tÜrkİye selÇuklularinda sosyal bİr zÜmre:...

18
TÜRKİ YE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: Rİ NDLER İsmail ÇİFTCİ OĞLU Öz Bu araştı rma, Ortaçağİ slam dünyası nda daha çok yağmacı ve düzen bozucu yönleriyle tanı nan rindlerin, mekân ve süreç itibarıyla Türkiye Selçukluları ayağı nı ele almaktadı r. Dönemin kronik ve menâkı bnâmelerinden hareketle hazı rlanan araştırmada evvela bu zümrenin menşei ve Anadolu’da zuhuru üzerinde durulmakta; ardından yapı sı, hayat tarzı, Ahiler ve Mevlevîlerle olan ili şkilerine değinilmektedir. Son olarak da dönemin siyasî ve askerî hadiselerindeki rollerine dair bilgiler verilmektedir. Rindlerin, özellikle Moğol hâkimiyeti döneminde öne çıktıkları, kaba kuvvet ve cesaretleri nedeniyle devlet adamları arası ndaki iktidar mücadelelerinde sıksık askerî güç olarak kullanıld ıkları dikkat çeker. Diğer taraftan bu zümrenin, yağmacı lık ve bağ landıkları kimselerin yardımları ile geçimini sürdürdüğü, genellikle çıkarlarına göre hareket ettiği, bozgunculuğundan dolayı toplum tarafı ndan dı şland ığı, bazı Ahi liderleri tarafından sevk ve idare edilmekle birlikte Ahiliğin temel felsefesine uzak olduğu görülür. Anahtar Kelimeler Türkiye Selçukluları, Rind, Runûd, Evbaş, Ahi, Fityân A SOCIAL COMMUNITY IN TURKISH SELJUKS: THE RINDS Abstract This study deals with the Turkish Seljukian branch of the rinds who were mostly known for their looter and peace disturber characteristics in the Medieval Islam world in terms of place and process. The research, upon the chronicles and menakibnames of the period, first introduces the origin of the community and how they appeared in Anatolia and then mentions about their structure, life style and their relations with Ahis and Mevlevis. Finally, it gives information about their roles in the political and military cases of the period. It draws attention that the rinds became prominent especially during the Mongol rule and, because of their brute force and courage, they were often used as military power in power struggles of statesmen. On the other hand, it is also seen that this community lived on looting and patronage of those they committed themselves to, acted upon their best interest, were alienated by the society due to their disturbing peace and stood aloof from the basic philosophy of the Ahis although they were conducted by certain Ahi leaders. Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi İ lköğretim Bölümü Öğretim Üyesi, Kütahya/Türkiye. ismail.ciftcioglu@dpü.edu.tr TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASITAR İ Hve SOSYAL ARAŞ TIRMALAR DERGİS İ‐ Yıl: 2015, Sayı: 14 Sayfa: 239255 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCHYear: 2015, Issue: 14 Page: 239255

Upload: others

Post on 19-Sep-2019

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

  

 

 

TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER 

 

 

İsmail ÇİFTCİOĞLU  Öz 

Bu araştırma, Ortaçağ İslam dünyasında daha çok yağmacı ve düzen bozucu yönleriyle 

tanınan rindlerin, mekân ve süreç itibarıyla Türkiye Selçukluları ayağını ele almaktadır. 

Dönemin kronik ve menâkıbnâmelerinden hareketle hazırlanan araştırmada evvela bu 

zümrenin menşei ve Anadolu’da zuhuru üzerinde durulmakta; ardından yapısı, hayat 

tarzı, Ahiler ve Mevlevîlerle olan ilişkilerine değinilmektedir. Son olarak da dönemin 

siyasî ve askerî hadiselerindeki rollerine dair bilgiler verilmektedir. Rindlerin, özellikle 

Moğol hâkimiyeti döneminde öne çıktıkları, kaba kuvvet ve cesaretleri nedeniyle devlet 

adamları arasındaki iktidar mücadelelerinde sık sık askerî güç olarak kullanıldıkları 

dikkat çeker. Diğer taraftan bu zümrenin, yağmacılık ve bağlandıkları kimselerin 

yardımları ile geçimini sürdürdüğü, genellikle çıkarlarına göre hareket ettiği, 

bozgunculuğundan dolayı toplum tarafından dışlandığı, bazı Ahi liderleri tarafından 

sevk ve idare edilmekle birlikte Ahiliğin temel felsefesine uzak olduğu görülür. 

 

Anahtar Kelimeler 

Türkiye Selçukluları, Rind, Runûd, Evbaş, Ahi, Fityân 

 

A SOCIAL COMMUNITY IN TURKISH SELJUKS: THE RINDS 

 

Abstract 

This study deals with the Turkish Seljukian branch of the rinds who were mostly known for their 

looter and peace disturber characteristics in the Medieval Islam world in terms of place and process. 

The research, upon the chronicles and menakibnames of the period, first introduces the origin of the 

community and how they appeared in Anatolia and then mentions about their structure, life style 

and their relations with Ahis and Mevlevis. Finally, it gives information about their roles in the 

political and military cases of the period. It draws attention that the rinds became prominent 

especially during the Mongol rule and, because of their brute force and courage, they were often 

used as military power in power struggles of statesmen. On the other hand, it is also seen that this 

community lived on looting and patronage of those they committed themselves to, acted upon their 

best interest, were alienated by the society due to their disturbing peace and stood aloof from the 

basic philosophy of the Ahis although they were conducted by certain Ahi leaders. 

Doç. Dr., Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Öğretim Üyesi, Kütahya/Türkiye.

ismail.ciftcioglu@dpü.edu.tr

TARİHİN PEŞİNDE ‐ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ‐ Yıl: 2015, Sayı: 14 

Sayfa: 239‐255 

THE PURSUIT OF HISTORY ‐INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH‐ 

Year: 2015, Issue: 14 

Page: 239‐255 

Page 2: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 240

 

Keywords 

Turkish Seljukian, Rind, Runûd, Evbaş, Ahi, Fityân 

Page 3: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 241

GİRİŞ 

Rind  terimi Ortaçağ İslâm kaynaklarında daha ziyade serseri, başıboş 

ayak  takımı  anlamında  kullanılmıştır.  Farsça  kökenli  olan  kelimenin  bu 

dildeki  çoğulu  rindân,  Arapçada  ise  runûddur.  Abbasiler  döneminde 

fütüvvet  anlayışının  henüz  sufi  nitelikler  taşımadığı  devrede  “fityân”, 

“ayyâr”,  “rind”  ve  “şâtır”  olarak  adlandırılan bir  takım  sosyal  zümreler 

mevcut idi  (Ocak, 1996: 261). Bazı araştırmalarda (Çağatay, 1981: 9) bu tür 

teşekküllerin,  sözü  edilen  dönemde  Türkistan  ve  Horasan  bölgelerinden 

getirilen  Türk  esirlerden  oluşan  askerî  birliklerin  imtiyazlı  bir  duruma 

geçmelerine karşı, halk tarafından gösterilen bir tepkinin sonucunda ortaya 

çıktığı  ileri  sürülür.  Bekâr  delikanlılardan  oluşan  ve  fütüvvet  ehlinden 

sayılan  (Gölpınarlı, 2011: 55; Taeschner, 1953‐54: 18) bu grupların  isimleri 

kaynaklarda  çoğunlukla  yan  yana  veyahut  birbirlerinin  yerine 

kullanılmıştır. Bunlar, daha çok işi gücü olmayan ayak  takımından oluşan 

sert, saldırgan, yağmacı ve düzen bozucu yönleriyle tanınan topluluklardı. 

İktidarın  güçlü  olduğu  zamanlarda  geri  plana  çekilir,  fakat  zayıfladığı 

dönemlerde siyasî otoriteye ve  toplumsal düzene karşı çıkarlardı  (Özcan, 

1991: 4; Ocak, 1996: 261). Menfi tutumlarından dolayı toplum tarafından da 

dışlanan bu gruplar, fütüvvetin esasını teşkil eden “kerem”, “mürüvvet” ve 

“cömertlik”  gibi  erdemlerden  uzak  bir  anlayışa  sahiptiler.  Bunlar, 

delikanlılıkları ve cesaretleri nedeniyle  fütüvvet ehli olarak nitelendirilmiş 

olsalar da fütüvvetin prensiplerine samimiyetle bağlı bulunan gerçek fityân 

gruplarıyla  aynı  vasıflara  haiz  değillerdi  (Muallim  Cevdet,  2008:  56‐57; 

Cahen, 2000: 166‐167).  

