1

2

Önsöz ..................................................................................................................... 4

Ric’at Nedir? .......................................................................................................... 6

Şia Fakihleri Ric’atı Nasıl Anlıyor? ..................................................................... 7

Ric’at Hadisleri ve Mehdiler (a.s) ile ilgili Hadisler Arasında Çelişki var mı? 11

Kaim’in Cevapladıgı Ric’at ile ilgili Sorular: ...................................................... 13

Ric’at Allah’ın Günlerinden Bir Gündür ............................................................ 15

Ric’at Başka Bir Imtihandır ................................................................................ 17

Ric’at, Allah’ın Kendi Elçilerine Zafer Nasip Ettigi Gündür ............................ 20

Ric’atta Daha Yüksek Bir Marifet Gerçekleşecektir (Yaratılışın Gayesi) ........ 22

Ric’at ilk Göktedir ................................................................................................ 24

Üzerinde Ric’atın Olacagı Yeryüzü .................................................................... 27

Ric’at, Alçalış Yayının Alemlerinden Biridir ..................................................... 28

Ric’at, Bireylerin Geri Dönecegi Alemdir.......................................................... 30

Ric’at, Zamanın Olmadıgı Bir Alemdir ............................................................... 31

Ric’ata ve Mehdilere (a.s) inanmak .................................................................... 32

Tıpkı Bu Alem Gibi Ric’at da Malum Gündür .................................................... 34

Ric’at iki Tanedir ................................................................................................. 37

Ric’attaki ve Bu Alemdeki Dabbet-ül Arz .......................................................... 40

Allah’ın Halifelerinin ve Onların Şialarının Ric’atı ........................................... 43

Ric’at ile ilgili Hâlâ Cevabını Bilmedigimiz Sorular Vardır .............................. 47

Ekler ..................................................................................................................... 48

Ek – 1 ................................................................................................................. 48

Ek – 2 ................................................................................................................ 50

Ek – 3 ................................................................................................................ 52

3

(s.v.t): subhane ve teala (münezzeh ve yüce)

(s.a.a): sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem (Allah ona ve ailesine salat ve selam etsin)

(a.s): çoğul kişiler için aleyhimusselam (onlara selam olsun),

tekil kişiler için aleyhisselam (ona selam olsun)

(s.a): kadınlar için selamullahi aleyha (Allah’ın selamı onun üzerine olsun)

(r.a): rahimehullahi aleyh (Allah ona rahmet etsin)

(l.a): çoğul kişiler için lanetullahi aleyhim (Allah onlara lanet etsin),

tekil kişiler için lanetullahi aleyh (Allah ona lanet etsin)

4

Seyid Ahmed el Hasan (a.s) Ric’atı açıklarken şöyle buyurmuştur:

[Ric’atın [1] ismi anlamına işaret eder, Allah sana tevfik versin. Ric’at, bir dönüştür yani bir tekrardır. Ölmüş insanlar geri dönecek, sona ermiş imtihanlar tekrarlanacak, geçip giden günler yeniden gelecektir…]

Şüphe yok ki, ric’atla ilgili hadisleri, onun detaylarını ve ilgili meselelerini açıklamak büyük meselelerden biridir ki, Allah’ın Hüccetlerinden başka hiç kimsenin onları cevaplama becerisi yoktur. Aynı şekilde o Hüccetler, Allah’ın dini ve mahlukat alemleri ile ilgili olan geri kalan tüm büyük meseleleri cevaplamak hususunda da seçilmiştir. Buna dayanarak da bu meseleleri açıklayacak kişinin Kaim (a.s) olduğu söylenmiştir:

Zürare şöyle nakletmiştir: Ben Ebu Abdullah’a (a.s) Ric’at ve benzeri bu büyük meseleler hakkında sordum. İmam (a.s) da şöyle buyurdu:

Senin bana sorduğun bu şeylerin zamanı henüz gelmedi ve Allah (s.v.t) şöyle buyurmuştur: {Hayır, ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine tevili gelmemiş olan şeyi yalanladılar.} (Yunus 10:39) 2

Bu rivayetle ilgili, Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s) şöyle soruldu: “Onları açıklamak için özel olarak seçilmiş kişi Kaim midir?” Seyid (a.s) da şöyle buyurdu: [Evet]

Bundan sonra fakihlerin üzerine düşen şey, Ric’at hususunda “Ben

bilmiyorum.” demek ile yetinmeleriydi fakat bunun yerine ne yazık ki, açıklaması için özel olarak Kaim’in (a.s) seçildiği şeyi üstlenmekte ısrar ettiler ve ne olduysa onlardan oldu.

Ayrıca Al-i Muhammedin (a.s) sözlerine göre, Ric’at alemi başka bir alem olduğundan ve onun kendine özel kanunları ve kendine özel nizamı olduğu için,

1 Arapça bir kelime olan Ric’at, lügatte geri dönme anlamına gelir. 2 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.24.

5

rivayetlerde Ric’atla ilgili geçen kavramların bu cismani alemin bilinen anlamlarına uygun olarak anlaşılması doğru değildir ve elbette bu gerçeğe olan cehaletleri, birçok fakihi Ric’atla ilgili sözlerinde büyük bir yanlış yapmaya itmiştir.

Hatta onların bazısı kendi cehaletleriyle Ric’atı yanlış kavramalarının sonucu olarak, Al-i Muhammed’den (a.s) olan 12 halifeyi (12 Mehdileri) reddetmek derecesinde Ric’atı yanlış yöne çekmiştir. Oysaki Mehdiler, Allah Resulü’nün (s.a.a) vefat gecesinde yazdırdığı mübarek vasiyetinde zikredilmiştir. Ayrıca bu büyük meseleyle ilgili bazı sırları açığa çıkarmak adına, bu kısa bir özettir ki, içinde Ric’at alemiyle ve ona ilişkin şeylerle ilgili sorulan sorulara İmam Ahmed el Hasan’ın (a.s) verdiği cevapları içermektedir ve bu cevaplar, onun hakkaniyetini ve doğruluğunu gösteren başka bir kanıttır. Bazı cevaplar, İmam Ahmed el Hasan’a (a.s) ait olan “Müteşabihat”, “Tevhid”, “Cevab-ul Münir”, “Salih Kul ile” ve çoğu, ona sorulan sorulara verdiği cevaplar hakkında olan diğer pek çok yayınlanmış kitaplarından alıntıdır ve bu muhterem derleme artık herkesin önündedir. Tüm güvenim, bu kaderi meçhul olan İmam hürmetine benim ve tüm müminlerin günahlarını ve kusurlarını affetmesi ve tüm müminlerin ömrünü hâyırla sonlandırması için Allah Teala’yadır zira O (s.v.t) Rahman ve Rahim’dir. Hamdolsun Alemlerin Rabbine!

13 Şevval 1433 Hicri

Şeyh Ala Salim Bir zamanlar İmam Mehdi’nin (a.s) Ensarıydı

6

Lügatte Ric’at, ölümden sonra dünya hayatına geri dönüş demektir. Cevheri ve Firuzabadi şöyle demiştir: […"Falanca Ric'ate inanıyor" denildiğinde, "onun

ölümden sonra dünyaya dönüşe" inandığı kastediliyor…] 3 Ric'ate "Kerret" de denilmektedir. Ric'at ve Kerret eş anlamlıdırlar. Cevheri der ki: [Kerre, "geri dönmek" demektir. "Kerrehu" (onu geri döndürdü) ve "kerre bi nefsihi" (geri döndü) denir; geçişli ve geçişsiz fiil olarak kullanılır.] 4 Ric’atın, açıklamak istediğimiz ıstılahî anlamına ise şudur:

Ric’at: Başka bir alem, Kaim’in günü ve Kıyamet günü ile birlikte Allah’ın üç büyük gününden bir gün. 5 Ayrıca onun kendine özel nizamı ve kanunları vardır ki, Ehlibeyt’in (a.s) birçok hadisi ile bunun nasıl teyit edildiğini göreceğiz. İki günden (Kaim’in günü ve Kıyamet günü) bahsettikten sonra, Seyid Ahmed el Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:

[…geriye Ric’at günü kaldı ve o, kesinlikle başka bir alemdir. Aksi takdirde o, bir gün yani bir vakit olarak ve cismani hayat ile Kıyamet gününden bağımsız şekilde belirtilmezdi. Bu yüzden o, diğer ikisinden değildir.]

Ayrıca İmam (a.s) şöyle buyurmuştur:

[Ric’atın ismi kendi anlamına işaret eder, Allah sana tevfik versin. Ric’at, bir dönüştür yani bir tekrardır. Ölmüş insanlar geri dönecek, sona ermiş imtihanlar tekrarlanacak, geçip giden günler yeniden gelecektir…]

Burada duracağız ve Al-i Muhammed’den (a.s) olan bu tahir Velinin cevaplarının ayrıntılarına daha fazla gireceğiz fakat Şia alimlerinin, tamamının veya en azından çoğunluğunun iman ettiği akideye bağlı olan sabit bir mesele olarak Ric’at hakkında söyledikleri şeylere baktıktan sonra.

3 Sihah, c.3 s.1216; Kamus-ul Muhit cilt 3, s.28. 4 Sihah, c.2, s.805. 5 O günler ile ilgili, Şeyh Saduk’un kendi senediyle İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: “Allah’ın (s.v.t) günleri üçtür: Kaim’in kıyam ettiği gün, Kerret (geri dönüş) günü ve Kıyamet günü.” – Mean-il Ahbar, s.366.

7

Şia fakihleri Ric’atı, ölümden sonra bu dünya hayatında tekrar dirilme olarak kabul eder.

Şeyh Müfid şöyle söylüyor: [Ric’at bahsinde, derim ki: Allah (s.v.t) insanları yeniden canlandırarak eski şekilleriyle ölmüş halinden canlı hale getirecek ve O (s.v.t) onların bazısını aziz ve bazılarını da zelil edecektir. Ayrıca hak ehli batıl ehli üzerinde ve mazlumlar zalimler üzerinde zafer kazanacaktır. İşte bu Al-i Muhammed’in (a.s) Mehdisi’nin kıyamı zamanındadır.] 6

Şeyh Hür Amuli şöyle söylüyor: [Bilin ki, buraya dönüş, ölümden sonraki ve Kıyamet gününden önceki dirilmedir ve bizim, onun anlamından çıkardığımız şey budur ve alimler de onu açıklamıştır...] 7

Buradan belli oluyor ki, onlar Ric’atı, içinde bulunduğumuz bu cismani alemle bağlantılı olan tabii bir zaman dilimi gibi görüyorlar ve bunu daha da kanıtlayan şey, Ric’atı kanıtlamak hususunda sebeplendirme yapısını belirlemeleridir ve işte onların bazıları:

İlki: Ric’atın, cismani dönüşün (mead) türlerinden olduğunu söylüyorlar ve bu sayede ahiretteki mead için de aynı delili kullanıyorlar. Seyid Murtaza Ric’atla ilgili muhakemesinde şöyle söylüyor: [...ve Tevhid ehlinin sözünün dışındakiler hariç, hiç kimse ölülerin geri dönüşünün gerçekliğini inkar etmez çünkü Allah (s.v.t) değerli insanları, onların katledilişlerinden sonra hayata geri getirmeye kadirdir ve eğer O’nun (s.v.t) bunu yapmaya kudreti yetiyorsa, o halde O (s.v.t) istediği zaman onları hayata geri döndürür.] 8

İkincisi: Onunla ilgili muhakemeleri bazı eski kavimlerin veya şahısların, ölümlerinden sonra bu hayatta yeniden dirilmesine dayanıyor ve onlar Üzeyir’in ölümünden sonra dirilmesini, İsa’nın dirilttiği ölüleri, Ashab-ı Kehf’in veya İsrailoğulları’ndan bir kavmin dirilmesini vb. örnek veriyorlar.

Şeyh Muhammed Rıza Muzaffer şöyle söylüyor: [Ric’at’a inanmak ne tevhid prensibiyle ne de risalet prensipleriyle çelişmemektedir bilakis o, onların her ikisinin geçerliliğini de onaylamaktadır. Ric’at, Allah’ın (s.v.t) tutarlı gücünün kanıtıdır, diriliş gibi ve o, fevkalade şeylerden biridir ki, ona Muhammed Nebi’nin (s.a.a) ve onun Ehlibeyt’inin (a.s) mucizesi denilmesi uygundur ve ölüyü diriltmek kesinlikle bir mucizedir ki, Mesih’e (a.s) verilmişti fakat o

6 Evail-i Makalat, s.78. 7 el-Îkaz min'el-Hec'at bi'l-Burhan ala'r-Ric’at, s.61. 8 Resail-ul Şerif-i Murtaza, cilt 3, s.135.

8

daha çok bu şey hususundadır çünkü dirilme, bedenin toprağa dönüşmesinden sonra gerçekleşir...] 9

Şeyh Tabersi şöyle söylüyor: [...ve Muhammed (s.a.a) ailesinden olan İmamların (a.s) halifelik yapmalarıyla ilgili haberler gözler önüne serilmiştir ki, Allah (s.v.t), Kaim’in (a.s) zamanında onun yakın dostlarından ve Şiilerinden bazılarını, ona (a.s) yardım etme ve destek verme mükafatını kazanmaları ve onun devletinin ortaya çıkmasına sevinmeleri için, ölümlerinden sonra diriltecektir. Ayrıca O (s.v.t) onun düşmanlarından olan insanları da diriltecek ki, o (a.s) onlardan intikam alsın ve böylece onlar Şiaların elleriyle öldürülerek ve O’nun kelamının yücelmesine bakarak, aşağılanma ve utançla karşılaşsınlar. Böylece de bu dünyadaki cezadan hak ettikleri kadar çeksinler. Ayrıca hiçbir aklı başında kişi, Allah’ın bu kudretinin kendi içinde imkansız olduğu yönünde şüphe etmemelidir. Allah bunu eski kavimlere yaptı ve Kuran’ın birkaç yerinde bundan bahsedilmiştir, örneğin Üzeyir ve diğerleri. Ayrıca Nebi’nin (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “İsrailoğulları’nın yaşadıklarının tümü benim ümmetimde de adım adım, nokta nokta yaşanacaktır hatta onlardan biri kertenkele deliğine girmişse, sizler de onu takip edeceksiniz.”] 10

Üçüncüsü: Şeyh Tabersi’den duymuş olduğumuz gibi, Ric’atı İmam Mehdi’nin (a.s) zuhur dönemine bağlıyorlar.

