uluslararasi mevlana halid-i bagdadi sempozvumu...
TRANSCRIPT
ULUSLARARASI MEVLANA HALID-i BAGDADI SEMPOZVUMU BILDIRILERi
INTERNATIONAL SYMPOSIUıvi ON MAVLANA KHALID AL·BAGHDADI PEAPERS
EDiTÖRLER
Doç. Dr. Erdal BAYKAN
Yrd. Doç. Dr. Mehmet KESKiN
Ankara 2012
VOZONCO YIL ONIVERSITESIILAHIYAT FAKOLTESI & VAN IL M0FT0L0GÜ
YUZUNCU YIL UNIVERSITY FACULTY OF DIVINITY & MUFTI OF VAN PROVINCE
ULUSLARARASI MEVLANA HALiD-I BAGDADi SEMPOZVUMU
INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON MAVLANA KHALID AL-BAGHDADI
ı!~t~t .WJ.:ö. Ulı',_o J~ ~~~ ,ı-i9Jt
11-13/06/2010
VAN/TÜRKIYE
AÇillŞ 1 OPENING 1 ~ı.w.i)rt
ll Haziran 2010 / 11 June 2010 / ll ı;ıt,..~ 2010
17.30-18.30
YER/ PLACE / .:ı~t
KÜLTÜ R SARAYI
OTURUMLAR / SESSiONS/.:.~1
12 Haziran 2010 / 12 June 2010 1 12 ı;ıı,..~ 2010
YER / PLACE / ı:ı~t
M. E. B. HIZMET içi EGiTiM MERKEZI
GEZi /TOUR/ 4..1~1
13 Haziran 2010 1 13 June 2010 /13 ı;ıt,..~ 2010
iletişim Adresi/Contact/ JI....Aiıtt
Halid el-Bağdildi'nin Kesb ve Rabıta Risaleleri
Çerçevesinde Ruharn İındat ve Tasarrufun Boyutlan
Kemal YIWJzı
I-KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Önce imdat, ~arruf ve ruhfull kelimelerini kısaca ele almak gerekir.
İmdat: Sözlükte vermek. yardım etmek, orduya asker desteğinde bulunmak anlamianna gelir.2 Kelimenin yardım etmek ve destek olmak şelclindeki anlamlan terimleşerek manevi yardım ve destek şeklini almıştır.3
Tasarruf: SözlUkte faaliyet göstermek, iş yapmak, idare etmek, dönüştürmek, çare bulmak anlamianna gelir.• Kelimenin sözlük anlamı olarak içermiş olduğu faaliyet göstermek ve idare edip etkide bulunmak anlamlan tasavvuf sahasında da aynen kullanılmıştır.5
Ruhfull: Ruh sahibi olan varlıklara, aynca melek ve cin gibi manevi varlıklara ruhfull kelimesi kullarulıruştır.6 Bir görUşe göre sadece melek ve cinler gibi cesetleri olmayan varlıklara ruhfull ismi verilmiştir. Bunun yanında ruha nispet edilebilecek şeylere ruhfull
1 Doç. Dr., Rize Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi. 2 Finızabaill, el-Knmusu'l-muhft, c.l, s.407;Zebiill, Tacu'l-'arils, 'm-d-d' mad.
3 bkz. Cebecio~u, TasauouJTerimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s.495; Uludag, TasavvufTrimleri Sözlüğü, s.238.
4 Zebiill, Tacu'l-'arils, 's-r-f' mad.
5 bkz. Cebecio~u, TasauoufTerimleri ve Deyimleri Sözlüğü, s.689; Uludag, TasauoıifTrimleri Sözlüğü, s.339. Aynca geniş bilgi için bkz. Abdulhakim Yüce, 'Kozmik Yetki: Tasarruf, Tasauvufhmi ve Alaıdemik Araşhnna Dergisi, Yıl:6 (2005), Sayı:15, ss.37-49.
6 Fer!hiill, Kitabu'l-'ayn, s.375; Firuzabaill, el-Knmusu'l-mulıft, c.l, s.282.
102 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağdadi Sempozyumu
denildiğini savunanlar mevcuttur.' Ruh tarafı madde tarafına ağır basan varlıklara da ruhani denilebilmektedir. 8
Bir terkip olarak 'ruham imdat ve tasarruf, ruhla ilgili olan yardım ve faaliyet, başka bir ifade ile manevi yardım ve faaliyet anlamına gelmektedir.
