kızıl bayrak 2014 09

32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 09 • 28 Şubat 2014 • 1 TL ‘Yurtseverlik sınavı’ndan Sol Cephe’ye... “Sol cephe” özü itibari bugüne kadar sol içinde defalarca kez dile getirilen birlikte mücadele ihtiyacına yeni bir vurgudan ibarettir. » BDSP 8 Mart’ta alanlara çağırıyor s.24 Greif’te iki sınıf karşı karşıya... Sermayeye karşı direnişçilerin safına! s.18 Kadının kurtuluşu sosyalizmde! kadın sorunun çözümüne dair ön açıcı önlemleri alan Ekim Devrimi, kurtuluş yolunu gösteren en önemli örnek olarak durmaktadır. s.23 Venezuela gericilere karşı direniyor! İşbirlikçilerini kullanarak darbe hazırlığı yapan ABD emperyalizmi, “Ukrayna modeli”ni uygulamak için düğmeye basmış görünüyor. s.26 Ankara Büyükşehir Belediyesi Bağımsız Sosyalist Başkan Adayı Melek Altıntaş ile konuştuk... » s.16-17 »

Upload: kizilbayrak

Post on 12-Mar-2016

241 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2014 09 / 28 Şubat

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 09

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 09 • 28 Şubat 2014 • 1 TL

‘Yurtseverlik sınavı’ndanSol Cephe’ye... “Sol cephe” özü itibari bugüne kadarsol içinde defalarca kez dile getirilenbirlikte mücadele ihtiyacına yeni birvurgudan ibarettir.

» BDSP 8 Mart’taalanlara çağırıyor s.24

Greif’te iki sınıf karşı karşıya...

Sermayeye karşıdirenişçilerin

safına!

s.18

Kadının kurtuluşusosyalizmde!kadın sorunun çözümüne dair önaçıcı önlemleri alan Ekim Devrimi,kurtuluş yolunu gösteren en önemliörnek olarak durmaktadır.

s.23

Venezuela gericilerekarşı direniyor!İşbirlikçilerini kullanarak darbehazırlığı yapan ABD emperyalizmi,“Ukrayna modeli”ni uygulamak içindüğmeye basmış görünüyor.

s.26

Ankara Büyükşehir Belediyesi Bağımsız Sosyalist Başkan Adayı Melek Altıntaş ile konuştuk... » s.16-17»

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 09

Greif’te devam etmekte olan fabrika işgali, giderekbir mevzi mücadelesi olmanın ötesine geçmekte,gerçek anlamda iki sınıfın çatışmasına dönüşmektedir.Çünkü bugüne kadar Greif işçisinin kök söktürdüğüGreif patronu, kendi gücüyle direnişin hakkındangelemediğini anlayınca sınıfının siyasal gücünüharekete geçirmeye hazırlanmaktadır. Öte yandan“sınıfımız için direniyoruz” diyerek kararlıca direnenGreif işçilerinin arkasında ise kendi sınıfının aktif birdesteği henüz ne yazık ki yeterince yok. Bu halde,zaman kaybedilmeden, Greif işçilerinin davasını,gerçek anlamda işçi sınıfının davası haline getirerek,işgal mevzisi aktif ve kitlesel sınıf dayanışmasıylasavunulmalıdır.

Greif yönetiminin arkasındaAmerikan emperyalizmi var!

Bu yapılmalıdır çünkü, Amerikan sermayesinin engüçlü kollarından biri olan Greif’in yönetimi, kendiimkanlarıyla direnişi ezemediği ölçüde, sorunu siyasalbir zeminden çözmeye, bunun için de siyasal baskıgücünü devreye sokmaya çalışmaktadır. GreifCEO’sunun Türkiye’ye kamp kurması ve AKP nezdindegirişimlere başlandığının kamuoyuna yansıması bununaçık bir ifadesidir.

Zaten “Amerikan sermayesi neredeyse Amerikandevleti de oradadır” desturunu bayraklaştıranAmerikan emperyalizminin tüm olanaklarıyla Greiftekelinin arkasında olduğuna da kuşku duymamakgerekir. O Amerikan emperyalizmi ki, Amerikantekellerinin çıkarları uğruna doğrudan sendikalmücadelelere dahi müdahale etmekten, bu uğurda dakan dökmekten çekinmez. Bu türden ABDmüdahalelerini anlatmak için sayfalar yetmez.

Bunun için Greif’teki mücadelenin gerisindekiemperyalizm gerçeğini fazlasıyla ciddiye almak gerekir.Greif işçileri de zaten bu ilişkiyi böyle gördükleri içinbu hamleye karşılık olarak ABD Konsolosluğu önündeeylem yaptılar.

İşçiye karşı tek yumruklar

Öte yandan Greif yönetiminin kapısını çaldığı AKPhükümeti de iktidar gücünü Greif direnişine karşıkullanmaktan bir an olsun geri durmayacaktır. Bunusadece ABD emperyalizmi karşısında başka türlüdavranmadığından-davranamayacağından ötürü değil,aynı zamanda bizzat kendi sınıf çıkarları da böylegerektirdiği için yapacaktır. Çünkü Greif işçilerinindirenişi, yaratabileceği sonuçlar bakımından sadeceAmerikan sermayesinin çıkarlarını değil bir bütünolarak yerli-yabancı sermayenin çıkarlarını da tehditetmektedir. Zira Greif işçilerinin kazanması, sınıflararasındaki güç dengesinin değişmesine yol açabilecekve böylelikle de kurulması uğruna büyük “emekler”verilmiş azgın bir sömürü rejimi için sonun başlangıcıolacaktır.

Büyük bir mali ve ekonomik güce sahip olan Greiftekelinin, işçilerin son derece mütevazi görünentaleplerini karşılamamakta ayak diremesinin gerisindede buradan kaynaklanan bilinçli bir sınıf tutumu vardır.Çünkü o biliyor ki, Greif’te kaybederse başka yerlerdede kaybedecektir. Ama Greif zincirin kopan ilk halkasıolursa, peşisıra bu kölelik zinciri de dökülüp gidecektir.Greif tekeli ve onun profesyonel yöneticileri işte bukorkuyu büyüterek, mensubu bulundukları sınıfı veonun siyasal gücünü yardıma çağırmaktadırlar. Hiçkuşku duyulmasın, bugün ne tür problemler yaşıyorolurlarsa olsunlar, onlar da üzerine oturdukları ortakzemin tehlikede olduğu için tek bir yumruk gibidavranmaktan asla kaçınmayacaklardır.

Her şey zorbalıkla yaratılmış bir rejimikorumak için!

Greif işçilerinin eyleminin neden emperyalistler veişbirlikçileri için bu denli önemli olduğunu kavramakzor değildir. Çünkü Greif işçilerinin bugün kendimevzilerinden verdikleri mücadele, 12 Eylül darbesiyleaçılan yolda kurulan kölece çalışma rejimini ve burejime bekçilik yapan sendikal bürokrasiyi tehditetmektedir.

Öyle ki 12 Eylül darbesinin en büyük başarılarındanbirisinin Greif işçilerinin “kırmızı çizgi” olarak ilanettikleri taşeronluk olduğu unutulmasın. Ama bundanönemlisi ise Greif işçisi, o 12 Eylül darbesiyle ezilen işçisınıfının militan mücadele ruhunu temsil etmektedir.Bu ruhu kuşanan Greif işçileri, sermaye vebürokrasinin “mücadele” için izin verdiği sınırlarınötesine geçmiş, on yıllar boyunca işçi sınıfının bilincinekazılmış düşünsel-kültürel-psikolojik ön yargıları daaşmışlardır. Bunun için Greif işçileri kazanırsa hemsermaye ve hem de sendikalara hakim pazarlıkçı-diyalogcu anlayış kaybedecektir. Çünkü bu durumdaGreif’in kazandıran ruhunu kuşanan işçi sınıfına artıkdiş geçiremeyeceklerdir.

Bu noktada Kavel’i anımsamamak mümkün mü? OKavel işçileri ki, Türk-İş’in işbirlikçi sendikalboyunduruğunu kırarak, grev hakkının yasak olduğubir zamanda fiilen grev yapmış, onların açtığı yoldangiden işçi sınıfı da hem grev hakkını koparıp almış,hem de Kaveller’i çoğaltarak Türk-İş’in sultasını yıkıp

DİSK’i yaratmıştır. Böylelikle de hem ekonomik-sosyalhaklar bakımından hem de sınıf mücadelesinin seyribakımından yeni bir dönemin kapılarını açmıştır.

Emperyalizm ve işbirlikçileri böylelikle düzenlerinisarsan işçi sınıfını ancak askeri faşist darbelerledurdurabildi, sonra da sınıfın saflarını dağıtıpmevzilerini düşürerek hep güldüğü 30 küsür yıllık birdönem yaşadı. Ama artık bu dönemin sonunagelinmiştir. Greif de Kavel gibi sınıf mücadelesiaçısından artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı biryeni dönemin işaret fişeği olarak ona bunugöstermektedir. Greif’e karşı sınıfsal düşmanlıkları dabundandır.

Aktif sınıf dayanışması zorunlu ve acildir!

İşçi sınıfı, emperyalistler ve işbirlikçilerininGreif’teki mücadeleye aktif bir şekilde katılmayahazırlandığı bir zamanda bu mücadeleye daha fazlaseyirci kalamaz.

Gelinen noktada, ilk günlerde yaratılmaya çalışılantecrit duvarları yıkılmış, direniş kamuoyunamaledilebilmiştir. Şimdilerde toplumsal muhalefetinileri kesimleri Greif işçilerine karşı anlamlı birsahiplenme göstermektedirler. Öte yandan da Greifişçisinin ve ilerici kamuoyunun da baskısıyla DİSKdirenişe desteğini açıklamak ve bazı ilk adımlar atmakzorunda kalmıştır. Ama bu kadarı da sınıf dışı güçlerinde yapabileceği türden pasif bir destekçiliğigeçmemektedir henüz. Mücadelenin gelinenaşamasında bu kadarı ise asla yetmez! Gerekli olanacil, aktif ve eylemli bir sınıf dayanışmasıdır. Zorakişöyle bir değil, yürekten dayanışmak, böylelikle de işçisınıfının gücünü Greif işçilerinin gücünün yanınakoymaktır.

Bunun en önemli gereği ise sendikal bünyeiçerisindeki örgütlü güçleri aktif ve eylemli birdayanışmanın içerisine sokmaktır. Örneğin TEKEL’debir dereceye kadar yapılanları yapabilmektir. Fakatmevcut pratik bundan çok çok uzak olduğu gibi neyazık ki, günler sonra nihayet atılan o ilk adımınardından yapılan açıklamaya sinen o kendindenmemnun ruh hali, o direnişi sıradanlaştırıp dayanışmagörevini alabildiğine darlaştıran o anlayış, bundan nekadar uzak bir kavrayışa sahip olduğunugöstermektedir sadece.

Elbette aktif ve eylemli dayanışma görevi sadeceDİSK’in değil, tüm sendikaların boynunun borcudur.Fakat şu da açıktır ki Greif’in bürokrasiye meydanokuyan ruhunu kendi düzenlerine de tehdit olarakgörenler bu görevlerden yan çizmek için ellerindengeleni yapacaklardır. İleri ve öncü sınıf güçleri,Kaveller’in ruhunu kuşanarak buna izin vermemeli, buarada da aktif dayanışmadan uzak duran yönetimleriniaşarak bizzat inisiyatif almalı, Greif direnişine karşısorumluluklarına sahip çıkmalıdırlar. Greif’te ve heryerde kazanmak için cüret ve yüreklilikle öneçıkmalıdırlar.

Aktif ve kitlesel sınıf dayanışmasızorunludur!

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 09

25 Şubat tarihli Habertürk gazetesinde, Greifyönetiminin, fabrika işgal eylemini kırmak içinhükümet nezdinde girişimlere başladığına dair birhaber yer aldı.

Gazetenin “Sunjüt krizi” başlığıyla yayınladığıhabere göre, “İhracatçılar Zirvesi”nde Ekonomi BakanıNihat Zeybekçi ile görüşen Greif yöneticileri, işçilerineylemini “yasadışı” olmakla itham ederek hükümetteneyleme müdahale etmesini istediler.

Yöneticiler eğer eylemi sonlandıracak bir girişimdebulunulmazsa, fabrikayı Bulgaristan’a taşımakla datehdit ettiler. Gazete, Bakan Zeybekçi’nin Greifyöneticilerine, eylemi bitirmek için ellerinden geleniyapacaklarını bildirdiğini de yazdı.

Amaçları AKP’yi Greif’in üzerine göndermek

Gazeteye göre Amerikan sermayeli dünyapazarlarına hükmeden Greif tekelinin CEO’su DanielLister de süreci doğrudan yönetmek üzere İstanbul’ageldi.

Yansıyan bu bilgilere bakılırsa Greif yöneticilerininpaçaları iyice tutuşmuş durumda. Çeşitli kirliyöntemlere ve baskılara başvurarak direnişi kırmayıbaşaramayınca AKP hükümetini devreye sokmayaçalışıyorlar. Bunun için de her gün yüzlerce kişininziyaret ettiği bu haklı ve meşru direnişi, çeşitliithamlarla kriminalize edip olası bir siyasal baskı ve

müdahale için zemin hazırlıyorlar. Henüz Greif tekelinin bu girişimlerinde nasıl bir

sonuç aldığı ve AKP’nin ona nasıl yardım edeceğinedair ortada bir bilgi bulunmuyor. Fakat sözkonusu olansermaye, dahası Amerikan sermayesi olduğu ölçüdene kadar zor durumda olursa olsun hizmet etmedende duramaz. Ancak AKP hükümeti şunu bilmeli ki,Greif’te eğer işin içerisine girerse karşısında haklımücadelelerine inanmış yüzlerce işçi ve onlarıdestekleyen aileleri bulacaktır.

Greif işçisi kaybederse işçi sınıfı da kaybeder!

Bu gelişmeler, Greif’te önümüzdeki günlerin kritikgelişmelere gebe olduğunu gösterirken, dayanışmayıda son derece hayati bir hale sokuyor. Çünkü Greifdirenişi böylelikle giderek bir fabrikada sürmekte olanbir mevzi mücadele olmanın ötesine geçiyor. İki sınıfarasında süren bir dava haline geliyor. İşte bunun içinişçi sınıfı ve sendika yönetimlerine büyük birsorumluluk düşüyor. Bu sorumluluklarının gereğiniyerine getirmeyenler hem işçi sınıfının davasına ihanetedecek, hem de böylelikle Greif işçisini kazanmak içindaha fazla bedel ödemek zorunda bırakacaklardır.Greif işçilerinin direnişleriyle sömürü düzenininkalelerinde açtığı gediğin onarılmasına katkı sunacak,bu halde de sadece Greif işçisi değil bir bütün olarakişçi sınıfı kaybedecektir.

Amerikan tekeli GreifAKP’den yardım istedi

Greif’in asalak taşeronlarıiş başında!

Aldığımız bilgilere göre, büyük direnişle düzenleribozulan taşeron şirketlerinin mafya bozuntusupatronları işe koyulmuşlar. Artık kendilerine köleolmak istemedikleri için sendika üyesi olarak direnişekatılan işçileri tehdit edip vazgeçirmeye çalışıyorlar.Bunun için de zorbalığa ve kirli yöntemlerebaşvuruyor, silahlı kabadayılarıyla ev ev dolaşıyorlar.

Bu zorbalığa imza atan Bedirhan Tekstil ile EgemenTekstil adlı şirketlerinin patronu Aytekin Ateş, silahlıkorumalarıyla işçileri tehdit ederken, onlara,gazetemiz Kızıl Bayrak’ı takip ettiklerini, her şeyibildiklerini, eğer direnmekten vazgeçmezlerse bununkendileri için kötü olacağını söylüyormuş.

Ancak bu işçi kanıyla beslenen asalak mafyabozuntusu patronların kirli faaliyetleri bu kadarla dasınırlı değil. Gelen bilgilere göre, bu ahlaksız çakaltakımı, sendika temsilcilerinin dayanışma için verilentelefon numaralarını da internet sitelerinde fuhuşamaçlı kullanılıyormuş gibi yayınlayarak kilitlemeyeçalışıyorlar.

İşte düzenleri bozulan bu taşeronlar ne olduklarınıbir de böyle gösterirken, aynı zamanda da Greifyönetimine taşeronluk yapmaya devam ediyorlar.

Son sözümüz, kabadayı bozuntusu çakallara... Şunubilin ki, yıllarca kene gibi yapıştığınız o işçiler direnişiniçinde olmaya devam edeceklerdir. Çünkü onlar artıksizin oturduğunuz yerden kazandığınız bu çalışmadüzeninde sürünmek istemiyorlar. Ayrıca şunu dabelirtelim, işçilerin bu haklı mücadelelerinin arkasındasonuna kadar durmakta kararlı olan Kızıl Bayrakgazetesi ve onun çalışanları sizin gibi ne çakallar gördü.Onun için siz Kızıl Bayrak’ı takip etmeyi sürdürün, amaarkanızı da kollayın!

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 09

Pazar günü Greif işçilerinin, Haziran Direnişi’ndeortaya çıkan forumlarla yaptığı ‘etkinlik-forum’ungörüntüler bir seçim meydanından çekilmedi. Burasıgünlerdir hakları ve onurları için direnen işçilerinmekan tuttuğu Greif fabrikasının önü.

Grev meydanında buluştular!

İstanbul’un farklı semtlerinden yüzlerce kişi 23Şubat Pazar gününü Greif işçileriyle geçiriyor. Onlar neözel arabalarıyla ne de kendilerine tahsis edilmişbelediye otobüsleriyle geldiler. Uzun bir yolu kendiimkanlarıyla aşıp Hadımköy’ün ücra bir köşesindekurulu fabrikanın önünde buluştular. İçlerinde işçiler,memurlar, mühendisler, işsizler, öğrenciler var. Kadını,erkeği, genci yaşlısı hep birlikte grevci işçilerledayanışmak için toplandılar.

Meydanda coşku ve kardeşlik var!

Burada da bir kürsü kurulmuş, ama bu kürsü grevkürsüsü. Bu kürsüde vaat yok, yalan yok. Çünkü bukürsüde kravatlı kodamanlar nutuk atmıyor. Bukürsüde kölece çalışmaya yeter deyip başkaldıranGreif işçileri ile onlarla ekmeğini paylaşan işçilerkonuşuyor. İşgal, direniş, grev, dayanışma, paylaşmak,mücadele, emek tüm konuşmaların ortak noktası.

Alanda büyük bir kardeşlik ve bayram havası var,yüzler gülüyor. Kürsüde peş peşe konuşmalar yapılıyor,şiirler okunup şarkılar söyleniyor. Fabrikada direnenannesini yalnız bırakmayan bir çocuk sahnede, tümyalınlığı ve içtenliğiyle şiir okuyor. Annesine duyduğuözlemi anlatıyor ama direnişe umutla bakıyor. Sonsözleri “İşgal, grev, direniş!” oluyor. Gözlerbuğulanıyor, yürekler ürperiyor. Annesi onu gururlakucaklarken, yüzlerce kişi onları yüreğine basıyor.Muazzam bir kaynaşma ve coşku alanda dalgalanıyor.

Geleceği birlikte kuracaklar...

Pazar günü İstanbul’un dört tarafında seçimmitingleri vardı, ama hiçbirinde Greif’in önündeki ruh,heyecan ve coşku yoktu. Hepsinde sahtece bir şeylervardı. Ama grev meydanında emek ve onur içinkavgayı seçmiş insanların gözleri ise ışıl ışıldı, hepsi deumut doluydu.

Anlaşılan o ki, bu Mart ayında bir yandan seçimmeydanları varken, diğer yanda da grev ve direnişinmeydanları kurulacak. İşçiler, emekçiler, “Geziciler”,kadınlar seçim meydanlarına değil Greif’in ya da yeniGreifler’in önüne koşacak. Kısacası seçimmeydanlarında toplananlar umutlarını sandığagömerken, grev meydanlarında yeni bir geleceğintohumları atılıyor.

Burası seçim değilgrev meydanı!

Şehre uzak,dayanışmaya yakın!

İşgal ve direnişin merkezi olan Hadımköy’deki Greiffabrikası, şehre oldukça uzak bir noktada bulunuyor.Ama buna rağmen bu uzun yolculuk dayanışmanıngücüyle kısalıyor. Öyle ki, hemen her gün onlarca,bazen yüzlerce kişi saatleri bulan ve yer yer çileyedönen bu yolculuğu yaparak Greif’in yolunu tutuyor.Böylelikle umudun yaşatıldığı bu onurlu direniş,işçileri, emekçileri, ilericileri ve solcuları kendisineçekiyor. Issız sayılabilecek bir tepenin başında,“Direnişin kalesi” sözünün hakkını verircesine bir kalegibi duran Greif fabrikası, bugün hayatın kalbinin attığıbir merkez haline geliyor.

Şehre uzak

Greif fabrikasının kurulu bulunduğu Arnavutköyİlçesi’ne bağlı Hadımköy Beldesi, şu an İstanbulkentinin en uzak noktalarından biri. İstanbul’unmetrobüsle ulaşılan son noktası olan Beylikdüzü’neuzaklığı yaklaşık 20 km’yi buluyor. Üstelik Greif’egitmek için Hadımköyü de geride bırakmak gerekiyor.Metrobüsten sonra binilen halk otobüsünün dolandığıda düşünülürse bu uzaklık daha da artıyor.

İstanbul’un Avrupa Yakası’ndan, örneğinCevizlibağ’dan hareketle Greif’e ulaşmak isteyen birkişi, iki saati bulan bir yolculuğu göze almak zorundakalıyor. Yolculuğun büyükçe bir bölümü trafik derdiolmadan metrobüsle yapılmasına rağmen bu böyle.Kadıköy’den hareket eden birisi Beylikdüzü’nemetrobüsle ulaşmak için en az bir buçuk saat süren yolgidiyor. Cevizlibağ’dan ise bu süre bir saati aşıyor.Yolculuğun bundan sonraki aşamasında ise kullanılanHadımköy halk otobüsleriyle yolculuk bir 40 dakikadaha sürüyor. Bu süre akşam saatlerinde trafiğinyoğunlaşmasıyla daha da artıyor. Toplu taşımaaraçlarının yoğunluğu da eklenince Greif’e gitmekçekilmez bir hal alıyor.

Dayanışmaya yakın

Fakat bu zorluğu göze alarak Greif’in yolunadüşenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Öyle ki,Gebze’den dahi direnişi ziyaret etmeye gelenleroluyor. İstanbul’un hemen her ilçesinden, Tuzla’danKartal’a, Ümraniye’den Gaziosmanpaşa’ya kadardayanışma çağrısı yanıtsız bırakılmıyor.

Greif’in zorlu yolunu tutanların siyasal ve sosyalkimliklerindeki çeşitlilik de dikkat çekiyor. Hemen hersiyasal görüşe sahip parti ve örgütlerden ziyaretler var.Bunların düzen partilerini oluşturan bir kısmı seçimsüreci dolayısıyla yüzlerce işçinin direndiği fabrikadafırsatı kaçırmamak için orada oluyorlar. Diğer kısmınıoluşturan ilerici ve devrimci siyasal güçler ise bu yolubirden fazla kez tepiyorlar. Sendikalı-sendikasız işçilerve emekçiler ile Haziran Direnişi’nin ardından kurulanforumlardan insanlar, taraftar grupları, öğrenciler,kadınlar da aynı yoldan geliyorlar. Ellerinde yardımkolileri, pankartları ve coşkulu sloganlarıyla Greifişçileriyle kaynaşıyorlar. Greif’in yolunu tutanlarsadece dayanışmaya gidenlerden ibaret değil. Aynızamanda bu direnişten öğrenmek isteyen işçilerin deilk başvurduğu adres oluyor Greif.

Böylelikle Greif’e uzanan o uzun ve çileli yolkısalırken, hem Greif hem de çevresi yeni bir çehreyebürünüyor. Greif bayram yerine dönüyor.

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 09

Greif işgali ile dayanışma içinöneriler: Taşeron ve kölelik politikalarına ve patronun toplu

sözleşme sürecindeki dayatmalarına başkaldırdık. “Budaha başlangıç, mücadeleye devam!” diyerek İşgal,Grev, Direniş silahımızı kuşandık. Ve biliyoruz kimilyonlarca insanımız var bizimle aynı “kaderi”paylaşan. Ve yine biliyoruz ki sömürü ve kölelik“kader” olamaz!

Haklı mücadelemiz, bu bozuk düzen altında ezilen,kurtuluş yolu arayan milyonlarca işçiye, emekçiye,gence, kadına umut olsun isteriz. Hayatı, dünyayıvareden bizleriz. Hayatı değiştirmek de yine bizimelimizdedir. Biz işgalci Greif işçileri mücadelemizi,bedeli her ne olursa olsun, Zafere kadar aynı coşku vebilinçle sürdürmekte kararlıyız.

Direnişimizin başladığı 10 Şubat’tan bu yana,patronun tüm tehdit ve baskılarına rağmen, 100’ünüzerinde yeni arkadaşımız saflarımıza katıldı.

Bugüne dek bizleri yalnız bırakmayan tüm emek vekavga dostlarımıza, işçi kardeşlerimize gösterdiğinizsınıf dayanışması için bir kez daha teşekkür ederiz.Kavgamızı kavgası bilen siz dostlarımızdanmücadelemizi büyütmek için kimi isteklerimiz olacak:

1-Mücadelemizi fabrikalardan meydanlara,stantlardan kampüslere, medyadan sanal ortamakadar her alanda dayanışmayı büyütmenizi istiyoruz.

Bunun için sansürlenmek istenen sosyal paylaşımsitelerimiz, spor karşılaşmaları, mizah dergileri,konserler ve aklımıza gelebilecek her türlü yaratıcı yolve yöntem kullanılabilir.

2- Mücadelemizi hep birlikte sürdürüpgeliştirebilmemiz için bizlerin (600 kişinin) ulaşım,beslenme ihtiyaçlarımızı karşılamamız gerekiyor.Üstelik işveren direnişimizi kırmak için önceki dönemeait ücretlerimizi dahi keyfi biçimde bizlere ödemiyor.Dolayısıyla maddi olanakları yaratıpsüreklileştirebilmemiz direnişimizin zaferi için önemlibir yer tutuyor.

Bu nedenle fabrikalarımızda, işyerlerimizde,çalıştığımız ofis ve plazalarda, emekçi semtlerinde,tüm yaşam alanlarımızda “Bir yevmiyeni Greif işçileriile paylaş!” kampanyasını örmeliyiz.

Zafer bizim olacak, zafer tüm işçi sınıfının olacak!Tüm dostlarımıza şimdiden teşekkürler... Direnişe parasal destek için banka hesap numarası

ve diğer destekler için iletişim telefonları şöyle: Garanti BankasıHesap no: 4894 5549 7757 8514 Garanti BankasıIBAN no: 00544-6683726 TR97 0006 2000 5440 0006 6837 26 İletişim:

Ferhat Alsaç: 0 536 977 19 93Engin Yılgın: 0 542 650 65 25

Harçlığımızı direnişçilerle paylaşıyoruz!İstanbul Esenyurt ve Dudullu’da iki ayrı fabrikada uluslararası tekel Greif

çalışanı yüzlerce işçi, taşeronlaştırmanın kaldırılması ve insanca yaşamalarınısağlayacak haklar için günlerdir işgal eylemi yapıyor... 10 Şubat’ta başladıklarıeylemlerinde üretimi tamamen durdurdular ve kendi imkanlarıyla bu eylemedevam ediyorlar.

Greif işçileri bizim anne ve babalarımız… Onlar gibi uzun saatler düşükücretlere çalışıyor, çocuklarının dershane masraflarını, okul ihtiyaçlarınıkarşılamak için mesailere kalıyorlar. Taşeron denen bu kölelik sistemindegüvencesizler.

Greif işçisinin, bu mücadelesi insanca yaşam için, çocuklarının geleceğiiçin, bizler için.

Bizler yüzümüzü bize gelecek masalları anlatan kitaplardan kaldırıp,geleceği inşa eden Greif işçilerine çeviriyoruz. Çünkü biliyoruz ki onlarkazanırsa, kazananlar bizim anne ve babalarımız olacak. İşçi sınıfı olacak. Bizolacağız.

Onların mücadelesinin zafare ulaşması demek, biz geleceği çalınanmilyonların kurtuluşa bir adım daha yaklaşmamız demek. Çünkü Greif işçisi,anne ve babalarımızın hakkını çalan fabrikadaki patronlardan, cebimizdekiparayı çalan iktidarlardan, bizleri sınav salonlarına, diplomalı işsizliğe mahkumeden bu sistemden hesap soruyor. Umut oluyor!

Bu yüzden Greif işçisiyle dayanışmak için başlatılan “Bir yevmiyeni Greifişçileri ile paylaş!” kampanyasına biz de destek veriyoruz. Harçlıklarımızı Greifişçisiyle paylaşıyoruz.

Devrimci Liseliler Birliği olarak liseli arkadaşlarımızı harçlıklarını Greifdirenişçileriyle paylaşmaya çağrıyoruz.

Devrimci Liseliler Birliği26 Şubat 2014

Sanatçılar Greif işçisininyanında!

Oyuncu Menderes Samancılar, yönetmen Kıvanç Sezer veyapımcı Soner Alper Greif işçilerini ziyarete geldiler.

Sanatçılar işçilerle direnişe dair sohbet ederek, sinemasektöründe de benzer sömürü koşullarının varlığınadikkat çektiler. Daha sonra işçiler işgal fabrikasındakurdukları Emek Sineması’nı sanatçı dostlarınagezdirdiler.

Bu anlamlı ziyaret sırasında oyuncu MenderesSamancılar ve yönetmen Kıvanç Sezer direnişle ilgili

görüşlerini gazetemiz aracılığıyla paylaştılar. Menderes Samancılar: Arkadaşlarımızın haklı mücadelesini

destekliyoruz. Biz de bu mücadelede kardeşlerimizin sonunakadar yanındayız. Üstümüze hangi görevler düşerse yerinegetireceğiz. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. İnsanlar emeğininkarşılığını alacaklar! Bu öyle veya böyle... Bunun başka çıkışyolu yok. Herkes aklını başına toplayacak. Yani bu direnişe dedestek verecekler.

Kıvanç Sezer: Greif işçileri hepimize, bütün ülkeye umutveriyorlar. Haklı direnişlerinde istediklerini almalarını ve bumücadelelerini bütün topluma, bütün işçilere ve çalışan kesimeanlatarak, bunu yaygınlaştırmaları gerekiyor. En önemlisi de‘taşeron çalışma koşulları’ diye tabir edilen ve insanlık dışınoktaya gelen bu sürecin durdurulması yönünde bir kazanımıhep beraber toplum olarak elde etmemiz gerektiğinidüşünüyorum. Onun için direnişe devam!

Bir yevmiyeni Greif işçileriyle paylaş!

