ÖnsÖz · 2020. 12. 3. · 2 ÖnsÖz 1-5 nisan 2020 tarihlerinde la blanche otel bodrum’da...

74
1

Upload: others

Post on 13-Feb-2021

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 1

  • 2

    ÖNSÖZ

    1-5 Nisan 2020 tarihlerinde La Blanche Otel Bodrum’da düzenleyeceğimiz 36. Ulusal Klinik Nörofizyoloji EEG-EMG Kongresi, yaşanan COVID-19 Pandemisi nedeniyle ile 28 Ekim - 01 Kasım 2020 tarihine ertelemiştik. Covid-19 Pandemisinin giderek artması ve toplum sağlığını tehdit etmesi nedeni ile bu yıl gerçekleştireceğimiz 36. Ulusal Klinik Nörofizyoloji EEG-EMG Kongremizi 2021 yılına erteledik. 36. Ulusal Klinik Nörofizyoloji EEG-EMG Kongresi 27 Ekim-31 Ekim 2021 tarihlerinde La Blanche Otel- Bodrum’da düzenlenecektir. www.norofizyoloji2021.org Bu yıl ki kongremizi, kongremizin tarihlerinde sanal kongre olarak gerçekleştireceğiz. Ayrıca derneğimizin ilk sanal kongresini gerçekleştireceğiz. 1. Ulusal Klinik Nörofizyoloji EEG-EMG Sanal Kongresi, 20 - 22 Kasım 2020 tarihlerinde online kongre olarak gerçekleşecektir. Geçen yıllarda olduğu gibi zengin bilimsel içerikle, geçmişten geleceğe uzanan bir bakışla dolu dolu şölen tadında geçirdiğimiz kongrelerimiz gibi sanal kongremizde de hep birlikte olalım. Sözel ve poster bilimsel tebliğleriniz ve katkılarınız her zamanki gibi kongremizin en özel tarafını oluşturacak. 1. Ulusal Klinik Nörofizyoloji EEG-EMG Sanal Kongresi’ne, Nörofizyoloji ile ilgili olan Nöroloji, Beyin Cerrahisi, Algoloji, Fizik Tedavi ve Romatoloji alanlarında çalışan tüm hekimlerimiz davetlidir. Sanal kongremizin detayları netleştikçe sizlerle paylaşmayı sürdüreceğiz. Güncel bilgileri www.norofizyoloji2020.org web sitemizden takip edebilirsiniz. Saygılarımızla, TKNEED Yönetim Kurulu & Kongre Düzenleme Kurulu adına Başkan Prof. Dr. Burhanettin Uludağ

  • 3

    KURULLAR

    Türkiye Klinik Nörofizyoloji EEG-EMG DerneğiYönetim KuruluOnursal Başkan

    Prof. Dr. Cumhur ERTEKİNBaşkan

    Prof. Dr. Burhanettin ULUDAĞ2. Başkan

    Prof. Dr. Barış BAKLANSekreter

    Doç. Dr. Figen TOKUÇOĞLUSayman

    Prof. Dr. Fikret BADEMKIRANÜyeler

    Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİProf. Dr. Berrin AKTEKİN

    Prof. Dr. Cengiz TATAROĞLU

    1. Ulusal Klinik Nörofizyoloji EEG-EMG Sanal Kongresi Düzenleme Kurulu

    Onursal BaşkanProf. Dr. Cumhur ERTEKİN

    BaşkanProf. Dr. Burhanettin ULUDAĞ

    2. BaşkanProf. Dr. Barış BAKLAN

    Bilimsel SekreteryaProf. Dr. Hacer Erdem Tilki

    Kongre SaymanıProf.Dr. İbrahim Öztura

    Düzenleme Kurulu ÜyeleriProf. Dr. Berrin Aktekin

    Prof. Dr. Cengiz Tataroğlu Prof. Dr. Fikret Bademkıran Prof. Dr. Mehmet Demirci Doç. Dr. Figen Tokuçoğlu

  • 4

    BİLİMSEL PROGRAM

    20 KASIM 2020, CUMA

    SAAT SALON A SALON B15:30 - 16:00 Açılış Seremonisi

    16:00 - 17:00

    EMG Oturumu IOturum Başkanı: Bülent Cengiz

    Elektrofizyolojide Cihazlar ve Teknik SorunlarBülent Cengiz

    Üst Ekstremite Tuzak Nöropati EMG’siCengiz Tataroğlu

    EEG Oturumu IOturum Başkanı: Erhan Bilir

    Normal EEGİbrahim Öztura

    Anormal EEG ;

    I. Epileptiform AnormalliklerSemai Bek

    II. Nonepileptiform AnormalliklerZeki Gökçil

    17:00 - 17:15 KAHVE ARASI

    17:15 - 17:45

    EMG Oturumu IIOturum Başkanı: Emre Öge

    Alt Ekstremite Tuzak Nöropati EMG’siFigen Tokuçoğlu

    Üst ve Alt Ekstremite Radikülopatilerine YaklaşımEmre Öge

    EEG Oturumu IIOturum Başkanı: Barış Baklan

    Benign EEG VaryantlarıAylin Bican

    Bilinç Bozukluklarında EEG nin RolüNeşe Dericioğlu

    18:15 - 19:00 AKŞAM YEMEĞİ

    19:00 - 19:30

    Oturum Başkanı: Kayıhan Uluç

    Brakial Pleksus EMG’siKayıhan Uluç

    Oturum Başkanı: İbrahim Bora

    Epilepsi de İlaca Başlama ve İzlem de EEG nin YeriNaz Yeni

    19:30 - 19:45 KAHVE ARASI

    19:45 - 20:45

    UCB UYDU SEMPOZYUMU(UCB Koşulsuz Desteği ile)

    Epilepside Özel Hasta GruplarıOturum Başkanı: İbrahim Aydoğdu

    Yaşlı ve Epilepsiİbrahim Aydoğdu

    20:45 - 21:45

    Oturum Başkanı: Hatice Tankişi

    The Neurophysoiology and Lived Experience of Severe Sensory NeuropathyJonathan Cole

  • 5

    BİLİMSEL PROGRAM

    21 KASIM 2020, CUMARTESİ

    SAAT SALON A SALON B

    09:00 - 10:30

    EMG Oturmu IIIOturum Başkanı: Özden Şener

    Lumbosakral Pleksus EMG’siFikret Bademkıran

    EMG’de Demiyeliniazasyon Aksonal DejenerasyonÇağrı Temuçin

    Miyopatide EMGÖzden Şener

    İntraoperatif MonitorizasyonOturum Başkanı: Berrin Aktekin

    Temel PrensiplerKubilay Varlı

    Kortikal HaritalamaBerrin Aktekin

    Spinal NöromonitorizasyonPınar Yalınay

    10:30 - 10:45 KAHVE ARASI

    10:45 - 11:15

    EMG Oturumu IVOturum Başkanı: Mustafa Ertaş

    Repetetif Sinir UyarımıBarış Baslo

    Tek Lif EMGMustafa Ertaş

    EEG Oturumu IIIOturum Başkanı: Destina Yalçın

    Refleks Epilepsilerde EEGBetül Baykan

    Fokal Yavaş Aktivite İktal, İnteriktalİbrahim Bora

    11:45 - 12:30 ÖĞLE YEMEĞİ

    12:30 - 13:15

    EMG Oturum VOturum Başkanı: Bülent Cengiz

    Polinöropatinin Elektrofizyolojik TanısıHatice Tankişi

    EEG Oturumu IVOturum Başkanı: Barış Baklan

    Kortikal Gelişim Anormalliklerinde EEGSerap Saygı

    13:15 - 14:00

    CSL BEHRING UYDU SEMPOZYUMUOturum Başkanı: Hacer Erdem Tilki

    Kronik İnflamatuar Demiyelinizan Polinöropati ve Myastenia Graviste IVIG TedavisiÖzden Şener

    14:00 - 14:15 KAHVE ARASI

    14:15 - 15:45

    EMG Oturumu VIOturum Başkanı: Hilmi Uysal

    Erişkinlerde Motor Nöron Hastalıkları EMGHilmi Uysal

    Çocuklarda Motor Hastalıkları EMGElif Kocasoy Orhan

    Enflamatuvar Polinöropatilerde EMGReha Kuruoğlu

    Uyku TıbbıOturum Başkanı: Derya Karadeniz

    Rüyadan KabuslaraSevda İsmailoğulları

    Uykuda Hareket BozukluklarıGülçin Benbir Şenel

    NREM ParasomnileriDeniz Tuncel

    15:45 - 16:00 KAHVE ARASI

  • 6

    BİLİMSEL PROGRAM

    21 KASIM 2020, CUMARTESİ

    SAAT SALON A SALON B

    16:00 - 17:00

    KonferansOturum Başkanı: Berrin Aktekin

    Resting State Cortical EEG Rhythms in Neurodegenerative Dementing DisordersClaudio Babiloni

    Sözel Bildiri EEG 1Oturum Başkanları: Şeyma Çiftçi, Ayşen Sözen Ekinci

    S01 - S02 - S03 - S04 - S05

    17:45 - 18:30

    Oturum Başkanı: Yeşim Parman

    Küçük Lif Nöropatileri ve FABRY HastalığıYeşim Parman

    Sözel Bildiri EMG 1Oturum Başkanları: Şeyma Çiftçi, Ayşen Sözen Ekinci

    S06 - S07 - S08 - S09 - S10 - S11 - S12 - S13

  • 7

    BİLİMSEL PROGRAM

    22 KASIM 2020, PAZARSAAT SALON A SALON B SALON C

    09:00 - 10:00

    EMG Oturumu VIIOturum Başkanı: Bülent Cengiz

    Tek Motor Ünit AnaliziHacer Erdem Tilki

    Çoklu Otomatik Motor Ünit Analiz TeknikleriBülent Cengiz

    Status Epiletikusda EEGOturum Başkanı: Oğuz Osman Erdinç

    Status EEG ÖrnekleriEbru Altındağ

    Status Tedavisinde EEG’ nin YeriCanan Aykut Bingöl

    Sözel Bildiri EMG 2Oturum Başkanları: Elif Orhon, Leyla Baysal

    S14 - S15 - S16 - S18

    10:00 - 10:15 KAHVE ARASI

    10:15 - 11:15

    EMG Oturumu VIIIOturum Başkanı: İhsan Şükrü Şengün

    Enfalamuvar Nöropatilerde Tedavi GüncellemelerNecdet Karlı

    Nöropatik Ağrı Tedavisinde Neredeyiz?İhsan Şükrü Şengün

    EEG Oturumu VOturum Başkanları: Sevim Baybaş, Canan Aykut Bingöl

    Dirençli Fokal Epilepsilerde EEGKadriye Ağan

    Dirençli Jeneralize Epilepsilerde EEGNerses Bebek

    Sözel Bildiri EMG 3Oturum Başkanları: Vildan Yayla, Yaprak Seçil

    S19 - S20 - S21 - S22 - S23 - S24

    11:15 - 11:30 KAHVE ARASI

    11:30 - 12:00

    EMG Oturumu IXOturum Başkanı: Burhanettin Uludağ

    Tanısal TMS UygulamalarıBurhanettin Uludağ

    Oturum Başkanı: Berrin Aktekin

    İnvazive EEGCandan Gürses

    12:00 - 13:00 ÖĞLE YEMEĞİ

    13:00 - 14:00

    EMG Oturumu XOturum Başkanı: Bülent Cengiz

    rTMS: Tedavi UygulamalarıGökçem Yıldız

    Transkraniyel Elektrik Uyarım: Tedavide Yeri Var Mı?Ayşegül Gündüz

    EEG Oturumu VIOturum Başkanları: Erhan Bilir, Naz Yeni

    İlginç Olgu Örnekleri ile Video EEG 1İrem Yıldırım

    İlginç Olgu Örnekleri ile Video EEG 2İrem Fatma Uludağ

    Sözel Bildiri EMG 4Oturum Başkanları: Fikret Aysal, Çağlar Sarılar

    S25 - S26 - S27 - S28

    14:00 - 14:15 KAHVE ARASI

  • 8

    BİLİMSEL PROGRAM

    22 KASIM 2020, PAZARSAAT SALON A SALON B SALON C

    14:15 - 16:00

    EMG Oturumu XIDisfaji Değerlendirmesinde EMGİbrahim Aydoğdu

    Solunum Kasları EMG’siMehmet Demirci

    Laringeal EMGMünevver Gökyiğit

    Epileptojenik Alanın Elektrofizyolojik Yöntemlerle BelirlenmesiOturum Başkanları: Çiğdem Özkara, İrsel Tezer

