turkish studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d03262/2016_7/2016_7_akinm.pdf · 2019. 11....

12
Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/7 Spring 2016, p. 31-42 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9667 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY Article Info/Makale Bilgisi Received/Geliş: 26.05.2016 Accepted/Kabul: 28.06.2016 Referees/Hakemler: Doç. Dr. Osman KABAKÇILI Yrd. Doç. Dr. Ali ARSLAN This article was checked by iThenticate. MU‘TEZİLE'NİN ASLAH TEORİSİNDE FARKLILAŞMASI Murat AKIN * ÖZET İslâm düşüncesinin teşekkülünde önemli katkıları olan Mu‘tezile ekolü akla ve özgür düşünceye verdiği önemin bir neticesi olarak, birçok konuda farklı fikirler beyan etmiştir. Bu farklılık çoğu defa kendi içerisindeki tartışmalara yansımıştır. Aslah teorisi de bunlardan birisidir. Mu‘tezile, Allah’ın adaleti konusuyla bağlantılı olarak değerlendirdiği bu teoride, yaratılmışlarda bir gayenin varlığını ve bunun da kulun faydasına olduğunu savunmuştur. Allah’ın bir gaye gözetmeden bir takım fiillerde bulunduğunu kabul etmenin de yanlış olduğunu söylemiştir. Mu‘tezile, aslah teorisiyle Allah’ın mutlak ahlaki mükemmelliğe sahip olduğunun ve insanın yaptıklarından da sorumlu olması gerektiğinin mantıksal açıklaması üzerinde durmuştur. Buradan hareketle genel olarak ekolün çoğunluğu, Allah’ın tüm fiillerinin iyi ve O’nun iyi olanı irade ettiğini kabul etmiştir. Fakat kul için en faydalı olan hususların neler olduğu, Allah’ın bunları yaratmak zorunda olup olmadığı ve yaratılmış olan şu ortamdan daha uygun olan (aslah) başka bir ortamın yaratılıp yaratılamayacağı konularında görüş ayrılığına gidilmiştir. Bir takım bilginler, peygamber göndermek, tebliğe muhatap olabilmek, iyilik yapanlara mükâfat, kötülük yapanlara ceza vermek ve tövbeleri kabul etmek gibi dinî konuları kul için en faydalı olduğundan Allah’a vacip olarak değerlendirmektedirler. Diğer bir grup ise meseleye daha geniş bir perspektiften bakarak yukarıda sayılan konuların yanı sıra, âlemin yaratılışı ve insanın yaratılışı gibi konuları da Allah’a vacip olarak değerlendirirler. Bunlarla beraber ekol içerisinde aslah teorisini tamamen reddedenler de bulunmaktadır. Bu makalede Mu‘tezilî bilginlerin aslah teorisi hakkındaki dağınık fikirleri bir arada sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Mu‘tezile; Salah; Aslah; Basra; Bağdat. * Yrd. Doç. Dr. BEÜ İlahiyat Fakültesi Kelam, El-mek: [email protected]

Upload: others

Post on 25-Feb-2021

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Turkish Studies

International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 11/7 Spring 2016, p. 31-42

DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9667

ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY

Article Info/Makale Bilgisi

Received/Geliş: 26.05.2016 Accepted/Kabul: 28.06.2016

Referees/Hakemler: Doç. Dr. Osman KABAKÇILI – Yrd. Doç. Dr.

Ali ARSLAN

This article was checked by iThenticate.

MU‘TEZİLE'NİN ASLAH TEORİSİNDE FARKLILAŞMASI

Murat AKIN*

ÖZET

İslâm düşüncesinin teşekkülünde önemli katkıları olan Mu‘tezile

ekolü akla ve özgür düşünceye verdiği önemin bir neticesi olarak, birçok

konuda farklı fikirler beyan etmiştir. Bu farklılık çoğu defa kendi

içerisindeki tartışmalara yansımıştır. Aslah teorisi de bunlardan birisidir. Mu‘tezile, Allah’ın adaleti konusuyla bağlantılı olarak değerlendirdiği bu

teoride, yaratılmışlarda bir gayenin varlığını ve bunun da kulun

faydasına olduğunu savunmuştur. Allah’ın bir gaye gözetmeden bir takım

fiillerde bulunduğunu kabul etmenin de yanlış olduğunu söylemiştir.

Mu‘tezile, aslah teorisiyle Allah’ın mutlak ahlaki mükemmelliğe sahip

olduğunun ve insanın yaptıklarından da sorumlu olması gerektiğinin mantıksal açıklaması üzerinde durmuştur. Buradan hareketle genel

olarak ekolün çoğunluğu, Allah’ın tüm fiillerinin iyi ve O’nun iyi olanı

irade ettiğini kabul etmiştir. Fakat kul için en faydalı olan hususların

neler olduğu, Allah’ın bunları yaratmak zorunda olup olmadığı ve

yaratılmış olan şu ortamdan daha uygun olan (aslah) başka bir ortamın yaratılıp yaratılamayacağı konularında görüş ayrılığına gidilmiştir. Bir

takım bilginler, peygamber göndermek, tebliğe muhatap olabilmek, iyilik

yapanlara mükâfat, kötülük yapanlara ceza vermek ve tövbeleri kabul

etmek gibi dinî konuları kul için en faydalı olduğundan Allah’a vacip

olarak değerlendirmektedirler. Diğer bir grup ise meseleye daha geniş bir

perspektiften bakarak yukarıda sayılan konuların yanı sıra, âlemin yaratılışı ve insanın yaratılışı gibi konuları da Allah’a vacip olarak

değerlendirirler. Bunlarla beraber ekol içerisinde aslah teorisini tamamen

reddedenler de bulunmaktadır. Bu makalede Mu‘tezilî bilginlerin aslah

teorisi hakkındaki dağınık fikirleri bir arada sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Mu‘tezile; Salah; Aslah; Basra; Bağdat.

* Yrd. Doç. Dr. BEÜ İlahiyat Fakültesi Kelam, El-mek: [email protected]

Page 2: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

32 Murat AKIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

DIFFERENTIATION OF MUTAZILA IN ASLAH THEORY

ABSTRACT

As a great contributor to Islamic thought Mutazila School has been

expressed so much opinion about different Islamic questions. This

difference mostly reflected on their polemics. “aslah” is one of these

polemics. In this theory considered conjunction with the issue of God's

justice Mutazila, the existence of a purpose in creation and has accepted

that it is in the servant's benefits. That accepting that there were a number of acts of God without making a goal they say is wrong. With

aslah theory God absolute moral perfection that they have and It focuses

on the logical explanation that people should be responsible for their

actions. Hence in general the majority of school, It was agreed that the

best and best of all the acts of God who wills. But what are the issues for which it is most useful servant, God whether have to create them or not,

It created an environment that is not causing any other more appropriate

setting than this, they was encouraged to disagree on issues. A number

of scholars, sending messengers, the notification to be addressed, reward

those who are good, punish those who do evil and as to accept the

repentance It is most useful for issues such as religious worshipers regard as obligatory to God. Another group looking at the issue from a

broader perspective ın addition to the issues mentioned above the

creation of universe and issues such as the creation of man regard as

obligatory to God. Aslah theory in the school together with them there are

also those who completely reject. In this article it is aimed to shed light on the how Basra and Baghdad scholars who are also in Mutazila school

approached aslah theory.