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 09

Direnişin sesi her geçen gün daha geniş bir kesimeyayılıyor. İşçilerin haklı ve meşru mücadelesininyanında olan güçler bir yandan işçilerle dayanışmakiçin destek ziyaretlerini sürdürürken bir yandan dakendi alanlarında topladıkları destekleri işçilereulaştırıyorlar. Günlük olarak çıkarılan Greif İşçilerininSesi bölümlerden işçilerin yazdığı yazılarla çıkarılarakdağıtımı gerçekleştiriliyor.

Baskı ve karalamaya karşı direniş kararlılığı

11. gün direnişin 10. gününde yaşanangelişmelerin değerlendirildiği Greif İşçilerinin Sesi’ninaltıncı sayısı işçilere ulaştırıldı.

Direnişi kırma girişimlerini sürdüren Greif patronubazı işçilerin evlerine yeni bir tebligat gönderdi. Patrontebligatta diğer fabrikalarda üretimin sürdüğünübelirterek, Hadımköy’deki fabrikada da üretimibaşlatmak istediklerini ancak, ‘eylem nedeniyle’sürdürülemediğini ifade etti.

Tez Koop-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube’denyöneticiler Greif işçilerini ziyarete geldiler.

Tez Koop-İş İstanbul 1 No’lu Başkanı Erdal Şahin,işçilerle yaptığı sohbette Greif direnişinin öneminivurguladı ve direnişin yanında olacaklarını ifade etti.Şahin, Greif işçilerinin sesini diğer Türk-İş sendikalarınada duyurmaya çalışacaklarını, dayanışma adına çabasarf edeceklerini, maddi olarak destek sunmayaçalışacaklarını kaydetti. Şahin ilk elden direnişe maddidestek de sundu.

Taşeron şirket sahiplerinin, ‘özel eşyalarımıza zararveriyorlar’ şeklinde şikayette bulunduğunu söyleyenpolisler fabrika içerisinde görüntü almak istediğinisöyledi. Polisleri fabrikaya almayan işçiler fabrikadakiözel güvenliklerle ofislerin çekimini yaparak polislereverdi.

Gıda-İş Sendikası öğle yemeği için işçilere ekmekgönderdi.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İşçi Güvenliği (İSİG) Meclisifabrikaya gelerek yemekhanede işçilere işçi sağlığı vegüvenliği hakkında bilgilendirmede bulundu.

İSİG Meclisi ile gelen doktorlar rahatsızlığı olanişçileri muayene ederek rahatsızlıkları olanlarayardımcı oldular.

Ayrıca fabrikada yaptıkları inceleme sonucundaişçilerin çalışırken kullandıkları maske ve gözlüklerinyeterli kapasitede olmadığını, fabrikadakihavalandırmanın da yetersiz olduğunu tespit ettiklerinibelirttiler.

Ziyaretler sürüyor

12. gün: Sınıf devrimcileri sabah saatlerinde KızılBayrak’ın son sayısını işçilere ulaştırdılar.

Genel-İş Sendikası 1, 2 ve 3 No’lu şubelerdenyöneticiler işçileri ziyarete geldi. Sendika yetkilileriişçilere erzak yardımında bulundular.

İşçi Partisi Greif isçilerini ziyarete geldi. OrhanPurhan, İşçi Partisi İstanbul Belediye Başkan adayı

Levent Kırca’ya fabrikada yaşanan süreç hakkında bilgiverdi. Kırca da işçilerin haklı mücadelesinidesteklediğini söyledi.

Çalışma Bakanlığı’ndan bir müfettiş ve bir fabrikamüdürü işyerini denetime geldi. Müfettiş fabrikatemsilcilerinden fabrikanın durumu hakkında bilgi aldıve tutanak tuttuktan sonra fabrikadan ayrıldı.

Müfettiş fabrikaya davet edilmesine rağmenkasıtlı olarak ‘yeterli güvenlik yok’ diyerek içeriyegirmedi. Müfettişin tuttuğu tutanağın çıktısı alınarakişyeri temsilcilerine getirildi.

Türk Tiyatrolar Birliği’nden Kımız Bozkır daişçileri ziyarete gelerek işçileri haklı mücadelelerindedesteklediğini ifade etti.

Greif işçileri Hadımköy, Kıraç ve Esenyurtbölgesindeki fabrikalara dayanışma ve örgütlenmeçağrısı içerikli bildirilerini dağıtmaya devam ettiler.

Esenyurt Dayanışması Greif işçilerine erzak yardımıyaptı.

Örgütlülük güçlendiriliyor

13. gün: Kahvaltının ardından yapılanyemekhanede toplantı gerçekleştiren işçiler Greif’abağlı diğer fabrikalardaki durumu ve fabrikadakidisiplini ele aldılar.

Örgütlülüklerini güçlendirmeye devam eden işçiler,fabrika komitesini genişletirken diğer yandan da kadınkomisyonu ve tekstil bölümünde yeni gelen işçilerleberaber konfeksiyon komitesi oluşturdu.

Kurulan kadın komisyonuyla birlikte işçiler 8 MartDünya Emekçi Kadınlar Günü’ne ilişkin hazırlıklara

başlayacaklarını ifade ettiler.Odak dergisi okurları ve Sosyalist Yeniden Kuruluş

Partisi (SYKP) de işçileri ziyarete geldi.Greif işçileri Lüleburgaz’da direnişe geçen Zentiva

işçilerine destek ziyareti gerçekleştirdi.Gün içerisinde parça parça destek ziyaretleri

sürerken DİP’li öğrenciler de bir ziyaretgerçekleştirdiler.

Çağdaş Hukukçular Derneği’nden avukatlar dafabrikaya gelerek işçilerle sohbet ettiler.

İşçiler Taksim’de yapılan sansür karşıtı eyleme“Sansüre, taşerona, köleliğe karşı işgal grev direniş!”pankartıyla katıldılar. Eylem sırasında gözaltına alınanbir Greif işçisi gece geç saatlerde serbest bırakıldı.

***14.gün: Direnişlerini sürdüren işçiler İstanbul

Greif direnişi üçüncü haftasında...

24 Şubat 2014 / Samandıra

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 09

forumlarının ve bir dizi ilerici ve devrimci güçlerinkatılımıyla fabrika önünde coşkulu bir etkinlik-forumgerçekleştirdi.

Taşeron işçilere örgütlenme çağrısı sürüyor

15. gün: Erken saatlerde Sultanbeyli’dekifabrikanın önüne gelen işçiler, sloganlar atmayabaşladılar. İşçiler, fabrika giriş kapısının karşısındapankart açarak slogan attılar. Bir yandan da bufabrikada çalışan işçilere bildiri dağıtarak yapılankonuşmalarla taşeron işçilerine örgütlenme çağrısıyaptılar.

Sultanbeyli’deki fabrikadan ayrılan işçiler kahvaltıyapmak için Sarıgazi’deki dayanışma bürosuna geçtiler.Kahvaltının ardından, burada toplanan erzakyardımlarını da alan işçiler yola çıktılar. İşçiler,otobüste de coşkulu sloganlar atarak Samandıra’dakifabrikaya gittiler.

Fabrika önünde sloganlarla ve halaylarla eylemyapan işçiler konuşmalarla fabrikadakilere ve Greifyönetimine seslenerek mücadelede kararlı olduklarınıhaykırdılar.

Samandıra’daki fabrikada baştemsilci olan MehmetAli Başak, yönetimin yanında değil işçilerin yanındayer almaya çağrıldı.

Taşeron şirketlerin patronları da burada işçilerlekonuşmaya çalışarak işçilerin haksız olduklarını iddiaetti. İşçilere tedirgin ve saldırgan söylemlerle yaklaşantaşeron şirket patronları işçiler tarafından kovuldu.

Ardından Dudullu’daki fabrikaya geçen işçiler,fabrikadaki arkadaşlarının yanına geçerek görüşmekistediler. Güvenlikler sadece temsilciyi içerialabileceklerini söylediler. Kapı açılınca bütün işçileryüklenerek güvenliklerin engelleme çabasına rağmeniçeri girdiler. Bu sırada kısa süreli gerginlik yaşandı.Fabrika bahçesinde de atılan sloganlar ve çekilenhalaylarla Greif yönetimine kararlı oldukları mesajınıilettiler.

Belediye-İş İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı HasanGülüm ve Avcılar Belediyesi’nde çalışan taşeron işçilerfabrikayı ziyarete geldi.

Akşam saatlerinde işçiler hep birlikte film izlediler.

Dayanışma artarak devam ediyor

16. gün: DİSK ve DİSK Tekstil’in kendilerine halaönlük göndermemiş olmasına tepki olarak işçiler kendiönlüklerini yapmaya başladı. Ellerinde bulunanmalzemeleri kullanan işçiler DİSK amblemininşablonunu kullanarak boyama yaptılar.

Oyuncu Menderes Samancılar, yönetmen KıvançSezer ve yapımcı Soner Alper Greif işçilerini ziyaretegeldi. Ziyaretçiler işçilerle direnişe dair sohbet etti ve

sinema sektöründe de benzer sömürü koşullarının varolduğunu belirtti. Daha sonra işçiler kendi kurduklarıEmek Sineması’nı ziyaretçilere gösterdiler. Sezer,kendilerinin de taşeron işçilerini konu alan bir filmyapmak istediklerini ve Greif işçilerine de desteksunmaya çalışacaklarını kaydetti.

Direnişe sürekli bir destek sunan ÇağdaşHukukçular Derneği de Greif işçilerine erzakyardımında bulundu.

Bedirhan ve Egemen taşeron şirketlerinin sahibiAytekin Ateş, işçileri istifa etmeleri için tehdit etti.Yanına iki silahlı koruma alan taşeron patronu evleridolaşarak işçileri istifaya zorladığı belirtildi.

Sanatçı Abdullah Papur’un oğlu Ercan Papur işçileriziyarete geldi. Kızıl Bayrak gazetesi muhabirleri, EmekSineması’nda Greif işçileriyle ilgili belgesel çekimleriyaptılar.

İşçiler akşam saatlerinde sinema salonunda “Çark”adlı filmi izlediler.

Direnişçi işçiler diğer fabrikaları geziyor

17. gün: Hadımköy’deki direniş sürerken işçilerdiğer fabrikalardaki işçilerin örgütlenmesini vedirenişlerinin kazanmasını sağlamak için yine diğerfabrikaların önüne giderek eylemlerini sürdürdüler.

İlk önce Samandıra’daki fabrikanın önüne gidenişçiler, sloganlarla eylem gerçekleştirdiler. Buradayapılan konuşmalarla işçiler örgütlenmeye vemücadeleye çağırıldılar. Ayrıca Samandıra’daki sendikatemsilcisi teşhir edilerek işçilerin temsilcinin içindebulunduğu durumu sorgulanması gerektiği ifadeedildi.

Buradan ayrılan işçiler bir kez daha Sultanbeyli’dekifabrikaya gittiler. Kapı önünde yapılan eylemi buradaçalışan işçiler de bekleyerek izlediler. Ancak özelgüvenlikler fabrikaya girmeleri için işçilere baskıyaptılar. İşgalci Greif işçileri de bu baskıya karşı“Cesaret, biraz daha cesaret!” sloganıyla arkadaşlarınakorkmamaları çağrısında bulundular.

Daha sonra Dudullu’daki fabrikada direnişisürdüren işçilerle birlikte Emek Mahallesi’ne geçildi.Burada taşeron işçilerin yaklaşık yüz kişiyle bir toplantıyaptığı, toplantının yapıldığı yere giden taşeron şirketpatronlarının işçilere baskı yaparak ‘yasadışı örgüt’demagojisiyle toplantıyı dağıtmaya çalıştığı belirtildi.Ancak buna karşı yapılan eyleme taşeron işçiler dekatıldılar. Evlerden, işyerlerinden, alkış ve ıslıklarladesteklenen, trafik kesilerek coşkuyla yapılanyürüyüşle tekrardan Dudullu’daki fabrika’nın önünegelinerek destekçi kurumlarla buluşuldu.

Burada yapılan eylemde konuşma yapan temsilciOrhan Purhan mücadele süreçlerini anlatarak Greifpatronuna taleplerinin kabul edilmesi çağrısındabulundu.

Kaygısız’dan Greif işçilerineselamlama...

Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı İrfanKaygısız, Greif işçilerine dayanışma mesajı gönderdi.Kaygısız gönderdiği mesajda, Greif işçilerininmücadelesinin işçi sınıfına umut verdiğini, yolgösterdiğini belirtti. “Greif işçisi, burjuvazininyasalarına karşı, işçi sınıfının yasaları ile mücadeleediyor” diyerek, bugün işçi sınıfının ve emekten yanatüm toplumsal kesimlerin alması gereken tutumununGreif işçisinin yanında olmak olduğunu vurguladı. Greifişçilerine onurlu ve şanlı mücadelelerinde başarılardiledi.

Kaygısız’ın mesajı şöyle:

Onurlu Greif işçilerinin mücadelesiniselamlıyorum!

Greif işçilerinin mücadelesi işçi sınıfının yolunuaydınlatıyor. Greif işçilerinin mücadelesi işçi sınıfınaumut veriyor, yol gösteriyor.

İşçi ve emekçilerin çalışma koşullarının giderekağırlaştığı, sermaye ve devletin baskı ve saldırılarınınartarak sürdüğü, işçi sınıfına kölelik koşullarınındayatıldığı bir dönemde, çalışma ve yaşamakoşullarının örgütlü bir mücadele ile değiştirilmeyeçalışılması oldukça anlamlı ve önemlidir.

Greif işçisi, burjuvazinin yasalarına karşı, işçisınıfının yasaları ile mücadele ediyor. Bu da, “haklarverilmez alınır” temel şiarının fiili ve meşru mücadelehattı ile taçlandırılmasıdır. Greif işçisinin başkaldırı vemücadelesinin başarıya ulaşmasının özel bir anlamtaşıdığı açıktır. Greif işçisinin kazanımı tüm işçi sınıfınınkazanımı olacaktır. Bu nedenle, işçi sınıfı ve emektenyana tüm toplumsal kesimlerinin bugün yapmasıgereken Greif işçisinin yanında olmaktır. Sizlere buonurlu ve şanlı mücadelenizde başarılar diliyorum.

İrfan KaygısızBirleşik Metal-İş TİS Uzmanı

TGS İstanbul Şubesi: “Zafer,hepimizin olacak!”

DİSK Tekstil üyesi Greif işçilerinin taşeron ve kölelikdüzenine karşı verdikleri mücadeleyi ve fabrikalarıişgal eylemini sonuna kadar destekliyoruz. İşçilerinhaklı ve meşru taleplerinin tümünün derhal kabuledilmesini, baskılara son verilmesini, bu taleplerdoğrultusunda toplusözleşmenin imzalanmasınıistiyoruz.

Biz TGS üyesi medya emekçileri olarak, kalemimiz,makinemiz, kameramız ve var gücümüzle Greifişçilerinin sesiniz duyurmaya çalışacak, yanlarındaolacağız.

Greif işçisinin zaferi, hepimizin zaferi olacak.Yaşasın sınıf dayanışması!

TGS İstanbul Şubesi26 Şubat 2014

İşgal fabrikası Greif’te, dayanışmanın güzel bir örneğine daha imza atılıyor. Yayın Emekçileri Kolektifi (YEK)işgal fabrikasında bir kütüphane kurmak için girişmelere başladı. YEK tarafından yapılan duyuruda, fabrikanınsendika odasında kurulacak kütüphane için herkesten ve yayınevi emekçilerinden kitap göndermeleri istendi.

YEK’in çağrısı şöyle:Yayınevi Emekçileri Kolektifi (YEK) olarak Greif işçilerine destek olmak ve direnen emekçi arkadaşlarımızla

dayanışmak adına Greif Hadımköy fabrikasındaki sendika odasında naçizane bir kütüphane kurmagayretindeyiz. Siz de okuduğunuz, yayınevi emekçisi olarak ürettiğiniz kitapları doğrudan fabrika adresine,işçilere gönderip bu kütüphaneye destek olabilirsiniz.

Alıcı: Greif İşçileriAdres: GREIF Hadımköy FabrikasıYeşilbayır Mah., Hadımköy İstanbul Yolu Cad., No: 59 Arnavutköy-İstanbul

Greif’te kütüphane kuruluyor

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 09

İşgalci Greif işçileri, 23 Şubat Pazar günü, sabahsaatlerinden itibaren etkinlik-forum hazırlıklarınayoğun olarak devam ederken bir yandan da, birçokyerden desteğe gelenler oldu. İşçiler sabahsaatlerinden itibaren tahta paletlerden sahne yaparakses sistemini kurdular. İstanbul Anadolu ve AvrupaYakası forumları topladıkları yiyecek ve temizlikmalzemeleriyle etkinlik öncesinde fabrikaya geldi.Yüzlerce kişinin katılımı ile gerçekleşen etkinlik-forum,kararlılığın, inancın ve mücadele coşkusunun sahnesioldu. Grev yeri bayram yerine döndü.

Etkinlik için Çağrı dergisi okurları, Genç EmekçilerBirliği, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), BeylikdüzüDayanışması, Esenyurt Gölge Kültür Merkezi, İMD,Sosyalist Kamu Emekçileri, Punto Deri direnişçilerisloganlarla fabrika önüne geldiler. DİSK adına gözeçarpan DİSK Tekstil-İş Sendikası İstanbul Şube BaşkanıKazım Doğan, Devrimci Turizm-İş Sendikası üye veyöneticileri oldu.

Yapılan müzik yayınıyla çekilen halayların ardındansaat 15.00’e yaklaşırken işçiler adına yapılankonuşmayla birlikte etkinlik programı başlatılmış oldu.Greif işçileri adına yapılan sunumda taşeron köleliğineve sömürüye karşı yürüttükleri direnişle dayanışmaiçin gelenler selamlandı.

Konuşmanın sonrasında Grup Emeğe Ezgi sahnealarak işçi marşlarının ardından Çav Bella marşınıseslendirerek bir dinleti sundu.

Ardından sahne alan Güney Kültür Merkezi İşçiTiyatrosu ise Greif işçilerinin çalışma koşullarındanesinlenerek hazırlanan ve taşeron sistemini yerenoyunları sergilendi.

Ruhi Su Dostlar Korosu da emekten yana birtercihlerinin olduğunu belirterek sahneye çıktılar.Seslendirdikleri Ruhi Su türkülerinin işçilere güçvermesini diledikleri belirtildi.

Gölge Kültür Sanat Merkezi Gölge TiyatroTopluluğu da Greif işçilerinin mücadelesindenesinledikleri oyunlarını sergilediler.

Eski DİSK Başkanı CHP Milletvekili Süleyman Çelebide bir konuşma geçekleştirdi. Taşeron sistemininkaldırılması için mecliste uğraştığını ifade etti.Direnişin 3. gününde Greif işçilerini mecliste yaptığıkonuşmayla ve mecliste çuvalla yaptığı konuşmaylaselamladığını söyledi.

İşyeri Baştemsilcisi Orhan Purhan Çelebi’ninardından kısa bir konuşma yaparak bir dizi sözverdiğini ve bunların takipçisi olacaklarını ifade etti.

Marmara Romen Dernekleri Federasyonu MüzikTopluluğu da sahneye çıkarak Romen ezgilerindenoluşan bir dinleti sundu.

“Birlik, dayanışma ve mücadele forumu”

Çekilen halaylar ve oyunların ardından coşkulusloganlarla birinci bölüm sonlandırılarak “Birlik,dayanışma ve mücadele forumu” başlatıldı.

DİSK Tekstil Esenyurt Bölge Temsilcisi EnginYılgın’ın yaptığı kısa konuşmanın ardından başlayanforumda ilk olarak işgalci kadın işçilerden Sevim

annenin kızı Tuğçenur, “Anne özlemi” başlığıyla yazdığışiiri okuyarak annesini özlediğini, fakat direnişteyanında olduğunu ifade etti.

Punto Deri işçileri adına Ramazan Aygün kendidirenişlerinden de kısaca bahsederek Greif işçilerininmücadelesini selamladıklarını ifade etti.

Anadolu Yakası Forumları adına Selin Top sözalarak Greif direnişini selamladıklarını ifade etti.Direnişle dayanışmanın önemine vurgu yaparakdayanışmanın büyütülmesi gerektiğini söyledi.

Hey Tekstil mağduru Zeki Gördeğir de yaptığıkonuşmada direnişlerinin uzun sürmesininsorumlusunun iktidar ve muhalefet partileri olduğunuifade etti.

Avrupa Yakası Forumları adına yapılan konuşmadaişçilerin yanında olmaya değil birlikte mücadeleetmeye geldikleri belirtilerek direnişçiler selamlandı.

Kocamustafapaşa Dayanışması adına yapılankonuşmada ise Greif işçilerinin sesini kendibulundukları alanlara güçlü bir şekilde taşıyacaklarıifade edildi.

Alınteri adına yapılan konuşma ile işçilerinmücadelesi selamlandı, dayanışmanın sürdürüleceğibelirtildi.

Gezi Forumları Emek Hareketi Çalışma Grubuadına da bir konuşma yapıldı.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) adınayapılan konuşmada Greif işçilerinin, haklarını almanınyanında taşeronluğun kaldırılması için de mücadeleettiği vurgulandı. Sendikal bürokrasiye karşı tabanörgütlülüklerinin gücüyle mücadele ederek direnişigörmezden gelen DİSK bürokrasisine adım attırıldığısöylendi.

Devrimci Liseliler Birliği (DLB) adına yapılankonuşmada işçi ve emekçi çocukları olarak Greifişçilerinin direnişinin sahiplenildiği ifade edildi.

Bir Kiğılı işçisi söz aldı. Yaşadıkları sorunlardanbahsederek baskılara karşı yılmadığını ve örgütlenme

çalışmasına devam ettiğini söyledi. Mücadele Birliği, Abbasağa Forumu, İMD, Genç

Emekçiler Birliği, DİP adına da konuşmalar yapıldı.Konuşmalarda direnişçi işçilerin yanında olduklarıifade edildi.

Yayınevi Emekçileri Kolektifi adına yapılankonuşmada ise Greif işçileri için bir kütüphaneoluşturma girişimleri olduğu belirtilerek kütüphaneiçin kitap desteği sunulması çağrısı yapıldı.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’na (TGS) üye medyaemekçileri adına yapılan konuşmada sansüre karşıbirlikte verilecek mücadeleyle kazanım sağlanacağıifade edildi.

Sosyalist Kamu Emekçileri (SKE) konuşmasındafiili-meşru ve taban örgütlülüğüne dayananmücadelenin önemine dikkat çekildi.

Devrimci Turizm-İş adına Kamil Kartal bir konuşmagerçekleştirdi. Greif işçilerinin kadrolu kadrosuz olarakyürüttüğü bu mücadelenin halkın, emekçileringündemine taze bir soluk olduğunu ifade etti.

Emekçi Kadın Komisyonları (EKK) adına bir emekçikadın sahneye çıktı. Konuşmada, kadınların veerkeklerin bütün işçilerin tek kurtuluşunun sınıfmücadelesinde olduğu ifade edildi.

İşçilerin Birliği Derneği konuşmasındaysa başındanberi Greif işçilerinin yanlarında olunduğu ve işçilerinyanında olmaya devam edecekleri ifade edildi.

Ekim Gençliği temsilcisi Greif işçilerininmücadelesinin işçi sınıfına örnek teşkil ettiğini ifadeederek direnişi selamladı.

Greif işçileri forum sonunda yaptıkları konuşmadadirenişlerinin bütün sınıfın mücadelesi olduğunu ifadeederek dayanışmayı büyütme çağrısıyla etkinliğisonlandırdı.

Forumun ardından hep birlikte söylenen marşlareşliğinde halaylar çekildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Grev yeri, bayram yeri oldu

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 09

Sevgili Tuğçenur, Sevim anne ve Greif’in onurluişçilerine... Sizlere bu satırları çok uzaklardan,Almanya’dan yazıyorum.

Sevgili Sevim annenlerin iki haftayı geride bırakandirenişlerini bir kadın işçi olarak büyük bir sevgi, umutve onurla izliyorum. Elbette izlemekle yetinmiyorum,kazanmanız için elimden gelen çabayı burada kalbi vebilinci sizlerle atan yoldaşlarımla ortaya koyuyorum.Yüreğinizden ve bilincinizden fışkıran “Biz kazanırsakişçi sınıfı kazanacaktır” çağrınıza canı gönüldenkatılıyorum.

Sevgili kadın ve elbette erkek işçi arkadaşlarım,dostlarım, yoldaşlarım.

İşçiliğin ve ötesi taşeronluğun ne demek olduğunuçalıştığım işyerinden biliyorum. Bir anne olarak, birbaba olarak büyük sorumluluklarımız var. Bundandırki, sizlerin yola çıkarken, direnmeye karar verirkennasıl zorlandığınızı tahmin ediyor ve bu kararı bir kezverdikten sonra da nasıl kararlı davrandığınızı da onurduyarak izliyorum. İşte işçi hareketi budur diyorum.Zira sizin savaşınız bizim de savaşımızdır, kaderimiz vegeleceğimiz ortaktır.

Bizler, “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için”derken mübalağa etmiyoruz. Eğer bunu bugün tamolarak uygulayamıyorsak, biliyoruz ki kapitalistsistemin bizleri paralayarak, başta kendi kendimizekarşı olmak üzere sınıfımıza yabancılaşmamızdandır.Sermaye düzenine karşı mücadele bayrağını açan herişçi, kendi mücadele deneyinden; bu yabancılaşmanınve kendi sınıfından kopmuş olmanın hangi yıkıcısonuçlara yol açtığını biliyor. İşçilerin bilincini teslimalarak, burjuvazi kendi arasındaki yıkıcı rekabetsavaşını işçiler arasına taşıyıp kışkırttığı egoizmin, işçihareketini nasıl yıkıma uğrattığını da yine kendi özyaşamımızdan biliyoruz. Bu yıkıcılığı, mücadeleninateşi ile aramızda sağladığımız dayanışma hareketi ileaştığımızı ve aşabileceğimiz gerçeğini Greif direnişibizlere kanıtladı. 44 parçaya bölünen işçiler mücadeleateşi içerisinde kendi aralarında sağladıklarıdayanışmayla tek yumruk olabildiler.

İşçi sınıfından diğer kardeşlerimizin mücadeleleriniçoğumuz televizyonların renkli camlarından izlerken“vah vah” çekmeden öte birşey yapmıyoruz. Bugün deGreif ve Zentiva işçilerini izlerken çoğumuz aynı şeyiyapıyor. Belki de, bugün komitelerini kurarak haklarınıalmak için yiğitçe mücadele yolunu tutan Greif’inişçileri de dün aynı konumdaydı. Mücadeleözgürleştiriyor, birbirimize yabancılaşmaya son vererekgücümüzün farkına varmamızı sağlıyor. Bugünlerdesizleri düşünürken ve mücadelenizi izlerken bugerçeklerin tekrar doğrulandığını görüyorum. Diğer işçiyoldaşlarımızın korkularına hapsolup, kölelikkoşullarına boyun eğmelerini, kendi sınıf kardeşleri ileyeterli dayanışmaya girmediklerini görüncekızgınlığımın ne derece arttığınıda izah edemem. Oysahayatı yarattıklarını ve işçi emeği olmayınca hiçbirşeyin yaratılamayacağını görüp, kendi yaratıcıgüçlerinin farkına varsalar ve sizin gibi direnselerdünya biz ve çocuklarımız için çok daha yaşanılır birdünya olacaktır. Bizler bu mücadelelerden geçerek,

sınıf düşmanımızla, bugünümüzü ve geleceğimiziçalan, çocuklarımızın aç ve eğitimsiz kalmasındanhiçbir vicdan azabı duymayan, sonsuz kazanma hırsı ileinsanlığa sonsuz acılar çektiren, üç kuruş daha çokkazanmak için doğayı yakıp yok eden burjuvazi ilevuruşarak tecrübelerimizi biriktirerek sınıfsalbirlikteliğimizi sağlayacağız. Kendi deneylerimiz debunu göstermiyor mu?

Eğer Greif’in yiğit kadınları kaderlerine lanetleryağdırarak yakınmak yerine, çocuğu ile direnişmeydanlarında buluşarak, kazanmak için birbirlerinekenetleniyorsa bu, işçilerin kendi davaları için doğruyolu bulduklarının ve kendi yollarını yaratmak vebüyütmek yoluna girdiklerinin kanıtıdır.

“Annemi sadece kahvaltıda görüyorum, bu yüzdenannemi çok özlüyorum” diyen anne ve kız bir kenaraçekilmek yerine, grev meydanında direnişçi anne veminik Tuğçenur ile kucaklaşıyorsa… Ve dahası,

Şimdi grev yapıyor Bizim için mücadele ediyor Kazanmak istiyor O yüzden çok seviyorum annemi Şimdi anlıyorum Mücadele ediyor Hakkını yiyenleri, yenmek istiyor Bu yüzden çok seviyorum annemi Şimdi burdayım, gidiyorum Seni ve tüm destekleyenleri ben de destekliyorum Kazanacağınızı biliyorum Ve başarılar diliyorum’dileklerini “Yaşasın işgal, grev, direniş!” diye

noktalayan Tuğçenurlar, bize bir sınıf olma bilincimizedoğru hızla ilerlediğimizi gösteriyor. Artık bundansonrası sadece bir zaman sorunudur.

İşçi arkadaşlarım sizlerle dayanışmak için buradaişçi ve genç arkadaşlarımızla gücümüzü katlayarakçaba sarfediyoruz ve biliyoruz ki bu yaptıklarımız çokazdır, zira sizler çabalarınızı kat be kat artırarak enönde dövüşüyorsunuz. Sizlerin sesini Almanya’da dahaçok duyurmak için çabalarımızı aralıksız sürdüreceğiz.Sizlerle maddi ve manevi dayanışmamızı büyüteceğiz.

Dahası bu çabamızı, gelecek işçi hareketlerini de(dünyanın her yerindeki) gözeterek aralıksız olaraksürdüreceğiz. Bir elimizde sizlerin çağrısı bir elimizdeyardım makbuzları sokak sokak geziyoruz, sizlerianlatıyoruz. Kavganızı tanıtıyoruz, taşeronluk ve birbütün olarak sermaye düzenine karşı mücadeleninancak ortak çabamızla boşa çıkartılarak yenilgiyeuğratılabileceğini anlatıyoruz.

Yaklaşan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ndesizlerin sesini kutlama alanlarında duyurmayıhedefliyoruz. Sesinizi canlı olarak alanlardayankılatmanın koşuşturmasını yaşıyoruz.

Kendi payıma, bu ortak dava uğruna çaba ortayakoyabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Ve bu tatlıyorgunlukların verdiği huzuru siz Greif işçisiarkadaşlarıma borçluyum.

