lij - islamansiklopedisi.info · tinatione lapidum, being sections of the kitab al-shifa", a...

2
SiMYA tedir. Bu tür uygulamalara örnek olarak Evzai, Sina, Mansur gibi ünlü rivayetle- re bulunan müellif kuru- cusu Sühreverdl ile ilgili bir hika- yeyi özellikle (a.g.e., III, 340-34 bu hikayeye göre Sühreverdl ve bir Türkmen çabamy- la yapmak üzerine Süh- reverdl sol elini Türkmen çoban da elinde Sührever- dl'nin eli halde filozofun elinde bir mendilden bir yok- tur. Muhtemelen bu söy- lentiler sebebiyle gibi ler, büyük bir entelektüel bir simya ilmi diye Ebu Usaybia, s. 642-643; bk. Hallikan, VI, 269-270). : Haldün, lll, 1147-1165; Ebü Usaybia, 'Uyunü'l-enba', s. 641-646; Hal- likan, Vefeyat, VI, 267-274; Mi[ta- lll, 325, 340-341; F. Sherwood Tay- lor, The Alchemists, Founders of Modern Che- mistry, London 1953, s. 60-62; a.mlf., "The sions of Zosimos", Ambix, I, Cambridge 1937, s. 88; M. Ullmann, Die Natur und Geheimwis- senschaften im Islam, Leiden 1972, s. 361-362; a.mlf., "al-Klmiya", EJ2 V, 110-115; H. Stanley Redgrove, Alchemy: Ancient and Mo- dem, New York 1973; E. J. Holmyard- D. C. Man- deville, "Avicenna's De Congelatione et Conglu- tinatione Lapidum, Being Sections of the Kitab al-Shifa", A Source Book in Medieual Science (ed. E. Grant), Cambridge 1974, s. 569-573; E. J. Holmyard, Alchemy, New York 1990; Seyyid Hüse- yin Nasr, Bilim ue Medeniyet (tre Nabi 1991, s. 24-242, 262-266; a.mlf., "Islamic Alchemy and the Birth of Che- mistry", MTUA, lll/1 (1979), s. 40-45; Esin Kahya, Modern Kurucusu: Cabir b. Hay yan, Ankara 1995; G. C. Anawati, "Arabic Alchemy", Encyclopedia of the History of Arabic Science (ed. Roshdi Rashed). London 1996, lll, 853-885; K. Brown, "Hermes Tiismegistus and Apollonius of 'JYana in the Writings of Baha'u'llah", Reuisi- oning the Sacred: New Perspectives on a Baha 'i Theology (ed./. A McLean), Los Angeles 1997, s. 153-189; T. Burckhardt, Astroloji ue Simya (tre. Mehmed Temelli). 1999; P. Kingsley, An- tik Felsefe, Gizem ue Büyü (tre Kenan Kalyon). 2002, tür. yer.; M. Eliade. Demireller ue (tre Mehmet Emin Özcan). 2003; J. Ruska, "Die Alchemie des Avicenna", !SIS, XXI/1 ( 1934). s. 14-51; H. H. Du bs, "The Be- ginnings of Alchemy", a.e., XXXVIII/1-2 ( 1947), s. 62-86; W. Newman, "Technology and Alehemi- cal Debate in the Late Middle Ages", a.e., LXXX/ 3 ( 1989). s. 423-445; H. S. El Khadem, "A Trans- lation of a Zosimos, Text in an Arabic Alchemy Book", Journal of the Washington Academy of Sciences, LXXXIV/3, Washington 1996, s. 168- 178; Ayten Koç "Ömer nin el- Muhtar fi iim el-Esrar Eserinde Simya", 220 Tarihi ve Uygulama Merke- zi Dergisi: OTAM, sy. 17, Ankara 2005, s. 1-15; a .mlf., Mineraloji, Kimya ve Sim- ya Bilim ue Ütopya, sy. 143, s. 26-28; E. Wiedemann, "Es- ki Kimya", IV, 374-384; D. B. MacDona1d- [T. Fahd], "Simiya", EJ2 IX, 612-613. liJ AYTEN Koç AYDIN Arap alfabesinin on ikinci harfi. L Ebced tertibiyle ve Fars alfabe- lerinde on