toplumsal gerçeklikisamveri.org/pdfdrg/d00064/1998_1-2/1998_1-2_dogue.pdfprof.dr.doğu ergil...

5
II.GÜN ll. OTURUM SÜRECINDE POLI TIKANIN INANÇ-BILIM ETKISI TEBLIÖLER inanç-Bilim ve Toplumsal Gerçeklik Insan, hem inanan hem bir - ile sosyal ve gerçekliklerle ve ne (manevi ve hu- zurun) ne de içinde ya- sosyal ve ortama uyumlu imkan verir. O halde inançla bilimin, önünde sonunda gerek birey gerekse toplum bir yerde ke- ya da kendi özgün birbirleriyle varolabilmeleri, verebilmeleri önemlidir. Bu 'makul' ü .ya da uz- giderek Insanlar tek için gerek bilim, gerekse inanç, ve sosyal araçlar/alanlaY ölaiak-hayati önemdedir: maddi düzenlemeyi ve yönetmeyi mümkün bilimin cevap sorulara huzurunun ve ahlaki ölçülerin layarak toplumsal bulunur. Bu, bir birlik birlikteliktir. nitelik ruh ve bedenin süreli gibi...Her ikisini de . !evsel yöneiten toplu ve her toplum ahenk ve içerisindedir. Tarihsel kronolojiyi izlersek, toplumsal üç düzlemde görürüz. Bu düzlemler zamanda toplumsal evrimin olarak da dü- 1. Kan Daha çok klan ve kabile düzeyindeki toplumsal örgütlenme 2. Diniinanç Ulus öncesi, çok kavimli (soylu) veya feodal düzenlerde kültürel-siyasal ERGiL A.Ü.Siyasa/Bilgiler Fakültesi Üyesi 3. Milliyetçilik: Inanç ve soy laik si- yasal birlikler kurma Bu de ama ola- mayan sosyalizm deneyi de 'küçük eKlenebilir. Son olarak listeye, her gün biraz daha fakat gelecekte henüz ulus-devletlerin eritmesi bek- lenmeyen Avrupa gibi devletler-üstü ör- gütlenmeleri de ilave etmek gerekir. Söz konusu ör- gütlenme sürecinde bir duygusunun ve ol- u gözle görülür bir gerçekliktir. Bütün bu türleri, kendilerine has ideolojiler de yaratarak her dö- nemde sosyal ve bir terimleri ile söy- metafizik, teokratik ve seküler tarz- eden) toplumsal-siyasal bir evrim gözlenebilir. Her üç veya biçimi ara- net bir yoksa da sosyal evrimin yönü se- Yani günlük siyasal tanzimi, giderek din ve ku- MILLIYETÇILIK VE KRIZI Bir toplumun düzeyi, onun sosyal da- ve toplum tanzim büyük ölçüde belirler. Söz konusu 'tarz'dan siyasal ISLAMi DERGISI, ClLT: 11, SAYI1-2, 1998 93 .. --- ..

Upload: others

Post on 20-Mar-2021

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Toplumsal Gerçeklikisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_1-2/1998_1-2_DOGUE.pdfProf.Dr.Doğu ERGiL A.Ü.Siyasa/Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi 3. Milliyetçilik: Inanç ve soy farklılıklarını

II.GÜN ll. OTURUM DE~IŞIM SÜRECINDE POLITIKANIN INANÇ-BILIM ILIŞKISINE ETKISI

TEBLIÖLER

inanç-Bilim ilişkisi ve Toplumsal Gerçeklik

Insan, hem inanan hem düşünen bir varlıktır. Dü­şünce ile inancın, sosyal ve do~al gerçekliklerle çelişir ve çalışır olması; ne inancın (manevi de~erlerin ve iç hu­zurun) sürekliliğini sa~layabilir, ne de insanın, içinde ya­şadı~ı sosyal ve do~al ortama uyumlu olmasına imkan verir. O halde inançla bilimin, önünde sonunda gerek birey gerekse toplum yaşamında(makul) bir yerde ke­sişebilmeleri ya da kendi özgün alanlarında birbirleriyle çatışmadan varolabilmeleri, insanların ihtiyaçlarına yan ıt