    Epilepsi cerrahisi ve öncesi hazırlıklarÇiğdem Özkara

    İnteriktal ve İktal EEGİrsel Tezer

    Source LocalisationSandor Beniczky

    Derinlik Kayıtlarda “Fast Ripples” JJean Gotman

    Soru ve Tartışma

    Sözel Bildiri EEG 2Oturum Başkanları: Neşe Dericioğlu, Semai Bek

    S31- S32 - S35 - S36 - S37

    16:00 - 16:15 KAHVE ARASI

    16:15 - 17:15

    EMG Oturumu XIIOturum Başkanı: Zafer Çolakoğlu

    Video Kayıtlarla İğne EMGZafer Çolakoğlu

    Pelvik taban EMG’siNilgün Araç

    EEG Oturumu VIIOturum Başkanı: Barış Baklan

    Uyku Epilepsi İlişkisiKezban Aslan Kara

    Uykunun Sessiz Nöbetleri (ESES)Sema Saltık

    Sözel Bildiri EMG 5Oturum Başkanları: Cengiz Tataroğlu, Çağdaş Erdoğan

    S38 - S39 - S42

    17:15 - 17:30 KAHVE ARASI

    17.30 - 18.30

    EMG Oturumu XIIIOturum Başkanı: Alev Leventoğlu

    Otonomik TestlerAlev Leventoğlu

    VEP ve SSEPNeşe Çelebisoy

    Sözel Bildiri EMG 6Oturum Başkanları: Şeyma Çiftçi, Ayşen Sözen Ekinci

    S43 - S44 - S45 - S46 - S47

    Sözel Bildiri EMG 7Oturum Başkanları: Alev Leventoğlu, Gökçem Yıldız

    S48 - S49 - S51 - S52 - S53

    18.30 KAPANIŞ

  • 9

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-01]Non-konvülsif status epileptikus tanısında Salzburg EEG kriterleri ve prognoz Merve Melodi Çakar, Leyla Baysal Kıraç, Güneş Altıokka Uzun, Babürhan GüldikenTrakya Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Amaç: Non-konvulsif status epileptikus (NKSE) tanısını doğru olarak koymak tedavi ve prognoz açısından önemlidir. NKSE tanısını doğrulamak için bir süre önce Salzburg EEG kriterleri önerilmiştir. Bu çalışmada NKSE tanısı konulmuş hastaların EEG’leri Salzburg kriterlerine göre yeniden incelenmiş, bu kriterlerin progonoza katkısı değerlendirilmiştir. Yöntem: Çalışmaya kliniğimizde 2015-2020 yılları arasında deneyimli bir epilepsi uzmanı tarafından NKSE tanısı konulmuş 37 hasta (yaş ort 58.4 ± 18.5. (20-87), 25 kadın, 12 erkek) dahil edildi. Hastaların klinik bulguları ve Salzburg kriterlerine göre EEG bulguları birbirinden bağımsız iki kişi tarafından retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Daha önce NKSE tanısı konulmuş 37 hastaya ait 53 EEG’de en sık saptanan anormal bulgu ritmik delta aktivitesi (%49), jeneralize periodik deşarjlar (%23) ve lateralize periodik deşarjlar (%19) idi. Salzburg kriterlerine göre EEG’lerin 25’i (%47) şüpheli, 21’i (%40) kesin NKSE olarak sınıflandırıldı. Yedi EEG’de (%13) bulgular Salzburg kriterlerine göre NKSE tanısını karşılamıyordu. EEG’lerin 5’inde (%9) frekansı 2.5 Hz’in üzerinde epileptiform deşarjlar, 14’ünde (%26) spasyotemporal evolüsyon gösteren; 25’inde (%47) ise fluktuasyon gösteren frekansı 2.5 Hz’in altında diken dalgalar ya da ritmik delta aktivitesi dikkat çekti. Dokuz EEG’nin çekimi sırasında i.v diazepam uygulandı. Altı EEG’de sadece patolojik bulgular, iki hastada ise klinik ve patolojik EEG bulguları düzeldi.En sık NKSE etyolojisi serebrovasküler hastalıklardı (%40). Hastaların %73’ünün bilinen epilepsi öyküsü yoktu. Hastaların %27’si tedaviye dirençli NKSE olarak değerlendirilmişti. Bir hafta ile 4 yıl arasında değişen izlem sürelerinde hastaların %32’si kaybedildi. Salzburg EEG kriterilerini karşılamayan 6 hastanın 4’ünde etyolojide intrakraniyel kitle saptandı. Bu hastaların 5’inde konvulsif status epileptikus öyküsü vardı. Bu hastalara 2. ya da 3. basamak antiepileptik tedavi uygulanmıştı. İzlemlerinde hastaların 3’ünün tedavi sonrası bilinç durumları düzeldi ve bir daha benzer atakları olmadı. İki hasta ise kaybedildi. Sonuç: NKSE mortalitesi yüksek bir durumdur, doğru tanı konulması ve uygun tedavi verilmesi önemlidir. Salzburg EEG kriterlerinin NKSE’yi hastaların kliniklerinden bağımsız olarak değerlendirmekte yüksek oranda tanısal duyarlılığının olduğu düşünülmüştür. Anahtar Kelimeler: epilepsi, status epileptikus, non-konvülsif status epileptikus, Salzburg EEG kriterleri

    [S-02]Creutzfeld-Jakop Olgularında EEG ve Beyin MR Bulguları Arasındaki Korelasyonun Değerlendirilmesi: Ön Rapor Ülkühan DüzgünGülhane Eğitim Araştırma Hastanesi Giriş: Creutzfelt-jakop hastalığı (CJH) en sık görülen prion hastalığıdır. Hızlı başlangıçlı progresif demansın baskın olduğu, miyokloniler, piramidal, ekstrapiramidal, serebeller, görsel belirtiler ile prezente olur. Kesin tanı beyin biyopsisi veya otopsi materyallerinin histolojik incelenmesi ile konur. Manyetik rezonas görüntüleri (MRG) ve beyin omurilik sıvısında (BOS) protein 14-3-3’ün saptanması tanıyı doğrular. Gereç-Yöntem: 2018-2019 yılları arasında kliniğimizde Creutzfelt-jakop tanısı ile takip ettiğimiz 4 hastanın klinik, nörodiagnostik verileri incelendi. Hastalık başlangıç prezentasyonları, demografik bulguları, klinik seyirleri, BOS bulguları, eş zamanlı EEG ve MR bulguları ve prognozları değerlendirildi. Özellikle tekrarlayan MR görüntüleri ile eş zamanlı çekilen EEG bulguları arasındaki korelasyon ile bunun 14-3-3 pozitifliği ile olan ilişkisi irdelendi. Sonuç: CJH kliniği ile gelen hastalarda klinik seyirde ilerleme ile birlikte tekrarlayan eş zamanlı EEG ve MR görüntülerinin tanıyı koymada spesifikliği artıracağını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Creutzfeldt-Jakop, Elektroensefalografi, Manyetik Rezonans

  • 10

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-03]Breach Ritim Masum mu? Dilara Mermi Dibek, İbrahim Öztura, Barış BaklanDokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji ABD, Klinik Nörofizyoloji BD Breach Ritim Masum mu?: Ön Çalışma Giriş-Amaç:

    Breach ritim “breach efekt” kafatası defekti sonucu elektroensefalografi (EEG) incelemesinde kayıtlanan, benign varyant grubunda yer alan bir elektrofizyolojik bulgudur. Breach ritim ve epileptiform aktivitenin aynı elektrotlarda kayıtlanması ayırt edilebilmeyi zorlaştırırken, epileptik yatkınlık açısından ayrımları klinik ve tedavide önem kazanmaktadır. Bu çalışmada breach ritim kayıtlanan hastalarda nöbet görülme oranı, epileptik aktivite eşlik eden gruptaki bireyler ile karşılaştırılması ve kayıtlanan deşarjların lokalizasyon ilişkisinin incelenmesi hedeflenmiştir. Metod:

    Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji ABD, Klinik Nörofizyoloji BD laboratuvar arşivinde Ekim 2017-Ekim 2020 tarihli kayıtlar arasında elektroensefalografi raporlarında “breach ritim/ efekt” olarak değerlendirilen traseler retrospektif olarak tarandı. Elde edilen traseler iki kıdemli nörofizyoloji uzmanı tarafından yeniden değerlendirildi. Hastaların kranium defektleri belirlenerek aynı lateralizasyondaki breach ritim ve kranium defekti verileri çalışmaya dahil edildi. Hastaların dosya verileri ile nöbet varlığı ve kullanılan antiepileptik ilaç varlığı saptandı. İstatistiksel analizler SPSS 26.0 versiyon ile değerlendirildi. Kategorik değişken frekansları n (%) olarak ifade edildi. Kategorik değişken grupların farklılığının tespiti amacıyla, alt grupların uygunluğu ile, χ2 veya Fisher exact yöntemi kullanıldı. p

  • 11

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-04]Çocuk nöroloji kliniğimizde yapılmış olan elektroensefalografi çekimlerinin değerlendirilmesi Cengiz HavalıSBÜ BURSA YÜKSEK İHTİSAS EAH Amaç: Hastanemizde yapılmış olan elektroensefalografi (EEG) çekimlerinde, çekim esnasındaki hastaların uyanıklık ve uyku durumlarıyla, saptanmış olan bozukluklar arasındaki ilişkiyi saptamaktır. Yöntem: Son 4 yılda kliniğimize başvuru yapan ve EEG çekimi yapılmış olan hastaların demografik, klinik ve EEG verileri incelenmiştir. EEG çekimi esnasında hastaların durumu; uyanık, uyku ve uyanıklık ve uykunun birbirini takip ettiği çekimler olarak sınıflandırılmıştır. Epileptik deşarjların hangi çekim durumlarında saptandığı, deşarjların lokalizasyonları, frekansları, süreleri ve formları kaydedilmiştir. Birden çok EEG çekilen hastaların sadece ilk çekimleri çalışmaya dâhil edilmiştir. Bulgular: 4801 EEG kaydı incelenmiştir. Bunlardan 3023’ü (%63) uyku durumunda, 674’ü (%14) uyanıklık durumunda, 1104’ü (%23) uyanıklıkla başlayıp uyku durumunda devam eden çekimlerdir. 3023 uyku EEG çekiminin 790’ınında (%26), 674 uyanık EEG çekiminin 128’inde (%19), 1104 uyanık ve uyku EEG çekiminin 316’sında (%29) bozukluk saptanmıştır. Uyanık ve uyku çekimlerinin birbirini takip ettiği 316 hastanın %48’inde sadece uykuda, %12’sinde sadece uyanıklıkta, %40’ında ise hem uyanıklık hem uyku evrelerinde epileptik deşarj saptanmıştır. Sonuç: Çocukluk çağı EEG çekimlerinde bozukluk saptanma oranı sadece uyanıklık evresinde yapılan çekimlerde en düşük oranda bulunmuştur. Uyku durumunda yapılan EEG çekimlerinde bozukluk saptanma oranı daha yüksektir. Hem uyanık hem uyku evresinde yapılan çekimlerde en yüksek bozukluk saptanma oranları yakalanmaktadır. Anahtar Kelimeler: çocuklar, elektroensefalografi, epileptik deşarj

    [S-05]Meziyal Temporal Lob Epilepsili Olguların Cerrahi Öncesi ve Sonrası İnteriktal Elektrofizyolojik Bulgularının ve Prognozlarının Gözden Geçirilmesi Fulya Eren, Günay GülBakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Ve Sinir Hastalıkları Eğit. Ve Araş. Hastanesi Amaç: Mezial temporal skleroz (MTS) hastalarında epilepsi cerrahisi önemli bir tedavi seçeneğidir. Preop ve postop interiktal EEG, hastaların cerrahiye uygunluğu, cerrahi yöntem ve prognoz ile ilgili bilgi vermektedir. Bu çalışmada cerrahi uygulanan temporal lob epilepsili hastaların preop ve postop interiktal EEG bulguları ile prognozun değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Metodoloji: Dirençli meziyal temporal lob epilepsisi olarak takip edilen ve en az 1 yıl önce epilepsi cerrahisi uygulanan hastalar dahil edildi. 2001-2019 tarihleri arasında opere edilmiş, preop ve postop uyku EEG sonuçlarına ulaşılabilen 45 hasta retrospektif olarak incelendi. Sosyodemografik bulgular, hastalık süreleri, MR, preop ve postop uyku EEG bulguları, kullanılan cerrahi yöntem ve postop nöbet sıklıkları kaydedildi. Hastaların prognozları Engel sınıflamasına göre kategorize edildi. Bulgular: Çalışmaya 29’u erkek, 16’sı kadın 45 hasta dahil edildi. Yaş ortalaması 42.1 (24-63) olan hastaların 24’ü sol, 21’i sağ MTS idi. Hastaların interiktal uyku EEG’leri değerlendirildiğinde 40 hastanın hipokampal skleroz ile aynı tarafta, 5 hastanın bilateral epileptiform deşarjları olduğu gözlendi. Hastaların iktal kayıtlarında tek taraflı ve lezyon yönü ile uyumlu nöbet başlangıcı bulunmaktaydı. Postop interiktal EEG’leri değerlendirildiğinde, 23 hastada epileptiform anomali bulunmazken, 22’sinde keskin dalga aktivitesi izlenmiştir. Cerrahi sonrası Engel 1 olarak takip edilen 28 hastanın 18’inin en iyi prognoz ile seyreden nöbetsiz Engel 1A grubunda olduğu dikkat çekmiştir. Engel 1 olarak takip edilen hastaların %85.7’sinde (n=24), tam nöbetsizlik sağlanan hastaların ise %94.4 (n=17) oranında interiktal EEG’lerde unilateral, lezyon yönü ile uyumlu epileptiform aktivite gözlenmiştir. Preop interiktal EEG özellikleri ile hastaların prognozu değerlendirildiğinde istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmamıştır (p=0.635). Engel 1 olan hastaların %60.7’sinde (n=17), tam nöbetsizlik sağlanan hastaların %61.1’inde (n=11) postop EEG’de epileptiform aktivite izlenmemiştir. Postop EEG’lerinde keskin dalga bulunan ve bulunmayan hastalar prognoz açısından değerlendirildiğinde ise aralarında anlamlı ilişki gösterilememiştir (p=0.130). Tartışma: Bu çalışma preop EEG bulgularının tek taraflı olmasının ve postop EEG’nin normal olmasının nöbet kontrolü üzerine istatistiksel anlamlı olmayan bir eğiliminin olduğunu ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler: meziyal temporal skleroz, epilepsi cerrahisi, interiktal EEG

  • 12

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-06]Servikal distoni hastalarında trigemino-servikal refleksin prepulse inhibisyonu ve toparlanması Furkan Asan, Ayşegül Gündüz, Meral E. Kızıltanİstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Nöroloji Anabilim Dalı Amaç: Bu çalışma ile servikal distoni (SD) hastalarında trigemino-servikal refleksin (TCR) prepulse inhibisyonunu (PPI) ve toparlanmasını incelemeyi amaçladık.

