niyazi-i misri divani aciklamasi cİlt 1
TRANSCRIPT
[email protected] http://ismailhakkialtuntas.com
Dizgi : H. smail Hakk Altunta Kapak : Haluk Karslolu Bask : Cilt : Gözde Matbaaclk
Ocak 2010
(16181694)
mmet olma
uz, yolumu
z gördü
hak olsakta
k l.
“ lahî seni tantan ve senden haber veren bir dile azab etme!
Senin varl na delâlet eden ilimlere bakan gözlere azab etme! Senin hizmetinde koan bir aya ,
Rasûlü'nün hadislerini yazan bir eli azabna hedef etme! Rabbim zzetin Hakk için beni Cehenneme sokma.
Zira erbab , benim, senin dinini savunduumu bilir. Allahûmme Âmin,” mam bn’ul Cevzî 1
ÖNSÖZ Yazanlar yazdklarnda kendini anlatr. Anlattnda bahsettii eyler ise
bütünden kendi payna düen ksm izhar etmektir. Bir konuda birkaç kii ayn eyi anlatsalar da hepsi ayn ekilde anlay gösteremez. er ksmdan dahi olsa, yollar ne kadar çok olursa olsun sonunda hepsi Allah Teâlâ’ya varmaktadr. Çünkü errin er olmas Hakk’n emriyledir. Ancak kendini ka ytlad eyler nedeniyle hesap gününü yaratp bizlere ruhsat vererek haya tmz uzun klan Allah Teâlâ’ya hamd ve ükürler olsun.
“Allah Teâlâ insanlar i lediklerine kar l k hemen yakalay verseydi, yeryüzünde bir canl brakmamas gerekirdi. Ama onlar belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereini yapar. Dorusu Allah Teâlâ kullar
n görmektedir.” 2 Kader gereidir ki her mahlûk doru bildii yolda yürüdüünü bilerek
seyr halindedir. Yolumuzun eriliini gidermesi için Allah Teâlâ’dan yardm dileyerek söz ba yaptk.
nsan gerçei aramal, hakikate yönelmelidir. Gerçek ve hakikat farkl mdr? Günlük hayatmzda, konuma ve yazlarmzda, birbirinin yerine kullanmakla, ayn anlam vermekle beraber, kapsam ve maksat bakmn dan bu ikisi farkl kavramlardr. Bilim olan tespit eder. Hâlbuki insan dü üncesi, olmas gerekeni de merak eder. Olan somuttur. Olmas gereken se soyuttur. Olmas gereken idealdir. dealler insann yaamasn anlaml klar.
Be duyumuzla temasa geçtiimiz, daha üst melekelerimizle alglaya bildiimiz, deney ve tecrübeyle bilgi haline getirebildiimiz, aklla kontrol edebildiimiz her ey gerçektir. Tabiat bir gerçektir. Tabiatta olan eyler ve olan bitenler, yer ve gök, insan ve toplumlar gerçektirler. Gerçein içerisinde hemen görüp kavrayamadmz birtakm gizli gerçekler de vardr. Bunlar da zamanla anlalabilir, örenilebilir ve aça çkarlm
gerçekler olurlar. Gerçekleri görmezlikten gelmek veya gerçeklere aykr düünmek akla
aykrdr; insana da topluma da zarar verir. Bu gerçekleri de içine alarak, fakat bunlar aan gerçei elde etme yol,
metot, organ ve melekelerimizi de aan temel gerçee hakikat diyoruz. Bizi at halde bunun gerçek olduunu nereden biliyoruz? Bu alana gö recelik (izafilik) kart dorudur. Fakat bunlarn içinde gerçek olan tek tir. Bu bize, kendine mahsus yollarla bildirilir; ama sonuçta biz buna ina nrz. Gerçeklerle uyum halinde olan her hangi bir ey göreceli olamaz. Suyun içinde düz bir çubuu dik olarak braktmz zaman, çubuk su yü zeyine dedii yerden krk görülür. Onun krk görünmesi gerçektir. Oysa hakikatte o çubuk krk ve eri deildir. Evet, gerçekte eri görülen çu buk, hakikatte dümdüz ve dosdorudur. Gerçek, bilimin konusu; hakikat dinin konusudur. Gerçein dorusu yanl olmaz. Gerçek gerçektir. Haki kat kelimesini Hakk ile beraber kullanrz. Hakk ve hakikatin deil, ha kikate yönelmenin dorusu yanl olur. Yanl olana batl diyoruz. Ger çei aramal, hakikate yönelmeliyiz.
nsan sadece maddî arzular olan ve bu yolda yaayan bir varlk ola maz. Gününü gün etmek isteyen bir kimse isek, gerçek ve hakikat bizim için hiçbir ey ifade etmez olur. Böyle olmasak bile hakikate ait bir inan cmz, onu anlamaya dönük bir bilgimiz ve hele azmimiz yoksa hiçbir eyi yerli yerine koyamayz. stesek de hakikati göremez, doru karlatrma lar yapamaz, çelikilerden ve aknlktan kurtulamayz. “Bu mu doru, o mu?” diye tedirginlik içinde kalrz.
Bir esasa dayanmadan söyleyen, hiçbir ey söylememi demektir. Kur’an Kerim, tekrar tekrar ve srarla bizden, kâinatn, tarihin, insann ve toplumlarn aratrlmasn ister ve bizi bunlar anlamaya yönlendirir.3
Neden ve niçin, Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü srrahu’l azîzin Divan?
Dilimizde kullandmz târikat ve tasavvuf herkesin ainâ olduu mevzu dur. ster batl ister hakikât ksmnda olsun sürekli hayatmzn bir yerinde buluruz. Ancak birçok eserlerde tasavvufun kelime manas üzerinde çok durulduu halde târikat kelimesinin Arapça yollar manasna geldii söyle nerek basit bir ekilde izahatndan baka bir eyde yaplmamtr. Târikat kelimesi ile kast edilen manann yüceliini gözler önüne sermek gerekmek tedir.
“Târik kelimesinin bugünkü lehçemizdeki yeri Târik kelimesi bugünkü Türkçemizdeki Doruk kelimesiyle ayn kymettedir. Doruk dalarn Tepe
3 (Heyet, 2008), s. 14
Divân lahiyyat ve Açklamas | 9
sindeki sivri ve çplak yerlere verilen isimdir. Ekseriya kayalktr ve sivri dir.
Târik kelimesini ta ve rik olarak ikiye ayrabiliriz. Kurala göre tâ keli mesinin sonunda bir veya o kategoriden bir konson bulunmas arttr. Çünkü zaten â harfinin üzerinde bir de uzatma iareti vardr. u halde ta kelimesi aslnda: Ta idi.
Ta bütün Türk lehçelerinde bildiimiz da yani cebel manasndadr Figüre manada ise büyüklük, yükseklik, üs, kuvvet ve kudret irade eder. Da gibi adam gürledi gitti. Arkasnda da gibi hamisi var. Sözlerinde geçen da kelimesinin manalar gibi.
Rik ve orijinal ekli ile irik tamamyla ve kuvvetle takarrür ve temer küz manas verir.
Türkçe rik kelimesi Arapça ve Farsçaya geçtii gibi, Hint ve Avrupa dil lerine de geçmitir. rade, kuvvet, hâkimiyet, kudret, saltanat, nizam ve türe manalarn o dillerde de muhafaza ettii gibi Tarik kelimesindeki ro lü gibi sonuna ekletii kelime anlamnn manasn kuvvetlendirmekte, arttrmakta ve mükemmelletirmektedir.” 4
Bir yücelik olduunu anladmz Târikat ve tasavvufu örenmemiz ve bilmemiz gerektiini hissettik.
