kızıl bayrak 2014 04

32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 04 • 24 Ocak 2014 • 1 TL “Çocuk cezaevlerinin derhal kapatılması gerekiyor” » s.16-17 » ABD mali krizi perdelemeye çalışıyor » s.18 » » Gerici dalaşma ve Kürt hareketinin tutumu Çürümüş düzenle uzlaşmaya hayır! Sınıf savaşına evet! A KP’nin “tam demokratik bir ülke inşaası” ve “demokratik barış”ın muhatabı olarak görülebilmesi gibi trajikomik kaçan vurguları bir yana bırakırsak, Öcalan açıkça AKP’yi kollayan bir tutum açıklamıştır. (s.4) » EMEP gerçekte kimleri savunuyor? B u yazıda ortaya konanlar ise, Emek Partisi’nin iki işçi eylemi üzerinden açığa çıkan gerçek konumunu ve reformizmin uğursuz rolünü göstermeyi amaçlamaktadır. (s.11) » Cenevre-2’de uzlaşma arayışı Son günlere kadar akıbeti belirsiz kalan Cenevre-2 Konferansı, ABD’nin işbirlikçilerine basınç yapmasıyla nihayet toplandı. Konferansa, muhaliflerin yanı sıra 40’a yakın ülkenin temsilcisi de katıldı. Montrö’de toplanan konferansın ilk günü, tarafların birbirini ağır sıfatlarla itham ettiği atışmalara sahne oldu. (s.19) Sendikaların tepe yönetimlerini tutanlar, bugüne kadar olduğu gibi bugün de emperyalizme ve burjuvaziye hizmet ediyorlar. Her şeyleriyle burjuvazinin dünyasına aittirler. Onlar gibi çürümüş ve kokuşmuşlardır. Boğazlarına kadar pisliğin içerisine batmışlardır. Bugün yağmalanan, peşkeş çekilen, paylaşılamayan zenginliklerin hemen tümü işçi sınıfı ve emekçilerden çalınmıştır. Sendika ağaları da bu hırsızlığın dolaysız sorumluluğunu taşımakta, ondan pay almaktadırlar. Bunun için bunca pisliğe rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranmakta, pisliğe batanların peşinden ayrılmamakta, düzenin sarsılması ihtimalinden dolayı korkuya kapılmaktadır. İşte bunun için işçi sınıfı bir yandan yaşanan yolsuzlukların, diğer yandan ise sendikal ihanet çetelerinden yaptıklarının hesabını sormalıdır. Bu mücadelede başarılı olabilmek için ise fiili-meşru mücadele ve örgütlenme yolu tutmalıdır. Ancak böylelikle işçi sınıfının önüne kurulan tuzaklar boşa çıkarılabilir ve taşeronlaştırmanın kaldırılmasından özelleştirilmenin durdurulmasına, sendikal hakların önündeki engellerin kaldırılmasından sınırsız söz- basın ve örgütlenme özgürlüğüne kadar haklı ve meşru tüm bu talepler uğruna etkili bir mücadele süreci yürütülebilir. (s.2)

Upload: kizilbayrak

Post on 15-Mar-2016

250 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2014 04 / 24 Ocak

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 04

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 04 • 24 Ocak 2014 • 1 TL

“Çocuk cezaevlerinin derhal kapatılması gerekiyor” » s.16-17» ABD mali krizi perdelemeye çalışıyor » s.18»

» Gerici dalaşma ve Kürt

hareketinin tutumu

Çürümüş düzenle uzlaşmaya hayır!

Sınıf savaşına evet!A

KP’nin “tam demokratik birülke inşaası” ve “demokratikbarış”ın muhatabı olarak

görülebilmesi gibi trajikomik kaçanvurguları bir yana bırakırsak, Öcalanaçıkça AKP’yi kollayan bir tutumaçıklamıştır. (s.4)

» EMEP gerçekte

kimleri savunuyor?

Bu yazıda ortaya konanlar ise,Emek Partisi’nin iki işçi eylemiüzerinden açığa çıkan gerçek

konumunu ve reformizmin uğursuzrolünü göstermeyi amaçlamaktadır. (s.11)

» Cenevre-2’de

uzlaşma arayışı

Son günlere kadar akıbeti belirsizkalan Cenevre-2 Konferansı, ABD’ninişbirlikçilerine basınç yapmasıyla nihayettoplandı. Konferansa, muhaliflerin yanısıra 40’a yakın ülkenin temsilcisi dekatıldı. Montrö’de toplanan konferansınilk günü, tarafların birbirini ağır sıfatlarlaitham ettiği atışmalara sahne oldu. (s.19)

Sendikaların tepe yönetimlerini tutanlar, bugüne kadar

olduğu gibi bugün de emperyalizme ve burjuvaziye hizmet

ediyorlar. Her şeyleriyle burjuvazinin dünyasına aittirler.

Onlar gibi çürümüş ve kokuşmuşlardır. Boğazlarına kadar

pisliğin içerisine batmışlardır. Bugün yağmalanan, peşkeş

çekilen, paylaşılamayan zenginliklerin hemen tümü işçi sınıfı

ve emekçilerden çalınmıştır. Sendika ağaları da bu hırsızlığın

dolaysız sorumluluğunu taşımakta, ondan pay almaktadırlar.

Bunun için bunca pisliğe rağmen hiçbir şey olmamış gibi

davranmakta, pisliğe batanların peşinden ayrılmamakta,

düzenin sarsılması ihtimalinden dolayı korkuya

kapılmaktadır.İşte bunun için işçi sınıfı bir yandan yaşanan

yolsuzlukların, diğer yandan ise sendikal ihanet çetelerindenyaptıklarının hesabını sormalıdır. Bu mücadelede başarılıolabilmek için ise fiili-meşru mücadele ve örgütlenme yolututmalıdır. Ancak böylelikle işçi sınıfının önüne kurulantuzaklar boşa çıkarılabilir ve taşeronlaştırmanınkaldırılmasından özelleştirilmenin durdurulmasına, sendikalhakların önündeki engellerin kaldırılmasından sınırsız söz-basın ve örgütlenme özgürlüğüne kadar haklı ve meşru tümbu talepler uğruna etkili bir mücadele süreci yürütülebilir.

(s.2)

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 04

AKP ile Cemaat arasındaki kavga tüm hızıyla devamederken geçtiğimiz günlerde sahneye bu kez sermayeörgütleri (TİSK, TOBB, TZOB) ile bazı sendikakonfederasyonları (Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen) çıktı.“Türkiye hepimizin” sloganıyla birlikte arz-ı endamettiler. “Toplumun farklı kesimlerini temsil ediyoruz”iddiasıyla “birlik ve bütünlük” mesajı verip taraflarısorumluluğa çağırdılar, kavgaya son verilmesiniistediler. Aksi halde bu çatışmanın “küresel krizerağmen sürdürülen ekonomik başarıyı sekteyeuğratacağını”, “Türkiye’nin güçlenmesinden huzursuzolanlara fırsat vereceğini”, “Türkiye için üretenşirketlerin itibarını zedeleyeceğini”, “Ülkeyiistikrarsızlığa sürükleyeceğini” iddia ettiler.

Sendikal ihanet ve işbirlikçilik bir gelenektir!

Kuşkusuz bu mizansenle ilk kez karşılaşmıyoruz.Kurulu düzenin nefessiz kaldığı hemen her durumdabu haydutlar takımı benzer laflarla sahne almayıgelenek haline getirmişlerdir. Bu yeri gelmiş depremsonrasında çivisi çıkan devlete sahip çıkmak olmuş,yeri gelmiş kirli savaş şakşakçılığı olmuş, yeri gelmişekonomik krizde “fedakarlık” masallarıyla acıreçetelere imza atmak olmuştur. Son olarak bu hayduttakımını aynı teranelerle Haziran Direnişi sırasındasahne alırken görmüştük. Gerici-faşist rejiminsokaklarda terör estirdiği, cana kıydığı daha o ilkgünlerde, DİSK ve KESK’in toplumsal muhalefetinçağrısına uyup sokağa çıktığı günün ertesinde, sahnealıp AKP’ye sahip çıkmış, “marjinaller” edebiyatınadestek çıkıp “eve dönün” çağrısı yapmışlardı.“Herkesin bakışlarının yükselen Türkiye üzerindeodaklandığı bu dönemde”, “huzur ve istikrar”teranelerini okumuşlardı.

Bu süreklilik, ortada bir gelenek kadar, yapısal birilişki ve kurumsal bir işbirliğinin olduğunu dagöstermektedir. Ama bunu sadece bir tarihsel kesitiçerisindeki söz ve davranışlardan çıkarmıyoruz. Artıkkabul edilen, belgelerle ispat edilen bir gerçektir ki,emperyalizmin savaş örgütü NATO’nun kontrgerillatalimnamelerince kurulan derin devlet yapılanmalarıiçerisinde işçi sendikalarının bir kısım yöneticileriylesermaye örgütlerine özel bir rol biçilmektedir. Bugüçler, hem tek tek, hem de işbirliği halinde toplumsalmücadeleye karşı konumlandırılmaktadır. Bunlarıngrev ve direnişlerin üstesinden gelmek, devrimci işçive sendikacılar ile devrimci harekete karşı ideolojik-politik ve fiziki tasfiye operasyonları gerçekleştirmek,sınıfsal bilincini karartmak ve toplumsal gerçeklerinüzerini örtmek üzere kafa karışıklığı yaratacakpsikolojik savaş operasyonları yürütmek gibi görevleribulunmaktadır.

Böylelikle kurulu düzenin ayakta kalmasında dapatlayıcı silahlardan ve işkenceci katillerden çok dahaetkili bir rol oynarlar. Çünkü böylelikle ayağakalktığında bu düzenin soluğunu kesecek, krizanlarında ise dipsiz bir kuyuya yuvarlayacak güce sahipbir gücü, işçi sınıfını zapt ederler. İşçi sınıfının elinikolunu bağlar, hareketsiz kılarlar. Bu ise haliyleemperyalistlere ve işbirlikçilerine büyük bir yönetme

kolaylığı sağlar.Sadece yukarıda sıraladığımız pratikler üzerinden

dahi bunun nasıl büyük bir hizmet olduğunu biliyoruz.Hatırlanırsa 17 Ağustos depreminde halkını yıkımınaltında bırakan devlet gerçeğinin üzerini örtmek içinelbirliğiyle “sivil toplumcu” bir rüzgar estirmişlerdi.Ama böylelikle sadece halkın ölümünden sorumludevlet gerçeği gizlenmemiş, aynı zamanda depreminöngünlerinde mezarda emeklilik yasasına karşıbüyüyen büyük işçi dalgasının da önünü kesmişlerdi.Oysa onbinleri diri diri mezara koyan sermaye iktidarı,depremin gürültüsüne mezarda emekliliği de geçirmepervasızlığını göstermekteydi. Kürt halkına yönelik kirlisavaş sırasında da bu “sivil” kontralar, “teröre” karşı“milli birlik ve beraberlik” örtüsü altında savaşçığırtkanlığı yapmış, işçi sınıfı ve emekçileri zehirleyipkandırmıştır. Her ekonomik krizde de ağır faturanın işçive emekçilere ödetilmesini sağlamışlardır. Esnekçalışma yasaları, sendikal hak ve özgürlüklere atılantırpanlar da bu arada verilen hizmetlerden bazılarıdır.Haziran’da ise gerici-faşist rejime soluk olmuş, şimdide iki gerici odağın kavgasının kurulu düzeni zorasokmasına engel olmaya, yangını büyümedensöndürmeye çalışıyorlar.

Düzenin bekası için AKP’ye payandalık...

Açıklamalarında hem yolsuzluğa karşı mücadeleedilmesini hem de “paralel devlet”in tasfiyesiniistiyorlar. İstiyorlar da kimden-AKP’den istiyorlar...Üstelik de tutup bunu yaparken ipliği pazara çıkan,siyasal meşruiyeti tartışılır hale gelen AKP’ye bol bolövgüler diziyorlar, ona alenen payandalık yapıyorlar.“Krize karşı süren ekonomik başarımızın sekteyeuğramaması”, “Güçlenen Türkiye’den huzursuzolanlara fırsat verilmemesi”, “Cumhuriyetimizin 100.yılına odaklanan Türkiyemiz’in yoldan çıkarılmaması”gibi temenniler gerçekte AKP’ye ve onun çürümüşyöneticilerine şakşakçılık yapmaktan başka bir anlamtaşımıyor.

Böylelikle ortalığa saçılan pisliğin üstünü örtmeyeçalışıyorlar. Diğer taraftan “Çünkü Türkiye hepimizin”diyen bu sivil çete bir başka misyonu daha üstlenmişgörülüyor: Çatışan iki gerici odağı barıştırmak! Öyle kiyaptıkları çağrı şu sloganların alt alta dizilmesiyle sonaeriyor: “Hepimiz bu ülke için çalışıyoruz, bu ülke içinüretiyoruz. Gün ayrışma değil, bütünleşme günüdür.Gün, günlük çekişmelerden sıyrılıp, ortak geleceğimiziçin birlikte hareket etme günüdür. Çünkü Türkiyehepimizin.”

Çağrı iki gerici odağa yapılıyor. Ayakkabıkutularında çıkan milyon dolarlar, komşu bir halkıtüketen bir gerici iç savaşta kullanılmak üzere yapılansilah sevkiyatları, yolsuzlukların üzerini kapatmak içinsergilenen bu pervasızlık, katmerli baskı ve sansür....Tüm bunlar onlara göre günlük çekişmelerden başkabir şey değil, öyleyse “ortak gelecekleri” uğruna buçekişmeleri bırakıp her şeyi eski tas eski hamamsürdürsünler...

Burjuvazinin kavgasını veriyorlar

Kuşkusuz tüm bunların gerisinde oldukça yalın birsınıf çıkarı ve tutumu var: Burjuvazinin çıkar vebeklentileri bu papazca sözlerin arkasından tümçirkinliğiyle sırıtıp duruyor. Zaten işçi sınıfının, bağımsızsınıf konumundan, sınıfsal sorunları ve çıkarlarınıngereklerinden hareketle bu sözleri tartıya vurduğundanasıl bir ikiyüzlülük ve ihanetle yüz yüze bulunduğunuanlaması zor değil. Sadece şu sözcük işçi sınıfı için çokşey anlatıyor olmalı: “Krize karşı süren ekonomikbaşarı”, öyle mi?

Bu başarının ne pahasına olduğunu iyi biliyoruz.Kölelikten beter çalışma koşulları, güvencesiz çalışma,tam bir soyguna dönen ağır vergiler, paralı eğitim veparalı sağlık, peşkeş çekilen kamu kaynakları, son onyılda sömürü çarklarının arasında katledilen 10 biniaşkın can... Peki bu tablonun öte tarafı yani sermayeve uşaklarının cephesinde durum ne? İşte ballandıraballandıra anlatılan “başarı” öyküleri de bu tarafa ait.AKP ve cemaat emekçiler cephesindeki bu karanlıktabloyu yaratma başarısı göstererek hem kendiyandaşı olanları, hem de olmayanları kayırdılar. Azgınemek sömürüsü ve birikmiş zenginliklerin yağmasıylaçarklar döndü, bir tarafta sayıları artsa da yine de biravuç olan asalağın servetleri görülmemiş boyutlaraulaşırken milyonların sefaleti de katlanarak arttı. İşteburjuvazi bu düzenin bozulmasını istemiyor, raydançıkan katarını onarıp yeniden yoluna sokmaya çalışıyor.Sendikalardaki uşaklarıyla birlikte bunun kavgasınıveriyor.

Artık bu asalakları sırtımızdan atmalıyız!

Bu noktada şunun altını çizelim ki, sendikalarıntepe yönetimlerini tutanlar, bugüne kadar olduğu gibibugün de emperyalizme ve burjuvaziye hizmetediyorlar. Her şeyleriyle burjuvazinin dünyasınaaittirler. Onlar gibi çürümüş ve kokuşmuşlardır.Boğazlarına kadar pisliğin içerisine batmışlardır. Bugünyağmalanan, peşkeş çekilen, paylaşılamayanzenginliklerin hemen tümü işçi sınıfı ve emekçilerdençalınmıştır. Sendika ağaları da bu hırsızlığın dolaysızsorumluluğunu taşımakta, ondan pay almaktadırlar.Bunun için bunca pisliğe rağmen hiçbir şey olmamışgibi davranmakta, pisliğe batanların peşindenayrılmamakta, düzenin sarsılması ihtimalinden dolayıkorkuya kapılmaktadır.

İşte bunun için işçi sınıfı bir yandan yaşananyolsuzlukların, diğer yandan ise sendikal ihanetçetelerinden yaptıklarının hesabını sormalıdır. Bumücadelede başarılı olabilmek için ise fiili-meşrumücadele ve örgütlenme yolu tutmalıdır. Ancakböylelikle işçi sınıfının önüne kurulan tuzaklar boşaçıkarılabilir ve taşeronlaştırmanın kaldırılmasındanözelleştirilmenin durdurulmasına, sendikal haklarınönündeki engellerin kaldırılmasından sınırsız söz-basınve örgütlenme özgürlüğüne kadar haklı ve meşru tümbu talepler uğruna etkili bir mücadele süreciyürütülebilir.

Sınıf savaşına evet!

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 04

AKP ile cemaat arasında patlak veren iktidar verant kavgası tüm hızıyla sürüyor. Rüşvet ve yolsuzlukoperasyonları, yüzlerce polis şefini kapsayan emniyetoperasyonu, HSYK’ya dönük müdahaleler ve son TIRolayları bu kavganın önümüzdeki günlerde dekesintisiz devam edeceğini gösteriyor.

Yerel seçimlere sayılı günler kala düzen siyasetindeyaşanan ve giderek derinleşen kriz ve gerilimler ise ençok sermaye çevrelerini tedirgin ediyor. Zira düzensiyasetinde yaşanan gerici kapışma ve siyasalgerilimlerin neden olduğu belirsizlik atmosferi,uluslararası sermayenin temkinli tutumları, borsadayaşanan düşüş, Dolar ve Euro’nun hızlı yükselişi vb.gelişmeler ekonomi alanında ciddi kırılmalara nedenolabilir. Tam da bu nedenle, gelinen yerde TÜSİAD,MÜSİAD, TUSKON ve TOBB gibi sermaye çevreleri dahi“artık yeter”, “kavgayı bitirin” deme ihtiyacıduyuyorlar. Gerici kapışmada esasen AKP’ninarkasında yer alan MÜSİAD’ın Genel Başkanı NailOlpak’ın şu sözleri, sermaye çevrelerinin meseleyihangi kaygılar üzerinden ele aldığını da ortayakoyuyor: “Gezi olaylarından bu yana ekonomiye menfietki eden konuları yakından görüyoruz. Son olarakyolsuzluk ve rüşvet iddialarından yola koyularak 17Aralık’ta başlatılan soruşturma ile oluşan ortamı daülke ekonomimize, güven ortamına verdiği,verebileceği zararlar bakımından kaygı ile takipediyoruz.”

Yine başını TOBB, Türkiye Ziraat Odaları Birliği(TZOB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu(TESK) ve TİSK’in çektiği, HAK-İŞ, MEMUR-SEN veTÜRK-İŞ gibi tescilli sermaye uşağı olan sendikabürokratlarının ise imzacısı olduğu bir açıklamayayınlandı. Açıklamada şunlar ifade edildi:“Demokrasiyi, ekonomiyi ve iş dünyasını tehdit edenyolsuzluk ve paralel devlet iddialarının üzerinekararlılıkla gidilmesini istiyoruz. Demokrasininkuvvetler ayrılığı kuvvetler çatışmasına dönüştürecektartışmalardan ve ayrışmalardan kaçınılmasınıistiyoruz. Küresel krize rağmen sürdürdüğümüzekonomik başarımızın sekteye uğramasına izinverilmemesini istiyoruz. AB’ye tam üyelik sürecininzayıflatılmamasını, aksine sürecin hızlandırılmasınıistiyoruz... İfade, düşünce, inanç ve teşebbüshürriyetini güçlendirecek, özel hayata saygıyıpekiştirecek bir anayasa istiyoruz”. TÜSİAD’ın da AKP-cemaat kapışması üzerinden benzer bir tutumiçerisinde olduğu biliniyor.

“İnce buz üzerinde sergilenen gösteri” ve sermayenin “kırılma” korkusu

Görüldüğü gibi, ister AKP’ye ister cemaate yakınolsun tüm sermaye çevrelerinin kaygıları ortaktır. ZiraTürkiye ekonomisi ciddi bir kırılgan yapıya sahiptir.

2012 yılında Financial Times tarafından hazırlananve “Yükselen Güç, Artan Sorunlar” başlığı taşıyan birraporda Türkiye ekonomisi “ince buz üzerinde kayan

bir yıldız patenciye” benzetilmiş, “Buz dayandığısürece gösteri iyi görünüyor. Ancak buzun kırılacağınadair sürekli bir korku hâkim” denilmişti. Bu

değerlendirme hali hazırda sermaye çevrelerinin ortak

kaygısının arka planını oluşturuyor.

Zira Türkiye ekonomisinin ne denli “hassas” ve her

an kırılmalara gebe bir yapısı olduğu şu son siyasal kriz

üzerinden bir kez daha görülmüş oldu. Borsa hızlı bir

düşüş yaşadı. Dolar ve Euro fırladı. Buna bağlı olarak

bir dizi alanda gizli ve açık zamlar gündeme geldi vb...

Buna bir de uluslarası sermayenin Türkiye’deki belirsiz

atmosferden duyduğu kaygıyı eklemek gerekiyor.

Denebilir ki AKP iktidarının türlü yöntemlerle üzerini

örtmeye çalıştığı ekonomik tablo giderek görünür hale

geliyor. Üzerinde o “parlak” gösterilere imza attıkları

buz çatırdıyor.

Faturayı kabul etmeyelim!

Hatırlanacağı üzere 2008’de yaşanan küresel

ekonomik krizin “teğet geçtiği” iddia edilmiş, aynı

dönem içerisinde Türkiye ekonomisinde yaşanan

büyümeden dem vurularak AKP iktidarı adına

ekonomik alanda “başarı destanları” yazılmıştı.

Küresel ekonomik kriz döneminde AKP’nin

koltuklarını kabartan %8-9 oranındaki büyümenin ise

muazzam cari açık ve sıcak para üzerinden sağlandığı

ise biliniyor. Buna bir de Kemal Derviş’ten devralınan

ve bugüne kadar harfiyen uygulanan kapsamlı yıkım

programlarını eklemek gerekiyor. Zira AKP iktidarı

yaklaşık 12 yıllık iktidar döneminde işçi sınıfı ve

emekçilere muazzam bir yıkım programı dayattı.

Özelleştirme programı bu aynı dönem içerisinde

kesintisiz devam etti. “Yeni İş Yasası” adı altında

gündeme gelen kölelik yasası yine 2008 krizinin ön

günlerinde hayata geçirildi. SSGSS adı altındagündeme getirilen saldırı ile sağlık ve sosyal güvenlikkapsamındaki haklar bir bir gasp edildi. Doğa veçevrenin talan edilmesi için 2B dahil bir dizi rantprogramı devreye sokuldu vb... Tüm bu açılardan AKPiktidarının sermaye adına yarattığı pembe tabloortada. Özetle AKP iktidarının krizin faturasınıemekçilere ödetmek için gündeme gelen yıkımprogramlarının hayata geçirilmesi konusunda belli birbaşarı da elde ettiği açık.

Şimdilerde ise bu tabloyu el birliğiyle yaratanlararasında her geçen gün derinleşen bir siyasal krizyaşanıyor. Bu krizin ekonomi alanında ciddi kırılmalarayol açması ise sermaye çevrelerinin en büyük kaygısı.Fakat burada şunun altını bir kez daha çizmekte faydavar. İşçi sınıfı ve emekçiler düzen cephesinde yaşanansiyasi ve iktisadi krizlerin çok yönlü faturasını ödemeyireddetmediği sürece tablo esasen değişmeyecektir. Birkez daha Türkiye işçi sınıfı ve emekçiler sermayedüzenin bunalımlarının çok yönlü faturası ile yüz yüzekalacaktır.

Şimdiden bunun örneklerini yaşamaktayız. Dolar veEuro’da yaşanan yükselme bir dizi alana zam olarakyansıdı. Asgari ücret ve Ocak zamları ile verilenkepçeyle geri alınmış oldu. Dahası birbiri ile ilişkiliolarak derinleşen çok yönlü kriz toplumsal yaşamdaburjuva ideolojisinin çürütücü etkisini artırmakta,emekçileri karşı karşıya getirmekte ve her geçen güntüketmektedir.

Bu karanlık tablodan çıkmak için öncelikle işçi sınıfıve emekçilerin kapitalist krizin çok yönlü faturasınıreddetmesi, gerek düzen siyasetinde yaşanan gericiboğazlaşma karşısında gerekse kendisine dayatılankölelik koşulları karşısında bağımsız devrimci sınıfkonumu üzerinden dişe diş bir mücadeleye atılmasıönemlidir.

Ekonomideki kırılganlık ve sermayenin büyüyen korkusu

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 04

17 Aralık operasyonu ile sıçrama yaşayan gericiiktidar dalaşması, bir aydan fazladır düzene dair kirligerçekleri gün yüzüne çıkararak sürüyor. Neredenbakılırsa bakılsın işçi ve emekçi kitleler payına hayırlıbir dalaşma yaşanıyor. Bu zaman diliminde sermayedüzeninin gerçek niteliği ve özü çıplak bir şekildeortaya serildi, serilmeye devam ediyor. Bu hayırlıdalaşmanın devrimci sınıf mücadelesine istemeyereksunduğu olanakları değerlendirebilmek için, ilgiyi veönceliği doğru yöne yöneltmek büyük önem taşıyor.Zira dalaşmanın birincil konumdaki tarafları da dahilyabancısı yerlisiyle egemen sınıf, işçi ve emekçilerinilgisini düzen gerçeklerinden koparmak için elindengeleni ardına koymuyor.

Kürt hareketinin tutumu neden önemli?

Özellikle dalaşmadaki rakip kuvvetler olarak AKP ilecemaat, kitleleri taraflaştırmak için kıyasıya birmücadele yürütmektedirler. Demagojinin, yalanın,çarpıtmanın, bu arada itirafın, ifşanın, pişmanlığın binibir para. Her iki kanadın da en çok önemsediğigüçlerin başında şüphesiz ki reformist Kürt hareketigeliyor. Kürt hareketinin tutumu, her şeyden önce Kürthalkının ulusal mücadeledeki aktif ve dinamikkitlesinin tavrı demektir. Ama sadece bu kadar dadeğil. Kürt hareketi, bugün aynı zamanda HDPüzerinden kendisine yedeklediği kuyrukçu soluntutumunu belirlemektedir. Verili koşullarda sınıf vekitle hareketi dinamiklerinin hatırı sayılır bir kesimi,HDP’de kümelenen solu bir umut olarak görüyor.Dolayısıyla Kürt hareketinin tavrı, bu dinamiklerinpratiğini de şekillendirmektedir. Yeri gelmişkenbelirtelim ki, Türkiye solunun HDP içinde yer alankuyrukçu kesimi, bu yapı içinde durduğu müddetçe, nekadar aksini iddia ederse etsin Kürt hareketinintutumunun dolaysız bir parçasıdır ve bunun doğrudansorumluluğunu taşımaktadır.

Tarafların yedekleme manevraları

AKP’nin Kürt hareketine dair politikası “İmralıgörüşmeleri” sürecine dair umutları diri tutmayaendekslidir. Abdullah Öcalan’ın “çözüm süreci”konusundaki inancı, AKP’ye oyalama sanatında zatenumduğundan fazla bir başarı olanağı sunmuşdurumdadır. Bir yılı aşkın süredir bir arpa boyu yolalınmayan “süreç” sayesinde, Kürt halkı önemli ölçüdeedilgenleştirilebildi. Sorunu savaş-ateşkes ikilemiüzerinden dayatmak, bu gerçeği değiştirmiyor. Salt darulusal reform istemlerine dayalı bir savaşın çözümgetirmediği, dahası toplumda şovenizminazdırılmasında, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin sosyalmücadeleden alıkonulmasında burjuvaziye büyükimkanlar sunduğu ortadadır. Kürt halkının tüm işçi veemekçilerle devrimci sosyal mücadele temelinde birliğigibi bir seçeneği yok sayıp, “ya savaş ya çözüm süreci”demek, yalnızca AKP iktidarının, dolayısıyla sermayedüzeninin işine yaramaktadır. Bu yaklaşımın Kürt

halkında yarattığı tek sonuç pasifize olmaktır, hem deRojava’daki kirli savaş karşısında dahi çok cılız tepkilerverecek denli. Kaldı ki Haziran Direnişi ve sonrasıdönemin pratiği zaten başka söze gerek bırakmıyor.

AKP, 17 Aralık sonrasında Kürt hareketiniyedekleyebilmek, en azından hayırhah bir çizgidetutabilmek için yeni manevralar da gündeme getirdi.Örneğin Özel Yetkili Mahkemeler’in hukuksuzluğununitirafı aynı zamanda KCK operasyonlarını cemaateyıkma çabasıydı. Ardından tutuklu milletvekillerinintahliyesi sağlandı. Bizzat Öcalan’dan alınma “paraleldevlet” ve “darbe” argümanları kullanılarak, Kürthareketi bir de buradan yedeklenmeye çalışıldı.AKP’nin bu çerçevedeki gayretlerinin en barizörnekleri Roboski ve Paris cinayetlerini, “çözümsürecinin” karşısında olduğunu iddia ettiği “darbeciparalel devlet”e (cemaate) havale etmesiydi.

Cemaatin bunlara yanıtı gecikmedi. Hem Roboski,hem de Paris suikastleri konusunda direkt MİT’in(dolayısıyla AKP’nin) sorumluluğunu ifşa eden belge vevideo yayınladı. Keza El Kaide ve TIR operasyonlarıaracılığıyla Suriye’deki çetelerin, demek oluyor kiRojava’daki kirli savaşın tetikçisi olan cihatçı güruhlarınarkasında AKP’nin olduğu gösterildi. Mesaj açıktı:AKP’nin “çözüm” diye bir derdi olmadığı gibi, busüreçte Kürt halkına karşı işlenen en büyük suçların dabir numaralı failiydi.

“Darbe ateşine benzin taşımamak”

Kürt hareketi bugün dinci gericilerin dalaşmasıkonusunda hangi doğruları sıralarsa sıralasın, sontahlilde Abdullah Öclan’ın 11 Ocak 2014 tarihliaçıklamayla çizdiği çerçeveye tabidir. Sözkonusuaçıklamada; “Yaşanan son gelişmeler degöstermektedir ki, süreç biran önce tahkim edilip, tamdemokratik bir ülke inşaası gerçekleşmezse içeride vedışarıda savaş isteyen demokrasi düşmanı güçlerkomplolarına hız vereceklerdir” sözleriyle AKP’yiuyaran Öcalan, devamını şöyle getirmektedir:

“Sürecin içinde ve dışında olan herkesin bilmesigereken iki önemli hususu belirtmek isterim: Ülkeyi birdarbe ateşiyle yeniden yangın yerine çevirmekisteyenler bizim bu ateşe benzin taşımayacağımızı

bilmelidir. Her darbe teşebbüsü bugüne kadar olduğugibi bundan sonra da karşısında bizi bulacaktır. Ancakdemokratik çözüm sürecine gönülsüz ve kavrayışsızyaklaşanlar da bilmelidir ki, bu ateşi söndürmenin tekyolu demokratik barışı bir an önce gerçekleştirmektir.Artık süreç ciddiyetsizliği ve yasal hukuksal çerçevedenyoksunluğu kaldıracak durumda değildir. Darbecileriteşhir ve mahkum etmenin en etkili yolu ortaya net vecesur bir demokratik müzakere programı koymaktır.”

Bu açıklama başka her türlü sözü gereksiz kılacakaçıklıktadır. AKP’nin “tam demokratik bir ülke inşaası”ve “demokratik barış”ın muhatabı olarak görülebilmesigibi trajikomik kaçan vurguları bir yana bırakırsak,Öcalan açıkça AKP’yi kollayan bir tutum açıklamıştır.Bütün bunlar muhtemelen artık sadece kendisinininananı olduğu, bugüne kadar MİT heyetiylesürdürüldüğü söylenen diyalogları aşmayan “çözümsüreci”nin sürmesi hesabınadır. Dolayısıyla yalnızcaAKP’nin hayrına bir çerçevedir sözkonusu olan. Herşeyzaten seçimler sonrasına ertelenmiş olduğu ölçüde,bunun başka bir anlamı yoktur.