Türk alfabesinde (se) yirmi ikinci harftir. Arap alfabesindeki sin ile olup ay- sahiptirler. Sadece üzerine konulan üç nokta ile kadim el üzeri- ne çekilen bir 1 tire veya al- konan üç nokta) birbirinden Bu sebeple sin (sin-i mu'ce- me) gibi "s\'n"e de sin (sin-i mühmele) Fenike alfa- besinde sin gelir ve biçimi yan yana ikl simgeler. Seri zaru- reti ve alfabeden alfabeye intikal sebebiy- le harfin keskin kaybalarak esnek ve kavisli biçime Ham b. Ah- med sin kelimesinin adam" ma- söyler (el-If uru{, s. 29). ebced tertibinde "sln"in de- 60, ebcedinde ise 300'dür. Arap alfabesindeki sin hiçbir grafik ne gelen ve devam eden ye- gane harftir (semkes). Farsça'dan Arapça'ya geçen muarreb kelimelerdeki Fars Arap "sln"i ile temsil tir: 1 sirval (pantolon). ve- benefsec SabQr ismi) gibi. Dahayeni olan ba- iktihaslarda Fars yine Arap ile temsil -+ gibi. Bu- nun tersine Arapça'dan Farsça'ya geçen kelimelerdeki "sln"ler Fars ile tem- sil asker -+ gibi. Arap dilinde mahreci sin, sad ve zay seslerine -ittifak edilen mah- reci dil ucu "el-hurQfü'l-ese- liyye" (dil ucu harfleri) gibi onlarda ortak ses "hurQ- fü's-safir" da Sibeveyhi, bu üç sesin mahreç dil ucu ile ön Ierin az üstü olarak sad sesini sin sesinden tek sad sesinde- zay sesinin de cehr hems ve rihve sahip olan sin sesinden belirt- bu üç sesle ilgili olarak (safir) söz ( el-Kitab, IV, 433- 436). Fonetik biliminin kurucusu olan Cinnl de bu konuda Slbeveyhi'ye tur. Bu üç sesin ilk söz eden Müberred Cinnl ve Sina "sln"in ilgili olarak fark- zamanla ge- lecek zamana olan muzari gelecek zamana tahsis eden "istik- bal, tahsis, tenfis ve tevsl' sini" isimler olup muzarinin ta- gelecek zaman bildirir. Yine "istif'al" "sln"ine de mef'Qiden bir isterneyi "ta- leb sini" ve mef'Qiü bir hal ve üzere ifade "vicdan sini" de- (Allah'tan isterim); 41lö..Jf (Ma- kaleyi güzel buluyorum) gibi. Sesindeki özellik sebebiyle idgam bir harfe "sln"de ve harflerde genel ilke olmakla birlikte, Kur'an'da Ebu Amr'a nis- bet edilen "sln"in sin, zay ve e, "sin"e ilgili örneklere yer (Saymerl, II, 952) ;,,_. (el-Hac 22/25). (et-Tekvlr 81/7). 19/4), ..,ll .)J (el-isra 17/42). "Dal"in ve "sln"e da ca- iz ( ei-Mücadi- le 58/1 ':1 ':1 ( es-Saffat 37/ 8). ile Saymert Z-+S S-+Z ), S-+ -+U"), (U" f:-+S :?-+S (.li> s formüle edilebilecek Kur'an idgam örneklerine yer ver- III, 424-426,429, 431-432; ll, 951-952). Sin harfi sad, zay, ra, ta, ( 'J •j • .;. ''-"') olmak üzere birçok harf- le lugavi ibdal girerek ve veya anlamda birçok ke- limenin imkan s -+ U"): I:<astal-+ (toz), misl5a'-+ (fasih ve hatip). S-+ .)): gabes -+ sedef-+ t-+ s tQs-+ sus (güve, huy), mirta -+ mirsa (gemi demiri). s -+ meles (alaca -+vats la yere sert vurmak). r-+ s (J---+ ..,..): ribal)l -+ sibal)l (iri). cerlm-+ ceslm (iri). z-+ s (j---+ ..,..): ricz-+ rics (azab) , nezg-+ nesg (dürtmek) ... gibi (Ebü't-Tayyib el-Lugavl, II, 154-219, bk. tür.yer.). Kelimede · t_ •E. •J •-l> •t gibi bir harf bulunu-