Bu satırları yazmak, anne ve kızın, minik Tuğçenurve anne Sevim’in grev meydanında sarmaş dolaş olup,sevgili Sevim’in bir anaç kuş sıcaklığı ile yavrusunubağrına bastığı anda kafamda oluştu. Ne yalansöyleyim, bir anne olarak gözyaşlarıma hakimolamadım. Ve istedim ki Tuğçenur’un minicik ağzındanyükselen “İşgal, grev, direniş!” sloganını bulutlar,dünyanın her yerinde yağmur olarak yaysın…Biliyorum, bunlar masallarda olur ve biz büyüklerin bumasallara karnı toktur ve ne yapacaksak biz kendimizyapacağız, çocuklarımızla, kendi sınıfımız olan işçikardeşlerimizle birlikte..

Sanırım başta Greif’in kadın-anne işçileri olmaküzere, bir bütün olarak işçi dostlarıma hasretimianlatabildim. Biliyorum her anlatımda eksiklikler herzaman olacaktır, şimdi olduğu gibi…..

Sizinleyim, sizinleyiz hep birlikte yıkılmaz bir güçolacağız. Sizlere yürek dolusu sevgi ve başarıdileklerimi iletiyorum. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiziçin düsturunu hayata geçirmenin en iyi ifadesi olan 8Kasımlarınızı (bu tarih Greif işçilerinin sendika yetkisinialdığı tarihtir) çoğaltırsak karşımızda kimse duramaz.

Z. Rençber / Bir kadın metal işçisi24 Şubat 2014

“Hep birlikte yıkılmaz bir güç olacağız!”

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 09

MersinHazırlıksız yapılan eyleme yaklaşık 600 emekçi

katıldı. Yürüyüş boyunca emekçilerin alkışlarıyladesteklenen Eğitim-Sen üyeleri sendika binalarıönündeki Özgür Çocuk Parkı’nda toplandı.

Sloganlarla yürüyerek önce Defterdarlık önüne,oradan da AKP Akdeniz İlçe Binası’nın önüne gelindi.Burada emekçileri yolu kapatan TOMA ve çevik kuvvetpolisi bekliyordu.

Barikatın önünde Eğitim-Sen İl Başkanı’nın basınaçıklamasını okumasının ardından kitle dağıldı.

Mersin’de üç ayrı etkinlik düzenlendi. Eylemkararını beraber alsalar da Eğitim-İş ve Türk Eğitim-Senfarklı yer ve saatlerde etkinlik düzenlediler.

AdanaEğitim-Sen üyeleri sendika binaları önünden

sloganlarla yürüyerek İnönü Parkı’na gelindi. BuradaTürk Eğitim-Sen ve Eğitim-İş üyeleriyle buluşularak,konuşmalar yapıldı ve halaylar çekildi. Sonrasındayürüyüş kararı alan kamu emekçilerinin önü polistarafından kesilmek istendi. Polis engelini kararlılıklaaşan emekçiler, şehir merkezindeki yolları trafiğekapatarak, İnönü Parkı’ndan 5 Ocak Meydanı’na geldi.Oldukça kitlesel ve coşkulu olan yürüyüş boyunca polistarafından yapılan “uyarı” anonslarıysa kamuemekçilerinin “Bu daha başlangıç mücadeleyedevam!” sloganıyla karşılandı. Eylem AKP hükümetinyolsuzluklarının protesto edildiği fiili bir yürüyüşedönüştü.

Konuşmalardan sonra eylem bitirildi. Kitle tekrarÇakmak Caddesi’nde yürüyerek İnönü Parkı’nageldikten sonra dağıldı.

GebzeBini aşkın kamu emekçisi, işçi ve gençlik, Gebze

Eski Öğretmen Evi önünde “Eğitimde kıyım yasasınaizin vermeyeceğiz” pankartının arkasında sırasıylaEğitim-Sen, Türk Eğitim Sen, Eğitim-İş ve FenişAlüminyum işçileri kortej oluşturarak yürüdü.

Kitle sloganlarla Gebze Cumhuriyet Meydanı’nageldiğinde, Eğitim-Sen, Türk Eğitim-Sen ve Eğitim-İşadına basın açıklaması okundu. Basın açıklamasınıEğitim-Sen Gebze Şube Başkanı Güngör İrdemokudu.Konuşmalar gerçekleştirildi.

Eylemin sonunda Greif ve Feniş işçilerinindirenişleri de selamlandı ve ardından “Kurtuluş yok tekbaşına ya hep beraber, ya hiç birimiz!” sloganı atıldı.

BursaEğitim Sen ve destekçi kurumlar Ünlü Cadde’den

Fomara Meydanı’na yürüdüler. Yüzlerce kişininkatıldığı yürüyüşte İnönü Caddesi’nin tek şeridi trafiğekapatıldı. Çevreden eylemi görenler alkış ve ıslıklarlaeyleme destek oldular.

Fomara Meydanı’na gelindiğinde Eğitim-İş ve TürkEğitim Sen ile birleşildi. Sendika başkanlarınınkürsüden yaptığı konuşmada yolsuzluklara ve çıkankanunun içeriğine değinildi.

Eyleme yaklaşık bin kişi katıldı. Türk-İş ve DİSK’ebağlı sendikaların şube başkanları da eyleme katılımgösterdi. Ayrıca aralarından BDSP’nin de olduğu çoksayıda kurum eylemde yer aldı.

Kürsüden Greif işgali selamlandı. Greif işçileriyledayanışma ve imza kampanyasına katılma çağrısıyapıldı.

Yürüyüş sırasında Greif Direnişiyle DayanışmaPlatformu tarafından Greif işgalini anlatan vedayanışmaya çağıran bildiriler dağıtıldı.

İzmirEski Sümerbank önünde toplanan KESK’liler

buradan valiliğe yürüdüler. Eylemde Eğitim-Sen’in “Meslek onurumuza haklarımıza vegeleceğimize sahip çıkıyoruz”, “Bu işyerinde grevvardır” pankartları açıldı. Flama ve dövizlerin taşındığıeylemde kürsüye “Eğitimde yıkım yasasına hayır!”pankartı asıldı. Eyleme her şube kendi pankartıylageldi.

Yürüyüşte yolsuzluğa, hırsızlığa, rüşvete karşımücadeleyi öne çıkaran konuşmalar yapıldı. Eğitimüzerine yapılan baskılara, gericiliğe ve ırkçılığa dairkonuşmalar yapıldı. Valiliğin önüne gelindiğinde basınaçıklaması yapılacaktı fakat yaşanan teknik sorundankaynaklı kitle tekrar Eski Sümerbank önüne geldi. KESKvaliliğin önünde basın açıklaması yapacak ve diğersendikalara desteğe gidecekti. Bu sırada BasmaneMeydanı’nda toplanan Kamu-Sen ve Eğitim-İşsendikaları da alana giriş yaptılar. Basın açıklamalarınıortaklaştırmak zorunda kalındı.

Kürsüden ‘Türkiyem’ adlı şarkının birkaç kereçalınması gerginlik yarattı. KESK’lilerin uyarılarısonucunda şarkının çalınmasına son verildi. Bu sıradaKESK’li kitle “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganıylatepkilerini gösterdiler.

Uzlaşmadan sonra basın metninin okunmasınageçildi. Sırasıyla KESK, Kamu-Sen ve Eğitim-İşhazırladıkları metni okudular.

Eyleme TMMOB, DİSK, devrimci ve ilerici güçlerdestek verdi.

KayseriKayseri’de eğitim emekçileri Eğitim-Sen binası

önünden, Sivas Caddesi’nde açıklamanın yapılacağıKayseri Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler.

Burada Eğitim-Sen adına Şube Başkanı Sedat Ünsalkonuşma yaparken, Türk Eğitim-Sen adına da Ali Öncütarafından açıklama yapıldı. Eylemde, ortalığa saçılanhırsızlık ve yolsuzluğa ilişkin sloganlar öne çıktı.

Eylemde söz alan BDSP temsilcisi de Greif direnişiile ilgili kısa bir konuşma yaptı. Konuşma kitletarafından alkış ve sloganlarla desteklendi. Yaklaşık100 kişinin katıldığı eylem, grevin zayıflığını gösterdi.

Eyleme BDSP ile birlikte çeşitli kurumlar da destekverdi.

Eğitim emekçileri ülke çapında greve çıktı

26 Şubat 2014 / Kayseri

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 09

AlanyaEğitim emekçileri, postane önünden Anıt

Meydanı’na yürüyüş yaparak ağırlıklı olarakgündemdeki hırsızlıkla ve AKP ile ilgili sloganlarattılar. Emekçilere çevrede bulunanlardan dadestek geldi.

Alanda basın metnini okuyan Eğitim-SenAlanya Şube Temsilcisi Hüseyin Erler, “Kadrolu vegüvenceli bir şekilde çalışmak istiyoruz” dedi.

TrabzonEğitim Sen, Türk Eğitim-Sen, Eğitim-İş üyesi

eğitim emekçileri valilik önünden sloganlarlaTaksim Alanı’na yürüdüler. Alanda şubebaşkanlarıtarafından konuşma yapıldı.

NevşehirEğitim-Sen, Türk-Eğitim Sen ve Eğitim-İş üyesi

eğitim emekçilerinin eyleminde AKP karşıtı sloganlaratılırken, şube başkanları konuşmalar gerçekleştirdiler.

Ankara Eğitim emekçilerinin Ankara’da toplanma yeri

Güvenpark oldu. “Gaz yedik, haram yemedik!”, “HırsızTayyip Erdoğan!” ve “Hükümet istifa!” sloganları ileeğitim emekçileri Milli Eğitim Bakanlığı önüne geldiler.Burada açıklama yapıldı.

BalıkesirTÜİK Meydanı’nda biraraya gelen yüzlerce eğitim

emekçisi Ali Hikmet Meydanı’na yürüdü ve taleplerinihaykırdı.

KocaeliGreve katılımın yüksek olduğu Kocaeli’de

eğitimciler okullarda görev yapmadı. Eğitim Bir-Senüyelerinin de eyleme katıldığı gözlendi.

Binlerce eğitim emekçisi Merkez Bankası önündebuluştuktan sonra Cumhuriyet Parkı’na yürüdü.Eylemde yolsuzluk ve rüşvet skandalına yöneliksloganlar atıldı. AKP protesto edildi.

ÇorumÇorum’da Özdoğanlar Sineması önünde biraraya

gelen eğitim emekçileri buradan Saat Kulesi’neyürüdüler.

“AKP’ye kul, sermayeye köle olmayacağız!”, “Heryer rüşvet her yer hırsızlık!” sloganlarıyla AKPhükümetini istifaya çağırdılar. Postane önünde basınaçıklaması yapıldı.

Dikiliİzmir’in Dikili İlçesi’nde Eğitim-Sen tarafından

Atatürk Meydanı’nda eylem yapıldı.Eğitim-Sen Dikili Şube Başkanı Bekir Argun

tarafından açıklama yapıldı.

AntalyaAntalya’da Kazım Özalp Caddesi’nde biraraya gelen

eğitim emekçileri, “Eğitimin özelleştirilmesinekadrolaşmaya yolsuzluğa hayır” pankartını taşıdılar.

Cumhuriyet Meydanı’nda son bulan yürüyüşteEğitim Sen Antalya Şube Başkanı Nurettin Sönmezbasın açıklaması yaptı.

SilopiEğitim-Sen Silopi Şubesi üyesi eğitim emekçileri

Sanat Sokağı’nda toplandılar. Burada basınaçıklamasının ardından ,eylem çekilen halaylarınardından son buldu.

SiirtEğitim emekçileri KESK binası önünde toplandı,

buradan Güres Caddesi’nden Siirt Lisesi önüneyürüyüş gerçekleştirdi ve burada basın açıklamasıyapıldı.

Hakkari Eğitim-Sen Hakkari Şube Binası’nın olduğu Bulvar

Caddesi’nde buluşan eğitim emekçileri, buradansloganlarla Belediye Binası önüne yürüdüler. EylemeBelediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu da katılarakdestek verdi.

Eğitim Sen yasaya karşıyürüdü!

Eğitim emekçileri güvencesizlik ve kadrolaşmayıberaberinde getirecek olan yeni MEB yasasına karşıİstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürüdü.

Eğitim Sen İstanbul Şubeleri SultanahmetMeydanı’nda toplanarak “Ülkeyi de eğitimi desıfırladınız...Artık yeter!/Eğitim Sen İstanbul Şubeleripankartı arkasında kortejler oluşturarak yürüyüşebaşladı.

Tramvay yolunu kapatarak yürüyen eğitimemekçileri Sultanahmet Tramvay Durağı’nı geçtiktensonra İl Milli Eğitim Müdürülüğü’ne doğru yürüyüşedevam etti.

Eğitim piyasalaştırıldı

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünegelindiğinde Eğitim Sen İstanbul Şubeleri adına basınaçıklaması yapıldı. Açıklamayı Eğitim Sen İstanbul 8No’lu Şube Başkanı Mustafa Turgut okudu.

Açıklamada eğitim sisteminde giderek artanpiyasacı uygulamalar teşhir edildi.

Yasa esnek, kuralsız vegüvencesiz çalışmayı getiriyor

Dershanelerin özel okullara dönüştürülmesi içinhazırlanan yasal değişikliklerin eğitimde yaşanansorunları derinleştireceği ifade edildi. Aynı zamandabu değişiklikle kamu kaynaklarının özel okullaraaktarılarak bir rant durumu oluşturulacağı ifade edildi.

Yeni yasanın ataması yapılmayan öğretmenlerivuracağı belirtilerek, KPSS’ye ek olarak bir sınav dahagetirildiği ifade edildi. Bu uygulanmanın aynı zamandaeğitimde esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışmanınartması dolayısıyla iş güvencesinin kaldırılmasıanlamına geldiği belirtildi.

Yasayla birlikte 4 yıl ve üzerinde görev yapmış okulyöneticilerinin görevden alınacağı, valiler tarafındanokul yöneticilerinin atanacağı söylendi. Böyleliklehükümetin kendi kadrolarını yönetici olarak okullaraatamak istediği teşhir edilerek bu kadrolaşmaya karşıkendilerinin yöneticileri seçmek istedikleri belirtildi.

Yasaya ve uygulamalarına karşımücadele sürecek

Eğitim Sen olarak bütün bu uygulamalar karşısındamücadelelerinin devam edeceği belirtildi: Basınaçıklaması sendika ayrımı yapılmaksızın bütün eğitimve bilim emekçilerinin yasaya ve beraberindegetireceği uygulamalara karşı ortak bir mücadeleyeçağırdıkları belirtilerek, yasanın geri çekilmesi talebiyleson buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

26 Şubat 2014 / Adana

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 09

İzmir’de elektrik sayaçları üreten Luna’dasendikalaştıkları için 25 Şubat sabahı işten çıkarılanişçilerin direnişi fabrika önünde direnişe devam ediyor.

Oldukça coşkulu devam eden direniş halaylar vesloganlarla sürüyor. Patronun sendikaya yöneliksaldırıları protesto ediliyor. Direnişin ikinci günündeBirleşik Metal-İş Eğitim Sekreteri Coşkun Yılmaz’lasüreç üzerine konuştuk.

“Bizlerde meşru ve fiili mücadelemizisürdüreceğiz”

Yılmaz örgütlenme süreci ve işten atma sürecinişöyle aktardı:

“Luna Sayaç içinde toplam 3 fabrika bulunuyor.Mepa Elektrik, Ar elektronik ve Luna. İşçilerinçoğunluğu Ar Elektronik’te çalışıyorlar. Bu fabrikalardaçalışan işçilerle ayrı ayrı örgütlenme yürüttük. Buarkadaşların çalışma koşulları, ücretlerle ilgilisendikalaşma talepleri varmış. Bizimle görüşmeleri veörgütlenme süreci iki haftalık, daha önce buarkadaşlar kendi aralarında bir araya gelmişlertoplantılar almışlar, daha sonra bize geldiler biz dearkadaşlarla görüştük işyerinde bir komite oluşturulduve parça parça üye yaptık.

Noter şartı da olmayınca internet üzerinden

kayıtları aldık. Örgütlenmeye başladığımızda 220’yeyakın işçi çalışıyordu idari kadro ile birlikte. Buçalışanların 106’sı Ar elektronikte, 26’ya yakın Mepaelektirikte, geri kalan ise Luna elektrikte çalışıyorlar. Üçfabrikada da arkadaşlar 12 saat (sabah 07.30’danakşam 19.30’a kadar) çalışıyorlar ücretleri asgariücret, işveren dün sabah 8 kişiyi telefonla arayarakişlerine son verildiğini söylüyor, sabah işbaşı yapmakiçin fabrikaya gelen işçiler içeri alınmıyor çıkarıldıklarıgerekçesiyle, ancak herhangi bir tebligat yapılmışdeğil. Gündüz vardiyasında çalışan arkadaşlar içerialınmayınca gece vardiyasından çıkan arkadaşlar dakapı önünde beklemeye başlıyorlar arkadaşlarını yalnızbırakmıyorlar. İşveren çıkarılan arkadaşlaratazminatsız çıkarıldıklarını söylemiş. Dün biz geldik,avukat getirdik ve yasal süreci başlattık. İşe iadedavası, tazminat davası açılacak, bizler de meşru vefiili mücadelemizi sürdüreceğiz. Bildiğimiz 106’ya yakınarkadaşımız çıkarılmış durumda, içerde sendika üyesiarkadaşlarda var ama istediğimiz düzeyde değil, içerdeolan arkadaşlarla görüşmelerimiz devam ediyor. Üyeolmayanları da üye yapmak için uğraşacağız.Bakanlığa başvuru yaptık, yetki tespitinin gelmesinibekliyoruz. Arkadaşlarımız işe dönene kadarmücadelemiz devam edecek.”

Kızıl Bayrak / İzmir

Luna Sayaç işçileridirenişte…

Zentiva’da anlaşma! Lüleburgaz’daki Zentiva İlaç fabrikasında direniş

sonucunda patron işten atma kararından geri adımattı.

25 Şubat akşamı yapılan anlaşmayla işten atılmakararından vazgeçildi. Petrol-İş Sendikası Trakya Şubesiile Zentiva İlaç yönetimi arasında yapılan anlaşmayagöre, işten atılmak istenen 15 işçiden 5’i teşvik alarakkendi istekleri ile işi bıraktı. İşçiler işten çıkmanınsadece gönüllülük üzerinden uygulanmasını ilk gündenberi savunuyordu. Gönüllü çıkan işçilere 8 maaşlıkteşvik ödendi.

10 işçiyse işe geri alınarak işbaşı yaptı. Ayrıca 2014yılı sonuna kadar da iş garantisi verildiği bildirildi.Anlaşmanın ardından direnişe son verildi.

İşçilerin üç vardiyanın tamamında uyguladıklarıeylem birliği, iş yavaşlatmayla üretimin %50’ye kadardüşürülmesi patrona geri adım attırdı.

İşçi kıyımını engellemek için yapılan işyerini terketmeme eylemi 6. gününde anlaşma ile sona erdi.

Luna Sayaç’ta işçi kıyımı ve direnişİzmir Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu, Schneider Elektrik’e sayaç üreten Luna Sayaç fabrikasında 25

Şubat’ta gündüz vardiyasına gelen yaklaşık 100 işçi içeriye alınmadı. Üretimin durduğu fabrikada içeri alınmayanişçiler kapı önünde direnişe geçtiler.

Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu, bu işçi kıyımının, yaptıkları sendikalaşma çalışmasısonrasında yetkinin kendilerine çıkmasının ardından geldiğini bildirdi. Açıklamaya göre, ayrıca işçilerin beklediğifabrikanın bahçesinde bulunan bazı mafya kılıklı kişiler de tehditler savuruyorlar.

Sendika yönetim kurulu, mücadeleyi yükselten Luna Sayaç işçilerine destek olmaya çağırdı. Kazanana kadarfabrika önünde bekleyecek olan işçiler bekleyişlerini gün içerisinde 19.30’a kadar sürdürecekler.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) üyeleri ilk gününde direnişi ziyaret ederek bilgi aldılar. Metal İşçileriBülteni’ni ve Greif direnişi ile ilgili bildiriyi işçilere ulaştırdılar. Greif üzerine sohbet ettiler.

İDO’da direnişin zaferi14 İDO işçisi kıdem ve ihbar tazminatları

ödenmeden işten çıkarılmıştı. İDO’nun bu saldırısınakarşı işçiler mücadele bayrağı yükseltmişti. BostancıİDO iskelesinin önünde bu durum teşhir edilip direnişegeçilmesi İDO’nun geri adım atmasını sağladı.

Direnişin ilk günü İDO yönetimi tazminatlarınPazartesi günü ödeneceğini belirtmişti. Bunun üzerineişçiler İDO yönetimine pazartesi gününe kadar sürevermişlerdi.

Gebze İşçilerin Birliği Derneği’nde kahvaltı

24 Şubat sabah saatlerinde derneğe gelen işçilerlekahvaltı yapıldı. Feniş ve Greif direnişi üzerine sohbetedilip, gündemdeki sorunlar tartışıldı. Kahvaltınınardından kısa bir zaman sonra işçilerin tazminatlarınınödendiği öğrenildi.

İDO işçileri direnen Feniş işçilerinin yanında

Kıdem ve ihbar tazminat haklarının kazanan işçilerFeniş işçilerine de bir ziyaret gerçekleştirdi. İDO işçileridirenişin ancak zafer getireceğinin altını çizerken sınıfdayanışmasının önemine vurgu yaptı.

Kızıll Bayrak / Gebze

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 09

21 Şubat günü Feniş’te Çelik-İş Sendikası’nındirenişin geleceğine yönelik bakışını değerlendiren birtoplantı gerçekleşti. Gelecek hafta, verilmeyen üçmaaşın çözümü için bir sonuca varılacağı,tazminatların ise bu yasalarla alınmasının imkansızolduğu dile getirildi. Yasalarla hareket edildiği veyasaların tazminatların alınmasının önüne geçtiği içinde yapılacak bir şey kalmadığı iddia edildi. Toplantıda“sonsuza kadar direniş sürmez”, “her direniş başarıylasonuçlanmaz”, “bugünkü hükümetle ve sendikalarlabu başarılamaz”, “bu hükümete oy vermeseydiniz”gibi sözlerle umutsuzluk yayıldı. Umutsuzluk yaymaamacı bir tarafa, işçilerin gözlerinin içine baka baka,alay eder gibi “artık burada beklemenin bir anlamıyok” denildi.

İhanet planı devrede

Bu sözleri sarf eden Şerafettin Koç, ardından rahatbir şekilde, kendisinin de sendika ile birliktedavranacağını ve Nisan ayından sonra buradadurmanın zor ve anlamsız olduğunu, sendikanınburaya maddi kaynak ayıracak gücünün olmadığınısöyledi. Nisan ayıyla birlikte Feniş direnişçilerininişsizlik maaşları da kesilecek. İhanetçi sendikabürokratları işçilerin iki maddi dayanağını aynı andakeserek direniş iradesini kırmayı planlıyor. Fakat işçilerkalacakları zor duruma rağmen direniş iradesinisürdüreceklerini bir kez daha ifade etmiş oldular.

“Her yerde adınız ihanetle anılacak”

İşçiler Şerafettin Koç’a tepki göstererek “İhanetediyorsun, sendika ihanet ediyor. Buradan kazanımolmadan çekip gidiyorsunuz. Bu ihanetten başka

birşey değildir” dedi. Ardından söz alan işçiler, ihanetçitutum karşısında direnişte Hak-İş ve Çelik-İş’i de hedefalacaklarını söylediler.

Ankara Çelik-İş Genel Merkezi’nin ve Hak-İş GenelMerkezi’nin önlerinde, sendikanın örgütlü olduğufabrikalarda bürokratları teşhir eden gösterileryapacaklarını belirten işçiler, Koç’a bunun iletilmesinisöylediler. Ayrıca işçiler eleştirilerini ifade etmeyedevam ederek ‘AKP’nin afişleri için 1 milyon liraödenek ayıran; Somali, Mısır, Suriye için tonlarca paraharcayan Hak-İş’in örgütlü olduğu işyerlerinde birdayanışma eyleminin bile gerçekleşmemiş olmasının’Hak-İş’in ve Çelik-İş’in işçilerin çıkarlarına hizmet edipetmediğinin göstergesi olduğunu ifade ettiler.

İşçiler yasaların bahane edilmesine karşılık “Bukutsal bir kitap değil, kul yapısı yazılardır yasalar.Dolayısıyla değişebilirler. Bizi yasalarla nedenkorkutuyorsunuz. Burada olmak istemiyorsanızgidersiniz, her yerde adınız ihanetle anılacak” dediler.Toplantı işçilerin direnişi devam ettirme kararlılılığı ilebitti.

Direniş boyunca Çelik-İş tarafından işçilere yalnızcabir kereye mahsus kişi başı 250 TL’lik ödenekayırılmıştı. Bunun dışında sendikanın işçilere verdiğiherhangi bir ödenek olmadı. Son iki ay işçilerin genelmerkeze gitmesi ile cüzzi bir miktar daha ödemeyapılacağı söylenmişti. Mart ayından sonra bunun daolmayacağı söylenerek işçiler korkutulmaya çalışıldı.İşçiler para yardımından ziyade sendikanın nedenyasalara bu kadar takıldığını sorguladılar.

Şerafettin Koç’un çelişkilerle dolu ifadelerisayesinde, sendika yöneticilerini sorgulamayanişçilerin de böylesi sendikacıların gerçek yüzlerinigörmelerine fırsat olan toplantıda, hırsız patron veihanetçi Çelik-İş işbirliği ortaya çıktı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Feniş’te ihanet pişkinliği!

Asistan hekimlerin grevisürüyor

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde angaryaçalışma ve ekonomik özlük hakları için asistanhekimlerin 19 Şubat’ta başlattığı grev sürüyor.

26 Şubat’ta hastane önünde bir basın açıklamasıyapıldı. Burada yapılan açıklamada asistan hekimlerinhaklarını alana kadar mücadeleye devam edecekleribelirtildi. Atatürk Eğitim Hastanesi’nde greve katılımınyüksek olduğu ifade edildi.

Konuşmalarda, grevin taleplerinin meşru ve haklıolduğu, bu taleplerin karşılanmasının yanı sıraniteliksiz bir eğitim, giderek kaybedilen özlük hakları,ağır iş yükü ve halkın sağlık hizmetine erişmesiönündeki engeller dile getirildi. Bunların nedenininsağlıkta dönüşüm programı olduğu ifade edildi.

Sağlık hakkının, sağlıkta dönüşüm programıylaticarileştirildiği söylenerek, sorunların temelinde kârelde etme amacı olduğu vurgulandı. Bu nedenlemücadelenin sağlıkta dönüşüm programına karşıverilmesi gerektiği belirtildi.

Ayrıca devam etmekte olan grevi desteklemek içinsabah saatlerinde Tepecik Eğitim ve AraştırmaHastanesi ile DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi ServisGirişleri önünde de basın açıklaması gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Bursa’da MİB faaliyetiMetal İşçileri Bülteni’nin son sayısı Birleşik Metal-

İş’in örgütlü olduğu Prysmian’a dağıtıldı. Bildiri hemvardiyaya gelen işçilere hem de vardiyadan çıkanişçilere ulaştırıldı.

Metal İşçileri Bülteni’nin yanı sıra Prysmianişçilerine Greif işçilerinin sesi “Taşeronlaştırmaya vekölece çalışma koşullarına karşı Greif işçisi fabrikaişgalinde! Greif işçileriyle dayanışmaya!” başlığıtaşıyan bildiri de ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 09

Taşeronlaştırma; Böl, parçala,daha kolay sömür!

İşçi ve emekçilerin ağırlığını daha çok yaşamayabaşladığı taşeronlaştırma saldırısı, sermaye sınıfı içinhep gündemde olan bir saldırıdır. Taşeron ilişkisinin işhukuku alanına girmesi, 1936 yılındaki 3008 sayılı işyasasıdır. Taşeron ilişkisi bu yasaya göre “üçüncü birşahsın aracılığı” olarak tanımlanmıştır. 1950 yılındayürürlüğe giren 5518 sayılı yasa ise “aynı iş veyateferruatında iş alan” şahıslarda “aracı” olaraktanımlanmaktadır. 1475 sayılı iş yasasıyla “diğerişveren” tanımı kullanılmaya başlanmıştır.

Ancak çalışma yaşamında asıl kendini hissettirmesiise sınıf hareketinin geri çekildiği dönemlere denkgelmiştir. 24 Ocak kararları ve arkasından 12 Eylül’letaşeronlaştırma saldırısının yolu tümüyle açılmıştır.1980’le birlikte, “taşeron” “tali işveren”, “altısmarlanan”, “alt işveren”, “alt işletici” gibi kavramlarkullanılmaya başlanmıştır.

2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı iş yasası ile“alt işveren” tanımına bir çerçeve çizilmeyeçalışılmıştır. İlgili kanunun 2. Maddesi ile “asıl işveren-alt işveren ilişkisi” tanımlanmaktadır. Böylece “altişveren” tanımı yerli yerine oturtulmaya çalışılmıştır.

Bütün bu geçiş süreçleri birbirinden kopukolmadığı gibi, bir öncekinin izlerini de taşımıştır.Sermaye, işçi sınıfına yönelik saldırılarını parça parçahayata geçirirken, sınıf hareketinin mevcut zayıflığınıda fazlasıyla gözetmektedir. 12 Eylül’ün toplumsalyaşama etkisi ne kadar şiddetliyse, işçi sınıfınınkazanılmış haklarına da öyledir.

Taşeronun taşeronunun taşeronu!

Taşeronlaştırma saldırısının ilk hedefleri temizlik veinşaat işkolu gibi sanayide daha tali yerlerken,ilerleyen zamanda sanayinin en temel alanlarına dagirmiştir. Kamu işkollarında, eğitimde, sağlıkta,madende, metalde, petrokimyada, gıdada, tekstilde,belediyelerde, hatta savunma sanayinde gelinendurum, saldırının düzeyini anlamak için fazlasıylayeterlidir. Bugün taşeron işçi sayısı milyonlarla ifadeedilmektedir.

İş kazalarının en yoğun yaşandığı yerlerdetaşeronlaşmanın yaygın olması tesadüf olmadığı gibiburalardaki düşük ücretler, ağır çalışma şartları,örgütsüzlük de tesadüf değildir. Öte taraftantaşeronlaştırma, saldırının tek bir ayağı değildir.Sermaye işçi sınıfının kazanılmış haklarını gaspederken, bunu yeni saldırılar izlemektedir. Esneküretim, kiralık işçi uygulaması, rafta olan bölgeselasgari ücret ve elbette kıdem tazminatı... Tüm bunlarbir torbanın içinde paket olarak tutulmaktadır.Sermaye torbanın ağzını açıp, içindekilerinin hepsinidışarı çıkarmayı uygun görmemektedir.

Sermaye ve AKP: “Taşeron lobisi”

Tam da böyle bir dönemde Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Faruk Çelik, taşeronlaştırma ile ilgilibir hazırlıktan söz etmektedir. Sermaye hükümeti AKP,yakın zamana kadar böyle bir gündemimiz yok derken,yapılan hazırlıkların yeni bir saldırı dalgası olmasışaşırtıcı değildir.