Şeyh Müfid şöyle söylüyor: [Bize yetişen bilgilerde, Kaim Mehdi’nin (a.s) kıyam zamanının alametlerinden ve onun kıyamından önce ayet ve delil olarak gerçekleşecek hadiselerden bahsedilir. Onlardan biri de Süfyani’nin hurucudur...] ve yine şöyle söylüyor: [ve ölüler kabirlerinden çıkacaktır böylece dünyaya geri dönecek, birbirlerini tanıyacak ve birbirlerini ziyaret edeceklerdir...] ve yine şöyle söylüyor: [ve daha sonra onlar onun (a.s) Mekke’de zuhur ettiğini bilecekler ve böylece ona yardım etmek için ona doğru gideceklerdir.] 11

Dördüncüsü: Aslında zulümden sonra yeryüzündeki hilafet ve güçten bahseden bazı ayetleri, Nebi’nin (s.a.a) ve İmamların (a.s) vefatlarından sonra bu bu dünya hayatına geri dönüşünün kanıtı olarak sunuyorlar. Örneğin: O (s.v.t) şöyle buyurmuştur: {Biz ise istiyorduk ki, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım ve onları İmamlar yapalım ve Varisler kılalım.} (Kasas 28:5)

Şeyh Hür Amuli, Nebi (s.a.a) ve İmamlar’ın (a.s) Ric’atı hakkında Şia’nın icmasından bahsettikten sonra, bu ayet ile ilgili şöyle söylüyor: [...ve bu, ayetteki

9 Akaid-ul İmamiyye, s.109. 10 Tefsir-i Mecma-ul Beyan, cilt 7, s.366. 11 El İrşad, cilt 2, s.368-370.

9

ve Tabersi’nin sözündeki çoğul zamir mülahazası ile halifelik, güç, korkunun zevali ve ibadet lafzı ve ayrıca takiyyenin vacipliği hususundaki bilgiler sayesinde açıklanmış oluyor. Ayrıca o yalnızca, İmam Mehdi’nin (a.s) hurucuna kadar vacip ise, zaruriyet ve karine olmaksızın uzak tevil ve mecaza göre herkese o vaciptir....] 12

Ayrıca O (s.v.t) şöyle buyurmuştur: {Allah sizden iman edip güzel işler yapanlara, kendilerinden öncekileri yaptığı gibi onları da muhakkak yeryüzünün hükümranları yapacağına, onlara kendileri için hoş gördüğü dinlerini kuvvetle icra etme gücü vereceğine, kesinlikle onları korkularının arkasından güvenceye erdireceğine dair, yeminle söz verdi. Onlar, hakkımda hiçbir şeyi ortak koşmayarak yalnızca Bana ibadet edeceklerdir. Artık bundan sonra kim nankörlük ederse, onlar fasıkların ta kendileridir!} (Nur 24:55)

Hür Amuli şöyle söylüyor: [...ve bu ayet, öncekinden daha açıktır zira o

açıklıyor ki, zikredilen insanlara verilen nimet, Onun (s.v.t) onları varis İmamlar yapması ve onları yeryüzünde güçlendirip düşmanlarına karşı onları uyarmasıdır. Tüm bunlar, onların yeryüzünde zulüme uğramalarından sonradır öyleyse bu görüş bizlere, Ric’attan başka bir şeyi kanıtlıyor mu?!] 13

Bu alimlerden yaptığımız alıntılar, onlarla ilgili söylediklerimizi kanıtlamaya yeter. Bu fakihler Ric’atı ve onunla ilgili rivayetleri bu cismani alemin bir parçası olarak tevil etmişlerdir ve diğerleri ise Ric’ata ilişkin bu rivayetleri başka bir şekilde tefsir edip insanların geri dönüşü şeklinde değil, hak devletin geri dönüşü şeklinde tevil etmişlerdir.

Seyid Murtaza onların sözlerine isnaden şöyle söylüyor: [...Ashabımız içinde, Ric’atı şahısların geri dönüşü ve ölülerin dirilmesi değil de devletin, emirlerin ve yasakların dönmesi anlamında tevil eden kimseler vardır. Bu yüzden Şia’dan bir grup, Ric’ata destekte aciz kalmış ve onun mümkünlüğünü açıklayamamışlardır. Bunlar teklife 14 zıttır ve onlar Ric’atla ilgili mevcut haberler için bu tevile bel bağlamışlardır..] 15

Hatta bazıları ileri giderek, Ric’atın geri dönen herkes için teklif yurdunda olmadığını söylemişlerdir.

Allame Meclisi şöyle söylüyor: [...Böylece belli olan şu ki, Ric’at zamanı sadece teklif zamanı değildir zira aksine, teklif yurdu cemaatine ve karşılık yurdu cemaatine nispeten o, dünya ve ahiret arasında bir vasıtadır.] 16 Bu, 12 el-Îkaz min'el-Hec'at bi'l-Burhan ala'r-Ric’at, s.67. 13 el-Îkaz min'el-Hec'at bi'l-Burhan ala'r-Ric’at, s.93. 14 Teklif, İslam dininin insanlara Allah'ın emirlerini yapmalarını, yasaklarından da kaçınmalarını emretmesi manasına gelir. 15 Resail-ul Şerif-i Murteza:, cilt 1, s.126. 16 Bihar-ul Envar, cilt 25, s.109.

10

Ric’atı ve onunla ilgili rivayetleri idrak etmedeki bir çelişkidir. Şeyh Müfid bunu şöyle söylemekle özetliyor: [İmamiyye, birçok ölünün Kıyamet gününden önce dünyaya geri döneceği hususunda ittifak etmiştir, hatta aralarında Ric’atı anlama açısından farklılık olsa da.] 17

Bu açıdan onların, Ric’at inancını açıklamadaki görüşleri farklıdır.

Sonradan Şeyh Saduk (eski fakihlerdendir) şöyle demiştir: [Bizim Ric’at hususundaki itikadımız, onun hak olduğudur.] 18

Şeyh Muzaffer (sonraki dönem fakihlerindendir) Ric’atı, araştırmaları gereken itikad asıllarından biri olarak görmemiştir ve şöyle söylemiştir:[...ve Ric’at, bizim inanmamız veya araştırmamız gereken asıllardan değildir fakat bizim ona inancımız, Ehlibeyt’in (a.s) bizlere rivayet ettiği gerçek sözlere dayanıyor ki, biz onların yalana karşı masum (korunmuş) olduklarına iman ediyoruz ve bu, onların bize anlattığı gayb meselerindendir ve onun oluşu kaçınılmazdır.]19

Onlardan bazıları da Ric’atın ayrıntılarının, keyfiyyetinin ve tertibinin ilminin Allah’ın Halifesine havale edildiğini kabul etmiştir.

Seyid Abdullah Şubber şöyle söylüyor: [Her şeyden önce, Ric’ata iman etmek ve bazı müminler ile kafirlerin dünyaya geri döneceğine iman etmek vaciptir fakat onun detaylarını onlara (a.s) bırakmak şartıyla. Ayrıca Emirel Müminin (a.s) ve Hüseyin’in (a.s) Ric’atla ilgili rivayetleri anlamca mütevatirdir ve geri kalan İmamlar için ise tevatüre yakındır. Ayrıca onların dönüşlerinin keyfiyyeti, tertib üzere olup olmadığı vb. onun tüm ilmi, Allah (s.v.t) ve O’nun velilerine havale edilir.] 20 Ayrıca, Ric’atın Usul-i Mezhep’ten 21 olup da Usul-i Din’den 22 olmadığı da söylenmiştir.

***

17 Evail-i Makalet, s.46. 18 İtikat fi Din-ul İmamiyye, s.60. 19 Akaid-ul İmamiyye, s.113. 20 Hakk-ul Yakin, cilt 2, s.35. 21 Mezhebin yani Şia’nın temel inançları. 22 Dinin temel inançları.

11

Genelde Ehlibeyt’ten (a.s) nakledilen mütevatir hadislere göre Ric’at:

Allame Meclisi şöyle söylüyor: [Nasıl olur da bir mümin, masum İmamlar

(a.s) ile ilgili şüpheye düşebilir ki, onlarla ilgili yaklaşık 200 apaçık mütevatir hadis sunulmuştur. Bunlar Naif ve kırk tane başka çok güvenilir ve en alim fakih tarafından, kendilerine ait 50’den fazla kitapta rivayet edilmiştir... Ayrıca eğer bu rivayetler tevatür olmazsa, Şia halefinin seleften rivayet ettiği tüm şeylere rağmen hiçbir rivayete tevatür dememiz de mümkün olmaz.] 23

Hür Amuli şöyle söylüyor: [Ric’atla ilgili rivayetler apaçık bir şekilde

Masumlar (a.s) tarafındandır zira o rivayetler Dört Kitapta 24 ve diğer güvenilir kitaplarda bulunmaktadır. Ayrıca sık görülen açık deliller onun geçerliliğini kanıtlıyor ve onun güvenilirliğini onaylıyor, hatta onun kanıtlanması için delil bile gerekmez. Zira o, tevatür derecesine ulaşmıştır ve hatta o dereceyi de geçmiştir. Onunla ilgili tüm rivayetler ona işaret eden delillerle birlikte yararlı bir ilimdir, o halde tüm cemaat bunun üzerinde hemfikir iken, hâlâ nasıl şüphe edilebilir?!] 25

Şüphesiz ki, Hidayet İmamları (a.s) Ric’attan etraflıca bahsetmişlerdir. Ayrıca göz önünde bulunduralım ki, Ric’atla ilgili büyük detayların açıklanacağı zamanın henüz gelmediğini ve onun Kaim (a.s)’a bırakılan bir mesele olduğunu da açıklamışlardır.

Zürare şöyle nakletmiştir: Ben Ebu Abdullah’a (a.s) Ric’at ve benzeri bu büyük meseleler hakkında sordum, İmam (a.s) da şöyle buyurdu: “Senin bana sorduğun bu şeylerin zamanı henüz gelmedi...” 26

Bu yüzden, fakihler bunu bildikten sonra, Ric’atın detaylarıyla ilgili kendi görüşlerini bir kenara bıraksalardı, düşmüş oldukları duruma düşmezlerdi ve Allah’ın dininde öneriler ve teviller çıkarmazlardı ki, o öneriler ve teviller onların bazılarını, Ric’at ile İmam Mehdi’nin (a.s) zürriyetinden olan Mehdiler (a.s) hakkındaki rivayetler arasındaki bağlantıyı yanlış bir şekilde tasvir etmeye götürdü.

23 Biharul-Envar, cilt 53, s.122. 24 Şia’nın en önemli dört kitabı olan El Kafi, El Fakih, Et Tehzib, El İstibsar. Arapça kullanımıyla: Kütüb-i Erbaa. 25 el-Îkaz min'el-Hec'at bi'l-Burhan ala'r-Ric’at, s.56. 26 Muhtasar Besair-ud Deracat, s.24.

12

Mehdiler (a.s) ile ilgili rivayetler mütevatirdir ve Şia kaynaklarında Ehlibeyt İmamlarının (a.s) çoğundan sık sık rivayet edilmiştir. İmam Mehdi’nin (a.s) Ensarı, bunların çoğunu onların kitaplarından bulup ortaya çıkarmıştır ve bu mübarek davetin resmi sitesinde bulunmaktadır ve herkes onu detaylarıyla okuyabilir. 27

Seyid Ahmed el Hasan (a.s) şöyle buyuruyor:

[...İmam Mehdi’nin (a.s) evlatlarından olan 12 Mehdi’nin var olduğunu ve onların, Allah’ın yeryüzündeki Halifeleri olduğunu söyleyen pek çok mütevatir hadis vardır. Ayrıca Ric’atın var olduğunu söyleyen pek çok hadis de vardır. Bu yüzden, her iki akide de birçok mütevatir hadiste kanıtlanmıştır. Dolayısıyla, onların birini inkar eden kimse ya aklından fayda görmeyen ve doğru ve kabul edilebilir bir şekilde rivayetleri toplayıp uzlaştıracak ilmi olmayan biridir ya da güneşi elek ile örtmek isteyen inatçı ve kibirli biridir. Zira, nesilden nesile Şia alimleri tarafından çokça nakledilmiş olan bir hakikati inkar etmek başka ne anlama gelir ki?!...]

Aslında bu, alimlerin ahmaklığıdır ve bu, Al-i Muhammed’in (a.s) kendi Şialarına şöyle vaad ederek bu konuyu kapatmalarından sonra olmuştur: [Senin

bana sorduğun bu şeylerin zamanı henüz gelmedi.] Bu yüzden, o alimlerin üzerine düşen şey, bu vaadi bekleyip kendi vehimlerine göre o ikisi konusunda açıklama yapmaya çalışmamaları ve sonra da ona (vehimlerine) ters olan şeye göre hükmetmemeleriydi.

***

27 Mehdiler (a.s) hakkındaki hadisler için buraya bakabilirsiniz: https://ahmedelhasan.wordpress.com/takvim/sii-kanitlari/12-mehdi-hadisleri/

13

1- Ric’at nedir? O, insanların geçecekleri başka bir imtihanın olduğu bir alem midir?

2- Onun başka bir alem olduğunu kanıtlayan delil nedir?

3- Hakk’ın (s.v.t) Kendi kitabındaki şu ayette [Muhakkak ki o gerçekten de Büyüklerden biridir.] (Müddessir 74:35) işaret ettiği “Kubar” (Büyükler) nedir?

4- Allah (s.v.t) Kendi kitabında Elçilerine zafer vaat etmiştir. Elçiler katledilmiş veya zehirlenmişken, onların zaferleri nerede olacaktır?

5- Allah’ın (s.v.t) Kendi kitabında Ahiretten önce işaret ettiği “Ûla” (İlk) kelimesinin anlamı nedir {Ve O Allah’tır. O'ndan başka ilah yoktur. Ûla’da ve Ahirette hamd O'nadır ve hüküm O'nundur ve O’na döndürüleceksiniz.} (Kasas 28:70)?

6- Onun (s.v.t) kitabında bahsedilen 3 zulmet (karanlık) ile Ric’at arasında BİR bağlantı var mıdır? Veya başka bir deyişle: Zer Alemi, bu alem ve Ric’at Alemi arasındaki bağlantı nedir?

7- Bellidir ki, yaratılışın amacı marifettir. Öyleyse bunun gerçekleşmesi için Ric’atın bir rolü var mıdır?

8- Ric’at nerede gerçekleşecektir? Ric’at hadislerinde yeryüzünden (arz) bahsedilmiştir. O, şimdi yaşadığımız bu yeryüzü midir yoksa başka bir şey midir? Ayrıca dünya da böyle zikredilmiştir.

9- Tüm insanlar mı geri dönecek yoksa bazıları mı ve onlar kimlerdir?

10- Onlar, kavim olarak mı yoksa şahıs olarak mı veya her iki şekilde mi geri dönecekler?

11- Sadece insanlar mı geri dönecektir yoksa cinler de mi dönecektir?

12- İmamlar’ın (a.s) geçmiş ümmetlerden olan bir ölüyü döndürmek suretiyle Ric’ata delil getirdiğini okuyoruz (İmam Rıza (a.s)’ın Memun (l.a) için yaptığı şey bununla ilgilidir). O halde bu, Ric’atın bu cismani alem değil de başka bir alem olduğu ile nasıl uyuşur?

13- Al-i Muhammed’in (a.s), Kitab’ın bazı ayetlerini hem Kaim’in (a.s) kıyamı hakkında hem de Ric’at hakkında tefsir ettiklerini görüyoruz. Peki ya bu ne anlama geliyor?

14

14- İblis’in (l.a) bu alemdeki malum günde Kaim’in (a.s) eliyle Kufe Mescidi’nde öldürüleceği gibi, Ric’atta da öldürüleceği malum gün var mıdır?

15- Onların her ikisi de İmam Mehdi’den (a.s) sonra gerçekleşecek iken, bir mümin hem Ric’ata hem de Vasiler olan Mehdiler’e (a.s) nasıl inanabilir?

16- Al-i Muhammed (a.s) tarafından, Ali’nin (a.s) Ric’atta Dabbet-ül Arz olduğu söylenmiştir fakat aynı zamanda Dabbe’nin Kaim’in zamanında da mevcut olacağı zikrediliyor. Öyleyse bu ne anlama gelir?

17- Rivayetlerde Peygamber (s.a.a) ve Ali’nin (a.s) her ikisinin de Kufe’de, İlahi Adalet Devleti’nde görüşeceğinden bahsedilmiştir ve ayrıca rivayetler Selman, Malik-i Eşter, Ashab-ı Kehf ve diğerlerinin, Kaim’in (a.s) ashabından olduğunu söylüyor. O halde, başka bir alem olan Ric’attan farklı olarak, rivayetlerde geçen ve bu yeryüzünde olacak olan başka bir Ric’at daha mı vardır?

18- Ric’atta, bizim bu alemimizdeki gibi bir zaman var mı?

19- Peygamberlerin ve İmamlar’ın (a.s) Ric’atı nasıl gerçekleşecektir? O, bu alemde mevcut olan tertibin aynısı ile mi gerçekleşecektir?