    Metod: 15 SD hastası ve 16 sağlıklı gönüllü çalışmaya alındı. Unilateral infraorbital uyarım sonrasında splenius kapitis ve sternokleidomastoid kasları üzerinden TCR kaydı yapıldı. TCR-PPI için sol el ikinci parmağa, test uyarımından 100 ms önce prepulse uyarı verildi. TCR toparlanmasının incelenmesi amacıyla infraorbital sinire, 300 ms aralığa sahip ardışık uyarılar verildi. TCR-PPI için yüzde değişimi (PPI%), TCR-toparlanması için toparlanma değişimi (TCR-R%) hesaplandı. Bulgular: SD hastalarında TCR yanıtları iki yanlı olarak daha büyük amplitütlü ve daha uzun süreli olarak elde edildi. PPI% hasta grubunda sağlıklılara göre iki yanlı olarak daha yüksekti. TCR-R% hasta grubunda sağlıklılara göre iki yanlı olarak daha yüksek saptandı. SD hastalarında TCR% ve PPI% arasında yüksek düzeyde korelasyon saptandı (p

  • 13

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-08]Fabry hastalığında ince lif nöropatisi: Elektrofizyoloji penceresi Cem Bölük1, Yasemin Akıncı1, Zeynep Ece Kaya Güleç1, Derya Uludüz1, Nurhan Seyahi2, Nurten Uzun Adatepe1, Ayşegül Gündüz11İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul 2İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nefroloji Bilim Dalı, İstanbul Amaç: Fabry hastalığı, sinir hücreleri de dâhil olmak üzere çeşitli hücrelerde lizozomal glikolipit birikimi ile karakterize kalıtsal bir metabolik bozukluktur. İnce lif nöropatisi, hastalığın karakteristik özelliklerindendir. Bu çalışmada fabry hastalarında ince lif fonksiyonlarının elektrofizyolojik olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde Fabry hastalığı tanısıyla takip edilen hastalar değerlendirildi. Sinir ileti çalışmalarını (SİÇ) etkileyebilecek komorbiditeleri olan hastalar çalışma dışında bırakıldı. Ayrıntılı klinik değerlendirme yapılarak dört ekstremitede SİÇ, göz kırpma refleksi, üst ve alt ekstremite kutanöz sessiz evre (KSE), palmar ve plantar sempatik cilt yanıtları (SSR), nosiseptif fleksör refleks (NFR) kaydedildi. Elektrofizyolojik sonuçlar kontrol grubuyla karşılaştırıldı. Bulgular: Dışlama kriterleri sonrasında toplam 19 hasta çalışmaya dâhil edildi (kadın/erkek oranı: 2,2). Ortalama yaş 36,7±16,5 olarak bulundu. Hastalık teşhis yaşı 8 ile 74 arasında değişmekteydi (ortalama:32,4±18,6). Hastaların hiçbirinde objektif motor-duyu defisiti saptanmadı. Nöropatik yakınmalar sorgulandığında; enzim replasman tedavisi sonrası 5 hasta nöropatik yakınmalarında tamamen iyileşme bildirirken 14 hasta ise yakınmalarında azalma bildirmişti. SİÇ’de tüm hastaların üst ve alt ekstremitelerde motor ve duyusal yanıtları laboratuvarımızın normal sınırları içerisindeydi. 3 hastada (%15,8) karpal tünel sendromu tespit edilirken kontrol grubunda hiçbir hastada karpal tünel sendromu saptanmadı. Göz kırpma refleksi yanıtları incelendiğinde 2 hastada R1 yanıtlarının elde edilmemesi dışında tüm yanıtlar iki yanlı simetrik olarak elde edildi. KSE başlangıç ve sonlanım latansları laboratuvar normal değerlerindeydi. Ancak üst ekstremitede KSE supresyon oranı sağlıklı gruptan yüksekti (p=0.000). Üç hastada palmar ve plantar SSR, 5 hastada sadece plantar SSR elde edilemedi, 4 hastada ise yanıt amplitüdleri 50 µV altındaydı. NFR yanıtları 8 hastada elde edilemedi. Kontrol grubunda belirgin SSR, NFR ve KSE anormalliği gözlenmedi. Sonuç: Çalışmamızda rutin SİÇ’de herhangi bir anormallik saptanmazken, elektrofizyolojik olarak ince lif tutulumu hastaların büyük kısmında gösterilebilmiştir. Sağlıklı populasyonla kıyaslandığında (%3,8), karpal tünel sendromu sıklığı yüksek bulunmuştur (%15,8). İnce lif nöropatisinin elektrofizyolojik olarak değerlendirmesi için KSE, SSR ve NFR kombinasyonunun bir arada çalışılması uygun görünmektedir. Anahtar Kelimeler: EMG, Fabry, İnce lif nöropatisi, Sinir ileti çalışması

    [S-09]Karpal Tünel Sendromu ön tanılı hastalarda sinir iletimi, kutanöz sessiz süre, antropometrik ve metabolik sendrom indeksleri Mahir Yusifov, Sezin Alpaydın Baslo, Oya Öztürk, Dilek AtaklıSBÜ Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Amaç: Metabolik sendrom varlığının ve antropometrik ölçümlerin medyan sinir tuzaklanması gelişimindeki rolünün ve metabolik sendrom kriterlerinin her birinin antropometrik özelliklerden bağımsız olarak elektrofizyolojik değerlerde kötüleşmeye katkısının olup olmadığının araştırılmasıdır.

    Yöntem: Elektrofizyolojik olarak karpal tünel sendromu (KTS) saptanan 41 olgu ve elektrofizyolojik incelemesi normal olan, KTS kliniği tanımlamayan 43 sağlıklı katılımcı çalışmaya dahil edildi. Medyan ve ulnar sinir duysal ve motor ileti incelemeleri ile karşılaştırmalı hassas testler çalışıldı. Abduktor pollisis brevis kasından 2.parmak ve 5.parmaktan ağrı şiddetinde uyarımla kutanöz sessiz süre (KSS) kaydedildi. Bilek derinliği, bilek eni, bilek çevresi, avuç boyu, avuç eni ve 3.parmak uzunluğu ölçüldü. Subjektif yakınmalar Boston sorgulama formu (BSF) ile değerlendirildi. Metabolik sendrom (MetS) bileşenleri National Cholesterol Education Program/Adult Treatment Panel-3 tanı kriterleri gözetilerek belirlendi.

  • 14

    SÖZEL BİLDİRİLER

    Bulgular: KTS grubunda bel çevresi istatistiksel anlamlı (p

  • 15

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-10]Diabetes Mellitus olan ve olmayanlarda dirsekte ulnar tuzak nöropati Ferda İlgen Uslu, Azize Esra Gürsoy BaşarBezmialem Vakıf Üniversitesi, Nöroloji ABD Amaç: Ulnar tuzak nöropati (UTN) 2. en sık TN’dir. Tip 2 Diabetes Mellitus (DM) polinöropatiye (DPNP) ve bu zeminde TN’e neden olabilen sık bir hastalıktır. Amacımız DM olan (DM-UTN) ve olmayan (nonDM-UTN) hastalarda saptanan UTN’nin özelliklerinin karşılaştırılmasıdır.

    Metod: Çalışmamızda 2017-2019 tarihleri arasında UTN ön tanısıyla istenen elektronöromiyografi (ENMG) incelemeleri retrospektif değerlendirildi. UTN saptanan hastalar DM-UTN ve nonDM-UTN olarak ayırıldı ve elektrofizyolojik özellikleri karşılaştırıldı. Hastalara elektrofizyoloji laboratuvarımızın rutini olarak iki yanlı üst ekstremite median, ulnar sinir, sağ alt ektremite tibial, peroneal, sural sinir çalışılmıştı. Ulnar sinir için bilek, dirsek ve dirsek üstünden uyarılmış, seçilmiş hastalarda santimleme yapılmıştı. Elektrofizyolojik bulgular AANEM kriterlerine göre değerlendirildi. Dirsekte UTN Padua sınıflamasına göre sınıflandı. Sonuçlar: Laboratuvarımızda UTN ön tanısıyla 313 hasta-626 el değerlendirilmiş, 199’unda 2 elde normal bulunmuştu. UTN saptanan 114 hastanın (52 kadın; ortalama yaş 51,5±15,7) 34’ünde DM (%29,8) ve 20’inde DPNP (%68,8) vardı. Tüm hastalar değerlendirildiğinde ulnar sinir toplam 75 elde normaldi. 46’sında sol, 26’sında sağ, 40’ında bilateral UTN saptandı. 55 hastada (%48,2) ek olarak karpal tünel sendromu (KTS) vardı. KTS 41’inde bilateral, 8’inde sağ, 6’sında soldaydı.

    DM-UTN’li hastalar anlamlı derecede yaşlıydı (p:0.00, sırasıyla 59,8; 48). DPNP-UTN’de KTS varlığı ve bilateral UTS (p:0.00) ve bilateral KTS anlamlı derece fazlaydı (P:0.02). DM-UTN ve nonDM-UTN arasında yerleşimi açısından fark yoktu, en sık dirsekte UTN saptandı. Aksonal UTN DM-UTN’de anlamlı derecede fazlaydı (p:0.00; sırasıyla %47; %17,5).

    Sonuç: Tuzak nöropati ve PNP Tip-2 DM’de sık görülen nörolojik komplikasyonlardandır. Bazı çalışmalar DM-UTN ile idiopatik UTN’i klinik ve elektrofizyolojik olarak benzer bulsa da biz çalışmamızda DM-UTN ve nonDM-UTN’ler arasında bazı farklar saptandı. Çalışmamızda DM-UTN’de daha çok dirsekte, aksonal, bilateral olarak saptandı ve buna sıklıkla bilateral KTS eşlik ettiği izlendi. Bu sinir sıkışmasına artan duyarlılık muhtemelen endonörial ödem, metabolik ve vasküler değişilikler ile ilişkilidir ve çok faktörlüdür. Hastaların önlemek için bilgilendirilmesi ve erken tanı alması için TN açısından takibi uygundur. Anahtar Kelimeler: Diabetes Mellitus, dirsekte ulnar nöropati, karpal tünel sendromu, aksonal hasar, bilateral

    DM olan ve olmayan hastalarda bilateral ulnar tuzak nöropati ve karpal tünel sendromu dağılımı

  • 16

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-11]

    ALS’de üst motor nöron tutulumunun belirteci olarak H refleksi bulguları-ön çalışma Hilmi Uysal1, Cansu Aydın Kaya1, Kübra Yelken2, Ümran Erduran2, Mehmet Arslan21Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı 2Akdeniz Üniversitesi Hastanesi Klinik Nörofizyoloji Laboratuvarı ALS üst ve alt motor nöron tutulumu ile seyreden hızlı seyirli ve prognozu kötü nörodejeneratif bir hastalıktır. Hastalığın tanısında klinik nörofizyoloji alt motor nöron tutulumunu göstermede temel taşı oluştururken hastalığın gelişim sürecindeki özelliklerinde etkisi ile üst motor nöron tutulumunu göstermede aynı başarıyı gösterememektedir. H refleksinin üst motor nöron tutulumunda kolay elde edilebilirliği bilinmektedir. Genellikle soleus H refleksi tanıda kullanılmasına rağmen üst ve alt ekstremitedeki diğer H refleksleri sistematik olarak çalışılmamıştır. Bu çalışmada El Escorial’e göre ALS tanısı alan hastalarda üst ve alt ekstremitede çalışılabilen H reflekslerinin elde edilebilirliği değerlendirilmiştir. ALS tanısı alan, üst ve alt motor nöron tutulumu olan El Escorial’e göre 2’si kesin, 4’ü olası, 5’ü olası laboratuvar destekli ALS 11 hastada üst ekstremitede median sinir uyarımı ile FCR,radial sinir uyarımı ile EDC, median sinir uyarımı ile APB ve ulnar sinir uyarımı ile ADM kaslarından H refleksi yanıtları kaydedilmiştir. Alt ekstremitede ise peroneal sinir uyarımı ile TA, tibial sinir uyarımı ile Soleus ve AH kaslarından H refleksi yanıtları kaydedilmiştir. Üst ve alt ekstremitede sağ veya sol taraftan toplam 7 H refleksi değerlendirilmiştir. Olguların 7’si kadın, 4’i erkek olup yaş ortalaması 56±5 (45-62) yıl idi. Olguların yakınmalarının başlamasından sonra geçen süre 29.2±21.9 ay idi ve ALSFRS-R ölçekleri 42.75±4.4 (35-47) bulundu. Olguların tümünde soleus H refleksi elde edildi(Sağda 10/11, solda 10/11 olmak üzere). Olguların hiçbirinde ADM,AH, APB ve EDC’den H refleksi elde edilemedi. Olguların 1/11’sinde TA’dan, 2/11’sinde FCR’den H refleks yanıtı elde edilmiştir. Primer lateral skleroz tanılı ayrı bir olguda ise Soleus,TA,FCR ve ADM’den H refleks yanıtı elde edilmiştir. Bu bulgular üst motor nöron tutulumunun bir belirteci olarak H refleksi yanıtlarının kullanılmasının tartışılabilecek bir yaklaşım olduğunu düşündürmektedir. PLS’li olgudan farklı olarak üst ve alt motor nöron tutulumu varlığında Soleus dışında H refleks yanıtını elde etme olasılığı düşmektedir. Anahtar Kelimeler: Soleus H refleksi, Amyotrofik Lateral Skleroz, Üst motor nöron

    [S-12]Diyabetes mellituslu hastalarda beyin sapı işitsel uyarılmış potansiyelindeki değişiklikler Mesude Kisli1, Hikmet Saçmacı21Sağlık Bakanlığı, Numune Hastanesi, Nöroloji Kliniği, Sivas 2Bozok Üniversitesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Sivas Amaç: Anormal glukoz metabolizmasına bağlı metabolik değişikliklerde periferik sinirler; hem fonksiyonel bozukluk hem de yapısal değişiklikler gösterir ve sıkışmaya daha yatkın hale gelir. Bu durum diyabetin herhangi bir evresinde görülebilir ve genel bir diyabetik nevropatının üzerine bindirilebilir. Bu çalışmanın amacı da diyabetik hastalarda üst ekstremite tuzak nöropatilerinin prevalansını ve özelliklerinin DPN ile ilişkisini araştırmak olmuştur.