ll· el-BAGDADİ'NİN RisALELERİNDE 'RUIIANİ İMDAT VE TASARRUF' TERKiBi İLE RUHANiYET KELiMESİNİN KULLANIMI
Halid el-Bağdadl k.s. 'ruham imdat ve tasarruf terkibini, rabıta ile ilgili dokuzuncu mektupta, rabıtarun delilleri olarak zikretıniş olduğu Yusuf, 24. ayetin tefsirinde kullanmıştır. Kullandığı ifadelerin tercUmesi9 şöyledir:
Mtifessirlerin çoğu10, "Şayet Yusuf (a.s), R a bb inin burhanını görmeseydi ... " (Yusuf, 24) mealindeki ayet-i cellienin tefsirinde, ruhani imdad ve tasarrufu açıkça ifade etmişlerdir. O müfessirlerden birisi "Keşşaf' sahibidir. Her ne kadar o, bu konuda orta yolu bırakıp, (müfessirlerin çoğunun rivayet etmiş olduğu) tefsiri inkar ettiğini belirtmişse dc11 söz konusu metni §U şekilde eserine almıştır:
7 Cevheri, es-SıJulh, c.l, s.367; Zebidi, Tacu'l-'anis, 'r-v-h' mad.
8 Uluda~ TasavvufTerimleri Sözliiğii, s.294.
9 Esad Sahib, Buğyetü'l-vadd fi mekliibiiti Hazreti Mevlt1nfi Halid, s.74, Dımaşk 1334.
10 Rivayet konusunda neredeyse bütün tefsirlerin müracaat kaynag-t olan İbn Cerir etTaberı"ı bu konuda seneetini vererek pek çok görüş nakletıniştir. Öyleki onun tefsiri, diger tefsirlere ihtiyaç bırakınayacak durumdadır. bk. Ta beri, Tefslr, Vll, 189-190; Razi, Tefsir-i Kebir, VI, 443-444; Muhammed b. Ahmed Kurtılbi, el-Cfimi' li Ahkıimi'l-Kur'iin, Beyrut 1985, IX, 169-170; SuyiHi, age., IV, 521-524; Bursevi, Ruhü'l-beı;an, IV, 238; Alüsi, age., VI, 214-215.
ll Halid el-Bagdadi k.s.'nin, yukarıdaki ayette geçen "burhan" kelimesini "Yakup a.s'ın sOretinin görtırunesi" şeklinde tefsir eden ve bu te.fsiri destekleyen birçok eser var iken, bu tarz tefsiri .inkar etmesine ragmen özellikle Zemahşeri'yi (ö. 538/1143) tercih etmesi manidardır. Mektup, İstanbul' daki halifelerine hitaben yazılmıştır. Rabıtarun tarikatta bid'at oldugunu iddia ederek onu reddedenler İstanbul'da yaşayan ve İstanbul medreselerirıde yetişmiş olan bazı ilim adamlarıdır. Bilinen bir gerçektir ki, Osmanlı medreselerinde Mu' tezile mezhebi mensubu olmasına ragmen İmam Zemahşeri'nin "Keşşaf" isimli eseri .çeşitli şerh ve haşiyeleriyle birlikte en çok okutulan tefsirler arasında yer alır. Dolayısıyla rabıtayı reddeden ilim adamları, Zemahşeri'yi ve onun tefsirini gayet iyi bilmektedirler. Bu yüzden olmalıdır Mevlana Halid, kaynak gösterirken onu zikretmeyi tercih etmiştir. Kanaatimizce, bu tercih ile rabıtayı reddeden ilim adamlarına şunu ifade etmek istemiştir: Ayette geçen "burhan" kelimesinin birçok tefsirde "Yakup a.s'ın süretinin görünmesi" anlamına geldi~ kat'i bir şekilde rivayet edilmiştir. Hatta bu tefsiri- inkar etmesine ragiDen- Zemahşe.-1 bile, eserine alma ihtiyaa hissetıniştir. Özelikle Zemahşeri'yi zikretmiştir ki bu Ayetin tefsirinde de mu' tezili düşüncelerinin de tesirinin olabilecegi ihtimali göz önünde bulundurulsun. Sonuç olarak, "burhan" ın, "Yakup a.s.'ın sOretinin görtırunesi" anlamında oldugu ve bu rivayete göre bir ibare delaletinin söz konusu oldugu kesindir. O halde, bu rivayete
Kemal YILDIZ 103
"Ayeneki 'burhan' kelimesi şu şekilde tefsir edilmiştir: Yusuf a.s., (kadınla aym odada kaldığı ve onun çirkin teklifiyle karşılaştığı zaman) "sakın, sakın" diye bir ses işitti. Yusuf a.s. bu sese aldınş etmedi. Sesi ikinci sefer işitti, yine önem vermedi. Üçüncü sefer "ondan yUz çevir!" diye bir ses işitti. Bu söz de kendisine tesir etmeyince Hz. Yakub a.s.'ın sureti-parmaklannın ucunu ısıru bir halde- Yusuf a.s.'a göründü. Bu esnada Yusuf a.s.'ın göğsüne eliyle vurduğu da bazıları tarafından ifade edilmiştir."12
Halid el-Bağdadi k. s., sahih kabul edenlere göre yukarıdaki ri vayetin 'ruhani imdat ve tasarruf için bir delil olduğunu dile getirmektedir. Bu ri vayeti incelediğimizde şu hususları özellikle not etmemiz gerekir:
1-Allah Teaı3.'mn Yusuf a.s.'a göstermiş olduğu burhan, Yakup a.s.'ın suretidir.
