kitap aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul kitap...

32
Aydınlık BU SAYIDA 18 KİTAP TANITILIYOR 16 Kasım 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 38 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP . Toplam: 1274 GÜLTEN DAYIOĞLU: “Çocuk için kitap yazmak sorumluluk bilinci gerektirir” MİYASE SERTBARUT: “Bir yetişkin için kötü kitaptan sıyrılmak kolaydır; ama ya çocuk...” BEHİÇ AK: “Edebiyatın çocuğu özgürleştirici bir yönü olmalı” ÖZEL SAYISI

Upload: others

Post on 25-Feb-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

AydınlıkBU SAYIDA

18KİTAP

TANITILIYOR

16 Kasım 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 38

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

KITAP.

Toplam: 1274

GÜLTEN DAYIOĞLU:“Çocuk için kitap

yazmak sorumlulukbilinci gerektirir”

MİYASE SERTBARUT:“Bir yetişkin için

kötü kitaptansıyrılmak kolaydır;

ama ya çocuk...”

BEHİÇ AK:“Edebiyatın çocuğu

özgürleştirici bir yönü olmalı”

ÖZEL SAYISI

Page 2: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 3: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-

çekleşen fuarın o yıl katılımcı yayınevi sayısı 28’di. Her yıl katılımın ve ilgi-

nin arttığı fuar büyüdükçe yer değiştirdi. Şehrin gelişimine eşgüdümlü ola-

rak mekan değiştiren fuarın en fazla akıllarda kalan yerleşkesi Taksim Te-

pebaşı olsa gerek. Sonraları iyice büyümesiyle beraber burası da yetersiz kal-

mış, fuar 2000 yılında Beylikdüzü’ndeki fuar merkezine taşınmıştı. Her ne

kadar şehrin merkezinden uzak olsa da daha geniş bir alanda yapılması fuar

ziyaretçileri için sevindirici bir gelişmeydi.

Bugün İstanbul Kitap Fuarı 600 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun ka-

tılımı ve 200 kadar etkinlikle kapılarını açıyor. Okurlarıyla buluşmak için

sabırsızlanan yüzlerce yazarı da unutmayalım.

“Çocukluğum Yurdumdur: Çocuk ve Gençlik Edebiyatı” İstanbul Kitap

Fuarı’nın bu yılki konu başlığı. Etkinliklerin önemli bir kısmı çocuk ve genç-

lik edebiyatı üzerine olacak. Gülten Dayıoğlu ise onur yazarı. Uzun yıllar,

yerli çocuk edebiyatının ilk akla gelen isimlerinden olan Gülten Dayıoğlu,

çocuk edebiyatının içinde çeşitli türlerde eser vermesiyle de bu alandaki zen-

ginliğin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir yazar.

Fuarın bu seneki konu başlığının belirlenmesinde, gelişen ve uzmanla-

şan yayınevlerinin sayısının artmasının etkili olduğunu düşünüyoruz. Yetişkin

edebiyatının yetersizliklerinden yola çıkıp fuarın bu sene o yüzden bu alana

yöneldiği gibi çocuk edebiyatını hafife alan söylemlerle karşılaşsak da asıl

sebebin bu olmadığı aşikar. Orta vadede daha verimli bir edebiyat dünyası

için çocuk okurun önemi tartışılmaz. Edebiyat üretiminin çocuk kitapları

okumuş bir kuşakla canlanacağını belirtmekte fayda var.

Aydınlık Kitap’ın kapak sayfalarında “Kalemini çocuklara ve gençlere ada-

yanlar” başlığı altında çok değerli çocuk edebiyatı yazarları Gülten Dayıoğlu,

Behiç Ak ve Miyase Sertbarut ile yaptığımız söyleşileri göreceksiniz.

Haftaya görüşmek dileğiyle...

Fuar haftası geldi çattı

SUNU

[email protected]

Baskı:Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti.Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16Bahçelievler / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Yönetim Yeriİstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbulTel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04Faks: 0212 252 51 22

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

Aydınlık

KITAP.

Sayfa Sekreteri : Alev Özgenç

Editör : Pınar Akkoç

Yazıişleri : İrem Halıç,

Deniz Antepoğlu,

Cenk Özdağ

Yazıişleri Müdürü : Damla Yazıcı

3Aydınlık KİTAP

Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.

adına sahibi:Mehmet Sabuncu

Genel Yayın Yönetmeni:Serhan Bolluk

Sorumlu Müdür:Mehmet Bozkurt

Genel Müdür Yardımcısı (Reklam):Saynur Okuroğlu

Page 4: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 5: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 6: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA6 Aydınlık KİTAP

17 Kasım Cumartesi 2012İllüstrasyon Alanı

10.15-11.15İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

11.30-12.30İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

14.00-15.00İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

17 Kasım Cumartesi 2012Forum Alanı (10. Salon)

13.30-14.15Söyleşi/Talk: “Güncel Araş-tırma ve Edebiyatta Ma-car-Türk İlişkileri” Mode-rator: Mátis Viktor Konuş-macılar/Speakers: Tibor F.Tóth, János Hóvári (Maca-ristan Büyükelçisi), AndrásSándor Kocsis (Macar Ya-yıncılar Birliği Başkanı),Erdal Salıkoğlu (İstanbulMacar Kültür ve DostlukDerneği Başkanı) Düzen-leyen/By: Macaristan Bü-yükelçiliği - Hungary

15.15-16.15Panel: “Kitap FuarlarındaOnur Konukluğu Sunum-ları: Yeni Yaklaşımlar, YeniFikirler” - “Guest of Hono-ur Presentations in BookFairs: New Perspectives,New Ideas” Moderator:Onur Bilge Kula (Kütüpha-neler ve Yayımlar GenelMüdürü) Konuşmacılar:Antonio M. Avila (Liber

Kitap Fuarı Direktörü/ BookFair Director), Zhang J.Chen (Pekin Kitap FuarıDirektörü/ Beijing Book FairDirector), Amy Webster(Londra Kitap Fuarı Direk-törü/ London Book Fair Di-rector), Deniz Kavukçuoğlu(İstanbul Kitap Fuarı GenelKoordinatörü/ IstanbulBook Fair General Coordi-nator) Düzenleyen/By: Kül-tür ve Turizm Bakanlığı,Kütüphaneler ve YayımlarGenel Müdürlüğü - Ulus-lararası Kitap Fuarları Or-ganizasyon Komitesi

16.30-17.30Söyleşi/Talk: “Başka DildeEdebiyat” - “Literature inOther Languages” Konuş-macılar/Speakers: KaderAbdolah, Muhsin KızılkayaDüzenleyen/By: Dutch Fo-undation for Literature -TÜYAP

17.45-18.45Sunum/Presentation: “Tür-kiye ve İngiltere Kitap Pa-zarı, 2013 Londra Kitap Fua-rı Onur Konuğu TürkiyeEtkinlikleri KapsamındaTürk ve İngiliz YayıncılarBuluşması” Moderator:Ümit Yaşar Gözüm (UlusalKomite Koordinatörü) Ko-nuşmacılar/Speakers: Mü-nir Üstün (Basın Yayın Bir-liği Başkanı), Metin Celal(Türkiye Yayıncılar BirliğiBaşkanı), Emma House (İn-giliz Yayıncılar Birliği) Dü-zenleyen/By: Kültür ve Tu-rizm Bakanlığı, Kütüpha-neler ve Yayımlar Genel

Müdürlüğü - UluslararasıKitap Fuarları OrganizasyonKomitesi

17 Kasım Cumartesi 2012Interexpo Salonu

14.00-15.00Söyleşi: “Karikatürde 30.Yıl: Karikatür Kitabı” Ko-nuşmacı: Behiç Ak Düzen-leyen: Günışığı Kitaplığı

15.15-16.15Söyleşi: “Zaytung Ekibi Zay-tung'u Anlatıyor” Konuş-macılar: Hakan Bilginer,Ayşe Göynük, Özer UzunDüzenleyen: April Yayıncılık

16.30-17.30Söyleşi: “Girişimcinin Sırla-rı” Konuşmacı: Baybars Al-tuntaş Düzenleyen: DestekYayınları

17.45-18.45Panel: “Uluslararası İzolas-yonlar, Kıbrıs Türkleri veAB” Açılış Konuşması: Dr.Derviş Eroğlu - KKTCCumhurbaşkanı, EgemenBağış - TC Avrupa BirliğiBakanı ve BaşmüzakereciYöneten: Mehmet HasgülerKonuşmacılar: Yücel Acer,Gökhan Bacık, Murat F. Öz-kaleli Düzenleyen: Alfa Ya-yınları

17 Kasım Cumartesi 2012Marmara Salonu

14.00-15.00Söyleşi: “Küçük Mutluluk-lar” Konuşmacı: Aşkım Ka-pışmak Düzenleyen: İnkılâpKitabevi

15.15-16.15Söyleşi: “Kadim Dostum

Red Kit” Konuşmacılar: Di-dier Pasamonik, Levent Er-den Düzenleyen: Yapı Kre-di Yayınları

16.30-17.30Söyleşi: “Tarihçinin Felsefeve Toplum Bilimleriyle Sı-navı” Konuşmacılar: TanerTimur, Cem Eroğul Düzen-leyen: Yordam Kitap

17.45-18.45Söyleşi: “Hükümdar Ro-manı, Destanlar Çağı veTürk Töresi: Dün, Bugün,Yarın” Konuşmacı: Musta-fa Çevik Düzenleyen: İnkı-lâp Kitabevi

19.00-19.45Söyleşi: “Yeni Medya, Diji-tal İmkânlar ve DerinlikliHabercilik” Konuşmacı: Ek-rem Dumanlı Düzenleyen:Zaman Gazetesi

17 Kasım Cumartesi 2012Karadeniz Salonu

14.00-15.00Söyleşi: “Gülten Dayıoğ-lu’nun Çocuk ve GençlikEdebiyatındaki İzleri” Ko-nuşmacılar: Asuman Por-takal, Dursun Ege Göçmen,Hüsnan ŞekerDüzenleyen: Altın Kitaplar

15.15-16.15Söyleşi: “Muhteşem Hayat-lar Neleri Saklar” Konuş-macılar: Oya Baydar, Tur-han Günay Düzenleyen:Can Yayınları

16.30-17.40Panel: “Dijital YayıncılıktaUluslararası Standartlar veUygulamaları” Yöneten:

Tuğrul Paşaoğlu Konuşma-cılar: Mustafa Temiztaş,Mustafa Altun, Faik NadirDüzenleyen: Türkiye Yayın-cılar Birliği Dijital YayıncılıkKomitesi

17.45-19.45Ödül Töreni ve Panel: 10.Tudem Edebiyat ÖdülleriÖdül Töreni - "Öykü Ya-şamdır" Yönlendirici: Ma-visel Yener Konuşmacılar:Nuran Özyer, Mucize Özü-nal, Aytül Akal, MehmetAtilla, Nilay YılmazDüzenleyen: TUDEM

17 Kasım Cumartesi 2012Büyükada Salonu

14.00-15.00Ödül Töreni: “Everest İlkRoman Yarışması Ödül Tö-reni” Düzenleyen: EverestYayınları

15.15-16.15 Panel: “Kimliğin Oluşma-sında Çocuk EdebiyatınınRolü” Yöneten: Yazgülü Al-doğan Konuşmacılar: GültenDayıoğlu, Yankı Yazgan,Necdet Neydim Düzenle-yen: Notre Dame de Si-on’lular Derneği

16.30-17.30Panel: “Yezidiler”Yöneten: Mustafa Erdem Ka-badayı Konuşmacı: AmedGökçen Düzenleyen: İstanbulBilgi Üniversitesi Yayınları

17.45-18.45 Panel: “Yerel Yönetimler veDemokrasi”Yöneten: İmam-bakır Üküş Konuşmacılar:Gökhan Günaydın, YalçınBayer Düzenleyen: SODEV

- İstanbul Gerçeği

19.00-19.45Söyleşi: “Aykırı Sorular”Konuşmacı: Enver AyseverDüzenleyen: Remzi Kitabevi

17 Kasım Cumartesi 2012Heybeliada Salonu

14.00-15.00Söyleşi: “Yazının Cinsiyeti”Konuşmacılar: Yalçın To-sun, Mine Söğüt Düzenle-yen: Yapı Kredi Yayınları

15.15-16.15Söyleşi: “İdeolojiler Alanıve Türkiye Örneği” Konuş-macı: Metin Çulhaoğlu Dü-zenleyen: Yazılama Yayınevi

16.30-17.30Söyleşi: “Yunanistan’danKuzey Afrika’ya DevrimRüzgârları” Konuşmacı: FotiBenlisoy Düzenleyen: Ago-ra Kitaplığı

17.45-18.45Panel: “Elbet Sabah Ola-caktır - Tevfik Fikret” Yö-neten: Aydın Ergil Konuş-macı: Hıfzı Topuz Düzenle-yen: Ekin Yazın Dostları

18 Kasım Pazar 2012İllüstrasyon Alanı

10.15-11.15İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

11.30-12.30İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

14.00-15.00İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit Törnqvist

31.Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı Etkinlik Programı

Page 7: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA 7Aydınlık KİTAP

Düzenleyen: Hollanda

15.15-16.15Atölye çalışması: “OrigamiAtölyesi” Uygulayan: Nazan Tacer Düzenleyen: TUDEM

18 Kasım Pazar 2012Forum Alanı (10. Salon)

13.00-14.00Söyleşi/Talk: “Edebiyat veYolculuk / Literature and Jo-urney” Moderator: Pablo Martin Asuero Konuşmacı-lar/Speakers: Javier Sierra,Buket Uzuner Düzenle-yen/By: Istanbul CervantesEnstitüsü - TÜYAP

14.15-15.15Panel: “First Years of Tur-kish Republic / Cumhuri-yet’in Kuruluş Yılları” Mo-derator: Mete Tunçay Ko-nuşmacılar/Speakers: ErikJan Zürcher, Ahmet Demi-rel, Mehmet Ö. Alkan Dü-zenleyen/By: İletişim Ya-yınları - Dutch Foundationfor Literature - TÜYAP

15.30-16.30Panel: “Çeviri Atölyeleri-nin Yayıncılıktaki Rolü”Moderator: Saliha Paker(TECÇA Çeviri AtölyesiKurucu Koordinatörü) Ko-nuşmacılar/Speakers: MusaYaşar Sağlam (TAÇAT Mo-deratörü), Sevinç Üçgül(TURUSÇAT Moderatö-rü), Rafael Carpintero Or-tega (TİSÇAT Moderatörü),Muhammed Haridi (TÜ-RAPÇAT Moderatörü),Bülent Oktay (TÜÇÇATModeratörü), Mehmet Mo-ralı (TÜFÇAT Moderatö-rü), Esin Karaman (TEDAŞube Müdürü), Haitham AlNahi (Arap Çeviri Örgütü)Düzenleyen/By: Kültür veTurizm Bakanlığı, Kütüp-haneler ve Yayımlar GenelMüdürlüğü - UluslararasıKitap Fuarları OrganizasyonKomitesi

16.45-17.45Söyleşi/Talk: “History in Li-terature / Edebiyat İçindekiTarih” Moderator: BuketAşçı Konuşmacılar/Spea-kers: Henk Boom, AhmetÜmit Düzenleyen/By: DutchFoundation for Literature -TÜYAP

18.00-19.00Söyleşi/Talk: “İki ÖnemliRoman Yazar İstanbul KitapFuarı’nda / “Two Impor-tant Romanian Writers atIstanbul Book Fair” Mode-rator: Semra Sevim Ko-nuşmacılar/Speakers: RaduAldulescu, Eugen UricaruDüzenleyen/By: RomanianCulture Center

18 Kasım Pazar 2012Interexpo Salonu

12.00-13.00Söyleşi: “Evrende TesadüfYoktur, Yankı Vardır” Ko-nuşmacı: Nusret Kaya Dü-zenleyen: Destek Yayınları

13.15-14.15Söyleşi: “Yazardan Yayın-

evine” Konuşmacılar: Zül-fü Livaneli, Deniz YüceBaşarır Düzenleyen: Do-ğan Kitap

14.30-15.30Söyleşi: “Oniki’den ÇarınLaneti’ne Jasper Kent veGerçek Tutulması” Konuş-macılar: Jasper Kent, ElifTanrıyar, Sibel Oral Düzen-leyen: Can Yayınları

15.45-16.45Söyleşi: “Maun Suresi Me-sajı ve Türkiye Gerçeği” Konuşmacı: Yaşar Nuri Öz-türk Düzenleyen: İnkılâpKitabevi

17.00-18.00Söyleşi: “Sosyal İslam”Konuşmacılar: Eren Erdem,İhsan Eliaçık Düzenleyen:Destek Yayınları18.15-19.15Söyleşi: “Su Romanı ve Ede-biyatın Çevre SorunlarınaBakışı” Konuşmacı: BuketUzuner Düzenleyen: Eve-rest Yayınları

18 Kasım Pazar 2012Marmara Salonu

11.00-11.45Söyleşi: “Uçurumun Kena-rında Dış Politika” Konuş-macı: Onur Öymen Düzen-leyen: Remzi Kitabevi

12.00-13.00Söyleşi: “Avrupa’nın ZihinTarihi” Konuşmacı: HilmiYavuz Düzenleyen: TimaşYayınları

13.15-14.15Panel: “Anayasa Tartışma-ları” Yöneten: Mehmet Cen-giz Konuşmacılar: Ferit İl-sever, Kamer Genç Düzen-leyen: Kaynak Yayınları

14.30-15.30Panel: “Mustafa Kemal Dö-neminde Ekonomi”Yöneten: Fahri Aral Konuşmacı: Bilsay KuruçDüzenleyen: İstanbul BilgiÜniversitesi Yayınları

15.45-16.45Söyleşi: “Sözde, Dizelerde,Türkülerde Türkçe”Konuşmacılar: Ataol Beh-ramoğlu, Sevgi Özel, GünayGüner Düzenleyenler: DilDerneği - Cumhuriyet Kitap

17.00-18.00Söyleşi: “Emperyalizm veOrtadoğu: Petrol ve DevrimNasıl Çalınır?” Konuşma-cı: Haluk Gerger Düzenle-yen: Yordam Kitap

18.15-19.15Söyleşi: “Duvardaki KanDurmuyor: 100. Yılına Doğ-ru Ermeni Meselesi “ Ko-nuşmacılar: Mim KemalÖke Düzenleyen: BabıâliKültür Yayıncılığı

18 Kasım Pazar 2012Karadeniz Salonu

12.00-13.00Söyleşi: “Cinai Meseleler”Konuşmacılar: Sevin Ok-yay, Ahmet Ümit, EmrahSerbes, Erol Üyepazarcı Dü-zenleyen: NTV Radyo

13.15-14.15Söyleşi: “Yetişkinler NedenÇocuklarla Birlikte EdebiyatOkumalı? Konuşmacı: Ka-rin Karakaşlı Düzenleyen:Günışığı Kitaplığı

14.30-15.30Ödül Töreni: “ÇGYD YılınÇocuk Kitapları 2011 ÖdülTöreni” Düzenleyen: Ço-cuk ve Gençlik YayınlarıDerneği (ÇGYD)

15.45-17.15 Ödül Töreni: “Cevdet Kud-ret Edebiyat Ödülleri Töre-ni 20. Yıl” Okuma Tiyatro-su: “Adalet Sizsiniz” (So-krates, Galileo, Sacco, Van-zetti) Yazar: Ümit DenizerSahneye Koyan: PerdeciOyuncular: Rutkay Aziz,Taner Barlas Sunucu: ÖzgülBeyazıtPanel: “GüllüAgop'tan Günümüze BirArpa Boyu Yol..." Yöneten:Üstün AkmenKonuşmacılar: Orhan Al-kaya, Tilbe Saran, YücelErten Düzenleyen: CevdetKudret Ailesi ve TÜYAP

17.30-18.30 Söyleşi: “Sacco ve Vanzetti/ Tarihi Bir Hukuk Cinaye-ti” Konuşmacı: Helmut Ort-ner Düzenleyen: Agora Ki-taplığı

18.45-19.30Söyleşi: “Medya ve Aidi-yet” Konuşmacı: Nedim Na-zar Düzenleyen: Zaman Ga-zetesi

18 Kasım Pazar 2012Büyükada Salonu

12.00-13.00Panel: “ABD’nin BOP Pla-nı Çerçevesinde Suriye veTürkiye” Yöneten: Rama-zan Kap Konuşmacı: GürdalÇıngı Düzenleyen: Derle-niş Yayınları

13.15-14.15Söyleşi: “Geride Kalanlar”Konuşmacılar: Binnaz Öner,Zarife Biliz, Semra Pelek,Onur Öztürk Düzenleyen:Evrensel Basım Yayın

14.30-15.30Panel: “Anarşi Yok BüyükDerleniş” Kıvılcımlı ve Gü-nümüz Yöneten: Sırrı Öz-türk Konuşmacılar: Sırrı Öz-türk, Ahmet Kale Düzenle-yen: Sorun Yayınları Ko-lektifi

15.45-17.15 Panel: “Tehlikeli Kelime-ler/ Dangerous Words” Yö-neten/Moderator: ZeynepOral Konuşmacılar/Spea-kers: John Ralston Saul, Eu-gene Schoulgin, Zineb Al-Rhazoui, Tarık Günersel,Sennur Sezer Düzenle-yen/By:Türkiye PEN/Tur-key Panel: “Dijital Çağdaİfade Özgürlüğü/ Free Exp-ressıon In The Digital Age”Yöneten/Moderator: Mari-an Botsford Fraser Konuş-macılar/Speakers: AsiehAmini (Iran), Gillian Slovo(S Africa), Halil İbrahimÖzcan Düzenleyen/By:Ulus-

lararası PEN/International

17.30-18.30 Söyleşi: “Işığın Ayak İzleri”Konuşmacı: Muhyiddin Şe-kur Düzenleyen: Sufi Ya-yınları

18.45-19.45 Söyleşi: “Şairin Şiire So-rumluluğu” Konuşmacı:Ataol Behramoğlu Düzen-leyen: Tekin Yayınevi

18 Kasım Pazar 2012Heybeliada Salonu

12.00-13.00Söyleşi: “Şuşu ve Üçtekeri”Konuşmacı: Yıldıray Kara-kiya Düzenleyen: RedhouseYayınevi