Faruk Çelik tarafından bir iyileştirme yapılıyormuşhavasıyla anlattığı taslakta, esasında sorunun özüneilişkin hiç bir değişiklik yoktur. Aksine taşeronluksistemi daha da kalıcı hale getirilmektedir. Sözü edilentaslakta taşeron işçilerinin yıllık izinleri, kıdemtazminatı ve ücretlerinin “güvence altına alınması”,sözleşmenin kısa değil asgari 3 yıllık yapılması, asılpatron ile alt patron “kesin” olarak ayrılması gibi bir

takım düzenlemelerden bahsedilmektedir.Bu seçilmiş cümleler bile derinlemesine

bakıldığında taşeronluk sisteminin aslındakorunduğunu göstermektedir. Yıllık izinlerin neye,hangi çalışma şartlarına ve işkollarına göre değişeceği,çalışma süreleri 4857 sayılı kölelik yasasıyla zatenbelirsizleşmişken, bu konuda yeni bir düzenleme işinesasını değiştirmeyecektir.

Kıdem tazminatı zaten sermaye sınıfının hedefindeolan yakıcı bir sorundur. Kıdem hakkına el koymak gibiyakıcı bir sorunu olanların, taşeronda çalışangüvencesiz işçilere ne getirebileceği ortada değilmidir? Ücret konusu ise çok açık olan bir sorunalanıdır. Her fırsatta açlık ve yoksulluk sınırı altındakiasgari ücreti simit, makarna hesabıyla işçilereyedirmeye çalışanlar, bölgesel asgari ücret gibi ciddibir saldırının hazırlığı içinde olanların, ücretle ilgiliişçilere nasıl bir tasarruf yapacağı yeterince açıktır.

Sözleşme meselesi ise kiralık işçi bürolarınınyasallaştığı, esnek çalışmanın yaygınlaştığı, işçininemek gücünü satacağı işletme belirsizleştirildiği içinzaten uzun süreli çalışma imkansızlaşmıştır. Kaldı kikölelik yasaları işçinin iş hakkının feshedilmesi içinkapitalistlere yeterince imkan sağlamaktadır.

“Asıl işveren ve alt işverenin kesin olarakbirbirinden ayrılması” olarak tanımlanan isegüvencesizlik ve örgütsüzlük demek olan taşeronsisteminin hukuki çerçevesinin iyice belirgin halegetirilmesidir. Düşünün ki bugün taşeronlaştırmayakarşı işçiler tarafından işgal edilmiş olan Greif’ta 44tane taşeron bulunuyor. Kapitalistler ve hükümeti AKPdemek istiyor ki sizin artık 44 ayrı patronunuzolacaktır. 44 ayrı patronun olduğu bir fabrikadakadrolu olmak ne anlama gelecektir? Örgütsüzlüktenbaşka, patronlar birçok yükümlülükten dekurtulacaklardır. Çalışan işçi sayısının düşük olmasıdolayısıyla kapitalistler kreş, işyeri hekimi gibi birtakım yükümlülüklerden kurtulmuş olacaktır. Kaldı kibu haklar bugün bile uygulanmamaktadır.

Tüm bunlarla birlikte taşeronlaştırmaya dairyapılacağı söylenen bu düzenleme bir torba paketiniçinde ele alınacaktır. Bu paketin içinde başka hangihak kayıplarının olduğu ise bir muammadır. Taşeronsistemine karşı yapılması gereken sermaye sınıfındanve onların sözcülerinden umut beklemek değildir. Greifişçisi buzu kırmış, yol böylece açılmıştır. Köleliğintescillenmesi demek olan taşeronlaştırmaya karşı Greifişçisinin açtığı yoldan gitmek gerekmektedir.

Ankara’da büro emekçileri, uygulanan soruşturma, baskı ve kadrolaşmaya ilişkin basın toplantısı düzenledi.BES Genel Merkezi’ndeki toplantıda AKP hükümetinin 12 Eylül darbesinin iz sürücüsü olduğu vurgulandı.Basın açıklamasını BES Genel Başkanı Ahmet Kesik okudu.

AKP’nin baskıcı, otoriter, cinsiyetçi, piyasacı, sermaye yanlısı tavırlarına devam ettiğini söyleyen Kesik,Maliye Bakanlığı’ndaki sınavlarda uygulanan eşitsizliğe, yandaşların sınavsız üst konumlara getirilmesinedikkat çekti.

2005 yılında maliyede sistemin Gelir-Gider bölümlerine ayrılmasıyla birlikte üst konumlara hükümet vecemaat yanlılarının atanmasına değindi. Kesik, SGK’da Şeflik sınavını kazanamayanların bile il müdüryardımcılığına atandığını, İŞKUR’da normalde sınavla atanan Eğitim Uzmanlığı kadrosunun da mahkemekararlarına rağmen yandaşlarla doldurulduğunu belirtti. Ayrıca AKP’nin “fişlemeye son verilecek” sözünütutmadığı ve polise bağlı KİHBİ tarafından fişlenmenin devam ettiği ve bunun 12 Eylül’den tek farkının askerideğil sivil kollukla uygulanması olduğu söylendi.

Son olarak sansürlere, yolsuzluklara ve MİT’in yeni yetkilerine de değinildi. Basın açıklaması “Bu sistem,emekten, barıştan halktan yana, haramilerin düzenini yıkarak, emekçilerin düzenini kurarak biter. Başka daçare yoktur” denilerek sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

BES’ten kadrolaşmaya, atamada eşitsizliğe protesto

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 09

BursaDiren Bursa’nın çağrısıyla yapılan eylem

Setbaşı’nda başladı. Buradan, yolun tek şeridi trafiğekapatılarak Heykel’e yüründü. “Babadan oğulayolsuzluk sürüyor!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Budaha başlangıç mücadeleye devam!”, “Hırsızlardanhesabı emekçiler soracak!”, “Hükümet istifa!”, “HırsızTayyip Erdoğan!” sloganları atılırken, yürüyüş boyuncaeyleme katılım arttı. Yoldan geçen arabalardan dakorna çalınarak eyleme destek verildi.

Heykel’e gelindiğinde protesto sloganlarla devametti. Polis kamerasının kitleyi taciz ederek çekimyapması üzerine başlayan gerginlikte, polis ile kitlearasında arbede çıktı.

Arbedenin ardından kitle caddeye inerek yolutrafiğe tamamen kapattı. Daha sonra AKP önüneyürümek istedi. Çevik kuvvet kitlenin önüne barikatkurdu fakat daha sonra yolu açmak zorunda kaldı. Busırada sık sık “Polis simit sat onurlu yaşa!”, “Polis defolbu sokaklar bizim!” sloganları atıldı. Yüzlerce kişi İnönüCaddesi’nden AKP İl Binası’nın önüne yürüdü. Buradayapılan konuşmaların ardından eylem sona erdi.

İzmirAlsancak Sevinç Pastanesi önünde biraraya gelen

binlerce kişi, yolsuzluğa karşı alanları bir kez dahadoldurdu. Sloganlarla Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndenBasmane’ye doğru yürüyüşe geçen kitlenin önü İzmirTicaret Borsası önünde polis tarafından kesildi. Buradaçevik kuvvet ve TOMA’larla yolu kesen polis kitleye gazve tazyikli kimyasal su ile saldırdı. Polis saldırısı ilebirlikte kitle meşru savunma hakkını kullanarak taş,şişe ve havai fişeklerle polise karşılık verdi. Kitle yoğunpolis saldırısı nedeniyle geriye doğru çekilmeyebaşladı. Polisin yoğun şekilde gaz ve tayzikli sukullandığı görüldü. Cumhuriyet Meydanı’nagelindiğinde polis tekrar saldırdı. Burada Konak KantarKarakolu önünde kitle ikiye bölündü. Bir grup SevinçPastanesi önüne geri çekilirken, kalan grup daPasaport İskele’den vapura bindi. Karşıyaka’ya hareket

edecek vapurun yönünü Alsancak’a döndüren kitlevapurda da sloganlarla eylemini sürdürdü.

Alsancak Sevinç Pastanesi önünde biraraya gelenkitle sık sık “Bu pisliği devrim temizler!”, “Yaşasındevrim ve sosyalizm!”, “Hükümet istifa” sloganları attı.Daha sonra eylem iradi olarak bitirildi.

KadıköyAltıyol’da toplanan kitle bekleyiş sırasında

sloganlarla yolsuzluk ve hırsızlık düzenini protesto etti.Sonrasında ise Bahariye Caddesi üzerinden yürüyüş

başladı. TKP kitlenin önüne geçerek kendipankartlarını açarak Mehmet Ayvalıtaş Meydanı’nadoğru yürüyüşe geçti.

Diğer kitle ise aynı güzergahta bir süre ilerlediktensonra kilise yönüne döndü. Kilise önünde HaziranDirenişi’nde yitirilenler anıldıktan sonra tekrardanotobüs yoluna çıkıldı. Buradan AKP İlçe Binası’nadoğru yol trafiğe kapatılarak yürüyüş devam etti. FakatBoğa heykelinin ilerisinde TOMA’lar ve çevikkuvvetlerle barikat kurulmuştu. Polisin dağılınanonslarına rağmen yürüyüşe devam etmek isteyenkitleye tazyikli su ve plastik mermilerle saldırı başladı.Saldırıya karşı kitle de taşlarla ve havai fişeklerlekarşılık verdi. Bahariye Caddesi’ne geri çekilen kitleburada kurduğu barikatlar arkasında direnişe devametti. Saatlerce polisle devam eden çatışmada polisinhedef alarak kullandığı gaz bombaları ve plastikmermilere karşı kitle de banklarla yollara barikatkurarak havai fişek ve taşlarla direndi. Saldırılarsırasında bir foto muhabiri ve bir eylemci polisin attığıgaz fişeğiyle yaralandı.

İki eylemcinin ise gözaltına alındığı bildirildi. Gecegeç saatlere kadar devam eden çatışmada evlerdenyükselen tencere tava sesleriyle Kadıköy’dekiemekçiler de polise tepki gösterdi.

***Antakya, Eskişehir, Çanakkale, Trabzon ve

Samsun’da da eylemler yapılırken Ankara’daki eylemede polis saldırısı olduğu ve Kennedy Caddesi civarındauzun süre çatışma yaşandığı bildirildi.

Yolsuzluklara karşıemekçiler sokakta!

Yolsuzluklara karşıeylemler sürüyor!

Mersin Mersin’de emekçiler 26 Şubat akşamı Forum

önündeki Atıf Yılmaz Meydanı’nda biraraya geldiler.Burada “AKP’yi sıfırlıyoruz, sokağa eyleme çıkıyoruz”pankartı açarak AKP ilçe binasına yürümek istediler.

Mustafa Kemal Bulvarı’nda yürüyüş yapaneylemciler, AKP ve Erdoğan’ı teşhir eden sloganlaratarak İsmet İnönü Bulvarı üzerinde bulunan AKPYenişehir İlçe binası önüne geldiler. TOMA’ların daolduğu polis barikatıyla eylemcilerin AKP ilçe binasıönüne gitmesine önce izin verilmedi. Barikatınaçılmasının ardından AKP önüne geçilip burada basınaçıklaması yapıldı.

Açıklamanın ardından eylemciler tekrar İsmetİnönü Bulvarı’ndan geri döndüler. Mustafa KemalBulvarı’na geldiğinde bu kez AKP Yenişehir BelediyeBaşkan adayının seçim bürosuna yanlarındagetirdikleri yumurtaları attılar. AKP pankartları, afiş vebayraklar da eylemciler tarafından yırtıldı.

Eylem tekrar Forum alanına dönülmesininardından bitirildi.

İzmir 26 Şubat akşamı İzmir Alsancak Plevne Bulvarı’nda

toplanan eylemciler buradan Lozan Meydanı’na doğruyürüyüşe geçti. Lozan Meydanı’nda trafik iki yönlüolarak ulaşıma kapatıldı. Burada barikat kurup oturmaeylemi yapıldı. Ardından Basmane’de bulunan AKP İlçebinasına gitmek için tekrar yürüyüşe geçildi.Eylemcilere bir süre polisler saldırdı ve TOMA’lardansu sıkıldı.

İzmir’de aynı manzara, eli sopalı polisler

Ayrıca Haziran Direnişi’nde gündeme gelen elisopalı polisler tekrar meydana çıktılar. Fuar içindençıkan ve elinde sopa olduğu görülen ‘sivil polisler’ dediğerleriyle birlikte eylemcilere saldırdılar.

Bu saldırıların ardından eylemcilerden bir kısmıKıbrıs Şehitliği mevkiinde toplanmaya başladı. Saldırısırasında 9 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.

Yine gece eylem yapılan başka yerlerde oldu.İstanbul’da Okmeydanı, Gazi ve Beykoz’da eylemleryapıldı. Edirne’de Zübeyde Hanım Caddesi’nden AKP İlbinası önüne yürünerek eylem yapılırken, Samsun’dada Atakum’da buluşulup AKP seçim bürosuna doğruyüründü.

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 09

- 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimleri ile başlayanseçim sürecine girerken, mevcut siyasal durumu nasıldeğerlendiriyorsunuz?

- 2014 seçimlerine düzenin siyasal bir kriz ilesoluğunun kesildiği bir dönemde giriyoruz. Kuşkusuz kibu tabloda Haziran Direnişi özel bir yerde duruyor.Yıllara dayalı birikmiş sosyal ve toplumsalhoşnutsuzluklar, Haziran’da Gezi Parkı’nda fitiliateşlenerek patlamış, tüm sathına yayılan güçlü birtoplumsal kalkışmaya dönüşmüştür. Kuşkusuz kiHaziran Direnişi, içinden geçtiğimiz tarihsel dönemde,dünya ölçeğinde ivme kazanan halk hareketlerininTürkiye’deki bir halkası olmuştur. Bu sürecin AKPiktidarı için de sonun başlangıcı, düzen içi iktidardalaşını tetikleyen faktör olduğunu söylemekmümkün. 17 Aralık’ta ortaya serilenler ve açığa çıkanTayyip Erdoğan’ın oğluyla yaptığı konuşmalar, busistemin tepeden tırnağa yolsuzluk, rüşvet ve soygundüzeni olduğunu gösterdi. 2014 yerel seçimleri, biryandan AKP’nin iktidar için güven oylaması niteliğitaşırken, öbür yandan, bir bütün olarak düzen güçleriiçin de sistemi onarma, yenileme, bu denli yıpranmışbir tablo içinde emekçi kitleleri düzene bağlama işlevitaşıyor. Bundandır ki, yerel seçimler bir yerel seçimolmanın fazlasıyla ötesine geçmiş bulunmaktadır.

Yerel seçimler yaklaşırken, Ankara’daki siyasalatmosfer ise, toplamdan doğal olarak farklı değil. Ekolarak belirtmek gerekir ki, AKP’ye karşıtlık, aynızamanda Ankara’da 20 yıldır saltanat süren, kirliicraatların altına imza atan Melih Gökçek’e karşıtlıklabirleşmiş durumda. Öyle ki, Gökçek’ten kurtulmakadına, CHP’nin burjuva düzen arenasında daha fazlayer edinebilmek amacıyla çıkarttığı MHP devşirmesiaday ise ileri-sol emekçi kitleler tarafından alternatifolarak görülebiliyor. Düzen güçlerinin eteklerindekileritaşları bir bir döktüğü, birbirleriyle kıyasıyayarışacakları bir süreç yaşanacak gibi gözüküyor. Ancakelbette iç çatışmada ortaya dökülen pislikleriyle budüzenin çivisi çıkmıştır. Güçlü bir sokak hareketiningeliştiği koşullarda bu çivinin yeniden eski yerineçakılması pek mümkün değildir.

- BDSP olarak yerel seçimlere hangi hedeflerlekatılıyorsunuz?

- Seçimlere düzenin seçim oyununu bozmak,seçimler yoluyla işçi ve emekçilerin burjuva temsilkurumları ile düzene bağlanmasını engellemek, işçi veemekçilere sisteme ilişkin yalın gerçekleri anlatarak,devrimci sınıf mücadelesini yükseltmeye çağırmak içinkatılıyoruz.

Seçim çalışmamızda tümüyle, düzeni hedef alıyor,yerel yönetimler ve genel olarak parlamenteryanılsamaları hedef alıyoruz. Haziran Direnişi’ninardından düzen cephesindeki yolsuzlukoperasyonlarıyla, seçim atmosferinin kitlelerde

yarattığı politizasyona yaslanarak, düzeni ve düzenintüm kurumlarını teşhir etmeyi, seçimler yoluylasistemin aklanma çabaları karşısında ortaya yayılanpisliklerin ancak devrimle çözüleceğini propagandaetmeyi, sömürü ve kölelik düzenini teşhir etmeyi vetek gerçek çözümün işçi sınıfının kendi iktidarı olansosyalizmde olduğunu anlatmayı hedefliyoruz. İşçi veemekçi kitlelerin bilincini, örgütlenmesini devrimcitemellerde geliştirmeye odaklanıyoruz. Özetleseçimleri, genel devrimci sınıf mücadelesinin birparçası olarak ele alıyoruz.

- Sizden önce Ankara Bağımsız Sosyalist BelediyeBaşkan Adayı olarak açıklanan Şinasi Topçu’nunadaylığı reddedildi. Bu tutumu nasıldeğerlendiriyorsunuz?

- Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, 3 büyük kentte3 aday gösterdi. Bu bir tercihin ürünüydü. Ankara’danise, yıllarını devrimci mücadeleye vermiş, karayollarıişçisi Şinasi Topçu aday gösterildi. 2 dönem önceNevşehir’e bağlı Hacıbektaş ilçesinde bağımsızbelediye başkan adayı olan, yaşamını sosyalizmmücadelesine adamış, birçok kez gözaltına alınmış,işkencelerden geçirilmiş, 12 Eylül mahkemelerindeyargılanmış Şinasi Topçu’nun başvurusu İl SeçimKurulu tarafından reddedildi. Gerekçe olarak 12 Eylüldöneminde devrimcilere uygulanan yargı terörününbir parçası olan davaların adli sicilinde yer almasıgösterildi, aldığı cezalardan kaynaklı seçimlerekatılabilmesi için “memnu haklarının” iade edildiğinedair mahkeme kararı şart koşuldu. Kendi çıkarları sözkonusu olduğunda, bir gece içinde yasa çıkaran hattaolanı da uygulamayan demokrasilerinin sınırlarını dabir kez daha bu vesileyle göstermiş oldular. Gelinenaşamada bizim için önemli olan adayın kim olduğudeğil, devrimci programın işçi ve emekçileretaşınabilmesidir. O nedenle yeni bir başvuruyladevrimci seçim çalışmamızı kesintisiz bir şekildesürdürüyoruz.

- Nasıl bir seçim çalışması yürütmeyiplanlıyorsunuz?

- Yukarıda da ifade ettiğim gibi, seçim çalışmamıztümüyle düzeni mahkum eden, kitlelerin bilincinidüzenden ve onun kurumlarından koparmaya çalışanbir temelde yürüyecek. Her fırsatta emekçilerin gerçeksorunlarının bu düzende, üstelik yerel yönetimlerleçözülemeyeceğini anlatacağız. İçinden geçtiğimizsüreci devrimler dönemi olarak tanımlıyorsak, hele kiHaziran Direnişi de yeni devrimlere her zamankindendaha yakın olduğumuzu bize muştuluyorsa, bizler de“başka bir dünyayı” işçi sınıfının iktidarıyla kurulacaksosyalist bir düzenin propagandasını en güçlü birşekilde yapacağız. Yerel yönetimler kapsamındakisorunlar da dahil olmak üzere, emekçilerin tüm temel

sorunlarının gerçek çözümünü emekçi kitlelere tümyalınlığıyla anlatacağız.

Aynı zamanda kentin yerel sorunları da dahil olmaküzere, işçi ve emekçilerin güncel sorunlarını,demokratik istemlerini mücadelenin konusu halinegetireceğiz.

Ancak özel olarak belirtmek gerekir ki, tümçabamızı işçi sınıfına, sanayi havzalarına yöneltecek,bu alanlara yönelik yoğunlaştırılmış bir çalışmayı esasalacağız. Bu tercih, hiçbir şekilde siyasal faaliyetindaraltılması anlamına gelmiyor. Tam tersine, kitlehareketinin önünü açacak olan işçi sınıfının örgütlügücüdür. Kendi içinde heterojen bir nitelik taşıyanHaziran Direnişi’nin de işçi sınıfının örgütlü gücü ile yeralmaması, bu direnişin en temel eksikliklerinden birinioluşturuyordu, ama Haziran bir başlangıçtı sadece.Bugün en yakıcı ihtiyaç, işçi sınıfının devrimci enerjisiniaçığa çıkarmak ve örgütlü gücünü yaratmaktır. Seçimçalışmasını da bu eksende ele alıyoruz. Çalışmamızkapsamında ilk olarak Sincan İşçi Birliği’nin düzenlediğitoplantıya katıldık. Farklı siyasal görüşlerden işçiarkadaşlarla, seçimler ekseninde anlamlı tartışmalaryaptık. Benzeri toplantıları farklı sanayi havzalarındaişçilerle de sürdürmeyi planlıyoruz. Seçim bürolarımızıda bu anlayışla tuttuk. Örneğin OSTİM’de, seçimbüromuzu atölyelerin arasında açtık. Öyle ki gelipgeçen işçi arkadaşlar dahi “sanayinin içinde seçimbürosu mu olur” diyerek şaşkınlıklarını ifade ettiler.Önümüzdeki süreçte de havzalarda yoğunlaşan, işçileritaraflaşmaya ve sınıf mücadelesini yükseltmeyeçağıran bir çalışmayı örmeye devam edeceğiz.

Aynı zamanda seçim çalışmamız bahar sürecinin 2temel gündemi olan 8 Mart ve Newroz ile içiçe geçiyor.Bu süreçte 8 Mart’ta kadınlara dayatılan her türlübaskı, gericilik ve eşitsizliğe karşı kadınların gerçekkurtuluşunun devrimde olduğunu anlatacağız.Kadınları özgürlük ve eşitlik için mücadeleyiyükseltmeye çağıracağımız. Kürt halkının baskı veeşitsizliğe karşı direnişinin simgesi olan Newroz’da ise,reformist güçlerin düzene yedeklenme ve Newroz’useçim şovuna dönüştürmeyi amaçlayacakları günde,Kürt halkının haklı ve meşru taleplerini öne çıkaracakve Kürt sorununun devrimci çözümünü ortayakoyacağız.

Düzenin seçim oyunu ve aldatmacaları karşısındaişçi ve emekçileri devrimci sınıf mücadelesiniyükseltmeye çağıracağımız bu dönemde seçimçalışmamızın temel politik hattını ise direnişlerledayanışma oluşturuyor. İstanbul’da 17 gündür devameden Greif direnişi, işçi sınıfı için yürünmesi gerekenyolu gösteriyor. Dolayısıyla, biz de tüm süreç boyuncagerçek çözümün işçi sınıfının fiili-meşrumücadelesinden geçtiğini güçlü bir şekilde ortayakoyarak, hem Greif direnişi ile etkin bir dayanışmayıörecek, hem de Ankara’da işçi ve emekçilere güncel

Seçim aldatm Greif’in açtığı yoldan devr

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 09

planda gerçek çözümü işaret edeceğiz. Süreç içindeyürütülecek etkin bir çalışmayı 23 Mart’ta direnişçiişçilerin katılımıyla gerçekleştireceğimiz “Tekel’denGreif’e, işçi sınıfı seçimini yaptı, DİRENİŞ!” etkinliğiyletamamlayacağız.

Ayrıca açtığımız seçim büroları da, seçimgündemlerini en etkin şekilde işlediğimiz, emekçikitlelerle buluşturduğumuz mekanlar olacak.

Özetle, devrimci seçim çalışmamızın başarısınıntemel kıstası, ne kadar işçi ile buluştuğumuz, işçileri neoranda taraflaştırabildiğimiz ve sınıf mücadelesinekattığımız olacaktır.

- Seçim çalışması sırasında nasıl tepkileralıyorsunuz?

- Kuşkusuz ki, seçim çalışmamız, kendinden menkulbir çalışma değil. Bugüne kadar yürüttüğümüz siyasalsınıf çalışmasının yoğunlaştırılmış bir parçasınıoluşturuyor. Ancak seçim süreci şu ya da bu orandakitleleri taraflaştırdığı için farklı tepkilerle dekarşılaşıyoruz. Bir yandan “kazanamayacağımızı”bilmemize rağmen neden seçimlere katıldığımızıanlamaya çalışanlar, bağımsız aday çıkartarak Gökçek’ekan taşıdığımızı düşünenler, solun parçalı tablosunueleştirenler, seçimlere katılmanın anlamsız olduğunudüşünenler vb. Kitlelerin politikaya açık olduğudönemlerde böylesi yaklaşımlar, tartışmazeminlerimizi de çoğaltıyor. Zira biz emekçi kitlelerindüzene kanalize edilmesini, bilinçlerinin dumurauğratılmasını engellemek için seçimlerde bir tarafolarak yer alıyoruz. Çok açık ki, seçim sürecinde ikicephe var. Düzen güçleri, düzene kan taşıyanlar iledevrim cephesi. Devrim cephesini tek başına temsileden komünistlerin ise dayandığı devrimci sınıfprogramı ve ilkeli duruşları var. Bu açıdan güçlü bir

propaganda zemini yakaladığımızı düşünüyoruz.

- HDP’nin seçim platformu ve ortak sol adaykonusunda ne düşünüyorsunuz?

- Komünistler olarak burjuva temsil kurumlarında -henüz yıkamadığımız koşullarda- çalışmayıreddetmiyoruz, devrimci amaçlar uğruna bukurumlardan faydalanmak amacıyla da seçimlerekatılıyoruz.

Ancak her şeyiyle merkezi devlet aygıtına tabi olan,burjuva sınıf egemenliği yıkılmadan emekçilerden yanabir işlev görmesi mümkün olmayan yerel yönetimlereilişkin hayaller yayılmasına da karşı çıkıyoruz.Türkiye’deki reformist güçlerin parlamentoya veburjuva temsil kurumlarına ilişkin yaptıkları ise tam dahayal yaymaktır. Yıllardır seçimlerde Kürt hareketimerkezli oluşan bloklar, bugün yerini HDP’ye bırakmışdurumda. HDP, bundan önceki seçimlerde olduğu gibi,yerel seçimlerin ardından kurulacak “yerel iktidarlar”adayanarak parlamenter bir yoldan düzenindeğiştirilebileceği yanılsamasını kışkırtıyor.

Ankara’da reformist güçlerin bir diğer odağını ortaksol aday oluşturuyor. Halkevleri, ÖDP, TKP ve EHP’ninoluşturduğu platformun ortak adayı ise Kaya Güvenç.Biz kişileri değil, programları esas alırız. Ancak ne yazıkki, platformun ortak programını/bildirgesini henüzgörebilmiş değiliz. Kamuoyuna yapılan açıklamalar solmeclis konusunda açık bir fikir veriyor. Sol meclisüzerine düşüncelerimizi de özetleyecek olursak,öncelikli olarak meclis, sol güçlerin, sokaktakimücadelenin ardından seçim sürecindeki birliği olarakifade ediliyor. Solun birleşmesi ve ortak tutum almasıaçısından öneminden dem vuruluyor. Önceliklesöylemek gerekir ki, birlik sandıkta değil, sokaktasağlanırsa bizim için ancak bir anlam taşır. Uzaklara

gitmeye gerek yok, Haziran Direnişi’nde kitlelersokaklara çıkmışken, sol güçlerin birlikteliği çok dahaelzem iken, platform bileşenlerinin (EHP hariç)benmerkezci tutumları ilerici sol güçler açısındanhalen hafızalardadır. Çok açık ki böylesi bir süreçtetutumlar dahi, bileşenlerin “güç birliği” anlayışlarınıortaya sermektedir. AKP’nin geriletilmesi temelinde“solun güç birliğine” vurgu yapanlara sormakgerekiyor. Bu ihtiyaç sadece Ankara için mi geçerlidir?Diğer metropoller için birliğin temel kriterleri (AKP’ningeriletilmesi, sağcı adaylara mahkum olmamak, solungüç birliği vb.) geçerli değil midir? Geçtik metropolleri,Ankara’da ortak zeminlerde buluşabilen yapıları,Hatay’ın küçük bir ilçesinde (Defne) 2 ayrı adayçıkarmayı gerektiren sebepler dar grupsal kaygılardışında ne olabilir? Sorular uzatılabilir. Ancaksöylemeye çalıştığımız, bu yapıların mücadeleprogramı ekseninde değil, sadece Ankara’da(bileşenlerin 2’sinin Kemalpaşa ve Hopa’daki birliğidışında) seçim/sandık eksenli biraraya geldiklerigerçeğidir.

Tüm bununla bağlantılı olarak, kuşkusuz ki birarayagetiren en temel zemin ise, AKP’nin geriletilmesipolitikası ve “sağcı adaylara mahkum olmamak”söylemleridir. Kuşkusuz ki, “sağcı adaylara mahkumolmamak” söylemi ve sol meclisin adımlarının atılmasıCHP’nin “sağcı aday” çıkarmasından sonra gündemegelmiş bulunuyor. Zira, bileşenlerin CHP’nin “sol” değilde sağ adaylar çıkarması üzerine yazdıkları yeterli fikirveriyor.

Ek olarak söyleyelim, “sağ adaylar” karşısında “soladay” çıkartılmasının arkasında “sosyalizm programı”yer almamaktadır. Sosyalizmi eksen almayan bir “sol”olsa olsa burjuva sol muhalefet rolünü üstlenebilir.Dolayısıyla sol meclisin temel politik hattı, burjuvadüzen sınırları içinde bir yer tutmak, sistemi reformeetmeyi içermektedir.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?- Haziran Direnişi’ndeki ilk kalkışmanın ardından

yeni sarsıntılar elbette ki gelecektir. Nasıl ki, HaziranDirenişi, bugüne kadar yerleşik algıları kırıp toplumsalmücadelenin değiştirici gücünü simgeliyorsa, 17.gününü geride bırakan Greif direnişi de tam daHaziran’ın açtığı yoldan, sınıf hareketindeki yeni birmücadele anlayışını simgeliyor. Dolayısıyla sınıfhareketinin önünü açmak, yeni Greifler’inyaratılmasından geçiyor. Kitlelerinin umudunundüzene bağlanmak istendiği seçim sürecinde, Greif’inaçtığı yoldan devrimci sınıf mücadelesi çağrısınıyükseltmek büyük bir önem taşıyor. Hepimize başarılardiliyorum.

Kızıl Bayrak / Ankara

acasına karşı rimci sınıf mücadelesine!