Bulundukları yere ve zamana göre farklı isimlerle tanınan bu zümreler, 

XI. yüzyıldan itibaren Büyük Selçuklu topraklarında “rind” adıyla anılmaya 

başlamışlardır.  Bu  gruplara  aynı  isim  ve  benzeri  vasıflarla XII.  yüzyılda 

Harezmşahlar  idaresindeki  bazı  şehirlerde  de  rastlanmaktadır  (Köprülü, 

1993: 283). Hasan‐ı Rumlu’nun eserinde (2006: 39, 58, 387‐388, 397‐398, 443, 

568)  XV.  yüzyılda  Timurlu,  Karakoyunlu  ve  Akkoyunlu  devletlerinde 

ortaya çıkan siyasî ve askerî gelişmeler nakledilirken “runûd” ve “evbaş”1 

diye  anılan bu  taifenin  serseri  ve  ayak  takımı  olduğu  ifade  edilir. Daha 

ziyade  şehirlerde  yaşayan  ve  sıkı  sık  kavgalara  karışan  bu  zümrenin 

hırsızlık ve yağmalama olaylarına katıldığı; ellerinde kılıç, kalkan, yay ve ok 

ile sabahlara kadar mahalle, sokak ve çarşılarda dolaştığı ve bu durumdan 

rahatsız  olan  halkın  yöneticilere  zaman  zaman  şikâyette  bulunduğu 

belirtilir.  

1 Bazı araştırmalarda evbaşın, ganimetlerden pay almak maksadıyla savaş zamanlarında orduyu takip ettiği belirtilir

(Bkz. Erkan Göksu, Türkiye Selçuklularında Ordu, TTK Yayınları, Ankara 2010, s. 229).

Page 4: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 242

Rindler, Türkiye Selçuklu Devleti’nde bilhassa Kösedağ bozgunundan 

(1243) devletin yıkılışına kadarki (1308) süreçte cereyan eden siyasî ve askerî 

hadiselere  karışmak  suretiyle  kendilerinden  sıkça  söz  ettirmişlerdir. 

Dönemin kaynaklarında  topluma verdikleri zararlar nedeniyle tahkir edici 

ifadelerle anılan ve yarım asrı aşkın bir süre gündemde kalan bu zümrenin 

kimliği,  hayat  felsefesi,  dönemin  diğer  sosyal  teşekkülleriyle  ilişkisi  ve 

askerî gücünün mahiyetine dair hususlar yeterince incelenmiş değildir. Hâli 

hazırdaki  çalışmalarda  bunların  ya  Selçuklu  tarihinin  seyri  içinde  vuku 

bulan iktidar mücadeleleri sırasındaki faaliyetleri üzerinde durulmuş ya da 

Ahilerle  olan  ilişkileri  hakkında  kısa  ve  genel  bilgiler  verilmiştir.  Bu 

araştırma  ile  konu  ilk  defa müstakil  olarak  geniş  bir  perspektiften  ele 

alınmaktadır. 

 

I. RİND ZÜMRESİNİN ANADOLU’DA ZUHURU 

Rindlerin Anadolu’da ne zaman zuhur ettiği kesin olarak bilinmemekle 

birlikte diğer  fityân gruplarıyla beraber XII. yüzyıl sonları  ile XIII. yüzyıl 

başlarında İran ve Irak taraflarından geldikleri anlaşılmaktadır. Nitekim İbn 

Bibi’deki bir kayıt “fityân” adıyla anılan zümrenin XII. yüzyıl  sonlarında 

Konya’da mevcut olduğunu göstermektedir. Müellifin ifadesine göre Sultan 

Rükneddin Süleyman Şah (1196‐1204) ile kardeşi I. Gıyâseddin Keyhüsrev 

(1204‐1211)  arasındaki  saltanat  mücadelesinde  Konya  Ahileri  ve  fityân 

reisleri  daha  önceden  kendisini  destekleyeceklerine  söz  verdikleri 

Gıyâseddin  tarafını  tutmuşlardır. Ayrıca Ahiler  Rükneddin’in,  kardeşine 

verdiği  ahidnâmenin  yazılışı  sırasında  ileri  gelen  emîrler  ve  devlet 

görevlileri  ile birlikte  şahitlikte  bulunmuşlardır  (İbn  Bibi,  1996,  I:  52‐53). 

Burada, Ahilerle birlikte  zikredilen  “fityân”  tabiri  ile  rindler  yerine, Ahi 

teşkilatına bağlı delikanlıların kastedildiği anlaşılmaktadır. Çünkü İbn Bibi, 

bundan sonraki hadiseler hakkında bilgi verirken menfi hareketleriyle öne 

çıkan runûd  için genellikle tahkir edici  ifadeler kullandığı halde, Ahiler ve 

fityânın ileri gelenleri hakkında bu tür sıfatlara yer vermez ve daha ziyade 

mutedil  bir  dili  tercih  eder.  Fakat  eserinin  bir  yerinde  bunların  fitne  ve 

karışıklığın kaynağı olduğunu, bununla beraber bazı durumlarda kavgaları 

yatıştırmak  için  kendilerinden  yardım  istendiğini  söylemekten  de  geri 

durmaz  (1996,  II:  99). Diğer  taraftan müellif,  rindler  için  “evbâş‐ı  fityân” 

yani “fityânların serserileri” tabirini kullanmak suretiyle (1996, I: 374) de bir 

bakıma bu iki grup arasındaki farkı ima eder.  

İbn  Bibi’nin,  fityânın  adını  ilk  defa  andığı  tarihlerde  rindlerden  de 

bahsetmemesi  elbette  bu  zümrenin  sözü  edilen  dönemde  Anadolu’da 

mevcut olmadığı anlamına gelmez. Zira yukarıda da  işaret edildiği üzere 

bunların çok daha önceleri Abbasilerde ve XI. yüzyıldan itibaren de Büyük 

Page 5: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 243

Selçuklu  topraklarında  varlığı bilinmektedir. Diğer  taraftan bu  grupların 

bilhassa  devlet  otoritesinin  zafiyete  uğradığı  zamanlarda  ortalıkta 

belirdikleri de gözden uzak tutulmamalıdır. Şu halde bunların Anadolu’da 

siyasî  istikrarın  hâkim  olduğu  dönemlerde  ortaya  çıkmamaları  ve  bu 

yüzden  de  kaynakların  kendilerinden  söz  etmemeleri  gayet  tabiîdir. 

Nitekim Moğol  hâkimiyeti  döneminde  bu  zümreden  sıkça  bahsedilmesi 

tesadüf değildir. 

İbn Bibi, “evbaş‐ı  fityân”  ifadesinin yanında çeşitli vesilelerle “evbâş”, 

“runûd”, “evbâş‐ı runûd”, “reziller” veya “serseriler” diye zikrettiği (1996, 

II:  92‐93,  102,  146,  148,  205)  rindlerin  adını  ilk  defa  Sultan  İzzeddin 

Keykâvus  dönemi  (1211‐1220)  olaylarından  bahsederken  kullanır. Niğde 

runûdunun,  ismi anılan hükümdar  ile taht mücadelesine girişen Alâeddin 

Keykubâd’ın  (1220‐1237) hizmetinden ayrıldıktan sonra bir ara bu şehirde 

ikamet  eden  Pervane  Zahireddin  İli’nin  hizmetçileri  ve  adamlarına  sert 

davranıp  onları  rahatsız  ettiğini  ve  pervanenin  bunların  küstahça 

davranışlarına karşı tepki gösterdiğini belirtir (1996, I: 139). Müellif, devrin 

diğer kaynakları gibi bu zümreden Moğol hâkimiyeti devresinde daha sık 

söz  eder.  Çünkü  rindler  bu  dönemde  devlet  otoritesinin  zayıflamasıyla 

birlikte  ortaya  çıkan  siyasî  mücadelelerde  önemli  bir  güç  olarak 

kullanılmışlar  ve  özellikle  Konya’da  karışıklıklar  çıkarıp  yağmalama 

olaylarına  katılmışlardır.  Bu  yüzden  devrin  kaynakları  bu  hadiseleri 

naklederken  tabiî  olarak  onların  adını  sık  sık  anmak  durumunda 

kalmışlardır.  