13.15-14.15Panel: “Dersim’in KayıpKızları” Yöneten: FerhundeÖzbay Konuşmacılar: Ne-zahat Gündoğan, KazımGündoğan Düzenleyen: İle-tişim Yayınları

14.30-15.30Söyleşi: “Bir Şiir Sana, BirŞiir Bana...” Konuşmacılar:Aytül Akal, Mavisel Yener,Mustafa Delioğlu Düzen-leyen: UÇANBALIK

15.45-16.45Söyleşi: “Aydın Sorumlulu-ğu ve Edebiyat” Konuşma-cı: İnci Aral Düzenleyen:Kırmızı Kedi Kitap

17.00-18.00Söyleşi ve Ödül Töreni:“Edebiyatın Nabzı ve Te-peyran Roman Ödülü” Ko-nuşmacılar: Oktay Akbal,Bülent Tanık, Hikmet Al-tınkaynak, Metin Celal, Ti-muçin Esen, Ömer FethiGürer, Canan Efendigil Ka-ratay, Yüksel Pazarkaya, İl-ter Uzel, Lokman Zor ve2012 Tepeyran Roman Ödü-lü Sahibi Düzenleyen: Çan-kaya Belediyesi - Niğde Kül-tür Sanat Platformu

18.15-19.15Şiir Dinleti Katılımcı Şair:Ahmet Telli Düzenleyen:Everest Yayınları

19 Kasım Pazartesi 2012İllüstrasyon Alanı

10.15-11.15İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda11.30-12.30İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

14.00-15.00İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

19 Kasım Pazartesi 2012Forum Alanı (10. Salon)

11.00-12.30Buluşma/Matchmaking:LAF-TÜYAP FellowshipMatchmaking Focus onChildren’s and Youth’s Li-terature Moderator: Ale-xandra Büchler (LAF), Zer-rin Yılmaz (TÜYAP) Katı-lımcılar/Attendees: Tiina

Lehtoranta (Finlandiya/Fin-nish Literature Exchange),Alïse Nïgale (Litvanya/Lielsun Mazs Publishing), EvaMejuto (İspanya/EditorialOQO), Valgerdur Bene-diktsdottir (İzlanda/ForlagidPublishing) Düzenleyen/By:LAF (Literature AcrossFrontiers) - TÜYAP

13.00-14.00Buluşma/Meeting: “Ulus-lararası Kitap Fuarları’ndaTelif Ajanslarının Rolü,Ajanslar ve Yayıncılar Bu-luşması” Katılımcılar: İlkayWalter (Carlton PublishingGroup), Nemonie CravenRoderick (Jonathan Clo-wes Ltd. Literary Agency),Prinko Svetlana (AuthorsRights Agency), Majid Jafari(Eve Literary Agency), Sop-hie Baker (Curtis BrownGroup Ltd), Guenter G.Rodewald (Ute Körner Li-terary Agent) Düzenle-yen/By: Kültür ve TurizmBakanlığı, Kütüphaneler veYayımlar Genel Müdürlüğü- Uluslararası Kitap FuarlarıOrganizasyon Komitesi

15.45-16.45Panel: “Uluslararası ÇeviriFonları/International Tran-slation Funds” Moderator:Oktay Saydam (Kütüpha-neler ve Yayımlar GenelMüdürlüğü, Daire Başkanı)Konuşmacılar: AlexandraBüchler (Literature AcrossFrontiers) Mireille Berman(Hollanda Edebiyat Kuru-mu/Dutch Literature Fo-undation), Sinead MacAodha (İrlanda EdebiyatDeğişim/Ireland LiteratureExchange), Sioned PuwRowlands (Galler Edebi-yat/Welsh Literature Abro-ad) Düzenleyen: Kültür veTurizm Bakanlığı, Kütüp-haneler ve Yayımlar GenelMüdürlüğü - UluslararasıKitap Fuarları OrganizasyonKomitesi

19 Kasım/ November 2012 Meeting Room (10. Sa-

lon)14.10 -15.40Buluşma/Matchmaking:Hollanda-Türk YayıncılarBuluşması Moderator: Mi-reille Berman (Dutch Fo-undation for Literature),Zerrin Yılmaz (TÜYAP)Guest of Honor: The Net-herlands and Turkish Pub-lishers Matchmaking Katılımcılar/Attendees: San-der van Vlerken (Publis-hing house De Geus) Luci-enne van der Leije (Publis-hing house Querido), Fritsvan der Mey (Publishinghouse Athenaeum), Mari-anne Schönbach (MarianneSchönbach literary agency),Agnes Vogt (Dutch Foun-dation for Literature, child-ren’s literature) and Maar-ten Valken (Dutch Foun-dation for Literature, nonfiction) Düzenleyen/By:

Dutch Foundation for Li-terature - TÜYAP

19 Kasım Pazartesi 2012Karadeniz Salonu

10.00-10.45Söyleşi: “Lili ve Yedi Çocu-ğu” Konuşmacı: Tülin Ko-zikoğlu Düzenleyen: İleti-şim Yayınları

11.00-11.45Okuma-Söyleşi: “Çocuklarve Şiirler: İki Gözüm, Üzü-müm” Konuşmacı: NecdetNeydim Düzenleyen: Günı-şığı Kitaplığı

12.00-13.00 Söyleşi: “Şehirli ÇocuklarınDoğa ile Tanışması” Ko-nuşmacı: Beyza DeringölDüzenleyen: Final KültürSanat Yayınları

13.15-14.15Söyleşi : “Mavisel Yener'leÖykü Okuyoruz” Konuşmacı: Mavisel Yener Düzenleyen: TUDEM

14.30-15.30Ödül Töreni: “2012 GençTimaş Roman YarışmasıÖdül Töreni” “İlk GençlikRomanında Kuşak Çatış-ması” Düzenleyen: Genç Ti-maş

15.45-16.45Söyleşi: “Tarih Canavarı Ço-cuklar için Arkeoloji” Ko-nuşmacı: Çiğdem ManerDüzenleyen: İş Kültür Ya-yınları

17.00-18.00Şiir-Dinleti: “Şairler Geçidi”Katılımcı Şairler: Tekin Gö-nenç, Süreyya Güven, NalanÇelik, Arzu Karadağ, İnanArslanbağı, Dilruba NurayErenler, Özcan Öztürk, Gül-deren Canyurt, Şen ÇakırDüzenleyen: EdebiyatçılarDerneği

18.15-19.15Söyleşi: “Beynimizin Fre-kanslarını Yönetme Teknik-leri” Konuşmacı: Aydın Arı-tan Düzenleyen: Arıtan Ya-yınevi

20 Kasım Salı 2012 İllüstrasyon Alanı

10.15-11.15İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

11.30-12.30İllüstrasyon Atölyesiİllüstratör: Marit TörnqvistDüzenleyen: Hollanda

15.15-16.15Atölye çalışması: “Bir Masal,Binbir Renk...”Uygulayan:Çiğdem GündeşDüzenleyen: TUDEM

20 Kasım Salı 2012 Forum Alanı (10. Salon)

14.30-16.00Söyleşi/Talk: Türk Dünyası-nın 5 Dahisi “AzerbaijaniKhamsa Nizami Ganjavi,Mirza Fatali Akhundzadeh,Khurshidbanu Natavan, Mir-za Alekber Sabir, HuseynCavid. Five geniuses’ words

Page 8: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA8 Aydınlık KİTAP

lik Kitaplarında Savaş veBarışKonuşmacılar: Gülsüm Cen-giz, Ali Gültekin, NecdetNeydim, Tülin Tankut Dü-zenleyen: PEN Türkiye Mer-kezi

15.45-16.45Söyleşi: “Kadın ve Edebiyat”Konuşmacılar: Aslı To-humcu, Nur YazganDüzenleyen: Kırmızı Kedi

17.00-18.00Söyleşi: “Pînokyo İlk KezKürtçede” Konuşmacılar:Türkan Tosun, Fehim IşıkDüzenleyen: Evrensel BasımYayın - Tîroj

18.15-19.15Söyleşi: “Global OrtamdaTürkiye’nin Konumu”Konuşmacı: Ahmet AkgülDüzenleyen: Togan Yayın-ları

21 Kasım Çarşamba 2012 Karadeniz Salonu

10.00-10.45Okuma-Söyleşi: “GizemliBir Macera Romanı: BaykuşYemini” Konuşmacı: YeşimSaygın Armutak Düzenle-yen: Günışığı Kitaplığı

11.00-12.00Söyleşi: “Gençler GültenDayıoğlu’nu Konuşuyor”Konuşmacılar: 7.-8. sınıf öğ-rencileri Düzenleyen: AltınKitaplar

12.15-13.15Söyleşi: “Yaratıcı OkumaNasıl Yapılır?”Konuşmacı: Sevim Ak, Zeh-ra İpşiroğlu, Nilser UtkuDüzenleyen: Can Çocuk

13.30-14.30Okuma-Söyleşi: “Köprü Ki-tapların Yeni Halkası: Ley-lek Havada” Konuşmacı:Leyla Ruhan Okyay Dü-zenleyen: Günışığı Kitaplığı

14.45-15.45Söyleşi: “Farklı YönleriyleGülten Dayıoğlu” Konuş-macılar: Nur İçözü, BatuBozkurt, Mehmet Güler,Murat Dayıoğlu Düzenle-yen: Çocuk ve Gençlik Ya-yınları Derneği (ÇGYD)

16.00-17.00Söyleşi: “Bertolt Brecht -Brecht’in Güncelliği İle”Konuşmacılar: Ahmet Ce-mal, Genco ErkalDüzenleyen: Kaldıraç Ya-yınevi

17.15-18.15Söyleşi: “Çocuk ve GençlikTiyatro Oyunu Yazarlığı”Konuşmacılar: Hasan Er-kek, Nurhan Tekerek, NazifUslu, Dersu Yavuz Altun,Cengiz Özek, M. Ümit Gör-gülü Düzenleyen: OYCED(Oyun Yazarları ve Çevir-menleri Derneği)

18.30-19.30Söyleşi: “Yerelden SekülereEdeb ve Yazın Paradigma-ları” Konuşmacı: OsmanKoca, Metin Ünlü, Fehmi

Yakut Düzenleyen: BeyanYayınları

21 Kasım Çarşamba 2012 Büyükada Salonu

12.15-13.15Söyleşi: “Eğitimde Politika-larındaki Paradigma Deği-şimi ve 4+4+4 Uygulama-ları” Konuşmacı: Muam-mer Yıldız (İstanbul MilliEğitim Müdürü) Düzenle-yen: İstanbul İl Milli EğitimMüdürlüğü

13.30-14.30Söyleşi: “Aydınlanan Yol-lar - Kardelen Öyküleri”Konuşmacı: Zehra İpşiroğ-lu, Emine Kınacı Düzenle-yen: Cumhuriyet Kitap

14.45-15.45Söyleşi: “En Büyük ŞiirimizHayat” Konuşmacılar: Gül-tekin Emre, Fikret HakanDüzenleyen: Nezih-er Ya-yınları

16.00-17.00Fotoğraf Sunumu: “Asya veAfrika’da Tek Başına 15Ay”Konuşmacılar: Faruk Bu-dakDüzenleyen: Yeşil DinozorYayınevi

17.15-18.15Kitap Performans: “OlasıDünyaların En İyisi”Konuşmacı: Çiğdem y MirolDüzenleyen: TÜYAP

22 Kasım Perşembe 2012 İllüstrasyon Alanı

10.15-11.15Atölye çalışması: “CarettaKitap Yaratıcı Drama ileOkuma Etkinliği” Uygula-yanlar: Bilim İlaç ToplumGönüllüleri Düzenleyen:Caretta Yayıncılık

12.45-13.45Neşeli Etkinlikler AtölyeÇalışması Düzenleyen: Ti-maş Çocuk

22 Kasım Perşembe 2012 Marmara Salonu

10.00-10.45Söyleşi: “Çocuklara KitapOkumak / Okuyarak Öğ-renmek” Konuşmacı: BengiSemerci Düzenleyen: YeşilDinozor Yayınevi

11.00-11.45Söyleşi: “Geleceğin Anah-tarı” Konuşmacı: Almila Aydın Düzenleyen: Altın Kitaplar

12.00-13.00Söyleşi: “Çocuk Edebiyatı:Mesaj mı, İmaj mı? Nitelikmi, Nicelik mi?” Konuşma-cılar: Bestami Yazgan, Hü-seyin Emin Öztürk, YusufDursun Düzenleyen: NarYayınları

13.15-14.15Söyleşi: “Kitaplarla Zen-ginleşecek Hayatın Temel-lerini Atmak” Konuşmacı-lar: Cemre Soysal, MerveSoysal Başa Düzenleyen:

Can Çocuk - Davranış Bi-limleri Enstitüsü

14.30-15.30Söyleşi: “Küller Altında Ya-kın Tarih” Konuşmacı: Mus-tafa Armağan Düzenleyen:Timaş Yayınları

15.45-16.45Söyleşi: “Kadınlar İçin Söy-lenmiştir (Anadolu’da Ka-dınların Şiirli Tarihi)” Ko-nuşmacılar: Gülsüm Cen-giz, Sennur Sezer, Arife Ka-lender Düzenleyen: EvrenselBasım Yayın

17.00-18.00Söyleşi: “Bilinçli Hipnoz”Konuşmacı: Ali Eşref Mü-ezzinoğlu Düzenleyen: Ome-ga Yayınları

18.15-19.15Söyleşi: “Kanser Bir Hasta-lık Değildir” Konuşmacı:Yücel Aydemir Düzenleyen:Yaşamın Gizemi

22 Kasım Perşembe 2012 Karadeniz Salonu

11.00-11.45Okuma-Söyleşi: “Sürprizle-ri ve Öyküleriyle Çat KapıDayım” Konuşmacı: FadimeUsluDüzenleyen: Günışığı Ki-taplığı

12.00-13.00Söyleşi: “Uğur Böceği Seve-cen ile Salyangoz Tomur-cuk’un Maceralarını Yaza-rından Dinleyin” Konuşma-cı: Erika Bartos Düzenleyen:Yapı Kredi Yayınları

13.15-14.15Okuma-Söyleşi: “Ülkeler-den Aydedeli Öyküler: Ay-dede Her Yerde” Konuş-macı: Hacer Kılcıoğlu Dü-zenleyen: Günışığı Kitaplığı

14.30-15.30Atölye çalışması : “Dedek-tiflik Atölyesi” Uygulayan: Aşkın Güngör Düzenleyen: TUDEM

15.45-16.45Söyleşi: “Derslerle BaşımDertte” Konuşmacı: FundaÖzlem Şeran Düzenleyen:Final Kültür Sanat Yayınları

17.00-18.00Söyleşi: “Ateşe Dönen Dün-ya: Sarıkamış” Konuşmacı:Bingür Sönmez Düzenle-yen: Çizmeli Kedi

18.15-19.15Söyleşi: “Ulusal Sermaye Pi-yasalarımız ve Borsa” Ko-nuşmacı: Arzu Girgin Dü-zenleyen: İstanbul MenkulKıymetler Borsası (İMKB)

22 Kasım Perşembe 2012 Heybeliada Salonu

10.45-11.45Panel: “40. Yılında YansımaDergisi Yazarlarına Vefa Pa-neli” Yöneten: Tekin Sön-mez Konuşmacılar: HayatiAsılyazıcı, Eray Canberk,Sait Maden, Arife Kalen-der, Mehmet Güler, Bur-han Günel, Düzenleyen:Nis Medya

12.00-13.00Ödül Töreni: “Akademik veBilimsel Kitaplar 2012 Ödül-leri” Konuşmacılar: OktayAlnıak, Avni Morgül, HalukKul, Gökhan Silahtaroğlu,Rifat Çölkesen, Gönül Ye-nersoy, Yusuf ÇotuksökenDüzenleyen: Papatya Ya-yıncılık

13.15-14.15Söyleşi: “Mavisel Yener Ço-cuklarla Buluşuyor, DüşlerKonuşuyor” Konuşmacı:Mavisel Yener Düzenleyen:Bilgi Yayınevi

14.30-15.30Söyleşi: “Eğitimde Yeni BirYöntem: Hazırcevaplar Tek-niği” Konuşmacı: AhmetMaraşlı Düzenleyen: TimaşÇocuk

16.00-17.00Söyleşi: “10 Çocuk 10 Şair”Yöneten: Mustafa Işık Dü-zenleyen: Türkiye YazarlarSendikası

17.15-18.15Söyleşi: “Neden / Çima?”Konuşmacı: Roni War Dü-zenleyen: Ava Yayınları

18.30-19.30Söyleşi: “Ortadoğu’da Sa-vaş ve Mülteciler Bağlamın-da ‘Radyonun İçindekiler’Oyunu” Konuşmacılar:Cenk Gündoğdu, Faris Ku-seyri Düzenleyen: İkaros Ya-yınları

23 Kasım Cuma 2012 İllüstrasyon Alanı

11.00-11.45Masal Okuma-CanlandırmaAtölyesi: “Masalcı Abla”Düzenleyen: Timaş Çocuk

14.00-15.00Atölye çalışması: “Sözcük-lerin Rengi, Rengin Mutlu-luğu”Konuşmacı: Simla Sunay Düzenleyen: DESEN

15.15-16.15 Yaş grubu: 3-10 yaş DramaAtölyesi: “Kim Korkar Kır-mızı Başlıklı Kız'dan?” Uy-gulayan: Sara ŞahinkanatDüzenleyen: Kır Çiçeği Ya-yınları

23 Kasım Cuma 2012 Interexpo Salonu

12.00-13.00Panel: “Çocuk EdebiyatındaŞiir” Yöneten: Gülsüm Cen-giz Konuşmacılar: Arife Ka-lender, Necdet NeydimDüzenleyen: TÜYAP

14.30-15.30Söyleşi: “Bu Dünyada Nasıl‘Yaşasın Çocuklar’?” Ko-nuşmacılar: Ahmet Aydın,Canan Efendigil Karatay,Yavuz Dizdar Düzenleyen:Hayy Kitap

15.45-16.45 Söyleşi: Demirtaş Ceyhun’daEdebiyatın Tarihe İzdüşümüKonuşmacılar: Yüksel Pa-zarkaya, Ozan Ceyhun, Sey-yit Nezir Düzenleyen: SisÇanı - Broy Yayınevi

master of the TurkishWorld” Konuşmacılar: VagifBahmanli (Head of the de-partment of Publishing, ad-vertisement and informati-on, poet), Azhdar Ol (Poet),Teymur Karimli (Doctor ofPhilology, Director of Insti-tute of Literature namedafter Nizami of ANAS)Düzenleyen/By: Azerbay-can Cumhuriyeti Kültür veTurizm Bakanlığı

20 Kasım Salı 2012 Marmara Salonu

11.00-11.45Okuma-Söyleşi: “GençlikRomanı: Hiç Adil Değil!”Konuşmacı: Suzan Geri-dönmez Düzenleyen: Günı-şığı Kitaplığı

12.00-13.00Söyleşi: “Çocuk Gelişimin-de Öykülerin Önemi” Ko-nuşmacılar: Tuncel Altın-köprü Düzenleyen: HayatYayınları

13.15-14.15Söyleşi: “Hollandalı YazarJoke van Leeuwen Çocuk-larla Buluşuyor!” Konuş-macı: Joke Van LeeuwenDüzenleyen: Hollanda Ede-biyat Vakfı (Dutch Founda-tion for Literature) - Hayy-kitap Çocuk - TÜYAP

14.30-15.30Söyleşi: “Çocuk ve GençlikEdebiyatında Yaşamdan İz-düşümler” Konuşmacılar:Tülin Tankut, Ayfer Gürdal,Gülsüm Cengiz Düzenle-yen: Evrensel Basım Yayın -Evrensel İlk Gençlik Kitap-lığı

15.45-16.45Panel: “4+4+4 DüzenindeAydın Öğretmenin Görev-leri”Yöneten: Nuri GökçekKonuşmacılar: İsa Eşme,Zeki Sarıhan Düzenleyen:Öğretmen Dünyası

17.00-18.00Şiir-Dinleti: “MerdivendeÜç Şair” Sunan ve Canlan-dıran: Müslim Çelik Dü-zenleyen: Türkiye YazarlarSendikası

18.15-19.15Şiir Dinleti: “Şiire Yolcu-luk”Katılımcı Şairler: GökhanCengizhan, Atilla Oğuz, Ha-lil İbrahim Özcan, BedranCebiroğlu, İkbal Kaynar,Güzin Oralkan, Aydın UysalMüzik: İkbal Kaynar, OnurToparlak Düzenleyen: Ede-biyatçılar Derneği

20 Kasım Salı 2012 Karadeniz Salonu

11.00-11.45Söyleşi: “Benim Adım Ki-tap” Konuşmacı: Nur İçözü Düzenleyen: Altın Kitaplar

12.00-12.45Panel: “Nasrettin Hoca ileDüşünmek” Yöneten: Nec-det Neydim Konuşmacılar:Özel Alev İlköğretim Oku-

lu Öğrencileri Düzenleyen:Kelime Yayınları13.00-13.45Okuma-Söyleşi: “Deneme-ler ve Yetişkinler Ejderha-lar’dan Neden Korkar?”Konuşmacı: İshak ReynaDüzenleyen: Günışığı Ki-taplığı14.00-14.45Söyleşi : “Annem-BabamBen Olursa...”Konuşmacı: Toprak Işık Düzenleyen: TUDEM 15.00-15.45Söyleşi: “Süleyman Bulutile Büyük Atatürk’ten KüçükÖyküler” Konuşmacı: Sü-leyman Bulut Düzenleyen:Can Çocuk

16.00-17.00Söyleşi: “Çocuk Edebiya-tında Olmazsa Olmazlar”Konuşmacılar: Yahya Tür-keli, Hasan Güleryüz, Sem-ra Atasoy, Ufuk Özgül Dü-zenleyen: Edebiyatçılar Der-neği

17.15-18.15Söyleşi: “Kan GruplarınaGöre Beslenme” Konuş-macı: Mehmet Ali BulutDüzenleyen: Hayat Yayınları

21 Kasım Çarşamba 2012 İllüstrasyon Alanı

10.15-11.15Atölye çalışması: “CarettaKitap Yaratıcı Drama ileOkuma Etkinliği” Uygula-yanlar: Bilim İlaç ToplumGönüllüleri Düzenleyen:Caretta Yayıncılık

11.30-12.30Karikatür ve Çizim Atölye-siDüzenleyen: Timaş Çocuk

13.00-14.00 Atölye çalışması: “Solucanmı? ! Evde mi? ! Yok Ar-tık!”Konuşmacı: Meltem Ka-noğlu Düzenleyen: Bu Ya-yınevi

21 Kasım Çarşamba 2012 Marmara Salonu

10.00-10.45Söyleşi: “Masal Masal AytülAkal” Konuşmacı: AytülAkalDüzenleyen: UÇANBALIK

11.00-11.45Panel: “Kitaplardan TavşanÇıkarmak” Yöneten: NilserUtku Konuşmacılar: RenanÖzdemir, Banu Bozdemir,Burcu Aktaş Katılımcılar:İTÜ Geliştirme Vakfı Okul-ları Beylerbeyi İlköğretimOkulu Düzenleyen: KelimeYayınları

12.00-13.00Yarışma: Eğlenceli Bilgi Ya-rışması Düzenleyen: Eğlen-celi Bilgi - Timaş Yayınları

13.15-14.15Söyleşi: “Arkadaşım Nas-reddin Hoca” Konuşmacı:Süleyman Bulut Düzenle-yen: TUDEM

14.30-15.30Panel: “Tüfekle OynamaYavrum” - Çocuk ve Genç-

Page 9: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA 9Aydınlık KİTAP

Paulo Coelho’nun beklenen son

romanı “Akra’da Bulunan El Yaz-

ması” Can Yayınları’ndan çıktı. Ro-

man hem büyük eleştirileri hem de be-

ğenileri beraberinde getirdi. Aslında

bu durum sadece son roman için ge-

çerli değil. Yazar ve romanları Türk

okurunu da ikiye bölmüş durumda.