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 09

Yaklaşık 3 ay önce gazetemizde TKP’ninideologlarından Kemal Okuyan’ın “Sol’un yurtseverliksınavı” kitabı üzerine “Köksüz bir yazarın kök arayışı”üst başlığı ile 3 bölümlük bir eleştiri yazısıyayınlanmıştı. Bu yazıda “yurtseverlik” kavramınınsınıfsal içeriğini ele almaya çalışmış, “okuyan” amaçarpıtan yazardan dökülen incilerin gerçekte hangiideolojik sınıfsal duruşa tekabül ettiğini ortayasermaye çalışmıştık. Yine bu yazımızın son bölümündeo dönem pratik olarak hayata geçmeyen, ancak politikolarak öne sürülen “sol cephe” politikasına damuhtemel muhatapları ve sonuçları üzerinden birdeğinme yapmıştık.

3 bölüm halinde yayınlanan bu yazımızın sonbölümünün yayınlandığı hafta “sol cephe”de resmiolarak kuruluşunu ilan etti. Bunun da ötesinde geridekalan bu yaklaşık 3 aylık zaman zarfında “sol cephe”politik ve örgütsel sonuçları ile de önümüze bir diziveri sermiş bulunuyor. Bu nedenle ve artık sol hareketiçin bir turnusol kâğıdı işlevi gören seçim ortamında bucepheden ortaya konulan politikaları ve politiksonuçlarını bir kez daha kısaca ele almakta fayda var.

“Sol cephe”: Kimin cephesi?

Kemal Okuyan ve “sol cephe” üzerine kalem tutanher yazar ısrarlı bir şekilde bu politikanın TKP’ninörgütsel bir uzantısı olarak ele alınamayacağınısöylüyor. Bu çevrenin geçmiş dönemlerden bildiğimizpratikleri ile karşılaştırdığımızda farklı bir yaklaşımolarak ortaya çıkan bu tablo, esasında esnek birörgütlenmeye dair doğru bir kavrayışın değil, buzeminde birleşilmeye çalışan güçlerin-unsurlarınhassasiyetlerinin doğal bir sonucu olarak ortayaçıkıyor. Sol hareket ile yaptığı her işte türlüyöntemlerle kendini dayatan politikaları ile tanıdığımızTKP, söz konusu olan başta CHP içindeki kimi unsurlarolmak üzere ulusalcı anlayışlar ile biraraya gelmeyeçalışırken sol cephe kuruluş toplantısında bizzat KemalOkuyan’ın ağzından ifade edildiği gibi kendisini önplana çıkartmamak için özel bir gayret içerisine giriyor.

Ya da aynı toplantıda, yine Kemal Okuyan’ındilinden söylendiği gibi “CHP’nin ya da başka bir siyasipartinin çizgisini tartışma”mak gerekse de SolCephe’nin bir dizi platformunda Kürt hareketine veeksenindeki HDP’ye yönelik bir dizi eleştiri yapılmakta.Tabii ki, buradaki sorun Kürt hareketinin ya da HDP’nineleştirilmesinde değil. Keza, bizler de ideolojik olarakçok daha sert bir şekilde Kürt hareketini ve HDP’yidevrimci bir eleştiriye tabi tutuyoruz. Ancak TKPideologu Kemal Okuyan ve diğer sol cephelilerimizHDP’yi sınırsız bir eleştiri yağmuruna tutuyorken“CHP’nin çizgisini” tartışmamak yönünde özel bireğilim sergiliyorlarsa burada açık bir ciddiyet vesamimiyet bunalımı vardır. Bu ise TKP çizgisini bilenleriçin zerre kadar şaşırtıcı değildir.

Keza, “sol cephe”nin ön sürecinde Halkevleri,EMEP, ÖDP gibi TKP’nin kardeş kurum ve partileri ileyaptığı görüşmelerden sonuç alamaması, bu süreç onu

bütünüyle CHP’nin ulusalcı çizgisi ile baş başa bırakmışdurumdadır. Emperyalist merkezlerde işletilen CHP’ninAKP’nin alternatifi olarak hazırlanmasına yönelikpolitikalar ile birarada düşündüğümüzde “solcephe”nin doldurabileceği tek boşluk da düzen içinburjuva sol muhalefet boşluğudur.

“Sol cephe”burjuva aydınlanmacılığının resmidir

Elbette hem TKP’lilerin, hem de Sol Cephe içindebiraraya geldiği ulusalcı unsurların bu konuda zerrecebir çekincesi yoktur. Zira, “sol cephe”nin de ötesindebizzat TKP’nin çizgisi özü itibari ile burjuvaaydınlanmacılığı ile sınırlı bir karakter taşımaktadır. Nemuhalefetin sınıf eksenli bir zeminde örgütlenmesigerekliliği üzerine atılan hamasi nutuklar, ne desosyalizm üzerine kuru güzellemeler bu gerçeğideğiştirmemektedir. Zira “sol cephe”nin köşe taşlarınıdizen her bir yazar aydınlanmacılık, özgürlükçülük,eşitlikçilik gibi kavramları ele alırken söze hepaydınlanmacılıktan başlamakta, AKP’nin sınıfsal olarakhangi ihtiyacın ürünü olduğunun üzerinden çoğudurumda atlayarak her fırsatta konuyu dinci gericilikeksenine sıkıştırma eğilimdedir.

“Köksüz bir yazarın kök arayışı” yazımızda dabelirttiğimiz gibi Haziran Direnişi ile birlikte TKP’ninyıllardır yaşadığı bayrak sendromunu bu kadar rahatgeride bırakabilmesinin, bugün artık tüm açıklığı verahatlığı ile burjuva cumhuriyetin bayrağınısahiplenebilmesinin gerisinde de aynı burjuvaaydınlanmacı çizgi yatmaktadır. Birleşmeye çalıştığıulusalcı çizginin bu konudaki köklü hassasiyetleri isepragmatist politika tarzı ile birlikte onu bu adımlarkonusunda daha da hızlandırmakta veşevklendirmektedir.

AKP karşıtlığına sıkışmak ya da sınıf eksenli bir cephe kurmak

Bu ideolojik konumlanışın pratik politikadaki doğalkarşılığı ise AKP karşıtlığına indirgenen bir politikayapış tarzıdır. Kaldı ki bu, tek başına TKP’nin ya da “solcephe”nin değil, bir bütün olarak reformizminkendisini siyasal plandaki ifade ediş tarzıdır. Ennihayetinde egemen sınıfın somut durumdakitemsilcisini hedefe çakmak bir başka durum, onunkendisini ifade ettiği politik zemine çakılıp kalmak birbaşka durumdur. Somut durumda “sol cephe”ninyaptığı doğrudan ikincisidir. Öyle ki, bu durum gelinenyerde “sol cephe”nin köşe taşlarını dizen kimi yazarlarıdahi rahatsız eden bir aşamaya gelmiş durumdadır.Örneğin “sol cephe”nin kuruluş çalışmalarını duyuranAli Rıza Aydın 26 Aralık tarihli “Sandık buluşması”başlıklı yazısında kimilerince sol cephenin sandıkyükünün altında boğulmaya çalışıldığındanyakınmaktadır. Açık ki bu yakınma “sol cephe”debiraraya gelen unsurların “Ne olursa olsun AKP’yi

gönderelim!” anlayışının doğal bir sonucudur. Kuruluştoplantısında her yerde yapılamayacağı ifade edilse dekimi yerlerde sol cephenin kendi adaylarınıçıkarabileceğinin ve çıkartılması gerektiğinintartışılmasına rağmen bu açıdan tek bir örnek dahibulunmaması da söz konusu cephenin somutdurumunu göstermesi açısından önemlidir.

Kaldı ki, hem dinsel gericiliği geriletmenin, hem deAKP ile hesaplaşmanın asıl yolu özü itibari ilesermayeye karşı emek cephesini oluşturabilmek ve bucepheyi genişletebilmek ile mümkündür. Bunun tekkoşulu ise politikayı sınıf zeminine taşıyabilmek, buzeminde sınıf içindeki her türlü ayrımı silikleştiren biremek mücadelesini örgütleyebilmektir. HaziranDirenişi sırasında temel bir zaaf olarak ortaya çıkan butablo için bugünlerde aslında oldukça önemli imkânlarda bulunmaktadır. Her şeyden önce 3 haftaya yakındırfabrikalarında işgal eylemini sürdüren Greif işçilerinindirenişi bu açıdan yol göstericidir. Sınıf mücadelesinindinamikleri önümüzdeki günlerde benzer örneklerinartabileceği yönünde veriler taşımakla birlikte, HaziranDirenişi’nden ders çıkartmak isteyenlerin, oradançıkarttığı dersler ile sermaye sınıfı ile hesaplaşmakisteyenlerin bakması gereken yer doğrudan buralardır.

Ciddiyet ve samimiyet bunalımınınbir başka yönü

Kuşkusuz “sol cephe” üzerine daha birçok sözsöylenebilir. Ancak söyleyeceklerimiz özü itibari ilebugüne kadar söylediğimiz temel yaklaşımların birerizdüşümü olacaktır. Bu nedenle “sol cephe”yi elealırken burada biraraya gelen kuvvetlerin kimlerolduğu ve kendilerine nasıl bir hat çizdikleri üzerineyaptığımız bu kısa hatırlatmalar yeterli olacaktır.

Yine de, bitirirken “sol cephe” üzerinden ortayakonulan politikanın samimiyetsizliği üzerine birhatırlatma yapmakta daha fayda var. Daha önce de“Köksüz bir yazarın kök arayışı” yazısında söylediğimizgibi, “sol cephe” özü itibari bugüne kadar sol içindedefalarca kez dile getirilen birlikte mücadele ihtiyacınayeni bir vurgudan ibarettir. “Sol cephe” de dahil olmaküzere böyle bir ihtiyaca temelli bir vurgu yapanlar,sadece Ankara’da, o da CHP Mansur Yavaş gibi tescillibir faşist aday olarak gösterdikten sonra birarayagelebilmiş durumdalar. İşin daha da ilginci Ankarahalkının karşısına “Solun Ortak Adayı” sloganı ile çıkanbu güçler, Ankara dışındaki hemen her yerde durumususkunluk ile geçiştirmekte, ya da Hatay’ın Defneilçesinde olduğu gibi karşıt adaylar çıkararak kendideyimleri ile diğerlerini “CHP sağcılığına yol vermekle”suçlamaktalar.

Sadece bu durumun kendisi bile, “sol cephe”yi dekapsayan şekilde bir bütün olarak reformizmin düzensiyaseti ve seçimler karşısındaki konumunugörebilmek, ciddiyet ve samimiyet yoksunluğunuortaya sermek açısından fazlası ile yeterlidir.

“Yurtseverlik sınavı”ndan Sol Cephe’ye... K. Toprak

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 09

Sermaye iktidarı, adına “demokrasi” dediği birseçim oyununu daha sahnelemeye başladı. Böylecesermaye partileri birbirlerinin aynı olan programları ilebir kez daha oy talep etmek için milyonların karşısınagörücüye çıkmaya başladılar. Öte yandan AKP-cemaatarasındaki it dalaşı ile gelişen rejim krizinin sonucundasermaye iktidarı ciddi bir istikrarsızlığa doğrusürükleniyor.

Sermaye iktidarı düzen siyasetinin geleceğiaçısından içine düştüğü bataklıktan kurtulmak için 30Mart yerel seçimlerine yaşamsal bir önem veriyor.Düzeninin tüm kurumlarına ilişkin kitlelerin duyduğugüvende önemli çatlaklar oluştuğundan hem düzenpartileri hem reformist-liberal sol partiler sahtevaatlerde bulunmakta ve boş hayaller yaymaktazorlanıyorlar. Çünkü yaşanan tüm sorunların kaynağıolan sermaye düzeni sorunlarımızı çözmek bir yanadaha da büyütüyor. Kapitalist düzenin içine düştüğüiktisadi bunalımın ürünü olan sosyal yıkım ve burjuvaiktidar aygıtındaki çürümenin boyutları artıyor. İşsizlikve sefalet ücretleri ile milyonlarca işçinin açlığamahkum edildiği, ülkenin kölelik düzeninin hükümsürdüğü bir taşeron cumhuriyetine çevrildiği, temeltüketim mallarının sürekli pahalanması ile ücretlerineridiği bir süreçte işçi ve emekçilerde mayalanan öfkeher geçen gün daha da büyüyor. Yoksulluğu ve sefaletikatmerleştiren yeni gelişmelerle servet-sefaletarasındaki uçurum ise daha da derinleştiriyor. Butabloda kapitalizmin bunalımının üzerinden patlakveren düzen içi kapışma ise yağma, talan, yolsuzluk,rüşvet dahil olmak üzere düzenin tüm pisliklerininortaya dökülmesi gibi önemli birolanak yarattı. Güçlü bir sınıf veemekçi hareketinin varlığıkoşullarında bu gelişmeleredayanılarak devrimci bir kanalaçabilirdi.

Bunun gerçekleştirilemediğiyerde toplumsal zenginliğinpaylaşımı üzerinden süren bukavgada işçi sınıfı, bugünkü bilinç veörgütlenme düzeyinin geriliğindenkaynaklı hepsi birbirinin aynı olansermaye uşaklarından hesap soracaksiyasal bir taraf olarak mücadelealanına çıkamıyor. Bu nedenlesermaye sınıfı işçi ve emekçileriburjuvazi düzen partileri aracılığı ilekendi politikalarına yedeklemek,seçim aldatmacası ile bir kez dahaoyalamak için her türlü oyunudevreye sokuyor.

İşte bu aşamada dün olduğu gibibugün de her sınıf ve onuntemsilcileri seçimler gündeminekendi sınıfsal çıkarları üzerindenmüdahale ediyor. Düzen ve devrim cephesi arasındakisaflaşmanın niteliği işçi sınıfının seçimler karşısındaalacağı tutumu belirler. Sınıf ve emekçi hareketinin

sermaye karşısında bağımsız, kitlesel, devrimci, militanbir mücadele hattından uzak olması ile sendikalörgütlüklerin sahip olduğu uzlaşmacı-bürokratik çizgiarasında kopmaz bir ilişki vardır. Sendikal hareketbugün sınıfın karşı karşıya kaldığı cumhuriyet tarihininen kapsamlı saldırıları üzerinden beklemeci, icazetçi ve

direniş iradesi örgütlemektenuzak duruyor. Sendikalharekete hakim olan bu aynıbürokratik-uzlaşmacı çizgi işçive emekçilerin çalışmayaşamına ilişkin ekonomik-sosyal talepleri etrafında hakalıcı, militan, uzun soluklu birmücadele örmelerine engeloluyor. Fiili-meşrumücadeleden kaçışüzerinden kendini gösterenbu gerçeklik elbette kiseçimler gibi temel bir siyasalsüreçte sendikaların aldığıtutum ve yaklaşımı doğrudanbelirliyor.

Bu anlamda bugün içinsendikal hareketi etkisi altınaalan üç ayrı eğilim vetutumdan bahsetmemizmümkündür. Biri sendikalarınburjuva düzen siyasetineeklemlenen ve onun organikbir parçası olarak hareket

eden açık işbirliği pratiğidir. Seçimlerde bu pratik işçive emekçilere, sınıf ve emekçi düşmanı partileri çözümolarak gösteren bir yaklaşımda ete-kemiğe

bürünmektedir. Diğeri ise sendikaları siyaset üstükurumlar olduğu görüşü üzerinden şekillenen vesiyasal gelişmeler karşında tutum almayan anlayıştır.

Son olarak reformist hareketlerin hakim olduğu veKESK özgülünde kendini gösteren emekçilerin temelekonomik sosyal sorunları üzerinden ciddi birmücadele programı ortaya koymadığı halde güncelsiyasal gelişmelere yönelik refleksler gösteren çizgi var.Bu çizgi seçimlerde açık ya da üstü kapalı bir şekildereformist sol partileri adres olarak göstermektedir.KESK kamu emekçileri hareketinin görev vesorumluklarına uygun bir eylem ve mücadelehattından uzak durmakta, ancak siyasal süreçlere iseaksine büyük bir önem vermektedir. Ancak söz konusuolan pek çok işkolunda kamu emekçilerinin yaşadığısorunlara yönelik acil talepler, örgütlenmenin sorunlarve mücadelenin ihtiyaçları olduğunda ise ciddi birilgisizlik söz konusudur. Bu sendikal anlayış on binlercekamu emekçisinin neoliberal saldırıları geripüskürtmek hedefli ciddi bir mücadele programı ilehareket etmemektedir. Elbette kamu emekçilerinintalepleri için etkili bir mücadele verilmediği, acilsorunlarına karşı işyerlerinde taban inisiyatifi öneçıkartılmadığı yerde geliştirilen bu siyasal refleksleringücü ve etkisinin sınırlı kaldığını ise buradavurgulamalıyız. Öyle ki bu refleksler kamuemekçilerinin eylem ve bilincine devrimci bir programüzerinden yön vermekten uzaktır. Siyasal arka planıreformistlerin düzen sınırlarına hapsolmuşprogramatik çizgine dayanmaktadır. Sınıf ve emekçihareketinin çıkar ve ihtiyaçları üzerinden siyasalsüreçle bağ kurmayan siyasal müdahale çabasının (yeryer anlamlı olmakla birlikte) emekçi hareketinigüçlendirmesi söz konusu olmamaktadır. Bu durum

Mücadeleyi değil,sandığı çare olarak gösteriyorlar!

Haziran Direnişi ve 17 Aralıkyolsuzluk operasyonuardından sendika ağalarınınaldığı utanç verici tutum,seçimler sürecinde aldıklarıve alacakları tutum açısındanturnusol işlevi olmuştur.Sendikal ihanet çetesininsınıfın en ağır ekonomik-sosyal yıkımı ile karşı karşıyaiken sermaye iktidarınahizmet için hazırdabeklediğinden kuşku yoktur.

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 09

Dün akşam yayınlanan ses kayıtlarıyla TayyipErdoğan ve hükümetinin ipliği iyiden iyiye pazaraçıkarıldı. Bu kayıtlar ülkenin adi bir hırsızlar şebekesitarafından yönetildiği gerçeğini bir kez daha tescilliyor.Bunun için emekçi halkın öfkesi kabarıyor, “Hükümetistifa!” sesleri yükseliyor.

Kuşkusuz bu talep son derece haklı ve meşrudur.Çünkü milyonları canından bezdiren ekonomik, sosyalve siyasal politikalara imza atan ve artık hırsızlığıtescillenmiş olan bu hükümetin hiçbir ahlaki, siyasal vehukuksal meşruiyeti kalmamıştır.

Hırsızlardan kurtulmak yetmez!

Bununla birlikte BDSP olarak şu gerçeğin altını birkez daha çizmek istiyoruz. Hırsızlık ve kirlenme, TayyipErdoğan ve hükümetiyle sınırlı değildir. Bugün Tayyipve hükümetinin ipini çekenlerden kimisinin onun yakınzamana kadar ortakları olduğu, hem de Tayyipler’ekarşı bir seçenek olarak öne sürülenlerin arkasındakiasıl aktörlerin, emperyalistlerle tekelci burjuvaziolduğu unutulmamalıdır. Bunlar yaşadığımız soygundüzeninin efendileridir.

Milyonlarca insanın belini büken, emeğini çalan,çalınan emekleri üzerinde saltanatlar kuran, tüm bukirli işleri için de Tayyip gibilerini kullanan onlardır.Anlaşılan o ki, bu düzenin efendileri geçmişte hepyaşandığı gibi kullanım ömrünü bitirmiş uşaklarınıyenileriyle değiştirme operasyonu yürütüyorlar.

İşte bunun için hükümetin istifasını isteyereksokaklara dökülelim ancak, onların oyunlarına,özellikle de seçim oyunlarına, önümüze sürdükleri

sözde seçeneklerin peşine de düşmeyelim. Busandıklardan bugüne kadar hep hırsız çıktı, bundansonra da ancak hırsız çıkabilir, bunu unutmayalım.Gerçek çözümü bu haramilerin düzenlerini yıkmaktaarayalım.

Greif’in yolundan gitmeliyiz!

İşte bunun nasıl yapılacağının yolunu de bizeİstanbul’un uzak bir köşesinde 16 gündür fabrika işgaleylemi yapan Greif işçileri gösteriyor. Greif’te işçilerinbaşkaldırdığı sömürü düzeni, ülkedeki sömürü vesoygun düzeninin küçük bir hücresinden başka bir şeydeğildir.

Onların emeklerini azgınca sömüren Amerikansermayesi ile onun yerli ortaklarının düzenini yıkmakiçin ortaya koydukları bu cüretli eylemi örnek alalım.Greif işçilerinin yolundan gidip, milyonların emeğinikendi hesaplarına geçiren bu haramiler çetesindenkurtulalım. Onların hırsızdan hırsız beğenmektenbaşka bir numarası olmayan düzmecedemokrasilerinin yerine de, yine Greif’te gördüğümüz,üretenlerin yönettiği gerçek bir demokrasiyi, sosyalistişçi demokrasisini kuralım.

BDSP işte bu düşüncelerle işçi, emekçi ve gençliği,Greif’lerin yolundan giderek hem haramilerden hesapsormaya, hem de birlikte sömürüsüz ve özgür birülkeyi yaratmaya çağırıyor.

Haramilerin saltanatını yıkalım, sosyalizmi kuralım! Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

25 Şubat 2014

Kurtuluş için Greifişçilerinin yolundan

ilerleyelim!

KESK’e hakim olan iki temel reformist-sol odağınpolitik çizgisinin ürünü ve yansıması olarak karşımızaçıkmaktadır. Bu tablo sonuç olarak 30 Mart yerelseçimlerinde ise KESK’in HDP ile Halkevleri, ÖDP, TKParasında kümelenmiş iki reformist kamp üzerindenhareket edeceğini göstermektedir. Böylece ‘yereliktidarlaşma’ ve ‘belediye sosyalizmi’ hayalleri ilekitlelerin umut ve beklentileri yeniden düzenebağlanmakta, emekçilerin bilinci kurulu düzensınırlarının içine hapsedilmektedir. Gelişmelerin seyrisınıf mücadelesine çekilmesi, sömürünün-sefaletinsorumluları olan sermaye düzeninden veişbirlikçilerinden hesap sormaya çağırılması gerekenkamu emekçileri AKP karşıtlığına indirgenmiş birçizgide sandığa çağrılacağını göstermektedir.

Buradan altı çizilmesi gereken nokta sınıfınsiyasallaştırılması mücadelesinde sendikaların işlevidir.İşçi sınıfının yaşadığı tüm sorunlar ve istemler birbütündür. Sınıfın acil iktisadi ve sosyal talepleri ilesiyasal istemleri arasında kopmaz bir ilişki vardır. İşçisınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyinin gelişmesi hakve özgürlükleri için sınıf mücadelesinde yerinialmasına bağlıdır. İşçi ve emekçilerin siyasallaşmasısınıf mücadelesi okulundan eğitilmesinden geçer.Milyonlarca emekçinin burjuva siyasal gericiliğin hertürlü renginin etkisinden kurtulmasının tek çaresibudur. Sorun sendikaların şu ya da bu siyasal odağıişaret edip etmemesi değil düzenin seçim oyunununsınıf mücadelesinde tuttuğu yere ilişkin işçi sınıfısaflarında bir bilinç açıklığı yaratıp onları devrimci sınıfmücadelesine çekebilmesidir.

Bu bağlamda Haziran Direnişi ve 17 Aralıkyolsuzluk operasyonu ardından sendika ağalarınınaldığı utanç verici tutum, seçimler sürecinde aldıklarıve alacakları tutum açısından turnusol işlevi olmuştur.Sendikal ihanet çetesinin sınıfın en ağır ekonomik-sosyal yıkımı ile karşı karşıya iken sermaye iktidarınahizmet için hazırda beklediğinden kuşku yoktur.

Türk-İş’in 15 Şubat’ta Ankara’da gerçekleştirdiğimiting bunun yansıdığı bir alan olmuştur. MitingYatağan işçileri ve karayolu işçileri başta olmak üzereözelleştirme ve taşeronlaştırma saldırısına karşımücadele etme iradesi ortaya koyan tabanın baskısıüzerinden gerçekleştirilmiştir. Ancak on binlerceüyesini kapsamlı saldırılara karşı hareketsiz bırakarakfabrika ve işyerlerine sırtını dönen, işçilerin üretimdengelen gücünü kullanmasına engel olan tescilli ihanetçiçizginin bu mitingi hava boşaltmak için yaptığı açıktır.Taşeron köleliğine karşı örgütlenen miting ciddi birmücadele hattı ortaya koymamış, üstüne üstlük Türk-İş Başkanı Ergun Atalay kürsüden AKP’den sandıktanhesap sorma çağrısı yaparken diğer taraftan arsızcadüzen partisi CHP ve BBP partisine selam yollamıştır.Tarihleri sınıfa ihanetle dolu olan bu sendikaağalarının sermaye partileri ile kol kola sınıfa ihanetçigeçmişlerinin devamı olan bu tutum taşeron köleliğinekarşı mücadele etme isteği taşıyan işçileri dayanaksızhayallerle aldatarak, düzen içi it dalaşındataraflaştırmaya hizmet etmektedir. Sendika ağalarıböylece sömürü düzeninin efendilerinin çanakyalayıcılığını yapmaya devam etmektedirler.

İçinden geçtiğimiz tarihsel süreç siyasal mücadeleile iktisadi-sosyal mücadele arasında güçlü bağlarkurulmasını kolaylaştıran önemli olanaklara sahiptir.Bu çerçevede sınıfın bağımsız devrimci sınıf tutumuüzerinden mücadele alanlarına çağırmak ve budoğrultuda kararlı bir çaba vermek doğru devrimcitutumdur.

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 09

Kartal’da devrimci faaliyetDüzen partilerinin seçim yarışına boğulduğu

dönemde emekçilere Greif’in sesini taşıyan sınıfdevrimcileri 8 Mart hazırlıklarına da başladı.

Bankalar Caddesi’nde her gün açılan standlarlaGreif’le dayanışma çağrısı yükseltiliyor. Duvaryazılamaları yapılmasının yanı sıra, “Ne ayakkabıkutularından ne de seçim sandıklarından medetummayan Greif işçileri yol gösteriyor! /BDSP” yazılıpankart asıldı.

Pazar günü Sarıgül’ün Kartal’a gelmesiyle iyiceyarışa giren düzen partilerinin renk cümbüşübayrakları arasında Greif işçilerinin yolu ajitasyon vebildiriler eşliğinde anlatıldı. Büyük tahtalara ‘acilihtiyaç listesi’ asıldı esnaflara, köy derneklerine,duraklara dağıtıldı. Köy derneklerinde Greifdirenişini anlatan sohbetler gerçekleştirildi. KızılayBulvarı ve Yukarı Mahalle’de Greif bildirileriemekçilere ulaştırıldı.

Greif’e destek için kumbaralar yapılarakesnaflara dağıtıldı. Kumbaraların üzerlerine “Biryevmiyeni Greif’le paylaş!” yazıldı.

“8 Mart’ta Kartallı Kazım Meydanı’ndanyürüyoruz!”

8 Mart’ta saat 19.30’da gerçekleştirilecekyürüyüş için Kartallı Kazım Meydan’ında standaçılarak emekçiler yürüyüşe katılmaya çağrıldı.

“Çocuk istismarı, kadına yönelik şiddete son!”talepli imza kampanyası düzenleyen Kartal EmekçiKadın Komisyonu açılan standlarla imza toplamayadevam ediyor. 8 Mart’a çağıran bildirilerinkullanılmasının yanı sıra, kapı kapı dolaşılıp imzatoplanıyor ve yürüyüşe çağrı yapılıyor.

Kızıl Bayrak / Kartal

Mamak’ta devrimcifaaliyet devam ediyor!Mamak’ta sınıf devrimcileri çalışmalarına,

yolsuzluk, seçimler gündemi ve BüyükşehirBelediyesi Bağımsız Sosyalist Başkan adayı MelekAltıntaş’ın Şirintepe Seçim Bürosu açılışhazırlıklarıyla devam ediyor.

26 Şubat sabahı Şirintepe’te işçilerin geçişgüzergahlarında, işçi servislerinin kalkışnoktalarında, “Yolsuzluk ve yoksulluk çürümüşdüzenin aynasıdır! Kurtuluş kendi kollarımızda!”şiarıyla çıkan Ankara İşçi Bülteni İşçiden İşçiye’nindağıtımı gerçekleştirildi.

Dağıtımın ardından 1 Mart Cumartesi günü saat18.00’de gerçekleştirilecek Seçim Bürosu açılışetkinliği ozalitleri ve afişleri Tuzluçayır, Tekmezar,Şahintepe, Şirintepe bölgelerinde yaygın bir şekildekullanıldı.

Şirintepe Seçim Bürosu Açılış EtkinliğiTarih: 1 Mart Cumartesi Saat: 18.00 Adres: Şirintepe Mahallesi 998. Sok. (Yedoy’un

arka sokağı, Cami yanı) Kızıl Bayrak / Mamak

Yerel seçimlere üç büyük kentte gösterdiğibağımsız adaylarla katılan Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu (BDSP), seçim bürolarını Greif işçileriyledayanışma bürolarına dönüştürüyor.

Greif direnişiyle toplumsal dayanışmayı örmekhedefi doğrultusunda çalışmaların merkezleri olarakkullanılması planlanan büroların ilk konuğu da Greifişçileri oldu. 24 Şubat sabahı Dudullu’daki direnişinsürdüğü fabrikaya giden işçiler, buradan dasoluklanmak ve kahvaltılarını yapmak üzere Sarıgazi’deaçılan dayanışma bürosuna geçtiler. Dayanışmabürosunda kahvaltılarını yapan işçiler, birazsoluklandıktan sonra yeniden görevlerinin başınadöndüler.

“Seçim politikamızdirenişin ruhuyla örtüşüyor!”

Konuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuzBDSP’nin İstanbul Bağımsız Sosyalist Belediye BaşkanAdayı Burcu Deniz, aldıkları bu karar hakkında bilgiverdi.

Deniz, yerel seçimlere oy için değil, seçimlere vebelediyelere yönelik hayallere karşı devrim vesosyalizmin gerçek çözüm olduğunu anlatmak içingirdiklerini, yapacakları çalışmanın da asıl olarak işçisınıfının bağımsız siyasal hareketini geliştirmeyihedeflediğini anlattı. Greif direnişinin buyaklaşımlarıyla tam olarak örtüştüğünü, çünküçözümü seçim sandığında değil, mücadeledegördüklerini söyledi. Topumsal muhalefetinsıkıştırıldığı yasalcı-reformist-bürokratik sınırları aşanbir direniş olarak Greif işçilerinin mücadelesinin bugerçeğin altını çizdiğini vurguladı.

Burjuva yasalar ve parlamenter kurumlar üzerinehayal kuranları aşarak ilerleyecek işçi sınıfının hem

kendisini kurtaracağını hem de toplumsal kurtuluşunönünü açacağını belirten Deniz, “İşte bunun için tümenerjimizi, tüm bilincimizi ve tüm imkanlarımızı Greifdirenişine hasredeceğiz” dedi.