Bu açıklamaların Kürt hareketindeki yankısı ise enözlü şekilde, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ınaçıklamadan sonraki hafta sonu basınla yaptığıgörüşmeden okunabilir. Demirtaş, “Hırsızlık var.Hangimiz bunun tersini söyleyebiliriz. Mecburen şu ancemaatin hamlesini tamamlaması için dua etmekzorundayız. Neden? Çünkü kamu vicdanının tatminolması lazım. Toplum olarak hırsızlığı içimize sindirmişbiri olarak devam edemeyiz. Biz BDP olarak ‘Erdoğan’ıyedirtmeyiz’ demiyoruz. Ama gidecekse, paraleldevletle değil sandıkta gitmeli” diyerek durumuözetlemiş bulunuyor. Yani herşey, hatta yolsuzlukların,rüşvetlerin, pisliğin hesabı getirilip sandığa bağlanıyor.Yolsuzluğun yargıda hesabı verilmesi gereken pis birsuç olduğu, herhalde ancak böyle bir yana itilebilirdi.Nitekim Tayyip de aynısını yapmakta, hesabınız varsasandığa gelin demektedir. Bize de burjuva hukukun enkaba şekilde çiğnenmesiyle, binlerce polisin, yüzleribulan savcı ve hakimin görevden alınmasıylaengellenen yolsuzluk operasyonlarının (cemaathamlelerinin) tamamlanması için dua etmekzorunluluğu kalıyormuş. Sözün tüm hükmünü yitirişi,

bundan başka ne olabilir ki?

Dinci-gericilerin dalaşması veKürt hareketinin tutumu

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 04

İşçiler, emekçiler, kardeşler!AKP ile cemaat karşılıklı olarak birbirinin ipliğini

pazara çıkarıyorlar. Ne iyi ki böylelikle “din”, “iman”

şampiyonlarının dünya nimetleri uğruna neler

yapabilecekleri ortaya çıkıyor. Çocuklarımızı gaz

bombalarıyla katledenlerin çocuklarının hırsızlığına

tanık oluyoruz. Milyonlara ahlak dersi vermeye

kalkanların gerçekte ne mal olduklarını görüyoruz.

Ama bu hırsızlar, soyguncular, haramiler takımı

hesap vermek yerine işi arsızlığa vuruyorlar. “Paralel

devlet” yaygarasıyla pisliğin üzerini örtmeye

çalışıyorlar. Bu arada hak ve özgürlük kırıntılarını da

süpürüp faşist bir düzen kuruyorlar.

Oysa “paralel devlet” dedikleri elbirliğiyle

kurdukları bir düzendi ve bugüne kadar böyle bir

sorunları yoktu. Öte yandan “paralel devlet”in de

onların pisliğiyle bir sorunu olmamıştı. Yedikleri

içtikleri ayrı gitmiyor, birlikte çalıp birlikte keyif

çatıyorlardı. Sesini çıkaranları da birlikte

susturuyorlardı!

Kardeşler!Şunu da unutmayalım ki bu düzende çürüme ve

kokuşma ne AKP ile başladı ne de AKP ile sona erecek.

Öyle ki yolsuzluk, yağma ve hırsızlık kurulu düzende

tüm düzen partilerinin ortak özelliğidir. Cumhuriyet’in

ilk yıllarından bugüne hükümet eden tüm partiler hep

çalıp çırpmıştır. Çünkü tüm bu partiler emperyalizme

ve burjuvaziye uşaklık etmiştir. Ülke kaynaklarının ve

emeğin ürettiği zenginliklerin yağmasında bu

efendilerine uşaklık ederken, kendileri de yağma

sofrasından nasiplenmişlerdir. “Paraleli” ve

“derin”iyle, yasaması, yargısı ve yürütmesiyle devlet

de bu sömürü ve soygun düzenine bekçilik etmiştir.

Bunun için bu ülkenin karakolları ve zindanları herdönem hak arayan işçilerle, devrimcilerle dolmuştur.Yasakları yetmeyince cellatları işbaşı yapmış, o dayetmeyince darbelerle ezmişlerdir. Ama sömürü vezorbalık varoldukça ülkenin devrimcisi de bitmemiş,meydanları da hiç boş kalmamıştır.

Kardeşler!Emperyalizme ve burjuvaziye uşaklık edenler temiz

olamaz. Bunun için AKP ne kadar kirliyse cemaat de okadar kirlidir. Diğer düzen partilerinin de kirlilikteonlardan bir farkı yoktur. Çünkü kumaş aynı kumaştır.Dokuyan el aynı eldir: Emperyalistlerin ve burjuvazininelleri. Emperyalizmden icazet alarak AKP’nin yerineaday olanlar da onlarca yıllık yağma ve hırsızlıkgeleneğini sürdürmekten başka hiçbir şey yapamazlar.

Pislikten arınmak için AKP’den kurtulmak yetmez.Asıl olarak milyonlarca emekçinin yarattığızenginlikleri bir avuç asalağın kasalarına akıtan bukapitalist sömürü düzeninden kurtulmalıyız. İşte bunusadece biz, emekleri çalınan, yoksulluğa ve sürünerekyaşamaya mahkum edilen milyonlar yapabilir. Aksihalde on yıllar boyunca olduğu gibi, bir düzen partisigider, diğeri gelir ama bizim yoksulluğumuz değişmez.

Temizlik için sinekleriyle birlikte bu çürümüşdüzeni ortadan kaldırmak gerekir. Bu devrim demektir.Devrim milyonlarca emekçinin katıldığı büyük birtemizlik olacaktır. Bu büyük temizlik içinhazırlanmalıyız!

Bu yolda hem ekmeğimizin tek bir kırıntısını dahibu soyguncu takımına yedirmeyelim. Hem de hırsıztakımının koyduğu yasakları tanımayalım. Hesapsormak, çalınan haklarımızı yeniden kazanmak içindirenişi yükseltelim.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

Pisliği devrim temizleyecek,devrime hazırlanalım!

Dalaşmayla netleşen gerçekler

İşçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürt halkı böylesiyedeklenmelere kapılmak yerine, yaşanan gerçekleregözünü dikmelidir. Zira egemenler ne kadar zorlasalarda, reformistler sandık hesabıyla onların işini ne kadarkolaylaştırmaya çalışsalar da dinci-gericilerin iktidardalaşmasıyla ortaya çıkan tabloyu değiştiremezler. Bukavga egemen sınıf adına düzenin dümenineoturtulan, bu arada da toplumu karanlığa sürükleyengüçlerin tam anlamıyla iflasıdır. Her türlü kurumsalyapısı, yönetici kişilikleri ve biçimsel işleyişiyle burjuvadüzenin alçalmada ve çürümede tüm sınırları aştığınınapaçık bir itirafıdır. Burjuva düzenin din-iman-ideolojiayrımı olmaksızın çalıp çırpma, yolsuzluk ve rüşvetüzerine kurulu olduğu ve böyle yönetildiği kabak gibiaçığa çıkmıştır. Burjuvazi, işçi sınıfını ve emekçi kitlelerialdatmakta tüm barutunu tüketmiş durumdadır.Sömürü ve baskının perdelenmesinde tartışmasızişlevi olan biçimsel burjuva demokrasisi her yanındanpatlamış, etrafa sürekli pislik saçmaktadır.Parlamentosu, partileri, hükümeti, yargısı, sermayekuruluşları, medyası ile tüm sistem bu çirkefinparçasıdır.

Öte yandan düzenin kolluk kuvvetlerinin yasalarındeğil, güçlü olanın hizmetinde olduğu yenidenispatlanmıştır. Dinci-gericiler bu alanda hiçbirdönemle kıyaslanmayacak bir kadrolaşmayaratmışlardır. Polis, jandarma ve MİT’in, gerektiğindeher türlü kirli işin yaptırıldığı çeteler olduğu bir kezdaha ortaya çıkmıştır. Bunu hem cemaat tarafındanorganize edilen operasyonlar hem de peşpeşeyaşanan TIR olayları göstermektedir. Örneğin dünekadar Suriye’deki kanlı savaşın sürdürücüsü AKPiktidarı ve Türk sermaye devletidir demek genel birsöylem olarak kalıyordu. El Kaide ve TIR operasyonlarıbunu genel bir itham olmaktan çıkarmış, ispatlı-delillibir suç olduğunu göstermiştir. Keza düzenmahkemelerinin dinci gericiliğin giyotinleri halini almışolması olgusu, Özel Yetkili Mahkemeler konusundakiitiraflar, HSYK tartışmaları ve savcılıklarda yüzleribulan tasfiye operasyonuyla somut olarak ispatlanmışbulunuyor.

Hesap devrimci sınıf mücadelesiyle sorulur

Yaşanan gelişmelere kabaca bakıldığında bilegörülecektir ki, dinci-gerici koalisyonun çatlamasınındaha eski bir geçmişi olsa da dalaşmasının kızışmasını,Haziran Direnişi sağlamıştır. Emperyalistler için ogünlere kadar Tayyip Erdoğan emperyalistler içinhizaya çekilmesi gereken bir uşak, cemaat için terbiyeedilmesi gereken bir ortaktı. Onun gözdençıkarılmasını sağlayan, Mısır ve Tunus’taki yeni dalgahalk hareketlerine de etkide bulunan Haziran Direnişioldu. Tüm dünyada karizması yerlerde sürünen AKPşefi, kendisine yönelen tehdidi gördüğü için eski ortağıyeni rakibi olan cemaate karşı önleyici hamlelergeliştirdi. Uzun bir hazırlık sürecine dayanıyor olsa da17 Aralık, bu saldırılara karşı gündeme getirilen yıkıcıbir saldırıydı.

Tüm bunlar da gösteriyor ki, bu hayırlı dalaşmanınkatalizörü her şeyden çok işçi ve emekçi kitleleringünlerce sokakları dolduran sarsıcı öfkesiydi. İşçi veemekçilerle birlikte Kürt halkı da Haziran’ın yolunututmalı ve düzenin krizini derinleştirecek, çöküşünühızlandıracak devrimci sınıf mücadelesine omuzvermelidir.

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 04

Gerici güçler kendi aralarında rant ve egemenlikkavgasını sürdürürken, sermaye devletinin emekçilerihedef alan saldırıları da hız kesmeden devam ediyor.Rant bölüşümünde birbirlerine girenler sıra işçi veemekçilere geldiğinde tek vücut oluyorlar. Hem kölelikdayatmalarını hayata geçirirken hem de azgın polisterörünü uygularken uyumlu davranan gerici güçler veonların denetimindeki sermaye devleti, geçtiğimizhafta boyunca bir dizi eyleme saldırdı.

Son bir hafta içerisinde gerçekleştirilen eylemlerebakıldığında durum alabildiğine açıktır. Gericikoalisyonun birlikte en dik durduğu yerlerden biri dehaksız kazançlarının kaynağı olan sistemin savunusuolmaktadır. İstanbul Emniyet Müdürlüğü önündeoturma eylemi yapan üç kişiye TOMA’dan sıkılan subunun apaçık örneğidir. Polisin moda ifadeyle bu“orantılı müdahelesi” çok şey anlatmaktadır.

Bir taraftan güçler dengesinde birbirlerininaltındaki halıyı çekmeye çalışanlar, haklı taleplerlesokağa çıkanların karşısında birlikte saf tutmakta, bupolis saldırılarını birbirlerine karşı siyasi bir malzemedahi yapmamaya özen göstermektedirler. Elbettebunda da şaşılacak bir durum yoktur. İşçi veemekçilerin yaşamını köleleştiren yasalara birlikteimza atanlar, desteklemekte bir sakınca görmeyenler,adalet sistemini çıkarlarına göre şekillendirenler,mevzu kendileri olunca veryansın edebilmekteler.Burjuva hukuk sistemi Hrant Dink, Roboski davalarındaolduğu gibi faili devlet olan cinayetleri örtbas ederkenalkış tutanlar, işlerine gelmediğinde darbe masallarınabaşvurabilmektedir.

Yapılan yolsuzluklar açığa çıkınca çocuklarına babaşefkatiyle sahip çıkan başbakanların, bakanlarınPozantı, Şakran, Kürkçüler, Antalya hapishanelerindeyaşanan işkence ve tecrit uygulamalarına SincanGençlik ve Çocuk Hapishanesi’nin de eklenmesikarşısında sesleri çıkmamaktadır. Tutsak çocuklarakarşı yapılan bu insanlık dışı işkenceler onların babalıkduygusunu incitmemektedir.

17 Aralık sonrası yüzlerce polis ve savcının

görevden alındığı haberleri burjuva basına manşetoldu. Ancak iktidar erkinin aynı duyarlılığı infazların,katliamların, tüm diğer hak ihlallerinin sorumlularınakarşı göstermesini ise bu ülkede hemen hiç kimsebeklememektedir. Yaşanmışlığın bu öğreticiliği aynızamanda bu sömürü düzeninin basit işleyiş mantığıdır.Kapitalist sistemin tek bir anayasası vardır, sınıfsavaşımı üzerine kuruludur. Sermaye sınıfının işçi sınıfıüzerindeki tahakkümünü sürdürebilmesi için yargısıda, yürütmesi de emirlerine amadedir.

İş cinayetlerinde suçlarını “kaderle”, Roboski’de“basit bir hatayla” geçiştiren zihniyetin varlığınısürdürdüğü bir yerde, çıkar odaklarının kendiaralarındaki dalaşmasında çekilen kılıçlar ne kadarkeskin olursa olsun, asıl cefayı hak arayanlarçekecektir. Filler tepişirken çimenler ezilmeye devamedilecektir.

İşçi ve emekçiler tarafından iyice bilinceçıkarılmaktadır ki, sermaye devletinin adaleti haklınınyanında değil hırsızın yanındadır. Devletin kollukgüçlerinin görevden alınma nedenleri ancak çıkarodaklarından birinin yanında saf tutması olmaktadır.İşkence, infaz, katliam, gaz fişeğiyle, silahla insanöldürme… Tüm bunların hepsi polisin, savcınınyedirilmemesi için öncelikli, mecburi hizmetleridir.

Gözlerimizin önünde cereyan eden dalaşma birmüddet daha sürecektir. İşçi ve emekçiler bağımsızsınıf çıkarlarını kuşanıp kendi şiarlarını yükseltmediği,ötekinin de, berikinin de, hırsızların cirit attığı busistemin içindeki tüm diğer tarafların karşısında kendisınıf programıyla konumlanmadığı takdirde sularelbette yine de durulacak, sistem içinde bir sükunetsağlanacaktır. Ancak bu sükunet sermayenin veemperyalist merkezlerin rahatlıkla içinde sindirdiği,bozuk düzenin çarklarının dönmeye sorunsuz devamettiği sınırlarda olacaktır.

Bizleri sömürenlerin, yolsuzluk ve hırsızlıkdüzeninin sahiplerinin hak ettiği tek bir son vardır.Yerleri tarihin çöplüğüdür. Bu ise ancak devrim vesosyalizm kavgasının yükseltilmesiyle mümkündür.

Bozuk düzenin çarklarınıdöndürenler

12 Eylül işkencecilerinedokunamadılar!

AKP’nin ‘ileri demokrasi’si devam ediyor.Hükümetin “12 Eylül ile hesaplaşacağım” sözünerağmen 12 Eylül rejimi sürdüğü gibi, darbe dönemininişkencecileri hakkında yürütülen soruşturmalarda dahiçbir gelişme yaşanmadığı, işkencecilere dava dahiaçılmadığı ortaya çıktı.

İşkenceye “görevsizlik”

Terörle Mücadele Kanunu 10. Maddesiyle YetkiliAnkara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği, yaklaşık 2 yılönce, 12 Eylül darbesinin yaşayan mimarları eskiGenelkurmay Başkanı Kenan Evren ve eski HavaKuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya hakkında“ağırlaştırılmış müebbet” hapis istemiyle iddianamehazırladı. Ancak Başsavcıvekilliği, o dönemde yapılanişkencelerle ilgili evrakı ana soruşturmadan ayırarak,“görevsizlik” kararıyla işkence merkezinin bulunduğuillere gönderdi. Başta Diyarbakır, İstanbul ve Ankaraolmak üzere binlerce insanın işkenceye maruz kaldığıillerdeki savcılıklar, yaklaşık 2 yıldır işkencesoruşturmasıyla ilgili adım atmadı.

Zamanaşımı uygulanmayan insanlık suçu

Savcılık, işkencelerle ilgili soruşturmaları ayırmakararında, “işkence insanlık suçu olduğu içinzamanaşımının söz konusu olmadığını” vurgulamış,benzer olayları emsal göstermişti. Ankara’da görülen12 Eylül davasına katılan ve Şubat 2013’te hayatınıkaybeden 105 yaşındaki Berfo Ana duruşmasalonunda oğlu Cemil Kırbayır’ı kaçıran ve işkenceyapanlardan hesap sorulmasını istemişti.

Yazar Orhan Miroğlu da aynı davada DiyarbakırCezaevi’nde maruz kaldığı işkenceyi anlatırkengözyaşlarını tutamamıştı. Davayı izlemeye gelenler deişkencecilerden hesap sorulmasını istemişlerdi.

Delillerin toplanmasına, mağdurların veşüphelilerin dinlenmesine ve “zamanaşımıuygulanamayacağına” dair savcılık kararına rağmenbirçok savcılık, işkence suçlarına takipsizlik kararıvererek soruşturmayı kapattı. Diyarbakır ve Mamakzindanları ile İstanbul Emniyeti’ndeki işkencelerle ilgiliolarak ise dosyaya ilişkin tüm evreler bitti, ancakhenüz dava açılmadı.

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 04

Roboski, Kürt halkının tarihinin özeti. Önce toprağasınır çizdiler, 15. taşı karşı tepeye bıraktılar. Ardındançok sürmedi hayata da sınır çizdiler ve karakollarındanköye baskın düzenlemek rutin oldu. Kapılar çalınmadı,uykunun tadı çalındı. Zira ezenler hep orada bir yerdeolmaya devam etti.

Yaşam kaçaktır çay gibi, tütün gibi. Yaşamak içinkaçağa çıkarsınız. Yoksa kayalık bu bölgede neyleyaşanır ki. Ne hayvancılık ne tarım için şans verirRoboski. Kaçaktan getireceğiniz iki malzemedir birhaftalık ailenizin öğünü, kardeşinizin okul masrafı. İkiköy tek kaderdir Roboski’de.

Ve 34 evladını yitiren köy 19 Ocak’ta yeni bir askersabahına uyandı. Şafakla geldiler cemselerle. Elektriğikesip güneşi karartarak geldiler. Uykudanuyandırılanların karşısında bir ordu yığıldı. 7 isimlikliste aldılar ellerine ve tek tek bastılar evleri. Bir Encüanlattı baskını. Kapıyı açmayacağını anlatıyordu.Askere uzatacak kardeş eli yok Encü’lerin amaçocukların korkusu... Titretir Roboskili ananın yüreğinive açar cellatlara kapıyı. Kapıyı açmak istememektehaklı Sevim Ana, uçaklar bombaladı iki kardeşini ve 32köylüsünü. Eşini almaya gelmişti cellatlar uçaklarlabombalayıp öldüremediğini... Şimdi şafakta evindenalmak istiyordu.

Sadece Encü’lerin evinde değildi askerler. 7 isim,Roboskili ailelerin 7’si o sabah seherinde baskındaydı.

O evlerden birinin önünde dışarda yakaladılarKerem Enç’i. Saçlarından çekiyordu bir asker diğerleriise tüm hınçlarıyla vuruyordu. Yılların kini, haki yeşilesinmiş sorsan nedenini bilmez. Ama kolunun tümgücüyle indirir yumruğu, emirdir çünkü vurmak.Düşünse evlatları öleli daha iki yıl olmuş, bu köyünyaşadıklarını taş kesilir, ruhu kanar belki... Lakinaskerdir o, ölmek ve öldürmek için kendi kavgası,inancı ve düşüncesi yoktur. 28 Aralık soğuğundabombayı yüzlerce metre yüksekten atanla aynı histiryumruğu yüze indirenin ruh hali. Yok ikisi de görmezkarşısındaki insanı. Bunun için kaçağa çıkan sevmezaskeri, onu korumak için orada olmadığını bilir ve dekendisi gibi o askerin de yaşamının çalındığını.

19 Ocak sabahıydı. Ermeni halkının yasla uyandığısaatlerde bir Kürt köyü basılıyordu. Ne manidar, netesadüftü. Tarihi katliamlar üzerine kurulu bir devletinher adımı yeni bir zaman çakışmasıdır bu topraklarda.Bir gün katledilensinizdir Ermeni olarak, yarın bir Kürtolarak... Kaderiniz ortak yazılır ve azınlık-ezilen olmakarasında ince ayrımlar vardır. Bu zaman dilimindeşaşırdı bazı tuzu kurular. Şaşırdılar evlerin Roboski’deşafak vakti basılmasına “Aynı ‘90’lardaki gibi” diyenheyhat naraları duyuldu. Ve aynı şaşırma, aynı ilkkarşılaşma boşluğuyla söylediler Agos önünde beyazbereli polisleri gördüklerinde “nasıl bunu yaparlar”diye.

Hrant’ın katledilişinin yıldönümünü onlar vicdanıavutmak için anarken, her bir katledilenin ardındankavga yemini içen bilir, düzen yıkılmadıkça ne şafaktauykunun ne sokakta yürümenin huzuru var. Bir günkapınız tekmelenerek baskına gelinir, bir günarkanızdan tek el ateş edilir.

Zaman,mekan ve aktör değişirama kader aynıdır. Katillercinayet mahallini hiç terketmedi ki neyeşaşırıyorsunuz! OgünSamast’ın eline bayraktutuşturup kahramanlabirlikte fotoğraf çektirenlerhapse girmedi ki.İnfazı bekleyenemniyet amiriyolsuzlukoperasyonuna kadarterfi dışında biruygulama görmedi ki,neye şaşırıyorsunuz. Lice’de Medeni Yıldırımkatledileli 6 ay, Veysel İşbilir ile Mehmet Reşitİşbilir ve Bemal Tokçu Gever’de katledileli ise sadecebir ay doldu. Roboski’de Serhat Encü’nün katledilmegirişiminde yaralı kurtulalı ise sadece bir hafta! Dolanzaman kadar yoksa anısı, hatırlansın katliamlarıntarihi. Unutulmasın ki bugün şaşırtmasın kimseyi.

Roboskili aileler şaşırmıyor, üzülmüyor ki kimseninhakkı yok onların adına susmaya, unutmaya. Askerunutturmuyor varlığını... 34 evladını aldığı köylereşimdi “güvenlik yolu” ile yeni infaz merkezi kuruyor.Yaşamanın kaçağa çıkmak olduğu diyarda kaçağıengellemek için çalışıyor asker “öl ya da öldüreyim”diyor aslında. Yaşamı köleleştiren düzen Roboski’deher halükarda yaşamı cehennem ediyor. “Köyünü terket şehirde köleliğe boyun eğ” diyor ezen. Ezensöylerken buyruğunu Roboskili dinlemiyor. Zira bilinirki yüreğinde özgürlük rüzgarı o dağ doruğunu kartalbakışıyla süzenler zorla boyun eğmez.

Bunun için Roboski susmuyor. Ne katledildiğinde,ne yas evinde ne de asker karşısında. Roboski’dekatledilenlerin resmine postalıyla basana indiriyoryumruğunu bir Encü, diğer evde bir Enç itiyor evidağıtıp babasını götüreni. Roboski’de akraba olmaktanötedir isimlerden çok soyadlarla anılmak. Onlar artıkbirbirlerinin isimlerini yaşatan bir bütündür. Bunun içinhedeftir Roboski; Kürt ağalar, burjuvalar susturulurkenonlar susmadı. “Barış” diye Dolmabahçe sarayındaErdoğan’la tokalaşan akiller varken onlar “devletin

elini tutmayacağız”dediler.

Katliamda hayatını yitiren 13 yaşındaki7. sınıf öğrencisi Erkan Encü’nün annesi Felek Ana,seslendi “Elimizden tutun, bırakmayın, hesap sorun”diye.

Servet Encü’nün eşi Sevim Encü dedi; okonuşmazsa ben konuşurum diye. Devletinuzatılmayan ellerini bu ülkenin tüm ezilen vesömürülenlerine uzatılıyor. Siz, biz olmadan bitmezgökten yağan bombalar, bitmez şafak vakti kırılankapılar diyor...

Ve bir adalet gelecekse efendilerin lütfuyla değiltek başına Amed sokaklarında yürüyen MedeniYıldırım’ın annesi gibi yollar adım adım aşındırılarak,kan denizi ve ağıtların gölgesiz sesinde gelecek.

Gelecekse bir eşitlik masadaki barışçılarla değilCeylanpınar’da utanç duvarını taşlayan, Zap JandarmaKarakolu’na 50 metre mesafede yeni karakol inşaatınıntemelini sökenlerle gelecek. Olacaksa kardeşlikRoboski’de Agos önünde, ‘38’de 1915’te katledilenleribirlikte andığımızda, kavgasını tek eylediğimizdeolacak.

Ve biz çekiçli ellerin orak tutanla selama durduğugün başka bir dünyada analara borcumuzu ödeyeceğiz.O güne kadar ne şaşırıp vicdanları aldatanlara ne de“intikam istemek onun gibi olmaktır” safsatasına giripkavgaya sırt çevirenlere sözümüz yok. Yürünecek uzunyolumuz, tutulacak kederli elimiz var..

Roboski adın yine kaçak... T. Kor

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 04

“Sağlıkta Dönüşüm Projesi” ile sağlık alanındayaşanan sorunlar katmerleşmiş, gerek hastalar gereksesağlık çalışanları olumsuz etkilenmiştir. Kapitalistdüzende sağlığın ticari mantığının yarattığı sorunlarıtahmin etmek güç değildir; parası olan, parasıyettiğince sağlık hizmetine ulaşabilmektedir. Dünyagenelinde emekçilere dayatılan neoliberal politikalarınparçası olarak Türkiye’de de emekçiler sağlıktaözelleştirmenin sonuçlarını ve kimi kazanılmış soysalhaklarının nasıl gasp edildiğini yaşayarak görmekteler.Böylelikle kapitalizmin ne kadar acımasız ve vahşi birsistem olduğu gerçeği, hastane kapılarında, ödenmesigereken vezne kuyruklarında ya da eczanelerdekarşılarına çıkan faturalarda gayet netgörülebilmektedir: Paran yoksa sağlık hizmeti de yok!

Sağlıkta Dönüşüm Projesi ile işçi ve emekçiler, ilaçkatılım payı, muayene katılım payı, reçete ücreti, tetkikfarkı ücreti, erken muayene farkı gibi farklı isimlerlesağlık hizmetine ulaşmaya çalışıyorlar. Çeşitli isimlerlealınan farklı katılım payları SGK’lılardan, hastane veeczane kanalından alınırken, emekli olan emekçiler iseeşdeğer ilaç fiyat farkını eczaneye ödüyor, bunundışında kalan katılım paylarının tamamı emeklimaaşından kesiliyor.

Sağlıkta özelleştirmeyi adım adım yaşama geçirensermaye devleti AKP iktidarı döneminde daha pervasızadımlar atma imkanı buldu. Emekçilerden alınan katkıkatılım payları oranı öncesinde yüzde 12 iken, AKPiktidarı döneminde yüzde 45’e çıktı. Kapitalizminolduğu her yerde sağlık hakkı paralı bir şekildeemekçilere ulaşmaktadır ancak dünyada bu katılımpayını 11 farklı şekilde alan tek ülke olmasıyla Türkiyeayrıca övünebilir!

Burada dikkat edilmesi gereken diğer konu şudurki, asgari ücretli bir işçi, yüzde 33 oranında, yani 133TL’lik bir ücreti zaten genel sağlık primi olaraködemektedir. Ama yine de, bir işçi herhangi bir sağlıkkuruluşuna başvurduğunda ek olarak muayene ücretiödemekte, reçete yazıldığında ‘reçete yazılma’ ücretiolarak 3 kalem ilaca kadar 3 TL ve sonraki her kalemiçin 1 TL ilave ücreti ödemektedir. Bu ücretlerinzamanla artacağı unutulmamalıdır.

Bıçak parası yasalaştı!

Sermaye devletinin sağlık alanındaki saldırıları isedurmak bilmiyor. Geçtiğimiz günlerde alınan BakanlarKurulu kararı ile üniversite hastaneleri özel hastanestatüsüne çevrildi. Kararla üniversite hastanelerindeöğretim üyelerinden sağlık hizmeti almak isteyenemekçiler, artık özel hastanelerde olduğu gibi ilaveücret ödemek zorunda kalacak. Bakanlar Kurulu, 17Ocak 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan karardaşunlar denilmektedir: “Kamu idaresindekiyükseköğretim kurumlarına ait sağlık hizmetisunucularında öğretim üyeleri tarafından mesaisaatleri dışında bizzat verilen sağlık hizmetleri için

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nca belirlenmişsağlık hizmeti bedelinin, bir defada asgari ücretin ikikatını geçmemek üzere, poliklinik muayenelerinde enfazla iki katı, diğer hizmetlerde en fazla bir katı kadarilave ücret alınabilir.’’ Aslında bu emekçilerden yasalyollardan “bıçak parası” almak demektir.

Tam Gün Yasası’nı ilk dayattıklarında “vatandaşıncebinden doktorun elini çekeceğiz” söylemleriyledoktorlarla emekçileri karşı karşıya getiren AKP, “bıçakparasını” kendi eliyle yasalaştırmaktadır. Geçmişdönemde Sağlık Bakanı olan Recep Akdağ’ın,“Vatandaş olarak bir üniversite hastanesinegittiğinizde hoca parası adı altında, döner sermayeparası adı altında herhangi bir para kesinlikleödemeyeceksiniz” sözleri ise AKP’nin ikiyüzlülüğününyeni bir kanıtı olmuştur. Ve görülmüştür ki vatandaşıncebinde sermaye devletinin eli vardır!

Halk sağlığı tehlikede!

Sağlıkta dönüşüm saldırısının sonucu olarak niteliklibir sağlık hizmeti almak giderek zorlaşmaktadır.Hastalıklardan korunma bir yana tedavi olmak içinödenen faturaların artması emekçileri zor durumdabırakmaktadır. Örneğin, çok sayıda katılım payıvermemek için çoğu zaman belli bir fiyatın altında olanilaçlar doktora muayene olunmadan direk eczanedenparasıyla alınmaktadır. Bu da bilinçsiz ilaç kullanımınıgündeme getirmekte, halk sağlığı açısından tehlikeliolmaktadır. Yanısıra birçok hastalık erken evrede tespit

edilecekken, iş işten geçtikten sonra fark

edilebilmektedir. Ayrıca sağlık alanının ticarileşmesi

sonucu koruyucu sağlık önlemleri giderek azaltıldığı

için salgın hastalıkların önü açılmaktadır.

Bir başka önemli konuysa, sağlığın bu şekilde her

adımda paralı hale gelmesi sağlık çalışanlarını

hastalarla karşı karşıya getirmektedir. Sonuçta sağlıkta

uygulanan bu neoliberal politikalar sağlık

emekçilerinin çalışma koşullarını doğrudan

etkilediğinden nitelikli hizmet vermelerini

engellemekte, bu hizmete ihtiyaç duyan emekçiler de

olumsuz etkilenmektedir. Her yönüyle sağlık alanı kötü

durumdadır. Toplum sağlığı ciddi tehlikelerle karşı

karşıyadır.

Herkes için parasız, nitelikli ve kolay ulaşılabilir sağlık hakkı!

Parasız, nitelikli sağlık hakkı için verilecek

mücadelenin önemi ortadadır. Sağlığın temel bir hak

olarak görülmesi ve herkesin kolay ulaşabilmesi

gerekmektedir. Oysa bu kapitalizmin mantığına

aykırıdır. Çünkü kapitalizmde toplumsal çıkarlar değil,

kâr-zarar hesabına dayalı bireysel çıkarlar önemlidir.

Bundan dolayı işçi ve emekçiler, kapitalizmi yıkma ve

sosyalizmi kurma mücadelesini büyütmelidir.

Sosyalizmde sağlık alanı ticari bir alan olmaktan

çıkartılacak, bilim ve teknolojinin eşliğinde nitelikli bir

hizmet olarak topluma sunulacaktır.

Herkes için parasız,nitelikli sağlık hakkı için mücadeleye!