Upload: truongthuy

Post on 18-Sep-2018

215 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

SiMYA

tedir. Bu tür uygulamalara örnek olarak Evzai, İbn Sina, Hallac-ı Mansur gibi ünlü şahsiyetler hakkında aktarılmış rivayetle­re atıfta bulunan müellif İşraklliğin kuru­cusu Sühreverdl ile ilgili meşhur bir hika­yeyi özellikle vurgulamaktadır (a.g.e., III, 340-34 ı). Çeşitli kaynakların aktardığı bu hikayeye göre Sühreverdl ve arkadaşları Dımaşkyakınlarında bir Türkmen çabamy­la alışveriş yapmak istemişler, pazarlığın anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine Süh­reverdl sol elini Türkmen çobanına bıra­kıp uzaklaşmış, çoban da elinde Sührever­dl'nin kanlı eli olduğu halde kalakalmıştır. Dostlarının yanına döndüğünde filozofun sağ elinde bir mendilden başka bir şey yok­tur. Muhtemelen hakkında çıkanlan bu söy­lentiler sebebiyle Sühreveröı gibi düşünür­ler, büyük bir entelektüel olmanın yanı sıra bir simya ilmi uzmanı diye anılmıştır (İbn Ebu Usaybia, s. 642-643; ayrıca bk. İbn Hallikan, VI, 269-270).

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Haldün, Mu~addime, lll, 1147-1165; İbn Ebü Usaybia, 'Uyunü'l-enba', s. 641-646; İbn Hal­likan, Vefeyat, VI, 267-274; Taşköprizacte, Mi[ta­f:ıu's-sa'ade, lll, 325, 340-341; F. Sherwood Tay­lor, The Alchemists, Founders of Modern Che­mistry, London 1953, s. 60-62; a.mlf., "The Vı­sions of Zosimos", Ambix, I, Cambridge 1937, s . 88; M. Ullmann, Die Natur und Geheimwis­senschaften im Islam, Leiden 1972, s. 361-362; a.mlf., "al-Klmiya", EJ2 (İng.). V, 110-115; H. Stanley Redgrove, Alchemy: Ancient and Mo­dem, New York 1973; E. J. Holmyard- D. C. Man­deville, "Avicenna's De Congelatione et Conglu­tinatione Lapidum, Being Sections of the Kitab al-Shifa", A Source Book in Medieual Science (ed. E. Grant), Cambridge 1974, s. 569-573; E. J. Holmyard, Alchemy, New York 1990; Seyyid Hüse­yin Nasr, İslam'da Bilim ue Medeniyet (tre Nabi Avcı v.dğr.). İstanbul 1991, s. 24-242, 262-266; a.mlf., "Islamic Alchemy and the Birth of Che­mistry", MTUA, lll/1 (1979), s. 40-45; Esin Kahya, Modern Kimyanın Kurucusu: Cabir b. Hay yan, Ankara 1995; G. C. Anawati, "Arabic Alchemy", Encyclopedia of the History of Arabic Science (ed. Roshdi Rashed). London 1996, lll, 853-885; K. Brown, "Hermes Tiismegistus and Apollonius of 'JYana in the Writings of Baha'u'llah", Reuisi­oning the Sacred: New Perspectives on a Baha 'i Theology (ed./. A McLean), Los Angeles 1997, s. 153-189; T. Burckhardt, Astroloji ue Simya (tre. Mehmed Temelli). İstanbul 1999; P. Kingsley, An­tik Felsefe, Gizem ue Büyü (tre Kenan Kalyon). İstanbul 2002, tür. yer.; M. Eliade. Demireller ue Simyacılar (tre Mehmet Emin Özcan). İstanbul 2003; J. Ruska, "Die Alchemie des Avicenna", !SIS, XXI/1 ( 1934). s. 14-51; H. H. Du bs, "The Be­ginnings of Alchemy", a.e., XXXVIII/1-2 ( 1947), s. 62-86; W. Newman, "Technology and Alehemi­cal Debate in the Late Middle Ages", a.e., LXXX/ 3 ( 1989). s. 423-445; H. S. El Khadem, "A Trans­lation of a Zosimos, Text in an Arabic Alchemy Book", Journal of the Washington Academy of Sciences, LXXXIV/3, Washington 1996, s. 168-178; Ayten Koç Aydın, "Ömer Şifa!' nin Mürşid el­Muhtar fi iim el-Esrar Adlı Eserinde Simya", AÜ