Kimi çok beğense de kimi popüler, faz-

la derin olmayan kitaplar üretmekten

öteye gidemediğini savunuyor.

Coelho, edebiyat dünyasındaki

yolculuğuna “Hac” isimli eseriyle gi-

riş yapmış olsa da Türkiye’de dünyada

olduğu gibi “Simyacı” romanıyla ta-

nındı ve roman tüm dünyada çok

sattı. Bu romanıyla yazar, Mar-

quez’den sonra en çok okunan Latin

Amerikalı yazar unvanını kazandı.

Daha sonra “Veronika Ölmek İsti-

yor”, “On Bir Dakika”, “Elif”, “Zahir”

isimli romanlarıyla da kazandığı ünü

sürdürmeye devam etti. Şimdi ise

son romanı ile okuyucunun karşısın-

da. Kurmaca ile gerçeğin kaynaştığı ve

ne kadarının gerçek olduğundan emin

olamadığınız, kişisel gelişim kitapla-

rına benzer, yazarın aforizmaları ola-

rak da nitelendirebileceğimiz bir ro-

manla karşı karşıyayız.

KUDÜS’ÜN SONHUZURLU GÜNLER�

Roman, yazarın eline bir el yaz-

masının kopyasının geçmesiyle baş-

lıyor. El yazmasının öyküsü ise ön-

sözde bahsedildiği üzere şöyle: 1945

yılında Mısır’da Hamra Dom bölge-

sindeki bir mağarada iki kardeş te-

sadüfen papirüslerle dolu bir testi bu-

lurlar. Kardeşlerden bir şekilde bir pa-

pazın eline geçen papirüsler, papaz ta-

rafından Kahire’deki Kıpti Müze-

si’ne satılır. Papirüsler burada isim-

lerini alırlar: Nec Hemmadi Elyaz-

maları. Diğer elyazmaları ise kara-

borsaya düşer, ancak Mısır hükü-

meti duruma el koyar ve yazmalar

ulusal miras ilan edilir. 1974 yılında bir

İngiliz arkeolog, Nec Hemmadi ya-

kınlarında başka bir elyazması bulur

ve Arapça, İbranice ve Latince üç dil-

de yazılmış bu elyazmalarının dün-

yada yaklaşık 155 nüshası olduğunu

bildiren Mısır hükümeti bulunan el-

yazmalarının arkeologda kalmasına

izin verir. Yazar ise bahsedilen ar-

keoloğun oğluyla tanışır ve elyaz-

masının kopyasını elde etmeyi başa-

rır. Elyazması Hıristiyanlığın ilk yüz-

yılı ile M.S. 180 arasında yazılmış, asıl

dili Yunanca apokrif metinlerdendir.

Roman, Kudüs’te

her dinden insanın

huzur içinde yaşadığı

bir tarihte başlıyor.

Ancak şehir huzurlu

günlerinin sonuna

gelmektedir, çünkü

Haçlılar yaklaşmak-

tadır ve halk mey-

danda toplanmış,

kaçmayıp savaşma-

yı tercih etmişlerdir.

İsa’nın çarmıha ge-

rildiği meydanda

kadınlı erkekli her-

kes toplanmıştır ve

Kıpti diye bilinen Yunan adamı din-

lemek için beklemektedirler. Roma-

nın ana ve belki de tek karakteri Kıp-

ti savaşın öncesinde, Kudüs’ün son

huzurlu gecesinde pek çok konudan

bahseder ve bu konuşmalar yazıya ak-

tarılır. Yazarın bahsettiği ve kurgula-

dığı el yazması bundan oluşmaktadır.

Kıpti’yi her konuda konuşurken

bulacaksınız romanda. Ve kitap Kıp-

ti’ye yöneltilmiş sorular şeklinde bö-

lümlere ayrılmış. Yani yazar kişisel ge-

lişim kitabında bulmayı umacağınız,

günlük yaşamımızdaki sorunlara -

ancak yüzeysel sorunlara, esas büyük

sorunları görmezden gelircesine- ya-

nıt vermeye çalışmış. Örnek vermek

gerekirse, güzellik, zarafet, başarı,

cinsellik, yenilgi, sevgi gibi başlıklar al-

tında yazarın düşüncelerini öğrenmek

mümkün. Ancak bana kalırsa sorulara

verdiği yanıtlar ile daha gerçekçi so-

runları görmezden gelerek beylik

laflar etmekten öteye gidememiş.

Verilmek istenen felsefi anlayışın de-

rinliği olmadığını ve klişe oldukları-

nı belirtmeden geçemeyeceğim.

Konuyu biraz daha açmayı ve

okuyucuların vereceğim örneklerle ki-

tabı değerlendirmelerini tercih ede-

rim. Mağlubiyet ve başarıya dair ki-

tapta bulabilecekleriniz: “Mağlubiyet,

bize mücadeleyi savaşarak kaybetti-

rir. Başarısızlık ise mücadele etme-

mize bile izin vermez.”(s.31) Sevgi ve

ilahi varlık kavramları kitapta en çok

vurgulanan konular. Tanrının sevgi-

den oluştuğu belirtilerek tasavvufi bir

anlayışa yakın tanrı kav-

ramıyla karşılaşıyoruz.

Ayrıca tanrının en bü-

yük mucizesinin yaşa-

mın kendisi olduğu ve

dünyadaki her şeyin bir

işlevi olduğu belirtilerek,

kişinin hayatta yaşadığı ve

gördüğü haksızlıklara ve

kötülüklere rağmen her

şeyi kabullenmeyi teşvik

eden bir anlayışın kitabın

tamamına hâkim olduğu-

nu da belirtmek gereki-

yor. Kimsenin etliye sütlü-

ye karışmaması da bilhas-

sa kitapta vurgulanıyor: “Başkalarını

eleştirmekten kaçın ve düşlerine

odaklan.” (s.44)

K���SEL GEL���M K�TABITADINDA

Hap şeklinde öğütlere devam eden

yazar klişelikten de kaçınmayarak gü-

zellik konusundaki görüşlerini belir-

tiyor: “Dış güzellik iç güzelliğin görü-

nür kısmıdır. Gözler ruhun aynasıdır

ve esrarengiz görünen her şeyi dışarı

yansıtır.” (s.55) Zarafet konusunda da

aynı duruma rastlamak mümkün:

“Zarafet, dış görünüme özgü bir nitelik

değildir; ruhun dışarıdan görülebilen

bir parçasıdır.” (s.93) Kitapta kimi in-

sanların daha başarılı olması ise kişi-

nin çalışmasını geçimini sağlamak ye-

rine, daha tatlı ve pembe bir hayale

dönüştürülerek sevgi dağıtmak olarak

tanımlanmış. Para kazanamasak da

yaptığımız işle insanlara sevgi aktar-

dığımızı bildiğimiz sürece başarılı ola-

bilirmişiz. Özellikle zenginleşme ko-

nusunda kitapta anlatılanlar oldukça

ilgi çekici. Kitapta zenginlerin çok

parası olsa bile, gerçek mutluluğu ya-

kalayamamış olabilecekleri belirtilerek,

geri kalanların sevgiyi, sevgiden oluşan

ilahi varlığı keşfederek mutlu olacak-

ları ve çalışırken insanlara sevgisini gös-

terenlerin para kazanmasa, aç kalsa

dahi mutlu olacaklarını söyleyerek

süregiden düzene dair hepimizi bir gü-

zel avutuyor.

Yani kitabın kurmacalığını, ger-

çekliğini bir kenara bırakırsak sundu-

ğu zihniyetin yanlış olduğunu düşü-

nüyorum. Kişisel gelişim kitaplarında

olduğu gibi kişiyi suçlayarak, hayatta

karşılaşılan tüm zorlukların sebebini bi-

reyselleştirip kişiye yıkarak, yaşadığı-

mız düzenin veya sosyal ve ekonomik

koşulların hiçbir tesiri yokmuşçasına

avutulmayı kabullenemiyorum. Özel-

likle gerek kitabevlerince gerek basın

tarafından her şeyi sevgiye bağlayarak,

hap şeklinde klişe ve avutmaya daya-

nan derinliksiz öğütleri yılın en iyi ki-

tabı olarak gösterilmeye çalışılması ise

kitabı daha farklı bir boyuta taşıyor. Bu

zihniyet büyük reklamlarla hepimize

pompalanıyor. Zaten düşünmeyi de-

ğil avunmayı ve toplumsal düzey yerine

bireyleri suçlayarak sorunu bireye yı-

kan zihniyetin savunulması normal

hale geldi. Ayrıca kitabı okuyanların

da belirttiği üzere kitabın ederinin çok

üstünde satıldığı - gerek sayfa sayısı ge-

rek nitelik olarak - fikrini de katılma-

dan edemiyorum.

Sonuç olarak kitabın değerlen-

dirmesinden yola çıkarak yazarın

hiçbir şeyi eleştirmeden, sanki çok şeyi

eleştirircesine, ama özde bireysel so-

runlarımız olduğunu vurgulayarak

toplumdan bizi soyutlama ve sistem-

den kopuk düşünmemize teşvik etti-

ği için popülerliği yakalamanın for-

mülünü çıkarttığını kabul etmek ge-

rekecek. Diğer romanlarında kıs-

men değişik konular işlemesiyle biraz

daha farklı bir konumdayken, bu ki-

tabıyla klişelikten öteye gidemediği-

ni söylemek yerinde olacak.

(Akra’da Bulunan El Yazması,Paulo Coelho, Can Yayınları,

Çev: Emrah İmre, 152 s.)

DENİZ ANTEPOĞ[email protected]

Yazarın hiçbirşeyi eleştirmeden,

sanki çok şeyieleştirircesine,

ama özde bireyselsorunlarımız

olduğunuvurgulayarak

toplumdan bizisoyutlama ve

sistemden kopukdüşünmemize

teşvik ettiği içinpopülerliği

yakalamanınformülünü

çıkarttığını kabuletmek gerekecek

Akra’da bulunanpembe düşler

Kitab�n kurmacal���n� bir kenara b�rak�rsak ki�isel geli�imkitaplar�nda oldu�u gibi ki�iyi suçlayarak, hayatta kar��la��lan

tüm zorluklar�n sebebini bireyselle�tirip ki�iye y�karak,ya�ad���m�z düzenin veya sosyal ve ekonomik ko�ullar�nhiçbir tesiri yokmu�ças�na avutulmay� kabullenemiyorum

Paul

o Co

elho

Page 10: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

KALEMİNİ ÇOCUKLARA VE GENÇLERE ADAYANLAR...

16 KASIM 2012 CUMA10 Aydınlık KİTAP

Son dönemlerde ciddi gelişmelerle

kendini büyüten, yenileyen, uzmanlaşan bir

çocuk ve gençlik edebiyatı dünyasıyla kar-

şı karşıyayız. Kırtasiye dükkanlarındaki

küçük raflarda görmeye alışkın olduğumuz

çocuk ve gençlik kitapları uzman yayınev-

leri tarafından ele alınmaya başladı. Her

sene kitapseverler tarafından beklenen

Tüyap Kitap Fuarı’nın da bu seneki kur-

gusunu “Çocukluğum Yurdumdur” sloga-

nıyla çocuk ve gençlik edebiyatı oluşturu-

yor. Bu alanın büyük emekçisi yazar Gül-

ten Dayıoğlu da bu sene onur yazarı olarak

Tüyap’ta paneller ve söyleşiler yoluyla

okurlarla buluşacak. Çocukların sesinin faz-

la duyulacağı bu fuar haftasında biz de ka-

lemini çocuklara ve gençlere adamış usta

yazarlar, Gülten Dayıoğlu, Behiç Ak ve Mi-

yase Sertbarut ile söyleşiler gerçekleştirdik.

Çocukların tertemiz dünyasını onlarla pay-

laşan bu isimlerin yazarlık serüvenlerini, ço-

cuk ve gençlik edebiyatına dair düşünce-

lerini ve Tüyap’ın bu seneki kurgusu için de-

ğerlendirmelerini onların ağzından sizler

için dinledik.

Sanat hayatını tamamen yazarlığaadamış birisiniz? Yazarlıkta karar kıl-manıza neden olan süreç nasıl gerçekleş-ti?

Yazarlıkta karar kılmamın nedeni,

okurlarımın eserlerime sahip çıkması yani

yazdıklarımın ilgiyle okunmasıdır. Eğer

okur kitaplarımı görmezden gelseydi, ben-

de elli yıl sürekli kitap yazma coşkusu

oluşmazdı.

Gülten Dayıoğlu birçok kişinin okuyupkarakterine yeni şeyler kattığı kitaplarınyaratıcısı. Yazarken nelerden beslenirsiniz?Sizi etkileyen, hayatınıza yön veren kişilerkimler oldu yazarlık serüveninizde?

Kütahya’da ilkokul üçüncü sınıfta öğ-

renim görürken, öğretmenim, yazılı anla-

tım ödevlerime bakarak, sen yazar olacaksın

demeye başladı. Hemen ardından beni

kütüphaneye götürdü.Görevliye teslim

ederken: “Bu çocuk doğuştan yazma ye-

teneğine sahip. Aile bu durumun bilincine

varacak durumda değil. (Annem okuma

yazma bilmezdi. Babam da rüştiyeden ay-

rılma bir esnaftı). Yaşına uygun kitaplarla

okuma alışkanlığı edinmeye başlasın. Yar-

dımcı olun” dedi. Sonra bana döndü: “Ya-

zar olmayı çok istediğini biliyorum. Ama,

bu isteğine erişmek için öncelikle nitelikli

kitaplar okuman gerekiyor. Üstelik her-

kesten çok kitap okumalısın” dedi. Böyle-

ce ben onun gösterdiği yönde ilerleyerek bu

günlere geldim. Ortaokul ve lisede de

Türkçe ve edebiyat öğretmenlerim yete-

neğime sahip çıktılar.

ÇA�A AYAK UYDURMAK90’larda doğmuş ve kitaplarınızla bü-

yümüş biri olarak sorarsam, bugün hala

yeni kitaplarla çocuklarla buluşuyorsunuz,okunuyorsunuz. Ama sokak oyunları oy-nayan çocuklardan bilgisayar oynayançocuklara geçtiğimiz bir süreçte her ikisi-ne de hitap etmeyi başarıyorsunuz. Bu na-sıl gerçekleşiyor sizce?

Ben gençlik yıllarımdan beri kendimi ge-

liştirmeyi yaşam biçimi edinmiş bir yazarım.

Çağa ayak uydurabilmek en belirgin he-

defim oldu hep. Kalemimi bu doğrultuda

geliştirmek için çok okuyorum. Başta

Frankfurt Kitap Fuarı olmak üzere kitap fu-

arlarında inceleme - gözlem yapıyorum.

Dünya çocuklarının ilgi alanlarını sapta-

maya çabalıyorum. Aynı paralelde ülke-

mizdeki çocuk ve gençlerin yaşamlarını, ilgi

alanlarını, tutkularını odaklandıkları nok-

taları, yaşam ortamlarını vb. gözlemliyorum.

Araştırıp soruşturuyorum. Kısacası kale-

mimi çocukların gelişim düzeylerine eriş-

tirmeye gayret ediyorum. Ben ve eşim

dünya gezginiyiz. 1970’lerden bu yana 107

ülke gördük. Bu geziler de ufkumu açıyor.

Gülten Dayıoğlu çocukların hayatındaönemli bir yere sahip, peki ya çocuklar Gül-ten Dayıoğlu’nun hayatında ne ifade edi-yor?

Çocuk ve gençler hayatımın merkezin-

de bulunuyor. Aynı kendi oğullarım ve to-

runlarım gibi..

Gülten Dayıoğlu dünyaya bir dahagelse yine çocuklar için yazmayı seçermiydi?

Çocuk ve gençler için yazmak artık be-

nim yaşam biçimim oldu. Etimle derimin

arasına yerleşti. Başka bir yaşam şekli bil-

miyorum ki! Elbette yeniden dünyaya gel-

sem, en sevdiğim iş olan çocuk ve gençle-

re kitap yazma işini seçerdim.

ÇOCUK �Ç�N K�TAPYAZMANINGEREKT�RD�KLER�

Sadece dram değil hikaye, bilim kurguve gezi kitapları da yazdınız. Günümüzdekiçocuk yazarlarının da bu çok yönlülüğe sa-hip olduğunu düşünüyor musunuz ya da ol-malılar mı?

Günümüzde çocuk yazarlarını ikiye

ayırmak gerek. Birincisi, kalemini çocuk ve

gençlere bilinçle severek, isteyerek, adamış

olanlar. Bunlar sayıları az da olsa gerçek-

ten nitelikli kitaplar yazıyorlar. Ve kalem-

lerine dört elle sarılıyor, yazmayı yaşam bi-

çimi ediniyorlar. Sorumluluklarının bilin-

cindeler.

İkincisi: Çeşitli nedenlerle çocuk kita-

bı yazmaya başlamış olanlar var. Ama her

an yollarını değiştirebilirler.

Onlar kalemlerini, ellerinin ucuyla tu-

tuyorlar. Çocuk için kitap yazmanın önem-

li bir sorumluluk bilinci ve kültür alt yapı-

sı gerektirdiğinin ayrımında değiller. Bu ne-

denle çalakalem kitap yazıyorlar. Yayıncı

bulmakta da zorlanmıyorlar. Bu tür kitap-

lar çocuk ve gençlik kitapları pazarını ku-

şatma altına almış durumda.

Sizin neslinizdeki çocuk okur ile bu-günün çocuk okuru arasında nasıl birdeğişim var? Çocuklardan nasıl tepkileralıyorsunuz?

Toplum sürekli değişim, dönüşüm, ge-

lişim içindedir. Toplumu oluşturan çocuk

ve gençler de bu değişimden soyutlanamaz.

Benim çocukluğumdaki çocuk ile şimdiki

çocuk ve gençler arasında dağlar kadar fark

var. Zaten doğalı da bu. Bilgi çağında ya-

şıyoruz. Teknoloji almış başını gidiyor. Ya-

şam ortamları, yaşam biçimleri, değer yar-

gıları, beğeni ölçütleri vb. öylesine değişti

ki!... Ben, birinci sınıfı bir köyde, birleşti-

rilmiş eğitim yapan ilkokulda okudum.

Yani sınıfımızın yarısı dördüncü beşinci sı-

nıflara aitti. Öteki yarısı da bir iki üçlere ay-

rılmıştı. Otuz öğrenciye karşın, beş alfabe

vardı. Sıra beklerdik. Çeşmede testi dol-

durma sırası bekler gibi… Şimdiki ola-

naklara bakın. Biz dünyada olmuş ve ola-

cakları, masal analarından öğrenirdik. Şim-

diki çocukların bilgisayar olanakları var. Tek

tıkla dünya avuçlarının içinde.

Eskiye göre yayınevlerinin çocuk ede-biyatına gösterdiği ilgi ne durumda bugün?Daha profesyonelleşen bir alan halinegeldiğini söyleyebiliyor muyuz?

Yayınevleri çocuk ve gençlik edebiyatına

eskiye göre gerçekten profesyonelce yak-

laşıyorlar. Çünkü çocuk ve gençlik kitap-

larının satışları iyi. Ben 1960’larda özene be-

zene hazırladığım çocuk öykülerini dosya-

layıp yayıncı aramaya başlamıştım. Bu ara-

yış iki yıl sürmüştü. Şimdilerde yazarlar eser-

lerini yayınlatmakta pek zorlanmıyorlar. Bu

durum iyi de kitaplar çokluk uzman edi-

törlerin süzgecinden geçmiyor. Bu neden-

le de nitelikli kitaplarla niteliksiz olanlar

aynı raflarda yer alıyorlar.

“2013 YILI ELL�NC� SANATYILIM”

Tüyap’ta bu sene onur yazarı GültenDayıoğlu. Çocuk ve gençlik edebiyatı kon-septiyle çıkan bu seneki fuarda onur yazarıolmak nasıl bir duygu? Birçok okurunuz-la buluşacaksınız önümüzdeki hafta, fuarhaftası için duygularınızı öğrenebilir mi-yiz?

31. İstanbul Kitap Fuarı’nın onur yazarı

olmak üstelik fuarın temasının çocuk ve

gençlik edebiyatı olması beni çok sevindirdi.