verebilmeleri açısından önemlidir. Bu 'makul' ü .ya da uz­laşmayı sa~layan insandır, giderek yaşamdır. Insanlar tek başlarına yaşamadıkları için gerek bilim, gerekse inanç, sosyalleşmeyi ve sosyal dayanışmayı sağlayan araçlar/alanlaY ölaiak-hayati önemdedir: ' Biri;··anlamayı,

maddi dünyayı düzenlemeyi ve yönetmeyi mümkün kılar. Di~eri, bilimin cevap veremedi~i sorulara yanıtlar arayıp insanın iç huzurunun ve ahlaki ölçülerin oluşumunu sa~­layarak toplumsal dayanışmaya katkıda bulunur. Bu, bir birlik de~il. birlikteliktir. Tıpkı, nitelik farkiarına ra~men ruh ve bedenin süreli beraberli~i gibi...Her ikisini de iş- . !evsel birliktefiğe yöneiten toplu yaşamdır ve her toplum ahenk ve dayanışma içerisindedir.

Tarihsel kronolojiyi izlersek, toplumsal dayanışmanın üç düzlemde sa~li:mdı~ını görürüz. Bu düzlemler aynı zamanda toplumsal evrimin aşamaları olarak da dü­şünülebilir.

1. Kan Bağı: Daha çok klan ve kabile düzeyindeki toplumsal örgütlenme aşamasında işlevseldir.

2. Diniinanç Bağı: Ulus öncesi, çok kavimli (soylu) veya feodal düzenlerde kültürel-siyasal 'parçalılı~ı·

aşmak arayışları aşamasında işlevseldir.

Prof.Dr.Doğu ERGiL

A.Ü.Siyasa/Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi

3. Milliyetçilik: Inanç ve soy farklılıklarını aşıp laik si­

yasal birlikler kurma aşamasında işlevseld ir.

Bu aşamalara, milliyetçili~i de aşan, ama kalıcı ola­

mayan sosyalizm deneyi de 'küçük harfl~rle'· eKlenebilir.

Son olarak listeye, her gün biraz daha somutlaşan, fakat

yakın gelecekte henüz ulus-devletlerin eritmesi bek­

lenmeyen Avrupa Topluluğu gibi devletler-üstü ör­

gütlenmeleri de ilave etmek gerekir. Söz konusu ör­

gütlenme sürecinde

bir Avrupalılık duygusunun ve kimli~inin doğmakta ol­

du~ u gözle görülür bir gerçekliktir. Bütün bu dayanışma

türleri, kendilerine has ideolojiler de yaratarak her dö­

nemde sosyal alanı etkilemiş ve düzenlemişlerdir.

Başka bir kavramsallaştırmanın terimleri ile söy­

lendiğinde metafizik, teokratik ve seküler yaşam tarz­

Iarına eş düşen(tekabül eden) toplumsal-siyasal gelişme

aşamalarında, sekülerleşmeye doğru bir evrim olduğu

gözlenebilir. Her üç aşama veya dayanışma biçimi ara­

sında net bir kopuş yoksa da sosyal evrimin yönü se­

külerleşme doğrultusunda olmuştur. Yani günlük hayatın

siyasal tanzimi, giderek din kurallarından ve ku­

rumlarından ayrışmıştır.

MILLIYETÇILIK VE KRIZI

Bir toplumun gelişme düzeyi, onun sosyal da­

yanışma araçlarını ve toplum hayatını tanzim tarzını

büyük ölçüde belirler. Söz konusu 'tarz'dan kasıt, siyasal

ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, ClLT: 11, SAYI1-2, 1998 93

.. --- . .

Page 2: Toplumsal Gerçeklikisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_1-2/1998_1-2_DOGUE.pdfProf.Dr.Doğu ERGiL A.Ü.Siyasa/Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi 3. Milliyetçilik: Inanç ve soy farklılıklarını

kurumlar ve ço~unlukça benimsenen siyaset felsefesidir (egemen ideolojidir). Metafizik, teokratik veya seküler evrim çizgisinde milliyetçilik, dayanışma ideolojilerinden sonuncusuna eş düşer. Bir muhayyel (varoldu~u hayal edilen) toplumun düşünsel-duygusal 'imar planı ' olan mil­liyetçili~in kapsayıcı olması, seküler olmasını gerektirir. Bu nedenle, etnik ve dinsel nitelikleri a~ır basan bir mil­liyetçilik, toplumsal gelişmenin ileri aşamalara ula­şamadı~ını göstermekle kalmaz, bu en soyut dayanışma tarzının taksim ideolojisinin kendisinden öncekileri, yar­