20- Eğer Allah Kendi lütfuyla bir mümine Ric’at aleminde geri dönmeyi yazmışsa, o mümin bu alemde yardım ettiği aynı İlahi Halife’ye mi yardım edecektir?

21- Bugün bizlerde olan babalık, oğulluk, evlilik vb. nesebî ve sebebî ilişkilerin Ric’atta rolü ve etkisi var mıdır? Örneğin, eğer kişi falancanın oğluysa, Ric’atta da aynı durumda mı olacaktır?

22- İlk Ric’at edenin İmam Hüseyin (a.s) olacağı rivayet edilmiştir. O (a.s) Emirel Müminin’in (a.s) evladı ve Allah Resulü’nün (s.a.a) torunu olarak mı Ric’at edecektir?

Bu sorular ve diğerleri, Seyid Ahmed el Hasan (a.s) tarafından bu mübarek özette cevaplandırılmıştır ve öte taraftan, büyük alimler bile bunları cevaplamakta ve açıklamakta aciz kalmıştır. Böylelikle, değerli okuyucuyu onun (a.s) açıklamış olduğu deliller ve Ric’at ile onun bazı detaylarına dair sorulara verdiği cevaplar ile baş başa bırakıyorum.

***

15

Seyid Ahmed el Hasan (a.s), Allah’ın (s.v.t) {Muhakkak ki o gerçekten de Büyüklerden biridir.} (Müddessir 74:35) buyruğunun beyanı hususunda şöyle buyurmuştur:

[Yani o, küçük Kıyamettir ve 3 büyük ilahi vakıa şunlardır: küçük Kıyamet, Ric’at ve büyük Kıyamet] [28]

Ayrıca Seyid (a.s) şöyle de buyurmuştur:

[…Allah’ın günleri, Allah ve Allah’ın halifeleri yanında yakındır ve kafirler yanında ise uzaktır. {Muhakkak ki onlar, onu uzak olarak görüyorlar. Ve Biz, onu yakın olarak görüyoruz.} (Mearic 70:6-7) O günler Kaim’in kıyam ettiği gün, Ric’at günü ve büyük Kıyamet günüdür. Onlara hakikatler açıldığı zaman, tüm insanlar herkesin önünde ne kadar adalet ve zulüm olduğunu görecektir. Ayrıca daha önce görmediklerini de görecektirler ve günahkarlar ile zalimler pişman olup şöyle diyeceklerdir: “Keşke, Allah’ın Velisinin ve mahlukatı üzerine Hüccetinin velayetini takip etseydik”…] [29]

Al-i Muhammed’in (a.s) sözünü ettiği de budur:

Musenna el Hannat, İmam Cafer bin Muhammed’den (a.s), o da babasından (a.s) şöyle rivayet etmiştir:

“Yüce Allah’ın günleri 3’tür: Kaim’in kıyam ettiği gün, Kerret (geri dönüş) günü ve Kıyamet günü.” 30

Seyid’e (a.s) şöyle soruldu: “Ric’atın kendi başına bir alem olarak belirtilmesi hususunda rivayetlerin bir faydası var mıdır?” Seyid (a.s) da şöyle buyurdu:

[Evet, hiç şüphesiz ki, onlar her bir olayı bir günde yani bir vakitte ve farklı bir alemde tasvir ediyorlar. Kaim’in gününün, şu an yaşadığımız cismani hayatta olacağı malumdur ve bu hayatın nihayeti odur. Kıyamet gününün, ahirette ve cismani alemden farklı bir alemde olacağı malumdur. Geriye Ric’at günü kaldı ve o, kesinlikle başka bir alemdir. Aksi takdirde o, bir gün yani bir vakit olarak ve cismani hayat ile Kıyamet gününden bağımsız şekilde belirtilmezdi. Bu yüzden o, diğer ikisinden değildir.]

Ric’atın, ölümden sonra ve Kıyametten önce başka bir gün olması söylemi diğer rivayetlerin de onayladığı şeydir. Örneğin:

28 Müteşabihat, cilt 4, soru 144. 29 Cevab-ul Münir, cilt 2, soru 59. 30 Şeyh Saduk, Mean-il Ahbar, s.366.

16

Muhammed bin Selam, Allah’ın {Diyecekler ki: «Ey Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün, iki kere de dirilttin, şimdi günahlarımızı itiraf ettik; acaba çıkmanın bir yolu var mı?»} (Mümin 40:11) ayetiyle ilgili Ebu Cafer’in (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

“Bu, ölümden sonra, Ric’attaki kavimlere hastır ve Kıyamet’te cereyan edecektir. Zalim kavim uzak olsun.” 31

Hammad şöyle nakleder: Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:

İnsanlar bu ayetle ilgili ne söylüyorlar: {Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup sevkedilirler.} (Neml 27:83) Dedim ki: Onlar bunun Kıyamette olacağını söylüyorlar. İmam (a.s) da şöyle buyurdu: Onların söylediği gibi değildir, bu Ric’attır. Allah Kıyamet’te her ümmetten bir cemaat toplayıp geriye kalanını bırakacak mı? Kıyamet ayeti şudur: {Onları toplamış ve hiçbir kimseyi geride bırakmamışızdır.} (Kehf 18:47)... 32

***

31 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.194-195. 32 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.41-42.

17

Ric’at’ın, Allah’ın üç büyük gününden biri olduğunu açıkladıktan sonra; onun, halis imana ve halis küfre sahip kimseler tarafından yaşanacak olan başka bir alem ve başka bir imtihan olduğunu açıklayacağız.

Mufazzal, {Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup sevkedilirler.} (Neml 27:83) ayeti hakkında Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakleder:

Öyle bir mümin yoktur ki, öldürülmüş olsun ama (kendi eceliyle) ölene dek Ric’at etmesin. Halis imana ve halis küfre sahip kimseler Ric’at edecektir.” 33

Ayrıca Ric’at, kendine özel kanunları olan bir alemdir:

İmam Sadık (a.s), Ric’atta İblis’in (l.a) Allah Resulü’nün (s.a.a) elleriyle öldürülmesini zikrettikten sonra şöyle buyurdu:

İşte o zamanda, Allah azze ve celle’ye ibadet edilir ve O’na (s.v.t) hiçbir şey ortak koşulmaz. Emirel Müminin (a.s) 44.000 yıl hükmeder, tâ ki Ali’nin (a.s) Şia’larından bir adam kendi sulbünden 1000 erkek çocuk doğurur. O zamanda, Allah’ın dilediği şey vasıtasıyla, Kufe Mescidi ve etrafında her tarafı yemyeşil olan iki bahçe ortaya çıkar. 34

Besbelli ki, kadın olmadan bir erkeğin 1000 çocuk doğurması öyle bir meseledir ki, kendine ait kanunları olan bu cismani alemin bir parçası olması mümkün değildir. 35 Ayrıca, rivayette bahsedilen, Allah’ın Halifesinin Ric’atta hükmettiği zaman müddeti Ric’atın, bu alemin kanunlarına muhtelif olan kendine has kanunlara sahip başka bir alem olduğunu bizlere bir kez daha gösteriyor.

Seyid Ahmed el Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:

[Ric’at alemi, içinde yaşadığımız bu alemden farklı bir alemdir ve bu, rivayetlerden bellidir. Örneğin: Rivayetler, Ric’at aleminin bu alem ile çelişen, insanların uzun yaşaması veya bir yığın çocuğu olması gibi sıfatlarını belirterek onun başka bir alem olduğunu söyler. Ayrıca Kuran’ın Ric’at ve onun ölümden sonraki bir hayat olduğu hakkındaki nassı da vardır. (Aksi

33 Tefsir-i Kummi, cilt 2, s.131; Bihar-ul Envar, cilt 53, s.53. 34 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.27. 35 Akla göre, bu imkansız olan ve normal olarak gerçekleşemez bir şeydir. Ayrıca rivayet, bu olayı çok normal ve tabii olup mucizevi ve olağanüstü olmayan bir şey gibi tasvir ediyor ve yalnızca, Ali’nin (a.s) Şialarından olan bir kişiyi tasvir ediyor. Apaçıktır ki, bu şey cismani alemimize uygun değildir ve olağanüstü mucizeler içermektedir.

18

takdirde, Ric’at dünyada olsaydı) insanlar, gözleri önünde ve büyük gruplar halinde kabirden çıkan bu kimseleri gördükleri zaman durum nasıl olurdu ve öyleyse imtihan nerede kalırdı, neden bazı insanlar isyan etmeye devam ederdi ki?!]

Ayrıca Seyid (a.s) şöyle buyurmuştur:

[Ric’at hususundaki bir konuya dikkatinizi çekeceğim. Akıllı birisi Ric’at hadislerini, oradaki yaşamın nasıl olacağını, her kişinin kaç çocuğu olacağını vb. gördüğü zaman, onun başka bir alem olduğuna hükmedecektir. Akıl ve gerçeklik, onun, kendi sınırlarına sahip olan bu dünyada olacağını kabul etmez. Bu şey, akıl sahibi kimseler tarafından kabul edilemez fakat neredeyse bir sözü bile anlamayan bu kimseler ile ne yapalım ki?!]

Kendilerini ilim sahibi olarak iddia eden kimselerin, Ric’at ve diğer akideler hususundaki rivayetleri basit ve yanlış bir şekilde anlamaları hakkında, Seyid (a.s) şöyle buyurmuştur:

[Örneğin, hadislerdeki bu basit anlayışı, bazılarının Deccal’ın bir kişi olduğu yünündeki tasvirlerinde görüyoruz: Onun eşeğinin bir adımı çok uzundur ve iki kulağının arası 40 ya da bazı hadislere göre 70 zira’dır. Hatta bir hadiste bahsedildiğine göre beraberinde bir aş dağı ve ateş dağı ile gelir. Nasıl bir eşeğin kulağı 30 zira’ yada iki kulak arası 40 zira’ olabilir ki?! Ayrıca onun beraberinde nasıl ateş ve aş dağı olabilir ki?! Akıl veya normal bir insan böyle bir hadisi bunun bir sembol veya şifre olduğunu görmeden kabul edebilir mi?! Hadislere yaptıkları bu basit açıklamalar, insanları vehimler ve hayallerde, gerçekten uzakta yaşar yapmıştır.

Örneğin: Onların hadisler üzerindeki basit anlayışlarına göre, Mehdi’nin Ensarı yataklarında kaybolacak ve birdenbire hiçbir başlangıç evresi olmadan biraraya geleceklerdir, sanki çocuklar için bir çizgi film gibi. Aynı şekilde, Akaid ile ilgili hiçbir hazırlık yapılmadan, Mehdi onları ilimle silahlandırmadan, Mekke’de birdenbire bir araya geleceklerdir. Onların insanlara yaptıkları tasvir, bir gece Mehdi’nin Ensarının havada uçup sadece Mehdi ve onunla birlikte 313 kişinin kendilerini Kabe’de bulacak olmasıdır ama tabii ki aslında kendilerini Mekke’de 100.000 Vahhabi ile çepeçevre kuşatılmış bir halde bulacaklardır. Bu anlayış aptallığa yakındır. Bu şekilde, insanları kandırıp onun ve 313 Ensarının Mekke’de zafere ulaşacağını bahane ederek onların Mehdi’ye yardım etmelerini engellemektedirler. Siz hepiniz ona yardım etmek için zuhurunu bekleyin ve hiçbir şey yapmayın! Çok güzel! O zaman Mehdi (a.s) eğer bu 313 kişi ile Mekke’de savaşırsa, yüz binlerce Vahhabi üzerine nasıl zafer sağlayabilir?! Hicaz’a nasıl egemen olabilir?! Bu sadece birkaç yüz kişiyle mi yoksa mucizevi güçler ile mi olacaktır? Eğer konu mucizeler konusuysa ve sadece insanları helak etmekse, o zaman Mehdi’ye ne

19

gerek vardır? O zaman, Allah Tebareke ve Teala, insanları helak eder, mucizeler ile onlara galip gelir ve onları zorla iman ettirir ve böylece de mesele bitmiş olur!

İster Mehdi (a.s) ister de Ric’at ile ilgili olsun, akidevi meselelerin bu şekilde basit anlaşılması, bu fikirleri benimseyenlerin ahmaklığını ve ne kadar az anladıklarını gösterir. Bunlar açıklanmalıdır ki, bunları duyan insanlar onların ilim ve fikir seviyelerini bilsin ve onlar tarafından kandırılmasın.]

Elbette ki bazı rivayetler müteşabihtir ve zahirlerinden, Ric’atın bu cismani alemin bir parçası olduğu anlaşılır. Örneğin: Şeyh Saduk (r.h) uzun bir rivayette Memun Abbasi’nin (l.a) İmam Rıza’ya (a.s) sorduğu soruları rivayet edip şöyle naklediyor:

...ve Memun (l.a) şöyle dedi: Ey Ebul Hasan, Ric’at ile ilgili ne diyorsun? İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu:

Bu gerçekten de haktır ve geçmiş ümmetlerde de olmuş ve Kuran ondan bahsetmiştir. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Geçmiş ümmetlerde olan her şey adım adım, nokta nokta bu ümmette de olacaktır.”… 36

Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s) bu rivayetle ilgili şöyle soruldu: “İmam Rıza (a.s) burada hangi Ric’attan bahsediyor?” Seyid (a.s) da şöyle cevapladı:

[Ric’at, genel olarak ya bizim söylediğimiz gibi başka bir alemdir ya da bazı muhaliflerin iddia ettiği gibi, netice olarak bildiğin şekilde ölümden sonraki dirilme değildir. Ama geçmişte bazı ölülerin dirilmesini ona örnek verebiliriz zira bu, muhalifler tarafından Ric’at olduğu onaylanmış bir olaydır.

Memun (l.a) de bir muhaliftir öyleyse ona karşı delil olarak neyi kullanabilirsin? Bu delil, onun onayladığı şey olmaz mı? Memun, İmam Rıza’nın (a.s) muhalifiydi ve bu yüzden de İmam (a.s) ona, geçmiş nesillerde bazı ölülerin ölümden sonraki dirilmesi hakkında kendilerinin söyledikleri şey ile delil getirmiştir.]

***

36 Uyun-u Ahbar–ir Rıza (a.s), cilt 1, s.218.

20

Seyid Ahmed el Hasan (a.s) bunu açıklarken şöyle buyuruyor:

[…Allah’ın yeryüzündeki Elçileri (Resulleri) ve Halifeleri (a.s) risaletlerini ilettiler ve kavimlerini uyardılar. Sonra da geçmişte yapılan tekzib, sürgün ve katliam onlara da yapıldı fakat Allah (s.v.t) onlara, risaletlerine ve gaspedilmiş haklarına zafer vaat etmiştir. Onların zaferi üç husustan oluşmaktadır: küçük Kıyamet, Ric’at ve büyük Kıyamet veya başka bir deyişle 3 büyük ilahi vakıa. Onların ilki küçük kıyamettir ve o, Al-i Muhammed’in Kaimi’nin kıyamı ve onun insanlara gönderilmesidir.