2013 yılı benim ellinci sanat yılım. İlk ki-

tabım bahçıvanın oğlu Rafet Zaimler ya-

yınevinde 1963 yılında yayınlanmıştı. Ellinci

yılımla fuar onur yazarlığının denk gelme-

si sevincimi daha da arttırdı. Açıkçası,onur

yazarlığı, elli yıllık emeklerimin ödülü gibi

geldi bana. Fuarda okurlarımla buluşma

coşkusu zaten her yıl beni aylar öncesinden

sarmaya başlar. Bu yıl coşkum daha bir baş-

ka. Kuşaklar boyu kitaplarımı okuyan sev-

gili okurlarımla, fuar onur yazarlığı sevin-

cini paylaşacağız. Onlar ailece benden hiç

kopmadılar. Bu nedenle sevinçleri en az be-

nim sevincim kadar olacaktır. Bu buluş-

maları düşünmek bile şimdiden yüreğimi

hoplatıyor.

Bir de çocuk edebiyatına katkı olarakvakıf kurduğunuzu biliyoruz. Biraz anla-tır mısınız?

Ben nitelikli kitaplar oluşturup yeni ya-

zarların su yüzüne çıkması amacıyla bir va-

kıf kurdum. Gülten Dayıoğlu Çocuk ve

Gençlik Edebiyatı Vakfı. Her yıl, çok değerli

seçici kurul üyelerimizin seçtiği nitelikli ki-

taplara ödül veriyoruz. Bir yıl çocuk bir yıl

gençlik kitabı alıyor bu ödülü. Vakfımızı ta-

nımak isteyenler: www.gultendayioglu.com

adlı internet sitesine başvurabilirler. Ödül

koşulları da orada yazılı.

“Çocuk için kitap yazmak sorumlulukbilinci ve kültürel altyapı gerektirir”

DAMLA YAZICI [email protected]

Gülten Day�o�lu

KAPAK

Page 11: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA 11Aydınlık KİTAPKAPAK

Behiç Ak mimar olarak başladığımesleki hayatında çocuk kitapları yaz-mayı neden seçti? Mimarlıktan karikatür,tiyatro ve çocuk edebiyatına geçişiniznasıl oldu? Bu serüveni bize anlatabilirmisiniz biraz?

Mimarlığa girmeden önce şöyle dü-

şündüm ben, mimarlar kendi başlarına öz-

gürce birtakım şeyler üretiyorlar. Mimar

olarak çalışmaya başlayınca fark ettim ki

mimarlık sadece sipariş üzerine yapılan bir

iş ve inanmadığın bir sürü şey yapmak zo-

rundasın. O yüzden hemen bıraktım,

kendi yapmak istediğim şeylere yöneldim.

Karikatür çizmeye başladım, çocuk ki-

tapları yazmaya başladım. Ama gördüm

ki o işleri de Türkiye’de yapmak kolay de-

ğil. Özellikle ilk çocuk kitaplarımı yazdı-

ğımda, büyük resimli kitaplar yapıyordum,

Türkiye’de onları yayınlatmak imkânsız.

Sonra Japonya’da uluslararası bir sergiye

katıldım. O yarışmadan bir ödül aldık.

Sonra Japon yayınevleri benim yaptığım

şeylerle çok ilgilendi. Japonya’da benim

çocuk kitaplarım yayınlanmaya başladı.

Sonra Cumhuriyet’te karikatür çizmeye

başladım. Yazıp çizdiğim kitaplarım önce

hep yurtdışında yayınlanıp, sonra Türki-

ye’ye gelirdi. Eve geliyorum mesela, Ja-

ponya’daki çocuklardan mektuplar geli-

yor, Japonca! Ama anlıyorum tabi, benim

çizimlerimi yapıp koymuşlar. Başlarda

çok heyecanlanıp onların hepsine teker te-

ker cevap yazıyordum, orijinal şeyler çi-

zip gönderiyordum, sonra baktım olacak

gibi değil. Sonra o kitapları Türkiye’de ya-

yınlatmaya çalıştım, ama çok zorlandım,

çünkü Türkiye’de öyle bir alan, öyle bir an-

layış yoktu o zamanlar. Giderek yaygın-

laşmaya başladı, okullarda çocuk edebi-

yatı keşfedilmeye başlandı. Edebiyatın eği-

timin bir parçası olduğu keşfedildi. Böy-

lelikle kitaplar sadece kırtasiyecilerde

değil de kitapçılarda halka sunulmaya baş-

ladı. Çünkü o zamanlar kırtasiyecilerde

olurdu kitaplar, kalem, kitap, defter hep-

si bir arada satılırdı. Okullar da işin içine

girince çocuklar giderek okuyucu olmaya

başladılar ve ciddi çocuk yayınevleri çık-

maya başladı, yepyeni bir alan açıldı.

Mesela Japonya’da bir kitap 40 bin, 50 bin

sattığında çok şaşırırdık, ne kadar çok ço-

cuk okuyor diye. Çünkü Türkiye’de bir ço-

cuk kitabının o kadar baskı yapıp satma-

sı mümkün değildi. Sonra Türkiye’de

onun gibi olaylar başladı, giderek çocuk

edebiyatının yeşerdiği bir toplum haline

geldi. Hepsi kaliteli olmasa da birçok ede-

biyatçı çıkıyor ve çocuklar da bunları

okuyorlar.

ÇOCUK EDEB�YATIYAZARIYLA �LK TANI�MA

Japonya'daki çocuklardan mektup-lar aldığınız gibi Türkiye'de de aynı şeyiyaşadınız mı?

Türkiye’de de çocuklar yazdığımız ki-

tapları tiyatro haline getiriyorlar, okullarda

sahneliyorlar, yazara mektuplar yazıyor-

lar. Hiç unutmuyorum, benim bir çocuk

edebiyatı yazarıyla ilk tanışmam şöyle

oldu: Annem göçmen, Samsun’daydık. İlk-

okula orada başladım. Bir gün okula

kamyonlu bir adam geldi ama perişan bir

halde. Üst baş dökülmüş, kamyonun da

hali fena. Öğretmenimiz dedi ki “okulu-

muza bir yazar geldi”. Adam yazarmış ve

Anadolu’da kitaplarını dağıtıyormuş.

Kamyonu da çalışmıyordu, biz itmiştik.

Eve gidince anneme anlattım, dedim

“çok ilginç, kamyonları var yazarların, böy-

le oluyormuş yazarlar”. Bir de adamın pa-

rasını çalmışlar yolda, okulda para top-

lamıştık onun için. İşte daha önce hiç ha-

yalimde olmayan bir yazar tablosuyla

karşılaştım, zaten hayalimizde bir yazar da

yoktu, o yüzden “herhalde yazar budur”

diye düşündük hepimiz. Şimdiki çocuk-

ların kafasında yazar imajı nasıldır onu bi-

lemiyorum tabii. Ama yazarların sadece

“perişan insan” olmadıkları ortaya çıktı ta-

bii en azından.

Yazarlık kendi yaratımınız olduğuiçin mi sizi daha çok cezbetti?

Yazarlığın ve çizerliğin hem eleştirel

hem de burada geliştirilen o kişiselliğin as-

lında toplumsal bir boyutu var. Yani en-

telektüel anlamda bir bireyin özgürleşmesi

ve bağımsızlaşması aslında toplumsal bir

şey. Bireyin belli güçlere bağımlı kalma-

sı da toplumsal bir kayıp. Eleştirelliğini

kaybetmemesi toplumsal bir kazanım.

Sanat ne kadar bağımsız olabiliyorsa, sı-

nıflara, bankalara, sponsorluklara ya da

devlete olan bağımlılığından arınabili-

yorsa toplumsal kazanım da o kadar faz-

lalaşır.

ÇOCUKLAR KEND�LER�N�KANDIRMIYORLARBÜYÜKLER G�B�

Çocuk kitaplarında uzun süre mesajkaygısı güdüldü. Bu ne kadar doğru?

Ben çocuk kitabı, büyük kitabı diye

ayırmıyorum da, çocukların edebiyatla

kurdukları ilişki daha farklı tabii, daha ön-

yargısız. Yetişkinlerinde edebiyatla iliş-

kilerinde prestij, soylulaşma gibi kelime-

ler çok önem kazanıyor, bilgi edinmenin

üstünlük yaratması gibi şeyler. Çocuklar-

da bu yok. Çocuklar zevk, üzüntü, neşe

gibi duyguları doğrudan yaşayarak ilişki

kuruyorlar. Bu yüzden edebiyatla ve sa-

natla çok komplekssiz bir ilişki kuruyor-

lar, beğenmiyorsa beğenmiyor, hata bul-

duysa söylüyor. Kendilerini kandırmı-

yorlar büyükler gibi. Büyükler kendileri ya-

pamadıkları şeyleri çocukların dünyasına

aktarmaya çalışıyorlar. Çocuklar da bü-

yüyünce çocuklarına aktarmaya çalışı-

yorlar. Dolayısıyla o yapılamayan şeyler

hiçbir zaman yapılamıyor. Büyürken de

bazı şeyler değişiyor, çevreci, zarif bir ço-

cuk birdenbire magandaya dönüşebiliyor.

Çocuklara mesajlar yüklediğimiz zaman

sadece kendi suçluluk duygularımızı yük-

lüyoruz onlara, yoksa topluma bir şey ka-

zandırdığımız yok. Nükleer santralleri

destekleyen bir adam çocuklara çevreci ol-

malarını öğütleyemez “Bu ne perhiz bu ne

lahana turşusu” denir buna. Didaktik ki-

taplar da olmalı tabii. Ama hikaye içinde

mesaj taşımaktansa, hikayenin oluştur-

duğu paradigmanın günlük hayatımıza

farklı bakmamızı sağlayacak yeni bir pa-

radigma olması gerekiyor. Çocuk o pa-

radigmayla kendine yeni kapılar açabil-

meli. Çocuk bu paradigmaları kendi gö-

recektir zaten. Öğüt vermek çok yanlış.

Zaten öğüt enformasyon eksikliğidir.

İnandığınız şeyi bildiğinizi sanıyorsunuz,

bildiğiniz her şeye de inanıyorsunuz. Bu

bir kısır döngü.

Yani “çocuk kitapları yetişkinler içinde yazılmalı” diyebilir miyiz?

Büyüklerle küçükler aynı kitabı oku-

yabilince ilginç bir tablo çıkıyor ortaya.

Bursa’daki kitap fuarında salonun yarısı-

nı büyükler yarısını küçükler dolduruyor.

Ben bunu “Gülümseten Öyküler”de de

denemek istedim. Büyüklerle küçükler bir

arada okusunlar istedim. Benim 8-12 yaş

aralığı için yazdığım hikayeleri büyükler

de seviyorlar. Yani böyle bir ortak payda

var aslında. 3-6 yaş arası daha da yoğun.

Mizahın çocuk edebiyatındaki yerinasıl olmalı?

Mizahın kökeninde uyumsuzluk var.

Uyumsuzluk aslında önemli bir kavram-

dır. Bize hep uyumlu olmak öğretilir.

Halbuki uyumsuzluk sanattır, çocuk da

uyumsuzdur. Kırar, döker, şiir okuması ge-

rekir okuyamaz. Toplumsal uyumsuzluğu

olumlayan bir dil oluşturursak kitaplarda

mizah kendiliğinden oluşur. Birçok çocuk

kitabında birey yok, ben tam tersi bireyi

koymaya çalışıyorum kitaplarıma. Bü-

yüklerin başlarından geçen hikâyeleri de

okusunlar istiyorum. “Güneşi Bile Tamir

Eden Adam”da mesela büyüklerin ken-

di aralarında geçen olaylar var. İllaki ço-

cukların kahraman olması gerekmez.

Hayvanlar, doğa hepsi insanlarla eşitlen-

meli. Benim dünyamda insanlar alınıp sa-

tılmıyorsa hayvanlar da alınıp satılmaz.

Çocuk kitapları ne gibi özellikler ba-rındırmalı genel anlamda?

Bu, farklı yaş gruplarına göre değişir.

Mesela 3-6 yaş grubunda çok iyi bir hikâye

ve iyi resimler olmalı. İlk defa çocuk

“Edebiyatın çocuğuözgürleştirici bir yanı olmalı”

Behiç Ak

Hikaye içinde mesajtaşımaktansa,

hikayeninoluşturduğu

paradigmanın günlükhayatımıza farklı

bakmamızı sağlayacakyeni bir paradigma

olması gerekiyor.Çocuk o paradigmayla

kendine yeni kapılaraçabilmeli

Damla Yaz�c� yazar Behiç Ak ile birlikte...

Page 12: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA12 Aydınlık KİTAP KAPAK

Genelde yetişkinler için değil de çocuk-lar için yazmayı seçtiniz, çocuklara hitap et-mek neden?

Bir raslantı bu. İyi bir raslantı. Çankaya

Belediyesi ve Damar Edebiyat dergisi ortak

bir yarışma açmıştı. Pek çok alan vardı ya-

rışmada. Ama duyuruyu geç görmüştüm. Son

katılım tarihine yetişemeyebilirdim. Daha

kısa sürede biter diye çocuk öyküleri yazıp

yollamaya karar verdim. Ama yazdıkça ye-

tişkinlere yazarkenki halimden hiç de fark-

lı olmadığımı gördüm. Aynı kaygılar, aynı ya-

ratım süreci; bir kurmacanın içinde dolaşıp

durmak ve başkalarını da bu kurmaca dün-

yaya inandırma çabası.

Yazıyı ve yaratımı ciddiye aldığınız sürece

edebiyatın hangi dalında ürün verirseniz

verin aynı hazzı yaşıyorsunuz, bunu anladım.

Sonra da vazgeçemedim.

Kitaplarınızı yazarken çocukların ru-huna inmek adına nelerden beslenirsiniz?

Çocuk vahşidir, aykırıdır, anarşisttir ve

pek çok şeyi ciddiye almaz. Ama öğrenmek

için rol yapmak, taklit etmek zorunda kalır.

Onların bu yanı beni etkiliyor ve bundan bes-

leniyorum. Benim içimde de böyle şeyler var,

yazdıkça o yanım ortaya çıkıyor.

“ÇOCUK OKUR EMPAT�KURAR”

“Çöp Plaza” kitabınıza baktığımızdaciddi bir toplumsal sorunu gözler önüne se-riyorsunuz. Çocuk çöp toplayıcılar ve kentelitlerinin elleri çöpe değmemiş steril ço-cukları ve bağışıklık sistemleri çöktüğündeyollarının “mikropla” barışık çocukların ya-şadığı semtlere düşmesi... İki gruptan da ço-cuk sizi okuyor büyük ihtimalle. Kitabı bi-tirdiklerinde nasıl bir etkide kalıyorlar siz-ce? Sizin amacınız ne oluyor bu tür konularıişlerken?

“Çöp Plaza”yı yazarken korktum. Çün-

kü çocuk okur bir yetişkinden daha yoğun bi-

çimde kendini kahramanın yerine koyar. Kim

kendini çöp toplayanların yerine koymak is-

ter? Empati kurmalarını sağlayamazsam

romanın başarısız olması kaçınılmaz. Bir yok-

sulluk trajedisine dönüşme tehlikesi de var-

dı. Bu durumda maceraya tutundum ve ço-

cuk kahramanlarımın iç dünyasını, onları se-

verek, onları anlayarak, onlara inanarak

anlattım. Onların tarafında yer aldım.

Şimdiye kadarki duyumlarım bu kitabı ço-

cuklardan daha fazla yetişkinlerin sevdiği yö-

nünde. Çocuklar işin macera kısmıyla ilgili-

ler. Çünkü o yönde bir okuma alışkanlığına

ve birikimine sahipler. Ama zaten ben de ço-

cukları bilinçlendireyim derdinde değilim. İn-

sanları anlatıyorum, bu insanlar toplumda-

ki sorunlarla birlikte yaşıyorlar. Sorunları göz

ardı edip tamamen yalıtılmış bir macera kur-

gulamak benim tarzım değil. Ama edebiya-

tı da toplumsal sorunları aktarma aracı ola-

rak görmüyorum. Yazma sürecinde inandı-

ğım ve sevdiğim hayali kahramanlarla bir süre

yolculuk yapmak hoşuma gidiyor. Okur da

bu kitabı eline aldığında benim gibi bir yol-

culuğa çıksın istiyorum. Bu birlikte yol alma

sırasında kimi zaman toplumsal sorunlar üze-

rine de kafa yorabilir insan, ama bu konuda

çocuklara fazlaca yüklenmeyi doğru bul-

muyorum.

Bazen bir çocuk kitabı okuruz ve yıllarsonra karakterimizi büyük ölçüde etkileyenkitap olduğunu anlarız onun. Sizin için bukitap hangisidir?

Karakterimi etkilemiş midir bilmiyorum,

ama “Jack ve Fasulye Sırığı” adlı masalı çok

severdim. Bir gecede büyüyüp bulutlara uza-

nan fasulyeler... O yılların çocuğu için ne gör-

kemli bir hayâl! Birkaç kez fasulye ekme gi-

rişiminde de bulundum. Ama tohumların ge-

netiğiyle oynanmaya başladığı yıllara denk gel-

diği için fasulyeler büyümedi. Geçenlerde evde

çimlendirmek istedim, bırakın bulutlara çık-

mayı filiz bile vermediler.

ÇOCUK EDEB�YATINDAT�CAR� KAYGI

Çocuk edebiyatına gereken özen ve önemgösteriliyor mu ülkemizde sizce?

Bir değişim var. Hem içerik anlayışı de-

ğişiyor hem görsel anlayış değişiyor. Çocu-

ğun beklentileri, istekleri, yaşı göz önünde bu-

lunduruluyor. Yazarlar daha özgür, dil ve an-

latım renkli, yıllardır ele alınmayan temalar

rahatlıkla yazılıyor. Tutucu bildiğimiz yayı-

nevleri bile “çılgın” kitaplar yayınlayabiliyor.

Klasik ve kolay yolu seçenler de çok fazla.

Dinî içerikle bezenmiş çocuk kitapları da hü-

küm sürüyor. Bunca çokluğun içinde iyi ki-

tabı bulup okumak çocuğun şansına kalmış.

Bir yetişkin için kötü kitaptan sıyrılmak ko-

laydır; ama çocuk birkaç kez baştan savma

yazılmış kitapla zaman geçirmek zorunda kal-

dığında daha sonra dünyanın en iyi kitabını

da sunsanız ona, işe yaramıyor.

Tüyap’ın bu sene çocuk ve gençlik ede-biyatı konseptiyle kurgulanmasını nasıl de-ğerlendiriyorsunuz?

Bu bir şeyi değiştirir mi emin değilim. Evet

paneller olacak, çocuk ve gençlik yayınları hak-

kında daha fazla konuşulacak ama sonra yine

her şey eski haliyle devam edecek, bir şey de-

ğişmeyecek diye düşünüyorum. Yayınevleri-

nin ticari kaygıları var, bu da onların kolay ve

ucuz yollara sapmalarına neden oluyor. Kıyıya

vurmuş denizyıldızını yeniden suya fırlat-

mak beni motive etmiyor. Ama belki de

inanmak gerek eski masallara.

Radyo oyunlarınız da var. Radyo oyunugünümüzde hangi durumda. Sizin hayatı-nızdaki yeri nedir?

Radyo oyunları can çekişiyordu bir sü-

redir ve artık “öldü” diyebiliriz. Biz sözlü an-

latım geleneği güçlü bir toplumduk. Radyo

oyunları bu yapıdaki bir toplumda doğaldır

ki sevildi ve çok dinlendi. Derken yazılı kül-

tür yarım yamalak yaşandı ve hızlı biçimde

görsel toplum aşamasına sıçradık. Televizyon,

bilgisayar ve başka teknolojik araçlar görsel

algıya hizmet ettiler, ediyorlar. Radyo oyu-

nu ise işitsel ve zihinsel yaratım ortamına hi-

tap ediyordu, ölmesi doğal.

Bu oyunları dinlemek hayal gücümü

çok besledi sanırım. Onlar hayalimdeki

filmlerin adamlarına, kadınlarına ve çocuk-

larına dublaj yapıyordu sanki. Radyo oyun-

larında dinleyici çok etkindir, yazardan ve ses-

lendirenden daha etkin.

Gelecek projelerinizi de soralım, yeni birkitap çalışması var mı şu an?

Olmaz mı? Seri kitap yazmaktan hoş-

lanmasam da okurların yönlendirmesiyle

“Kapiland’ın Kobayları”na bir devam romanı

var, bitti bitecek. Dış kaynaklı hayalet ve vam-

pir kitaplarına inat yerel bir korku romanı

planım var, cinli minli... Ve tehlikeli bir ko-

nuyu daha yazıyorum, taciz, çocuk tacizi. An-

latması zor, dengeyi kurmak çok hesap kitap

istiyor, ama yazılması gerekiyor.

Ayrıca tamamladığım ve 2013’te yayın-

lanacak anarşist bir polis köpeğim var. Yu-

nanistan’daki eylemcilere destek veren bir kö-

pek vardı, ondan esinlenerek yazdım.

Yine Çöp Plaza alışık olmadık bir sonla

bitmişti, o çocukları bu belirsizlikle bıraka-

mam. Bağımsız da okunabilecek bir devam

romanı “Son Söz Söylenmedi.” diye çıkabi-

lir ortaya. Korkarım ki öldüğümde en az on

beş yarım roman bırakacağım geride.

Miyase Sertbarut

kavramlarla resimler, semboller arasında

ilişkiler kuruyor. Düşünmenin temeli bu.

Nesneler belirgin olmalı. Resimlere yazı

gibi bakar çocuk. Kavramlarla resimler

arasındaki ilişkilerin ilk defa kurulduğu anı

hepimiz unutmuşuzdur ama bu an önem-

lidir. İkincisi, çocuk hikâyeyi değiştirmek

isteyebilir, bu yüzden hikayenin değişebi-

lir kılınması gerekli. Üçüncüsü, hikâyenin

büyüğü de sıkmaması lazım, ortak payda

önemlidir. Çocuk bir kitabı beş yüz kere

falan okur, tüketene kadar. Beğendiyse o

kitap yırtılana kadar okunur. Sonraki yaş

aralıklarında da çocuğun gelişimine kat-

kı sağlayacak, farklı pencereler açacak şey-

ler olmalı. Çocuğu bir sorunsalın içine sok-

ması lazım. Ticari kitaplarda belli konu-

lar üzerine gidilir, şiddet, cinsiyetçilik

gibi. İşte kız kitapları pembe oluyor me-

sela. Kitaba cinsel rol biçiliyor. Bunlar kor-

kunç tabii.