a-Y akup a.s.' ın ruhu ve cesediyle bizzat kendisi midir? Kanaatimizce hayır. Eğer bizzat kendisi olsaydı hasretlik çekmesine ve gözlerini kaybetmesine gerek kalmazdı.
b-Yakup a.s.'ın sadece ruhu mudur? Kanaatimizce yine hayır. Eğer ruhu olsaydı bundan da baberi olması icap ederdi.
Şu durumdaYakup a.s.'ın sureti gözükmüş ama kendisinin bundan baberi olmamıştır. O halde rivayetin sıhhati takdirinde Allah'ın göstermiş olduğu 'burhan'da Yakup a.s.'ın dabli yani ibtiyari bir fiili yoktur.
2-Bu sureti Yusuf a.s. gördü. Azizin harumırun görmüş olduğuna dair bir bilgi bulun-mamaktadır.
3-Bu sureti şüphesiz.ki Allah gösterdi. Zaten 'Rabbinin burhanı' ibaresi geçmektedir.
Burada şöyle bir mesele ortaya çıkmaktadır:
Allah Tea.Ia, Yakup a.s.'ın kendisi beden ve ruh olarak bir yerde bulunurken onun suretinde bir varlık yaratmıştır. Bu varlık Yusuf a.s.'a söz söylemiş, hatta bir rivayette göğsüne vurmuştur. Bu manevi bir olaydır. ÇUnkti Yakup a.s.'ın bedeni ve ruhuyla bulunduğu bir mekan zaten vardır. Beri tarafta gözüken de onun suretidir. Böyle bir olaya maddi yönU olmakla birlikte maddi bir olay denmemiş, manevi bir olay rlenmiştir. Bu durumda söylenecek şey ancak şu olabilir: Yakup a.s. 'ın ruhaniyeti yani manevi şahsiyeti Allah tarafından Yusuf a.s.'a gösterilmiştir; Yakup a.s.'ın bunda dabli olmarmştır.
'Ruhaniyet' kelimesi geçince ruharn kelimesiyle irtibatlı olduğu için onun da elBağdadi k.s. tarafından hangi anlamda kuUanıl.ınış olduğu üZerinde durmak gerekir. Halid el-Bağdadi k.s., ruhaniyet kelimesini özellikle rabıtamn taruroında lnıllanmıştır13• Şöyle ki:
göre Allah Teala, Yusuf a.s.'a babasının sfiretini göstermekle manevi bir yardımda bulunmuştur.
12 Diger açıklamalarla birlikte bk. Zemahşert, Keşşiif, c. 2, s. 317. Yakup a.s.'ın suretinin Yusuf a.s.'a görünmUş oldu~yla ilgili rivayet için bkz. Hakim, Müstedrek, c.2, s.377 (Hadis No: 3322).
13 Esad Sahib, Buğyetü'l-viidd ftmektübiiti Hnzreti Mevlanıl Hiilid, s.73.
104 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağdadi Sempozyumu
-Tarikatta rab ı ta, müridin, fena fillah olan kamuşeyhinin rUhaniyetinden (manevi yönünden) istimdatta bulunmasmdan14(fayda arzulaınasından) ve onun sôretini çokça gözü önüne getirmesinden ibarettir.
-Rfibıtayı yapmakta.ki njye! ye .ma_l,i.ş~~ iş~ _mü_tidin, şey_b_i_gjg hu~~n!!a_ .<Muğu gibi onun bulunmadığı yerlerde de edebini koruması, şeybinden feyizlenmesidir.15
-Şeyhinin ruhaniyetinin yanında bulunduğunu düşünmekle, müridin huzılru16
ve nôru17 tamamlandığı gibi kötü ve boş işlerden de korunmuş olur.
Bu tammda ruhaniyet kelimesinin, kişinin manevi yönü anlamında kullanıldığı gayet açıktır. Aksi takdirde ruhaniyet kelimesini değil, ruh kelimesini kullanması icap ederdi. Bu anlarnda ruhaniyet, ruhtan farklıdır. Daha geni§ bir izah için şöyle bir ayrıma gidebiliriz:
Ruhani-yet
İnsanın ruhu ile ilgili yönü
Ruh manevidir
Cismani olan alanın dışındadır, gönülde fark edilir.