Yine ak mektebinin bir snf olan Tasavvuf Yolu hayatmz boyunca in san kendine mahkûm kld. Ak hiçbir zamanda bendesini kapsndan azade klmad. Dinlerin bir ubesi olmakta srarl da olmad. Ancak bazlar ak ve tasavvuf ehline o kadar saldrdlar ki hayatn dnda görerek ileri zühd haya tnn temsilcisi tasavvufu ve ürünlerini inkâr etmeye baladlar.
“Rasül dedi ki: “Ey Rabbim; dorusu kavmim bu Kur’an Kerim’i terk
edilmi olarak brakt .” 5 Bu terk nedir? Tasavvuf ehli neyi terk etti? Tasavvuf ehli yeniden bir ey mi inâ etti? …
nsann mistik aray ve rûhânî ihtiyaçlar her zaman ve her toplumda var olduu için slâm kültür ve medeniyeti dairesinin “olmazsa olmaz” bölümlerinden bir tanesi de tasavvuf olmutur. nsanolunun, deiik corafyalarda ve farkl asrlarda kurduu medeniyetler kendi inanç sis temleri içinde bu dünyaya imkân hazrlam, yön vermi ve yol göster
4 (TANKUT, 1936), s. 1923 5 Furkan, 30
10 | Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü srrahu’l azîz
mitir. Mistik yorumlarn “ele avuca smaz” oluu ise her zaman tenkid ve
tartmay gündemde tutmutur. Bütün bu medeniyetlerde aklî yorum larla kalbî izahlarn farkl kulvarlarda yürüdükleri bilinmektedir. Söz ko nusu durum “sürekli kavga” anlamna gelmedii gibi, daimî “sulh ve sü kûn” manas da tamaz. “nili ve çkl” demek belki en doru tespittir.
Bu nedenle, tasavvuf kültürü ne bütünüyle makbuldür ne de maktul dür. Genel çizgi konuya “scak” bakldn gösteriyorsa da zaman zaman çok zecrî tedbirlerle yüz yüze gelen tasavvuf ehlinin says da azmsan mayacak kadar çoktur. Tasavvufun tekrar canlanmas için bir atlm yap mak gerekir. Fakat tasavvuf ehlinin önünde birçok engeller vardr.
1. SEVENLER: Tasavvufî hayat ve düünceye toz kondurmak isteme yenlerin bak. Tasavvufî hayat ve düünceyi bütünüyle temize çkarmak. Adeta tasavvufla slam’ özdeletirmek.
2. SEVMEYENLER: Baz ilim adam ve aratrclar ise tasavvufla irki özdeletirdiler. u cümle bir lahiyat profesörüne aittir: “Tasavvuf irk tir” böyle düünen birinin bu konuda yapt incelemeleri ciddiye almak zordur. Modernizmin beynimizi altüst ettiini, rasyonalizmin sultasn da unutmamak gerekir. Tasavvufî konulara “neyzen bak”l olanlarn bir ge rekçesi de XX. yüzyln banda slam dünyasnda görülen çökme ve da lmann fatura adresini bulma teladr. Fakat “tela” psikolojisi ile ger çei yakalamak mümkün deildir.
3. YÖNETENLER: Tasavvuf tarihini aratranlarn zaman zaman kalem lerinin ucuna kadar gelip de yazamadklar meselelerin bir sebebi de “resmî görü”ün durumudur. Yani 1925’te tekkelerin yasaklanmasyla beraber makbul halden maktul hale gelen tarikatlarla ilgili kalem oynat mak zorlamtr. “Tarikatç” yaftasndan korkmayan var m? On beinci asrda Bedreddinî, on yedinci yüzylda Melâmî, on dokuzuncu yüzylda Bekta î yaftas da böyle tehlikeliydi. Bu anlamda tarih tekerrür ediyor denebilir.
4. BLMEYENLER: Tasavvuf ve tarikatlarla ilgili en olumsuz noktalar dan biri de bilenbilmeyen herkesin ahkâm kesmesidir. Tarikatlarn yasak oluu onlara hakaret yadrmay kolaylatrmakta, “tarikatç” suçlamas ile insanlar adeta tehdit edilmektedir. Bu konuyu “rant” için kullanan ba z gazeteciyazarlarn yanl ve yanl bilgi ve yönlendirmeleri, gerçeklerin üzerine atlan kaln bir perde hüviyetini kazanmaktadr.
5. BLP SÖYLEYEMEYENLER: Tasavvuf Dal’nda çalan kimselerin bir bölümü deerli eserler kaleme almlar, almaktadrlar.
Divân lahiyyat ve Açklamas | 11
Hulâsa, Tasavvufu ve tasavvufî konular, slâm’la ve irkle özdele tirmeden, konjonktürel artlara alk tutmadan soukkanl bir ekilde in celeyerek toplumun önüne serenler; serenleri tevik eden kii ve kuru lular kültür tarihimizde her zaman sayg ile anlacaklardr. “Dün” ü tabu haline getirmek ne kadar yanl ise yok saymak da o kadar zararldr. 6
nsanlar arasnda düünce ve merep farklarnn bulunmas, yalnzca insanlarn hayatn rahatlatan, yaadklarn hissedilebilir klan bir f rsat tr. Düünce ve merep farklarnn en tabii sonucu da, yakn düüncelere ve benzer mereplere sahip insanlarn birer öbek oluturmas, deiik in san gruplarnn ortaya çkmasdr.
nsanlar n davranlar üzerinde düünce yürütmek isteyenler, bu dav ranlar birbirine uydurmakta, hepsini bir kal ba sokmakta çektikleri zor luu hiçbir yerde çekmezler. Çünkü bu davranlar çok zaman birbirine öyle ayk r d r ki ayn tezgâhtan bu kadar çeitli kuma çkmas insana im
kânsz gelir. Acmazl n simgesi olan Neron'a; saray n gelecei üzerine bir idam ferman imzalatmaya getirmi ler; bir insan ölüme göndermek Neron'un öyle yüreini yakm ki:
Keke hiç yaz yazmasn bilmeseydim demi ; gelin de bunu açklay n! Böyle örneklere herkeste, hatta kendi kendimizde o kadar çok rastlar z ki, akl banda insanlar n bizi bir kal ba dökmeye çal malar na aar m; nasl olur ki insanda en çok ve en açk görülen kusur zaten bir dalda dur mamakt r.7
Bu bakmdan müslümanlarn birbirinden farkl mezheplere ayrlm olmalar, bir yanlln ortaya çkmas ve belirginlemesi olarak anlala maz. Deiik tutumlar içinde birlik olunabileceinin en güzel örneini de yüzyllar boyunca yaayan yüzlerce tarikat vermitir. Her tarik, yani her yol, ayn ana yola yani eriata varr. Tpk her derenin rmaa, rman da ummana varmas gibi.
Müslümanlar arasnda düünce farkllklar vardr. htilaflarn rahmet olmasnda dikkat edeceimiz nokta, biz bütün müslümanlarn emir ve nehiylerin tannp uygulanabilmesine bizzat hizmet edip etmediimizdir. Geçmite gerek fukaha gerekse meâyih, bu konuda örnek alnabilecek tutumlar göstermilerdir. Eer bir insann karlat meseleler, bavuru lan kimsenin içtihatlarna veya merebine uyarak çözüme kavuamaya cak gibiyse, o zat, mesele sahibini, bir dier bilgine gönderebilmitir. Müslümanlarn kuvveti, ana yola ulaan herhangi bir yolu bulma olgun luu sayesinde artmtr.