ÇOCUK OKURU F�KRENÖZGÜRLE�T�RMEK

Çocuk kitapları hayatımızda nedenönemlidir? Çocukken okuduğumuz kitapbizi etkiler, onu o an anlamayız ama ka-rakterimiz aslında ona göre şekillenir.

Tabii her etkileyen kitap iyi kitaptır an-

lamına gelmiyor. Bir de belli yaşlarda

okunduğunda, çocuğun daha savunmasız

olduğu yaşlarda, mesela bize “Kaşağı”yı

çok erken yaşta okuttular, suçluluk duy-

gusundan öldük hepimiz. “Yalan söylersen

kardeşin ölür” gibi bir mesaj vardı onda,

çok ağır bir şey aslında. Bu 7 yaşındaki ço-

cuğa okutturulur mu? Ve aslında yalan söy-

lemek de gelişimin bir parçasıdır. Bu tür

ağır duyguları çocuklara çok yüklememek

gerekir. Edebiyatın çocuğu özgürleştirici

bir yanı olmalı, fikri olarak özgürleşmek.

Sanatta en korkutucu şey obsesif olmak-

tır. Aynı şeyi tekrarlamaktan kaçınmak ge-

rekli. Çocuklara yeni kapılar açacak söy-

lemler bulmak lazım.

Çocuklar için karikatür çizmek dahamı farklı?

Teknik farklılıklar yok aslında. Ço-

cuklar karikatürleri çok seviyorlar ve fark

ettim ki daha çok anlıyorlar. Büyükler bir

süre sonra algılarını kaybediyorlar hep aynı

şey yapmaktan. Esprileri algılamamaya

başlıyorlar. Çocuk çoktan gülmüş geçmiş

oluyor espriye. Büyüklerin hayatı çok sı-

kıcı gerçekten.

İstanbul Kitap Fuarı’nı çocuk konuluolmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Si-zin de katılacağınız paneller olacak...

Güzel tabii çocuk edebiyatının böyle

meşru öne çıkarılması. Ama çocukların ki-

tapla ilişkisinin fuarla sınırlanması kötü.

Fuar çok uzakta bir de. Gelmek büyük

problem halini alıyor.

Son olarak hatırlatalım: Otuz yılı aş-kın süredir tiyatro, karikatür, çocuk ki-tapları, roman, belgesel sinema gibi fark-lı alanlarda çalışmalar sürdüren BehiçAk’ın 22 Kasım- 14 Aralık tarihleri ara-sında ilk defa bu çalışmalarından derle-nen “Yazmaya Çizmeye Devam” adlı ser-gisi Karşı Sanat’ta ziyaretçilerini bekliyorolacak. Duyurulur...

Bir yetişkin için kötü kitaptansıyrılmak kolaydır; ama ya çocuk...

Page 13: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 14: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 15: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 16: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 17: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 18: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 19: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 20: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

Aydınlık KİTAP

Karakterlerin ve ki�iselöykülerinin içindebulunduklar� ülkelerintarihi ile iç içe oldu�uhüzünlü bir a�k hikayesi“Bütün Ruhlar Günü”

Hollanda’nın en tanınmış yazarları ara-

sında olan Cees Noteboom’ın “Bütün Ruhlar

Günü” Yapı Kredi Yayınları etiketiyle ve

Burcu Duman’ın çevirisiyle yeniden raflarda

yerini aldı.

Çok sayıda edebiyat ödülüne sahip sıkı bir

edebiyatçı ve aynı zamanda da gezgin Note-

boom.

Yazarlığının yanı sıra şair ve gazeteci de

olan Noteboom’un “Bütün Ruhlar Günü” ro-

manı; felsefi, şiirsel diliyle ve ateşli üslubuyla

en tutkulu romanı olarak da nitelendiriliyor.

Kitabın kahramanı Berlin’de yaşayan Hol-

landalı bir belgesel yapımcısı Arthur Daane.

Karısı Roelfje ve dört yaşındaki oğlunu tra-

jik bir kaza sonucu, uçak kazasında, kaybetmiş

olan Arthur, içerisine düştüğü yalnızlık, bu-

nalım ve melankoli sarmalında zor günler ge-

çirmektedir. Her taşın üzerinde tarihin izlerini

barındıran ve benzersiz bir

geçmişi ile şekillenen bir şeh-

rin sokaklarında dolaşıp, ken-

dini bulmaya çalışır. Acılarına,

kederine çare bulmaya çalışır-

ken düşüncenin limanına sı-

ğınmış bulur kendini.

Pek çok şeyi sorgulamaya

başlar. Artık iyi bir gözlemci-

dir de. Hayatı, ölümü, ölüm-

süzlüğü sorgulayıp felsefesini

yapmaya çalışır.

G�ZEML�, SIRADI�IB�R KADINI BULMAMACERASI…

Bunların yanı sıra düzenli olarak toplan-

dıkları ve içlerinde bir filozof, bir fizikçi ve bir

heykeltıraşın da bulunduğu bir grup arkada-

şıyla birlikte sanat ve felsefeyle ilgili derin soh-

betler de yapar Arthur. Filozof Arno Tieck,

heykeltıraş Victor Leven ve Rus fizikçi Ze-

nobia Stejn bu sohbetlerin müdavimidirler.

Felsefi ve sessiz bir tiptir Arthur, kişisel fe-

laketler arasında yepyeni bir hayat inşa etmenin

çabasındadır.

Ve soğuk bir kış gününde 12. yüzyılda ya-

şamış olan bir İspanyol kraliçesini araştıran üni-

versite öğrencisi Elik Oranje’la tanışır.

Arthur ve Elik birbirlerine benzemekte-

dirler, çünkü her ikisi de kendini aramakta-

dırlar.

Bu tanışmanın bir bakıma Arthur’un dün-

yasının alt üst oluşunu da beraberinde getir-

diğini söyleyebiliriz.

Sağ elmacık kemiği üzerinde ayırt edici bir

yara ve çok gizemli alışkanlıklarıyla güzel bir

kadındır Elik. Arthur ona aşık olur.

Hollandalı bir tarih öğrencisi olan bu

genç kadın, Arthur’un hayatından birdenbire

çıkıp gitmiştir.

Kahramanımız ise bu sırlarla dolu ve sı-

radışı kadını bulmak için Madrid’e gider.

Ve burada kendisini soymak isteyenlerin

saldırısına uğrayıp yaralanır. Komaya giren Art-

hur, haftalar boyunca ölümle yaşam arasındaki

ince çizgide gidip gelir.

SORULMASIGEREKENLER�SORAN ROMAN…

Yüzyılın en iyi seyahat ya-

zarları arasında da sayılan ve

“Cennet Kayıp”, “Mokusei”,

“Gezginin Oteli”, “Ritüeller”,

“İşte Şu Hikaye” gibi eserle-

rinden de tanıdığımız Cees No-

teboom’un bu romanı özetle ka-

rakterlerin ve kişisel öykülerinin

içinde bulundukları ülkelerin ta-

rihi ile iç içe olduğu hüzünlü bir

aşk hikayesi. Kozmopolit, has-

sas, düşünceli ve bir o kadar da

mutsuz bir aşkın hikayesi “Bütün Ruhlar

Günü”; yaşam korkularını ve sevinçleri de içe-

risinde barındıran…

Aynı zamanda da yeryüzündeki varlığı ile

yüzleşen bir adamın etkileyici ve dokunaklı hi-

kayesinin adı…

Ve bütün bunların yanında roman, geride

kalan yüzyılın insanının sormasının icap etti-

ği birçok soruyu sormayı da ihmal etmiyor.

(Bütün Ruhlar Günü, Cees Noteboom,Yapı Kredi Yayınları,

Çev: Burcu Duman, 287 s.)

ŞENOL Ç[email protected]

20

Cees Noteboom

20. yüzyılinsanına dair

“(…) Çok fazla boş zamanım var, diye düşündü, ama hayatını böyle kurmuştu

bir kere. Bir zamanlar eski okul kitaplarından birinde, on beş kuruş kazanınca bir

palmiye ağacının altına gidip oturan “Cavalı adam”ı okumuştu. Anlaşılan insan,

zamanın musluktan damlayan su gibi dolduğu o uzun günleri, on beş kuruşla çok

uzun süre geçirebiliyordu çünkü hikâyede Cavalı ancak kazandığı on beş kuruş

suyunu çekince yeniden çalışmaya başlıyordu. Kitap eleştirel tondaydı, toplum bu

şekilde ilerleyemezdi. Arthur Daane, Cavalı’ya hak vermişti (…)”

K�TAPTAN:

Page 21: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA 21Aydınlık KİTAP

SEYY�T NEZ�R

Türk aydını, yetişmesini doğru-

dan “kerîm devlet”e borçlu oldu-

ğundan mıdır nedir, ülkesine karşı bir

vicdani yükümlülükle ve edebî uğraş

içinde doğar. Aydının iç hesaplaş-

ması, devletine karşı borcunu öde-

me duygusunun koyulaşmasıyla baş-

lar. “Vatan ve namus” andıyla pe-

kişir, hürriyet bilinciyle yaygınlaşır.

Şinasi ve Namık Kemal’le bayrak-

laşan kavga, Yusuf Akçura ve Meh-

met Emin Yurdakul’da halkla ve

Anadolu’yla özdeşleşen bir Türk

kavramına, Ziya Gökalp’te ulusal

köklere yönelme ülküsüne, Yahya Ke-

mal’de tarihsel zemine dayanma este-

tiğine, Yakup Kadri’de halkı anlama

çabasına, Aziz Nesin’de kendini hal-

ka borçlu duymaya varır. Nitekim

Demirtaş Ceyhun’un gözlemlerine

göre, Osmanlı’da insanî ve düşünsel

derinlik, edebiyat ortamında gelişir;

Cumhuriyet döneminde de politik

yaklaşımlar, felsefi ve sanatsal yö-

nelimlerle geniş açıda örtüşür.

“Yağmur Sıcağı” (Cem Y., Ara-

lık 1976), aydının iç hesaplaşması-

nı 12 Mart koşullarında, siyasal ve

bireysel yaşantıların bileşkesinde

sergilemeye yönelik oluşuyla Yal-

çın Küçük’ün de ilgisini çekmiş, ilk

eleştirdiği romanlardan biri olmuştu:

“Bir partinin de içinden geçtiği dönemin

romanı.” Roman, gerek siyasal sav-

ları gerekse bireysel belirlemeleriy-

le tartışmalar yaratmış, Demirtaş

Ceyhun’un bir süre kendi romanına

ve edebiyat ortamına küskünlüğüne

yol açmıştı. Edebiyat tarihi açısından

anlamını tartışmazdan önce, yazar-

la romanı ve edebiyat ortamı ara-

sında geçen bu öyküyü bizzat Cey-

hun’dan okumakta yarar var.

SALDIRILAR VEYAZARIN KONUMU

Bir yazarın eleştirmenlere

(veya eleştirilere) bozulup roma-

nına, öyküsüne, şiirine küstüğü aca-

ba hiç olmuş mudur bugüne dek? İn-

san çocuğuna kırılsa da, gerçekten

küsebilir mi? Hele hele başkasına bo-

zulup?.. Eleştirmenlere bozulup in-

sanın kendi yapıtına küsmesi, söz-

cüğün tam anlamıyla, papaza bo-

zulup oruç yemek gibi bir şey çün-

kü...

Hani, insan, kitabımı anlamadı

diye bir eleştirmene bozulabilir.

Bütün eleştirmenlere de bozulabi-

lir. Hatta halkına bile bozulup kü-

sebilir. Sanırım Giinter Grass da,

1986’da son romanını beklediğin-

ce ilgiyle karşılamadılar diye küsmüştü.

Ama halkına küsmüştü.

Yani küsmek fiili de, insana özgü,

duygu ile ilgili, sevgiye dayalı bir duygu

alış verişinin ürünü. Dolayısıyla da,

bence ancak bir canlı bir başka canlıya

küsebilir. Kısacası, insanın kendi kitabına

küsmesi başkalarına bozulup, olsa olsa

saçma bir şey...

Ama itiraf edeyim, ben bu saçmalı-

ğı yaptım. Yıllar önce, fukaranın hiçbir

günahı yokken, tuttum bu romanıma,

“Yağmur Sıcağı”na küstüm. Oysa nasıl

da coşkuyla yaratmıştım onu. Nasıl da

seviyordum... Çok seviyordum, çok...

Ama nasıl oldu? Sanmam ki kolay ko-

lay anlatılabilsin... 1976 yılı sonlarıydı.

Roman yayımlanır yayımlanmaz, bir

saldırı bir kıyamet... Tozdan dumandan

ferman okunmaz oldu. Okuma zah-

metine bile katlanmadan, veryansın et-

tiler bana. Üstelik romana da değil, ge-

nellikle bana... «Yazarlığın ilk koşulu

okutabilme yeteneğidir» deyip bende

onun bile bulunmadığını anıştırmaya ça-

lışanları mı ararsınız? Bir daha ondan

tek satır okumam diye tafra satanları mı

ararsınız? Roman israfı diye beni suç-

layanları mı? Kimi, «Günlük olaylardan

felsefe kırıntısı üretmeye çalışmış» di-

yerek, aklı sıra benimle gır gır geçiyor-

du. Kimi, «Tahammül edilmez bir an-

latı karmaşası» diye tanımlıyordu ro-

manımı.

İnanın, şaşırmadım, bocalamadım

dersem yalan... Bilmem ki, bir dostun

zorlamasıyla kabul ettiğim Politika ga-

zetesi genel yayın müdürlüğüm sırasın-

da o çevrelerin fincancı katırlarını mı ür-

kütmüştüm? Yoksa İşçi Partisi’ne üye ol-

mam mı bazı çevreleri rahatsız etmişti?

Veya o yıllarda ardı ardına üç edebiyat

ödülü kazanmanın şımarıklığına mı ka-

pılmıştım farkına bile varmadan da,

bazı çevreleri kendime düşman etmiş-

tim? Yoksa, ödül kazanmanın kefareti

miydi bütün bunlar? Anlayabildimse

arap olayım...

Sözcüğün tam anlamıyla, bir yam-

yam şöleniydi o. Kimi tuz serpiyordu üs-

tüme, kimi ise kazanımdaki suyun tadına

tuzuna bakıyordu ağzını şapırdatarak...

Şaşırdım. Yıldım. Küstüm... Hem de

hiç günahı olmayan romanıma küs-

tüm.

ROMANI YEN�DEN YAZMAKTuncel Kurtiz can, kazara bir gurbet

elde rastlaştığımızda, söz dönüp dolaşıp

yazdıklarıma gelse de, hemen bu ro-

manımı övmeye başlasa, «O senin ben-

ce başyapıtındır» filan gibisinden bir şey-

ler söyleyecek olsa, yemin billah size, ya

derhal karşı çıkardım ona

bir hışımla, ya da hüzün-

lenir kalırdım köşemde,

küsümü andığı için...

Hem garip... Hem

acı... Aradan bunca yıl

geçmiş... Geçenlerde

Cem Yayınevi’nin sahibi

Ali Uğur dost, bu roma-

nımın adını anınca (ki ilk

iki baskıyı da o yapmıştı),

istemeye istemeye raftan

aldım. Okudum... Hele...

Bir daha okudum, rast-

gele, bir ortasından, bir

başından, bir sonundan...

Hayır, olamaz... Büyük

bir enayilik (hatta terbi-

yesizlik) benimkisi... Tut-

tum, bütün eleştirileri çı-

kardım dosyalardan. Bu kez onları di-

dik didik ederek okudum. Meğer ne gü-

zel şeyler de yazmışlar... Demek, ben de

bir öfkeye kapılmışım ve bu öfkenin kör-

lüğüyle yazılan bu güzel şeyleri de fark

etmemişim...

Rahmetli Hasan İzzettin Dinamo

hocamız, «Daha çok usa ve yeni bir ro-

man estetiğine dayanan roman» demiş

onun için, başka ne desin Allah aşkına?..

Hele hele Yalçın Küçük dost... Ya-

ratıcı bir bilim adamı coşkusuyla yazdı-

ğı o Yürüyüş’ün başyazılarında, o titiz in-

celemelerinde, denemelerinde, bir par-

tiyi, bir dönemi irdelerken aktarmalar

yapmış, örnek göstermiş, alkışlamış, al-

tını çizmiş, «Romanın diyalektiği, bi-

linçsiz öfkelilerle, sezgi gücü arasında ku-

ruluyor», «Bir partinin romanı değil o.

O Parti’nin de içinden geçtiği ortamın

romanı. Kat edilen uzun bir mesafeyi,

çok sıkıştırılmış bir zaman kesitinde

oldukça başarılı bir biçimde ortaya ko-

yuyor.» demiş, romanın can damarını ya-

kalayıvererek.

Sevgili Rauf Mutluay Hoca, roman

üzerine yazdığı eleştirisinde, haftalık ede-

biyat söyleşilerinde, romanın kişilerini

tek tek anlatarak, altlarını çizerek «Ki-

tabı tam okumuş olmanın hazzını size de

salık veririm» diye yazmış, ancak Mut-

luay hocaya yakışır bir gönül zenginliği

ve cömertliğiyle.

Gene, diyelim Rady Fish dost...

Roman daha Rusçaya filan da çevril-

memişken, o bir buçuk milyon tirajlı

İnostrannaya Literatura (Yabancı Ede-

biyat) dergisinin 1978 Kasım sayısında

üç sayfalık koca bir eleştiri yazmış,

«Yağmur Sıcağı, bir dönemi psikolojik

boyutlarıyla özgün bir biçimde anlatıyor»

diye övmüş, değerlendirmiş.

Sevgili Oktay Akbal, sevgili Demir

Özlü meğer ne güzel şeyler yazmışlar,

nice emek ürünü yetkin eleştirilerde bu-

lunmuşlar, içtenlikle değerlendirmiş-

ler onu...

Dedim ya, garip bir öfkeye kapıl-

mışım, görmemişim bile onları. Gör-

müşsem de, öfkemi okumuşum de-

mek. Utandım...

Ve ilginçtir, bu can dostların ner-

deyse hepsi de, sanki söz birliği etmiş-

çesine aynı noktaları eleştirmişler; özel-

likle ikinci, üçüncü plandaki kişilerle il-

gili ayrıntı çokluğunu, kimi tanımlama-

ların uzunluğunu, kimi geri dönüşlerin

biraz fazla uzatılmasını eleştirmişler.

İnanır mısınız, bu eleştirilerden sonra ro-

manımı bir kez daha okuyunca, ben de

yürekten katıldım onlara. Hak verdim.

Hani, yazarlık geleneğimizde, eleş-

tirilere kulak verme alışkanlığımız pek

de yoktur. Hatta hiç yoktur. Gene, biz

yazarlar arasında en yaygın babalanma

türü de, «Yapıtımdan tek sözcük dahi çı-

karttırmam» babalanmasıdır. Adamın,

hem kendisini, hem de çevresini büyük

yazar olduğuna kolay inandırır çünkü bu

babalanma.

İşte, tuttum, bunlara da boş verdim.

Yeniden elden geçirdim romanımı.

Gerçekten de kimi ayrıntılar fazlaydı;

kimi tanımlamalar, geri dönüşler, gere-

ğinden çok uzatılmıştı. Kısalttım. Sanı-

rım, benim sevgili romanım “Yağmur Sı-

cağı” bu yeni haliyle bütün gereksiz yan-

larından arındı.

Gelecek yazıda Demirtaş Cey-

hun’un yapıtıyla hesaplaşmasının top-

lumsal anlamını ve estetik değerini, ro-

mandaki savların güncelliğini tartışa-

cağız...

[Okurları, Demirtaş Ceyhun’un ki-

taplarını, TÜYAP Kitap Fuarı süresin-

ce, “3. Salon, 103 B / Sis Çanı - Broy Ya-

yınevi” standında bulabilirler.]

Demirta� Ceyhun, yeniden elden geçirdikten sonra üçüncü bas�mda �öylediyor: “San�r�m, benim sevgili roman�m Ya�mur S�ca�� bu yeni haliyle bütün

gereksiz yanlar�ndan ar�nd�.”

Bir romanı yeniden yazmanın sevgiyüklü sıkıntısı ve “Yağmur Sıcağı”

[email protected]

Demirta� Ceyhun

ARAKABLO

Page 22: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA22 Aydınlık KİTAP

“Eğer kitaplarını koyacak hala boş yerinvarsa, seninle konuşmak istemiyorum.”

Terry Pratchett

Douglas Noel Adams’ın (nam-ı diğer

DNA) ülkemizde de son derece bilinen

“Otostopçu’nun Galaksi Rehberi” serisinin

dışındaki bir başka serisi olan “Dirk Gently”

serisi, nihayet uzun zaman sonra, yeniden

raflardaki yerini alıyor. Neil Gaiman’ın

kapsamlı kitabı “Paniğe

Kapılma” (Kabalcı) ve

Eoin Colfer’ın Otostopçu

serisi için devam kitabı “Ve

Başka Bir Şey Daha”nın da

(Kabalcı) dilimize kazan-

dırıldığı düşünülürse, Do-

uglas Adams’ın türü tüken-

mekte olan hayvanlar için

gezileri sonucu kaleme al-

dığı “Last Chance To See”

ve Terry Jones’un kaleme al-

dığı orijinal fikri ise Adams’a

ait olan “Starship Titanic” ki-

tabı haricinde Türkçeye ka-

zandırılmamış eseri kalmadı. Türkçeye

daha önce Sarmal Yayınları tarafından

kazandırılan, fakat daha sonra Sarmal’ın da

kapanmasıyla birlikte raflarda uzun süre-

dir bulunamayan seri, Kabalcı Yayınevi ta-

rafından yeniden okuyucuyla buluşturulu-

yor. Douglas Adams, Otostopçu serisi ve

mizahi bilim kurgu üzerine bilgileri tekrar

etmek isterseniz, 13 Nisan tarihli “Geleceğe

Atılan Kahkahalar” yazıma göz atınız (bkz.

Aydınlık Gazetesi internet sitesi, Kitap

Eki arşivi). Gerek Dirk Gently serisi hak-

kında, gerek başka konularda yerimiz an-

cak yetişeceğinden burada tekrar etmeye-

ceğim.

