tari̇h dergi̇si̇ ağustos - eylül 2015

Upload: anonymous-fjp826g7nr

Post on 07-Jul-2018

234 views

Category:

Documents


1 download

TRANSCRIPT

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    1/60

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    2/60

    2

    içindekiler

    26Tam da artık anlatılacak yeni bir şey yok derken; Atatürk’ün kendi defterlerindeki bazı notlar açığaçıkarılınca, başka bir açıdan yorumlama fırsatını yakalamış olduk. Savaşı ele almadan önce birkaçhususu açıklamayı, konun anlaşılabilmesi açısından ihtiyaç görmekteyiz.

    22MOHAÇ 

    MuhteşemSüleyman ‘ın

    2 saatte yazdığı tarih. 

    14MALAZGİRT veSULTAN ALPARSLAN Fetihlerin Babası

    Alparslan’ın Anadolu’yu Türk yurdu

    haline getirme çabaları.

    8

    SÜRGÜN

    GENERALLER  Roma’nın korkulurüyası Hannibal Barca veAfrika Kartalı Africanius.İki büyük generalin ortaknoktaları ise trajik sonları.

    44TÜRK VE İSLAMESERLERİ MÜZESİ19. yüzyılın sonunda

     başlayan kuruluş çalışmaları 1913yılında tamamlanmış ve müze,1914’te ziyarete açılmıştır.

    24ANADOLUKONUŞUYOR  

     Neler yaşadı,

     Neler gördü ? Kimler geldi,kimler geçti ? Şimdi dinle-me vakti.

    52 İZNİK ÇİNİLERİ Dünya sanat tarihiiçinde çok önemli

     bir yeri olan Türk çini sanatı,Büyük Selçuklular’la başla-yıp Anadolu Selçukluları’yladevam etmiş ve nihayetindeOsmanlıların elinden geçerek

    İznik’te başarılı bir senteze vemükemmelliğe ulaşmıştır.

    54 RÖPORTAJ Ana BilimDalı Başkanı

    Prof. Dr. Mualla UyduYücel hocamızla şekertadında, samimi röpor -taj gerçekleştirdik 

    18 KAPTAN-IDERYA Asıl ismi Hızır

    olan Osmanlı’nın ilkkaptan paşası .Denizci-

    lik tarihinin unutulma-yan adamı.

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    3/60

    3

    OKUDUK... YAZIYORUZ...

    Tarih okumayı seven, Tarihini seven herkese merhaba...

    Bizler AUZEF (İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi) Tarih bölümü öğrencileri ve

    mezunlarıyız. Uzaktan eğitim alarak hem iş hayatımıza devam edip hem de tarih sevgimizi bu bölüm - de okuyarak gidermeye çalışıyoruz. Yaş ortalamamız çok geniş bir yelpazeye yayılmış; 20 yaşından70 yaşına kadar... Çalışma alanımız olarak da; Ev hanımı, doktor, öğretmen, mühendis vb. bir çokalanda uzmanlanmış; ikinci, üçüncü, dördüncü üniversitesini okuyan arkadaşlarımız var. Hepimizinortak özelliği ve bizi burda birleştiren tarih sevgisidir. İnternetten üzerinden ortak platformlar üzerinde,bazen sanal dünyadan çıkıp gerçek hayatta arkadaşlıklar dostluklar kurup; derslerimizi, bilgilerimizi,araştırmalarımızı paylaşıyoruz...

    Ve düşündük ki tarih sınırları tam olarak bilinmeyen uçsuz bir okyanus. Doğrular, yanlışlar, yanlışbilinen doğrular, doğru bilinen yanlışlar ile doludur. Oysaki tarihi doğru bilirsek geleceğimizi doğruışıkla aydınlatmış oluruz. Tarihte yaşanmış herşey gelecekte karşımıza boyut değiştirmiş olarak çıkar.Ne kadar doğru bilgi, o kadar doğru yol....

    Bu bağlamda, bizler AUZEF öğrencileri olarak OKUDUK ve bir bilgi birikimimiz olduğunu düşünü - yoruz.. Şimdi de bu bilgilerimizi siz tarih okumayı seven, tarihi seven tüm arkadaşlarımızla araştırıpen doğrusunu paylaşmak için YAZIYORUZ...

    Bu ilk sayımız heyecanlıyız, umutluyuz, umarız siz de beğenirsiniz... Bir dahaki sayıda görüşmekumuduyla... Sevgiyle, Tarihle kalın...

    editörden

    ATMD DERGİ EKİBİ AUZEF TARİH BÖLÜMÜ MEZUNLAR DERNEĞİ ADINA SAHİBİ  

    Sefer MENTEŞ

    GENEL YAYIN YÖNETMENİ  Şenol SOYDAN

    EDİTÖR 

    Sinan AKALINTASARIM VE GÖRSEL DÜZENLEMEMurat MEYVECİ  Halime TUNÇ

    Pınar İLHAN Uğur GÖKTÜRK Tuğba EREN

    RÖPORTAJ

    Tülin KUTLUEREmine TÜRKMEN ORHON

    KARİKATÜRLER Nilüfer YAŞAR

    DÜZELTME

    Betül ÖZERŞehri SAK ALTINÖZ 

     Zehra ÖĞÜT YILDIZ Merve ALTAY Enver GÖNÜLBAĞIVeysel AKKÜNCÜ

    OSMANLI TÜRKÇESİ-HAT-TEZHİP

    Filiz GEZİNYasemin KARA

    Çigdem KIRCI TASDELENElif TEKTAŞ

     Aynur TÜRKECAN

    ÇİZİMLER  

    Şenol SOYDAN

    ARKEOLOJİ VE FOTOĞRAF

    Nisa ENGİN SAĞKAYACezminur Suzan KURT Müjgan Mine TOMBULNaye YILDIRIM SARI

    Fatma AKHANEmine ÇÖMEZOĞLU KIRKANSıla KOLDEMİR

    Esma GÜLLÜHalime YILMAZOĞLUNubahar Zehra OĞUZ 

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    4/60

    4

    TARİH NEDİR?İnsanların, geçmişteki yaşamlarını, meşguli-

    yetlerini, bireyler ve toplumlar olarak birbirleriy-le olan ilişkilerini, ortaya çıkardıkları kültür vemedeniyetlerini, yer ve zaman göstererek “Ne-den-sonuç” ilişkisi içerisinde belgelere dayanarakobjektif bir biçimde inceleyen ve anlatan sosyal

     bilim dalına “Tarih” denir. Her olay kendisindenönceki olayın sonucu, kendisinden sonraki ola-yın sebebidir. Önceki olayın bilinmesi, ardındangelen olayın sağlıklı bir şekilde kavranabilmesidemektir.

    Geçmişten günümüze kadar insanların sosyal,iktisadi ve siyasal faaliyetleri, meydana getirdik -leri kültür ve medeniyetler Tarihin Konusunu

    oluşturmaktadır. Sosyal bilimlerin temeli sayılan

    tarih, milletlerin hafızası durumundadır.

    “Tarih, geçmişteki olaylar ve o olayların za-man içindeki akışıyla ilgilenir. (1) Tarih bilimi-

    nin konusu içerisine giren herhangi bir kir, olay,olgu veya düşüncenin incelenip yorumlanabilme-si için; incelenecek ve yorumlanacak materyalinait olduğu zaman da bilinmelidir. Zamanı belliolmayan, hangi döneme ait olduğu belirlenmemiş

     bir olgunun tarihi açıdan yorumlanması imkan-sızdır. Aynı zamanda tarih, insanların faaliyetle-ri neticesinde meydana gelen olaylarla ilgilenir.Başka bir ifadeyle tarih, bir olaylar dizisini değil,insanların düşüncelerinin ifadesi olan ve zaman-la ortaya çıkan olayları, insanların yönlendirdiği

    sosyal gelenekleri konu edinir.” (2)Kısaca Tarih “Geçmiş” demektir.

    Tarih sonu olmayan bir bilimdir, her yeni ar -keolojik kazı ve araştırmalarla yeni bilgilerin günışığına çıkarılması ile Tarihsel verilerde değişik -likler olması söz konusudur. Örnekle destekle-necek olursa, bilinen en eski Türk yazıtlarınıngünümüzden on dört asır öncesine tarihlenenYenisey ve Orhun anıtlarında ki yazıtlar olduğudüşünülürken, 1960 yılında Kazakistan’ın Alma-Ata Şehri’nin Esik kasabasında bulunan “Altın el-

     biseli adam” kurganından çıkan bir kasede bulu-

    Tarih Nedir?

       H   A   Z   I   R   L   A

       Y   A   N  :   B   E   T    Ü   L    Ö   Z   E   R

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    5/60

    5

    nan 26 harikiki satır yazı

     bu bilgilerintamamen de-ğişmesine veTürklerin ilk

    yazılı kaynak -larının 2500yıl öncesindenkullanılmaya

     başland ığ ın ıgöstermesineolanak sağla-mıştır.

    “ Tarihin failleri, toplumlar ve toplumları mey-dana getiren insanlardır. Yer, zaman ve faillerin

    hepsinin veya herhangi birinin belirtilmediği ola-yın tarihsel anlayış içerinde aktarılması mümkündeğildir.” (3) Tarihin bilimden uzaklaşması, üst-lendiği misyonun dışına çıkmasına sebep olur.

    “Geçmişe ait belgeler vesikalar, geçmişi ay-dınlatan her türlü materyal, tarihin hareket nokta-sıdır. Tarih gücünü bu kaynaklardan alır. Tarihte,kaynaksız olarak ortaya atılan her iddia çürütül-meye gebedir.(4) Bir malzemenin tarihi kaynaksayılabilmesi için, öncelikle devrinde meydana

    getirilmiş olması, bu mümkün olmadığı takdirde,devrine yakın bir zamanda ve devrinin kaynakla-rından yararlanılarak meydana getirilmiş olmasıgerekir” (5). “Modern tarih biliminde de sebep-sonuç kavramı vazgeçilmezdir. Eğer bu kavramıdikkate almaz isek, yapılan iş bilimden ziyade,hikayeci rivayetçi tarih olur(6).

    “M. Kemal Atatürk’ün dediği üzere “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan

     yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat in-

    sanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”   (1931). Bu

    kirlerde tarihçiye çok büyük sorumluluk yükle-yen taraar vardır.” (7)

    Tarih denince iki şey anlaşılır. “yaşanılan”tarih ve “yazılan” tarih. “Yaşanılan tarih” veyageçmiş hakkında o dönemlerden kalma vesikalar,kitaplar veya eşya vasıtasıyla bilgi ediniriz. (8)

    Geçmişte kalan her şey tarihtir; ancak geçmiş-te yaşanan hadiselerin hangilerinin tarihi açıdandeğer taşıdığına, hangi hadiselerin seçilip yazıl-ması gerektiğine, tarihçi kendisi karar vermekdurumundadır. Tarih geçmişte kalan olaylarınhikayesidir. (9)

    “Böylesine geniş ufukları bünyesinde barın-dıran bir bilimin, nesilden nesle doğru olarak,intikal edebilmesinin en büyük yolu; tarih bili-minin kriterlerine uygun olarak yapılacak, tarih

    yazıcılığı ile mümkündür. Tarih yazıcılığı milliduyguları galeyana getirmekten daha çok evren-sel niteliklere uygun ve tarihi olgular karşısındaobjektif kalınarak yapılmalıdır. Bilim olarak Ta-rih gerçekleri yansıtan bir ayna olmalıdır.”(10)

    Ve Tarih İnsanlığın zaman içinde geçirdiğiolay ve olgularıanlamak ve geç-mişin tecrübesi-nin yorumlayarak

    geleceğe hazır -lanmaktır. TarihinTekerrürden iba-ret olmaması,olayların ve geç-mişte yaşananla-rın iyi analiz edi-lerek, toplumların

     bil inçlendir ilme-siyle mümkün

    olabilecektir.

    tarih nedir?