6 (KARA, 2002) 7 (MONTAIGNE), nsann Kararszl
Bir müslümann ilk düünecei de, içinde bulunduu davran tarznn batln tutumuyla benzerlik tayp tamad olmaldr. Batl kovulmu eytann iidir. Bu yüzden batl bütün kuvvetini kovulma, ayrlma, kop ma, ayrma ve koparma istikametinde gösterebilir. Batl, birlie çar maz. Müslümanlarn açk seçik bildikleri gibi, insanlarn Allah Teâlâ'ya olan teslimiyetlerine giden yol üzerine çkan eytandr. Yoldan çkma fikri ilk eytandan gelir. Onun yapaca, kullar yollarndan azdrmaktan iba rettir. Bu anlay içinde toplum hayatnda gözlediimiz birçok olaya ay dnlk getirebiliriz. Hangi güçlerin eytana mahsus tutumu taklid ederek toplum hayatnda varlk kazanmaya çabaladklarn anlayabilirsek, isti kametimizin dorultulmas için kesin bilgilere sahip olmasa bile, neler den saknmakla kendimizi yanl istikametlerden koruyabileceimizi farkedebiliriz.
Öyleyse deiik oluta, farkl oluta yanl bir özellik aramak uygun olmaz. Buna karlk ayrlan ve ayran, kopan ve kopartan, azan ve azd
ran özellikleri batln vasflarna yakn saymamz gerekir.8
Allah Teâlâ’y sevemeyen, anlayamayan, bilemeyen ve tanmayan vb. hayatn hangi noktasnda zevk ve nee içinde olabilir?
Tasavvufu, bir iç genileme olarak görmek mümkündür. Harici geni
lemeler de vardr. Hangi kurum yoktur ki d etkiler, onun üzerinde harici
gelimelere yol açmam olsun. Ama yine de tasavvufî bir anlay ile me
sela felsefeyi mukayese edersek veya tasavvufi bir tevil ile ilmi bir tevil
arasnda mukayese yapacak olursak, tasavvufî anlay veya te'vilde iç ge
nilemenin hâkim olduunu görürüz. ç genileme ile mana udur:
Ortada eyin açk bir manas var; ama yine de onun ötesine gitme,
mecaz yakalama ve derinine inerek özüne yaklama, asl yakalama ça
bas söz konusu. Sufiler, genellikle örnek olunarak cevizi verirler. Bilirsiniz
onun yeil kabuu, altnda sert ksm sonra bir zan, onun içinde yenilen
ceviz içi. Öze ulama, ayn zamanda dini tecrübe ile gelien bir anlama,
bir vukuftur. Zaten mutasavvflar önemli ölçüde bunun üzerinde durmu
tur. Acaba öze ulamak için ne yapmak lazm? Bunun maddî, objektif
artlarnn yerine getirilmesi gerekir. Ama ayn zamanda bunun ruhanî
artlar var. Maddi artlar olmazsa anlamann önü kendiliinden tkanr.
Ama öze ancak ruhanî artlar götürür. Ruhanî artlar yoluyla biz anlama
y kefederiz. Mesela, “manay kefetmek” Yani manay kefetme, deru
nu kefetme. Bu ise, terminoloji deise bile, bir bakma beeri tecrübe
den, derin bir kaynaktan gelen eylerin ne kadar evrensel olduunu gös
8 (ÖZEL, 2008), s.17 (Alnt konuya göre uyarland.)
Divân lahiyyat ve Açklamas | 13
termesi bakmndan önemlidir.9 Yaamn amac da “Tüm insanlar sevmek, tüm insanl karde bil
mek” deil midir? 10 Günümüzde ise insanlar öyle karmak iletiim sürecinde öldürüyoruz
ve zulmümüzün sonuçlar bizden öylesine titizlikle saklanyor ki bu eyle min vahiliine hiçbir snrlama gelmiyor. Bazlarnn dierlerine zulmü, eine rastlanmadk boyutlara ulancaya dek devam edecek, olduu gö rülmektedir.
Zalim Neron'un bile giriemeyecei bir ie girien sradan bir müte ebbis, çokbilmi doktorlarnn tavsiyesine kanan hastalkl zenginlerin banyo yapmas için insan kanyla dolu bir havuz yapmak isteseydi, kabul gördüü ve uygun usullere riayet gösterdii takdirde hiçbir engele kar lamadan bunu yapabilirdi. Ama bunu, insanlar dorudan kanlarndan vazgeçmeye zorlayarak deil, istenileni yapmadklar takdirde hayatlar nn tehlikeye girdii ihsas ederek yapard.
Bugünün dünyasnn insanlar, on dokuzuncu yüzyl teknolojisinin göz alc, eine rastlanmadk ve muazzam baarlarna ramen hayatlarndan lezzet alamyor. üphesiz ki tarihin hiçbir döneminde on dokuzuncu yüz yldaki kadar maddi baarya (mesela, insan tabiatnn kuvvetlerinin fethi gibi) ulalamad. Fakat yine üphesiz ki, tarihin hiçbir öneminde, giderek canavarlaan imdiki dünyamzdaki kadar ahlaksz, insann hayvani ihti raslarna hiçbir kstlamann getirilmedii bir hayat yaanmad. On doku zuncu yüzylda ulalan maddi ilerleme gerçekten muazzam; fakat bu ilerleme, Atilla, Cengiz Han veya Neron'un zamannda bile ahit olunma yan ekilde ahlakn en temel artlarn ihmal etme pahasna satn alnd ve halen de satn alnyor.11 “Hasta düen zihne ifa bulamam.” 12 diyen maddî yolun doktorlarnn
aciz kaldklar yerde kimler bu insanlara yardm edebilecek. Bir yandan da fikir kirlilii art o kadar fazlalat ki, herkes her konu hak
knda yorum yapyor, fikir beyan ediyor. Haberleme ve anlk bilgiye ulama snr çok hzlanmtr. (Küresellementernet) Merhameti elden kaçrm XXI. yüzyl insan korkutucu ekilde geçmiinden koparlarak yenidünya dü zenine doru bilim kurgu elemanlar bireylerinden olmas için gizli bir fikir karmaas içinemi itiliyor. Hayal dünyas snrlar yaratcy kabullenmekte artk zorlanmaktadr.
Geçmii olmayan bir nesil ve insanlk. Geçmii kötüleyen, gelecei de s
nrl, duygusuz, sevgisiz, birbirine yaklamakta korkan bir nesil. Bu nereye kadar?
13 Bizim dünyaya gelmemizde ki maksat birbirlerimizi tanmamak m, an
lamamak m? Dünyaya ne halimiz varsa görelim diye gelmedik: dünyaya geli imiz
halimizin ne olduunu örenelim diyedir.14
Aadaki makale ile insann tarih seyrini biraz irdeleyelim.