dıma ça~ırdı~ını işaret eder. Seküler (inanç ve soy ba­ğından özerkleşmiş oldu~u için kavrayıcı) olması ge­reken milliyetçilik, kan ve din bağını ne kadar a~ırlıkla içinde barındırırsa, siyaset, yönetim ve hukuk alanında o kadar çok gerilimler, çelişkiler ortaya çıkar. Özellikle 'lk­tidar,laik bir temele dayanacak mı? Dayanmayacak mı?' sorusu hep gündemde kalır.

Milliyetçilik, her zaman ulus-devleti kurmak ve/veya sürdürmekle başarılı olmayabilir. Uluslaşma süreciniri ta­mamlanamaması veya kesintiye uğraması; bir istila söz konusu değilse genellikle ulus-devletin popüler bek­lentileri karşılamadaki başarısıziiğı yüzündendir. Durum böyleyse, di~er dayanışma tarzlarının taksim ide­olojilerinin sırasıyla iktidarın yardımına ça~ırılması ola­ğandır. Ancak bu durum, toplumda ve siyasette derin çe­lişkilere yol açmakta gecikmez. Siyasal klancılık ile dinsel cemaatleşme, ulus olma bilincinde derin yaralar açabilir; uluslaşma sürecini kesintiye uğratabilir. Ken­disinin esas olarak bir soy ve inanç kümesinin bir üyesi olarak tanımlayan ve davrananlar (gelenekçiler) ile tüm

TEBLI<3LER : PROF.DA.D0<3U ERGIL

sunuldu~u bir piyasadır. Ekonomik rekabetin önlenmesi, verimliliğin düşmesine, kalitenin bozulmasına neden olan bir tekelciliğe yol açar. Siyasette rekabetin ön­lenmesi ise ço~ulculuğun, uzlaşmanın, yaratıcılığın ve özgürlüklerin sınırlanması sonucunu do~urur. Siyasal te­kelcilik, soy, din veya bir siyasal ideolojinin egemenliğine dayanan yönetim tarzını zorla gerçekleştirmektedir.

Kamu yönetiminde, kamu alanında var olan sosyal (sı­nıfsal ve etnik), dinsel farklılıklar yanında, siyasal eğilim çeşitlili~ini reddedip tekilci bir tercihte bulunmak iki sonuç verir: 1. Otoriter bir yönetim tarzı oluşturur; 2. Temsil edilmeyen, inkar edilen (ayrımcılığa uğrayan)

veya · baskı gören kümeler ile ayrıcalıklara ka­vuşturulanlar arasında uyum sağlanamaz. Kamu alanı

istikrara kavuşamaz, sürekli huzursuzluklar ve ge­rilimlerle dalgalanır.

Farklılıkların bağdaştırılması, toplumsal taleplerin karşılanması, özgürlük ve sorumlulukların yönetilmesi, siyasal evrimin ileri aşamalarında biraz daha kolaylaşır. Çünkü yurftaşlık hukuku, herkesi eşitçe kavrar hale gelir. Ama, belirli siyasal (sonradan ulusal) sınırlar içinde kan ve inanç bağı çerçevesinde kurulan sosyal dayanışma, birçok kümeyi dışarıda bıraktı~ından milliyetçilik kadar kavrayıcı olmamıştır. Yakın tarih incelendiğinde, ulus (çuluğ)un, soy ve inanç mensubiyetinden bağımsız ola­rak tüm yurttaşları eşitçe kavramadığı takdirde amaç­ladığı siyasal birliği gerçekleştiremediği de görülür.

Diğer yandan, ulusal devlet, ulus oluşturma aşa­

masında verdiği sözleri 'makul' bir süre içinde ger­çekleştirmek zorundadır. Bu makul süre, fedakarlığı

inanç ve ·soy kümelerine- eşit mesafede durmayı. yurt-- kabul etmiş-olan bir-kuşağın yaşam süresini aşabilir. taşlığın ve toplumsal düzenin esası olarak görenler (mo­dernler) arasında kamu alanında derin krizler, sür­

tüşmeler yaşanabilir. Yaşanmaktadır da ...