    Kaynaklar 1-KÜTÜKOĞLU, Mübahat S. , “Tarih Araştırmalarında Usül”, VI.Baskı, S.1-6, Kubbealtı Neşriyat, 1998, İstanbul2- Mübahat S Kütükoğlu, a.g.e. s.23- CARR, Edward Hallett, “Tarih nedir?” 2004, İletişim Yayıncılık4- METİN, Erhan, “Tarih Nedir? Niçin Tarih Öğrenilir?” Çankırı Karatekin Üniversitesi, Tarih Bölümü YakınçağTarihi Anabilim Dalı5- Nuri Köstüklü, Sosyal Bilimler ve Tarih Öğretimi, Günay matba, Konya 19996- Mübahat S Kütükoğlu, a.g.e. s.14

    7- İNAN, A A. Afetinan, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Devrimi, TTK yay, Ankara 19988- Erhan Metin a.g.e. 99- Erhan Metin a.g.e. 910-Erhan Metin a.g.e. 15

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    6/60

    6

    SARAY’DAN DARÜLFÜNUN’A TARİHİN YAŞADIĞI ÜNİVERSİTEEDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ

    Osmanlı Devleti’nin Batılaşma sürecinde

     bir Darülfünun kurma kri ilk defa 1845yılında Muvakkat Maarif Meclisi tara-

    fından ortaya konmuştu. Bu meclisin çalışmala-

    rı neticesinde, esas hede meslekî eğitim yerine“ikmâl-i kemâlât-ı insâniye” olan bir Darülfünunaçılması planlanmıştır. 1863-1865 arasındaki ilkteşebbüs sadece konferanslar tarzında halkı çe-şitli ilmî konularda bilgilendirme ile sınırlı kal-mıştı. 1870-1873 arasındaki ikinci Darülfünungirişimi de, yönetime ilî özerklik verilmesine,fakültede verilecek dersler ve öğrenci kayıt-ka-

     bul gibi bütün hususlar düşünülmesine rağmen,tam olarak amacına ulaşamamıştı. Darülfünu-nun üçüncü kez kuruluş teşebbüsü, Darülfünun-ıSultanî ismiyle 1874-78 tarihleri arasında yaşan-mış ancak, bu kurum da süreklilik sağlamada ba-şarısız olmuştu. Teşebbüs aşamalarında Tarih-iUmumi, İlm-i Tarih, İlm-i Asar-ı Atika ve İlm-iMeskûkât gibi Tarih derslerinin yer aldığı görül-mektedir.

    1900’de kurulan Darülfünun ise, kesintisiz bir şekilde öğretime devam etmişti. Başlangıçtatalebe sayısı sınırlı idi ve merkeziyetçi bir anla-yışla yönetilmekteydi. Zaman geçtikçe, gelişme

    ve yenileşme gösteren Darülfünun, gerçek birüniversiteye dönüşmeye başladı. Bu dönemde he-

    nüz bölüm ayrımının olmadığı ve “şube” ismiy-le adlandırılan üç fakülteden birisi olan “ulum-ıedebiye” şubesinin müfredat programında ta-rih dersleri ağırlıklı olarak yer almıştır. Tarih-i

    Osmanî, Tarih-i Düvel, İlm-i Asar-ı Atika, Et-

    nografya derslerini dönemin aydınları arasındayer alan Abdurrahman Şeref Efendi ve Efdalüd-din gibi isimler vermiştir. Darülfünun’da okutu-lan ilk ders “Tarih-i Hikmet”tir.

    II. Meşrutiyet döneminde faaliyete başlayanfakülte meclisleri ders programlarının oluştu-rulmasında birinci derece etkin olmuştur. Ede-

     biyat şubesi öğretim üyeleri tarafından hazır -lanan raporlar ile 1912 yılından itibaren bölüm

    uygulamasına imkân verecek müfredat programıoluşturulmuştur. Edebiyat şubesi programını ha-

    Tarihçe

       H   A   Z   I   R   L   A   Y   A   N  :   T    Ü   L    İ   N   K   U   T   L   U   E   R

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    7/60

    7

    zırlayacak en-cümenin içeri-sinde HüseyinDaniş, MehmetAkif, Ahmet

     Naim, Ahmet

    Mithat Efen-di, Efdalüddin,Ahmet Hikmetve Hamdul-lah Suphi gibiisimler yer al-mıştır. Encü-menin hazır -

    ladığı ıslahat raporuna göre Tarih Bölümü’nüntemelini oluşturan Tarih-Coğrafya kısmı ilk kez

     burada ifade edilmiştir. Tarih-i Umumi, Asr-ı Ha-

    zır Tarihi, Tarih-i Medeniyet, Bizans Tarihi, İs-lam Devletleri Tarihi, Tarih-i Osmanî, Arkeoloji,Etnografya, Usul-ı Tarih, Arapça, Fransızca gibiderslerin yer aldığı ıslahat programı içerik olarakoldukça zengindir. Ancak bu program ekonomikve siyasi sebeplerle hayata geçirilememiştir. Bi-rinci Dünya Savaşı yıllarında birçok olumsuzşartlara rağmen Edebiyat Fakültesi kadrosu güç-lenmeye devam etmiştir. Almanya’dan getirilenmüderrisler içerisinde tarih alanında ders veren

    kişiler yer almaktadır. Bunların uzmanlık alanla-rı şu şekildedir: Lehmann Haupt-Eskiçağ Tarihi,Mordtmann-Tarih Metodolijisi ve E. Unger- Ar -keoloji ve Eski Paralar.

    Özerk bir üniversite yapısının oluşturulmasın-da Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinin katkısı

     büyüktür. 1919’da yapılan yeni düzenleme ile Ta-rih Bölümü’nün iyice şekillendiği görülür. “Med-rese” olarak adlandırılan fakültenin ders progra-mında bölümün dersleri şunlardır: Tarih-i Siyasi,

    Türk Tarihi, İslam Kavimleri Tarihi, Türkiye Ta-rihi, Avrupa-Türkiye Münasebetleri Tarihi, Or -taçağda Şark Kavimleri Tarihi, Kadim Şark Ka-vimleri Tarihi, Kadim Yunan ve Roma Tarihleri.

    Mütareke yıllarında zor günler geçiren Ede- biyat Fakültesi’nde diğer bölümlerde olduğu gibiTarih Bölümü’nden de çeşitli nedenlerle birçoköğretim üyesi kadro dışı kalmıştır. Özellikle MilliMücadele’ye destek için Anadolu’ya geçen öğre-tim üyelerinden dolayı akademik kadrolar zayıf -

    lasa da genç öğretim üyeleri kısa sürede bu açığıkapatmıştır. Tarih Bölümü’nden Ahmet Rek,

    Şemseddin Günaltay, Abdurrahman Şeref Efendi,Ağaoğlu Ahmet, Yusuf Akçura gibi hocalar yenidevletin kültür ve eğitim politikalarında aktif rolalarak Türk kültürüne hizmet edecek birçok pro-

     jeye destek olmuşlardır. Bu anlamda Türkiye’ninilk Tarih Bölümü olan bölümümüz, mezun ettiği

    öğrenciler ile yeni kurulan üniversitenin temelinioluşturmuştur. Tarih Bölümü, kuruluşundan gü-nümüze kadar yetiştirdiği öğrenciler, yayınladığıakademik çalışmalar ile başta Türk Tarihi olmaküzere Dünya Tarihinin çeşitli meselelerini bilim-sel yöntemlerle araştırmış, halen de bu görevinisürdürmektedir. Tarih Bölümü mensubu birçokkişi Türkiye Cumhuriyeti’nin idari kadrolarındaçeşitli kademelerde görev alarak vazifelerini eniyi şekilde yerine getirmişlerdir.

    Reformdan sonra bölüm olarak varlığını ko-ruyan Tarih Bölümü bu dönemde Tarih Disip-lini olarak adlandırılmıştır. İlerleyen yıllardaAvrupa’dan mülhem çağ sistemine geçilmiştir.1946’dan itibaren bölüm içerisinde anabilim dalıniteliğinde “kürsü sistemi” uygulanmaya başlan-mıştır. Son dönemde yapılan düzenlemeler neti-cesinde bugün Tarih Bölümünde Eskiçağ Tarihi,Ortaçağ Tarihi, Yeniçağ Tarihi, Yakınçağ Tarihi,Genel Türk Tarihi, Türkiye Cumhuriyeti Tarihive Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihiolmak üzere yedi anabilim dalı yer almaktadır.

      Tarih Bölümü tarafından 1937-1938 yıl-ları arasında Tarih Semineri Dergisi (1-2) çıka-rılmıştır. Ayrıca en son 54. sayısı çıkan TarihDergisi (tesisi 1949), 16. sayısı yayımlanan TarihEnstitüsü Dergisi (tesisi 1970) ve 19. sayısı neşre-dilen Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi(tesisi 1972) yayımlanmaktadır.

    t ar ihç e

     İstanbul Darülfünun’u ÜniversiteOlduktan Sonraki İlk Logo

     Bir Sonraki Sayı

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    8/60

    8

    SÜRGÜN

     GENERALLER 

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    9/60

    9

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    10/60

    10

    ALPLERİN FATİHİ

     HANNIBAL BARCA

    R oma’nın yıllarca kabusu olan dünyanınen ünlü komutanlarından Hannibal Bar -ca; MÖ 248 yılında Kartacalı komutan

    ve devlet adamı Hamilkar Barca’nın üç oğlun-dan biri olarak Kartaca’da (Tunus) dünyaya gel-di. Henüz dokuz yaşındayken babasının yanında

    Roma ordusuna karşı yapılan savaşlarda yer aldı.Roma’nın bütün askeri stratejilerini yakından ta-nıyarak büyüdü.

    MÖ 229 yılında babasının ölümü üzerine, başkomutan olan eniştesi Hasdrubal’in gözetimindeorduda yerini sağlamlaştırdı. Eniştesinin MÖ 221yılında ölmesi ile birlikte henüz 27 yaşında ikenaskerler ve Kartaca senatosu tarafından başko-mutanlığa getirildi.

    Babasına verdiği söz üzerine Roma’ya kar -şı savaşmak için hazırlıklara başladı. İlk olarakİspanya’da yer alan ve bir türlü ele geçirilememişSaguntum’u kuşattı ve aldı. Bu resmen Roma’yasavaş ilan etmekti. Daha sonra 50 bin asker ve37 lden oluşan ordusuyla birlikte İtalya’ya doğ-ru yola çıktı. Amacı Alpleri aşarak Romalılarıarkadan kuşatmaktı. Çetin kış şartlarında Alp-leri aşmayı başaran Hannibal’in ordusu yaklaşıküçte bir oranında zayiat verdi. Ordusunu italya’dayaşayan kelt kabilelerini yanına çekerek güçlen-dirdi. Alpleri aşmak için söylediği cümle tarihegeçmiştir. “Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir

     yol yapacağız” 

      Romalılarla ilk olarak Ticina Irmağı kıyısın-da, ikinci olarak Trabia’da ve üçüncü olarakdaTresimeno Gölü kıyısında çarpıştı. Romalılar busavaşlardan büyük bir hezimetle ayrıldılar. An-cak Roma henüz en ağır yenilgisini yaşamamıştı.

    Cannea; yaklaşık 70.000 Romalıya mezar olan

    bölge...MÖ 216 yılında Romalılar 87.000 askerden

    oluşan tarihlerinde ki en büyük ordulardan birini

    hazırlayarak Hannibal’i tamamen ortadan kal-dırmak için harekete geçti. İki ordu Cannea de-nilen yerde karşı karşıya geldi. Çocukluğundan

     beri Romalılarla savaşan Hannibal, klasik Romasavaş tekniğini en ince ayrıntısına kadar bildiğive yapılacak hamleleri öngörebildiği için onları“Sarma tekniği” adı verilen bir düzen ile karşıla-dı. Roma askerleri kaldıkları çemberin içinde yokedildiler.Hannibal bu zaferden sonra Roma’yasaldırmak yerine, Roma’nın teslim olmasını

     bekledi. Bu bekleme sırasında Süvari komutan-larından Maharbal tarihe mal olmuş sözlerinisöyledi.“Sen savaş kazanmayı çok iyi biliyorsun

    ama zaferi değerlendiremiyorsun”Roma bu bekleme sırasında Hannibal’in or -

    dusunu yıpratma taktiği ile oyaladı ve güçlen-di. Scipio önderliğindeki Roma ordusu, ilk önceKartaca’nın İspanya’da ki varlığını sonlandırdı.

    Ardından Kuzey Afrika’ya giderekKartaca’ya savaş açtı. Kartaca Senatosu güneyİtalya’da bekleyen Hannibal’i göreve çağırdı.Ancak Hannibal’in savaş taktiğini çözen Scipio,Hannibal’in taktiklerini yine O’na karşı kullandı.

    MÖ 202 yılında Zama’da yapılan savaşta Karta-ca ordusu bozguna uğratıldı ve Hannibal asker -lik hayatının ilk yenilgisini aldı. Kartaca bir kezdaha ağır şartlarla barışı kabul etti. Savaşın ar -dından “suffes (Roma’daki konsül)’’ seçilen Han-nibal maliyeyi ve ekonomiyi düzeltmeyi başardı.Ancak Roma’nın baskısı ileKartaca senatosu onu gö-revden aldı.

    Kendine karşı yükselen

    muhalefet yüzünden gönül-lü sürgüne giden Hannibal,Romalılara karşı savaşa ha-zırlanan Seleukos kralı III.Anthiokhos’a yardıma gitti.MÖ 190 yılında Anthiok -hos yenilince, Anadolu’da-ki Bithynia kralı Prusias’asığındı. Roma’nın baskı-sı sonucu Bithynia kralı

    Prusias’ın kendisini Romalılara teslim edeceğiniöğrendiği zaman, teslim olmak yerine yanındataşıdığı zehiri içerek intihar etti.

    Ya yeni bir yol bulacağız, ya yeni bir yol yapacağız.

    İz Bırakanlar

       H   A   Z   I   R

       L   A   Y   A   N  :   B   E   T    Ü   L    Ö   Z   E   R

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    11/60

    11

    AFRİKA KARTALI

     SCIPIO AFRICANUS 

    Publius Cornellius Scipio MÖ 236 yılın-da Romanın soylu ailelerinden ve aynızamanda konsüllükte yapmış olan ken-

    disi ile aynı adı taşıyan Publius Cornellius Sci- pio ve Pomponia’nın üç çocuğundan ilki olarakRoma’da dünyaya geldi.

