Reno'nun perfor-mansıdır. Aynı yıl Robert De Niro ile beraber oynadığı "Ronin" ise insanlarda iyi izlenim bırakır.Daha sonra "Les Rivieres Poup-les" (2000), "Wasabi" (2001) ve

"Rollerball" (2002) filmlerinde yer alır. 1989'da Big Blue ile en iyi yardımcı aktör, 1994 Les Visiteurs ile en iyi aktör ve 1995 yılında Leon ile en iyi aktör dallarında toplam üç kez Cesar ödüllerine aday gösterilir.

Aksiyon Dolu Bir Aktör: Jean Reno

Mert ABAKUŞ[email protected]

Page 29: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Yolculuk… Belki kimileri için ayrılık olur, kimileri için tekrar kavuşma, belki de sadece bir kav-ram olarak kalır yolculuk. Aslında durup düşündüğümüzde o kadar çok, sınırsız sayıda yolculuk ediyoruz ki bunların sadece bizde iz bırakmış olanlarını hatırlıyoruz. Evden çıkıp bir arkadaşımı-za gitmemiz bile kendimiz için ufak çaplı bir yolculuktur. Elbette ki bizler bunu yolculuk olarak görmeyiz. Bizim için yolculuk bir ulaşım aracı kullanmak ; otobüse binmek, trene binmek, uçağa binmek ve ya kendi aracımız ile seyahat etmek. Belki kimi zamanlar buna bile önem vermiyo-ruz, bunlar bizim için sadece taşıttan ibaret kalıyor. Bizler hedefimize odaklanmışız. Aynı fizik problemlerinde olduğu gibi bizim için sadece A noktası ve B noktası var. A dan B’ ye gidiyoruz ve işlem tamamlandı. Hayır ! Aslına bakarsanız bu böyle değil. Her yolculuğun kendi dünyası var-dır. Her yolculuk sizde bir iz bırakmak ister, beni her zaman bununla şununla hatırla demek ister. Hangi birimiz bunu önemseriz ki ? Ben genelde otobüs ve tren yolculuğundan hoşlanırım. Özellikle de gündüz olanlarından. Çünkü onların diğerlerinden çok ayrı hikayeleri vardır. 9. Sınıfı Tekirdağ Çerkezköy’de okudu-ğumdan dolayı İstanbul’a gelmek ve ya dönmek için çoğu zaman demiryolunu kullanırdım. Gi-derdim pencere kenarına otururdum ve yolculuğun büyüsüne bırakırdım kendimi. Düşünsenize her yolculuk yeni bir şey görmek demek, yeni şeyler öğrenmek demek ; yeni hayatları, yeni kav-ramları, belki eskiden beri var olan ama ismini bile duymadığımız şeyleri tekrardan keşfetmek bambaşka bir duygu. Bir ramazan günü oruçluydum ve o sırada Çerkezköy-İstanbul istikameti için trene bin-miştik. İftar vakti yolculuğa denk geldiğinden yanımıza o anlık karnımızı doyuracak bir şeyler almıştık. İftar zamanı geldiğinde çevre köylerden ezan sesi yankılanıyordu. Tren yoluna devam ederken güneş batmış ve gökyüzünü bir kızıllık kaplamıştı. Ben tam onun büyüsüne kapılmışken yan koltuklarda oturan amca ve teyze oruçlu olduğumuzu fark edip bize hurma ikramında bu-lundular. Şöyle söyleyeyim ben hayatımda öyle güzel bir hurma daha yemedim. Daha sonra fark ettim ki aslında o kadar güzel olan hurma değildi, yolculuktaki o inanılmaz ortamdı. İşte bu ufak öykü gibi her yolculuk, hikayelerle dolu, kendi dünyalarıyla dolu… Yolculuk etmeyi küçüklükten beri o kadar severim ki : Eskiden yazları ailem ile tatile Antalya’ya giderdik. Ancak benim ulaşım biçimim onlardan biraz farklı olurdu. Onlar uçakla ulaşım sağ-lamayı tercih ederken ben önceki gün otobüse atlar ve geze geze göre göre, yolculuğun zevkini çıkararak giderdim. Annemler bunu eziyet olarak düşünürlerdi. Benim içinde küçüklükten beri bu çok ayrı oldu ve halen öyle. Ama ben size demiyorum gidin uçak biletlerinizi iptal edin oto-büse binin. Uçağında rahatlığı, ulaşım kolaylığı ve zamandan aldığı pay otobüse ve ya diğer kara ulaşımına oranla daha iyi elbette. Onun da kendi çapında yolculuk zevki var. Bulutların üstünde, hele ki güneş batarken… Yaşantımdan dolayı oldukça fazla seyahat ederim. Bu anlattıklarım gibi o kadar çok yolculuk hikayem var ki. Ben bile anlatmak istesem anlatamam sanırım. Otobüs, uçak, tren… her türlü ulaşım biçimini kullanırım. Sanırım daha ışınlanma bulunmadı. Ancak bunları severek yaparım, zevkini çıkararak. Şimdi tekrar düşünüyorum da o kadar çok seyahat etmişim ki artık tüm otobüs firmalarını, modellerini, markalarını, uçak tiplerini ve firmalarını, trenlerin sistemlerini biliyor hale geldim. Artık bu benim ilgi alanım oldu, belki de hobim. Her neyse daha fazla gözlerinizi yormuyor ve kafanızı şişirmiyorum. Bu yazımın amacı aslında yolculuklara dikkat çekmekti. Siz A noktasından B noktasına giderken o kadar çok şey oluyor ki. Bunları kaçırmayın derim.Dergimizi takip ediyorsanız önceleri müzik hakkında yazılar yazdığımı biliyorsunuzdur. Ancak arada istisnalar da olmalı diye düşünüyorum. Eğer bu denemede bir hatam olduysa af buyurun. Umarım beğenmişsinizdir. Tekrar görüşmek dileği ile.. İYİ YOLCULUKLAAR…

Can Alp ALAÇ[email protected]

A'DAN B'YE YOLCULUK

Page 30: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

MÜZİKTE YAZIN RUHUTekrardan merhabalar arkadaşlar. Bir sayımızda daha bize ayrılan kısımda birlikteyiz. Bu sayımızda neyi inceleyeceğiz ne hakkında bilgiler vereceğiz demeden önce geçtiğimiz sayılara bir göz atalım istedim. Önce-likle 5. sayımızda müzik ve davranışlarımız üzerine bir araştırma yazımız olmuştu. Ardından 7. Sayımızda müziğin gelişim sürecini inceledik. 8de de Klasik müzik hakkında bilmediklerimizi öğrendik. Peki bu sayımızda neler öğreneceğiz neler hakkında konuşacağız. Ufaktan bir göz atalım:Bu sayımızda temmuz ayını bitirmemiz birlikte sıcak yaz mevsiminde gerçekleşecek olan önemli konser organizasyonlarından bahsedeceğiz. Bununla da kalmayıp ülkemize gelecek gruplar hakkında da ufak ufak bilgileri de sizlerle paylaşacağız.Yaz mevsimi gelince müzikle ilgilenenlerin aklına en başta gelenlerden biri de gerçekleşecek olan konserler ve festivallerdir. Eskinin aksine bir süredir ülkemizde her yıl dünya devi grupların gelmesi de bu düşünceyi güçlendirmiş durumda. Hatta daha geçtiğimiz ay dünya devi heavy metal grubu Megadeth ve öncesinde met-alcore grubu Trivium; Küçükçiftlik Parkta sevenlerini coşturdular. Dans müziğinin en başarılı isimlerinden Pitbull'da Küçükçiftlik Parkta unutulmaz bir gece yaşattı. Elbette bu yaz gerçekleşecek dev konserler bununla sınırlı kalmıyor. İşte bu yaz göze çarpan organizasyonlar;

Tuborg GoldFest:Eski ismiyle İstanbul Open Air Festival bu yılda dünyanın birçok ünlü grubunu rock müzik severleriyle buluşturdu. “Tuborg GoldFest” türler arası dağılıma gösterdiği özenle de dünya standartlarında bir festi-val olma özelliği taşıyor. Rock’n’roll, nume-tal, senfonik rock ve hard rock gibi rock müziğin farklı türlerinden dev isimlerin sahne alacağı festival, rock müziğin farklı türlerine gönül veren herkese muhteşem bir müzik deneyimi yaşatmayı amaçlıyor.Bu yıl “Tuborg GoldFest”te, Guns’N’Roses, Evanescence, Apocalyptica, Within Temp-tation, Godsmack, İn Flames, Lacuna Coil, Ugly Kid Joe gibi dünyaca ünlü isimler müzikseverlerle buluştu. Festivalde rock sevenleri bekleyenler bununla da sınırlı kalmamis. Ülkemizin rock müzikteki en önemli sanatçı ve grupları da festival kad-rosunda yerini almış. Şebnem Ferah, Pen-tagram, Redd, Erdem Yener, Gürcan Ersoy, Ayşe Saran bu isimlerden sadece birkaçı. 3 tam gün süren festival, İstanbul’un merke-zinde müzikle dolu bir yaz geçirmek iste-yenleri ağırladı. Purple Concerts organi-zasyonuyla 4, 6 ve 7 Temmuz tarihlerinde Parkorman İstanbul’da gerçekleşen festival rock sevenlere benzersiz bir deneyim yaşattı.

GoldFest’e yer alan grupları kısaca tanıyalım;

-Guns N' Roses (GN'R); 1985 yılında kurulmuş, hard rock şampiyonları ünvanlı ve tüm dünyada albümleri 100 milyondan fazla satmış Amerikalı hard-rock müzik grubu. -Evanescence; ABD'li rock müzik grubudur. 1995 yılında grubun vokalisti Amy Lee ve gitaristi Ben Moody tarafından Little Rock, Arkansas'ta kurulmuştur. -Within Temptation; bir Hollandalı senfonik rock grubudur. 1996 yılında vokalist ve söz yazarı Sharon den Adel ile gitarist Robert Westerholt tarafından kurulmuş-tur.

-Godsmack; 1995 yılında kurulmuş bir Amerikalı Hardrock/Heavy metal grubudur. Grup şu ana kadar 6 albüm yayınlamıştır.