M�ZAH� B�R DEDEKT�FL�K ÖYKÜSÜ

Dirk Gently serisi her ne kadar bilim

kurgu öğelerini barındırsa da ağırlıklı ola-

rak mizahi bir detektiflik öyküsüdür. Bilim

kurgu öğeleri, Otostopçu serisinde olduğu

kadar hikayenin üst katmanında yer almaz.

Daha çok tematik dokunuşlarla (bkz. zaman

yolculuğu, kuantum teoremi vb.) değinilir

ve bir yandan doğaüstü (supernatural) kur-

gu elementlerinin (hayaletler vb.) fantastik

kurguya yakın yorumlamalarıyla yakınsa-

narak zemine yerleştirilir. Öyküyü sürdür-

mede dedektiflik ve suç romanlarının bi-

lindik düğümleri ve düğüm çözümlemele-

ri zaman zaman mevcut olsa da kısır bir dön-

günün içine hapsolmaz. Daha çok, İngiliz

edebiyatının bu türde klasik sayılabilecek de-

dektiflik örneklemelerini plan oluşturma-

da kullanır. Bu anlamda Adams’ın mizahi

zekâsının ve genel insani saplantılara yönelik

eleştirilerinin tür sınırlamasının çok ötesinde

olduğunun da bir kanıtını görmüş oluruz.

Bununla, türleri sadece anlatısının planını

oluşturmakta kullandığının izlenimine va-

rabileceğimiz gibi, sivri zekâ ve sivri söy-

lemleri kullanmada, dedektiflik öykülerinin

tarihten gelen geleneğinin de bilim kurgu-

nun imgelettiği karanlığa baş kaldırışın bir

başka biçimi olduğunu da anlayabiliriz. İki

kitaplık seride (1. Kitap, Kutsal Dedektif-

lik Bürosu ve 2. Kitap, Ruhun Uzun Ka-

ranlık Çay Saati) dedektif Dirk Gently’nin

birbirinden uçuk olaylarla, karakterlerle ve

durumlarla karşılaşacağı ma-

cerasının içine atlıyoruz. Dö-

nemin popüler kültürüne ve

akli durumlarına gönderme

ve eleştirileri bir hayli içeren

mizahının yanında, Adams’ın

elbette sadece eğlence amaç-

lı, insani aptallığın ve saflığın

yüzeye çıkartıldığı bir miza-

hı da kullandığını gözlemle-

mek mümkün. Sonuç olarak

da “Otostopçunun Galaksi

Rehberi” serisi kadar bilin-

mese de en az onun kadar

değerli, okuması keyifli ve

Douglas Adams – Terry

Pratchett – Jasper Fforde tarzı (Jasper

Fforde’un Türk yayıncılar

tarafından hala keşfedilme-

miş olması inanılmaz ve

üzüntü verici, özellikle

“Thursday Next” serisi Do-

uglas Adams sevenler için bi-

çilmiş kaftandır) İngiliz mi-

zahından hoşlanan okurun

bitene kadar elinden bıraka-

mayacağı bir serinin şekillen-

diği söylenebilir.

HER TERCÜMESAKAT B�R ESERD�R

Gelgelelim biraz sıkıntılı

bir durumla karşılaşıyoruz. Kabalcı’nın

Douglas Adams’ı bütün kitaplarıyla tekrar

raflara taşıması, Otostopçu serisine son bir

yılda Eoin Cofler ve Neil Gaiman çalış-

malarını da dâhil ederek DNA’nın okur kit-

lesiyle buluşturmasının harika bir yayıncı-

lık anlayışı olduğunda sanırım benim gibi

bütün bilim kurgu ve fantastik kurgu oku-

ru da hemfikirdir. Ancak ne yazık ki Dirk

Gently serisinin tercümesine ve bu vesileyle

genel anlamda Türkiye yayıncılığındaki

özellikle fantezi ve bilim kurgu alanındaki

kitapların tercümelerine değinmekte yarar

olacağını düşünüyorum. Başlangıç olarak

dediğimiz gibi daha önce Sarmal Yayınevi

tarafından dilimize kazandırılan bir eserle

karşı karşıyayız. Kitabın çevirmeni ise aynı:

Sevil Cerit. Yeniden bir başka kişi tarafın-

dan (açıkçası tercümeyi incelerken, Oto-

stopçu serisindeki başarılı tercümesiyle

İrem Kutluk’u sürekli gözlerim aradı ve ne-

den bu kitapları da onun tercüme etmedi-

ğini merak etmeme yol açtı) tercüme edil-

memesinden anlayabileceğimiz şey ancak

mevcut tercümenin yeterli bulunması ola-

bilir. Kişisel fikrim ise bunun

doğru olmadığı yönünde. Ter-

cümenin okunamaz, çok kötü

bir çeviri olduğunu söylemi-

yorum ancak Douglas

Adams’ın karakteristik özel-

liği olan akıcı dilinden tercü-

mede neredeyse eser yok.

Yine yanlış anlaşılmaması

için altını çizerek söylüyo-

rum, tercümede cümlelerin

anlamlarında herhangi bir

kayma veya sorun yaşanmıyor.

Bu yönden çeviri oldukça ba-

şarılı sayılabilir. Ancak sorun

cümle yapılarında ve kelime

tercihlerinde ortaya çıkıyor.

Elbette her tercüme aslında

biraz sakat bırakılmış bir eserdir. Buna rağ-

men tercüme edilen yazarın diline özellikle

dikkat edilmeli, yazdığı türdeki kurgulaması

ve cümle formları göz önünde bulunduru-

larak Türkçeye yakınsanmalıdır. Özellikle

İngiliz mizahının duruma yönelik kurgu-

larında kahkaha çoğunlukla cümlenin so-

nuna saklanır. Cümle bir

duraklama anıyla biter ve

durumun absürtlüğü vur-

gulanarak “şaka” tamam-

lanır. Bir nevi hayali izleyi-

cinin (elbette bu durumda

okurun) varlığı ve katkısı

bekleniyor gibi bir hava

mevcuttur. Bu vurgulama-

da özellikle cümlenin öz-

nesinin ve yükleminin rolü

büyüktür. Bulundukları

yer ve vurgulanma za-

manları hayati önem taşır.

Bunun Dirk Gently ter-

cümelerinde başarıldığını

söylememiz pek mümkün değil (hiç de-

nenmemiş demiyorum, daha

iyi yapılabileceği gözlemle-

nen pek çok sayfa var tercü-

mede). Bu şekilde kurgulanan

mizahi yazının tercümelerin-

de karşılaşılan bir başka unsur,

yazıldığı dilde yapılan kelime

oyunları, bu kelime oyunlarıy-

la yapılan göndermeler ve ya-

zıldığı döneme ait popüler kül-

türe yapılan taşlamaların bir

başka dile yakınsanmaya çalı-

şıldığında karşılaşılan zorluk-

lardır. Bu gibi durumlarda, dip-

notlarla asıl şakaları ıskalamadan, açıkla-

malarla okura anlatmak kaliteli bir tercü-

menin olmazsa olmazıdır. Elbette asla

yansıtılamayacak, ancak kitabın yazıldığı li-

sanda okunursa anlaşılabilecek unsurlar her

tercümede bulunacaktır. Fakat kitaptaki mi-

zahi unsurların neredeyse üçte biri tercü-

me esnasında kaybolduktan sonra eseri

okumanın ne anlamı kalır ki? Dirk Gently

serisindeki bir başka unsur, kitapta sıklık-

la karşılaşılan, Kabalcı’dan hiç beklenme-

yecek şekilde sürekli gözüme çarpan nok-

talama ve imla hataları oldu. Diyalog ve

alıntılar cümle içerisinde tırnak içindeyken,

kimi yerde noktayla bitiyor, kimi yerde nok-

talama olmadan bitiyor. Bu alıntılar cüm-

lenin ortasındayken, kimi yerde büyük

harfle kimi yerde küçük harfle başlıyor.

“TERCÜME”N�N TERCÜMES�!Sevil Cerit’in adını görünce yine yazdı-

ğım türleri kapsayan bir başka tercüme ko-

nusu da aklıma geldi. Yıllar önce Polonya-

lı yazar Stanislaw Lem’i dilimize kazandı-

ran İletişim Yayınevi, kitapların çoğunlu-

ğunu sanki bu ülkede Lehçe tercüman bu-

lunmuyormuş gibi İngilizceden (bazen de

Almancadan) tercüme ettirmişti. Tavşanın

suyunun suyu anlayacağınız: Tercümenin

tercümesi! O zamanlar bu tercümelerin bir

kısmı da Sevil Cerit’e aitti. Bu elbette Se-

vil Cerit’in suçu değil. Sorumlu bu durum-

da yayınevi ve zaten herhangi ortalama bir

tercümedeki kayıpları düşünürseniz, bu

tercümenin tercümesinden ortaya nasıl bir

sonucun çıktığını tahmin ede-

bilirsiniz. Buna benzer tercü-

me sorunları elbette pek çok

diğer edebiyat türlerinde ya-

şansa da bilim kurgu ve fan-

tezide daha büyük bir oran-

la durmadan karşımıza çıkı-

yor. Tercüme dünyası ile ilgili

sorunları belki ilerleyen haf-

talarda daha geniş işlemeyi

düşünüyorum. Haftaya gö-

rüşmek dileğiyle, yazıda de-

ğindiğim ve Türkçe tercü-

melerini görmeyi dilediğim

Jasper Fforde’dan bir alıntıyla vedalaşalım:

“Eğer gerçek hayat bir kitap olsaydı, asla ya-

yıncı bulamazdı. Aşırı uzun, dikkat dağıta-

cak kadar detaylı ve nihayetinde, önemli bir

çözümlemesi yok.”

(Dirk Gently 1. Kitap – KutsalDedektiflik Bürosu ve 2. Kitap – Ruhun

Uzun Karanlık Çay Saati, DouglasAdams, Kabalcı Yayınevi, Çev: Sevil

Cerit, 279 s. ve 254 s.)

M. SALİH [email protected]

Dirk Gently serisi raflara geri dönüyor

BABİL BALIĞI

Douglas Adams

Page 23: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA 23Aydınlık KİTAPGÜLDEN TERAZİ

Cumhuriyet Devrimi’nin ham iken

koparılmış en önemli meyvelerinden bi-

ridir Köy Enstitüleri. Ham haldeyken

dahi, yıllar süren savaşlardan çıkmış bir

ülkenin yeniden ayağa kalkmasını sağ-

layan motorlardan biri olmuştur. Tür-

kiye’nin bugün sahip olduğu maddi ve

manevi değer ve zenginliklerde Köy

Enstitüleri’nden yetişen öğretmenler-

le onların yetiştirdikleri öğrencilerin çok

büyük emekleri vardır. Salt eğitim ala-

nına sığdırılamayacak kadar da geniş-

tir Köy Enstitüleri’nin sınırı.

Enstitülerin amacını Kayseri Pa-

zarören Köy Enstitüsü’nün

giriş kapısındaki şu söz ne

kadar güzel anlatır:

“Bozkırları baştanba-

şa yeşille öreceğiz

Tanrının geç kaldığı işi

biz bitireceğiz”.

15 B�N DÖNÜMARAZ�, 750 B�NF�DAN, 100 KMYOL

17 Nisan 1940 yılın-

da açılan bu okullar, kı-

sacık yaşamlarında tam

bin 308’i kadın, 15 bin

943’ü erkek olmak üze-

re toplam 17 bin 251

köy öğretmeni yetiştir-

di. 1940-1946 yılları arasında 15 bin dö-

nüm arazi, ekilip biçilir hale getirildi,

750 bin fidan dikildi. Bin 200 dönüm

bağ, 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğ-

retmen evi, 20 uygulama okulu, 36 am-

bar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12

elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım

deposu, 3 balıkhane, 100 km yol yapıl-

dı. Ayrıca oluşturulan sulama kanalla-

rıyla öğrencilerin uygulamalı eğitim

gördüğü çiftliklere sulama suyu getirildi.

Bütün bunlar Hasan Ali Yücel’in ba-

kanlığı altında, başında İsmail Hakkı

Tonguç’un bulunduğu Türkiye’nin en

seçkin müdür ve öğretmenlerinin ön-

cülüğünde öğrencilerce gerçekleştirildi.

Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde

açılan 21 Köy Enstitüsü’nün öğrenci-

leri ve öğretmenlerinin karşılıksız

emeğiyle inşa edilmiş binaları zama-

nın insafsız ellerinde harâb olurken,

bu okulların toplumumuza kattığı

maddi ve manevi değer ve zenginlik-

lerden arta kalan ne varsa onları da

mevcut hükümet tarumar ediyor.

TANRININ GEÇ KALDI�I ���B�T�RENLER

“İş için, iş içinde eğitim” şiarını düs-

tur edinen enstitülerden yetişen bu bin-

lerce öğretmen, bilgi ve becerileriyle

gönderildikleri köylerde köy çocukla-

rını eğitmek dışında tarımdan sağlığa

birçok alanda köylülere önderlik etti-

ler. 1946’dan sonra kuruluş amaçla-

rından uzaklaştırılan Köy Enstitüleri’ni

1954’te DP Hükümeti; Köy Enstitülü

öğretmenlerin öncülüğünde köylülerin

imeceyle yaptıkları köy okullarını da, 12

Eylül ve sonrası iktidarların “taşımalı

eğitim” uygulaması kapattı ve binlerce

köyü tarikatların, gerici imamlarla ca-

hil muhtarların eline bıraktı.

ZAP SULARINDAKAYBOLANÖ�RETMENLER…

Köy Enstitüleri’nden yetişen öğ-

retmenler salt öğretmen olarak değil,

birer aydın olarak da hizmet ettiler. İç-

lerinden çıkan yazar ve şairler sayıl-

mayacak kadar çoktur. "Ümit Kaf-

tancıoğlu" Ümit Kaftancıoğlu gibi şair,

yazar ve düşünürler Köy Enstitüle-

ri’nde yetişmişlerdir.

Yıllar önce Aydınlık dergide hazin

öyküsünü yazdığım yazar-öğretmen

Selahattin Şimşek de bu aydınlardan bi-

riydi. 1960 yılının 6 Mayıs günü Hak-

kâri köylerine yaptığı denetleme gezi-

sinde Zap Suyu’na kapılarak kaybolan

bu şehit öğretmen, “Yeni Ufuklar”,

“Eğitim Yolu”, “Köy ve Eğitim”, “Yü-

cel”, “Demet”, “Varlık”, “Pazar Pos-

tası”, “Cumhuriyet”, “Yenilik” gibi

dergi ve gazetelerde aydınlanma ve eği-

tim sorunları üzerine yazılar, öyküler,

şiirler yazdı. Zap Suyu’nda kaybolu-

şundan kısa bir süre sonra yayımlanan

“Hakkâri Dedikleri” adlı gezi notları ile

“Köycü Oktay” adlı çocuk romanı, 16

yaşında öğretmen, 30 yaşında eğitim şe-

hidi olan bu köy çocuğunun yüksek en-

telektüel düzeyinin ürünüdür.

Selahattin Şimşek’in adı 1963’te

Hakkâri’de bir ilkokula verilmiş. Adı

okulun bulunduğu sokağa da konulan

bu öğretmenin Zap Suyu’na kapıldığı

yerin adı ise “Selahattin’in Yeri” olmuş.

Mezar taşı yerine de iki yakayı birleş-

tiren daha iyi bir köprü yapılmış…

KISA ÖYKÜDE GEN��SOLUK VE YEPYEN� RUH

“Kırmızı Yel”, “Acenta Mirza”,

“Ağız İçinde Dil Gibi”, “Acı Duman”,

“Kolları Bağlı Doğan”, “Ay Bazen

Mavidir”, “Selam Ateşleri”, “Kan”,

“Güneş Harfleri”, “Bucaklar/Fırat'ın

Sırtındaki Kan”, “Su Kurusu”, “Mah-

şer”, “Son Yörük”, “Yeraltında Uçan

Kuş”, “Ölüm Oyunları”, “Geniş Kenarlı

Bir Nehrin Akışı: Yaşar Kemal” gibi ya-

pıtlarından tanıdığımız Osman Şahin,

Köy Enstitüsü’nden yetişmiş yazarla-

rımızdan biridir.

Osman Şahin’in Diyarbakır-Dicle

Köy Enstitüsü günlerini anlattığı “Ölü-

mün Süt Dişleri” adlı son kitabı, bu

okulların yakın tarihimizdeki yerinin,

toplumumuzdaki öneminin birinci el-

den canlı tanıklığının belgesi.

Osman Şahin’in, Giritli Aziz Efen-

di’den günümüze öykü denilince he-

men ilk aklımıza gelen isimlerden biri

olduğunu daha önceki yazılarımdan bi-

rinde vurgulamıştım. Osman Şahin,

özellikle 70’lerden sonraki iki önemli

ustadan biridir bence. Hadi, diğerinin

adını da vereyim: Bekir Yıldız.

Her iki yazarımızın kısa öyküye ge-

tirdikleri geniş soluk ve yepyeni ruh, an-

cak Yaşar Kemal’in romana getirdiği

geniş soluk ve yepyeni ruhla karşılaştı-

rılabilir.

KIRLANGIÇ U�A�I B�ROSMAN �AH�N

“Ölümün Süt Dişleri”, Osman Şa-

hin ustanın yalınlıkta ustalığın doruk-

larında dolaştığı bir öykü. Anlattıkları

aslında kendi öyküsü ama, her türlü öz-

nellik ve kişisellikten uzak anlatıda

okuyucunun içinde kaybolduğu çok

yoğun bir toplumsal alt üst oluş, değiş-

mekte olan bir “talih” de var. Bu talih,

daha ilk bölümlerden hissetmeye baş-

larız, pantolon nedir bilmeyen, ayağı

ayakkabı görmemiş, sabunun sadece

adını duymuş Yörük çocuğunun kişili-

ğinde bir araya gelen tüm toplumun ta-

lihidir aynı zamanda. Sadece, Mart

ayında, kırlangıçların sökün ettiği za-

manda doğduğu için “kırlangıç uşağı”

denilen bu çocuk değildir ayağı ayakkabı

görmeyen; “Alaman Harbi” yıllarında

köylerde ya da şehirlerde doğmuş bin-

lerce çocuğun talihidir bu. Ve, işte o ta-

lihtir, günün birinde değişiveren…

“B�L�M ÇORBASI”, �EH�TTA�I, ON KALIP SABUN

Osman Şahin usta, benim birinci

ağızdan Köy Enstitülü yakınlarımdan,

arkadaşlarımın babalarından dinlediğim

öykülerden yalnızca birini anlatıyor.

Ama aslında aynı öyküdür anlattığı.

Hepsi de yoksul, kimsesiz, ailelerini Er-

zincan ya da Erbaa depremlerinde,

Şeyh Sait ya da Dersim isyanlarında yi-

tirmiş Türk, Kürt, Arap, Süryani, Er-

meni, Çerkez kökenli köy çocuklarıdır.

“Kimsesizlerin kimsesi” tutuyor hepsi-

nin ellerinden; sabunu, ayakkabıyı, şeh-

riyeyi -“Bilim çorbası” koyuyorlar adı-

nı,- diş fırçalamasını, Beethoven’i, Mo-

zart’ı, Picasso’yu, mandolini, nasıl üzüm

yetiştirileceğini, nasıl resim yapılacağı-

nı, en önemlisi, neden soru sorulması

gerektiğini öğretiyor:

“Sormayan öğrenemez. Her şeyin

bir nedeni, niçini, nasılı vardır. Uygar-

lığın çakmağı bu üç soruyu sorunca ça-

kar, kıvılcımlanır.

“Siz yeni gelen öğrencilerimiz, siz-

ler, okulumuza geldiğiniz gün, duvarın

dibinde fotoğraflarınız çekildi. Niçin çe-

kildi biliyor musunuz? Beş yıl sonra

genç bir öğretmen olarak diplomala-

rınızı alınca, size, o fotoğraflarınızı bü-

yüterek vereceğiz. Ve o fotoğraflarını-

za bakınca aslınızı, kökünüzü asla

unutmayacakınız.

“Bir duvarcı şakülü gibi sizleri düz-

gün ve doğru yetiştireceğiz. Topraktan

geldiniz ama sizleri yavaş yavaş maki-

neye çeliğe geçireceğiz.” (Ölümün Süt

Dişleri, Osman Şahin, Kırmızı Kedi Ya-

yınevi, 2012 İstanbul, Sf. 72).

“İkinci Doğum” bölüm başlığını ko-

yuyor bütün bunlara usta. Gerçekten de

bir yıl önce, yalınayak, başı çıplak,

üzerinde kırk yama vurulmuş bir fis-

tanla gelen çocuk, ilk mektep tatilinde

köyüne, ayağında lacivert pantolon,

üstünde lacivert ceket ve başında şap-

kayla dönüyor. Sırtındaki torbada, oku-

lun verdiği çamaşırların arasında ba-

basının kendisine emanet ettiği Osman

amcasının şehit taşıyla, kullanmayıp bi-

riktirdiği on kalıp sabun vardır.

“Ölümün Süt Dişleri”, Köy Ensti-

tüleri üzerine yazılmış en güzel, en can-

lı öykülerden biri. Devamı da gelecek

sanırım.

“Ölümün Süt Di�leri”, Osman �ahin’in kendi öyküsü asl�nda. Ama, her türlü ki�iselliktenuzak anlat�da okurun içinde kayboldu�u yo�un bir toplumsal alt üst olu� ve de�i�en bir

“talih” de var. Bu talih, pantolon nedir bilmeyen, aya�� ayakkab� görmemi�, sabununsadece ad�n� duymu� bir Yörük çocu�unun ki�ili�inde bir araya gelen tüm toplumun

talihidir ayn� zamanda.