STRUCTURED ABSTRACT

So much opinion has been expressed by the school of Mutazila about different Islamic questions. These differences are mostly reflected

on the polemics. One of these being “Aslah” which has been mentioned

in the summary section. In this article it is aimed to shed light on the

how Basra and Baghdad scholars who are also in Mutazila school

approached aslah theory.

Aslah means the most beneficial for the servants. Whether or not

you have to create it, aspect of God and another environment that has

been created. Whether the water aspect can be created is more

appropriate to the environment has been addressed. Mutazila has

assessed the Justice of God, the creations, the purpose of existance and

has agreed to its benefits for the servants. It is strange to accept that God exists without a team with a purpose.

The Aslah theory focuses on the logical explanation that people

should be responsible for their own actions and the absolute moral

perfection that they have. In general majority of the schools have agreed

that the best of all the acts is that which of God who wills. But what are the issues which is most useful for the servant, whether God created

them or not, It has created an environment that is not causing any other

Page 3: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mu‘Tezile'nin Aslah Teorisinde Farklılaşması 33

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

more appropriate setting than this, they was encouraged to disagree on issues.

Kadi Abdulcebbar and the school of Basra at first, included the

aslah theory; thesending of the Prophet, the notification of the addressee

to be able to reward those who do good, do evil and to punish those who

accept this repentance is most useful for religious subjects, such as God

is considered as wajib. The Baghdad school, the work of the problem with a broader perspective other than the above mentioned issues the creation

of the worlds, and issues such as the creation of human God is

considered as wajib. Within the school there have been those who reject

the theory of aslah. All these different schools of thoughts, scatteredideas

of supply shows that at least in this respect. One of the goals of our study is to detect these scatteredideas. Sunni sources in this matter were

addressed generally to the shape is about to disprove the Mutazila’s

theory. Also in Sunni sources, this idea illustrates a method accepting all

scholars of Mutazila in the form of wholesaler. İn our opinion a method

like this should not be correct. Also the issue from the Mutazila’s

perspective of resources is reached to the conclusion that this is not the case. if a researcher is going to have an opinion about any school

necessarily should refer to their sources. Therefore, in our article Aslah

theory in how the school's own resources, were searched.

While researching the subject, we referred to first-hand sources.

Therefore, we used the original and authentic works of the philosophers. When necessary, secondary sources regarding the subject were included.

Our primary sources are the following: ALPER. (2009),

“Mâtürîdî’ninMu‘tezile Eleştirisi: Tanrı En İyiyi Yaratmak Zorunda mıdır?”, Büyük Türk Bilgini İmam Mâtürîdî ve Mâtürîdîlik Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantı, İFAV pup., İstanbul; AMIDI. (1371/1971),

Gâyetu’l-merâm fî ilmi’l-Kelâm, Confirm: Hasan Mahmûd Abdullatif,

Kahire; AYDINLI. (2003), Mu’tezilî İmamet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, Araştırma pup., Ankara; BAGHDADI. (2003), el-Fark beyne’l-fırak, Beyrut; BRUNCHVIG. (2002), “Mu‘tezile ve Aslah”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, (Trans. Hulusi Arslan), II/4, Samsun; CUWAYNI,

(1413/1992), el-İrşâd ilâ kavâtıi‘l-edille fî usûli’l-i‘tikâd, confirm:Esed

Temim, Beyrut, (2012), İnanç Esasları Kılavuzu Kitâbü’l-İrşâd, (Trans:

Adnan Bülent Baloğlu vd.), TDV pup., Ankara; CELEBI.(2002), İslam İnanç Sisteminde Akılcılık ve Kâdî Abdülcebbâr, Rağbet pup., İstanbul;

NISABURI. (1979) el-Mesâilfi’l-hilâf beyne’l-Basriyyînve’l-Bağdadiyyîn,

Confirm: Rıdvan Seyyîd, Beyrut; EŞ‘ARÎ. (1429/2008), Makâlâtu’l-İslâmiyyîn ve ihtilâfu’l-Musallîn, Confirm: NuafCerrâh, DâruSader,

Beyrut; HAYYAT. (1987), Kitâbu’l-intisârve’r-reddalâibn Râvendî el-mülhîd, Confirm:. H. S. Nyberg, Beyrut; GAZZALI. (2012), İtikadda Orta Yol, (Trans. Osman Demir), Klasik pup., İstanbul; IBN HAZM.

(1406/1986), el-Faslfi’l-milel ve’l-ehvâi ve’n-nihal, Beyrut; IBN MANZUR.

undated, Lisanu’lArab, Beyrut; IBN NEDIM. (1417/1997), el-Fihrist,

Confirm: eş-Şeyh İbrahim Ramazan, Beyrut; KADI ABDULCEBBAR. (1385/1965), el-Muğnî fî ebvâbi’t-tevhîdve’l-adl, Kahire, (2009),Şerhu’l-usûli’l-hamse, Confirm: Abdülkerim Osman, Kahire; KILAVUZ. (1993),

Anahatlarıyla İslâm akaidi ve Kelâm’a Giriş, Ensar pup., İstanbul;

NESEFI. (2004), Tabsiratü’l-edille fî usûli’d-Dîn, Confirm: Hüseyin Atay, Şaban Ali Düzgün, TDV pup., Ankara; NESSAR. (1977), Neş’etu’l-fikri’l-

Page 4: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

34 Murat AKIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

felsefî fi’l-İslâm, Kahire; SABUNI. (2005), Mâtürîdîyye Akaidi (Trans: Bekir

Topaloğlu), TDV pup., Ankara; SUBHI. (1985),fî İlmi’l-Kelâmdirasetünfelsefîyyetünliârâi’l-fıraki’l-İslamiyyeti fî usûli’d-dîn, undated, Beyrut; TAFTAZANI. (1999), Kelâm İlmi ve İslam Akaidi-Şerhu’l-Akaid, (Trans. Süleyman Uludağ), Dergâh pup., İstanbul. A

lotmoreresources can be specified but forthetopicIt'senough.

In conclusion, Mutazila in this matter, as in many matters does not

show integrity. scholars in this school of thoughts hows the importance

attach to the free. Starting from this point, it is possible to say Mutazila, within itself that does not have a homogeneous structure.

Keywords: Mutazila; Salah; Aslah; Basra; Baghdad.

GİRİŞ

Mu‘tezile, aslah prensibini Allah'ın adaletini temellendirmede kullanmıştır. Tarih boyunca

Allah’ın en iyiyi/en faydalıyı yaratmak zorunda olup olmadığı meselesi farklı boyutlarda tartışıla

gelmiştir. Bu mesele şu soruların cevabı çerçevesinde şekillenmektedir: Allah, insanlar için yaptığı

fiillerinde, uygun fiili mi (salâh) yoksa en uygun fiili mi (aslah) yapmak zorundadır? Allah, insanlar

için faydalı olanı bu dünyada mı yoksa ahirette mi yapmak zorundadır? veya Allah için bir zorunluluk

var mıdır? vb.