-İn Flames; İsveç'li bir Melodik Death Metal grubudur. Kendi müzik türlerinin yaratıcısı oldukları konusu tartış-malı olmak ile birlikte türlerine olan büyük etkileri kabul edilen bir gerçektir.

Bunun haricinde GoldFest’te: Lacuna Coil, Apocalyptica, Heaven Shall Burn, Şebnem Ferah, Penta-gram, Ugly Kid Joe, Skindred, Sweet Savage, Redd, Erdem Yener, Ayşe Saran, Planeur, Gürcan Ersoy grupları da izleyicileri Parkorman’da coşturacak.

Page 31: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

İstanbul Caz Festivali:Yıllardır cazın yani sıra pop, folk ve rock gibi değişik müzik türlerinde de güncel müziğin nabzını tutan İstanbul Caz Festivali, bu sene 3-19 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşti. İstanbul Kültür Sanat Vakfı tara-fından Garanti Bankası sponsorluğunda düzenlenen 19. İstanbul Caz Festivali’nin programı bu yılda dolu dolu yaşandı.9. yılında İstanbul Caz Festivali, yine çok heyecan verici bir program ile izleyicilerinin karışışında hü-nerlerini gösterdi. Caz müziğinin efsane isimlerinin yanı sıra, “geleceğin caz yıldızları” olarak nitelenen çeşitli isimler de festivalin bu yılki önemli konuk-ları arasında yer alıyor. Bu yıl özellikle rock ve soul müzik alanında iddialı bazı isimlere programında yer veren festivalin bu alandaki iki önemli konuğu ise İngiliz rock müziğinin efsane isimlerinden Morrissey ve soul müziğinin günümüzdeki en büyük yıldızları arasında sayılan Sharon Jones & The Dap-Kings! Diğer taraftan, festivalin sevilen bazı etkinlikleri bu yıl da devam etti: Bu yıl üçüncü kez düzenlenecek olan Tünel Şenliği, 7 Temmuz Cumartesi akşa-mı Tünel ve çevresini bir müzik şenliğine çevirdi. Festival boyunca Salon’da gerçekleşecek “Avrupa Caz Kulübü” konser serisinde, Türk cazının önemli isimleri, konuk ettikleri Avrupalı cazcılar ile buluştu. Ayrıca Tünel Şenliği kapsamında gerçekleşen Genç Caz Konser Serisi, farklı kültürlerin olduğu kadar geleneksel ile çağdaş müziğin buluştuğu “Ustalarla Buluşmalar”, şarkıcı/söz yazarı geleneğinin genç ve güncel temsilcilerinin yer aldığı “Yeni Ozanlar” gibi bölümler de festivalin devam eden etkinlikleri ara-sında yer alacak. İlk kez geçen yıl başlayan ve cazın farklı köşelerinden çarpıcı projelerin yer aldığı “Caz İçin Tuhaf Bir Yer”serisi bu yıl da devam eden etkin-likler arasında.

Red Hot Chili Peppers:Yedi Grammy ödüllü ve multi-platinum sahibi Red Hot Chili Peppers tarihteki en başarılı rock grupları-nın arasında gösteriliyor. Bugüne kadar 60 milyonun üzerinde albüm satışına imza atan grup, en iyi rock albümü, en iyi rock sanatçısı, en iyi rock performansı gibi birçok dalda Grammy ödülü kazandı. Radyolar-da en çok çalınan parçalar sıralamasında üst sıralar-da yer alan grubun parçaları, arka arkaya toplam 81 hafta 1 numara kalmayı başardı. Son yıllarda en çok aranılan gruplar arasında da ilk sıralarda yer alması da bunun kanıtı! Rock, punk ve funk üçlemesinden oluşturdukları eşsiz sound ile kategorilerinden sıy-rılmayı başaran grup, bu sound’un yanı sıra sahnede sergiledikleri sürpriz performanslar ve etkileyici sahne kostümleriyle de farklarını ortaya koymayı başarıyorlar.

1983 yılından beri Californication, Otherside, Scar Tissue, Ünder the Bridge gibi dünyada yan-kı uyandıran hitlerin sahibi olan Red Hot Chili Peppers’ın unutulmayacak İstanbul performansını Şantalistanbul’da 8 Eylül’de kaçırmayın. Bilet fiyat-larına göz atacak olursak kategori 1 tükenmiş olma-sına rağmen kategori 2 halen satışta ve fiyat olarak 125 TL. Bizim açımızdan birazcık fazla :)

Stevie Wonder:Müzikseverlerin yıllardır dört gözle beklediği, popü-ler müziğin büyük ismi Stevie Wonder, caza desteği-nin 15. yılını kutlayan Garanti Bankası’nın “Garanti Caz Yeşili” etkinlikleri kapsamında, İstanbul’daki ilk konserini verecek. 14 Eylül de Santralistanbul’da gerçeklesicek konserde Stevie sevenlerini bekliyor.

Rock N Coke:Rock'n Çöke ilki 2003 yılında düzenlenen, Coca Cola'nın sponsorluğunda olan ve Çatalca'daki İstanbul Hezarfen Havaalanı'nda gerçekleşen festi-val. Dünya'dan ve Türkiye'den birçok ünlü sanatçı ve grubun sahne aldığı organizasyon. Limp Bizkit, Motorhead, Travis, Moby, Nine İnch Nails, Müse, Franz Ferdinand, Placebo, The Cure, Korn, İggy Pop, Gogol Bordello, The Prodigy, Linkin Park,Within Temptation,The Rasmuş,Juliette Lewis gibi ünlü gruplar festivalde yer almıştır.Dünyaca ünlü grup ve kişilerin katılımından ve gençlerin ilgisinden dolayı Türkiye'de yapılan sene-lik müzik festivallerinin en büyüğüdür. Festival 2+1 gün sürer. Cuma gününden açılan kamp alanına günlük ya da iki günlük çadırlar kurularak konakla-ma sağlanır. Festival alanında büyük sahne yani sıra alternatif sahne, alıveriş alanı, kamp alanı, otopark, lunapark gibi katılımcıların her türlü gereksinim ve eğlence ihtiyaçlarını temin edebilecekleri yerler bulunmaktadır. Festivalin ana basın sponsorları Ka-nal D ve Dream TV olmuştur. .Coca-Cola ve pozitif organizasyon 05.02.2010 tarihinde yaptıkları açıkla-ma ile Rock'n Coke festivalinin 2 yılda bir düzenle-neceğini duyurmuşlardır ancak açıklamanın aksine 2011’de festival tekrar gerçekleşmiştir.Bu sene yapılacak ve ya yapılmayacak organizasyon için şirketler herhangi bir açıklama yapmamışlardır. Bizde sizler gibi bu organizasyonu merakla bekliyo-ruz… --Bu sayımızda yaza damgasını vuran ve vuracak olan konserlere ve festivallere yer vermeye çalıştık. Umarım müzikli bir yaz için güzel bir plan yap-mışsınızdır. Bir dahaki sayımızda farklı bir konu ile görüşmek üzere müzikle kalın…

Can Alp ALAÇ[email protected]

Page 32: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Türkçe Top 10Her yıl olduğu gibi yaz dönemi albümlerinde rekabet oldukça fazla. Tabi bu da albümlerin kalites-ini arttıran bir unsur. Bende sizler için bu sayıda 2012 yaz dönemi albümlerinden oluşan bir top 10 hazırladım. İşte liste;

1. Ayşe Özyılmazel - Su Gibi Gel2. Sıla - Joker3. Kenan Doğulu - Aşka Türlü Şeyler4. Sertab Erener - Ey Şüh-i Sertab5. Zara - İstanbul Flamenko 5'lisi6. Funda Arar - Sessiz Sinema7. Gökhan Türkmen - Ara8. Sibel Can - Meşk9. Nil Karaibrahimgil - Ben Buraya Çıplak

Geldim10. Tuğba Özerk - Kolay Değil

Batuhan ÖZTÜTÜNCÜ[email protected]

Page 33: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Zara’dan Flamenko Türküler Resitali

Benim de sevdiğim türkücülerden olan Zara geçtiğimiz günlerde yeni albümünü pi-yasaya çıkarttı. Albümde on adet türküyü beş kişilik flamenko sanatçısıyla birlikte yer aldı. Projenin adı "Zara ve İstanbul Flamenko 5'lisi" olarak sunuldu.

Albümü özellikle temin ettim ve dinledim. Çünkü Zara'nın bu çalışması bana gerçekten sürpriz oldu. Kendisini takip eden birisi olarak şaşırdım doğrusu. Yine de dinledikten son-ra yorumunun her zamanki gibi çok güzel olduğu kanısına vardım. Almanızı önereceğim albüm fiyatı 15.99 TL, ayrıca otomobilinizde dinlemek isterseniz tam albümü derim..