“Bürolarımız dayanışmanın ve örgütlenmeninmerkezleri olacak”

Dayanışma bürolarını nasıl kullanacaklarına ilişkinsorumuza, “bu büroları dayanışmanın merkezleriolarak değerlendireceğiz” sözleriyle yanıt veren Deniz,“dayanışma bürolarımızın kapıları direnişledayanışmak isteği duyan tüm insanlara açık” dedi. Bubürolarda hem Greif direnişinin sesini yayacaklarını,hem de toplumsal desteği örgütleyeceklerini sözlerineekledi. “Greif direnişçileri yasalcı-bürokratik sınırlarıaşarak örgütlenmeye çağırıyor, biz de Greif’in buçağrısını yayacağız. Bu nedenle bürolarımız sadecedayanışma büroları olarak kalmayacak, aynı zamandasınıfın örgütlendiği merkezlere dönecek” diyen Denizson söz olarak da, tüm işçi ve emekçileri, göz boyayıcıseçim oyunlarına değil, sınıf mücadelesine katılmaya,Greif’in yanında saf tutmaya çağırdı.

Seçim oyununa sınıf müdahalesi

BDSP, İstanbul da içerisinde olmak üzere üç büyükkentte (aday gösterilmeyen diğer illerde de seçimçalışmasının asıl olarak Greif ile dayanışma çalışmasınadönüştürüleceği belirtiliyor), açacağı çok sayıdadayanışma bürosuyla, hem direnişe güçlü bir solukkatmayı, hem de seçim oyununu bozmayı amaçlıyor.Böylelikle ısınmakta olan seçim sürecine, işçisınıfından yana devrimci bir müdahalede bulunmayahazırlanıyor.

Seçim büroları Greif’ledayanışma bürolarına

dönüştü!

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 09

Ankara BDSP yeni adayını açıkladı!

Ankara Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, AnkaraBüyükşehir Belediye Başkanlığı’na bağımsız sosyalistaday olarak başvuran Şinasi Topçu’nun başvurusunungeçerli sayılmaması üzerine bir basın açıklamasıgerçekleştirdi. Yeni adayını açıkladı.

Adaylık başvurusu geçerli sayılmayan Şinasi Topçubir konuşma gerçekleştirdi. Topçu, adaylığıengellenmesine rağmen, seçim sürecindekiseferberliğin aksamadan, bağımsız sosyalist adayMelek Altıntaş’la devam edeceğini söyledi. Devrimcisınıf mücadelesini büyütme çağrısını yineledi.

Şinasi Topçu’nun ardından söz alan Melek Altıntaşise, siyasal faaliyetin bir evresi olan seçim sürecindeişçi ve emekçilere seçim sandıklarını değil, devrimcisınıf mücadelesini işaret edeklerini söylerken, seçiminiyaparak direnişe geçen işçilerin mücadelesini, Ankaralıişçi ve emekçilere taşıyacaklarını ifade etti. Sözlerini“Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde!” sloganıylasonlandırdı.

OSTİM’de seçim çalışması

Batıkanet BDSP seçim bildirgelerini OSTİM’liişçilere ulaştırdı. Dün sabah OSTİM işçilerine seslenenBDSP’liler, işçi ve emekçilerin seçim sandıklarında değilmücadele alanlarında özgürleşeceğini, tek seçeneğinve gerçek kurtuluşun devrim ve sosyalizm olduğunuvurgulayan ajitasyon konuşmaları yaptı. Seçimbildirgesi yüzlerce OSTİM işçisine ulaştırıldı.

Bildirge dağıtımının ardından, hakları ve gelecekleriiçin fabrikalarını işgal eden Greif işçilerinin sesi OSTİMişçilerine taşındı. Greif direnişini anlatan, işçi veemekçilere Greif işçileriyle dayanışma çağrısı yapanduvar gazeteleri ve afişler işçilerin geçiş güzergahı olanotobüs duraklarına, metro çıkışına ve billboardlaraasıldı.

Sınıf devrimcileri akşam saatlerinde “Haramilerinsaltanatını yıkacağız sosyalizmi kuracağız!” ve“Yaşanılabilir bir kent ve insanca bir yaşam içinsosyalizm!” şiarlı BDSP imzalı afişleri OSTİM veİvedik’te ana caddeler üzerinde yaygın bir şekildekullandı.

Mamak’ta devrimci faaliyet devam ediyor!

26 Şubat sabah saatlerinde Şirintepe’de işçileringeçiş güzergahlarında, işçi servislerinin kalkışnoktalarında, “Yolsuzluk ve yoksulluk çürümüş düzeninaynasıdır! Kurtuluş kendi kollarımızda!” şiarıyla çıkanAnkara İşçi Bülteni İşçiden İşçiye’nin dağıtımıgerçekleştirildi.

Dağıtımın ardından Seçim Bürosu açılış etkinliğiozalitleri ve afişleri Tuzluçayır, Tekmezar, Şahintepe,Şirintepe bölgelerinde yaygın bir şekilde kullanıldı.

İzmir’de BDSP’den aday tanıtım toplantısı

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu İzmir’de yerelseçimlere dair tutumunu deklare ettiği ve bağımsızsosyalist adayını tanıttığı Buca seçim bürosununaçılışını gerçekleştirdi.

Coşkuyla başlayan etkinlikte ilk önce BDSP’ninseçim sinevizyonu izlendi. Sinevizyonun ardından sözkürsüye bırakıldı. Açılış konuşmasında bunalımlar,savaşlar ve devrimler çağında dünyada yaşanangelişmeler özetlendi. Türkiye’de ise Haziran Direnişi ilebirlikte kitlelerin sokağa döküldüğü hatırlatılarak busüreçte komünistlerin devrime hazırlandıklarıvurgulandı. Seçim dönemine de bu bakışla girenBDSP’nin 3 ilde bağımsız sosyalist adaylarla seçimlerdedevrimci alternatifi temsil edeceği bilgisi verildi.BDSP’nin sınıfın devrimci programını işçi ve emekçileregötüreceği ifade edilerek söz BDSP temsilcisinebırakıldı.

BDSP temsilcisinin konuşmasında, AKP’ninekonomik sosyal ve siyasal politikalarının işçi veemekçi kitlelere faturasının ağır olduğu vurgulanırken,bunun karşısında son 11 yılda gelişen sınıf hareketiadına eylemlerin cılızlığına işaret edilerek ancakHaziran Direnişi’nin birleşik ve militan karakterininbundan sonra gelişecek işçi sınıfı mücadelesine rehber

olacağının altı çizildi. HDP ve ulusalcı reformist solunreformist hayallerle kitlelerin devrimci mücadelesinintörpülenmesinden başka bir anlam taşımadığınadikkat çekildi. Ve tam da bu nedenle işçi ve emekçikitlelerin karşısına bağımsız devrimci bir programlaçıkmanın önemine ve gerekliliğine değinildi.

BDSP temsilcisinin ardından söz alan bağımsızsosyalist aday Burcu Koçlu konuşmasına kendinitanıtarak başladı. İşçi sınıfının mücadelesine omuzveren bir sınıf devrimcisi ve Haziran Direnişi tutsağıolarak kendini tanıtan Koçlu, bu iki cümlenin kafiolduğunu sınıf devrimcileri için kişilerin değil devrimcisınıf programının kendisinin esas olduğunu ifade ettive kendisinin de devrimci seçim çalışmasının bir neferiolduğunu söyledi.

Bağımsız sosyalist adayın konuşmasının ardındansöz katılımcılara bırakıldı. Belediye yasaları üzerindeneklerin yapıldığı bu bölümde sorulan sorularcevaplandı.

Kapanış konuşmasında ise son kez mücadele çağrısıyapılırken Greif işçileriyle dayanışma amaçlı imzakampanyası ve mesaj eyleminin duyurusu yapıldı.

Manisa İşçi kültür Sanat Evi Derneği MüzikTopluluğu’nun seslendirdiği türküler eşliğinde çekilenhalaylar ve atılan sloganlarla etkinlik sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara-İzmir

BDSP aday tanıtımlarıylaseçim programını deklare etti

Sincan İşçi Birliği 22 Şubat günü “Yolsuzluk veyoksulluk düzeninde seçimler ve işçi sınıfı” başlığı ilebir işçi toplantısı gerçekleştirdi.

Greif işgalini anlatan bir sinevizyon gösterisi ilebaşlayan toplantının açılış konuşmasında Greifişgaline dair bir anlatım yapıldı. İşgalin nedeni vegelişim seyri üzerine yapılan anlatımın ardından, bueylemin işçi sınıfının gündemdeki seçimlerkonusundaki tutumu açısından da özel bir önemtaşıdığı vurgulandı.

Greif işgali ve seçimler konusunun iç içe birşekilde tartışıldığı ve 2 saati aşkın süre boyuncaoldukça verimli bir tartışmanın yürütüldüğütoplantıda bilinç ve örgütlenme sorunu özel olaraköne çıktı.

İşçilerin niçin kendilerini burjuva partilere oy

vermek zorunda hissettikleri, kendi sınıfsalkimliklerinin farkına nasıl varabilecekleri, işçilerinfabrikaları yönetmeyi başarıp başaramayacağı,fabrikasını yönetmeyi başarabilen işçilerin sınıfsızsömürüsüz bir dünyayı kurmayı başarıpbaşaramayacağı üzerine tartışmalar yürütüldü.

Toplantıya YSK tarafından adaylığı engellenenŞinasi Topçu ve Ankara Büyükşehir Belediye BaşkanAdayı Melek Altıntaş da katıldı.

Oldukça verimli bir atmosferde gerçekleşensöyleşi, 2 Mart’ta Emekçi Kadın Komisyonlarıtarafından Sincan’da gerçekleştirilecek 8 Martetkinliğine ve 23 Mart’ta BDSP tarafından direnişçiişçilerin katılımı ile gerçekleştirilecek “İşçiler direnişiseçti” etkinliğine katılım çağrısı ile sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

SİB’den seçim toplantısı

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 09

Her seçim döneminde olduğu gibi düzen partilerioy deposu olarak gördükleri kadınlara çeşitli vaatlerdebulunuyorlar. Toplumsal yaşamda ezilen, ayrımcılığauğrayan, sömürünün en katmerlisini yaşayan kadınlarıhatırlıyor ve hep bir şeyler vaat ediyorlar. Kurulu düzeniçinde politika yapan sol siyasal yapılar da vaatlerininilericiliği dışında özünde kadınları seçim sandıklarınaçağırıyor, verecekleri oylarla bir şeylerin değişeceğini“vaat” ediyorlar.

Oysa komünistler vaat vermiyor, kadınınkurtuluşunun sosyalizmde olduğu bilinciyle, kadınlarıözgürlük ve eşitlik temelinde kurulacak yeni biryaşamı, sosyalizmi birlikte kurma mücadelesineçağırıyorlar. Zira ne özgürlük ne de eşitlik vaatlerleelde edilemez ancak dişe diş bir mücadele içindekazanılır. Eğer kadınlar gerçekten köklü bir çözümistiyorlarsa, eskimiş kurulu düzeni yıkıp yeniyi kurmamücadelesi içinde bizzat yer almalıdır. Bu nedenlesosyalizm bir vaatler toplamı değildir. Komünistlerkadınları devrimci mücadeleye çağırırken ve kadınsorununun çözümü sosyalizmde derken vaatlerden bunedenle bahsetmiyor. Çünkü devrim ve sosyalizmmücadelesi kadınlara sınıfsal, cinsel, ulusal her türdensömürüden kendi elleri ile kurtulabilecekleri imkânısunuyor. Bu imkân, kadınların sömürüsünün veezilmişliğinin maddi varoluş nedenlerini ortadankaldırmakla başlıyor. Bugünden emekçi kadınlarıngerek emeklerini koruma gerekse demokratik hak veözgürlükleri adına yükselttikleri talepleri bizzat kendielleriyle yaşama geçirme zemini sunuyor. Bu yüzdensosyalizm vaat etmiyor, yapma imkânı veriyor.

*Sömürü ve özel mülkiyet

düzeni kapitalizm yıkılmadan,kadın sorununun köklü ve kalıcıbir çözüme kavuşturulmasımümkün değildir. Kapitalizminkendinden önceki sınıflıtoplumlardan devraldığı kadınıikincil gören, toplumsalyaşamdan dışlayan, ezen vecinsel meta haline getirenataerkil kültürün de yokedilmesi ancak toplumsal birdevrimle başlayacaktır.Toplumun her hücresine sinenbu gerici kültürden kurtulmakve geleneksel “kadın-erkek”rolünü değiştirmek ancak ciddibir mücadele ile olacaktır.

Ekim Devrimi’nin önderi Lenin sorunun özübakımından önemli şu cümleyi söylemiştir: ‘’Hermutfak kadını, devleti idare etmesini öğrenmelidir.’’Lenin’in önderliğinde gerçekleşen ve kadın sorununçözümüne dair ön açıcı önlemleri alan Ekim Devrimiemekçi kadınların kurtuluş yolunu gösteren en önemliörnek olarak durmaktadır. Sosyalizmin inşasının çokyönlü sorunlarıyla birlikte Sovyetler Birliği deneyiminintarihsel olarak kısa sürmesi bu gerçeğideğiştirmemektedir. Biliyoruz ki: “ Sovyet iktidarı,

Avrupa’nın en geri ülkelerinden birinde, iki yıl içinde,kadının kurtuluşu için, ‘kuvvetli’ cinsi ile eşitleştirilmesiiçin, bütün dünyadaki ileri, aydın, ‘demokratik’cumhuriyetlerin topunun 130 yılda yaptıklarındandaha çok şey yap”mıştır. Bugün dahi hiçbir burjuvapartisinin “vaat” edemeyeceği haklardır bunlar.

Kadının kurtuluşu yolunda bu adımları atan, bunuprogram haline getiren ve bu programı bizzatkadınların işin başında olarak yönetmesinin önünüaçan bir deneyimden bahsediyoruz. Önemli olan da

budur. Sosyalizmde kadınsorununun nasıl çözüleceğininyolu bu ilk adımlara bakılarakanlaşılabilmektedir.

Üretim araçları üzerindeki özelmülkiyete bir devrimle sonvererek, yeni sosyalist toplumuinşa için yol açıldıktan sonra kadınsorununun çözümüne dair kalıcıadımlar atılabilir. Örneğin EkimDevrimi ile kadınlarınkurtuluşunun ilk adımı olarakonları sosyal üretime katacakönlemler alınmıştır. Devamındakadınlar, tam oy hakkı, meşru vegayri meşru çocuk ayrımınınortadan kaldırılması, kürtaj veboşanma yasalarının

özgürleştirilmesi, eşit işe eşit ücret gibi hakları eldeettiler. ‘Ailenin kutsallığı’ adına kadını hapsedicigeleneksel aile yapısını değiştirmek için köklü adımlaratılmıştır. Ev işlerini toplumsal kurumlaşmalarlaçözmek için çocuk bakım evleri, kreşler, yemekhaneler,çamaşırhaneler kurulmuştur. Böylesi önlemler kendinihemen belli etmiştir. Devrimin ikinci yılında nüfusun%51’ini oluşturan Sovyet kadınının %93’ ü evköleliğinden çalışma yaşamına katılarak üreticikonumuna gelmiştir. Aynı şekilde devrimden kısa birsüre sonra Sovyet kadınının yüksek öğrenim oranı

%60’a yükselmiş, bilim insanlarının sayısı %40’a,hâkimlerin %32,6’ya, doktorların %65’e, öğretmenlerin%71’e çıkmıştır. Devrim öncesi toplumsal yaşamda yoksayılan kadın devrimden kısa bir süre sonra mecliste%33 ile yerel halk meclislerinde %50, Yüksek Şura’da1/3 oranında delege ile temsil edilebilmiştir. Buörnekler devrimin yıkıcı ve yeniden yapıcı gücünükadın sorununun çözümündeki yansısıdır. Üreten veyöneten yeni insan olma yolunda kadınıyla erkeğiyleyaşanan toplumsal değişimi örneklemektedir.

Kapitalizmin bataklığından sosyalizmin aydınlığına!

Bugün kadınlar, kapitalizmde çok yönlü sömürü vebaskı altındadır. Kadın emeğinin ucuzluğu bir yana eviçi emek sömürüsünü de yaşayan kadınlar, şiddetin deher türlüsünün hedefi durumundadır. Modernliğiyleövünen bu düzende bugün dahi okuma-yazmabilmeyen kadınların oranı azımsanmayacak denliyüksektir. Kadın bedeni her yönüyle istismaredilmekte, porno ve fuhuş kâr getiren bir sektörolmaktadır. Ne yazık ki benzeri örnekleri çoğaltmakmümkünken, böylesi çürümüş bir düzeninsavunucuları sosyalizme saldırmak yüzsüzlüğündebulunabiliyorlar.

Oysaki sosyalizm kadınıyla erkeğiyle kapitalizminbataklığından kurtuluşun, geleceğe çıkışın yoludur.Özgürlük için, eşitlik için, sömürüden kurtulmak için buyolda mücadele edilmelidir. Verilecek bu devrimcimücadele sayesinde de emekçi kadınlar birtakımtaleplerini bugün de söke söke burjuvalardanalacaklardır. Haklar ve özgürlükler seçimsandıklarından çıkmayacak, örgütlü mücadeleningücüyle, sokağa, eyleme geçerek kazanılacaktır. Bumücadele içinde öğrenen ve özgürleşen kadınlarsosyalizmi kuracak olan yeni insanları örneklemektedir.

Kadının kurtuluşu sosyalizmde!

Komünistler vaat vermiyor,kadının kurtuluşununsosyalizmde olduğu bilinciyle,kadınları özgürlük ve eşitliktemelinde kurulacak yeni biryaşamı, sosyalizmi birliktekurma mücadelesineçağırıyorlar. Zira ne özgürlükne de eşitlik vaatlerle eldeedilemez ancak dişe diş birmücadele içinde kazanılır.

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 09

8 Mart 1857’de on binlerce dokuma işçisi kadınınNew York’ta yarattığı militan direniş geleneği, 21.yüzyılın ilk çeyreğinde halen devam ediyor. 8 MartDünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bizlere miras bırakanbu şanlı gelenek sömürü, baskı, eşitsizlik ve şiddetüreten kapitalist sistem yıkılana kadar da devamedecektir. Zira bu sistemde emekçi kadınların çiftebaskı ve sömürü zincirlerinden kurtulmaları mümkündeğil.

Gırtlağına kadar yolsuzluk ve rüşvet bataklığınasaplanan asalak kapitalistlerin vurucu gücü AKPiktidarının icraatları, işçi sınıfıyla emekçilerinsorunlarına çözüm üretmek bir yana, daha da katmerlihale getiriyor. Sermaye sınıfı adına ülkeyi yönetendinci-gerici iktidarın politikaları, bir bütün olarak işçive emekçileri hedef alıyor; bununla birlikte bufütursuz saldırılar en çok da emekçi kadınları vuruyor.Ortaçağ zihniyetini temsil eden bu iktidar, toplumsalyaşamdan uzaklaştırıp dört duvar arasına hapsetmekistediği emekçi kadınlara, özel bir kin besliyor.

Emekçi kadınlar! Bu kokuşmuş karanlıklar düzeninde emekçi

kadınlar çifte baskı, şiddet, eşitsizlik ve sömürüyemaruz kalıyorlar; dinci-Amerikancı iktidarın işçi sınıfınayönelik kapsamlı saldırıları da, öncelikle onları hedefalıyor. “Kadın istihdam paketi” adı altında dayatılançalışma koşulları ise, esas olarak emekçi kadınlarınkölelik zincirlerini daha da kalınlaştırmayı hedefliyor.

İşçi ve emekçilere kölece çalışma koşullarınıdayatan sömürü ve kölelik düzeni, kirli ellerinikadınların özel yaşamına uzatacak kadar dapervasızdır. Düzenin kolluk kuvvetleri, kadınlarıkatillerin insafına terk ediyor, yargısı katil vetecavüzcüleri koruyor, rezil medyası ise kadınlarıaşağılıyor. Öte yandan iktidarın efendileri de, kadınlara“üç çocuk doğurun; hamileyken sokaklarda gezmeyin;uzun etek giyin; erkek arkadaşlarınızla aynı evdekalmayın; tecavüzcülerinizle evlenin; çocukken gelinolun…” diye vaaz verebilecek derecede kaba veküstahlar.

Diğer musibetler bir yana, bu zorba, dinci-gericiiktidar döneminde, sadece kadın cinayetlerinin ondört kat artmış olması, vahametin vardığı boyutugöstermeye yetiyor. Salt bu olgu bile, özel mülkiyet vesömürüye dayalı kapitalist sistemin, emekçilerin,özellikle de emekçi kadınların hiçbir derdine dermanolmayacağını kanıtlamaya yeter.

Emekçi kadınlar, kardeşler!Kapitalist barbarlığın ve onun vurucu gücü AKP

iktidarının bu küstah dayatmalarını, sessizce kabul müedeceğiz?

Hayır!Hiçbir onurlu emekçi, hele de emekçi kadın, bu

kokuşmuş, zorba düzenin dayatmalarına sessizkalamaz. Sessiz kalmadıklarını, kadınların barikatlarınen önünde militanca mücadele etmelerini HaziranDirenişi’nden biliyoruz. Biz bunu, patronlara vesendika ağalarına karşı fabrikayı işgal ederek direnişegeçen Greif işçilerinin, kadın-erkek omuz omuzamücadele etmelerinden ve daha pek çok direniştenbiliyoruz.

Korku duvarlarını yıkan, emekçilerin bilinç,deneyim ve özgüvenlerini güçlendiren bu direnişler,daha güçlü mücadelelerin muştusunu da veriyor. Bumücadeleler belli deneyim ve kazanımlar yaratıyor,ancak bu kadarı, temel sorunların çözülmesineyetmiyor. Zira sınıfsal, cinsel, ulusal baskı ve kölelikzincirlerini parçalama mücadelesi yükseltilmedenözgürlük ve eşitliğin yolu açılamıyor. Bu sorunları dönedöne yeniden üreten sömürü ve özel mülkiyet düzenikapitalizm yıkılmadan, kadın sorununun köklü ve kalıcıbir çözüme kavuşturulması mümkün değil.

Direniş yol gösteriyor!Komşu halklara karşı emperyalistler adına tetikçilik

yapan, içeride ise sömürü, ayrımcılık, eşitsizlik veşiddeti derinleştiren sermaye iktidarına, ancak kadınıve erkeğiyle işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle durdenilebilir. Greif fabrikasını işgal eden kadın/erkekişçiler, mücadelede izlenmesi gereken yolu bize

gösteriyorlar. 8 Mart, bu mücadeleyi büyütmenin çağrısıdır aynı

zamanda.BDSP, dinci-Amerikancı iktidarın savaş

kışkırtıcılığına karşı durmak için, sömürü, eşitsizlik, hertürlü şiddet, cins ayrımcılığı, ulusal ve mezhepselbaskının kaynağı olan kapitalizme karşı mücadeleyiyükseltmek için, başta emekçi kadınlar olmak üzeretüm işçi ve emekçileri 8 Mart’ta mücadele alanlarınaçağırıyor.

Bugün, 8 Martlar’dan, Kavel’den, HaziranDirenişi’nden, Greif işgaline uzanan mücadelebayrağını yükseltme günüdür!

Bugün, baskıya, sömürüye, eşitsizliğe, kadını hiçesayan ve aşağılayan Ortaçağ zihniyetine karşı direnişibüyütme günüdür!

Bugün, kadınların gerçek kurtuluşu olan, sınıfsız,sömürüsüz, eşit bir dünyanın kapılarını açacak olansosyalizm mücadelesini yükseltme günüdür!

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!Sınıfsal, cinsel, ulusal, mezhepsel sömürü, baskı

ve ayrımcılığa son!Kadın-erkek elele, örgütlü mücadeleye!Kadının kurtuluşu sosyalizmde!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

8 Mart’ta alanlara!

Bursa Emekçi Kadın Komisyonu’nun 8 Marthazırlıkları çerçevesinde 23 Şubat günügerçekleştirdiği panele Doç. Dr. Sibel Özbudun ve ÇHDBursa Şube Başkanı Av. Aslı Evke Yetkin katıldı.

Doç. Dr. Sibel Özbudun çeşitli verilerle kadınıncinsel kimliğine ve bedenine yönelik saldırılaradeğinerek konuşmasına başladı. Dünyanın çeşitliülkelerinde yaşananlar üzerine örnekler verdi. Kadınve erkek arasında yaşanan asıl eşitsizliğin iktidarilişkileri ile başladığını belirtti. Bundan sonra ataerkilsistemin kadın üzerinde sürekli bir tahakkümkurduğuna dikkat çekti. İktidar olgusu ortadankalkmadan bu sorunun çözülemeyeceğini, bu sorununsosyalist toplumda çözüleceğini belirtti.

Av. Aslı Evke Yetkin ise iş hukukunda kadınayönelik düzenlemelere değindi. Süt, doğum izni, kreş

vb. haklarının aslında iş hukukunda yer aldığını amauygulanmadığını söyledi. Mücadele sonundakazanılan bu hakların büyük oranda AKP hükümetidöneminde tırpanlandığını belirtti. Kadına yönelikşiddetin önlenmesi ile ilgili yürürlüğe sokulanuygulamaların ve kanunların yeterli olmadığınıbelirtti.

Haziran Direnişi’nde kadınların sembol olduğunubelirten Evke, kadınların bu süreçte daha fazla politizeolduğunu, direnişin bir uyanış olduğunu söyledi.

Soru-cevap bölümünde ve serbest tartışmakısmında kadın kotası, kadın örgütlenmelerinin nasılolması gerektiği, sosyalist ülkelerde kadınlarıntoplumsal konumunun ne olduğu, kadının gerçekkurtuluşunun ne olduğu üzerine konuşmalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Bursa EKK’dan panel

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 09

Ukrayna’da Kasım 2013’te başlayan gösteriler, ABD-AB emperyalistleri, sağcı partiler ve faşist çetelerkoalisyonunun darbesiyle sonuçlandı. Devlet BaşkanıViktor Yanukoviç’in başkent Kiev’den kaçması üzerineyönetime el koyan ABD-AB güdümlü sağcı partiler,Ukrayna’nın “yeni Neo-Nazileri”ne de yönetimde genişbir alan açtılar.

Darbe, Yanukoviç ile sağcı parti şeflerininanlaşmaya varması ve “ateşkes” ilan etmelerindenbirkaç gün sonra gerçekleşti. Bilindiği üzere “ateşkes”anlaşması, Rusya’nın temsilcisi ve AB şeflerininkatılımıyla imzalanmıştı. Buna rağmen darbe,anlaşmanın mürekkebi kurumadan, birçok taviz verenYanukoviç yönetimini devirdi. Bu olay, emperyalistlerdenetiminde gerçekleşen anlaşmaların hiçbir kıymet-iharbiyesinin olmadığını, birkez daha gözler önünesermiştir.

Mafya kapitalizmi sürekli kriz içinde

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraUkrayna’da, mafyatik bir sistem kuruldu. Sovyetlerdöneminde üretilen toplumsal serveti yağmalayan birazınlık, iktidara da yerleşti. Ancak kendi içinde parçalıolan bu oligarşik yapının bir kesimi Rusya’ya yakındururken, diğer bir kesimi ise, Ukrayna’yı batılıemperyalistlerin üssü haline getirmek karşılığındaiktidara yerleşme planlarını hayata geçirmeye girişti.

2004’te mafya kapitalizmine karşı biriken tepkileride istismar eden, batılı emperyalistler güdümündekimuhalefet, CIA’nın koordinayonu-Soros’un dolarısayesinde “Turuncu Devrim” gerçekleştirdiler. İktidarayerleşen batılı emperyalistler güdümündekimuhalefetin başında Viktor Yuşçenko-Yulya Timoşenkoikilisi vardı. Kısa sürede görüldü ki, bu ikili, devirdikleriyönetimden de beterler. Kendi aralarında daanlaşamayan iki taraf da, yolsuzluk ve rüşvet çarkınıngöbeğindeydi. Öte yandan “Turuncu Devrim”, vaatedilenin aksine, demokrasi değil zorbalık, refah değilişsizlik ve yoksulluk getirdi.

Batı güdümlü güçler, 2010 seçimlerinde hezimeteuğradılar. Başa geçen Yanukoviç ise, aradan üç yılgeçmesine rağmen ne yolsuzluk ve rüşvet çarkınamüdahale etti ne işsizlik ve yoksulluğu hafifletecek biradım attı. Bu ise, üç ay önce emperyalistlergüdümündeki partilerin başlattığı gösterilerin, enazından ilk dönemde halkın bir kesiminin desteğinialmasını sağladı. Buna karşın gösteriler baştan beriemperyalistler güdümündeki güçler ve Kiev’deki batılıdiplomatlar tarafından organize edildi. Öyle ki, batılıülkelerin büyükelçiliklerinde görevli “diplomat kılıklı”istihbarat ajanları, meydana kamp kuracak kadarpervasızlardı.

Henüz akıbeti belli olmasa da, darbe ile başa geçengerici-faşist yönetim, her yönüyle devrilen Yanukoviçyönetiminden daha rezildir. Yönetimi ele geçirenlerinmafya kapitalizminin yarattığı sorunları çözmek gibi birdertleri yok, olmaz da. Zira batılı emperyalistler elindetetikçi olan bu gerici-faşist güçler, efendilerine

yaptıkları hizmet karşılığında iktidara yerleşmederdindeler. Nitekim figüranlığını yaptıkları kirli oyun,Ukrayna’yı savaşın ve parçalanmanın eşiğinegetirmişken bile, sorunu daha derinleştirecektutumlarını sürüdürüyorlar.

Yönetimde Neo-Nazilerin ağırlığı

ABD-AB desteği ile şimdilik yönetimi ele geçirensağcı partiler, faşist çetelerle işbirliği içindeler.Yönetimi ele geçirdikleri gün aldıkları kararlar, buyapının faşist niteliğini gözler önüne serdi.

Gamalı haç taşıyıp Nazi selamı veren faşistörgütlere “yasal statü” tanıyan bu yönetim, “MeydanSavunma Güçleri” adı altında kurulan silahlı faşistçeteler ve onların şefleri, İçişleri Bakanlığı bünyesinealınarak polisle birlikte faaliyete başladılar. Yönetiminbünyesine aldığı faşist çetenin başı Aleksandr Muziçko,komünistlere, Ruslara ve Yahudilere karşı savaşacağınıaçıkça ilan etmiş biridir.

2010 seçimlerinde yüzde 13.5 oranına oy alanKomünist Partisi’nin yasaklanmasını isteyen faşistçeteler, ilk günden bu talebi parlementonungündemine taşıdılar. Bu arada darbeye destekvermeyen gazetecilere de saldıran faşistler, bir TVkanalına baskın düzenleyerek, silah tehdidiyle yayınınıdurdurdular.

Darbe hükümetinin ilk günden aldığı bir diğer kararise, ‘Azınlık Dil Yasası’nın iptal edilmesi oldu. Bunagöre, 13 kentte konuşulan ve “yerel lehçe” kabuledilen Rusça’nın yanı sıra Macarca ve Romence’nin deresmi dairelerde kullanılması yasak.

İşte ABD, AB ve batılı medya tekelleri, bu faşisticraatlara imza atanları yönetime taşıyan darbeye,“devrim” diyorlar.