Tanrı’nın geç kaldığı işibitirenlerin öyküsü

[email protected]

MEC�T ÜNAL

OSMAN ŞAHİN’DEN YALINLIKTA USTALIĞIN DORUKLARINI ZORLAYAN BİR ANLATI…

Page 24: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA24 Aydınlık KİTAP

“D�NOZOR” D�L K�TAPLARI VEYEN� YETMELER

Kitapçılar bir reklam arası uzunluğunda

sürelerde dil öğretebileceğini iddia eden dil

öğrenim setleriyle dolu. Dizi dizi, renga-

renk, tek bir rafı işgal edecek çoklukta olan

bu set-kitaplar raflar arasında süzülen oku-

yucuyu kendine çekiyor. “Yok, canım olmaz

öyle şey, bu kadar kısa zamanda öğrenilemez”

desek de aklımıza bir kurt düşer. Ne de olsa

postmodern çağda her şey mümkün (“anyt-

hing goes”). “Kolay Fransızca”, “15 Dakika-

da İspanyolca” gibi başlıklı olanlarından

“Kendi Kendine Yunanca”, “German for

Dummies” (Aptallar için Almanca), “Teach

Yourself French” (Kendine Fransızca Öğret

/ Kendi Kendine Fransızca) başlıklılarına

kadar uzayıp gidiyor raflar. Rafları işgal eden

bu setlerin arasından süzülen bir iki “dinozor”

kitaba rastlamak da mümkün: Bu “dinozor-

lar” hiç de öyle “kolay”mış, “kısa”ymış gibi gö-

rünmüyorlar, sanki değişen çağa ayak uydu-

ramamışlar. “Dinozorlar”ın adlarıysa, “Öğ-

retenler ve Öğrenenler için Türkçe Dilbilgi-

si” (Feyza Hepçilingirler, Remzi Kitabevi),

“Wheelock’s Latin, Osmanlı Türkçesi Kıla-

vuzu” (Hayati Develi, Genel Dağıtım Kitab-

evi), “Türk Dil Bilgisi” (Jean Deny, Kabalcı)

gibi “sıkıcı mı sıkıcı”, “uzun mu uzun” adlar. Bu “fi çağına ait” kitapların arasından do-

lanırken yazarı genç olan ama öncekilerle“çağdaş” olan bir kitaba rastlamanız damümkün: “Türkçede Zaman, Görünüş veKiplik” (Ahmet Benzer, Kabalcı). 2012’ninAğustos ayında birinci baskısını yapmış bu ki-tap Türkçe’yle ve anadili Türkçe olup yabancıdil öğrenimiyle (ya da öğretimiyle) ilgili olankişilerin ilgisini çekebilecek bir içeriğe sahip.Fakat bu içeriğe ulaşmak isteyenler, yukarı-da sözünü ettiğimiz haplardan arıyorlarsa bu“dinozor” kitabı ellerine hiç almasınlar. Birsüre, hapları deneyip hiçbir işe yaramadıkla-rını salt bir placebo etkisi ürettiklerini anla-dıktan sonra bu kitabı ellerine almaları her-kes için daha hayırlı olur.

TÜRKÇE’N�N “YAVAN”BET�MLEMELER�NE KAR�IRENKL� B�R TÜRKÇE

Türkçe öğretiminde ya da Türkçe dilbil-

gisinin okullardaki öğretiminde temel olarak

üç tane zaman öğretilir. Temel olarak diyo-

rum çünkü bunların yanı sıra “temel olmayan”

zamanların da olduğu düşünülür ve çatı bil-

gisinin verilmesinin öncesinde “gereklilik”, “di-

lek-şart”, “istek” kipleri fiillerin zaman bilgi-

sinin içerisinde öğrenciye “yüklenir”. Öğrenci

bir yabancı dil öğrenmeye başladığında, daha

doğrusu kendisine öğretilme başlandığında,

söz konusu dil İngilizce olsun, kendisine ya-

bancı gelen bir takım fiil zamanları ortaya çı-

kar. Elbette, bunların fiil zamanları olduğu da

söylenmez; bunların çok “şirin” ve “çağdaş”

karşılıkları olarak “tense”ler olduğu söylenir.

Halbuki “tense” (tens diye okunur dilimizde)

sözcüğü Türkçe’deki fiil zamana karşılık dü-

şer. Öğrenci birden “present continuous”,

“present perfect” vb. türünden, güya Türk-

çe’nin eksikliğinin, yavanlığının ve İngilizce’nin

tartışılmaz üstünlüğünün birer nişanı olan

“tense”lerle karşılaşır. Oysa Benzer’in de

belirttiği gibi “Dil bilgisi kitaplarında ve ya-

bancı dil ders kitaplarında yerleşmiş olarak fiil

zamanı tenses olarak adlandırılan fiil biçim-

lerinin birçoğu aslında görünüştür” (s. 36). Öğ-

renci bu durumun Türkçe için geçerli olma-

dığını düşünür çünkü geçmişte Türkçe dil-

bilgisini öğrenirken Türkçe fiillerin, onları ni-

teleyen zarfların da katılımıyla zamanı sınır-

landırma ve zamanı betimleme becerileriyle

tanıştırılmamıştır. Türkçenin kendine özgü ola-

nakları öğrenciye ve dahası onu eğiten eği-

timciye sunulmamış, sezdirilmemiştir. Orta-

ya çıkan “yavan” bir Türkçe’dir. Oysa keşfe-

dilmeyi bekleyen rengarenk bir Türkçe, katı

sınıflandırmalara bir türlü sığamayan ola-

naklarıyla zengin ve kullanışlı bir Türkçe

vardır. Ahmet Benzer’in söz konusu eseri bu

Türkçenin fiiller ve fiillere eklenen eklerle, fi-

illeri niteleyen (daha doğrusu onlara etkide

bulunan) zarflarla nasıl da benzersiz bir bi-

çimde zamanı betimlediğini, sınırlandırdığı-

nı ortaya koyuyor. Eserin en önemli yanla-

rından biri de bunu yaparken Türkçe’nin ola-

naklarını ve sınıflandırılması güç esnekliğini

diğer dillerin benzer özellikleriyle birlikte, zen-

gin bir literatür taramasıyla geniş bir bağlamda

ortaya koyuyor olmasıdır.

B�RKAÇ KARI�IKTANETLE�EL�M

Fiiller ve genel olarak diller, zamanla (ger-

çek zamanla) kurdukları ilişkide net ve kes-

kin bir anlatıma erişebilmek için üç tür yanı

içlerinde barındırırlar: Zaman (fiil zaman / ten-

se), görünüş (aspect) ve kiplik (modality / mo-

dus). Yazarın bu konuda netlik kurmaya ça-

lıştığı kimi bölümleri alıntılayalım:

“Felsefe zaman kavramını hayatı anlama-

ya yönelik incelemişken, dil bilimi ise gerçek za-

man ve fiil zaman arasındaki farklılıkları tespit

ederek çeşitli alt ayrımlara tabi tutmuştur. Fiil

zamanı, konuşma anıyla bağlantılı olarak va-

kanın ya da durumun gerçek zamana yerleş-

mesine denir.” (s. 12 – 13) ... “Saussure’a göre

fiil zamanının geçmiş, şimdiki ve gelecek ayrı-

mına kimi dillerde (İbranicede vb.) rastlan-

mamasına rağmen gerçek zamanın şimdi, geç-

miş ve gelecek olarak bölünmesi oldukça eski

bir düşüncedir. İnsanoğlu gerçek zamanı bö-

lümlemek ve işaretlemek için üç ana fiil zama-

nına gerek duymuştur.” (s. 13). Fiil zamanı bu

üçlü ayrım için gerekli eklere sahip olmayan dil-

lerde, zarflar veya farklı dilbilgisel yapılar vası-

tasıyla yine bu üç ayrı zamana işaret edebil-

mektedir. İşin ilginci Türkçe söz konusu oldu-

ğunda ortaya çıkmaktadır. Kimi diller, söz

edildiği gibi, bu üç zamana özgülenmiş eklere

ya da özel yapılara sahip olmadığı halde Türk-

çe bunlardan farklı bir yapı daha üretmiştir:

“Türkçede zaman kavramı, yabancı dillerin ak-

sine geçmiş, şimdi ve gelecek bölümlemesinin

dışına çıkmış, bu bölümlemeye geniş zaman di-

limini de eklemiştir.” (s. 23). Türkçe’nin farklı

zamanlara özgülenmiş görünen ekleri fiil za-

manının yanı sıra başlıkta görünen görünüş ve

kiplik için de işlerler. O halde şimdi görünüş ve

kipliğin ne olduğuna bakalım.

GÖRÜNÜ� VE K�PL�KYazarın anlatımına göre: “Görünüş ve fiil

zamanı gerçek zaman ile ilgilidir. Fiil zama-

nı, durumların gönderme zamanına yerleşip

yerleşmediğini, gösterici zamandan sonra mı

aynı anda mı yoksa önce mi olabilirliğini gös-

terir... Görünüş, durumların iç zamanına ba-

kar, durumun zamana ait yerleşim yerinden

bağımsızdır. Bitmemişlik ya da bitmişlik gö-

rünüşünün seçimi, tamamlanmış olup ya da

devam eden olmadığını sunmak konuşmacı-

nın seçimine bağlıdır. (Olsen’den aktaran Ah-

met Benzer)” (s. 36-37). Daha başka bir de-

yişle, “görünüş, belirli bir gerçek zamanla bağ-

lantılı olmaksızın, bir vakanın gerçek zaman

üzerinde nasıl gerçekleştiğini verir.” (s. 40). Bu

açıdan bakıldığında fiil zamanı ve görünüş bir-

birini tamamlamaktadır.

Kiplik ise görünüşün oynadığı rolü ta-

mamlayıcı nitelikte de olsa bambaşka bir rol

oynar: Büyük dilcimiz Agop Dilaçar’a göre

(aktaran Ahmet Benzer) “ zaman kipi biçi-

mindeki adlandırmalar yanlıştır; çünkü kip’in

zaman’la hiç ilgisi yoktur; kip, yalnız ruh du-

rumunu, zaman da yalnızca zamanı, vakti an-

latır”. (s. 107). Yazar, tam burada kip ile kip-

lik arasındaki ayrıma işaret ediyor: “Kip nes-

nel, kiplik ise öznel bir tutumu yansıtır. Bu se-

beple kip sayısı sıınrlı kiplik sayısı ise konu-

şucu ve dinleyiciye göre tercih edilebildiğin-

den sınırsız olmamakla kipe oranla da fazla-

dır”. (s. 112).

Tüm bu farklı yönler birbirinin içine geç-

tiğinden, fiilin bu farklı yönlerini ayırmak iyi-

ce zorlaşır. Türkçe’den bunun için, kipliğin kul-

lanımına ilişkin bir örnek vermekte yarar var.

Örnek, Slobin ve Aksu’ya ait (aktaran Ahmet

Benzer): Kemal gelmiş cümlesinde üç farklı

kiplik türünün algılanabileceği görülmektedir:

a) Kanıt kipliğinde: Konuşmacı Kemal’in

ceketinin önündeki koridorda asılı olduğunu

görür; ama Kemal’i görmemiştir.

b) Söylenti kipliğinde: Konuşmacı Ke-

mal’in vardığını duymuş; ama Kemal’i gör-

memiştir.

c) Şaşırma kipliğinde: Konuşmacı yakı-

nındaki bir kişiyi dinler, kapıyı açar ve Kemal’i

görür. Burada Kemal tamamıyla umulmadık

bir misafirdir. “ (s. 113)

Görüldüğü gibi cümlenin kullanıldığı

bağlam da görünüş ve kiplik yönünden (hat-

ta zaman yönünden de) etkide bulunabil-

mektedir.

Benzer’in aktarımlarıyla yazımızı son-

landırıyoruz:

“Uzun’a göre (Nadir Engin Uzun, CÖ)

Türkçenin yerleşmiş dil bilgisindeki birleşik

ve katmerli zaman denilen çok ekli görü-

nümler, birçok konuya olduğu gibi görünüş ko-

nusuna da belirgin açılımlar getirir. Ek basit

yapılarda tek başına birden çok işlevi yerine

getirirken birleşik ve katmerli yapılarda ekin

zaman mı yoksa görünüş mü bildirdiği çok net

olarak görülebilmektedir. Bu Türkçeye özgü,

Türkçenin güzelliklerinden biridir.” (s. 119).

“Türkçedeki ekler tek başlarına hem za-

man hem görünüş hem kiplik işlevlerini aynı

anda verebilemektedir. Bu üç özellik birbi-

rinden ayrılabilmekte, ekin baskın özelliği ata-

nabilmektedir.” (s. 194-195). (Türkçede Zaman, Görünüş ve Kiplik,

Ahmet Benzer, Kabalcı Yayınevi, 244 s.)

Zamana fiillerde (eylemlerde) i�aret edilir. Türkiye eylemdeyken,Türkiye’nin Türkçesinin zamanla olan ili�kisini es geçmek olmaz

Türkçenin “zamanı” ve keşfedilmeyi bekleyen özellikleri CENK ÖZDAĞ[email protected]

Yazar hakk�ndaYazar, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Benzer, eserleaynı başlıklı doktora tezini tamamladıktansonra Marmara Üniversitesi Atatürk EğitimFakültesi’nde Yrd. Doç. kadrosuyla görev al-mış ve hala bu görevini sürdürmektedir. Busüre zarfında, yine Kabalcı Yayınevi tarafın-dan basılan ve Türkçe üzerine önemli bir eserolan Jean Deny’nin “Türk Dil Bilgisi” adlı ese-rine Ali Ulvi Elöve’nin çevirisini günümüzeuyarlayarak Türkçe dilbilgisinin öğrenilme-sine önemli bir katkıda bulunmuştur. Yaz-

dığı makale ve sunduğu bildirilerle de Türk-çe eğitimi ve öğretimi üzerine odaklanan ya-zar, 2011 yılında Timaş Yayınları tarafından3. baskısı çıkan, çocuklara yönelik yazdığı“Oyunlarla Noktalama İşaretleri” ile Türk-çenin öğrenilmesi üzerine katkılarını başkabir boyuta taşımıştır. Yine 2012 yılında bu kezPegema Yayıncılık tarafından basılan “Bil-gisayar Okuryazarlığı I-II” adlı kitaplarayazdığı kitap bölümleriyle yeni nesil eğitim-cilere bir rehber niteliğinde.

Page 25: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA 25Aydınlık KİTAP

“Yazarlar yaptıklarını kendi kor-

kunç azaplarından ve kanlarından ve

lapaya dönüşmüş bağırsaklarından ve

dehşetli bir şekilde karmakarışık ol-

muş içlerinden yaratırlar. İçleriyle ne

kadar temasa geçerlerse o kadar iyi

yaratırlar. Bir yazarın kitaplarını be-

ğeniyorsanız kitaplarını okuyun, ki-

taplar sırf dert değildir; yazarın ya-

pıtını yayınlamak/ yardımcı olmak is-

tiyorsanız bunu bir iş olarak yapın,

ama kitaplarından hoşlandıysanız

yazardan da hoşlanacağınız düşün-

cesiyle kişisel yaşamına girmeyin sa-

kın. Yazarın yaşamı korkunçtur ve

yalnızdır.”

Her şey birbirinin peşi sıra bir

gerçeği doğrularcasına, onu daha

pis kokutarak, yineleyerek, itiraf

ederek, kabullenerek-unutarak,

Azapta geldi.

NİHAYET UNUTKANLIKUZATTI KOLLARINI BANA,

KAYITSIZLIK TEK İLAÇTIRAZABA.

Anne: Ne yapıyorsun?

Kız: Kitap okuyorum

Anne: Yeraltı edebiyatı ne de-

mek kızım?,

Kız: Ee bak varlığını öğrenmiş-

sin, sor google peygambere yolunu

aydınlatsın.

Anne:Yani asiler, dibevurmuşlar,

cinsellik, şiddet, küfür mü, olacak şey

mi yani?

Kız: Olmuyor mu?

Herşey, yollar, yoldan çıkmalar,

memlekette kadın bedeni tartışma-

ları, Hillary Jordan Uyandığında, alt

kattaki restorandan gelen pis koku-

lar, Nathaniel Hawthorne'un kızıl le-

kesi, haksızlık, hükümet, telefon

konuşmaları: herşeyi kavgana çe-

virme! bırak koksun. Jack Kerouac

soldan üfürüyor: “İstediğim her şeyi

yazabilecek kadar özgür olmak, aç

kaldıklarında dostlarımı besleyebil-

mek ve annem için endişelenmeme

lüksüne sahip olabilmek istiyorum”,

her şey birbirinin peşisıra oldu, ku-

ral için kuralsızlık, telefon konuş-

ması: (samimiyetle endişeli) yine

mi yeraltı? Evet, uyumsuzluk ahen-

kle başgösterdi.

‘suçlular için reddedilmenin aza-

bı ve ben yine de reddedilmeye de-

vam edeceğim çünkü ben sadece

düşlerimde yaşayacağım çünkü böy-

lesine boktan bir toplumda yaşayan

düşçüler mutsuz suçlular olmalı,

Kathy Acker- Lisede Kan ve

Cesaret, 1978. Evet bu da yeraltı:

“Kadınlar, edebi kaideleri kırıp

kendilerine ait olanları icat ederek

edebi ‘suçlular’ olmak zorundadırlar.

Çünkü yerleşik kaideler, kadınları ha-

yatlarının kendi gerçekliğini anlat-

maktan men eder.” İstediği herşeyi

yazabilecek kadar özgür mü, soru, ya-

zabildiği takdirde istediği her şeyi an-

latabilecek kadar özgür mü kelime-

ler? Kelimeler kimin kelimeleri.

Kathy Acker punk, anarşist, feminist

bir ikon, şüphesiz ki böyle yada her-

hangi bir şekilde sınıflandı-

rılmaktan hoşlanmayan. Ac-

ker’in kelimeleri “anlamla-

rın kıyısında asılı ve gra-

mer bakımından düzgün

değildir. Ülke olmadığı, top-

lum olmadığı zaman, ko-

nuşmacı hangi dili konuşa-

cağından emin değildir; eğer

konuşmak olanaklıysa” bu

nedenle dili olmayan, dilini

bulmayı reddeden Acker’in,

kopyalama ve parçalama

tekniği üstadı William Bur-

roughs'la paralel.. eril kod-

lardan ari bir dil yoksa ki

yoktur öyle bir toplum de-

ğildir içinde yaşadığımız o

vakit daha önce başkaları ta-

rafından yazılan metinleri

kullanır, içindeki ahengi ve

yapıyı parçalayarak kendi

dilini yaratır yada yarat-

maz..

“Lisede Kan ve Cesaret” on ya-

şındaki Janey’nin “sevgili, ağabey,

abla, para, eğlence ve para” olarak

gördüğü ve ensest bir ilişki içinde ol-

duğu babasıyla yaşadığı Meksika'dan

ABD’ye oradan bir kadın tüccarının

eline düşüp Tanca'ya gidişini, ondört

yaşına varışını anlatır. Deneysel ro-

manın içinde diyaloglar, çeviriler, şi-

irler, notlar, günlükler, pornografik

çizimler, düş haritalarıyla ahengin-

den söz edilemeyecek ruh halleri, o

ruh hallerince bir anlatım “çünkü

herkes hali hazırda hangi ruh ha-

lindeyse hayatında bir tek o ruh

halinin varolduğunu sanır.” Natha-

niel Hawthorne’un Hester’i ile Janey

zaman zaman birbirlerinin içine gi-

rer, Jean Genet Tanca’da Janey’nin

hikayesinin içinden geçer, tabi ki be-

raber hapse düşerler; Mısır sosyal bir

değişimin eşiğinde. (Yine mi, şimdi

mi o zaman mı, tekrar mı, hatırlama

mı, intihal mi, kopya

mı, parça mı?)

Herşey bir-

birinin peşisıra

oldu, üst üste

oldu, Janey ve

diğer kızlar yine

yeraltı dedi, bak-

sana yüzeye çı-

kamıyoruz, yüze-

ye vurabiliyoruz

ancak çığlık ve

küfürlerle, aşağı-

daki restorandan

pis kokular yük-

seliyor hala, kav-

gana dönüştürme

çek git, hükümet

değişmiyor, kayıt-

sız kal çek git, yine..

“Janey’nin Günlüğünden; Sevgili düşler,Önemli olan sadece sizlersiniz.

Sizler benim umudumsunuz ve ben si-zin için ve sizde yaşıyorum. Siz vahşilikve çılgınlıksınız, renkler, kokular, tut-kular, çıkıveren olaylarsınız. Siz benimuğruna yaşadığım şeylersiniz. Lütfenalın beni.

Düşler, hayal dünyasının bilinci-mizden kaçıp kurtulmasına yol açıyor.

Düşler kendi başlarına,körlüğünbattaniyesini yok etmeye yetmez.

Bizi yok etmesine izin verdiğimizdüşler hayal olmamızı/hayal dünya-sını görmememizi sağlar.

Her gün keskin bir alet, güçlü biryok edici gerekir kesip atmak için kör-lüğü, lobotomiyi, uğultuyu, insanoğ-

luna duyulan imanı, durgunluğu, gö-rüntüleri ve biriktirmeyi. İnsanoğlunaiman etmeyi bırakıp, köpek yahutağaç olduğumuzu öğrenir öğrenmezmutlu olmaya başlayacağız.”

Okuduğunuz metinde var olan

düşük cümleler, oradan oraya atlayan

satırlar sıklıkla yer almakta fakat

bunun bir sebebi var, yazıda Ac-

ker'den bahsettiğim kı-

sımda da anlatılıyor:

Yazar karman çorman

bir üsluba ve karakte-

rinin ruh hali nasılsa o

ritme göre yazmış ki-

tabını dolayısıyla dep-

resiflik barındıran,

anlaşılmaz ve alıntı

olup olmadığı ve

kimden alındığı bel-

li olmayan parçalar-

dan oluşan bir ro-

man... Noktalama

bilinçli olarak kural

dışı kullanılmış. Ben

de kitabın ruhuna

biraz aşina olun-

ması adına benzer

hareketler içinde yazmaya çalıştım,

yazara ve türüne bir sitayiş olarak. Ni-

tekim Kathy Acker'i ve işlerini sem-

bolik hale getiren, ecnebilerin cut-up

dedikleri kopyalama-parçalama bir

nevi sabotaj dilin temsil ettiği toplu-

ma tamamen kendini dışında tutarak

değil de içten içe yapılmış, onun im-

kanlarının harcanmaktan çekinil-

mediği bir sabotaj.

Not: Lisede Kan ve Cinayet 1978

yılında yazıldı, Türkçe okuma şan-

sına ancak 2012’de (kahraman SEL)

erişmekten serzenmek adetten olur-

du, bari bunun gelmişine geçmişine

dava açılmasın düşlerinden fırsat

bulunabilse.