Mert ABAKUŞ[email protected]

Page 34: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

TELEGRAM (ZİHİN KONTROLÜ)Telegram zihin kontrol operasyonlarının genel adıdır. Telgraf gibi beynin belirlen-miş bölgelerine nokta vuruşlarla gerçek-leştirilir. Dünyada sayısı pek çok mağ-duru vardır fakat ispat edilmesi oldukça güç olduğu için "psikiyatrik vaka" olarak değerlendirilir.İnsan fıtratına tamamen ters nitelikte olan bu silahın en önemli hedeflerin-den biri de, “kurban”a beyin kontrolü ile paralel olarak maxımum paın (en üst seviyede acı) verebilmek çünkü.Bugün dünyanın birçok ülkesinde telegram mağ-durları var. Mağdurların kurduğu dernek-ler; hâdise etrafında yayınlanan birçok ciddi kitap, dergi veya gazete makalesi; yine, internette sayısız makale, araştırma ve döküman mevcut. Batıdaki bazı or-ganizasyonların düzenli olarak seminer, konferanslar ve insanları bilinçlendirmek için ciddi bir mücadele veriliyor. Bu gelişmeler ülkemiz dışında tüm hızıyla sürer ve insanlar arasında gün-den güne yayılan genel bir bilinçlendirme süreci yaşanırken; üstelik ABD ve Rusya başta olmak üzere kimi ülkelerde protesto gösterileri bile yapılırken; telegrama karşı dünyadaki en etkili mücadeleyi veren insanlardan Mind Justice Organizasyonu başkanı Cheryl Welsh'in ifadesiyle, “atom bombasından da tehlikeli” bu silaha karşı maalesef ülkemizde çok büyük bir bilgi eksikliği yaşanıyor. Telegram Çalışmaları”nın içinde bulunan bazı bilim adamları veya uygula-yıcıların yanı sıra, dünyada bu meseleyi kurcalayan kimi araştırmacı-yazarların şüphe uyandıran ölümleri de bir başka muamma. Ölümü en fazla spekülasyon konusu olmuş isimlerin başında, 1999'da genç denecek yaşta hayatını kaybeden ve Mind Control - World Control, Black Helicopters Over America, The Octopus: Secret Government and the Death of Danny Casolaro (Kenn Thomas'la birlik-te yazdı), Türkçeye de Nokta Yayınevi çevrilen Amerikan Derin Devleti ve Beyin Yıkama Operasyonları, CIA'den Medyaya

Kitlelerin Kontrolü gibi kitapların yazarı Jim Keith geliyor. Fizik profesörü Michio Kaku, CNN'deki mülâkatında en son teknoloji ürünü Toyota patentli tekerlekli sandalye-yi tanıtırken, ekrana gelen bu yeni icadın görüntüleri eşliğinde şunları söylüyor:

- «Elini-ayağını kullanamayan kişiler için büyük kolaylık getiriyor. Kullanıcılar, artık beyin gücüyle, düşünceleriyle tekerlekli sandalyeyi idare edebilecekler.»

Spikerin "bilgisayarın insan beynini oku-yabildiğini söylemek kolay ve basit mi?" sorusu üzerine cevabı:

- «Beyin, elektrik ve manyetik alanlar dahilinde faaliyetini sürdürürken, elekt-rotlar tarafından kolaylıkla alınabilen radyo dalgaları yayar. Bu, yüz yıla yakın bir süredir biliniyor. Yeni olan, şimdi bir bakıma, ne düşündüğünüzü bilen, analiz edebilen bilgisayarlara sahib olmamız. Bu henüz başlangıç. Saniyenin onda biri ka-dar bir sürede beyin ve bilgisayar ilişkisi ve istenen hareket yaşanıyor. Bu çok hızlı, şimdiye kadar alınamayan bir netice idi. Bu, çok büyük bir başarı. Böylece insan-lar, gelecekte herşeyiyle telepatik olan eve sahip olacaklar.»

Telegramda, çok kaba bir ifadeyle, göz ve kulak gibi aslî duyular “by-pass” edilerek, yani doğrudan beyne normal veya anormal görüntü ve sesler nakledi-lerek, vücudun istenilen kısımlarına acı verme gibi metotlarla da desteklenerek, “hedef kişi”nin iradesi kırılmaya ve zihnen “kontrol” altına alınmaya çalışılır. Bu sü-reçte, “hedef kişi”den gelen beyin dalgaları çözümlenerek, o kişinin duygu ve düşünce-leri de “okunur”.

Telegram saldırısı neticesinde “he-def kişi”de meydana gelen etkilerin bazıla-rını şu şekilde sıralamak mümkündür:

Page 35: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

TELEGRAM (ZİHİN KONTROLÜ)1. Bir sebebi olmadığı hâlde, kulaklarda sürekli çınlama.

2. Fizikî ve ruhî bir sebep yok iken, elek-trik çarpmasına benzer bir duyguyla âniden uykudan uyanma.

3. Uyarıcı bir madde kullanılmadığı hâlde, gece yatarken uzun süre güçlü bir uyanıklık hâli hissetme.

4. Vücutta, özellikle kol ve bacaklarda iğne batmasına benzer acı ve yanmalar.

5. Vücutta, özellikle kol, bacak ve parmaklarda âni kramplar ve sık sık kas atmasına benzer titremelerin olması.

6. Vücutta, özellikle yüz ve kasıklarda şiddetli kaşıntılar.

7. Dinlenme hâlinde olunduğu hâlde, âni kalp çarpıntısı ve stres duygusu.

8. Bilinir bir sebep yokken vücut sıcaklığında âni yükselme ve âni terleme hâli.

9. Yorgun olunmadığı hâlde, vücuda âni bir yor-gunluk ve hâlsizliğin çökmesi.

10. Baş ve vücudun çeşitli bölgelerinde âniden başlayan ve âniden biten ağrılar.

11. Kafada tansiyon yüksekliğine benzeyen bir şişkinlik ve saç derisinde yanma hissi.

12. Aşırı unutkanlık; düşünülen bir şeyin zihinden âniden silindiği veya düşüncelerin aktığı hissi.

13. Sebepsiz olarak, aşırı heyecanlanma, sinirlenme, üzüntü, ümitsizlik gibi duygu-lar, sıradan olaylara aşırı tepkiler verme.

14. Şuursuz olarak sürekli zihinde bir şeyleri tekrarlama.

15. Kafa içinde nereden geldiği belli olma-yan ses veya gürültüler duyma.

16. Görülen ve duyulan her şeyin sanki birileri tarafından izlendiği ve zihnin okunduğu duygusuna kapılma.

17. Kol saati ve benzeri şahsî cihazlarda bulunan pillerin, normal ömürlerinden daha kısa bir sürede bitmesi.

18. Düşüncelerin okunması veya dışarıdan düşünce nakledilmesi.

19. Rüyaların kontrol ve manipüle edilmesi.

20. Hareket eden hayalî görüntüler görülm-esi.

21. Çene ve dişlerin sebep yokken titrem-esi.

22. Sindirim sistemi ile alâkalı olarak, bağırsak hareketlerinin kontrol altına alınması.

Resmî belgelere geçmiş örnekler tarandığında, büyük kısmı “kobay” olarak hedef-lenmiş olarak, telegramın hedefindeki kişilerin çoğunlukla hapishanedeki mahkumlar, hastanedeki hastalar, ordudaki erler ve yalnız yaşayan kişiler olduğu görülüyor. Telegram, sıradan bir işkence metodu değil, dünya kamuoyundan gizlenen askerî bir silahtır. Çok değişik tarzları olan, hedef kişiyi toplumdan ve değerlerinden tecrit edip faillerin siyasî-ideolojik yapısına uygun hâle getirmeyi veya kendileri için zararsız hâle getirmeyi hedefleyen bir işkencedir. Bu silaha sahip olan ülke sayısı az, tatbik sahası olan ülke sayısı ise çoktur. Sila-hı ellerinde bulunduran ülkeler, gerek gördüklerinde, sadece dışarıda değil, kendi ülkeleri içinde ve kendi insanına karşı da bunu kullanmaktadır. Birleşik Devletler parapiskolojik araştırmalara büyük bütçeler ayırmaktadır. Beş duyuyu kullanmada insanın geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman hakkında bilgi edinmesi çok ilgi çeken bir konudur.

Page 36: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Telepati, Duru görü (Clair-voyance), Altıncı his de denilen bu algı-lama biçimi hakkında şu anda bilimsel çalışmalarda sağlam deliller yoktur. Zihni kontrol etmenin, ikizlerin, anne-çocuk arasındaki uzaktan duygusal etkilenmelerin nasıl olduğu henüz çözülemedi. Rüya laboratuarlarında telepati yolu ile kavram ve imaj uyandırıldı-ğının gözlemlenmesi elektronik psikiyatri açısından devrim niteliğin-deki çalışmalardır. Duru görü veya beden dışı sezgi denilen bir yöntemde de bazı denekler odada gizlenmiş nesnelerin yerini tespit etmeyi başarabili-yorlar. “Remote Viewing, remote sensing” denilen uzaktan görme ve hissetme özelliği olan insanların bunu nasıl başardıkları bilimsel ilgi alanına girmektedir. Uzaktan görüşün elektromanyetik işleyişi çözü-lebilirse insanlığın kaderi etkilenecektir. Ayrıca Mark Neveldine yönetiminde çekilen, aksiyon, bi-lim-kurgu türlerindeki “Gamer” filmininde konusu zihin kontrolü.. Oyuncular oyunu gerçek insanların zihinlerini kontrol ederek oyna-yabilmektedirler. Kontrol edilen köleleştirilmiş insanlar ise gerçekten birbirleriyle savaşmak durumundadırlar. Sonuç olarak şunu söyleye-bilirim ki insan zihninin uzaktan kontrol edilmesi insanlık için sos-yal ve politik etkilerinin çok fazla olacağı...

''Mutluluk Her An Vardır Yeter ki En Karanlık Zamanınızda Işığı Açmayı Unutmayın''

Gülşah ULUDİ[email protected]

Page 37: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

(Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı o zaman biz ona:”Asanı taşa vur” demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) ya-parak karışıklık çıkarmayın (Bakara 2/60).

ASALARIN SIRLARI

Page 38: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Asasıyla denizleri ikiye ayıran Hz. Musa, Elinde asasıyla beyazlar içinde insanlara yardım eden Hızır, ilginç asalarıyla büyücüler, kurukafalarla bezenmiş asalarıyla voodoo rahipleri, tüylerle dolu asalarıyla Kızılderili şamanlar, ormanın derinliklerinde asasıyla gezen yaşlı bilge Merlin, Antik Mısır’ın firavunları ve tanrı-tanrı-çaları… Hepsinde bir asa vardır ve bellidir ki bu asalar bir sır barındırır. Eski geleneklerin temel inançlarında doğa ve evren dört elementini oluşturur.