Diğer yandan, bu birbirlerinden farklı toplumsal da­yanışma ve yönetim anlayışlarının, düzeni ve iktidarı

farklı meşrulaştırma tarzları/de~erleri vardır. Söz konusu tarzların birbirinden ayrışmamış ve geleneksel değerlerin ve refleksierin silikleşmemiş olduğu toplumlarda birbiriyle çarpışan değer sistemlerinin büyük dip-dalgalara yol aç­ması olasıdır. Bugünkü Cezayir, bu durumun en iyi ör­ne~idir. Türkiye, daha hafif olmakla birlikte aynı sar­sıntıları hissetmektedir.

Siyaset bir rekabettir. Piyasalarda geÇerli olan eko­nomik rekabet, siyasette de geçerlidir. Nasıl ki, satılacak malı ve hizmeti olan, onu piyasaya sunarsa, siyaset de,

düşüncelerin, tekliflerin, program ve projelerin, onları

sunan kadroların inandırıcılı~ı ile birlikte halk beğenisine

94

Ama ikinci kuşağın kendi yaşam süresi içinde inandırıcı iyileştirmeler görmemesi durumunda başlataeağı iti­razlar, üçüncü kuşakta düzene tam bir karşı çıkışa dö­nüşebilir.

Ulusçuluğun (milliyetçiliğin) bir daya(i .şma ve mo­tivasyon kaynağı olabilmesi için, ulusal d~vletin başarılı olması gerekir. Başarının ölçüsü, kuruluş aşamasında

ulusa verilen 'sizi gelişmiş, müreffeh, itibarlı, özgür ve

adaletle yönetil_en bir toplum yapacağız' sözünün yerine getirilmesidir.

DINI N S lY AS ETE DAVET EDILMESI

Her topluma göre değişen 'makul süre' içinde, mer­kezi otoritenin (ulusal devletin) vaatlerini yerine ge­

tirmedeki başarısı, ulusçuluğun refah, dayanışma ve is­

tikrar sağlama (kısaca ulus oluşturma) konusundaki

JOURNAL OF ISLAM lC RESEAACH VOL: 11, NO 1-2, 1998

I

Page 3: Toplumsal Gerçeklikisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_1-2/1998_1-2_DOGUE.pdfProf.Dr.Doğu ERGiL A.Ü.Siyasa/Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi 3. Milliyetçilik: Inanç ve soy farklılıklarını

\ :

II.GÜN ll. OTURUM DEGIŞIM SÜRECINDE POLITIKANIN INANÇ-BILIM ILIŞKISINE ETKISI

başarısının da ölçüsü olmuştur. Olmaktadır ... Ekşiyen liklerinin çoQul niteli!)i, hem kültilral farklılıklardan so-

toplumsal beklentiler, merkezi otoriteye ve onun temsil

etti!)i yönetim biçimine ve siyasal ideolojiye karşı tepkiye

yol açar. Merkezi otoritenin siyasal-ideolojik referansları

büyük ölçüde redde.dilir. Ne var ki, toplumsal yaşamın ve

dayanışmanın süreklili!)i ihtiyacı da karşılanmalıdır. O

halde bunun için yeni referanslar motivasyonlar gerekir. . EQer ulusçuluk bunu sa!)layamıyorsa sosyal da­

yanışma ihtiyacı, dinsel hatta soysal (kan baM re­

feranslara bile başvurma gere!)ini do!)urabilir. Krizdeki

Islam ülkelerinde birinci türde ,Yugoslavya ve SSCB'nin

da!)ılması sonrasında ikinci türde toplu.msal dayanışma

arayışları görülmüştür.

Dinin, daha do!)rusu inanç(inananlar) birliQinin

,toplumsal -siyasal dayanışmanın ideolojik temelini oluş­

turması ,tarihsel kronoloji açısından bir geri dönüş iz­

lenimi veriyor. Yüzeysel bir bakış ile bu do!)rudur da.