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 04

Köprü ve otoyolları özeleştirmek isteyen AKPiktidarı, torba yasaya eklediği bir madde ile köprü veotoyollarının sermayeye peşkeş çekilmesine tamdestek verdiğini kanıtladı.

Torba yasada özelleştirmenin biçimine ilişkin netifadeler yer alıyor. Otoyol ve köprülerinözelleştirilmesini içeren düzenleme ile yeni bir satışmodeli getiriliyor. Bu modele göre özelleştirmeler birşirket tarafından gerçekleştirilecek. Özelleştirmeİdaresi Başkanlığı bünyesinde kurulacak şirketözelleştirmeleri gerçekleştirecek. Elde edilen tümgelirler şirketin denetimi altında olacak. Şirketinyönetimi yedi kişiden oluşacak.

Torba yasa, karayollarına bağlı otoyol, bakım veişletme tesislerinin devrine ilişkin hükümleri deiçeriyor. Buna göre, öncelikle özelleştirme kapsamınaalınacak köprü ve yollar bir anonim şirketedevredilecek. Ulaştırma Denizcilik ve HaberleşmeBakanlığı gerektiğinde özelleştirmelerde dahil her türyetkililerini sermaye örgütlerinin oluşturduğu ve doğalortağı olduğu şirkete devredebilecek. Yani sermayeörgütleri köprü ve otoyolların özelleştirilmesikonusunda söz sahibi olacaklar.

Torba yasa ile daha önce kapitalist işletmelerinüstlendiği köprülerin ve yolların bakımını, onarımını veişletim giderleri harcamalarını özelleştirmelerden önceKarayolları Genel Müdürlüğü üstlenecek. Üstelikkapitalist tekellerin geçiş ücretlerini diledikleri gibibelirlemelerinin önündeki engeller de temizleniyor.

Mevcut kanundaki, “işletme hakkı verilenotoyollarda uygulanacak geçiş ücretlerininbelirlenmesinde, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihtegenel müdürlükçe uygulanmakta olan geçiş ücretleriesas alınır” deniliyordu. Torba yasa tasarısında bumadde kaldırılıyor. Böylece daha yüksek geçişücretlerine onay veriliyor. Bu durumda ortaya çıkacakağır faturayı, her zaman olduğu gibi emeğin toplumsalkesimleri ödeyecekler. Zira köprü ve otoyol geçişücretlerini sınırlandıran düzenleme de ortadankaldırılıyor. Bu aynı zamanda AKP iktidarınınemekçilerin ödeyeceği faturanın ayyuka çıkmasınaonay vermesi demektir.

Sermayeye yeni rant kapısı açılıyor

Tekelci sermaye açısından otoyol ve köprülerinözelleştirilmesi devasa yeni bir kaynağın denetimlerineverilmesidir. Zira Türkiye, karayolu ağırlıklı bir ülkedir.Türkiye’de yük taşımacılığının yüzde 90’ı, yolcutaşımacılığının yüzde 92’sinin otoyol ve köprüleraracılığı ile gerçekleştirilmesi, bu durumun açıkkanıtıdır.

Son 12 yıl içinde otoyol ve köprülerin yapımına hızverilmiş duble yollar, otobanlar ve köprülerin yapımınadevasa kaynaklar ayrılmıştır. Sağlanan bu altyapıkapitalistlere peşkeş çekilmesi, kapitalistlerin yeni yağlılokmaları yutması demektir. Daha önce kapitalistlerinköprü ve otoyollara sahip olması için “6001 sayılıKarayolları Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve GörevleriHakkında Kanun” çıkarılmıştı. Yasanın çıkmasıyla

birlikte köprü ve otoyolların özelleştirilmesi için gerekliolan yasal zemin güçlendirilmişti. Torba yasa ile birlikteköprü ve otoyolların peşkeş çekilmesi planıtamamlanmak isteniyor.

Tüm bu düzenlemeler kapitalistlere büyük birkazanç kapısının açılması için yapılıyor. Son dört yıliçinde 12 milyar dolar harcama yapılan köprü veotoyollar geçtiğimiz yıl 13 milyar dolar karşılığındakapitalistlerin hizmetine sokulmak istenmişti. Ancakmızrak çuvala sığmayınca ihale iptal edilmişti. AKPiktidarı şimdi 20 milyar dolara köprü ve otoyollarıözelleştirmeye hazırlanıyor.

Özelleştirmenin bedeliniişçi ve emekçiler ödediler

Özelleştirme programının tüm yükünü işçi veemekçiler ödeyeceklerdir. Otoyol ve köprülerinözelleştirilmesi önümüzdeki 25 yılın ipotek altınaalınmasını da içermektedir. Tüm özelleştirmelerdeolduğu gibi sermaye devasa yeni kaynaklara sahipolurken işçi ve emekçilerin sırtına yeni yükleryüklenmek istenmektedir. Zira kapitalistler eldeedecekleri kaynağın yeterli olmadığı koşullardaözelleştirmelere ilgi göstermemekte, ancak yüksek kârbeklentilerinin karşılandığı koşullarda özelleştirmelereilgi göstermektedirler.

Yapılan özelleştirmelerin sonuçları ortadadır.Özeleştirme sonrasında işçi ve emekçilerin çalışmakoşulları kapitalistler tarafından belirlendi.Özelleştirilen işyerlerinde çalışan işçilerin yüzde 40’ıişinden, ekmeğinden oldu. Özelleştirme sonrasındaçalışmaya devam eden işçilerin ücretleri budandı.İşçilerin ekonomik-sosyal-özlük hakları yok sayıldı. 4-Cvb. uygulamalar ayyuka çıktı.

Özelleştirmeler işçi maliyetlerinin minimizeedilmesi için çırpınan kapitalistlerin elini güçlendirdi.Özelleştirmenin sonuçlarından biri sendikal hak veözgürlüklerin ortadan kaldırılması oldu. Tam da bunedenle 1987 yılında 600 bin işçi adına toplu sözleşmemasasına oturan Türk-İş, üyelerinin yüzde atmışınıkaybetti. Toplu sözleşme hakkından yararlanankamudaki işçi sayısı yaklaşık 240 bine geriledi.Özelleştirmeler nedeniyle taşeron işçilik ayyuka çıktı.İşçilerin ekonomik ve sosyal hakları budandı. Kayıt dışı,güvencesiz çalışma arttı.

Özelleştirmeler nedeniyle mal ve hizmetler devasaoranda zamlandı. Emeğin toplumsal kesimlerinin

giderleri hızla arttı. Özelleştirme nedeniyle işçi veemekçilerin yoksulluğu daha da derinleşti. Geniştoplumsal kesimler de özelleştirmelerden etkilendiler.

Özelleştirme uygulamalarının kazananı kapitalistler,kaybedeni işçi ve emekçiler oldular. Özelleştirmesonrasında mal ve hizmetlerin fiyatının artmasınedeniyle milyonlarca emekçi sefaletin kör kuyusunaitildiler. Gelirleri sürekli budanan emekçilerözelleştirmenin dolaysız sonucu olan zamlarıomuzlamaya zorlandılar. Enerjide, haberleşmede,kısacası özelleştirmenin yaşandığı tüm alanlardaemekçilerin sırtına yeni zam yükleri bindirilirken,sermayenin yüzü güldü.

Özelleştirmeler nedeniyle bir yandan yoksullukartarken, asgari ücret yerinde sayarken, milyonlarcaişçi ve emekçi açlık sınırının altında bir ücrete mahkumedilirken, kapitalistler kârlarına kâr kattılar. Sonsüreçte ortalığa saçılan yolsuzluk ve hırsızlık pisliği,köprü ve otoyolların özelleştirilmesi sonunda neleryaşanacağının açık göstergesidir.

Özelleştirmeyi durdurmak için ileri!

Köprü ve otoyolların özelleştirmesinden dolaysızolarak etkilenecek olanlar karayolu işçileri veemekçileridir. Özelleştirmenin hedefindeki işçi veemekçiler her yere yayılan bir mücadele içinhazırlıklarını yapmalıdırlar. İşçi ve emekçilerinözelleştirme karşıtı mücadelede göstereceklerifedakarlık köprü ve otoyolların peşkeşi için hareketegeçen özelde AKP iktidarının genelde sermayecephesinin en büyük korkusudur.

Karayolu işçi ve emekçileri, işçi, memur, sözleşmeli,taşeron ayrımına son vermeli özelleştirme karşıtlığınındamgasını vurduğu program etrafında birleşmelidirler.Özelleştirmelerin sonuçlarını yaşayan emekçileri demücadele saflarına çekmelidirler. Sendika ağalarınıharekete geçirecek olan da özelleştirme karşıtımücadelenin yükselmesidir. Daha şimdiden yol işçi veemekçileri sendika ağalarının üzerindeki basıncıarttırmalı, hakları ve geleceklerine sahip çıkacaklarınıkararlılıkla ortaya koymalıdırlar.

Tepeden tırnağa örgütlü olan sermayeninözelleştirme cephesine karşı, emeğin toplumsalkesimleri işçi sınıfının önderliğinde özelleştirme karşıtıdevrimci politik mücadeleyi yükseltmeli, mücadeleyitaban örgütlenmelerine dayandırmak için enerjik birçalışma yürütmelidirler.

Özelleştirme saldırısına karşı mücadeleye!

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 04

17 Ocak tarihli Resmi Gazete’de 3. havalimanıinşaatı için “acele kamulaştırma” kararının alındığıyayınlandı. Bu karar ile Arnavutköy ilçesi, İmrahor,Tayakadın ve Yeniköy köyleri ile Eyüp İlçesi, Ağaçlı,Akpınar ve İhsaniye köylerinde yer alan bazı arazilerinTOKİ tarafından “acele kamulaştırılacağı” duyuruldu.

“Acele kamulaştırma” kararı KamulaştırmaKanunu’nda şöyle tanımlanmakta:

“Madde 27 – 3634 sayılı Milli MüdafaaMükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurtsavunması ihtiyacına veya aceleliğine BakanlarKurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarlaöngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olantaşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiridışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgiliidarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde otaşınmaz malın (Değişik ibare: 24/4/2001 - 4650/15md.) 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 incimadde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecekdeğeri, idare tarafından mal sahibi adına (Değişikibare: 24/4/2001 - 4650/15 md.) 10 uncu maddeyegöre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankayayatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.”

Kısacası “acele kamulaştırma” savaş, doğal afet gibiolağanüstü durumlarda başvurulabilecek birkamulaştırma yöntemi. 3. havalimanı için geçerli olan“olağanüstü durum”un ise sermayenin ihtiyaçları veçıkarları için çıktığı ortada.

“Yolsuzluk operasyonu” vesile oldu, sermaye“olağanüstü durum” kararı aldırdı

Sermayenin acele(!) ihtiyaçları doğrultusundaalınan olağanüstü durum kararının arka planıkronolojik olarak şu şekilde sıralanmakta:

- 25 Aralık 2013: 3. havalimanı projesinin ihalesinikazanan Kolin-Limak-Cengiz-Kalyon-MAPAortaklığından Cengiz Holding ile Kalyon İnşaat’ınmalvarlığına, rüşvet ve yolsuzluk operasyonukapsamında “ihtiyati tedbir” kararı konuldu.

- 2 Ocak: Bakanlar Kurulu 3. havalimanı için “acelekamulaştırma” kararı aldı. (Bakanlar kurulu kararsayısı: 2014/5768)

- 11 Ocak 2014: Maliye Bakanı Mehmet Şimşekşunları söyledi: “150 milyon kişilik üçüncü birhavayolunu yapmak için adım attığımızda Geziolaylarında ve son olaylarda hedef alındık. Bu sonsoruşturmada biliyorsunuz havaalanı işine giren işadamları hakkında tedbir kararı alındı. Bu tedbirkaldırılmazsa o havalimanı yapımı ciddi derecedetehlikeye girecektir. Kredili erişim için bu tür davalarengel oluşturabilir.”

- 13 Ocak 2014: İhtiyati tedbir kararı kalktı.- 17 Ocak 2014: Bakanlar Kurulunun 2014/5768

sayılı “Acele kamulaştırma” kararı Resmi Gazete’deyayınlandı.

Tarihler incelendiğinde Bakanlar Kurulu’nun “acelekamulaştırma” kararını ihtiyati tedbir kararınınkaldırılmasından önce aldığı görülmektedir. Yani

Bakanlar Kurulu ihtiyati tedbir kararının kalkacağındano kadar emindir ki Kolin-Limak-Cengiz-Kalyon-MAPA’nın 3. havalimanı için işini kolaylaştıracak verantına rant katacak “acele kamulaştırma” kararını 2Ocak’ta alabilmiştir. Böylece yağma ve rant düzeninintemsilcileri bu karar ile bir kez daha hırsızları,yağmacıları koruyan, işini kolaylaştıran kararlara büyükbir pervasızlıkla imza atmışlardır.

Çevre Mühendisleri Odası:“Zamanlama manidar!”

17 Ocak’ta Çevre Mühendisleri Odası BaşkanıBaran Bozoğlu’nun gerçekleştirdiği basınaçıklamasında yolsuzluk operasyonu sürecinde ve ÇEDyönetmeliği ihlali sebebi ile 3. havalimanına karşıbaşlatılan hukuki süreç devam ederken alınan kararın“yangından mal kaçırırcasına” gerçekleştirilmesinin“manidar” olduğu belirtildi. Ayrıca açıklamada olağankamulaştırma sürecinden kaçınıldığına dikkat çekildi veşöyle denildi:

“Olağan kamulaştırma sürecinden kaçınılmaktadır.Acele kamulaştırma kararları, Milli MüdafaaMükellefiyetleri Kanunu kapsamında alınabilmektedir.Yani savaş hallerinde... Acele kamulaştırma ile birlikte,tüm mallara el konulabilmekte, taşınmaz değerlemeçalışmaları daha sonra yapılabilmektedir. Bu durumda,yurttaşların mülkiyet hakları ellerinden alınmakta veülke maddi olarak zarara uğrayabilmektedir. Yani eskiBakan Sayın Binali YILDIRIM‘ın “çukur verdik, 90 milyaraldık” cümleleri gerçek dışıdır. Ülkemiz tüm bukamulaştırmalar (maden ocakları, köyler, özel mülkiyetalanları, enerji santrali lisansları, orman alanları v.b.)ile zarara uğratılmakta, ciddi maddi yükler bizlerinvergileri ile karşılanmaktadır. Olağanüstü hallerdeolması gereken acele kamulaştırma kavramı da neyazık ki hükümet tarafından 12 yıldırolağanlaştırılmaya çalışılmıştır...”

2,5 milyon ağaç kesilecek, su krizi olacak!

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu 3.havalimanı projesinin sebep olacağı doğa katliamını veyaratacağı sorunları ise şöyle özetlemekte:

- 6172 hektarlık orman alanı (yaklaşık 20.000futbol sahası), 2,5 milyon ağaç kesilecek.

- 70‘i aşkın sulak alan yok, Alibeyköy barajınıbesleyen 3 dere yok olacak.- Yeniköy, Toyakadın, Akpınar bölgelerinde bulunanmadenlerin tamamı kapatılacak ve kamulaştırılacak.

- Lisans verilen birçok rüzgar enerji santrali yinedevletin bütçesinden karşılanarak iptal edilecek.

- Ağaçlı köyü tahliye edilecek, 120 metreye varanbeton dolguların bu ormanlık ve sulak alana yapılacak.Karadeniz‘e ayrıca dolgu yapılacak.

- ÇED Raporu’nda dahi “Bu alanlar veyakınlarındaki sucul yaşam ve canlı yaşam yok olacak”deniliyor. Zaten su fakiri olan İstanbul ve Türkiye’de 3.havalimanı, Kanal İstanbul gibi projelerle, mevcut sukaynakları yok edilerek su krizi oluşacak.

- Proje İstanbul’un Avrupa yakasına su veren TerkosGölüne sadece 2,5 km uzaklıkta. Terkos gölünden 3metre genişliğinde borularla şehir merkezine sutaşınıyor; bu boruların da güzergahlarında değişikliksöz konusu olacak.

“Köyümüzde doğduk,köyümüzde ölmek istiyoruz!”

“Acele kamulaştırma” kararı ile birlikte İstanbul’unson orman ve su alanlarının katli demek olan 3.havalimanı için süreç hızlandırılırken bir yandan da“acele kamulaştırma”nın gerçekleştirileceği köylerdeyaşayanların karşı karşıya kalacağı hak gaspları içinyasal zemin oluşturulmuştur. “Acele kamulaştırma”kararı ile bölgedeki arazi sahiplerinin metrekare başına300 TL talebi karşısında TOKİ metrekare başına 22 TLdeğer biçmiş durumdadır. Böylece “acelekamulaştırma” kararı ile daha öncesinde EyüpBelediyesi’nin söz konusu araziler için metrekarebaşına biçtiği bedel olan 47 TL de yarıya düşmüş oldu.

Eyüp ilçesine bağlı Ağaçlı köyünde doğup büyüyenAli Fehmi Bostancı’nın dedikleri ise 3. havalimanıprojesini özlü bir şekilde değerlendirmekte:

“Ne para istiyoruz, ne de başka yerde arazi.Köyümüzde doğduk, köyümüzde ölmek istiyoruz.3’üncü havalimanı projesi çıktığından beri ne huzurkaldı ne iştah.”

3. havalimanı için“acele kamulaştırma”lar başlayacak!

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 04

Öyle “dostlar” vardır ki düşmana lüzum bırakmaz.Hem birileri böylesine büyük bir sadakat ve hevesleşeytanın avukatlığına soyunduğu sürece, patronlarında uşaklarının da sırtları kolay kolay yere gelmez.

Başlıkla birlikte düşünüldüğünde, daha metningirişinde, meselenin ve görüşlerimizin bu denli açıktanifade ediliyor oluşu, “acaba biraz ağır bir ithamdabulunulmuyor mu?” sorusunu akıllara getirebilir. Amapeşinen söyleyelim: Hayır!

Bilindiği üzere reformistler, sömürü düzeni nezaman köşeye sıkışsa bu bozuk düzenin bekası içindevrim itfaiyeciliğine soyunanlar, sisteme can simidi-koltuk değnekliği edenlerdir. İşçi sınıfı ve emekçikesimler içerisinde, düzenden duyulan hoşnutsuzlukve buna karşı oluşan tepkiler üzerinden boy verip işçive emekçilerin ufkunu düzen sınırlarına hapsetmekreformistlerin en iyi başardıkları işlerdendir. Gelişenmücadele dinamiğini ‘demokrasi mücadelesi’ sosunabulandırarak düzen içi bir hatta yedekleyen reformisthareketler sınıf mücadelesinin önünde duran en büyükengellerden biridir. Tam da bu nedenle işçi sınıfınındevrim ve iktidar yürüyüşünde zafere ulaşabilmesi,her şeyden çok, gerçek dostlarını ve düşmanlarını iyitanımasını zorunlu kılar.

Bu yazıda ortaya konanlar ise, Emek Partisi’nin ikiişçi eylemi üzerinden açığa çıkan gerçek konumunu vereformizmin uğursuz rolünü göstermeyiamaçlamaktadır.

Sendika patronları işbaşında

Bu örneklerden ilki, Esenyurt’ta kurulu bulunan ElitÇikolata Fabrikası’nda yaşananlardır. Öyleyse, Elit’teyaşananları şöyle bir hatırlayalım. Elit Çikolataişçilerinin maaşlarının iki aydırödenmemesi nedeniyle, işçilerdeciddi bir huzursuzluk oluşmuş ve buhuzursuzluk tepkiye dönüşmüştü.Geçmişten bu yana hak gaspları vesendika patronlarının koltukkavgalarıyla özdeşleşen bir sömürücenneti olan Elit’te işçilerin tepkilerisendika patronlarının gerçek yüzünüortaya çıkardı. Geçmişte ve yakındönemde Elit Çikolata’da yaşanansendikal koltuk kavgaları veihanetler gazetemizde ve günlükhaber sitemiz kizilbayrak.net’te deişlenmişti.

Milyonlarca işçi ve emekçiyiaçlığa ve köleliğe mahkum edenpatronların ve özelinde Elitpatronunun, işçilerin 2 aylıkücretlerini ödememesi çok şaşılasıdeğil. Gelelim sonrasındayaşananlara... Fabrikada “örgütlü”Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası ise işçilerin 2 ayboyunca ücretlerinin gaspedilmesine tepki gösteripmasaya yumruğunu vurmak şöyle dursun, kaç zamansonra ve işçilerde bir hareketlenme olduğu haberi

üzerine fabrikaya teşrif etti. Sendikanın Avrupa Yakası Şube Başkanı Turgay

Koç’un fabrikaya nihayet teşrif etmesini sağlayan iseişçilerin üretimi durdurmayı tartışmaya başlaması veElit işçilerini birlik olmaya çağıran bildirilerin fabrikaiçerisinde bulunmuş olmasıydı. İşçileri alelacele

toplayan Turgay Koç,ücretlerin ödenmemesineüzüldüğünü ancak patronu daanlamak ve sabretmekgerektiğini söyleyip savundu.Dağıtılan bildirilere atfen de“kimsenin taşeronluğunuyapmayın” diyerek ücretlerinialmak isteyen işçileri uyardı.Sözde ‘işçi sendikası’, 2 aydırmaaş alamayan ve çocuğununbeslenme çantasına koyacakbirşey bulamayan işçilerinyanında olmak yerine,fabrikanın kaynadığı bir andabu hareketin önünü kesmeyikendine görev edindi. TurgayKoç’un bu konuşmasına tepkigösteren 2 işçi ne tesadüftürki aynı günün akşamında iştençıkarıldı.

Reformizm itfaiyeciliğe soyundu

İşten çıkartılan sınıf bilinçli Elit işçileri iştençıkarmalara ve sendika patronunun Elit patronuyla

yaptığı işbirliğine sessiz kalmadı. Fabrika önünde

eylem yapma kararı alarak hazırlıklara girişti.

Bu arada işten çıkarılan Elit işçisi dostlarımız birçok

kişi ve kurumun yanısıra EMEP’in yönetiminde

bulunduğu DİSK/Gıda-İş Sendikası Esenyurt Temsilciliği

ile de temasa geçti. Elit işçileri, Gıda-İş temsilcisi ile

yaptıkları görüşmede meseleyi anlatarak aynı

işkolunda örgütlenmeyi hedefleyen Gıda-İş’ten eyleme

destek vermelerini istedi. Gıda-İş temsilcisi ve aynı

zamanda EMEP üyesi temsilci, işçilere haklarını almak

için nasıl mücadele edeceklerinden bahsetmek şöyle

dursun, eylemi belirsiz bir tarihe ertelemelerini ve Tek

Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel ile

görüşmelerini öğütledi.

Elit işçilerinin de ifade ettikleri gibi işçilerle yaptığı

görüşmenin hemen ardından soluğu fabrika

yöneticilerinin yanında alan, onları patrona ihbar edip

işten atılmaları talimatını veren aynı sendikanın şube

yönetimidir. Yine sendikanın başındaki Mustafa

Türkel’in işçilere sayısız kez ihanet edip sattığı

herkesçe bilinen bir gerçekken, işçilerin Türkel ile

görüşüp “yanlış anlamayı gidermeye” sevkedilmesi

nasıl bir ihtiyacın ürünüdür. Neyse ki Gıda-İş

yöneticimiz Elit işçilerini Elit patronu Tanıl Küçük ya da

onun sadık hizmetkarı şube başkanı Turgay Koç’tan

aman dilemeye yönlendirmemiş. İşçilerin eylem

kararının ötelenmeye çabalanması bir yana, emin

olalım işçiler Elit Çikolata patronuna yönlendirilseydi

bundan daha tuhaf bir durum oluşmazdı. Zira Elit

patronu Tanıl Küçük yalnızca yıl içinde 180 ile 300

arasında değişen Elit işçisini sömürüyor, Türkel ise

binlerce gıda işçisini sömürüyor.

EMEP gerçekte kimleri savunuyor?

Reformistler, sömürü düzenine zaman köşeye sıkışsa bubozuk düzenin bekası içindevrim itfaiyeciliğinesoyunanlar, sisteme cansimidi-koltuk değnekliğiedenlerdir. İşçi sınıfı veemekçi kesimler içerisinde,düzenden duyulanhoşnutsuzluk ve buna karşıoluşan tepkiler üzerinden boyverip işçi ve emekçilerinufkunu düzen sınırlarınahapsetmek reformistlerin eniyi başardıkları işlerdendir.

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 04

Gıda-İş’in üye sayısının neden bir türlüartmadığına, son yaşananlar ışığında şaşmamak gerek.2 aydır maaşlarını alamadıklarını ve sendikanın kendiisimlerini yönetime vererek işten attırdığını söyleyenişçilere çare olarak ihanetçi Tek Gıda-İş yönetimiyletemasa geçmeyi sunma basiretsizliğinin sorumlusuolan bir anlayıştan daha fazlasını beklemek en basittabirle saflık olur.

Neyse ki Elit işçileri bu “parlak” fikirlere kulakasmayıp fabrika önünde eylemlerini gerçekleştirdiler.Eylem patronu o denli korkuttu ki firma yönetimigündüz vardiyasındaki işçileri saatlerce rehin aldı.

Evrensel’in sendika patronlarıyla imtihanı

EMEP çizgisinin oynadığıkaçak dövüş bununla da kalmayıpkendini “sol”da tanıtan Evrenselgazetesindeki haberle de kendinigösterdi. İşçiler Evrensel gazetesimuhabirinin talebi üzerine bugazeteye bir röportaj vererekfabrikadaki durumu, yaşadıklarınıgazeteye ayrıntılı bir biçimdeaktardılar. Evrensel gazetesi yayınkurulu ise bu iki sınıf bilinçliişçinin ifadelerini yalnızca birer“iddia” olarak nitelendirdi. AynıEvrensel gazetesi, işçilersendikalarının şube başkanıTurgay Koç’un kendilerini patronaihbar edip işten attırdığını ifadeettikleri halde bu durumu iddiaolarak ifade ederken TurgayKoç’un en çirkin iftiralarını iseolduğu gibi yayınlamakkonusunda hiçbir sakıncagörmedi.

Turgay Koç, Evrensel sayfalarında işçilerin işyeriningüvenliğini tehlikeye düşürdüğü iftirasında bulunuyor,“bunun için işten çıkarmalara asla müdahale etmem”diyor, “Bir ay maaş gecikti diye iş durdurulur mu, zararverilir mi, eylem yapılır mı?” diye pişkince soruyor ve“Madem asgari ücret istemiyordunuz, o zaman işegirerken kabul etmeseydiniz” diyebiliyor. Bütünbunları söyleyen; sendikalı bir fabrikada, o bölgedesendikanın başında bulunan kişi değil de şirketinpatronu sanırsınız. Turgay Koç gerçekten bürokratkimliğinin ve soyadının hakkını iyi veriyor doğrusu.

Üstelik Evrensel gazetesi, sayfalarına, bu rezilpatron savunmasını taşıyor, bu kara çalmaları “iddia”olarak nitelendirmek bir yana zahmet edip bir-ikicümlelik bir ek dahi yapıp cevap vermiyor. Dalga geçergibi işçilerin ekmeği ile oynayan Turgay Koç isimli hainile röportaj yaparken, bu zatın patronla işbirliğiyaptığını ve hakkını arayan işçileri patrona şikayet edipişten attırdığını dile getirme ihtiyacı dahi duyulmuyor.Gazetede bu biçimde bir haber yayınlanmasınıeleştiren Elit işçilerine, evrensel yayın ilke(sizlik)lerinigerekçe olarak gösteriyorlar. Tarafsız gazetecilikyaptıklarını ifade ederek herşeyi olduğu gibiaktardıklarını, kendi fikirlerini ekleyemeyecekleri veşahsa bir eleştiri yapılırsa kendilerine davaaçabileceğini söylüyorlar. Sendika bürokratlarına şiringözükmek adına, onların maşası olmaktan, anlaşılanhiçbir rahatsızlık hissetmiyorlar.

Düzen partilerine yol döşeyenler

Sözünü ettiğimiz ikinci işçi eylemi ise Ambarlı

Limanı’nda bulunan Kumport isimli firmada iştenatılan işçilerin gerçekleştirdiği eylemdir. Sendikalaşmasürecinde işten atılan ve liman önünde eylem yapanKumport Limanı işçileriyle dayanışma için eyleme UİD-DER, EMEP ve BDSP ile işten atılan Elit işçileri dekatıldı.

Liman içerisinde yürüyüş gerçekleştirildi, KumportLimanı önüne gelindiğinde ise basın açıklamasınageçildi. Liman işçileriyle dayanışmayı yükseltmek içineyleme katılan Elit işçileri konuşma yapmak için birçokdefa söz istediler. Buna rağmen, limandaki örgütlenmesüreciyle ilgilenen Gıda-İş yöneticisi ve EMEP üyesiSinan Ceviz tarafından, Elit işçilerine söz hakkıtanınmadı. Mücadele eden işçilere türlü bahanelerlesöz vermekten geri duranlar, CHP milletvekiliSüleyman Çelebi’yi konuşturmakta ise sakınca

görmediler. Yaklaşan seçimler vesilesiyle

oy avcılığına soyunan Çelebitam bir ikiyüzlülüklekonuşmasına başladı.

Milletvekili olmadan önceDİSK başkanlığı görevindebulunmuş olan Çelebi, asgariücret sorunundan dem vurdu.Bunun üzerine BDSP’li işçilerCHP milletvekili SüleymanÇelebi’yi protesto etti. Sermayepartilerini ve onların patronuşaklığını sloganlarla teşhirederek Çelebi’nin konuşmasınaizin vermediler.

Konuşmasını sürdürmeyeçalışan Çelebi’ye daha geçensene milletvekili maaşlarına%100 zam yapıldığını, kendisi vemensubu olduğu CHP de dahilmeclisteki bütün

milletvekillerinin blok halinde evet dediğini, gelipşimdi burada asgari ücretten bahsedip işçi dostuymuşgibi görünmesinin oy avcılığından başka birşeyolmadığını hatırlattılar.

Başta lafı çevirmeye çalışan Süleyman Çelebi,maskesinin düşürülmesi ile konuşmasını yarıdakesmek zorunda kaldı. Eylemde bulunan EMEP üyeleriCHP’li Süleyman Çelebi’ye bir çift söz etmedikleri gibiÇelebi’nin yarıda kalan konuşmasının ardından, Gıda-İş yöneticisi ve EMEP üyesi Sinan Ceviz, hiç yüzükızarmadan “böyle milletvekillerinin sayısını meclistearttırmalıyız” diyerek Çelebi’ye arka çıktı. Kafalarınıtahta sandıklardan kurtaramayan EMEP’li reformistlerCHP’li vekillere yağcılık yapacak kadar düşebildiler. Sözkonusu işçilerle sendika bürokratlarının savaşımıolunca yayınlarından ‘tarafsızız’ diye bahsedenlerdüzen partilerinin arkasında taraf olmaktan geridurmadılar. Haziran Direnişi’ndeki gibi devrimci-düzendışı eylem biçimleri tüm toplumun belleğinde olancacanlılığını korurken, böyleleri elbette işçi sınıfınınufkunu da seçimlere ve Büyük Hırsızlar Meclisi’nesığdırmaya çalışacaklardır. Gündelik çıkarları uğrunaişçi düşmanı vekillerle iyi geçinmek, sendikapatronlarına sevimli görünmek, belki bir-iki de koltukkapmak uğruna bu denli basitleşebilenler er ya da geçişçi sınıfına hesap vereceklerdir.

Ne seçimde, ne mecliste, çözüm devrimdekurtuluş sosyalizmde!

Kahrolsun patron uşakları!İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!

Esenyurt Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu23 Ocak 2014

EMEP üyeleri CHP’liSüleyman Çelebi’ye bir çiftsöz etmedikleri gibi Çelebi’ninyarıda kalan konuşmasınınardından, Gıda-İş yöneticisive EMEP üyesi Sinan Ceviz,hiç yüzü kızarmadan “böylemilletvekillerinin sayısınımecliste arttırmalıyız”diyerek Çelebi’ye arka çıktı.Kafalarını tahta sandıklardankurtaramayan EMEP’lireformistler CHP’li vekillereyağcılık yapacak kadardüşebildiler.

İşçi forumu 2 Şubat’ta!

“İnsanca bir yaşam ve çalışma koşulları içingücümüz birliğimizdedir!” diyen işçiler Esenyurt’taforuma hazırlanıyor.