Doğu kentleri, sağcı-faşist yönetimi tanımıyor

Pekçok gözlemci, Ukrayna’daki olaylara katılan veyadarbeye doğrudan destek verenlerin oranının%20’lerle sınırlı kaldığında hemfikir. Nitekim Kiev’dekimeydan işgali için pekçok kentten destekçi taşınmış,katılımcıların bir kısmı ise, 25 Euroluk “yevmiye”karşılığında alanda durmuştur. Başkent dışında kaydadeğer gösteriler görülmezken, birkaç kentte yapılaneylemlere katılım kitlesel olmadı. Ülkenin doğusundaise, tersi bir durum var. Bu bölgede yaşayan halklar,darbe yönetimini tanımadıklarını ilan ettiler.

Aralarında Odessa, Sivastopal gibi kentlerin debulunduğu doğu bölgesinde vergi ödemelerinidurduran halk, darbeyi protesto ediyor. Doğukentlerinde ‘silahlı savunma birlikleri’ninoluşturulduğu ve faşist çetelerin olası saldırılarına karşıhazırlık yapıldığı belirtiliyor. Öte yandan yerelyönetimlerin, fiilen kentleri yönetmeye başladığınadair haberler de var.

Doğu kentlerinde yaşayanlar, Kiev’de ABD ve ABdesteği ile faşist bir darbe yapıldığını ve faşizme karşısavaşacaklarını ilan ediyorlar. RT. Arabic kanalınakonuşan bazı bölge sakinleri, dedelerinin 1940’lıyıllarda faşist Hitler ordularına karşı savaştığını,kendilerinin de yeni Nazilere karşı savaşacaklarınıbelirtiyorlar. Nitekim yansıyan haberlere göre, silahlısavunma birliklerine yoğun bir katılım gerçekleşiyor.

Ukrayna nüfusunun %40’ını oluşturan Rus asıllılarınçoğunluğunun yaşadığı doğu bölgesinde, Rusya’dankoruma talepleri de gündeme gelmeye başladı. İlkgünün icraatlarıyla ırkçı-faşist yüzünü gösteren darbeyönetimin olası saldırılarından tedirgin olan bubölgedeki halkın Rusya’dan koruma istediği, bazıkesimlerin ise, Rusya’ya katılmaktan yana olduklarıbildiriliyor.

Ukrayna’daemperyalistler güdümünde darbe!

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 09

İşbirlikçilerini kullanarak darbe hazırlığı yapan ABDemperyalizmi, “Ukrayna modeli”ni Venezüella’da dauygulamak için düğmeye basmış görünüyor. 12Şubat’ta sokak gösterilerine başlayan ABDgüdümündeki gerici muhalefet, ülkeyi karıştırarak,emekçilerden yana icraatlar yapan Nicolas Maduroyönetimini devirmeyi hedefliyor.

Libya’da, Suriye’de, Ukrayna’da uygulanan butaktik, emperyalist orduların doğrudan işgalini değil,işbirlikçi muhalefetin tetikçi olarak kullanılmasını esasalıyor. Emperyalistlerle organik bağı olan gerici-faşistgüçler, toplumsal sorunlara tepkili olan bir kesimi de,iktidar savaşının dolgu malzemesi olarakkullanabiliyorlar. Görünen o ki, 1999’dan bu yana 14defa seçimlerde hezimete uğrayan sağcı partiler, sonolarak bu taktiğe odaklanmış durumda.

Kapitalizmi aşamayan Bolivarcı yönetim,açmaza düşüyor

Militan kitle hareketlerinden aldığı destekle hızlagüçlenen Bolivarcı Hareket, 15 yıldan beri Venezuela’yıyönetiyor. Bu sürede, ülkenin petrol gelirlerinin kaydadeğer bir kısmını asalak kapitalistlerin elinden alanBolivarcı yönetim, bu gelirlerin önemli bir kısmınıemekçilerin sağlık, eğitim, barınma, beslenme gibitemel ihtiyaçlarını karşılamak için kullandı. NitekimVenezuela’da işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamındaönemli iyileşmeler yaşandı.

Bu gelişmelere rağman hem geçen yıl hayatınıkaybeden Hugo Chavez hem Maduro, burjuvazininelinde bulunan üretim araçlarına dokunmadılar.Üretimi sabote eden kapitalistlerin fabrikaları bile,çoğu durumda belli bir bedel karşılığındakamulaştırıldı. Gücünü koruyan burjuvazi, Bolivarcıyönetimin ihtiyatlı politikasına rağmen, darbegirişimlerinden biran bile vazgeçmedi. Zira Bolivarcıyönetimden nefret eden bu sınıf, hem petrol gelirleriniyağmalamak için sabırsızlanıyor hem emekçilerin nispikazanımlarına tahammül etmek istemiyor.

Siyasal alande darbe hazırlayan ABD destekliburjuvazi, ekonomiyi sabote etmek için de, her fırsatıdeğerlendiriyor. Son bir yılda enflasyonun %56’ya

tırmanmasında önemli bir rol oynayan kapitalistler, budurumdan hoşnutsuz olan bir kesimi, özellikle öğrencigençliği, gerici planlarının dolgu malzemesi halinegetiriyorlar. Burjuvaziyle çatışmaktan kaçınan Bolivarcıyönetim, sorunlardan kurtulmak bir yana, yeni birboyut kazanmasını önleyemedi. Zira yüksek enflasyonve kapitalist sistemin ürettiği diğer sorunları,muhalefetin güçlenmesine ve ilk defa bu kadar uzunsüreli bir sokak hareketi örgütleyebilmesine olanaksağladı.

ABD işbirlikçisi/sağcı güçler iktidarı hedefliyor

12 Şubat’tan beri devam eden, bu sürede 12kişinin ölümüne, 150’yi aşkın kişinin yaralanmasına yolaçan olayları durdurmak için muhalefet partilerinediyalog çağrısında bulunan Maduro, olumlu karşılıkalamadı. Zira ABD’den aldığı desteğe ve sokakeylemlerine dayanan sağcı-faşist muhalefet, birazzamana yayarak da olsa, Maduro yönetimini yıkmakistiyor.

Nitekim, uzlaşma çağrılarını karşılıksız bırakanmuhalefet, Maduro’nun uzlaşmacı tutumuna rağmen,diyalogtan uzak duruyor ve mümkün olduğunca sokakhareketlerini uzatmaya çalışıyor. Amerikancımuhalefet, bu sayede Maduro yönetimi üzerindekibasıncı arttırarak, parça parça da olsa taviz vermeyezorlamak ve bu süreci, Bolivarcı yönetimi yıkabilecekortamı sağlamanın bir aracı olarak kullanmak istiyor.Elbette ABD’nin desteğiyle. Nitekim Obama’danKerry’e kadar, Washington’da açıklama yapan herkes,faşist çetelere destek verirken, Maduro’yu suçluyor.

Maduro’nun tereddütleri…

Olayları kışkırtan “diplomat” kılıklı 3 CIA ajanınısınırdışı eden Maduro, emekçilere, faşizme karşıseferber olmaları çağrısı da yapıyor. Düzenlediğikitlesel bir mitingte, “darbeciler beni ortadan kaldırsabile, siz vatanı faşistlere karşı savunmalısınız” diyeseslenen Maduro, aynı andan hem ABD’ye hemmuhalefete uzlaşma çağrıları da yapıyor. Nitekimyansıyan son bilgilere göre, Maduro, sağcı muhalefet

Venezuelagericilere karşı direniyor!

Rusya’nın müdahalesi sertleşebilir

Ukrayna’daki olayların belli bir takvime göreplanlandığı anlaşıldı. Rusya’nın, Soçi KışOlimpiyatlarıyla meşgül olduğu günlerde silahlı faşistçetelerin meydanda görülmeleri, bir tesadüf değil. ZiraAvrupa Meydanı Kasım ayından beri işgal altındaolmasına rağmen, silahlı çetelerin, tam da olimpiyatlardevam ederken olaylarda belirgin bir rol oynamayabaşlamaları, hazır bir planın uygulandığına işaretediyor.

Rusya’nın şu ana kadar olaylara belirgin bir şekildemüdahale etmemesinin nedenlerinden birininolimpiyatlar olduğuna kuşku yok. Bir diğer etkeninYanukoviç’e duyulan güvenle ilgili olduğu belirtiliyor.Nitekim Rus hükümetine yakın bazı siyasi analizcilerinde Yanukoviç’i “ihanet”le suçlamaları, olaylarınseyrinin Moskova’da hayal kırıklığı yarattığı izleniminigüçlendiriyor.

Görünen o ki, Rusya, önümüzdeki günlerdeUkrayna’daki olaylara daha etkili bir şekilde müdahaleetmeye başlayacak. Sağcı-faşist darbe Rusya’nınçıkarlarını hedef alırken, Olimpiyatların yarattığıhassiyet de sona ermiş bulunuyor. Rusya’nın Ukraynaile tarihi, kültürel, sosyal, ekonomik, askeri ve diğeralanlarda çok yönlü ilişkileri var. Ülke nüfusunun %40Rus, toplamda ise, halen %80’i Rusça konuşuyor veKaradeniz Filosu’nun üssü Sivastopal kenti. Halböyleyken, Ukrayna’nın AB sömürgesi, NATO üssüolmasına Rusya’nın onay vermesi olanaksız görünüyor.

Darbeciler ne pahasına olursa olsuniktidarı istiyor

Ukrayna’da durum halen belirsiz ve kaos devamediyor. Bu durumda ya ara çözüm yolu bulunacak yaUkrayna çatışmalarla parçalanacak ya da “en kötüsenaryo” olarak Rusya-NATO çatışması patlak verecek.Nitekim sağcı-faşist yönetim şimdiden batılıemperyalistleri Rusya’ya karşı kışkırtmaya çalışıyor.Savaş kışkırtıcılığı yapan medya, “Rusya tankları Kievüzerine yürümeye hazırlanıyor” türünden haberlereyer vererek, emperyalist efendilerden askeri himayetalep etmeye başladı.

Emperyalistler güdümündeki Suriye muhalefetinebenzeyen Ukrayna’daki sağcı-faşist darbeciler, kendigüçlerine yaslanarak iktidarda kalmalarının imkansızolduğunu biliyorlar. Bunlar da, Suriye’nin güdümlümuhalefeti gibi, emperyalistlerden askeri müdahalebekliyorlar.

Göründüğü kadarıyla Rusya, Ukrayna’dan hiçbirkoşulda vazgeçmeyecek fakat ara çözüme de hazır. Budurumda belirleyici olan, sağcı-faşist güçler ile onlarıhimaye eden batılı emperyalistlerin tutumu olacak.Ara çözüme yanaşmazlarsa çatışma veya parçalanmaihtimali yükselecek.

Rusya ile batılı emperyalistler arasında cereyaneden bir çatışma arenasına dönüşen Ukrayna’daemekçiler, mafya kapitalizminin yarattığı sorunlarınbedelini ödüyor. Çatışma veya parçalanmadurumunda, fatura daha da kabaracak. Mafyakapitalizmi ve yarattığı sorunları aşabilmek, Ukraynalıişçi ve emekçilerin de bir parçası oldukları, BüyükSosyalist Ekim Devrimi’nin yolundan ilerlemeklemümkün olacaktır.

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 09

ODTÜ’de rantın yolu binlerce polisin öğrencilereestirdiği terör sırasında açıldı. Yol sürecinin ensonunda ancak AKP gericiliğinin köşebaşlarını tutanisimlerden biri olan Melih Gökçek’in yapabileceği sonbir dokunuş daha atıldı. Gericiler yola imzalarını atarakyolun adını “1071 Malazgirt Bulvarı” olarak açıkladı.Ardından, yol üzerinde bulunan köprü, alt geçit ileyaya üst geçitlerine de Anadolu Selçuklu ve BüyükSelçuklu Devleti hükümdarlarının isimlerininverileceğini ilan ettiler. ODTÜ yolu açılışı içinhazırlanan davetiye de mizansene uygun olarak‘Osmanlı fermanı’ şeklinde hazırlandı. Böylece yolgericiliğin zafer ilanına dönüştürüldü.

Onlarca öğrencinin polis saldırılarında yaralandığı,rant için çevre katliamının gerçekleştirildiği yol tekbaşına bir çevre sorunu olmaktan çıkıp baskının vedayatmanın temel bir simgesi haline dönüştü.

Yol yapımına karşı birçok eylemgerçekleştirilmesinin ardından yolun kullanıma açılıyorolması sermaye hükümeti ve onun Ankara temsilcisinitatmin etmemiş ki bir de isim ile hükümranlığını teyitetmek istiyor. Bu yanıyla bulvar adı bir tesadüfolmayacak kadar açık bir gerici tercihi ifade ediyor.‘Türklerin Anadolu’ya girişi’ diye tasvir edilen fetih veişgali kutsayan tarih anlayışının özeti olan bu savaşınadı tercih edildi. Yani 1071’de Malazgirt’tegerçekleşenle aynı olgu yaşanıyor AKP iktidarı için. Birkez daha girdikleri savaşı kazanarak yeni rant projeleriiçin fetihlerin, işgallerin habercisi ilan ediliyor.

İsim tercihleri üzerinden gerici politik mesajlarvermek aslında bu düzenin temel hareketlerinden biriolageldi. Geçmişte her kentte Kenan Evren Caddesi,lisesi vb. türevini kuran, kışlaya 33 Kürdünkatledilmesiyle anılan “Orgeneral Mustafa Muğlalı”ismini veren, 1 Mayıs Mahallesi’ne Mustafa Kemaldiyen zihniyet bugün 1071 Malazgirt Bulvarı, SabihaGökçen Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü adınıvererek aynı gerici tahakkümün propagandasınısürdürüyor. İsimdeki ısrar, aslında baskı ve zora dayalıdüzenin sürdürülmesi anlamına geliyor.

Ayrıca kitlelerin baskı ve denetim aygıtlarınaempoze edilmesi, iradelerinin kırılması için yenilgiyihatırlatacak isim dayatmaları psikolojik bir harekattır.İsim bu yanıyla aba altından gösterilen sopa olarakkitlelere yenilmez devletin şiddetini çağrıştırmasıtemel esastır.

Fakat düzen güçlerinin unuttuğu bir gerçek var. Neen ağır baskı ne gerici propaganda kitlelerin haklı vemeşru mücadelesini alt edebilmiştir. İronik amaAnkara’da 1071 Malazgirt Bulvarı ilan edilirkenFatsa’da Kenan Evren Caddesi’nin adı Terzi Fikri olarakdeğiştirilmesi dillendiriliyor. İsmin resmen değişipdeğişmemesi de önemli değil. Darbe sonrası caddeninadını Terzi Fikri’den alan Kenan Evren’in kitlelernezdinde hiçbir yeri olmadı. Fikri Sönmez iseemekçilerin mücadelesinde hayatını kaybeden bir isimolarak anılmaya devam etti. İsim dayatmasıpolitikasının karşılığı hiçbir dönem olmadı. Baskı ve zoraygıtlarıyla kurulan düzenleri er ya da geç yıkılacaktır.

Aynı isim takıntılarını taşıyan Kenan Evren’inTaksim konuşması unutulmamalıdır. Kenan Evrenbugün Tayyip Erdoğan’ın taşıdığı korkuyla kitleyeseslenirken Taksim Meydanı’nı Kızıl Meydanyapacakları diyordu.

Taksim’e 1 Mayıs meydanı dedirtmek için verilençaba, ödenen bedelden duyduğu kaygıyı anlatıyordu.

Bugün zafer ilan edip fethettikleri yola işgalinismini verenler de Evren’le aynı korkuyu taşıyor vetaşıyacak. Kazandıklarını ilan ettikleri her gün için aynıkaybetme korkusuyla yaşayacaklar. Zira bu ülkededarbelerle, polis terörüyle, yasalarla bugüne kadarayakta durmuş düzenin kaderi pamuk ipliğine bağlıolmaya devam ediyor. Verdikleri isimlerle yıkılmaz güçimajı çizmeye, kendi kibirli kimliklerini ifade etmeyedevam etseler de tarihten isimleri silinip gidecektir.

Nasıl ki Gezi Parkı eylemlerindeki sahiplenme tekbaşına 3-5 ağaç değilse ODTÜ’de de direniş kesilecekağaçlardan öteye anlam kazandı. ODTÜ’deki direnişsırasında birçok kentte destek eylemlerigerçekleştirilirken Antakya’da Ahmet Atakankatledildi. Eğer ODTÜ yolu bir isimle hatırlanacaksacan bedeliyle direnen Ahmet Atakan’ın ismiylehatırlanacaktır. Bunun için 1071 Malazgirt adınıverenler karşılarında yüzlerce ODTÜ’lünün “AhmetAtakan’ın yolunda!” pankartıyla yürüdüğünü gördüler.Eğer isimlerin yarattığı değer ve isimlerinyaşatılmasından bahsedeceksek tarihe düşülen notyine Ahmet Atakan olacaktır. İktidarı ellerindetutanların tüm kurum, kolluk gücü tersini egemenkılmak için çalışsa da gelecekte anılacak olan kavganınşiarlarıyla yaşayan isimler olacaktır.

İsimler verilir tarih alır,isimler silinir tarih verir!

temsilcileri, sendika liderleri, din adamları ve farklıöğrenci örgütleri temsilcilerinin katılacağı “ulusaluzlaşma” görüşmelerinin başlayacağı belirtiliyor.

Sağcı-faşist güçlerle uzlaşma, Maduro’nun tavizvermesi anlamına gelecek. Bunu başarabilirse eğer,muhalefet daha fazlasını da isteyecek. Ukrayna’daemperyalistler desteğindeki sağcı darbeden sadece ikigün önce devlet başkanı ile muhalefet partilerinin ABşefleri huzurunda “ateşkes” imzalamışlardı. ElbetteVenezüella’nın koşulları Ukrayna’dan farklıdır; ancakhayata geçirilmek istenen senaryo aynı. Maduro’nuntereddütlü tutumu, muhtemeldir ki, sağcı-faşist partive örgütlerin yüklenecekleri nokta olacaktır.Ukrayna’dan farklı olarak, Venezuela’daki Amerikancıgüçlerin handikapı, işçi sınıfı ve emekçilerin politize veaktif olmalarıdır. Sağcıların gösterilerine, kendileridışında katılım olsa da, bu halen az bir kesimlesınırlıdır.

Emekçiler sağcı darbe hazırlığına karşımücadele ediyor

Venezuela’da kapitalizm yerli yerinde, sömürüçarkları dönüyor. Buna karşın milyonlarca emekçi,Bolivarcı yönetimi ve lideri Maduro’yu destekliyor.Nitekim son olaylarda sokaklara dökülen ve faşistçetelerle çatışan işçiler, emekçiler, gençler, ABDdestekli sağcı bir darbeye karşı direneceklerinigöstermiş oldular.

2002’de gerçekleşen askeri darbeyi geri püskürtenmilyonlarca emekçi, bu defa “sivil darbe”ye karşımücadele ediyor. Sokaklara çıkan kitleler, Bolivarcıyönetimi savunacaklarını ifade ediyorlar. Bolivarcıyönetim, kısmen de olsa yaşam standartlarınıyükseltti. Sağcıların iktidara gelmeleri durumunda bukazanımları yitireceklerini bilen emekçiler, bundandolayı kararlılıkla mücadele ediyor. Maduro’nun sağcımuhalefete taviz vermesi ve bunun emekçilerinkazanımlarında kayıplara yol açması durumunda,desteğin aynı şekilde devam etmesi zorlaşacaktır.

Çıkış yolunu işçi sınıfı gösteriyor…

Chavez, ölene kadar 21. yüzyılın sosyalizminikuracaklarını söylemeye devam etti. Yerine geçenMaduro’da aynı söyleme sadık kaldı. Buna rağmenVenezuela’da üretim ve bölüşüm, her yönüylekapitalist ilişkilere tabidir. Nitekim Venezuelalı işçiler,sosyalizmi kurmaya, kapitalist işletmeleri karşılıksızkamulaştırarak başlanmasını öneriyorlar.

Sağcı muhalefetin olayları tırmandırması üzerineaçıklama yapan otomobil sanayiinde çalışan 80 bin işçi“Bu sektörü emperyalizmin işbirlikçisi özel sektörünelinden kurtarın, devletleştirin” çağrısı yaptılar.Maduro’ya ‘açık mektup’ gönderen işçiler, “Açıktır ki,sosyalizmin inşası işçi sınıfına ve asıl olarak dafabrikaları işçilerin yönetmesine bağlıdır” ifadesinikullandılar.

İşçilerin çağrısı, olayın temeline vurgu yapıyor.Büyük kapitalist işletmeler bedelsizkamulaştırılmadan, sosyalizmi kurmaktan söz etmekmümkün değil. Aksi halde ne kapitalistlerin gücükırılabilir ne de sağcı darbe gündemden düşebilir.

İşçi sınıfının, “işletmeleri kamulaştırın çağrısı”,elbette burjuvazi ile daha sert bir hesaplaşmayı, sınıfçatışmalarının şiddetlenmesini beraberinde getirir.Ancak burjuvaziyi geriletmenin, giderek onu ortadankaldırmanın başka bir yolu da bulunmuyor.

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 09

12 Eylül askeri faşist darbesinin en hantalkalıntılarından biri olarak günümüzde varlığını halakoruyan YÖK’ün bugün kimlere ve neye hizmet ettiğikonusunda su götürmez gerçeklikler bir bir gün yüzüneçıkmaya devam ediyor. Habertürk’te dinci-gericiAKP’nin medya gardiyanlığını yapan nam-ı diğer “aloFatih” Fatih Saraç’ın YÖK Başkanı Çetinsaya hakkındakikonuşma kayıtları ortaya çıktı. Bu konuşmalardaki birdizi ifadenin tekrar gösterdiği üzere Çetinsayaiktidardaki bir dizi özne tarafından yeri geldiğindekulağı çekilen yeri geldiğinde ödüllendirilen bir “kukla”işlevi görüyor. Şimdiye kadar her fırsatta demokrasipropagandası yaparak imaj tazelemeye çalışan YÖK veYÖK düzeninin kendisi ise ilerici-devrimci öğrencilere“üniversitelerde siyaset yapılmayacağı” gerekçesi ilesoruşturma-ceza terörü yağdırarak üniversitelerikurulduğu günden bu yana zapturapt altına almayaçalışıyor ve siyasal-politik işlevini açık ediyor.

Fatih Saraç’ın konuşmaları Çetinsaya’nın karakterive oturduğu koltuğun anlamı üzerine zaten bildiğimizgerçekleri perçinler nitelikte. Fatih Saraç’ın da referansverdiği üzere “büyük”lerinin sözünden çıkmayanÇetinsaya, çözüm sürecinden Haziran Direnişi’ne pekçok politik tartışmada iktidarın dili ile konuşarak kendibulunduğu yerden üniversitelere iktidarın ideolojisiniyaymak derdine düşmüştür. Çetinsaya Yeni YÖK YasaTasarısı ile ilgili söylevlerinde yeni yasanın hiçbirideolojinin etkisinde olmadığı savunarak bu yasanındemokratik olduğunu iddia etmişti. Halbuki yeni yasaile birlikte akademisyenlere yönelik saldırıları resmenmeşrulaştırmıştı. Çetinsaya bilimsel gelişimin önününperformans sistemi ve rekabet ile açılacağınısavunarak “bilimselliğe” olan bakışının ne dereceçarpık olduğunu da somutunda göstermiştir. Herfırsatta “darbe kalıntılarının silindiği” vurgusunu yapanÇetinsaya icraatları ile yalnızca YÖK’ü cilalamaktadır vebu cila daha da kökleşen gerici, burjuva yanlısı vepiyasacı uygulamaların üstüne örter niteliktedir.

Çetinsaya’nın YÖK başkanlığına getirilme sürecinede tekrar dönüp bakarsak kendisinin neye hizmetettiği çok açık bir şekilde görmüş oluruz. Prof. Dr.Gökhan Çetinsaya İstanbul Şehir Üniversitesi Rektörüiken YÖK başkanlığına getirildi. O dönemden budöneme Çetinsaya, Gülen Cemaati’ne olan yakınlığı ilebiliniyor. Çetinsaya aynı zamanda o dönem rektörüolduğu Şehir Üniversitesi’nin kuruluşuna ön ayak olanDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na da yakın bir isim.Dinci-gerici AKP iktidarının bir vakıf üniversitesininrektörünü YÖK başkanlığına getirmesi bir tesadüfünçok ötesindedir zira Çetinsaya üniversitelerisermayenin hizmetine sunma planında özel anlamtaşıyan bir isim. Burjuvazi, her dönemde kendi sınıfınınbilinciyle hareket etmiştir ve kendi ihtiyaçlarıdoğrultusunda kurumları kontrol etmiştir. YÖK deburjuvazinın üniversiteye müdahalesini kolaylaştıranbir maşa görevi görmekte, YÖK başkanı da bu kirliortaklığa aracılık etmektedir. Bu açıdan bakıldığındaYÖK’ün tüm icraatları ve YÖK Başkanı Çetinsaya’nıntüm söylemleri ideolojik-politik bir anlam taşımaktadırve bu çerçeveden değerlendirilmelidir.

YÖK yasasıyla demokratik siyaset kültürü gelişmişüniversiteler yaratacaklarını söyleyen Çetinsaya,üniversitelerde siyaset yapma hakkını idareden izinliolma koşuluna bağlayan YÖK Disiplin Yönetmeliği iledüzeni hedef alan her devrimci eylem engellemeyeçalışıyor ve her şeyde olduğu gibi siyasi alanda dagençliği düzen içine hapsetmeye çalışıyor. Oncaeleştiriye rağmen yeni YÖK taslağının ilk halindeherhangi bir değişiklik yapmaktan kaçınan YÖK BaşkanıÇetinsaya’nın en başından itibaren sendikaların veöğrencilerin taleplerine tıkadığı kulaklarını yerigeldiğinde kimlerin çektiği Saraç’ın konuşmaları ileiyice ayyuka çıkmıştır. “Eşek herif” olarak kendisinereferans verilenleri, onun bunun kuklalığını yapanlarıbaşkanlık koltuğuna sığdırabilen bir kurum olanYÖK’ten ne derece demokratik ve objektif uygulamalarbeklenebilir? Çetinsaya, YÖK kurumları ve düzenininne derece yozlaştığının bir göstergesidir.

Her fırsatta 28 Şubat benzeri süreçlerin kalıntılarınıtemizlemeye yönelik adım attıkları ve YÖK’üyeniledikleri yönünde nutuk veren Çetinsaya görevegeldiği ilk günden itibaren YÖK’ün vesayetçi yapısınıdaha da pekiştirmekten başka bir şey yapmamıştır.Abdullah Gül ve bir dizi siyasi özneye yakınlığı ilebilinen Çetinsaya’nın aynı zamanda Erdoğan ve Saraçgibi Erdoğan yaltakçıları tarafından da kontrol edilebilirbir karakter olduğu ortaya çıkan son konuşmalarlabirlikte inkar edilemez bir gerçektir. Çetinsaya ilebirlikte demokratik, bilimsel, objektif ve yenilikçişeklinde revize edilmeye çalışılan YÖK imajının da biraldatmaca olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiştirzira iktidardan bağımsız hareket edemeyen ve yalnızcabir kukla işlevi gören kişilerin başkan koltuklarındaoturduğu kurumlar temelinde çürümüştür. YÖKüniversitenin asıl bileşenleri olan öğrencilerin,akademisyenlerin ve emekçilerin taleplerine göre değilTÜSİAD, MÜSİAD gibi patron örgütlerin ve sermayeiktidarının talep ve ihtiyaçları ekseninde icraatlarınısürdürmektedir. Zaten Fatih Saraç’ın Çetinsaya’ya“ayar veren” konuşması özelinde Çetinsaya’nıngenelinde ise YÖK düzeninin esas olarak kimlerinçıkarları doğrultusunda hareket ettiğini açık şekilde birkez daha gözler önüne sermektedir.

Ankara Üniversitesi Ekim Gençliği

Çetinsaya ve YÖKneyin kuklası?

Ekim Gençliğifaaliyetlerinden...

AnkaraGeçtiğimiz hafta sonu Yüksel Caddesi’nde açılan

stand ile işçi, emekçi ve gençlere yayınlar ulaştırıldı,seçim politikaları anlatıldı. BDSP’nin seçimbildirgeleri kısa sürede tükenirken onlarca KızılBayrak gazetesi de emekçilere ulaştırıldı. Standınçevresine asılan ve Greif işgalini anlatan ozalitler ile‘Gençlik Direnişe’ çağrılı Ekim Gençliği afişleri destantta kullanıldı.

Hacettepe’de de hem Greif işçilerinin sesiöğrencilere taşınırken, hem de Kızıl Bayrak ve EkimGençliği öğretmenlere ve öğrencilere ulaştırıldı.

Öte yandan, direnişteki işçilerin inşa ettiğidoğrudan demokrasinin ve kadın direnişçilerin özelolarak vurgulandığı ozalitler DTCF duvarlarına asıldı.

Greif direnişinin yanı sıra öğrencilerin tepkiliolduğu “Kampüskart”ı konu alan ozalitler defakültede kullanıldı. Ozalitler asılırken öğrencilerleve araştırma görevlileriyle konu üzerine sohbetedildi, “Kampüskart almayın” çağrısı yapıldı.

Ayrıca Kızıl Bayrak’ın yeni sayısı akademisyenlereve öğrencilere ulaştırıldı.

İzmir25 Şubat günü Ege Üniversitesi Edebiyat

Fakültesi önünde stand açılarak Ekim Gençliği veKızıl Bayrak gazetesinin yeni sayısı öğrenci gençliğeulaştırıldı. Greif işçilerinin fabrika işgalini selamlayanbir pankart kullanıldı. Bunun yanında Greifişçilerinin sesini üniversitelerde duyurmak amacıylabir sergi açıldı. Stantta direnişe destek sağlamaküzere imza föyü kullanıldı.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün deyaklaşması ile birlikte, standa gelen öğrencilerlekadın sorunu üzerine sohbetler gerçekleştirildi.

İÜ’nün ikinci dönemicezalarla açıldı!

Birinci dönem boyunca ilerici-devrimciöğrencilerin üniversite içerisindeki her eyleminisoruşturma-cezayla karşılayan İstanbul ÜniversitesiRektörlüğü ikinci dönemi de cezalarla açtı.

Geçtiğimiz dönem birçok öğrenciye yaklaşıksayısı 300’ü bulan soruşturma açan rektörlük ikincidönem de boş durmadı. Üniversitenin açılmasınınbirinci haftasında bir Ekim Gençliği okuruna ”özelgüvenlik görevlisine hakaret” ve “izinsiz afiş asmak”nedeniyle açılan iki farklı soruşturmadan ceza geldi.

İki farklı soruşturmadan kınama ve bir haftalıkuzaklaştırma cezası alan Ekim Gençliği okurununüniversiteye girişi üniversitenin birinci haftasındaengellenmiş oldu.