Ancak dinin; adil,büyü!)ün küçüQü ezmediği, soy ay­

rımına önem vermeyen , ( hiç olmazsa Tanrı önünde )

eşitlikçi, (dogmatik özelliği nedeniyle) hızlı, kontrolsüz

değişime direnen dingin/duraQan bir düzeni çaQrıştırdıQı

unutulmamalıdır.

Bu niteliklere sahip bir düzen;bunalımdaki birey ve

'tutunamayan' toplumsal kesiller için olduğu kadar, gün­

lük hayatın pratiğinde modemleştiği halde ,daha otur­

mayan yeni ahlaki değerlere karşı eski ahlaki/manevi

değerleri korumayı seçen birey ve kümeler için oldukça

caziptir. Bu nedenle onların, dini, daha modern bir si­

yasal ideoloji, toplumsal dayanışma referansı olan ulus­

Çulüğa -=her örnekte olmasa da- yardıma veya (onun ye­

rine ) göreve çağlrmaları şaşırtıcı değildir. Modem

ça!)da, modern ideolojik araçlarla sağlanamayan ulus­

laşmanın içine girdiği dayanışma krizini, daha geleneksel

referanslarla aşmaya çalışmak, geriye dönüşten çok, ge­

lenekçiliQe (veya geleneklere) sığınmak olarak yo­

rumlanabilir. Ama neresinden bakılırsa bakılsın, bu olgu,

bir sosyal-siyasal bunalımın göstergesi, bir tarihsel ko­

pukluğun yeya süreksizliğin delilidir.

Dinsel referanslar da tek tip degildir. 'Muhayyel bir si­

yasal toplum' olarak nitelenen ulus gibi, aynı dinden olan

toplulukların içinde de çok sayıda cemaat (mezhep ve ta­

rikat veya kült) vardır. Bu nedenle dinsel referanslar tekil,

benzer ve bütünsel değildir. Olamazlar da... Şu halde,

toplumsal dayanışma ideolojisi olarak 'yardıma' çağırılan

dinin, ulus-devlet aşamasında, cemaat referanslarıyla

geri gelmesi, pek derde deva olmayabilir. Cemaat kim-

yutlanmış laik uluslaşma projesi ile hem de inanç çe­

şitliliklerini görmeye ve toplumu bir dindarfar birli!)i olarak

algılayan (tek tipçi) siyasal bütünleşme projeleri ile

çelişecektir. Her iki durumda da uluslaşma sürecinin

krize girmesi kaçınılmazdır. (Uiuslaşma projesinin ke­

·sintiye u!)ratan iki temel olgu daha saptamak mümkün:

1. Ulusçuluk (milliyetçilik), etnik kökene in-

dirgendi!)inde, dışlayıcı olabiliyor ve bir çok soy kümesini

'öteki' leştiriyor.

2. Ulus-devlet, temel işlevlerini görmekte, ça!)a ayak

.uydurmarcta ve ulusun ihtiyaçlarını karşılamakla zafiyete

düşerse; önce bir yönetim sonrada meşruiyet krizi do­

ğuyor.

Ulus-devletin zafiyeti yüzünden kesintiye uQrayan

uluslaşma sürecinde motivasyonu saQiayan, milliyetçiliği

takviye etmek üzere çaQırılan dinin de ideolojik zafiyete

sahip olmadıQı kısa sürede anlaşılıyor. Din, gelişen eko­

nomik işbölümünOn ve çeşitlenen toplumsal ör­

gütlenmenin etkisiyle pek çok cema~ti de siyaset sah­

nesine taşıyor. Oysa çoğulculuk, ne otoriter ve .tek tipçi

(i.ıniformist) bir devlete, ne de aynı niteliklere sahip bir

dinsel yapılanmaya tahammül gösterebilir. Göstermiyor

da ... Iran'ın son on yılları, bu durumun tipik örne!:jidir.

Gerçekten de bugün dünyanın ulaştığı ekonomik ge­

lişme ve çeşitlilik, sosyal ve kültürel çoğulculuk ve hu­

kuksal evrensellik çağında . ne laik, ne d.e dinsel ulus­

çuluk tek tip (uniform), tek kültürel referanslı (kimlikli)

otoriter bir merkeziyetçili!)e olanak tanıyor. Bunun aksi

yönündeki beyhude çabalar, rejimi daha baskıcı kılıyor

ve toplumda ayrımlar ve gerginlikler yaratarak amacına

ihanet ediyor.