220

Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merke­zi Dergisi: OTAM, sy. 17 , Ankara 2005, s. 1-15; a.mlf., "İbn Sina'nın Mineraloji, Kimya ve Sim­ya Alanındaki Çalışmalan", Bilim ue Ütopya, sy. 143, İstanbul2006, s. 26-28; E. Wiedemann, "Es­ki Kimya", İA, IV, 374-384; D. B. MacDona1d- [T. Fahd], "Simiya", EJ2 (İng.). IX, 612-613.

liJ AYTEN Koç AYDIN

Arap alfabesinin on ikinci harfi. L ~

Ebced tertibiyle Osmanlı ve Fars alfabe­lerinde on beşinci, Türk alfabesinde (se) yirmi ikinci harftir. Arap alfabesindeki sin ile şin Araıni "şln"inden türemiş olup ay­nı şekle sahiptirler. Sadece "şln"in dişleri üzerine konulan üç nokta ile (bazı itinalı kadim el yazılarında "şln"in dişleri üzeri­ne çekilen bir şerit 1 tire veya dişierin al­tına konan üç nokta) birbirinden ayrılırlar. Bu sebeple "şln"e noktalı sin (sin-i mu'ce­me) denildiği gibi "s\'n"e de noktasız sin (sin-i mühmele) adı verilmiştir. Fenike alfa­besinde sin "diş" anlamına gelir ve biçimi yan yana ikl dişi simgeler. Seri yazım zaru­reti ve alfabeden alfabeye intikal sebebiy­le harfin keskin hatları kaybalarak esnek ve kavisli biçime dönüşmüştür. Ham b. Ah­med sin kelimesinin "şişman adam" ma­nasında olduğunu söyler (el-If uru{, s. 29).

Doğu ebced tertibinde "sln"in sayısal de­ğeri 60, batı ebcedinde ise 300'dür. Arap alfabesindeki sin hiçbir grafik değişikliği­ne uğramadan gelen ve devam eden ye­gane Araıni harftir (semkes). Farsça'dan Arapça'ya geçen muarreb kelimelerdeki Fars "şln"i Arap "sln"i ile temsil edilmiş­tir: Şelvar 1 şerval-+ sirval (pantolon). ve­nefşec-+ benefsec (menekşe). Şabühr-+ SabQr (şahıs ismi) gibi. Dahayeni olan ba­zı iktihaslarda Fars "şln"i yine Arap "şln"i ile temsil edilmiştir, şah -+ şah gibi. Bu­nun tersine Arapça'dan Farsça'ya geçen kelimelerdeki "sln"ler Fars "şln"i ile tem­sil edilmiştir: asker -+ leşker gibi.