    MALZEME VE YÖNTEMLER

    Çalışma Haziran 2019 – Şubat 2020 tarihleri arasında Tip 2 DM nedeniyle polikliniğimize başvuran ve elektrofizyoloji laboratuvarına yönlendirilen diyabetik hastalar arasında, DPN’ nin elekrofizyolojik değerlendilmesi yanı sıra, ulnar segmental motor sinir iletim çalışmaları ve inching testi yapılanlar bu çalışmaya dâhil edildi. Hastaların klinik, laboratuvar ve elektrofizyolojik veri tıbbi kayıtları retrospektif olarak incelendi ve kaydedildi. Hastalarda; bileteral median, ulnar, peroneal ve tibial sinir motor iletimi, median, ulnar ve sural sinir duyusal iletimi ölçüldü. Ulnar sinir muayenesi için el bileğinde dirseğin altında ve dirseğin üzerinde uyaranlar verildi. Çalışmada 70 ( % 54,69 )’i kadın 58 ( % 45)’i erkek olmak üzere toplam 128 hasta ve toplam 256 üst ekstremite değerlendirildi. Bulgular: Elektrofizyolojik çalışmalarda 62 ( % 48,4 ) hastada bilekte median nöropati vardı. Bu hastalaraın 50 ( % 80, 65 )’i polinöropati idi. 41 hastada ( % 32,03 ) ise ulnar nöropati vardı ve bu hastların ise 36 ( % 87,80 )’ında polinöropatili görüldü. Sonuç: Sinir tuzaklanmalarının tespiti ileri tedavi için önemlidir. Nöropati diyabetes mellitus’un önemli bir komplikasyonu olup bozulmuş bir yaşam kalitesine, artan morbiditeye ve mortaliteye yol açar. DM hastalarına, Karpal Tunel Sendrom tedavisi için, diyabetik olmayan hastalarla aynı cerrahi seçenek verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir. Bu çalışmada bilekte median nöropati ve dirsekte ulnar nöropati genel popülasyona göre daha yüksek bulunmuştur. Polinöropatili hastalarda her iki tutulum polinöropatisiz hastalara göre daha yüksek bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Diabetes Mellitus, EMG, Polinöropati, Tuzak nöropati

  • 17

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-13]ALS Hastalığında Motor Ünite Kaybının Erken Dönem Tanısında Yardımcı Elektofizyolojik Yöntemler Taşkın Güneş, Barış İşak, Görkem Nermin ŞirinMarmara Universitesi Nöroloji Anabilim Dalı Giriş: ALS, çoğunlukla birkaç yıl içinde solunum kaslarındaki zayıflık nedeniyle ölüme yol açar. Bu nedenle, nörofizyolojik çalışmalar ALS tanısında esas olarak önemlidir (Ahdab ve ark., 2013). Amaç: ALS’de motor ünite kaybını öngörmek için çeşitli yeni klinik nörofizyolojik teknikler geliştirilmiştir. Son on yılda görece daha kapsamlı olan motor unit number indeks (MUNIX) ve CMAP scanning metodları (MScan-fit MUNE) motor ünite (MU) sayımı amacıyla ortaya atıldı. Bu çalışmada biz bu teknikleri kullanarak MU kaybının ALS hastalığında görülen dying-back paterniyle uyumunu araştırdık. Metod: 25 hasta ve 25 sağlıklı kontrol çalışmaya alındı. Awaji kriterlerine göre, ALS hastalarının 3’ü kesin, 6 muhtemel ve 7 olası ALS idi. Ulnar sinir inervasyonlu fleksör karpi ulnaris (FCU), abductor digiti minimi (ADM) ve birinci dorsal interosseöz (FDI) kaslarında CMAP, MUNIX ve CMAP scanning (MScan-fit) testleri yapıldı. Bulgular: Ulnar sinir tarafından innerve edilen FCU, ADM ve FDI kaslarından kaydedilen nörofizyolojik biyobelirteçlerin (CMAP amplitüdü ve area, MScan-fit MUNE ve MUNIX) ortalama değerleri proksimalden distale kademeli olarak azalmakta idi. MUSIX değerleri proksimal kaslardan distal kaslara (yani FCU, ADM ve FDI kaslarında sırasıyla 56.8, 94.6, 97.3) yükselirken MScan-fit LU ve MeU değerleri anlamlı ölçüde değişmedi. Çalışılan her üç kas için de CMAP amplidütü normal olan hastalarda (n = 13), CMAP area, MScan-fit MUNE ve MUNIX hafif miktardaki veya çok erken dönemdeki MU kaybını sırasıyla % 30,7,% 53,8,% 38,4 oranında gösterebildiler. Ek olarak, hastalık süresi ile FDI kasının MScan-fit MUNE değerleri arasında anlamlı bir negatif korelasyon ve FCU-CMAP amplitüdü ile ALSFRS-R arasında anlamlı pozitif bir korelasyon bulundu. Sonuçlar: Çalışmamızda MScan-fit ve MUNIX’e dayanarak yapılan MUNE değerlendirmeleri, ALS’de öne sürülen dying-back nöron-dejenerasyon modeline benzer bir patern gösterdi. MUNIX’in denervasyon sürecini MScan-fit MUNE ile aynı şekilde tanımlarken, MUSIX reinnervasyon sürecinin ortaya konmasında MScan-fit LU ve MeU’dan daha iyi sonuç vermiştir. Anahtar Kelimeler: motor nöron, motor ünite sayısı, denervasyon, reinnervasyon

    Anormal vaka yüzdeleri

  • 18

    SÖZEL BİLDİRİLER

    BKAP amplitüd, alan ve MUNIX ve MUSIX mean değerleri

  • 19

    SÖZEL BİLDİRİLER

    Figür 4. Eletrofizyolojik yöntemlerin ROC alanları

  • 20

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-14] Deneysel siyatik sinir hasar modelinde Lignosus rhinocerotis’in terapötik etkisinin elektrofizyolojik değerlendirilmesi

    Ramazan Üstün1, Ayşe Şeker2, Aydın Çağaç3, Rabia Sena Ülker21Yüzüncü yıl Üniversitesi Tıp fakültesi fizyoloji 2Yüzüncü yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi fizyoloji 3yüzüncü yıl üniversitesi tıp fakültesi Nöroloji Amaç: Her yıl dünya genelinde bir milyondan fazla hastaya periferik sinir yaralanması (PSY) teşhisi konmaktadır. PSY’lı hastaların yaşam kaliteleri çökmekte, ağır sosyal yük altında ezilmekteler. Lignosus rinocerotis (LR), Uzak Doğu’daki yerli topluluk tarafından bir dizi sağlık sorunlarını tedavi etmek için binlerce yıldır kullanılmaktadır. LR’in anti-enflamatuar, anti-oksidatif, anti-proliferatif ve immünomodülatör aktiviteleri kanıtlanmıştır. Bu çalışmada, fare siyatik sinir crush hasarı modelinde LR’nin fonksiyonel iyileşmeye etkininin keşfedilmesi hedeflendi. Yöntem: LR’nin dondurulmuş kurutulmuş tozundan soğuk su ekstresi hazırlandı. Liyofilize ekstre tedavide kullanılıncaya kadar -20 0C de saklandı. Deneysel dizayn; Kontrol, crush hasarı (crush), 10 mg/kg tedavi (T10), 25 mg/kg tedavi (T25) ve 50 mg/kg tedavi (T50) gruplarından oluşturuldu. Siyatik sinir crush hasarı, siyatik notch’dan 10 mm distalde dişsiz klemp (AESCULAP BM563R) ile sabit bir kuvvetle 30 saniye kıstırılarak oluşturuldu. Kontrol ve hasar gruplarına sekiz hafta boyunca, haftada üç gün serum fizyolojik, tedavi gruplarına ise üç farklı dozda LR ekstresi intraperitoneal enjeksiyonla verildi. Fonksiyonel iyileşme bulguları çalışmanın sonunda elektrofizyolojik olarak değerlendirildi.Elektrofizyolojide sinir iletim çalışmaları yapıldı. ilk stimülasyon siyatik notch’dan, ikincisi ankle’dan verildi, kas yanıtı lateral plantar kaslardan alındı. Bulgular: Veriler medyan olarak belirtildi. Bileşik kas aksiyon potansiyeli (BKAP), Kontrol: 10,69; Crush: 5,86; T10: 6,01; T25: 6,60, T50:5,70 milivolt (mV) ölçüldü. Kontrol grubunun BKAP değeri diğer gruplardan önemli seviyede yüksekti. Latans değerleri Kontrol: 1,84; Crush: 2,80; T10: 2,90; T25: 2,73, T50:3,11 milisaniye (ms) ölçüldü. Kontrol grubunun Latans süreleri diğer gruplardan önemli derecede kısaydı. Motor sinir ileti hızı (MNCV), Kontrol: 42,39; Crush: 21,88;T10: 23,80; T25:24,32, T50:21,46 metre/saniye (m/s) hesaplandı. Kontrol grubunun MNCV hızları diğer gruplardan önemli seviyede yüksekti. Sonuç: Elektrofizyoloji verileri, siyatik sinir crush hasar modelinin başarıyla oluşturulduğunu doğruladı. Fonksiyonel iyileşme bakımından, tedavi grupları ile hasar grubu arasında anlamlı fark yoktu.Bununla birlikte, 25mg/kg tedavi grubu hasarı grubu ile karşılaştırıldığında iyileşme eğilimi gösterdi. Bu çalışma, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından 117S929 proje numarası ile desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Siyatik sinir crush hasarı, Lignosus rinocerotis, elektrofizyoloji, fonksiyonel iyileşme

    [S-15]Beyin ölümü olgularında elektroretinogram (ERG) yanıtlarının değerlendirilmesi Hilmi Uysal1, Elif Uğur1, Mustafa Korkmaz1, Ali Ünal1, Özlenen Özkan2, Ömer Özkan21Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı 2Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Beyin ölümü santral sinir sistemi fonksiyonlarının geri dönülmez şekilde kaybolduğu ve mutlak ölümle sonuçlanan bir süreçtir. Hekimlik pratiği içinde yüzde yüz doğru olması gereken tek tanıdır. Tanı temel olarak klinik bulgular ve muayene bulgularına dayanmasına rağmen yardımcı inceleme yöntemleri böylesi kritik bir tanıda çok önem kazanmıştır. Gerek radyolojik gerek ise elektrofizyolojik inceleme yöntemleri tanının ayrılmaz parçaları haline gelmiştir. Santral sinir sisteminin geri dönüşsüz etkilenmesinin beklenmesi nedeniyle uyarılmış potansiyellerin elde edilmemesi gerekmektedir. Görsel uyarılmış potansiyeller seyrek kullanılmakla birlikte beyin ölümü olgularında VEP yanıtları elde edilememektedir. Ancak klinik elektrofizyoloji pratiğinde yapılan VEP kayıtlarında P100 den önce bir yanıtın varlığı tartışma kaynağı olabilmekte ve tanıda zorluk yaşanabilmektedir. Bu çalışmada geri dönüşsüz biçimde kesin beyin ölümü tanısı konulan yaş ortalaması 33±17 yıl (13-64 yaş) olan, 3 ü kadın 8 olguda VEP yanıtları ile ERG yanıtları incelenmiştir. Olguların 3 ünde motorsiklet kazasına,