Dinsel açıdan cemaalleşme ile yetersiz ve baskıcı

(tek tipleştirici) ulus devletin indirgemeci milliyetçiliği, iki

kaçınılmaz sonuç doğurmuştur:

1. Uluslaşma sürecinde meydana gelen tıkanmayle

dayanışma duygusu aşınan toplumlarda ufalanma ve ay­

rışma görülmüştür. Birbirine kapalı, hatta tahammülsüz

grup ve cemaatler ortaya çıkmış ve siyasal birlik ruhu ör­

selenmiştir.

2. Birbirine karşı(t) duran ve içine kapanan ce­

maatler ve gruplar siyasal birliğinibütünleşmenin gereği

olan ortak zemini büyük ölçüde yitirmişlerdir. Ortak

de!)er ve çıkar anlayışından uzaklaşan kümeler ,kendile­

ri için varlık ve çıkar savaşını verirken toplumsal da-

ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T: 11, SAYI 1-2, 1998 95

Page 4: Toplumsal Gerçeklikisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_1-2/1998_1-2_DOGUE.pdfProf.Dr.Doğu ERGiL A.Ü.Siyasa/Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi 3. Milliyetçilik: Inanç ve soy farklılıklarını

yanışmayım örseler hale gelmişlerdir. Bugün adına çe­

teleşme dedi~imiz olguyla cemaatfeşme, paralel sü­

reçlerdir.

V ABANCILAŞAN DEVLET

Bir yandan, halka hep mesafeli ve .onun taleplerine

büyük ölçüde duyarsız kalmış olan merkezi otorite, hik­

metinden ve hizm~tinden sual edilemeyen bir güç olarak

halka tabancılaşmıştır. Yeterince denetlenmedi~i için

yozlaşmıştır. Di~er yandan, devletin kavrayıcılı~ından,

koruyuculu~undan ve hukuka ba~lı disiplininden uzakta

varlık ve dirlik mücadelesi veren toplumsal ' kümeler ken­

dilerine sa~lanmayan güvenli~i. adaleti, e~itimi ve geliri

kendi başlarına ve kendileri için sa~lamaya kalk­

mışlardır. Bu süreç, ideolojik ve kültürel alandaki ufa­

lanmayı ve cemaatleşmeyi oldu~u kadar, ekonomik çe­

teleşmeyi ve mafyalaşmayı da beslemiştir. Kendilerini

jüzenden dışlanmış, devletin ilgisinden . ve ko­

·umasından yoksun, marjinalleşmiş olarak gören gruplar, .

>iyasal alanda tutunmak, ekonomik alanda etkin olmak,

<ültürel alanda 'kurtarılmış bölgeler' oluşturmak için

<amu oyunu parçalamışlardır. Sosyal bilim yazımında

yeniden-kabileleşmedir' denen bu olgu, Türkiye'de de

ıözlenmektedir. Bu durum uluslaşma süreciyle veya ulus

ılma olgusuyla çelişir niteliktedir.

Uluslaşma sürecimizin son yıllarda kesintiye u~­

amasının ipuçları yine kendi tarihimizde bulunabilir.

·oplumumuz; Rönesans'ı, Reform'u, Sanayi Devrimi'ni

·aşamamıştır. Ama, Reform'u ve Rönesans'ı yaşayan

TEBLI~LER : PROF.DR.DO~U ERGIL

yormama kolaycılı~ına yol açmıştır. Hayat mücadelesi;

anlamak, tasarlamak ve üretmekten ziyade, edinmek,

ço~altmak, işletmek ve tüketmek do~rultusunda şe­

killenmiştir. Oysa benzemek isteyip de benzeme çabası

göstermedi~imiz Batı toplumlarında tasartamak ve üret­

mek çabası, yaratıcılığı, bilimselli~i,çalışma disiplinini, iş­

birli~ini ve bunu sa~layacak hukuku (uzlaşarak kural

koymak ve ona uymak gelene~ini) do~urmuştur. Edin­

mek, eldekini üretmeden ço~altmak ve tüketmek üzere

kurulu bir düzen ve onu yaşatan davranış tarzı ise faz­

laca maddeci; dayanışmacı olmaktan çok çatışmacıdır.