Salâh kavramı, fesadın zıddı olup kişi için iyi, faydalı, haz ve sevinç verici anlamında, aslah

kavramı ise daha iyi, daha faydalı, en iyi, en faydalı anlamında kullanılmıştır. (İbn Manzûr, trsz.,

II/516-517 ) Salâh ve aslah kavramının ilk kez ne şekilde ve kim tarafından ortaya konduğu tam belli

değildir. Fakat Kâdî Abdülcebbâr (ö. 415/1025) el-Muğnî isimli eserinde bu kavramı ilk kez Ebu’l-

Huzeyl Allâf (ö. 226/841), Nazzâm (ö. 231/849), ve Ali Esvârî (ö. 240/854) gibi Mu‘tezilî

düşünürlerin kullandıklarını belirtmiştir (Kâdî Abdülcebbâr, 1385/1965, VI/127). Bu kavramlar

mutezilenin “vucûb alellah” fikirleri içerisinde tartışılmaktadır.

Aslah teorisinin, hükümdarların kendi haksız uygulamalarını ilâhî kaderin bir sonucu gibi

ortaya koyarak kendilerini mâzur göstermeye kalkışmaları karşısında siyasî bir düşüncenin tesiriyle

ortaya çıktığı da kaynaklarda geçmektedir (Neşşâr, 1977, I/342). Mâtürîdî (ö. 333/944) Mu‘tezile’nin

bu düşüncesini “Allah’ın kulları için dinde en faydalı olanı yaratması” olarak özetlemiştir. Belirtilen

bu anlam, Batı felsefesinde Leibniz’in “theodise” kavramında yer bulmuştur (Brunchvig, 2002, s.

235).

Mu‘tezile'nin aslah teorisine geçmeden önce, kısaca Ehl-i sünnet içerisinde Mâtürîdîler ve

Eş‘arîlerin bu konudaki görüşlerini belirtmemiz problemin anlaşılması açısından faydalı olacaktır.

Zira bu konuda Mu‘tezile'ye en çok eleştiriler bu iki ekol tarafından yapılmıştır.

“Allah'a herhangi bir fiili işlemek, hiç bir şekilde vâcib ve zorunlu olamaz. Kulları için aslah

olan, yani kulun menfaatine en uygun ve en sâlih olan şeyleri yaratmak, Allah üzerine vâcib değildir.

Bu sebeple Allah, kul için aslâh olan bir şeyi terk edebilir” şeklinde ifade edilebilecek esasta,

Eş‘arîlerle Mâtürîdîler ittifak etmişlerdir (Âmidî, 1371/1971, s. 224). Ancak, bu görüş birliğinden

sonra, meselenin izahatında ve Allah'ın kul için aslah olan bir şeyi nasıl terk edeceği hususunda farklı

yaklaşımları benimsemişlerdir.

Mâtürîdîler; Allah, kul için aslâh olanı ilâhî hikmeti gereği terk ederek onun yerine başka bir

şeyi yapabilir. Çünkü Allah'ın fiillerinde mutlaka hikmet vardır demişlerdir. Mâtürîdîler, Allah'ın

fiillerinde mutlak hikmet ve menfaat vardır, derlerse de; “Allah üzerine vâcibtir” demezler (Nesefî,

2004, I/505-506; II/319). Çünkü Mâtürîdîler, kul için lütuf ve aslah gibi şeylerde “vücûbu” yani

Page 5: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mu‘Tezile'nin Aslah Teorisinde Farklılaşması 35

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

“mutlaka vuku bulması” esasını reddederler (Sâbûnî, 2005, s. 149). Mâtürîdî, farklı eserlerinde

Mu‘tezile’nin aslah fikrini birçok aklî ve naklî delillerle de eleştirmiştir (Alper, 2009, s. 207-214).

Eş‘arîler ise Allah, kul için aslah olanı bir hikmet olmasa dahi terk edebilir. Allah hakkında

hiç bir şey vâcib değildir. Onda bazı hikmetlerin bulunması bu hükmü değiştirmez. Hatta Allah’ın

suç işlemekten uzak olan bir canlıya acı çektirmeye kadir olduğunu ve bundan dolayı da ona mükâfat

vermek zorunda olmadığını iddia etmişlerdir (Gazâlî, 2012, s. 152-153). Eş‘arîler meseleyi kudret,

Mâtürîdîler ise hikmet kavramı üzerine inşa etmişlerdir.

Allah’ı dilediği hükmü veren ve dilediğini yapan (el-Mâide, 5/1) bir varlık olmaktan çıkaran

aslah düşüncesi Ehl-i sünnet kelâmcıları tarafından tenkit edilerek bir takım argümanlarla

çürütülmeye çalışılmıştır. Bunların ilki ve en bilineni ihve-i selase diye meşhur olan üç kardeş

meselesidir. Her ne kadar ihve-i selase bir delil olmaktan ziyade delilin aktarılmasını sağlayan bir

kurgu olsa da çok kullanılmıştır. Rivayet olunur ki Ebü’l-Hasan Eş‘arî (ö. 330/941) ile Mu‘tezile’nin

önde gelen âlimlerinden ve aynı zamanda hocası olan Ebû Ali Cübbâî (ö. 303/915) arasında şu hadise

geçmiştir: Eş‘arî: Üçkardeş var. Biri ibadet ve itaat halinde, diğeri isyan ve günah içinde, üçüncüsü

de çocuk yaşta iken öldü. Bunlar hakkında ne dersiniz? Cübbâî: îlki, mükâfat olarak cennete, ikincisi

ceza olarak cehenneme girer, üçüncüsü ne mükâfat ne de ceza görür. Eş‘arî: Üçüncüsü, “Ya Rabbi,

beni neden çocuk yaşta öldürdün de büyüyene kadar yaşatmadın? Büyüseydim sana iman ve itaat

eder, böylece ben de cennete giderdim”, derse, ona ne cevap verilir? Cübbâî: Rab ona der ki: “Ben

haline bakarak şunu bildim: Büyüyene kadar yaşasaydın günah işleyecek ve bu sebeple cehenneme

gidecektin. Senin menfaat ve maslahatına en uygun olan (aslah) küçükken ölmendi”. Eş‘arî: Eğer

ikincisi, “Ya Rab neden beni küçükken öldürmedin? Öyle yapsaydın sana âsi olmaz ve böylece

cehenneme girmezdim”, derse Rab ne cevap verir? diye sorunca, Cübbâî şaşırır ve cevap veremez.

Eş‘arî’nin bu olaydan sonra Mu‘tezile mezhebinden ayrıldığı belirtilir (Taftazanî, 1999, s. 99).

Ehl-i sünnet tarafından Mu‘tezile’ye karşı ileri sürülen bazı deliller şunlardır: Eğer kul için

aslah olanı yaratmak Allah’a vâcip olsaydı, dünyada acı çekip, âhirette de azap görecek olan fakir

kâfirleri yaratmazdı (Kılavuz, 1993, s. 118-119). Hatta insanların tamamının cennete gitmeleri, bu

dünyada sıkıntılarla karşılaşmamaları ve acı çekmemeleri gerekirdi.