  • 21

    SÖZEL BİLDİRİLER

    2 sinde araç içi trafik kazasına, 1 inde araç dışı trafik kazasına ve de 2 sinde kardiak kökenli arreste bağlı beyin ölümü gelişmişti. Hastaların tanısı kesinleştikten sonra 24 saat içinde VEP ve ERG incelemeleri yapıldı. Olguların tümünde anlamlı tekrarlanabilir VEP yanıtı elde edilemez iken olguların hepsinde ERG de sağ gözde 54.8±7.6 msn latanslı, 23.9±13.3 µV amplitüdlü, sol gözde 54.7±5.6 msn latanslı, 12.5±8.8 µV amplitüdlü ERG yanıtı elde edilmiştir. Kesin beyin ölümü tanısı konulan olgularda VEP yanıtı elde edilemez iken ERG yanıtlarının elde edilebilmesi oftalmik yapıların kanlanmasının bir ölçüde devam ettiği ve retinal tabakadaki nöronların beyin ölümüne rağmen canlılığını sürdürdüğünün bir göstergesi olduğu kanısındayız. Beyin ölümü tanısında gerek EEG gerek ise uyarılmış potansiyel çalışmalarında bu bulgunun dikkate alınmasının tanıdaki gecikmeleri engelleyeceği kanısındayız. Anahtar Kelimeler: Beyin Ölümü, VEP, ERG

  • 22

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-16]Auralı migren atağı ve ataklar arası dönemde blink refleks değişikliği Mehlika Panpallı Ateş1, Sevgi Ferik2, Leyla Daş Pektezel3, Hayat Güven1, Selim Selçuk Çomoğlu11Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği 2Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Nöroloji ABD 3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Nöroloji ABD Amaç: Beyin sapında gelişen fonksiyonel anormallikler ve trigeminovasküler sistemdeki değişiklikler migren patofizyolojisinde önemli bir rol oynar. Bu çalışmada auralı migren hastalarında, trigeminovasküler sistemdeki olası eksitabilite değişikliklerinin blink refleks (BR)’le araştırılması, auralı atakların ve ataksız dönemin BR yanıtlarıyla karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Auralı migrenli 56 hasta ve migreni olmayan 20 sağlıklı kişi BR ile elektrofizyolojik olarak değerlendirildi. Migrenli hastalarda auralı ataklar sırasında-ataksız dönemde olmak üzere BR testi iki kez tekrarlandı. Her iki tarafta supraorbital sinirin uyarılmasıyla erken bileşen (R1) latansları ve amplitüdleri tek taraflı [sağ R1 (RR1), sol R1 (LR1)], geç bileşen (R2) latansları ise iki taraflı [sağ ipsilateral-R2 (RR2i), sağ kontralateral-R2 (RR2c), sol ipsilateral-R2 (LR2i), sol kontralateral-R2 (LR2c)] kaydedildi. Bulgular: Auralı migren atağı sırasında: RR1 latansları interiktal dönem ve kontrol grubuna göre daha kısa (sırasıyla; p=0.000, p=0.000); LR1 latansları interiktal dönem ve kontrol grubuna göre daha kısa (sırasıyla; p=0.000, p=0.000); RR2i latansları interiktal ve kontrol grubuna göre daha uzun (sırasıyla; p=0.000, p=0.000); RR2c latansları interiktal dönem ve kontrol grubuna göre daha uzun (sırasıyla; p=0.000, p=0.005); LR2i latansları interiktal dönem ve kontrol grubuna göre daha uzun (sırasıyla; p=0.000, p=0.000); LR2c latansları interiktal ve kontrol grubuna göre daha uzun

    (sırasıyla; p=0.036, p=0.009) bulundu.

    İnteriktal dönemde: RR1 ve LR1 latanslarının kontrol grubuna göre daha kısa (sırasıyla; p=0.000, p=0.000); RR2i ve RR2c latanslarının kontrol grubuna göre daha uzun (sırasıyla; p=0.012, p=0.048); LR2i ve LR2c latanslarının ise kontrol grubuna göre daha uzun (sırasıyla; p=0.017, p=0.019) saptandı.

    Ayrıca auralı migren atağı sırasında; RR1 ve LR1 amplitüdleri kontrol grubuna göre (sırasıyla; p=0.017, p=0.000) daha büyük bulundu.

    Sonuç: Çalışmamızda saptanan BR anormalliklerinin beyin sapı ve trigeminovasküler bağlantılardaki migrenle ilişkili disfonksiyonu yansıtabileceği düşünülmüştür. Çalışmamızın sonuçları, auralı migren atağı sırasında artmış nöronal uyarılabilirliğe işaret etmiş, interiktal dönemde de BR anormalliklerinin bulunması migrendeki yaygın hipereksitabilite durumu ile ilişkilendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Auralı migren, blink refleks, hipereksitabilite, migren, trigeminovasküler sistem

  • 23

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-18]Bardaktan Su İçme Ve Disfaji Limitinin Nörojenik Orofaringiyal Disfajinin Saptanmasında Tanısal Değerlerinin Karşılaştırılması Hanife Karakaya, Sezin Alpaydın, Zeynep Tanrıverdi, Leyla Baysal, İlay Hilal Kılıç, Fatma Akkoyun, İbrahim Aydogdu, Cumhur ErtekinEge Üniversitesi Tıp Fakültesi,Nörofizyoloji Bilim Dalı Amaç: Nörojenik disfaji malnutrisyon ve aspirasyon pnömonisine sebep olabilmesi nedeniyle tanıması ve değerlendirmesi yaşamsal olan bir bulgudur, santral-bulber ya da periferik patolojilerle ortaya çıkabilmektedir. Bu çalışmada farklı nörolojik hastalık gruplarında disfajinin saptanmasında Bardaktan Su İçme (BSİ) parametrelerinin ve Disfaji Limitinin (DL) tanısal değerlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem:

    Çalışmaya 122 MNH,71 PH,51 PSP,36 MSA,39 MG,33 MS olmak üzere toplam 396 olgu ve 84 normal kontrol alınmıştır.Olgulara 3-5-10-15-20 ml su içirilerek bir defada yutulabilen maksimum volüm belirlenmiştir ( Disfaji Limiti ). BSİ ile 100 ml suyu kaç defada ( yutma sayısı ) ve ne kadar sürede ( sn ) içtiği belirlenmiş ve bu değerler ile yutma hızı ( ml / sn ) ve yutma kapasitesi ( ml / yutma sayısı ) hesaplanmıştır. Olgular Disfaji Derecesine göre değerlendirilmiş; hastalık gruplarında DL,yutma hızı ve yutma kapasitesi belirlenmiş, normal kontrol gurubu verilerine göre bu parametrelerin disfajiyi saptamadaki duyarlılık ve özgüllükleri hesaplanmıştır.

    Bulgular: Toplam hasta grubu değerlendirildiğinde duyarlılığı en yüksek olan yöntemin DL ( %87 ) olduğu,özgüllüğü en yüksek olan yöntemin ise yutma kapasitesi (%83) olduğu görülmüştür. Alt grup analizlerinde DL duyarlılığının en yüksek olduğu hastalıkların PSP (%96) ve MNH (%91)olduğu, PH grubunda DL nin duyarlılığının azaldığı ( %78 ),MSA grubunda hızın duyarlılığının ( % 93 ) DL nin duyarlılığından ( %87) yüksek olduğu saptanmıştır. DL nin özgüllüğünün en yüksek olduğu grup MS ( %94), kapasitenin özgüllüğünün en yüksek olduğu gruplar MS ( % 100 ),SCA ( % 100),MG (%100 ) olarak belirlenmiştir.

    Sonuç: Nörolojik hastalıklarda disfajiyi saptamada kullanılan elektrofizyolojik parametrelerden DL nin daha sensitif olduğu, yutma kapasitesinin ise daha spesifik olduğu saptanmıştır. Bu parametrelerin nörolojik hastalık gruplarına göre kullanımının, disfajiyi belirlemede hassasiyeti arttıracağı ortaya konmuştur. Anahtar Kelimeler: Nörojenik disfaji, disfaji limiti, bardaktan su içme

    [S-19]Postpolio Sendromunda Elektromiyografik İnceleme Hava Özlem Dede1, Özcan Demetgül21Hatay Devlet Hastanesi, Klinik Nörofizyoloji 2Hatay Devlet Hastanesi, Nöroloji Postpolio Sendromunda Elektromiyografik İnceleme Giriş-Amaç: Postpolio sendromu (PPS), poliomyelit hastalığından on yıllar sonra oluşan yeni kas güçsüzlüğü ve yorgunluk ile karakterize bir sendromdur. PPS gelişim mekanizması ve kesin tanı yöntemi henüz belirlenememiştir. Çalışmamızın amacı PPS’de elektromiyografik (EMG) incelemenin yerini değerlendirmektir.

  • 24

    SÖZEL BİLDİRİLER

    Yöntem: Hatay Devlet Hastanesi EMG laboratuarına yönlendirilen paralitik spinal poliomyelit sekeli bulunan hastalar prospektif olarak değerlendirildi. EMG incelemesi sağ üst ve alt ekstremitede sinir iletim çalışması ardından 4 ekstremitede, her ekstremitede 3 ayrı kasta kantitatif EMG ile yapıldı. Hastaların etkilenmiş ekstremiteleri belirlenirken kendi beyanları ve kantitatif EMG incelemesinde saptanan etkilenme karşılaştırıldı. Hastaların sağlık durumları SF-36 testiyle değerlendirildi.

    Bulgular

    İncelemeye alının 30 hastanın 3’ü klinik değerlendirme sonrası PPS tanısı aldı. Hastalar poliomyelit sekeli hasta grubu (PoH) ve PPS grubu olarak iki ayrı grupta değerlendirmeye alındı. PPS tanısı alan hastaların tümü kadındı. PoH grubunda 16 erkek, 11 kadın hasta bulunmaktaydı. Hastaların tümünün beyanı tek ekstremitede etkilenme olduğu yönündeydi. Hastaların tümünde EMG ile saptanan etkilenme hasta beyanına göre daha yaygındı. PPS grubunda 2 hastanın 4 ekstremitesinde, 1 hastanın 2 ekstremitesinde; PoH grubunda 24 hastanın 4 ekstremitesinde, 2 hastanın 2 ekstremitesinde, 1 hastanın 3 ekstremitesinde etkilenme saptandı. SF 36 testinde fiziksel fonksiyon (p:0,75) ve ruhsal sağlık (p:0,64) parametrelerinde iki grup arasında fark yokken; fiziksel rol güçlüğü (p:0,04), vitalite (p:0,02), sosyal işlevsellik (p:0,02), ağrı (p:0,01) ve genel sağlık (p:0,02) parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı farklılık vardı.

    Tartışma ve Sonuç: Poliomyelit hastalığı sıklıkla tek ekstremitede belirgin sekel ve zaaf oluştursa da hastaların subklinik etkilenmesi daha geniş olmaktadır. EMG ile saptanan subklinik etkilenme varlığı PPS tanısı için özgün bir özellik değildir. Anahtar Kelimeler: elektromiyografi, poliomyelit, post-poliosendromu

  • 25

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-20]Direkt kas stimülasyonu ile elde edilen bileşik kas aksiyon potansiyel amplitüdün kritik hastalık miyopatisindeki önemi Halit FidancıAdana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim dalı, Adana Amaç: Direkt kas stimülasyonu ile elde edilen bileşik kas aksiyon potansiyeli (dkBKAP) amplitüdünün, kritik hastalık miyopatisi (KHM) tanısındaki rolünün bulunması amaçlanmıştır. Yöntem: Sağlıklı bireyler ve KHM ile uyumlu hastalar çalışmaya dahil edildi. Tibialis anterior (TA) ve deltoid kaslarına monopolar iğne elektrot ile direkt kas stimülasyonu uygulandı ve konsantrik iğne elektrot kayıt için kullanıldı. Ayrıca yüzeyel elektrotla yapılan sinir uyarımı ile bileşik kas aksiyon potansiyeli (sBKAP) aynı kaslardan konsantrik iğne elektrot ile elde edildi. Sinir uyarım yerleri fibula başı altı ve Erb noktası idi. Tüm katılımcıların sBKAP/dkBKAP amplitüd oranı hesaplandı. Tüm katılımcılara sinir iletim çalışmaları ve iğne elektromiyografi uygulandı. Bulgular: Yirmidokuz sağlıklı katılımcı (16 erkek, 13 kadın) ve 7 KHM’si olan hasta (6 erkek, 1 kadın) çalışmaya dahil edildi. Sağlıklı katılımcılardan elde edilen dkBKAP amplitüdünün ortalaması TA ve deltoid kasları için sırasıyla 6.0 ± 3.4 (min-maks 2.1 - 15.1) mV ve 7.8 ± 3.1 (min-maks 2.6 - 17.0) mV idi. Tablo 1’de sağlıklı bireylerden elde edilen dkBKAP ve sBKAP’a ait değerler gösterildi. dkBKAP amplitüdü için alt referans limit, TA ve deltoid kasları için sırasıyla 2.1 ve 2.6 mV olarak kabul edildi. Hafif derecede güçsüzlüğü olan 2 KHM hastasının dmCMAP amplitüdleri normal sınırlarda idi. Ağır güçsüzlüğü olan bir KHM hastasının ilk elektrodiagnostik testinden 3 hafta sonra elektrodiagnostik testi tekrarlandı. İkinci elektrodiagnostik testte ilk elektrodiagnostik teste göre dkBKAP amplitüdü arttı ve dkBKAP latansı daha erken alındı. Ayrıca bu hastada kas gücünde düzelme izlendi. Tüm KHM hastalarında, sBKAP amplitüd / dkBKAP amplitüd oranı > 1 idi. Sonuç: dkBKAP amplitüdü KHM’sı olan hastalarda takip için kullanılabilir. Hafif derecede KHM’sı olan bazı hastalarda dkBKAP amplitüdü normal sınırlarda olabilir. Anahtar Kelimeler: direkt kas stimülasyonu, iğne elektromiyografi, kritik hastalık miyopatisi, sinir iletim çalışması

    Sağlıklı bireylerden elde edilen dkBKAP ve sBKAP’a ait değerlerOrtalama ± Standart sapma

    Ortalama ± Standart sapma Min–maks Min–maks

    Üst ya da alt limitler

    Üst ya da alt limitler

    Deltoid Tibialis anterior Deltoid Tibialis anterior DeltoidTibialis anterior

    sBKAP latansı (ms) 4.0 ± 0.4 3.8 ± 0.7 3.1–4.9 2.5–5.3 4.8 5.2dkBKAP latansı (ms) 3.4 ± 0.6 3.2 ± 0.6 2.9–4.7 2.9–4.9 4.6 4.4sBKAPamplitüdü (mV) 8.8 ± 2.8 6.5 ± 3.4 3.4–15.0 2.4–14.0 3.4 2.4dkBKAP amplitüdü (mV) 7.8 ± 3.1 6.0 ± 3.4 2.6–17.0 2.1–15.1 2.6 2.1sBKAP/dkBKAP amplitüdü 1.16 ± 0.26 1.14 ± 0.21 0.76–1.76 0.71–1.45 0.64 0.72

    BKAP: Bileşik kas aksiyon potansiyeli; sBKAP: sinir uyarımı ile elde edilen BKAP; dkBKAP: direkt kas stimülasyonu ile elde edilen BKAP. BKAP kaydı için konsantrik iğne elektrot kullanıldığına dikkat dikkat ediniz.