Farklı sektörlerden işçilerin “İşçiler neden ve nasılörgütlenmeli?” başlığı altında mücadeleyi veörgütlenme deneyimlerini tartışacağı işçi forumu içinüçüncü hazırlık toplantısı 19 Ocak akşamı Esenyurt İşçiKültür Evi’nde gerçekleştirildi.

2 Şubat Pazar günü saat 16.00’da EsenyurtTabela’daki Derya-2 Düğün Salonu’ndagerçekleştirilecek işçi forumunun içeriği ve teknikhazırlıklarının tartışılıp planlandığı toplantıda forumdaişlenmesi gereken gündem başlıkları üzerine görüş veöneriler alındı. Foruma hazırlık sürecinde çeşitliplanlamaların da yapıldığı toplantıda fabrikalardayürütülecek çalışmalara ilişkin görüşler ortaya kondu.

İşçi Forumu Hazırlık Komitesi’nin bir sonrakitoplantısının 26 Ocak Pazar günü yapılmasınınplanlandığı toplantıda forumla beraber bahardöneminde yürütülecek çalışmalar üzerine detartışmalar yürütüldü.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

MİB’den Fontana’daseçim için çağrı

Fontana’da seçim sürecinin başlaması çağrısıylaMetal İşçileri Birliği, işçilere seslenen bildiri dağıttı.

Anadolu Yakası Organize Sanayi’nde bulunanFontana fabrikası Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlü. İlk sözleşmesini imzalayan fabrikada aylardırtemsilcilik seçimlerinin yapılmasını bekleyen işçilere“seçimleri bir sonraki sözleşmenin ardından yapalım”deniliyor.

Sendikaya üye olmalarının üzerinden aylargeçmesine rağmen seçimler yapılmıyor. Seçimlerinhiçbir gerekçe olmadan yapılmamasını öneren sendikabürokratlarına tepkiler oluşmuş durumda. Ancaksendikal bilincin gelişmesi karar alma süreçlerininiçerisinde işçilerin de yer almasıyla olur. Bu sürecinişlemesi gerektiğini dile getiren Metal İşçileri Birliği(MİB) 16 Ocak’ta Fontana fabrikasında bildiri dağıtımıgerçekleştirdi.

İşçilerle seçimler konusunda sohbetler edildi.İşçilerin çoğunun seçimlerin olması yönünde eğilimiolduğu gözlemlendi.

Kızıl Bayrak /Gebze

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 04

ENA Tekstil fabrikasında 10 aydır yürütülensendikal çalışmanın duyulmasından sonra patronişçiler üzerinde baskıyı arttırdı. İlk önce işçilereçalıştıkları işler haricinde iş vererek sendikal çalışmayıkırmaya çalışan ENA Tekstil patronu son olarak iştenatma saldırısına girişti.

İlk önce ENA Tekstil patronu, TEKSİF’te örgütlenen13 sendikalı kadın işçiyi işten attı. Atılan 13 işçiden 3kadın işçi Pelin Mutlu, Emine Mutlu ve Dilek Kaleoğlubu haksız uygulama üzerine fabrika önünde kurulançadırda direnişe geçtiler. Bütün gün boyunca beklenenfabrika önünde gündüzleri kadın işçilerle birliktesendika yöneticileri de beklerken akşam saatlerindesendika yöneticileri direniş alanında kalıyorlar.

Patron ve belediyeden direnişe baskı

Fabrika önünde direniş çadırı kurulmasınıhazmedemeyen ENA Tekstil patronu, belediyeyönetimini de devreye sokarak direniş çadırınınkaldırılması yönünde baskılar yaptırıyor. ENA Tekstilpatronu kölece çalışma koşullarında ve düşük ücreteçalıştırdığı 300’ü aşkın işçinin uyanmasını istemediğiiçin devreye kolluk gücünü sokarak zabıtanın ve polisintacizleriyle direniş çadırını kurulduğu yerden kaldırmakistiyor.

Fabrika önünde direniş çadırı kurulmasından sonraservisleri fabrika içerisine alarak işçilerle direnişçileri

yalıtmak isteyen ENA Tekstil patronu içerde de

sendikaya karşı karalama çalışmalarına devam ediyor.

Düşük ücret aldıkları için fazla mesai yapmak zorunda

bırakılan işçiler gözünde fazla mesailer oldukça

değerli. ENA Tekstil patronu, işçilere zoraki fazla mesai

yaptırdığı yetmiyormuş gibi içeride “sendika gelirse

fazla mesaiyi kaldıracak” söylemi yayarak işçileri

sendikadan istifa ettirmeye çalışıyor.

Bunun yanında içerdeki sendikalı çalışanları

bilmediği için patron yalakası işçileri devreye sokarak

içerdeki konuşmaları ses kaydına almaya başlamış

durumda.

Baskılara, yıldırmaya karşı direniş

İçerde bunlar yaşanırken işten atılan 3 kadın işçi

fabrika önünde kurdukları direniş çadırı ile

mücadelelerini sürdürüyorlar. Hergün iş çıkış ve giriş

saati olan 15.30’da işçilere yalanlar teşhir ediliyor ve

sendikada örgütlenme çağrısı yapılıyor. “ENA işçisi

yalnız değildir!”, “İş, ekmek yoksa barış da yok!” ve

“Direne direne kazanacağız!” sloganlarının sıklıkla

atıldığı direnişe, grevdeki 6. aylarını geride bırakan

Gülen Nakliyat işçileri de 22 Ocak günü destek verdi.

BDSP’nin de ziyarette bulunduğu direnişçi işçilere

Kızıl Bayrak gazetesi verildi.

Kızıl Bayrak / Bursa

ENA Tekstil’de direniş!

İnteks’te işten atmalarakarşı direniş kararlılığı

Çerkezköy Organize Sanayi’de kurulu bulunanİnteks Tekstil fabrikasında DİSK/Tekstil’inörgütlenmesinin ardından 21 Ocak’ta işten atmasaldırısı başladı. İlk aşamada 6 öncü işçi işten çıkarıldı.İşçiler de saldırıya karşı kapı önünde direnişe başladı.

Görüştüğümüz işçiler, mücadelelerini sonuna kadarsürdüreceklerini belirttiler.

DİSK/Tekstil Sendikası Çerkezköy Şube BaşkanıCelal Arslan, örgütlenme, işten atma ve direniş süreciile ilgili olarak şunları söyledi:

“2012 yılında örgütlenmeye başladık. 18 Ekim

2013’te yetkimiz geldi. İşveren buna karşı itirazda

bulundu. İlk başlarda patron sessiz kalmıştı, bizler de

bir aydır içeride ufak eylemler yaparak sözleşmeyi

imzalamak istedik. Daha sonra patron elinde 18 kişilik

bir liste olduğunu ve bunların çıkışının verileceğini

söyledi. Bunun devamında da ilk olarak 6 arkadaşımızı

işten attı, çıkışların da devam edeceğini belirtti.

Bizler de fabrika önünde direnişimize başladık. Ne

zaman ki işten atmalar bitecek, patron masaya

oturacak, bizim de direnişimiz o zamana kadar devam

edecek, o zamana kadarda mücadeleye devam

edeceğiz.”

Arslan ayrıca, işçi sınıfını da bu mücadelenin

safında yerini almaya çağırdı.

Kızıl Bayrak / Trakya

YATSAN işçileriDİSK/Tekstil’de örgütlendi

İzmir Torbalı’da kurulu bulunan YATSANfabrikasında bir süredir sendikal örgütlülük tartışmasıyaşanıyordu. DİSK/Tekstil’in çalışma yürüttüğüfabrikada, Teksif ve Öz İplik-İş de üyelik çalışmalarıyürütüyordu.

İşçilerin DİSK/Tekstil’e üye olma kararı almalarınınardından devreye giren patron, Öz İplik-İş’i öneçıkararak işçilerin burada örgütlenmesini istedi.

Patronun müdahalesi ile ortaya çıkan sorunkarşısında DİSK/Tekstil 16 Ocak günü referandumönerisi yaptı. Öneriye göre sendikalar ve patron birprotokol imzalayacak, fabrikada referanduma gidilecekve işçilere hangi sendikayı tercih ettikleri sorulacaktı.Taraflarca kabul edilen referandumun 18 OcakCumartesi günü saat 13.00’te iş çıkışında fabrikayemekhanesinde yapılması kararlaştırıldı.

Ancak 17 Ocak Cuma günü vardiya çıkışında fabrikayönetimi tarafından dağıtılan bildiride referandumunyapılacağı tarihte çalışma yapılmayacağının belirtildiğibildiriler dağıtılarak referandumun iptal edildiğiduyuruldu. Ayrıca sendikal çalışma yapanın iştençıkarılacağı tehditleri savruldu.

DİSK/Tekstil ise aynı gün yaptığı açıklamadareferandumun tek taraflı olarak iptal edilemeyeceğinive belirlenen tarihte referandumugerçekleştireceklerini duyurdu.

Referandum için coşkulu buluşma

18 Ocak günü, sabah saatlerinden itibarenfabrikanın 3 km ilerisindeki halı sahada toplanmayabaşlayan 150’yi aşkın sayıda işçi, referandumunyapılacağı saatte konvoy halinde fabrikaya gittiler.

Fabrika önünde Teksif üyesi bir grup işçi, Öz İplik-İşyöneticileri, Birleşik Metal-İş’in çevre fabrikalardakitemsilcileri, fabrika yöneticileri konvoyla gelen işçileribeklediler.

Fabrika önüne gelen işçiler “Sendika hakkımızengellenemez!”, “İnadına sendika inadına DİSK!” ve“Yaşasın örgütlü mücadelemiz!” sloganları attılar.Fabrika önünde açıklama yapan DİSK/Tekstil GenelMerkez Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Ali Utku,Pazartesi gününden itibaren fabrika yönetimi ilegörüşmeye başlayacaklarını ve toplu sözleşmeyigündeme getireceklerini söyledi.

Bir süre fabrika önünde bekleyen işçiler, yinekonvoy halinde Konak Postanesi’ne doğru yola çıktılar.Cumhuriyet Meydanı’ndan PTT’ye kadar yürüyüşyapıldıktan sonra, henüz sendikaya üye olmayan işçilerve istekleri dışında başka sendikaya üye yaptırılanişçiler e-devlet şifresi alarak DİSK/Tekstil’e üyelikbaşvurusunda bulundular.

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 04

“Sonuç alıncaya kadardirenişimiz devam edecek!”

Sakine Çelik: İÜ Fen Edebiyat Fakültesi’nde 3 yılayakın çalıştım. 31 Aralık’ta işten çıkarıldığımızdanhaberimiz yoktu. 1 Ocak’ta da toplantı yapıldı.Toplantıda listede ismi olanlar burada kalacak, ismiolmayanların da beş dakika içinde bizimle ilişkisikesilmiştir diye söylendi.

Yaptığımız görüşmede, “niye özellikle biz seçildik,işten atıldık” diye sorduk. “İhale yenilenmesi, yenifirma böyle istedi” dediler.

Yeni gelen firma beni tanımıyor ki, neye göreseçildik. Niye özellikle bazıları seçildi?

Bazılarının torpili var onlar bırakıldı. Bazıları iseözel olarak seçildi. Sendikalı olanlar da seçildi. Ben dene şekilde haklarımı alabilirim, ne yapmam lazım diyeDev Sağlık-İş Sendikası’yla görüştüm. Onlarla birliktehareket ettik. İşe geri iade için çadırımızı kurduk.Çadırımızın 9. günü. Çadırımızı CerrahpaşaHastanesi’nin içinde kurduk. 11 arkadaşımızCerrahpaşa’da ben Fen Edebiyat Fakültesi’ndeçalışıyordum.

Şu an direnişimize devam ediyoruz ve sonuçalıncaya kadar da devam edeceğiz. Biz oradaçalıştığımız sürece yazın 3 ay İÜ bizi ücretsiz iznegönderiyordu. Ne maaş ne sigorta, 15 tatilde yine aynışekilde iki hafta sigorta ve maaşımız yoktu.

Bu şekilde üç yıla yakın çalıştım, daha fazla çalışanda vardı. Bu şekilde haksız yere işten çıkartıldık. Biz deişlerimize geri dönmek için mücadele başlattık.Direnişimiz devam ediyor. Direnişimize destek içingelen herkese teşekkürler. Diğer sendikalar da destekveriyor, bu şekilde direnişimiz devam ediyor. Sonunakadar da devam edeceğiz. Çünkü biz haklıyız; kimseninmilyon dolarlarında gözümüz yok. Biz sadece işimizedönmek istiyoruz. Biz asgari ücretle çalışan insanlarız.

Ne İÜ yönetimi ne de şirketin yöneticileri bizesahip çıkmadılar. Topu birbirlerine attılar. Buradakiinsanlar çoluk çocuk geçindiriyor, kirada olanlar var. 1Ocak’tan beri işsiziz ve direniş devam ediyor. Sonuçalıncaya kadar direnişimiz devam edecek, biz haklıyızbiz kazanacağız.

“Gücümün yettiği, sesimin çıktığı kadarmücadeleye devam edeceğim!”

Sevim Bal: Cerrahpaşa Hastanesi’nde 12 yıldırçalışıyorum. Rotasyon sonucu İstanbul Üniversitesi’negittim. Giderken, oraya gidince geri dönmeyeceğimhissine kapıldım. Ama onlar bir aylık dediler. Biz orayagittik üç buçuk ay orada tamamladık, çalıştık. Oaralıkta ben hep geldim. Dedim bir ay dediniz ama ikiay oldu, üç ay oldu sizden hiçbir ses çıkmadı. Bize, birkısmınız rotasyonla buraya başlayacaksınız, onlarıgöndereceğiz dediler. Hiç böyle bir şey olmadı. Gittim

yönetimin kapılarını çaldım, hepinizin haberi var bizimgitmemizden dedim. Üç gün ben direndim gitmemekiçin, bu direnişim içinde yemekhanede oturdum.

Bana kafa izni vererek git dediler. Ben bunu kabuletmedim. Yönetim bana git dedi, haklıyken haksız yeredüşme dedi. Bizim hepimizin haberi var sizden dediler.Ondan sonra haklıyken haksız yere düşmeyeyim diyegittim. Gidip geldikten sonra 2014’te bir toplantı oldu.Bizim Cerrahpaşa’dan giden arkadaşlarımızın hiçbiriişe başlatılmadı. Biz de sonuçta işimiz burda, projemizburda, biz buranın elemanıyız. İşimize geri dönmekistedik. Dönünce de yönetim sessiz kaldı, işverenhiçbir açıklama yapmadı. Neden işe alınmadığımızısorduğumuzda hiçbir cevap veremedi karşımızda.

İyi ki sendikalı olmuşum. En azından sendikamlaberaber hareket ettik. Dedik en azından siz bizi işealmıyorsunuz, çadırımızı kuracağız. Şu anda da bugün9. günümüz. Çadırımızı kurduk, eylemimize devamediyoruz. Ben ekmeğimi istiyorum, kimseyle herhangibir sıkıntım yok. Ben 12 yıl buraya emek vermişsem buemeğimin de ayak altına alınmasını istemiyorum.Bunu yönetimin görmesini istiyorum; şirketlerden Agidiyor, B gidiyor sonuçta ben buradayım. Beniyönetim görecek benim A’yla B’yle hiç işim yok.Burada çalışan biri olarak işe geri dönmek istiyorum.Şurada iki yılım kalmış. Neden ben haksız yere iştenatılayım da kabuğuma çekileyim. Ben bunuyapmayacağım.

Bunu net ve açıkça söylüyorum; bugün yağmurdolu beni hiç bezdiremez. Gücümün yettiği kadar,sesimin çıktığı kadar ben bu mücadelemizearkadaşlarımızla devam edeceğim.

“Yeni yılın ilk günü işsiz kaldık”

Gülten Tezer: 2008 yılından beri Cerrahpaşa’daçalışıyorduk. Yemek personeliyim, katlara, hastalarayemek dağıtıyordum. Beyaz Saray diye bir şirket geldi.Anlaşmadan sonra benim Beyazıt’ta da ihalem var sizibir aylığına Beyazıt’a göndereceğim dedi. Tabiigiderken de müdürlere, yönetime danışarak gittik.Onlar gidin dediler, işinizi yapın. Gittik bir ay sonradönmek için geldik, yönetim topu şirkete attı, şirketyönetimin üstüne attı. Nitekim biz üç buçuk ay çalıştık.Yıl başında Beyaz Saray oradaki ihalesini kaybetti,başka bir şirket aldı. O gelen şirket de Cerrahpaşa’daçalışanlar olarak bizim kıdem tazminatlarımız yüksekolduğu için bizi almak istemedi. Biz yeni yılın ilk günüişsiz kaldık.

Buraya geldik işe alan olmadı nitekim buradayız. Biz kaç senedir üniversitenin elemanıyız. Yönetim

bizi geri alsın. Sonuçta biz üniversiteye emek verdik.Yönetimin bizi üç beş günlük şirket için, taşeron içinharcamamasını istiyoruz. Biz sonuçta buraya emekharcamış insanlarız, yönetimin bize sahip çıkmasıgerekiyor. Şirketler bugün var yarın yok. Biz işimizi geriistiyoruz.

“Sonuna kadar devamedeceğiz!”

Cerrahpaşa’dadireniş sürüyor

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 13 Ocak’ta

kurdukları çadırla direnişe başlayan taşeron

yemekhane işçilerinin direnişi devam ediyor.

Dev-Sağlık İş Sendikası üyesi işçilerin direnişi

hastane bahçesine kurdukları direniş çadırı ve imza

kampanyasıyla sürerken, dayanışma ziyaretleri devam

ediyor.

Gün içerisinde birçok hasta ve hasta yakını direnişçi

işçilerin yanına gelerek imza kampanyalarına destek

veriyor ve yanlarında olduklarını belirtiyorlar.

Direnişteki işçiler perşembe günleri kurdukları

kardeşlik sofrası ile işlerine geri dönebilmek için

yemekhaneyi boykot etmeye çağırıyorlar. Hastanede

çalışan ve diğer sendikalara üye doktor ve

hemşirelerin de desteklerini alan işçiler bu şekilde

süreci hızlandırmaya çalışıyorlar.

Sık sık gelen destek ziyaretleriyle de moral bulan

işçileri direnişin 9. gününde (21 Ocak) İstanbul

Üniversitesi’nden öğrenciler, Öğrenci Kolektifleri, Fatih

Sol Cephe ve Halkevci Kadınlar ziyaret etti.

İşçiler kazanana kadar direnişe devam edeceklerini

ifade ediyorlar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Yasadışı sözleşmeleriimzalamıyoruz!”

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi HastanesiMono Blok önünde biraraya gelen taşeron işçileri vesağlık çalışanları, “Yasadışı sözleşmeleriimzalamıyoruz!” pankartı taşıdılar.

17 Ocak’ta yapılan eylemde ilk olarak Dev Sağlık-İşSendikası Genel Sekreteri Gürsel Kaya bir konuşmayaptı. Sağlık emekçilerinin yıllardır yaşadıkları sorunlarkarşısında mücadele ederek, kazanımlarını Yargıtaykararları ile bağıtladıklarını hatırlatan Kaya, hastaneyönetiminin ise bunları uygulamadığını, iş yasalarınıise görmezden geldiğini belirtti.

Eyleme destek veren hekimlerden Zeki Kılıçarslanda söz alarak, taşeronluğun insanlık dışı rant ve soygunsistemi olduğuna değindi.

Konuşmaların ardından basın açıklaması okundu.Açıklamada yönetime seslenen işçiler, insanca biryaşam mücadelesini sürdürmeye devam edeceklerinidile getirdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 04

Bakanlıktan işçilere:“1.5 yıl daha ölmeyin!”

40’a yakın ülkede çıkarılması ve kullanılmasıyasaklanan asbest maddesi, Türkiye’de kullanılmayadevam edildiği gibi asbest ile ilgili zorunlu sağlık vegüvenlik önlemleri de alınmıyor. Isıya, aşınmaya vekimyasal maddelere çok dayanıklı, lifli bir mineral olanasbest, solunum ya da su ile vücuda girdiğinde baştakanser olmak üzere birçok hastalığa sebebiyet veriyor.Ancak sermayeye sınırsız hizmete ant içmiş AKPhükümeti yaşanan işçi ölümlerine rağmen asbestliişyerlerinde alınması zorunlu sağlık ve güvenliktedbirlerini 1.5 yıl daha uzattı.

İşçiye açıkça kanser ol ve öl diyorlar

Buna göre, ‘ölçüm yükümlülüğü’yle ilgilidüzenleme dahil asbestli işyerlerinde alınması zorunlusağlık ve güvenlik tedbirlerinin bir bölümü içinyürürlük tarihi Temmuz 2015 olarak belirlendi.

Bakanlıkça hazırlanan “Asbestle Çalışmalarda Sağlıkve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik” 23 Ocak2013 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmişti.Avrupa Konseyi Direktifleri de dikkate alınarak ve İşSağlığı ve Güvenliği Kanunu’na dayanılarak çıkarılanyönetmeliğin amacı şuydu: “Çalışanların asbestsöküm, yıkım, tamir, bakım, uzaklaştırmaçalışmalarında asbest tozuna maruziyetlerininönlenmesi ve bu maruziyetten doğacak sağlıkrisklerinden korunması, sınır değerlerin ve diğer özelönlemlerin belirlenmesi.”

Sermaye için sürekli ertelenen yasa

Asbest yönetmeliğindeki iki kritik maddenin ( 9/4.fıkra ile ‘ölçüm’ başlıklı 10.madde) hemen değil, bir yılsonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılarak patronlar içinilk erteleme hayata geçirilmişti. Bu süre 25 Ocak 2014

tarihinde dolacakken bakanlık, bir kararla daha yasayıerteleme yoluna gitti.

2015 yılı Temmuz ayına kadar süre verilendüzenlemelerde 10. madde büyük önem arz ediyor.Madde şöyle: Asbest ölçme ve numune alma işlemleriakredite olmuş ve genel müdürlükçe yetkilendirilmişlaboratuvarlarda yapılır.

-İşe başlamadan önce yapılan risk değerlendirmesisonuçları dikkate alınarak, 11.maddede belirtilen sınırdeğere uygunluğu sağlamak için çalışma ortamındandüzenli olarak alınan asbest numunelerinde lif sayımıyapılır.

-Ölçüm için kullanılan numune alma metodu,çalışanların asbest ve/veya asbestli malzemedenkaynaklanan tozun kişisel maruziyetini gösterecekşekilde uygulanır ve numune alan kişinin korunmasıiçin gerekli önlemler alınır.

-Lif sayımı, faz-kontrast mikroskobu kullanılarakWHO’nun 1997’de tavsiye ettiği metotla yapılır.

-Havadaki asbestin ölçülmesinde, uzunluğu beşmikrondan daha büyük, eni üç mikrondan daha küçükve boyu eninin üç katından büyük olan lifler hesabakatılır.

İşçi sağlığı önlemlerini ötelemeye devam

Bakanlık Asbest yönetmeliğinin yürürlük maddesinideğiştirerek sermayeye bir buçuk yıl daha kazandırdı.Asbestle çalışılan işyerlerindeki “zorunlu önlemler” 1.5yıl daha uygulanmadan çalışılabilecek. Patronların kârıiçin işçi sağlığı ve işçi güvenliği önlemleri hiçesayılırken sermaye hükümeti bunlar kağıt üzerinde dekalsa geciktirerek patronlara avantaj sağlıyor. Sözkonusu iki madde 20 Temmuz 2015 tarihindeyürürlüğe girse de patronların işçi sağlığınıgözetmeden çalışmaya devam edeceğiyse aşikardır.

Gebze İşçilerin BirliğiDerneği’nden taziye

Gebze İşçilerin Birliği Derneği, ihmal sonucu işcinayetinde yaşamını yitiren Kamuran Gümüş’ünailesini 22 Ocak’ta ziyaret etti ve başsağlığı diledi.

Körfez Sanayi Sitesi’nde kurulu bulunan MetakMakine’de tornacı olarak çalışırken sol kolunu tornatezgâhına kaptıran işçi, hastane hastane dolaştırılarakadeta ölüme terk edilmişti.

İş cinayetinin ardından Gebze İşçilerin BirliğiDerneği yöneticileri aileye ziyaret düzenlemeye kararverdi.

Ziyaret sırasında konuşan acılı baba, olayın akşamsaatinde ve hafta içi meydana gelmesine rağmenhastanelerde müdahale edecek doktor ve yerolmamasını eleştirdi. Yaşanan olayın çok büyük birihmal olduğunu, hastanelerin durumuna ve ilkmüdahalenin gecikmesine anlam veremediğini ifadeetti. Kamuran Gümüş’ün yaralı olarak Gebze’dekiAnadolu Hastanesi’ne götürüldüğünü ve yetkililerin 45bin lira nakit getirilmeden müdahale etmeyecekleriniifade ettiğini belirten baba, hastanelerin nasıl böyle birşey yaptığına anlam veremediğini belirterek şunlarısöyledi: “Kamu veya özel hastanelerin böyle birdurumla oğlumu karşı karşıya bırakmasına rağmen,çevrede çalışan iş arkadaşları tarafından toplanan parasonucunda ancak müdahale etmişlerdir.”

Kolu bacağı kopan birine çobanın bile daha iyimüdahale edeceğini ve kanamayı durduracağını ifadeeden acılı baba sorumluların yakasını dabırakmayacaklarını vurguladı.

Aile ile görüşen Gebze İşçilerin Birliği Derneğiyöneticileri, dernek olarak işçilerin yaşadıklarısorunlara karşı mücadele ettiklerini belirttiler. Busorunlar karşısında ise neler yapılabileceğini anlattılar.İş cinayetlerine karşı hukuksal, fiili, maddi ve maneviolarak her türlü destekle yanlarında olacaklarını ve buişin peşini bırakmayacaklarını belirttiler.

Ziyaretleri karşısında Gebze İşçilerin BirliğiDerneği’ne teşekkür eden aile dernek ile bilgialışverişinde bulunacaklarını söylediler. Tekrarbaşsağlığı dileyen dernek yöneticileri evden ayrıldılar.

Kızıl Bayrak / Gebze

Aloğlu’nun evininönündeki eylemler sürüyor

Feniş işçileri, patron Sedat Aloğlu’nu rahatbırakmıyor. Haklarını alana kadar direnişisürdüreceklerini söyleyen işçiler, ellerini Aloğlu’nunyakasından çekilmeyeceğini belirtiyorlar.

Son dönemde Aloğlu’nun evinin bulunduğu siteninönünde ve Aloğlu’na ait holding önünde eylemleryapan direnişçi işçiler, 21 Ocak’ta bir kez dahaAloğlu’nun kapısına dayandılar.

Aloğlu’nun Ulus’taki evinin önüne giden Fenişişçileri, burada pankart ve dövizlerini açtılar. İşçilereylemde Aloğlu’nu teşhir ettiler.

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 04

İHD Genel Başkan Yardımcısı Hasan Erdoğan ve İHDAnkara Şube üyesi Adnan Vural ile Pozantı, Şakran,Kürkçüler ve son olarak Sincan cezaevlerinde yaşanançocuklara yönelik tecrit ve işkence uygulamaları ve buuygulamaları engellemek için kurulan Çocuk CezaevleriKapatılsın Girişimi üzerine konuştuk...

- Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi hangi

ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktı?

Adnan Vural: Bilindiği gibi son günlerde çocukcezaevlerinde işkence başvuruları aldık. ÖncesindePozantı Cezaeevi’nde çocuklara uygulanan taciz vetecavüz, ardından bu çocukların Adli Tıp’ta yaşlarınınbüyütülerek ceza almaları, çocuklar üzerindenuygulanan baskının bilerek, isteyerek gerçekleşmesitopluma baskı anlamına geliyordu. Çocuklar küçükşeylerden uzun süreli hücre cezalara çarptırılıyordu.Derneğimize başvuranlar ıslak oda (“süngerli oda” diyede bilinir) denilen yerlerde uygulanan tecrit ile birçokçocuğun hasta olmasına rağmen hastaneyegötürülmemesi gibi konularda şikayetleri vardı. Avukatarkadaşlarımızın birebir görüşmelerinde işkence izleritespit edildi. Bu tespitlerin ardından bu girişimiyapmamız gerektiğini düşündük. İlk tartışmalarımızdatalebimizin net olması üzerinden bir karar aldık. Bizçocukların ne ceza aldıklarıyla ilgilenmiyoruz. Çocukcezaevlerinin kapatılması üzerinden yürüttüktartışmalarımızı. Hatırlatmakta yarar var. BirleşmişMilletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’ndeçocukları, üçüncü kişilerin ihmal ve istismarından devletkorumakla yükümlüdür deniyor. Dolayısıyla çocuklardevletin elindeyken verilen cezalar ve uygulananişkenceler insanın vicdanını acıtan bir yerde duruyor.Basının da izlediği birçok işkence vakası ve İHD dışındaçocukların basına verdikleri bilgiler mevcut. Biz de buinsanlık dışı uygulamalara karşı birçok kuruma çağrıyaptık. Kurumlarla yüz yüze görüşmeler de yaptık.Sonuçta 14 kurumla beraber bir girişim oluşturduk. Bugirişimin bileşenleri İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsanHakları Vakfı, Çağdaş Hukukçular Derneği, GündemÇocuk Derneği, Tutuklu ve Hükümlü Aileleri HukukDayanışma Dernekleri Federasyonu, ÖzgürlüğündenYoksun Gençlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları veMazlumlar İçin Dayanışma Derneği, Ceza İnfazSisteminde Sivil Toplum Derneği, Sosyal HizmetUzmanları Derneği, Türkiye Çocuklara Yeniden ÖzgürlükVakfı, İştar Kadın Merkezi, Uluslararası Çocuk Merkezi,Çocuklar İçin Adalet Takipçileri. Ayrca, Eğitim-Sen GenelMerkezi ve SES Genel Merkezi de bu çalışmaya merkeziolarak destek vereceklerini belirtti, Cezaevi Komisyonuolarak.

Tartışmalarımızda dönüp baktığımızda ne olursaolsun bir çocuğun izole edilmesi kadar kötü birşeyolamaz. Devlet bu çocukları çocuk olarak da görmüyor.Kendi deyimleriyle onlar “terörist”! Bu yaklaşımla

bakıyor ve TMK mağduru çocuklara baktığımızda çokciddi, ağır cezalar veriyor. Mahkeme süresinde “Benseni adam edeceğim!” mantığıyla yaklaştığı için buçocuklar ciddi tecrit ve işkenceye maruz kalıyor. Bilindiğiüzere Pozantı’da çocuklara tecavüz vakası toplumdaciddi bir infial yaratmıştı. Buna yönelik hiçbirsoruşturmanın açılmaması, bu duruma sebep olanlarınherhangi bir yargıya tabi olmaması vicdanları yaralayanbir durum. Bu durumda çocukları bu ceza sistemindenkurtarmak gerektiğini düşünüyoruz. Ceza sistemindenbahsederken bu çocukların ne suç işledikleri biziilgilendirmiyor. Biz bu sistemde çocuk cezaevlerindeyapılan işkencelerin son bulmasını istiyoruz. Cezaevlerikapatılsın. Yerine top sahası yapılsın. Çocuklar oynasın.Biz bu mantık üzerinden hareket ediyoruz.

Bu çalışmalara baktığımızda oldukça fazla duyarlılıkvar. İnsanlar arayıp “nasıl yardımcı olabiliriz? Neleryapabiliriz?” diye soruyorlar. Keza kurumlar da aynışekilde. Yurtdışından irtibatta olduğumuz vedayanışmak isteyen birkaç kurum var kısa zamandahaber beklediğimiz.

Bu çalışmalar program üzerinden devam edecek. 6aylık zaman dilimi içerisinde imza kampanyaları, diğerçocuk cezaevlerinin durumu, çocukların uğradıkları hakihlalleri üzerine araştırmalarımız, çıkan çocukların veailelerin anlatımları, özellikle annesi tutuklu olduğu içincezaevinde olan çocuklar için bir çalışma, bağımsızizleme heyeti ile çocukların yaşadıkları bu ortamı buheyete açmaları için bir çalışma, önümüzdeki süreçtebütün çocuk cezaevlerinde eşzamanlı bir basınaçıklaması gibi bir planlamamız olacak. Ayrıca işintehlikeli tarafı çocuklar gözaltı sürecinde nitelikli birhukuksal yardım alamadılar. Bu nitelikli hukuksal yardımiçin Baro’dan bir destek almayı düşünüyoruz.Önümüzdeki günlerde onlarla bir görüşmegerçekleştireceğiz. Çocuk cezaevlerinin nedenkapatılması gerektiği üzerine bilgilendirme amaçlı birbuluşma etkinliği yapmayı da planlıyoruz. Konferans,seminer, çalıştay gibi bir programımız var. Film gösterimive belgesel yapmayı da düşünüyoruz gelen mektuplarınseslendirildiği, cezaevinden çıkan çocukların ve ailelerinanlatımlarının, avukatların izlenimlerinin bulunduğu.