Ateş, hava, su ve toprak... İşte bu dört element doğanın özünü oluşturur ve doğanın unsurlarına sahiptir. Doğanın ötesinde ayrıca bu dört element nesnelerle ve insanlarla temsil edilir. Her bir elementin bir yönü ve temsil edildiği bir araç var-dır. Kısacası bu dört elementin tesirlerini eski geleneklere göre her yerde görebilirsiniz. Element invokasyonu (element çağırımı) alemleri ayırmada, kişiyi korumada ve kutsamada kullanılırdı. Elementler çağırılarak kişi kendini maddi dünyadan ayırır. Yaratımın ve ritüelistik çalışmaların temelini oluşturur ve hiçbir ritüele elementlere saygı ve onların çağırımı olmaksızın başlamazdı.Keltlerde ise her bir element ayrı bir diyar olarak benimsenirdi. Rüzgar krallığı, Alev krallığı, Deniz krallı-ğı ve taş krallığı. Her birini yöneten bir tanrısal varlık olduğu ve her birinin manevi alemlere açılan kapılar olduklarına inanılırdı. Haliyle her bir krallıkta yaşayan varlıklarda bulunurdu. Gnomlar denizkızları, semen-derler, ejderhalar, ateş ördekler, elfler, periler..

Elementler ve Temsil EttikleriHer elementin doğanın düzeninde ve kişiliğimizde temsil ettiği özellikler vardır. Hepsi bir yöne, bir renge tekabül eder ve hepsinin negatif ile pozitif unsurları vardır.

ToprakToprak elementinin yönü kuzeydir. Rengi koyu yeşildir. (Bazı geleneklerde kahverengi-dir) Tabiatı soğuk ve kurudur.Pozitif unsurları ve sembolleri: gece yarısı, kış, şarap kadehi, davul, törensel tuz, kris-taller, mağaralar, dağlar, saygı duyma, daya-nıklılık, sahiplenme, bereket, verim, sabitlik, sorumluluk, kararlılık, başarı ve yaşamda kararlı niyetlerdir.

Negatif unsuru ve sembolleri: problemin çözümünde katı görüşler, isteksizlik, inatçılık, vicdan eksikliği, tereddüt, depremler, toprak kaymaları, yıkıcılık, yaşlılık, gazap, yok etme.

AteşAteş elementinin yönü güneydir. Ateş ele-mentinin rengi saf kırmızıdır ve tabiatı ılık ve kuru olarak düşünülür.Pozitif unsur ve sembolleri: öğlen, yaz, hançer (kılıç) arındırma, güneş, kan, şevk, değiştirici, tutku, cesaret, güç, liderlik, aydınlanma.

Negatif unsurları ve sembolleri; nefret, kıs-kançlık, korku, öfke, ego, çatışma, şehvet yanardağ, yakıcı ateş.

SuSu elementinin yönü batıdır. Su elementinin rengi saf mavidir ve tabiatı soğuk ve nemlidir.Pozitif unsur ve sembolleri: günbatımı, son-bahar, su kadehi, kase, merhamet, arp, hu-zurluluk, bağışlama, sevgi, sezgi, durgunluk, berraklık, aklın barışı, akışa uyma, sanat.

Negatif unsurları ve sembolleri: seller, sağa-naklar, girdaplar, tembellik, ilgisizlik, kararsız-lık, duygusal kontrol eksikliği, emniyetsizlik, ani çıkışlar

HavaHava elementinin yönü doğudur. Hava elementinin rengi saf açık sarıdır. Tabiatı ılık ve nemlidir.Pozitif unsurları ve sembolleri: gündoğumu, bahar, tütsü, kuş tüyü, değnek, zil, bulutlar, esintiler, nefes, iyimserlik, sevinç, zeka, zihinsel çabukluk, yenileme, değişime açıklık.

Negatif unsurları ve sembolleri: hafif davranışlar, dedikodu, değişkenlik, dikkatsizlik, böbürlenme, unutkanlık, fırtınalar, kasırgalar, yok edicilik, yıkıcı-lık, maymun iştahlılık.

Page 39: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Bu dört evrensel gücü çağırmak için öncelikle elementlerin iyi özümsenmesi şarttı. Her bir element üzerine günler-ce meditasyon yapılıp onların doğaları keşfedilirdi. Nerede yansımaları olduğu en önemlisi içimizdeki hangi duygularla bütünleştikleri tespit edilirdi. Bu özüm-semeden sonra çağırım için her elemen-tin yönüne dönmek şarttı. Toprağı ça-ğırmak için kuzeye, suyu çağırmak için batıya, havayı çağırmak için doğuya ve ateşi çağırmak için güneye dönülür, her birinin kutsal sembolü çizilir ve ritüelis-tik araç vasıtasıyla çağırım yapılırdı.Ateş için bıçak, hançer, orak veya kılıç kullanılırdı. Çünkü bunlar ateşte dö-vülmüş nesnelerdir ve ateşin enerjisiyle yaratıldıkları için o enerjiyi barındırırlar. Su için metal bir kadeh veya deniz ka-dehi denen bir araç kullanılırdı. Kadeh, dişiliğin, akışkanlığa biçim vermenin sembolüdür. Kadehi deniz kabukların-dan yapmak suretiyle deniz kadehi elde edilir. Toprak için tuz veya taşlar kullanılırdı.Havanın ise en temel sembolü asalar idi. Ve çağırımda asalar önemli bir noktayı temsil ederdi. İşte bu noktada asa, eski-lerin en önemli ritüelistik araçlarından biridir. Havanın unsurlarını yani; nefes, tesir, değiştirme, dönüştürme, çabukluk unsurlarını taşır. Bu yüzdendir ki asalar bir şeylerin dönüştürmenin (sihrin) sem-bolüydüler. Bu yüzden hemen hemen her gelenekte yer almaktadır. Eski doğa tabanlı geleneklerde havayla betimlenen ve dönüşümün aracı olan asanın bir diğer önemli sembolü; ağaçtır.Asanın Ezoterik AnlamıAğaçlar, gökyüzü ile yeryüzünü birleştir-mektedirler. Dallarıyla gökyüzüne doğru uzanırken, kökleriyle yerin altına büyü-yerek iki dünyayı, iki alêmi, iki evreni kısacası yukarıyı ve aşağıyı birleştirmek-tedir. Bu yüzden; yukarıdakini aşağıya, aşağıdakini yukarıya taşımakla görevli olan aracı insanların temel sembolü ağaçlar ve ağaçlardan elde edilen asalar-dır.Eski şamanlar, yukarıdan aldıkları enerjileri halka dağıtmakla görevliydiler. Haliyle ilahi alêmle bu alêm arasında aracı konumundaydılar. Aynı şekilde Hızır’da asa taşımakta ve ilahi olandan gelip, maddi alêmlere yardım etmektedir.

Bu yüzden dolayı asa taşıyan insanlar her daim manevi dünyalarla bağı olan “ara-cı” konumundaki insanlar olarak resme-dilmişlerdir. Eski resimlere bakıldığında münzeviler her daim bu aracı olmanın tasviri olan asayla betimlenmişlerdir. Yaş-lılık, bilgelik ve asa üçlemesi parçalanmaz bir bütünlük içermektedir. Haliyle asa, ağaç sembolünden de yola çıktığımız gibi, bilgeliğe arayışta destek alınan bir “güç-tür”. Üst alêmleri ve alt alêmleri birleştiren ağacın parçası olan asa, bu ikisi arasında yol göstericidir ve bu yüzden ermiş figü-rüyle birleşmiştir.Bu ezoterik bütünleşmenin en önemli temsili tarot kartlarındaki hermit kartıdır. Hermit, pelerinli yaşlı bir adamdır. Bir tepenin üzerinde durmuş sağ elinde bir fe-ner, sol elinde ise bir asa taşımaktadır. Fe-ner, bilgeliğin yolunu göstermek anlamına gelir ve hermit kartı bilgeliği arayış, mün-zevilik anlamına gelmektedir. Tarot kar-tında bulunan asalar kartı ise girişkenliği, ilerlemeyi, ustalaşmayı ve sezgisel olarak herhangi bir yöne yönlendirilebilen güçlü enerjileri, irade gücünü anlatır. Hermit kartını incelediğimizde ise pelerin kendini adamışlığı ve içsel olarak kapanmışlığı, Hermit’in gözlerinin yere bakması müteva-zi olmayı, nefsin terbiyesini, bilgeliğin ses-sizliğini, sol elinde tuttuğu asa, ilahi olanı keşfetmeyi, enerjileri yönlendirebilecek irade güce sahip olmanın, ustalaşmanın, olgunlaşmanın ve bütünleşmenin, fener ise bu elde edilen bilgelikle yolların aydın-latılmasının sembolüdür. Öyleyse ruhsal tekâmülün sembol olan Hermit resminde bulunan asa, ruhsal yükselişin en önemli kademelerinden birine işaret etmektedir.-Hititler’de ucu spiral biçimli şekilli asa.-Hint’te iki sipralli asa.-Yunan’da iki yılanlı asa.-Orfe’nin kozalak başlı asası.-Yunan Mitolojisinde ise Zeus’un Kartal başlı asası.-Mezopotamya’da yıldırımı andıran asa. Mezopotamya Mitolojisi’nde bu asa Sirius’la özdeş kılınan İlâh Nin-urta’nın elinde bulunmaktadır.-Taoizm ve Hinduizm’de yedi düğümlü asa.-Mısır’da ise Köpek başlı, çakal başlı, üç başlı, kamçılı ve kanca uçlu asalar.

Page 40: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Musa’nın Asası ve Mısır’ın Kutsal AsalarıBu noktada Hz. Musa’nın asasıyla Mısır uygarlığa bize çok büyük bir gücü işaret etmektedir. Kuran’da Hz. Musa ve asasına karşı ilginç göndermeler mevcuttur.

(Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı o zaman biz ona:”Asanı taşa vur” demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah’ın verdiği rızıktan yiyin için ve yeryüzünde boz-gunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın (Bakara 2/60).