Allah Teala şöyle buyuruyor: {Andolsun ki elçilikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: «Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.» Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. Gör onları(n akıbeti ne olacak! Onlar da) yakında göreceklerdir. Ve şimdi onlar, Bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar? Fakat (azap) onların sahasına indiği zaman o acı haber verilenlerin sabahı ne fenadır!} (Saffat 37:171-177)

Ayrıca Allah (s.v.t) şöyle buyuruyor: {Andolsun ki, Musa'ya kitabı verdik de onda anlaşmazlığa düşüldü. Rabbinden önceden verilmiş bir söz olmasaydı, kesinlikle aralarında hüküm verilmiş, bitmiş olurdu. Onlar ise bundan kuşkulu bir şüphe içindedirler.} (Hud 11:110)

{Ve eğer Rabbinden, daha önce (söylenmiş) bir kelime ve belirlenmiş bir müddet olmasaydı, (onlara) mutlaka bir (ceza) lâzımgelirdi..} (Taha 20:129)

{Andolsun ki, Musa'ya o kitabı verdik de onda ihtilaf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı aralarında iş bitirilirdi. Kesinlikle onlar, onun hakkında kuşkulu bir şüphe içindedirler.} (Fussilet 41:45)

{O, size dinde Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin! Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir.} (Şura 42:13)

Eğer bu ayetlerin üzerinde iyice düşünürsen, açıkça göreceksin ki, Allah’ın Elçilere (a.s) ve onların davet ettikleri ilahi gidişata – ki o, Allah’ın hakimiyetidir – zafer vermesi, Kaim kıyam edinceye kadar ertelenmiştir. O, senin Rabbinden bir kelimedir ve Allah’ın galip ordusunun komutanıdır. O,

21

ilk fasıl günü yani küçük Kıyamettir. Özetle böyledir, eğer daha fazla detaylarını istiyorsan sorabilirsin ve Allah Teala dilerse senin hizmetinde olacağım.] 37

Al-i Muhammed’in (a.s) mübarek hadislerinde açıklamış oldukları da budur:

Cemil bin Derrac şöyle naklediyor: Ebu Abdullah’a (a.s) Yüce Allah’ın bu ayetini sordum: {Elbette Biz peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında, hem de şahitlerin dikileceği günde yardım edeceğiz.} İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Vallahi, bu Ric’attır. Bilmiyor musun ki, Allah’ın çoğu Elçisine bu dünyada yardım edilmedi ve onlar öldürüldüler. İmamlar (a.s) da öldürüldü ve onlara da yardım edilmedi, öyleyse bu Ric’attadır.”

Ben şöyle dedim: {Ve o seslenenin yakın bir yerden bağıracağı günü dinle! Hakka çağıran o sayhayı (haykırışı) işitecekleri gün, işte o kabirlerden çıkış günüdür.} (Kaf 50:41-42) İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“O Ric’attır.” 38

***

37 Cevab-ul Münir, cilt 6, soru 531. 38 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.18-19.

22

Şüphe yok ki, insanların ve cinlerin yaratılış amacı marifettir ve soru şudur: Bu marifet, daha yüksek ve daha tam bir şekilde nerede gerçekleşecektir? Eğer Ric’atın, bu sorunun cevaplanmasında bir rolu varsa, o halde Ric’at nerede olacaktır?

Allah Teala şöyle buyuruyor: {Ve O Allah’tır. O'ndan başka ilah yoktur. Ûla’da ve Ahirette hamd O'nadır ve hüküm O'nundur ve O’na döndürüleceksiniz.} (Kasas 28:70)

Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s) bu ayetle ilgili bir soru soruldu, o da onu cevaplayıp yukarıdaki soruların cevaplarını da açıkladı ve şöyle buyurdu:

[Yani, Allah’a (s.v.t) edilen gerçek hamd, yüksek mertebede bir marifete göre daha tam ve kâmil bir şekilde O’na (s.v.t) sena etmektir: {İnsanları ve cinleri ancak, Bana ibadet etsinler diye yarattım.} (Zariyat 51:56), yani tanısınlar diye. Yaratılışın gayesini temsil eden bu en yüksek marifet Ûla’da (İlkte) gerçekleşir ve o, ûla (ilk) göktür (Ric’at göğü). Onun öncesi ise Zer göğüdür. Onun yani Ûla’nın başlangıcı, İmam Mehdi’nin (a.s) zuhurundadır. O zaman, ilk aşama başlayacak ve Ric’at aleminin başlaması için zemin hazırlanacaktır.

{Hüküm O’nundur}: Yani, İmam Mehdi’nin (a.s) ve Mehdilerin (a.s) hükmü vasıtasıyla Allah’ın hakimiyeti. Sonra da Ric’at olur ve hüküm Nebilere Mürsellere, İmamlara ve Vasilere (a.s) ait olur.

{ve O’na döndürüleceksiniz}: Yani Ric’atta, Allah’a (s.v.t) döndürüleceksiniz. Yani, onlardan (a.s) rivayet edildiği üzere, Ric’atta salihlere salihliklerinin ve zalimlere zulümlerinin karşılığı verilecektir (Halis imana ve halis küfre sahip kimselere) [39]. Her zalim kendi tartısıyla ve her salih de kendi tartısıyla tartılır. Böylece Allah (s.v.t), halis küfre sahip zalimlerden Nebilerin, Mürsellerin ve İmamların (a.s) intikamını alacaktır. {Şu da bir gerçek ki, en büyük azaptan önce onlara o yakın azaptan da tattıracağız, belki dönerler.} (Secde 32:21) Yani, Ric’atta, onlara o yakın azaptan da tattıracağız. Ahirete gelince oradaki hamd ise en kâmil, en tam ve en büyüktür zira o, hakikatlerin tam bir şekilde açılmasıdır, her biri kendi derecesine göre: {Andolsun ki, sen bundan bir gaflet içindeydin, şimdi senden perdeni açtık. Artık bugün gözün keskindir.} (Kaf 50:22)

39 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.24.

23

{Onların içlerinde kin namına ne varsa hepsini söküp atmışızdır, altlarından ırmaklar akar. Onlar: «Hamdolsun bizi buna eriştiren Allah'a. O, bizi hidayet etmeseydi, biz hidayet olmazdık. Gerçekten de Rabbimizin Resulleri bize gerçeği getirdiler!» demektedirler. Onlara: «İşte bu gördüğünüz, yaptığınız iyi işler karşılığında mirasçısı olduğunuz cennettir.» diye seslenilmektedir.} (Araf 7:43) yani Ben (ego) onların göğüslerinden kaldırılmıştır ve her birine kendi kapasitesine göre Allah’ın Rahmeti bağışlanıp salih amelleriyle ortaya çıkardığı tartı (ölçek) verilir.] [40]

***

40 Müteşabihat, cilt 4, soru 171.

24

Belki de cahil kimseler, tıpkı pek çok Şia ve Sünni müfessirin inandığı gibi, ilk göğün cismani gök veya bizi kapsayan ve gözlerimizle gördüğümüz mavi gök olduğunu zannediyor. Fakat gerçek şudur ki, durum böyle değildir. Zira ilk gök,

misalî 41 bir göktür ve gözle görülmez.

Seyid Ahmed el Hasan (a.s) “Salih Kul ile” adlı kitapta bunun açıklaması hususunda şöyle buyuruyor:

[İlk gök gözle görülmez, Allah sana tevfik versin. Dünya göğü, ilk göğe ve cismani göğe ayrılır. İlk gökte, insanların nefisleri vardır. Cismani gökte ise, gözle görülebilen maddi insan vücudu bulunur. Bu, daha önce kitaplarda açıkladığım bir meseledir [42] ve onu pek çok kez Ensara da açıkladım.

Cismani gök, bu görülen galaksiler, gezegenler ve güneşlerdir ve ayrıca ona yeryüzü (arz) da denir yani, tüm cismani göğe bazen yeryüzü de denir.]

O, zaman ve mekan ile alakası olmayan başka bir alemdir, İmam (a.s) şöyle buyuruyor:

[Aslında, onun yönler ile hiçbir alakası yoktur. Onda mekan ve zaman yoktur ve onun mekan ve zaman ile hiçbir alakası yoktur.]

Doğrusu, bu alemimizde kullandığımız lafızlar onu detaylıca açıklayamaz çünkü o başka bir alemdir. İmam (a.s) şöyle buyuruyor:

[Sorun şu ki, o başka bir alemdendir. Bu yüzden, hakikatte bu alemde olan ve bu alemi açıklamak için kullandığın lafızlar vasıtasıyla onu tüm detaylarıyla tarif edemezsin... Öte yandan ne olursa olsun, lafızlar o alemi tam olarak açıklayamaz çünkü onlar, onu açıklamak için hazırlanmamıştır. Onlar, ondan değildir ve hatta ona yabancıdır.] [43]

Ayrıca, Seyid Ahmed el Hasan (a.s) göklerin ve yerin altı günde yaratılması hususunda bahsedilmiş olan yedi göğün ve Ric’atın orada olacak olmasının açıklamasında ilk göğü de açıklamış ve şöyle buyurmuştur:

[...ve dikkat etmemiz gerek ki, ilk gök, dünya göğünün sonudur. Yani, dünya göğü, bu cismani alemde başlar ve ilk Melekutî ve Ruhanî alemde son bulur yani, onun sonu bağlantı noktasıdır. Onun sonu veya bağlantı noktası, ilk

41 İdeal, düşüncenin tasarlayabileceği bütün üstün nitelikleri kendinde toplayan, yalnız düşünce ile kavranabilen. 42 Bu kitapta verilmiş örneğe bakın: Müteşabihat, cilt 4, soru 175, göklerin ve yerin yaratılması ile ilgili. 43 ’Salih Kul ile’ kitabı, İmam Mehdi (a.s)’ın Ensarı Yayınları’ndan bir kitap.

25

göktür. Ziyaret-i Camia’da şöyle geçer: “...ve Allah’ın dünya, Ahiret ve Ûla ehline Hüccetleri...” [44] Kuran’da da şöyle geçer: {Ve O Allah’tır. O'ndan başka ilah yoktur. Ûla’da ve Ahirette hamd O'nadır ve hüküm O'nundur ve O’na döndürüleceksiniz } (Kasas 28:70) Ve Allah Teala şöyle buyurur: {Andolsun ki, ilk yaratılışı bildiniz. Öyleyse hatırlamaz mısınız?} (Vakıa 56:62). Ûla’da iki alem vardır: Zer ve Ric’at. Orada nefisler vardır. Allah Resulü’nün (s.a.a) buyurduğu gibi, Allah (s.v.t) vücutlar (cisimler) alemini yarattığından beri ona bakmamıştır. İlgi odağı ancak, vücutlar aleminin sonundan başlar ve orası da dünya göğünün sonudur ve bu son, ilk göktür.

Allah (s.v.t) şöyle buyuruyor: {Gerçekte Biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık ve yaratmaktan habersiz değiliz.} (Müminun 23:17). Yedi yol, ilk gökten yedinci göğe kadar olan yedi göktür ve cismani dünya göğü onlardan değildir. Çünkü o, bizim üstümüzde değildir aksine bizler onun içindeyiz, o bizi kuşatmıştır ve o, altımızda, üstümüzde ve yeryüzünün tüm yönlerindedir: {Senden acele azap istiyorlar oysaki, cehennem kafirleri kuşatmıştır} (Ankebut 29:54) Niçin bu durumda bu ayetten bahsettiğimi birazdan anlayacaksın.

Eğer gökler bu şekilde sayılsaydı, onlar sekiz olurdu, yedi değil. Fakat cismani dünya (göğü) sayılmamıştır çünkü o, ilk göğü ve cismani göğü barındıran dünya göğünün bir parçasıdır. Eğer Ûla veya dünya zikredilseydi, cismani dünya da o göklere dahil olurdu zira cismani dünya (göğü), dünya göğünün bir parçasıdır ve ona aittir.

Cismani gök, bazen yeryüzü olarak sayılır ve bazen de dünya göğü olarak sayılır zira o, dünya göğünün görünen yönüdür. Cismani gökte, yeryüzü hatta yedi yeryüzünün tamamı vardır ve yedincisinde cehennem yer alır. Aynı şekilde, ikinci gökte cennet yer alır. Ûla’da ise yeryüzü cenneti bulunur ve o, Adem’in cennetidir. Zira açıkladığım gibi, Ûla ancak, dünya göğünün bir parçası ve onun melekutudur.

Ali bin İbrahim kendi babasından, o da Ahmed bin Muhammed Ebi Nasr’dan, o da Hüseyin bin Meyser’den şöyle rivayet eder: Ben Ebu Abdullah (a.s)’a Adem’in (a.s) cenneti ile ilgili sordum ve İmam (a.s) şöyle buyurdu: O, içinde güneş ve ay doğan bu dünyanın cennetlerinden bir cennetti ve eğer o ahiret cennetlerden biri olsaydı, Adem ebediyen oradan çıkarılmazdı. [45]

{Ve dünya göğünü kandiller ile süsledik ve koruduk.} (Fussilet 41:12): Kandiller; Nebiler, Mürseller ve Vasilerdir (a.s). Onlar kendi takipçilerini, insanlara öğrettikleri eğitim ve ilahi ahlak ile şeytanların vesveselerinden korurlar. Onların cismani gökteki tezahürleri, gezegenler ve parlak güneşler ile olur.

44 Şeyh Abbas Kummi, Mefatih-ul Cinan, s.620. 45 El Kafi, cilt 3, s.247.

26

Yeryüzünde Nebilerin çok az ve onlara muhalefet edenlerin, onlar ile savaşanların ve onlara karşı çıkıp yardım etmeyenlerin çok fazla olduğu gibi, aynı şekilde gökte de karanlık çok fazla ve karanlık miktarına nispeten yıldızlar çok azdır. Cismani gökteki yıldızlar az olduğu gibi; Nebiler, Vasiler ve onların Ensarları da daima azdır.

Ama en sonunda, feleğin en büyük hareketi gerçekleşecektir (yani alçalış yayı) ve onun ahiret cihetine yükselmesinin başlangıcında, bu cismani alem Cehim’e [46] dönüşecek ve kaynayacaktır. Böylece, yeryüzünün süslerini seçen kimselerin akıbeti, seçtikleri şeye geri dönmeleri olacaktır. Onlar, onun için veya başka bir deyişle onun içinde kalmak için Allah’a isyan ettiler. Böylece kaynayan cehennem, onların amelleri, fiilleri ve zulümleri ile var olacaktır.

Artık, önceki ayetin sebebi senin için açıklanmıştır: {Senden acele azap istiyorlar oysaki, cehennem kafirleri kuşatmıştır} (Ankebut 29:54)

(Alçalış yayındaki) yükselmenin başlangıcında, Ric’at alemi başlar ve o, halis imana ve halis küfre sahip kimseler için başka bir alem ve başka bir imtihandır. Ric’at alemi, on ikinci Mehdi’nin (a.s) hakimiyetinin bitmesiyle başlar ve Hüseyin’in (a.s) onun için (kabirden) çıkacağı Kaim odur...] [47]

Ayrıca, Seyid Ahmed el Hasan (a.s) şöyle buyuruyor:

[Umarım, bir gerçeğe dikkat ediyorsun ki, Ric’at dünya göğünde olacaktır zira dünya göğü, cismani gök ile ilk göğe ayrılır ve Ric’at ilk gökte olur. Bu mülahazayı dikkat edesin diye zikrettim zira belki de bazı cahiller, dünya göğünün yalnızca bu cismani gök olduğunu zannediyorlar. Oysaki, cismani gök yalnızca, dünya göğünün bir kısmıdır ve daha önce de kitaplarda bunu açıklamıştım, Allah sana tevfik versin. Ayrıca belki de bazıları, ilk göğün cismani gök olduğunu zannediyor. Oysa, dünya göğünü oluşturmada ortak olmalarına rağmen; ilk gök, cismani gökten farklıdır.]

Eğer bu açıklandıysa, o halde aşağıdaki hadiste “Dünya”nın anlamının Ric’at olduğunu anlayabiliriz. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur:

Yeryüzünü yarıp dünyaya Ric’at eden ilk kimse, Hüseyin bin Ali’dir (a.s). Ric’at, genel değildir, özeldir. Yalnızca, halis imana ve halis şirke sahip olanlar Ric’at edecektir. 48

Buradaki Dünya, cismani alem veya onun göğü değildir, yalnızca ilk göktür ve

bu sayede, onun Dünya 49 diye adlandırılma sebebi belli olmuştur.