“Yerine ne koyacaksınız?” dediğinizde bizim bunaverecek cevabımız olmayacaktır. Bunu devlet düşünsün,ki ne yapmaları gerektiğini de çok çok iyi biliyorlar. Bizcezaevlerinin kapatılması konusunda ortaklaşan birbileşeniz. Biz sadece Türkiye’deki çocuk cezevlerinindeğil, dünyadaki tüm çocuk cezaevlerininkapatılmasından yanayız ve bunun için biraraya geldik.Ankara’da olduğumuz için Sincan’daki Çocuk ve GençlikCezaevi’de bulunan ciddi hak ihlallerini de daha ayrıntılıbiliyoruz. Çocukların mektuplarına el konulmasındantutun görüşlerinin kısıtlanmasına, tek kişilik hücrelerekonulmasına, sayım vermeyen çocukların dövülmesinekadar ciddi tecrit ve işkenceler mevcut. Bu yüzden

oradaki hukuksal takibimizi ve suç duyurularımızı yaptıkyetkililer hakkında. Artık buradaki avukat arkadaşlarımızçocuklarla sürekli görüşecek. Durumlarını takipedecekler. Ayrıca çocukların görüşçülerine İHD’denaktivist arkadaşlarımızı yazdıracağız. Bundan sonrakigörüşmelerimiz çocukları biraz rahatlatmak yönündeolacak. Çünkü buradaki çocukların büyük birçoğunluğunun aileleri şehir dışında ya da uzak yerlerde.Aileler düzenli bir şekilde açık görüşe bile gelemiyorlar.Yoksul aileler bu çocukların aileleri. Şırnak’tanAnkara’ya sürgün edilmiş ve birçoğu dağıtılmış, TMKmağduru çocuklar bu çocuklar. Şakran ve Maltepe’yegiden çocuklarda, İHD üzerinden giden avukatlarınişkence tespiti var. Yüzlerinin, gözlerinin mosmorolduğu, bu morlukların hala geçmediği, yürümedezorluk çektikleri gibi gözlemleri var ve bunları raporhaline getirdik.

Bu girişim cezaevleri kapatılana kadar çalışmalarınıdevam ettirmeyi planlıyor. Bizim gibi düşünebilecek yada kendi düşüncelerini ortaya koyabilecek, destekverecek herkese, kurumlara açık bir girişimdir. Bukanayan yarayı ve devleti teşhir etmek adına sürekligündemde tutulması gereken bir konudur. Vicdanı olanherkesin bu çalışmaya destek vermesi gerektiğinidüşünüyoruz.

- Hangi illerde yürüyor bu çalışma?

- Şu an için Ankara merkezli yürümekle beraberMersin başta olmak üzere, Adana, İstanbul, İzmir,Antalya ve Diyarbakır’da çalışmalarımız mevcut. Bu illeritercih etmemizin sebebi çocuk cezaevlerinin ağırlıklıolarak buralarda olması ve çocuklara ilişkin çalışmayürütülen yerler bu saydığımız yerler. Sadece İHDüzerinden yürümemekle beraber saydığımız kurumlarınnerede bir çalışanı varsa, destek verecek kim varsaçocuk cezaevinin olup olmamasından bağımsız,kampanyayı genişletmek adına girişim herhangi bir ildeçalışma başlatmaya hazır.

Ben özellikle bu çalışmada vicdan meselesininişletilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bahsettiğim kuruvicdan değil. İşkenceyi yapanların cezasızlığına,çocuklara işkence uygulanmasına yönelik bir vicdan veöfkenin oluşması gerekiyor insanlarda. Bu insanlarınmutlaka hesap vermeleri, tüm kamuoyunun da hesapsorması gerekiyor.

Av. Hasan Erdoğan: Bu çalışma sadece hukukçularınya da insan hakları savunucularının yürüteceği birkampanya değil. Bu sebeple kampanya içerisinde yeralan sivil toplum kuruluşlarının bir kısmı Sosyal HizmetUzmanları Derneği, Gündem Çocuk Merkezi, İştar KadınMerkezi gibi kuruluşlar var. Çünkü çocukların sadecehukuksal desteğe ihtiyacı yok. Bu çocuklar 15-16yaşında gündelik yaşamından koparılıp yetişkinlerinkonulduğu cezaevlerine konuluyor ve çocukların tekrar

“Çocuk cezaevleri d

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 04

toplumla bütünleşmesi, normal, rutin hayatlarınadönebilmesi için sadece hukukçuların değil, aynızamanda sosyologların, psikologların, sosyal hizmetuzmanlarının, pedagogların, çocuk gelişimcilerindesteğine ihtiyaçları var. Çünkü o yaşlarda travma,Pozantı’dan da komuoyuna mal olarak öğrendiğimizdaha önceden de var olduğunu tahmin ettiğimiz cinselistismar ve ağır işkence yaşadılar. Biz hukukçular olarakişin bu kısmına yönelik bir müdahale edebilecekdurumda değiliz.

İlk etapta hedefimiz cezaevlerinin kapatılması.“Kapatılana kadar cezaevlerini bizim incelememizeaçın” diyoruz. Çünkü cezaevlerinin kapatılması sorunuçözmüyor. Uluslararası ve ulusal mevzuatta çocuklarınkaldığı yerlerin Avrupa İşkenceyi İzleme Komitesi’nin(CPT) belirlediği ve Türkiye’nin de imza koyduğuuluslarası anlaşma, metin ve sözleşmelere göre sivildenetime tabi tutulması gerekiyor. Ancak maalesefTürkiye’deki çocuk cezaevleri sivil denetime tabii değil.Çocuklar sadece biz avukatlarla, biz avukat yetişkinlerlenasıl görüşüyorsak, o şekilde görüş yapabiliyor. Buyüzden cezaevleri kapatılıncaya kadar sivil denetimeaçılmasını ve çocukların içeride yaşamlarını nasıl devamettirdiklerini görmeyi istiyoruz. Çocukların kaldıklarıcezaevleri Sincan dahil olmak üzere Şakran, Kürkçüler,Maltepe gibi yetişkinler için tasarlanan ve yetişkinlerleaynı koşullarda kalıyorlar cezaevlerinde. Tek kişilik hücreuygulaması dahi mevcut. Hatta yetişkinlerden dahayaygın bir biçimde mevcut. Öncelikli olarakcezaevlerinin denetimimize açılmasını isteyeceğiz.Bunun için de eşzamanlı olarak cezaevleri önünde basınaçıklamaları gerçekleştireceğiz. Sadece Ankara’ya özgüdeğil, tüm Türkiye’de gerçekleştirilecek bir kampanyaolacak. Çocuk cezaevlerinin bulunduğu Ankara,İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Mersin başta olmak üzereeşzamanlı olarak çocuk cezaevlerinin önlerine gidiphukukçular ve bu alanda çalışan doktorlar, sosyalhizmet uzmanları, pedagoglar olarak “Cezaevlerini bizeaçın!” diyeceğiz. “Eğer açmazsanız ulusal ve uluslararasıtüm kurum ve kuruluşlara başvuru yapacağız!”diyeceğiz. Gerçekten kapatılması gerektiği içinkapatılsın diyoruz. “Nereye koyacağız çıkarttıklarımızı?”gibi bir söylemle karşılanırsak bir zaman dilimibelirlenebilir. Bu zaman dilimi içerisinde çocuklara hertürlü desteği sağlayabileceğimizi zaten her fırsattabelirtiyoruz. Kapatılmanın çözüm olmadığını bilmekleberaber, çocukların normal yaşama döndürülebilmesiiçin çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyoruz.Eğitim-Sen’in kampanyaya dahil olması bizim için çokanlamlı bir gelişme. Çünkü çocukların eğitimleri desekteye uğramış durumda. Aynı şekilde sağlıkemekçilerinin, doktorların kampanya içerisinde yeralması gerekiyordu yukarıda belirttiğimiz sebeplerdenkaynaklı.

Bu çocuklar hepimizin çocukları. Görüyoruz,

biliyoruz ve birçok şeyin tanığıyız. Yaşananlar çok ağır vebiz bu durumun iyileştirmelerle ya da kimi yasalardabazı değişiklikler yapılarak çözülebileceğini gördük.Pozantı’dan sonra peş peşe olaylar oldu. İzmir Şakran,Antalya, Sincan bunların örnekleridir. Ergenlik çağındakibir çocuğu kapatırsanız, özgürlüğünden yoksunkılarsanız ve yetişkinlere uyguladığınız sistemi onlarauygulamaya çalışırsanız kaçınılmazdır bunların olması.Dünyanın birçok yerinde artık çocuk cezaevi yoktur.Tarihin çöplüğüne gitmiştir çocuk cezaevleri. Çünküçocuk cezaevlerinin yeri artık tarihin çöplüğüdür. Biz buçocukları cezaevlerinde tutarak aslında onlarıngeleceklerini öldürüyoruz. Yakın zamanda çocuklarınçıkan fotoğraflarından da bildiğimiz gibi çok ağırişkenceler uygulanıyor. İşkence gören bir çocukcezaevinden çıksa bile çözüm değil. Nasıl normaledönecek, nasıl eskisi gibi olacak? Bu sadece bizim değil,tüm toplumun sorunudur. Artık biz bunları yaşamakistemiyoruz. Bunun sonucu olarak böyle bir kampanyabaşlattık. Ciddi bir yer buldu. Çok olumlu tepkiler aldık.İlk İHD olarak çağrıcılığını yaptık. Görüştüğümüzkurumlardan hiçbiri bizi reddetmedi. Mesele çocukolunca herkes bir şekilde katkı sunmak istedi. Buyüzden mutluyuz. Elimizden geleni yapmaya hazırız.

- “Cezaevlerinin kapatılması çözüm değil” dediniz.

Çocukların psikolojik ve fiziksel olarak sağlıklı bir

yaşam sürebilmeleri için önünüzde bir program var

mı?

Av. Hasan Erdoğan: TİHV gibi daha çok doktorlardanoluşan ve ’99 sürecinde cezaevlerinde gerçekleştirilenaçlık grevi sonrasında Wernice-Korsakoff’lularıntedavisini üstlenen bir vakıftır. Bu konuda yardımcıolabileceklerini belirttiler. Ayrıca SES ve Tabipler Odasıda her türlü yardımda olabileceklerini ifade etmişoldular.

Ayrıca bu çocuklar Türkiye’nin birçok yerinde varlar.Ağırlıklı olarak Kürt illerinden geliyorlar, ama biz sadecekamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak bilinençocukların değil, adli-siyasi ayrımı yapmaksızın, 18yaşının altında hiçbir çocuğun cezaevine konulmasınıistemiyoruz. Çok net olarak dile getiriyoruz. Hangi suçuişlerlerse işlesinler, dünyada da örnekleri olduğu gibiaileden alınabilir, koruyucu tedbir önlemleri alınabilir,ama cezaevi değildir bu çocukların yeri. Türkiye’decezaevlerinde bulunan çocukların %90’ı tutuklu, %10’uhükümlü. Yani bu şu anlama geliyor, erken infaz. Aslındaolması gereken tam tersi, %10’unun tutuklu ve %90’ınınhükümlü. Çocuk ceza sisteminde çarpıcı bir nokta var.Çocuklar tutukluyken cezaevinde kalıyorlar. Diyelim ki15 yaşındaki bir çocuk ailesinden birini ağır bir şekildeyaraladı ve tutuklandı. Yargılaması bir yıl sürdü ve biryılın sonunda mahkum oldu. Mahkum olduğu zamancezaevinden alınıp eğitim evine (ıslahevi) alınıyor.Eğitim evinde çocuk okula gidip gelebiliyor, ailesinin

yanına gidebiliyor. Bir bakıma eğitim evine konularakceza alan çocuk ödüllendiriliyor, ama yargılaması sürenve daha suç işleyip işlemediği kesin olmayan çocukdaha ağır koşullarda cezaevinde kalıyor. Bu çarpık biruygulamadır. Bunun altını çizmekle beraber hiçbirçocuğun cezaevine konulmaması gerektiğini deyineliyoruz.

Devlet eğitim evlerini de F tiplerinin içinde yapıyor.Hareket alanı biraz daha fazla, haftasonları evlerineçıkabiliyorlar ama yine cezaevi koşullarında olmuşoluyor. Biz diyoruz ki eğitim evleri de cezaevlerinindışında olsun, çocukların dışarıyla, hayatla bağınıkesmeyin, onların çocuk olduklarını unutmayın. Bukonuda ne yapılması gerekiyorsa biz yapmaya hazırız.Devlet proje istiyorsa, proje yapmaya da hazırız. 2013yılının sonunda Adalet Bakanı hali hazırda sayısı 5 olançocuk cezaevlerinin sayısını 15’e çıkaracağını“müjdeledi”. Ayrıca bunu F tipi projesi olarak hayatageçirecek. Biz bu projeleri durdurun dedik. Yeni çocukcezaevleri istemiyoruz. Biz yeniden bir Şakran, Pozantı,Sincan yaşamak, yaşatmak istemiyoruz. Eğeryapılacaksa da çocuklar için Avrupa’da, dünyadaörnekleri var. Devlet dönsün, baksın bu örneklere. Çokçok istisnai durumlarda, çocuğun güvenliği içinözgürlüğünden mahrum bırakılabilir çocuk. Bunu dabütünüyle bir yetişkin gibi özgürlüğünden mahrumbırakamazsınız. Çünkü çocuktur. Bizim hukuksistemimizde 18 yaşın altındaki bir çocuğun imza attığıhiçbir belge geçerli değildir. Hukuk sistemimiz der ki, 18yaşın altındaki çocuğun hukuktaki tabiriyle temyizkudreti yani yaptığı hüküm ve sonuçlarını bilemeyeceğivarsayılır ve geçersizdir. Dünyadaki birçok yerde cezaehliyeti, yani çocukların yaptığı bir eylemden dolayı,eylemin hüküm ve sonuçlarını bilemeyeceğindenkaynaklı cezasızlık vardır 18 yaşın altındaki bireylerde.Yargılanmaz fakat tedbir alınabilir. Çocuk sürekli suçaitiliyorsa, devlet tedbiren onu alabilir ya da çocuğayönelik bir şiddet, saldırı varsa ve çocuk bundan dolayısuça yöneliyorsa, sırf o saldırıda korumak için ailesindenalınabilir, bulunduğu şehir, okul değiştirilebilir. Sonuçolarak koruyucu önlemler çocuğu korumak için vardır,ama şuanki sistem çocukları korumuyor. Cezaevleriiçerisinde çocuklar korunmuyor. Çocuk ceza sistemi çokçarpık ve ilkeldir. 15 yaşındaki çocuklara kelepçetakılması ilkeldir ve biz bundan utanç duyuyoruz.Sincan’da yaşanan işkence sonrasında cezaevinegittiğimizde çocukların bileklerinin morarmış olduğunugördük kelepçeden dolayı. Kafalarında, gözlerindemorluklar, şişlikler olduğunu tespit ettik. Saldırıyauğramış oldukları bariz bir biçimde belliydi. Onlar çocukve biz onları o halde görmek istemiyoruz. Karşılarındainsanlığımızdan utanıyoruz. Bu sebeplerden dolayı dabu kampanyayı başlattık. Suçu ne olursa olsun hiçbircezaevinde çocuk görmek istemiyoruz.

Kızıl Bayrak / Ankara

derhal kapatılmalı!”

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 04

Tüm dünyanın dikkatle izlediği ABD ekonomisi,Temsilciler Meclisi’nden geçen 2014 yılı bütçesininKongre’de de onaylanmasının ardından kısa birsüreliğine de olsa rahat bir nefes aldı. ‘Kısa birsüreliğine’ diyoruz; çünkü geçtiğimiz yılın sonlarınadoğru bütçe yetersizliği sebebiyle hükümetin uzunyıllar sonra çalışamayacak duruma gelmesi ve bedeli24 milyar dolar olan iki haftalık ‘kepenk kapatma’ iledoruğuna ulaşan kriz hala aşılabilmiş değil. ŞimdilikABD yönetimi krizi yönetilebilir bir seviyeye düşürmüşdurumda.

İş bulma umudu bitti,‘işsizlik azaldı’ dediler

Bu duruma IMF, Dünya Bankası, çeşitli krediderecelendirme kuruluşlarının ve bazı düzenkalemşörlerinin moral desteklerini de eklemekgerekiyor. Keza bahsettiğimiz kurum ve kalemlerinçoğu devasa bir karanlık içerisinde gördükleri tek birışığı derecelendirmelerini yükseltmek içinkullanıyorlar. ABD ekonomisine ve dolaylı olarakemperyalist-kapitalist sistemin kendilerince can simidiolmaya çalışıyor, ‘piyasaları rahatlatmak’ içinçırpınıyorlar. Bunun son örneği Kongre’den geçen2014 bütçesinin yanı sıra işsizlik rakamlarındaki düşüşoldu. İşsizlik oranının son beş yılın en düşükseviyesinde olduğu söylenerek, piyasalar ‘sevindirildi’.Ancak söylendiği gibi işsizlik oranında kayda değer birdeğişiklik yaşanmadı. Daha kayda değer bir değişiklikolarak ise iş arayan kitlelerin, iş aramaktan vazgeçtiğisöylenebilir. ABD’de işsizlik oranı iş arayanlarüzerinden hesaplanıyor. İşsizlik verilerindeki ‘olumlu’değişim, aslında iş arayan kitlelerde ‘iş bulma’umudunun yitirilmesini gösteriyor.

İşsizlik yardımı engellenmeye çalışıldı

Yine işsizlik üzerinden devam etmek gerekirse, ABDKongresi’nde işsizlere verilen yardım konusu da entemel tartışma maddelerinden biri oldu. Özellikleneocon Cumhuriyetçi çizgidekiler devletin sağlık veişsizlik gibi alanlara ayırdığı bütçeyi ellerindengeldiklerince kısmaya çalıştılar. Daha önce hükümetinkepenk kapatmasına sebep olan inatlaşma kamuyaayrılacak bütçe konusunda da devam etmiş oldu vepiyasalar bir kez daha sıkıntı içerisine girdiler.Cumhuriyetçiler’in de amacının aslolarak Obamayönetimini sıkıntıya sokmak olduğu ifade ediliyor(Cumhuriyetçi parti iktidarda iken işsizlik yardımı beşdefa uzatılmış, parti içerisinden kimse buna sesçıkarmamıştı.) Önümüzdeki aylarda yapılacak araseçimler sebebiyle yumuşayan Cumhuriyetçiler, sağlıkreformu ve işsizlik yardımlarını tartışmaya açmaya,emperyalist efendi Obama’yı ‘sosyalist’ olmaklasuçlayarak, muhafazakar kitlelere ve tekellere gözkırpmaya çalışıyorlar. Ancak ‘bu göz kırpma’, kaş yapariken göz de çıkarabiliyor ve tepki çekebiliyor.

Fatura kamu çalışanlarından kesilecek!

Bu sebeple şimdilik iki kapitalist parti arasında

uzlaşmazlık sona erdirilerek yeni bir krizin önüne

geçildi ve içerisinde bulunulan büyük krizin önü

perdelenmeye çalışıldı. Kongre’de yapılan oylama 26

‘hayır’ oyuna karşın 72 ‘evet’ oyu ile kabul edildi.

Böylece Kongre yeni bir yönetim krizini engelleyerek 1

trilyon 100 milyar dolarlık yeni bütçeyi onayladı. 92

milyar dolarlık kısmı ek olarak savaşa ayrılan bütçenin

küçük bir bölümü de doğal afetler için ayrıldı. Ancak

Mart ayında başlayacak olan ‘otomatik harcama

kesintileri’ ile kamu çalışanlarının maaşlarında

kesintiler yaşanacak. Ayrıca uçak biletlerinin fiyatları

arttırılacak.

Emekçiye değil savaşa bütçe!

Savaşa ayrılan bütçenin önemli bir bölümü ise dış

ülkelerdeki operasyonlar için kullanılacak. Bütçenin

sağlık ya da işsizler için ayrılan kısımları hükümetin

kepenk indirmesine kadar giden olaylara sebep

olurken, savaş bütçesi için rahatlıkla mutabakat

sağlanabiliniyor.

2014 yılında Obama yönetimindeki ABD’nin son

yıllara benzer biçimde dış politika yerine iç politikaya

ağırlık vermesi bekleniyor. ABD son yıllarda özellikle

içerisinde bulunduğu mali sıkıntılar sebebiyle daha çok

iç politikaya ağırlık vermişti. Hatta bu yüzden

Ortadoğu’daki ağırlığını da yitirmeye başlamıştı.

Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale beklenirken

aniden 180 derece dönüş yaşanmış, onun yerine

Rusya’nın sunduğu diplomatik çözüm tercih edilmişti.

Mali kriz dengelerini bozdu

Elbette dünya jandarmalığı görevini üstlenen

Washington’daki efendilerin Otadoğu’daki gelişmelere

ilgisiz kaldığı iddia edilemez. Ancak içinde bulunulan

mali, bürokratik kriz öylesine bellerini bükmüş

durumdaydı ki, bu onların dengelerini bozdu. Özellikle

Mısır ve Suriye için hedeflerinde de başarısız

olmalarının gerisinde olayların akışı ile birlikte malisıkıntılar da vardı. Onun haricinde ellerindengeldiğince uğursuz rollerini oynamaktan, yenioperasyonlar ve katliamlara imza atmaktan gerikalmadılar. Son birkaç yıldır ABD’nin kapsamlı işgalsenaryolarına girişmemesinin gerisinde hem Irak’ınverdiği dersler, hem de ekonomisindeki kırılganlığınpayı büyük. İran’a yönelik olası İsrail saldırısıengellenmeye çalışıldığı gibi, Tahran ile yaşanan“soğuk savaşın” da bitirilmeye çalışılması, iki ülkeninde acil bir ‘rahatlama’ ihtiyacı içerisinde bulunduğunugösterdi.

Jandarmalığa devam!

2014’te de bu durum önemli değişiklikleryaşanmadığı sürece devam edecek gibi duruyor. ABDObama ile girdiği İHA tipi katliam modelini sürdürecek.Birkaç senedir konuşulduğu gibi gelecek büyük savaşınadresi olarak ise Uzakdoğu gösteriliyor. ABD devasaaskeri makinesini özellikle Pasifik’e kaydırarak, kendiyerine göz diken ve bu sene ABD’nin elinden en büyükekonomi unvanını alan Çin’e göre konumlandırıyor.Tabii kaynayan Ortadoğu’da ne zaman ne olacağıbilinmez ve emperyalist efendiler her daimjandarmalık rollerini sürdüreceklerdir. Gerek yerlitaşeronları gerekse de işgal ve katliam makineleri ile.

Yeni şoklar kapıda!

ABD ekonomisinin ‘iyimser’ büyümeleri onu içindebulunduğu derin krizden çıkartamıyor. Şu an içinemperyalist efendilerin iç ve dış politikada kriziyönetme, onu katlanılabilir biçimlere sokma telaşıiçerisinde oldukları görülüyor. Buna karşılıkemekçilerin krizi ise katlanılabilir bir durumda değil,milyonlarca emekçi yahut işsiz için yaşam koşullarındahiçbir iyimser gelişme yaşanmıyor, zengin ve yoksularasındaki derin uçurum büyümeye, dev tekellerinşubeleri kapanmaya devam ediyor. Şimdilik dizginevurulan krizin ne zaman nerede patlayacağı ise bellideğil. Ancak yeni şokların yaşanacağı ve bu şoklarınkimseleri teğet geçmeyeceği kesin.

ABD mali krizi perdelemeye çalışıyor

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 04

Son günlere kadar akıbeti belirsiz kalan Cenevre-2Konferansı, ABD’nin işbirlikçilerine basınç yapmasıylanihayet toplandı. Konferansa muhaliflerin yanı sıra40’a yakın ülkenin temsilcisi de katıldı.

Cenevre’deki otellerin dolu olduğu gerekçesiyleİsviçre’nin Montrö kentinde toplanan konferansın ilkgünü, tarafların birbirini ağır sıfatlarla itham ettiğiatışmalara sahne oldu. Güne damgasını vuran ise,Suriye Dışişleri Bakanı Velid el Muallim’in, Amerikalımevkidaşı John Kerry’e ‘haddini bildiren’ ve ABD’ninişbirlikçileri Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ıisimleriyle anarak, bu devletlerin cihatçı teröristlerlesuç ortaklığını gözler önüne seren konuşması oldu.

BM şefi, ABD uşağı olduğunu ispatladı

Konferansın açılış konuşmasında Suriye yönetiminihedef alan BM şefi Ban Ki-moon, cihatçı çetelerin ise,sözünü bile etmedi. Bu arada konferans salonununyarısından fazlasını Suriye’deki yıkıcı savaşınkışkırtıcıları, finansörleri, silah ve tetikçi transferiyapan devletlerin temsilcileri işgal ederken Ki-moon,son günde İran’a gönderdiği daveti geri çekti.

Konferansı güya “tarafsız” bir misyonla yöneten Ki-moon, daha ilk adımda cihatçı çetelerin tarafındaolduğunu gösterdi. Bu tutum Ki-moon’un ABDgüdümünde hareket eden bir kukladan ibaretolduğunu gösterdi. Suriye halkına karşı savaş suçuişleyen Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Fransa vediğerlerini davet eden BM şefi, İran’a ilettiği daveti ise,konferansa bir gün kala geri çekti. Bu icraatlarıylaalçaltıcı bir duruma düşen Ki-moon, tam bir ABDkuklası gibi hareket ettiğini gösterdi.

ABD ve işbirlikçilerinden aynı nakarat

ABD, Fransa, İngiltere, bölgedeki Türkiye, SuudiArabistan, Katar gibi devletler ve güdümlü muhalefetinfigüranları, aynı telden çaldılar. Baas yönetimine karşıbaşlayan kitle hareketini silahlandırıp yozlaştıran bugirici odaklar, Şam’da AKP türünden dinci-Amerikancıbir yönetim kurma hesapları içindeydi. 50 ülkedenSuriye’ye cihatçı katil taşıyan bu güçler, Esadyönetimini yıkmaya muvaffak olamadılar. Cenevre-2Konferansı’nın toplanmasının nedeni de, Esadyönetimini muhatap almak zorunda kalmalarıdır.

Hal böyleyken bu cephenin sözcüleri, aynıkalemden çıkmış izlenimi veren metinler okudular.“Suriye’nin geleceğinde Esad’a yer yoktur” nakaratınıtekrarlayan ABD komutasındaki cephe, üç yıldırsavaşarak yapamadığını, Montrö’deki bir otelsalonunda gerçekleştirme hedefinde.

Üst perdeden konuşmaların gerçek hayatta birkarşılığının olmadığı, bu cephenin figüranı Ban Ki-moon tarafından da itiraf edildi. Basın toplantısıdüzenleyen BM şefi, Esad’ın kaderini Suriye halkınınbelirleyeceğini söylemek durumunda kaldı.

Muallim’den iddialı çıkış

Suriye heyeti adına konuşan Dışişleri Bakanı Velidel Muallim’in konuşması, Kerry ve Ki-moon baştaolmak üzere, salonda bulunan pek çok kişinin suratınınasılmasına neden oldu. Kendisine tanınan sürenin dörtkatı kadar konuşan Muallim, bundan dolayı Ki-moon’labir gerilim de yaşadı.

Konferansın esas gündeminin terörle mücadeleolması gerektiğini savunan Muallim’in de, çıtayıyükselttiği gözlerden kaçmadı. Suriye’ye güç yığınağıyapan, Irak ve Lübnan’da da katliamlar yapan cihatçıçeteler, konferansın gündeminde olsa da, temelgündem bu değildi.

“Esad’sız Suriye” söylemlerine sert tepki gösterenMuallim, adını anarak Kerry’ye ‘haddini bildirdi.’ Asıksuratla konuşmayı dinleyen Kerry’e hitap edenMuallim, “Ne siz ne de başkaları, Suriye’nin geleceğinibelirleyemez, bu karar sadece ve sadece Suriye halkınaittir” ifadelerini kullandı.

Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın tekfirciteröristleri desteklediğini, finanse ettiğini,silahlandırdığını ve eğittiğini belirten Muallim, “TayyipErdoğan hükümeti teröristleri barındırıpdesteklemeseydi, Suriye’deki çatışmalar bu boyutaulaşmazdı” diye konuştu. Suriye’ye emperyalistmüdahale çağrısı yapan güdümlü muhalefeti ise, İsrailajanlığı ve ihanetle suçlayan Muallim, Suriye halkınınkanını döken devletlerin temsilcileri konferansaçağrılırken, İran’a iletilen davetin geri çekilmesini deeleştirdi.

Lavrov dengelemeye çalıştı

BM şefinden sonra konferansın ikinci konuşmasıngerçekleştiren Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov,konferansın temel görevinin, ‘trajik’ olarakdeğerlendirdiği çatışmaların bitmesini sağlamak veçatışmaların bölgedeki diğer ülkelere yayılmasınıönlemek olduğunu söyledi.

“Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine reformreçeteleri dayatma girişimleri ve sosyal mühendislikdeneyleri politik ve ekonomik modernizasyonu geriyeitmektedir” şeklinde konuşan Lavrov, ABD veişbirlikçilerini, uluslararası hukukun temel ilkelerineuymaya çağırdı.

Tarafların uzlaşması ve çatışmaların sonaerdirilmesi konusunda anlaşmaları gerektiğinivurgulayan Lavrov, Suriye’deki “yurtsever muhalif”

grupların ve İran’ın da barış sürecine dahil edilmesi

gerektiğini belirtti. Bu arada akşam saatlerinde basın

toplantısı düzenleyen Lavrov, önümüzdeki günlerde

ateşkesin Halep’ten başlayabileceğini, aynı planın

Homs kentinde de uygulanabileceğini söyledi.

Ahmet Davutoğlu suçüstü yakalandı

Türk sermaye devleti adına konferansa katılan

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, çarpılmış bir

yüz ifadesiyle konuşmaları izlediği dikkat çekti. MİT

eskortluğunda cihatçı katillere silah taşıyan TIR’ların

yakalanmasından dolayı Montrö’ye sıkıntılı giden

AKP’li bakanın, Muallim’in konuşmasından sonra

yüzünün iyice asıldığı gözlendi. Kısa süre öncesine

kadar girdiği ortamlarda “fiyakalı” havalarda dolaşan

Davutoğlu’nun eski havasından eser kalmaması

kaçınılmazdı. Zira AKP iktidarının üç yıldan beri

Suriye’deki savaşta taraf olduğu ve cihatçılarla suç

ortaklığı yaptığı kimse için bir sır değil.

Şefi Tayyip Erdoğan’la birlikte Davutoğlu’nun

hesapları, Esad yönetiminin birkaç ayda yıkılacağı

yanılsamasına dayanıyordu. Oysa yolsuzluk ve rüşvet

batağına saplanan AKP iktidarının, Esad’dan önce

yıkılması ihtimal dahilindedir. Bu gerçeği fark etmenin

sıkıntısıyla kıvranan AKP’li bakan, yine üst perdeden

laflar etti. Üç yıldır terennüm ettiği ‘Esad

gidecek/gitmelidir’ nakaratını tekrarlayan

Davutoğlu’nu pek ciddiye alan olmadı. Bu arada, Esad

yönetimine ağır ithamlarda bulunan AKP’li bakan ve

bazı Körfez şeyhlerinin, engelleyemedikleri konferansı

sabote etmek için çaba harcayacakları iddia ediliyor.

Bilindiği üzere bu gerici odaklar, Suriye’ye emperyalist

saldırı düzenlenmesi için, histerik bir şekilde

çalışmışlardı.

Arabuluculuk BM’de...

Konuşmalarda kullanılan ağır vasıflara rağmen,

Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler özel temsilcisi Lahdar

Brahimi aracılığıyla taraflar arası görüşmelerin birkaç

gün içinde başlamasına karar verildi. Tarafların bir

hafta sürecek görüşmelerle, sorunların çözümü için

ortak bir zemin yaratmaları amaçlanıyor.