Arap dilinde aynı mahreci paylaşan sin, sad ve zay seslerine -ittifak edilen mah­reci dil ucu olduğundan- "el-hurQfü'l-ese­liyye" (dil ucu harfleri) denildiği gibi onlarda ortak ses niteliği ıslıklı olduğundan "hurQ­fü's-safir" adı da verilmiştir. Sibeveyhi, bu üç sesin mahreç sahasını dil ucu ile ön diş­Ierin az üstü olarak belirlemiş, sad sesini sin sesinden ayıran tek şeyin sad sesinde­kı kalınlık sıfatının olduğunu, zay sesinin de cehr sıfatıyla hems ve rihve sıfatiarına sahip olan sin sesinden ayrıldığını belirt-

miş, bu üç sesle ilgili olarak ıslıklı (safir) sı­fatından söz etmemiştir ( el-Kitab, IV, 433-436). Fonetik biliminin kurucusu olan İbn Cinnl de bu konuda Slbeveyhi'ye uymuş­tur. Bu üç sesin ıslıklı özelliğinden ilk söz eden Müberred olmuş, ayrıca İbn Cinnl ve İbn Sina "sln"in sıfatlarıyla ilgili olarak fark­lı görüşler belirtmiştir. Şimdiki zamanla ge­lecek zamana elverişli olan muzari kalıbını gelecek zamana tahsis eden "Sın"e "istik­bal, tahsis, tenfis ve tevsl' sini" şeklinde isimler verilmiş olup muzarinin başına ta­kılarak yakın gelecek zaman bildirir. Yine "istif'al" kalibının "sln"ine de mef'Qiden bir işi yapmasını isterneyi bildirdiğinden "ta­leb sini" ve mef'Qiü bir hal ve sıfat üzere bulmayı ifade ettiğinden "vicdan sini" de­nilmiştir: .dıf~i (Allah'tan günahlarımı bağışlamasını isterim); 41lö..Jf ~~ (Ma­kaleyi güzel buluyorum) gibi.

Sesindeki ıslıklı özellik sebebiyle idgam ilişkisiyle bir başka harfe dönüşmemesi "sln"de ve diğer ıslıklı harflerde genel ilke olmakla birlikte, Kur'an'da Ebu Amr'a nis­bet edilen kıraatte "sln"in sin, zay ve "şin" e, "şln"in "sin" e idgamıyla ilgili örneklere yer verilmiştir (Saymerl, II, 952) ~;ı;,.. ı..l"ı;:u

;,,_. ı;:u (el-Hac 22/25). ~ ~.93 ı..l",.;J.Jı f~!~ ~.9 j,.;J.Jıı~ı~ (et-Tekvlr 81/7). ı.J"iJf ._;.;:.;.ı~ ~i)ı._ı.;:.;,ı~ ~~(Meryem 19/4), -s~ ..,ll

~ri' .Ş~ .)J ~ ~ .;._,..ıı (el-isra 17/42). "Dal"in ve "ta"nın (.:ı) "sln"e idgamı da ca­iz görülmüştür: ~~~.li ( ei-Mücadi­le 58/1 ı. w~ ':1 ~ w~ ':1 ( es-Saffat 37/

8). İbnü's-Serrac ile Saymert Z-+S (j-+ı.J"l· S-+Z (ı.)"-+j ), S-+ Ş (ı.)" -+U"), Ş-+S (U"

-+ı.)"), f:-+S (~---+ı.)"), :?-+S (.li> -+ı.)"), Ş-+

s (~---+ ı..l"l şeklinde formüle edilebilecek Kur'an dışı bazı idgam örneklerine yer ver­miştir (el-Uşul, III, 424-426,429, 431-432;

et-Tebşıra, ll, 951-952).

