ontolojikaçıdanpsikolojivedin

Upload: picus

Post on 06-Jul-2018

213 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    1/16

    1

    ONTOLOJ!K AÇIDAN PS!KOLOJ! ve D!N

    Hakk ( Mutlak Varlık)

    Varlık, Mutlaktır. O, saf !uur olan sonsuz bir ilim, sınırsız nurânî bir kudret ve mutlak

    küllî bir irade sahibidir. Onun, hayatı, konu!ması, görmesi, i!itmesi, bir !eyler olu!turması( tekvin ) ve hatta irade sıfatı dahi, Onun sonsuz ilmine dayanır.1  Mutlak Varlık olan Cenâb-ıHakk, sınırlı görüntüler olu!turarak hem misilsiz cemâlini ve kusursuz kemâlini seyretmek, hem ogörüntülere !uur vererek onları geli!tirmek için tecellide bulunuyor. Cenâb-ı Hakk’ın her birgörüntüsü cüz’î olsun küllî olsun bir hakikate dayanır ve onu sergiler. Her bir hakikat, bir ism-i"lâhîdir, onu ifade eder. "sim ve sıfatlar Mutlak Varlıktan geldikleri ve her !ey o esma ve sıfatlarınnokta belirlenmeleri oldu#u için güzel ve mükemmeldirler. “  Lehü’l-esmâü’l-hüsnâ  ” ( Bütüngüzel isimler, belirlenmeler Ona aittir. )2

    Bütün Yönleriyle Birlik Hakikati

    Cenâb-ı Hakk birlikler olu!turarak tecelli eder. Onun, vahdet, vâhidiyet, ehadiyet, tevhid

    ve vahdâniyet !eklinde çe!itli birlik tecellileri vardır. Bunları bir temsil aynasında !öylegörebiliriz: Bir a#acın kökündeki çekirdek vahdeti simgelerken, çekirde#in açılıp içinden a#acınçıkıp büyümesi vâhidiyeti, a#acın meyve verip her çekirde#in kalbinde içerdi#i bütün bilgilerikodlaması ehadiyeti anlatır. Meyvenin !uurlu oldu#unu nazara alırsak, onun, kendini a#acınhakikati ile birlemesi ve kendini onun ürünü kabul etmesi tevhidi; bütün meyveleriyle, dal ve

     budaklarıyla olu!turdu#u sibernetik sistemle, a#acın tamamı vahdâniyeti anlatır. Her bir a#açmeyve için dikilir ve meyveden gaye de gelecek bir a#açtır. Meyvenin çekirde#i bu vazifeyigörecek programı içerir. "!te kâinat da böyle bir a#açtır 3 ve insan da onun meyvesidir.4

    Celâl, Cemâl ve Kemâl

    Cenâb-ı Hakk’ın esmâ-yı hüsnâsı ( güzel isimleri ) iki kategoriye ayrılır: Celâlî ve Cemâlîisimler… Kur’ân-ı Kerim’de5   ve hadîs-i !erîfte6   bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın -her !eyi bunlar ileyapmasına binaen- “ iki eli ile ifade edilmi !  ”. Kâinat esmâ-yı hüsnâya dayandı#ı için bütünâlemlerde bu isimlerin hükümleri görünür. Cenâb-ı Hakk bu isimlerden kaynaklanan zıtlıklarlaolu!turdu#u hakikatleri çarpı!tırmakla hem kemâlâtını sergiliyor, hem hakikatleri -nisbî hakikatlerolu!turmakla- ço#altıyor hem de âhirete malzeme üretiyor. $öyle ki:

     Celâl Cemâl KemâlBireyde  Ruh ve Akıl Kalb NefisAilede Baba Anne Çocuk: Kız, cemâlî; o#lan celâlîdir.Dünyada  Gökyüzü Yeryüzü "nsanKâinatta  Zaman Mekân Mümin: Kadın, cemâlî; erkek, celâlîdir.Âhirette  Cehennem Cennet A’raf Varlıkta Allah Rahmân "nsan-ı Kâmil veya "sm-i Rahîm7

    1 Bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 16. Söz, 1. $ua...

    2 Taha suresi 8. ayet...

    3  Necm suresi 14-16. ayetler, kâinatın hakikatinin gayb aleminde bir “ sidre a#acı ” olarak temessül etti#ini bildiriyor.

    4 “ Allah, sizin cisimlerinize ve sûretlerinize de#il, kalplerinize ve ona dayalı olan amellerinize bakar ” hadîs-i !erîfi bu espriyi ifadeeder.

    5 Sa’d suresi 75. ayet

    6 "mam-ı Nevevî, Riyâzü’s-Salihîn, me!hur !efaat hadîsi...

    7  K âinattaki Uluhiyet ve yeryüzündeki Rahmâniyet tecellileri nasıl ki Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimlerinin Ehadiyet tarzında farklıfarklı tecelli ederek göründü#ü noktalardır, aynen öyle de kâmil bir insan dahi Rahîm ismiyle Cenâb-ı Hakk’ın görüntüsüdür. Tevbesuresi 128. ayet bu ulvî hakikati beyan eder.

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    2/16

    2

    Cenâb-ı Hakk’ın Vâhidiyet tecellisi, kanunlar, sistemler ve bütünlük arz eden yapılardagörünmekle Celâlî iken, Ehadiyet tecellisi ise türler ve bireyleri gibi küllî manalar ve mahiyetler!eklinde görünmekle Cemâlîdir. "nsandan istenen !ey ise bu ikisini birleyip cemâl içinde celâli,celâl içinde cemâli görmekle8   kemâl ve kibriyâ sıfatlarını idrak seviyesine çıkmak ve Hakk’ınvahdâniyetini kavrayıp saf soyuta açılmaktır.

    Ehadiyet9

     ve SamediyetCenâb-ı Hakk, mutlak manada faaldir ve Onun bu etkinli#ini Ehad ismi anlatır. O, bir

    Ehadiyet Güne!idir 10   ve daima ı!ıklarını dalga dalga yayar ve Varlık Bilgisayarının ekranındagörüntüler olu!turur. Bir görüntü vazifesini bitirir gider yerine ba!kası gelir.11   Buradan daanla!ılaca#ı üzere her bir görüntü âcizdir; edilgendir, etken de#ildir ve pasiftir. Yapabilece#i enfazla !ey, kendisinde yansıyan Ehadiyet Güne!i’nin ı!ınlarının etkisini göstermektir.12   Cenâb-ıHakk’ın Ehadiyet tecellisi, Onun sahip oldu#u bütün isim ve sıfatları ile sınırlı !ekilde görüntülerolu!turdu#undan,13  O, her bir !eyde -bu ne olursa olsun- ilim-irade-kudret sıfatlarıyla görünür vekendisine ait mükemmelliklere o !eyi ayna kılar. O !eyin, ayakta kalması, varlı#ını devamettirmesi  ve geli!tirilmesi için gerekli !artların hazırlanması ve bunların da devam ettirilmesiOnun Samed ismiyle ifade edilir.14   Evet, O, hiçbir !eye muhtaç de#ildir fakat her !ey Onamuhtaçtır.15  Bu iki hakikat Mutlak Varlık olan Cenâb-ı Hakk’ın iki temel sıfatı oldu#undan ve

     bunların mukabilleri olan acz ve fakrın bütün özellikleri ile beraber her bir alemde görünürler veher bir !eyi kendilerine ar ! edinir, hükümlerini icra ederler. $öyle ki:

    Ehad  Samed  Âciz FakirBireyde  Ruh ve Akıl Kalb Nefis NefisAilede Baba Anne Kız çocuk Erkek çocuk 

    8

     Cenâb-ı Hakk, nefis vasıtasıyla az dahi olsa, kadın içine bir erkeklik, erkek içine de bir kadınlık koymu!, ta ki anne veya babadanherhangi birisi çocuklar yeti!meden vefat ederse, erkek, annelik ve kadın da az da olsa babalık yapabilsin ve böylece aileden beklenilen vazife gerçekle!mi!   olsun. Bir insanda bu iki zıt karakterin olu!una dair, bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Sözler,Lemeât, 668 ve Carl Gustav Jung, Dört Arketip, Anima-Animus bahsi...

    9 Cenâb-ı Hakk’ın isimleri Ehadiyet tecellisi gere#i iç içe ve beraberce tecelli ederler. Her bir çiçe#in güne! ı!ı#ının yedi rengini alıpyalnızca kendine ait rengi göstermesi gibi her bir ayna da kendi rengiyle Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarını yansıtır. Her bir !eyEhadiyet’e ve Samediyet’e ontolojik olarak aynadır ve onlar olmadan da var olamaz. Fakat kendisinde hangisi baskınsa onu yansıtır.Akılda, bin bir "lâhî hakikati anlamaya yatkın bir hal oldu#undan, Ehadiyet; kalbde ise içerdi#i mutlakiyetten ötürü Samediyet baskındır. Gelecek tablolar için de aynı hakikat geçerlidir. Bu, yansımada farklıla!ma olması küllî bir kaidedir...

    10 Cenâb-ı Hakk, kendisini insanın bilinçaltına “ güne !  ve kral  ” sembolüyle kodlamı!tır. ( Bediüzzaman Said Nursî, 16. Söz, 1. ve 3.$ualar... ) Bu yüzden güne!i görmeyince insanlar sıkılırlar, bunalırlar. Güne!siz Batı ve Kuzey Ülkeleri’nde dinsizli#in çok olması!ayan-ı dikkattir. Buna mukabil dindarlı#ın yaygın oldu#u ve bilfiil uygulandı#ı Do#u ve Güney Ülkeleri dü!ünülürse bu hakikatgörünür. "statistik olarak inceleme yapılabilir.

    11 “ Ondan geldiniz ve Ona dönüyorsunuz...”

    12   Kur’ân-ı Kerim, bu yüce hakikati !öyle ifade eder: “ Küllü !ey’in hâlikun illa vechehu ” ( Bütün !ey’ler, sınırlı varlıklarde#i!meye, da#ılmaya ve silinmeye mahkumdur. Ancak Onun Zât’ı ba!ka... ) ( Kasas suresi 88. ayet ) ve “ Lâ yahlukûne !ey’en vehüm yuhlakûn ” ( O put yaptı#ınız !eyler, hiçbir !ey yaratamazlar, çünkü onlar yaratılıyorlar, yani âciz ve pasiftirler, etkenlik sıfatıolan Ehadiyete mazhar de#iller ki bir !eyler yapabilsinler. Kısacası, mutlak olmayan, mukayyeddir, eli-kolu ba#lıdır, bir !eyyapamaz. Ancak verileni gösterir. ) ( Nahl suresi 20. ayet )

    13 Cenâb-ı Hakk’a ait yedi sabit sıfatın cüz’î bir tarzda da olsa insan üzerinde görülmesi bu sırdandır.

    14 Samediyet, Rubûbiyet ( terbiye edicilik, geli!tiricilik ) ve Kayyûmiyet ( mutlakiyet yani bo!luksuzluk ve istila edicilik ile her !eyiayakta tutma ) hakikatlerini içerir. ( Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Lemeât, 638 ve $ualar, 2. $ua )

    15

     Yeryüzündeki mahluklar içinde en aktif ve özgür irade sahibi olan insanların dahi Cenâb-ı Allah’a kar !ı, di#er varlıklarla beraber,ontolojik olarak muhtaçlıklarını ifade eden: “ Yâ eyyühe’n-nâsu entümü’l-fukarâu ilallah. Vallâhu hüve’l-#aniyyu’l-hamîd” ( Ey insanlar! Hepiniz Cenâb-ı Allah’a kar !ı fakir ve muhtaçsınız. O ise mutlak manada zengindir ve görünen bütünkemâlât da Onundur. ) ( Fatır suresi 15. ayet ) bu sırrı anlatır.

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    3/16

    3

    Dünyada  Gökyüzü16  Yeryüzü17  Kadın Erkek Kâinatta Zaman Mekân Kadın ve Erkek ( Mümin "nsan )Varlıkta Allah Cennet Kadın ve Erkek ( "nsan-ı Kâmil )18 

    Kâinattaki her bir !eyde oldu#u üzere insanda da acz ve fakr, yani pasiflik ve muhtaçlıkhakikatleri hükmediyorlar ve ebediyen de hükmedecekler. Bundan dolayı, kız çocu#u aczinihisseder ve kendisinin aczini telafi edecek Ehadiyet ar !ı olan babasına sı#ınır ve ondan !efkat

    umar. Çünkü âciz insan, aczinin derecesine göre çevresindeki her !eyden, sahip oldu#u hayatınıkorumak için, korkar ve çekinir. Böyle bir hal ise dünyayı o kız için ya!anılmaz hale getirir. O#lanise fakrını hisseder 19  ve bunu giderecek Samediyet ar !ı olan ve bir açıdan onun için cennet gibigörünen anasına sı#ınır ve onun, !efkatle ihtiyaçlarını gidermesini bekler.20  Bu iki hal fıtrîdir.21 Çocuklar yeti!tikçe e#er iman ile tanı!mazsa yani Sonsuz Bir Varlı#ın oldu#unu ve OnunEhadiyet ve Samediyet’ini bulmazsa Gökyüzü ve Yeryüzünde takılıp kalır. Ya Varlı#a küser ateistolur veyahut da çe!itli !eylere tapar putperest olur.