Yine, insanlar açısından en faydalı olanın yaratılması Allah’a vâcip olsaydı, O, mülkünde

dilediği gibi tasarruf edemez, kullarına yaptığı ihsan ve ikram zarurî olurdu. Bu durumda kulların

rablerine karşı şükür gerekliliği olmazdı. Çünkü bu anlayışa göre, Allah ikram ve ihsanda

bulunmakla üzerine vâcip olanı, yani vazifesini yapıyor kabul edilirdi (Kılavuz, 1993, s. 119). Dünya

veya ahiret hayatlarındaki elde edilen veya edilemeyen her türlü husus Allah’ın zaruri olarak yapması

gereken durumlar olur ve bize verdiği nimetlerden dolayı da ona karşı bir vazifemiz olmazdı. Son

tahlilde Allah’ın, kulların menfaatine olan hususları gözetmesi zorunluluk olarak algılanırdı. Hâlbuki

Allah kendisini “…Allah dilediğine hükmeder” (el-Mâide, 5/1) olarak ifade ediyor.

Eğer kul için aslah olan Allah’a vâcip olsaydı, Cenâb-ı Hakkın Hz. Peygambere olan lütfu

ve ihsanı, peygamber düşmanlarına olandan fazla olmazdı. Çünkü Allah, gücünün yettiği son sınıra

kadar, her ikisi için de en uygun olanı yapmak zorundaydı. Halbuki Kur’an’da, “Allah'ın sana lütfu

ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini

saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini

öğretmiştir. Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur.” (en-Nisâ, 4/113) şeklinde bildirilmek

suretiyle, durumun böyle olmadığı gösterilmiştir (Sâbûnî, 2005, s. 150). Bu ayet Mu‘tezile’nin “eğer

Allah insanlara en faydalı olanı vermezse/yapmazsa zalim olur” fikirlerine karşı bir delildir. Çünkü

zorunlu olarak yapılması gerekli olan yerde lütuf ve ihsandan bahsedilemez.

Bu prensip kabul edilirse, insanın günahtan korunması, başarıya ulaşması, zararı

uzaklaştırması için Allah’a dua etmesi de abes olurdu. Çünkü Allah herkes hakkında en uygun olanı

Page 6: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

36 Murat AKIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

zaten yaratmış olacaktı (Sâbûnî, 2005, s. 150). Diğer bir ifade ile Allah ile kul arasındaki iletişime

ihtiyaç kalmaz ki zaten Allah vazifesini yapıyor olurdu. Böylelikle kulun rabbine dua etmesi,

yalvarması ve yakarması manasını kaybetmiş olurdu. Halbuki Kur’an’da birçok ayette Allah’a dualar

edilip doğru yol üzerinde kalma ve Müslüman olarak ölme talebinde bulunulur. Mesela şu ayetler

bunlara birer örnektir: “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız. Bize

doğru yolu göster. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların

ve sapmışların yolunu değil!” (el-Fatiha, 1/1), “Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına

kat!” (Yûsuf, 12/101).

Allah’ın kulları hakkında en uygun ve en faydalı şeyi yaratması vâcip olsaydı, bunu terk

etmesi mümkün olmazdı. Bu durumda da Allah’ın âciz ve mecbur olması gerekirdi. Yahut da terk

etmesi sefeh sayılırdı. Allah Teâlâ ise, acizlik ve sefihlik gibi eksikliklerden münezzehtir (Sâbûnî,

2005, s. 149-150; Kılavuz, 1993, s. 118-119). İşte bu tür akli delillerden hareketle ehl-i sünnet

kelamcıları aslah fikrini reddetmişlerdir.

Mu‘tezile ile tam aynı düşüncede olmasalar da Şiî bilginler de Mu‘tezile mensupları gibi

kulların fiilleri hakkında Allah’a vücûb isnat ederler. İmâmiyye ekolüne göre Allah’ın kullarına

lütufta bulunması vâciptir, O’nun insanlara en büyük lütuflarından biri de onları yönetecek bir devlet

başkanı belirlemesidir. Bu sebeple imam tayin etmek O’na vaciptir (Aydınlı, 2003, s. 233).

Diğer ekollerin bu konudaki görüşlerini kısaca belirttikten sonra Mu‘tezile’nin konuyu nasıl

tartıştığına geçebiliriz. Direk bu konuyla ilgili bir mu‘tezilî eserin olmadığını belirtmemiz konunun

çalışılmasındaki zorluk açısından önemlidir. Nisâbûrî’nin Mu‘tezile’nin görüş ayrılıklarıyla ilgili

yazdığı el-Mesâil fi’l-hilâf beyne’l-Basriyyîn ve’l-Bağdadiyyîn eseri bu konuda ilk müracat edilmesi

gereken bir eser olarak düşünülebilir. Fakat bu eser, daha çok Basra ve Bağdat mu‘tezili âlimlerin

tabiat felsefesindeki görüş ayrılıklarını ele alan bir kitap olduğundan bu konuya değinmemiştir

(Nisâbûrî, 1979). Bundan dolayı biz elimizde olan diğer mu‘tzilî kaynaklarla yetineceğiz.

Mu‘tezile'nin diğer İslâmî ekollerden çok eleştiri aldığı salâh-aslah konusundaki genel

görüşleri, “kul için hayırlı ve elverişli olanı yaratmak, Allah'a vacip” olduğu şeklindedir (Kâdî

Abdulcebbâr, 1429/2008, s. 310; Eş‘arî, 1429/2008, s. 310). Fakat belirtilen bu görüşü Mu’tezile'nin

tamamına şamil edemeyiz. Çünkü ekol içinde farklı düşünenler olmuştur. Mu’tezile içerisinde bu

fikri kabul etmeyenlerin yanı sıra, aslahın mana ve mefhumunda, yani bunun dünya hayatı için aslah

olanı mı, ahiret hayatı için aslah olanı mı, yoksa her ikisi için de aslah olanı mı yaratmak Allah’a

vâciptir, konusunda farklı düşünenler olmuştur (Kâdî Abdulcebbâr, 1429/2008, s. 518 vd.). Şimdi bu

farklılıkları delilleriyle beraber ele almaya çalışalım.

1. Aslahın Yalnız Dünyevî Konular İçin Geçerli Olduğunu Söyleyenler

Mu‘tezile bilginleri aslah teorisini ilâhî adaletin ayrılmaz bir unsuru olarak ele almışlardır.