Kıt kaynaklar için verilen kıyasıya bir mücadele, kaynak

yaratmak, ço~altmak ve adilee bölüştürmek do~­

rultusunda şekillenebilecek bir siyaset tarzını da en­

gellemiştir, engellemektedir. ..

Bu konuda din, bir umut sunmaktadır. Ama, bu­

nalıma neden olan/yasaklayıcı yönetim tarzını ve üret­

kenli~i düşük ekonômik sistemi dönüştürme projeleri

içermedi~inden günlük yaşamı belirlemekte etkisi fazla

veya sürekli olamamaktadır. Yine de toplumsal da­

yanışmayı besleyen ve ahlaki tercihleri yönlendiren kay­

naklardan biri olma niteli~ini sürdürmektedir. Bunu da

genellikle, inananları birbirine yaklaştıracak manevi me­

kanları -camileri- yaratarak veya kullanarak ger­

çekleştirmiştir, gerçekleştirmektedir.

Kentlilik ile yurttaşlılık aynı kökenden geldi~i dü­

şünülürse, sivil toplumun siyasal, düşünsel, estetik ve

d~~gus~l ortaklı~!nın dokund~ğu kent 'm_~y_Qan' larımızın

küçük, küçük oldu~u kadar da az sayıda olması çar-:ıplumların yanı başında yaşamaktadır ve Sanayi Dev- · pıcıdır. E~er resmi kurumların dışında toplumun da imi'nin yel açtı~ı teknolojik devrimin, hatta sanayi son­

:ısı (bilgi) Toplumu (nu)n tüm ürünlerini kullanmaktadır.

Türk Toplumu, hem yanı başında hem dışında ol­

u~u Batı dünyası ile ilişkilerini derinlemesine tahlil et­

lemiştir. !rününü kullandı~ı teknolojiyi üretmek kaygısını

ek taşımamıştır. O teknolojinin belirli bir ~ültürel de~er

istemiyle olan organik baQını görmezden gelmiştir. Bu

edenle, teknolojinin oluşumundaki kültür-teknik (fen ola­

ık adlandırılmıştır) ilintisini dikkate almamış, onları net

ir biçimde ayrılabilir sanmıştır. Birini (fenni) alıp diğerini

:ültürü)dışarıda bırakmanın bir yanılgı oldu~unu hep

:ıklamıştır (Özellikle de kendisinden saklamıştır).

Toplumumuzun bu içe dönük bakış açısı, dünyanın

mdimizden ba~ımsız varlı~ı ve evrimi konusunda kafa

kendi insiyatifiyle temasa geçip siyasi-ticari-kültürel or­

taklı~ı konusunda iman tazeli~i · sosyal mekanlar olan

meydanlar yoksa, yurttaşlar alternatif ortak m' Jkanlar

arayıp bulacaklardır. Nitekim camiler, rejim/sistem kri­

zinin toplum ruhunda meydana getirdi~i büyük çö­

küntünün oldu~u(tedavi edildi~i) mekanlar olarak son yıl­

larda yeni bir işlev. kazanmışlardır. Artık sadece bir

ibadet mekanı de~il. biır meşvelet ve siyaset oluşturma

ÇOGUL: Çok sayıda olma durumu

ÇOGULCULUK: Çok sayıda olma, durumun sosyal olarak tanınması (tescili} ve siyasal olarak yönetim anlayışına ve uygulamasına yan­sıtılması. Örne§in, ÇoQulcu demokrasi; toplumda varolan tüm SQsyal, kültürel ve soysal (etnik) kümelerin eşit temsiline ve siyasete (karar ve denetim sürecine) katılmalarına olanak veren siyasettarzı

JOURNAL OF ISLAMI C RESEARCH VOL: 11, NO 1-2, 1998

I

t 'l "

ı

1 { . . ~

1

Page 5: Toplumsal Gerçeklikisamveri.org/pdfdrg/D00064/1998_1-2/1998_1-2_DOGUE.pdfProf.Dr.Doğu ERGiL A.Ü.Siyasa/Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi 3. Milliyetçilik: Inanç ve soy farklılıklarını

II.GÜN IL OTURUM DEGIŞIM SÜREÇINDE POLITIKANIN INANÇ-BILIM ILIŞKISINE ETKISI

alanı da olmuşlardır. 'IRTICAAAA!' diye bağırmamızın al­

t!nda yatan gerçekleri bir de bu açıdan değerlendirmek gerekir.