    Büyük dedelerinden birinin kör olması veoğlu Cornellius’un gözleri görmeyen babasınınsağ kolu olmasından dolayı aileye Roma tarafın-dan “Sağ kol, yardımcı” anlamına gelen Scipioünvanı verildi. Scipiolar, Fabiuslar, Claidionlar,Aemilianlar, ve Valerianlar la birlikte zamanınRoma’sında önde gelen beş büyük aileden biriy-

    di.Küçük yaştan itibaren geleceğin senato üyesi

    olacağı için eğitimine büyük önem verildi. Dörtyaşından itibaren Rufustinus isimli Keltli bir öğ-retmenden Latince okuma yazma ve Yunancadersleri almaya başladı. On beş yaşına geldiğin-de bir Grammatıcus (gramerci) olan Olynthus’luEuphontos’tan yaklaşık iki yıl gramer, güzel ko-nuşma, astronomi ve bilim konusunda eğitimleraldı.

    On sekiz yaşında Kartacalı general Hannibal’inSaguntum’u alması üzerine Triconium Militiae(askeri eğitim) almak ve Hannibal’e karşı savaş-mak için, o dönemde konsüllük yapan babasınınyanına karargaha gitti.

    Hannibal Barca ile ilk olarak Ticino savaşındakarşılaştı. Babasını yaralı bir halde kurtarabildi.

    Romalılar büyük birhezimete uğradılar.İkinci karşılaşmala-

    rı Cannea savaşındaoldu. Hannibal’in kı-yımından kurtardığıiki yüz kadar askeriRoma’ya ulaştırdığıiçin Roma tarafındanyıllardır kimseye ve-rilmeyen “yurttaşlıktacı” verildi.

    Kartaca ve Roma

    arasında yapılan sa-vaşlarda on yıl süre

    ile Hannibal’i gözlemledi ve bütün stratejilerini

    öğrendi. Aynı zamanda geleneksel Roma askeritekniği ile ünlü Kartacalı general Hannibal’i ye-

    nemeyeceklerini fark etti.  MÖ 211 yılında babası ve amcası Gneaus,

    Keltiberya’da (İspanya) Kartacalılarla yapılan sa-vaşta Hannibal ve kardeşleri Mago ile Hasdrubaltarafından öldürüldü. Scipio, Senatodan güvenoyu alarak henüz devletin hiç bir kademesindegörev almamışken Keltiberya’da ki birliklerin

     başına atandı. Bu yapılan atama Roma tarihindeilk kez yaşanıyordu. Scipio kamu görevi boyuncadaha bir çok ilklere imza atarak Roma tarihine

    adını yazdırdı.  Orduların başına geçtiği zaman ilk olarak

    geleneksel savaş tekniklerinden vazgeçerek, bü-yük bir askeri reform gerçekleştirdi. Askerin; ko-mutan olarak kendisine güvenmesini sağladı veonları zafere yakın olduklarına inandırdı. Güneyİspanya’yı fethetti. MÖ 206 yılında Roma’ya geridöndü ve bir yıl sonra konsül seçildi. MÖ 204yılında Savaşı Afrikaya taşıdı. MÖ 202 yılındaZama’da iki general karşı karşıya geldi. Sonuç-

    ta askerlik hayatı boyunca hiç yenilmemiş olanHannibal’i yine kendi taktikleriyle yenmeyi ba-şardı.

    MÖ 199 yılında Senato başkanlığına, MÖ 194yılında ikinci kez konsüllüğe seçildi. MÖ 190yılında Roma’yı uğraştıran diğer bir devlet olanSeleukos kralı III. Antihokos’u yenerek ününüarttırdı. Kazanılan büyük zafere karşı koşullarıoldukça haf olan bir barış antlaşması hazırla-yınca, MÖ 184 yılında yüksek savcılığa getirilen

    senato üyesi Cato tarafından rüşvet almak ve ya- pılan savaşlarda ganimetlerden zimmetine parageçirmekle suçlandı.

    sürgün generaller

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    12/60

    12

    SONUÇ 

    Kartaca savaşlarından sonra Roma, Kentdevleti statüsünden çıkarak emperyalist bir güçolmuş ve ilk deniz aşırı eyaletlerini kurmuştur.Ayrıca Akdeniz’deki Kartaca üstünlüğüne sonvermiş ve Akdeniz ticaretinde söz sahibi olmuş-

    tur.Hannibal dünyaca ünlü ve askeri strateji ko-

    nusunda sayılı komutanlarından biridir. Canneasavaşında kullandığı sarma taktiği “Hannibaltaktiği”  olarak adlandırılmış ve yüzyıllarca çe-şitli devletler tarafından da kullanılmıştır. Savaştarihçisi Theodore Ayrault Dodge, ona “askeri

     stratejinin babası” unvanını vermiştir; çünkü en büyük düşmanı olan Roma bile onun savaş tak -tiklerini kullanmıştır.

    Scipio küçük yaşlardan itibaren Hannibal’ekarşı yapılan savaşlarda yer almış O’nun taktik -lerini ve mantığını kavramış ve yine O’na karşıkullanarak Kartaca ordusunu ve Hannibali yen-meyi başaran tek komutan olarak tarihe geçmiş-tir. Zama savaşından sonra Roma senatosu tara-fından kendisine “Africanus” ünvanı verilmiştir.

    Hannibal Barca’nın Gebze’de öldüğü bi-linmekle beraber mezarı bulunamamıştır.Atatürk’ün de mezarının bulunmasını istemesiüzerine, bu istek vasiyet kabul ederek 1981’de

    Hannibal Anıtı yapılmıştır. Su şebekesi çalışma-ları sırasında Gebze’de bulunan bir mezarın O’naait olduğu düşünülmektedir.

    Scipio ise Senatoda kendisine yöneltilen suç-lamalara karşı kendini savunduktan sonra sonsöz olarak şunları söylemiştir; “Ben, Roma’nınbu büyük gününde Hannibal’ı yenerek Romayıkurtardım. Şimdi de beni rüşvetle suçluyorsu-nuz. Kapitole gidip tanrıya dua edeceğim ve di -

     yeceğim ki; Tanrım Roma’nın başından benim

     gibi komutanları esirgeme.”  Daha sonra Literi-um’daki malikanesine kendini kapatmış ve kısa

     bir zaman sonra da ölmüştür.

    İki büyük komutanda ülkelerinde ki senatolarıtarafından suçlanmış ve ikisi de doğduğu yerdenuzakta hayata veda etmişlerdir. Ve ikisinin deölüm tarihi MÖ 183’tür.

     KAYNAKÇALAR

    - Oğuz Tekin; Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş (İletişim Yayınları, 8. Baskı, İstanbul, 2014)

    - Sabahat Atlan; Roma Tarihi’nin Ana Hatları 1. Kısım Cumhuriyet Devri (TTK, Ankara- 2014)

    - Afrika Kartalı Scipio; Ross Leckie- Afrika tarihine giriş ve yerleşim birimleri; Prof.Dr. Alparslan Ceylan

    - Hannibal Roma Surlarında; Kartaca’nın Romanı, Tarihsel Roman, Patrick Girard -Güncel Yayıncılık 2002

    sürgün generaller

     Hannibal için yaptırılan bu anıt-mezar, şu andaGebze’de Marmara Araştırma Merkezi (MAM) sınırla-rı içersinde kalmaktadır.

    Scipio’nun Villası. Buraya çeki-lip kısa süre içinde üzüntüdenölmüştür.

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    13/60

    13

    sürgün generaller

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    14/60

    14

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    15/60

    15

    344.789G Ü N Ö NC E A Ç IL A N K A P I

    MALAZGİRT

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    16/60

    16

    Sultan Alparslan, Türk-İslam tarihinin ye-tiştirdiği güzide şahsiyetlerden biridir.Anadolu topraklarının fethedilmesin-de önemli katkıları olan bir komutandır. 1029veya 1033 tarihinde doğduğu rivayet edilir. İsmiMuhammed’dir. Babası Selçukluların HorasanMeliki Çağrı Davut Bey’dir. Çocukluğunda çokiyi bir eğitim görmüş, kuvvetli zekâsı ve üstünahlakı ile dikkat çekmiştir. Kendisine kahraman

    arslan anlamına gelen Alparslan lakabı verilmiş-tir.

    Çağrı Bey oğlu Alparslan’ı kendine veliahttayin ederek, kendi veziri Nizamü’l-Mülk’ü onaatabek tayin etti. Gençlik yıllarında özellikleGazneliler üzerine yapılan seferlere katıldı. 1060yılında babası ölünce Selçukluların Horasan me-liki oldu. Selçuklu sultanı Tuğrul Bey 1063 yı-lında vefat ettiğinde kendisinden sonra ÇağrıBey’in oğlu Süleyman’ın tahta geçmesini vasiyet

    etmişti. Ancak Selçuklu devlet adamları tahtaAlparslan’ın geçmesini istiyorlardı. Hacib Erdemve Yagısıyan, Kazvin şehrinde hutbeyi Alparslanadına okuttular. Bu duruma engel olmak isteyenvezir Amidü’l-Mülk, Melik Kutalmış’ın tahtageçmek için başkent Rey’e geldiğini duyuncaAlparslan’dan yardım istemek zorunda kaldı. Al-

     parslan, Kultalmış’ı Rey yakınlarında yendi. 27 Nisan 1064 yılında Selçuklu tahtına çıktı.

    Abbasi halifesi Kaim bi-Emrillah ona

    Adûdü’d–Devle (Devletin yardımcısı, dayanağı),Ebû Şücâ (cesaret babası) lakaplarını verdi.

    Devlet işlerini düzene koyduktan sonra; ilkseferini Gürcistan ve Doğu Anadolu üzerine yap-tı. Kars ve Ani gibi bölgenin önemli merkezlerinifethetti. Ermeni ve Gürcüleri itaat altına aldı. Ab-

     basi Halifesi ona Ebu’l Feth (Fetihlerinin Baba-sı) lakabını verdi.

    1065 yılında Cend ve Harezm üzerine sefereçıkarak bu bölgedeki Türkmenleri itaat altınaaldı. Kardeşi Melik Kavurd’un Kirman’da isyanetmesi üzerine onun üzerine yürüdü. Alparslan’ınüstüne geldiğini öğrenen Melik Kavurd af talepetti ve Alparslan tarafından kabul edildi.

    Selçuklu ordularının, 1065 yılından itibarenAnadolu içlerine kadar akınları artarak devametti. Doğu Roma İmparatorluğu üzerine özellikleAfşin, Gümüş-tekin ve Ah-met Şah gibiemirler başarı-lı akınlar yap-tı. Doğu Romaaldığı tüm ted-

     birlere rağmenSelçuklu akın-larını durdura-mıyordu.

    Sünni lereönderlik yapanSelçuklular ,

    Şiilerin liderikonumundaki

       H   A   Z   I   R

       L   A   Y   A   N  :   H    Ü   S   E   Y    İ   N   K   A   R   A   A   S   L   A   N

    Ayın Konusu

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    17/60

    17

    Mısır’daki Fatimilerle rekabete girdi.Sultan Al- parslan 1071 yılında Mısır’ı almak için sefereçıktı. Doğu Roma topraklarından geçerek bazıkaleleri aldı. Urfa kalesini kuşattı fakat bu ka-leyi almadı. Bunun üzerine Halep’e hareket etti.

     Nisan 1071’de Halep kalesini teslim aldı. Mısır’a

    doğru harekete geçti.Bu sıra Doğu Roma imparatoru Romanos

    Diogenes’in büyük bir ordu ile Anadolu içlerinedoğru ilerlediğini öğrendi. Derhal seferine sonvererek, Urfa, Diyarbakır, Bitlis yolu ile Ahlat’ageldi. Selçuklu öncü kuvvetleri Doğu Romaöncü kuvvetlerini Ahlat’da yendi. 26 Ağustos1071’de Doğu Roma ordusu ile Selçuklu ordusuMalazgirt’in doğusundaki Rahva ovasında sa-vaştılar. Hilal taktiği ile Selçuklu ordusu, ken-

    disinden üstün bir güce sahip olan Doğu Romaordusunu bozguna uğrattı. İmparator RomanosDiogenes esir alındı. Bu savaş neticesinde Ana-dolu topraklarında Selçuklu ordusunun önündedüzenli hiçbir güç kalmadı. Anadolu kapılarısonuna kadar Türklere açıldı. Birkaç yıl son-ra Türkler, Marmara ve Ege Deniz’ine ulaşarakKonstantiniyye önlerine geldiler. Bu Avrupa’da

     büyük bir korkuya sebep oldu. Doğu Roma im- paratorluğunun teşvikiyle dünya tarihinin seyrinideğiştiren haçlı seferleri başladı. Savaş sonunda;İmparator Diogenes ile anlaşma yapılmış olsa da,savaşta yenilen Diogenes’in Roma tahtından az-ledilmesi sebebiyle yürürlüğe girmedi.