“Asanla taşa vur” diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu (A’raf 7/160).Bu iki ayette de görüldüğü gibi Hz. Musa’ya gelen emirle asasını taşa vurması istenmektedir. Aslında burada akla gelen soru emredilen şeyin “asanın kullanılması” olup olmadığıdır. Bu iki ayette de asaya vurgu yapıl-ması, asadaki özel bir güce işaret etmektedir. Pek tabi ki su Allah’ın izni ve isteğiyle ortaya çıkmaktadır lakin buna vesilen olan şey acaba majik güçleri olan bir asa mıdır? Zira Mısır kültünde her firavunun ve tanrı-tan-rıçanın asası olduğu bilinmektedir. Hz. Musa ise Mısır bilgeliğine inisiye olmuş bir kişidir ve Mısır'da bir Osiris Rahibi olarak eğitilen Musa Peygamber'in bu asayı da, yine Mısır'daki mabetlerden edindiği tah¬min edilmektedir. Haliyle asa, basit bir asanın ötesinde kozmik bir güce sahip olabilir. “Sağ elindeki nedir ey Musa?” Dedi ki: “O benim asamdır; ona dayanmakta onunla davarlarım için ağaçlar-dan yaprak düşürmekteyim onda benim için daha başka yararlarda var.” Dedi ki: “Onu at ey Musa.” Böylece onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş). Dedi ki: Onu al ve korkma biz onu ilk durumuna çevireceğiz. Elini koltuğuna sok bir hastalık olmadan başka bir mucize (ayet) olarak bembeyaz bir durumda çıksın. Öyle ki sana büyük mucizelerimizden (birini) göstermiş olalım. (Taha 20/17-23) Firavun ve adamları gün doğarken İsrailoğlullarının peşine düştüler. Nihayet iki taraf birbirinin görüş alanına girdiklerinde Musa’nın kavmi, “İşte şimdi yakalandık” dediler. Musa; “Hayır, korkmayın, Rabbim be-nimle beraberdir ve bana mutlaka bir kurtuluş yolu gösterecektir.” Dedi. Bu sırada biz Musa’ya “Asanı denize vur” diye vahyettik. Vurur vurmaz deniz ikiye yarıldı, her iki yanı sanki büyük bir dağ gibiydi. (Şuara suresi 26/60-63)

Asalar Hz. Musa’da da gördüğümüz gibi Mısır’da da çok önemli bir konumdadır. Özellikle her firavunun kendine has bir asası olması ve bütün Mısır tanrı ve tanrıçalarının asalarla gösterilmesi asalara verilen değeri göstermektedir. Mısır araştırmacıları firavunların ellerinde ki asaların bereketin ve yetkinin sembolü olduğu-nu düşünmektedir. Pek tabi ki bu doğru olabilir ama asalar yapısı itibariyle farklıdır. Bu konuda bazı araştır-macılar daha ilginç teoriler üretmektedir.“Olağanüstü Enerjiler”in yazarı Serge K. King kitabında Mısır’daki kralların, kraliçelerin, prenslerin ve idare-cilerin temsili heykellerinde ellerinde tuttukları görülen on, on iki cm uzunluğunda merak uyandırıcı çubuk-lar vardır. İdareciler genellikle yalnızca bir çubuk tutarken diğerleri hemen hemen her seferinde her elde bir tane olmak üzere iki çubuk tutar biçimde tasvir edilmişlerdir. Egyptologların elinde bunların ne olduğuna dair hiçbir ipucu bulunmamaktadır. Çubuklar iktidar sembolü olamayacak kadar küçüktür, çünkü birkaç metre uzaklıktan bile zor fark edilmektedir ve işaretlemeler, boyut ve şekilleri kraliyet mühürlerine uygun değildir. Yıllar içerisinde çeşitli medyumların aldığı bilgilerde çubukların amacının, bedenin enerji alanının kuvvetini bu enerjinin iradi olarak psişik ve fiziksel hedeflere yönlendirilebileceği bir noktaya kadar artırmak olduğu belirtilmiştirSerge K. King’in bahsettiği teori doğru olabilir. Asalar belki de taşları uçurmak için kullanılan ve evrensel enerjiyi bünyesinde saklayıp yansıtabilen özel teknololojik aletler olabilir. Veya belki tamamen majikal yön-temlerle çalışıyor da olabilirler. Albert Einstein’ın “Bizim bilemediğimiz bazı sırları eskilerin sahip olduklarını kabul etmek zorundayız. 600 tonluk bazı taşların üst yüzeylerinin dışa doğru kubbeleşmiş olması dikkat çekiyor. Bu ancak muazzam bir çekim veya emme kuvveti ile meydana çıkabilecek bir fenomendir.” Sözü de Mısır’da kullanılan asalarla ilgili teoriyi doğrular niteliktedir.

1947 yılında Walter Owen tarafından di¬le getirilmişti. Owen'a göre bu sihirli çubuklarla belirli bir dalga boyunda önceden belirlenmiş bir vibrasyonel ses tonu oluşturulabiliyordu. Sesin ezoterik kullanımı hakkında ise şunları söylüyordu:

Page 41: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Ses, herkesin düşünemeyeceği türden imkânlar taşıyan bir güçtür. Ve bu gücün kullanımı, eski dönem ermişlerinin bildikleri, fakat günümüzün emekleyen biliminin yitirdiği veya karşısına geçip dudak bük¬tüğü çok eskiye ait bir bilimdir. Evrenin çerçevesi ve dokusu ses gücü sayesinden ayakla durmaktadır . Ve yine ses gücü sayesinde çözülerek yok olabilir. Sonik tekniklerin kullanılmış olabileceği bugün bilim adamları arasın-da ciddi bir şekilde tartışılmaktadır. Piramidolog William Kingsland Mısır mabetlerinin yapı¬mı hakkında daha ilginç açıklamalarda bulunmuştur:

Piramitler inşa edilirken, dev taş blokların taş ocaklarından getirilişi sırasında uzun mesafeler aşılılı-yordu. Taşlar uygun sembollerin yazılı olduğu papirüslerin üzerine: yerleştirilir, arkasından taşla¬ra bir asa ile vurulurdu. Bunun üzerine taş bloklar bir ok atımlık mesafe boyunca havada hareket et¬meye; başlarlardı. Bu şekilde taşınan taşlar, en so¬nunda piramitlerin inşa edildiği yere kadar götürülürlerdi.

Ruhsal Olarak AsaAslında bu ezoterik yansımaların ve muhteşem levitatif çalışmalar dışında, asalar aktif olarak kullanılan bir ritüel aracıdır. Yani teorik anlamların dışında, bu anlamları gerçekleştirecek pratik bir araçtır. Her kültürdeki asanın yapılışı ve kullanışı farklıdır ve biraz sırlıdır. Kimisine göre bu Mısır asaları Atlantis’ten gelen teknolojik araçlardır ve artık yoklardır. Asaların yapımında ise öncelikle kişinin bir ağaç seçmesi çok önemlidir. Bazı geleneklerde kişi orman içerisine girerek içsel olarak kendine yakın hissettiği bir ağaçtan asa yaparken, kelt geleneğinde doğum tarihlerine göre belirlenmiş ağaç seçimleri mevcuttur. Genel olarak meşe, söğüt, fındık ağacı, mürver ağacı, akasya, dişbudak ve yabani erik ağacı kullanılabilir. Ağacın seçiminden sonra işlenip asa haline getirilmesinde kişi tamamen kendi emeğini kullanmalıdır. Gerekli oymaları yaptıktan sonra, tüm diğer ek dalların uç kısımlarının enerjinin gidişatını bozmaması için temizlenmesi önemlidir. Bu ağaç seçimleri ve işlemeler sırasında dualar önemlidir.Mesela Havass çalışmalarında asa yapımı ve okumalar şöyledir; Sülalenin eskilerinden diktiği bir incir veya-hut nar ağacı, birkaç gece önceden Ayetel kürsi ve Fatiha okunmuş su ile sulanır. Ardından hayırlı bir vakitte namaz sonrası Besmele çekilerek dualar eşliğinde dal kesilir. Fatiha, Ayetel kürsi ve çeşitli kurandan sureler eş-liğinde kesme ve yontma işlemleri yapılır. Ardından gönülden “Süleyman a.s., Davut a.s, Musa a.s.’ye ve Talut’a nasip ettiğin kudreti banada ihsan et ey Cebbar olan Allah’ım!” denir ve dalın bir yüzüne bakara suresinin 249. Ayeti, diğer yüzüne Fatiha suresi yazılır. Artık bu dal cinleri kovmaktan, şifa vermeye, define bulmaktan nice ilginç işlere yarayacağına inanılır.Ardından asalara kültüre bağlı olarak bazı majikal tılsımlar ve semboller çizilir. Bunların çizimi her kültüre göre değişir. Yukarıdaki örnekte Kuran’dan ayetlerin yazıldığından bahsetmiştik. Diğer kültürlerde bu sem-boller ve çizimler ile dualar değişmektedir. Bundan sonra ise asaya kişinin kendi isteğine göre tılsımlı şeyler asılır. Bazı eski şamanik öğretilerde hayvan parçaları, kuş tüyleri, giysi parçaları gibi şeylerdir. Vodoo rahipleri ise kurukafalar, kan, hayvan parçaları gibi şeyler koymaktadırlar. Bunun dışında doğal taşlar, çeşitli bitkiler kullanılabilmektedir.Hayvan parçaları kullanılmasının sebebi hayvanların ruhlarından yardım almaktır. Böylelikle hayvanları kont-rol edilebileceğine inanılır ve rehber hayvan ruhlarının eşlik edeceği düşünülür. Uçlarına kristal veya çevresine metal parçalar konması enerjiyi odaklamak içindir. Eğer daha çok şifa çalışmalarında kullanılacaksa asa, asma sapı veya söğüt ağacından yapılıp yılan şekli yapılır. Tüy konulacaksa, yerleştirilecek tüylerin hangi hayvandan alındığı önemlidir. Her bir kuşun tüyü farklı anlam taşınır. Bunlar dışında bir diğer en çok kullanılan nesne ise boynuzlardır. Şamanik ve ruhsal olarak bir sonraki aşama ise enerjinin yüklenmesi aşamasıdır.Kişi asayı alıp tüm enerjisini asaya yönlendirerek dualar okur. Kendisinin asa ile bir olduğunu ve asaya dönüş-tüğünü imajine eder. Ardından irade gücünü ve ruhsal enerjisini asaya aktarır ki, asa, iradesiyle istediklerini yerine getirebilsin. Bu enerjinin yüklenmesi aşaması tekrarlanmalıdır. Ne kadar sık tekrarlanırsa asayla bütün-leşme o kadar fazla gerçekleşir.Zamanla bu özel yapım asalar ortadan kaybolmuşsa da, asa, kudret ve otorite sembolü olarak eskinin anıların-da yaşamaya devam etmiştir…

''Mutluluk Her An Vardır Yeter ki En Karanlık Zamanınızda Işığı Açmayı Unutmayın'' Gülşah ULUDİL

[email protected]

Page 42: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Hasan Tahsin:Değişim-Bölüm 2

Page 43: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Bir önceki sayıda çıkan yazının devamıdır.