46 Çukurda yanan ateş; cehennem 47 Müteşabihat, c.4 soru 175. 48 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.24. 49 “Dünya” kelimesi, Arapça’da “en aşağı, en alt, en yakın” gibi anlamlara gelir.

27

Öncekine atfen, başka bir soru soruldu ve onun cevabı bir sonraki konuyu açıklamaya yardımcı olacaktır. Bu rivayetleri sunduktan sonra ona bakacağız:

Velid bin Sabih nakleder: Bir gün Ebu Abdullah’ın (a.s) yanına gittim. Sonra o bana bir elbise uzattı ve şöyle buyurdu:

“Ey Velid, onu katlı hale getir.”

Ben de onun önünde böyle yaptım ve Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:

“Allah Mualla bin Huneys’e rahmet etsin.”

Ben de onun (a.s) kendi önündeki hareketimi, Mualla bin Huneys’in kendi önündeki hareketine benzettiğini düşündüm ve sonra İmam (a.s) bana şöyle buyurdu:

“Of olsun Dünyaya, of olsun Dünyaya. Dünya bir bela yurdudur, Allah Teala orada kendi düşmanını kendi velisine musallat eder. Doğrusu şu ki, onun ötesinde, böyle olmayan bir yurt vardır.”

Ben de şöyle dedim: “Sana feda olayım, o yurt nerededir?” İmam (a.s)

“Burada” buyurdu ve eliyle yeryüzüne doğru işaret etti. 50

Elbette ki, bu yurt Ric’attır. Bu nedenle, Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s) şöyle soruldu: “İmam Cafer Sadık’ın (a.s) bu yeryüzüne doğru işaret etmesinin anlamı nedir?” Seyid (a.s) ise şöyle buyurdu:

[Evet, Allah sana tevfik versin ve adımını sabit kılsın. Yeryüzünün, içinde Ric’atın gerçekleşeceği ilk göğe kadar uzanan her dünya göğünde tecelilleri vardır. Ric’at, aynı zamanda yeryüzündedir ve bu, yeryüzünün, bu cismani alemde içinde yaşadığımız olandan farklı bir tecellisinde de olsa aynıdır.]

***

50 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.49.

28

Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s), Allah’ın buyurduğu üç zulmet (karanlık) hakkında bir soru soruldu: {Sizi tek bir nefisten yarattı. Sonra ondan, onun zevcesini. Ve sizin için dört ayaklı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karnında, bir yaratılıştan sonra başka bir yaratılışla üç zulmet içinde yaratır. İşte bu sizin Rabbiniz Allah'tır. Mülk, O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl döndürülüyorsunuz.} (Zümer 39:6)

Seyid’in (a.s) cevabında, insanın hareketlerinde, baştan sona kadar yükseliş ve alçalış yayının olduğu açıkça belirtilmiştir. İmam (a.s) şöyle buyurdu:

[Üç zulmet şunlardır: Zer zulmeti, Dünya zulmeti ve Ric’at zulmeti. Bunlar, alçalış yayının alemleridir. Yükseliş yayının alemleri ise üç nurdur ve şunlardır: fenâ öncesi, fenâ ve fenâdan sonra geri dönüş. Bunlar, Muhammed’in (s.a.a) üç mertebesidir: hicabın açılmasının öncesi, Hicabın açılmasının sonrası ve hicabın (eski haline) geri dönmesinin sonrası. O, İlahi Zât’ta fenâ – ki o zaman Vahid ve Kahhar olan Allah’tan başka hiçbir şey bâki kalmıyordu – ile “Ben”e (ego) ve kimliğe geri dönüş arasında gidip geliyordu. Alçalış ve yükseliş yayındaki bu altı mertebe, tüm varlığı temsil eder. Ayrıca, nurun zulmet içindeki tecellisi ve zulmetlerin içindeki nurla varlıkların zuhuru, alçalış vav’ı ve yükseliş vav’ıdır. Onlar, altı güne ve altı mertebeye işaret ederler.

Alçalış vav’ı şöyledir: Yükseliş vav’ı şöyledir: و

Vav’ın başındaki daire, yükseliş yayındaki hayrete işaret eder ve o, nur hususundaki hayrettir. Zira içinde zulmet olmayan tam Nur’un idraki ve marifeti mümkün değildir ve o nur, tam ve kâmil marifetten yüce ve münezzeh olan Allah’tır. Yükseliş yayının mertebeleri şunlardan oluşur: açılış öncesi, açılış sonrası fenâ ve fenâ sonrası “Ben” ile kimliğe geri dönüş. Zulmetteki hayrete gelince, (nedeni şudur ki) en alçak mertebelerinde o idrak edilemez ve ondan hiçbir şey hasıl olmaz. Aslında o, zulmet ve yokluktur ve var olma kabiliyetinden başka varlıktan taraf hiçbir şansa sahip değildir. İşte maddenin hakikati budur, zulmet ve yokluk. Eğer melekutî suretin ondaki tecellisi ve tezahürü olmasaydı, ondan hiçbir şey hasıl olmaz ve ondan taraf hiçbir şey tanınmazdı. Bunun ardından, alçalış yayının mertebeleri şunlar olur: Zer alemi, madde zulmetine alçalma ve Ric’ata ulaşana dek Kaim’in kıyamında yükselme. Bunlar üç mertebedir. Alçalış ve yükseliş yayının şekilleri şöyledir (soldaki alçalış, sağdaki yükseliş yayı):

29

Bunları birbirine birleştirip, iç içe sokarak başından sonuna kadar tüm varlığı elde ediyoruz ki, o, Muhammed’dir (s.a.a).

Alçalış ve yükseliş yaylarını iç içe soktuktan sonra ise Resulullah’ın (s.a.a) şerefli ismi ortaya çıkıyor:

Alemlerin Rabbine hamdolsun.

***

30

Ric’at aleminde, mükellef ümmetler mi yoksa bireyler mi geri dönecektir? Ayrıca, Ric’at insanlar ve cinler için mi olacaktır? Ayrıca, geri dönecek olanlar kimlerdir?

Seyid Ahmed el Hasan (a.s) bunun cevabının açıklanması hususunda şöyle buyurdu:

[Ric’at hem insanlar hem de cinler ile alakalıdır ve ümmetler ile değil, bireyler ile ilgilidir. Halis imana ve halis küfre sahip kimseler geri dönecektir. Yani, Ric’atta imtihanlarını tekrarlayacak olan kimseler, Adalet İmamları ve özel bir grup takipçileri ile küfür imamları ve özel bir grup takipçileridir. Ric’at meselesini pek çok yerde ayrıntılı olarak açıkladım, onlara göz atabilirsin. [51]

Ümmetlerden bazı bireylerin Ric’atına işaret eden ayetler çok sayıdadır. Onlardan biri de şudur: {Muhakkak ki Kuran’ı sana farz kılan, elbette seni dönülecek bir yere (mead) döndürecek olandır. De ki: “Rabbim kimin hidayetle geldiğini ve kimin açık bir sapıklıkta bulunduğunu daha iyi bilir.”} (Kasas 28:85) Bu, Allah Resulü Muhammed’in (s.a.a) ve Al-i Muhammed’in (a.s) Ric’atı hakkındadır ve onlar Kuran ehlidir.

Ayrıca Allah Teala şöyle buyuruyor: {Ve her ümmetin âyetlerimizi yalan sayanlarından bir cemaati toplayacağımız gün, artık onlar bir arada tutulup sevkedilirler.} (Neml 27:83) Bu ise küfür imamları ve özel bir grup takipçileri hakkındadır.] [52]

***

51 Müteşabihat, cilt 3, soru 145 ve cilt 4, soru 171 ve 175 ve diğer kaynaklar. 52 Cevab-ul Münir, cilt 3, soru 235.

31

Ebu Abdullah’a (a.s), ölçüsü 50.000 yıl olan bir gün hakkında Allah’ın (s.v.t) Kuran’da ölçüsünü zikrettiği gün ile ilgili soruldu ve İmam (a.s) şöyle buyurdu:

O, Allah Resulü’nün (s.a.a) dönüşüdür ve onun dönüşündeki hükümdarlığı 50.000 yıl olacaktır ve Emirel Müminin (a.s) ise dönüşünde 44.000 yıl hükümdarlık edecektir. 53

Bu hadisin açıklaması hususunda Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s) şöyle soruldu: “Ric’at aleminde, bu alemde olduğu gibi bir zaman var mıdır?” Seyid (a.s) şöyle cevapladı:

[Cismani hayatta, yanımızda olduğu gibi bir zaman yoktur fakat Ric’at aleminde, o aleme uygun olan hadiseler ve öncesi sonrası vardır. Bu yüzden, zikrettiğim hadislerde fark ediyorsun ki, Meleklerin ve Ruh’un yükselip çıkması hadisesini temsil etmede kullanılan gün, Ric’attaki müddeti açıklamak için de kullanılmıştır: {Melekler ve Ruh, ölçüsü 50.000 yıl olan bir günde ona yükselip çıkarlar.} (Mearic 70:4)]

***

53 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.49.

32

Son zamanlarda, Allah Resulü’nün (s.a.a) vefat gecesi yazdırdığı vasiyetinde bahsedilmiş olan Mehdilerin (a.s) 12 İmam’ın (a.s) kendileri olduğunu iddia eden bazı fakihler ile şaşkınlık daha da artmıştır zira onların bazılarının dedikleri şey tam da budur. Diğerleri de Mehdilerin (a.s) vasi ve hüccet olduklarını fakat onların varoluşu ve hakimiyetinin yalnızca Ric’atta olacağını söylüyor. Üçüncü söylem ise Mehdiler ve Ric’at rivayetlerini uzlaştırmaktan sakınmış olan kimselere aittir ve onlar bu ikisi arasında çelişki olduğunu iddia edip Ric’at hadislerini onaylamıştırlar. Seyid Ahmed el Hasan (a.s) bunun gibi iddiaları şöyle cevaplamıştır:

[Allah sana daima tevfik versin. İmam Mehdi’nin (a.s) evlatlarından olan 12 Mehdi’nin var olduğunu ve onların, Allah’ın yeryüzündeki Halifeleri olduğunu söyleyen pek çok mütevatir hadis vardır. Ayrıca Ric’atın var olduğunu söyleyen pek çok hadis de vardır. Bu yüzden, her iki akide de birçok mütevatir hadiste kanıtlanmıştır. Dolayısıyla, onların birini inkar eden kimse ya aklından fayda görmeyen ve doğru ve kabul edilebilir bir şekilde rivayetleri toplayıp uzlaştıracak ilmi olmayan biridir ya da güneşi elek ile örtmek isteyen inatçı ve kibirli biridir. Zira, nesilden nesile Şia alimleri tarafından çokça nakledilmiş olan bir hakikati inkar etmek başka ne anlama gelir ki?!

Cahil bir biçimde “Mehdiler sadece Ric’atta olacaktır.” diyen kimseye gelince, o kimse cahildir ve yoldan çıkmaktadır çünkü Ric’at, ondan (Ric’attan) önce bu cismani alemde yaşamış insanlar içindir ve Ric’at, halis imana sahip kimseler için gerçekleştiğinden dolayı, Mehdilerin de Ric’attan önce bu cismani alemde halis imana sahip kimseler olması gerekir.

Onların Ric’atta olacağını söyleyen kimse, bu cismani alemde Mehdilere ait olan çok mühim bir rolu onaylamakta ve işi kendi aleyhine çevirmektedir. Zira Mehdilerin, Allah’ın Kendi mahlukatı üzerine Hüccetleri olarak Ric’at etmelerini onayladığında, onların, Allah’ın Hüccetleri olarak cismani alemdeki rollerini de onaylamış oluyor. O halde, onların, Allah’ın Hüccetleri olarak cismani alemdeki rollerinin yeri neresidir, 12 İmam’dan (a.s) sonra değil midir?

Ahmaklıkta ısrar edip “Mehdiler İmamların (a.s) kendileridir” diye iddia edenlere gelince, bunun bir cevabı bile hak ettiğini zannetmiyorum. Hadislerde apaçık şekilde geçer ki, Mehdiler Kaim’in (a.s) evlatlarından, Hüseyin’in (a.s) evlatlarından ve Ali (a.s) ile Fatıma’nın (s.a) evlatlarındandır. O halde, onlar nasıl İmamların (a.s) kendileri olabilirler oysaki rivayetler

33

onların Hüseyin’in (a.s) zürriyetinden olduklarını söylemiştir. O halde, Ali (a.s) ile Hasan (a.s) da mı Hüseyin’in (a.s) zürriyetindendir?! Onlar nasıl İmamlar olabilirler oysaki rivayetler onların İmam Mehdi’nin (a.s) zürriyetinden olduklarını söylemiştir. Ali, Hasan, Hüseyin ve İmamlar (a.s) da mı İmam Mehdi’nin (a.s) evlatlarındandır?!

Gerçek şu ki, bu iddialar ancak, onları iddia edenlerin ahmaklığını kanıtlıyor.

İlavaten, rivayetler Mehdilerden apaçık bahsedip onların zamanının İmamlardan (a.s) sonra olduğunu söylüyor ve onların (yalnızca) Ric’atta olduğunu söylemiyor. Onların yalnızca Ric’atta olacağını söyleyen tek bir rivayet bile yoktur. O halde, bu ahmakça yalanları nereden çıkarıyorlar? Bunlar öyle yalanlardır ki, onların sözlerini dinleyen kimselerin, Allah’ın onlardan akıllarını aldığını anlamasını ve Allah’ın kendisine hibe ettiği akıl nimetini için Allah’a hamd etmesini sağlıyor.]

Ayrıca Seyid (a.s) şöyle buyuruyor:

[…şunu da bil ki: Mehdiler, Saatin alametleri ve tayin edilmiş vaktidir. Onların sonuncusu ile birlikte bu cismani alem kapanır ve Ric’at alemi başlar, sonra da Kıyamet: {Onlar sana hilalleri soruyorlar. De ki: «Onlar, insanlar için ve hacc için tayin edilmiş vakitlerdir. İyilik, evlere arkalarından gelmenizle değildir, gerçek iyilik, korunanlardır. Evlere kapılarından gelin ve Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.} (Bakara 2:189)...] 54

***

54 Müteşabihat, cilt 4, soru 180.

34

Bazı mühim hadiselerin rivayetlerdeki açıklamalarını okuyan kimse, rivayetin bir seferde bu cismani aleme işaret ettiğini ve diğer bir seferde ise Ric’at alemine işaret ettiğini görecektir, tıpkı ümmetleri saptıran iblis’in (l.a) öldürülmesi hususunda olduğu gibi.