 

II. YAPISI VE HAYAT TARZI 

Bekâr  ve  gürbüz  delikanlılardan  oluşan  rind  zümresinin,  nasıl  bir 

yapıya  sahip  olduğu  ve  hangi  prensiplere  göre  faaliyet  gösterdiği  tam 

olarak  anlaşılamamaktadır.  İbn  Bibi, başkent Konya’da  bunların başında 

“serveran‐ı runûd” adında liderlerinin olduğunu belirtir. Ancak bu kayda 

bakarak rindlerin yalnızca bir liderin emrinde bulunduğunu ve onun adına 

çalıştığını söylemek doğru değildir. Genellikle çıkarlarına göre hareket eden 

bu  taife, kendilerine kim yaklaşmayı bilirse ona bağlanmış ve onun adına 

faaliyetlerde bulunmuştur (Küçükdağ, 2005: 3). Bazı devlet adamları ve Ahi 

ileri gelenleri, onların bu zaafından yararlanarak kaba kuvvet gerektiğinde 

kendilerini  sevk  ve  idare  etmişlerdir.  Eflâkî  (1987,  II: 57‐58,  133‐134,  175, 

230), Konya’daki  rindlerin Ahi Ahmed Şah, Ahi Ahmed, Ahi Mustafa ve 

Şeyh Begi  (Ahi Begi) gibi Ahi  ileri gelenleri  tarafından  idare edildiklerini 

söyler.  

Dönemin kaynakları (Eflâkî, 1987, II: 57‐58, 181‐182, 208; İbn Bibi, 1996, 

I:  139; Aksarayî,  2000: 248)  rindlerin  daha  ziyade Konya, Akşehir, Sivas, 

Page 6: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 244

Niğde, Aksaray ve Kayseri gibi yerleşim merkezlerinde yaşadıklarını haber 

vermektedir.  Sayıları  hakkında  kesin  bir  bilgi  bulunmamakla  birlikte 

Eflâkî’deki bir kayıttan bazı ipuçları elde etmek mümkündür. Müellif (1987, 

II:  57‐58),  “Konya  dârü’l‐mülkünün  fütüvvetdârlarının  başı”  olarak 

zikrettiği  Ahi  Ahmed  Şah’ın  elinin  altında  binlerce  asker  ve  rind 

bulunduğunu  belirtmektedir.  Anonim  Selçuknâme’de  (1952:  65)  ise,  bu 

zatın kardeşinin  cenazesine Konya halkından on beş bin kişinin katıldığı 

kaydedilir.  Bazı  araştırmacılar  (Baykara,  1985:  132‐133)  bu  kayıtlara 

dayanarak yalnızca Konya’da  iki‐üç bin civarında  rind olabileceğini  ifade 

ederler ki, bunu makul bir tahmin olarak kabul etmek mümkündür. 

Genellikle  şehrin  kenar  mahallelerinde  oturdukları  tahmin  edilen 

rindlerin zaviyelerde kaldıklarını yine Eflâkî’deki (1986, I: 101) bir rivayetten 

anlıyoruz.  Müellife  göre  “Sultanü’l  ulemâ”  lakabıyla  bilinen  Bahâeddin 

Veled,  Konya’ya  geldiğinde  dönemin  hükümdarı  Alâeddin  Keykubâd, 

sarayın  holünde  yer  hazırlatarak  onu  misafir  etmek  istemiştir.  Ancak 

Bahâeddin  Veled:  “İmamlara medrese,  şeyhlere  hânkah,  emîrlere  saray, 

tüccarlara  han,  başıboş  gezenlere  zaviyeler,  gariplere  kervansaraylar 

uygundur”  cevabını  vererek  bu  daveti  kabul  etmemiş  ve  Altunapa 

Medresesi’ne  inmiştir. Burada “başıboş gezenler”  tabiriyle kastedilen  taife 

rindler  olmalıdır.  Bunların,  sur  dışında  bulunan  ve  belirli  düşünceye 

mensup tanınmış şahsiyetlerin adeta karargâhı hâline gelen hânkahlarla da 

yakın  ilgileri bulunuyordu. Hatta bazı hânkahlar runûd  liderlerinin nüfuz 

sahalarına  göre  tanınmakta  idi.  Nitekim  Ahi  Ahmed,  Hüsameddin 

Çelebi’nin, kendi nüfuz sahasındaki Ziyaeddin Vezir Hânkahı’na şeyh tayin 

edilmesine karşı çıkmıştır (Eflâkî, 1987, II: 133; Baykara, 1985: 132).  

Şehrin silahlı, başıbozuk zümreleri olarak tanınan (Gölpınarlı, 1999:150) 

rindlerin, Ahiler  gibi belirli bir  işi  ve mesleği  yoktu.  Bazı  araştırmalarda 

(Baykara,  1985,  132),  bunların  genç  olmalarından  dolayı  beden  gücünü 

gerektiren  işlerde  çalışmış  olabilecekleri  belirtilmekte  ise  de  bu  pek 

mümkün  görünmemektedir.  Çünkü  rindlerin  esas  geçim  kaynağı 

kendilerini sevk ve  idare eden kişilerin  takdir ettiği gelirler ile kargaşa ve 

çatışma  ortamlarında  yağma  ve  hırsızlıktan  elde  ettikleri  ganimetlerdi. 

Kaynaklarda  (Hasan  b.  ‘Abdi’l‐Mu’min  el‐Hoyî,  1963:  29‐30),  göreve 

başlayacak  olan  bazı  valilerden  runûd  ve  evbaşı  çalışmaya  teşvik 

etmelerinin  istendiği  belirtilmektedir.  Bu  karar,  sözü  edilen  zümrelerin 

yağmacılık  da  dâhil,  her  türlü  fenalık  ve  zararlarını  ortadan  kaldırmak, 

dolayısıyla  halkın  rahata  kavuşmasını  sağlamak  amacıyla  çıkarılmıştır 

(Turan, 1988: 177). Bazı araştırmacılar (Akdağ, 1995, I: 42‐43), esnaf teşkilatı 

içinde geçinemeyen veya iş bulamayan gençlerin, işçi babaların ve şeyhlerin 

tesiriyle  rindliğe  meylettikleri  görüşündedir.  Burada,  işi  gücü  olmayan 

Page 7: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 245

gençlerin rind zümresine dâhil oldukları doğru olmakla birlikte bunların, 

işçi  babalar  ve  şeyhlerin  telkinleriyle  rindliğe  geçtikleri  gerçeği 

yansıtmamaktadır.  Zira  böyle  bir  eğilim  Ahiliğin  temel  prensiplerine 

uymamaktadır. 

Rindlerin  en  belirgin  özelliklerinden  biri  kuşkusuz  asilikleri  ve 

zorbalıklarıydı.  Onların  bu  hareketleriyle  ilgili  olarak  dönemin 

kaynaklarında pek çok hadise nakledilir. Eflâkî’de (1987, II: 57‐58, 133, 174‐

175, 230) Mevlevîlere yakın olan rind  liderlerinden övgüyle bahsedilirken 

muhalefette  bulunanlar  hakkında  “zindanlık”,  “zorba”  ve  “küstah” 

şeklinde  tahkir  edici  sözler  kullanılır.  İbn  Bibi  (1996,  II:  92,  102,  148)  ve 

Anonim Selçuknâme’de (1952: 33, 50, 59‐60) “ayak takımı” ve “bozguncu” 

olarak  zikredilen  rindlerin,  müdahil  oldukları  hadiseler  esnasında 

sergiledikleri  saldırgan,  yağmacı  ve  “edepsiz”  davranışlarına  dair menfi 

ifadelere  yer  verilir.  Ebû  Bekr  İbnü’l‐Zeki’de  (1972:  36)  ise,  Cimri 

kuvvetlerinin  bozguna  uğratılması  vesilesiyle  Sultan  III.  Gıyâseddin 

Keyhüsrev’e yazıldığı  tahmin  edilen bir  tebrik mektubunda: “Halkın pek 

çok  para, mal  ve  değerli  eşyalarının  dinsiz  ve  zalim  olan  evbâş‐ı bî‐bâk 

erâzil‐i  etrâkın  ellerinde mahvolduğu, onların, zulüm kurtlarını  ve azgın 

köpekleri fitne ve fesat ovasına salıverdikleri, bu nedenle iki yolcu ya da iki 

arkadaşın bir yolda buluşmalarının mümkün olmadığı” zikredilir. Burada 

“evbâş‐ı bî‐bâk” tabiriyle kastedilen kuşkusuz gözü kara ve bozguncu taife 

olan rindlerdir. Devlete  içten bağlılıkları söz konusu olmayan ve en kritik 

zamanlarda karışıklık çıkararak yönetimi zor durumda bırakan bu zümre, 

cesaret  ve  saldırganlığından  ötürü  yeri  geldiğinde Selçuklu  sultanları  ve 

devlet adamları  tarafından  taht mücadeleleri sırasında  rakiplerini bertaraf 

etmede kullanılmışlardır (Küçükdağ, 2005: 3). 