Sin harfi başta sad, şin, zay, ra, ta, şa ( ~ ,.;ı 'J •j • .;. ''-"') olmak üzere birçok harf­le lugavi ibdal ilişkisine girerek sesdeş ve anlamdaş veya yakın anlamda birçok ke­limenin oluşmasına imkan vermiştir: s -+ ş (ı.)"---+ U"): I:<astal-+ 15aştal (toz), misl5a'-+ mişl5a' (fasih ve beliğ hatip). S-+ Ş (ı.)"-+ .)): gabes -+ gabeş (karanlık), sedef-+ şedef (karanlık). t-+ s (.:ı---+ ı.)"): tQs-+ sus (güve, huy), mirta -+ mirsa (gemi demiri). ş-+ s (~---+ı.)"): meleş -+ meles (alaca karanlık). vatş -+vats (ayakkabıy­la yere sert vurmak). r-+ s (J---+ ..,..): ribal)l -+ sibal)l (iri). cerlm-+ ceslm (iri). z-+ s (j---+ ..,..): ricz-+ rics (azab) , nezg-+ nesg (dürtmek) ... gibi (Ebü't-Tayyib el-Lugavl, II, 154-219, ayrıca bk. tür.yer.). Kelimede

· t_ •E. •J •-l> •t gibi bir kalın harf bulunu-

yorsa "sln"in "sact"a dönüşmesi işlektir. ~ ---+ ~ ~~ ---+ ~ (Sibeveyhi , IV, 117, 129, 133, 478 ; ibnü 's-Serrac, lll, 43 1) Aslı "sids" olan "sitt" sayısında "dal"in ve "sln"in "ta"ya (..:.ı) dönüşmesi şaz bir olgu­dur. "Sin" deki sürekli, kesintisiz ve kaygan ıslıklı ses ilk harfi sin sesi olan fiil kökle­rinde hareket, talep ve yayma, sonu sin olanlarda gizlenme, istikrar, zayıflık ve in­celik şeklinde özetlenebilecek anlam yan­sımalarına sebep olmuştur (Hasan Abbas, S. 110-114)

Sin ve sad sesleri sadece incelik-kalınlık yönünden birbirinden ayrılan çokyakın ses­ler olduğundan. bunları içeren kelimeler gerek halk çevrelerinde gerekse kültürlü kesimde iltibaslara yol açmış, bu amaçla bazı eserler telif edilmiştir. Mesela İbn Key­san el-Far~ beyne's-sin ve'ş-şad'ı kale­me almıştır (eserden bir parça TSMK, Ko­ğuş la r, nr. I 096/4 1 'de bulunmaktadır, vr. 256b-257b) . Muhammed b. Ahmed el-En­sari. et-Tebyin ve'l-i~tişad fi'l-far~ bey­ne's-sin ve'ş-şad adlı risalesinde anlam değişikliğine uğramadan iki harfle de söy­lenen kelimeleri, her birine göre anlamı de­ğişik kelimeleri ve yalnız sad ile söylenen kelimeleri Kur'an ve hadisten zengin ör­neklerle açıklamıştır. Batalyevsl de Z,ik­rü'l-far~ beyne'l-aJ:ırufi'l-l;)amse ve hi­ye'?-?ô' ve'çl-çlad ve'~-~al ve'ş-şad ve's­sin (.ı:.~ ı..f' ı.J' ::.) adlı hacimli bir eser yaz­mıştır (nşr. Hamza Abdullah en-Neşretl, Riyad 1402/ 1982)

BİBLİYOGRAFYA :