  • 26

    SÖZEL BİLDİRİLER[S-21]Juvenil Miyoklonik Epilepsi Hastalarında Sempatik Cilt Yanıt İncelemesi Reyhan SürmeliSağlık Bilimleri Üniversitesi, Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği, İstanbul, TÜRKİYE Amaç: Juvenil Miyoklonik Epilepsi (JME) ergenlik yaşlarında başlayan, miyoklonik atımlar ile karakterize olan, idiyopatik jeneralize bir epilepsidir. JME patofizyolojisinde kanalopati zemininde paylaşılan patoloji; nöromodülatör-iyonotropik sistemlerdeki hatalı inhibisyon-eksitasyon denge ayarlaması ile spinal internöronal döngüde yetersizlige ve modulasyon kaybına sebep olabilir. Otonom sinir sistemi bilinçli bir kontrol olmaksızın insanın fizyolojik süreçlerini düzenleyen bir sistemdir. Sempatik ve parasempatik olmak üzere birbirine antagonist olarak çalışan iki sistemden oluşur. Omurilikten stimüle edilen dokuya kadar her sempatik yol degişikliklerini göstermek için yararlanabilecegimizi metodlar arasında elektrofizyolojik olarak sempatik deri yanıt (SDY) çalışmaları yer almaktadır. Çalışmamızda JME hasta grubunda SDY incelemesi ile sempatik sistem değişikliklerini göstermeyi amaçladık. Gereç-Yöntem: Çalışma Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji kliniği, Epilepsi Biriminde JME tanısı ile takipli 20 hasta (17 kadın, 3 erkek) ve 18 gönüllü sağlıklı (14 kadın, 4 erkek ) ile gerçekleştirildi. Bu Çalışmada JME’de sempatik sinir sistemi etkilenimini değerlendirmek için elektrofizyolojik olarak SDY yöntemi kullanıldı. Tüm katılımcılara üst ve alt ekstremite SDY testi uygulandı ve her bir SDY testi için 10 yanıt alınarak ortalama latans ve amplitüd değerleri elde edildi. Bulgular: Hasta grubun yaş ortalaması 27.4 yıl, kontrol grubun ise 31.2 yıl olarak ölçüldü.. JME hasta grubunun ortalama hastalık süresi 9.4 yıl idi. JME hasta grubunda üst ve alt ekstremite SDY latans değerleri kontrol grubuna kıyasla anlamlı uzun bulundu (p= 0.02, p= 0.01). Ayrıca JME hasta grubunda üst ve alt ekstremiteden elde edilen SDY cevap amplitüd değerleri kontrol grubuna kıyasla anlamlı düzeyde düşüktü ( p=0.03, p< 0.001). Sonuç: Juvenil miyoklonik epilepside patogenezi araştıran çalışmalar olmakla birlikte otonomik tutulumu araştıran ilk çalışmadır. JME hastalarında sempatik deri yanıtlarındaki bu etkilenimin hastalığın patofizyolojisine katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: EMG, JME, Sempatik cilt yanıtı

    Tablo 1Grup 1 (n:20)

    Grup 2 (n:18) p-değeri

    Cinsiyet (K/E) 17/3 14/4 0.44Yaş (yıl) 27.4 ± 7.29 31.2 ± 7.62 0.09Hastalık Süresi (yıl) 9.4 ± 4.97

    Tablo 1. Demografik Özellikler (Grup 1: Juvenil miyoklonik epilepsi, Grup 2: Kontrol; K:Kadın, E:Erkek)

    Tablo 2Grup 1 (n:20)

    Grup 2 (n:18) p-değeri

    Latans (ms) Ort. ± SD (Aralık)1487.9 ± 210.97 (1214 - 2071)

    1399.2 ± 314.07 (1141 - 2036) 0.020

    Amplitüd (µV) Ort. ± SD (Aralık)1140.74 ± 1102.73 (41.5 - 3343.8)

    1757.52 ± 782.90 (606.1-2606.1) 0.028

    Tablo 2: Normal ve Juvenil Miyoklonik Epilepsi Hastalarında Üst Ekstremite Sempatik Cilt Yanıtları (Grup 1: Juvenil miyoklonik epilepsi, Grup 2: Kontrol; Ort: Ortalama, SD: Standart sapma)

    Tablo 3Grup 1 (n:20)

    Grup 2 (n:18) p-değeri

    Latans (ms) Ort. ± SD (Aralık)1987.3 ± 172.70 (1620 - 2271)

    1494.2 ± 599.42 (365 - 2250) 0.011

    Amplitüd (µV) Ort. ± SD (Aralık)344.93 ± 489.70 (31.7-2361.5)

    1003.33 ± 873.63 (157.7-2320.0)

  • 27

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-22]Covid-19 ile ilişkili Guillain-Barré sendromu Mehlika Panpallı Ateş, Beyza Nur Çetin, Ahmet Enes Yüksektepe, Beria Nur Gül, Selim Selçuk ÇomoğluSağlık Bilimleri Üniversitesi, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği, Ankara Amaç: Küresel bir pandemi olarak kabul edilen Covid-19 hakkında bilgilerimiz devamlı yenilenmektedir. Nörolojik tutulum olarak santral sinir sistemi ve periferik sinir sistemi tutulumları nadiren, sınırlı sayıda bildirilmeye başlanmıştır. Bu yazıda Covid-19 enfeksiyonuna bağlı Guillain-Barré Sendromu (GBS) tanısı konulan 69 yaşında kadın hasta sunulmaktadır. Olgu: 14 gün önce halsizlik, yorgunluk şikayeti başlayan altmış dokuz yaşında kadın hastanın bu şikayetlerine 1-2 gün içinde miyalji, baş ağrısı, öksürük eklenmiş. Şikayetleri artan hastanın diaresi, ateş yüksekliği, koku ve tat alamaması nedeniyle yapılan nazofarengeal SARS-CoV-2 polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) pozitif bulunmuş. PCR testinden 10 gün sonra hastanın ekstremite distallerinde başlayan uyuşması ve güçsüzlüğü gelişmesi nedeniyle değerlendirdiğimizde nörolojik muayenesi; bilateral üst ve alt ekstremite proksimalleri 2/5, distalleri 3/5 kuvvetindeydi. Duyu defisiti olmayan hastanın derin tendon refleksleri global abolikti. Bos analizi ve elektrofizyolojik incelemesi sonucunda hastaya akut motor aksonal nöropati (AMAN) tanısı konularak tedavi ve takibi yapıldı. Yorum: Covid-19’da asıl olarak üst solunum yolu hastalığı ya da grip benzeri semptomlar, baş ağrısı, bulantı-kusma, miyalji görülse de pnömoni, tat ve koku kaybı, diare de sıklıkla izlenmektedir. SARS-CoV ve MERS-CoV gibi Covid-19 da sinir sistemini etkilemektedir. Covid-19 enfeksiyonunun nörolojik belirtileri, merkezi sinir sistemi (baş ağrısı, dizziness, bilinç değişiklikleri, akut beyin hastalığı, nöbet ve ataksi), periferik sinir sistemi (anozmi, tat alamama, görme bozukluğu) üzerindeki etkilerinden kaynaklanmaktadır. Solunum sıkıntısı artan ya da yoğunbakım ihtiyacı olan hastalarda, bu durum sadece akciğer tutulumuna bağlı olmayıp GBS gibi nörolojik hastalıklara bağlı da gelişebilir. Hastaların erken teşhis, tedavisi ile belki de yoğunbakım ihtiyacı olmadan takibi sağlanabilir. Anahtar Kelimeler: akut motor aksonal nöropati, Covid-19, Guillain-Barré sendromu, SARS-CoV2

    [S-23]Ulnar ve peroneal tuzak nöropati tanılı hastalarda elektrofizyolojik ve ultrasonografik bulguların karşılaştırılması Aslı Sert Sunal1, Baran Serdar Sunal2, Fethi Emre Ustabaşıoğlu2, Hüseyin Alpata1, Ezgi Kula3, Leyla Baysal Kıraç11Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, Edirne 2Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı, Edirne 3Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesi, Edirne Amaç: Ulnar ve peroneal tuzak nöropatilerin tanısında klinik, elektrofizyolojik ve ultrasonografik bulguları karşılaştırmak Yöntem: Çalışmamıza EMG laboratuvarına ulnar (13 hasta) ve peroneal (4 hasta) tuzak nöropati ön tanılarıyla yönlendirilen 17 hasta (7 kadın, 10 erkek, yaş ortalaması 47.6) dahil edildi. Hastalar klinik olarak değerlendirildikten sonra iki yanlı sinir iletim çalışmaları, iğne EMG ve ultrasonografi yapıldı. Ultrasonografi ile ulnar ve peroneal sinirlerin dirsek ve fibula başı düzeyinde kalınlıkları ve alanları ölçüldü, shear wave elastografi yöntemi ile ulnar ve peroneal sinir sertliği değerlendirildi. Bulgular: Hastaların ortalama şikayet süreleri 14.4 aydı. Altı hastada dirseği bükerek çalışma, iki hastada dirsek travması, üç hastada bacak bacak üstüne atma ve iki hastada uzun yatak istiharatinin tuzak nöropatiyi kolaylaştırdığı düşünüldü. Hastaların tamamında muayenede ilgili kaslarda atrofi ya da zaaf saptandı. Şikayet ve bulgular 13 hastada unilateral 4 hastada bilateraldi. Elektrofizyolojik olarak ulnar nöropatili hastaların 7’sinde ağır, 6’sında orta, birinde ise hafif düzeyde ulnar nöropati saptandı. Üç hastada ulnar nöropati bilek ya da dirsek düzeyine lokalize edilemezken, 9 hastada medial epikondil üzerine, bir hastada ise altına lokalize edildi. Ultrasonografi ile etkilenen kolda ulnar sinirde dirsek düzeyinde 8 hastada fokal, 4 hastada ise diffüz kalınlaşma izlendi. Elektrofizyolojik olarak orta şiddette ulnar nöropati saptanan bir hastanın ultrasonografi bulguları normaldi. Elektrofizyolojik olarak hafif düzeyde peroneal tuzak nöropati saptanan bir hastanın ultrasonografi bulguları normalken, orta ve ağır düzeyde peroneal tuzak nöropatisi olan diğer 3 hastada ultrasonografi bulguları sağlam taraf ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak farklıydı. Sonuç: Klinik ve elektrofizyolojik olarak ulnar ve peroneal tuzak nöropati saptanan hastaların %88’inde ultrasonografi ile tanı desteklenmiştir. Elektrofizyolojik olarak lokalizasyonu yapılamayan ulnar nöropati tanılı 3 hastada ultrasonografi ile ulnar nöropati dirsek düzeyine lokalize edilmiştir. Ulnar ve peroneal tuzak nöropatilerin tanısında elektrofizyoloji ve ultrasonografinin birlikte kullanılmasını önermekteyiz. Anahtar Kelimeler: ulnar nöropati, peroneal nöropati, elektromyografi, ultrasonografi