Cenevre-2 Konferansı’ndan ne çıkacak? Bu, henüz

belli değil. Eğer bir kazaya uğrayıp kesintiye

uğramazsa, en iyi ihtimalle, taraflar arasında

anlaşmaya varma sürecinin başlangıcı olabilir.

Cenevre-2 Konferansı’nda uzlaşma arayışı

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 04

Suriye’ye yönelik emperyalist saldırı politikası,Cenevre-2 Konferansı ön günlerinde, kirli propagandasavaşına yeni bir boyut kattı.

Kentlerin bombalanması, ölü sayısı gibi bilgilertarafların haklı gösterilmesi gayesiyle ya abartılıyor yadüşürülüyor. Geçen aylarda gündeme getirilenkimyasal silah kullanımı tartışmasıyla emperyalistsaldırıya gerekçe yaratılmaya çalışılmıştı. Son günlerdeise, ivme kazanan propaganda kampanyalarına,işkence raporu da eklendi.

Kirli propaganda savaşının medya ayağı

Bugün bir dizi burjuva medya eliyle, Suriyedevletinin işlediği işkence ve infazlara ait olduğu iddiaedilen bir rapor piyasaya sürüldü. Raporu hazırlayanınLondra merkezli Carter-Ruck and Co. isimli bir hukukbürosu olduğu ifade ediliyor. Bu kurumun Katarşeyhleri tarafından finanse edildiği dikkatealındığında, kirli propagandanın amacı daha iyianlaşılır.

Raporun, binlerce resimle infaz ve işkenceyi açığaçıkarttığı iddia ediliyor. Raporu servis edenemperyalist medya kuruluşları CNN, The Guardian gibisavaş borazanları ile TRT ve Anadolu Ajansı (AA) oldu.Sermaye hükümeti AKP’nin emperyalist şeflerinüslubu değişmesine rağmen sürdürdüğü savaşçığırtkanlığı, devletin resmi medya kuruluşları ayağıylagüçlendirilmeye çalışılmıştı. AA’nın Suriye’ye dairbirçok çürütülmüş, yalan haberi “özel haber” diyeduyurduğu hatırlanırsa, bugün işkence raporunuservis eden kuruluşlar arasında olması da şaşırtıcıdeğil. Oysa hükümet borazanı haline gelen bu resmimedya, cihatçı katillere silah taşıyan MİT tırlarındanpek söz etmiyor.

Savaş çığırtkanlığını sürdüren bu yayın kuruluşlarışimdi Cenevre-2 Konferansı öncesi rapor üzerinden“muhaliflerin” masada elini güçlendirmeyeçalışıyorlar. “Esadsız çözüm” için Konferansa gidecekSuriye Muhalif ve Devrimci Güçler UlusalKoalisyonu’nun (SMDK) bu rapor ve benzeriargümanları öne çıkartacağı zaten tahmin edilebilir.Ancak bu çabanın beklenen sonucu yaratması olasıgörünmüyor. Zira SMDK tarafından desteklenen silahlıçetelerin vahşetleri de akıl almaz boyutlara ulaşmış vekimse için bir sır değil.

Emperyalistlerin yalanları

Söz konusu rapordaki fotoğraf ve belgelerin

kaynağı belli olmadığı gibi, bu suçların kimlertarafından işlendiği de bilinmiyor. Şam’da kimyasalsilah kullanıldığı gerekçesiyle kopartılan fırtınanınçoktan unutulmuş olması, bu tür kampanyaların kirliamaçlar için başlatıldığının bir başka örneğidir. Buraporun da amacı, Suriye’deki yıkıcı savaşın tarafı olanemperyalistler güdümündeki muhalefete malzemesağlamaktan ibarettir. Hatırlanacağı gibi, Irakişgalinden hemen önce de “nükleer tesiste çalışangüvenilir kaynağın” muhbirliği, emperyalist saldırınıngerekçesi sayılmıştı. Oysa kimyasal silah yalanınısöyleyen Rafid Ahmet Elvan el-Cenabi, Irak işgalininüzerinden yıllar geçtikten sonra yalan ifade verdiğiniaçıklamıştı. Nitekim dönemin ABD Savunma BakanıColin Powell da yalan söylediğini itiraf etmek zorundakaldı. Ama emperyalist işgal ülkeyi yakıp yıkmış, 1.5milyon Iraklı’nın hayatına mal olmuştu.

Dünyadaki güç odaklarından biri olmaya aday olanve Ortadoğu’daki etkisini arttırmaya çalışan Rusya,Suriye devletini aklayan bir tutum alarak, cihatçıçetelerin Halep’te kimyasal kullandıklarını ortayakoyan belgeleri daha önce yayınlamıştı. Aynı dönemdeABD ve işbirlikçileri de çetelerin kimyasal kullandıklarıbölgelerin incelenmesini engelleyip Suriye devletinihedef alıyordu. Sonuç olarak ABD ve Rusya arasındakianlaşma ile kimyasal silah iddialarının üstü örtüldü.Suriye’deki kimyasal silahların imhası ve Cenevre-2Konferansı’nın toplanmasıyla bağlanan süreçilerlerken, şimdi propaganda savaşı işkencebelgeleriyle sürüyor. Piyasaya sürülen söz konusuraporda, Suriye devletine ait olduğu iddia edilengörüntüler, Sezar kod adlı bir kişinin “şahit olmadığıama bildiği” işkence ifadeleri üzerinden propagandayürütülüyor.

Kirli propaganda üzerine aslında bir itirafniteliğindeki açıklamaysa Rusya Dışişleri Bakanı SergeyLavrov’den geldi. Lavrov işkenceye ilişkin fotoğraflara,rapora bakmadan savunmaya girerken “Suriyekrizinde diplomatik savaştan çok enformasyon savaşıyaşandığını” söyledi.

Lavrov, “Bu da enformasyon savaşının bir parçası.Suriye’de savaş suçunu iki taraf da işliyor ve çift taraflıişleniyor” ifadesini kullandı.

Emperyalistler bölgesel egemenlikleri içinyalanlarla kendi ve işbirlikçilerinin suçlarını örtmeyeçalışarak, halkları aldatmaya çalışıyorlar.Emperyalistlerin “demokrasi” ve “özgürlük” zırvalarınadayanarak işgal ettikleri Afganistan, Irak, Libya vediğer ülkelerde ise işsizlik, yoksulluk, eğitimsizlikkuralsız sömürü ve katliamlar işçi ve emekçi kitlelerinkaderi olmaya devam ediyor.

Suriye’depropaganda savaşı

Libya’da çatışmalarınarkasındaki neden petrol

Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinin üzerinden iki yılıaşkın süre geçmesine karşın çatışmalar devam ediyor.Oluşan otorite boşluğunu çeteler dolduruyor. Zira AliZeydan başkanlığında kurulan emperyalistlergüdümündeki kukla hükümet, Libya’ya hakimolmaktan uzak. Bundan dolayı pek çok bölge silahlıçetelerin denetimindedir.

NATO füzeleriyle inşa edilen “demokrasi”, iki yılıaşkın süredir Libya’da hakim, ancak halen ülkenin pekçok bölgesinde çatışmalar devam ediyor. Yedi ay sürenNATO bombardımanı çatışmaları sona erdirmedi.Tersine, iki yıldan beri Libya sık sık kan gölüneçevriliyor. Son olarak Libya’nın başkenti Trablusgarp’ıngüneybatısında başlayan çatışmalarda şu ana kadar 24kişinin hayatını kaybettiği, 15 kişinin yaralandığıbildirildi.

Varş es-Sana bölgesindeki çatışmanın Libya ordusuile “devrik lider Muammer Kaddafi yanlıları” arasındayaşandığı iddia ediliyor. Libya askerlerinin elindeKaddafi posteriyle yürüyen kişileri gözaltına almakistemesi üzerine çatışmaların başladığı aktarılıyor.

Libya’daki çatışmaların asıl nedeni, iktidardan vepetrolün yağmasından pay alma kavgasıdır. Libya,dünyanın zengin petrol rezervlerine sahip ülkelerindenbiri olmasına rağmen Trablus’ta emekçiler yakıt almakiçin saatlerce, hatta günlerce kuyrukta bekliyor.

Doğudaki milislerin liman ve rafinerileri ablukaaltına almasıyla ülkenin anapara kaynağı olan petrolihracatı ciddi oranda aksıyor. Kaddafi dönemindegünde bir milyon 600 bin varil olan petrol üretimibugün beşte biri oranına inmiş durumda.

Bir yanda bölgede denetimi alan milislerinhükümet yasağına rağmen petrolü dünya pazarlarınasatacaklarını açıklaması, diğer yandan merkezihükümetin saldırı tehditleri; ülke, hangi taraftan olursaolsun çıkar hakimiyeti için yeni çatışmalara gebeolmaya devam ediyor.

Libya’daki “diktatörün” NATO bombardımanı veçeteler işbirliği ile devrilmesi, ülkeyi kaosa sürükledi.Emperyalist saldırı, emekçi halklara kan ve gözyaşıdışında bir gelecek sunmadı; zira bombalı saldırılar,silahlı çatışmalar, benzin sıkıntısı, sefalet koşulları dahada vahim bir hal alıyor. Libyalı emekçilerin bu vahimdurumdan kurtulabilmeleri, ancak emperyalistlere,işbirlikçi yönetime ve çetelere karşı soluklu birmücadele geliştirmeleriyle mümkün olacaktır.

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 04

14-15 Ocak tarihlerinde Mısır’da gerçekleştirilenreferandumun kesin sonuçları açıklandı. Sonuçlarıaçıklayan Mısır Yüksek Seçim Kurulu Başkanı NebilSalib, katılımın %38.6, yeni anayasaya evet diyenlerinoranının ise %98.1 olduğunu belirtti. Buna göre, yenianayasayı kabul eden seçmenlerin sayısı 20 milyonaulaştı. ‘Evet’ oylarının bu kadar yüksek olması, yenianayasayı reddeden İhvan (Müslüman Kardeşler) veyandaşlarının referandumu boykot etmelerindenkaynaklanıyor.

2012’de İhvan tarafından gerçekleştirilenreferanduma katılım oranı %30 sınırında kalmış, oykullanan 16 milyon seçmenin ise sadece 10 milyonuanayasaya evet demişti. Buna rağmen İhvan vedestekçileri, referandumun gayr-ı meşru olduğunuiddia ediyor ve yeni anayasayı tanımayacaklarınıbelirtiyorlar.

En yüksek katılımlı referandum

Mısır, sık referandum yapılan ülkelerden biri.Örneğin 1952’den bu yana, Mısır’da 20’yi aşkınreferandum gerçekleştirilmiş. Ancak Mısır,referandumlara katılımın düşük olduğu ülkelerdenbiridir aynı zamanda. Bundan dolayı %38.6 oranındakikatılım, Mısır tarihinin en yüksek katılımlı referandumuoldu.

İhvan ve destekçilerinin boykotuna rağmen,katılımın bu oranda olması, Mısır koşullarında yenianayasaya verilen güçlü bir destek olarakdeğerlendiriliyor. İhvan’ın henüz Mısır halkı nezdindeteşhir olmadığı bir dönemde yapılan referandumlakıyaslandığında, arada belirgin bir fark olduğugörülüyor; yeni anayasaya evet diyenler, İhvananayasasına evet diyenlerin iki katı oldu.

Mısır’da yapılan referandumlara kadınlarınkatılımının, ilk defa bu düzeyde yoğun olması dikkatçeken bir diğer nokta. Bu durum, kısa ömürlü dinci-gerici İhvan yönetimi döneminde kadınlar üzerindekibaskıların belirgin bir şekilde artmasıyla doğrudanbağlantılıdır.

“Demokrasi bayramı”

Ordunun etkisindeki geçici yönetim ile ulusalcılaik/liberal laik partiler, referandumu, “Mısır halkınındemokrasi bayramı” ilan ettiler. Bu kesimler,referandumun geçici yönetim tarafından ilan edilen“yol haritası” açısından önemli bir eşik olduğunu vebunun yol haritasındaki diğer hedeflerigerçekleştirmeyi kolaylaştıracağını savunuyorlar.

Mısır burjuvazisinin bu kesimleri, İhvan’ın etkisinimümkün olduğunca sınırlamak, 25 Ocak 2011’den beridevam eden halk hareketini aşamalı bir şekilde tasfiyeetmek ve büyük bir sarsıntı geçiren sistemi tahkimetmek için çalışıyorlar. Yeni anayasayı, bu yöndeatılmış önemli bir adım olarak değerlendiren bukesimler, cumhurbaşkanlığı ve parlamento

seçimlerinin önümüzdeki aylarda yapılmasıyla, buhedeflerine daha da yaklaşmayı umuyorlar.

İhvan’dan “iç savaş” tehdidi

Referandumu boykot eden, bazı kentlerde ise fiiliengelleme girişimlerinde bulunan İhvan, yenianayasayı tanımayacağını ilan etti. Referandumunmeşru olmadığını savunan İhvan şeflerininargümanları, bu iddialarına rağmen, zayıflamışbulunuyor. Hal böyleyken, “meşru başkan MuhammedMursi”dir söylemini sürdürmeleri, İhvan’cıları gülünçduruma düşürüyor.

Referandum sonuçlarının belli olmasından sonra,“iç savaş hayırlı olsun” tehdidi savuran İhvan şefleri,yeni anayasanın kabul edilmesinden duyduklarırahatsızlığı da itiraf etmiş oldular. Nitekim songünlerde özellikle üniversitelerdeki genç militanlarınısokak eylemlerine yönlendiren bu şefler, ortamıgermeye ve gündemde kalmaya çalışıyorlar.

Eylemlere katılımın yüzlerle, hatta bazen onlarlasınırlı kalmasına rağmen, İhvan militanları hem kollukkuvvetleriyle hem eylem gerçekleştirdikleri bölgelerdeyaşayan halkla çatışıyorlar. İç savaş tehditleri eşliğindesürdürülen bu politika İhvan’ın halk nezdindekiitibarını daha da zedelemiş görünüyor. Öte yandan bupolitika, geçici yönetimin kimi zaman İhvanmilitanlarına ölçüsüz bir şiddet kullanmasınıngerekçesi oluyor.

Bazı yayın kuruluşları, Irak ve Şam İslam Devleti’ne(IŞİD) bağlı yüzlerce cihatçının Mısır’a ulaştığına dairhaberler yayınlamaya başladılar. Bu da dinci-gericiakımların, en azından belli bir süre için Mısır’da kanlıcinayetler işlemeye devam edeceklerine işaret ediyor.Fakat bu türden eylemler yapsalar bile, “iç savaş”

düzeyine çıkartma gücünden yoksun görünüyorlar. Buarada 25 Ocak’ta halk isyanının 3. yıldönümündealanlara çıkma çağrısı yapan İhvan ve müttefikleri,gövde gösterisi yapmaya hazırlanıyorlar.

Anayasaya evet, mücadeleye devam

Mısır’ın sol/sosyalist parti ve örgütlerinin ezici birçoğunluğu yeni anayasaya evet dedi. Sadece kimizaman İhvan’la yanyana gelen Devrimci Sosyalistler ile6 Nisan Gençlik Hareketi referandumu boykot ettiler.

Sol/sosyalist güçler, yeni anayasanın pek çok sorunve eksiklik içerdiğini dile getiriyorlar. Buna rağmenreferanduma katılım ve evet oyu verilmesi yönündepropaganda yaptılar. Bu tutumu, yeni anayasanın hemişçiler, emekçiler ve kadınlar için kazanımlar içerdiğinihem “terör örgütü” ilan edilen İhvan üzerindekibasıncı daha da arttıracağı gerekçesinedayandırıyorlar.

Yeni anayasa, Mısır’ın geçmişteki anayasalarıylakıyaslandığında belli bakımlardan ileri maddeleriçeriyor. Ama buna karşın dört dörtlük bir burjuvaanayasadır. Bazı ileri maddeler içermesi ise, halkisyanının ikinci dalgasına yaslanarak işbaşına gelengeçici yönetimin, halen hareket halindeki işçilerin,emekçilerin, gençlerin, kadınların basıncı altındaolmasından dolayı.

Yeni anayasayı sınırlı/sembolik bir kazanım olarakdeğerlendiren, sol/sosyalist güçler, halk isyanındayükseltilen taleplerin kazanıma dönüştürülmesi içinmücadeleye devam edeceklerini belirtiyorlar. Egemensınıflar arasındaki çatışmanın tarafı olma tuzağınadüşmeden, bağımsız devrimci bir bayrakyükseltebilirse eğer, Mısır’da sol/sosyalist güçlerin önüaçık olacaktır.

Yeni anayasaya karşı farklı tutumlar

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 04

Anti-faşist otonom gruplar tarafından işgal edilip,yaklaşık 20 yıl alternatif bir kültür merkezi olarakkullanılan Rota Flora’ya dönük yıkım saldırısına karşı,Hamburg’da 21 Aralık’ta başlayan direniş sonuç verdi.

Sosyal-demokrat eyalet hükümeti sözcülerinindevrimci ve ilericilere, özellikle de otonom gruplara vegöçmenlere dönük tehdit ve şantajlar, saldırılarındevam edeceğine ilişkin kararlılık gösterileri venihayet Hamburg polisinin yüzlerce insanınyaralanmasıyla sonuçlanan vahşi saldırıları, günlükolarak uygulanan gözaltı terörü sökmedi.

Devrimci ve ilerici güçleri yalıtma amacıyla devreyesokulan karalama kampanyası da işe yaramadı. Sonolarak, Rota Flora Kültür Merkezi’nin bulunduğusemtin de içinde olduğu ilçeler “tehlikeli bölge” olarakilan edildi, Olağanüstü Hal uygulamalarınabaşvuruldu. Fakat nafile!

Direniş her geçen gün daha da büyüdü, yayıldı vesafları daha bir sıklaştırdı. Bunun dolaysız sonucuolarak, Rota Flora’yı tümüyle ticari amaçlarla, hertürlü düşkünlüğe sahne olacak biçimde kullanacakolan Klausmartin Kretschmer adlı vurguncuya satanAltona Belediyesi üzerinde büyük bir baskı oluştu.Bununla da kalmadı, Rota Flora hem işbaşındakihükümetin ve hem de Almanya genelinde toplumungündemi haline geldi. Yerel hükümeti ve AltonaBelediyesi’ni en çok da bu durum rahatsız etti. Çareyigeri çekilmekte buldular.

Altona, Sant Pauli ve Sternchze ilçeleri “tehlikelibölge” ilan edilmişti, ilk elden bu uygulamayumuşatıldı, uygulama alanı daraltıldı. Ardındantümüyle kaldırıldı. Atılması gereken esas adımı iseAltona Belediyesi attı.

Alım-satım, yıkım ve dönüşüm, kısacası Rota Florakonusunda her türlü tasaruf hakkı Altona

Belediyesi’ne aitti. Rota Flora’nın yıllarca otonom

gruplarca alternatif bir kültür merkezi olarak

kullanılmasına izin veren kağıt üzerinde bu belediye

idi. Burayı Klausmartin Kretschmer’e satıp, uzun süren

bir mahkeme sürecinin ardından yıkılmasına zemin

hazırlayan da Altona Belediyesi’ydi. Her şey bu

belediyenin imar planında yapacağı bir yeni

düzenlemeye kalmıştı. O da bunu yaptı. İmar planında

bir değişikliğe başvurup, Rota Flora’nın Rota Flora

olarak kalmasını sağlayacak düzenlemeyi imzaladı.

Bu düzenlemeyle mülk sahipleri artık Rota Flora

üzerinde herhangi bir hak iddiasında

bulunamayacaklar. Yani, Rota Flora’nın yıkımı ve

dönüşümü tümüyle Altona Belediyesi’nin iznine

bağlanmış bulunuyor.

Söz konusu imar planı resmi gazetede yayınlanmış

ve yürürlüğe girmiş bulunuyor.

Son sözü direnenler söyledi!

Eyalet hükümeti bu yenilgiyi sineye çekecek midir?

Altona Belediyesi Rota Flora üzerindeki yetkisini daha

ne kadar süre için, devrimci ve ilerici güçler lehine

kullanacaktır? Başta inşaat tekelleri olmak üzere,

yağma ve rant peşinde koşan aç gözlü Alman tekelleri

yeniden ne zaman saldırıya geçeceklerdir? Bu

soruların cevabını tam ve kesin olarak bilemeyiz. Ve

zaten önemli olan olası bir saldırıya her zaman için

hazırlıklı olmak ve buna gerekli karşılığı vermektir.

Sonuç olarak, her zaman olduğu gibi bu kez de son

sözü direnenler söylemiştir. Hamburg’da günlerdir

polisle kıran kırana çatışmalar halinde süren direnişin

bir kez daha kanıtladığı gerçek budur.

Kızıl Bayrak / Hamburg

Direniş kazandı!

Almanya’da faşistleregeçit yok

Almanya’nın doğusundaki Magdeburg şehrindebinlerce kişi faşistlerin gösterisini engellemek içinsokağa çıktı. Faşist gruplar Magdeburg’un II.Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda bombalandığı günübahane ederek her yıl gösteri yapmak istiyorlar. Şehrinbombalanmasını kendi faşist propagandaları için kılıfolarak kullanma çabaları, gerçekleştirilen karşıeylemlerle boşa düşürülüyor. Faşistlerin asıl amacınınırkçı propaganda olduğu teşhir edilerek gerçek yüzlerigösteriliyor.

Faşistlerin bu yıl yapmak istedikleri gösteriye karşıda anti-faşist güçler tarafından eylem yapıldı. Binlercekişinin katıldığı yürüyüş ile faşistlere geçitverilmeyeceği haykırıldı. Eylem sırasında bazı anti-faşist ve sol grupların faşistlerin yürüyüşünü fiilenengellemek istediği aktarıldı.

Polis, yürüyüş sırasında faşistleri korumak içinAlmanya’nın on eyaletinden yaklaşık 2 bin 500 kişiliktakviye aldı. Polisin koruma çabasına karşın binlerdemiryolu hatlarını işgal ederek, yer yer yürüyüşüengellemek için polisle çatışarak faşistlere karşıkararlılıklarını gösterdiler.

Polisle yaşanan çatışmalar sırasında gözaltınaalınanlar olduğu ifade ediliyor.

İspanya’da direnişgeri adım attırdı!

İspanya’nın Burgos kentinde başlayan yolprotestosu diğer kentlere de yayılarak sonuç getirdi.Burgos Belediye Başkanı, yol projesinindurdurulduğunu açıkladı.

Eylemlerin devam etmesi üzerine Belediye BaşkanıLacalle, projenin tamamen durdurulduğunu açıkladı.Lacalle, “Projeyi durdurup, birlikte yaşam ve sosyalbarışa odaklanmaya karar verdik” diyerek kitlelerintepkilerini yumuşatmaya çalıştı.

Kararın ardından kitleler yine eylemlergerçekleştirerek geri adım atılmasını kutladılar. Ayrıcaiptal edilen yol projesinin olduğu GamonalMahallesi’nde emekçilerin balkon ve pencerelereçıkarak kararı kutladıkları görüldü.

Eylemler, Gamonal Mahallesi’ndeki ‘Vitoria” adlıcaddenin bulvar haline getirilmek istenmesi üzerinebaşlamıştı.

Belediyenin 8 milyon avroluk bulvar projesine karşıçıkan kitleler, ekonomik krizin yaşandığı bir dönemdekaynakların boşa harcanması, Burgos Belediyesi’nin135 milyon avro borcunun bulunması, böyle yüksekmaliyetli bir projeye gerek duyulmaması nedeniyleeyleme çıkmışlardı.

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 04

Bielefeld Alevi Derneği ile İşçilerin BirliğiHalkların Kardeşliği Platformu’nun (BİR-KAR) ortakörgütlediği “Gezi süreci ve sonrası AKP-Cemaatçatışması” konulu panel, 19 Ocak’ta gerçekleştirildi.Alevi Kültür Merkezi Dernek Lokali’ndegerçekleştirilen panele 100’ü aşkın kişi katıldı.

BİR-KAR temsilcisinin konuşmacı olduğu panel,dernek başkanının kısa açılış konuşması ve saygıduruşu ile başladı. Eşitlik ve özgürlükmücadelesinde şehit düşenler anısına yapılan saygıduruşunun ardında söz, BİR-KAR temsilcisineverildi.

Ilımlı İslam projesiHaziran Direnişi ile sarsıldı

ABD emperyalizminin Ortadoğu’yu yenidendizayn etme politikasına bağlı olarak gündemegetirdiği “Ilımlı İslam Projesi”ne değinereksunumuna başlayan konuşmacı, AKP’nin buprojesinin bir ürünü olduğunu belirtti. AKP’ninemperyalistler, sermaye grupları ve burjuva medyatarafından desteklendiğini vurgulayan konuşmacı,2001 Şubat kriziyle ülkeyi iflasın eşiğine getirendiğer burjuva partilerin seçim sandığınagömülmesinin ise, AKP’nin önünü açtığınıvurguladı.

Emperyalistler, sermaye grupları, medya veseçmen desteğine dayanan AKP’nin saldırganlıkta sınırtanımadığını ifade eden BİR-KAR temsilcisi, 11 yıllıkiktidarı boyunca sosyal yıkım, sömürü ve baskıpolitikalarını pervasızca hayata geçirdiğini hatırlattı. Budönemde, özellikle ABD’den aldığı desteğe dayanarakgeneralleri Silivri Hapishanesi’ne doldurup iktidarınıpekiştiren AKP’nin, polis ve yargının ise, iktidar ortağıcemaat tarafından ele geçirilmesine alan açtığınıbelirten konuşmacı, gücünün doruğuna ulaşan dinci-gerici iktidarın, Haziran Direnişi ile sarsıldığınıvurguladı.

İşçilerin, emekçilerin, gençlerin, Alevilerin,kadınların ve diğer toplum kesimlerinin dinci-gericiiktidarın zorbalığına karşı isyan ettiğini vurgulayankonuşmacı, Haziran Direnişi’nin Tayyip Erdoğan’ınkimyasını bozduğunu, karizmasını çizdiğini ve bunabağlı olarak AKP-cemaat çatışmasının şiddetlendiğiniifade etti.

AKP-cemaat çatışmasının ürünü olarak gündemegelen cumhuriyet tarihinin en rezil rüşvet ve yolsuzlukskandalının, kapitalist düzenin tepeden tırnağa kadarçürüdüğünü gözler önüne serdiğini belirten BİR-KARtemsilcisi, dinci-gerici iktidarın yerle bir edilmesigerektiğini vurguladı. Düzenin bir bütün olarakkokuşmuş olduğunu belirten konuşmacı, CHP dahildiğer burjuva partilerin de işçiler, emekçiler, Aleviemekçileri ve Kürtler için alternatif olmayacağınıvurguladı. Reformistlerin gündeme getirdikleri“demokratik cumhuriyet” veya “bağımsız cumhuriyet”projelerinin ise birer safsatandan ibaret olduğunu

belirten konuşmacı, bu pisliği ancak devrimintemizleyebileceğini, tek alternatifin ise sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti olduğunu vurgulayarak sunumunutamamladı.

Emekçilere söylenecek tek gerçek: Bu pisliği devrim temizler!

Sunum esnasında salonda bulunan bazı CHP’liler,hiçbir sermaye partisinin emekçiler için alternatifolamayacağı vurgusundan duydukları rahatsızlığı dilegetirdiler. Sunumun akışını bozmaya çalışan CHP’liler,dernek başkanının yerinde müdahalesi üzerine,susmak zorunda kaldılar.

Sunumun ardından, Haziran Direnişi’yle ilgili kısabir sinevizyon/slayt gösterisi gerçekleştirildi.

Panelin ikinci bölümünde bazı katılımcılar konuylailgili görüş ifade ettiler, bir kısmı ise paneliste sorularsordular. Bu bölümde de CHP’liler, çözümün devrimdeolduğu vurgusundan duydukları rahatsızlığı dilegetirdiler.

Tartışmaların yer yer hararetlendiği ikinci bölümdesoruları yanıtlayan BİR-KAR temsilcisi, devrimcilerinemekçilere gerçeği söylemek durumunda olduğunubelirtti ve “bu pisliği devrim temizler” vurgusunuyineleyerek sözünü noktaladı.

Az sayıdaki CHP’li hariç, katılımcılar paneli ilgiyleizlediler.

Kızıl Bayrak / Bielefeld

Bielefeld’de HaziranDirenişi paneli

ILO: İşsizlik artacak

Uluslararası Çalışma Örgütü Küresel dünyaekonomisinde yeşil filizlere rağmen işsizliğin 2013’te202 milyon kişiye tırmandığını söyledi.

Kuruma göre küresel işgücü piyasası bir talepeksikliğiyle karşı karşıya.

ILO birçok gelişmiş ekonomide, kamuharcamalarındaki kesinti ile gelir ve tüketim vergisininartırılmasının işletmeler ve hanehalkı üzerinde büyükyük olduğunu kaydetti.

Buna ek olarak finans sektörü de hala sorunlu. Birçok ekonomide küçük işletmeler için kredi

bulmak çok zor. Ve ücret artışları verimlilik artışlarının gerisinde

kaldı

Dünyanın dört bir yanında işsizlik

Kuzey Afrika 2013 yılında dünyanın işsizlikten enfazla etkilenen bölgesi olmaya devam etti.

Bölgede işsizlik oranı yüzde 12,2. Ortadoğu yüzde 10,9’un üzerinde bir işsizlik oranı

ile takip ediyor. Avrupa, Kuzey Amerika ve diğer gelişmiş

ekonomilerde bu oran yüzde 8,6. Eski Yugoslavya ve eski Sovyetler Birliği’de yüzde

8,2. Sahra-altı Arika’da ise yüzde 7,6. Latin Amerika ve Karayipler’de işsizlik oranı yüzde

6,5 oldu. İşsizlik oranı Çin’i de kapsayan Doğu Asya’da ise

yüzde 4,5. Güneydoğu Asya ve Pasifik’te yüzde 4,2 ve Güney

Asya’da yüzde 4 oldu. 15 ve 24 yaşları arasındaki potansiyel işçileri

kapsayan gençlerde işsizlik ILO için büyük bir endişekaynağı.

Bu kesim içinde işsizlik geçen yıl yüzde 13 ileortalama küresel oran olan yüzde 6’nın çok üzerinde.

Frankfurt’taHrant Dink anması

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Frankfurt’ta HrantDink unutulmadı.

Hrant Dink bu kez de, gerçekleştirilen bir mitingleanıldı. 19 Ocak’ta, Soykırım Karşıtları Derneği iledevrimci ve ilerici grupların çağrısıyla bir mitinggerçekleştirildi.

Kent merkezinde yapılan mitingde, Hrant’ınyaşamı, inandığı düşünceler, uğruna kendisinitereddütsüzce adadığı davası ve katledilişine ilişkinçeşitli konuşmalar yapıldı.

Diğer davalarda olduğu gibi, yedi yıldır sürmekteolan Hrant Dink davasında da aynı tablonun yaşandığıdile getirildi. Bu davanın sonunda da katilleringizlendiğine, hatta terfi ettirilerek daha üst görevleregetirildiklerine dikkat çekildi. Bu ve diğer tümdavaların er ya da geç hesabının sorulacağının altıçizildi.

Miting, konuşmaların ardından sunulan şiir vemüzik dinletileriyle son buldu.

Kızıl Bayrak / Frankfurt

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 04

Burjuvazinin işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki zoraygıtı olarak örgütlenmiş devlet mekanizması kendigeleceği için her türlü yola başvurmaya, baskıyısistematikleştirmeye ve katmerleştirmeye devamediyor. Bunu sistemin yaşadığı krizle beraber daha dayakıcı hissederken Haziran Direnişi ile birlikte bu zoraygıtının pervasızlığını kitlesel boyutta yaşadık.Direnişte şehit düşenlerden yaralananlara, gözaltı-tutuklama teröründen TOMA’lara, plastik mermilere,gaz fişeklerine baskıyı soluduk. Bu baskı politikalarıgençliği de doğrudan hedef almaktaydı. Toplumsalhareketin yükseldiği her dönemde dinamik, militan birruhla mücadelede yerini alan gençlik bu zor aygıtınındirekt hedefindeydi. Bu gerçeklik sadece HaziranDirenişi’yle yaşanan sürecin gerçekliği değil, devletmekanizmasının da gerçekliğidir.

Bizler bunu on yıllardır üniversitelerde yaşadık,yaşamaya da devam ediyoruz. Gençliğin devrimcipotansiyelinden her daim korkan ve korktukça dasaldırganlaşan, baskıyı arttıran burjuvazi AKP’ninşefinin deyimiyle elindeki bütün “enstrümanları”kullanıyor.