Malum günde Kufe Mescidi’nde onu öldüren kimsenin Kaim (a.s) olduğu belirtilmiştir:

Vehb bin Cemi’ Mevla İshak bin Ömer şöyle nakleder: Ebu Abdullah (a.s)’a İblis’in (l.a) {«Ey Rabbim, öyle ise, bana onların gönderileceği (diriltilecekleri) güne kadar mühlet ver!» dedi. O buyurdu ki: «Sen mühlet verilenlerdensin, malum vaktin gününe kadar...»} (Hicr 15:36-38) sözüyle ilgili şöyle sordum: “Sana feda olayım, o hangi gündür?” O (a.s) buyurdu:

Ey Vehb, sen onun, Allah’ın insanları gönderdiği (dirilteceği) gün olduğunu mu düşünüyorsun? Allah ona, bizim Kaim’imizin gönderileceği güne kadar zaman vermiştir. Allah bizim Kaim’imizi Kufe Mescidi’ne gönderdiği zaman, iblis (l.a) gelip onun (a.s) önünde dizüstü çökecek ve şöyle diyecektir: “Bu günden dolayı eyvahlar olsun bana.” O (a.s) da onun kafasını kaldıracak ve boynunu vuracaktır. İşte o, malum vaktin günüdür. 55

Ayrıca, malum günde onu (l.a) öldüren kimsenin Resulullah (s.a.a) olduğu da belirtilmiştir:

Abdulkerim bin Amr Has’imi şöyle nakleder: Ben Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum:

İblis (l.a) şöyle dedi: {bana onların gönderileceği (diriltileceği) güne kadar mühlet ver} Allah da onu reddetti ve şöyle buyurdu: {Sen mühlet verilenlerdensin, malum vaktin gününe kadar} Böylece, malum vaktin günü geldiğinde, iblis (l.a) Allah’ın (s.v.t) Ademi (a.s) yarattığı günden malum vaktin gününe kadar olan tüm ortaklarıyla görünecektir ve bu, Emirel Müminin’in (a.s) döneceği son dönüştür.” Ben de şöyle dedim: “Dönüşler mi?” İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Evet, dönüşler ve dönüşler. Bir dönemdeki hiçbir İmam yoktur ki, kendi zamanının iyileri ve kötüleri onunla birlikte dönmesin, nihayet Allah kafirlere karşı müminlere zafer

55 Bihar-ul Envar, c.60 s.254.

35

verir. Malum vaktin günü olduğunda, Emirel Müminin (a.s) kendi ashabı içinde döner ve İblis (l.a) de kendi ashabı içinde gelir. Onların tayin edilmiş yeri, Fırat yerlerinden bir yer olacaktır ve oraya ‘Ravha’ denir. Orası, sizin Kufe’nize yakındır. Sonra, onlar öyle bir şekilde savaşırlar ki, Allah azze ve celle alemleri yarattığından beri öyle savaşılmamıştır. Sanki, Emirel Müminin Ali’nin (a.s) ashabının yüz adım geriye çekildiğini görür gibiyim ve sanki, bazılarının ayaklarının Fırat’a girdiğini görür gibiyim. İşte o anda, Cabbar azze ve celle iner {bulutlardan gölgeler içinde ve melekler de ve iş bitirilir.} (Bakara 2:210) Resulullah’ın (s.a.a) elinde nurdan bir mızrak vardır. İblis onu görünce, topukları üstünde geri dönerek geri çekilir ve ashabı ona şöyle der: “Nereye gidiyorsun oysaki kazanan sensin?” O da şöyle der: {Gerçekten de ben sizin görmediğinizi görürüm, gerçekten de ben Alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım.} (Enfal 8:48) Böylece, Nebi (s.a.a) onu takip edip onun omuzlarının arasına çok sert bir şekilde (mızrağı) saplar ve hem onu hem de tüm ortaklarını helak eder. İşte o zamanda, Allah azze ve celle’ye ibadet edilir ve O’na (s.v.t) hiçbir şey ortak koşulmaz. Emirel Müminin (a.s) 44.000 yıl hükmeder, tâ ki Ali’nin (a.s) Şia’larından bir adam kendi sulbünden 1000 erkek çocuk doğurur. O zamanda, Allah’ın dilediği şey vasıtasıyla, Kufe Mescidi ve etrafında her tarafı yemyeşil olan iki bahçe ortaya çıkar. 56

Seyid Ahmed el Hasan (a.s) kendi mübarek kitaplarında, onun benzetmelerini açıklamış ve onları cevaplamıştır. Seyid (a.s) rivayette geçen, bulutlar ayetinin açıklaması hususunda şöyle buyurmuştur:

[Allah (s.v.t) şöyle buyurmuştur: {Onlar, ille de Allah'ın bulutlardan gölgeler içinde meleklerle birlikte kendilerine gelmesini ve işin bitirilmesini mi gözetliyorlar. Oysa bütün işler Allah'a döndürülür.} (Bakara 2:210) Ric’atta, bulutlardan bir gölge içinde gelen kimse Muhammed’dir (s.a.a) (Mahlukattaki Allah). Onun ellerinde nurdan bir mızrak vardır ve iblis’i (l.a) öldürecektir. Allah (s.v.t) gelip gitmek, yer değiştirmek veya hareket etmekten münezzehtir ve onlar, mahlukatın sıfatlarındandır...] [57]

...sonra Seyid (a.s) Has’imi’den nakledilen bir önceki rivayeti zikretmiştir.

Bunun ardından Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s) şöyle soruldu: “Pek çok mübarek ayette görüyoruz ki, hidayet İmamları (a.s) bir ayeti hem bu alem hem de ric’at alemi hususunda tefsir ediyor. Bunun hikmeti nedir?” Seyid (a.s) şöyle buyurdu:

56 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.27. 57 İmam Ahmed el Hasan (a.s), Tevhid kitabı, s.41.

36

[Malum vaktin günü, Kaim’in kıyam günüdür ve Kaim’in Kufe Mescidi’nde onu öldüreceğinden bahsedildiği gibi, o gün iblis (l.a) öldürülecektir. Ancak, Ric’at, halis imana ve halis küfre sahip olan bazı mahlukların imtihanının tekrarlanması olduğu için, ümmetleri saptıran iblis (l.a) de onlar ile birlikte geri dönecektir. Zira o da halis küfre sahip kimselerdendir ve ilahî imtihan bireylerinden biridir. Bu yüzden, Ric’atta, başka bir malum vaktin günü vardır veya başka bir deyişle, aslında bu cismani alemde olan hakiki malum günün tekrarlanması vardır.

Ric’atın ismi kendi anlamına işaret eder, Allah sana tevfik versin. Ric’at, bir dönüştür yani bir tekrardır. Ölmüş insanlar geri dönecek, sona ermiş imtihanlar tekrarlanacak, geçip giden günler yeniden gelecektir… Eğer rivayetlerde geçtiği gibi, iblis’e (l.a) Kaim’in kıyamındaki malum vaktin gününe kadar zaman verilmişse, iş o günde bitirilecekse, Kaim iblis’i o günde öldürecekse, sonra ric’at baş verecek ve iblis halis küfre sahip kimselerden biri olarak Ric’at edecekse, o halde kendisinin talep ettiği gibi, iblis (l.a) dönüşünden sonra onların diriltilecekleri güne kadar bırakılacak mıdır?! Yoksa Ric’at aleminde, malum vaktin günü Ric’at alemine uygun şekilde iblis (l.a) için tekrarlanacak ve rivayette geçtiği gibi, Ric’atta onu öldüren kimse Resulullah (s.a.a) mi olacaktır?!].

Ayrıca Seyid (a.s) şöyle buyuruyor:

[İlk öldürülme, Kaim’in (a.s) zuhurundadır ve bu dünyadaki küçük Kıyamette, Hakkın zuhuru esnasında Kaim (a.s) onu (l.a) Kufe Mescidi’nde öldürecek ve onu alevli ateş çukuruna (cehim’e) atacaktır. İkinci ölüm ise Ric’attadır (Ûla) ve o, on ikinci Mehdi’nin hakimiyeti sona erdiğinde başlayacaktır. O zamanda, Hüseyin (a.s), Ali bin Ebu Talip (a.s) ve halis imana ve halis küfre sahip tüm kimseler Ric’at edecektir ve İblis (l.a) de Ric’at edecektir. Zira o (l.a) halis küfre sahip kimselerdendir ve ikinci rivayette geçtiği gibi, Resulullah (s.a.a) onu öldürecektir.] [58]

***

58 Müteşabihat, cilt 4, soru 177.

37

Birincisi, misal ve benzer kimseler ile gerçekleşen Ric’attır ve o, Kaim’in (a.s) kıyamında gerçekleşecektir. İkincisi ise ona uygun olan nefis ve beden ile gerçekleşecektir ve o, bu özette bir alem ve Allah’ın en büyük günlerinden olan başka bir gün olarak bahsettiğimiz şeydir. Onun ilk gökte cereyan edeceği de açıklığa kavuşturulmuştur.

Fakihlerin bu mühim hakikate cahil olmaları, Ric’at ve Zuhur ile ilgili sözlerdeki tamamiyle haktan uzak olan anlayışlarında kıt olmalarına sebep olmuştur ve bu kıt anlayışların bir kısmı da zikredilmiştir.

Seyid Ahmed el Hasan (a.s) iki Ric’atın açıklaması hususunda şöyle buyuruyor:

[Ric’at iki tanedir: Kaim’in kıyamında onların benzerleri ile gerçekleşen Ric’at ve Allah’ın onlara kendi durumları ile birinci ve ikinci imtihanlarını unutturmasından sonra o aleme uygun olan nefisler ve bedenler ile Ric’at alemi Ûla’da [59] gerçekleşen Ric’at.] [60]

Ayrıca, İmam Ahmed (a.s) bunun açıklaması hususunda şöyle buyuruyor:

[…Ashab-ı Kehf’in Kaim (a.s) ile birlikte gönderileceği hakkındaki rivayetlere gelince, onlar Allah Resulü’nün (s.a.a) ve Emirel Müminin’in (a.s) ashabından olan bazı ihlaslı kimselerdir, Malik-i Eşter gibi. Ayrıca, kastedilen kimseler onların kendileri değildir, aksine bu rivayetlerdeki kasıt, Kaim’in (a.s) ashabından olan onların benzerleridir. Yani, Kaim’in (a.s) ashabından olan öyle bir adam vardır ki, cesarette, siyasette, liderlikte, Allah’ın Zâtı hususundaki şiddette, Allah’a itaatte, güzel ahlakta ve Malik-i Eşter’in taşımış olduğu diğer birçok sıfatta ona benzerdir. Bu yüzden, İmamlar (a.s) onu Malik-i Eşter olarak vasfetmişlerdir.

Bu, Ehlibeyt’in (a.s) fesahat, belagat ve yüceliğinden uzak bir şey değildir. Şair Hüseyni, Ali Ekber’in (a.s) savaş meydanına inmesini şöyle vasfetmiştir: “Muhammed (s.a.a) savaş meydanına inmiştir.” Bunun sebebi, Ali Ekber’in yaratılış ve ahlak olarak Resulullah Muhammed’e (s.a.a) çok benzemesiydi. Bunun yanı sıra 12 Mehdi’den (a.s) sonra, İmamlar’ın (a.s) halis hakikate sahip sahabeleri de Ric’atta geri dönecek ve dönüş yapacaktır. Onların sonuncularının zamanında – ki o, Al-i Muhammed’den (a.s) olan hak sahibi

59 Seyid (a.s) Allah Teala’nın şu ayetine işaret ediyor: {Ve O Allah’tır. O'ndan başka ilah yoktur. Ûla’da ve Ahirette hamd O'nadır ve hüküm O'nundur ve O’na döndürüleceksiniz.} (Kasas 28:70) ve böylece İmam Ahmed el Hasan (a.s) Ûla’nın Ric’at olduğunu açıklamış oluyor. 60 İmam Mehdi’nin (a.s) Ensarı Yayınlarından olan “Salih Kul ile” kitabından.

38

son Kaim’dir ve Hüseyin bin Ali’nin (a.s) onun için (kabirden) çıkacağı kimsedir – bu son Mehdi veya son Kaim’den sonra kimse gelmeyecektir ve onun çocuğu olmayacaktır.] 61

Bu kısım, misal ile olan Ric’atı da açıklıyor. İmam Mehdi’nin (a.s) Ensarı Yayınlarından biri olan “Vasi Ahmed el Hasan’ın Doğruluğu Hususundaki Muhakemeler” adlı kitapta şöyle geçer:

[... Misal ile olan Ric’ata gelince, o, Kaim’in (a.s) ve onun en büyük ilahi davetinin günleri içinde gerçekleşir. Bunu onaylayan bazı hadisler şunlardır:

Ebu Mervan şöyle nakleder: Ben Ebu Abdullah’a (a.s) Allah Subhane ve Teala’nın bu ayeti hakkında sordum: {Muhakkak ki Kuran’ı sana farz kılan, elbette seni dönülecek bir yere (mead) döndürecek olandır.} (Kasas 28:85) İmam (a.s) şöyle buyurdu: Hayır. Vallahi, Resulullah (s.a.a) ve Ali (a.s) Saviye’de görüşünceye kadar dünya sona ermeyecektir. Onlar görüşecekler ve Saviye’de 12.000 kapısı olan bir mescit inşa edecekler. Yani Kufe’de. 62

O, Kaim’in (a.s) kendi döneminde inşa edeceği mescittir ki, insanlar ona şöyle söyleyecekler: “Bu mescit bizi içine almıyor.” O (a.s) da şöyle söyleyecek: “Size bakacağım.” ve Ğariye’ye çıkıp insanları içine alacak 1000 kapılı bir mescit inşa edecektir. Bu, İmam Bakır’ın (a.s) buyruğunda geçmiştir. 63

Önceki hadiste gördüğümüz “Resulullah (s.a.a) ve Ali (a.s)” ile kastedilen kimseler onların benzerleridir ve onların görüşmesi, Nebi (s.a.a) ve Ali’nin (a.s) görüşmesine benzemektedir.

Kaim’in zamanında gerçekleşen misal ile olan Ric’atı, İmam Sadık’ın (a.s) kelamında da görüyoruz: Kaim, Kufe’nin arkasından 27 kişiyi çıkaracaktır. Musa’nın kavminden olup hakka hidayet olan ve onunla adaleti uygulayan 15 kişi, mağara ehlinden 7 kişi, Yuşa bin Nun, Selman, Ebu Dücane Ensari, Mikdad ve Malik-i Eşter. Onlar, yardımcı ve hakim olarak onun önünde yer alırlar. 64

Yani, onun (a.s) ensarı arasında, zikredilen kişilerin benzeri ve misali olan kimseler yer alır. Zikredilen kişilerin bizzat kendileri gelmez.

Bu iki gün (Kaim’in günü ve Ric’at günü) hakkında daha fazla emin olmak için, yukarıdaki hadislere 65 göz atabilirsiniz. O hadis, malum günde iblis’i (l.a) nurdan bir mızrak ile öldüren kimsenin Nebi (s.a.a) olduğunu açıklamıştır. Eğer

61 Müteşabihat, cilt 2, soru 72. 62 Bihar-ul Envar, c.53, s.113-114. 63 Bihar-ul Envar, c.52, s.331. 64 İrşad-ı Müfid, c.2, s.386. 65 Yani Abdulkerim Has’imi’nin önceki hadisi.

39

başka rivayetlerde, onu Kufe Mescidi’nde öldüren kimsenin Kaim (a.s) olduğunun söylenildiğinden önceden habersizdiyseniz, o halde Ric’at alemindeki malum günde iblis’i (l.a) öldürenin Nebi (s.a.a) olduğunu ve iblis’i (l.a) bu alemde, Kufe Mescidi’nde öldüren kimsenin ise hak ile kıyam ettiği zaman Kaim (a.s) olduğunu artık anlayacaksınız ve açıklandığı gibi o, misal ile olan Ric’at günüdür.]

Böylece, şu anda mukaddes zuhur zamanında iki kişinin varlığından haberdarız. Onlardan biri Allah Resulü’nü (s.a.a) temsil eder ve diğeri ise Emirel Müminin’i (a.s) temsil eder. Öyleyse insanlar, Allah’ın Halifeleri olarak İmam Mehdi Muhammed bin Hasan (a.s) ve Resulullah’ın (s.a.a) vasiyetindeki nass ile onun oğlu, vasisi, ilk Mehdi (Ahmed), ilk mümin ve ilk mukarrib olan kimseden başkasını görebilecek midir?!