Başıboş, kayıtsız ve “serserice” bir hayat tarzını benimseyen rindlerin, 

her  şeyi  mubah  görecek  kadar  laubali  oldukları  da  anlaşılmaktadır 

(Gölpınarlı,  1983:  81).  Mevlevî  kaynakları,  “kalleşlik”  ve  “düşkünlükle” 

özdeşleştirdiği  bu  zümrenin,  eğlence  hayatına  ilgisiz  kalmadığına  işaret 

ederler (Mevlâna, 1994: 104; Mevlâna, 2007, IV: 422; Sultan Veled, 1941: 63, 

599) Mevlevî halifelerinden Sultan Veled’e (ö. 1312) göre rindler, Ramazan 

aylarında  oruçtan  uzak  durmakta  ve meyhanelere  uğrayıp  batyalardan 

şarap  içmektedirler.  Rindlerin  bu  hayat  tarzı  aslında  Selçuklu  dönemi 

Anadolu’sunda ortaya  çıkmış bir  tercih değildir. Yukarıda da değinildiği 

gibi, Abbasiler  zamanında  fütüvvet  anlayışının  sufi  nitelikler  taşımadığı 

devrede  de  bu  zümrelerin  hayat  felsefesi  bundan  farklı  değildi.  Benzeri 

anlayış İslâm dünyasının diğer bölgelerindeki rind ve ayyâr zümreleri için 

de söz konusuydu.  

 

Page 8: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 246

III. AHİLER VE MEVLEVÎLERLE İLİŞKİLERİ 

Sultanlar  ve  devlet  adamlarının  askerî  güç  olarak  yararlandıkları 

rindler,  kaba  kuvvet  gerektiren  durumlarda  bazı  Ahi  ileri  gelenleri 

tarafından da sevk ve  idare edilmişlerdir. Bunların Konya’daki en nüfuzlu 

liderleri  Ahi Ahmed  Şah  idi.  Emrinde  binlerce  rind  ve  asker  topluluğu 

bulunan  bu  zatın  halk  nazarında  da  büyük  itibarı  vardı.  Claude  Cahen 

(1986:  596), Konya  rindlerinin Ahi Ahmed  Şah’tan  sonra Ahi Mustafa’ya 

bağlanmış olabileceğini belirtmekte  ise de bu mümkün görünmemektedir. 

Çünkü Eflâkî’de (1987, II: 133‐134, 174‐175, 230‐231), Ahi Ahmed Şah’ın yanı 

sıra,  onun  çağdaşı  olan Ahi  Ahmed  de  runûd  liderlerinden  biri  olarak 

gösterilmektedir. Müellif, aynı şekilde Ahi Mustafa ve Şeyh (Ahi) Begi’ni de 

Sultan Veled ve oğlu Ulu Ârif Çelebi zamanının  runûd  liderleri arasında 

zikreder. Dolayısıyla bu örneklerden Konya’daki rindlerin sadece bir liderin 

emri altında bulunmadığı anlaşılmaktadır. 

İbn  Bibi  (1996,  II:  205),  Konya’daki  bazı  rindlerin  Cimri  hadisesi 

sırasında  Ahilerle  birlikte  hareket  ettiğini  belirtir.  Buna  göre  Selçuklu 

ordusu  Karamanoğlu  Mehmed  Bey  ve  Cimri’nin  kuvvetleri  karşısında 

tutunamayıp dağılınca, Türkmenler Konya Kalesi’nin At Pazarı ve Çaşnigir 

kapılarını ateşe vermiş, bu  esnada Ahi ve  rindlerden bir grup da çer çöp 

taşımak  suretiyle  onlara  yardım  etmiştir2.  Ancak  bu  hadiseye  bakarak 

rindlerle Ahilerin her zaman beraber hareket ettiklerini söylemek mümkün 

değildir. Nitekim Sivas’ta rindlerin sebep olduğu bir kargaşa şehrin Ahileri 

tarafından  tasvip edilmemiş ve derhal yatıştırılmıştır  (Eflâkî, 1987, II:181‐

182; Muallim Cevdet, 2008: 197). Nerede ne yapacağı belli olmayan rindler, 

yeri geldiğinde bazı Ahi liderlerini katletmekten geri durmamıştır. Meselâ 

Aksaray’da buna  dair bir  olay  yaşanmıştır.  Bu  şehrin  ileri  gelenlerinden 

olup  Moğolların  Anadolu  valisi  İrencin’in  de  desteğini  alan  Şengitoğlu 

adındaki bir zat, yörenin tanınmış şahsiyetlerinden Ali Paşa ile kardeşi Ahi 

Ahmed’e  iftirada  bulunmuş,  ardından  da  bu  iki  kardeşi  rindlere 

öldürtmüştür (Aksarayî, 2000: 247‐248; Küçükdağ, 2005: 3).  

Ahi  ileri gelenlerinin, kaba kuvvet ve  cesaretlerinden dolayı  rindlerle 

ilişki  kurup  onları  sevk  ve  idare  etmeleri  veya  bazı  rindlerin  Ahiliğe 

meyletmiş  olmaları,  kuşkusuz  bu  zümrenin  bütünüyle  Ahi  teşkilatına 

mensup olduğunu göstermez. Nitekim  İbn Battûta  (2004, I: 404), Ahi’nin 

tanımını  yaparken  “sanatının  ve  zanaatının  erbabını  toplayan  ve  işi 

olmayan genç bekârları da bir araya getiren adamdır. Fütüvvet denen şey 

de  budur”  der.  Burada  ismini  anmamakla  birlikte  “işi  olmayan  genç 

2 Yazıcızâde Ali’nin eserinin bir nüshasında Türkmenlere yardım edenlerin “bir bölük yaren” olduğu belirtilir (Bkz.

Tevârîh-i Âl-i Selçuk, haz: Abdullah Bakır, Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 2009, s. 828, not: 1622).

Page 9: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 247

bekârlar” tabiriyle rindleri işaret ettiği anlaşılan seyyah, fityânı tarif ederken 

de “…Ertesi sabah işlerine giderek ikindiden sonra, elde ettikleri kazançlarla 

önderin  (Ahinin) yanına dönerler. Onlara  fityân deniliyor”  ifadelerine yer 

verir.  Claude  Cahen  (1986:  600)  gibi  araştırmacılar  da Ahilerin  rindlerle 

bağlarının  bulunduğunu  ancak  bunun,  bütün  rindlerin  Ahiliğe mensup 

olduğu  anlamına  gelmeyeceğine  dikkat  çeker.  Şu  halde,  el  emeğiyle 

geçinmeyi,  yardımlaşmayı  ve  başkalarına  karşı  hoşgörülü  davranmayı 

prensip  haline  getiren  Ahi  teşkilatına  bağlı  fityânlarla;  haydutluk  ve 

bozgunculuğu ile tanınan ve toplum tarafından dışlanan rindleri, anlayış ve 

tutum bakımından birbirine yakın kabul etmek mümkün değildir. Kaldı ki 

Ahiler,  devlet  otoritesinin  zayıfladığı  dönemlerde  ortaya  çıkan  iktidar 

mücadelelerinde,  istisnai  durumlar  dışında  her  zaman meşru  yönetimin 

yanında  yer  almışlardır.  Nitekim  II.  İzzeddin  Keykâvusun  saltanatı 

sırasında isyana teşebbüs eden Pervâne Ebûbekir’in ısrarına rağmen Konya 

Ahi  ve  fityânlarının:  “Sizin  onunla  aranıza  giren ayrılık  tozundan  dolayı 

Sultana  karşı  ayaklanmaya  kalkışamayız  ve  efendimizin  nimetlerine 

nankörlük edemeyiz” diyerek kendisine yardım  etmeyi  reddetmeleri  (İbn 

Bibi, 1996, II: 98‐99; Turan, 1993: 461‐462) de bunu  teyit etmektedir. Oysa 

kargaşa  ortamından  nemalanan  ve  bu  yüzden  yönetimi  zor  durumda 

bırakan rindlerin böyle bir tutumu söz konusu olmamıştır. 