    Batı sınırında sorunlarını çözen Alparslan,Türkistan seferine çıktı. Askerlerinin sayısı ikiyüz bin süvariden fazlaydı. Alp Arslan’ın adam-ları 20 Kasım 1072 günü Yusuf el-Harezmi adlıKarahanlı kale muhafızını huzura getirdiler. Yu-suf yanında sakladığı bıçakla sultanı yaraladı.

    Sultan yaralanınca şöyle dedi:

    “Her ne zaman düşman üzerine yürümekistesem daima Allah’tan yardım dilerdim. Dünbir tepe üzerine çıktığımda, askerimin çoklu-

     ğundan ve ağırlığından dolayı bana ayağımınaltındaki dağ depreniyor gibi geldi. Kendi ken-dime: “Ben dünyanın padişahıyım, bana kim

     galip gelebilir?” dedim. Bugün Allahü Tealabeni en zayıf kulu karşısında aciz bıraktı” deyipistiğfar etti (24 Kasım 1072). Merv Şehrinde top-rağa verildi. Tahta oğlu Melikşah geçti.

    Alparslan’ın mezarı Moğol istilası sırasındakayboldu. Türkiye tarafından mezarını bulmak

    için 2005 yılında başlatılan çalışmalar hala de-vam etmektedir.

    Sultan Alparslan, Anadolu’nun Türk yurduolmasının önünü açtı. Nizamiye medreselerininaçılmasıyla eğitime ve İslam dinine yaptığı hiz-metlerinin yanı sıra yiğitliği, merhameti, adaleti

    ve sadakati ile tanınan bir hükümdardı.

    malazgirt 1071

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    18/60

    18

    KORSANLIKTAN

    KAPTAN-I

    DERYALIGA 

      (        

    Barbaros Hayreddin Paşa

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    19/60

    19

    Denizcilik Tarihi

    Barbaros...

    B

    üyük Osmanlı Kaptan-ı Deryası... Esa-sen ismi ne Barbaros ne de Hayrettin’dir.Gerçek ismi Hızır olup, bir rivayete göre

    1478, başka bir rivayete göre de 1483 yılındaMidilli adasında dünyaya gelmiştir. Babası Ya-kup Ağa tımarlı sipahidir ve Fatih Sultan Meh-met 1462 yılında eski adı Lesbos olan MidilliAdası’nı fethederken Fatih’in komutasında savaş-mıştır. Ada fethedildikten sonra halkın Türkleş-tirilmesi için mübadele işlemi yapılır. Türkmen

     boylarından dürüst, çalışkan, Türk kültürünü ya-şayan kişiler aileleriyle beraber Midilli’ye yerleş-tirilir. Yakup Ağa ve ailesi de Midilli’ye getirilen

    ilk ailelerdendir.Yakup Ağa’ya Midilli Adası’nın Banava Köyü

    tımar olarak verilir. Evlenme vakti geldiğindeada sakinlerinden birinin kızı olan Katerina ileevlenir ve bu evlilikten dört erkek evlat dünyayagelir; İshak, Oruç, Hızır ve İlyas.

    Adada büyüyen dört kardeş, Yavuz SultanSelim’in ağabeyi Şehzade Korkut’un himayesin-de ticaret ile meşgul olup, Midilli’den Eğribozve Selanik’e ticaret yaparlar. Şehzade Korkut ile

    Şehzade Selim arasında başlayan taht mücadelesiister istemez kardeşleri de etkiler. Yapmış olduk -ları deniz ticaretini geride bırakarak İshak, Oruçve Hızır Reisler Midilli’den ayrılırken, İlyasevinden ayrılmayıp bir süre için ailesinin yanın-da kalır.

    Hızır Reis ve ağabeyi Oruç Reis beraberPreveze’den birer gemi alıp Tunus’un kuzeyinde

     bulunan Cerbe Adası’na gelirler.

    Oruç ve Hızır reisler, Cerbe Adası’na gel-

    dikten sonra, Tunus Sultanı Ebu Abdullah Mu-hammed ile görüşürler, Sultan’dan gemilerini vemürettebatlarını barındırmak için limanda yeristerler. Bunun karşılığında o devirde Akdeniz’inhâkimi olan Venedik ve İspanyol gemilerini yağ-malayacaklardır. İşte bu andan itibaren Oruç veHızır Reislerin bütün Avrupa’ya nam salacak veAkdeniz’i Türk Gölü haline getirip, tarihe geçe-cekleri “ Barbaros Kardeşler“ olarak yükselişleri

     başlar.

    Beş gemi ile denize açılan kardeşler, ilk se-ferlerinde Sardunya Adası açıklarında içerisinde

     bal, zeytin, peynir, demir ve buğday bulunan dörtdüşman gemisini içerisindeki 150 mürettebatıyla

     beraber ele geçirip Tunus’a dönerler.

    Barbaros kardeşlerin önlenemez yükselişini panikle takip eden İspanyollar, iyi donanımlı 10savaş gemisini kardeşlerin üzerine yollar. 10 ge-minin 4 tanesi ele geçirilir, kalan 6 gemi BecayeKalesi’ni kendisine siper yapar. Yaşanan çatışma-da Oruç Reis sol kolundan ağır yaralanarak kolu-nu kaybeder. Oruç Reis iyileşip bahar gelince, İs-

     panyolların zulmettiği Endülüslüler’i kurtarmakBarbaros kardeşlere düşmüştür. Kurtardıkları

    Ömrünü denizlere adayan sayısız kahramanlara saygılarımızla...

     Barbaros Hayreddin Paşa’nın Sancağı

       H   A   Z   I   R   L   A   Y   A   N

      :   Ş   A   H    İ   N   C    İ   G   A

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    20/60

    20

     binlerce Müslüman’ı Tunus ve Cezayir’e taşırlar.

    K ı ş ıC e z a y i r ’ d egeçirir ve ha-zırlık yapar -lar, baharda

    12 gemi ileSicilya açık -larına hareketederler. Başa-rılı bir sefersonrası eldeettikleri gani-

    metleri, Muhyiddin Pîrî Bey (Piri Reis) komuta-sındaki 6 gemilik lo ile İstanbul’a, Yavuz SultanSelim’e gönderirler. Hediyelerden çok memnun

    kalan Sultan, Piri Reis ve leventlerine değerli he-diyeler verir. Barbaros ve Oruç Reis’e de iletil-mek üzere altın yaldızlı 2 gemi, elmas kabzalı 2kılıç, hil’atlar ve sorguçlar hediye eder.

    Padişah’ın gönderdiği büyük hediyeler için bir merasim düzenlenir. Bütün Tunus erkânınınönünde Piri Reis tarafından Barbaros’a kılıç ku-şatılıp, hil’at giydirilir. Ertesi gün Padişah hedi-yesi olan altın yaldızlı gemilerine binip İspanyolişgalindeki Becaye Kalesi’ne çıkarmayaparlar.

    Kaleyi zorlanmadan alırlar.Bu sırada Oruç Reis, İspanyol işgalinde olan

    Cezayir şehri halkına yardıma gider. Şehrin bü-yük kısmını ele geçirir (1516) ve Cezayir Sultanıilan edilir. Şehrin yönetimini Barbaros ile payla-

    şır. Oruç Reis şehrin batı kısmını yönetir -ken, Barbaros ise do-ğuyu yönetir.

    Ülkenin en bü-

    yük ikinci şehri olanTlemsen halkı İs- panyol işgali sonucuayaklanarak OruçReis’e bağlılıklarınıilan ederler. BöyleceOruç Reis savaşma-dan şehri almış olur.

    İspanya Kralı’nınemriyle harekete ge-

    çen Vahran ValisiDiego de Cordoba 35 bin askerle Kal’atü’l

    Kılâ’yı kuşatır. Oruç Reis burada öldürülür.

    Oruç Reis’ten sonra Cezayir Sultanı olan Bar - baros, Hacı Hüseyin Ağa liderliğinde bir heyetiİstanbul’a göndererek Cezayir’i Osmanlı’ya bağ-lamayı talep eder. Tekli memnuniyetle kabuleden Yavuz Sultan Selim, Barbaros’u Cezayir

    Beylerbeyliği’ne atar (1519).İlerleyen zamanda, Barbaros’un leventleri; Ca-

    labria, Castignano, Spartiveno,Messina Limanı,Campania kıyıları gibi pek çok stratejik noktayasaldırıp ganimet toplarlar. Kısa zamanda zengin-leşen Cezayir ise artık “Türklerin Hindistan’ı”olarak anılmaya başlar. Barbaros’u durdurabil-mek için İspanya İmparatoru Şarlken büyük birmeclis toplar ve Avrupa’nın en iyi kaptanı And-rea Doria’yı İspanya Donanma Komutanlığı’na

    getirir. Bu esnada Tahtta olan Kanuni SultanSüleyman, Barbaros Hayreddin Paşa’yı Kaptan-ıDeryalığa (Deniz Kuvvetleri Komutanlığına)atar.

    Tarihin en büyük deniz savaşı, Andrea Doriakomutasındaki Müttek Avrupa Donanması’nınharekete geçerek Türklerin elindeki PrevezeKalesi’ni kuşatmasıyla 25 Eylül 1538’de ilen

     başlar. Preveze açıklarında her iki tarafın do-nanması kendi savaş düzenleri içinde birbirleri-

    ne doğru yaklaşırken, kuzeyden Türklerin aley-hine çok sert rüzgâr esmektedir. Levendlerininmorallerinin bozulduğunu gören Barbaros, ikiayet yazdırıp geminin iki tarafına astırır. Rüzgârdinerek Türk Donanması lehine esmeye başlar.Rüzgârın ters dönmesiyle yalnız yelkenle hare-ket edebilen Haçlı Donanması’nın ön saftaki ağırgemileri hareketsiz kalınca Andrea Doria, önde-ki büyük gemileriniden top ateşi başlatır. Fakatkalyonlardaki büyük topların menzili kısa oldu-

    ğundan, bütün mermiler denize düşer. Barbarosemriyle hücuma geçen Türk Donanması uzunmenzilli toplarıyla karşı tarafın gemilerini delikdeşik eder. İki taraftan toplam 120 bin kişinin ka-tıldığı savaş sonunda 30 bin mürettebatı ölen haç-lı gemilerinden 128 tanesi batırılırken, 29’u da 2

     bin 775 personeliyle birlikte esir edilir (PrevezeZaferi 27 Eylül 1538).

    Osmanlı donanmasında, dönemin şartlarınagöre Akdeniz’e en uygun olan, hızlı manevrayapmaya elverişli kadırgalar dönemi zirvededir.

    İspanya İmparatorluğu’nun Avrupa’daki en büyük iki rakiplerinden biri olan Fransa, İspan-

     Barbaros Komutasındaki Osmanlı Donanması

    kaptan-ı derya

     Nigari’nin yapmış olduğu Hay-reddin Paşa Portresi

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    21/60

    21

    yollara karşı Osmanlı’dan yardım ister. Sultan’ınemriyle gidilen ve İspanya’nın 8 ayda barışazorlandığı “Fransa Seferi” Barbaros HayreddinPaşa’nın son seferi olur. Kaptan-ı Derya son 2 yı-lını İstanbul’da geçirir ve Beşiktaş’taki konağın-da 4 Temmuz 1546 günü vefat eder. Onun ölümü

    için “Mate reisü’l-Bahr-Denizin reisi öldü” denil-miştir.

    Barbaros Hayreddin Paşa âlim ve cesur birkomutandı. İri yapılı ve kumral tenliydi. Saçı,sakalı, kaş ve kirpikleri gürdü. Ömrü denizlerdegeçtiği için, Rumca, Arapça, İspanyolca, İtalyan-ca ve Fransızca gibi Akdeniz dillerine son derecehâkimdi. Vefatından sonra Kaptan-ı Deryalığa,Sokullu Mehmet Paşa getirilmiştir.

    Osmanlı Devleti’nin 19. Kaptan-ı Derya’sı

    olan Barbaros Hayreddin Paşa, devletin sınırla-rını Fas’a kadar uzattı. Beşiktaş’ta bir medreseinşa ettirdi. Serveti ile İstanbul’un birçok semtinehanlar, hamamlar, konaklar, evler, değirmenler,fırınlar yaptırdı. Zaferlerle dolu savaş hayatın-da eline hazineler değerinde servet geçtiği halde

     bunları sürekli dağıttı.