[TARH VE “TARHDII” ARASINDA GELENEK 15 Gelenek, bir toplumun (millet) veya topluluun (ehir, kasaba, köy) tarih
ten devrald, getirdii düünce (dünya görüü, doktrin,16 ideoloji 17 ), dav ran kalplar ve kurumlarn toplamn ifade eden bir cins isim (kavram) dr. Tarihte ve günümüzde birden çok gelenek vardr. Gelenei mümkün klan unsurlar rk, dil, corafya, iklim, yerleim birimleri ve yaam tecrübeleridir. Kabaca endüstri devrimi öncesi –ortaça toplumlar “Geleneksel toplum lar” dr. Yani geleneklerin egemen olduu, deimenin yava olduu top lumlardr. Bunun çeitli nedenleri vardr.
Birincisi, o dönemde çounlukla birey toplumun veya dinî cemaatin (mezhebin) bir uzvu idi. Belirleyici olan toplum, din, dinî kurum idi.
kincisi, orta çada hareket yavat. Çünkü enerji kaynaklar, kas gücü ve hayvanlard. Bundan dolay da hem üretim (emtia) azd hem de ulam dolam ve iletiim yavat. Kta Avrupasnda ‘Aydnlanma’ ile birlikte bireyin önemi, özgürlüü, akl ön plana çkarken; endüstri devrimi ile yeni enerji kaynaklar (buhar gücü, elektrik vs.)nn kefedilmesiyle (sanayileme) nesne,
olay says artarken her türlü hareketlilik de hzland. Dinî domalarn ve kurumlarn tasallutundan özgürleen insan akl doayla giritii etkileimde yeni ilikiler kefetti (bilim); yeni eyalar icat etti (teknik). Toplumsal hayatta yeni kurumlar ina etti, insan için yeni davran kalplar gelitirdi.
16. yüzyldan sonra kta Avrupasnda meydana gelen deimedönüme bütün dünyay etkiledi ve Avrupa d toplumlarda moderniteden etkilenme orannda bir gelenekmodernlik ayrmas, sorunu ortaya çkt. unu öncelik le belirtelim ki, fizikteknik olarak gezegenimizin çehresi son dört yüzylda oldukça deimitir. Ne insanlar, ne de nesneler ve olaylar ortaçalardaki gibi olmayacak. Bu anlamda ‘modernite’18 Habermas’n dedii gibi, srtmz daki deri gibidir. Kurumsal ve davransal olarak da modernite dünya top lumlarn hayli etkilemitir. Modernite bir yönüyle gelenee dönüerek, bir yönüyle de kendini yenileyerek devam ediyor. Modernitenin bir yönüyle metafizik (imanayb) ve moral (ahlâk) anlamda bir haddi ama (istina, tuyan) ve yoldan çkma (dalalet) olduu ayr bir tartma konusudur.
Geleneksel bir toplum olan Osmanl toplumu 1800’lerden itibaren mo dernlemi Avrupa toplumlarnn saldrsna maruz kalm, 150 yllk bir bo uma ve bocalamadan sonra çökmü ve ondan arta kalan parça ise (Türki ye Cumhuriyeti) yönetici elit 19 itibariyle moderniteye teslim olmu; halk itibariyle de ona nisbî olarak direnmitir. 2000’ler itibariyle modernlik ku rumsal, düünsel ve davransal düzeyde oldukça içselletirilmitir. Arlk krsal kesim olmak kaydyla baz toplumsal kesimler ise hâlâ gelenee bal ln sürdürmekte ve direnmektedir.
Düünce, kurum ve davran kalplar halinde Gelenek ve Yenilik hakkn da önce u tespitleri yapalm.
Gelenek, eer yanl veya miadn doldurmu, eskimi, ilevselliini yitir mi, hakîki istinatgâhlarn kaybetmi ise terk edilmelidir. Yok eer, doru, metanetini, dayanklln, ilevselliini yitirmemise, miadn doldurmam ise sürdürülmelidir. Yeni olan da eskiye (gelenee) oranla doru, deerli, fonksiyonel veya faydal olmak kaydyla orijinal (yepyeni) ise onu olumlu karlamal. Tersine, yozlatrc, yanl, zararl ise iltifat edilmemeli.
Nietzsche konu hakknda unu söylemektedir.
“ster bir insanda ya da toplumda, isterse bir kültürde olsun uykusuzlu un, gevi getirmenin, tarih duygusunun [Gelenekçiliin] bir snr vardr, bu snra gelip dayand m, yaayan bundan zarar görür ve sonunda yok olup gider. Eer geçmiin (gelenein) bir snr (ölçü) ile bugünün mezar kazcs olmas istenmiyorsa, onun (gelenein) unutulmas gereken snrn belirle
16 | Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü srrahu’l azîz
mek için bir insann, bir ulusun, bir kültürün “plastik gücünün” (vicdan, akl, irade) ne denli büyük olduunun iyice bilinmesi gerekirdi. “Plastik güç”le demek istediim, kendi içinden kendine özgü bir biçimde geli en güç, geçmi ve yabanc olann biçimini deitiren, ona yeniden biçim veren, yaralar iyi letiren, yitirileni yerine koyan, krlan biçimlere kendi içinden yeni bir biçim veren güç.”20
Kimlik ve kiilik sahibi her bir birey ve toplum bir gelenek içinde olmak zorunda olduundan,
“Her canl ancak belli bir çeviren (ufuk) içinde salkl, güçlü ve verimli olabilir, bu canl kendi etraf na bir çeviren (ufuk) çekmesini bilemiyorsa ve kendi görü açsn yine bencilcesine bir bakasnnkinin (yabancnn) içinde yerletirmesini, onun çerçevesinin içine kaymasn bilemiyorsa bitkin düer, ya da büyük bir hzla göçüp gitmeye sürüklenir.” 21
Birey ve toplum kimliinin, kiiliinin bu zorunlu kurucu unsurlarna sahip olmakla birlikte tarih içinde yürürken çok dikkatli olmak zorundadr.
“Esenlik, insann tam zamannda unutmay bilmesine [terk etmesi gere ken geleneksel unsur] oluu gibi, tam zamannda anmsamay bilmesine de baldr; tarihsel bir duyuun her zaman, tarihsel olmayan bir duymann [alglama, yenilik] da ne zaman zorunlu olduu insann güçlü içgüdülerle sezmesine baldr. te okuyucunun üzerinde düünmeye çarld önerme udur:
“Tarihsel olmayanla (yenilik) tarihsel olan (gelenek) bir kiinin, bir top lumun, bir kültürün sal için ayn ölçüde zorunludur, gereklidir.”22
Bir kabiliyetler toplam olarak insan tarihte bütünüyle gerçeklemi, açlm, çiçeklenmi, olmubitmi bir varlk olarak görmeyen Nietzsche, insan için potansiyellerin ‘ebedî dönü’ içinde gelecekte aktüelleecei ka naatindedir. Bu nedenle bugünkü ‘insan’ ara bir aama olarak görür ve “üstinsan – übermen” in yolunu hazrlamaya çalr. Bu balamda, her za man tarihte gerçeklemi ve tekrar edenin dnda ‘yeniyi’ ifade eden bir “tarihd” vardr. Bu konuda öyle diyor:
“... öyleyse belli bir ölçüde tarihd olan duyabilme, sezebilme yetisini daha önemli ve daha öncelikli bir meleke olarak göz önüne almamz gerekir, çünkü bu melekede, doru, salam ve büyük olan bir eyin gerçekten insan ca olan bir eyin ancak kendisinde geliebilecei bir temel bulunur. Tarih d çepeçevre kuatan bir sfere23 benzer, bu sfer içinde yalnzca, bu sferin
Divân lahiyyat ve Açklamas | 17
ortadan kalkmasyla yeniden yok olmak üzere yaam doar. uras bir ger çektir ki, insann düünerek, düünüp tanarak, kararlatrarak, ayrp bir letirerek o tarih d öeyi snrlandrmasyla, o ortal kuatan sis bulutla rnn içinde aydnlk, parlak bir n domasyla, imdi, ancak geçmii yaam için kullanmak ve olup bitenlerden yeniden tarih yapmak, yaratmak gücüy le, insan insan olabilir; ama tarihi ar olarak kullannca da insan yeniden tükenir; tarihd olann o örtüsü olmadan da insan hiçbir zaman hiçbir eye balayamayacakt ve balamaya da cesaret edemeyecekti.” 24
“O (Allah) her an (yeni) bir i tedir” 25 ayeti, Allah Teâlâ’nn hep ayn olan tekrar yaratmad, O’nun da tarihdna imkân tandn gösterir. nsanlk tarihi, bazen yava bazen de hzl (özellikle 16. yüzyldan sonra) Ni etzsche’nin dedii bu tarihdna doru bir yürüyütür. Kyamete kadar da sürecektir.