3.2 Millici OlmasıHasan Tahsin’in millici yani bu devirde milliyetçi olmasına gelirsek, Hasan Tahsin, Kızılay’da.(Sağlık Kuru-luşu) Halide Edip Hanımla(Adıvar) tanıştı. Tanıştı tanışmasına ama bu iki zıt insandan birinin değişmesi gerekiyordu. Değişen Tanrıya şükür Hasan Tahsin oldu. Birlikte dönemin Türk ocaklarına gittiler, Açıkçası Hasan Tahsin her geçen gün daha millici oluyor, Damat Ferit ve Kabinesinden o kadar nefret ediyordu. 1919 Yılı Gelmişti artık. O yıl ölüm yıl ki ölüm yılıydı, Diriliş yılıydı ve Yeniden doğuş yılıydı.

3.3 İlk KurşunYunan ordusu artık İzmir de idi. Rahip Hristofyas, askerlere ”evlatlarım, Yüce Allah’ı mutlu etmek için barbar Türklerin ka-nını için diyordu. İşte Bu anda atıldı ilk kurşun. Aslında Yunan ordusu ile başa baş mücadele ediyordu Hasan Tahsin. Kurşun-ları bitene kadar. Tam 3 gün boyunca acımasızca öldürüldüğü yerde bekletildi Hasan Tahsin’in Cesedi. Elbet insafa gelmediler Hayatlarını tehlikeye atan bir gurup vatan sever Hasan Tahsin’e vefa borcunu ödemek için onun cesedini kaçırdılar. Mezar yeri belli değildir Hasan Tahsin’in. Ama bilindik bir şey var ki; Kur-tuluş savaşımız başlamıştı artık. Uyuyan dev uyanıyor, Katiller geri dönüşü olmayan yola hızla ilerliyordu. Belki Hasan Tahsin, bu yolu göremeyecekti hayatta ama her zaman onun aziz ruhu bizle, Mehmetimizle ve Meh-metçiğimizle olacaktı. Doğu Anadolu’da Ermeniler ve Ruslar

,Güneydoğuda gene Ermeniler ve Fransızlar, Akdeniz’de İtalyanlar, Ege’de Yunanlar ve İç isyancılar, Hepsinin tepesinde İngilizler Aziz Hasan Tahsin’in nefesiniher zaman enselerinde hissetmişlerdir.

4.1 İzmir İlk Kurşun Heykeliİlk Kurşun Heykeli,1973 yılında Fahri Korutürk tarafından İzmir konak meydanında açılmıştır.

Yazarın GörüşüHasan Tahsin Kendinden emin bir o kadarda yakışıklı ve mağrur bir adamdır. Ama tüm bunlara rağmen hatalarından ders alabilen biri. Yani Tüm bu özellikler tek bir şeyi açık-lar. Hasan Tahsin, büyük bir kahramandır. Kurtuluş savaşını ateşleyen bu uğurda bir saniye bile canını önemsemeyen biri.Açıkçası, Ben ona minnettarım, Vatan ona minnettar. Kurtuluşumuzu sağlayan istiklal savaşımız, o ve onun gibi adı duyulmuş ve duyulmamış, tanınmış ve tanınmamış bütün kahramanların eseridir.Devam edecek. Burak KARAKAYA

[email protected]

Page 44: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Temmuz Ayı Çevre Gündemi

Page 45: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Kutup Ayılarına Sesli DestekÇevre koruma örgütü Greenpeace'in Jude Law ile birlikte başlattığı 'Kuzey kutbu ve kutup ayıları yok olmasın' mesajlı kampanyasına Murat Boz da katıldı. Ünlü şarkıcı, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle Kuzey Kutbu'nu terk edip büyük bir kente gelmek zorun-da kalan bir kutup ayısının öyküsünün anlatıldığı filmin dublajını yaptı. İngilizce seslendir-mesini İngiliz aktör Jude Law'ın yaptığı kampanya kapsamında toplanan 1 milyon imza da Kuzey Kutbu'nda buzların 4 km altında deniz yatağına yerleştirilecek.

Küresel Isınma Bizim SuçumuzTürkiye ve dünyada birçok ülkeyi etkisi altına alan kavurucu sıcaklarda, insanların yol aç-tığı küresel ısınmanın önemli rol oynadığı belirtildi. ABD'deki Oregon Eyalet Üniversitesi İklim Değişiklikleri Araştırma Enstitüsü Başkam Philip W. Mot liderliğindeki uluslararası uzmanlar ekibi, 2011'den bu yana 6 önemli iklim olayını araştırdı. Geçen yıl Texas'ı kavu-ran sıcak dalgasının 1960'ların 20 kati, geçen Kasım'da İngiltere'de yaşanan sıcaklıkların 1960'ların 62 kati olduğu, her iki olağandışı sıcaklık artışının da, küresel ısınmanın sonucu olduğu belirlendi.Yeni araştırmanın genel sonucu, çapında yaşanan aşırı sıcakların bilim insanlarının gelecekte "daha sıcak" bir dünya öngörüsüyle uyuşuyor.

Soframızda Gizli Silah VarGıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer, GDO'lu besinlerin birer sessiz silah olduğunu belirterek, sofralarda kitle imha silahları olduğunu söyledi. Özer, "İnsanlar bunların silah olduğunu anlamazlar. Çiftlik tavuklarına da kadın hormonu veriliyor. Yani tavuk görünüm-lü horoz yiyoruz" diyerek tüketicileri uyardı.Karadeniz’de 26 Balık Çeşidinin Nesli TükendiMARMARA Belediyeler Birliği ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, de-nizlerdeki kirliğe ilişkin çok çarpıcı açıklamalar yaptı. Türkiye genelinde denize kıyısı olan toplam 28 ildeki bin 257 belediyenin 399'unda yani yüzde 32'sinde kanalizasyon şebekesi dahi olmadığını vurguladı. Başkan Altepe, "Bin 257 belediyede sadece 124 adet arıtma tesisi var. Bin 257 belediyenin toplanan yıllık 2 milyar metreküp atık suyun 537 milyon metreküpü arıtılmadan sulara karışıyor. Bu kirlilik de en çok denizdeki canlı yaşamını tehdit ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2008'de yaptığı araştırmaya göre, Karadeniz'de 50 yıl önce 52 olan balık çeşidinden 26'sının nesli tükendi. Geriye kalanların büyük bir kısmı da avlanılabilecek mik-tarın çok altında olmakla birlikte yaşamını sürdürüyor. Akya, çipura, avcı, fangri, dülger, granyöz, kırlangıç, ıskarmoz, hani, kolyoz, kepez, melanurya, sarı göz, sarıağız, orkinos, orfoz, mercan, mırmır, minakop, sarpa, sinarit, trança, lipsos ve zurna artık Karadeniz'de göremeyeceğimiz balıklar listesindeki yerini aldı. Marmara Denizi'nde ekonomik değeri olan 140 deniz canlısı türü yok oldu. Fangri, akya, gelincik ve hani Marmara'da artık görül-meyen balıklardan sadece bir kaçı" dedi.Ünlülerden HES ProtestosuHidroelektrik Santral (HES) projelerine karşı olduğunu her fırsatta dile getiren Karadeniz Müziği'nin modern temsilcisi Marsis Grubu, bu doğrultuda bir farkındalık videosu hazır-lanmasına öncülük etti. Grubun solisti Korhan Özyıldız tarafından hazırlanan videonun oluşturulmasında birçok ünlü kişi gönüllük esasına dayalı olarak yer aldı.“Çevre Gündemi” isimli köşemiz Greenpeace işbirliği ile Medya Takip Merkezi tarafından hazırlanmaktadır ve bu haberler Medya Takip Merkezi’nden alınıp dergimizde yayınlan-maktadır.

Oktay YENİTÜ[email protected]

Page 46: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Merhaba Kalemsiz okurları. Bu sayıda yine sizlerle çevreci yazılar paylaşacağım. Bu yaz çevre gündemi çok yoğun o yüzden iki ayrı konumuz olacak. Birincisi konumuz Kuzey Kutbu olacak. Son zamanlarda petrol şirketleri Kuzey Kutbu’nda araştırmalar yapıyorlar ve bu araştırma bölgelerinde yaşayan yerliler buraları terk etti, geride sadece kutup canlıları kaldı. İkinci konumuz ise rüzgar enerjisi olacak. En son Bozcaada’da yapılan rüzgar enerjisi çalışmaları ülkemizde bu enerjinin geleceği açısından pozitif yönde bir işaret.

Kuzey Kutbu’nun Son DurumuKuzey Kutbu’nu Yerlileri Terkederken, Onların Yerlerini Petrol Şirketleri AlıyorSon 100 yılda yeryüzünün genel ısısı ortalama 0-74 derece artmış durumda, bu duruma biz çoktan “küresel ısınma” ismini verdik. Bu sıcaklığın artış hızı yıllardan beri çok daha hızla yükselmeyi sürdürüyor. Kutuplardaki buzların erimesi, orada yaşayan canlıların yapısını (yani ekosistemi) değiştirmeye yetiyor ve artıyor. Yaşadıkları bölgede yiyecek bulamayan kutup ayıları Kanada sahillerine kadar inmeye başladı. Kutup hayvanları yaşadıkları yerlerde yaşamının sürdürülebilirliğini kaybederken onların yer-ini hızla oradaki doğalgaza, petrole gözünü diken büyük büyük petrol şirketleri alıyor.

Kuzey Kutbu’nu Kurtarmak İçin Yapılan #savethearctic Hareketi Nedir ?