    Barbaros Hayreddin Paşa, kendini deniziseyrederken gören dostlarına “Öldüğüm zaman

     beni deniz sesi işitilebilecek bir yere defnediniz”

    diye vasiyet etmiştir. Naaşı, sağlığında yaptırdı-ğı İstanbul’un Beşiktaş’taki medresenin yanında bulunan türbesine defnedilmiştir.

    kaptan-ı derya

    Zühtü Müridoğlu ve Ali Hadi Bara’nın birlikte 2 yılda (1941-

    943) tamamladıkları 1944 yılında Beşiktaşta dikilen BarbarosHayreddin Paşa Anıtı

     Barbaros Hayreddin Paşa’nın Türbesi

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    22/60

    22

    Ayın Konusu

    Tarihi, galibiyetlerle dolu şanlı ordumuzun,içinde bulunduğumuz Ağustos ayında

     birçok büyük zafere imza attığını yapı-

    lan etkinliklerle idrak ediyoruz. Bu zaferlerinen önemlilerinden biri de Mohaç Meydan Mu-harebesinde kazanılan zaferdir. Mohaç, KanuniSultan Süleyman’ın bizzat yönettiği öncesi vesonrası ile incelemeye değer son derece önemli

     bir zaferdir. Muharebe ile ilgili fazla detaya gir -meden temel bilgileri sizlere sunup, birlikte hafı-zamızı yokladıktan sonra yazımızın ana konusuolarak tasarladığımız savaşın yansımaları, so-nuçları ve bu güne kadar silinmeyen izlerini ele

    almak istiyorum.Osmanlıların Rumeli’ye geçtiği 1353 yılın-dan sonra Macarlar, sürekli olarak OsmanlıDevleti’nin karşısına Katolik Dünyası’nın tem-silcisi olarak çıkmış ama hiçbir savaşta galipgelememiştir. 1521’de ise Belgrad’ın OsmanlıDevleti’nin eline geçmesi onları hayal kırıklığınauğratmıştır. Osmanlı Devleti’nin Balkanlardakiönemli Uç Beylerinden Malkoçoğlu Bali Bey’inKanuni’ye Macar topraklarının alınmasını öner -

    mesiyle başlayan sefer hazırlıklarının asıl sebebi;Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu karşısındayenilen Fransa’nın, Osmanlı’yı Macarlara karşı

    kışkırtması, gücü artan Roma-Cermen İmpara-torluğuna Kanuni’nin kesin bir darbe vurmakistemesidir. Macarların Habsburglara (Avustur -

    ya) yanaşması ve uyarıları dikkate almamasıKanuni’ye askeri güç kullanmaktan başka seçe-nek bırakmamıştır.

    Savaşa Osmanlı Devleti sadece KırımHanlığı’ndan destek alarak girerken, MacarKrallığı ise Hırvatistan ve Lehistan Krallıkları,Bohemya ve Bavyera Prenslikleri ile Kutsal Ro-ma-Cermen İmparatorluğu ve Papalık Devleti ilestratejik ve askeri ittifak yaparak girmiştir.

    Tarihler 29 Ağustos

    1526’yı gösterdiği günü sa- bah namazından sonra or -dusunu teftiş eden SultanSüleyman’ın Osmanlı San-cağı altında yaşlı gözlerleellerini gökyüzüne açıp;

    “Yâ Rabbî! Kudret vekuvvet senden! İmdât ve hi-maye senden!

    Ümmet-i Muhammed’e

     yardım et”diyerek dua ettiği, asker -

    2 SAATTE KAZINAN 600  YILLIK İZ

     Hans Eworth/Muhteşem Süleyman

       H   A   Z   I   R   L   A   Y   A   N  :   M

       E   H   M   E   T   K   O   R   K   M   A   Z

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    23/60

    23

    mohaç 1526lerine “ Ölürsek şehîd,kalırsak gâzi... Gayri

     göreyim sizi...” gibimotive edici sözlerleson mesajını verdiği

     bildirilir.

    Mohaç Ovasındakarşı karşıya gelen or -duların başında batılı-ların tabiriyle Muhte-

    şem Süleyman ve II.Layoş bulunuyordu. OsmanlıOrdusunda bulunan ve o güne kadar Avrupa’dahiç görülmeyen seyyar toplar ve tüfekler sayesin-de tarihte ender görülecek şekilde savaş 2 saatte sonuçlandı. Kan gölüne dönen ovada Macar as-kerleri bozgun şekilde dağılırken, onlarla birlikte

    kaçmaya çalışan Macar Kralı II.Layoş bataklıktaatından düşmüş, üzerindeki altın kaplama zırh ile birlikte boğulmuş, esir alınan tüm Macar soylu-ları savaş alanında idam edilmiştir.

    Savaştaki hezimeti duyan Macar halkının şeh-ri terk etmesi Budapeşte’ye gelen Kanuni’nin azkişi tarafından karşılanmasına ve şehrin anahta-rının Yahudi bir tüccar tarafından alınmasına se-

     bep olmuştur. Artık Macaristan’da 150 yıllık birOsmanlı dönemi başlamıştır. Budapeşte ve Pecs

    şehirlerinde birçok cami, türbe ve tekke inşa edil-

    miştir. Şehrin en büyük kilisesi St.Mattihas baş-ta olmak üzere birçok kilise camiye çevrilmiştir.İşte bütün bu eserlerle birlikte orada görev yapanidarecilerimiz ve din adamlarımız Türk-İslamKültürünü bir daha silinmemek üzere bölgeyekazımıştır.

    Osmanlı hakimiyetinin sürdüğü yüz elli yıl-lık dönem bittiğinde, Macarlar Osmanlı izlerinisilmek için harekete geçerek Budapeşte’deki tümcamileri kiliseye çevirmişler, tekke ve türbeleriyıkmışlarsa da Osmanlı izlerini tamamen silme-ye muvaffak olamamışlardır. Bu izleri belirtmekgerekirse;

    -Osmanlılarla beraber bölgeye gelen ve Ma-carlarca da çok sevilen Gül Baba Türbesine do-kunulmamış, türbenin bulunduğu tepeye GülTepe ismi verilmiştir.

    -2010 Avrupa Kültür Başkenti Pecs şehrinde,Macaristan’da açık olan tek cami Yakovalı Ha-

    sanpaşa Cami ve yanında Mevleviliğin anlatıldı-

    ğı bir tekke mevcuttur.

    -Budapeşte Ulusal Müze’de savaş ve Kanuni

    ile ilgili birçok eser sergilenmiştir. Macar UlusalGalerisi’nde ise Kral Layoş’un attan düşüşü tas-vir edilmiştir.

    -Savaşın gerçekleştiği Mohaç Ovasında biranıt bulunmaktadır.Anıtı çevresinde ölen 15 binMacar askeri anısına 15 bin gümüş kemik bulun-

    maktadır. Savaş çeşitli video ve gösterilerle zi-yaretçilere anlatılmaktadır. Macarların savaştansonra dağılması, dağınık haldeki ahşap heykel-lerle tasvir edilmiştir. Osmanlı canavara benze-tilerek gaddarlığı işlenmiş ve Kanuni kafa kesen

     bir hükümdar olarak tasvir edilmiştir.

    Bu bilgiler eşiğinde bir değerlendirme yapa-rak yazımı sonlandırmak istiyorum. Ülkelerinkaderini ve tarihin akışını değiştiren olaylar var -dır. Mohaç Muharebesi de Macarların tarihini ta-

    mamen değiştirmiştir. Bu savaş bizim tarihimizaçısından çok “şanlı bir zafer”  olarak anılırken,Macarlar tarafından “tarihin en kara günü”  ola-rak hala hüzünle anılmaktadır. Burada bizim buzaferi çocuklarımıza gururla anlatmamız ne ka-dar doğalsa, Macarların da o günü hüzünle an-maları o derece doğaldır. Yalnız ne başarılar çokabartılıp diğer milletler rencide edilmeli, ne deaslı astarı olmayan betimlemelerle kazanan tarafinsan dışı varlıklar olarak gösterilmelidir. Ancak

    tarihi birçok zaferle dolu olan milletimize kıs-

    kançlık ve düşmanlık besleyen toplumlar bugünde boş durmamakta bir fırsatını bulup öçlerinialmaya çalışmaktadırlar. Biz bu gibi düşman top-lumların politikalarına ancak kardeşlik duygusuiçinde birlikteliğimizi sağlayarak en iyi cevabıverebiliriz.

     Bertalan Székely/ Mohaç Muharebesi

     Bertalan Székely/ Kral II.Layoş’un Cesedinin Çıkarılışı

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    24/60

    24

    anadolu anlatıyor

    Anadolu bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış,

    Bağrından bir çok değerli komutan, ilim adamı ve alim çıkarmış bircoğrafyanın genel adıdır.Aslına bakacak olursak, şu anki sahipleri olan bizlere vatan olan bu

    toprakların değerini ne kadar biliyor ve onu ne kadar anlıyoruz?  

    Beraber ona kulak vermeye ne dersiniz ?  

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    25/60

    25

    anadolu anlatıyor

    Ben Anadolu’yum; yüzyıllardır bağrımda bir çok medeniyete ev sahipliği yaptım,nice yiğitler, nice bilim adamları yetiştir -dim. Ben Anadolu’yum; ana gibi sevecen, babagibi merhametli. Bugün size evlatlarımdan biri-ni, Herodot’u anlatacağım.

    MÖ 5. yy. da Antik Çağ olarak adlandırılandönemde topraklarımın batı kısmında, Yunan

    şehir devletleri, topraklarımın doğu kısmındaise bana komşu olan, her gün güçlenen, istila-cı ve yayılmacı bir politika izleyen büyük Persimpatorluğu bulunuyordu. Herodot böyle bir za-manda, Karia kenti olan ve Tiranlıkla yönetilenHalikarnasos’ta (Bodrum), yüksek tabakadanzengin bir aile olan Lyxes ve Dryo’nun oğulla-rı olarak dünyaya geldi. Ardından Theodorosadında bir erkek kardeş aileye katıldı. Ailesininvarlıklı olması, amcası Panyasis’inde siyasetçi

    ve aynı zamanda şair olması iyi eğitim almasın-da önemli rol oynadı. Panyasisin Halikarnosostiranı Lygdamise karşı başlattığı ve ölümüylesonuçlanan ayaklanma girişimi sonrası doğdu-ğu toprakları terk etmek zorunda kaldı. Bu olayHerodot’un Yunan kentlerinde “Bağımsızlık uğ -runa zorbalığa baş kaldıran yurtseverlerdenbirisi”   olarak tanınmasını sağladı. Bu zorunluterkediş, Samos Adası’na yerleşmesiyle yeni baş-langıçlara doğru yol aldı.

    Bu sıralarda Pers ve Yunan şehir devletleri-

    nin savaşı beklendiği gibi, şehir devletlerinin bir bir Pers istilasına uğramasıyla sonuçlandı. Perskralı Kyros, Lydia kralı Kroisos’a son darbeyivurdu. Bağrımda yeni bir medeniyetin tohumlarıyeşermeye başladı ve bu medeniyet daha sonraHelenistik dönem olarak adlandırıldı. Artık Ti-ranların yerine Pers imparatorluğunun Satrap adıverilen yönetici valileri, kendi krallarının adınakanun koyucu ve uygulayıcı olarak boy göster -meye başladı. İşte bu büyük savaşları Herodot’unyazdığı metinler sayesinde günümüzde okuyup

     bilgi sahibi oluyorsunuz.

    Herodot keşif yolculuklarına yerleşmiş oldu-ğu Samos Adası’ndan çıkmak suretiyle başladı.Sırasını tam olarak bilemediğim şekilde Karade-niz bölgesi, Kyrene, Lydia, Media, İran, Fenikehatta Mısıra kadar gitti. Gittiği yerlerde halkla

     bütünleşip onları dinliyor, bilginleriyle sohbetler

    ediyor hatta resmi yazıları inceleyip not alıyordu.Öyle ki Kserkses ordusunun asker sayısı (KitapVII, bölüm 184)*ya da Plataia savaşındaki Yunan

     birliklerinin asker sayısı (kitap IX,bölüm 28)*hep onun yaptığı çalışmalar sayesinde bugünlereulaştı. Yaptığı çalışmalar sonucu ortaya çıkardığıHERODOT TARİHİ  kitabı insanlığın elindençıkmış ilk büyük Tarih kitabı olarak karşımızdaduruyor ve Tarihçilerin yolunu aydınlatıyor. He-rodot Tarihi MÖ 440 yılında Atina’da ünlü devlet

    adamı Perikles’in teşvikleriyle yazıldı. Helenis-

    tik dönemde İskenderiyeli bir yayıncı tarafın-dan titizlikle dokuz kitaba bölündü. İlk üç kitapAsya’da, ikinci üç kitap Avrupa’da, son üç kitapise Yunanistan’da geçen olayları anlatacak şekil-de düzenlendi.

    Herodot ünlü Romalı hatip ve yazar Cicero ta-rafından tarih yazarlarının babası olarak tanım-landı ve Latince “ Pater historie (Tarihin Babası)“ ünvanı verildi.

    Herodot Perikles öncülüğünde Yunanistan’dakurulmakta olan Thurium’a Atinalılarla birliktehareket etti. Bu seyahatle İtalya ve Sicilya’yı gör -me ve tanıma imkanı buldu. Thurium’da yaşadığısüre içerisinde “İzahlar ve Keşier”   (HistoriesApodexis) isimli kitabını İon lehçesi ile yazdı.MÖ 425 yılında, 59 yaşındayken benden uzak -larda, Thurium’da hayata gözlerini yumdu.

    Bağrımdan çıkan bu büyük tarihçi, gözleriniyine doğduğu topraklarda kapamak ister miydi

     bilmiyorum ama ben onu seve seve kabul eder -dim.