Halil b. Ahmed, el-1;/uru{(nş r. Ramazan Abdüt­tevvab), Kahire 1969, s. 29; S!beveyhi, el-Kitab ( n şr. Abdüsselam M. Harun). Kahire 1403/1 983, IV, 117, 129, 133, 433-436, 478-481 , ayrıca b k. tür.yer.; İbnü's-Serrac, el-Uşul (nşr. Abdülhüseyin ei-Fetll), Beyrut 1405/1985, lll, 424-426, 429, 431-432; Müberred, el-Mu~teçiab (nşr. M. Abdül­halik Uzeyme) , Beyrut 1384/ 1964, 1, 193, 225-226; Ebü't-Tayyib ei-Lugavi, Kitabü 'l-ibdal ( n şr. izzeddin et-TenGhl), Dımaşk 1379/1960, ll , 154-219, ayrıca bk. tür.yer.; Saymerl, et-Tebşıra ve't­te?kire (nşr. Fethi Ahmed Mustafa Aliyyüddin). Dımaşk 1402/ 1982, ll, 951-952, 957; İbn Cinnl, Sırru şına'ati'l-i'rab ( n şr. Hasan Hindavl), Dımaşk 1405/1985, ı , 46, 47, 60, 62, 155-156, 199-205; ll , 741-742; İbn sına, Mel]aricü'l-twru{(nşr. ve tre. Pervlz Natil Hanlerl). Tahran 1333, s. 16-17, 22, 26, 39, 40, 43, 45; Mekkl b. EbG Talib, er-Ri'a­y e (nşr. Ahmed Hasan Ferhat). Dımaşk 1394/ 1974, s. 185; Muhammed b. Ahmed ei-Ensar1. et-Tebyin ve 'l-i~tişad fi 'l-{ar~ beyne's-sin ve'ş­şad (nş r. Ali Hüseyin ei-Bevvab, el-Mevrid, Xl// 1, Bağdad 1986 içinde). s. 97 -180; Ganim Kaddür1 Hamed, ed-Dirasatü'ş-şavtiyye 'inde 'ulema'i't­tecvid, Bağdad 1406/1986, s. 125, 314-316, ay­rıca bk. tür.yer. ; Hasan Abbas, ljaşa'işü'l-f:ıuru­fi'l-'Arabiyye ve me'aniha, Dımaşk 1998, s. 110-114; F. C. de Blois, "Sin et Shin", Ef2 (Fr.). IX, 639 -640. r.:ı

ii®!J İsMAiL DuRMuş

siNA (~~ı

L Hz. Musa'ya Tevrat'ın verildiği dağ. _j

Aynı adı taşıyan yarımadanın güneyin­de bulunan dağ la özdeşleştirilen Sina ya­hudi, hıristiyan ve İslam geleneklerinde Hz. Musa'ya Tevrat'ın verildiği yer olarak kabul edilir. Sina isminin Babil ay tanrısı Sin'den, dağın bulunduğu bölgenin Mısır sınırında­ki Sin 1 Sun ·adlı kasabadan veya "yanan çalılık" anlamındaki İbranice senehten gel­diği şeklindeki görüşlerden ilki daha fazla kabul görmüştür. Ahd-i Atik'te Sina dağı (Çıkış, 19/ 11, Levili ler, 7/38; Sayı lar, 311;

Tesniye, 33/2; Nehemya, 9/13), Tanrı'nın dağı (Ç ıkı ş, 4/27; 18/5; Mezmurlar, 68/15 ),

İbranice "kuruluk, kuraklık" manasındaki hrb 1 v kökünden Horeb 1 v (Çıkış, 33/6).

(Tanrı'nın) Horeb 1 v'deki dağı (Çıkış, 3/1,

17/6; Tesniye, 1/6; 4/ 10; I. Krallar, 19/8; Ma­laki, 4/4), Paran dağı (Tesniye, 33/2; bk. FA­MN) ve sadece dağ (Çıkış, 19/2, 3; 24/4)

şeklinde ifade edilmiştir. Sina ve Horeb'in iki farklı dağ veya aynı sırada iki tepe ol­duğu , birincisinin bölgeyi, ikincisinin tepeyi tanımladığı ya da bu iki ismin tek bir dağ için kullanıldığı yolunda görüşler de ileri sü­rülmüştür (JE, Xl , 38 1; EJd., XIV, 1597)

Coğrafi konumuyla ilgili farklı görüşlerin yer aldığı Sina dağı, IV. yüzyılda Blzanslı rahipler tarafından Sina çölünün güneyin­de Saint Catherine Manastırı yakınlarında­ki Cebelimusa ile özdeşleştirilmekle bera­ber bunu destekleyecek delil bulunma­maktadır (Schwart, s. 646). Sina vahyiyle ilgili rivayetlerde volkanik patlama tasvir­lerinin bulunduğu , ancak yarımadada bi­lindiği kadarıyla hiçbir volkanik faaliyetin gerçekleşmediğİnden hareketle dağın Arap yarımadasında olabileceğ i şeklinde XIX.