“Allah’ın her türlü kötü fiilden tenzih edilmesi” düşüncesinin bu fikrin temellendirilmesinde de dile

getirildiğini görmekteyiz. Onlara göre Allah’ın kullarıyla ilgili bazı fiilleri yapmasııı hikmet

açısından zorunlu kabul etmek mümkündür. Dolayısıyla kullarına lütufla muamele etmesi,

haklarında en hayırlı olanı (aslah) yaratması, çektikleri sıkıntılara karşılık ahirette mükâfat vermesi,

itaat edene sevap vermesi, günah işleyeni cezalandırması Allah için vâciptir. Bu durumlara aykırı

davranmanın ilahi adalete aykırı olacağını düşünmüşlerdir (K. Kerim’de “adalet” kavramının

kullanımı hakkında geniş bilgi için bkz.: Savut, 2014, s. 459). Eğer Allah bu durumlarda farklı

muamelede bulunursa, mesela iyilik yapana sevap vermese kendisine zulüm isnad edilmesi gibi bir

durum ortaya çıkar ki bu da yanlış olur (Kâdî Abdulcebbâr, 1429/2008, s. 310, 494).

Kâdî Abdulcebbâr, buradan hareketle Allah’ın kabih bir fiili yaratmayacağını şöyle

delillendirir: Allah kötülüğün iyi bir şey olmadığını bilir. Allah kötü olan bir şeye ihtiyaç duymaz.

Page 7: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mu‘Tezile'nin Aslah Teorisinde Farklılaşması 37

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Allah kendisinin kötüye ihtiyacının olmadığını da bilir. Bu durumda O, asla kötü bir fiil işlemez

(Kâdî Abdulcebbâr, 1385/1965, VI/127).

Mu‘tezile’nin çoğunluğu, “Allah kerimdir, cömerttir, ikramına cömertliğine nihayet yoktur,

kullarına aslah olanı, en iyi ve faydalı olanı vermezse, bunu onlardan mahrum etmiş olur. Vermemek,

mahrum bırakmak cimriliktir. Oysa Allah hakkında cimriliği düşünmek imkânsızdır.” (Kâdî

Abdulcebbâr, 1429/2008, s. 301, 310-313) şeklindeki görüşü benimsediği görülmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz görüşü ekoller bağlamında düşündüğümüzde Basra ekolünün

çoğunluğu ve Bağdat ekolünden de bir takım bilginlerin bu fikri savunduğu görülmektedir. Özellikle

Hayyât'ın (ö. 300/912) öğrencisi olan Ka‘bî (ö. 319/931) gibi bazı âlimler kendi bölgelerinde, “aslah”

tezinin savunucuları olmuşlardır. Ona göre, Allah'ın, her alanda, kullarına karşı en iyiyi yapma

zorunluluğu vardır (Bağdadî, 2003, s. 109). Yine Ka‘bî, Allah'ın kulları için onlara emrettiği

hususlarda en iyiyi yapması gerektiğini belirterek, bunun Allah için zorunluluk ifade ettiğini

savunmuştur (Kâdî Abdülcebbâr, 1385/1965, XIV/55-56; 1429/2008, s. 310; Bağdadî, 2003, s. 133).

Kul için en faydalı olanın yaratılması şeklindeki genel görüşün kabulünden sonra, Basra

ekolü kendi içerisinde en faydalı olanın dinde mi yoksa diğer işlerde mi olduğu noktasında

farklılıklara gitmiştir. Basra ekolünden olan Ebû Ali Cübbâî, Ka‘bî'nin savunduğu zorunluluk fikrini

“dinde en faydalı olanlara” tahsis etmektedir. Ebû Ali Cübbâî'ye göre: “Allah'ın ilmine göre kul için

dinde aslâh olan şeyleri yapmak, Allah'a vâciptir.” Buradaki aslâhın mânâsı; “kul için dinde enfa‘”,

yani en faydalı olandır. Kabul ettiği bu ana esasa göre, kul için dininde faydalı olacağını bildiği îmanı

yaratmak, yani kulu mü’min kılmak Allah'a vâcip olduğu gibi, kul için dininde faydalı olmadığını

bildiği küfrü yaratmayı terk etmek de vâcip olur (Cüveynî, 1413/1992, s. 279, 298).

Ebû Ali Cübbâî, bu fikrini lütuf kavramına yüklediği manalardan hareketle de izah etmeye

çalışmıştır. “Kişiyi Allah’a itaat etmeye yaklaştıran ve onu günah işlemekten alıkoyan şey” diye

tanımlanan lütuf kavramını Ebû Ali Cübbâî, iki kısımda ele almaktadır. İlki Allah’ın kulunu mükellef

tutmakla ilgili lütfudur; peygamber göndermek, kitap indirmek, insanın akıl yürütme gücünü takviye

etmek gibi fiiller bu türden olup Allah’a vâciptir. İkincisi ihlâs ve takvâ sahibi kullarına ihsan ettiği

lütfudur ki onların iman ve sevaplarını arttıran bir ikramdır; ancak bu lütuf O’na vâcip değildir

(Subhî, 1985, I/298-300; Cârullâh, 1990, s. 112). Ebû Ali Cübbâî’nin bu argümanlarından hareketle;

aslah fikrini savunanların da kendi içerisinde farklılaştığını söylemek mümkündür.

Makâlât türü eserlere bakıldığında Mu‘tezile’nin ihtilafsız bir şekilde aslah fikrini kabul

ettiklerini görürüz. Ancak el-İrşâd isimli kitabının bir bölümünü “aslah” fikrine ayırıp Basra ve

Bağdat Mu‘tezile ekollerini eleştiren İmam Cüveynî (ö. 478/1085) bunun bir abartı olduğunu

belirterek Basra ekolünün asıl görüşünü şöyle dile getirir: “Allah bir lütuf olarak baştan aklı kemale

erdirir, fakat teklifin sebeplerini ortaya koymakla yükümlü değildir. O’nun, bir kulunu bir şeyle

yükümlü kıldığında, ona bunu yapma imkânını, gücünü vermesi ve en iyi lütufta bulunması gerekir.”

(Cüveynî, 2012, s. 238.) Cüveynî’nin bu açıklamasından hareketle Basra ekolünün aslah fikrini

teklifle irtibatlı olarak sınırlandırdığını diğer bir ifade ile dinde aslah olanı yapmak şeklinde ifade

ettiklerini söyleyebiliriz.

Basra ekolü bu fikirlerini birçok aklî delille desteklemiştir. Onlara göre iyi fiil fayda

gözetilerek yapılan, kötü fiil ise zarar getiren şeydir. Herhangi bir gayeye hizmet etmeyen iş ise

abestir. Allah'ın tüm fiillerinin bir gayesi olduğuna göre onun bütün fiilleri de iyidir. Aynı şekilde

Allah'ın kulları için faydalı olanı (salâh-aslah) gözetmediğini savunmak Allah'ın âdil olmadığını

zâlim olduğunu söylemek şeklinde de değerlendirilmiştir (Kâdî Abdulcebbâr, 1429/2008, s. 301).