“Save The Arctic” terimi Türkçede “Kuzey Kutbunu Kurtarmak” anlamına gelmektedir. Yani bu bir sanal eylem hareketidir. “savethearctic.org” adresi üzerinden imza atabilir ve harekete katılabiliyorsunuz. Greenpeace bu konuda Dünya toplamında 2,000,000 imza hedeflemek-tedir. 2,000,000 imza toplandığında dünyanın en yüksek noktasına ve okyanusun en derin noktasına birer bayrak dikilecek ve bu bayrakta imza atan 2,000,000 kişinin adı geçecek. Bu sanal eylemin asıl amacı Kuzey Kutbu’ndaki yaşamın sürdürülebilirliğini sağlamak için duyarlı insanların sesini petrol şirketlerini duyurmak.

Kuzey Kutbu Eriyor !Kuzey Kutbu’ndaki buzullar hızla eriyor, yok oluyor. Son 30 yılda buzulların %75’i eridi. Buzulların erimelerinin başlıca nedeni bizim fosil yakıt tüketmemiz. Buzullar Kuzey Kutbu’nda 800.000 yıldan fazla varlar fakat Kuzey Buz Denizi yakın gelecekte tamamen bu-zulsuz kalma tehlikesi ile karşı karşıya.

Kuzey Kutbu’ndan Sağlanacak Petrol Sadece 3 Yıllık İhtiyacı Giderecek

Buzulların erimesinin başlıca nedeni bizim fosik yakıt tüketmemiz ama suçlusu biz değiliz, bizim ihtiyacımız olduğunu düşündüğümüz kirli enerji şirketleri. Bu şirketler yapılan aramalar sayesinde sermayesine güzel para geçirebilecekler fakat bulunan petrol dünyanın sadece 3 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek.Eğer bu şirketlerin Kuzey Kutbu’ndan bir petrol kuyusu açmalarına izin verirsek bir felake-tin sorumlusu olabiliriz. Exxon Valdez ve Deepwater Horizon felaketlerini ben sizden bir araştırmanızı istiyorum . Burada yaşanan felaketlerini kutuplarda da gerçekleşmesine izin vermemeliyiz.

Page 47: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Nükleer Enerji Karşı Çevre Dostu Silah: RüzgarNükleer enerji üretimi dünya genelinde azalırken, Türkiye’nin nükleer ısrarı sürü-yor. Fakat Türkiye’nin nükleer enerjiden çok rüzgar enerjisine ihtiyacı var. Rüzgar Enerjisi Nedir ? Yenilir mi, İçilir mi ? Nükleere Karşı Artı Yönleri

Nelerdir ? Bir önceki sayılarımızda yenilenebilir enerjiyi güneş ve rüzgar ile sağlayabileceği-mizi yazmıştım. Şimdi ise sizlere geniş geniş rüzgar enerjisini tanıtalım o zaman.Rüzgarın akışını mekanik enerjiye sonra da elektrik enerjisine dönüştüren sistem-lere rüzgar santrali yada rüzgar türbîni adını veririz. Bu türbînlerine kovboy film-lerinden veya “The Walking Dead” dizisinin 2. Sezonunun geçtiği çiflik evinden aşinasınızdır diye düşünüyorum. (ki bu çiftlik evide elektiriği bu türbînden almak-taydı.)Rüzgarı enerjiye dönüştürmek son derece ucuz bir yöntemdir. Çevreye zarar ver-mez ve atık hiçbir madde oluşturmaz. Bu yüzdende sürdürülebilir (yenilenebilir) enerji kaynaklarının en başında gelir.Bu arada bir spoiler vermek gerekirse rüzgar türbînleri kuş öldürüyor diyenler var, bunlar şehir efsanesi ve kuş ölümü olayı çok ama çok az gerçekleştiriyor bu türbînlerden. Biz uçağa binip seyahat ettiğimizde uçağın pervanesine kaç kuş takılıp ölüyor saymıyoruz bile.Rüzgar enerjisinin nükleer enerjiye karşı artıları ise aşağıdaki gibidir:• Rüzgar enerjisi bol ve ucuzdur, hammaddeye ihtiyaç duymaz.• Türkiye’de toplam elektrik enerjisi tüketiminin en az 2 katının rüzgardan sağlanabileceği hakkında üniversite tezleri, yabancı makaleler bulunmaktadır ve bu çok doğru bir maddedir.• Rüzgar enerjisi özgür bir enerjidir, sahibi yoktur. Şuan Türkiye’de kullanılan enerjinin %80’lik kısmı ithal enerjidir ve bu yüzden ay sonunda oldukça fazla tu-tarlı bir fatura öderiz.• Rüzgar tükenmez ve bir sonu yoktur.• Rüzgar asla çevreye zarar vermez ve doğal kaynakları tüketmez. Çevreye atık bırakmaz.Bu sayımızda da çevreci sayfaların sonuna geldik Kalemsiz okurları. Eğer bana söylemessem içimde kalır dediğimiz bir şeyler varsa [email protected] veya [email protected] adreslerinden mail atarak ulaşabilirsiniz. Bu yazı-ları yazarken birden fazla kaynaktan yararlandım, isimlerini de yine mail yolu ile verebilirim. Görüşmek üzere.

Oktay YENİTÜ[email protected]

Page 48: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

ULTRABOOKLAR’IN YÜKSELİŞİSon yılların en büyük teknolojik gelişimlerinden biridir ultrabook. Oldukça hafif, inanılmaz inceliği ve sıradışı ve şık dizaynı ile donanımının gücüne eşlik edebiliyor ultrbook. Peki nedir bu ultrbookları notebooklardan ayı-ran özellik. Yılllarca“Netbook mu? Notebook mu?” Tartışması yaptık. Şimdi sıradaki tartışma, “Ultrabook mu? Notebook mu?” Bu konuları biraz irdeledim ve sonuç olarak birikimimi sizlerle paylaşma ihtiyacı duydum.

Ekran Kartı teknolojisiMalumunuz üzere birçok ultrbook’un belirleyici özel-liği, Full HD uyumlu ekran kartlarını kullanmasıdır. Çoğumuzun tecrübe ettiği üzere böyle bir durum Notebooklarda pek mümkün değil. Hatta ne zaman bir Bluray film indirip izlediğiniz zaman kasmalar hepinizce malumdur. Film linklerinin altında bir sürü uyarı çıkar lütfen kasmayı engellemek için şu programı kullanın gereksiz tüm işlemleri iptal edin gibi. Ama ne olursa olsun yetmez, Belki bir nebze azalır.Bu durumdaki en mantıklı çözüm ise şudur: Ya aynı sokette bir HD ekran kartı alacaksınız yada HD ekran kartı olan bir ultrabook…

İşlemci teknolojisiAynen ekran kartında olduğu gibi işlemci tekno-lojisinde de ultrabookların Macbookair’den hiçbir farkı yok.(Kalite olarak).Aslında hiçbir konuda kalite olarak altında kalmaz. Fiyat olarak ta tabi.Bunları yazıyorum. Çünkü bundan sonra sürekli Macbook-Ultrabook karşılaştırması yapmamak için. Ultrabooklar, işlemci olarak İntel teknolojisini kulla-nıyor. Aynı Apple’ın kullandığı gibi. Sırasıyla i3-i5-i7. Genel olarak i5 kullanılıyor ve turbo bot teknolojisiy-le işlemci hızı 1.7 den 2.7 ye kadar çıkabiliyor. Tabi ki her teknolojik dalda olduğu gibi işlemcilerin hızında da genel bir varsayım söz konusu değildir. İşlemcileri tek tek değerlendirirsem eğer tek başına bir dergi yazısı çıkabilir çünkü çoğu ultrabook farklı model kullanabiliyor. Mesela, Toshiba’nın Son ultrabook’u ,İntel Core i5 3317u kullanırken, Exper, i5 2467m ve Acer, İntel Core i7 2637m kullanabiliyor.

Ram ve Diğer OEM EkibiÖncelikle ultrabookların ramlerinden bahsetmek istiyorum. Ultrabookların ramleri öyle düşük seviyede olmuyor mesela, 4GB, 6GB, 8GB ve 12GB ama bu durum notebooklarda da mümkün. Yani ultrabookların ram boyutlarının yüksek olması Ultrabookların ayırt edici özellikler değil.Bununla birlikte bazı ultrabooklarda 1TB olan harddiskler vardır ki bu HDD ler beni Ultrabook alma yolunda oldukça cezbediyor. Bununla birlikte Pil ömürleri insanı 8-12 saat arası değişiyor. Bunlardan bir tanesini test etme fırsatı buldum ve açıkçası 5 saat boyuna kesintisiz film izleme fırsatı buldum çok eğlenceliydi . Son Olarak Ultrabo-ok bilgisayarlar, Macbookair bilgisayarlara alternatif değildir.En az onlar kadar donanımlı ve kullanışlıdır. Bununla birlikte Saygı değer bir Markanın Ultrabookları , fiyat olarak da Macbookair’den pahalıdır.