Ahilerden  başka  rindlerle  ilişkileri  bulunan  bir  başka  kesim  de 

Mevlevîlerdir. Eflâkî’nin anlatımlarına göre bu  ilişkiler  runûd  liderlerinin, 

yani  Ahi  ileri  gelenlerinin  Mevlevîlere  olan  yaklaşımlarına  göre 

şekillenmiştir.  Yukarıda  da  işaret  edildiği  gibi  Mevlevîler  kendilerine 

yakınlık gösteren ve muhalefette bulunmayan runûd liderleriyle iyi ilişkiler 

kurmuşlar,  fakat  tersi  yönde  tavır  sergileyenlere  karşı  da  tepki  gösterip 

onları dışlamışlardır. Dostane ilişkiler kurdukları runûd liderlerinin başında 

ise Ahi Ahmed Şah gelmektedir. Eflâkî’de “yiğitlik ve cömertliğin (fetâların) 

sultanı  ve  zamanın az  yetiştirdiği kişilerden  olan Ahi Ahmed  Şah”  diye 

övülen  bu  zat,  Konya’da  İlhanlı  hükümdarı  Keyhatu’nun  (1291‐1295) 

huzuruna  çıkarak  onu  şehri  almaktan  vazgeçirmiştir.  Ahmed  Şah,  bu 

görüşmeden  sonra Moğol  hükümdarının  isteği  üzerine  kendisini  yanına 

alarak  Konya’nın  diğer  ileri  gelenleriyle  birlikte  “şehrimizin  şeyhi”  ve 

“âriflerin sultanı” diye övdüğü Sultan Veled’i ziyarete gitmiştir. Keyhatu bu 

görüşme  sırasında  Mevlevî  halifesine  içtenlikle  bağlanıp  onun  müridi 

olmuş,  ardından  da  birlikte  Mevlâna’nın  türbesini  ziyaret  etmişlerdir 

(Eflâkî,  1987,  II:  57‐59;  Derviş  Mahmûd‐ı  Mesnevîhan,  2007:  226‐227). 

Mevlevîlerin, yakınlık kurdukları bir diğer runûd lideri de Şeyh Begi olarak 

da bilinen Ahi Begi’dir. Eflâkî’nin, “fityânın örneği, zarif arkadaş ve kerim 

dost” diye methettiği ve Konya rindlerinin uluları, aynı zamanda sultanlar 

Page 10: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 248

ve meliklerin nedimleri arasında gösterdiği bu zat, Sultan Veled ve onun 

oğlu  Ulu  Ârif  Çelebi’ye  bağlılığı  ile  biliniyordu.  Sultan  Veled,  oğlu  ile 

arasına  soğukluk  girince  ondan  yardım  istemiş,  bu  isteği  severek  kabul 

eden Ahi Begi de baba ile oğlunu barıştırmıştır (Eflâkî, 1987, II: 230‐231). 

Mevlevîlerin,  kendilerine  karşı  muhalif  hareketlerinden  ötürü 

dışladıkları  runûd  liderlerinden  biri  Eflâkî’nin  “anud”  (inatçı)  olarak 

zikrettiği Ahi Ahmed, diğeri de Ahi Sıddık’ın oğlu Ahi Mustafa’dır. Ahi 

Ahmed  ile Mevlevîler arasındaki soğukluğun temeli bu zatın Mevlevîlikle 

özdeşleşmiş olan semâ ve musikiye karşı tavır almasına dayanır. Onun, bu 

düşüncesini çevresinde açıktan dile getirmesi, özellikle de Hânkah‐ı Ziyâ’da 

Hüsameddin Çelebi adına düzenlenen şeyhlik merasimindeki muhalefeti, 

aradaki gerginliği iyice arttırmıştır. Eflâkî, bu tören sırasındaki tutumundan 

dolayı  Ahi  Ahmed’i  “zamanın  zorbalarından  ve  zindanlık  rindlerin 

başlarından” biri olarak nitelendirir. Onun, “yaratılışındaki bağnazlık, kin 

ve  garezinden  dolayı”  Hüsameddin  Çelebi’nin  posta  oturmasını 

istemediğini,  bu  yüzden  de  toplantı  sırasında  Çelebi’nin  yere  serilen 

seccadesini  toplayıp  şeyliğini  tanımadığını  belirtir.  Ortalığın  karışması 

üzerine  ise,  bazı  Ahi  ileri  gelenlerinin  kılıç  ve  bıçaklarına  sarıldığını; 

Mevlevî müritleri arasında bulunan emîrlerin “küstah  rindleri” öldürmek 

için  üzerlerine  yürüdüğünü  söyler.  Eflâkî,  Ahi  Ahmed’in  buradaki 

muhalefetini onun kin ve garezine bağlasa da bu tavrın aslında sözü edilen 

şahsın  kendi  nüfuz  sahasına  müdahale  edilmesinden  kaynaklandığı 

anlaşılmaktadır. Ahi Ahmed’in, Mevlevîlere olan muhalif  tutumu bundan 

sonra da devam etmiştir. Nitekim o, Konya’da bir cenazenin defni sırasında 

caiz olmadığı gerekçesiyle guyendelerin gazel okumasına izin vermemiş, bu 

durum  Sultan  Veled’in  tepkisine  neden  olmuştur.  Kendisinin,  bu 

hareketlerinden  dolayı  Mevlevîler  tarafından  dışlanması  üzerine, 

rindlerinin  çoğu  Mevlevîliğe  meyletmişlerdir.  Oğlu  Ahi  Ali  de  Sultan 

Veled’in seçkin müritleri arasına katılmıştır (Eflâkî, 1986, I: 230; 1987, II: 133‐

135, 166; Derviş Mahmûd‐ı Mesnevîhan, 2007: 150, 280). 

Mevlevîlerle anlaşmazlığa düşen Ahi Mustafa  ise, aslında delikanlılık 

zamanına  kadar  bu  çevrelerle  iyi  ilişkiler  içinde  idi.  Hatta  ona Mustafa 

adını,  babası  Ahi  Sıddık’ın  ricası  üzerine Mevlâna  koymuştu.  Ancak  o, 

makam  ve mansıp  sahibi  olup  çevresi  genişleyince  değişmeye  başlamış, 

emrinde  bulunan  rindlerle  Konya  ahalisini  sindirmiştir.  Bu  durumdan 

rahatsız olan halk da Sultan Veled’e giderek Ahi Mustafa’yı şikâyet etmiştir. 

Sultan Veled, bu Ahi’ye babacan bir  tavırla nasihatte bulunmuş fakat bir 

sonuç  elde  edememiştir.  Üstelik  onun:  “Biz  bu  işin  tedbirini 

Hüdavendigârımızdan  daha  iyi  biliyoruz.  O  iş,  büyüklük  ve  zorbalık 

yapmadan  kolayca  elde  edilmiyor.  Siz  bu  işlere  karışmayın.  Sizin  irfan 

Page 11: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 249

âleminiz başka, bizimki başka bir şeydir” cevabı, kendisini kızdırmıştır. Ahi 

Mustafa, Mevlevîlere olan muhalif  tavrını Sultan Veled ve oğlu Ulu Ârif 

Çelebi’nin katıldığı bir semâ sırasında da göstermiştir. O, semâ’ın geç vakte 

kadar  uzaması  üzerine  sıkılmış  ve  “bundan  sonra  Mevlevîleri  semâ’a 

çağırmamalı,  çünkü  kimseye  hiç  rahat  vermiyorlar”  diyerek Mevlevîleri 

eleştirmiştir.  Bu  sözler  karşısında  üzülen  Ârif  Çelebi,  birkaç  gün  sonra 

guyendeler  ve  halktan  oluşan  kalabalık  bir  toplulukla  Ahi  Mustafa’nın 

evine  giderek  çeşmenin  lülesini  tutmuş,  ardından  sofanın başköşesindeki 

halıyı  ters  çevirip  kandilin  yağını  dökmüştür.  Bütün  bunlar  karşısında 

rindler  ayakta  kalakalmışlar,  Ahi Mustafa  ise  gizlendiği  yerden  olanları 

seyretmiştir.  Bu hadiseden  sonra bir  daha Ahi Mustafa’nın  evinde  semâ 

yapılmamıştır.  Bu arada  askerleriyle Konya’ya  giren Karamanoğlu Yahşi 

Bey (ö. 1315), rindleriyle birlikte onu öldürtmüştür (1307)3. Ulu Ârif Çelebi, 

Ahi  Mustafa’nın  ölümünden  büyük  üzüntü  duymuş  ve  ağlamıştır.  Bu 

olaydan ibret alan rindler ise, Mevlevîliğe intisap etmişlerdir (Eflâkî, 1987, II: 

173‐175; Derviş Mahmûd‐ı Mesnevîhan, 2007: 293‐294).  