    "nsandaki bu iki ontolojik de#i!mez hakikati bilmeden aile içindeki bu ili!kileri !ehvet ileyorumlayan Sigmund Freud buna Oidipus Kompleksi ile bir açıklama getirmeye çalı!mı!. Evet,insanda !ehvet vardır ve buna, "lâhî kudret tarafından -yalnızca imtihan hakikati gere#i- sınırkonulmamı!tır. Din, bunu reddetmez. Bilakis !ehvetin bu sınırsızlı#ını vurgular.22  Ve bu !ehvethakikatinin umumî düzende yeri oldu#undan bahsederek onun zararlı boyutlarını budayıcıtedbirleri, yasaklarıyla alır 23   ve onun dengelenmesi ile insanın umumî fıtrî düzene ayakuydurmasını sa#latır. Çünkü din, fıtrattan24  ve o da dengeden, sırat-ı müstakîmden ibarettir. Budurum din açısından bir zaaf de#ildir. Tam aksine onun tabiattaki ekolojik düzenden kopuk

    16   Eski ve ilkel insanların “ Gök Tanrı ” ve “ Yıldırımlar "lahı ” ve saire ne kadar batıl inanı!ları varsa, bu, gökyüzünün etkingör ünü!ünden  kaynaklanır. Oysa ki Cenâb-ı Hakk’tan ba!ka etkin ve yetkin her hangi bir !ey yoktur. “ "zzet ve azâmet-i ilâhî ister ki sebepler Kudret Eli’nin perdesi ola aklın nazarında; ta ki o Kudrete zahirî çirkinlikler isnad edilmesin. Tevhid ve Celâl-i "lâhî ister kisebeplerin bir tesiri olmasın... ” ( Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 22. Söz ve Lemeât, 639 )

    17 Tabiat-perestli#in bir sebebi de tabiatın bir derece sabit ve insanların bütün ihtiyaçlarını gideriyor görünü!üdür.

    18   "man, Cenâb-ı Hakk’ın Ehadiyet ve Samediyet’ine inanmaktır. Hayatın hakikati, Ehadiyet tecellisine ve Samediyet cilvesineaynalık oldu#undan ( Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 11. Söz ), iman ile bunu idrak eden müminlerden, “ Ve inne’d-dâre’l-âhirete

    le hiye’l-hayevân ” ( Âhiret diyarı ise her !eyiyle hayattardır, canlıdır ) ayetinin hükmünce, dünyadaki görüntü halindeki hayatlarınınkıymetini bilenlere Cenâb-ı Hakk, hayatın aslını ve esasını cennette ya!attırmak için onları oraya alacaktır.

    19   "nsan kalbi Cenâb-ı Hakk’ın Ehadiyet ve Samediyet’ine ayna oldu#u için her bir insan, kendisinde noksan gördü#ü kısmıtamamlayacak olanı arıyor. Kız Samediyet aynasıdır, Ehadiyet aynası arıyor; o#lan ise Ehadiyet aynasıdır, Samediyet aynası arıyor.Kız, hakikî Ehadiyet’i bulana kadar, o#lan da hakikî Samediyet’i bulana kadar bu aramaya devam edecek. Bulamadan da insanınruhuna bu dünyada rahat yoktur.

    20   Bu, anne-babaya çocukların yöneli!lerini !efkatten de#il de !ehvetten diye anlamak ontolojiyi ve hatta tıbbı bilmemektenkaynaklanır. Çünkü tıbben de sabittir ki, !ehvet, vücuttaki büyüme sonucunda, üreme hormonlarının çalı!masıyla ba!lar. Bu ise kıziçin 9, erkek için ise 12 veya 15 ya!larında olur. Bundan evvelki süreler içinde cinsellik dürtü olarak ve bilinçli olarak de#il reflekstarzındadır. Oysa !efkat daha insan do#ar do#maz insanda ba!layan ve ömür boyu ondan ayrılmayan, bilakis gittikçe !iddetlenen birhakikattir. $ehvet, nefis denilen id’den, !efkat ise kalpten gelir. Zaten, "lâhî Kudret, çocu#un ergenli#e girmesiyle beraber onun akılmekanizmasını da çalı!tırmaya ba!latıyor ki imtihanı kolayla!sın.

    21  "nsan, bu arayı!ı otomatik olarak yapar. Çünkü bunlar fıtratına "lâhî Kudret tarafından pusula olarak konulmu!lar ta ki o insandünyada cehennem ızdırabı ya!amasın. "man ile Cenâb-ı Hakk’ı Ehad ve Samed olarak bulan ve Ona iltica eden bir müminin “ nekorku ne de hüzün duymayaca#ını ” Kur’ân ifade eder. ( Yunus suresi, 62. ayet ). Evet, korku, insanı gelecek zamanın belirsizli#inigöstermekle ezer. Hüzün ise geçmi! zamanın kayıplarını hatırlatarak onun sabrını da#ıtır. Böyle bir insana dünya, cehennemdir.

    22 Kur’ân-ı Kerim, A’raf suresi 80. ayette “ daha evvel hiçbir canlının yapmadı#ı homoseksüelli#i insanların yaptı#ından ” bahseder.

    23 Aile bireylerinin yüzleri birbirlerine !efkat ça#rı!ımı yapar, bu yüzden örtülmeleri gerekmez. Fakat mahrem bölgeleri bu ça#rı!ımıyapmadı#ından, sefil ruhlarda !ehevânî duyguları uyandırdı#ından, aile bireyleri arasında da örtülmesi gerekir. Bunun için bireylerinsoyunma vakitlerinde “ izinsiz birbirlerinin yanlarına girmeleri ”, Nur suresinin 58-59. ayetleri ile yasaklanmı!tır. Evlenilmesi haramkılınanlar Nisa suresinin 22-24. ayetlerinde tek tek sayılmı!  ve evlenilmesi uygun olanlar Maide suresinin 5. ayetinde, te!vik edici bir üslupla hususi olarak belirtilmi! ta ki tabiatta cari olan “ neslin kaliteli devam ettirilmesi ” kanununa müminler intibak etsinler.Sünnetullah denilen fıtrî tabiî kanunlara uymayanlar cezasını görsünler. De#il aile içi evliliklerinin, yakın akraba evliliklerinin bileneslin devamına darbe vurması ve fıtrî ekolojik denge içinde aile içi ili!kilere benzer ili!kilerin çok nâdir olu!u ve oldu#udurumlarda da hastalıklara yol açı!ı, dinin yasaklarının ve emirlerinin ne kadar yerinde ve dengeli oldu#unu gösterir. Freud ve onutakip eden dengesizlerin kulakları çınlasın!..

    24 Rum suresi 30. ayet...

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    4/16

    4

    olmadı#ını bilakis onun yansıması oldu#unu gösterir. Tam aksine !ehvet hakikatini reddetmek birzaaftır ve sorumluluktan kaçmak ve Âdem olamamaktır. Freud anlattı#ı her bir meselede birhakikati görmü! ama ya her !eye te!mil etmi! veya yanlı! uyarlamı!. Buna binaen Freud’un yanlı! yorumladı#ı Oidipus Komlepksi’nin gerçek manası !udur:

    Eski insanların, kavimlerin ve toplulukların esâtirî ve mitolojik karakterlerle anlattıkları bilgiler ço#unlukla gaybîdir, vahiy veyahut ilhama dayalı sembolik ifadelerdir. Bunları hakkıyla

    anlayabilmenin tek yolu gayb alemi literatürünü bilmektir. Yoksa hadiseyi oldu#u gibiyorumlamak, rüyasında “ kendini bu " day tanesi görüp gündüz horozdan kaçmak  ” kadar anlamsızve gülünç olur. Gayb aleminde insanın yeti!ti#i çevre ve toplum, onun annesi olarak görünür; onuetkileyen manevi, kültürel ve dinî bilgiler ve sistemler ise onun babası olarak temessül eder. 25 Buna binaen, erkek çocuk annesini arzular ve onu ele geçirmeye çalı!ır. Kız çocuk ise babasınıarzular ve onu özler.26 "nsanlık tarihinde, devlet ba!kanlarının tamamının erkeklerden veya erkekkar akterli kadınlardan olu!ması bu hakikati gösterdi#i gibi, kadınlardan bir çok azîze, evliya vegayb alemine açık insanın yeti!mesi ve Hz. Meryem ve Hz. Hatice gibi insanlık tarihine yön verensimalar, bu Oidipus mitolojisinin gerçek manasının böyle oldu#una imza basar.

    Hayat ve Kıyam

    Mutlak Varlık, mutlak hayat sahibidir. Onun tecellileri de hayata mazhardır, gölge tarzındaolsa bile. Kâinat sistem olarak ve i!leme tarzı olarak ve içindeki mahlukatın yapısı açısından

     büyük bir a#aca benziyor. Bu a#acın her bir parçası, hayata derecesine göre mazhardır. Cenâb-ıHakk, kâinattaki bu her !eye sirayet edici, akıcı hayatı, bu hayat a#acının yaprakları hükmündeolan bitkilerde sınırlamı! ve durgunla!tırmı!, sonra hayvanlarda bunu biraz daha yo#unla!tırmı! ve bu hayattan his ve !uuru süzmü!, insanlarda ise hayatı hayvanlara nazaran daha birsomutla!tırmı! ve his ve !uurdan da aklı süzerek insana aklı ihsan etmi!.27 Onu kâinatın kıyam ve

     bekasına sebep kılmı!.28   Çünkü kâinattan gaye hayattır, hayattan gaye ise onun meyvesi olanâhiret hayatıdır 29  ve bunun kapısını açacak vazifeyle de insan sorumlu tutulmu! ve ona göre dedizayn edilmi!. Evet, insan, aklı ve !uuru ile bu kâinata meyve verdirmekle sorumludur. Bununyolu ise kendi hakikati gibi ayine-i Ehad-i Samed olan risâlete30   kulak verip kâinatı satır satırokumak ve kendisinde, ibadetler ile âhirete onu ula!tıracak enerjiyi ve !uuru biriktirmektir. Âhiret,dünyaya göre kıyas kabul etmez derecede hayata mazhardır. Oraya girmenin yolu da o hayat

    seviyesine ve !uur ve akıl mertebesine ula!maktır. Bunu da sa#layan tek hakikat dindir. Din,insanın ve kâinatın anahtarıdır. Çünkü fıtratın te!hirgâhı olan kâinat ve arz, ve bu ikisinin çocu#uolan insanın özünden süzülmü! olan vahiy elbetteki onu açıp ona sonsuz hayatı ve sonsuz varlı#ıgösterebilir. Bunun canlı delili bütün be!er tarihidir. Felsefe ve onun talebeleri daha “ Varlık varmı, yok mu? ” meselesini çözememi!ken, din ve onun müntesibi olanlar varlı#ı, ya!amı!lar, veya!ıyorlar.

    Hayat ve Kıyam, Cenâb-ı Hakk’ın iki ism-i A’zâmını ifade eder: Hayy ve Kayyum... Buiki isim her bir alemde kendilerini gösterirler:

     Kayyum  HayyBireyde Ruh ve Beyin Kalb

    25   “ Biz peygamberler, babaları bir anaları ayrı karde!leriz. ” ( Zübdetü’l-Buhârî, 729 ) hadis-i !erifi ile “ "nneme’l-mu’minûneihvetün...” ( Hakikat !u ki, Cenâb-ı Hakk’ın Ehadiyet ve Samediyet’ine inananlar ancak karde!tirler, onlar hakikat karde!idirler... )( Hucûrât suresi, 10 ) ayeti bu gaybî literatürü bize açarlar.

    26 $eytanın, Âdem’i “ mülk-ü lâyeblâ ”, yani yıkılmaz saltanat ( Taha suresi 120. ayet ) vaadiyle ve Havva’yı “ melek olma ” yanitamamen gaybî bir varlık olma ( A’raf suresi 20. ayet ) vaadiyle kandırması bu sırdandır.