Oysa, sivil (örgütlenmiş,yurttaşlar hukukunu ve ahlak

yasalarını kendi iradesiyle oluşturmuş olan laik) top­

lumun, ortak kararlarını alabileceği ve kararlılığını ser­

gileyebileceği ortak mekanları o1malıdır. Kent meydanları

gibi... Gerçekten de büyük çaplı düşünmenin bu dü­

şünceleri açığa vurmanın toplum yaşamında olduğu

kadar yönetirnde ve denetimde de ortak olunduğu duy­

gusunun sergilendiği kent meydanları Türkiyemiz'de ya

çok azdır, ya da çok dardır. Acaba halkın iradesini be­

lirtebileceği bu ortak meydanlara, otoriter yönetimlerin

pek tahammülü mü yoktur, yoksa ortak iradesini be­

lirtecek olgunluğa varmamış bir toplumun , talep ve es­

tetik eksikliği mi söz konusudur? Bu sorulara 'evet' veya

teransiarı 'batılı' olan modern kesitlerle aralarında derin

bir tay kırığının oluşmasına neden oluyor. Geleneksel

toplum cemaatleştikçe içinde varolan farklılıklar, cemaaV

tarikat çoğunluğunu ortaya çıkarıyor. Sivil toplum bek­

lenmedik bir yerde ve biçimde kendini gösteriyor. Ama,

cemaatler ekseninde parçalı/ufalanmış olduğundan, ye­

terli güce kavu.şması, çağı kavraması ve onunla bü­

tünleşmesi çok zor görünüyor. Yaşamın dinsel ilkeleri/

ifadeleri indirgenmiş günlük yorumu, ortak siyasal il­

kelerin, ortak iradenin bütünleştirici karakterinden yok­

sun olduğundan, aşağıdan yukarı bir demokratik dü­

zenin oluşması güçleşiyor. Her dinsel cemaat, her laik

küme kenc;li değerlerine ve sosyo-ekonomik konumuna

dayalı bir yaşam ve düzen yorumu yapıyor. Bunu di­

ğerlerine dayatma eğilimi gösterdiği zamansa ortak bir

siyaset (veya siyasal ortaklık) anlayışının oluşmasının

'hayır' diye kestirme ve yalın yanıtlar vermek zor. Ancak . önünü kesiyor.

Türkiye Toplumu'nun kendisini (n) nasıl yönet(il)eceği ko- Devletin hala tek tipçi (uniformist) kültür anlayışını nusunda oydaşmaya (konsensüze) dayalı bir asgari

müşterekler listesi üzerinde uzlaşabildiğini söylemek

hala zor. Bunu yapmadığı sürece, toplumsal ufalanr'na

ve siyasal çatışma durumlarından kurtulması, fark­

lılıklarını ve değişimi yönetmesi mümkün değil. Tür­

kiye'nin önündeki en zorlu sorun da bu ...

Modern anlamda örgütlenmekte geç kalan toplumun

camileri referans yapması, onu bir anlamda cami ce­

maati haline getiriyor. Kentlerde, modern toplumun yanı

sıra bir geleneksel toplum dokusunun oluşması, re-

sürdürmesi, dinsel tercihler arasında(laik olduğunu iddia

etse de) taraf tutması, bürokrasi kadar siyasi partilerin

de otoriter ve merkeziyetçi oluşu, demokrasinin yu­

karıdan aşağıya inmesini engelliyor. Bu da toplumun de­

mokratik örgütlenmesini, seçkin öncülüğünden mahrum

kılıyor. Otoriter bir devlet teşkilatı ile (bunun neden ol­

duğu) ufalanmış, cemaatleşmiş bir toplumun belirl ediği

siyaset alanından , ~emokrasinin inşasına yatkın bir kül­

türün şaşırtıcı değil ama, hedeflediğimiz çağdaş yaşam

düzeyi açısından vahim bir sapma!. ..

ISLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CIL T : 11, SAYI 1-2, 1998 97 i.