14 İstimdad: Mededi arzulamak demektir. Meded de üçüncü mektupta ifade edildiği üzere var olan bir şeyin uzaması ve genişlemesi anianunda kullarulmaktadır. "Şeyhinin ruhaniyetinden istimdad" ifadesi, şeyhinin manevi yönünden meded arzulaması anlanundadır. Zahiren şeyhin yarunda bulunan mürid, ondan ne şekilde istifade ediyorsa, şeyhinin zahiren bulunmadığı yerlerde de onunla beraber olduğunu düşünerek manevi yönünden istifade etmeyi arzular. İşte buna "şeyhin ruhaniyetinden istimdad" denir. Bir şey he intisab eden mürid, onunla beraber olduğunda onun üzerinde bulunan sünnet yaşantısından ve edebten istifade eder. Ayrıca şeyhinin Yüce· Mevla'ya olan duasından faydalarur. Şeyhinin yanında büyük bir hürmet ve edeble bulunacağı için Allah'ın razı olmadığı şeylerden de kalbini korumuş olur. İşte şeyhinin bulunmadığı yerlerde de onu düşünmekle yani rabıta etmekle aynı faydalan elde etme imkanma kavuşur.
15 Feyizlenmek: Allah'ın razı olduğu çerçevede manevi olarak faydalanmak anlamı -dadır. Di~er tanımlar için bk. illudağ, Tnsnvvıif Terimleri Sözlüğü, s. 137; Cebecioğlu, TnsauvıifTerimleri ve Detjimleri Sözlüğü. s. 214.
16 Htizfu: Her an Allah Teala'run huzurunda bulunduğunu insanın fark etmesine denir. Geniş bilgi için bk. Kuşeyri, er- Ris61e, s . 152; Uludağ, age., s . 175; Cebecio~lu, age., s. 287; Metin/erle TasauvufTerimleri Sözlüğü, ed. Zafer Erginli, s . 283-286.
17 N Or: Allah'ın isimlerinden biridir. O'nun "Zahir" ismiyle tecellisidir. Nil.r, dini ili -lerden kapalı olaru açan her şey için kullanıldığı gibi, kal be gelen ilah! ikramlar için de kullanılır. Ntlr, mecazi anlamda hidayet anlamını da ifade eder. Resul-i Ekrem s.a.s. Efendirniz gece kalkıp namaz kılar ve şöyle dua ederdi: "Ey Allah! Kalbime, gözüme, kulağıma, sağıma, soluma, üstüme, alb.ma, önüme, arkama ntlr ver ve nQrumu artır" (Buhari, "Da'avat, 9; Müslim, "Salatü'l-müsafirin", 181, 189) Çeşitli hadislerde de namazın nil.r olduğu ifade edilir, iman ve hikmet nfuıından bahsedilir (el-Muvatta, "İlim", 1; Müslim, "Taharet", 1; İbn Mace, "İkamet", 186). Geniş bilgi için bkz. DİA, "Ntlr", c.33, s. 243-246.
Kemal YILDIZ 105
İbadet, zikir, tefekkür, güzel ahlak, körtl ahlak, nur, bereket, zulmet, ilim, cehalet, manevi bazlar, manevi sıkıntılar, sevap, günah, itıninan, cismani bağlara mağlup olmama gibi bütün manevi özellikler
İşte bunlar ve ruh ile ilgili diğer özelliklerin oluşturduğu keyfiyet, bir insanın manevi şahsiyetinroluşturur. Biz o insaru bu manevi yönleriyle düşündüğümüzde bizim düşünce dünyamızda o kişiyle ilgili bir manevi şahsiyet oluşur. İşte buna ruhaniyet denir.
Cismaoi-yet
İnsanın cismi ile ilgili yönü
Cisim bedenimizdir ve maddidir
GördüğümUzdUr ve bedenimizle hissettiğimizdir
Bedenimizle ilgili yemek, içmek. boşalmak, cinsel tatmin, bedensel rahatlık, hastalanmak, sağlıklı olmak gibi bütün maddi özellikler
İşte bunlar ve bedenle ilgili diğer özelliklerin oluşturduğu keyfiyet, bir insarun maddi şahsiyetini oluşturur. Biz o insaru bu maddi yönleriyle düşündüğümüzde bizim düşünce dünyamızda o ldşiyle ilgili bir maddi şahsiyet oluşur. İşte buna cismaniyet denir.
Beden sahibi insanlar olarak ruh ve ruhaniyeti anlamaya çalışıyoruz. Ruhumuz hakkında çok az bilgimiz vardır. Var olan bu az bilgiyi de ancak bedenlerimiz üzerinden dUşünebilme ve anlamliındırabilme imkfuuna sahibiz.
Ruhaniyet, bir insanın ruhuyla ilişkili kabul ettiğimiz manevi yönüdür. İkinci kişiler için ise söz konusu kişinin bu manevi yönünUn ikinci kişilerin idrakindeki izdüşümUdUr.