Burak [email protected]

Page 49: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Burak [email protected]

• Sivrisineklersoktuktansonraobölgeyeişiyor-larmış, biz nerde ne zaman nasıl bir kötülük yaptık bunlara? Neyin kini lan bu.• "Valevalevale"dediğinde"alevalev"dediğinifark ettiğinde dünyanın yarısı senin oluyo, çünkü niye, yarım akıllısın!• Azalarakbitsin:"Tanısansevmezdinbeni.."• "Altıkerealtıotuzaltı"danetkilenmeyençocuk'la muhabbeti selamı kesesin gelir!..• ŞimdibizFoxTV'yedilekçeyazsakDinleSevgilidizisini yayından kaldırırlar mı acaba? Hayır adamlar oscarlık rol yapıyorlar harcanmasınlar böyle..!• Pazartesiyisıkıcıyapanpazarıngevşekliğiolma-sın sakın?• Kadınaşiddetuygulayanerkekleriçinkapınızınönüne bir kap su koyun!• 1992doğumluolmamarağmen1982DünyaKu-pasındaki Honduras'ın kalecisinin adının "Arzu" oldu-ğunu bilmem ve bunu aklımdan bir türlü çıkaramıyor olmam...• Alkoltümkötülüklerinanası,kuluveelçisidir.Bi dakka ,o başkaydı..• Negülmeknedesinirlenmekistemediğinbiranda "sinirden güldüren" insan çıkar aniden!..• SorasoraBağdat'ıbulanadamıkutluyorum..O benim gözümde kahramandır, çünkü ben yıllardır yaşadığım memleketimde bile bazen kayboluyorum.• Pekikardeşimin"Facebook'tanediyearkadaşolarak ekleyip duruyon lan, zaten biz kardeşiz" demesi..• Habire"demiştidersiniz"diyendenhızlakaç..!• Evdebirtıkırtıduyuncaelimebıçakalıptümevidolaşıyorum ki birini görürsem kendimi 23 yerimden bıçaklayabileyim.• KamuSpotu:Sivrisineksizhavasahasındayaşa-mak herkesin hakkıdır!• Birisiseninyanında"sonraanlatırım"dediktensonra, artık başka bir şey düşünemez hale geliyorsun!• Tartıştığımarkadaşımbana"beniyoldagörsenselam verme" dese evine gider "selam kanka" derim arkadaşım benim lan o.• Asabiadamın"Şekerkardeşim"demesinehasta-yım!• Ultraesmerteninerağmeninatlasaçınısarıyaboyatan kadını bir kâse tahin pekmezden başka neye benzetsem bilemiyorum.• Azalmadanbitsin:"Canımsıkılıyo"diyene"sıkıcan iyidir, kolay çıkmaz" demek..• OrhanGencebaykentseldönüşümreklamındaoynamış. Acımı tarif edecek kelime bulamadım, sende böyle yapacaksan baba, batsın bu dünya.• Zeytiningerçekrengininsiyaholmadığınıöğ-rendiğim an bildiğim her şeyden kuşku duydum..• Biribirşeyanlatırken"yanlışanlamasakın"derse anında o şeyi yanlış anlıyorum..!• Sevdiğimizşarkıveyagrubuarkadaşlarımızında

beğenip, sevmesi için gösterdiğimiz o tuhaf çaba..• ChristophColomb'unyaptığıkeşiffalandeğil,bildiğin ilk beyin göçü..• Küçükkenhayatçokgüzeldi..Sonraokulabaşla-dık.• Anlattıklarıylabeynimizetecavüzedenkişilerin,sokakta elini kolunu sallayarak gezmesi olur iş değil!• Ülkemdedörtçocuktanbiriişçi..(yorumsuz)• Küçükbiritiraf:Saksıdakiçiçeğimindahahızlıbüyümesi için enerji içeceğiyle suladığım doğrudur..• Buzdolabınıaçıp,anlamsızcaiçinebakıpsonra-da kapatanlar, birleşin!..• Filmsitelerindekireklamların"kapat"butonu-nu bulabilmemdeki başarım sayesinde yarın FBI'da işe başlıyorum.• Yeterikadaralkolteminedilirsedünyayıyerin-den oynatabilirmişim gibime geliyor..• Sevgiliçocuklar,sizsizolunscrabbletaşlarınıyutmayın. Yok, illa yutacam diyorsanız gidin 1 puanlık harfi yutun, 10 puanlık j harfini yutmakta neymiş! Sonra ebeveynlerinizle papaz oluyorum..• Papazolmakdanedemekse?!• Şimdibirçoğumuzaynışeyidüşünürkeniçimiz-den biri çıkıp su gibi berrak ifade ediyor ya o düşünceyi. İşte o kişiye hem hayran, hem de uyuz oluyorum!• Bananelisanslıİngiliz,İtalyanaşçıdan...Neticeaşçı işte... Böyle yaşlı bir teyze su böreği yapsın, konu kapansın!..• Yıkılmışbirevinduvarındaoldukçakötübirelyazısıyla şöyle yazıyordu "sikara içmeyin sağlığa zararlı-dır, sipor yapın siporrr" yazıyordu.. İmla bozuk, yazı son derece kötü ama doğru söylüyor işte...• Bitsin:"Dersteöğretmen'örnek'dediğindeöğ-rencinin 'ördek' demesi."• Lütfentanıştıklarındakarşıdakinehemenmaa-şını soran insanlar için ayrı bir ülke tahsis edilsin, onlar orada yaşasın..Rica ediyorum.• Eğerrenklilenstakaninsanlarolmasabudünyadaha yaşanılası bir yer olabilirdi aslında..• MerhabaaadımAlbert,soyadımEinstein..İlerdeacayip ünlü bir bilim insanı olacam ama öldükten sonra hep dil çıkardığım fotoğrafımı yayınlayacaklar..Aha da buraya yazdım...• Milletimizsevinçlerini,aşklarını,dertlerini,sıkıntılarını, özlemlerini renk renk, ilmek ilmek dövme-lere dokur!• Kışınburberryatkıtakanerkekleyazınalevlişort giyen erkek aynı insan bence.• "RamazanBayramı"na,"ŞekerBayramı"diyenintansiyonu yükselir mi hacı?!• İlerdebugünden"çokeskibirtarih"diyebahse-decek olmaları öyle bi' koyuyo ki!..

Bu Kafa Neyin Kafası ?

Özge ÖZGÜ[email protected]

Page 50: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

HİÇ AKLINA GELİR MİYDİ BUNLAR ?Konuşma yeteneği olan hayvanlara ilk olarak küfür etmesini

öğretiriz. Neden bilinmez ama sanki babadan kalma bir miras sanki vasiyetmiş gibi bunu öyle bir benimsemişiz ki yapmazsak olmaz .

Telefon çaldığında ilk zile yetişemezsek ikinci zili duymadan telefon açılmaz. Neden bekleriz ki açarsak sanki santral mi çöke-cek .

Kağıt paraların üzerine not alır ve parayı harcadığı için notu kaybeder ve ya elden ele dolaşacağını bildiğinden komik yazılar yazarız. Misal paranın ön yüzüne tehlike anında arkayı çeviriniz yazıp anında çevirince de şimdi değil salak tehlike anında yazan-lardan bahsediyoruz .

Bizim ünlü dizi severlerimiz vardır. Sanki karşılıklı oturuyormuş gibi tv deki oyuncuyla muhabbet ederler . Ben ‘’Ona inanma git-me oraya gitmeee ’’ tarzında nerdeyse yalvaracak duruma gelen insanlara şahit oldum . Yok birde istedikleri olmazsa o klasik repliği hep sona eklerler ‘’Ben demiştim ama ‘’ .

Bizim ülkede saksı pek satılmaz çünkü almaya gerek yoktur . Saksının yerini plastik yoğurt kapları her zaman doldurmuştur bu yüzdende yoğurt satışı durmadıkça saksı satışında artış bekle-meyin .

Otobüste bir tanıdığımız giderken arkasında el sallarız bu nor-mal bir şey. Anormal olan bizim bunu uçak yolculuklarına da taşımamız . Uçak havalandıktan sonra görmeyeceğini bile bile niye el sallanır ki hala anlamış değilim .

Daha çok lise hayatından kazandığımız bir diğer yeteneğimizde döner ile ayranı aynı anda bitirebilmektir. Gerçekten zor ve uğraş gerektirir gerçekten o ayarı tutturmak her yiğidin harcı değildir .

Buzdolabını gereksiz yere açmak ve içine bakıp boş boş düşün-mek gibi bir alışkanlığımızda mevcut ve ben bunu hala çözmüş değilim . Sorunu çözemem ama şunu iddia edebilirim ki o meş-hur İsviçreliler bile bunu çözemez .

Sarı ışığın trafikteki anlamı şoförün yavaşlaması ve dikkatli olmasıdır. Bizimkilere Formula 1 de bitiş çizgisine metreler kala

Page 51: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

HİÇ AKLINA GELİR MİYDİ BUNLAR ?

Görkem [email protected]

Michael Schumacher ile kafa kafaya gidiyormuş hissiyatı uyandı-rıyor ki bir anda olabildiğince gaza olabildiğince basmak bir çaba içerisine düşüyorlar .

Rüzgarlı havada küller uçmasın diye küllüğe su koymak bizim icadımız , bu yöntemi bizzat ustasından öğrendim . Kim merak ediyorsunuz aslında çok tanıdık bir isim dergimizin tasarımcısı olan Sayın Derda Karakış’tan başkası değil tabi ki de .

Biz tebrik etme konusunda cimri gayette bonkör davranırız bu da çok hoşuma gidiyor . Sorun bu tebrikin nasıl gerçekleştiğinde misal ‘’ P*çin oğluna bak be ne iş yapmış ‘’ . Tamam iş güzel ama babanın günahı ne ki .

Bir zamanların büyük trendi olan , Şahin marka araçları Doğan görünümlü hale getirmek

Arkadan gelen ambulansın önünü açmak için delice kornaya asılmak ki bu daha çok ambulans için yapılır zannedilir asıl amaç ambulansı öne geçmesini sağlayıp arkasındaki uzun trene katıl-maktır . Gerçekten ambulansın ilerlemesi için yapanlarda vardır mutlaka

Eğer biri çayı çay tabağına döküp içiyorsa o bizdendir .

Ailecek izlenen dizide çıkan öpüşme veya daha derin bir sahnede ( anladınız siz ) sessizlik hakim olması o evde bizden birilerinin varlığına büyük bir işarettir .

Otobüste yaşlılara yer vermemek için uyuyor numarası yapmak yada kitap okuyorum numarası bizim milletimiz için tam bir kla-siktir , bunu yapmayan yoktur biri çıksın yapmadım desin yemin olsun bom boş otobüste bile ayakta gideceğim bundan sonra

Vurarak tamir etmek gibi ne kadar saçmada olsa bazen işe yaradığı ve tamamen kas gücüne dayandığı için ( kafa yormak pek hoşu-muza gitmez genelde ) sıkça kullandığım bir tamir yöntemimiz varır

Meşhur Altın Günü uygulamamız vardı taa ki altın zamlanana kadar şimdi ölmek üzere bu uygulama , yaşatmak isteyenlerde 50 lira günleri adlı yeni bir kültürel hareketle bu geleneği yaşatma çabasında

Page 52: Kalemsiz Dergi 10. Sayı

Web : www.kalemsizdergi.com | Twitter : Twitter.com/KalemsizDergi | Facebook : Facebook.com/KalemsizDergi