    27 Bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Lem’a’lar, 30. Lem’a, ism-i Hayy bahsi...

    28 Bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Lem’a’lar, 30. Lem’a, ism-i Kayyum bahsi...

    29 Bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Lem’a’lar, 30. Lem’a, ism-i Hayy bahsi...

    30 Bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Lem’a’lar, 30. Lem’a, ism-i Hakem bahsi...

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    5/16

    5

    Ailede  Baba Anne31Dünyada  Gökyüzü YeryüzüKâinatta Zaman MekânVarlıkta Allah Cennet

    "nsanın ubudiyeti ile Cenâb-ı Hakk, kâinata da#ıttı#ı hayatı ve !uuru toplar. Kur’ân’da

    insandan tek istedi#i !eyin bu oldu#unu ifade eder.( Zâriyât suresi 56. ayet ) "nsan kullukta bulundukça !uurunun arttı#ı ve !uuru arttıkça Cenâb-ı Hakk’ı daha iyi tanıdı#ı için bir çok âlim bu ubudiyetten gayenin mârifet-i "lâhiye oldu#unu söylemi!ler. Evet, insanın marifeti arttıkça!uuru artar ve saf !uur olan Cenâb-ı Hakk’ı tanımakla kendi bireysel varlı#ına varlık katar ve öyle

     bir hale gelir ki Cenâb-ı Hakk’ı, Vâhidiyet çapında geni! ve Ehadiyet !eklinde hususî tecellileriyle bilecek seviyeye ula!ıp kendi hususî kemâline eri!ir.32 Böylelerine tasavvufta “ Ferîd  ” denilir veancak böyle insanlar ile bu kâinat a#acı meyve verir.33

    Tekâmül ( Evrim ) Hakikati

    Hem ilmen, hem aklen, hem mantıken, hem de dinen34 sabit ki önce kâinat, sonra yeryüzü,sonra yeryüzünde hayat yaratıldı. Sonra bitkisel hayat ve sonra hayvani hayat mertebesi ve insanhakikati ortaya çıktı. Yeryüzündeki beslenme zincirine bakıldı#ında bu gayet â!ikâre görünüyor.Çünkü bitkiler, toprak ve çamur yerken, hayvanlar bitkilerle ve di#er hayvanlarla, insanlar ise

     bitkiler ve hayvanlarla besleniyorlar. Görüldü#ü üzere kâinat a#acı ve hayat a#acı büyümü!  vegeli!me göstermi!. Meyve verecek hale gelmi!. Cenâb-ı Hakk’ın bu yaratma sisteminiBediüzzaman Said Nursî âyetlerle !öyle özetler: “ ‘ Bir !eyin olmasını murad etti"izaman, Onun i!i sadece ‘ Ol ’ demektir; o da daima oluveriyor. ’ ( Yâsin suresi,82 ) ve ‘ Tek bir ku!atıcı sesledir ki, hepsi birden toplanıp huzurumuzagetirilirler. ’ ( Yâsin suresi, 53 ) gibi ayetler e!yanın sırf bir emirle ve ânî   bir!ekilde var edildi"ini, ‘ Allah'ın sanatıdır ki, her!eyi hikmetle ve zamana yayarakyaratmı!tır. ’ ( Neml suresi, 88 ), ‘  O her!eyi özenerek ve tedrîcen yarattı. ’ ( Secdesuresi, 7 ) gibi ayetler e!yaların halk edilmesi, ilim içinde büyük bir kudretle,hikmet içinde ince bir sanatla tedrici oldu"unu gösteriyor. Evet, Cenâb-ı Hakk,

    ba!langıçta ikinci !ekilde yaratmı!tır. Birinci kısım ise yani hız ve sür’at ise,mislini iadedir…” ( Sözler 16. Söz, 2. #ua ). Böyle tedricî bir !ekilde yaratmaklaesmâ-yı hüsnâsının farklı farklı tecellilerine, sıfatlarının garip eserlerine aynalarelde ediyor. Hilkatte israf yoktur. $steseydi e"er bir anda her !eyi halk edebilirdifakat Kur’ân’da belirtti"i üzere Cenâb-ı Hakk her !eyi sebepleri kullanarak,perdeler arkasında ve hikmeti gere"i çe!itli a!amalardan geçirerek yapıyor. Bunabinaen âlimler !öyle demi!ler “ Dünya dârü’l-hikmettir, her !ey hikmet gere"iyava!  yava!  yapılır, âhiret dârü’l-kudrettir, orada her !ey bir anda olur. ” Bira"acın her !eyi nasıl ki kendisinden büyüdü"ü çekirdekte var idiyse aynen öylede bu kainatın çekirde"i olan Nûr-u Muhammedî’de ( A.S.M. ) de bütün bilgilervardı ve her !eyin böyle tedricen mükemmelle!erek olu!aca"ı yazılıydı.35

    Cenâb-ı Hakk bu hilkat sürecine ait bütün bilgileri insanın kalb denilenbilinçaltı hafızasında kodlamı! ve onu bu hafızanın - tabir caizse- virüs tarayıcısı

    31   Çocu#un ilk ö#retmeni annesi oldu#undan ve anne, hayatın hakikati yoluyla Samediyet’in içerdi#i Kayyûmiyet ve Rubûbiyethakikatlerine mazhardır. Buna binaen denilebilir ki anne olmadan çocukların terbiye edilmesi bir aile için mümkün de#ildir. Baba nekadar isterse istesin bunu hakkıyla ba!aramayacaktır. Anne, bu cihetle ailedeki canlılı#ın kayna#ıdır. O olmazsa, o aile, bitkisel hayatya!ayan bir cesede döner.

    32 “ Varlı#ın, varlı#ı kemâl iledir; kemâlin kemâli devam iledir. ” ( Bediüzzaman Said Nursî, Badıllı Tercümesi Mesnevi-i Nuriye,Katre Risalesi, 110-111 ) Devam etmeyen, sabitle!meyen kemâl, noksandır.

    33 Bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Lem’a’lar, 30. Lem’a, ism-i Ferd bahsi ve $ualar, 2. $ua...

    34 Bakınız, Tevrat, Tekvin Kitabı, 1. Bab; Kur’ân-ı Kerim, " brahim suresi ve di#erleri...

    35 Bu konuya dair, bakınız, Bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Badıllı Tercümesi Mesnevi-i Nuriye, Habbe Risalesi, 259 ve Sözler,31. Söz )

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    6/16

    6

    olmakla görevlendirmi!. Bunun için de onu kainatta kimseye vermedi"i özerkbilinçle donatmı!.36  $nsana benli"in verilmesinin asıl gayesi budur. Bu cihettenher insan, bir yönden ta!tır, kalbi ta!  gibi sertle!ebilir; bir cihetten bitkidir,fizyolojik ihtiyaçları bunu gösterir; bir cihetten hayvandır, onlardaki canavarca37 yapıyı fazlasıyla sergiliyor; hem de melek gibidir, meleklere has akıl, fikir, hayalve saire özelliklere sahip. $nsandan istenen ise bu farklı !uur tabakalarını diningösterdi"i daire içinde denge üzere nurlandırmak ve seviyelerini yükseltipcennete ehil hale getirmektir. Yani Ãdem olmaktır. Evrimin, son halkası Ãdemyani kendisine herkesin secde edip boyun e"di"i insan-ı kâmil olmaktır. Freud,insanın bitkisel yönünde  bo"ulmu!  ve onun Ãdemiyetini görememi!  veyahutunutmu!.

    "nsan bu evrim sürecinin kalıntılarını bilinçaltında toplu halde ta!ıdı#ından zaman zaman bu sınırsız yönlerden bazıları ön plana çıkmı!. Bunlardan birisi de yamyamlıktır yani hemcinsiniyemek. Yamyamlık bir realitedir, Freud bunu do#ru tespit etmi! ama maalesef yanlı! uygulamı!.Belki birkaç nümune onu do#rular mahiyette olsa da bütüne !amil kılınamaz. Yamyamlı#ınhakikati !öyle olmalı: Birinci olarak, insandaki bitkisel boyutun içerdi"i yemekarzusunun da ifratı vardır. E"er ki insan kendini frenlemezse her !eyi yiyebilir.38 

    Kur’ân-ı Kerim insan sa"lı"ı açısından en zararlı olan !eyleri – ki birkaç !eydir –yasaklamı! ve onların haricindekileri “ e"er i"renmezlerse ” kaydıyla helal kılmı!.Yamyamlık. dinin gelmedi"i toplumlarda uygulanan ve din geldikten sonrayasaklarla ortadan kaldırılan bir geçici beslenme !eklidir.39  $kinci olarak, e"erbitkilerin, hayvanların ve insanların hayat a"acı münasebetiyle karde!  oldu"udü!ünülürse zaten yamyamlık fıtrî bir haldir. Sadece Cenâb-ı Hakk, buna hudutçizmi!  ve bir kısmını haram etmi!. $nsanın bitki yemesi veyahut herhangi birhayvanı yemesi de hayat karde!li"i açısından bir cihetten yamyamlıktır. GerçiKur’ân bütün canlıların insana hizmetkar kılındı"ını söylüyor ama bu durumhakikati de"i!tirmez. Üçüncü olarak, ilkel insanlar çocuk seviyesinde bir zihnî yapıya sahip olduklarından her !eyi canlı görürler, ruhlu bilirler.40 $nsanın yedi"i!eyin tesiri ve ruhânî özelli"i insanın üzerinde kaldı"ı hakikatine41 binaen onlar

    36 “ Biz emaneti yani özerk bilinci, benli#i semâvâta, arza ve da#lara teklif ettik. Hepsi de onu yüklenmekten kaçındılar ve ondankorktular. "nsan ise onu yüklendi. Hakikat !u ki insan emanetin hakkını vermemekle çok zulüm i!liyor ve çok cahillik ediyor.”  ( Ahzab suresi, 72. ayet )

    37 Cumartesi Yasa#ı’na uymayan bir grup Yahudi’nin maymun ve domuza çevrilmesi gaybî bir hadisedir. Kur’ân, gayb alemindengeldi#inden o alemin literatürünü kullanarak hadiseleri aktarır. O insanlar, maymun gibi karaktersiz ve aç gözlü ve domuz gibi sabitfikirli hale geldiler ve manen mesh oldular. "nsan e#er manevi yapısı açısından insansa, gayb aleminde de insan olarak temessül eder.E#er manevi yapısı bozulursa, sergiledi#i baskın karakter hangi hayvan türüne ait ise gayb aleminde onunla temessül eder, görünürhale gelir. Kur’ân, inanmayanların ve inkar edenlerin hayvandan daha a!a#ı olduklarını çe!itli yerlerde ifade eder. ( A’raf suresi,Furkan suresi ve saire... )

    38  Nitekim !u an Çinliler, cenin yiyorlar.

    39   Hazret-i Hamza’nın kalbini yemeye yemin eden ve Uhud Sava!ı’ndan sonra kendisine getirilen Hazret-i Hamza’nın kalbinidi!leriyle parçalayan Ebu Süfyan’ın hanımı Hind bu yamyamlı#ın Cahiliye Arapları’nda da oldu#una delildir. ( Siyer-i " bn-i Hi!amve di#er bütün siyer kitapları... )

    40  Onların bu inanı!ları do#rudur. Her !ey Cenâb-ı Hakk’ın ilim-irade-kudret sıfatlarının tecellisidir. Hayatın kayna#ı olan ruhunmahiyeti ilimdir. Buna binaen, ilim sıfatının göründü#ü her yer ruhludur. Her bir !eye verilen isim, o !eyin ifade etti#i manayıanlatır. O mana da onun ruhudur. Yani icra etti#i fonksiyondur. Mesela, kalemin ruhu, “ kalemlik ” tir ve hakeza... Bu animizm de#ilumumî hayat kanununun gere#idir. “ Hayat bir birlik tecellisidir, tecelli-i vahdettir  ” ( Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Lemeât,640 ) ve birli#in görüldü#ü her yer hayattardır.

    41  Muhyiddin-i Arabî, Fütuhât-ı Mekkiyyesi’nde, “ insanın yedi#i hayvanların ruhlarının onun bedeninde kaldı#ını ve gitmedi#inike!fen gördü#ünü ve ilmen tespit etti#ini ” söylüyor. Bediüzzaman Said Nursî de, yenilen gıdaların insan karakteri üzerindeki kalıcıtesirlerini ifade sadedinde !öyle der: “ Acaba Batı Ülkeleri, bu kadar harika medeniyet ilerlemeleriyle ve fennî kemâlâtıyla ve

    hümanistçe bilimleriyle ileri gitti#i halde, onların, o terakkilere ve kemâlâta ve ilimlere bütün bütün zıt olan materyalizm venatüralizm karanlıklarında hınzırcasına saplanmalarında, domuz etinin yenilmesinin etkisi yok mudur? Soruyorum. "nsan beslendi#i!eyle huyu, karakteri etkilendi#ine delil ‘ kırk günde her gün et yiyen kalp katılı#ına dü!üyor oldu#u ’ darb-ı mesel hükmünegeçmesidir . ” ( Lem’a’lar, 9. Lem’a )

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    7/16

    7

    da dü!man kabilelerini, rakiplerini ve bazen de yakın akrabalarını yiyebiliyorlardı.Bunu da kendilerince kutsal nedenlere ba"lıyorlardı. Çünkü babasının ruhukendine geçip onun bedeninde ya!ayacaktı. Dördüncü olarak, ilkel insanlardaanaerkillik esas oldu"u için bir kadını elde etme konusunda mücadeleler olurdu.Rakibini yenen ve öldüren bazı canavar ruhlular onu yemi!lerdir. Bu hadise uzunzaman dünyada devam etti.42   Be!inci olarak da, zaruretten dolayı insanlaraçlıktan ölmemek için birbirlerini yemi!lerdir. Fakat dengesizlik yapılmı!  vegünümüze kadar gelinmi!tir. Din açısından insan kutsaldır. Bundan dolayızarurette kalınmadıkça onun cesedine el sürülmez ve sürülse de karın doyuracakkadar de"il açlık giderilecek kadar yenilir.