Dünyada yaşayan bir insan olarak hiç birimiz ruhun ne olduğunu hakkıyla bilemiyoruz. Biz, herhangi bir insanın ruhi yönü veya manevi kişiliğiyle ilgili bir düşüneeye yine o ldşinin bedeninin şeklini ve hareketlerini düşünerek ulaşabiliriz. Bundan dolayı rüyada veya uyku-uyanıklık arası görülen şeylerde hep insanların suretleri görülür. Halbuki bu görüntUlerin tamamı manevidir.
H§sılı bir insanın ruhaniyeti dendiğinde o kişinin manevi şahsiyeti kastedilir ve eğer bu şahsiyet insan tarafından göz önüne getirilip canlandınlacaksa o kişinin zahiri sureti içerisinde temessUl ettirilir.
ID-RUH sAHiBi KiŞi İLE 'RuııANl İMDAT VE TASARRUF' İLİŞKİSİ
İster Yusuf a.s. kıssasında geçen ' ruharu imdat ve tasarruf meselesi, isterse bir terbiye metodu olan rabıtada mUrşidin ' ruhaniyet'inden mUridin faydalanması hadisesi olsun benzeri bütün olaylarda ruhaniyetİn bir tesiri söz konusu olmaktadır. Bu tesir acaba oruhaniyetin ilgili olduğu ruh sahibinin ihtiyari bir fiili midir yoksa Yüce Mevla'nın kanunu gereği söz konusu ruhaniyetler üzerinden yaratmış olduğu bir tesir midir?
106 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağdadi Sempozyumu
Birkaç tahlilde bulunmak miimkUndUr. Şöyle ki:
1-Ruhaniyete izafe edilen tesir söz konusu kulun ihtiyan bir fiili değildir. Ruhamyetin ikinci kişiler üzerinde etkisi, Allah'ın insan düşüncesiyle ilgili bir kanunu gereği gerçekleşmiş olabilir. Her insanın dUşünebilme özelliği vardır. lnsan neyi düşünüyorsa ondan etkilenir. Bu etki, düşünUlen varlığın faydalı ve zararlı olmasına göre değişir. Bu tesiri, bUtUn yönleriyle yaratan Allah'tır, yani bu olay Allah'ın bir kanunu olarak gerçekleşif. İkinci kişiler her hangi bir kişiye sevgi ve saygılan olduğu takdirde o kişiyi ruhani özellik1eriyle düşündüklerinde o kişilerin ruhaniyetleri bu ikinci kişilere tesir eder. Bu düşünce, zahiren ve bilfiil beraber olmakla elde edilen faydayı da temin eder. Aynca bu düşünce sebebiyle insanın idrak altyapısı meşgul olduğu için başka olumsuz düşüncelerden de korunmuş olur. Bu olay tamamen Allah'ın bir kanunu olarak gerçekleşir. Burada düşünülen kişinin yani ruhaniyet sahibinin herhangi bir tesiri söz konusu değildir. Sadece Yüce Mevlli, o kişiye nasip etmiş olduğu güzel özellikler ve yaşantı sebebiyle onun bu manevi yönünü başkalannın hayona vesile kılmaktadır. Böylece o kimsenin hayırlı arnellerini bereketlendirerek sevabını artırmaktadır. Bu durum, ikinci kişilerin tanıdığı, bildiği ve sevip saydığı kişilerle ittibatı sonucu gerçekleşebilir.
Bir de ikinci kişilerin hiç tanımadığı, bilmediği ama Yüce Mevl!'nın sevdiği ve bereketlendirmek istediği kişilerin ruhaniyetlerini de diğer kullan.nın haynna vesile kılabilir. Bu da imk!n dillıilindedir. Burada da ruhaniyet sahibinin ihtiyari bir fiili söz konusu değildir. İhtiyari bir fiil söz konusu olmadığı için ruhaniyet sahibinin her hangi bir sorumluluğıı da söz konusu olmaz. Sadece Yüce Mevla o kulunun yapmış olduğu hayırlı arneller ve güzel yaşantısıru, hayırlara vesile kılmakta ve genellilde onun haberi olmadan onun sevap hanesini bereketlendirmektedir.
Bahsi geçen her iki hali de Yüce Mevl! dilerse, dilediği kadar ruhaniyet sahibine bildirebilir. Bunda da itikadi bakımdan iı:nkful dalıilinde olan işlerdendir.
2-Ruhaniyete izafe edilen tesirin söz konusu kulun duası sonucu gerçekleşmiş olması mümkün olabilir. Buna bimmeti sonucu da denebilir. Çünkü himmet, bit kemal halini veya diğer bir şeyi elde etmek için bütün ruharu güçleriyle birlikte kalbin Hakk'a yönelmesi anlamındadır.18 Böyle bir durumda da dua kulun ihtiyari bir fiili olmakla birlikte ruhaniyet üzerinden gerçekleşen tesir kulun ihtiyari bir fiili değildir. Dua kul için bir ibadettir, ancak duaya icabet eden Yüce Mevl!'dır. Dolayısıyla gerçekleşecek olan ne varsa tamamen Yüce Mevla'ya aittir, yani kulun kesbiyle ilgili bir şey söz konusu değildir. Kul sadece kendine ait bir arneli olan duası veya himmeti sonucu mUkiifata mOstabak olur.