 

IV. SİYASΠVE ASKERΠHÂDİSELERE KARIŞMALARI 

Yukarıda da değinildiği gibi, Selçuklu devlet yönetiminin güçlü olduğu 

dönemlerde  fazla  öne  çıkmadığı  görülen  rindler,  özellikle  Kösedağ 

yenilgisinden sonra adından sık  sık söz ettirmeye başlamışlardır. Zira bu 

tarihten itibaren devlet otoritesinin zafiyete uğrayıp Moğol tahakkümünün 

giderek artması, iktidar mücadelelerini de beraberinde getirmiş ve dönemin 

devlet  adamları  muarızlarını  bertaraf  etmek  için  bu  zümrenin  kaba 

kuvvetinden yararlanma yoluna gitmişlerdir. XIII. yüzyıl sonlarına kadar 

devam  eden bu  süreçte  rindler, kimi  zaman  çatışmalarda boy  göstermiş, 

kimi  zaman  da  kargaşa  ortamlarını  fırsat  bilerek  hırsızlık,  yağma  ve 

kundaklama hadiselerine karışıp etrafa korku salmışlardır. 

Kösedağ  yenilgisi  sonrasında  rindlerin  adı  ilk  defa  II.  İzzeddin 

Keykavus’un  saltanatı  (1246‐1249)  sırasında  geçer.  Dönemin  devlet 

adamlarından  Pervane  Fahreddin  Ebûbekir  ve  Emîr‐i  dâd Nusret; Vezir 

Şemseddin  Muhammed  İsfahânî’nin  izniyle,  Melikü’l‐ümerâ  Şemseddin 

Hasoğuz  ile  Atabeğ  Esededdin  Ruzbeh’i  öldürtmek  maksadıyla  çeşitli 

vaatlerde bulundukları Akşehir ve Ilgın beldelerinin rindleriyle anlaşırlar. 

Plana göre  rindler  vezirin  sarayının  etrafında bulunan  gulâmhânelere  ve 

hücrelere gizlice yerleştirilir ve onlara vezir  İsfahânî’nin kılıcının adı olan 

“kuzu”  parolası  verilince  harekete  geçmeleri  ve  sözü  edilen  emîrleri 

3 İbrahim Hakkı Konyalı, Karamanoğlu Yahşi Bey’in, Ahi Mustafa ve rindlerini öldürttükten sonra Konya Kalesi’nin

Çaşnigir kapısına astırdığını belirtir (Âbideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Burak Matbaası, Ankara 1997, s. 146).

Page 12: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 250

öldürmeleri  söylenir.  Şemseddin Hasoğuz  ile  Esededdin Ruzbeh,  vezirin 

sarayından  içeri  girince  Emîr  Nusret  kapıyı  sıkıca  kapatır  ve  “kuzu” 

parolasını  verir.  Bunun  üzerine  rindler  saklandıkları  yerlerden  çıkarak 

Şemseddin  İsfahânî’nin  önünde  iki  emîri  kılıç  darbeleriyle  öldürürler. 

Cesetler, Sultanın  sarayının  kapısında merasim  için  yapılmış  olan  ahşap 

köşke  asılarak  halka  teşhir  edilir.  Emir  Nusret’in  talimatıyla,  öldürülen 

emîrlerin evlerine giden rindler, onların ve bazı suçsuz kimselerin mallarını 

ve  eşyalarını  yağmalarlar  (İbn  Bibi,  1996,  II:  89‐94; Anonim  Selçuknâme, 

1952: 33; Turan, 1993: 460‐461). Bu hadiseden sonra rindler, yol muhafızları 

ve  diğer bozguncularla birlikte  Şemseddin  İsfahânî  ile arası açılan ancak 

daha  sonra  yapılan  anlaşmaya  razı  olan  Şerefeddin  Erzincanî’yi  Sultana 

karşı  isyan  etmesi  için  kışkırtırlar.  Askerleriyle  Niksar  taraflarına  gelen 

Erzincanî,  burada  vezirin  gönderdiği  kuvvetlere  yenilir  ve  kısa  bir  süre 

sonra da öldürülür (İbn Bibi, 1996, II: 100‐102). 

Selçuklu ordusunun 1256 yılında Sultan Hanı civarında Moğollara karşı 

savaştığı  sırada,  başkent  Konya’da  hükümet  yetkililerinin  ve  askerin 

bulunmamasını fırsat bilen rindler şehirde karışıklık çıkarmışlardır. Onların 

bu  hareketini  Sultan  Hanı’ndaki  bozgundan  kaçarak  Konya’ya  gelen 

Üstadü’ddâr4  Nizmeddin  Ali  b.  İlalmış  yatıştırmıştır.  Şehirde  sükûneti 

sağlayan  Nizameddin  Ali,  Moğol  komutanlarına  verilecek  hediyeleri 

hazırlatmış  ve  halkı  Moğol  askerlerinin  ihtiyaçlarının  karşılanması  için 

fedakârlığa davet etmiştir (İbn Bibi, 1996, II: 148; Turan, 1993: 480‐481).  

Daha evvel de ifade edildiği üzere rindlerden bir grup, Cimri lakabıyla 

bilinen Alâeddin (Gıyâseddin) Siyavuş ile Karamanoğlu Mehmed Bey’in’in 

Konya’ya hücumu  sırasında bazı Ahilerle beraber  Türkmenlerin  yanında 

yer almış, kalenin Atpazarı ve Çaşnigir kapılarının ateşe verilmesi sırasında 

onlara  yardımcı  olmuşlardı.  Şehre  hâkim  olan  ve  etrafı  talan  eden 

Türkmenler,  Alâeddin  Siyavuş’u  Filobad  köşkünden  getirerek 

Devlethâne’de saltanat makamına oturttular.  İğdiş başı Fahreddin Bey  ile 

runûd  liderlerinden  Ahi  Ahmed  Şah  ve  ona  bağlı  Ahiler,  yeni  sultana 

bağlılıklarını bildirdiler  (İbn Bibi, 1996, II: 205, 209; Aksarayî, 2000: 96‐97; 

Turan, 1993: 561). Ancak  çok geçmeden Selçuklu ve Moğol kuvvetlerinin 

Konya’ya  doğru  yönelmeleri  ve  Karamoğlu  Mehmed  Bey  ile  Cimri’nin 

şehre girme teşebbüsleri karşısında; İğdiş başı Fahreddin Bey, Ahi Ahmed 

Şah, Ahi Ahmed ve diğer Ahiler gerekli hazırlıkları yaparak Karamanlıların 

içeri  girmelerine  izin  vermediler  (İbn  Bibi,  1996,  II:  212‐213;  Anonim 

Selçuknâme, 1952: 40; Turan, 1993: 566‐567). 

4 Hazinenin geliri ile vergilerin belirli bir miktarını saraydaki fırın, mutfak ve ahırın harcamaları; maiyyetindekilerin

masrafları için kullanan görevlidir (Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1991, s. 170).

Page 13: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 251

Konya rindleri, Sultan Hanı savaşı sırasında yaptıkları gibi, bu defa da 

Sultan II. Mesud’un saltanatında  şehrin boşalmasını  fırsat bilerek kargaşa 

çıkardılar.  Anonim  Selçuknâme’ye  (1952:  50‐51)  göre,  ismi  anılan 

hükümdar, kardeşi Rükneddin Geyûmers’i Eşrefoğlu Süleyman Bey’in (ö. 