Ayrıca Kâdî Abdulcebbâ, eserinde uzunca aslah fikrinin tüm konulara şamil edilemeyeceğini

açıklamış ve bunun için de eserin farklı farklı bölümlerinde bir takım deliller getirmiştir. Bu delilleri

Page 8: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

38 Murat AKIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

kendisinin de takipçisi olduğu Eû Ali el-Cübbâî ve Ebû Hâşim el-Cübbâî’ye dayandırmaktadır

(Geniş bilgi için bkz.: Koloğlu, 2005, s. 315). Bu delillerden bazıları şunlardır: Eğer aslah, Allah

üzerine vâcip olsaydı, bu durumda sonu gelmeyecek bir şeyin Allah’a vacip olma ihtimali ortaya

çıkacaktır. Çünkü her bir durumun daha iyi ve üstün bir hali olabilir. Yani bunun sonu gelmez (Kâdî

Abdülcebbâr, 1385/1965, XIV/56). Yine biri işin vacip olması, terkedildiğinde bir cezasının olduğu

anlamına gelmektedir. Bu durm da yine Allah için düşünülmesi uygun değildir (Kâdî Abdülcebbâr,

1385/1965, XIV/7). Aayrıca eğer bu teori kabul edilirse Allah’ın tüm fiillerinin aslah kategorisinde

değerlendirilmesi gerekirdi. Halbuki lütuf kavramının olduğu da bilinmektedir (Kâdî Abdülcebbâr,

1385/1965, XIV/70; Diğer deliller için bkz.: Koloğlu, 2005, s. 315).

Basra ekolü olarak ele aldığımız birinci grup, nelerin Allah’a vâcip olduğu noktasında şunları

belirtmişlerdir: Başta peygamber göndermek, kitap indirmek, tevbe eden kulun tevbesini kabul etmek

ve akıl yürütme gücünü vermek gibi hususlar Allah’a vâcip olarak benimsenmiştir. Ancak gönderdiği

peygamberi düşmanlarına karşı koruması veya onlara hastalık vermemesi gibi hususlar ise Allah’a

vâcip değildir (Kâdî Abdülcebbâr, 1385/1965, XV/20-21). Bunlar teklif müessesesinin gerektirdiği

hususlardır. Kâdî, belirttiğimiz bilgilerin geçtiği eserin farklı cildinde “Allah için vacip olan şey,

teklif müessesesinin vacip kıldığı hususlardır” diyerek net bir şekilde nelerin Allah için vacip

olduğunu beyan etmiştir (Kâdî Abdülcebbâr, 1385/1965, XIV/53). Burada teklifin kendisinden

ziyade bunun gerçekleşmesi için gerekli olan hususlara dikkat çekilmiştir.

Buradan hareketle şunu da belirtelim: Basra ekolü bir fiilin aslah olmasından dolayı

yaratılmasının gerekliliğinden ziyade o fiilin merkezde olan teklif için gerekli olup olmadığına dikkat

çekmiştir. Bu da durumun yalnızca dini olan hususlarda aslah teorisinin işletildiğini göstermektedir.

Bir sonraki başlıkta ele alacağımız âlimlerin çoğunluğunun içinde olduğu Bağdat ekolü ise buna

katılmayacak hem dinî hem de dünyevî işler için aslah teorisinin gerekliliğini savunacaktır.

Basra ekolünün geneli ve bazı Bağdat ekolü bilginlerinin “aslah teorisini” dinde en faydalı

olan hususlara tahsis ettiklerini ve “aslah teorisini” teklifle irtibatlandırarak izahatlarda

bulunduklarını söylemek mümkündür. Ayrıca Basra ekolünün bu konuda biraz daha ılımlı olduğunu

ve konuyu aslah kavramının yanı sıra lütuf kavramıyla ilişkilendirerek açıkladıklarını da belirtmek

gereklidir.

2. Aslahın Dinî ve Dünyevî Konuların Tamamı İçin Geçerli olduğunu Söyleyenler

Bağdat ekolünün kurucusu Bişr b. Mu‘temir'i (ö. 210/825) ve Ca‘fer b. Harb’ı (ö. 236/850)

ayrı tutarsak bu ekolün neredeyse tamamı aslah teorisini benimsemişlerdir. Fakat aslahın alan ve

sınırı konusunda yani Allah'ın hem din hem de dünyada aslah olanı mı yoksa sadece dinle ilgili olarak

aslah olanı mı yarattığı konusunda farklılıklara gitmişlerdir (Cârullâh, 1990, s. 111-114). Bağdat

ekolü aslah konusunu Basra ekolünden daha geniş bir şekilde ele alarak hem din hem de dünya ile

ilgili en iyi olanın yaratılmasının Allah'a vâcip olduğunu söylemişlerdir. Bununla beraber âlemi

yaratmayı da Allah için vâcip görmüşlerdir. Çünkü yaratıcının bilinmesinin ancak teklifle

tamamlanacağını bunun için de âlemin yaratılmasının vâcip olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre

Allah'ın âlemi yaratması kendisine vâciptir, çünkü bu âlemde kulların maslahatı söz konusudur

(Çelebi, 2002, s. 294). Bu husustaki menfaat Allah'ı bilme, O'na ibadet etme ve bunun sonucunda da

ebedî nimet ve sevaba ulaşma şeklindedir. Allah bu âlemi olabilenin en mükemmeli olarak yarattığı

için ona ne bir ilâve ne de eksiltme söz konusu değildir. Bağdat ekolü ayrıca isyankâr ve kâfirlerin

günahları sebebiyle cehennemde ebedî kalmalarının kendileri için aslah olduğunu savunmuşlardır.

Basralılar ise bu görüşleri reddederek sadece dinle ilgili konularda aslah olanı Allah'a vâcip

görmüşlerdir (Çelebi, 2002, s. 294).

Basra ve Bağdat ekolünün vücûb alellah konusunda farklı düşündüklerini belirten Cüveynî,

Bağdat ekolünün görüşlerini şöyle belirtmektedir: “Kullarının din ve dünyaları için en iyi olanı

Page 9: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mu‘Tezile'nin Aslah Teorisinde Farklılaşması 39

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

yapması (aslah) Allah’a vâciptir. Yine kullarının dünya ve ahirette iyiliklerine olacak şeyi ertelemesi,

O’nun hikmeti açısından caiz değildir; aksine kullarının salahını sağlama hususunda mümkün olan

her şeyi yapması gereklidir.” (Cüveynî, 2012, s. 237) Bağdat ekolü “insanların şu anda ve gelecekte

erişecekleri her şey kullar için en iyi olandır. Cehennem ehlinin ebediyen cehennemde kalmaları,

Allah’ın bu dünyada fâsıklara lanet etmesi ve tövbe etmeden öldükleri takdirde amellerini boşa

çıkarması onlar için en iyi olandır.” (Cüveynî, 2012, s. 236-237) fikirlerini savunarak Mu‘tezile’deki

aslah teorisinin temsilcileri asıl temsilcilerinin kendileri olduklarını göstermişlerdir.

Bu konuda diğer bir görüş ayrılığı ise Allah'ın kulları için yarattığı ortamdan daha uygununu

yaratmaya muktedir olup olmaması noktasında olmuştur. Allâf, Allah’ın kulları için yarattığı

ortamdan daha iyisini yaratmasını uygun görmemiş. Çünkü Allah’ın yaptığı ve yarattığı şeylerden

daha güzel olan zaten yoktur der (Eş‘arî, 1429/2008, s. 312). Nazzâm ve diğer bazı âlimler ise

Allah’ın kulları için yarattığından daha uygununu yaratabileceğini söyleyerek, Allah'ın aslah

fiillerinin nihayetinin olmadığını savunmuşlardır. Ayrıca Nazzâm’ın Allah’ın kul için faydalı olan

bir şeyi geciktirmesinin de muhal olduğunu söylediğine dair görüşleri bulunmaktadır (Hayyât, s. 63).