Peki, bu tarihdna yürümede brahimî monoteistik evrensel ‘edDîn’ açsndan sabitdeimez olanlar nelerdir?
Bizim geleneimizin merkezinde uzun tarihler boyunca din (slâm) oldu u için, gelenekdinyenilenme sorunu önemli bir sorundur. brahimî monoteist dinin vahiy geleneinin son ürünü (Kur'an Kerim) salam vesika olarak elimizde olduu için ona bavurarak sabitdeiken, asâlet ve ayn asr ve zamanda yaama, gelenek ve tecdid konusunda bir kriter oluturabi liriz.26
unu hemen söyleyebiliriz: Hz. Nuh aleyhisselâm (yaklak M.Ö. 3500’ler) tan beri bütün vahiylerde tekerrür eden ana unsurlar ‘edDîn’dir. Bu da genel olarak üç unsurdur.
Tevhid, Mead (ahiret) ve Adalet (ahlâk, salih amel). Bunlarn deimeme gerekçesi de makûl ve mantkîdir. Allah Teâlâ bir’dir, Ahiret gerçekleecektir ve temel ahlâkî sorumluluklar insan tabiat deimedii için deimez. Kur'an Kerim öyle der:
“Hakka yönelerek kendini Allah' n insanlara yarat l ta verdi i dine ver. Zira Allah' n yarat nda dei me yoktur; i te dosdoru din budur, fakat
24 Nietzsche, a.g.e., 67. 25 Rahman, 29 26 Oluturulacak kriterin snrlarn belirlemek nasl olacak, bu sorundur.
18 | Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü srrahu’l azîz
insanlar n çou bilmezler.” 27 Bütün nebilere iletilen evrensel espriöz ayndr: “Allah Nuh'a buyurduu eyleri size de din olarak buyurmutur. Sana
vahyettik; brahim'e, Mûsa'ya ve sâ'ya da buyurduk ki: “Dine bal kal n, onda ayr l a dümeyin.” Ortak koanlar çard n ey onlar n gözünde büyümektedir. Allah diledi ini kendine seçer, kendisine yöneleni de doru yola eri tirir.” 28
Bu din, insanl nihilizmden (hiççilik) kurtararak güven ve huzur içinde Akn’a, Allah Teâlâ’ya balayan yoldur (sebil, srat): man ve slâm (Bu kav ramlarn etimolojik köklerine dikkat!) Bu sabit, deimez ve evrensel (bütün insan ve toplumlar için geçerli) öz tarihsel bir form içinde bu rasüllere veril mitir (eriat):
“Kuran' , önce gelen Kitap' tasdik ederek ve ona ahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah' n indirdi i ile aralar nda hükmet; gerçek olan sana gelmi bulunduuna göre, onlar n heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem k ld k; eer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapard , fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere kouun, hepinizin dönüü Allah'ad r. O, ayr l a dütüünüz eyleri size bildirir.” 29
“Sonra seni de din konusunda bir eriat sahibi k ld k, ona uy; bilmeyen lerin heveslerine uyma.” 30
“And olsun ki, senden önce nice rasüller gönderdik; onlara eler ve ço cuklar verdik. Allah' n izni olmadan hiçbir rasül bir ayet getiremez. Her eyin vakti ve süresi yazl d r. Allah diledi ini siler, diledi ini brak r; Ana Kitap O'nun kat ndad r.” 31
Tarihî süreç içinde eriatlar (formlar) tarznda tezahür eden ilâhî dinin formunun deimesini zorunlu klan husus, Nietzsche’nin ‘tarihd’ dedii deien eydir. Son vahiy (Kur'an Kerim) deki ‘imdi’ veya o tarihin gerek sinmesi olarak ortaya çkan formu (eriat) tarihin ilerlemesiyle (geçmesiyle) reforma tâbi tutmak (içtihadtecdid) müslümanlarn vicdanî entelektüel sorumluluunda olan bir husustur. slâmî evrensel öznelliin tarihî ortamlar la ilikisi ne ilk formu donduran ‘özcü’ bir ilikidir; ne de opurtunis32 bir ili kidir. Bu ikisinin ötesinde ‘yenidenkurucu’ bir ilikidir (tecdid). Bunu saha beden Hz. Ömer radiyallâhü anh ciddiyetle kavramt ve gereken admlar da kendi tarihsellii içinde atmtr. Ondan sonra bu yenilikçi damar (Ehlu’r Rey) clz da olsa bir müddet devam etti. Fakat gelenekçi damar (Ehlu’lEser,
Ehlu’lHadîs, Ehlu’sSunne) veya logosa33 kar mitos34 slâm toplumlarna egemen olmutur. slâm toplumlarnn çöküünün ana nedeni gelenein mutlak egemenlii ve deiimin alglanamamas ve yönetilememesidir. Yok sa slâm’dan uzaklama falan deildir. Geçmite vuku bulan ‘antsallatr ma’ ve ‘koruma’ anlamndaki bir tarih duygusu olarak gelenekçilik muhafa zakârlk, milliyetçilik, statükoculuk,35 saclk ve istikrar savunma ile akraba dr. Bu anlamda gelenekçilik ölülerin yaayan imandr. 36
Bu gelenekçilik, insann el becerilerini gelitirir, ancak, insann düün me ve aklî kabiliyetini dumura uratr. Bu balamda gelenein aslî nitelikle ri olarak ileri sürülen baz hususlar gözden geçirmemiz gerekir.