***

40

Allah Teala şöyle buyurmuştur: {Söylenen söz başlarına geleceği zaman, onlar için yeryüzünden bir dabbe çıkarırız, insanlara, ayetlerimize yakin etmediklerini söyler (tukellimuhum).} (Neml 27:82)

Seyid Ahmed el Hasan’a (a.s) bu ayet-i kerimenin ne anlama geldiği soruldu ve o (a.s) şöyle buyurdu:

[…Bir kişi Ebu Abdullah’a (a.s) şöyle sordu: “Duydum ki, amme (sünniler) bu ayeti “tekellimuhum” yani “tecrihihum” diye kıraat ediyor.” İmam (a.s) da şöyle buyurdu: Allah, onlara cehennem ateşinde konuşsun. Kelamdan inen şey ancak, “tukellimuhum”dur. [66]

İmam Rıza (a.s) Allah’ın (s.v.t) şu buyruğu hakkında: {onlar için yerden bir dabbe çıkarırız, onlara söyler ki} (Neml 27:82) şöyle buyurmuştur: (Yani) Ali (a.s). [67]

Bu yüzden bu ayetteki dabbe, bir insandır ve onun Ali (a.s) olduğunu gösteren hadisler vardır. Ama bu, Ric’attadır ve Ali (a.s) Ric’atta insanlarla konuşan ve Allah’ın ayetleri ile mümini kafirden ayıran Dabbet-ül Arz’dır. Ric’attan önce ise Kaim’in (a.s) kıyamı vardır ve onda da insanlarla konuşan bir dabbe vardır. O dabbe, onlara, göklerin melekutundaki Allah’ın hak ayetlerine – ki onlar rüya ve uyanık iken olan keşftir – imanlarının ne kadar zayıf olduğunu açıklar. Ayrıca onlara, insanlığın bu yeryüzündeki seyahati boyunca insanların çoğunun Allah’ın melekutî ayetlerine yakin etmediklerini ve rüya ile göklerin melekutundaki keşfe iman etmediklerini beyan eder. Zira onlar kendi bakışlarını bu yeryüzü ve madde ile sınırlamışlardır ve onların ilimden erişebildikleri şey, yalnızca onlar (yeryüzü ve madde) olarak kabul edilmiştir. {İşte budur onların ilimden erişebildikleri şey! Şüphesiz Rabbin, O en iyi bilendir yolundan sapanı, hem de O en iyi bilendir hidayet yolunu tutanı.} (Necm 53:30)] [68]

66 Bihar-ul Envar, c.53, s.53. 67 Pek çok rivayet, Dabbet-ül Arz’ın (Yeryüzü Yaratığı) Ric’atta Ali bin Ebi Talib (a.s) olduğuna işaret eder. Bu rivayetler hakkında daha fazla bilgi için şu kaynaklara bakın: Bihar-ul Envar, c.53, s.53; Allame Bahrani, Medinet-ul Meaciz, c.3, s.90. 68 Müteşabihat, cilt 4, soru 145.

41

Mukaddes zuhur zamanında huruç eden Dabbet-ül Arz’a gelince, onunla ilgili birçok rivayet vardır. Örneğin, İmam Sadık (a.s) uzun bir hadiste şöyle buyurmuştur:

...sonra rükun ve makam arasında Dabbet-ül Arz zuhur eder ve o, müminlerin yüzüne “mümin” (yazısı) ve kafirlerin yüzüne de “kafir” (yazısı) yazar. Sonra Süfyani zuhur eder ve ordusuyla Irak’a doğru ilerler... ve o, Zevra’yı harap eder ve orayı alevler içinde bırakır. Kufe ve Medine’yi viran eder... sonra Beyda’ya taraf yürür... ve yeryüzü onu yutar... 69

Ali bin İbrahim bin Mehziyar İmam Mehdi’den (a.s) şöyle rivayet eder:

...Böylece ben şöyle dedim: “Ey Mevlam, bu ne zaman olacak?” O (a.s) bana şöyle buyurdu: Kabe yolları sizin için kapandığında, Güneş ile Ay bir araya geldiğinde, gezegenler ve yıldızlar onların etrafında döndüğünde. Ben şöyle dedim: “Bu ne zaman olacaktır, ey Allah Resulü’nün (s.a.a) oğlu?” O (a.s) bana şöyle buyurdu: Falanca ve falanca yılda Dabbet-ül Arz, Safa ve Merve arasından huruç eder ve onun yanında Musa’nın Asası ile Süleyman’ın Mührü vardır. O, insanları toplanma yerine götürecektir... 70

Apaçıktır ki, bu ilahî Dabbe, İmam Mehdi’den (a.s) ve Süfyani’nin zuhurundan önce ortaya çıkan bir insandır ve açıktır ki, Ali’nin (a.s) zuhur asrındaki örneği ve benzeri, İmam Mehdi’nin (a.s) vasisi, elçisi ve Yamani’sidir. Allah’ın selamı ve bereketi onun, pak babalarının ve evlatlarının üzerine olsun.

Bu yüzden Seyid Ahmed el Hasan (a.s) şöyle buyuruyor:

[…Bazı hadisler Kaim’i Ali bin Ebu Talip (a.s) ya da Dabbet-ül Arz (yeryüzü yaratığı) olarak ifade eder ve o, Kaim ile Ali bin Ebu Talip (a.s) arasında ortak bir lakaptır.] 71

Neden ilk Mehdi kendi dedesi Emirel Müminin’e (a.s) benzer oldu ve “Dabbet-ül Arz” lakabında öğrendiğimiz gibi, neden onun (a.s) bazı lakapları ona (ilk Mehdi’ye) verildi? Seyid Ahmed el Hasan (a.s) “Salih Kul ile” kitabında bunu şöyle açıklıyor:

Ebaya Esedi şöyle nakleder: Emirel Müminin (a.s) şöyle buyurdu:

Şüphesiz, Mısır’da bir Minber inşa edeceğim, taş taş (üstünde kalmayacak şekilde) Dımeşk’i yok edeceğim. Tüm Arap kavminden

69 Esterabadi, Ric’at, s.100. 70 Beşarat-ul İslam, s.236. 71 Cevab-ul Münir, cilt 6, soru: 529.

42

Yahudileri ve Hristiyanları kovacağım ve sahip olduğum bu asayla Araplara yol göstereceğim.

Sonra bu hadisin ravisi Ebaya Esedi şöyle sordu: “Ey Emirel Müminin (a.s), öldükten sonra tekrar yaşayacağınızı mı söylüyorsunuz?” İmam (a.s) şöyle cevapladı:

Ne kadar uzağa gittin ey Ebaya! Benden olan bir adam onu yapacaktır. 72

Emirel Müminin (a.s) bu işi kendisine atfediyor, bu işi doğrudan yapacak kimsenin onun (a.s) neslinden bir adam olmasına rağmen. Öyleyse bu nasıl olur? Ona (a.s) bu konuda sordum ve dedim ki: “Pek çok rivayette, kendi neslinden başka bir İmamı kastetmesine rağmen bir İmam bir işi kendine atfediyor, tıpkı Musa’ya konuşmuş kimse ve Benden olan bir adam onu yapacak hadislerinde zikredildiği gibi. Öyleyse bunun sebebi yalnızca, o kimsenin ondan (yani onun neslinden) olması mıdır? Yoksa başka bir mesele mi var? Yoksa bunun, onların nurlarının yedinci gökte birleşmiş olması ile bir ilişkisi var mı?”

O (a.s) beni şöyle cevapladı:

[Allah sana tevfik versin. Evet, bu cismani alemde o, ondandır çünkü o, onun zürriyetindendir. Ayrıca yedinci gökte de o, ondandır çünkü o, onun aşağısındadır ve onun hakikatinin bir parçasıdır.] [73]

***

72 Bihar-ul Envar, cilt 53, s.59-60. 73 ’Salih Kul ile’ kitabı, İmam Mehdi’nin (a.s) Ensarı Yayınlarından bir kitap.

43

Bunlar Al-i Muhammedin (a.s) ric’atıyla ilgili bazı hadislerdir:

Cabir bin Yezid, Ebu Abdullah (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

Ali (a.s) için, oğlu Hüseyin (a.s) ile yeryüzünde bir dönüş vardır. O, onun bayrağını kabul eder ve nihayet Ümeyyeoğulları, Muaviye, Muaviye'nin nesli ve onunla birlikte savaşanlardan intikam alır. Sonra, Allah, o günde onlara, Kufe'den 30.000 ve geri kalan insanlardan da 70.000 kişiyi yardımcı olarak gönderir. Onlarla ilk kez buluştuğu gibi, Sıffin'de buluşur. Hepsini öldürür. İçlerinden bir haberci bile hayatta kalmaz. Sonra Allah (s.v.t) onları diriltir ve Firavun ve Al-i Firavun ile birlikte, onlara en kötü azabı verir. Sonra, Resulullah (s.a.a) ile birlikte başka bir dönüş gerçekleşir. Nihayet o, yeryüzünde Halife olur ve İmamlar (a.s) da onun âmilleri olur ve nihayet Allah’a açıkça ibadet edilir. Böylece (geçmişte) yeryüzünde Allah’a gizlice ibadet edildiği gibi, artık yeryüzünde ibadet açıkça olur.” Sonra İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Evet,

Vallahi bunun defalarcası. Sonra da eliyle defalarcayı kastedip şöyle buyurdu: Allah (s.v.t), Nebisine (s.a.a) Allah’ın dünyayı yaratmasından onu fâni etmesine dek gelen tüm dünya ehlinin mülkünü (hükümdarlığını) verir. Onun için Kitabındaki vaadini gerçekleştirir, buyurduğu gibi: {onu tüm dinlere izhar etmek için, müşrikler hoşlanmasa bile.} (Saff 61:9)

Cabir, Ebu Cafer (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder:

Hüseyin bin Ali (a.s) şehit edilmeden önce kendi ashabına şöyle buyurdu: “Allah’ın Nebisi bana şöyle buyurdu, ‘Ey oğlum, sen Irak’a sürüleceksin ve orası, Nebilerin ve Nebilerin Vasilerinin buluştuğu yerdir ve o toprağa, Amura denir. Sen orada şehit edileceksin ve seninle birlikte olan ashabından bir grup da şehit edilecektir. Demirin değişi (onlara) acı vermez ve O şöyle buyurmuştur: {«Ey ateş, İbrahim'e serin ve selamet ol!»} (Enbiya 21:69). Savaş sen ve onlar için serin ve selamet olacaktır. O halde onları müjdele.’ Vallahi, eğer onlar bizi öldürürlerse, biz Nebimize döneceğiz.’ Sonra ben Allah’ın dilediği kadar ömür süreceğim ve ben, yeryüzünü yaracak ilk kişi olacağım. Ben Emirel Müminin’in (a.s) çıkışına, Kaim’imizin (a.s) kıyamına ve Resul’ün (s.a.a) hayatına benzer şekilde çıkacağım. Sonra Allah (s.v.t) katından, gökten daha önce hiç inmemiş bir topluluk benim üzerime inecek ve ayrıca

44

Cebrail, Mikail, İsrafil ve Melekler ordusu da (yere) inecek. Muhammed, Ali, ben, kardeşim (a.s) ve Allah’ın, üzerine sorumluluk lütfettiği herkes, nurdan olan atlara biner halde inecek ki, önceleri hiç kimse onlara binmemiştir. Sonra Muhammed (s.a.a) kendi livasını sallayacak ve onu kendi kılıcıyla birlikte bizim Kaim’imize (a.s) gönderecek. Ondan sonra biz, Allah’ın dilediği kadar kalacağız. Sonra Allah, Kufe Mescidi’nden yağ çeşmesi, süt çeşmesi ve su çeşmesi ortaya çıkartacaktır. Sonra Emirel Müminin (a.s), Allah Resulü’nün (s.a.a) kılıcını bana devredecek ve beni doğuya ve batıya gönderecek ve ben kanını dökmediğim hiçbir Allah düşmanı ve yakmadığım hiçbir put bırakmayacağım... 74

Bu hadis ve bunun gibi hadislerle ilgili, Seyid Ahmed el Hasan (a.s)’a şöyle soruldu: “İmamların (a.s) Ric’atı nasıl olacaktır? Onlar bizim zamanımızın bir diliminde mi Ric’at edecekler? Onların Ric’atı, yeryüzünde olduğu gibi, baba oğul olarak birbiri ardınca aynı sırayla mı olacaktır? Örneğin rivayet edilmiştir ki, ilk ric’at eden İmam Hüseyin’dir (a.s). Öyleyse o, İmam Ali’nin (a.s) evladı ve Resulullah’ın (s.a.a) torunu olarak mı Ric’at edecektir? Ric’at eden mahluklar hakkında olan bu tip sorular babalık, oğulluk, neseb, eşlik, dostluk vb. şeyler açısından mı değerlendirilir?”

Seyid (a.s) şöyle buyurdu:

[Ric’at, bu cismani alemden farklı olan başka bir alemdir. Bu yüzden, onun detayları bu alemden farklıdır. Baba, oğul ve bugünkü sosyal ilişkiler ise bu alemin gereklerindendir.

Allah sana tevfik versin. Ric’at, halis imana ve halis küfre sahip kimseler için başka bir imtihandır. Eğer o, bir imtihan olmazsa, Ric’atın anlamı olmaz ve o, bir imtihan olmazsa, onun ardında bir hikmet olmaz. Daha önceki seferde de onun başka bir imtihan olmasını açıklamıştım. Sonuç olarak Ric’at alemi; Allah’ın, ona geçen kimselerin, önceki durumlarını unutmalarını sağlayacağı başka bir alemdir. Bu sayede herkes imtihana adaletle girecek ve kazanıp kaybetmek için eşit fırsat verilecektir.

Eğer durum böyleyse, o halde hangi isimleri soruyorsun? Allah sana tevfik versin. Aslında onlar, önceki durumlarını ve önceki imtihana girdiklerini unutacaklar, tıpkı Allah’ın, insanların cismani alemde, Zer aleminde olan önceki durumlarını ve o alemdeki bir önceki imtihanlarını unutmalarını sağladığı gibi: {Aranızda ölümü takdir eden biziz. Biz, sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilmediğiniz bir şeyde yaratmak konusunda önüne geçilebileceklerden değiliz. Andolsun ki, ilk yaratılışı bildiniz. Öyleyse hatırlamaz mısınız?} (Vakıa 56:60-62).

74 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.37.

45

Onun (s.v.t) ne buyurduğuna dikkat et: {Sizi, bilmediğiniz bir şeyde yaratmak (konusunda). Andolsun ki, ilk yaratılışı bildiniz. Öyleyse hatırlamaz mısınız?} Allah Teala’nın ne buyurduğuna dikkat et: {Sizi bilmediğiniz bir şeyde yaratmak (konusunda)} İşte bu, Ric’attır. Her kim o aleme geçerse, önceki durumunu unutacak ve bilmediği yeni bir aleme girecektir. Eğer gelecekteki bu hadiseye bir örnek istiyorsan, geçmişteki bir hadise vardır ve o, Zer alemidir. Siz hepiniz orada bulundunuz, onu bildiniz ve Allah orada sizi imtihan etti fakat siz şimdi ondan tamamen gafilsiniz ve onu hatırlamıyorsunuz, neden?! {Andolsun ki, ilk yaratılışı bildiniz. Öyleyse hatırlamaz mısınız?}

Cevap: Çünkü Allah, sizi vücutlarınız ile perdelediği zaman size hatırlamayı unutturdu. Bu iş, herkes için aynıdır çünkü Allah adildir. Eğer bu herkes için hatta Allah’ın yeryüzündeki halifeleri için de böyle olmasaydı, o halde Allah onlara unutturmadığı için imtihanı kazanmış olan Allah’ın Halifelerinin fazileti (üstünlüğü) ne olurdu ki?