Aslında her iki grupta Allah’ın fiillerinde noksanlığın olmaması ve O’na kemal sıfatların verilmesini

şiar edinmişlerdir. O’nun kudret sıfatına halel getirilmemeye çalışılmıştır. Farklılıkları ise bu

düşüncelerinde kullandıkları argümanlarıdır.

Aslah teorisinde nelerin yapılması Allah'a vâcip nelerin yapılması vâcip değildir konusunda

Kâdî Abdülcebbâr, “yapılmadığında zemmi hak ettiren fiiller, vâcip fiillerdir” der (Kâdî

Abdülcebbâr, 1385/1965, XIV/53). Tam bu noktada ekolleri ayrışmaya götüren problem ortaya çıkar

ki o da yapılmadığında zemmi gerektiren fiiller nelerdir? Kâdî Abdülcebbâr, Allah üzerine vâcip

olan şeyi şöyle ifade eder: “Allah’a vâcip olan şey, ancak teklif müessesesinin vâcip kıldığı

hususlardır.” Sözgelimi fiilin gerçekleşmesi için imkan, lütuf, sevâbı hak edene sevâp verilmesi,

elemler karşılığında ivâzın verilmesi vs. Allah'ın üzerine vâcip olan şeylerdir (Kâdî Abdülcebbâr,

1385/1965, XIV/53). Basra ekolünden olan Kâdî Abdülcebbâr, merkeze teklifi aldığından dolayı

aslah olan hususları yalnızca dini konularla sınırlandırıyor. Bu da onun Basra ekolünün genel

görüşünü benimsediğini göstermektedir.

Bağdat ekolünün dinî hususların yanında dünyevî hususlarda da aslah teorisini benimsediğini

görmekteyiz. Bu konuda Kâdî Abdülcebbâr, el-Muğnî isimli eserinde aslahın yalnızca dini konularda

olduğunu dünyevi konularda olmadığını uzun uzun delillerle ve her delili Basra ekolünden bir şahsa

nisbetle anlatarak neredeyse tamamen Bağdat ekolünü eleştirmekle konuyu tamamlamaktadır (Kâdî

Abdülcebbâr, 1385/1965, XIV/53-60). Bununla beraber Bağdat ekolünden Ka‘bî de özellikle Basra

ekolünden Ebû Ali Cübbâî'ye yönelik tenkitlerde bulunmuş ve aslah konusunda müstakil reddiyeler

yazmıştır (İbn Nedîm, 1417/1997, s. 43).

Bağdat ekolünün çoğunluğu açıkladığımız fikri benimsemelerine rağmen, bu ekolün

kurucusu Bişr b. Mu‘temir, Allah'ın kul için en iyi ve en faydalı olmasını yaratması (aslah) fikrini

redderek “bunu kabul ettiğimiz takdirde Allah'ın bütün insanları cennete koyması icap ederdi”

demiştir. Yine eğer böyle bir şey olursa bu da Allah'ın kullarına bir lutfu olacağını yoksa bir vazife

olmadığını belirtmiştir (Kâdî Abdülcebbâr, 1385/1965, XIII/300). Bişr b. Mu‘temir, Allah'ın insanlar

için dinleri açısından salâh olanı yaptığını, fakat aslah olanın ona gerekmediğini, hatta muhal

olduğunu çünkü akıl yönünden her salah olanın daha da aslâh olanı gerekli kılacağı ve böylece

aslahların sonsuz olacağı gerekçesiyle vücûb alellah görüşünü reddetmektedir (Eş‘arî, 1429/2008, s.

310-312). Bişr b. Mu‘temir'in yanı sıra Dırâr b. Amr'ın (ö. 200/815) da bu fikri savunduğu

kaynaklarda geçmektedir (İbn Hazm, 1406/1986, III/201).

Bişr b. Mu‘temir, Allah, eğer kulun ömrü uzatıldığı takdirde onun iman edeceğini bilseydi,

o kişinin ömrünü uzatmak, onu kâfir olarak öldürmekten daha hayırlı (aslah) olurdu. Fakat Allah'ın

Page 10: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

40 Murat AKIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

bunu yapma zorunluluğu yoktur. Allah'a zorunlu olan ise o kişiye güç vermesidir. Bu açıklamaları

yapan Bişr b. Mu‘temir, eğer Allah'ın kullara iyilik yapma mecburiyeti ve zorunluluğu olsaydı

yeryüzünde inanmayan kalmazdı. Allah'ın kullarına vermiş olduğu bazı iyilikler ise lütuf olarak

değerlendirilmiştir (Kâdî Abdülcebbâr, 1385/1965, XIII/300; 1429/2008, s. 520; Eş‘arî, 1429/2008,

s. 312; Hayyât, trz, s. 113). Ca‘fer b. Harb de Bişr b. Mu‘temir'in benimsediği fikri kabul ederek

“Allah’ın yanında birçok çeşit lütuf vardır, eğer Allah bunları kâfire verecek olsa onların iman etmesi

gerekir. Ancak bu Allah'a vâcip değildir” demiştir (Eş‘arî, 1429/2008, s. 310).

Bu durumda; Bağdat ekolünde dînî olduğu gibi dünyevî konularda da, ilâhî fiilin aslah

olduğunu söyleyen âlimler bulunmakla beraber, Basra ekolünün etkisiyle, git gide, aslah teorisinin

din alanıyla sınırlandırıldığı ve çoğunluğun benimsediği görüşün bu olduğunu söyleyebiliriz.

Sevabın, teklifin meşakkatine uygun olarak verilmesi ile müstahak olunmayan elemlere

karşılık verilmesinin gerekliliği gibi konular, Basra ve Bağdat ekolünün üzerinde ittifak ettikleri

konular (Cüveynî, 2012, s. 238) olmakla beraber, farklı düşündükleri noktaların varlığı da

görülmektedir. Her iki ekolü karşılaştırdığımızda Bağdat ekolünün daha ileri derecede bu teoriyi

savunduklarını söylemek mümkündür.

SONUÇ

Mu’tezilî kaynaklar incelendiğinde, Sünnî kaynaklarda Mu’tezile’ye nispet edilen aslah

teorisinin Mu’tezile’nin tamamını kapsamadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Çünkü ekol içinde bu

konuda farklı düşünenler olduğu gibi bu fikri hiç kabul etmeyenlerin olduğu da görülmektedir.

Aslah teorisi istisnaları olmakla beraber umumi manada Mu‘tezile’nin Bağdat ekolü

tarafından savunulmuştur. Mu‘tezile’nin Her iki ekolünü karşılaştırdığımızda, Bağdat ekolünün bu

fikrin alanını ve içeriğini daha çok genişlettiklerini söylemek mümkündür. Bağdat ekolü, kullar için

dünyada ve dinde aslâh olan şeyleri yapmak, Allah'a vâciptir demiştir.