Kulun himmeti ile ilgili Halid el-BağdMi'nin k.s. yedinci mektuptaki açıklamalan çok dikkat çekicidir. Hiınmet ehli olan kişinin, himmetini yani dua ve ısrarlı talebini ancak talep edilmesi caiz olan konularda yapmasırun caiz olduğunu açıkça dile getirmektedir. Şöyle ki:
Fani ve miskin kul Halid en-Nakşibendi el-Müceddidi el-Osmani'den -Allah Teal! elinden tutup yardım eylesin- fakirierin hizmetçisi ve vezirlerin efendisine... -Allah
18 Uludat TasavvufTerimleri Sözlıiğü, s. 170; Cebecioglu, TasaurJufTerimleri ve Deyimleri sözlüğü. s. 363.
Kemal YILDIZ 107
TeaJ.a'nın yardımı altındaki korunması hiç bitinesin ve muradına ermede ikram edilen kolaylıklar sona ermesin. Amin-
Kuvvetli itikadınızı anlatan ve nesiinizin devam etmesi için yardım istekleriyle dolu olan mektubunuz bize ulaştı. Bu konuda kaç-sefer dua ettim. Himmete gelince, ben himmet ehlinden değilim.
Himmet ehli olduğum kabul edilse bile, istenilen şeyin kaza~i mu'allak olduğu ortaya çıkmadan himmet kullarulamaz. Bid'atler ve şüpheli şeylerden dolayı basiretimiz köreldiği için, şimdiye kadar, istediğimiz şeyin kaza-i mu'allaktan olduğu açığa çıkmamıştır.
Kaza-i milbremin değil velilerin himmetiyle, Peygamberlerin himmetiyle bile değiştirilebileceğine inanmak caiz değildir. -Levh'de ve keşifte mu'allak olduğu açığa çıkmasa dahi, değişmesi mümkün olan kazalar, kaza-i mu'alliik olanlandır. Kaza-i mübrem ise mutlak olarak geri çevrilmez.- (Kaza-i mübremden maksat,) bir şeyin meydana gelme şekline hüküm verilmiş ise onun meydana geleceği; meydana gelmesine hüküm verilmemiş ise onun meydana gelmeyeceğidir. Çünkü "ibram"ın manası, Allah'ın verdiği hükme uygun olarak bir şeyin meydana gelmesi, meydana gelmesinde de hiç kimsenin geri çeviremeyeceği ve değiştiremeyeceği bir şekilde kesinlik bulunması demektir.
Şayet kaza-i mübrem'in geri çevrilebileceği farz edilse aşağıda sayacağımız (muhal olaylar) imkansızlıklar ortaya çıkar:
I-Allah TeaJ.a'nın aciz kaldığı sonucu çıkartılır. Çünkü (kaza-i mUbrem'in geri çevrilebileceğr farz-edildiği takdirde) Allah Tefila'nın kesin olarak karar vermiş olduğu bir şeyin başkası tarafından (hfişa) bozulabileceği anlaşılır.
2-Allah Tefila'ya, nefsi kelammda yalan isnad edilmiş olur. Çünkü (kaza-i mübrem konusunda) Allah TeaJ.a, ezelde nefsi kelfimında o işin meydana geleceğine kesin olarak karar vermiştir. Aksi takdirde yani karar vermemiş olsaydı "mübrem" olmazdı ve o işin meydana gelmemesi düşünülebilirdi. ·
3-Allah TeaJ.a'ya cehalet isnadı söz konusu olur. Çünkü Allah'ın ilmine göre hiçbir şey kaza-i mUbremi değiştirmez. (Şayet Nebilerin veya velilerin himmetinin, kaza-i mübremi geri çevireceği farz edilirse) Allah'ın ilminin zıddına olan bir şeyin meydana gelmesi söz konusu olur. Allah Teija ise şanınalayık olmayan bu tUr eksikliklerden uzak ve yUcedir. Hatta Alİalı'ın kaza-i mübrem şeklinde yani kesin olarak irade ettiği şeyin, keridisi tarafından bozulması dahi caiz görülmemiştir. Çünkü -"Kelam" ilminde bilindiği gibi- Allah'ın iradesi, muhaJ.-i zati'ye (O'nun (c.c) zatında, gerçekleşmesi imkansız olan şeylere) taalluk etmez. MuhaJ.-i zati ise Allah Tefila'ya noksanlık izafe edilmesini gerektiren şeylere denir.