1302)  kızıyla  evlendirmek  istiyordu.  Bunun  için  şehzadeyi  Sinop’tan 

getirterek Eşrefoğullarının yönetimindeki Viranşehir’e gönderdi. Kendisi de 

sözü edilen yere gitmek için yola çıktı. Ancak Eşrefoğlu, Sultan henüz yolda 

iken şehzadeyi yakalatarak hapse attırdı. Bu haberin Konya’da duyulması 

üzerine şehirde büyük bir fitne ortaya çıktı. Bunu fırsat bilen rindler, şehrin 

boşalmasından  da  yararlanarak  baskınlara  giriştiler.  Evleri  yağmalayıp 

halkın  huzurunu  kaçırdılar.  Öyle  ki,  hiç  kimse  korkusundan  bağına  ve 

bahçesine dahi gidemedi. Bu arada rindlerden bir grubun şehrin dışındaki 

bir  evde  toplandıklarını  öğrenen  şıhne  (zabıta  işlerinden  sorumlu  askeri 

vali)  ile  sultana  bağlı  emîrler  etrafı  çevirdiler.  Ardından  da  evi  ateşe 

verdiler.  Ev  sahibi  dışarı  fırlayıp  canını  kurtardıysa  da  rindlerle  beraber 

karısı ve beşikteki çocuğu yandı (1290). Sultan Mesud’un Konya’ya dönmesi 

üzerine  şehirdeki  kargaşa  bastırıldı. Diğer  taraftan  Karamanoğlu  Güneri 

Bey’in  (ö.  1300),  Süleyman  Bey’e  bir  elçi  gönderip  sultanın  kardeşinin 

hapiste  tutulmasının  yanlış  olduğunu  bildirmesi  üzerine  Şehzade 

Geyûmers, serbest bırakılıp Konya’ya gönderildi (Turan, 1993: 595; Cahen, 

1986: 598).  

Bu hadiseden birkaç hafta sonra malî konulardaki sert uygulamaları ile 

tanınan Moğol veziri Fahreddin Kazvinî Konya’ya geldi. Bu sırada şehirde 

bulunan Sultan Mesud  ise, bütün  rindleri  silahlandırıp  onların  geceleyin 

ateş  yakıp  silah  oyunları  oynamalarını  izledi  ve Ahilerle  beraber  onlara 

iltifatlarda bulundu. Kazvinî, şehre gelişi sırasında Sultan’ın Konya halkıyla 

birlikte kendisini karşılayacağını ümit etmiş, bu gerçekleşmeyince de canı 

sıkılmıştı.  Bundan  dolayı  Sultan  Mesud’a:  “Anadolu’ya  geleli  bu  kadar 

zaman oluyor, hiç bizi sormadın, yalnız bıraktın” diye sitem etti. Sultan ise, 

mazur görülmesini isteyerek şehirdeki runûd ve şerir takımının ayaklanma 

çıkardığını bu yüzden kendisiyle ilgilenemediğini söyledi. Bu arada Vezirin, 

yeni  vergiler  ve  alış  veriş  konusundaki  emirleri  şehirde  hoşnutsuzluğa 

neden  oldu.  Bunun  üzerine  Ahi  Ahmed  Şah,  kethüda  ve  emrindeki 

rindlerle  birlikte  onun  huzuruna  çıkarak  halkın  yeni  vergiler  karşısında 

tahammülünün  kalmadığını  dile  getirdi.  Vezir  ise,  Ahmed  Şah’a  sert 

sözlerle  karşılık  verip  Sultan Mesud’un  yanına  gitmek  üzere  yola  çıktı. 

Sarayın kapısına gelince, Argun Han tarafından gönderilen elçiler kendisini 

yakalayıp  Anadolu  vilâyetinin  hesabını  vermek  üzere  Hanın  yanına 

götürdüler (Anonim Selçuknâme, 1952: 51‐53; Turan, 1993: 593‐594; Cahen, 

1986: 598).  

Page 14: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 252

Önceleri Moğolların Anadolu valisi  iken 1291 yılında hükümdar olan 

Keyhatu, Aksaray’da bulunduğu sırada kendisine  itaat  edip karşılamaları 

için Konya’daki  emîrlere  ve  Türklere  itibarlı bir  elçi  göndermişti. Ancak, 

şehrin rindleri bu elçiyi zorbalık yaparak öldürdüler. Bu haber Keyhatu’ya 

ulaştırılınca,  buna  fena  halde  kızdı  ve  askerlerine  Konya’nın  üzerine 

yürüyüp  şehri  kuşatmalarını,  bütün  ahaliyi  öldürmelerini,  mal  ve 

mülklerini  de  yağmalamalarını  emretti.  Moğol  ordusunun  Konya’ya 

geleceğini  öğrenen  halk  ise,  büyük  bir  korkuya  kapıldı  ve Mevlâna’nın 

türbesine  gelerek  burada  ağlayıp  sızlamaya  başladı.  Nihayet,  Keyhatu 

kalabalık bir orduyla Konya sahrasına inip şehrin kapılarına dayanınca, Ahi 

Ahmed  Şah,  Moğol  hükümdarının  huzuruna  çıkarak  onu  şehri 

yağmalamaktan  caydırdı.  Eflâkî  (1986,  I:  52‐53,  258‐259;  1987,  II:  58‐59), 

onun,  rüyasında  Mevlâna’yı  gördükten  sonra  şehri  yağmalamaktan 

vazgeçerek askerin geri dönmesi için emir verdiğini belirtir. 

Keyhatu’nun Anadolu’dan  ayrılmasından  sonra Moğollara  ve  onlara 

dayanan  Selçuklu  yönetimine  karşı  harekete  geçen  Türkmenler  çeşitli 

yerlerde ayaklanmalar  çıkardılar. Bunu  fırsat bilen Konya  rindleri, Sultan 

Mesud’un kardeşini ayartıp onun yanında yer aldılar. Bir taraftan da şehri 

alt  üst  edip büyük bir  kargaşanın  yaşanmasına neden oldular.  Bu  arada 

Karamanoğullarının, Beyşehir’i ele geçirip Eşrefoğlu’nu öldürdüklerine dair 

haberin  Konya‘da  duyulması,  runûdun  “edepsizliğini”  daha  da  arttırdı. 

Kargaşa o  kadar büyüdü  ki, halk  Türkmenler  ve  runûdun  korkusundan 

kale  kapısından  dışarı  çıkamaz  hâle  geldi.  Halil  Bahadır  komutasındaki 

Karaman kuvvetlerinin Konya’yı kuşatması üzerine rindler, sur kapısından 

çıkıp onlara karşı  savaştılarsa da kayıplar verdikleri  için  surlardan  tekrar 

içeri  girerek  kapıları  kapattılar.  Ancak  kaleden  içeri  girmeyi  başaran 

Karamanlılar,  şehri  ele  geçirip  üç  gün  boyunca  yağmaladılar  (Anonim 

Selçuknâme, 1952: 59‐60; Turan, 1993: 604).  

Rindlerin başında bulunan Ahi ileri gelenlerinin XIII. yüzyıl sonlarında 

da hâlâ Konya’da belli bir nüfuza sahip olduğu dikkati çeker. Bunlardan 

Ahi Ahmed Şah, bir ara Konya’da zulüm yapmaya başlayan Gazan Han’ın 

(1295‐1304) elçisine karşı gelmiş ve onu şehirden kovmuştur  (1297). Ancak 

bu olayın akabinde Gazan Han’a yaranmak isteyen Şarap‐sâlâr, Ahi Ahmed 

Şah’ı  öldürmüştür.  Onun  bu  ölümü  Konya  halkını mateme  boğmuştur 

(Anonim Selçuknâme, 1952: 66‐67; Turan, 1993: 619). Aksarayî’deki  (2000: 

246‐248) kayıtlara göre rindler, 1305 yılında Anadolu komutanlığına tayin 

edilen  İrencin  Noyan  zamanında  vuku  bulan  bazı  hadiselerde 

kullanılmışlardır.  Moğol  emîrini  kandırarak  onun  desteğini  kazanan 

Şengitoğlu  adındaki  bir  müfsit,  Aksaray’da  Ali  Paşa,  Ahi  Ahmed, 

Şerefeddin Hoca Ömer, Hoca Yakut, Hacı Yusuf, Ferhad Tîrbaşı ve Saruca 

Page 15: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 253

Müşrif  gibi  itibarlı  ve  zengin  kimseleri  şehrin  rindlerine  öldürtmüş  ve 

servetlerini  yağmalatmıştır  (Turan,  1993:  636). Diğer  taraftan  Eflâkî’deki 

(1987, II: 181‐182) kayıtlardan 1310’larda Sivas, Konya ve Kayseri rindlerinin 

hâlâ şehirlerde çıkan olaylarda müdahil olduklarını öğreniyoruz. 