Sina dağı

SINA

yüzyıla ait görüş de Ahd-i Atik'te söz ko­nusu vahiy esnasında herhangi bir volka­nik patlamadan bahsedilmediğinden (Çı­kış , 19/7-25; 24/13-18). ikna edici bulun­mamıştır. Dağın yeri İsrailoğulları'nın Mı­sır'dan çıkış güzergahıyla da alakalandırıl­mıştır. Çıkış yolunun Sina yarımadasının kuzeyinden geçtiğini kabul edenler Sina dağını Cebelhalal, Cebelyaallak veya Cebel­mağara ile, ortasından geçtiğini iddia eden­ler Cebelsinbişr ile ve güzergahın güney­den seyrettiğini ileri sürenler de Cebelsir­bat Cebelimusa, Cebelcatherine ve Cebe­lumşomar gibi dağtarla özdeşleştirmişler­dir. Yahudi geleneğinde dağın yeriyle ilgili bir bilgi bulunmadığı ve Rabbanl kaynak­ların Tevrat'ın vahyedildiği mekandan çok muhtevasıyla ilgilendiği görülmektedir. Vahye mekan olması sebebiyle dağa ve ci­varına belli bir kutsiyet atfedilmiş olmakla birlikte dini ziyaret yeri haline getirilme­miştir. Tanrı'nın dağı diye isimlendirilmesi sebebiyle dağın Musa döneminden, hatta İbraniler'den önce muhtemelen Sami tan­rılarından birine adanmış bir ibadet me­kanı olduğu kabul edilmiştir (EJd. , XIV, 1598- 1600; Schwart, s. 646) .

Ahd-i Atık'te Sina dağı ilk defa Rab Ya­hova'nın Musa'ya yanan çalılıkların orta­sından, "Kavmini Mısır'dan çıkardığında bu dağ üzerinde Tanrı'ya ibadet edeceksin" diyerek onu görevlendirdiği bölümde (Çı­kış, 3/1 2) zikredilmektedir. İsrailoğulları Mısır'dan çıkışlarının üçüncü ayında Sina çölüne gelmiş ve dağın karşısına konak­lamışlardır (Çıkış, ı 911-2). Tanrı, Musa'ya ahde bağlı kalmaları halinde İsrail'i kendi­ne has kavim yapacağını bildirmiş (Çıkı ş,

19/3-6), İsrailoğulları da Tanrı'nın emirle­rini yerine getireceklerine dair söz vermiş­lerdir. Bunun üzerine Tanrı , Musa'ya ve kav­mine üçüncü gündeki buluşma için hazır­lanmalarını emretmiş , üçüncü günün sa­bahı gök gürlemeleri, şimşekler, dağ üze­rinde koyu bir bulut olmuş ve çok kuwetli bir boru sesi duyulmuş, ordugahtaki bü­tün kavim titremiştir (Çıkış, 19/7-25) Tan­rı, Musa'ya orada on emirle İsrailoğulları'­nın uyması gereken dini hükümleri bildir­miştir ( Ç ıkış, bab 20-23). Tanrı tarafından

Musa'ya sözlü olarak bildirilen bu emirler iki taş levhanın her iki tarafına oyularak yazılmıştır (Ç ıkış, 24/12-18; 31/18; Tesni­ye, 5/l-22) . Musa dağdan indiğinde kav­minin buzağıya taptığını görünce öfkesin­den levhaları kırmış (Çıkış , 32/1 9; Tesn iye, 9/17), bunun üzerine Tanrı ona tekrar iki taş levha hazırlamasını ve Sina dağına gel­mesini buyurmuştur. Musa sabah erken-

221