1. “Süreklilik” gelenein ‘sebebi vücudu’ olarak ileri sürülür. 37 Dorulu unu, metanetini vicdanmz ve yaam tecrübelerimizde ortaya koymu olan hususlar elbette ki sürekli olmaldr. Onlarn deitirilmesi bizim de yok ol mamz ve ‘kendi’mizi inkâr etmemiz, yabanclamamz, yozlamamz, soy suzlamamz anlamna gelir. Ancak bu, tarihte ürettiimiz veya devraldmz her eyin sürekli olaca anlamna gelemez. Hakiki istinatgâhlarn
38 veya deerini yitirmi olan sürekli olaca anlamna gelemez. Hakiki istinatgâhla rn veya deerini yitirmi olan sürekli olmamaldr. Bunlarn neler olduunu tespit etmek de Nietzsche’nin ‘plastik güç’ dedii koruyucu ve ayklayc kabiliyetin gücüne baldr. Süreklilik, sürekli ‘Ben’ diyebilmedir. Ancak, insan tekinde olduu gibi büyüme, deime içinde olmak kaydyla. Ge len(e)in imdi (hayat) içinde sürekli olarak uurlu ve kasdî bir ekilde tu tulmas gerekir. Yenilik, eskinin, kadîm olann yeninin aynasnda; asalet ise, yeni olann eskinin, kadîmin, öncekinin aynasnda görülmesidir.
deerli olamaz. Ancak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Ümmetim, mübarek bir ümmettir. Bann m , sonunun mu hay rl ol
duu bilinmez.” 41 Tarih, erdemlerimiz ile birlikte kusurlarmz da kurduumuz yerdir. Ta
rihte önce gelenin sonra gelenden zorunlu olarak bir üstünlüü olmad gibi; sonra gelenin önce gelene de zorunlu bir üstünlüü yoktur. Geçmiten imdiye tanabilecek, imdiyi kurmamza yardm edecek unsurlar bulma imkânmz ve hakkmz vardr. Ancak bu, geçmiin müzahrefatn
42 korumay veya ona sayg duymay gerektirmez. Kategorik olarak insann ‘imdi’de ürettii her ey –Macntyre’n dedii gibi gelecekte almaya mahkûm de ildir 43.
Bizim geleneimiz, selefin otoritesi üzerine kurulmutur. “ elttiba‘ hayrun mine’libtida‘ = öncekilere uymak, itaat etmek, yeni
lik ç karmaktan hay rl d r.” “ Küllü hayrin fî itba‘i men selef; ve küllü errîn fî ibtida‘i men halef =
Her türlü hay r öncekilere uymakta; her türlü er de sonrakilerin ç kard k lar ndad r.” Çinenmi, gidilen yol anlamnda ‘sünnet’ kavramnn sünnî dinî düüncedeki otoritesi ve yeri ‘Ehli Sünnet’in gelenekçiliini ve geçmie ba lln gösterir. 44
3. Gelenein üçüncü nitelii, kâmil ve eksiksiz olduu inancdr 45. Bir kül türü, bir toplumu çürüten ve çökerten ey ite bu inançtr. Bu inanca sahip olanlar, olu halinde olan için sezici bir içgüdüsü yoktur. Olu halinde olan alglama kapasitesi yoktur. Yeni olan her eyi ‘türedi’ olarak görür. cat çka ranlar ho karlanmaz. Eski köye yeni âdet getirenler lanetlenir. “Her yeni lik (bid’at) dalalettir ve bunu çkaran da cehennemliktir.” Bilge, adil ve hakka niyetli olabilirsiniz; ancak, yeterlilik duygusuna kaplmsanz çökü kaçnlmazdr. Osmanl toplumu bunun iyi bir örneidir.
4. Gelenein kurucuaslna veya asrna yaknlk, otantiklik46, sahihlik hissi (ortodoksi47)48 gelenein aslî bir niteliidir. Burada da kurucu asllarn de imez dorularn nasl teoriletirilecei önemli bir sorundur. Kurucu asllar tarihsel olaylar ve onlarn dogmalatrlm ekilleri midir (Hristiyanlk); akla, ahlâka ters olan asllar mdr (Seçilmilik, özel ahid, vaadlerYahudilik); Yoksa Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin (610 632) evrensel ilkelerini deil de formunu da (eriat) asllatrmak mdr (Ehli Sünnet). Bunlarn iyice tartl mas gerekir. Ortodoksi her zaman bütün gerçeklii tüketmez. Bu bir yanl gdr.49
5. Kaytszartsz itaat istei gelenein bir dier hususiyetidir.50 taat, otorite çeidine göre meruiyet kazanr veya kazanmaz. Gelenek eer, aklî ve ahlâkî bir otoriteye itaate çaryorsa merudur. Çünkü makes51 yeri vic danmzdr ve ma’naya her zaman açktr. liki ahlâk, hukuk, rza, özgürlük, maslahat zeminine dayanyordur. Ancak, otorite akl d ve güç temeline dayanyorsa gayri merudur. slâm’n otoriteleri Allah (Kur’an), Peygamber (Hadîs) ve AklVicdandr. Akl d otoriteler ise kategorik olarak tarih, top lum (rk), devlet, para, içgüdüler, lider, parti, snf vs. olabilir.
6. Gelenein aslî bir nitelii de toplumsal hayatta ‘hiyerarik52’ olarak te
46 Authenticity: gerçek olma özellii, orijinallik, doruluk; içten samimi 47 Orthodox: (s.) doktrini salam; . Dinsel inançlarna sadk; doru, tam, uygun; (b. h.) Ortodoks kilisesine mensup; yürürlükteki usule uygun. orthodoxly (z.) kabul edilmi bir fikre uygun olarak. orthodoxy (i.) Ortodoksluk; akidenin doruluu. 48 Armaan, a.g.e., 20. 49 Mezheblere balanmak mecburiyeti yetersizlikten domutur. Bu nedenlede ksmî bilgi sahibininde uygulama alan eriatn temelini oluturan Kur'an Kerim ve Hadisi eriflerin belirleyiciliinde ki seçicilik geliigüzelde olunca doacak tehlike ile taklid çerçevesindeki ittiba farkn gözetmek gerekir. Bu nedenledir ki senelerin taklîdî planda geçmesi bunu göstermektedir. Çünkü Kur'an Kerim ve Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin gösterdii yolda fazla tartmalarn douraca ve ha dislerin yok pahasna irdelenerek hükümsüzlük içerisinde eritilmesinin de iyi bir netice dourmayaca ve dourmad görülmektedir. Çünkü Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin dinî hayat sürekli olarak kitabî olarak deil sosyal hayatn içeri sinde “görmealglamauygulama) olarak belirttiini unutmamak gerekir. (Bilhassa
en önemli bir ibadet olan namaz için: “Beni nasl namaz
cessüm etmesidir. 53 Hiyerari’nin tek meruiyet kayna ahlâk (takva) ve ehliyettir. Estetik olarak da beeni duygusunun gelimiliidir. Kurumlar, maslahat ilkesi ile birlikte bu ilkelere göre hiyerarize edilmelidir. Bunlarn dnda (para, güç, rk vs.) hiçbir hiyerari meruiyeti yoktur. Bunlarn dn daki hiyerariler (monari, aristokrasi, din adamlarteokrasi) toplumu ve kültürü çürütücüdür. Uzakdounun ve Yeni Eflâtunculuun mistik karakterli hiyerari anlaylar ontik ve piramidal54 olarak yukardan aa (düü) dikey iken; brahimî monoteist evrensel slâm’n hiyerari anlay etik balamda, yatay düzlemde önileri (Tevbe, 61; Vaka, 10) ve arkageri (Tevbe, 81; Fetih, 11) eklindedir.
7. stikrar, gelenein bir dier niteliidir. 55 stikrar, insanolunun güven, huzur ve tembellik duygularnn bir tezahürüdür. Hayatn sürekli hareket halinde oluu, ontolojik56 olarak istikrar imkânsz klar. Doru olan haf za ve alg gücünü birletirerek geçici istikrarlar kurmaktr. Haf za sabit olan, alg ise geçici olan ve olu halinde olan alglar. Çounlukla istikrar olarak algla nan ‘rutin’ uurun kaybolmasdr. Uyuma ve gevi getirme bütünlüü çürü tür. stikrar genellikle egemen snflar savunur. Oysa toplum snflara ayrl msa kavramlar ayn anlama gelmemeye balar. stikrar savunanlar çou zaman snfsal, zümresel çkarlarn savunuyorlardr.