Haziran Direnişi’nin ardından gençliktenkorkusunun ve gençliğin potansiyelini bertaraf etmepolitikasının bir sonucu olarak “Eylül sendromu”yaşayan ve yaşatan, gençlikten beklentileri yükseltip,umutsuzluk yayan ve kendi hazırlığını bu çerçevedeyapan düzen güçleri hazırlığında haksız olmadığınıgördü. Belki Eylül ayı veya sonrası yeni bir Hazirangetirmedi ancak gençlik potansiyelini ortaya koydu.

Bu potansiyelin karşısında bilindik yöntemlerdevreye sokuldu. Faşistsaldırılarla birçok yerdedevrimci, ilerici ve Kürtöğrencilere yönelik saldırılargerçekleştirildi. Bir yanıylakorkutma bir yanıyla kitledenyalıtma ve marjinalleştirmeninbir aracına dönüştürüldü.Hareketin özneleri ise busaldırıları bir kitle çalışmasınakonu etmekte ve kitlesel yanıtlarüretmekte zayıf kaldılar.

Turnikelerle, bölümler arasıgeçiş-afiş asma-bildiri dağıtma-stand açma yasaklarıyla,ÖGB-polis saldırıları, denetimler,kameralarla gençlik dört biryandan kuşatıldı. Bu kuşatmasivil polislerin üniversitekapısından gözaltı yapmalarınakadar vardırıldı.

Üniversitelere “korumamemurluğu” adı altında polisin girişine meşruluk,kabulleniş yaratma çabası Haziran Direnişi ileötelenirken, bu dönem gençlikle daha fazla karşıkarşıya gelmemek adına hayata geçirilmedi. Ancakdevletin zor aygıtının polisten ibaret olmadığı ortada.Üniversitelerde her türlü kılığa bürünmüş bir şekildepolislerin bulunduğu da biliniyor.

Tüm bunların devamı olarak daha dönem başındasoruşturma tehditleri, geçen dönemden kalancezaların uygulanması ve dönem boyunca yenisoruşturmaların açılması ile birlikte tam anlamıylasoruşturma terörü gerçekleştirildi. Van ile dayanışmamasalarında bulunmaktan Feniş işçilerinin okulageldiği etkinliğe katılmaya, Hasan Ferit’in dedesininokula sokulmamasına karşı çıkmaktan yemekhanedeücretsiz yemek yemeye, afiş asmaktan okuldaki sivil

polisleri kovmaya forumlarakatılmaya kadar İstanbulÜniversitesi’nde 100’e yakınöğrenciye yüzlerce soruşturmaaçıldı. Sayısını kendilerinin bilebilmediği bir hızla ve dört birkoldan açılan soruşturmalara hergün yenileri ekleniyor. Kimiöğrencilere daha şimdiden 10soruşturma açılmış durumda.

Eylül’den bugüneüniversitelerde böylesi bir tablohakimdi. Bütün bir dönemdevletin zor aygıtının saldırılarıylageçti. Ne yazık ki bu saldırılarıboşa çıkaracak bir çalışma ve iradeortaya konamadı. Bu konudaatılan adımların ya devamıgelmedi ya da sınırlı kaldı. Bundaen büyük etken bu saldırılarkarşısında net tutum alacak,bırakalım devrimci tutum almayı

faaliyetini sahiplenecek politik bakışa ve iradeye sahipbir siyasal özneler tablosundan yoksun olmamızın çokbüyük payı var.

Soruşturmalara, saldırılara konu olan politiketkinlikleri sahiplenmek, kitleleri sahiplendirmek, buzor aygıtının gerçekliğini gözler önüne sermekgerekirken bundan kaçmak, “üniversitede polis

istemiyoruz” deyip sivil polislerin okulda cirit atmasına

göz yummak, turnikelere karşı olup, üzerinden

atlamak gerekir derken kimliklerini okutup okula

girmek, soruşturmalar açıldığında “biz yoktuk, ben

oradan geçiyordum” demek, cezayı aldığında

kabullenip idarenin bir “devrimci”nin okula girip

girememesine karar vermesini seyretmek, öğrenciler

bunlardan korkar deyip düzenin zor aygıtının

gerçekliğini kitlelerden gizleme tutumları hiçbir şekilde

kabullenilebilecek tutumlar değildir. Bırakalım kitleleri

harekete geçirmeyi, bu tutumların sahipleri düz yolda

bile yürüyemezler.

Zoru zor bozacaktır. Karşımızdaki zor aygıtına

boyun eğerek onu alt edemeyiz. Onu kabullenerek

onu dağıtamayız. Ancak karşımızdaki zor aygıtı

örgütlüdür. Kitleleri kendi peşinden sürüklemektedir.

Onun karşısına örgütlü bir zor çıkarmalıyız. Kitleleri

harekete geçirecek, içine katacak, politik bir ortaklığa

sahip bir örgütlülükten bahsediyoruz. Bu baskı

politikalarını, saldırıları püskürtmenin tek yolu budur.

Bir dönemi geride bıraktık ancak ikinci dönem,

bahar dönemine hazırlık yapmak gerekmektedir.

Verilen cezalar, okuldan uzaklaştırmaların siyasal

faaliyeti engellemesine izin verilmemelidir. Gençlik

politik bir taraflaşma içine sokulmalı, kendi geleceğine,

özgürlüğüne yönelik bu saldırıları boşa çıkartmanın

gerekliliği kavratılmalıdır.

Bugün bu saldırılara yanıt verememek sadece bir

dönemi değil, gençlik hareketinin biriktirdiklerinin

kaybedilmesi anlamına gelecektir. Geleceğimize ipotek

koymaya çalışanlara dur demeliyiz.

Geleceği kazanmak istiyorsak, bu saldırıları boşa

düşürmekten başlamalıyız. Bugün bu zor aygıtının

karşısında bu iradeyi gösteremezsek, bugün bu iradeye

kitleleri kazanamazsak, yarın bu zor aygıtını yıkabilecek

iradeyi de bulamayız, kitlelere de güven veremeyiz.

Ekim Gençliği

Zoru zor bozar!

Karşımızdaki zor aygıtınaboyun eğerek onu altedemeyiz. Onu kabullenerekonu dağıtamayız. Ancakkarşımızdaki zor aygıtıörgütlüdür. Kitleleri kendipeşinden sürüklemektedir.Onun karşısına örgütlü birzor çıkarmalıyız. Kitleleriharekete geçirecek, içinekatacak, politik bir ortaklığasahip bir örgütlülüktenbahsediyoruz. Bu baskıpolitikalarını, saldırılarıpüskürtmenin tek yolu budur.

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 04

Faşist saldırılaraKadıköy’de eylemli yanıt!

Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü’nde 16Ocak’ta faşistler saldırdı. Faşistlerin ardından polisdevreye girerek saldırıyı devam ettirdi. Okuldan topluçıkış yapan öğrencilere polis, gaz bombası ve tazyiklisuyla yine saldırdı.

17 Ocak’ta da Kürt öğrenci Yavuz S.,Söğütlüçeşme’de okula giderken faşist çetenin bıçaklısaldırısına uğradı. Aldığı darbeler sonucu başından vekolundan yaralanan Yavuz S., Haydarpaşa NumuneEğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı.

Üniversitede çevik kuvvet ve ÖGB ordusu faşistsaldırıların ardından “güvenlik” için bölgeyi ablukaaltına aldı.

Yaşanan faşist saldırı karşısında ilerici, devrimci veKürt öğrenciler Kadıköy Boğa heykeli önünde oturmaeylemi yaparak saldırıyı protesto ettiler. HukukFakültesi’nde de faşist saldırı yaşandığı haberini alanöğrenciler koşarak Hukuk Fakültesi’ne gittiler. Bir sürepolisin ablukaya aldığı kitle arkadaşlarını da alaraktekrardan Boğa heykeline yürüdüler. HukukFakültesi’nde yakalanan faşistlerin cezalandırıldığıbelirtildi.

Boğa’ya dönen öğrenciler basın açıklaması yaptılar.Kürtçe ve Türkçe yapılan basın açıklamasını RojhatTurgut ve Hazal Öztaman okudu. Açıklamada MarmaraÜniversitesi’nde idare-polis-ÖGB-faşist işbirliğiyleyaşanan saldırılar teşhir edildi. Faşistlerin saldırısınınsonrasında polislerin devreye girerek devrimci,demokrat, Kürt öğrencilere azgınca saldırdığı ifadeedildi.

Bu saldırıların yalnızca Marmara Üniversitesi’ndeyaşanmadığına dikkat çekilerek talepleri uğrunamücadele eden gençlere yönelik faşist saldırılarınartmış olduğu ifade edildi.

İdare-polis-ÖGB-faşist işbirliğine geçitverilmeyeceği ifade edilen açıklama, Gezi Şehitleri’ninkatili olan polislerin ve sivil faşistlerin üniversitedenkovulacağının ifade edilmesiyle sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

DLB’liler, 21 Ocak’ta Bornova Suphi KoyuncuoğluLisesi’nin önünde “İsyan” adlı bültenin dağıtımınıyaptıktan sonra bir büfede otururken sivil polislergelerek Genel Bilgi Taraması (GBT) yapmak istediler.

DLB’liler GBT’nin keyfi bir uygulama olduğunusöyleyerek kimlik vermeyi reddettiler. Bunun üzerinepolisler tehditler savurarak gözaltı yapacaklarınısöylediler. Buna karşı geri adım atmayan DLB’liler, butehditlere direngen iradeyle cevap verdiler. O esnadaetrafta bulunan, polise tepki gösteren bir kişiye deGBT yapıldı. Ardından, yoldan geçen insanları olanlariçin şahit göstermeye çalıştılar, aynı zamanda çevreyiterörize etmek istediler.

Sivil polisler, DLB’lileri arabaya zorla ve darpederek bindirmeye çalıştı. “Baskılar bizi yıldıramaz!”ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” sloganlarıylasaldırıya karşılık verildi. Gözaltına alınan DLB’lilerepolis tarafından tekmeler savuruldu. 5 DLB’li gözaltınaalınarak Bornova Merkez Karakolu’na götürüldü.Burada da içeriye alınırken direngen tutum sebebiyleyere yatırılarak tekmelenen iki DLB’li nezarethaneyeatıldığı sırada da sırtına tekme atıldı.

Polisler, üst araması yapmak için kadınları başka birodaya götürmek istediler. Ancak bunun taciz olduğubelirtilerek reddedilmesi karşısında geri adım atmakzorunda kaldılar.

“Bunları alacaksın, gömeceksin o zaman

akıllanırlar”, “siz gününüzü görürsünüz” tehditleri

eşliğinde yaklaşık 4 saat karakolda bekletildikten sonra

Adli Tıp raporu için hastaneye gidildi. Daha karakola

girişten itibaren polisler, kadın ve erkeklerin yan yana

oturmasına bile tahammül edememeleriyle kirli

zihniyetlerini ortaya koydular. Hastaneye götürülürken

de kadın-erkek ayrı götürmekte diretildi.

DLB’liler, işlemlerin tamamlanmasının ardından

saat 20.00’de serbest bırakıldı.

Daha önce aynı okulda yapılan bildiri dağıtımının

ardından okulun müdürünün bildiriyi alan öğrencileri

disipline vermekle korkutmaya çalıştığı biliniyordu.

Devrimci faaliyete devam

22 Ocak’ta tehdit ve gözaltı terörünün yaşandığı

lise önünde bir kez daha baskıların DLB’lileri

yıldıramayacağı gösterildi. DLB’liler okul önünde

dağıtım gerçekleştirerek devrimci faaliyetin

engellenemeyeceğini dosta düşmana gösterdiler.

Okuldan çıkan liselilerin dağıtılan bültenlere ilgisi

iyiydi. Aynı zamanda bülten lisenin yakınındaki

duraklara da yapıştırıldı.

Liselilerin Sesi / İzmir

DLB mücadele çağrısınısürdürüyor

Devrimci Liseliler Birliği (DLB) Esenyurt veKüçükçekmece’de yürüttüğü faaliyetler ve etkinliklerleliselileri mücadeleyi büyütmeye çağırdı...

EsenyurtEsenyurt Devrimci Liseliler Birliği, faaliyetlerine hız

kesmeden devam ediyor. Esenyurt Köyiçi Meydanı,Esenyurt Lisesi ve Nakipoğlu Anadolu Lisesi çevresineDLB imzalı yazılamalar yapıldı.

Yine aynı hatta “Gezi şehitleri ölümsüzdür!”,“Özgürlük, devrim, sosyalizm!”, “Direnişe,özgürleşmeye!” şiarlı DLB çıkartmaları yaygın olarakyapıldı.

KüçükçekmeceKüçükçekmece Devrimci Liseliler Birliği, 18 Ocak

günü güncel gelişmeler ve eğitim sistemi üzerine birforum gerçekleştirdi.

Şiir dinletisi ile başlayan forumda, KüçükçekmeceDLB’nin hazırladığı ve çürümüş eğitim sistemini teşhireden slayt sunumu gerçekleştirildi. Sunumun ardındangündemler belirlendi. Bu çerçevede yolsuzlukoperasyonu, dershane tartışmaları, elemeci sınavsistemi, okullarda yaşanan sorunlar üzerinetartışmalar gerçekleştirildi. Forumun en kapsamlıtartışması örgütlenme sorunu üzerine oldu. Bukapsamda eksikler tartışıldı ve daha etkin örgütlenmeyöntemleri üzerine tartışmalar yapıldı.

Forum öncesinde yürütülen çalışmalarla liselilerforuma katılmaya çağırıldı.

Liselilerin Sesi / Esenyurt-Küçükçekmece

İzmir’de DLB’lilerepolis saldırısı!

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 04

Gebze Emekçi Kadın Komisyonu (EKK), RosaLuxemburg anma etkinliklerinden ikincisini 19Ocak’ta Gebze İşçilerin Birliği Derneği’ndegerçekleştirdi.

Gebze EKK adına bir açılış konuşmasıgerçekleştirilirdi. Konuşmada, EKK olarakGebze’de yürütülen çalışmalar anlatıldı vekadınların kurtuluşu için devrim ve sosyalizmmücadelesinin yükseltilmesi gerektiğinin vurgusuyapıldı. Katledilişinin 95. yılında yaşamı vedüşünceleri ile mücadeleye ışık tutması için buetkinliklerin düzenlendiği ifade edildi.

“Devrim bir yoldu... Devrim için yaşamak biryaşam biçimiydi...” denilerek Rosa ve Karl, Lenin veMustafa Suphi ile 14 yoldaşı şahsında devrim vesosyalizm mücadelesinde yaşamını yitirenler içinsaygı duruşuna davet edildi.

Saygı duruşunun ardından etkinlik programıaktarıldı. New York’lu dokuma işçisi kadınlarınyaşamları ile işçi sınıfı tarihine kazıdığı 8 Mart’ıdevrimci özüne uygun bir şekilde örgütlemek içinçalışmaları omuzlama çağrısıyla konuşma sonaerdi.

Açılış konuşmasının ardından Rosa’nın ve Ocakayında yitirdiğimiz devrimcileri anlatan kısa birsinevizyon gösterimi gerçekleşti. Sinevizyongösteriminin ardından söyleşiye geçildi.

“Rosalar’ın mirasını yükseltelim”

İlk olarak EKK, “Devrim mücadelesinde özgür birkadın: Rosa” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.Sunumda Rosa’nın devrime adanmış yaşamındankesitler aktarıldı. Küçük yaşlardan itibaren mücadeleiçinde olan Rosa’nın karşısına çıkan her türlü engele,tehdide, örgütlü olduğu parti yönetiminin ihanetinerağmen yılmadan mücadelesini sürdürdüğü vedevletin yükselen mücadeleden korkmaları ile birlikteRosa ile Karl’ı katlettiği anlatıldı. Son olarak Rosa’nınörnek yaşamından öğrenme ve devrim mücadelesindeölümsüzleşenlerin bıraktığı mirası yükseltme çağrısıyapıldı.

EKK konuşmasının ardından BDSP, “sınıfmücadelesinde, enternasyonal komünist hareketteRosa Luxemburg” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.Rosa’nın şahsında tartışırken ortaya koyduğu fikirleri,devrim mücadelesinin ihtiyaçları üzerine konuşanBDSP temsilcisi, devrim mücadelesini omuzlamaçağrısı yaptı.

Konuşmaların ardından karşılıklı sohbetler edildi.Verilen kısa aranın ardından etkinlik devrimcimarşlardan oluşan bir müzik dinletisi ile sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Gebze’de Rosa anması

19 Ocak 2014 / Gebze

19 Ocak 2014 / Gebze

Polisten dinleme kaydıylatehdit!

Polisin devrimci faaliyete yönelik saldırganlığı takip,dinleme ve tehditlerle sürüyor. Gebze’de devrimcifaaliyete yönelik baskıların son örneği bir EkimGençliği okuruna yönelik tehdit oldu. Polis dinlemekayıtlarıyla korku salmaya çalışırken ajanlıkdayatmasında bulundu.

Gebze Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, yazılıolarak yaptığı açıklamada olayı şöyle aktardı: polistehdidine ilişkin açıklaması şöyle:

“Gebze polisi bir Ekim Gençliği okurunu ‘ifadevermeniz gerekiyor’ diyerek emniyete çağırarak korkusalmaya çalıştı. Gebze Emniyet Müdürlüğü’ne gidenarkadaşımız beklemediği bir durumla karşıya kaldı.Arkadaşımız müdürlüğün Terörle Mücadele (TEM)sorgu odasında psikolojik işkenceye maruz kaldı.Kendilerini Kocaeli TMŞ polisleri olarak tanıtan polislerresimler ve telefon görüşmelerinin olduğu bir dosyaçıkartmışlar. ‘Ayağını denk al’, ‘bu yoldan vazgeç’ gibitehditler savurarak bir taraftan da ‘sürekli görüşelim’,‘bir işin olursa çözeriz’ diyerek iyi polis kötü polisioynamışlardır. Kendisinin bir şey bilmediğini, bir dahagörüşmek istemediğini polislere söyleyen arkadaşımızkorkutulmak ve ajan olarak kullanılmak istenmiştir.”

Polisin ve sermayenin amacının, yükselenmücadele bayrağına güç veren tüm işçi ve gençlerekorku salmak olduğu belirtilen açıklamada “Bizleronların korkularını büyütmeye devam edeceğiz”denildi.

Kızıl Bayrak / Gebze

İzmir’de BDSP’denseçim semineri

Yerel seçimlere bağımsız sosyalist adaylarlakatılacak olan BDSP, İzmir’de gerçekleştirdiği seminerledevrimci sınıf programını ve seçimlere karşı tutumunuaçıkladı.

BDSP adına yapılan ilk sunumda, Marksizm’inışığında seçimlerin komünistler açısından taşıdığıanlam ifade edilerek, seçim dönemlerinin siyasalhareketler açısından turnusol işlevi gördüğüne işaretedildi. ‘80 darbesi ile birlikte, tasfiyeci rüzgarın solhareketi etkilediği pozisyonlara işaret edilerek,parlamentarizm ve boykotçulukta kendisini bulan ikieğilim aktarıldı. Parlamentarizmin, kitlelerde yarattığıyanılsama ile seçimleri ve meclisi yani düzeninkurumlarını çözüm olarak göstermesi teşhir edildi.

‘Seçimler ve bağımsız devrimci sınıf tutumu’ başlığıile gerçekleşen ikinci sunumda ise seçimlerin güncelsiyasal gelişmeler ışığında değerlendirilmesi gerektiğivurgulandı. Ayrıca Türkiye’de Haziran Direnişiüzerinden değerlendirilerek, direnişin hem toplumsalmuhalefetin, kitlelerin bilinç ve örgütlenme düzeyiaçısından, hem de sol hareketin süreç içerisindekitutumu açısından önemli veriler biriktirdiği belirtildi.

BDSP’nin seçim platformu açıklanarak, yerelseçimlerde bağımsız sosyalist adaylarla seçimlerekatılacağı ilan edilen sunum, “Tüm dostlarımızıyoldaşlarımız, güçlü ve devrimci seçim faaliyetimizigüçlendirmeye, devrim ve sosyalizm mücadelesinibüyütmeye çağırıyoruz” denilerek örgütlü mücadeleçağrısıyla bitirildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 04

Haziran Direnişi’yle temelleri sarsılan sermayeiktidarı son bir aydır ortalığa saçılan pislikleriyle iyicekokuşmuş ve çürümüş olduğunu gözler önüne serdi.Yolsuzluğun, rüşvetin, yağmanın ve talanın bir devletgeleneği haline geldiği sermaye devletinde, bugünekadar yolsuzlukla anılmayan bir sermaye iktidarıneredeyse yoktur. İhaleye fesat karıştırmalar,özelleştirme adı altında kamu kurumlarını sermayeçevrelerine peşkeş çekmeler, kayıp trilyon davaları,iktidara gelince multi milyoner olan bakanlar vevekiller, başbakanlar hatta onların çocukları,kardeşleri, bacanakları artık bu ülke işçi veemekçilerinin sıkça duyduğu şeylerdir.

Bu doğrultuda bakınca bugün sermayenin mevcutiktidarı olan AKP hükümetinde ortalığa saçılanpisliklerin özellikle ayakkabı kutuları hiç de şaşırtıcıdeğildir. Doğallığında sermayenin asalaklık ve aşağılıkbir sömürü sistemi üzerine kurulduğu, sermayeiktidarının bütün pisliklerinin ortalığa saçıldığı böylesibir dönemde elbette ki Türkiyeli işçi, emekçiler deolup biten bütün bu olaylara sessiz kalmıyor bellieylemler örgütlemeye, tepkisini göstermeye çalışıyor.Bütün bunların yanında asıl önemli olan ve sürekliüzerinde döne döne durmamız gereken nokta isebütün çürümüşlüğüne rağmen sermayenin, işçisınıfına ve emekçilere saldırmaktan asla vazgeçmiyorolmasıdır. Bunu en somutundan işçi sınıfının uzunyıllar mücadelesinin sonucu kazandığı kıdem tazminatıhakkının gasp edilmeye çalışılması, işçi sınıfına açlıksınırından kat be kat aşağıda olan bir asgari ücretdayatması, sınıfın bütün örgütlenme isteğinepervasızca saldırması, bunun için bir çırpıda yasalarçıkarması saldırının en somut ve bilindikgöstergeleridir.

Şunu da unutmamak gerekir ki; burjuvazininiktidarı yerle bir edilmeksizin saldırıların ne sonugelecektir ne de işçi ve emekçilerin üzerindeki baskı vesömürü çarkı kırılacaktır.

Düzenin seçim oyunu

Pisliğin ortalığa saçıldığı bir süreçte yine ve yenidensermayenin işçi, emekçileri kandırmada kullandığı enönemli araç olan seçimlerle tekrar yüz yüzeyiz. Şunuen basitinden biliyoruz ki burjuvazi sıkıştığı herdurumda çözüm olarak işçi ve emekçilere

“demokrasiyi” ve sandığı göstermektedir, göstermeyede devam edecektir.

En somut örneği; Haziran Direnişi’nde yaşanmış vehiç şaşırtıcı olmayan bir şekilde ülkenin “iktidar-muhalefet”, “sağda-solda” bütün sermaye partileri,hatta “ülkemiz reformistleri” işçi ve emekçilerisandıkta hesaplaşmaya ve yeniden sınıfı, emekçileriburjuvazinin ahırına güvenmeye, düzenin bekasınazarar getirmemeye davet etmişlerdir.

Bu durumu görmeyen, görmek istemeyen gözlermuhtemelen “kör” ya da “kör” olmayı tercihedenlerdir. Bilinen ve somut olan gerçek şudur ki; neseçim, ne meclis, ne de düzenin başka bir aygıtı hiçbirzaman işçi ve emekçilere umut olmamış veolmayacaktır.

Umudu, çözümü burada bu şekilde gören herkesne yazık ki burjuvazinin yazdığı tarihin içinde süreklikendini tekrar edip bir süre sonra yok oluşa doğrugitmekten kendini kurtaramayacaktır.

Umut sosyalizmde!

Tarihi boyunca insanlığa, doğaya, dünyayaacımasızca saldıran, aç gözlülüğü bir türlü bitmeyen,yağma, talan, sömürü ve rantın yaşama sebebi olankapitalist sistemin çürümüşlüğü ve kokuşmuşluğu herzamankinden daha açık bir şekilde ortaya çıkmayabaşlamıştır. Ardı arkası kesilmeyen ekonomik krizler,emperyalist güçlerin savaş çığırtkanlıkları,saldırganlıkları ve sömürünün kat be kat arttırılmasıbunun açık göstergeleridir. Bütün çürümüşlüğünortasında elbette ki insanlık yeni bir dünya isteğini herzamankinden daha yoğun bir şekilde göstermeyeçabalamaktadır.

Somut durumda Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya,Asya’dan Afrika’ya halk hareketleri ve en önemlisiyeniden ve daha güçlü bir şekilde mayalanmayabaşlayan sınıf hareketleri bunun göstergeleridir.

Yaşlı dünyamız bir proleter devrime hasret vegebedir. Böylesi bir süreçte yolumuz buzu kırıp yoluaçan Bolşevikler’in ve şanlı Ekim Devrimi’nin yoluolmalıdır. İnsanlığın tek umudu kapitalizmi parçalayıpişçi sınıfının sosyalist devrimini zafere ulaştırmak veişçilerin, emekçilerin sınıfsız sömürüsüz dünyasınıkurmaktır. Umut devrim ve sosyalizmdedir.

A. Zeybek

Çürüyen düzenemekçilere umut olamaz!

Çocuklarımızıngeleceği için...

Bu ülkenin yıllardır soyulduğunu insanlar içten

içe hissediyordu. Çünkü insanlar git gide

fakirleşiyor. Çünkü insanlar babalarının aldığı

paraları alamıyorlar. Köydeki tarlaları satılmış, artık

şehre mahkum hale gelmiş ve fabrikalardan başka

bir alternatifleri yok. Toplumsal bir soygunun

varlığını hissediyordu işçiler. Bugün gelinen noktada

bu artık kanıtlandı. Bunu artık sağır sultan bile

biliyor.

Fakat toplum o kadar egemen kültüre kendini

kaptırmış ki, emek-sermaye çelişkisini de

bilmediklerinden herkeste bir patron olma hayali

var. Hiçbir zaman oğlunun da bir işçi olabileceğini

düşünmüyor.

Kendi kurtulamasa bile mutlaka onu

kurtaracağını sanıyor. Bu yüzden işçiler çocuğunun

da işçi olacağının farkında değil. Bu da onları farklı

politizasyonlara, sağ iktidarlara yöneltiyor.

Şu kamplaşmada ben işçilerde de ahlak

yozlaşmasını görüyorum. Adam ülkenin

soyulduğunun farkında fakat o kadar politize olmuş

ki olayı kabullenemiyor. Veya bu düşünceden

kendini sıyırıp atamıyor. Tamam bir arayış var. Kim

olabilir veya bu ülke nasıl kurtulur diye... Mevcut

hükümetten başka bir alternatif göremiyor insanlar.

Bu yüzden beğenmeseler bile kötünün iyisi olarak

görüyor ve yine orası diyor. Bu da beni üzüyor.

İnsanlar soyulduklarının farkında olmasına rağmen

bu durumu büyük bir ahlak çöküntüsüyle

kabullenebiliyorlar.

Son günlerde yıllardır bizi yöneten sağ

iktidarların bir çatlaması söz konusu. Bunun

sancıları belki bir 5-10 yıl sürer. Belki bir geçiş

dönemi, bir koalisyon hükümeti kurulabilir. Belki

kör-topal gidecek dışardan destekli bir AKP

hükümeti de olabilir. Fakat hiçbir şey eskisi gibi

olmayacak.

Biz sosyalistlerin uyanık olup mücadeleye dört

elle sarılması lazım. İşçilerle artık bir bağ kurulması

lazım. Çünkü ne yazık ki bu bağlar zayıf. İnsanlar

sosyalizm, komünizm veya sınıf bilincinden yoksun

yaşıyorlar ve bu düşüncelerden ürküyorlar.

Sosyalizm dediğinde adam ürküyor. Dahası sendika

dediğinde ürküyor. Yani kendi hakkına- hukukuna

yabancı bir toplumuz. İş Kanunu’nu bilmeyen işçiler

var günümüzde. Çünkü insanların gözü çocuğunu

memur yapmakta. 657 sayılı kanunu hep duymuş.

Ama kendi çalıştığı iş kanunu, tabi olduğu kanunu

bilmiyor. Yani çok ‘çalışmamız’ ve ‘güçlü olmamız’

lazım.

İnsanlara yıllarca cemaatler aracılığıyla köy köy

gidip yurt yaptılar. Köylüler çocuklarını bu

Süleymancılar’ın, Fetullahçılar’ın vs. yurtlarında

okuttular. Böyle yetişen ve biat etme kültürünü

almış bir işçi toplumundan hak arama mücadelesi

bekleyemezsin. Adama “şeytan isyan eder” diye

söylemişler. Yani hak arama mücadelesini isyan

olarak algılayan bir toplumdayız. Bu yüzden işçi

sınıfıyla kucaklaşmalıyız. İşçi sınıfının dilinden

konuşmamız gerekiyor. Ve artık hiç değilse

mücadele ederek çocuklarımızın geleceğini

kurtarmamız gerekiyor.

Bursa’dan bir metal işçisi

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 04

Agos gazetesi önünde yapılacak anma için GeziParkı’nın yan tarafında toplanan on binlerce kişiTürkçe-Ermenice “Hepimiz Hrant’ız, hepimizErmeniyiz!” pankartıyla yürüdü. Yürüyüş devamettiği sırada Agos önündeki kitle de giderekkalabalıklaştı ve yol çift yönlü trafiğe kapatıldı.Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu da kızılflamaları, katilin sermaye devleti olduğuna vurguyapan dövizleri ile yürüyüşte yerini aldı.

Anma programına saygı duruşu ile başlandı.Saygı duruşu “katilleri koruyan cinayete ortaktır!”sloganıyla bitirildi. Anmada Hrant’ın Arkadaşlarıadına Gülten Kaya konuşma gerçekleştirdi. Kaya,“Demokrasi penceresinden bakanlar buaçıklamayı anlayabilecek” diyerek başladığıkonuşmada, Hrant’ın ölümünün üzerinden geçenyedi yıla vurgu yaptı. Kaya “Bu katliamın piyonunu,vezirini, şahını görüyoruz” dedi. “Ocak ayındakarartıldı ocağımız” diyen Kaya, “adalet yeredüştüğünde insanlık nasıl bulacak yolunu” dedi.

“Acımızın üstüne tuz eken devletin sivil ve askeriyargısından umudu kestik” diyen Kaya, FadimeAyvalıtaş’ın bu acıdan öldüğünü belirtti. Ailelerin öksüzbırakıldığını belirten Kaya, Fransa’da katledilen Kürtkadın siyasetçileri hatırlattı. Polisin şiddetinedeğinerek Berkin’in halen uyuduğunu hatırlattı ve“Selam olsun halkların kardeşliğine” diyerekkonuşmasını bitirdi.

Kaya’nın konuşması ile sona eren anmanınardından aralarında BDSP’nin de bulunduğu devrimci,ilerici örgütler ve kitle Taksim Meydanı’na doğruyürüdü. Kitle “Taksim kızıldır, kızıl kalacak!”, “HepimizHrant’ız, Hepimiz Ermeni’yiz!” sloganlarıylameydandan geçerek İstiklal Caddesi’nden GalatasarayLisesi önüne kadar yürüdü.

Burada KESK’li tutsaklara destek için yapılan basınaçıklamasının ardından polis Galatasaray Lisesi

önünde yolu keserek geçişleri engellemeye başladı.Polis burada bulunan kitleye plastik mermi sıkaraksaldırdı. Kitle Galatasaray Lisesi çevresindeki sokaklaraçekilerek saldırıya bir süre taşlarla karşılık verdi.

Bakırköy’de anma

Agos önünde yapılan anmanın yanı sıra Hrant DinkGedikpaşa Surp Hovhannes Kilisesi’nde düzenlenenPazar ayininde ve mezarı başında da anıldı.