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 09

Türkiye işçi sınıfı mücadele tarihine yeni bir solukgetiren Greif işgali iki haftayı geride bıraktı. Greifişçileri mücadeleye yeni bir soluk kazandırırken,Grief’te oluşan mevzinin işçi sınıfının mücadelebirikiminden beslenerek ve öğrenerek gerçekleştiğinisöylemek yanlış olmayacaktır. Kuşkusuz ki Greifişçilerini işgale götüren bu birikimde Türkiye işçi sınıfımücadele tarihinin kilometre taşlarından sayılabilek“Alpagut işgali” önemli bir yerde durmaktadır.

Tam kırk beş yıl önce gerçekleşen “Alpagut işgali”işçi sınıfına büyük deneyim armağan etmiştir. Busebeple de “Greif işgali” gibi önemli bir süreçtengeçerken “Alpagut işgali” deneyimini hatırlamakfaydalı olacaktır.

Alpagut işgali:“Uzay çağında Sosyal Adalet Savaşı”

Çorum’un Alpagut bölgesindeki linyit işletmesindeyaklaşık 900 maden işçisinin katılımı ile 16 Haziran1969’da başlayan ve tam 35 gün süren Alpagut işgali odönemde adeta bir kaleye dönüşmüştür. Alpagut kentmerkezlerinden uzak bir konumda bulunmakta, bölgehalkı ise toprakları ellerinden alınmış ve tekseçenekleri maden ocaklarında işçi olarak çalışmakolan insanlardan oluşmaktaydı. Ancak o dönemdeyükselen toplumsal mücadelenin de etkisiyle buyalıtılmış alanda Alpagut maden işçileri bir direnişkalesi yarattılar. Tıpkı şimdi Greif işçilerinin yarattığı“kente uzak dayanışmaya yakın direniş kalesi Greif”gibi.

Alpagut maden işçileri başta 73gündür ödenmeyen ücretlerininödenmesi ve İl Özel İdaresi’ne bağlıişletmenin devlet kurumu olanTürkiye Kömür İşletmeleri’nebağlanması olmak üzere bir dizitaleple maden ocağını işgal etmiş,“fiili bir durum” yaratmış ve 35 günboyunca kendileri üretimgerçekleştirmişlerdir. Bu çok da sıkkarşılaşılmayan “fiili bir durum”ilerici, devrimci güçlerde bir ilgiylekarşılanmıştır, hatta bir direnişçi işçikendilerini ziyarete gelen üniversiteöğrencilerine direnişe geçmesebeplerini şöyle özetlemiştir: “Sizokullarınızı işgal ettiniz, biz de ocağıişgal ettik çünkü burası da bizimemeğimizle değerlendirilmektedir.”(Kaynak: Çorum Ekspres, 8 Temmuz1969).

İlerici, devrimci güçlerde uyananbu ilgiyle beraber direnişin sesi “solmedya” da dahil “medya”dakendisine yeterli yer bulamamış, Alpagut olayına odönemin temel gündemi olan “Apollo 11 ve aya ilkayak basma” haberlerinden ve değerlendirmelerindensıra gelememiştir. Alpagut işçileri ise “orantısız zeka”ve yaratıcılıklarını kullanmış eylemlerinde “Uzay

çağında Sosyal Adalet Savaşı” pankartı taşıyarakseslerini duyurmaya çalışmışlardır.

Alpagut işçisi: “Biz unutulduk. Öyleyse bizkendimizi düşünelim dedik ve işgal ettik.”

Alpagut’taki işletme İl Özel İdaresi’ne bağlıişletilmekteydi. Bölgenin neredeyse tamamı linyit içinistimlak edilmişti ve neredeyse tüm aileler madenişletmesine bağlı bir şekilde yaşıyordu. Alpagut işgali,Bağımsız Çorum Ahalisi ve Maden İşçileri Sendikası

üyesi maden işçilerinin ilkeylemi değildi. Kötü çalışmakoşulları ve hak gasplarısebebi ile işgal öncesinde birdizi eylem yapılmış, sonolarak da 13 Aralık 1968tarihinde 13 günlük bir grevgerçekleştirilmişti.

Alpagut madenişletmesinde ücret ve hakgasplarının, güvencesizçalışmasının yanındapersonel alımında idarikadrodan işçi kadrosuna“torpil” ayyuka çıkmıştı. EskiÇorum valisi Kâzım Başlamışlı“politik” nedenlerle yüksekücretle ihtiyaçtan fazla işçialmıştı. Bir yandan da işçilerortalama brüt ücret olarak17-18 lira alırken torpille işealınan bölge müdürü 7500lira, işletmenin tek mühendisi7000 lira ve işletmeninmuhasebe müdürü de 5500

lira maaş almaktaydı. Ayrıca “yandaş kayırma”mantığıyla özel işletmelere ya da devlet işletmelerineveresiye kömür verilmesi ama ihtiyacı olan işçilerehatta okullara verilmemesi gibi sorunlar da ön planaçıkmaktaydı.

Sosyalizm ve Toplumsal MücadelelerAnsiklopedisi’nde ise Alpagut Maden işletmesindekikoşullar ve işçilerin yaşam standardı şöyleaktarılmaktadır:

“İşletme her yıl yüzbinlerce lira kâr etmesinerağmen işçilerine kömür dağıtmadığı gibi, köyünilkokuluna bile kömürü ancak parayla veriyordu.İşçilerin ücretleri öylesine düşüktü ki, maden tozlarınınöldürücü etkilerini bir ölçüde de olsa azaltan yoğurtalmak bile işçiler için hemen hemen olanaksızdı.Ücretlerin parça parça ödenmesi karşısında iyice zorduruma düşen işçiler, işverenden ücretleriniartırmasını ve bir defada ödenmesini, 73 gündürödenmeyen ücretlerinin derhal ödenmesini ve teknikkadroların ve donanım yetersizliklerinin bir an öncegiderilmesini talep ettiklerinde, işverenden, üretimindüşük olması bahanesiyle red cevabı aldılar.”

İşte işverenin bu “red” cevabının ardından Alpagutmaden işçileri ücretlerini alabilmek ve taleplerinikabul ettirebilmek için 16 Haziran 1969’da işletmeyiişgal etme yolunu seçmişlerdir. Haziran Direnişi ilebirlikte taban iradesini ortaya çıkarmakta etkili biryöntem olarak kullanılan “forum” kültürü Alpagutişçileri tarafından da kullanılmış, işgal başladığındaÇorum Ekspres’e haber yapan Yaşar Köstekçi’niaktarımına göre bütün işçiler forum düzenlemişler veocağın idaresine el koymaya karar vermişlerdir.

Özyönetim deneyiminin mimarı: “İhtilal konseyi”

İşgalin başlaması ve yönetime el konulmasınınardından işçiler ilk olarak “ihtilal konseyi” adınıverdikleri komitelerini kurmuşlardır. İşçilerin kendiaralarından seçerek oluşturdukları bu konsey tümişçilerin dahil olduğu “işçi genel kurulu”na karşısorumluydu ve olan biten her şeyden “işçi genelkurulu”nu haberdar etmekle yükümlüydü.

Tıpkı bugünlerde Greif işçilerinin yaptığı gibiAlpagut işçileri de kurdukları komite aracılığı ile büyükdisiplinle hareket etmişlerdir. Bu disiplinleri ile üretimi

Alpagut işgali

İşgalin başlaması veyönetime el konulmasınınardından işçiler ilk olarak“ihtilal konseyi” adınıverdikleri komitelerinikurmuşlardır. İşçilerin kendiaralarından seçerekoluşturdukları bu konsey tümişçilerin dahil olduğu “işçigenel kurulu”na karşısorumluydu ve olan biten herşeyden “işçi genel kurulu”nuhaberdar etmekleyükümlüydü.

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 09

“Acılara tutunarak” ilerlediği yolda, uzun ve zorlubir yolculuk bekler Hasan Hüseyin’i; “Belki sırtlanlarüşüşmüştür leşlere, kuzgunlar çöküşmüştür akkayalara, kuduzlar tutmuştur belki yolları. Belkisilinmiştir ayak izleri yolcuların.” Bilir bütün bunları,“Çünkü ne ilk yolcusudur bu yolun, ne de son.“

“Karagün Dostu”dur şiir onun. “Matarada su,torbada ekmek ve kemerde kurşun” değilse de şiir,yine de “matarasında suyu, torbasında ekmeği vekemerinde kurşunu kalmamışları ayakta tutabilir.”

“Hor bakılmamıştır karıncaya, kırılmamıştır kanadıserçenin, vurulmamıştır karacanın yavrulusu.’” Ve “Şubebelerin güzelliği” de olmasa, “çürümek nezindanlarda, özlem ne ayrılık ne.” Bir meydanokumadır onun dizeleri; “Ekilir ekin geliriz, ezilir ungeliriz, bir gider bin geliriz, beni vurmak kurtuluş mu?”

“Bir oğlu olacaktır” adı gerçekten “Temmuz.”Ancak oğluna öğrettiği çalıp çırpma değildir. “Obenden proleter” dediği “temmuz”, istemektedir ki“doyumsuz günlere doğsun.” “Acıtan bir gerçek”bırakır oğluna. Çünkü “ölümden, ölmekten değildirkorkusu.” “Daha güzel bir dünya, yaşanılır bir vatan”diye başladığı yolculukta, ‘vurulup bir geyik gibidüşmek’ vardır, “boylu boyunca.” İnanmaktadır;“Boşuna dönmüyor bu rotatifler. Boşuna bağırmıyorbu kara. Boşuna dinlemiyor bu korku kapımızı.”İnanmaktadır; “Kısa çöp uzun çöpten hakkını alacakelbette.”

Olacakları bilmektedir ama yine de “bendenbilmeyin” diye dalga geçer. Der ki, “Bu düzen beylerdüzeni. Bu düzeni ben yapmadım. Ben diyorum ki size,bu düzen beyler düzeni. Ortalık gitgide karışıyor.Ortalığı karıştıran ben değilim. Ben diyorum ki size,ortalık gitgide karışıyor. Bir gün kıyamet koparsa...Kıyamet kopsun istemiyorum. Ben diyorum ki size, birgün kıyamet koparsa...” Çünkü “İstanbul’da birfabrika” vardır ve o “fabrikayı işçiler çalıştırır.”

“Avutmamışsan umutsuzu, su diyene bir avuç suvermemişsen. Kolay gelsin dememişsen taş kıranlara.Ve bayraklı pankartlı yürüyüşlere, halaylı horonlu grevşenliklerine katılmayı aşk gibi duymamışsan... Sende işyok be kardeşim” demiştir. Borçludur çünkü “gözdekiışıltıya, alındaki çizgiye ve yaşamın kendisine.”

Yanı başında devrimciler en güzel yıllarında,yaşanılabilecek güzel günler için tereddütsüz ölmekte,öldürülmektedir. Hasan Hüseyin’inde yüreğidayanamaz bu acıya, isyana çağırır. “Bıçak kemiktedir”artık. Şiirleriyle biler o bıçağı; “Eti geçti duydun mu,bıçak kemikte. Duymadınsa duy artık, behey allahınkulu bıçak kemikte. Duy da silkin n’olursun. Bu ne biçimuyku bu, bıçak kemikte. Verilmemiş alınmış hep, yükvurulmuş dağlar gibi. Kımılda da kurtar şu onurunu,bıçak kemikte. Topraksa paylaşılmış, kıyılarsayağmalanmış. Umut hacizde. Anasın boynun bükük,babasın kolun kırık. Oğullar kan içinde, kaldır artıkbaşını. «Kalsın benim dâvam, dîvana kalsın» demişozan. O dîvan sensin artık, bıçak kemikte.”

Mevsim “filizkıran fırtınasıdır.” “Gün doğmadanbaşlamıştır filizkıran fırtınası, ne dal kalmıştır netomurcuk.” Anlar Hasan Hüseyin. “Elbet bir bildiği

vardır bu çocukların. Kolay değil öyle genç ölmek. Yeşilbir yaprak gibi yüreği, koparıp ateşe atmak, pek öylekolay değildir.” Nurhak’ta güneş doğmaz artık. “Uçankuşlar yuva kurmaz. Dökülen kan, yerde kalmaz.” Fakat“Sorulacaktır hesabı. Böyle kalır sanma devran. Yoladevam eder kervan. Öldü Sinan, doğdu Sinan,omuzladı silahını.”

“Değil mi ki kırdılar bu fidanları, değil mi kiağlattılar bu anaları” müthiş öfkelidir; “Her şey bittionlar için” der. “Su değil içtikleri artık onların. Yedikleriekmek değil, el değil sıktıkları. Onlar için her şey bitti.Bu törenler bu cayırtı, bu ipekler bu altınlar bu yaldız,bu koşum saltanatı, yalan yalan hepsi yalan. Korkudurbayrakları, korkudur. Onlar için her şey bitti. Her şeybitti onlar için. Ne bir tutunacak dal, ne bir dayanacakduvar.” Hiçbir şeyleri yoktur. “Anaları yoktur onların,kardeşleri yoktur. Yavruları yoktur onların. Aşklarıözlemleri bekledikleri yoktur. Kime diyebilirler güzelimdiye.”

Ve “Sokakta tank paleti, sokakta düdük sesi, sarısarı yapraklarla birlikte sanki dallarda insaniskeletleri” vardır. Endişelidir; “Asacaklar Aydemir’i,asacaklar Gürcan’ı, belki başkalarını.” ‘Gece leylâk vetomurcuk kokmaktadır. Yıllar var ki ter içinde taşımıştırbu yükü.’ Bırakır “Acının alkışlarına, 3 Haziran ‘63’ü.”Geçse de “gölgesinden tankların tomsonların”,‘şurasında bir çalıkuşu ötmektedir’ ve “Hazirandaölmek zor” dur.

Yeri gelir “Koçero” olur, “vatan şiiri.” “Öyle biryerdedir ki”; “Yaprak döker bir yanı, bir yanı baharbahçe.” Gün gelir “Kızılırmak” olur, akar dizelerinden.Gün olur “Üç etekli, ak puşulu, türkü bakışlı kadınlarladağlara doğru yürür.”

‘Öyle bir yerdedir ki ne karanfil, ne kurbağa. Öylebir yerdedir ki bir yanı mavi yosun, dalgalanır sularda.Bir yanı çocuk parkı, çığlık çığlığadır.’ Yani 1983’tebeyin kanaması geçirmiştir ve bitkisel hayattayaşamaktadır. “Yaşayanlar bir gün ölür elbette.Ağaçlarla, balıklarla, Kuşlarla ben amenna” demiştirzaten ve 26 Şubat 1984’te hayata gözlerini yumar.

Ancak “Kavel grevcilerinin türküsünü” söyleyen,şiirini yazan Hasan Hüseyin, “O çoban ateşinin yandığıyerde, Kavel’de”, yeni Kaveller’de, Greif’lerde

“Acıyı bal eyleyen” şair

yüzde 50 oranında artmışlardır. Yaptıkları satışlar ilehem işletmenin ihtiyaçlarını karşılayabilmişler hem deişçilerin içeride kalan ücretlerini ödemeyebaşlamışlardır.

Alpagut’ta oluşturulan bu özyönetim deneyimininişleyişi Alpagut işgalinden bir yıl sonra kaleme alınanbir değerlendirmede şöyle açıklanıyordu:

“Alpagutlu işçiler, ‘işçi kontrolü’nünörgütlenmesinden sonraki evrede, yeni düzeninişlerliğini sağlamak zorundaydılar. Bunun için, ilkolarak, çalışma ve dinlenme saatlerinin kesin birdüzene bağlanması yoluna gidildi. 13 Haziran sabahıuygulanan işgal planı, kalın çizgileriyle, çalışma vedinlenme saatlerini düzenleme çalışmalarınayansımıştır. Şöyle ki, üretim faaliyeti sekizer saatlik üçvardiya üzerinden yürütülecek, vardiyasınıtamamlayan işçi sekiz saat nöbet tutacak ve ondansonra da sekiz saat dinlenecektir. Hemen hemenişlemez duruma gelmiş işletmeyi canlandırmak ve yenidüzenin işleyişini sağlam temellere oturtmak için,işçiler, ikinci olarak, eski işbölümü düzenlemelerini birkenara ittiler ve verimliliği azamiye çıkaracak yenidüzenlemeler, geliştirdiler. Bir yandan çalışma vedinlenme saatlerinin ayarlanması, aylaklığa sonverilmesi vb., öte yandan da, yeni işbölümüdüzenlemelerinin getirilmesi sayesinde, toplam linyitüretiminde önemli artışlar olmuştur.” (Kaynak: Fişek,Kurthan (1970) “Alpagut Linyit İşletmesi İşgalininBirinci Yıldönümünde”)

Alpagut’ta işgal “zor yoluyla” bitirildi, ancakdireniş devam etti

Alpagut işçilerinin başlattığı işgal ve özyönetimdeneyimi 35 gün sürmüştür. Dönemin Çorum ValisiCelal Güvenç’in işveren konumunda “Alpagut Linyitişletmesi Sendika Şubesi yöneticileri de gelsin birliktetoplantı yapıp çözelim” önerisinin işçiler tarafındankabul edilmemesi ve işçiler tarafından “istenilentoplantının ancak işletmede olabileceğinin” ifadeedilmesinin ardından 17 Temmuz gecesi, Ankara’dangetirtilen bir jandarma birliği işçilere saldırarak işgalibitirebilmiştir. Bu saldırının ardından da 13 işçininişine son verilmiş ve “suçlu” ilan edilmişlerdir.

Alpagut işgalinin öncülerinden İşçi Konseyi başkanıMehmet Kocatüfek ise bu saldırının ardındanverdikleri mücadelenin meşruluğunu şu sözlerle dilegetirmiştir: “Davranışım suç ise neden 32 gün sonramüdahale ettiler? 1 milyon lira alacaklıyız, jandarmagöndereceklerine alacaklarımızı göndersinler!”

İşgalin başından beri sendikanın ufkunu aşan birşekilde hareket eden Alpagut işçileri karşısında işgalinsonlandırılmasının ardından sendika uğursuz rolünüoynamak için fırsat yakalayabilmiştir. İşgalin ardındanMaden İşçileri Sendikaları Federasyonu Genel BaşkanıKemal Özer “İşçiyi zorla ocağa soktuk” demiştir.Sendikanın bu ihanetine rağmen Alpagut işçlerimücadeleden vazgeçmemişler, taleplerinin kabuledilmesi ve işten çıkartılan arkadaşlarının işe gerialınması için mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Alpagutişçileri bu mücadeleleri sonucunda işten atılanarkadaşlarının işe geri alınmalarını ve işletmeninTürkiye Kömür İşletmeleri’ne devredilmesinisağlayabilmişlerdir.

Alpagut işgali, Alpagut işçilerinin tam kazanımıylasonuçlanamasa da, mücadele tarihine eşsiz birdeneyim bırakmış, bugün Greif’a giden yolu açankilometre taşlarından birisi olmuştur.

B. Bahar

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 09

İmran Aydın devrimci bir işçi… İşçi sınıfının kurtuluşmücadelesine, devrim ve sosyalizm mücadelesinesevdalı bir dava adamı… İmran Aydın 1963 yılındaErzurum’da doğdu. Emekçi, yoksul bir aileninçocuğuydu. İmran’ın ailesi Ankara’ya taşındı. İmranAydın İlkokulu bitirdikten sonra daha çocuk yaştaykenAnkara sitelerde çalışmaya başladı.

İmran Aydın daha işçiliğinin başlangıcında devrimciçalışmaya omuz verdi. Ankara Hüseyin Gazi’de 1977yılında kurulan Genç İşçiler Birliği Derneği’nin (GİB-DER) kuruluşunda yer aldı. Henüz 14 yaşında olmasınarağmen GİB-DER çalışması içinde öne çıktı. GİB-DERonun için tam anlamıyla bir okul oldu.

İmran daha 16 yaşına geldiğinde kalfa oldu. İşindeortaya koyduğu yaratıcılığı ve paylaşımcı kimliği ileartık genç çırakların kıvırcık abisi olmuştu. Ama neailesi ne de mahalle arkadaşları devrimci faaliyetindenhabersizdi. Yer altı faaliyeti yürüttüğünü ustacaperdeliyordu. Tam bir yer altı militanlığı olgunluğu ilehareket ediyordu. Zira İmran, tıpkı tarihe mal olmuşdevrimciler gibi devrim ve sosyalizm mücadelesiuğruna her bedeli ödemeye hazırdı. Devrim vesosyalizm mücadelesinde kendi benini öne çıkarmıyortarihsel ve toplumsal rolünü oynarken reklamınıyapmaktan özenle kaçınıyordu.

Yıl 1980, 12 Eylül karşı devrimi gerçekleşir. Tümdevrimci ve ilerici kitle örgütleri kapatılır. Devrimcifaaliyet hızla zayıflar. 12 Eylül faşizmi devrim vesosyalizm mücadelesinden kaçışları hızlandırır. İmranAydın 12 Eylül faşizmine karşıbayrak açar. Sınıf çalışmasınısürdürür. Çalıştığı atölyede grevörgütler. Grevden dolayı işçiarkadaşları ile birlikte gözaltınaalınır. 40 gün boyunca gözaltındadirenişin türküsünü söyler. Gözaltıonda yılgınlığı değil, devrimdavasına bağlılık inancını pekiştirir.Gözaltı onun devrimci kimliğinindaha da kristalize hale getirmesinedeniyle ona çok şey katar.

13 Aralık 1980’de yoldaşı veakranı olan ve zulmün karşısındaboyun eğmeyen Erdal Eren’inidamı ile sarsılır. Bu sarsılma onundüzene karşı öfkesini ve savaşmaisteğini daha da kamçılar. ErdalEren’in idamı İmran Aydın’ındüzene dönük devrimci tutumunudaha da güçlendirir. Mücadeleyetüm gücüyle sarılır.

İmran Aydın hiçbir örgütselbağa sahip olmamasına rağmendevrimci faaliyeti sürdürür.Zorluklar karşısında geri adım atmayan İmran Aydındevrimci mücadeleyi örgütlemeye devam eder.İşçilerin yaşamına dönük devrimci müdahaleyikesintisiz sürdürür. Çalıştığı atölyelerde işçilerle,çıraklarla yakın ilişki kurar, onları anlamak içinçabalarını yoğunlaştırır. Usta ve patronlar tarafından

uygulanan şiddet ve hakaretlere karşı çıraklarıkoruyup, kollayan tutumuyla öne çıkar. O, çıraklarınİmran abisi olarak işçilerin hafızasına adını kazır.

1990 yılında İmran aranmaya başlar. Ulus’ta biryoldaşı ile birlikte polis tarafından yakalanır. Polisintüm işkenceli sorgularına rağmen tek bir soruya yanıtvermeme tutumunu sürdürür. Tüm işkencelere

rağmen ismini kabullenmezİmran… Direnir, düşmanı ininderezil rüsva eder.

Tarih 1 Mart’tır. İşkencecilerİmran Aydın’ın kardeşi imdat’ıteşhis için işkence merkezi olanDAL’a getirirler. İmdat abisinitanıdığını söyler. İmran bunarağmen kardeşi İmdat’ıtanımadığını, isminin üzerindeçıkan kimlikte adı- soyadıHasan Taş olan kişi olduğunusöyler. İşkenceciler artıkyakaladıkları kişinin kıvırcıkolarak bildikleri İmran Aydınolduğundan emindirler.Gözaltına alınmasının üzerindebir gün geçmemişken işkencecikatiller sürüsü tarafındankatledilir.

Aynı operasyonla gözaltınaalınanlar, işkencelerdengeçirilenler İmran’ın gözaltındaişkencede olduğundanhabersizdirler. Sürekli slogan

sesi duyarlar. İmran durmaksızın slogan atıyor ve tekkelime konuşmuyordur. Sonra sloganlar anidenkesiliyor ve gözaltındakiler bir olağan üstülükolduğunu anlarlar. Katiller telaşlı bir hareketlilikiçindedirler. Bir koşuşturmaca yaşanmaktadır. İmranöldürülmüştür. Cinayete kılıf aranmaktadır.

İmran Aydın Ankara Mobilyacılar Sitesi’ne devrimve sosyalizm mücadelesinin nefesini taşımış, işçileridevrim davasına kazanmak için en ağır bedeli ödemeyigöze almıştır. Devrim davası yolunda ölümsüzleşendevrim şehitleri arasına adını yazdırmıştır. İmranAydın, başı dik, anlı açık bir şekilde ayrıldı aramızdan.

Her ne kadar partisi 12 Eylül karşı devrimininbasıncı altında tasfiyeci bir noktaya savrulmuşsa daİmran Aydın kendisini devrim davasına adamayı bilmiş,yılgınlık ve tasfiyeciliğin etkilerine karşı bir savaşçıolarak dimdik ayakta durmuştur.

“Partimizin kuruluşu devrim davası uğruna bedelödemiş, acı çekmiş, yiğitlikler sergilemiş geçmişdönemin devrimci kuşaklarının yarattığı mirasıngüvenceye alınmasıdır” diyerek Komünistler devrimcisiyasal mücadele tarihinde yer aldıkları ilk andanitibaren devrimci mücadele birikimini ve mirasını,devrim şehitlerini sahiplendiler. Zira komünistlersavaşın en temel dayanaklarından birinin geçmişindevrimci mirasını sahiplenmek olduğu konusunda tambir bilinç açıklığına sahiptirler.

İmran Aydın’ın onurla taşıdığı sosyalizmin kızılbayrağı bugün işçi sınıfı devrimcilerinin ellerindedir.Komünistler sanayi kentlerinde işçi sınıfını devrimcisınıf mücadelesine kazanmak için çaba gösteriyorlar.İmran’ın onurla taşıdığı işçi sınıfı devrimciliği bayrağınıbugün komünistler onurla taşıyorlar. Devrimci- ihtilalciruh ve savaşçı kimlik İmran Aydın’la, komünistlerinortak paydasıdır.

İşçi sınıfının kurtuluş mücadelesi emekle, yürekle,mücadeleyle, ödenen bedellerle yazılır. Devrim vesosyalizm şehitleri yüreklerde silinmecesinekazınmışlardır. Orda söz biter eylem başlar. Emekçilereadanan, insanlığın güzel geleceği olan sosyalizmkavgası başlar. İmran Aydın devrim yürüyüşününönemli isimlerinden biridir. İmran Aydın’ın devrimcimilitan çizgisinin günümüzdeki temsilcileri sınıfdevrimcileridir. İşçi sınıfı devrimcileri İmran Aydın’ıdevrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşatmaya devamedeceklerdir.

İmran Aydın ölümsüzdür!

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/09 * 28 Şubat 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

İmran Aydın’ın onurla taşıdığısosyalizmin kızıl bayrağıbugün işçi sınıfıdevrimcilerinin ellerindedir.Komünistler sanayikentlerinde işçi sınıfınıdevrimci sınıf mücadelesinekazanmak için çabagösteriyorlar. İmran’ın onurlataşıdığı işçi sınıfı devrimciliğibayrağını bugün komünistleronurla taşıyorlar. Devrimci-ihtilalci ruh ve savaşçı kimlikİmran Aydın’la, komünistlerinortak paydasıdır.

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 09

Emekten yana kamuoyuna, sendikalara, basına,demokratik kitle örgütlerine, siyasi kurumlara...

Amerikan tekeli olan GREIF’ın Hadımköy ve Dudullu fabrikalarındabaşlattığımız işgalimiz 17. gününe girdi.

Başta taşeron kölelik uygulamaları olmak üzere insanlık dışı tümuygulamalara karşı taşeron-kadrolu ayrımı yapmadan mücadeleye başladık.Bölüm ve fabrika komitelerine dayalı işleyişe sahibiz. Sözleşme taslağınınhazırlanmasından işgal eylemimize kadar tüm kararları birlikte aldık, birlikteuyguladık.

Toplu sözleşme sürecinin başladığı ilk günden itibaren Greif yöneticileritaleplerimizi görmezden geldi. Bağlı bulunduğumuz sendikamız dahi (taşeronarkadaşlarımızın kadroya alınması...) taleplerimizin “hayal ürünü” olduğunusöyledi. Bizler biliyorduk ki, işçi sınıfına vurulmuş prangaları parçalamak içinatılan adımlar eğer ki sınıfın örgütlü birliğine dayanıyorsa parçalanır. Bir kere işçisınıfı üretimden gelen gücünün farkına varsın. Bu silahını kullanacak örgütlülüğüsağlasın, gerisi zaman işidir.

Bizler bu gerçekliği bildiğimiz için birliğimizi kurduk, fiili-meşru mücadeleyolunu seçtik. Biliyorduk ki patronlar düzeninin yasaları bize bir maddesinde birhak verirken diğer maddeleri ile bu hakkımızı kullanmamızı engelliyordu. Sonbirkaç yılda yaşanan grev vb. eylemlere dönüp baktığımızda bu gerçekliği çokdaha rahat gördük. Yasal grev kararı alan emekçilerin grev alanındanatılmasından tutalım da greve çıkılan fabrika ve işletmelerde üretimin devamettirilmesine varan uygulamaları gördük. Aynı akıbeti, yaşamamak için patronlar

düzeninin yasalarını bir kenara ittik. Zor olanı seçtik. Taşeron kölelik sisteminekarşı mücadele patronlar düzeninin yasalarının sınırlarına sığmazdı. Bunun içindüzenin yasalarını deldik. İşçi sınıfının haklı ve meşru mücadelesinin yasaları ilehareket ettik. Bugün işgalimizin 17. gününe girdik. Dostlarımızdan ve çeşitliilerici kurumlardan destek aldık. Sesimize ses kattılar. Fakat sesimizi duymazdangelenler, işgalimizin amaç ve hedeflerini çarpıtarak yansıtmayı tercih edenleroldu. Her şeye rağmen direnişimizin sesi her yerde yankılanıyor. Dayanışmabüyüyor. Örgütlü birliğimiz ve taban irademizden aldığımız güçle kazanıma doğruilerliyoruz.

Kazanıma giden yolda daha hızlı ve güçlü yol kat etmemiz için emekten yanaolan kurumlara, basına, sendikalara, kurum ve kişilere önemli görevler düşüyor.Artık Greif Direnişi’ni sadece Greif işçilerinin direnişi olarak görmektenvazgeçmenin zamanıdır. Greif işgali tüm emek dostlarının işgalidir. Zaferi de işçisınıfı ve emek dostlarının zaferi olacaktır. Duyarlı tüm kesimleri bu bilinçlesorumluluklarına sahip çıkmaya bir kere daha davet ediyoruz. Greif Direnişi ilesınıf dayanışmasını büyütmeye çağırıyoruz.

Bu, emekten yana olan bütün kurumların tarihsel görevi ve sorumluluğudur.

facebook: Greif İşgal Grev Direniştwitter: @DirenGreif

İletişim:Engin Yılgın: 0 542 650 65 25Ferhat Alsaç: 0 536 977 19 93

İşgalci Greif İşçileri 26 Şubat 2014

Greif işçilerinden çağrı:“Dayanışmayı büyütelim!”