    Ben Anadoluyum bağrımdan nice büyük ta-rihçi ilim adamları çıkardım çıkarmaya da de-vam ediyorum. Yeter ki beni anlayın, iyi okuyunve sizi sevdiğim gibi beni sevin. Size Herodot’unözdeyişleriyle veda ediyorum. Hoşçakalın…

     “İnsan tanrısal kaderin oyun topudur.”

    “İnsan kaderine mahkum olmuştur ve ölümlü-dür ve bununda bilincindedir.”

    “Hiç kimse barış yerine savaşı seçecek kadaraptal değildir.”

       H   A   Z   I   R   L   A   Y   A   N  :   F   A   T    İ   H   Y   U   R   T   T   A   Ş

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    26/60

    26

    Bugüne kadar 26 Ağustos Büyük Taarruzve 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Mey-dan Muharebesi ile ilgili savaşın planları,haritalar söyleşiler anılar dâhil her şey yazılmıştı.Tam da artık anlatılacak yeni bir şey yok derken;Atatürk’ün kendi defterlerindeki bazı notlar açı-ğa çıkarılınca, başka bir açıdan yorumlama fır -satını yakalamış oldum. Savaşı ele almadan önce

     birkaç hususu açıklamayı, konun anlaşılabilmesiaçısından ihtiyaç görmekteyim.

     Büyük Komutanın, Büyük Ordusunun, BüyükSonu

    Öncelikle Atatürk’ün, henüz harp akademi-sindeyken tarihteki komutanların hayatlarınıve savaşlarını okuduğunu biliyoruz. Bunlardan

     birisi de hiç şüphesiz Napolyon’dur. Gazi’nin Napolyon’a karşı olan saygısını not defterlerinin birine düştüğü şu paragraftan anlıyoruz;

    -“Napolyon; yıldırımlardan müteşekkil birmeşimeden saha-i âleme düşmüş bir dâhidir. Ha-yatı top tüfek sadâlarıyla aks–i endâz bir sima...Kanlı derelere sahne-i cereyân olmuş bir zemîn

    ikbâl bulutlarına bir düşman ufuklar arasındangeçti. Lâkin heyhat dünyada, en az devâm edensaâdettir. Bu parlak cihânın parlak güneşi olan o

    koca kumandanın Bahr-i muhîtin emvâc-ı siyahı-nın müdhiş darbeleri altında inleyen bir kara par -çasında itmâm-ı enfâs ettiğini görmek ne mâtemi

     bir hâldir”. (Ali Mithat İnan - Atatürk’ün NotDefterleri - Gündoğan Yayınları)

     Napolyon’a bu kadar saygı duyan talebe Mus-tafa Kemal, onun yenilmezlik unvanını elindenalan, Rusya seferinden ne kadar etkilendiğini dedüşünmek gerekir. Napolyon yeniden Kıta Siste-mine dâhil etmek maksadı ile yaklaşık 600 binkişilik bir orduyla Rusya seferine çıkmıştır. Rus-ların sistemli geri çekilme taktiğinin başarısı so-nucu, Napolyon’un büyük ordusu imha edilmiş,

    kendisi de beraberinde ki 1500 asker ile savaşı bırakarak geri dönmüştür (24 Haziran-30 Aralık1812). Napolyon’un bu yenilgilisinin sebeplerin-den en önemlisi; Fransa’dan uzakta olan ordu-sunu ikmal edememesidir. Avrupa savaşlarındakullanmış olduğu savaş taktiği olan, düşman ül-kesinde işgal ettiği yerlerde ordusunun eksikle-rini tamamlayarak ivedi ve süratli hareketi, Rus-ların Moskova’yı yakması sonucu işlevselliğinikoruyamamış, Napolyon’un birliklerine barınma

    ve yiyecek bulma imkânı tanımamıştı. Büyükkomutanın Grande Armée’si, Rus gönüllü birlik -lerinin, köylülerin ve soğuğun da yardımıyla yok

    26 AĞUSTOS BÜYÜK TAARRUZ ve 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

       H   A   Z   I   R   L   A   Y   A   N  :   A   L    İ   K   A   Y   A

    Ayın Konusu

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    27/60

    27

    edilmiştir. Napolyon’un bu savaşta, yarım milyo-na yakın savaşçısını kaybettiği söylenir.

    Sürat Birlikleri

    Açıklamak istediğim bir diğer konu ise, Mus-tafa Kemal’in kuvvetlerinin sayısına baktığımızzaman görüyoruz ki, sadece tek bir kalemde yu-nan ordusundan üstündür. Savaşın gidişatı ve so-nucunda etkisi olan bu üstünlük; atlı birliklerdir.26 ağustos 1922 günü “5.282 Türk süvarisinekarşı 1300 Yunan süvarisi” (Belgelerle Türk tari-hi dergisi, Editions 28-31, Menteş Kitabevi, 1999,sayfa 35) savaşa sürülmüştür. Mustafa Kemal’in

     bunu bilinçli olarak yaptığını düşünmek gerekir.

    Çünkü daha önce tutmuş olduğu 20 numaralı notdefterinde;

    -”Süvari tabyası; Hareket kabiliyyeti ve ateşkuvvetine müstenîd olmalıdır (dayanmalıdır).

    -Süvâri muhârebeden evvel bir vâsıta-imüdâfaa, muhârebeden sonra bir vâsıta-i taar -ruzdur:

    - Ateş, süvâri muhârebesinin belli başlı vekat’i bir nişanesidir” (göstergesidir) Nisan 1922“.(Ali Mithat İnan - Atatürk’ün Not Defterleri -

    Gündoğan Yayınları)Almış olduğu bu notlar sonucu, süvariler ile

    yapılan savaşları tetkik ettiği ve muharebedekiönemi hakkında kirler edindiği bir gerçektir.

    Büyük Taarruz öncesi yapılmış palana göresüvari birliğinin üstüne düşen görev; “5.Süva-ri Kolordusu, üç süvari tümeniyle Çiğiltepe ileToklusivrisi arasından Ahır Dağlarını aşarakYunanlıların batı kanadını kuşatacaktı (Türk İs-

    tiklal Harbi, 1968: 16)”. Sabah saat 10.00’a doğru

    dağları aşarak düzlüğe inen üç tümenin harekâtıYunanlıları şaşkına çevirdi (BAL, 2007: 206).

    Süvari Kolordusu, bir tümeni ile Kırka’ya ve Çi-ğiltepe gerisine taarruz etti. İki tümeni ile de Dü-zağaç ve Balmahmut’a gitti, Başkimse’de Yunantaarruzlarını püskürttü. İzmir-Afyonkarahisardemiryolunu tahrip etti, telgraf hatlarını kesti vegeceyi ovada geçirdi. Türk süvarilerinin bu hare-ketleri Yunanlılarda moral bozukluğuna ve kor -kuya yol açtı (GÖRGÜLÜ, 1992: 22).” Görüldüğüüzere süvari kolordusunun asli görevlerinden biride Yunan hatlarının gerisine sızarak ikmal yolla-

    rını kesmek böylece mühimmat ve erzak tedariketmesini engellemektir.

     Anadolu’da Ölümcül Yunan Uykusu

    Büyük taarruz ile ilgili Türk ordusunun İmha planını anlatmadan önce Mustafa Kemal’in Yu-nanlılar hakkında ki düşüncelerini de öğrenmekgerekir.

    Yine 18 numaralı not defterinden öğrendiği-mize göre Atatürk ;

    -“Ekâlliyetler servet ve sâmân içinde idi. Kardeş gibi geçiniyordu. Bunları câni yapankimdir?” Diyerek azınlıkların davranışlarınıduygusal olarak anlamaya çalışırken,

    -“Tarih, İngiltere Hükûmeti’nin böyle gü-lünç bir teşebbüse rapt-ı ümid etmesini (umutbağlamasını) hayretle kaydedecektir. ”Maskarabir kavmi, Türkiye’yi istilâ ettirerek cihangir

     yapmak”

    -“Tahribât, 3,5 sene evvel İngiliz Visamira-li geldi, bizi iğfal etti. Yunanlılara teslim etti.

     Rıhtımda boğazlandı, zevkle seyretti” 

    büyük taarruz

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    28/60

    28

    -“Ölmez bu vatan. Batar Yunanistan.”   (Ali Mithat İnan - Atatürk’ün Not Defterleri - Gün-doğan Yayınları)

     Notları ile de Yunan askerlerine ve devletine,Türk ve Müslüman ahaliye yaptıklarından dolayıduyduğu kırgınlığı belli etmekteydi.

    Mustafa Kemal, İngilizlerin savaşa müdaha-lesini tehlikeli gördüğünden Yunan ordusunayapacağı taarruz ve imha planını gizli tutmaktakararlıydı. Yapılan hazırlıklar büyük bir gayretlesavaşın gerçek hamisi İngilizlerden saklanmak -taydı. Çünkü; İngiliz gizli servisinin, ne yapıp ya-

     pıp, Büyük Millet Meclisi’nin içine kadar sızdığı,hatta gizli oturum tutanaklarının bile Londra’yagönderildiği; gizli kalması gereken bilgileri sak -lamanın ne denli zor olduğu biliniyordu (Sadi

     Borak, “Mustafa Kemal Büyük Taarruz Günü-nü Bütün Dünyadan Nasıl Gizli Tuttu?”, Atatürk

     Araştırma Merkezi Dergisi, S.17, C.V1, Mart1990) Yunan ordusu da cephe hattında adeta uyu-tulmaktaydı.

    “.... her gün başarıyla gelişen saldırılarımı- zı resmi bildirimlerle önemsiz savaşlarmış gibi gösteriyorduk. Amacımız durumu elden geldi - ğince düşmandan gizlemekti. Çünkü, düşmanordusunun tümünü yok edeceğimize inancımız

    vardı. Bunu anlayıp düşman ordusunun tümü-nü yıkımdan kurtarmak isteyeceklerin, yeni gi -rişimlerine yol açmamayı uygun gördük” .(a.g.e.,

     s.494.)  Olaylar gazetelerde basit çatışmalar gibigösterildi. Ağustos’a kadar yayınlanan haberlerdaha çok, çeşitli mıntıkalarda “keşif çatışması” olduğu biçimindedir. Özellikle de, Kocaeli, Sa-

    rayköy, Aydınmıntıkalarındave Afyon cep-

    hesindeki ça-

    tışmalar halkasürekli duyurul-maktadır. (Ha-kimiyeti Milliye,“20,22,23,24,27

     Ağustos 1922).Ordunun saldı-rısını gizlemekiçin, gazetelerdeGazi Mustafa

    Kemal Paşa’nın bir çay ziyafeti

    vereceği belirtilirken; yine başka bir haberde deordu birlikleri arasında futbol karşılaşması yapı-lacağı belirtiliyordu (Türk Devrim Tarihi -1- Doç.

     Dr. Kemal Arı – 5. Baskı).

    Yunan kuvvetlerinin taarruzdan hiç haberiolmadığını tam manası ile bir rehavet uykusun-

    da olduğunu ise; General Trikopis 25/26 Ağustosgecesi Afyonkarahisar’da düzenlenen bir baloyakatılmış olması (BAL, 2007: 206)  ve Yunan or -dusu başkomutanı Hadzianesti taarruz haberini26 Ağustosta Yunanistan’dan vapura binerkenöğrenmiş olmasından anlıyoruz (İncedayı, 1341;215).

     Planlanan Son

    Mustafa Kemal Sakarya zaferinden sonra yap-mayı tasarladığı imha planını, orduyu tertip ve

    mühimmat tedariği maksadı ile bir müddet daha bekletmiştir. Plan zaferden bir sene sonra, 26Ağustos günü sabah saatlerinde, cehennemi an-dıran bir taarruz ile başlayacak ve bu sahne iler -leyen günlerde Yunan ordusunun düşeceği duru-mun da bir önsözü olacaktır.

    Savaş esnasında Başkomutanın aklında tek bir

    şey vardır oda Yunan ordusunun imhası. Sabahkarşı savaş yok edici bir Topçu ateşiyle başlaya-caktı. Gazi’nin yaveri Muzaffer Bey yanına gele-rek, topçuların elinde bulunan cephanenin mik -tarı hakkında bilgi vermeye başladı. Plana göre,saldırıda önce Türk topçusunun düşman mevzi-lerini bombardıman etmesi tasarlanmıştı. Eldekisınırlı cephane ile Türk topçusu saldırı başladı-ğında üç dört saat boyunca sürekli ateş edebile-cekti (Türk Devrim Tarihi -1- Doç.Dr. Kemal Arı

     – 5. Baskı).

    Mustafa Kemal’in Yaveri Muzaffer Kılıç, oanlarda Atatürk ile aralarında geçen konuşmayı

    büyük taarruz

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    29/60

    29

    30 Ağustos Zaferine ait hatıralarında şöyle nak -leder:

    “Topçularımız tesir ateşine geçiyorlar. Şarap-nellerin yerini ihtiraklı tane ve tahrip mermile-ri almaktadır. Piyademiz siperlere yaklaşmaküzere. Düşman topçusu mânia ateşine başlıyor.