    Bismillâhirrahmânirrahîm Hakikati

    Kâinat; Cenâb-ı Hakk’ın kendi kutsal varlı#ını Vâhidiyet ve Ehadiyet tarzında iç içehalkalar olarak kendi Mutlak Varlı#ına ayna kıldı#ı bir âlem. Kâinat içinde yeryüzü, Vâhidiyetiçinde Ehadiyet-i "lâhiyeyi gösterdi#i gibi yeryüzü içinde de insan, Vâhidiyet içinde Ehadiyet-iRahmâniyeyi gösterir. Kur’ân-ı Kerim bu yüce ve kudsî hakikati her bir surenin ba!ında olanBesmelede !ifrelemi!. Besmele’de Cenâb-ı Hakk’ın üç ismi, en geni!  tecellî alanlıdan en dartecellî alanlı olanına do#ru sıralanır:  Allah, Rahmân ve Rahim… Allah ve onun ifade etti#iUluhiyet ve Mâbudiyet hakikati bütün kemal vasıflarını içerdi#inden Cenâb-ı Hakk’ı ifade içinKur’an’da kullanılır ve Cenâb-ı Hakk’ın Celâlini yani ihti!amını ifade eder. Rahmân ismi deAllah ismi gibi kapsamlı bir isim olmakla beraber daha dar tecelli alanlıdır ve Cenâb-ı Hakk’ınCemâlî boyutunu temsil eder. Rahîm ismi ise Cenâb-ı Hakk’ın rahmet, !efkat ve cemalinin hususi,

     bireysel boyutunu temsil eder. Kur’ân’ın bu sırlarına vakıf Bediüzzaman Said Nursî !öyle der:“ Uluhiyet hakikati, yani Allah ismi kâinat aynasında, içerdi#i bütün Güzel "simler ve Sıfatlarlakendini sergiler, kâinata bilinç olur. Kâinatın tamamında, içerdi#i sistemler ve onların faaliyetleriiçinde görülen yardımla!ma, dayanı!ma, cevapla!ma ve birbirine sarılma hakikatleri kâinatın birhayat ve kozmik bir bilinç sahibi oldu#unu gösterir. Evet, faaliyet hayattan kaynaklanır; düzen vesibernetik yapı küllî ve umumî bir bilinci ifade eder. Bu görünen haliyle kâinat  Bismillah der.Rahmân ismi, içerdi#i Mutlak Varlı#a ait güzellikleri yeryüzü aynasında görülen hummalı yo#un

    faaliyette sergiler. Yeryüzündeki o hassas, sibernetik yapılı ekolojik denge, Rahmân ismininhükmünü icra etti#i bir aynadır, hükümranlık mahalli ve istiva edip stabil hale getirdi#i ar !ıdır.Bitkilerin ve hayvanların yönetilmesi, terbiye edilmesi ve idaresindeki benzerlikler, ili!kiler,milyonlarca yıldır süren kesintisiz düzgünce akı!, lütuf ve merhamet, yeryüzünde rızk hakikati ilekendini gösteren bir Rahmânî bilinç oldu#unu ifade eder. Yeryüzünün bu mükemmel veharikulade sistemi kainattaki umumî düzenden kopuk olmadı#ı için yeryüzü lisan-ı hâliyle

     Bismillahirrahman der. Rahîm ismi ise umumî Rahmânî bilincin içinde hususî, bireysel birgüzellik, merhamet ve !efkat ile kendini gösterir. Evet, insan, kapsamlı mahiyetinin gösterdi#iüzere "lâhî merhametten gelen !efkat parıltıları, acıma duyguları ve co!kun rahmet ile Cenâb-ıHakk’ı Rahîm ismiyle yansıtır. Fakat insan bu hususi ve co!kun rahmetin eseri olarak kâinattan veyeryüzündeki ekolojik dengeden özerk bir bilince sahip olmu!tur.43 Duygularına di#er varlıklardaoldu#u gibi Cenâb-ı Hakk tarafından fıtrî sınırlar koyulmamı!. Buna binaen insan hâl diliyle, yâ 

     Rahîm, der. ”44

    Besmele hakikati ve içerdi#i isimler her bir alemde çe!itli suretlerde hükümlerini !öyleicra ederler:

    Uluhiyet Rahmâniyet RahîmiyetBireyde  Ruh ve Akıl Kalb Nefs

    42 Geçen asra kadar, Avrupa’da “ düello ” namı altında bu adet devam etmi!tir.

    43  "nsanların bir ço#unun dinsizli#inin sebebi, bu, dengeye getirilmemi! marazî !efkatten kaynaklanır. ( Bediüzzaman Said Nursî,Kastamonu Lahikası, 79 ). Kâinattaki ve yeryüzündeki umumî adaleti ve hikmeti göremeyen bir insan bu sınırsız !efkatin kurbanıolur. Çünkü adalet ve hikmet bu !efkati sırat-ı müstakime getiren iki hakikattir. Kime !efkat edilir, kime edilmez, onu ö#retirler. Aksihalde marazî !efkati olan bir insan, yüz ki!inin kàtili bir zalime yersiz bir !efkat eder ve yüz ki!iye !efkatsizlik etti#ini göremez.Evet, “ Allah’ın rahmetinden fazla rahmet, rahmet olmadı#ı gibi, Onun ihsanından fazla ihsan da ihsan de#ildir . ” ( BediüzzamanSaid Nursî, Sözler, Lemeât, 655 ) Buradan da Cenâb-ı Hakk’ın nasıl, yerinde bir imtihan aracı seçti#i net olarak gözükür.

    44 Lem’a’lar, 14. Lem’a, "kinci Makamın 1. Sırrı...

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    8/16

    8

    Ailede  Baba45  Anne46  Çocuk Dünyada Gökyüzü Yeryüzü47  "nsanKâinatta Zaman Mekân Mümin "nsanVarlıkta  Allah Cennet48  "nsan-ı Kâmil

    Be"er, !nsan ve Âdem Hakikatleri

    Kur’ân-ı Kerim’de insanı anlatırken, onun maddi cihetinden bahsetti#i zaman yani onunyiyen içen bir varlık oldu#undan, onun Rahîmiyet’inden bahsedildi#i zaman ondan “ be !er ”olarak bahsedilir.49  Fakat insanın madde ve manaya mazhariyetinden bahsedilen yani Rahmânî

     bilincinden bahsedilen noktalarda ondan “ insan  ” diye bahsedilir.50   "nsanın melekî yani soyuthakikatlerin esas oldu#unu bilen ve ona göre ya!ayıp hayatını bu "lâhî hakikatlere küllî çapta aynakılan boyutundan bahsedince ondan “  Âdem  ” diye bahseder, ve onu halife-i  # lâhî   olarak yaniUluhiyet aynası olarak nazara sunar.51   Kur’ân-ı Kerim’de bu kelime seçimleri çok mühimdir.Bediüzzaman Said Nursî, insan benli#ini tarif ederken bu kelimeleri !öyle kullanır: “ Demek ene( ben, bilinç, benlik ), ayna-misal ve vahid-i kıyasî ( kıyaslama birimi ) ve âlet-i inki!af( geli!me vesilesi ) ve mânâ-yı harfî ( harfe dayalı manada ) gibi, mânâsıkendinde olmayan ve ba!kasının mânâsını gösteren, vücud-u insaniyetin

    ( insanlık mahiyetinin varlı"ının ) kalın ipinden !uurlu bir tel ve mahiyet-ibe!eriyenin ( be!erlik yapısının   ) hullesinden ( elbisesinden ) ince bir ip ve!ahsiyet-i Âdemiyetin ( Â demlik ki!ili"inin )  kitabından bir elif'tir ki, o elif'in iki yüzüvar…” ( Sözler, 30. Söz, Ene Bahsi.)

    Kur ’ân-ı Kerim’de bahsedilen Âdem ve Havva hakikatleri insanlı#ın kolektif ki!ili#i ileilgili iki !ahs-ı manevidir, gaybîdir. Her bir kadın, Havva’dır; her bir erkek, Âdem’dir. Aksi halde,hem Âdem’i  peygamber   veyahut Cenâb-ı Hakk’tan kelimeler alan ilhama mazhar bir  !ahsiyet  kabul edip sonra da onu A’raf suresi 189-190. ayetlerin hükmü gere#i “ mü !rik kabul etmek  ” gibi

     bir çeli!kiye dü!mek söz konusu olur. Ayrıca Bakara suresi 213. ayette belirtildi#i üzere ilk

    45  Hıristiyanlıktaki Baba-O#ul-Kutsal Ruh inancı bu sırra dayanır. Uluhiyet, Mutlak Varlı#ın Celâl boyutunu sembolize etti#i için böyle bir ifade kullanılmı!. Tamamıyla gaybî olan bu bilgi fiziksel olarak anla!ılmı!   ve maalesef Freud gibi din dü!manlarına

    malzeme konusu olmu!.46 “ Cennet, annelerin ayakları altındadır . ” hadîs-i !erîfi bu sırrı anlatır. ( Süyûtî, el-Câmiu’s-Sa#ir, 3642; el-Aclûnî, Ke!fü’l-Hafâ,1335; el-Bânî, Sahihu’l-Câmiu’s-Sa#ir ve Ziyâdetuhu, 1259, 1260 ) Gayb aleminde ayaklar altında temessül eden !ey ar !tır. Yanicennet ve anneler ar !-ı Rahmâniyet’tir.

    47 Taha suresi 5. ayette Rahmân’ın istiva etti#inden bahsedilen ar !, yeryüzü ve ondaki ekolojik dengedir.

    48 “ Cennetin damı ar !-ı Rahmân’dır. ” hadis-i !erifi bu sırrı anlatır. ( el-Münâvî, Künûzü’l-Hakaik, s. 78 )

    49  Mesela: “ De ki: Ben de sizin gibi ancak bir be!erim. Ne var ki. Bana ilahınızın ancak bir "lâh-ı Vâhid oldu#u vahiy olunuyor.Onun için her kim Rabbine kavu!mayı arzu ederse iyi amel i!lesin ve Rabbine yaptı#ı ibadette hiç kimseyi ortak etmesin. ” ( Kehfsuresi 110. ayet ) ve “ Sen de bizim gibi bir be!erden ba!ka nesin? ” ( $uarâ suresi 186. ayet ) ve saire onlarca ayet...

    50 "nsanın gayb alemine açıldı#ı pencereleri olan Kur’ân ve beyanın ona ö#retildi#inden bahsedilen surenin isminin Rahman suresiolması ve orada da insanın bunlarla ancak insan olaca#ını anlatma sadedinde !öyle denilmi!: “ Rahmân, Kur’ân’ı ö#retti. "nsanı halketti, kudretine ilim ve iradesiyle !ekil verdi, onu Rahmâniyet’ine ayna kıldı. Ona beyanı yani düzgün konu!mayı, kendinianlatabilmeyi ö#retti. ” ( Rahmân suresi, 1-4. ayetler ) Bu hakikatlerin Rahmâniyet-i "lâhiye’nin anlatıldı#ı Rahman suresinde >>>>>> ifade edilmesi, bunların Rahmânî bilinç ve ekolojik denge vasıtasıyla yapıldı#ına i!aret eder. Sonra “ Rahmân, insanı, pi!mi! birçamura benzeyen bir balçıktan ve cinleri de halis ate!ten halk edip !ekillendirerek Rahmâniyet’ine ayna haline getirdi. ” diyerekverilen nimetin kıymetini bilmeleri sadedinde !u uyarıda bulunur: “ $imdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” ( Rahmân suresi, 14-16. ayetler )

    51  “ Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: ‘ Âdem’e secde edin ’ dedik; hepsi secde ettiler, yalnız " blis, secdeedenlerden olmadı. ” ( A’raf suresi 11. ayet ) ve “ Bir zamanlar Rabb’in meleklere: ‘ Ben, yeryüzünde bir halife yapaca#ım ’ demi!ti.( Melekler ): ‘ A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yapacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve senitakdis ediyoruz ’ dediler. ( Rabb’in ): ‘ Ben, sizin bilmediklerinizi bilirim. ’ dedi. Ve Âdem’e isimlerin hepsini ö#retti, sonra onlarımeleklere gösterip: ‘ Haydi davanızda sadıksanız bana !unları isimleriyle haber verin ’ dedi. Dediler ki: ‘ Sübhan’sın sen ( ya Rab! ).Bizim, senin bize ö#retti#inden ba!ka bir bilgimiz yoktur. Hakikat !u ki sen her !eyi bilen Alîm’sin, her i!i hikmetle yapan

    Hakîm’sin. ( Allah ): Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver. ’ dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haberverince, ( Allah ): ‘ Ben, size, ben semavâtın ve arzın gayblarını bilirim, sizin açıkladıklarınızı da, içinizde gizledi#inizi de bilirim ’dememi! miydim? ’ dedi. Ve o zaman meleklere: ‘ Âdem’e secde edin! ’ dedik, hemen hepsi secde ettiler. Yalnız " blis dayattı, kibrineyediremedi, inkarcılardan oldu. ’ ( Bakara suresi 30-34. ayetler ) ve benzeri onlarca ayet...

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    9/16

    9

    zamanlar insanlar bir ümmet halinde bir sınıftı. Daha sonra aralarında çe!itli sebeplerden dolayıihtilaflar çıkınca peygamberler gönderildi ve Nisa suresi 163-4. ayetlerinde bu peygamberleringönderili!i !öyle anlatılır: “  Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan sonra gelen peygamberlerevahyetti " imiz gibi, sana da vahyettik.  # brahim'e,  #  smail'e,  #  shak'a, Yakub'a, torunlarına,  #  sa'ya,

     Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik. Daha önce sana anlattı " ımız peygamberlerle, anlatmadı " ımız ba !ka peygamberlere de ( vahyettik ). Ve Allah

     Musa ile de konu !tu.” Kur’ân-ı Kerim’de ve di#er kutsal kitaplarda Âdem ve Havva ile ilgilianlatılan hakikatlerin tamamı insan türü ile ilgilidir. Gayb âleminde nasıl ki her bir türüntemsilcisi olan !ahs-ı manevi vardır.52  Aynen öyle de insanlı#ın bir !ahs-ı manevisi yani kolektifki!ili#i vardır ve ismi de Âdemdir.53   Hadis-i !erifin tabiriyle “ bütün dilleri bilen, 60 metreuzunlu#unda ( ortalama ömrü anlatır ),54  7 metre omuz geni!li#indedir. ( ki insandaki temel 7duyuyu ifade eder ) sa#  yanında cennetlik çocukları vardır, onlara bakar sevinir; sol yanındacehennemlikler vardır, onlara bakar üzülür. ”55   Meleklerin Âdem’e secde meselesini, !eytanın

     bundan kaçınmasını ve Âdem’e bütün isimlerin ö#retilmesini Bediüzzaman Said Nursî !öyleaçıklar: “ Kur'ân-ı Hakîm’de çok cüz’î hadiseler vardır ki, her birisinin arkasındabir küllî düstur saklanmı! ve bir umumî kanunun ucu olarak gösteriliyor. Nasıl ki,“ Allah, Âdem'e bütün isimleri ö"retti ” ( Bakara suresi 33. ayet ) Hazret56-i Âdem'inmeleklere kar!ı hilâfet kabiliyeti için bir mucizesi olan tâlim-i esmâdır ki, bir

    cüz'î  hadisedir. #öyle bir küllî düsturun ucudur ki: Be!er türüne istidadınınkapsamlılı"ı cihetiyle tâlim olunan hadsiz ilimler ve kâinatın türlerini ku!atıcı pekçok fenler ve Hâlık’ın fiillerine ve sıfatlarına !âmil kesretli marifetlerin tâlimidirki, be!er türüne, de"il yalnız melâikelere, belki semâvât ve arz ve da"lara kar!ıen büyük emanet olan benli"i yüklenmek dâvâsında bir rüçhaniyet, üstünlükvermi!; ve bütünüyle arzın bir halife-i mânevîsi oldu"unu Kur'ân anlattı"ı gibi, “melâikelerin Âdem'e secdesiyle beraber #eytanın secde etmemesi ” olan gaybaleminde geçen cüz’î hadise, pek geni!, gözle görünen küllî  bir düsturun ucuoldu"u gibi, pek büyük bir hakikati ihsas ediyor, hissettiriyor. #öyle ki: Kur'ân,!ahs-ı Âdem'e57  melâikelerin itaat ve inkıyadını, boyun e#melerini ve $eytan’ın büyüklenmesinive kaçınmasını zikretmesiyle, be !er türüne  kâinatın ekser maddî türleri ve o türlerin mânevîtemsilcileri ve sorumluları hizmetk âr olduklarını, hizmet ettiklerini ve be !er türünün duygularının

     bütün istifadelerine yatkın ve boyun e#dirilmi!   olduklarını dü!ündürtmekle beraber; o be!ertürünün istidatlarını bozan ve onu yanlı!  yollara sevk eden !erli maddeler ile onların temsilcilerive o !eylerin içinde oturan pis sakinleri o be !er türünün kemâlâtı yolunda ne büyük bir engel, nemüthi! bir dü!manlı#ı te!kil etti#ini ihtar ederek, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, birtek Âdem ile cüz'îhadiseyi konu!urken, bütün kâinatla ve bütün be!er türüyle bir ulvi konu!ma yapıyor.”

    Âdem ve Havva’nın !eytan tarafından kandırılmasında !öyle külli hakikatler var: Tahasuresinde $eytan’ın onları “ !ecere-i huld ve mülk-ü layebla ” ile yani ebedilik a#acı ve yıkılmaz

     bir saltanat ile kandırdı#ı ifade edilir. Bunun iki yönü var: "nsan nefsi, somutçudur. Ondakiâcizli#i o, nesil çoklu#una dayanmayla ve fakirli#ini de yıkılmaz bir dünyevi saltanat eldeetmeyle gidermeye çalı!ır. Oysa ki bunlar !eytanın insanı kandırdı#ı sahte tatmin !ekilleridir."nsan ontolojik olarak acizdir. Ondaki âcizli#i ontolojik olarak kimse gideremez. Onun fakirli#iyani her !eye muhtaç olu!u yine ontolojik bir hadisedir. Onun aczini ancak Ehadiyet Güne!i

    52 Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 14. Söz, 3. Sual ve Muhâkemât, 2. Mes’ele ve saire...

    53  Kadın ve erkeklerden müte!ekkil bir topululuktan, Arapça’da, erkekler !eklinde bahsedilir. Âdem’e secde hadisesinde, kadınlar,manen Âdem oldukları için ayrı bir secdeye gerek kalmamı!tır. Temsil makamında, din açısından, erkekler bir derece öndeolduklarından, insanlı#ın !ahs-ı manevisi, kollektif ki!ili#i gayb aleminde Âdem olarak tecessüm etmi!tir.

    54 Gayb literatüründe, “ boy uzunlu#unun, ömür manasına geldi#ine ” dair bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 8. Söz

    55 Bakınız, Sahih-i Buhârî...

    56 Hazret, Cenâb-ı Hakk’ın Ehadiyet’iyle, ilim-irade-kudretiyle hazır oldu#u, kendisini gösterdi#i makam demektir. Hazret-i Âdemtabiri ise Âdem olarak görünen Cenâb-ı Hakk’ın görüntüsü demektir.

    57 Gayb âleminde, içinde bulundu#umuz bu alemde olan soyut hakikatler somut olarak temessül ederler, !ahsiyet giyerler. Âdemiyet,soyuttur ve soyuta dayanarak ya!amak demektir. Fakat gayb aleminde, kavram olan Âdemiyet !ahsiyete bürünür, görülür vemelekler ona secde ederler.

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    10/16

    10

    giderir; fakrını ancak Samediyet cenneti doyurur. Yoksa yok.58  # kinci olarak , insan fıtratında ciddi,sarsılmaz bir beka a!kı var. Bu beka a!kı kendisini farklı !ekillerde tezahür ettirir. Erkek, kendisiniâciz görmedi#i59   için zanneder ki onun ihtiyaçlarını kar !ılayıp fakrını gideren sarsılmaz birsaltanat ve mülk elde ederse o bakile!ir. Bundan dolayı !eytan onu mülk-ü baki arzusuyla kandırır.Evet, bir çok erkek ( Firavun60  ve Nemrud gibi ) sarsılmaz saltanat sahibi oldular ama Cenâb-ıHakk onlara unuttukları âcizliklerini bir karınca ve sivrisinek ile hatırlattı. Kadın ise kendini fakir

    görmedi#inden aczini giderecek erkek evladı61

     arzular ta ki sırtını ona dayayıp bakile!sin. Fakat,umdu#unun tam tersi olur ve bir çok kadın62  erkek evladının tokadını yer. Evet, Cenâb-ı Hakkinsan neyi put yaparsa o !ey ile onun kalbini kırar. Din, nefsin, bu dünyevi mülk ve evlat arzusunukudsiyet potasında eritir ve “  yeti !tirilen salih evladın yaptı " ı hasenelerin öncelikle annesinin amel defterine yazılaca " ını ve salih evladı olanın amel defterinin o kadın öldükten bile sonrakapanmayaca " ını  ”63   ifade ederek kadının böylece hayır cihetiyle ebedile!ebilece#ini anlatır.Erkek için de elde etti#i mülkten, verece#i zekat, sadaka gibi hayırların onun için “ bire on, bire

     yüz, bire yedi yüz ve daha fazla veren bu " day ba !akları haline gelece " ini  ” ayetle64   ve hatta“ vakfedilen bir malın ki !i öldükten sonra bile amel defterine sevap yazdıraca " ını ”65 hadisle ifade

    58 Ayette, !ecere-i huld’ün daha evvel zikredilmesi, aczi dolayısıyla ve fıtratındaki çocuk sevme arzusunun gere#i, kadının, erke#i bu bilinç a#acından yemeye sevk etti#ine i!aret eder. Çünkü kadın, erkekten daha önce ergenli#e ula!ır. Erke#in arzusu ise mülk-ülâyeblâdır. Çünkü onda fakr baskındır ve bu hiç de#i!mez. Kısacası !eytan Havva modelinde bütün kadınları çocuk hayaliyle veÂdem modelinde bütün erkekleri de yıkılmaz saltanat ile kandırır. Bilfiil görüyoruz.

    59   Mü!riklerin ve mü!rik f ilozofların, benliklerindeki bu zâtî aczlerini görmek istemediklerini ifade noktasında Kur’ân-ı Hakîm,onların hayallerinde kurdukları sistemler veyahut ilah modellerinin bile ele geçirilebilen, pasif ve edilgen ilahlar oldu#unu anlatmakiçin Onların taptıkları üç put olan Lât, Uzza ve Menâtın ismini zikreder. ( Üç isim sırasıyla, insandaki melekî, hayvanî ve bitkisel bilinç seviyelerinin sarsılmaz arzularının pasifize edilmi!  halini simgeler: Mutlak Varlık, Sınırsız Özgürlük ve Sonsuz rızk ) ( Necmsuresi, 19-20. ayetler ). Ve bunların ontolojik bir hakikatleri olmadı#ını, mü!riklerin hayallerindeki sistem ve put isimleri oldu#unusöyler. Ayrıca, mü!riklerin, ontolojik olarak kendilerini faal gördüklerinden, ba!ka birisinin etkinli#ini kabul etmeme noktasında,meleklere onların pasifliklerini ifade eden “ kız isimleri ” taktıklarını, bunları yapmalarının tek sebebinin de âhirete inanmamalarıoldu#unu söyler. ( Necm suresi 27-8. ayetler ) Çünkü, e#er ki Cenâb-ı Hakk, Ehad ise, faaldir ve faal ise her !ey âhirete do#ru akıyor

    ve âhireti anlatıyor, demektir. E#er âhiret varsa, melekler pasif de#il, vazifeli memurlardır ve cehennemde zebânilik yapanları davardır. Ve Cenâb-ı Hakk’ın Uluhiyet’inin tabiri caizse eli-kolu gibidirler. Evet, kâinata bakıldı#ında dört küllî, azâmetli hakikatgörünüyor ve bütün di#er hakikatler bunlardan hayat alıyorlar: “ "leti!im, sarfiyât, denetim ve kayıt muhafaza. ” Bunlar da sırasıyladört büyük mele#e bakar: “ Cebrail, "srafil, Mikail ve Azrail... ”

    60   Kur’ân’da, Firavunun saltanatının sa#lamlı#ına dair “ Ve fir’avne zi’l-evtâd ” ( Da#lar gibi yere sa#lam çakılmı! bir saltanatsahibi olan firavun... ) ( Fecr suresi, 10. ayet )

    61 Hazret-i Meryem’in annesi Hazret-i Hanne’nin, Beyt-i Makdis’e “ erkek evladı olaca#ını ” umarak adakta bulunması ve kız evladıolunca hayıflanması bu hakikate i!aret eder. Çünkü, insanın bir hadisedeki ilk tepkisi onun nefsinin o hadiseye kar !ı mukavemetinisergiler. E#er ki bir hadise oldu#u zaman hayıflanılma varsa bu hakperestçe bir tavır de#ildir, nefsânîdir. Çünkü hakperest olan insan bilir ki, her bir hadise Cenâb-ı Hakk’ın küllî iradesinin eseridir ve O, her !eyin en iyisini bilir. Bu yüzden üzülmez ve korkmaz. OysaHazret-i Hanne’nin, “ o#lu olaca#ını hayal etmesi, kızı olunca hayıflanması  ” onun hadiselere ilk tepkileridir ve bu hakikatianlatırlar. Ayrıca Hazret-i Hanne’nin kızına “ denizler a!an insan ” manasına gelen, bir erkek ismi olan Meryem’i vermesi de onun“ Beyt-i Makdis’e, erkekçesine hizmet etmesini umdu#unu ” göstermekle kadınlardaki o#ul arzusunun !iddetini gösterir ve bu

    hakikati ispat eder.

    62 Cenâb-ı Hakk, kadın içinde, kadının nefsini erkek yapmakla biraz erkeklik, erke#in içinde onun nefsini di!i yapmakla biraz di!ilikkoymu!. Buna binaen; kadının nefsi o#lunda kendini görür ve o#luyla kendini özde!le!tirir ve onda kendini ya!ar. Bu yüzden >>>>>> kadınlar o#ullarına dü!kündürler. Hatta “ sen benim tek varlı#ımsın ” diyerek bu sevginin Cenâb-ı Hakk’tan dolayı !efkatedayalı bir sevgi olmadı#ını bilakis nefsânî dengesiz bir !efkatten kaynaklandı#ını gösterirler. ( Burada !ehvet söz konusu de#ildir veolamaz. Çünkü kadının nefsi o#luyla kendini özde! kıldı#ı için ona !ehvet de#il !efkat duyar, acır. Yani nefis, kendi kendisine acır.Evet, insan kendisine kar !ı !ehvet de#il ancak !efkat duyar. Hatta insanın hayvanlara acıması yine bu marazî nefsânî !efkattendir.Hayvanlara de#il onların içine hayalen girip onlarda fânî olan kendi nefsine acıyor. Bu konuya dair bakınız, Bediüzzaman Said Nursî, Badıllı Tercümesi Mesnevi-i Nuriye, $u’le Risalesi. ) Hatta o#lu, bu kadını dövse bile o çocuk, kadın için vazgeçilmezevlattır. Babanın da nefsi di!i oldu#undan onun nefsi de kızında kendini görür ve kendini ya!ar. Ve onu çok sever. Anne ile o#ularasında geçerli olan o dengesiz !efkat baba ile kızı arasında da mümkündür.

    63 Bakınız, Kütüb-ü Sitte...

    64 Bakara suresi, 261. ayet...

    65 Bakınız, Kütüb-ü Sitte, aynı hadisin devamı...

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    11/16

    11

    etmekle erkek nefsinin mülk arzusu böylece hem kar !ılanmı! hem de ebedi bilinç olan beka ile ba#lantısı kurulmu! olur.66

    Evet insanda evrim sürecinin eseri olarak üç temel boyut var ve her birboyutun ifrat-tefrit-vasat olmak üzere üçer boyutları var. Her bir boyut sırasıylainsandaki be!erî, insânî  ve Âdemî  boyutlara bakıyor. Evet insan, be!eriyetcihetiyle yiyen, içen ve di"er canlılar gibi üreyen bir varlıktır. Hem de hayvanlar

    gibi binlerce çe!it hissiyata sahiptir hem ayrıca melekler gibi çe!itli soyuthakikatleri idrak etmesine ve ya!amasına vesile olan özellikleri de vardır. #öyleki:

    !frat ( A"ırılık )  Vasat ( Denge )  Tefrit ( Noksanlık )Kuvve-i #eheviye67  Fısk ve fücur 68  "ffet Humud69Kuvve-i Gadâbiye  Tehevvür 70  $ecaat Cebânet71 Kuvve-i Akliye  Cerbeze72  Hikmet73  Gabâvet74 

    Kur’ân ve bütün vahiyler insanı vasata, dengeye ve bunların anlattı#ı hal olan sırat-ımüstakime getirir ve bu yol cennete dek uzanır. Bu yolun sa#ı “ ma " dûb ” ( a!ırı gidip ekolojikRahmânî sistemin ve "lâhî k üllî bilincin gazabına u#rayanlar ), yolun solu ise “ dâllîn ” ( verilen

    nimetlerden istifade etmeyip, onları israf edip sistem tarafından dı!lananlar ) yoludur.75 

    Dinin Mahiyeti ve Fıtrat

    Kâinat ve yeryüzü Cenâb-ı Hakk’ın, Vâhidiyet’i ile koydu#u ve hassas bir dengeden ibaretolan fıtrat üzere hareket eder. Her bir faaliyet ve her bir varlık bu denge üzeredir. Yeryüzünde,kapsamlı bir rahmet olmakla beraber, sınırsız bir adalet de vardır. Sonsuz bir cömertlik olmakla

    66 Din, e#er bir !ey fıtrî ise onu yasaklamaz, bilakis onu en uygun hale getirir, dengeler. Mesela, çok kadınla evlilik, fıtrî oldu#u içinonu ifrat halinden en dengeli olan hale getirmi!tir.

    67 Bu üç kuvvet, sırasıyla insandaki bitkisel, hayvanî ve melekî yapıyı anlatır.

    68   Fısk, Kur’an’da, !ehvetin a!ırılıklarını ifade için kullanılır ( Mesela, Zümer suresi 34. ayet ) ve böyle bir halde insanlar arasıili!kilerde zulümlere varılır. Fücur zaten suç demektir.

    69 Sönüklük, i!tahsızlık demektir. Var olan !eylerden istifadeyi engelleyen bir haldir ve hastalık belirtisidir.

    70  Her !eye tepkili olmayı ifade eder. Toplumdaki baskıların, zulümlerin, haksızlıkların bir ço#u böyle marazi ruh hallerine sahipinsanlardan kaynaklanır.

    71 Korkaklık demektir. Korku insan bilincini baskı altına alan ve onun sistemini çökertip istidatlarının ye!ermesine fırsat vermeyendeh!etli bir illettir. Resulullah ( A.S.M. ) “ korkaklık ve tenbellikten daima Allah’a sı#ınırmı!. ” ( Buhârî, Daavât, 38, 40, 41; Tirmizî,Daavât, 71 ve saire... )

    72  Dengesiz akıl yürütmedir. Bediüzzaman Said Nursî cerbezeyi !öyle tarif eder: “ Da#ınık büyük i!lerde yalnız kusurları görmekcerbezeliktir; aldanır ve aldatır. Cerbezenin !anı, bir kötülü#ü sünbüllendirerek iyiliklere galip etmektir. ( Cerbeze çirkin oldu#u için

    misalleri de çirkindir. Gelecek temsildeki kusura bakılmasın. ) Mesela, bir a!iretin her bir ferdi bir günde attıkları balgamı, cerbezeile vehim yoluyla mekanları atlayıp, birden bir !ahısta onların tamamını temsil edip, ba!ka ferdleri ona kıyas ederek, o nazar ile bakılsa... Veyahut bir sene zarfında birisinden gelen i#renç kokuyu, cerbeze ile zamanları atlayıp, bir dakika içinde, o hazır !ahıstaortaya çıkı!ını tasavvur etse, acaba evvelki adam ne derece pis, ikinci adam ne derece koku!mu!... Hatta hayal gözünü kapasa, vehimdahi burnunu tutsa, ma#aralarından kaçsalar, akıl onları kınamaya, azarlamaya hakkı olmayacaktır. ” ( Osmanlıca Âsâr-ı Bediiye,Tulûât, 159-160 ) Cerbeze hakikatinin tarifi nazara alındı#ında Freud’un sivri zekasıyla nasıl dengeden kayıp cerbeze yaptı#ı açıkçagörünecektir. $ehvet, insana ait binlerce yönden sadece bir kaçını ifade ederken, insanın süt emmesi, altını ıslatması ve benzeri nekadar özellik varsa ve hatta kutsallı#ı esas alan din dahil her !eyi !ehvetle yorumlamak ve izah etmeye çalı!mak cerbezedir, dengesizki!ilik göstergesidir. Aldandı ve maalesef aldattı... “ Bîçare hakikatler, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur  ” ( Bediüzzaman Said Nursî,Mektûbât, Hakikat Çekirdekleri, 500 )

    73   Dengeli dü!ünmek ve hakikatleri ara!tırmaya yarayacak aklî fonksiyonlarda bulunmak demektir. Kur’ân’da “ Ve men yu’te’l-hikmete fekad ûtiye hayran kesiran ” ( Her kime hikmet verilmi !se yani kainatı ve hadiseleri yorumlayabilme kabiliyeti verilmi!seona çok büyük hayır verilmi! demektir. ) ( Bakara suresi 269. ayet ) denilir.

    74 Ahmaklık ve anlayı!sızlık demektir.

    75 Fâtiha suresi 7. ayet.

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    12/16

    12

     beraber her bir !ey iktisatlı !ekilde yapılır. Bu hakikatler birbirlerini dengelerler ve varlıkları birbirine zıt de#ildir. "nsan, yeryüzündeki bu ku!atıcı ve her !eyi hükmü altına alan bu fıtrattansüzülmü!  olarak gelen Kur’ân-ı Kerim’in gösterdi#i rota ile, ancak bu umumi düzene ayakuydurabilir ve yeryüzünde huzur ve sükûnet içinde ya!ayabilir. Dinin her bir emri ve yasa#ı insanısırat-ı müstakime getirmeye yöneliktir. Mesela Ankebût suresi ayet 28: “ Göz ile görülebilen birhakikattir ki hakkıyla kılınan bir namaz insanı a !ırılıklardan ve noksanlıklardan engeller. Ona

    dengeyi gösterir .” Sırat-ı müstakim Cenâb-ı Hakk’ın isimleri ve sıfatlarıyla tecelli etti#i yerdir.76

     "nsan, Cenâb-ı Hakka ve Onun her biri insanı ebediyete açan emir ve yasaklarına tâbi olmalı. Aksihalde sınırsız hissiyatının getirisi olan geçmi!  zamanın hüzünlerinden ve gelecek zamanınkorkularından kurtulup rahat bir nefes almadan dünyadan göçüp gidecek. Din fıtrattan ibarettir.Cenâb-ı Hakk katında da din ancak bu sırat-ı müstakim olan yani madde ile manayı, gayb ile!ehâdeti, ruh ile bedeni birleyen ve bir gösteren "slam’dan ibarettir ve tek din ve hatta din odur."nsan, Kur’ân’a tabi oldu#unda, o zaman Rahîmî, Rahmânî, "lâhî üç bilinç irtibata geçer ve insanhâliyle ve kavliyle  Bismillahirrahmânirrahîm der. Kainat a#acının meyvesi olan insanın kalbi bu

     ba#lantının kurulması ile ye!erir ve mânâ alemlerinde, gayb ve misal alemlerinde dallanır, budaklanır ve böylece insandan beklenilen gaye tahakkuk etmeye ba!lar. Evet, fıtrat, maddi vemanevi yapının eseridir ve hangi sistem ve fikir olursa olsun, bu yapıyı beraber ele almazsadengesizlik etmi! ve sırat-ı müstakîmden cehenneme yuvarlanmı! olur. Hiçbir be!erî felsefe tek

     ba!ına insana bu dengeli hali bu zamana kadar temin edememi!, hep yolda kalmı!tır. Felsefe tarihi buna !ahittir.

    !mtihan ( Diyalektik ) Hakik ati ve !badet

    Kâinat Cenâb-ı Hakk’ın Celâlî ve Cemâlî isimleriyle kurulmu!  bir sistemdir. Ve buisimlerin çarpı!ması ile bu sistem i!ler. Bediüzzaman Said Nursî, sistemin niçin kuruldu#unu venasıl i!ledi#ini ve sonucun ne olaca#ını !öyle ifade eder:

    “ $u kâinata dikkat edilse görünüyor ki, içinde iki temel element var ki her tarafa uzanmı! kök atmı!: Hayır-!er, güzel-çirkin, yarar-zarar, kemal-noksan, ı!ık-karanlık, hidayet-dalalet, nur-nar, iman-küfür, tâat-isyan, havf-muhabbet gibi eserleriyle, meyveleriyle, !u kâinatta zıtlar

     birbiriyle çarpı!ıyor, daima ba!kala!ma ve de#i!melere mazhar oluyor. Ba!ka bir âleminmahsullerinin tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Elbette, o iki unsurun birbirine zıt olan dalları

    ve neticeleri ebede gidecek, merkezile!ip birbirinden ayrılacak, o vakit Cennet-Cehennemsuretinde tezahür edecektir. Madem beka alemi, !u fanilik aleminden yapılacaktır. Elbette, temelelementleri bekaya ve ebede gidecektir. Evet, Cennet-Cehennem, maddi yaratılı! a#acından ebedtarafına uzanıp e#ilerek giden dalının iki meyvesidir ve !u olu!umlar silsilesinin iki neticesidir ve!u fiillerin ve i!lerin olu!turdu#u selin iki mahzenidir ve ebede kar !ı cereyan eden ve dalgalananmevcudatın iki havuzudur ve lütuf ve kahrın iki tecellî yeridir ki, "lahî kudret bir !iddetli hareketile kâinatı çalkaladı#ı vakit, o iki havuz münasip maddelerle dolacaktır. $u remizli nüktenin sırrı!udur ki:

    Hakîm-i Ezelî, daimi mana üreticilikle ve ezelî hikmetinin gere#iyle, !u dünyayı,tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına ayna ve kader ve kudret kaleminesayfa olmak için yaratmı!. Ve tecrübe ve imtihan ise, ne!vünemâya ayine olup büyüyüp geli!meyesebeptir. O ne!vünemâ ise, istidatların yani potansiyel yeteneklerin inki!afına ve açılmasına

    sebeptir. O inki!af ise, kabiliyetlerin tezahürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezahürü ise, nisbîhakikatlerin ortaya çıkı!ına sebeptir. Nisbî hakikatlerin ortaya çıkı!ı ise, Ha!metli SânatkârınEsmâ-i Hüsnâsının tecellilerinin nakı!larını ve kodlarını göstermesine ve kâinatı Ehadiyet veSamediyet-i "lahîsiyle yazılmı! mektuplar suretine çevirmesine sebeptir. "!te, !u imtihan esprisi veteklif sırrıyladır ki, yüce ruhların elmas gibi cevherleri, sefil ve alçak ruhların kömür gibimaddelerinden arınır, ayrılır.

    "!te, bu bahsetti#imiz sırlar gibi daha bilmedi#imiz çok ince, âli hikmetler için, âlemi busurette irade etti#inden, !u âlemin ba!kala!masını ve halinin de#i!mesini dahi o hikmetler içinirade etti. Hal de#i!ikli#i ve öz de#i!ikli#i için zıtları birbirine hikmetle karı!tırdı ve kar !ı kar !ıyagetirdi. Zararları menfaatlerle kayna!tırarak, !erleri hayırlara sokarak, çirkinlikleri güzelliklerle

    76   Hatta sırat-ı müstakîmin Varlık açısından ehemmiyetini ifade eden !u ayet çok çarpıcıdır: “ "nne rabbî alâ sıratın müstakîm” ( Göz ile görülebilen bir hakikattir ki Rabbim sırat-ı müstakîm üzeredir, her bir !eyi dengeli yapar ve dengede tutar. ) ( Hudsuresi 56. ayet )

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    13/16

    13

     birle!tirerek, hamur gibi yo#urarak, !u kâinatı de#i!me ve ba!kala!ma kanununa ve hal de#i!tirmeve tekâmül ( evrim ) düsturuna tâbi kıldı.

    Ne zaman ki imtihan meclisi kapandı. Tecrübe vakti bitti. Esmâ-i Hüsnâhükmünü icra etti. Kader kalemi, mektuplarını tamamıyla yazdı. Kudret, san'atnakı!larını tamamladı. Mevcudat, vazifelerini ifa etti. Mahluklar, hizmetlerinibitirdi. Her !ey mânâsını ifade etti. Dünya, âhiret fidanlarını yeti!tirdi. Zemin,

    Kudretli Sânatkârın bütün kudret mucizelerini, bütün san'at harikalarını te!hiredip gösterdi. #u fanilik âlemi, sermedî ve zamanlarüstü manzaraları te!kil edenlevhaları zaman !eridine taktı. O Celalli Sanatkârın zamanlar üstü hikmeti veezelî mana üreticili"i, o imtihan neticelerini, o tecrübenin neticelerini, o Esmâ-iHüsnânın tecellîlerinin hakikatlerini, o kader kalemi mektuplarının hakikatlerini,o nümune misali san'at nakı!larının asıllarını, o mevcudat vazifelerininfaydalarını, gayelerini, o mahlûkların hizmetlerinin ücretlerini ve o kâinatkitabının kelimelerinin ifade ettikleri mânâların hakikatlerini ve istidatçekirdeklerinin sünbüllenmesini ve bir büyük mahkeme açılmasını ve dünyadanalınmı!  misalî manzaraların gösterilmesini ve zâhirî  sebeplerin perdesininyırtılmasını ve her !ey do"rudan do"ruya Celalli Hàlık’a teslim edilmesi gibi

    hakikatleri iktiza etti, gerektirdi. Ve o zikredilen hakikatleri iktiza etti"i için,kâinatı ba!kala!ma ve fanilik sıkıntısından, hal de"i!tirme ve geçiciliktenkurtarmak ve ebedîle!tirmek için, o zıtların tasfiyesini istedi ve ba!kala!manınesbabını ve da"ınıklıkların sebeplerini ayrı!tırmak istedi. Elbette kıyametikoparacak ve o neticeler için tasfiye edecek. $!te, !u tasfiyenin neticesinde Cehennem ebedî ve deh!etli bir suret alıp, taifeleri “ Vemtâzu’l-yevme eyyühe’l-mücrimûn ”77  ( Sizler, ayrılın, ey mücrimler! ) tehdidine mazhar olacak; Cennetebedî, ha!metli bir suret giyerek, ehil ve ashabı “ Selâmun aleyküm tıbtümfedhulûha hàlidî n ”78   ( Size selâm olsun! Buraya tertemiz geldiniz. Ebediyen kalmak üzeregirin cennete! ) hitabına mazhar olacak. Ve ayrıca Ezelî  Hakîm, !u iki haneninsekenelerine, kusursuz kudretiyle ebedî ve sabit bir vücut verecek ki, hiççözülmeye ve ba!kala!maya ve ihtiyarlı"a ve da"ılmaya maruz kalmazlar. Çünküda"ılmaya sebebiyet veren ba!kala!manın sebepleri bulunmaz. ” ( Sözler, 29.Söz )

    " badet, insanı bu fırtınalı harp meydanı olan, zıtların çarpı!tı#ı yeryüzünde pi!irip güçdepolatır ve imtihanını iyi verebilmesi yolunda ona yardımcı olur. Kabir ve ha!irde ve sonrakiyolculu#unda ona azık ve nur olur. " badet böyle bir imtihan salonunda Bediüzzaman’ınifadeleriyle insana !unu sa#lar: “ "nsan, yaratılı!  a#acının meyvesi oldu#undan, meyve gibi enuzak ve en kapsamlı ve umuma bakar ve umumun vahdet cihetini içinde saklar bir kalbçekirde#ini ta!ıyan ve yüzü kesrete, fenâya, dünyaya bakan bir mahlûktur. Ubudiyet yani kullukise, onun yüzünü fenâdan bekaya, halktan Hakka, kesretten yani çokluktan vahdete yani birli#e vetekli#e, yaratılı! a#acının sonundan ba!langıcına çeviren bir vuslat ipi, yahut ba!langıç ( mebde’ )ve son ( münteha ) ortasında bir kavu!ma noktasıdır. Nasıl ki, tohum olacak kıymettar !uur sahibi

     bir meyve, a#acın altındaki ruh sahiplerine baksa, güzelli#ine güvense, kendini onların ellerine

    atsa veya gaflet edip dü!se, onların ellerine dü!ecek, parçalanacak, âdi birtek meyve gibi zayiolacak. E#er o meyve, dayanak noktasını bulsa -ki bu dayanak noktası Uluhiyet ile ifade edilen ilktecelli-i vahdettir- içindeki çekirdek bütün a#acın vahdet cihetini tutmakla beraber, a#acın

     bekasına ve hakikatinin devamına vasıta olaca#ını dü!ünebilse, o vakit o tek meyve içinde birtekçekirdek, bir hakikat, daimi küllî bir hakikate, bir bâki ömür içinde eri!ir. Öyle de, insan, e#erkesrete dalıp, kâinat içinde bo#ulup, dünyanın muhabbetiyle sersem olarak fânilerintebessümlerine aldansa, onların kucaklarına atılsa, elbette nihayetsiz bir kayba dü!er. Hem fenâ,hem fâni, hem ademe dü!er. Hem mânen kendini idam eder. E#er Kur'ân'ın dilinden kalbkula#ıyla iman derslerini i!itip ba!ını kaldırsa, vahdete müteveccih olsa, ubudiyetin miracıyla

    77 Yasin suresi 59. ayet

    78 Zümer suresi 73. ayet

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    14/16

    14

    kemâlât ar !ına çıkabilir, bâki bir insan olur.”79   Yani kulluk insanı Mutlak Varlık olan Cenâb-ıHakk’ın vahdet tecellisine mazhar eder ve bu tecelliye mazhar olan baki bir varlık kazanır.Kalbindeki a!k-ı beka tatmin olur.

    " badet, insanı bir nokta-yı vahdete çevirir ve ona odaklanmakla ancak kalp çekirde#ifilizlenir. Çünkü, insanın kalb çekirde#i nefis kabu#u tarafından ku!atılmı!  haldedir. Bunuçatlatmanın tek yolu e#er kız ise Ehadiyet ar !ı olan Uluhiyet’e ihtiyacını hissetmek ve Ondan

    !efkat beklemek, erkek ise Samediyet ar !ı olan Rahmâniyet’e yönelmekle ihtiyacını hissetmek vedı!taki mükemmelliklere odaklanmak ve ona ula!mak için kabu#undan çıkmaya çalı!maktır.Ancak o zaman kalb çekirde#i çatlar ve insan kalbi kendisini ayine-i Ehad-i Samed yapacakkonuma ula!ır. "nsanlı#ın ilk zamanlarından bu yana Cenâb-ı Hakk insanları hep bir nokta-yıvahdete yönlendirmi! ta ki kalplerindeki çekirdek, kesrette ve toplulukları da vah!ette da#ılmasın."lk zamanlar bunu putlar ile yapmı! ve buna müsaade etmi!.80 Çünkü o zamanlar insanların zihinyapısı iptidai idi. Sonra geli!ince soyuta, manaya açılmaya ba!layınca Hazret-i Nuh ile ba!layan

     peygamberler silsilesini gönderdi. Bu iptidai dönemde insanları nokta-yı vahdete çevirmede kadınkullanıldı. Çünkü kadın yüzü güzelli#in göründü#ü yerdir. Yani Cenâb-ı Hakk’ın cemâlininaynasıdır. Cemâl ise tecelli-i vahdetin eseridir. Bu yüzden Cenâb-ı Hakk, ilk insanlardaanaerkilli#e izin verdi.81   Hatta ilk zamanki insanların putları ve Kur’an’ın geldi#i Câhiliyetoplumunun putlarının ço#unlu#u kadın suretindeydi. Zihinler geli!tikçe Cenâb-ı Hakk

    Peygamberler ile onları hakiki manasıyla soyut olan vahdete adım adım yönlendirmek için kıbletayini yaptı. Kıble müminlerin yöneldikleri nokta-yı vahdettir. Bir semboldür. Ona yönelerekCenâb-ı Hakka kullukta bulunulur. Allah ismi, Cenâb-ı Hakk’ın ilk tecelli-i vahdetidir.Mutlakiyeti zihinler kavrayamayaca#ı ve Mutlak bir Zâtı tahayyül edemeyip ona kullukta

     bulunamayaca#ı için Cenâb-ı Hakk ilk tecelli-i vahdeti olan Uluhiyet’ine insanları yönlendirir veUluhiyet perdesinden kullarının te!ekkür ve ibadetlerini alır. Uluhiyet kainattaki Vâhidiyettarzındaki Celâlî ve Ehadiyet tarzındaki Cemâlî tecellilerin -ki kadın yüzündeki güzellik buEhadiyet tecellisinin eseridir- vahdet potasında eritildi#i kemal noktasıdır. Ubudiyet insanı cemâl!uurundan bir ileri mertebe olan kemâl !uuruna götürür. Varlı#ın, sınırlı dahi olsa mükemmeloldu#unu, kainatın bütün olarak kusursuz oldu#unu insana ö#retir, gösterir ve ya!attırır.

    !hlas ve Samimiyet

    Yeryüzündeki bütün canlılar ve özellikle insandaki nefs ( id ), lezzet-acı programıylakodlanmı!lar. Nerede acı duyarlarsa oradan kaçarlar, nerede lezzet görürlerse oraya yönelirler. 82 "nsan e#er nefsine hâkim olur da lezzetlerini “ öteler ” ise yani âhirete kaydırıp orası için çalı!ırsa!ahsî kemâlâtı için bir adım atmı! olur. Fakat din açısından âhiret ve cennet lezzetlerinden dahamühimi ve daha büyü#ü vardır. O da Cenâb-ı Allah’ın rızasını kazanmaktır.83 Cennet için yapılanibadet ve kulluk sonuçta, bir açıdan nefsânîdir, sınırlıdır, bo#ucudur ve samimi de#ildir. OysaKur’ân’da “  Dinin Allah’a halis kılınması  ”84   özellikle vurgulanır. Cenâb-ı Hakka mütevecciholmayan kulluk ya lezzet-perestlik veyahut da elem-perestliktir. "!te, din, insanı Rahîmiyet’ten,Rahmâniyet ar !ı olan Cennet !uuruna çıkardıktan sonra o ki!iye daha soyut bir !uur derecesi olan,Uluhiyet tarzında kendini gösteren, Ehadiyet güne!ine yol almasını ö#ütler. Buna dinde ihlas

    79 Sözler, 24. Söz, 5. Dal, 5. Meyve...80 Bakınız, Muhyiddin-i Arabî, Füsûsu’l-Hikem, Hazret-i Nuh Fassı...

    81 Freud’un kendisi bir Yahudi olmasına ra#men ve Yahudilerde hala bu anaerkilli#in devam etti#i de nazara alınırsa acaba o, nasıloldu da ısrarla ilk insanların ataerkil oldu#unu iddia edebildi !ayan-ı hayrettir. Yahudilerin bu anaerkilli#i Tevrat’a dayalı bir sistemde#ildir. Çünkü bütün vahye dayalı dinler ataerkilli#i esas alırlar. Anaerkillik somutçu nefsânî güzelli#i hedef tutarken, vahye dayalıataerkillik insana kalbî, ruhânî, aklî soyut kemâlât ve cemâli hedef kılar ve ona do#ru yol aldırır.

    82 Kur’ân-ı Kerim, cehennem tasvirlerinde ve ceza uyarılarında sıklıkla, “ elîm ” yani acı verici tabiri kullanmayla, nefsin bu, acıyaduyarlılı#ını ona hatırlatarak, onu, günahlardan ve kötülüklerden uzak tutmaya çalı!ır. Aynı !ekilde, cennet tesvirlerinde “ ve fîha mate!tehîhi’l-enfüsü ve telezzü’l-a’yün ” ( Orada nefislerin arzulayaca#ı, gözlerin bakmaktan lezzet alaca#ı her !ey vardır ) ( Zuhrûfsuresi 71. ayet ) ayetinde oldu#u gibi “ lezzet ve i!tah  ” tabirleri kullanılması nefs-i emmâreye, lezzetlerini erteleyip hakiki lezzetdiyarını arzulamasına ve onun için çalı!masına yönelik te!viktir.

    83 Tevbe suresi 72. ayet.

    84 Mesela, Beyyine suresi 5. ayet ve ona benzer yirmiye yakın ayet

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    15/16

    15

    denilir.85  Lezzetini âhirete öteleyen kul halis bir kuldur. Cenneti hedef yapmayan ve Uluhiyet’eodaklı ya!ayan bir kul muhlis bir kuldur. $ahsiyetini Uluhiyet’in Küllî Ebedî Bilincinde eriten ve“ Terk-i hestî ”86  yapan bir kul muhlas bir kuldur. Son hedef “ terk-i terktir. ”87 "hlas bu geli!meseyriyle insanı Tecelli-i Ehadiyet’e ve Cilve-i Samediyet’e mazhar eder.

    Ve Hacc

    " badet insanları yeryüzünün da#ınıklı#ından kurtarıp en dar daireden ba!layarak halkahalka çe!itli nokta-yı vahdetlerden geçirerek Mutlak Varlık olan Cenâb-ı Hakk’ın Sonsuzlu#unaaçar, Onun Sonsuz Zâtına insanı, parlak ve güzel bir ayna haline getirir. "nsandaki zararlıduyguları ve hisleri arıtarak onu Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinden birini yansıtacak hale sokar veinsan kudsî bir hâle girer. Ebedî ve baki bir varlık kazanır. Fıtratındaki beka a !kı, varlık sevgisi,daimilik arzusu tatmin olup, yokluk korkuları, kayıplardan gelen hüzünleri son bulur. "nsan namazile bedenine, oruç ile nefsine, kelime-i tevhid ile aklına ve kalbine, zekat ile malına ve mülküneSonsuzlu#un kapılarını açar. Bütün bunları içeren Hacc ise, insanı kâinattaki Sonsuz Döngüyekatarak, ona Sonsuzlu#u88   ya!attırır. Makbul bir Haccın geçmi!e ait bütün kirleri silmesi busırdandır. Cenâb-ı Hakk bütün  insanların bu Sonsuzluk provasını yapmaları ve ya!amalarınıistedi#inden Kur’ân’da Haccı sadece müminlere de#il bütün insanlara farz kılmı!tır.89 Hacc bütüninsanları bir nokta-yı vahdete yönelterek Cenâb-ı Hakkın Rahîmiyet’iyle Rahmâniyet’ini veRahmâniyet’iyle de Uluhiyet’ine ait bilinçleri birle!tirerek bütün tecelliyât-ı "lâhiyenin amacınıgösterir ve gayenin Sonsuza açılmak ve Onu kalb aynasında hissedip ya!amak oldu#unu idraktir.Çünkü kalb ayine-i Samed’dir. Samediyet ise Sonsuzluk ve Sonsuz geli!meyi içerir... 

    Sonuç

      Cenâb-ı Hakk, hem kendi cemâl ve kemâlini seyretmek için, hem geli!mek isteyen ve bunun için bir imtihan meydanı açılmasını arzu eden istidat çekirdeklerinin inki!afı için birimtihan yeri olarak bu kâinatı kurmu!  ve ondan da arzı seçmi! ve onu, bu imtihan için en uygun!ekilde dizayn etmi!. "nsanı da onun kendini geli!tirmesine, cüz’î hakikatini küllile!tirmesine,varlı#ına varlık katmasına yardım edecek cihazlarla donatmı!  ve vahiylerle, ilhamlarla ve

     peygamberlerle desteklemi!  tâ ki yalnızca istidadı iyi olanlar imtihanı kazanmasın, kimseyehaksızlık yapılmasın. Evet, kâinat Vâhidiyet-i "lâhiye ile kanunlar ve sebepler ile düzenlenmi! vesistemler halinde, iç içe daireler !eklinde birbiriyle ba#lanmı!. "nsan ise bu sistemin makro ve

    85 Din, ihlas ile insanı bütün dünyevî ve uhrevî takıntılardan, obsesyonlardan ve nevrozlardan kurtarırken ve asıl fonksiyonu da buiken, dindâr insanların nevrotik ve obsesif olması dini iyi bilmemelerinden, kabukla u#ra!ıp öze inememelerinden kaynaklanır. Özeinmenin yolu ihlastır. "hlassız ubudiyet de makbul de#ildir. Çünkü riyakârlıktır. Freud’un ‘ din, nevroz yapar ’ !eklindeki tesbitiyanlı!tır. Onun tesbiti !öyle olursa do#ru olur: “ Yanlı! anla!ılan din, nevroz yapar .  ” C. G. Jung, bu konuya dair hakikati tesbitetmi!: “ Do#ru ya!anılan din nevroz üretmez, bilakis nevrozları tedavi eder . ”

    86  Nak !ibendîler’in “ terk   ” esasına dayalı Hakk’ı tanıma eksenli manevi yolculuklarının üçüncü a!aması “ terk-i hestî ” yani bir buz parçası konumunda olan !ahsiyetini, benli#ini Küllî "lâhî Benlik Okyanus’unda eritmektir. Yani varlı#ından geçmektir 

    87 Asıl gaye, ki!inin, “ Ben, Hakk için bir !ey yaptım ” iddiasını da a!arak mutlak acz ve fakra ula!masıdır. Yani her !eyin, her !eyiniyapan ve yapabilen ve tek yapabilecek olan ancak Hakk’tır, !uuruna ermek... “ Vallâhu hàlakakum ve ma ta’melûn ” ( Saffât suresi96. ayet )

    88   Muhyiddin-i Arabî’nin Füsûsu’l-Hikem’inde dedi#i gibi, namaz, Mutlak Varlık olan Cenâb-ı Hakk’ın Ehadiyet tecellisiylefaaliyetinin üç !ekli olan dikey, yatay ve dairesel hareketleri içermekle insana Hakkı ya!attırır. Bütün ibadetleri bünyesinde toplayanHacc’ın en büyük rükünlerinden birisinin Kabe etrafında tavaf, Arafat ( "rfan ) Da#ı’nda geçmi!  günahlarından arınmak , Me!’âr-iHaram’da ( $uur mekanında ) bilinçlenmek olması ubudiyetin insanı hangi bilinç seviyelerine çıkardı#ını gösterir. Ve bütün buhalleri hakkıyla ancak ya!ayan bilir. Evet, “ Hacc-ı !erif asil olarak herkes için küllî bir mertebede ubudiyettir. Nasıl ki bir nefer, bayram gibi bir hususi günde, mare!al dairesinde, bir mare!al gibi padi!ahın bayramına gider ve lütfuna mazhar olur. Öyle de, birhacı, ne kadar avam da olsa, mertebeler kat’ etmi!  bir veli gibi, bütün yeryüzünün Rabb-i Azîm’i ünvanıyla Rabb’ine müteveccihtir, bir küllî ubudiyet ile mü!erreftir. Elbette, hacc anahtarıyla açılan Rubûbiyet’in küllî mertebelerinde ve Hacc dürbünüyle nazarınagörünen Uluhiyet’in azâmetinin ufuklarında ve !iarlarıyla ( sembolleriyle ) kalbine ve hayaline gittikçe geni!lenen ubudiyet dairelerive Kibriyâ mertebeleri ve ufk-u tecelliyâtın verdi#i hararet, hayret ve deh!et ve Rubûbiyetin heybeti Allahu Ekber, Allahu Ekber ileteskin edilebilir. Ve onunla, o görünen inki!af edip açılmı!  ve tasavvur edilmi! mertebeler ilan edilebilir ...” ( Bediüzzaman Said Nursî, 16. Söz, 4. $ua )

    89 Maide suresi 96. ayet ve Hacc suresi, 26-37. ayetler...

  • 8/17/2019 Ontolojikaçıdanpsikolojivedin

    16/16

    16

    mikro planının tam ortasına yerle!tirilmi! ve bu iki planı fark edecek bir !uur ile, anlamlandıracak bir akıl melekesi ve benlik ile donatılmı!.

    Kâinatı ve Varlı#ı anlama ve anlamlandırma noktasında be!eriyetin ilk zamanlarından buvakte kadar iki temel akım olmu!tur: Felsefe ve Nübüvvet yani be!erî felsefe ve vahiy kaynaklıdin... Felsefe, insanların cüz’î bilinçleriyle, kimi zaman gözleme dayalı olarak, kimi zamansezgisel, kimi zaman da sırf aklî soyutlamalar ile kurulmu! be!erî, dünya ve Varlık görü!üdür.

    Büyük ço#unlu#u sırf dünyevidir, âhireti tanımaz; veyahut da âhireti var kabul etse de hakikatitam ku!atamadı#ı için yanlı! hüküm verir.90  Oysa Nübüvvet, Küllî "lâhî Bilinç ve Akıl ile, kâinat bilgisayarının belle#i ile kalb telefonu vasıtasıyla temasa geçmektir. Ve Ondan bütün zamanlarahitap eden ve fıtratın özünden süzülmü! hakikatlerden meydana gelen vahyi, Varlı#ın özüne aitolan saf bilgiyi almaktır. Evet, insanlık tâ ilk zamanlarından bu vakte kadar ancak vahiy ve onungetirdi#i küllî ve fıtrî kanunlar ile sırat-ı müstakime ve varlı#ın özü olan dengeye gelmi!tir.91 Din,insanın akıl ve kalbini Mutlakiyete ba#lamakla küllîle!tirmi!  ve bireysel bilinçten EvrenselBilince çıkartarak kâinata, arza, insana ve hadiselere tepeden baktırtarak dar noktalarda

     bo#ulmaktan onu kurtarmı!  ve be!erî felsefenin çözemedi#i “ Necisin? Nereden geldin ve Nereye gidiyorsun?  ” !eklindeki muammalara ikna edici ve doyurucu cevaplar vermi!tir. Bu !öylegerçekle!mi!tir:

    Cenâb-ı Hakk, Tecelli-i Ehadiyet’e ve Cilve-i Samediyet’e bilfiil mazhariyet olan risalethakikatiyle be!erin aklını Ehadiyet’e mazhar ederek yani onu, !ahsî fikir kalıplarındankurtarmakla renksiz, saf bir ayna yaparak küllile!tirmi!   ve be!erin kalbini ise Samediyet’eyönlendirmekle, onu fani !eylerin tahribatından kurtararak Sonsuzlu#a ve Mutlakiyete açmı!tır.Din, akıl ve kalbi beraber kullanarak Cenâb-ı Hakk’ı tanıma yolunda ilerlerken, be!erî felsefe iseyalnızca aklı esas almı! ve hemen her mevzuda ifrat ve tefrit ile hakikatten uzakla!mı!tır.92 Akıl,Mutlakiyet’i ku!atamayaca#ı için din akla, kalbin ve onun ürünü olan vahyin rehberli#i altındaCenâb-ı Hakk’ı tanıma yolculu#u yaptırır. Çünkü kalb, ayine-i Samed’dir ve Mutlakiyet’i hissederve ya!ar. Evet, insan akıl ve kalbi sırat-ı müstakim üzere bulu!turmakla ancak Âdem olur. Tektaraflı giden, akıl ve kalbi Tevhid potasında eritmeyen bir sistem kaybetmi!tir ve kaybetmeye demahkumdur. Tevhid’den kopmamamız temennisiyle...

     

    Not: Risale-i Nur Külliyatı’ndan aktarılan bölümlerin hemen hepsi sadele!tirilerek aktarılmı!tır.

    90 Çok büyük bir dahi olmasına ra#men “ ha!r-i cismânî ” yi reddeden " bn-i Sînâ bunun en parlak örne#idir.

    91  Kur’an’ın, insanları sırat-ı müstakime getirici özelli#inden ve ona tutunanın var olaca#ından ve ona sımsıkı sarılanın Hakk’ayapı!aca#ından kinaye olarak Cenâb-ı Hakk, Kur’an hakkında: “ O, Hakk’tır, Hakk’ın en kapsamlı görüntüsü ve "sm-i A’zam’ı olanEhadiyet-i Külliyeye mazhar bir hakikattir ” diyor. ( Maide suresi, 48. ayet; Hud suresi, 120. ayet ve saire onlarca ayet... )

    92 S. Freud, Totem ve Tabu, Oidipus Kompleksi, Dinin Nevroz Kayna#ı Olu!u gibi iddialarında !âhid oldu#u bir-iki hadiseden yola

    çıkarak küllî kaideler olu!turmaya çalı!makla be!erî felsefenin ister-istemez mahkum oldu#u ifrat ve tefrite sapmı!tır. Be!erî felsefe buna mahkumdur. Çünkü Varlı#ın özü dengedir ve insana dengeyi ö#reten dini, be!erî felsefe reddediyor. Sonuç otomatikman ifratve tefrittir. Tarihen de sabittir ki din hiçbir zaman felsefeye tâbi olmamı!tır. Bilakis felsefe dine tâbi olmu!tur, ve oldu#u zaman dainsanlık huzurlu ve rahat bir dönem geçirmi!tir. Helenistik Dönem ve Abbâsî Dönemi gibi...