(Lisede Kan ve Cesaret , Kathy Acker, Sel Yayıncılık,

Çev: Süha Serabiboğlu, 208 s. )

Her �ey birbirinin pe�i s�ra bir gerçe�i do�rularcas�na, onudaha pis kokutarak, yineleyerek, itiraf ederek,

kabullenerek-unutarak, azapta geldi

DİLAN ÖZTÜ[email protected]

Kathy Acker

Yine mi Yeraltı?

Kathy Acker'i veişlerini sembolik

hale getiren,ecnebilerin cut-up

dediklerikopyalama-

parçalama bir nevisabotaj dilin temsil

ettiği toplumatamamen kendini

dışında tutarakdeğil de içten içe

yapılmış, onunimkanlarının

harcanmaktançekinilmediği bir

sabotaj

Page 26: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

Hangi tarih?Mustafa Kemal’in Avrasyaeksenli antiemperyalist birpolitika izledi�ini anlatanAvar, Türkiye’de bu eksendebir muhalefet oda��olu�mas�n diyeemperyalizmin sahtemuhalefet yap�lar�olu�turdu�unu söylüyor

Özellikle ulusalcı cenahta ciddi bir okur

kitlesine sahip olan gazeteci-yazar Banu

Avar, Türkiye üzerinde oynanan oyunlara ve

çözüm yollarına ilişkin görüşlerini “Gün O

Gün’dür” adıyla kitaplaştırdı. Kitabın adını,

ustası olan Attila İlhan’ın bir yazısından al-

dığını önsözde belirten Avar, vatanı vatan ya-

pan Mehmetçiklere ithaf ettiği çalışmasında

Türkiye’nin emperyalizm tarafından nasıl ku-

şatıldığını ve içerideki devşirmelerin hangi

yollarla iktidara getirildiğini anlatıyor. Sadece

Türkiye’deki değil bölgedeki ve dünyadaki ge-

lişmeleri de teker teker sıralayan Avar, Ba-

tının siyasi, iktisadi, askeri, idari anlamda ve-

sayeti içinde kıvranan Türkiye için tek çö-

zümün Türkiye’yi Batıdan korumak oldu-

ğunu söylüyor.

Batı emperyalizminin Türkiye’ye jan-

darmalık rolü biçtiğini, Türk askerini para-

lı asker, lejyoner olarak kriz bölgelerine

müdahale gücü olarak yollamak istediğini

anımsatan Avar, yeni anayasanın da bu du-

rumu anayasal düzlemde temellendireceği-

ni ifade ediyor.

“EFEND�S� AVRO/ATLANT�KKÜRESEL YAPI OLANLAR”

Avar, 12 Eylül referandumundan yeni

anayasa çalışmalarına değin her temel, kri-

tik meselede ABD, AKP ve terör örgütü

PKK’nın aynı safta buluştuklarını, yapılan dü-

zenlemelere evet dediklerini vurguluyor ve

Türkçülerin solcuların ve gerçek Müslü-

manların emperyalizmin hedefinde olduk-

larına işaret ediyor.

Avar, sık sık Attila İlhan’dan alıntılar

yaptığı kitabında şöyle diyor: “Federe bir Tür-

kiye hayali, emperyalist ile ‘sol maskeli aydın’ın

birleştiği amaçtır. Kısacası tıpkı, ‘muhafaza-

kâr’ liberaller ya da ‘demokratlar’ gibi, ‘ileri-

ci, solcu’ maskeli aktörlerin de efendisi ve Kâ-

be’si Avro/Atlantik küresel yapıdır!”.

Mustafa Kemal’in Avrasya eksenli anti-

emperyalist bir politika izlediğini anlatan

Avar, Türkiye’de bu eksende bir muhalefet

odağı oluşmasın diye emperyalizmin sahte

muhalefet yapıları oluşturup örgütlediğini

söylüyor. Sistem güdümlü sahte muhalefetin

Atatürkçülerden sosyalistlere, ülkücülerden

İslamcılara dek politik yelpazenin her tara-

fında olduklarına da değinen Avar, özellik-

le son yıllarda liberalleri tavlamak için piya-

saya sürülen “insan hakları, özgürlük ve

demokrasi” gibi söylemlerin emperyalist ta-

lanı, vahşeti, barbarlığı örtbas etmek, per-

delemek, saklamak için kullanıldığını kay-

dediyor. Yine bu süreçte Türk halkının tarih

bilincinin silindiğini, ulusal değerlerinden ko-

parıldığını, kültürel olarak iğdiş edildiğini

anımsatıyor ve bu psikolojik savaşta medya

operasyonunun da başarıyla yönetildiğinin al-

tını çiziyor.

“SOROS DARBELER� HALKDEVR�M� DE��LD�R”

Emperyalizmin yarattığı “Kürt soru-

nu”na yine emperyalist sistem tarafından

“Amerikancı bir çözüm” bulunduğunu söy-

leyen Avar, Wikileaks belgelerinin yani Wiki

sızıntılarının neden sızdırıldığının sorgulan-

ması gerektiğini belirtiyor ve NATO’cu ge-

nelkurmay, Sorosçu sivil toplum kuruluşla-

rı ve ABD’den onaylı “ılımlı İslamcılar”a kar-

şı herkesi uyanık olmaya çağırıyor. “Arap Ba-

harı” denilen süreç üzerinde de uzun uzun

duran Banu Avar, şüphelerini, kaygılarını, ka-

fasındaki soru işaretlerini okurla paylaşıyor.

Üzerine basa basa “Soros darbeleri halk dev-

rimi değildir” diyor.

Arap Baharı’nın en büyük parasal des-

tekçilerinin BP, Total ve Shell petrol şirket-

leri olduğuna dikkat çeken Avar, Sevr’in mi-

marlarından ödül alan politikacıların, sa-

natçıların, bilim insanlarının, İngiltere Kra-

liçesi’nden “aferin” alan devlet adamlarının

gayri milli olduklarını, halkın da bunların ger-

çek yüzlerini görmesi gerektiğini yazıyor.

Suriye meselesinde Türkiye’nin nasıl

kullanıldığını, oyuna getirildiğini ve tek ba-

şına cepheye sürüldüğünü örneklerle anla-

tan yazar, Arap Baharı denilen süreçten son-

ra aynı emperyalist merkezlerin güdümün-

deki “Kürt Baharı”nın ayak seslerinin du-

yulduğunu ifade ediyor.

Halkı küçümseyen, “koyun” yerine koyan,

hatta “bidon kafalı” diyen, halktan umudu

kesmiş aydınları da kıyasıya eleştiriyor. Çö-

zümün yalnız ve ancak halkta olduğunu an-

latıyor, tarihten örnekler vererek.

Bu görüşlerinin yanı sıra üzerinde oyna-

nan tüm oyunlara karşın Türk milletinin da-

yanıklı olduğunu, turuncu darbe görülen ül-

kelerdeki robotlaşmaya ve yozlaşmaya henüz

uğramadığını da vurguluyor.

Özetle Banu Avar, önceki kitaplarının de-

vamı niteliğinde olan bu son çalışmasında da

önemli saptamalar yapıyor, aydınların belli or-

tak paydalar etrafında bir araya gelmesini ve

halka gidip, halkı örgütlemesini öneriyor.

(‘Gün’ ‘O Gün’dür, Banu Avar,Remzi Kitabevi, 353 s.)

ŞENOL Ç[email protected]

26 Aydınlık KİTAP

Page 27: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

Malatya, Maraş, Çorum, Sivas katliam-

ları; Gazi, Kırıkhan, Ortaca olayları…

Araştırmacı-yazar Hasan Nedim Şah-

hüseyinoğlu, yakın tarihimizde yaşanan ve se-

naryosu karanlık odaklarca yazılıp yerli iş-

birlikçiler eliyle uygulanan bütün bu olayla-

rı öncesi ve sonrasıyla gözler önüne seriyor.

Şahhüseyinoğlu, genişletilmiş üçüncü

baskısı Berfin Yayınları’ndan çıkan “Yakın

Tarihimizde Kitlesel Katliamlar” adlı kitabıyla

60’lı yılların sonlarında Ortaca, 70’li yıllarda

Kırıkhan, Malatya, Maraş, Çorum, Sivas ve

1990’larda yine Sivas ve Gazi Mahallesi’nde

yaşanan katliamların iç yüzünü her yönüyle

anlatıyor.

Toplam sekiz bölümden oluşan kitabın ilk

bölümünde Malatya katlia-

mının hazırlık süreci, yaşa-

nacak olayların ayak sesleri

ve katliamın tüm ayrıntıla-

rıyla birlikte dönemin siya-

silerinin açıklamaları yer

alıyor. İkinci bölümde Ma-

raş katliamının gözler önü-

ne serildiği kitabın diğer

bölümlerinde de sırasıyla,

Çorum, 1978 ve 1993 Sivas

katliamları, Gazi, Kırık-

han ve Ortaca olayları an-

latılırken en son bölümde

ise katliamların iç yüzünü

değerlendiriliyor.

Yaşanan katliamların

yanında dönemin siyasi

tablosu, basının tavrı, siyasilerin açıklama-

larına yer verilen kitapta, katliamların somut

verilerle ortaya konduğu bilançoları okurken

dehşete kapılmamak ise elde değil.

ALEV� KATL�AMI DE��LYURTSEVER KATL�AMI

60’lı yıllar, birçok açıdan hak ve özgürlükler

getiren 1961 Anayasasının yürürlüğe girme-

siyle birlikte işçilerin, köylülerin ve emekçilerin

uyanmaya, daha özgür yaşama koşullarını öğ-

renmeye başladığı yıllar olmuştur.

Öte yandan kendi sömürü ve egemenlik-

lerini sürdürmeye çalışan güçler, uyanan işçi

ve köylüleri sindirmek, baskı altında tutmak

için yeni yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yön-

temlerin başında ise 1970’li yıllarda bin 500 ka-

dar CIA ajanının Türkiye topraklarına so-

kulması geliyordu. Yerli işbirlikçiler ve çıkar

odaklarının destekleriyle yerleştirilen bu ajan-

lar Türkiye’nin yakın tarihini şekillendirme-

de rol aldığını söylemek abartı olmaz.

Kitapta da ağırlıklı olarak bu konuya de-

ğinen yazar, ajanların bulundukları her yer-

de ayrı bir toplumsal olay yaşandığını belir-

tiyor. Gerçekleştirilen katliamların sonunda

“Alevilere katliam yaptılar” denilerek esas

hedefin örtülmeye çalışıldığına dikkat çeken

yazar, yaşanan olaylarda asıl hedefte olanların

aydınlanmaya ve bilinçlenmeye başlayan iş-

çiler ve emekçiler olduğunu vurguluyor ve ki-

tabın önsözünde de bu duruma ilişkin şun-

ları söylüyor: “Bu çalışmanın amacı halklar

arasında yaratılan ve yaratılmaya çalışılan kin

ve nefret duygularının yerine hoşgörüyü

öne çıkartmak, barışa destek vermektir (…)

Bize düşen görev ise; ya-

şanan olayları bir daha ola-

mayacak biçimde araştır-

mak, soruşturmak ve sor-

gulamaktır.”

�NSANLIK DI�IOLAYLAR…

“Yakın Tarihimizde Kit-

lesel Katliamlar” kitabını

bitirince insanın kendine

gelmesi kolay olmuyor. 60 ya-

şında kör bir kadının gözle-

rinin tornavidayla oyulması,

daha yaşını doldurmamış be-

beklerin başlarının kesilmesi

ve hamile kadınların karınla-

rının deşilmesi gibi birçok

vahşeti okurken insanın göz-

leri doluyor, tüyleri diken diken oluyor.

Bütün bu olaylar insanın önüne sanki bir

kurgu film gibi geliyor ve film şeridi gibi ge-

çen sıralı katliamlarda binlerce insan yaşa-

mını yitiriyor, milyonlarca yurttaş zorla göç

ettiriliyor. Ve bütün bunların ardından ce-

zaevleri dolup taşıyor, kardeş kardeşe düş-

man ediliyor. Yurtseverler işkencelerden ge-

çerken, katliamcılar tutuklanmıyor veya

yanlışlıkla tutuklansa bile kolayca hapisha-

neden kaçırılıyor. Sonrasında katillere

“Yurtseverlik ve kahramanlık” ünvanı ve-

rilirken; bilim adamları, aydınlar ve gaze-

teciler ise hapishanelerde tutsak ediliyor. Se-

naryo uygulayıcılarının da yardımıyla işle-

meye devam ediyor.

(Yakın Tarihimizde KitleselKatliamlar, H. Nedim Şahhüseyinoğlu,

Berfin Yayınları, 383 s.)

DENİZ TOPRAKdeniztoprak20gmail.com

27Aydınlık KİTAP

Tarihimizinen karagünleri…

K�TAPTANK�TAPTAN“(…) Maraş katliamı sonrası Sağlık Bakanı Mete Tan, Devlet Hastanesi’nde tanık

olduğu durumu şöyle aktarır: ‘Hastaneye getirilen ölülerden elli ikisini inceledim. Bun-

lardan üç tanesi sopayla öldürülmüş, diğer ölüler 9 mm’lik mermilerle ya başından ya

yüzünden ya da kalbinden vurulmuşlardır. Üç yaşında bir çocuk da kurşunla öldürülmüştü.

Bir cehennem âleminden geldim. Allah bir daha göstermesin. (…)”

Page 28: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın

16 KASIM 2012 CUMA28 Aydınlık KİTAP YENİ ÇIKANLAR

�slam Korkusu

Tarihin şahit olduğu en yetenek-

li, en sevimli, en seçkin (ve en şanslı)

domuzun anıları. “Sam’in gençlere

özgü hassasiyetinden kaynaklanan

o tesadüfi durum söz konusu olma-

saydı, şüpheniz olmasın, masanızda

yazdığım bu kitap yerine bir dilim do-

muz pastırması ve bir dizi kaburga du-

racak -ve benim tek fani kalıntım da

bunlardan ibaret olacaktı.”

Salford’daki bir çiftlikte geçirdi-

ği ilk dönemlerinin sıradanlığından

yıldırım hızıyla şöhrete yükselişiyle

asla unutamayacağınız olağandışı bir

hikâye yaşayan Toby’nin akıl çelen

anıları işte böyle başlıyor. Zira bun-

lar sıradan anılar değil; bir domuzun

anıları.

Tahsilli Bir DomuzunAn�lar�

“İlk ‘yaz’ diyen sevgili Mina Ur-

gan oldu. Üniversitedeki müşterek

dostlarımıza ait anılardan bahsettiğim

bir gün ‘Yaz bunları, her insanın

yazması gereken şeyler vardır haya-

tında’ demişti”.

“Üç dört yıl önce oğlum babası İl-

han Koman’la Paris’te nasıl tanıştı-

ğımı sormuştu. Sonra da ‘Anne, ak-

lımda kalmıyor, bunları yazın’ diye

küçük bilgisayarı odama yerleştirip

beni yazmaya adeta mecbur etti.”

Melda Kaptana bu ilk kitabını

2003 yılında 75 yaşındayken yazdı.

Cumhuriyet’in ilk kuşağından; onun

anıları Osmanlı’dan Cumhuriyet’e

geçişte bir ailenin öyküsü aynı za-

manda.

Ben Bir BizansBahçesinde Büyüdüm

Çağdaş Amerikan yeraltı edebiya-

tının en şaşırtıcı yazarlarından Arthur

Nersessian “Unutulmuş Ada’nın Ka-

rarsız Seçmeni”nde günümüz ABD’si-

nin karanlık bir parodisini sunuyor.

Unutkanlık hastası Uli gözlerini açtı-

ğında kendisini tuhaf, ürkütücü, hem

tanıdık hem çok yabancı bir şehirde bu-

lur; NewYork’ta… Can derdine düşüp

çetelere boyun eğmiş seçmenleri gören

Uli bir görevi olduğunu, buraya bile-

rek gönderildiğini düşünür; ama kim,

neden görevlendirmiştir Uli’yi? “Unu-

tulmuş Ada’nın Kararsız Seçmeni”nde,

William Burroughs ve Philip K. Dick

karışımı bir üslupla, günümüz New-

York’undan hareketle yepyeni bir dün-

ya yaratıyor Nersessian.

Unutulmu� Adan�nKarars�z Seçmeni

“Sait Faik Adalı Abasıyanık’ı ta-

nımakla yeni bir ada keşfetmiş kadar

sevinebilirsiniz, Adalı’nın adası bir

dünyadan büyüktür, içinde her şey

var. Gorki’nin Rus edebiyatına yap-

tığı hizmeti, Adalı Türk edebiyatına

yapacak.

Fakir fukaralar anafordan futbol

maçına girer gibi Sait Faik’le bera-

ber kitaplarımıza girdiler, yuria! (...)

Sait Faik için hikâyeci demek onu

hapsetmek demektir.

Sait Faik romancıdır, piyes mu-

harriridir, her şeydir. Sırasıyla usta

bir hokkabaz gibi piyesi ve romanı en

ummadığınız yerinden çıkaracak-

tır. Sait Faik Adalı’ya abayı yaktık

vesselam.”

Kay�p Aran�yor

Hollandalı filozof Baruch (Bento)

Spinoza’nın ani ölümünün ardından

dostları mektuplarını, elyazmalarını,

notlarını kurtarmayı başarmış ama es-

kiz defteri bulunamamış. John Berger,

içinde ne olduğunu bilmeksizin, bu es-

kiz defterini bulmayı hayal etmiş hep.

Bir gün süet ciltli bir eskiz defteri he-

diye gelince, “Bu Bento’nun olmalı!”

demiş kendi kendine ve Spinoza’nın dü-

şüncelerini izleyerek çizimler yapmaya

başlamış. Ve “Bento’nun Eskiz Defte-

ri” çıkmış ortaya. Çağımızın en bilge ya-

zarlarından John Berger’ın çiçeklerle,

bitkilerle, hayvanlarla, çeşitli muhalif ve

sürgünlerle, Arundhati Roy, Platonov

gibi yazarlarla yarenlik ederek yürüt-

tüğü, sanatın giderek acımasızlaşan

bu dünyaya bakışımızı nasıl etkilediği

üzerine bir düşünme süreci.

Bento’nun Eskiz Defteri

Gecenin ilk müşterisi olan, sabahçı

kahvelerinde, çorbacılarda ayılan genç

adamlar. Bazen en anlamsız yüzü yaşa-

manın ve bazen yel değirmenini arayan

içli bir hatıra. Henüz ölmemişler ve

ölümle tanışmamışlara yazılmış hikâye-

ler. Namluya sürülmüş küfür. Büyüme-

miş bir çocuk. Pati yapan arabalar, yut-

kuna yutkuna dinlenen şarkılar ve ha-

yattan meseleler. Kutlanan yenilgiler,

“hayat kerpiçten bir gökdelen sevgili kar-

deşim, yanlış bir parantezde yaşıyoruz.

Bırak konuşalım, iki çift laf edelim, yüz

yüze bakıyoruz...” Emrah Serbes, haya-

tı kendine katık eden, sokaktan çağlayan

bir sesle yeraltının dumanını anlatıyor

bize. Bitmez bir ergen öfkesiyle kuyuya

düşmüş çocuklara sesleniyor. Emrah

Serbes’ten parça parça anlar, parça par-

ça anılar, paramparça hikayeler...

Hikayem Paramparça

Zadie Smith, genç yaşta ilk roma-

nı yayımlanan, yazını da onunla birlikte

gelişen bir yazarın hayata bakışını

özetliyor. “Okumak” bölümünde yazar,

“Barthes yazarı öldürdü ise Nabokov

diriltebilecek mi? Kafka neden sabaha

karşı üçte yazardı?” gibi sorular eşli-

ğinde, okuru yankı odası diye adlan-

dırdığı bir buluşma noktasına davet edi-

yor. “Görmek”te ise Katharine Hep-

burn ve Greta Garbo’ya olan hayran-

lığından, gişe filmleri için yazdığı eleş-

tirilere kadar sinema tutkusuna tanık

oluyoruz. “Olmak” bölümündeki kö-

keni ve yazarlığıyla hesaplaşması ile

“Hissetmek”teki aile bağları ve ço-

cukluk anıları, kültürel olanı kişisel bir

yakınlığa taşıyor. Son bölüm olan

“Anımsamak”ta ise David Foster Wal-

lace’ı ve yazınını anıyor.

Bugün Farkl� Dü�ünüyorum

John Berger, Metis Yay�nlar�,Çev: Beril Eyübo�lu, 176 s.

Özlem Kumrular,Do�an Kitap, 528 s.

Engizisyon gizli Müslümanları de-

şifre etmek için hangi yöntemleri kul-

lanıyordu? İslam topraklarında dolaşan

Hıristiyanlar ne gibi kötü sürprizlerle

karşılaşıyorlardı? Avrupa Müslüman-

lardan neden korkuyor? Tarih boyun-

ca ilmek ilmek örülen bir propaganda

zinciri içinde çığ gibi büyüyerek bugün

dünyayı saran bu korku Ortaçağ’da ve

Yeniçağ’da nasıl şekillendi? “İslam

Korkusu” tüm bu sorulara başta İs-

panyolca, İtalyanca ve İngilizce olmak

üzere Almanca, Katalanca, Fransızca,

Portekizce ve Yunanca kaynaklarla

cevap veriyor. “Türk Korkusu”nun ya-

zarı Özlem Kumrular, dönemin Hıris-

tiyan hacıları, elçileri, diplomatları,

yazarları, şairleri, esirleri ve hüküm-

darlarının ağzından İslam korkusu-

nun gerçekçi bir portresini çiziyor.

Melda Kaptana,E Yay�nlar�, 320 s.

Zadie Smith,Everest Yay�nlar�, 335 s.

Russell Potter, �thaki Yay�nlar�,Çev: �nci Kat�rc�, 240 s.

Arthur Nersesian, Ayr�nt�Yay�nlar�, Çev: Funda Ba�ak

Dirshel, 272 s.

Sait Faik Abas�yan�k, �� Bankas�Kültür Yay�nlar�, 120 s.

Emrah Serbes,�leti�im Yay�nevi, 176 s.

Page 29: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 30: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 31: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın
Page 32: KITAP Aydınlıkaydinlikgazete.com/images/dosyalarim/kitapeki/2012/sayi38.pdf · İstanbul Kitap Fuarı bu yıl 31inci kez düzenleniyor. İlki 1982 yılında ger-çekleşen fuarın