    Topçularımız tahrip ateşiyle düşman tahkimatı-

    nı havaya uçuruyor. Kalecik Sivrisi yanmaktadır.Fakat topçularımızda bir endişe... Tonlarca cep-hane su gibi akıp gitmektedir. Bir aralık cephanevaziyetini soran Başkumandan da, aldığı cevap-tan üzüntülü... Büyük bir soğukkanlılıkla emre-diyor: - Tek mermi kalıncaya kadar ateşe devamedilecektir! Cephane ikmâlimizi düşmandan ya-

     pacağız.”

    Düşmanın arkasına sızan Türk süvarileri Yu-nan ordusuna korku salarken aynı zamanda tak -viye ve ikmal denemelerinin önüne geçiyordu.30 Ağustosta Türk ordusunun hücumları ile eri-yen kılıç artıkları geri çekilmeye başlayınca 30Ağustos 1922 günü, Batı Cephesi Komutanınınsaat 06.00’da ordulara gönderdiği emirde şöyledeniyordu: Orduların görevi; Aslıhanlar MeydanSavaşının bütün kuvvetleriyle ve hızla sonuçlan-dırılması, Dumlupınar’ın çabucak düşürülerekdüşman çekilme yollarının tamamen kesilmesi

    ve İzmir doğrultusunda kovalamanın aralıksızsürdürülerek kurtulmuş olması umulan dağınıkdüşman kollarının da savaşa ve teslime zorlan-masıdır”.(Mahmut Goloğlu Milli Mücadele Tarihi

     – IV Cumhuriyete Doğru (1921-1922) Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 2006) Düşmanı, takip

    ve imhanın devam edeceğini Türk uçağının attığıRumca şu bildiriden öğreniyoruz: “Yorgunluktan

     bitap kalan Yunan askerleri her yerde teslim olu-yor. Her tarafınız sarılmıştır. Kaçama yacaksı-nız.” (Hakimiyet-i Milliye, “Zalim Kumandan ve

     Asker S. 4-9, 1922).

    Aman vermeyen takip sonucu Türk piyadeleride Süvarilerle beraber aynı gün İzmir’e girdiler.Böylece Türk birlikleri muharebe ederek her günortalama 50 km yaklaşık olarak toplam 450 km

    ilerlemiş oldu. Türk ordusu, 14 Ağustos’tan beriher gün yürüyüş yapmış ve 5 gün muharebe et-miştir (Dr. Selman Yaşar- Sosyal Bilimler Dergi-si Cilt:10 Sayı: 2 Ağustos 2008)

    Yukarda anlattığım başlıklardan yola çıkarak,Büyük taarruzu tekrar kurgulayacak olursak;Mustafa Kemal, Yunan ordusunu, Napolyon’unordusuna karşı savaşan Ruslar gibi, önceAnadolu’nun içlerine doğru çekmiş, Napolyon’undüşmüş olduğu tuzağı uygulayarak, onları ana

    ikmal merkezlerinden uzaklaştırmıştır. Savaşesnasında da Yunan ordusunun kullandığı ikmalmerkezlerini vurarak orduyu yiyecek ve mühim-mattan yoksun bırakmıştır. Bundan sonra pla-nın ikinci kısmına geçen Başkomutan MustafaKemal, bu sefer kendisinden överek bahsettiği

     Napolyon’un savaş taktiğini kullanmış, süratlimanevralar ile askerin ikmalini savaş meydanın-dan yaparak, Yunan ordusunu 15 gün içinde yoketmiştir.

    Atatürk vefat ettiği ve konu ile ilgili henüz bi-linen bir kaydı olmadığı için sonuç bölümü sade-ce bir kurgudan ileri gitmeyecektir. Fakat savaşanlattığım şekilde gelişmiş olsa bile, bu MustafaKemal’in dahi bir komutan olduğunun ispatıdır.Daha önce sadece kitaplardan okuduğu bir savaş

     planını almış ve 110 yıl sonra cephede uygula-mıştır. Çünkü dahi komutanlar sadece kir üret-mez, daha önceden var olmuş kirleri de kendi

     bulundukları çağa uygulayabilirler. Aynı Durumonlardan yıllar önce yaşamış başka bir dahi ko-

    mutan Fatih’in, Umur Bey’in savaş taktiğiniİstanbul’un fethinde kullanmasına benzetilebi-

    Türk havacıları ve personeli, De Havilland DH9. uçağı ile

    büyük taarruz

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    30/60

    30

    lir. Umur Bey Fatihten 115 yıl önce “ 300 gemi-den oluşan donanmasını karadan çekerek Moragirişindeki Germe Hisarı’na; dönüşte de Germeyakınında tekrar karadan geçerek İzmir’e ulaş-tıkları 1465 tarihli “Düstürname-i Enveri”  adlıeserde anlatılmıştır”. (Konstatine Zhukov, Pîrî

     Reîs’in “Kitâb-ı Bahriye’si Işığında Umur Paşa Destanı, Tar. İnc.Der., Cil 22, Sayı 1,)

    Mustafa Kemal Dumlupınar’da, Meçhul As-ker Anıtı’nın temel atma töreninde konuşma ya-

     parken; Büyük Taarruzu, savaştan tam iki senesonra şu kelimler ile özetleyecektir:

    “….Akçaşar’da birinci ordu merkezine saat9’dan önce varmıştım. Ordu komutanına bir ta-raftan cephenin yazılı emri emanet edilirken, bende kendisine sözlü olarak durumu anlattım ve

    dördüncü kolordunun bütün tümenleriyle birlikteşiddetle, işte bu köyün, Çal Köyü’nün batısındakidüşmanın büyük kısmını kuşatacak şekilde sava-şa zorlamasını emrettim. Ve ekledim ki, düşmanordusu mutlaka yok edilecektir…

    Düşman kuvvetlerini gündüz gözüyle tama-men kuşatmak ve düşmanın inatla savunduğusavaş alanlarına, süngü saldırılarıyla girerek ke-sin bir sonuç almak gerekliydi. Bunun için bütünordunun büyük özveriyle ilerlemesini ve bütün

     bataryalarımızın, hatta gizliliğe bakmaksızın,ateş alanlarına girip düşman alanlarını sarsması-nı istiyordum...

    … On birinci tümenin kahraman komutanıDerviş Bey, kendi ileriye atılarak bütün kuvve-tiyle düşman alanına ilerliyordu. Kolordu Ko-mutanı Kemâlettin Paşa, güneyden ve batıdandüşmana saldırdığı diğer tümenlerine yenidenşiddetli ve hızlı hareketler için emirlerini ulaştırı-yordu. İkinci Ordunun on altıncı ve altmış beşin-ci tümenleri düşmanla gerçek savaşa girişiyorlar,diğer tümenleri de kuşatma çemberini daraltıyor -lardı. Bunları görüyordum. Atlı kolumuzun daha

     batıdan düşmanın arkasını kesmek üzere bulun-duğunu bana haber getiren atlı subay söylemiş-ti…

    Arkadaşlar!

    Saat ilerledikçe gözlerimin önünde gelişenmanzara şu idi; düşman başkomutanının şu kar -

    şıki tepede son gücüyle çırpındığını görüyor

    gibiydim. Bütün düşman alanlarında büyük birheyecan ve telaş vardı. Artık toplarının, tüfekle-

    rinin ve mitralyözlerinin ateşlerinde sanki öldü-rücü kabiliyet kalmamıştı. Bu ovadan, kuzeydenve güneyden birbirini izleyen vurucu hatlarımı-zın, batışa yaklaşan güneşin son ışıklarıyla par -layan süngüleri her an daha ileride görülüyordu.Düşman alanlarını saran bir çember üzerinde yeralmış olan bataryalarımızın aralıksız ve aman-sız ateşleri düşman alanlarını, içinde durulmaz

     bir cehennem haline getiriyordu. Güneş batıyayaklaştıkça ateşli, kanlı ve ölümlü bir kıyametinkopmak üzere olduğu bütün ruhlarda duyuluyor -du. Bir zaman sonra dünyada büyük bir yıkımolacaktı. Ve beklediğimiz kurtuluş güneşinindoğabilmesi için bu yıkım gerekliydi. Karanlık -lar içinde bu yıkım gerçekleşmeli idi. Gerçekten

    gökyüzünün karardığı bir dakikada Türk sün-

    güleri düşman dolu o sırtlara saldırdılar. Artıkkarşımda bir ordu, bir kuvvet kalmamıştı. Tamolarak yok olmuş perişan bir bakiyetüssüyuf (kı-lıç artığı) bulunuyordu. Kendilerinin dediği gibiçok korkan ve titreyen, şekilsiz bir kitle, tuhaf birkarmaşa halinde kaçmak için açıklık arıyordu.Artık gecenin koyulaşan ağırlığı, sonucu gözlegörmek için güneşin tekrar doğudan doğması-nı beklemeyi zorunlu kılıyordu…”( Hakimiyet-i

    Milliye,: 31.08.1924)

     Dumlupınar’da Meçhul Asker Anıtı’nın temel atmatöreninde konuşma yaparken. (30 Ağustos 1924)

    büyük taarruz

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    31/60

    31

    büyük taarruz

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    32/60

    32

    Ünlü toplumbilimci ve psikolog Maslow,

    İnsanın temel ihtiyaçlarını en temelden başlayarak sayarken;

    *Beslenme ve barınma,

    *Güvenlik,

    *Sevgi ve bir çevreye ait olma,

    *Değer kazanma ve saygınlık,

    *Kişisel tatmin ve kendini gerçekleştirme,şeklinde tüm çevrelerce kabul gören bir sırala-madan söz ediyor. İnsanoğlu, temel ihtiyaçlarınıkarşılayabilecek olgunluğa geldiğinde, aynı se-

    viyede düşünsel bir olgunluğa erişmediği zamanegolarının isteği doğrultusunda sürekli gelişmeyihedef edinir. Şimdi kişisel doymuşluk, menfa-at, gelişme hede ve sınırsız gücün birleşimi ilemeydana gelen karışımın geçmişte nasıl izler bı-raktığına birkaç örnekle bakalım istiyorum:

    Mısır’da MÖ 2.binyılda iktidar elde ederekdünyanın bilinen ilk medeniyetini kurmayı ba-şaranlar, yüzyıllar içinde hedeerini büyüterek;ister estetik zevkleri uğruna, ister kültürlerini

    geliştirme hedeerine paralel olarak kurdukla-rı sosyal yapı ile köleliği meşru hale getirmişler

    ve İnsan emeğini ideolojileri için malzeme ola-

    rak kullanıp devasa yapılar inşa etmişlerdir. Buyapıların kültürlerinin gelişimine katkıları inkaredilemez.

    Roma Medeniyeti menfaatlerin ve gelişmehedeerinin tüm değer yargılarını nasıl alaşağıedildiğinin örnekleriyle doludur. Batı dünyasınınTemmuz ayına ismini vermekten gurur duyduğuJulius Caesar’ın,konumunu kuv-vetlendirmek içinGalya’da milyon-larca köylüyü öl-dürerek elde et-tiği ün, onu kısa

     bir süre dünyanınefendisi yapmış vegelecekte yüzler -ce devlet adamı-nın onun izinden gitmesine olanak sağlamıştır.Bugün imrenerek baktığımız Roma yapılarının

     birçoğu, Galya’da, Makedonya’da, Balkanlar’da,

    Germanya’da, Britanya’da katledilen on milyon-larca insanın kanıyla süslenmiştir.

    Serbest Yazı

       H   A   Z   I   R   L   A   Y   A   N  :   U   M   U   T   E   K   E   R MEDENİYET

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    33/60

    33

    Harun Reşid’in Abbasi Dönemi, gösterişli ya- pılarıyla çağdaşlarını imrendirmiştir. Abbasilerinzenginliklerini ihtişamlı yapılara dönüştürmelerisürecinde de halkın etkilenmediği söylenemez.Emeviler döneminde başlayan sosyal yozlaşma,Abbasiler devrinde kendini toparlamış görünse

    de gösteriş ve güç meraklısı Harun Reşid kendin-den sonra hanedan topraklarının bölünmesininönünü açacak adımlar atmış ve bu hızlı değişimher çağda olduğu gibi yine toplumun alt tabaka-sını etkilemiştir. Yolsuzluk, düzen bozuculuk veahlaksızlık toplumun ana karakterini oluşturma-ya başlamıştır. Bu dönemi devamen Mısır’da ku-rulan Türk devleti Tolunoğulları’nın da gösterişteHarun Reşid ile yarıştıklarını görüyoruz. Fustatşehrini kuran Tolunoğulları da ihtişamlarını et-

    raarına göstermek için halkı yoksul bırakmak -tan geri durmamışlardır.

    Anadolu’da iktidarlarını sürdürme heveslileri-nin Türkmenlere yaşattıkları zulümlerin yanın-da Anadolu’yu nasıl birbirinden değerli yapılarladonattıklarını da bu örneklere eklemekte hiçbirsakınca görmüyorum.