Gavsu'l-Azam'ın (Anam-babam ona feda olsun) bazı talebelerinden hikaye olunan "Allah TeaJ.fi. Gavsu'l-Azam'ın hatırı için kaza-imübremide geri çevirmiştir" ifadesi bu şekliyle sabit olmamıştır. Bu şekliyle sabit olduğunu varsaysak bile -yaygın bir şekilde bilinmektedir ki- "Bir veli, şayet meşru' olmayan bir söz söylemişse, sekr ve mahv halleri sebebiyle (kendinde olmadığı için) mazur görülür." Şuuru yerinde ve sahv halinde olan başka bir kimsenin bu tür sözlerinde vetiye uyması caiz değildir. Çünkü İslam fıkhındaki
108 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağdadi Sempozyumu
mükellefiyeti düşüren haller hariç, hiç kimsenin mükellefiyeti (şer' i sorumluluğu) başka bir sebeple sona ermez.
Buna ilave olarak bilinmelidir ki keşifteki hata, içtihattaki hata gibidir. Yukandaki gibi böyle bir hatayı yapan kimse mazur görülür ve o hususta taklit edilmez. velilerin hatalı davranabileceğini caiz görmeyen kimse, N ebi ile veli arasındaki farkı ta.m aniayamamıştır demektir.
Bazen bir iş, levh-i mahfO.z' da kaza-i muallak kaydı olmaksızın yazılır. Bazı keşif sahipleri de levh-i mahffiz'da o işin bağlandığı sebebi görmedikleri için onu mübrem (olması kesin ve değişmez) sanırlar ve bu şekilde haber verirler. Bu kimse zannına göre doğru söylemiştir. Çünkü o işi mUbrem olarak görmüştür. Halbuki o iş, Allah Teala'nın ilminde muallaktır (olması bir takım sebeplere bağlanmıştır). Şu halde kaza-i muallak iki kısınıdır:
l-Allah'ın ilminde ve levh-i mahfOz'da muallak,
2-Allah'ın ilminde muallak, fakat levh-i mahffiz'da mübrem.
Gavsu'l-Az.am (k.s) hakkında bahsi geçen kaza'yı geri çevirdiği olay, ikinci kısınıla ilgili olmalıdır. Benzeri olaylar, başka vetilerio üzerinde de vak.i olmuştur.
velileri inkardan sa.Y.ınmak vacip olduğu gibi, ilikadı bozacak şekilde onlar hakkındaki inanışta ileri gitmekten de sakınmak vaciptir. Bu hal, vetilere hüsn-ü zan besiernekte ifrata (aşınya) giden kimselerde çok olmaktadır. Unutmamak gerekir ki şeytan, türlü tür! U hile ve tuzak sahibidir. (Allah'a kulluk yolunda bile insanı helaka götürecek her yolu bulur ve dener. Onun şerrioden Allah'a sığınınz.)
Allah Teala, bir kimsenin herhangi bir mürşidin feyzinden nasiplenmesini dilerse, o kimseye bu münjidin kemalatını, olduğundan fazla gösterir. İsmail ei-Enararu'nin hakkı-
• mızda söylediklerine kulak vermek uygun düşmez. Vallahi ben, onun benim hakkımda dUşUndUğUnden daha aşağıdayım. Şunu hatırlatınm ki, iyi bilen gibi san.a haber veren olmaz.
En üstün salat ve selam, müjdeleyen ve uyaran Efendirniz s.a.s.'e, O'nun aline ve ashabına olsun.19
İnanç esaslan açısından çok önemli konulan içinde barındıraıl bu mektup, özellikle bir velinin himmetini kullanmasından sorumlu olduğunu ortaya koyması açısında.İl da çok önemlidir. Bu çerçevede bir veli eğer ruhaniyetinin ikinci kişiler üzerinde etkili olmasıyla ilgili himmette bulunuyor ve Yüce Mevla da onun ruhaniyetiyle bir tesir yaratıyorsa o veli himmetiyle ilgili kısmında sorumlu olur ve fakat ruhaniyelin tesiri kısmında herhangi ihtiyari bir fiili söz konusu olmadığı için sorumlu tutulmaz.
19 Halid ei-Bagdadi k.s. bu mektubu, samimi müridi olan Akka eyaletinin hllimi me -hum Abdullah Paşa'ya göndermiştir. Abdullah Paşa'yı ilahi kazaya teslim olmaya ve kadere nza göstermeye davet etmiştir. Esad Sahib, Buğyetü'l-vadd fi mektübôti Hazreti Mevlana Hôlid, s.BS-88.
Kemal YILDIZ 109
3-Ruhaniyete izafe edilen tesirin söz konusu kulun ihtiyari bir fiili olduğu düşünülebilir. Bu durumda ruhaniyetin nispet edildiği ruh sahibi kişinin, ruharn imdat ve ıasanufu, ihtiyan ile kendi fiili olarak gerçekleştirmiş olması icap eder.