Bağdat ekolünün bu fikri Basra ekolü tarafından eleştirilerek aslah teorisinin alanında

daraltılma yapılmıştır. “kullar için aslâh olan şeyleri yapmak, dünyada değil, yalnız dindedir.” fikrini

savunan Basra ekolü âlimleri, aslah kavramına kul için dininde “enfa‘” yani en faydalı olanı yapmak

anlamını vermişlerdir. Ayrıca Basra ekolü âlimleri meseleyi teklif ve lütuf kavramıyla

ilişkilendirerek izah etmişlerdir.

Mu‘tezilî bilginler, meseleyi tartışırken Allah’ın kudretine halel getirmeme ve O’nu

eksikliklerden münezzeh kılma gayreti içerisinde olduğunu söylememiz gerekmektedir.

Son tahlilde Bişr b. Mu‘temir, Ca‘fer b. Harb ve Dırâr b. Amr gibi bazı bilginlerin aslah

teorisini kabul etmeyerek bu konuda mu‘tezilî düşünceden ayrıldıklarından hareketle; Mu‘tezile'de

birçok konuda olduğu gibi bu konuda da hâkim bir öğretinin bulunmadığını söylemek mümkündür.

KAYNAKÇA

Alper, Hülya (2009), “Mâtürîdî’nin Mu‘tezile Eleştirisi: Tanrı En İyiyi Yaratmak Zorunda mıdır?”,

Büyük Türk Bilgini İmam Mâtürîdî ve Mâtürîdîlik Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantı,

İFAV Yay., İstanbul.

Âmidî, Seyfüddîn Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed (1371/1971), Gâyetu’l-merâm fî ilmi’l-Kelâm, Th.

Hasan Mahmûd Abdullatif, Kahire.

Aydınlı, Osman (2003), Mu’tezilî İmamet Düşüncesinde Farklılaşma Süreci, Araştırma Yay.,

Ankara.

Page 11: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

Mu‘Tezile'nin Aslah Teorisinde Farklılaşması 41

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Bağdadî, EbûMansûr Abdulkâhir b. Tahir b. Muhammed et-Temimî (2003), el-Fark beyne’l-fırak,

Beyrut.

Brunchvig, Robert (2002), “Mu‘tezile ve Aslah”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, (Çev.

Hulusi Arslan), II/4, Samsun.

Cârullâh, Zühdî, (1990), el-Mu‘tezile, el-Müessesetu’l-Arâbiyyetü li’d-Dirasâti ve’n-neşr, Beyrut.

Cüveynî, İmamu’l-Harameyn Abdulmelik b. Abdullah (1413/1992), el-İrşâd ilâ kavâtıi‘l-edille fî

usûli’l-i‘tikâd, Th. Esed Temim, Beyrut.

_________________ (2012), İnanç Esasları Kılavuzu Kitâbü’l-İrşâd, (Çev. Adnan Bülent Baloğlu

vd.), TDV Yay., Ankara.

Çelebi, İlyas (2002), İslam İnanç Sisteminde Akılcılık ve Kâdî Abdülcebbâr, Rağbet Yay., İstanbul.

Eş‘Arî, Ebû Hasan Ali b. İsmail (1429/2008), Makâlâtu’l-İslâmiyyîn ve ihtilâfu’l-Musallîn, Th. Nuaf

Cerrâh, Dâru Sader, Beyrut.

Hayyât, Ebû Hüseyin Abdurrahim b. Muhammed b. Osman (trz), Kitâbu’l-intisâr ve’r-redd alâ ibn

Râvendî el-mülhîd, Th. Muhammed Hicâzî, Kahire.

Gazzâlî, Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed (2012), İtikadda Orta Yol, (Çev. Osman Demir),

Klasik Yay., İstanbul.

İbn Hazm, Ebû Muhammed Ali b. Ahmed (1406/1986), el-Fasl fi’l-milel ve’l-ehvâi ve’n-nihal,

Beyrut.

İbn Manzûr, Ebû Fazl Cemaleddin Muhammed b. Murimin (trz), Lisanu’l Arab, Beyrut.

İbn Nedîm, Ebu’l-Ferec Muhammed b. Ebi Yakub İshak (1417/1997), el-Fihrist, Th. eş-Şeyh

İbrahim Ramazan, Beyrut.

Kâdî Abdülcebbâr, Ebu’l-Hasan Abdülcebbâr b. Ahmed (1385/1965), el-Muğnî fî ebvâbi’t-tevhîd

ve’l-adl, Kahire.

_____________ (2009), Şerhu’l-usûli’l-hamse, Th. Abdülkerim Osman, Kahire.

Kılavuz, A. Saim (1993), Anahatlarıyla İslâm akaidi ve Kelâm’a Giriş, Ensar Yay., İstanbul.

Koloğlu, Orhan Şener, (2005),Cübbâîler’in Kelam Sistemi, Uludağ Ünv. Sosyal Bil. Ens. Dr. Tezi,

Bursa.

Nesefî, Ebü’l-Muîn (2004), Tabsiratü’l-edille fî usûli’d-Dîn, Th. Hüseyin Atay, Şaban Ali Düzgün,

TDV Yay., Ankara.

Neşşâr, Ali Sami (1977), Neş’etu’l-fikri’l-felsefî fi’l-İslâm, Kahire.

Nisâbûrî, Ebû Reşîd (1979), el-Mesâil fi’l-hilâf beyne’l-Basriyyîn ve’l-Bağdadiyyîn, Th. Rıdvan

Seyyîd, Beyrut.

Savut, Harun (2014), “Hikmet ve Fıtrat Ekseninde Adaletin Temelleri”, Turkish Studies

International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic,

9/11, s. 455-478. Ankara.

Sâbûnî, Nureddîn, (2005), Mâtürîdîyye Akaidi, (Çev. Bekir Topaloğlu), TDV Yay., Ankara.

Subhî, Ahmed Mahmûd (1985), fî İlmi’l-Kelâm dirasetün felsefîyyetün li ârâi’l-fıraki’l-İslamiyyeti

fî usûli’d-dîn,trsz., Beyrut.

Page 12: Turkish Studies - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D03262/2016_7/2016_7_AKINM.pdf · 2019. 11. 26. · 32 Murat AKIN Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature

42 Murat AKIN

Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic

Volume 11/7 Spring 2016

Taftazanî, Sa’düddîn (1999), Kelâm İlmi ve İslam Akaidi (Şerhu’l-Akaid), (Çev. Süleyman Uludağ),

Dergâh Yay., İstanbul,

Citation Information/Kaynakça Bilgisi

Akın, M. (2016). “Mu‘Tezile'nin Aslah Teorisinde Farklılaşması / Differentiation of Mutazila in

Aslah Theory”, TURKISH STUDIES -International Periodical for the Languages, Literature

and History of Turkish or Turkic-, ISSN: 1308-2140, Volume 11/7 Spring 2016,

ANKARA/TURKEY, www.turkishstudies.net, DOI Number:

http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.9667, p. 31-42.