    Moğollar, Çin’de hakimiyet kuran ilk yaban-cılardır. Kısa sürede Çinlileşip, atalarının töre-

    lerini unutmuşlar,

    gösteriş içindeyaşamayı ve kur -dukları pazar -larda ülkelerininzenginliklerininyabancı tüccar -lar eliyle dışarıakmasına gönülferahlığıyla izinvermişlerdir. Bu-

    nun sonucu Çin’indaha önceki çoğudevirde olduğugibi göz kamaştı-ran yapılarla do-

    natılması, gösteriş, zenginlik budalalığı soylula-

    rın hayat biçimi olmuş ve Masum halk bu kıtlığıniçinde ezilmiştir.

    Bugün Yeniçağ Avrupasında kurulan göste-rişli yapıların, hatta imrenerek baktığımız sosyaldüzenin altyapısı, sömürgelerinde ezdikleri insa-noğlunun emeğidir. Bu yapılanma farklı maske-

    ler altında günümüzde hala sürmekte. İnsanoğlugüce itaat etmeye, sömürülmeye, doğal inançlarıve değerlerini terk etmeye zorlanmaktadır. Hattasömürenler bunu yaparken kendi inançlarının gü-zel yanlarını gösterip masumiyetlerini korumaya

     bile çalışmaktadırlar.

    Bu dönemleri okurken ana kavramından sıy-rılarak düşündüğüm ve öngördüğüm onlarca ör -nekten sadece birkaç tanesini aktarmaya çalıştım.Tarih kitaplarının ballandırarak süslü sözcüklerle

    anlattıkları yapılar, saraylar, barajlar, kanallar,ibadethaneler ve yatırımların hepsi gerçekten İn-san için miydi?

    Şunu tüm samimiyetimle söylüyorum; Günü-müzde büyük hayranlıkla baktığımız gösterişlimimari eserlerinin çoğunluğu, bu eserleri yap-tıran zümrelerin dar gelirli halk üzerinde büyükkülfetler oluşturmasını sağlamış ve halkı yoksul-laştırmıştır. Sosyal yapının alt tabakasındaki nü-fusun sayısı giderek artmıştır. Sosyal adalet de-nen olgu; inançları, dilleri, kültürleri birbirindenfarklı tüm topluluklar için göz önünde tutulmasıgereken en önemli öge iken zenginlik, biriktirmehevesi ve gösteriş arzuları insanlığı bu heden-den olabildiğince uzaklaştırmıştır.

    Bugün, o günlerden günümüze ulaşan ih-tişamlı eserlere bakarken, geride bıraktırdığıyoksulluğu ve adaletsizliği göremiyorsak bu ek -sikliğimizin nereden kaynaklandığını da sorgu-lamamız gerekiyor diye düşünüyorum.

    Bizi bazen atasözleriyle uyuttukları için far -kına varamıyoruz. Zenginin malının züğürdünçenesine verdiği zarar değil -asıl önemi olan- be-lini bükmesine, umarsızca ölmesine, değerlerinielinden almasına verdiği zarardır.

    medeniyet

    Gelecek nesillere, gösteriş amacıyla insanların ezileceği değil, insanların huzur ve güvenliğini amaç edinen medeni gelişmelerle gitmemiz dileğiyle...

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    34/60

    34

    Aylık Gündem

    Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur

     Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur

    Sâdıkâne belki ol bu âlemde dildâr olur

    Yâr olur ağyâr olur dildâr olur serdâr olur 

    -Yavuz Sultan Selim’in Safevi Hükümdarı Şah İsmail’e yazdığı şiir-

    Hülefa-i Raşidin’in sonuncusu olan Hz.

    Ali zamanından bu yana süregelen Şii-lik-Sünnilik tartışmaları Yavuz Sultan

    Selim Han’ın Doğu siyasetinde de önemli bir yerişgal etti. Anadolu’nun doğusunda Şeyh Cüneydve Şeyh Haydar tarafından yayılmaya çalışılan veSafevi Hükümdarı Şah İsmail tarafından devlet-leştirilen Şii mezhebi, Osmanlı Devleti sınırların-da da yankı bulmaya başlamıştı.

    Sultan Selim Han, daha Trabzon Valisi iken,Safevi Devleti’nin Hükümdarı Şah İsmail’in si-yasi- dini faaliyetlerine yönelik tedbirler düşünü-yordu. Şii devletinin ortadan kalkması ile Ana-dolu’daki mezhep çatışmaların son bulacağınıöngörüyordu.

    II. Bayezid’in hükümdarlığının sonlarına doğ-ru şehzadeler arasında taht kavgası yaşandığı sı-rada, Batı Anadolu Kızılbaşları, Şahkulu BabaTekeli etrafında isyan ettiler. Antalya Kadısınıöldürüp, Şehzade Korkut’un hazinesini yağmala-yıp, yollarının üzerindeki yerleri yakıp yıkarakKütahya’yı aldılar ve Bursa üzerine yürüdüler.

    Şehzade Selim 24 Nisan 1512’de, babasını tah-

    tı bırakmaya zorlayıp, rakip şehzadeleri de orta-dan kaldırarak Osmanlı Devleti’nin 9. Padişahıolarak tahta geçti.

    Osmanlı kaynaklarında, Sultan Selim tahtacülus ettiğinde Şah İsmail’in kendisine bir aslangönderdiği; bunu, gücünü hakaretle vurgulayan

     bir hediye olarak gören Sultan Selim’in karşılıkolarak köpek göndererek teşekkür ettiği anlatılır.

    Timur ve Uzun Hasan gibi Şah İsmail deAnadolu’yu kendi ülkesinin toprağı yapma gaye-sindeydi. Tehlikeyi fark eden Osmanlı, o sıralar -da süren Venedik ile savaşa son verip dikkatiniDoğu’ya çevirdi.

    Selim Han, saltanatının ilk iki yılını tahta ra-kip olabilecek kardeşlerini ve çocuklarını ber -taraf etmekle geçirdi. Daha sonra Avrupa’daki

    komşuları ile barış görüşmelerine girerek tümdikkatini Kızılbaşlara ve Şah’a karşı topladı. Şahİsmail’e kesin bir darbe indirmek niyetinde olanSultan Selim, ilk seferini Safeviler üzerine yap-mayı uygun buldu.

    Şah İsmail’e karşı sefere çıkmadan önce, onun bütün Anadolu’ya yayılmış olan, müritlerini vehalifelerini tespit ettirip bir kısmını başka bölge-lerde iskan ettirmek gibi tedbirlerle etkisiz halegetirtti. Ordu içerisinde yakalanan Kılıç adındaki

    İran casusu ile Şah İsmail’e bir mektup gönderdi.Mektubunda Şah İsmail’i savaşa şu şekilde davetediyordu:

     YAVUZ’UN DOĞU SİYASETİNİ BAŞLATAN SEFERÇALDIRAN

       H   A   Z   I   R   L   A   Y   A   N  :   T   U    Ğ   B   A   E   R   E   N

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    35/60

    35

    çaldıran 1516“... sen ki, kötü yoldasın, İslam inançlarının Saf -

     fetini bozmuş bulunuyorsun. İslam’a saygısızlıktaileri gitmektesin. Sen Müslümanlara karşı tiranlıkve baskı kapılarını aştın. Müslümanların memleket -lerine saldırdın; şefkat ve utanmayı bir tarafa bıra-karak zulümden sakınmadın, günahsız Müslüman-ları incittin… Bu durum karşısında ben, Allah’ınemirlerini yerine getirmek, zulüm görenlere yardımetmek için merasimlerde kullandığım ipekli Padi -şahlık elbiselerimi çıkardım. Zırhımı giyip, kılıcı-mı kuşandım. Atıma binerek Safer ayının başında

     Anadolu yakasına geçtim, sana doğru gelmekteyiz. Alınan asil karara göre, seninle savaşa girmiş bu-lunuyoruz…Sana bu mektubu yollayışımızın sebebiseni gerçek inanca çağırıştır. Peygamberin düşün-cesine ve inancına uygun bir biçimde hareket ede-rek savaş başlamadan evvel sana Kur’an’ın sözle-rine uymanı, kılıçtan önce teklif ediyoruz. İyilikle

     gerçek mezhebi kucakla, tam bir samimiyetle tövbeve istiğfar et, doğru yola gel, gözlerini aç…” 

    Yavuz Selim Han ile Şah İsmail arasında mek -tuplaşmalar devam etti. Mektupların üslubu git-tikçe sertleşiyordu.

    Osmanlı ordusu Doğu Anadolu üzerinde iler -lerken, Şah İsmail’in Diyarbakır sorumlusu Mu-hammed Han, Osmanlı ordusunun erzak sıkın-tısına girmesi için geçiş güzergahını tamamen

    yakıp yağma ederek İran’a çekildi. Yavuz SultanSelim önceden bu durumu öngörerek Trabzon li-manına gemilerle erzak naklettirmişse de bu ye-terli olmamıştır. Yaklaşık 2500 km yol kat edenorduda, yorgunluk ve isteksizlik baş göstermiş,ortalarda Safevi ordusunun bulunmaması da önesürülerek geri dönülmek istenmiştir. Yeniçerile-rin çadırlarını yaktıkları, çarıklarını harbilerinüzerine dikmek ve hatta Sultanın çadırına okatmak suretiyle protestoda bulundukları bildiri-lir. Durumu kendisine ileten (çok değer verdiği)Karaman Valisi Hemdem Paşayı idam ettirmesiPadişahın kararlılığını göstermektedir.

    İki ordu 23 ağustos 1514’te Çaldıran Ovası’ndakarşı karşıya geldi. Savaş çok şiddetli bir şekilde

     başladı. Şah’ın sağ kolu şiddetli bir süvari hücu-

    muyla Osmanlının sol kolunu bozdu. Sol koluidare eden Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa bu çar -

     pışmada hayatını kaybetti. Bu bozgun, azaplarıntopların önünden içeri alınamaması ve toplarınzamanında ateşlenememesi yüzünden meydanageldi. Ancak sağ kol kumandanı Hadım Sinan

    Paşa, tam zamanında topları ateşlemeyi başardı.Sayıları 200 civarında olan haf toplar Şah’ın solkuvvetlerini dağıttı. Şahın önemli Komutanla-rından Ustacluoğlu (Ustacalu) Muhammed öldü-rüldü. Bu arada merkezdeki yeniçerilerin, Şah’ıngalip gelen sağ koluna yoğun bir tüfek atışı baş-latması ile Safeviler tarafında tam bir bozgun başgösterdi.

    Osmanlı birlikleri, etkili kullanılan ateşli si-lahların üstünlüğü sayesinde Safeviler’e karşı

     büyük bir zafer kazanmış oldu. Savaş alanındayaralı halde görülen Şah İsmail’i yakalamak içinharekete geçen Osmanlı Süvarisinin önüne çı-kan ve kıyafetleri Şah İsmail’e çok benzeyen AliMirza’nın “Şah benim” diyerek süvariyi oyaladı-ğı ve Şah İsmail’in bu sayede kaçabildiği nakle-dilir. Yavuz Sultan Selim’e getirilen Mirza Sultanidam edildi. Şah’ın otağı, bütün eşyalarıyla bir -likte Osmanlının eline geçti.

    Yavuz’un ordusu Çaldıran’dan Tebriz’e yö-neldi. Yavuz Sultan Selim şehre merasimle gir -di. Camiler, tekrar Sünnilerin ibadetine açıldıve Sultan Selim adına hutbe okundu. En az 700zanaatkâr ailesi İstanbul’a götürüldü.

    Çaldıran Zaferi, Kızılbaş ilerlemesini geçi-ci olarak durdurdu. Bölgedeki yerel hanedanlarve aşiret reisleri 1516-1517 arasında Osmanlıhâkimiyetini tanıdılar.

    Bölgenin ilhakı ekonomik açıdan da önemli-

    dir. Osmanlılar böylece Tebriz-Haleb ve Tebriz-Bursa İpek Yolu’nun kontrolünü tamamen elegeçirdiler. Anadolu ve Haleb ticaret yollarının

     birleştikleri büyük ticaret merkezi Diyarbekir’inzaptı, Osmanlı hazinesine büyük bir gelir kayna-ğı oldu.

     Kaynaklar:OsmanGazi’den Vahdettin’e Osmanlı Kronolojik Tarihi Derleyen: Ayhan Buz Neden KitapOsmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300-1600) Halil İnalcık Yapı Kredi Yayınları Alfabetik Sırayla Osmanlı TarihiTolga Uslubaş Venedik Yayınları

    Osmanlı İmparatorluğu Tarihi Micolae Jorga Yeditepe Yayınları Devlet-i Aliye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar 1 Halil İnalcık Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıOsmanlı Tarihi Joseph Von Hammer Kapı Yayınlarıhttp://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c08/c080140.pdf 

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    36/60

  • 8/18/2019 Tarıḣ Dergıṡı ̇Ağustos - Eylül 2015

    37/60

    37

    Tarih sahnesine, M.Ö. 3 bin de GüneySibirya’nın Abakan Bölgesi’nde çıkanTürklerin tarihi, efsanevi Çin yazılı metin-

    lerin