Evet, bir insanın, önceki durumunu bilmesi mümkündür lakin imtihanı geçtikten ve halis olup tanıdıktan sonra. Ama çalışmadan ve imtihanı geçmeden önceki durumunu öğrenmesi mümkün değildir. Zira eğer onu önceden öğrenirse, o halde imtihanı iptal olmuş demektir ve bu adil değildir. Çünkü başlangıçta, çalışmaksızın ona, diğerleri üzerine üstünlük verilmiş olur ve bu, hikmete zıttır. Zira o, imtihana girmiştir o halde nasıl olur da imtihanı iptal edilir?

Allah sana hakkı tanıtsın ve seni onun üzerinde sabit kılsın. Muhakkak ki, her alem bir imtihandır ve mutlaka, Allah’ın (s.v.t) adaletinin gerçekleşmesi için, herkes imtihanı geçme potansiyeline göre eşit olarak imtihana girer. Örneğin, insanların tamamı, Allah’ı tanıma fıtratı üzeredir. Onların tamamı, kendilerine ulaşmış olan önceki durumlarından habersizdir ve bu alemde kendilerine ulaşacak olan durumlarını da bilmezler. Bu yüzden, Muhammed (s.a.a) ve Al-i Muhammed (a.s) gibi yarışı kazanan kimseler fazilete (üstünlüğe) sahiptir ve Yezid, Muaviye ve benzerleri (l.a) gibi yarışmayı kaybeden kimseler ise azabı hak ederler. Eğer iş böyle olmasaydı, Muhammed (s.a.a) üstünlüğe sahip olmaz ve Yezid (l.a) azabı hak etmezdi çünkü imtihan – kısacası – adil değildir.]

Başka bir soru: “Al-i Muhammed’den (a.s) olan İmam, Ric’at aleminde sadece bir kere mi Ric’at eder yoksa bir defadan fazla Ric’at edebilir mi? Nitekim bu alemde Al-i Muhammed’in (a.s) bazılarında böyle olmuştur.”

Seyid (a.s) şöyle cevapladı:

[Hüküm Allah’ındır.]

46

Ayrıca Feyz bin Ebu Şeybe şöyle nakleder: Ebu Abdullah (a.s) şu ayeti kıraat etti: {Allah, Nebilerden misak almıştı.} (Al-i İmran 3:81) ve şöyle buyurdu:

Resulullah’a (s.a.a) iman etmeleri ve Emirel Müminin Ali’ye (a.s) yardım etmeleri için. Sonra da şöyle buyurdu: Evet. Vallahi, Allah (s.v.t) Adem’den (a.s) bu yana hiçbir Nebi ve Resul göndermiştir ki, onların hepsini dünyaya döndürmesin ve nihayet onlar da Emirel Müminin Ali bin Ebi Talib’in (a.s) önünde savaşmasınlar. 75

Seyid Ahmed el Hasan (a.s)’a bununla ilgili şöyle soruldu: “Nebiler, bu alemdeki tertiplerinin aynısıyla mı Ric’at edecekler? Ayrıca Ali’nin (a.s) önünde savaşacak olmaları ne anlama gelir? Örneğin, onlar hepsi aynı safta mı savaşacaklar? “

Seyid (a.s) şöyle buyurdu:

[Ali’nin (a.s) önünde savaşmak, Ali’nin (a.s) getirdiği hakkın ve hem onu hem de onun gidişatını temsil eden masum evlatlarının önünde savaşmaktır. Bu yüzden, Nebilerin Ric’atta farklı dönemlerde gelmelerinde ve onların bazılarının, Al-i Muhammed’den (a.s) olan Hüccetler ile beraber olmalarında sakınca yoktur.]

Ayrıca İmam Ahmed el Hasan’a (a.s) şöyle soruldu: “Allah’ın Halifelerinin destekçileri Ric’atta, bu alemde yardım ettikleri Allah’ın halifelerinin aynılarına mı yardım etmek için gelecekler yoksa Ric’atta, başka Halifelere de yardım edebilirler mi?”

Seyid (a.s) şöyle buyurdu:

[O, farklı bir imtihandır ve onun nizamı ile orada Ric’at edenlerin tertibi Allah’ın (s.v.t) elindedir. Kişinin aynı Hüccet ile birlikte Ric’at etmesi mümkündür ve ayrıca başka bir Hüccet ile Ric’at etmesi de mümkündür.]

***

75 Muhtasar-u Besair-ud Derecat, s.26.

47

Sizlere sunulmuş şey, İmam Ahmed el Hasan’ın (a.s), Ric’at ile ilgili birçok büyük soruya verdiği cevaplardan alınmıştır. Alimlerin, Ric’atı detaylarıyla birlikte açıklama girişimlerindeki cehaletlerini gördükten sonra, ondan (a.s) başka kimsenin Ric’atı bilmediğini anlamış olduk.

Şüphesiz ki, hâlâ pek çok soru vardır ve onların cevapları müslümanlar için belirsizdir. Bu özette sunulan sorular ise Al-i Muhammed’in (a.s) Yamani’sinden başka kimsenin cevaplayamayacağı sorulardı. İnsanların akıllarını şaşkına çeviren ve sorulması beklenen diğer sorular için de aynısı geçerlidir, ister Ric’at ile ister de başka büyük bir konu ile ilgili olsunlar.

İnsanlara şöyle söylüyorum: Seyid Ahmed el Hasan’ın (a.s), Al-i Muhammed’in (a.s) buyurduğu büyük meseler hakkındaki ilmi kanıtlandıktan ve onun, alimlerinizin sizin önünüzdeki anlayışlarına muhtaç olmadığı ortaya çıktıktan sonra, açıkça belli olmuştur ki, o alimler ona (a.s) muhtaçtır ve başka bir yol da yoktur. Bu, onun sizleri çağırdığı ilahi risaletine iman etmeniz ve onun, babası İmam Mehdi’nin (a.s) vasisi ve insanlara elçisi olduğunu anlamanız ve onun arzu edilen Kaim ve vaad edilen Yamani olduğunu bilmeniz için yeterli bir delil değil midir?! İyice düşünün, Allah sizleri hidayet etsin.

Velhamdulillahi Rabbil Alemin, Allahumme selli ala

Muhammed ve Al-i Muhammed, el Eimma vel Mehdiyyin ve

sellim teslimen kesira.

Ala Salim

Bir zamanlar Imam Mehdi’nin (a.s) Ensarıydı

48

(Bu kısım Türk Ensar Çeviri Komitesi tarafından kitaba eklenmiştir)

Soru: Peygamberler, Elçiler ve İmamlar’ın (a.s) seçiliş nedeni nedir? Onlara verilmiş ismetin nedeni nedir?

Cevap: Allah (s.v.t), o zaman ki, insanoğullarını, kendi varlığına yayınlayıp, onlara şöyle sorduğunda: (Ben sizin Rabbiniz miyim?), onlar, herbiri kendi cevabına uygun, 3 kategoriye bölündüler:

İlk kategori:

Bu kategoridekiler, soru kulaklarına gelmeden önce, nuru, perdelerin (hicapların) arkasından gördüler ve EVET, Sensin bizim Rabbimiz, diye cevapladılar. Ve bunlar da; nuru, arkasından gördükleri hicaplar ve perdelerin sayısına göre, birkaç kategoriye bölündüler. Ve onlar, o kişilerdirler ki, nurun hicaplarını geçip, büyüklüğün madeninde erdiler.

Hz.Ali (a.s) buyurmuştur:

Ey Yüce Yaradan, beni, Sana karşı, tam bir şekilde ayrılmayı nasip et. Ve bizim yüreğimizi, gözlerimizi, Senin nurunu görme kabiliyeti olan bi nurla aydınlat. Ta ki, bizim basiretimizin gözü, nurun hicaplarını kaldırıp, büyüklüğün nuruna ersin ve bizim canlarımız, Senin izzetinin mukaddes makamına katılsın.”

İkinci kategori :

O kişilerdi ki, sorunun kulaklarına değmesinden sonra, nuru hicaplar ve perdeler kaldırıldığında gördüler ve EVET diye cevap verdiler. Ve bunlar da; işitme ve cevaplama süratine göre, ayrı kategorilere bölünüyorlar.

49

Ve bu iki kategori, Azadeler’dirler (özgürlerdir).

Ondan sonra, Köleler kategorisi vardır. Etraflarındakilerin, EVET diye cevaplamalarını duyduktan sonra, EVET cevabını vermiş olanlardır.

Ve ondan sonra da, münafıklar kategorisi vardır, ki EVET diye cevap verdiler ama kalben duyduklarında şüpheliydiler.

Üçüncü kategori :

Ve sonra (üçüncü kategori), kafirler kategorisi vardır ki, bunlar EVET diye cevap vermediler.

Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s); birinci kategoridendirler. Doğrudur ki, onlar nuru, hicapların ve perdelerin arkasından gördüler çünkü onlar, sağa veya sola dönüp de bakmadılar. Ve ruhları, yüce aleme maal olmuş vaziyetteydi. Ve bakışlarını, Allah’ın faziletine odaklamışlardı Ve Allah’tan (s.v.t) gafil olamıyorlardı. Ve kendileri (Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s)), derece sahibidirler ve onların arasında, bazıları vardır ki, tüm vücutlarını, Allah’ın bereketine ve lütfuna odaklandırmışlardır. Bazıları da vardır ki, bu dereceden daha aşağıdadırlar ve onlardan her hangi birisi, kendi teveccühleri ve çabalarının oranına göre, Allah’ın ayetlerini görüp yararlandılar.

{İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder. Ve çabasının karşılığı ileride mutlaka görülecektir. Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir. En sonunda yalnız Rabbine varılacaktır.} Necm: 39-42

Ve o Alem’de, tüm insanoğulları, seçme hakkına sahiplerdi ve onların herbirisi, Allah’ın fıtratına – ki buna göre insanlar yaratıldı – sahiplerdi.

Ve onların herbirisi, kendi iradesiyle, bakışını, nura odaklayıp, Yakınlardan oldular. Bazıları da zulmete odaklanıp, cehennem ehlinden oldular.

Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s); kendi iradeleriyle, Subhan olan Allah’ı seçip, bakışlarını nura odakladılar. Ve Allah da, onları seçti.

Müteşabihat Cilt 1 Ahmed el Hasan

50

Soru: {Rabbin Âdemoğulları’ndan – onların sırtlarından – zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz} Araf: 172

Zer Alemi, hakiki bir alem midir? Ve doğrudan var mıdır yoksa yok mudur? Ve nerede yer almıştır? Şeyh Saduk der ki: Zer Alemi vardır. Ve Şeyh Müfid, Teshihül İtikat kitabında der ki: Eğer ki, Zer Alemi var olsaydı, onu unutmaz ve bazı şeyleri hatırlardık.

Cevap: Zer alemi, hakiki alemdir ve hayali değildir. Ama gafiller veya kendilerini

gaflete d, onu unuturlar. Ama, Peygamberler, Resuller ve Vasiler, onu unutmazlar, bilakis onu hatırlarlar, tanırlar. Oradakı taraftarlarını da tanıyorlar ve bu fiziki dünyada onları ayırt ediyorlar, nitekim Muminlerin Emiri Ali bin Ebu Talip (a.s) “Ben senin Şii’lerindenim” söyleyen birine “Ben seni

tanımıyorum” söylüyor.

SubhanAllah, Şeyh Müfit, Allah ondan razı olsun ve makamını yüceltsin, şöyle söylüyor: “Eğer o, yani Zer Alemi olduysa, biz onu unutmuş olmazdık.” Ve işte, siz aynadakı şeklinize baktığınızda, aynayı unutursunuz, subhanAllah, eğer siz ellerinizin arasında, gözleriniz önünde olan şeyi önemsemiyorsanız, ve onu görmüyorsanız, o zaman sizin Zer Alemine olan gafletiniz daha uyğun ve gereklidir.

Bunun yanısıra, Ehlibeyt (a.s) o alemden çok fazla konuşmuşlar, böylece, ben içinde cehalet olan birinin reddedişinden başka bir reddediş görmüyorum. Ve arzu edilir ki (keşke), onlar onunla ilgili konuşmaktan sakınmış olsunlar, bir halda ki onun ilmi müteşabih oldu ve Allahın bu buyurduğunu dikkate almış olsunlar: {Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın…} Haşr: 19

Şüphesiz ki bu, Zer Alemi ile ilgili inmiştir, aksi halde bir anlam taşımazdı.

51

Ve Zer Aleminin hakikati: O Nefislerin alemidir, ve o bu dünya göğündedir. Ondan, Ademin (a.s) evlatlarının nütfeleri bu dünyaya iniyor, böylece eğer nütfe onun taşıyıcısına doğru yol aldıktan sonra büyüdüyse ve cismani şekil, nefsin ona girmesine amade olduğu zaman nefs, o cismani şekle girip ve ondan nazil olan nütfeye yapışıp kilitleniyor. Ve insan öldüğü zaman, o nütfe, nefsin cisminden çıktığı zaman, ağızdan veya başka bir yoldan çıkıyor. Ve bu nütfe, insanoğlunun nefsine yapışmış bir vaziyette kalıyor. Yani, nefis, nütfeye yapışmış, kilitlenmiş vaziyettedir ve nütfe, nefise, aynı şekilde yapışmış vaziyettedir. Ve o ikisi, bir alem’dendirler ve o Alem, Zer Alemi ve Nefisler Alemi’dir. Nütfe, yeryüzüne indiği zaman, nefis onun arkasından gelir ve nefis, cismi terk ettiyse, nütfe de onun arkasından gider.

Bu hayatta insan, Allah’a itaat ederse ve O’nun (s.v.t) rizası için endişelenirse, ona melekutta (melekler alemi ve gizli dünyada) verilmiş şeyler ve haklar vardır. Ve o kimse Ashabı Yeminden (sağ taraf ashabından) olacaktır ve yaşayanlardan olacaktır ve onun ismi, hayat karnesinde yazılacaktır. Ve cennetten hak etmiş insanlardan olacaktır. Ve eğer ki, itaatta ciddileşirse, yakınlardan (mükerrebin) olacaktır, aynı enbiya ve asfiya gibi ki, onlara korku ve gam ve keder yoktur. Ve eğer ki, insan, Allah’tan yüz çevirirse ve O’nu (s.v.t) kızdırmaya çalışırsa, ona melekutta verilmiş birşey veya hak yoktur ve yaşayanlardan yazılmayacaktır. Cehennemlik olanlardan olacaktır ve o cehennemden bir kıtadır.

Ahmed el Hasan (a.s)

Müteşabihat, Cilt 2, Soru 63

52

Soru: Allah Teala buyurmuştur: {Andolsun ki, ilk yaratılışı bildiniz. Öyleyse hatırlamaz mısınız?} (Vakıa 56:62) Bu ayetin anlamı nedir ?

Cevap: {ilk neş’eti (yaratılışı)}: yani Zer Alemi’nde ilk imtihan gerçekleşti, insan oğlu bu Aleme dair bilgi sahibi oldu fakat dünya alemine geldikten sonra, Cismani yoğunluk, şehvetleri, günahları ve Allah’ın zikrinden gafletlerinden dolayı bu ilmi unuttular. Nebiler, Peygamberler, ve Hüccetler (a.s) ilk neş’eti hatırlıyorlar ve kendi dostlarını tanıyorlar. Her kimin fıtratı temiz ise bu Zer Alemini hatırlar ve eski halini bilir fakat insanların çoğu : {Allah’ı unutan kimseler gibi olmayın! Böylece (Allah da) onlara, kendi nefslerini unutturdu.} (Haşr :19).

Dolayısıyla İnsanlar Allah’ın zikrinden gafil olduklarından, şehvete battıklarından ve Cismani Alemle uğraştıklarından dolayı kendilerini, hallerini ve yaşadıkları Zer Alemini hatırlamıyorlar.

Ahmed el Hasan (a.s)

Müteşabihat cilt 3 s.114

53