  • 28

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-24]Somatosensoriyel Uyandırılmış Potansiyellerin Prepulse Modulasyonu Fatma Candan1, Ayşegül Gündüz2, Meral Erdemir Kızıltan21Medeniyet Üniversitesi-Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği; İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sinirbilim Ana Bilim Dalı, İstanbul 2İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul Prepulse modülasyon (PPM) ile ilgili çalışmalar daha çok beyin sapı refleksleri ile ilgili olup, kortikal yanıtların prepulse modülasyonu ile ilgili çalışmalar daha azdır. Sağlıklı kişilerde beyin sapı reflekslerinde prepulse inhibisyonun gözlenmesi, bu döngünün otomatik-koruyucu inhibitör bir devre olduğunu öne sürmektedir. Bu çalışmada; her merkezde bulunabilen, konvansiyonel medyan -Somatosensoriyel Uyandırılmış Potansiyeller (SEP) ile primer duysal kortekste PPM’u inceleyerek olası inhibe edici bir devrenin varlığını araştırmayı amaçladık. Çalışmamıza 14 sağlıklı gönüllü kişi dahil edildi. Birinci aşamada sağ el bileği medyan karma sinir üzerinden test elektrik uyarımı verilerek medyan-SEP kayıtları yapıldı. İkinci aşamada test uyarımı ile aynı taraftan (sağ el medyan dijital sinire, ulnar dijital sinire ve posterior tibial karma sinire) ve karşı taraf elden (sol el medyan dijital sinire) hissetme eşiğinde prepulse (PP) uyarımlar verilerek sol primer duysal korteks üzerinden, PPM-SEP yapıldı. PP uyarımlar, her bölgede yedi farklı uyarı aralığında verildi (10, 20, 30, 40, 100, 150 ve 500 ms). Medyan Test-SEP ve PPM-SEP yanıtları karşılaştırıldığında; aynı taraftan verilen PP uyarılar N20-P25 ve N20 dalgalarının amplitüdünde anlamlı düşmeye yol açarken karşı taraf uyarımlarla anlamlı bir fark gözlenmedi. Test uyarımı ile aynı taraftan verilen PP uyarılar, prepulse inhibisyona neden olurken karşı taraftan verilen uyarılar bir değişiklik yapmadı. Bulgularımız primer somatosensoriyel kortekste, beyin sapı reflekslerinde olduğu gibi bir PPM’u desteklememekle beraber, aynı taraftan verilen prepulse uyarıların korteks içinde başka bir mekanizma ile inhibisyona yol açabileceğini düşündürdü. Anahtar Kelimeler: Prepulse modülasyon, prepulse inhibisyon, beyin sapı refleksleri, medyan- SEP, primer somatosensoriyel korteks

    [S-25]Amiyotrofik Lateral Skleroz Şüphesi İle Takip Edilen Nörolojik Hastalıklar: Tek Merkez Deneyimi Nimet Uçaroğlu Cansakarya eğitim ve araştırma hastanesi Amiyotrofik Lateral Skleroz (ALS) en sık gözlenen motor nöron hastalığıdır. Servikal spondilotik myelopati (SSM) ise bazı motor ve duyu semptomları içeren servikal spondilozun en ağır komplikasyonudur. SSM’nin başlangıcı sinsidir, çoğunlukla 50-60 yaşlarında görülür. Hastalarda en sık görülen semptomlar; boyun ağrısı, omuz ve kol ağrısı, ellerde beceriksizlik veya güç kaybı, bacaklarda güç kaybı ve yürüme bozukluğudur. Bu hastaların muayenesinde en sık saptanan bulgular ise tenar-hipotenar kas atrofileri, hiperrefleksi, duyu kaybı, alt ekstremitelerde spastik parezi ile giden motor kusurlardır. SSM tanısında görüntüleme yöntemleri ve elektrofizyolojik değerlendirmeler kullanılır. Elektronöromiyografi (ENMG) genellikle SSM tanısı için rutin kullanılmamakla birlikte ALS gibi ayırıcı tanıları dışlamak amacıyla sık başvurulan bir yöntemdir. Biz bu çalışmamızda daha önce yanlışlıkla ALS tanısı almış olup nörolojik muayene, spinal MRG ve elektronöromiyografi (ENMG) sonrası SSM veya siringomyeli tanısı alan hastaların demografik ve klinik özeliklerini değerlendirmeyi amaçladık. ENMG ve spinal MRG sonrası SSM veya siringomyeli tanısı koyduğumuz olguların anamnezleri, muayene bulguları ve yardımcı laboratuvar tetkiklerindeki verilerini inceledik. Toplam 8 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalamaları 65,63±10,32 (51-78) idi. Hastaların 5’i erkek, 3’ü kadındı. Hastaların tümünde hastaların boyun ve sırt ağrıları olduğunu öğrenildi. Tüm hastaların derin tendon refleksleri alt ekstremitelerde belirgin olarak hiperaktifti. Hastalara ENMG ve spinal MRG yapıldı. Tüm hastaların duyusal sinir iletim çalışmaları normal sınırlardaydı. İğne EMG’de tüm hastalarda servikal ve 1 hastada ek olarak lomber miyotomlarda yaygın fasikülasyon ve subakut denervasyon değişiklikleri görüldü. Öte yandan rectus abdominis ve genioglossus’un iğne ENMG incelemeleri normaldi. ENMG sonuçları ALS için atipikti ve üst ekstremitelerde denervasyonun baskınlığı altta yatan bir kord patolojisini düşündürüyordu. Görüntüleme ve elektromiyografi ENMG bulguları sonucunda siringomyeli, çoklu disk patolojileri ve sekonder miyelit tanısı konuldu. Daha iyi seyreden ve cerrahi ile düzelme şansı olan servikal spondilotik miyelopati ALS’yi taklit eden rahatsızlıklardan biridir. Sonuç olarak biz bu çalışmamızda ALS’nin ayırıcı tanısı olarak SSM ve siringomyeliye dikkat çekmeyi amaçladık. Anahtar Kelimeler: Amiyotrofik Lateral Skleroz, Servikal spondilotik myelopati, Elektronöromiyografi

  • 29

    SÖZEL BİLDİRİLER

    Resim 1: Servikal spondilotik myelopatisi olan bir hastanın (olgu 7) servikal MRG görüntüsü (a), ve belirgin intrensek kas atrofisi olan sağ elinin görüntüsü (b).

    Resim 2: Servikal siringomyelisi olan bir hastanın (olgu 6) servikal MRG görüntüsü (a), ve sol el intrensek kaslarındaki atrofisinin görüntüsü (b)

  • 30

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-26]Kemoterapi ilişkili polnöropatide total nöropati skoruna göre klinik özelliklerin değerlendirilmesi Özge Arıcı Düz, Fikret Aysalİstanbul Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD Amaç: Kanser hastalarında izlenen kemoterapi ilişkili polinöropati sık izlenen bir klinik durumdu. Hastaların günlük yaşamlarını belirgin etkileyerek özürlülüğe neden olabilir. Polinöropatinin klinik ciddiyetini belirleyen birçok faktör olabilir. Bu çalışmada kemoterapi ilişkili polinöropatisi olan hastaların demografik, klinik ve elektrofizyolojik özelliklerini incelemeyi ve polinöropati şiddetine göre klinik özelliklerin farklılıklarını belirlemeyi amaçladık. Yöntem: Çalışmaya 2019-2020 yılları arasında kemoterapiye bağlı polinöropatisi alan 79 hasta dahil edildi. Hastaların hikaye, nörolojik muayene, elektromiyografi (EMG) bulguları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların total nöropati skorları (TNS) hesaplandı. TNS’a göre hastalar iki gruba ayrıldı. Bulgular: Bilinen kanser öyküsü olan ve kemoterapi almış olan 79 hastanın yaş ortalaması 59,44, %49’u erkekti. Ek sık izlenen kanser türleri sırasıya meme kanseri, akciğer kanseri ve hematolojik malignitelerdi. Ortalama kanser süresi 2.5 yıldı. %72 hastada metastatik kanser öyküsü mevcuttu. TNS’a göre hastalar 10 puan altında olan ve 10 puan ve üzerinde olan olmak üzere iki gruba ayrıldı. TNS>=10 olan 33 hastaların yaş ortalaması 64, kadın erkek cinsiyeti dağılımı eşit ve en sık görülen kanser türü meme kanseriydi. TNS0,05). Hafif derecede KTS’si olan hastaların PLO oranı;109,19±45,15, orta derece KTS’si olan hastaların PLO oranı;109,59±33,92, ağır derecede KTS’si olan hastaların PLO oranı:112,99±41,71 olarak saptanmıştır (p>0,05). Sonuç: Hipotezimizin aksine KTS tanılı hastaların hastalık şiddetinin artmasıyla NLO ve PLO değerleri arasında anlamlı ilişki saptanmamıştır. Histopataolojik çalışmalarında olduğu, sistemik inflamatuar faktörlerin araştırılması nedeni bilinmeyen KTS’nin etylojisine ışık tutacaktır. Anahtar Kelimeler: Karpal tünel sendromu, Median sinir, neutrofil/lenfosit, platelet/lenfosit

  • 31

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-28]Erken Dönem Myastenia Gravis Hastalarında, Disfajinin Otonomik Disfonksiyon ile İlişkisi Var mı? Mehlika Panpallı Ateş1, Ebru Karaca Umay2, Fatih Karaahmet3, İbrahim Gündoğdu2, Gülnur Çelik2, Özgür Karaahmet21Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği 2Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği 3Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Ankara Eğitim Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği Amaç: Miyastenia gravis (MG) hastalarında otonom sinir sistemi fonksiyon bozukluğu bilinmektedir. MG’nin erken evrelerinde pupillomotor, ortostatik, vazomotor ve gastrointestinal sistem tutulumu nedeniyle semptomlar olabilir. Disfaji henüz bu semptomlardan biri olarak bildirilmemiştir. Son çalışmalarda, özofagus disfajisinin erken dönemde bile mevcut olabileceği bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı erken evre MG’li hastalarda otonom disfajinin varlığını araştırmaktır.

    Yöntem: Bu çalışma, Myastenia Gravis Amerika Klinik Sınıflandırması Vakfı (Myasthenia Gravis Foundation of America Clinical Classification) sınıflandırmasına göre sınıf 1-2b MG tanısı alan 19 hasta ve 19 sağlıklı gönüllü ile gerçekleştirildi. Çalışmaya alınan kişilere klinik tarama testi, manometri ve endoskopi uygulanarak disfajinin varlığı ve şiddeti değerlendirildi. Otonom disfonksiyonun değerlendirilmesi için elektronöromiyografi ve elektrokardiyografi yapıldı. Bulgular: Disfajili hastalarda, normal yutmalı hastalara gore; eat-10 ve endoskopik değerlendirme ile disfajili olan hasta sayıları anlamlı yüksek iken, manometrik değerlendirme sonuçları arasında fark yoktu. Sağlıklı gönüllüler ile karşılaştırıldığında her iki hasta grubunda da manometrik değerlendirme ile disfaji saptanan hasta sayısı anlamlı yüksekti (p

  • 32

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-31]Juvenil Miyoklonik Epilepsi’li Hastalarda Çevresel İnhibisyon Yanıtı Bengi Gül Türk1, Ceren Aliş2, Ayşegül Gündüz2, S. Naz Yeni2, Meral Erdemir Kızıltan21Cizre Dr Selahattin Cizrelioğlu Devlet Hastanesi, Şırnak 2Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa AMAÇ

    Juvenil Miyoklonik Epilepsi (JME) hastalarının SEP incelemelerinde elde edilen kortikal yanıt amplitüdlerinde anlamlı yükseklik olması primer somatosensoryel kortekste hipereksitabilite ile ilişkilendirilmektedir. Çevresel inhibisyon (‘surround inhibisyon’, SI) bir nöron aktivasyonunun, uyarıcı lokalizasyon bilgisini keskinleştirmek için, komşu nöronların aktivitesinin azalması ile ilişkili bir mekanizmadır. Çalışmamızda JME olgularında, daha aktif bir somatosensoryel korteks varlığında, çevresel inhibisyonda azalma olup olmadığının araştırılması planlanmıştır.

    YÖNTEM

    Çalışmamıza yaş ve cinsiyet uyumlu 17 JME tanılı hasta ve 10 sağlıklı gönüllü dahil edilmiştir. Her iki grupta median ve ulnar sinirlerden somatosensoriyel uyandırılmış potansiyel (SEP) amplitüdleri ölçümü yapılmıştır (mSEP – uSEP). Kayıtlar; kayıt elektrodu saçlı deride C3’ noktasına yerleştirilerek, median ve ulnar sinir el bileğinden uyarılarak yapılmıştır. Median ve ulnar sinirlerin ayrı ayrı SEP ölçümlerinin yanı sıra eş zamanlı uyarımı ile SEP ölçümü kaydedilmiştir (muSEP). mSEP ve uSEP amplitüdleri aritmetik toplamı (aSEP) eş zamanlı uyarım ile ortaya çıkan muSEP amplitüdü ile karşılaştırılmıştır.