Sonuç olarak, insan özgür ve potansiyelleri de henüz tükenmemi, açl mam olduu için yanl, eksik ve snrl eyler üretebildii gibi; doru, da yankl ve yararl eyler de üretebilmektedir. Her geçmiin bir deer olduu düüncesi yanl olduu gibi; her yeninin de deer olduu düüncesi ayn oranda doru ve yanltr. Önemli olan Allah Teâlâ’nn bize vermi olduu plastik gücü (vicdan, akl, irade) güçlendirerek geçmiten seçimler yapabil mek ve gelecei yaratmaktr. Tarihin salt tekerrür olduuna inananlar ise tarihi yapanlarn nesnesi olmulardr.]57
53 Armaan, a.g.e., 20. 54 Piramidal:piramit eklinde, piramit gibi, 55 Armaan, a.g.e., 20. 56 Ontology: (i.) yaratklar bilgisi, yaratl ilmi, ontoloji; gerçein asl kendisini ve niteliini inceleyen konu. ontologic(al) (s.) yaratklar bilgisine ait, ontolojik. ontologist (i.) yaratklar bilgisi âlimi, ontolojist. 57 (GÜLER, 3:2 2005)
Osmanl ilim geleneinin son halkalarndan biri olan M. Hamdi Yazr'n, yenilenmenin (tecdid) zarûrîlii ve usûlü hakknda yazm olduu bir maka lesinde “Bir asl n geli me seyrini takip etmeyen ve ilk vukua gelenin etra
f nda bir tekâmül silsilesi olmayan yenilikler tam bir ölümdür” diyen Yazr, deien artlara göre lüzumlu gördüü deime ve yenilenmenin artlarn u veciz ifâdelerle ortaya koymaktadr:
“Her asrda dinimizin yenilenmesini58 beklemek hakkmz ve bu yenili i yapacak olana nail olabilmek için çalmak vazifemizdir (...) unu iyi ha trlamak gerekir ki, her zaman söylediim gibi, yenilik deimek ve bo zulmak deildir. slam'da en büyük düstur Allah'n birlii olduu için, bü tün dier esaslar bu Birlik düsturunun gelimesi bakmndan tesirli olacak ve bütün yeniliklerde bu görü mahfuz tutularak (Ümmetin Hüviyeti) gö zetilecektir. Bu suretle her asrda vukua gelen fikrî ve maddî hadiseler tecrübe ile tetkik edilip esaslarn tatbik ekillerine baklacak ve bu suret le, bir taraftan, tecrübî ve istikraî, dier taraftan, amelî ve istintacî 59 iki yönlü bir seyir ile buluma ekline varlacak ve neticede, ümmetin haya tna uurlu veya uursuz olarak giren yeni hadiselerin dini ve er'i sahih nesebi belirtilip tespit olunacak, tehlikeli araz olan bid'atlerle hayat se beplerinden ileri gelen yeni gelimeler birbirinden ayrlp, bir ksm siline cek, bir ksmnda karar klnacak ve nihayet, akllar ile hisler birletirilecek vicdanlara, yeni ihtiyaçlar tatmin eden yeni bir etaret ve emniyet nevesi verilmesine itina edilecektir. Nass halindeki esaslar muhafaza edilecek ve fakat teferruat ve tatbikat bakmndan yenilikler usûle gele cek, daha dorusu, benimseyeceimiz yeniliklerle benimsemeyeceimiz yeniliklerin hududu ayrlmak gibi vicdani bir gelime elde edilecek ve bu yoldan içtimai nefis fetret ve nifaktan kurtulacaktr. Yenilik yapacak olan, birlii krmayacak, ikak artrmayacak, iin esasn inkâr etmeyecek, te ferruat asldan ayrmayacak, istikametten sapmayacak, mücerret heves lere kaplarak ümmetin vicdann yabanc vicdanlar gibi yapmaya çal mayacak ve ümmetin ahsiyetini ortadan kaldracak bid'atlere yol açma yacaktr. Yenilik bize nefret deil sevgi alayacak, korku ve endie deil güvenlik getirecektir”60.
Yazr'n bu düüncelerini, “deiim içinde devamllk” ve “deierek kendisi kalmak” eklinde özetlemek mümkündür 61. Tarihte slam Medeni yetini kuran müslüman milletlerin kendi varlklarn sürdürmeleri, insanla marufta62 öncülük etmeleri de ancak bu sayede mümkün olabilir.63
Konumuza dönecek olursak tasavvuf bize neyi kazandrmak istiyor. Belki çok noksan taraf da olabilir. Ancak keskinlii giderilmemi fikir ve sistemler her zaman kymetli evlatlarn yok ederken doruluk ve dürüstlük adna yapmlar ve bundan rahatszda olmamlardr. 64 Bu türlü gidiatlar devlet lerin yklmasna sebep olduu gibi gerilemenin temellerini atmtr. Meselâ; Osmanlnn ilimde gerilemesi Molla Lûtfi (hyt. 1494)’nin idamyla balam ve devam etmitir. Çünkü tenkit edilmeyi hazmedemeyen bir ilim ehlinin yanl daha sonra kalplanca kaldrlmas mümkün olmayan talar gibi olmu akan nehirleri duraanlatrp kokmu sular haline getirmitir. Kii, kitaplardan örendiklerini, Molla Lûtfi'nin kiiliinden ve hayatndan ören dikleriyle tamamlamadkça bir yan eksik kalacaktr. Kiinin yaadkça, kendi nefsiyle mücadele içinde olmas gerektiini örenmesidir; kör nefsin kendi sini dürtüp durduu temelsiz ihtiras, kskançl, garaz, kendi yararna ba kalarnn zararna göz yummay, bunlar günahsz insanlarn ölümüne yol açacak kerteye gidecek olan bir kin derecesine vardrmay bütün bunlar kendisine öütleyip duran Nefsi Emmâreyi yenmesi gerekmektedir.
Molla Lûtfî kaddese’llâhü srrahu’laziz (hyt. 1494) Sahn müderrisli inden idam sehpasna giden yolda bir “kskançlk kurban”65 olurken onun yardmna yetimeyen kiilerdeki noksanln ne olduunu çok iyi düünmek gerekir.
Eer resmen zndk ve mülhid ilan edilmedii ve bu sebeple hüküm giymedii için eyh Bedreddîn'i saymazsak, Osmanl ilmiye gelenei içinde 15. yüzylda resmen zndklk ve mülhidlik ile suçlanarak idam edi len ilk ahsiyet, Molla Lûtfî'dir. Ama o eyh Bedreddîn'den farkl olarak, sûfi çevrelerle ilikisi ve yaknl olmasna ramen onlardan herhangi bi rine mensup deildi.