Akşam saatlerinde ise Bakırköy’de bir anma dahagerçekleştirildi. Çamlık Parkı Forumu, BakırköyMeydanı’nda düzenlediği anmada forum adınaaçıklama yapan Ümran Serhan, “Bakırköylükomşumuz, Agos Gazetesi Genel Yayın YönetmeniHrant Dink; bebekten katil yaratanlar tarafından 7 yılönce katledildi... Gençliği uyuşturucu ve fuhuşlayozlaştırmaya çalışanlar, bir yandan da tetikçi vekatiller yaratıp halkları birbirlerine düşürmekistemektedirler” dedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İstanbul’da Hrant Dink’ion binler andı

İllerde Hrant Dink anmaları

7 yıl önce katledilen Agos Gazetesi Genel YayınYönetmeni Hrant Dink için İstanbul’un dışında birçokilde de anma gerçekleştirildi.

Ankara’da Birgün Gazetesi binasının önündetoplanan kitle Güven Park’a sloganlarla yürüdü.Devrim şehitleri için gerçekleştirilen saygı duruşuylabaşlayan etkinlikte, Hrant Dink’in katledilişininsindirme politikası olduğu vurgulandı ve “Bazen bir kişikatletmek, bir halkı katletmektir” denildi. Saygıduruşunun ardından Ankara Dayanışması adına Türkçeve Ermenice basın açıklaması gerçekleştirildi. Basınaçıklamasını okuyan Dilşad Aktaş, “Hrant için, adaletiçin diyoruz ama adaletin, çürümüş ve kokuşmuşdüzenin kurumlarıyla değil, bu toprakların kadimhalklarının, yoksullarının, ezilenlerinin, baldırıçıplaklarının, çapulcular ve devrimcilerinin; savaşsız vesömürüsüz, eşit, özgür bir ülke, Ortadoğu ve dünyayaratma amacıyla yürütecekleri enternasyonalistmücadele ve örgütlü güçle geleceğini de biliyoruz veısrarla Hrant için, adalet için demeye devam ediyoruz”sözlerini kaydetti.

Yapılan konuşmaların ardından kurum temsilcileriAdalet Bakanlığı’nın önüne siyah çelenk bıraktı.

Bursa’da Mahfel önünde toplanan kitle“Buradayız/Ahparig!” pankartı arkasında KentMüzesi’ne yürüdü. Müze önünde yapılan basınaçıklamasında doğruluk, dürüstlük ve hukukun ayaklaraltına alındığı devlet mekanizmalarıyla adaletdağıtacaklarını iddia edenlerin bu yedi yılda hızkesmedikleri, Roboski’nin ve Gezi’nin kanlarının halaellerinde olduğu söylendi ve “Hrant’ın gerçek katilleriyargı önüne çıkarılmalıdır. İstedikleri kadarkarartsınlar, korusunlar, kollasınlar. Adalet yerinibulmadan, biz bitti demeden bu dava bitmeyecek”denildi.

Ergene’de HDP İlçe Binası önünde toplanan kitlealkış ve sloganlarla kortej oluşturarak bir yürüyüşgerçekleştirdi. Tahtalı Camii önüne gelen kitle adınabasın açıklamasını okuyan İsmet Arif Yılmaz “ŞimdiHrant kadar cesur olma zamanıdır” dedi.

Diyarbakır’da ise Baro Başkanı Tahir Elçi, KoşuyoluParkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde yapılan etkinlikte,yüzyıl önce Ermeni halkına yapılan zulümleyüzleşmeden, soykırım tanınmadan, bu halkınacılarıyla ortaklaşmadan ve özür dilenmedendemokratik, birlikte ve güvenli bir gelecek kurmanınmümkün olmayacağını ifade etti.

Kızıl Bayrak / Ankara-Bursa-Trakya

19 Ocak 2014 / Bakırköy

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 04

Haziran Direnişi’nde yaşamını yitirenlerin yakınlarıve direniş sırasında yaralananların biraraya gelerekoluşturduğu Gezi Şehit ve Gazileri Platformu,kuruluşunu ilan etti.

Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu’nda yapılanbasın toplantısında ilk sözü alan Türk Tabipleri BirliğiGenel Başkanı Özdemir Aktan, sağlık çalışanlarınındireniş sırasında gönüllü hizmet verdiğinivurgulayarak, bu sebeple hekimlere yönelik saldırılarınolduğunu, hekimlerin tedavi görevlerinin ruhsatabağlandığını dile getirdi.

ÇHD’li avukat İlknur Alcan ise direniş sürecindeÇHD ve Baro adına gönüllü avukatlık yaparak,hastanelerde yaralıların yanlarında yer aldıklarını ifadeetti. Alcan, bu sebeple dernekleri hakkında birçoksoruşturma yürütüldüğünü sözlerine ekledi.

Platform adına basın açıklamasını direniş sırasındatek gözünü kaybeden Volkan Kesanbilici okudu.Mahkemelerde kendileriyle dalga geçildiğini dilegetiren Kesanbilici, “Bizler, Haziran Ayaklanması’ndapolis şiddetiyle yaralanan, kemikleri kırılan, bazı

uzuvlarını artık kullanamayan, tedavi süreci halendevam edenler ya da çocuklarını şehit veren ailelerolarak hukuki süreci de Gezi ruhuna uygun olarakbirlikte örgütlemek için yola koyulmaya karar verdik”dedi.

Platformun temel mücadele başlıklarındanbahseden Kesanbilici, Gezi’de ölenlerin veyaralananların hukuki süreçte birlikte hareket etmesiiçin çalışacaklarını, bunun yanı sıra gaz bombası veplastik merminin yasaklanması için mücadeleedeceklerini söyledi. ÖYM’ler, PVSK ve TMK’nınkaldırılmasını hedeflediklerini ifade eden Kesanbilici,“yeniden gelişecek toplumsal bir ayağa kalkıştayaralıların tıbbi ve hukuki sürecinde destek olmayısağlayacak bir dayanışma ağının oluşturulmasını daamaçlıyoruz” dedi.

Basın toplantısının kapanışında şehit aileleri vegaziler kürsüye çıktılar. Basın toplantısı “Bu dahabaşlangıç mücadeleye devam!” sloganı ilesonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gezi Şehit ve GazileriPlatformu kuruldu

Gezi tutsak ailelerieylemlerini sürdürüyor

Bu hafta da Galatasaray Lisesi önünde buluşarakoturma eylemi yapan Gezi tutsak aileleri, çocuklarınınneden tutuklandıklarını ve neden tahliyeedilmediklerini bilmediklerini ifade ettiler.

Aileler adına basın açıklamasını okuyan KezbanAkdeniz, “18 Haziran’dan bu yana tam 7 aydırçocuklarımız cezaevinde rehin tutulmaktadır. 7 aydıriddianamenin olmadığı, ne ile suçlandıklarınıbilmediğimiz, serbest bırakılmalarına dair tümgirişimlerimizin sonuçsuz kaldığı, adaletin, hakkın,hukukun keyfi uygulandığı bir mizansen oynanıyor”şeklinde konuştu.

İzmir’de Gezi Tutsak Aileleri ve tutsaklarınınyakınları, İş Bankası önünde imza masası açarak Gezitutsaklarına özgürlük istediler ve oturma eylemineçağrı yaptılar. Konuşmalar eşliğinde imza toplayantutsak yakınları dayanışma amacıyla kalem sattılar.

Eylem saatinde Konak YKM önünden İş Bankası’nayürüyen aileler adına basın açıklamasını Gezi tutsağıUlaş Arslan’ın babası Musa Arslan okudu. Arslan, GeziDirenişi’nin başladığı 31 Mayıs’tan bugüne değinerekçocuklarının hukuksuz bir şekilde tutuklandığını, asılsuçluların, katillerin sokakta dolaştığını belirtti.Çocuklarına sahip çıkmaya devam edeceklerini söyledi.

Basın açıklamasından sonra Şinasi Bey TiyatroTopluluğu bir oyun sergiledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-İzmir

Gezi tutsaklarıyladayanışma çağrısı Ege’de

Ege Üniversitesi’nde devrimci faaliyet, standçalışmaları, Gezi tutsakları için imza kampanyası veaileleri için maddi destek sağlamak amacıyla kalemsatışlarıyla sürüyor.

Ekim Gençliği okurları 17 Ocak’ta ÖğrenciÇarşısı’nda stand açtı. Kızıl Bayrak gazetesi ve EkimGençliği dergisinin satışı gerçekleştirildi. Standdaöğrencilerle sorunlar tartışılırken çok sayıda dergidağıtıldı. Öğrencilerin yanı sıra üniversitede çalışankamu emekçileri de standa ilgi gösterdi.

Ekim Gençliği okurları ayrıca haftalardır yürütülenGezi tutsakları için imza kampanyasına devamediyorlar. Üniversitelilerin yoğun destek gösterdiğikampanya için çok sayıda imza toplandı. ÜniversitedeGezi tutsak aileleriyle dayanışma için üzerinde “Gezitutsaklarına özgürlük!” yazan kalemin satışı da yapıldı.

Ekim Gençliği / Ege Üniversitesi

Diren Bursa tartışıyor!

Diren Bursa 16 Ocak’ta gerçekleştirdiği forum ile gündemi tartıştı ve bireylem takvimi çıkardı.

Forumun ilk bölümünde AKP ve cemaat çatışması, devlet krizi vebunlar karşısında nasıl tutum alınması gerektiği üzerine tartışmalaryürütüldü. Çağdaş Hukukçular Derneği Bursa Şubesi Başkanı Avukat AslıEvke Yetkin bir konuşma yaparak bunun bir hukuk meselesi olmadığını dilegetirdi. Yetkin, her iki tarafın da hukuku kendi çıkarlarına göredüzenlemeye çalıştığını belirtti.

Diren Bursa’nın kendisine dair de tartışmaların yürütüldüğü forumda,Diren Bursa’nın kendi medyasını oluşturması üzerine görüşler dile getirildi.

Yeni bir yürütme kurulunun oluşturulduğu forumda, 3 Şubat’taKayseri’de görülecek Ali İsmail Korkmaz davasına gitmek ve Bursa’dakalacaklar için bir eylem örgütlemek için hazırlık yapılması kararı alındı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 04

İHD İstanbul Şubesi, 2013 yılında MarmaraBölgesi’ni kapsayan araştırmaları sonucundahazırladığı hak ihlalleri raporunu açıkladı.

Meral Çıldır raporla ortaya çıkan veriler üzerindenİHD İstanbul Şubesi’nin değerlendirmesini okudu.

2013 yılında da ihlallerin yoğun olarak yaşandığınaişaret edilen raporda, yaşam hakkından eğitim vesağlık hakkına, seyahat özgürlüğünün engellenmesine;çalışma hakkından, barınma hakkına; örgütlenmehakkından, inanç ve düşünce özgürlüğüne kadar entemel insan haklarının ihlalinin yanı sıra,hapishanelerde yaşanan hak ihlalleri ve insanlık dışıtecrit koşullarının dernek tarafından tespit edildiğibelirtildi.

2013 yılı verileri şu şekilde:- Yargısız İnfaz/Resmi Hata Ve İnkence

Sonucu/Kuşkulu Veya Gözaltında Ölümler : 36 ölü, 155yaralı

- Kadın Cinayetleri: 122 ölü, 74 yaralı, 127 tecavüz - Çatışma Ve Saldırı : 9 ölü 58 yaralı - İşkence Ve Kötü Muamele : 1924 kişi - Gözaltına Alınanlar : 2000 kişi - Tutuklananlar : 168 kişi

- Verilen Hapis Ve Para Cezası)Sonuçlanan Davalar)

: 125 kişinin yargılandığı 22 dava sonuçlandı. 45 kişi

beraat etti, 80 kişi 328 yıl 5 ay 13 hapis, 40 bin 500 TL

para cezası, 5 yıl denetimli serbestlik cezası aldı.

- Toplatılan Veya Yasaklanan Yayın Organı : 267

yayın kuruluşu

- Baskın Ve Saldırıya Uğrayan Kitle Örgütü/Siyasi

Kuruluşun Yayın Organı/Gazete/ Matbaa/ Ajans/Kültür

Merkezi : 33 kurum

- Erişimi Engellenen Veya Yasaklanan İnternet Sitesi

: 12 web sitesi.

İHD Dökümasyon Birimi’nden İhsan Kaçar, özellikle

kadına, çocuklara ve hapishanelerdeki tutsaklara

yönelik hak ihlallerindeki artışa dikkat çekti. Kaçar,

2013 yılında Marmara Bölgesi’nde bulunan

hapishanelerde baskının devam ettiğini belirtti.

İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe ise 2013 yılı

rakamlarının hak ihlallerine ışık tuttuğunu belirterek, F

Tipi hapishanelerin, çocuk ıslahevlerinin kapatılmasını,

kadına yönelik şiddetin son bulması, iş güvenliği ve işçi

sağlığı yasalarının emekçilerin lehine düzenlenmesini

istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İHD’den hak ihlalleri raporu

Gebze’de kadın tutsaklarasaldırılar sürüyor

Yeni Demokrat Kadın ve Partizan Şehit ve TutsakAileleleri, Gebze Hapishanesi’nde kadın tutsaklarayapılan saldırılar ile ilgili basın toplantısı gerçekleştirdi.

Basın açıklamasını okuyan Semiha Köz, GebzeKadın Hapishenesi’nde DHKP-C dava tutsaklarınınardından bu kez TKP/ML dava tutsakları ve YDKaktivistlerine yönelik işkence ve saldırılar yaşandığınıifade etti.

Köz, yaşanan saldırıları şu şekilde anlattı: “30 Aralık günü YDK’lı tutsak Kader Fındık’ın

duruşmaya katılmak üzere hapishaneden götürülürkenyapılan aramada askerleri ve ardından erkekjandarmaları da görevlendirmek istenmiştir. TutsakFındık, bu duruma karşı çıkınca ise darp edilmiş vezorla götürülmüştür. Aynı gün öğleden sonra tümYDK’lı tutsaklar, infaz hakimliğinde görülecekduruşmaya katılmaya götürülürken yine aramayaasker katılmak istemiş ve tutsaklar bu duruma karşıçıkmışlardır. Bunun üzerine gardiyan ve asker, kadıntutsakları darp etmiştir. Hapishane müdürü ileavukatlar arasında yapılan görüşmede ise, hapishanemüdürü kadın tutsaklara yapılan saldırıyı kabul etmiş;ancak suçu askere atarak sorumluluk savar biryaklaşım geliştirmiştir. Yine 13 Ocak günü, Cephelikadınlara yönelik saldırıyı protesto etmek amacıylakapı dövdükleri ve slogan attıkları için haklarındaaçılan soruşturma gerekçesiyle İnfaz Hakimliği’negötürülen tutsaklar, burada da askerler tarafındanaranmak istenmiş, ancak bu taciz girişimlerine karşıçıktıkları için ring aracında darp edilmişlerdir.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Çocuk cezaevlerikapatılsın!”

Hapishanelerde yaşanan işkence ve tecrite karşımücadele yürütmek amacıyla oluşturulan ÇocukCezaevleri Kapatılsın Girişimi 22 Ocak’ta AdaletBakanlığı önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Çeşitli cezaevlerinde çocuk mahpusların yaşadığıtecrit, işkence ve taciz vakalarının ardından 14 farklıkurumun biraraya gelerek oluşturduğu girişim, çocukhapishanelerinde uygulanan işkence ve tecrite karşıkampanya başlatma kararı aldıklarını ifade etti.

Girişim temsilcisi Türkiye’de 5 çocuk cezaevibulunurken bu sayının 15’e çıkarılmaya çalışıldığı veyeni hapishanelerde F tipi, tek kişilik hücreler deyapılacağını belirtti. Ardından, bu karardan derhalvazgeçilmesini, çocuk hapishanelerininse kapatılmasınıtalep ettiklerini vurguladı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Cumartesi Anneleri: Ellerimizyakalarında!

Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 460. haftasında, 18 yıl öncekaybedilen İsmail Şahin’in dosyasını gündeme taşıyarak, kayıplarınakıbetinin açıklanmasını istedi. Eyleme Ethem Sarısülük’ün ailesi dedestek verdi.

İsmail Şahin’in eşi Kiraz Şahin, 18 yıldır eşinin akıbetini sorduklarınıbelirtti. Bu yıllar içerisinde iki çocuk büyüttüğünü ifade eden Şahin,halen babalarını soran çocuklarına bir cevap veremediğini vurguladı.Şahin, eşinin akıbeti için devlet yetkilileri ile görüştüğünü ancak “Belkibaşka kadınla gitmiştir” cevabını aldığını belirtti. Yakınlarının akıbetinisorduklarını belirten Şahin, devletin kayıpların akıbetini açıklamaklayükümlü olduğunu, yakalarını bırakmayacaklarını söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 04

Ekim Devrimi Rusya’da olmasına rağmen tümdünyada, dostun ve düşmanın bilincinde çok önemlisıçramalara yol açtı. Özellikle Avrupa’da daha biryoğun şekilde yaşanan toplumsal-sınıfsal hareket,başarılı-başarısız birçok devrimi ortaya çıkarırken,1917’de Rusya’da işçi sınıfı iktidara geldi. Bu tarihselbaşarı tüm dünyadaki komünist harekete yeni birumut ışığı oldu. Bu devrim, komünist hareketlerigüçlendirirken, olmayan ülkelerde de var etti.

Ekim Devrimi’nin Anadolu’da yansımaları TKPüzerinden yaşandı. Adeta Ekim Devrimi’nin okuluiçerisinde yetişen ve o örgütlü mücadele içerisindeyetişen kadrolar üzerinden Türkiye’de örgütlenme,devrim ve sosyalizm mücadelesi hayat buldu, ezilsede…

Bu hareketin öncüsü olan Mustafa Suphi önemli biryerde durmaktadır. 1883’te Giresun’da doğan Suphi,hukuk ve siyasal bilimler üzerinde okudu. AyrıcaOsmanlı döneminde iktisat üzerine söz söyleyebilecekönemli insanlardan biriydi. 1912’ye kadar İttihat veTerakki saflarında bulunan Suphi, çeşitli gazetelerdeyazarlık ve yöneticilik yaptı, ayrıca siyasal konularlayakından ilgilendi. 1912’de İttihat ve Terakki’den atıldı.1913’te Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesindensonra en yakın arkadaşı Ferit Bey ile Sinop’a sürülenSuphi, oradan bir kayıkla Rusya’ya geçti. Çar yönetimitarafından siyasal sebeplerden dolayı Kaluga’yasürülen Suphi, burada Bolşeviklerle tanıştı. Ve RusyaSosyal Demokrat İşçi Partisi’ne üye oldu. Kaluga’danUral’a sürülen Suphi burada Türk savaş esirleri ilebirlikte taş taşımak, toprak kazmak vb. gibi zorluişlerde çalıştırıldı. Fakat O, her daim savaş esirlerininarasında örgütlenme çalışmasını sürdürdü.

Ekim Devrimi’nden hemen sonra Moskova’ya gelenSuphi burada “Yeni Dünya” gazetesini çıkarmayabaşladı. Türk işçi ve emekçilere yönelik çıkarılan bugazete, o dönem yürütülen çalışmada önemli biraraçtı. Rusya’da bir dizi kongreye katılan Suphi’nin, 3.Enternasyonal’in 1. Kongresi’ne Türkiye delegesiolarak katılması, O’nun yüzünü artık Türkiye’deörgütlenmeye döndüğünü göstermeye başlamıştır. İştetam da bu kongrede büyük bir inanç ve meşruiyetduygusu ile “dünya devriminde Türkiye proletaryasınınşerefli bir yer işgal edeceği”ni ilan etmiştir. 3.Enternasyonal’in 2. Kongresi’nde ise Doğu MilletleriKurultayı’nın toplanması kararlaştırıldı. Bu kurultayınardından 10 Eylül 1920’de Bakü’de TKP kurulmuştur.Aslında Türk örgütlerinden gelen 74 delegenin katıldığıkuruluş kongresinden sadece 15 komünistinAnadolu’ya geçmesine karar verilmiştir.

Suphiler yanlarında parti programı ile Anadolu’yahareket ederken ufuklarında bu topraklarda da işçisınıfının iktidarını kurmak vardı. İlk vardıkları şehir olanKars’ta hükümet tarafından sahte bir gösteri ilekarşılanmışlardı. Kars’tan sonraki yolda birçok sözlü vefiziki saldırı ile karşılaşmalarına rağmen hayatlarının,işçi sınıfının kurtuluşundan daha önemli olmadığıdüşüncesi ile yollarına devam etmişlerdi. Erzurum’daşehre bile sokulmamışlar, oradan Trabzon’a

geçmişlerdi. Kemalist burjuvazinin safında yer alan Kahya

Yahya’nın adamları, Suphileri Trabzon’da da rahatbırakmadılar. Saldırıların üzerine Mustafa Suphi ve 14yoldaşı bir tekne ile Karadeniz’e açıldılar. Arkalarındanbaşka bir kayıkla giden Kahya Yahya’nın adamları15’leri Karadeniz sularında katlettiler.

“Mustafa Suphi yoldaş’ın ölümü şüphesiz inkılapnamına çok acıklı bir ziyadır. Fakat geride kalan Türkkomünistlerine inkılaba giden yolları pek iyigöstermiştir. Bizler onun ölümü karşısında fütur değil,cesaret ve iman duyar, açtığı yoldan gideriz.” (AliYazıcı, Mustafa Suphi ve yoldaşları)

Bu topraklarda işçi sınıfı tarihi açısından önemli birkilometre taşı olan TKP geleneğini doğru bir şekildeanlamak-anlamlandırmak gerekmektedir. EkimDevrimi’nin deneyimlerinden ve devrimci teorisindenbeslenerek yaratılan Mustafa Suphiler’in TKP’sikapitalist sistemi cepheden karşısına alan bir yapıyasahipti. Dolayısıyla işçi sınıfının iktidarını bir devrim ilegetirmeyi amaç edinmiş bir partiydi. Günümüz TKP-SİPçizgisi, bu geleneği sadece kelimeler, cümleler vekâğıtlara yazılmış yazılarla savunabilir. Oysa Suphiler’ingeleneğinin ruhunda işçi sınıfının zora dayalı sosyalistdevrimi vardır. Ve buna uygun illegal devrimciörgütlenmesi… Suphiler’in geleneğinde “cumhuriyetinkazanımları adı altında milliyetçi-yurtsever politikadeğil, devrimci sosyalist işçi sınıfı iktidarı perspektifivardır. Zaten “cumhuriyetin ilk kazanımları” daha çok,Suphiler’in katlinde ve 1 Mayıslar’ın yasaklanmasındaolduğu gibi kemalist burjuva sınıfının kazanımlarıdır.

Anadolu burjuvazisi son derece genç olmasınarağmen komünizm karşısında son derece bilinçlidir. Bu,

onun meselelere ne kadar sınıfsal yaklaştığının önemlibir göstergesidir. Kapitalistler “komünizmin başıgörüldüğü yerde ezilmesi gereken bir yılan” olduğunubilmektedir.

Fakat bu gelenek bir kere yaratılmıştır. Toprağaatılan tohum Suphiler’in kanı ile sulanmıştır. Artık işçisınıfı, öncüsü ile buluşmaya başlamıştır. Dolayısı iledaha ilk verdiğimiz şehitlerimizden itibaren devrim vesosyalizm uğruna yaşamını feda edenler yattıklarıyerde rahatlıkla uyuyabileceklerdir. Bugün bu sözsınıfın devrimci partisi şahsında güvenceye alınmıştır.Bu, geleceğimizin güvencesidir.

F. Deniz

Mustafa Suphi ve 15’ler…

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/04 * 24 Ocak 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 04

Moskova’da, dünyanın geleceğini değiştirecekolan bu görkemli III. Enternasyonal’de proletaryanın,ezilen Türk köylülüğünün ve işçi sınıfının adına,özgürlüğün, eşitliğin, kardeşliğin adına, zalim veyırtıcı emperyalizmden çok çekmiş, kapitalizminpençesi ve Batı uygarlığın şiddeti altında mahvolansilahlı bir halkın adına konuşmak ne büyük birmutluluk. Gerçek şudur ki, Türkiye’de diğerdevletlerde olduğu gibi, halkın canına kastedipkanını emen birçok barbar ve alçaktan başka, bir desadece Ermenilerin değil, fakir işçi ve köylü kitlesininde kanını akıtan Osmanlı padişahları vardır.Barbarlığı temsil edenler ezilen halk kitleleri değilOsmanlı padişahlarıdır.

Yoldaşlar! Rusya’da bulunan işçi ve köylütemsilcileri Ekim Devrimi’nden sonra sermayeyekarşı savaşı başlatmayı ve özellikle naip denenaçgözlüleri yok etmeyi başarmışlardır.

Bir yıl önce, Osmanlı paşaları orduyu Hazar denizikıyılarını, İran’ı, Türkistan’ı işgale göndermeyitasarladıkları sırada Moskova’da, tüm dünyayamutluluk vadeden bu başkentte, Türk devrimcileribu paşaların maceracı tutkularına başkaldırmışlardı.Sesimizi boğmak isteyen Moskova’daki Osmanlı elçisiRus topraklarından derhal atılmamızı istemek içinRusya Cumhuriyeti hükümetini notalara boğmuş ve,Müslüman Taşkent, Örenşehir, Kazan halklarıarasında şiddetli bir propagandayı yöneterekçalışmamızı yok etmeye dört elle sarılmıştı.

Burjuva gazetelerinde bizlere karşı yöneltilenmakalelerde: “Asya’nın en ucuna dek uzananMüslüman dünya, Osmanlı ordusunun zaferinikutlarken, Türk Tatar milletine duyulan bu en kutsalinançla alay eden bu insanlar kimlerdir? Hangidinden ve hangi millettendirler?” gibi sorular yeralıyordu. Ama elçilik Müslüman doğu dünyasınıikiyüzlü sorularıyla aldatmak isteyince biz, Türkkomünistleri dünyanın vatanımız, insanlığın damilletimiz olduğunu büyük bir ciddiyetle bildirdik. Böylece, Devrimin kızıl bayrağını korkusuzcaçektikten sonra, Osmanlı emperyalizmine katılangruplara karşı çıkmayı, onlara tepki göstermeyikararlaştırdık. Bir süre için düşüncelerimizingerçekleşmesini sağlayacak olan bu yolu izleyenlersadece bizdik. Ama şimdi bütün Doğu bizimleberaber yürüyor. Yoldaşlar, açgözlü Fransız veİngilizler Osmanlı emperyalistleriyle beraberİstanbul’u ele geçirince, hakkımızda söylenenyalanlar etkisini yitirdi ve herkes ezilen mutsuz halkiçin büyük Rus devriminden daha iyi bir müttefikolmadığını açıkça anladı.

1908’den itibaren Türk gençliğinin bir kısmıhalkın selametini sosyal bir devrimden başka birşeyde bulamayacağını anlamıştı. Ama o sıralarsosyalist çalışma kısıtlanmıştı. Ezilen halkınkorunması için yükselen elem içindeki Jaures’ingüçlü sesi boşuna nefes tüketiyordu.Arkadaşlarından sadece birkaçı giriştikleri işe sırtçevirmediler ve burada, Rusya’da devrimci Türkocağını örgütlediler. Doğu’daki gerekli ekonomik vesosyal değişimin sosyal devrimle gerçekleşebileceği

yolundaki inançları Ekim olaylarından sonraiyice pekişti.

Sizlere bu inancın halen Türk proletaryasıve aydınları arasında varolduğunu ispatlayanbir örnek vereceğim. Devrim ertesinde,İstanbul Üniversitesi, Nobel ödülünün kimeverileceği sorusunu sorduğu zaman Türkgençliği profesörlerin yaptığı baskıya rağmenyoldaş Lenin’i seçti; ve bu, sosyal devrimfikirlerinin Doğu’da ne kadar etkili olduğunu birkez daha ispatlıyordu. Büyük saygın ustamız veonun eylemleri, tüm devrimci dünyayı temsiletmektedir ve Türk gençliği de yaptıkları seçimledevrimci dünyaya bağlı olduklarınıgöstermişlerdir.

Türk halkının Rus devrimine olansempatisinden bahsetmeyeceğim bile. Rusya’dakisosyal devrimin kahramanları halkımızca biliniyor:dünya sosyalist devrimi uğruna birçok kurbanfeda ettiler, artık savaş alanlarında tek başlarınadeğiller ve Türk proleter kitlesi gerçekten varlıkkazanmıştır, tüm aydınlarıyla birlikte onlarınhayatını yaşamaktadır ve kalbi onlarınkiylebirlikte aynı uyum içinde atmaktadır.

Bu kahramanlar, bu kötülük dünyasında,Türk proletaryasında başlayan derin birisyanın olgunlaştığından, bu proletaryanınsavaşa atılmak için kardeşlerinin, Rus yoldaşlarınınsavaş çığlığını beklediğinden emin olabilirler.

Yoldaşlar! Bunu sizlere Orta Doğu’da, Türk halkıiçinde, bütün kalpleriyle Rus devriminden yana olangerçek devrimciler olduğunu göstermek içinsöyledim. Şimdi hemen bu hareketin dünyadevrimiyle olan ilişkileri sorununa geçeceğim.Derinden inanıyorum ki Doğu’daki devrimin Batı’dakidevrimle dolaysız bağları bulunmaktadır. Biz, Türkdevrimcileri derinden inanıyoruz ki, Doğu’dakidevrim sadece Doğu’yu Avrupa emperyalizmindenkurtarmak için değil, aynı zamanda Rus devriminedestek olmak için de zorunludur.

Yoldaşlar, çok açıktır ki Fransız-İngilizkapitalizminin başı Avrupa’da olsa da, gövdesiAsya’nın verimli topraklarındadır. Biz Türksosyalistleri için önemli ve birinci görev Doğu’dakikapitalizmin kökünü kazımaktır. Ancak bu yollaFransız-İngiliz üretimini hammaddeden yoksunbırakabiliriz. Türkiye, İran, Hindistan ve Çin, Fransız-İngiliz endüstrisine kapılarını kapayarak, onu Avrupaborsalarına akma imkanından yoksun bırakacak,böylece iktidarın proletaryanın eline geçmesi vesosyalist düzenin yerleşmesiyle sonuçlanacak, elikulağında bir bunalıma yol açacaklardır. Bunaulaşmak için bölgesel devrimci hareketin ajitasyonyürütmesi ve Doğu halklarının Fransız-İngilizemperyalizmine karşı ayaklanmaları lazımdır. AmaDoğu’yu nasıl devrimci kılacağız? Sık sık Doğusorununun tartışıldığı, Doğu halklarının manevihayatlarından söz edildiği, bunların daha iyiincelenmesi isteğinin ifade edildiği toplantılarakatıldım. Çarlık rejimi Doğu’yu işte böyle inceliyordu.Söz konusu olan doğu halkalarını sömürmek için en

yolların bulunmasıydı. Bu sorunu bugün inceliyorsak,bu, ezilen Doğu’yu kurtarmak içindir. Doğu’yubilimsel incelenmesine vakit ayırarak, silahlarımızısıkıca ellerimizde tutmamız, Doğu’da devrimci birocağın örgütlenmesi amacımızı gözdenkaçırmamamız lazımdır. Doğu haklarının Avrupasermayesine başkaldırışı, Rus devrimi için olduğukadar bugün tüm ülkelerin proleterlerini hareketegeçiren -ki bu da onu İngiltere ve Amerika’nın süreklitehdidi altına sokmakta ve bizim, yani Doğu’nunyardımının beklenmesini zorunlu kılmaktadır- gençAlman devrimi için de yararlıdır.

Bu nedenle Doğu halkalarının arasında devrimciocakların kurulması III. Enternasyonal’in acil göreviolmalıdır. Güçlü ve genç Rus Kızıl Ordusu’nunbağrında, gelişen Türk askeri örgüt hücrelerikurulmaktadır. Bugün çeşitli Rus cephelerinde,Sovyetlerin gücünü korumak amacıyla Kızıl Ordu’nunyanında dövüşen bin kadar Türk için büyük bir yararbelirtmektedir.

Coğrafi konusundan dolayı, Türkiye daima Asyave Avrupa arasında bir bağ oluşturmuş vekapitalizmin dolaysız baskısı altında ezilmiştir.

Bütün bunlar bizlere dünya devriminin geleceksafhasında Türk proletaryasının önemli bir yer işgaledeceğini gösteriyor. Eminiz ki Türk proletaryası dünya sosyal devriminedayanak olmak ve onu ilerletmek için bütün gücünükullanacaktır.

* III. Enternasyonal’in Kuruluş Kongresi’nekatılan 51 kişiden biri olan Mustafa Suphi’ninburada yaptığı konuşmadır.

Kaynak: III. Enternasyonal 1919-1943, Belgeler,s.16-19.

Mustafa Suphi’nin3. Enternasyonal’deki konuşması: