parayı kimler basıyor
TRANSCRIPT
Parayı kimler basıyor?
Farklı kişilerle sohbet esnasında bu soruyu sorduğumda hemen “Tabi ki devlet” cevabı geliyor. Ancak
söyleşiye devam edince şaşırmayan yok. “Emin misiniz?” diyorum.
Bocaladıklarında da… “Kolayı var. Niçin cebinizdeki paraları çıkarıp bakmıyorsunuz?” diye devam
ediyorum.
Bugüne kadar kâğıt paralar üzerinde kimin bastığını doğru okuyan çıkmadı. Hepsi “Türkiye
Cumhuriyeti Merkez Bankası” diyor. “Yanlış okuduklarını hatırlattığımda tekrar okuyunca
Cumhuriyeti değil Cumhuriyet kelimesini görünce buna karşın madeni paralar üzerinde “Türkiye
Cumhuriyeti” yazısını okuyunca adeta şok oluyorlar.
Siz de deneyebilirsiniz.
Ekonomi, içinde en çok safsataları barındıran alandır. Kur, faiz oranları, çeşitli parametreler, grafikler,
bol rakamlar gibi sanal ve sadece perdeleme amacı olan ağdalı ağızlarla konuşmaya başlanıldığında
kullanılan ekonomik jargonların ağırlığından kaçarız. İşte bu kaçışlar arasında farkına varamayacağımız
şekilde bazı gerçekler ustaca gizlenir ve yerine safsatalar yerleştirilir.
Bu safsatalardan en önemlisi parayı devletlerin bastığı yanlış anlayışıdır. Bu, o kadar ustaca gizlenir ki
bırakın paranın devletlerce basılmadığını bilmeyi insanlar paranın nasıl üretildiğini bile bilmezler.
Paranın devletçe basıldığını sanmanızı istemelerinin asıl nedeni paranın borca dayalı olarak
üretilmesidir. “Refah Adasından Kaos Adasına” başlıklı yazımızda anlattığımız bu Borca Dayalı Para
Sistemini (BDPS) anlayanlar bunun içinde para üretme yönteminin neden gizlendiğini anlamışlardır.
Evet! Dünyanın her yerinde insanların ilkokuldan başlayarak gerekli gereksiz her şeyle beyinleri
doldurulur. Ancak insanlar kendileri için en gerekli olan ve sürekli kullandıkları para denilen aracın
nasıl üretildiğini bilmezler.
Bunu doğrulayan bir anket Kanada’dan…
Kanada’da mesleği ekonomi olmayan üniversite ve üstü mezunu başarılı insanlar arasında bir anket
yapılmış. Anketten çıkan çarpıcı sonuca göre hiçbirisi paranın nasıl üretildiğini bilmiyormuş.
Yine ilginç şekilde hepsi parayı devletin bastığını zannediyormuş. Ayrıca paranın büyük oranının (%90)
bankalarca havadan “yaratıldığından”* haberleri yokmuş.
Şöyle bir iddia da ortaya atılabilir. Anketi Türkiye için yapalım ve içine ekonomi öğrenimi görmüş
olanları da dahil edelim. Çıkacak sonuç pek farklı olmayacaktır. Hatta daha da ileri gidip devletin en
üst düzeyinde görev yapan insanların da işin fazlaca farkında olmadığı söylenebilir.
İddiayı destekleyen çok sayıda kanıttan birisi zamanın İngiltere Başbakanı David Lloyd
George’un hikâyesi. Diğeri ise Malezya’nın efsanevi başbakanı Mahathir’e ait. Malezya’yı içine
sokulduğu 1997 krizinden IMF’ye rağmen çıkarmayı başaran efsanevi liderin krize kadar paranın nasıl
üretildiğine dair bilgisinin olmadığının itiraf edilmesi anlamlı. Evdeki doktor kitabında bunu açık
yüreklilikle ifade ediyor.
İnsanların bu kadar yoğun şekilde hayatının parçası olmuş para gibi bir ölçü aracının nasıl üretildiğinin
öğretilmemesi veya öğrenilememesini hele üniversite mezunu insanların bu konuda bilgisizliğini nasıl
izah edebilirsiniz? Özellikle bu bilgisizlik dünya çapındaysa…
Anketteki herkes paranın devlet tarafından basıldığını zannediyor. Halbuki madeni paralar hariç tüm
paralar devlet dışı kurumlarca basılmaktadır.
Süreci açıklayalım. Öncelikle ortalıkta dolaşan parayı çeşitlendirmek gerekiyor. Bunlar; çok azını teşkil
eden madeni paralar, kâğıt paralar ve bankalar tarafından “yaratılan” diğer para şeklinde. İlk iki
kısımdakiler fiziksel olarak elimizde bulundurduğumuz para. Bu kısım mevcut paranın %10’dan az bir
kısmını oluşturuyor. Kalan %90’ın üzerindeki kısmı ise kısmi rezerv (fractional reserve) dediğimiz
yöntemle bankalar havadan üretmektedirler.
Önce ceplerimizde fiziksel olarak dolaştırdığımız parayı ele alalım. Cebinizden madeni bir para çıkarın
(örneğin 50 kuruş ya da 1 TL). Üzerinde “Türkiye Cumhuriyeti” yazmaktadır. Yani devletin ürettiğini
gösteriyor. Bu madeni paralar tüm para içinde çok az bir miktardır.
Gelelim asıl fiziksel meblağa yani kâğıt paralara. Cebinizden rastgele bir kâğıt para çıkarın. Üzerinde
“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” yazmaktadır. Dikkat edin “Türkiye Cumhuriyeti” değil zira
“Cumhuriyeti” ifadesi devlete aidiyeti belirtir. Oysa “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
A.Ş.” ortaklarını devlet bankaları, özel bankalar ve özel şahsiyetlerin ve kuruluşların oluşturduğu
anonim şirkettir. Kâğıt paraları basmada tekel olan tek kuruluş olup yarı özel bir yapıdadır. Eğer
ülkelerdeki Merkez Bankalarını devlete ait zannediyorsanız bu anket grubu içindesiniz. Örneğin
ABD’deki para basımında tekelleşmiş kuruluş olan FED özel bankaların kendi aralarında kurduğu bir
birliktir.
Kâğıt Para Basma İşlemi
Diyelim ki devlet 1 milyar TL’lik para basmak istedi. Ne var canım basıversin diyeceksiniz. Hayır! Öyle
kolay değil. Koca devlet baba aynı sizin gibi bir konumda. Borç verecek kurum aramaya başlar. Bu
amaçla adına hazine bonosu veya devlet tahvili denen kâğıtlar üretir. Ne olarak isimlendirildiğine ve
küçük farklara bakmayın. Devlet tahvili denen şey işlevsel olarak faizli borçlanma senedinden başka
bir şey değil. Yani bankadan kredi aldığınızda size imzalatılan senedin benzeri..
Sonra o ülkedeki çeşitli düzenlemelere göre Merkez Bankası, diğer bankalar veya dış ülkeler bu cicili
bicili kâğıtları belli faiz geliri elde etme karşılığı satın alırlar. Yani devlete bu faiz yüzdesiyle borç
verirler. Devlet, borçlanabildiği miktardaki tahviller karşılığında Merkez Bankasından para basmasını
talep eder. Merkez Bankası da bu parayı havadan borca dayalı olarak “yaratır”.
Devlet, borçlanma senedindeki 1 milyar tutarındaki paranın fiziksel karşılığını kâğıt para olarak basan
Merkez Bankasından alır ve kullanıma sokar. Sistemin en büyük problemi paranın borca dayalı olarak
üretilmesidir. Yani bu sistemde borç eşittir paradır (borç=para). Diğer bir deyişle devletin borcunun
tamamını ödemesi piyasadan tüm parayı çekmesi demektir ki ekonominin çöküşü anlamına
geleceğinden hiçbir devlet bunu yapamaz. Bu durum “ABD borçlarını neden ödeyemez?” başlıklı
yazıda rakamlarla açıklanmıştı.
Burada dikkat edilmesi gereken diğer önemli nokta şu: Devlet borçlanma yoluyla Merkez Bankasının
ürettiği kâğıt parayı temin etmekte ancak ödenecek faiz miktarı para sistemde hiçbir şekilde
üretilmemektedir. “Issız Ada” yazısını anlayan okurlarımız hiç üretilmeyen bu para tutarında servetin
insanlardan vergi gibi yollarla çıkacağını ve mutlaka yeni faiz parasının katlanarak basılması gerektiğini
anlamışlardır. Sistemi anlamak için ada hikâyesindeki ilk yıl ada halkından çıkan 50 ada lirasını
anlamalısınız.
Paranın %90’lık kısmını bankalar havadan “yaratıyor”
Tedavülde olan ve cebinizde gezdirdiğiniz kâğıt paranın, devlete ait sandığınız yarı özel tekelleşmiş
kuruluşu olan “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası A.Ş.” tarafından nasıl üretildiği basitçe anlatıldı.
Ancak olayın asıl vahim kısmı buradan sonra başlıyor. Zira geriye kalan çoğunluk durumundaki %90’lık
para bankalar tarafından havadan “yaratılıyor”.
Peki, bu %90 para nasıl var ediliyor ve açıklanacağı üzere yok ediliyor? Bu mekanizmanın adına kısmi
rezerv (fractional reserve) sistemi deniyor. Diyelim ki bir bankanın elinde 1,000 lira var. Mevcut
sınırlamalara göre banka %10’unu tutarak geri kalan %90’ı kredi olarak veriyor. Böylece aşağıda
açıklanacağı şekilde olmayan 9,000 lirayı insanlara kredi olarak veriyor ve bundan rant elde ediyor.
Tabi Merkez Bankasında olduğu gibi para borç olarak üretilirken faizi hiçbir şekilde üretilmemektedir.
Bu havadan para “yaratma” işlemi sistemin doğal sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Şöyle: Bankanın
elinde 1,000 lirası olduğuna göre 100 lirayı tutup bankaya gelen birisine %90’ını yani 900 lirasını kredi
olarak verir. Krediyi alan kişi parasını yine bankada tuttuğundan getirip sistem içerisinde ya aynı
bankaya ya da başkasına yatırır. Gelen 900 liranın 90 lirası banka tarafından tutulup 810 TL tekrar
borç olarak verilir. Bu kez 810 lirayı getirip bankaya yatırırlar. Banka 81 TL tutup 729 TL borç verir. Bu
süreç içerisinde banka kendi parası olan 1,000 TL haricinde 9,000 TL’yi havadan “yaratmış” olur
(1000+900+810+729+656+590+531+ 478+…..=10,000).
Borç alanların tümü borçlarını ödediklerinde daha önce yoktan var edilen ve üzerinden faiz elde
edilen 9,000 lira yok edilir. O yüzden paranın bu havadan -tabir caizse- yoktan var etme ve yok etme
sürecini bir bankacının “Ben Tanrı’nın işini üstlenen bankerim” şeklinde ifade etmesi gayet
düşündürücü değil mi?
Bu sisteme göre Türkiye’de dolaşımdaki paranın ve bankalardaki toplam mevduatın durumunu
hatırlatmakta yarar var. Ülkemizde piyasadaki nakit olarak mevcut para 53 milyar TL. Pekiyi
bankalardaki toplam mevduat ne kadar? Bu rakam yaklaşık 606 milyar TL.
Yani paranın %9’undan az bir miktarı mevcut olup diğerleri anlatıldığı şekilde borca dayalı olarak
üretilen para.
Pek çok kişi, bankalar ellerindeki parayı kredi olarak veriyor zannederek yanılmaktadırlar. Bankalar
olmayan parayı (eldekinin 9 katı) var eder ve üzerinden rant elde ederek borçlular geri ödeme
yaptığında otomatik olarak yok ederler. Arada hiç üretilmeyen faiz ise kişilerin servetlerinden
bankaya aktarılır. Olmayan parayı borç olarak verip faiz elde etmenin yasal durumunu hukukçulara
bırakıyoruz.
Birisine sahte para veya resmi evrak vermeye kalksanız sizi iğfal kabiliyeti kanunundan dolayı içeriye
atarlar.
Ya da aynı evi aynı zaman biriminde 10 ayrı kişiye satar veya kiralarsanız hukuk yakanıza yapışır.
Ancak banka iseniz bunu kısmi rezerv yöntemiyle rahatlıkla gerçekleştirebilirsiniz.
Peki, sistemin en zayıf noktası nedir? Mudiler aynı zamanda bankaya gelip paralarını çekmek isterse
sistem çöker. Zira sadece %10 paranın fiziksel olarak karşılığı vardır.
Bunu tıpkı sandalye kapmaca oyununa benzetebilirsiniz. Müzik devam ettiği sürece problem yok.
Ancak müzik kesilip insanlar bankaya koşturduğunda (bank run) bankaların elinde sadece %10 var
olduğundan ödeme yapmaları mümkün değil. Bu nedenle sistemi ayakta tutabilmek için Merkez
Bankaları belli rezerv para bulundurmak zorundalar. Merkez Bankalarının rezerv paralarının da hiçbir
surette yeterli olmaması nedeniyle İsviçre’de Merkez Bankalarının Bankası denilen “Bank for
International Settlements” isimli bir banka kurulmuştur. İşin ilginç tarafı merkez bankaları başta
olmak üzere bu bankalarda ağırlıklı şekilde özel şahıslarınortaklıkları bulunmaktadır.
“Refah Adasından Kaos Adasına” hikâyesindeki oyunculara ne kadar benziyor değil mi?
Parayı ölçü olmaktan çıkaran borca dayalı para sistemi denilen bu hile düzeninin neresinden tutsanız
elinizde kalıyor. Hem anayasada hem de yasalarda teminat altına alınan en temel hakları ihlal eden
bu yapıyı sorgulayacak hukukçular nerede?
GÜNCEL BİR ÖRNEK
Bugünlerde Türkiye’de para basılması ihtiyacı hasıl olduğunu anlıyoruz. Zira Hazine Müsteşarlığı tahvil
(borçlanma) ihalesine çıkmış.
Bizim Issız Adadaki Medeniyeti ve buradaki yazıyı kaynaştıran bir haber. Olayı anlamak için bu haber
tam bir ilaç gibi. Burada paranın devletçe basılmadığını ifade ederek nasıl üretildiğini izah ettik.
Haber şu: Hazine 4.4 milyar TL borçlandı. Diyelim borçlanma yıllık %8.66 faiz düzeyinde gerçekleşti.
Devlet tahvil sattı. Yani ne demek? Devlet, üzerinde sana borçluyum (IOU/I Owe You) denen borç
senetleriyle piyasadan faizli borç aldı. Burada sorulması gereken; devlet 4.4 milyar lirayı kime
borçlandı? Söyleyelim. Bunlar yerli ve yabancı bankalar. Koca devlet para basmak için nasıl bankalara
borçlanır demeyin. Paranın basılma yöntemi budur.
Borçlanmaya ait belgeler karşılığında Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 4.4 Milyarlık para basması
gerekecek. Burada unutulmaması gereken şey şu: Tamam bu 4.4 milyar dolarlık kısmı parasal olarak
ürettiniz. 4.4 milyarın %8.66 faizi olan 381 milyon 40 bin lirayı kimse üretmeyecek (Issız Adadaki ilk yıl
kaybolan 50 lirayı hatırlayın).
Parayı fiziksel olarak üreten sadece Merkez Bankası olduğuna göre ve başkası üretmediğine göre bu
bize ne olarak dönecek? Birincisi, bu kadarlık fark kadar yeniden borçlanarak tahvil sürecinin
tekrarlanması demek. Yani ıssız adadaki 50 liralık fark gibi bu miktar yine basılmak zorunda kalacak.
Tabi borca dayalı olarak.
Faturası yeni faizlerle kat ve kat (bileşik olarak) çıkacak. Yeni para basıldığı için enflasyon artacak.
Ama durun enflasyon artarsa bankacılar daha az kazanacak. O zaman Merkez Bankası devreye
girecek. Yegâne amacı olan fiyat istikrarı adına arz ve talep kanununa karşı savaş açarak sırf
bankacılar kaybetmesin diye enflasyonu yapay olarak düşürecek. Nasıl mı? Faizleri artıracak. Paradan
para kazanmak isteyenler götürüp bankalara yatıracak. Böylece para piyasadan çekilecek. Fazladan
para basılmış olmasına rağmen piyasadan çekilmiş olması nedeniyle fiyatlar yapay şekilde aşağıya
çekilmiş olacak. Yani enflasyon izafi olarak düşecek. Nihayetinde 381 küsur milyonluk faturayı kim
ödeyecek? Elbette halk. Yani bizler. Peki nasıl? Daha fazla vergilerle ve bankacılardan yeni faizli borç
alarak servetlerimizden vaz geçerek. Peki kime gidecek? Orijinalde tahvili satın alan bankalara. BDPS
dediğimiz bu sistemle servetler mütemadiyen bankalara akmaya devam edecek.
Not:
* Yaratmak Allah’a mahsustur. Buradaki yaratma kelimesi sürekli tırnak içinde yazılmış olup paranın
havadan yani hiç yoktan üretilmesini kastetmektedir.
Prof. Dr. B. Gültekin Çetiner
28 Aralık 2011 Çarşamba