 

V. SONUÇ 

Ortaçağ  İslam  dünyasının  sosyal  zümrelerinden  olan  rindler, 

kaynaklarda  genellikle menfi  yönlerinden bahsedilen bir  topluluk olarak 

dikkati  çeker.  Türkiye  Selçuklularında  XII.  yüzyıl  sonları  ile  XIII.  yüzyıl 

başlarında zuhur ettiği anlaşılan ve Moğol hâkimiyeti döneminde adından 

sık sık söz ettiren bu zümre, şehirlerde yaşayan ve ayak  takımı olarak da 

tanınan  bekâr  delikanlılardan  meydana  gelmekteydi.  Bunların  belli  bir 

mesleği olmadığından  geçimlerini  daha ziyade  kendilerini  sevk  ve  idare 

eden kimselerin  takdir  ettiği gelirler  ile kargaşa ortamlarında hırsızlık ve 

yağmadan elde ettikleri ganimetlerden sağlamışlardır. Asilik ve zorbalıkları 

ile  tanınan ve bu yüzden de  toplum  tarafından dışlanan  rindler; başıboş, 

kayıtsız  ve  serserice  bir  hayat  tarzını  benimsemişlerdir.  Devlete  içten 

bağlılıkları söz konusu olmadığından, en hassas zamanlarda yönetimi zor 

durumda  bırakmaktan  geri  durmamış,  sertlikleri  ve  haydutlukları  ile 

özellikle Konya halkı arasında büyük korku salmışlardır. 

Rindler,  kaba  kuvvet  gerektiren  durumlarda  bazı  Ahi  liderleri 

tarafından  sevk  ve  idare  edilmişlerdir.  İçlerinden  bazılarının  Ahiliğe 

meyletmiş  olması  onların  bütünüyle  bu  teşkilata  bağlı  bulunduklarını 

göstermez.  Mevlevîlerle  de  ilişkilerde  bulunan  bu  zümre,  başlarında 

bulunan  liderlerinin  tutumlarına  göre  söz  konusu  çevrelerle  bazen  iyi 

geçinmiş,  kimi  zaman  da  onlara karşı muhalif bir  tavır  içinde  olmuştur. 

Rindlerin,  siyasî  ve  askerî  hadiselerdeki  etkinliği  Moğol  hâkimiyeti 

devresinde artmıştır. Dönemin bazı sultan ve devlet adamları onları vurucu, 

kırıcı  özellikleri  nedeniyle  siyasî  mücadelelerde  askerî  güç  olarak 

kullanmışlardır.  Rindler,  genellikle  çıkarlarına  göre  hareket  ettiklerinden 

kendilerine  yaklaşmayı  bilen  kimselerin  yanında  yer  almışlardır. 

Kaynaklarda  XIV.  yüzyıl  başlarında  ortaya  çıkan  hadiseler  sırasında 

kendilerinden hâlâ söz edilmesi, bunların devletin yıkılışına kadar varlığını 

devam ettirdiğini göstermektedir.  

 

Page 16: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 254

KAYNAKÇA  

‐Abu  Bakr  İbn  al‐Zaki,  Ravzat  al‐Kuttab  va  Hadikat  al‐Albab,  (yay.  Ali  Sevim),  TTK 

Yayınları, Ankara 1972. 

‐Ahmed Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri,  I‐II,  (çev. Tahsin Yazıcı), Remzi Kitabevi,  İstanbul 

1986‐1987. 

‐Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, I, Cem Yayınevi, İstanbul 1995. 

‐Anonim Selçuknâme, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi,  III,  (yay. Feridun Nafiz Uzluk), 

Ankara 1952. 

‐Baykara,  Tuncer,  Türkiye  Selçukluları  Devrinde  Konya,  Kültür  ve  Turizm  Bakanlığı 

Yayınları, Ankara 1985. 

‐Cahen, Claude,  İslâmiyet  I, Doğuşundan Osmanlı Devleti’nin Kuruluşuna Kadar,  (çev. Esat 

Nermi Erendor), Bilgi Yayınevi, Ankara 2000. 

‐Cahen, Claude, “İlk Ahiler Hakkında”,  (çev. Mürsel Öztürk), Belleten, L/197 (1986), ss. 

591‐601. 

‐Çağatay, Neşet, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, SÜ Yayınları, Konya 1981. 

‐Derviş  Mahmûd‐ı  Mesnevîhan,  Sevâkıb‐ı  Menâkıb,  (haz.  Hüseyin  Ayan  vd.)  Rûmî 

Yayınları, Konya 2007. 

‐Göksu, Erkan, Türkiye Selçuklularında Ordu, TTK Basımevi, Ankara 2010. 

‐Gölpınarlı, Abdülbâki, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik,  İnkılap ve Aka Kitabevi,  İstanbul 

1983. 

‐Gölpınarlı, Abdülbâki, Mevlânâ Celâleddin, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1999. 

‐Gölpınarlı, Abdülbâki,  İslâm  ve Türk  İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı,  İstanbul Ticaret Odası 

Yayınları, İstanbul 2011.  

‐Hasan‐ı Rumlu, Ahsenü’t‐Tevârîh, (çev. Mürsel Öztürk), TTK Yayınları, Ankara 2006. 

‐Hasan b. ‘Abdi’l‐Mü’min el‐Hoyî, Gunyetu’l‐Kâtib ve Munyetu’t‐Tâlib Rusûmu’r‐Resâ’il ve 

Nucûmu’l‐Fazâ’il, (yay. A. Sadık Erzi), AÜİF Yayınları, Ankara 1963.  

‐İbn  Battûta,  Seyahatnâme,  I,  (çeviri,  inceleme  ve  notlar:  A.  Sait  Aykut),  Yapı  Kredi 

Yayınları, İstanbul 2004. 

‐İbn  Bibi,  El‐Evâmirü’l‐Ala’iyefi’l‐Umuri’l‐Ala’iye,  I‐II,  (haz.  Mürsel  Öztürk),  Kültür 

Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996. 

‐Kerîmüddin  Mahmud‐i  Aksarayî,  Müsâmeretü’l   Ahbâr,  (çev.  Mürsel  Öztürk),  TTK 

Yayınları, Ankara 2000. 

‐Konyalı,  İbrahim Hakkı, Âbideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, Burak Matbaası, Ankara 

1997. 

‐Köprülü, Mehmed Fuad, “Hârizmşâhlar”, İA, V/1 (1993), ss. 265‐296. 

‐Küçükdağ, Yusuf, Türk Tasavvuf Araştırmaları, Çizgi Kitabevi, Konya 2005. 

‐Merçil, Erdoğan, Müslüman‐Türk Devletleri Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1991. 

‐Mevlâna Celâleddin Rûmî, Rubailer, (çev. M. Nuri Gençosman), MEB Yayınları, İstanbul 

1994. 

‐Mevlâna Celâleddin Rûmî, Mesnevî‐i Şerîf, IV, (trc. ve şerh: Ahmed Avni Konuk; yayına 

hazırlayanlar: Osman Türer vd.), Kitabevi, İstanbul 2007.  

‐Muallim Cevdet, İslâm Fütüvveti ve Türk Ahiliği: İbn‐i Battuta’ya Zeyl, (çev. Cezair Yarar), 

İşaret Yayınları, İstanbul 2008. 

‐Ocak, Ahmet Yaşar, “Fütüvvet ‐tarih‐”, DİA, XIII (1996), ss. 261‐263. 

‐Özcan, Abdülkadir, “Ayyar”, DİA, IV (1991), s. 296. 

‐Sultan Veled, Divan, (yay. F. Nafiz Uzluk), Uzluk Basımevi, Ankara 1941. 

‐Taeschner, Franz, “İslâm Ortaçağında Futuvva (Fütüvvet Teşkilâtı)”, (çev. Fikret Işıltan), 

İFM, XV/1‐4’den ayrı basım (1953‐54), ss. 3‐32. 

Page 17: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 255

‐Turan, Osman, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, TTK Yayınları, Ankara 1988. 

‐Turan, Osman, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993.  

‐Yazıcızâde Ali, Tevârîh‐i Âl‐i Selçuk, (haz. Abdullah Bakır), Çamlıca Basım Yayın, İstanbul 

2009. 

 

 

 

Page 18: TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLERtarihinpesinde.com/dergimiz/sayi14/M14_09.pdf · TÜRKİYE SELÇUKLULARINDA SOSYAL BİR ZÜMRE: RİNDLER İsmail ÇİFTCİOĞLU

7/14 • ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ TARİHİN PEŞİNDE • 256