Yaad dönemde meslektalar arasnda “Deli Lûtfî” diye mehur ol duuna baklrsa, kalplam Osmanl ulema tipinin oldukça dnda bir karakter çizen Molla Lûtfi önce Medresei Sâbi'de, sonra Medresei Sâmin'de müderrislik yapt anlalyor. Ancak onun bilgisini datmak için kendisini aramakta ve beklemekte olan örencilerine ve örenmek isteyenlere her gittiinde, bindii hayvann kapnn halkasna kendisi balayacak ve önüne yemini kendisi koyacak kadar tabii; klk kyafetinden bir ayrcalk beklemeyecek kadar gösteriten uzak zavâhire kar umursuz olmas arkadalarn çileden çkaryordu. Sahn müderrisli inin, Osmanl yüksek ilmiyesinin hiyerarik sisteminde, önemli bürokra tik mevkilere geçi makam ve bu makamn o devirde sekiz kiilik dar bir kontenjan olduunu bilmek, Molla Lûtfî'nin rakiplerine kar hareket ve davranlarn, rakiplerinin kendisine kar tutumlarn ve nihayet bana gelenleri anlamak bakmndan çok önemlidir. Molla Lûtfî, Sahn'daki mes lektalarn küçümsemektedir. Üstelik bu konudaki hissiyatn onlarn g yabna veya yüzlerine kar söylemekten de geri durmamaktadr. Bu mi zac sebebiyle kaynaklarn “Lâübâlî ve ve meczûbnak ve melâmî üslûb tekellüf meslûb”, “Lâübâlî ve ûrîdereng” diye niteledikleri, biraz klk kyafetine olan ilgisizlii ve pejmürdelii, fakat daha çok ineleyici di li, herkesin içinde yapt kaba akalar yüzünden, “beyne'lmevâlî Deli Lûtfî dimekle ma'rûf' Molla Lûtfî, hiç üphesiz ki bu tavrlarn yalnz meslektalarna deil, baz devlet adamlarna kar da sergiliyor ve onlar da yldryordu. Özellikle Sahn'daki meslektalar ve tabii ayn zamanda rakipleri Molla Arap, Molla zârî diye mehur Kâsm Germiyânî, Molla Ahaveyn lakabyla tannan Molla Muhyiddîn b. Mehmed, Hatipzâde Mol la Muhyiddîn Mehmed ve ksaca Efdalzâde olarak bilinen Molla Hamîdeddîn gibi ulemann yazd eserler hakknda aalayc ve küçüm seyici ifadeleri, onlar çileden çkaryor ve Molla Lûtfî'ye di biletiyordu. Çünkü O, Fatih Sultan Mehmet ve II. Sultan Bayezit'in, meclislerinde, sa rayn bir gelenei olarak toplanan ve seçtikleri konular üzerinde, huzurla rnda kendilerine tartmalar yaptrdklar bilginler arasndayd. Kütüpha nesinin banda bulunduu zamanlarda olsun, daha sonralar olsun, Fa tih'le iki arkada gibi akalamalar, zekâsnn nasl kvlcmlar saçtn göstermektedir. O, kiiliini daha önceki bilginlerin, sonradan gelenlerce tek elkitab bilinen, dokunulmaz saylan eserlerinde yanllar bulacak kadar derin bilgisinde ye bunlar ortaya koyacak kadar cesaretinde gös teriyor deildir. O, bu yanllar doru saymay, görmezden gelmeyi nef sine yediremedii için, açklamadan edememitir.
26 | Niyâzî i Msrî kaddese’llâhü srrahu’l azîz
kldktan sonra orada akam namazna kadar Sahihi Buhari'den hadisler okur ve onlar açklard. Sahihi Buhari'yi açt zaman gözyalarn tuta maz, bunlar kitabn üzerine iner ve kitap bitinceye kadar alard. Yine bir gün, her gün ikindi namazndan sonra yapt gibi, eyh Vefa tekkesinde Buharî naklederken Hazreti Ali kerreme’llâhü vecheye ait bir hikâye çk t.
Hz. Ali kerreme’llâhü veche, gazvelerinden birinde vücuduna ok sap lanm, sava bitmeden ok krlm ve temren66 vücudunda kalmtr; temrenin ztrab cierine ilemitir. Açlan yara bana iler açmtr. Haz reti Ali kerreme’llâhü veche canndan usanp bu tür bir bitmez, onulmaz derde uradndan iyice dertlenmitir. O kanl hrsz gizlendii yerden cerrahlar çkarp ele geçirmek istedikçe Hazret dayanamayp inlemekte dir. Cerrahi müdahalenin acsna dayanamayacan anlayan Hz. Ali kerreme’llâhü veche, cerraha namaza durmak istediini bildirmi ve böy lece ok ancak o namazda iken çkarlabilmitir. Bunun sebebi, Hz. Ali kerreme’llâhü vechenin namazda kendini tamamyla Allah Teâlâ'ya ver mesi, huu içinde ibadet etmesi dolaysyla cerrahi müdahalenin acsn duymamasdr. Mevlânâ Lûtfi bu kssay anlattktan sonra alaya alaya
“Hakikat i hal salât budur. Yoksa bizim k ldum z amel kuru k yam ve inhinad r.67 Anda fâyide yoktur” (ite asl namaz budur; yoksa bizim kldmz kuru kalkp eilmedir, onda faide yoktur), buyurmutur. 68
Ancak bu derste hazr olan ve hocalarna kin besleyen bir ksm tale be, bu sözünü “vâk' hâle muhalif nakl” deyip bu sözü f rsat bildiler. Arap Molla, Hatipzade, zâri 69 bunu bir iftira ekline soktular. Zamann vezirlerinden skender Paa'nn70 gönlü de Molla Lûtfi'ye krk olmasn dan dolay, “Molla Lûtfi dâll ve mudilidir, vücudu dini mübini muhilldir” diye padiaha tefti olunmasn arz eder. Padiah kendisine bu uydurma iftira anlatlnca bozulup 'bu, uydurulmu bir iftiradan baka bir ey deildir deyip 'hay r, bu haber doru deildir; bu sözün ve bu ko nunun doru olmas ihtimalden uzakt r. Bu husus görülsün' deye ferman
etmitir. Neticede âlimlerin en bilginlerinden Hatipzade, Efdalüddin, Mevlâna
Ahaveyn ve baka ileri gelenlerden meclis kurdular. Molla Lûtfi'nin der sinde hazr bulunan ders arkadalar, Molla Lûtfi'yi teftie geldiklerinde ve o mahut mecliste 'namaz dedikleri kuru kalk p eilmedir, ona itibar yoktur' dedi diye, Molla Lûtfi'nin sözünü gerçee aykr olarak anlattlar. Meclis kurulup da Molla Lûtfi'yi getirdiklerinde kendisine dediler ki:
“Sen Allah' n bu kadar lutfuna mazhar olmu bir ki isin. çin faziletler le dopdolu bir bilgi hazinesi olduu halde, hidayet yolundan çk p dalalet yoluna yönelmi sin.”
Molla Lûtfi, “hâzihi firyei bilâ mirye”71 deyip öyle dedi: “Benim Allah Teâlâ taraf ndan gelen imanm ve doruluum, Allah
Teâlâ'nn bunda yazl olan emirler ve nehiyler hakknda imanm mu hakkaktr. Ben esasta slam dinindenim, yedi kat gökler gibi hiçbir bo zuk yanm yoktur ve benim güzel itikadmn günei, zeval bulmaktan yücedir. Benim dindarlmn tad ilhad zehriyle aclanmamtr; benim itikadmn ükrü zeval bulmaktan uzaktr. Benim için bu hususta söyle nenler yalan ve bo laftr. Hââ bende küfür ve ilhad olsun, bu küfrü kâ firlerden baka ileyenler yoktur” diye sözünü bitirdi.
Bu mecliste iki yüz kadar kimse vard. Her biri bir madde nakl edüp “hakikaten o Hak ile bat l ay rt eden kâfi bir sözdür; o, bir aka deildir”, diye gerçekmi gibi Molla'nn ilhadna ehadet eylediler. Molla Lûtfi,