    BULGULAR JME grubunda SEP amplitüd ölçümleri anlamlı olarak kontrol grubundan yüksek saptanmıştır (mSEP p

  • 33

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-32]Kranial Manyetik Rezonans Görüntülemede Status Epileptikusla İlişkili Değişikliklerinin Değerlendirilmesi Ece Münevver Güven Azap, Nevin Kuloğlu PazarcıŞİŞLİ HAMİDİYE ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ Çalışmamızda status epileptikus (SE) hastalarında kranial manyetik rezonans görüntüleme (MRG ) sekanslarındaki sinyal değişikliklerinin, iktal odağın belirlenmesindeki yeri; sıklığı ve paterni; altta yatan nedenleri, elektroensefelografik (EEG) ve klinik korelasyonunu; ve hastane sonlanımına etkisini göstermeyi amaçladık. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 2013-2019 yılları arasında SE tanısı almış 210 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Bu hastalardan 18 yaşın altında, hemorojik ya da iskemik inme, merkezi sinir sistemi enfeksiyonu, intrakraniyal neoplazm, travma öyküsü, hipoksi maruziyeti, yer kaplayıcı lezyonları olan ve kranial MRG tamamlanamayanlar çalışma dışında bırakılmıştır. Kriterleri karşılayan 44 hastanın 15’ i erkek 29’ u kadındı, yaş ortalaması 56,5 (ss±21,7) idi, otuz bir hasta konvulsif SE, on üçü nonkonvulsif gruptaydı. Diffüzyon Ağırlıklı Görüntüleme (DWI) sinyal artışı 38 (%86,4), T2 ağırlıklı (Flair-T2) sinyal artışı 12 (27,3), Duyarlılık Ağırlıklı Görüntüleme (SWI) değişikliği 6 (%13,6) olguda görüldü. Neokorteks DWI’ da sinyal artışı olan olguların hepsinde ortak lokalizasyon olarak izlendi, neokortekse sırasyla hipokampus (%25) ve talamus (%2,3) tutulumu eşlik etmekteydi. MRG-klinik korelasyon eşleşmesi, neokortekse hipokampal ve talamik tutulumun eşlik ettiği grupta anlamlı olarak daha yüksekti. (p

  • 34

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-36]Tıkayıcı uyku apne sendromunda CRP/Albumin oranı ve hastalık düzeyi ilişkisi

    Aslı Akyol Gürses1, Utku Oğan Akyıldız2 1Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim Dalı 2Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı

    Amaç: Tıkayıcı uyku apne sendromu (TUAS); zeminde düşük düzeyde süreğen bir sistemik inflamasyonla birlikte, kardiyovasküler, serebrovasküler ve metabolik komorbiditelere sıkça eşlik eden ciddi bir halk sağlığı problemidir. CRP ve albumin, pozitif ve negatif akut faz reaktanları olarak bilinen ve pek çok inflamatuar durumun tayininde kullanılan iyi tanımlanmış belirteçlerdir. CRP/albumin oranı (CAR) ise, inflamatuar aktiviteyi tek başına CRP ve albumin düzeylerine göre daha iyi yansıttığı düşünülen, görece yeni tanımlanmış bir parametredir. Bu çalışmada amaç; TUAS’da CRP, albumin düzeyleri ve CAR’nin hastalık düzeyi ile ilişkisini ortaya koymaktır. Yöntem: Temmuz 2017-Şubat 2019 tarihleri arasında Uyku Hastalıkları polikliniğimize başvuran hastaların kayıtları geriye dönük incelendi ve 74 hasta çalışmaya dahil edildi. Olguların CRP ve albumin değerleri kaydedildi, CRP/albumin oranları hesaplandı. İstatistiksel analiz için SPSS.20 paket programı kullanıldı. Sürekli değişkenlerin karşılaştırması, verilerin normallik dağılımına göre ANOVA veya Kruskal-Wallis varyans analizi ile yapıldı. Kategorik değişkenler için Ki-Kare testi kullanıldı. p0.05). Olgularımızda ortanca CRP değeri 4 mg/L, ortanca albumin değeri 43 g/L ve ortanca CAR 0.09 (0.02-0.55) idi. CRP, albumin düzeyleri ve CAR [0.07 (0.02-0.34) vs. 0.07 (0.02-0.45) vs. 0.10 (0.02-0.55)] yönünden hafif, orta ve ağır TUAS grupları arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Sonuç: Sonuçlarımız TUAS’da, CRP, albumin düzeyleri ve CAR’nin hastalık düzeyleri arasında anlamlı farklılık segilemediğini göstermektedir. Literatürde CAR’nin koroner arter hastalığı, diabet, KOAH, çeşitli maligniteler ve romatolojik hastalıklarda, hastalık aktivitesiyle ilişkisi gösterilmiştir. Bununla birlikte TUAS’da çalışmalar sınırlı olup; orta ve ağır düzey hastaların kontrollere kıyasla daha yüksek değerler gösterdiğini bildiren prospektif bir seri mevcuttur. CAR’nin TUAS’daki inflamatuar durumun tespitinde kullanımı için, daha yüksek hasta sayısıyla prospektif dizayn edilmiş ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu düşüncesindeyiz.

    Anahtar Kelimeler: TUAS, CRP/albumin oranı, inflamasyon

    [S-37]Video EEG Kayıtlamada Epileptik ve Psikojen Non-epileptik Nöbet Latansı Hülya Özkan, Meliha Türksever, Leyla Baysal Kıraç, Babürhan GüldikenTrakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Edirne Amaç: Video-EEG kayıtlama epileptik ve psikojen non-epileptik nöbet (PNEN) ayırımında altın standart yöntem olup ayni zamanda pahalı ve yetişmiş ekip isteyen bir incelemedir. Epileptik ve PNEN’ lerin en kısa zamanda ayırımın yapılması maliyet ve süre kazanma açısından önemlidir. Bu çalışmada, video-EEG monitorizasyon (VEM) ünitesine yatırılan epileptik ve PNEN olan hastaların ilk nöbetlerin ortaya çıkışları için geçen süreyi (nöbet latansını) ve tanıda katkısını araştırdık. Yöntem: Kırk yedi epileptik (grup1) ve 41 PNEN (grup2) tanısı ile Trakya Üniversitesi Nöroloji Kliniği VEM ünitesine yatırılan toplam 88 yetişkin hasta çalışmaya dahil edildi. Psikojen non-epileptik nöbeti olan hastalar akinetik tip (n=16) ve motor tip (n=25) olarak iki alt gruba ayrıldı. Tüm hastaların yaş, cinsiyet, nöbetlerin sıklığı, ön tanılar, kullandıkları ilaçlar ve VEM verileri (nöbet latansı ve süresi, epileptik/ PNEN olarak nöbet tipi, toplam monitorizasyon gün süresi) retrospektif olarak incelendi. İstatiksel değerlendirmede p

  • 35

    SÖZEL BİLDİRİLER

    [S-38]Fibula başında peroneal nöropatide kas gücü ve elektrodiagnostik parametreler arasındaki ilişki Halit Fidancı1, İlker Öztürk21Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Anabilim Dalı, Klinik Nörofizyoloji Bilim dalı, Adana 2Adana Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji Anabilim Dalı Amaç: Fibula başında peroneal nöropati (FBPN) alt ekstremitenin en sık izlenen tuzak mononöropatisidir. Bu çalışmada FBPN’de kas gücü ve elektrodiagnostik parametreler arasındaki ilişki araştırıldı. Yöntem: Klinik Nörofizyoloji Laboratuvarımıza 2018 Temmuz ve 2019 Ocak tarihleri arasında başvuran, klinik ve elektrodiagnostik bulguları FBPN ile uyumlu bireyler bu retrospektif çalışmaya dahil edildi. Polinöropatisi, lumbosakral radikülopatisi, lumbosakral pleksopatisi, diyabetes mellitus gibi polinöropati yapabilecek bir hastalığı mevcut olanlar çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların klinik ve elektrodiagnostik bulguları analiz edildi. Kas güçleri MRC (Medical Research Council) skalası kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Yirmi bir FBPN hastası (17 Erkek, 4 Kadın) çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ve vücut kitle indeksi ortalamaları sırasıyla 31.9±15.9 (min-maks 15-82) yıl, 22.1±3.4 (min-maks 15.2-27.7) kg/m2 idi. Hastaların şikayetlerinin başladığı tarih ve elektrodiagnostik testin yapıldığı tarih arasındaki süre 35.1±13.9 (21-60) gündü. Hastaların klinik ve elektrodiagnostik bulguları Tablo 1’de gösterilmektedir. Hastaların ayak dorsifleksion ve eversiyon kas gücü ortalamaları sırasıyla 2.7±1.2 (min-maks 1-5), 3.1±1.6 (min-maks 0-5) idi. Kas gücü ve elektrodiagnostik parametreler arasındaki korelasyon Tablo 2’de gösterilmektedir. Kas gücü ve fibula başı altı – popliteal fossa segmentinde peroneal sinirde motor iletim bloğunun şiddeti arasında ters bir korelasyon bulunmuştur (p

  • 36

    SÖZEL BİLDİRİLER[S-39]Migren Profilaksisinde Transkraniyal Direkt Akım Stimülasyonunun Güvenlik ve Etkinliği: Çift Kör Randomize Kontrollü bir Çalışma Tuba Cerrahoğlu Şirin1, Serkan Aksu2, Buse Hasırcı1, Çağrı Ulukan1, Elif Kocasoy Orhan1, Esme Ekizoğlu1, Adnan Kurt2, Sacit Karamürsel3, Betül Baykan11İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji AD, İstanbul 2İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, İstanbul 3Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji AD, İstanbul Giriş: Migren bireyin yaşam kalitesini bozan, iş gücü kaybı ve sosyal hayatı etkileyerek kısıtlılığa neden olan bir hastalıktır. Migrenin profilaktik tedavisinde amaç bireye normal fonksiyonlarını kazandırabilen, migren atak sıklığını ve şiddetini azaltacak, kısıtlılığı engelleyecek ve yan etkisiz bir tedavi sunmaktır. Transkraniyal direkt akım stimülasyonu (TDAS), migren profilaksisinde potansiyel bir alternatif tedavidir. Yöntem: Bu çalışmaya yetmiş yedi hasta alındı. Kırk bir hastaya “sham” stimülasyon uygulandı. Otuz altı hastaya 2mA 20 dakikalık anodal sol primer motor kortekse üç ardışık seans TDAS uygulandı. Uyarım sonrası bir ay boyunca ilaç kullanımı, migren atak özellikleri (sıklık, şiddet, süre), migren eşlikçi semptomları takip edildi. Bulgular: TDAS sonrası aktif uyarım alanlarda semptomatik ilaç kullanımı, atak sıklığı, süre ve aylık başağrılı gün azaldı. Kronik migren alt grubu incelendiğinde yalnız atak süresi kısaldı (p=0,002). Başağrılı gün için terapötik kazanç %44’tü (%95 CI: %22-60). En rahatsız edici migren eşlik eden semptom karakterinde değişim olmadı. Yan etkiler “sham” grupla benzerdi. Migren Dizabilite Skorunun (MIDAS) evresi aktif uyarım sonrasında düştü (p=0,004). Sonuçlar: TDAS, migren profilaksisi için güvenilir, ucuz ve etkin bir yöntemdir. Ayrıca ilaç etkileşimi ve ciddi yan etki olmaması ile farmasötik tedavilerden üstündür. TDAS migren profilaksisinde ilk basamaklarda kullanılmak için uygun faydalı bir aday olabilir. Anahtar Kelimeler: migren, başağrısı, transkraniyal doğru akım stimülasyonu

    [S-42]Karpal tünel sendromlu hastalarda rutin hematolojik ve inflamasyon parametrelerinin cerrahi tedavi sonuçları ile ilişkisi Muzaffer GüneşAksaray Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, Aksaray Amaç: Nötrofil / lenfosit oranı (NLO), nötrofil / eozinofil oranı (NEO) ve C-reaktif protein / albümin oranı (CAO) sistemik inflamasyonu yansıtır. Ancak, bu parametreler karpal tünel sendromunda (KTS) çalışılmamıştır. Bu çalışmada, nörofizyolojik olarak orta KTS’li hastalarda rutin hematolojik ve inflamasyon parametrelerinin KTS cerrahi tedavi sonuçları ile ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Bu çalışma, orta KTS nedeniyle cerrahi tedavi yapılmış hastalar üzerinde yapıldı. Cerrahi sonrası sonuçlar, ameliyattan 6 ay sonra sinir iletim çalışması (SİÇ) ile değerlendirildi. Cerrahi sonrası yapılan SİÇ’e göre hastalar üç gruba ayrıldı: SİÇ ile KTS saptanmayan hastalar cerrahi tedaviden “tam faydalanan grup”, hafif KTS saptanan hastalar “kısmi faydalanan grup” ve orta veya şiddetli KTS saptanan hastalar ise cerrahi tedaviden “hiç faydalanmayan grup” olarak tanımlandı. Bulgular: Çalışmaya,11 erkek ve 30 kadın olmak üzere toplam 41 orta KTS’li hasta alındı. Gruplar arasında yaş ve cinsiyet açısından anlamlı fark yoktu (p = 0,240 ve p = 0,084). Üç grup karşılaştırıldığında, gruplar arasında medyan CAO, beden kitle indeksi (BKİ), beyaz kan hücresi (white blood cell, WBC), nötrofil, NEO ve C-reaktif protein (CRP) düzeyleri açısından anlamlı fark gözlenmiştir (sırasıyla p < 0,001, p = 0,001, p = 0,012, p = 0,014, p = 0,005 ve p = 0,001). Ayrıca, cerrahi sonrası KTS şiddeti ile BKİ (r: 0,578, p < 0,001), CRP (r: 0,603, p < 0,001) ve CAO (r: 0,633, p < 0,001) arasında istatistiksel olarak anlamlı ve güçlü pozitif korelasyon vardı. Ek olarak, cerrahi sonrası KTS şiddeti ile WBC (r: 0,467, p = 0,002), nötrofil (r: 0,461, p = 0,002), NLO (r: 0,351, p = 0,024) ve NEO (r: 0,389, p = 0,012) arasında istatistiksel olarak anlamlı ve orta pozitif korelasyon vardı. Sonuç: Bu çalışmada, sistemik inflamasyon düzeyleri daha yüksek olan KTS hastalarının cerrahi tedaviden daha az fayda gördükleri tespit edildi. Bu gibi hastalarda, cerrahi tedavi ile birlikte anti-inflamatuar tedaviler uzun süre kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: C-reaktif protein / albümin oranı, cerrahi tedavi, karpal tünel sendromu, nötrofil / eozinofil oranı, sistemik inflamasyon parametreleri

  • 37

    SÖZEL BİLDİRİLER[S-43]Amyotrofik Lateral Sklerozda Ayır