Halid el-Bağdadi'nin k.s. rabıta için kullanmış olduğu ruhaniyet kavramı ve Yusuf a.s. kıssasında geçen ruharn imdat ve tasarruf kavramı hakkında bu üçüncü şık yukandaki tahliller çerçevesinde geçerli değildir. Ancak rabıtanın delili olarak zikretmiş olduğu diğer örneklerde birçok manevi olay direk ruha izafe edilmektedir. Öyle olduğu takdirde ruh belirli özellikleri elde ettiğinde her insanın normal olarak sahip olduğu yürümek, tutmak, görmek. hissetmek gibi bazı manevi imkiinlan da elde edeceği kabul edilmiş olur. Mesela İmam Suyuıi'nin Tatavvuru'l-veli nsalesinde farklı suretierde gözüküp iş yapma örneği211 bizzat o kişinin kendi fiili olarak telakki edilecektir ve yaptığından sorumlu tutulacaktır.
Böyle bir durum, Allah Teiila'run yaratabileceği imkan diihilindeki hususlardandır. Ancak herkesi ilgilendiren genel dururnlardan değildir. Üzerine hüküm inşa edilebilecek veya dinde temel ilke olarak kabul edilebilecek hususlardan değildir. Belki bir keramet ve imtihan vesilesi olarak telakki edilebilir. Nitekim Suyu li de ilgili konuyu kerametler arasında zikretmiştir. Kutlar olarak bizler bu durumu imkan dairesinde görmekle yetiniriz.
IV-RUIIANİ İMDAT VE TASARRUFUN DEGERLENDİRİLMESİ
Buraya 1cadar yapılmış· olan tahlillerden ortaya çıkmıştır ki Halid el-Bağdadi k.s. 'nin kullanmış olduğu ruhaniyet terimi, ruh sahibi kişinin manevi yönü için kullanılır ve o kişinin manevi şahsiyeti kast edilir. Bu manevi şahsiyet yani ruhaniyet üzerinden ikinci kişileri faydalandırmak konusunda söz konusu şahsın her hangi bir ihtiyarl fiili söz konusu değildir. Ruharn irodat ve tasarruf terimi de ruhaniyet üzerinden meydana gelen fayda ve eylemleri ifade etmek için kuUanılmıştır. Ruhaniyetin ilgili olduğu şahsın olsa olsa duası ya da himmeti sonucu ruhaniyet üzerinden gerçekleşecek olan imdat ve tasarrufa bir anlamda tesir ettiğinden söz edilebilir. Yukanda ifade edildiği ·gibi dua ve himmet, bir amel olarak kulun kendi ihtiyari bir fiilidir ama dua ve himmetin rouhatabı Yüce Melva'dır. Kabul buyurursa ruhaniyet Uzerinden gerçekleşecek olan ne varsa onlardaki tesir tamamen O'nun fiili olarak gerçekleşir.
Şu dururoda ruharn imdat ve tasarruf terimi, kulların ihtiyarl fiilieri için kuUarulmamıştır. Kesb risalesi çerçevesinde değerleodirdiğimizde onu kullann ihtiyari fiiUerinden sayma imkiinına sahip değiliz. Belki insandaki kalp atışı, kan dolaşımı gibi Yüce Mevla'nın kanunu gereği gerçekleşen tabii fiilier kapsamında değerlendirilebilir. Bu tür fiilierde kulların herhangi bir dalıli söz konusu olmadığı için ruhaniyet üzerinden gerçekleşen ruharn imdat ve tasarruflarda kulların sorumluluğu bulunmadığı gibi onlan kulların ihtiyari fiilieri gibi onlara nispet etmek de caiz değildir.
Halid el-Bağdaeli k.s., Kesb nsalesinde tabii fiiUer konusunda aynen şu ifadeleri kullanmıştır:
20 Suyı1ti, el-Mu nce/i fi tatauuuri'l-veli (el-Havi ile birlikte), s.229.
110 Uluslar Arası Mevlana Halid-i Bağdadi Sempozyumu
"Kıble ehli olan tüm mU'minler hatta filozoflar ile diğer diniere bağlı olaniann çoğu, §U görüşe sahiptir: Cansız varlıklann fiillerinde, bii: olan Allah TeMa'dan başka hiç bir varlığın etkisi yoktur. Aynı şekilde canlı varlıklann tabii fiillerinin, Allah Teata tarafından_~aş~ bir tesir olmak_s_~) yar~f_ı:l-~~n~a d~ f!kir _ayr_ılı_ğı r~~·"2l
Ruhaniyet, ruharu imdat ve tasarruf terimlerinin kullanımında akıllan kanştıran nokta ruh sahibi ile ruhaniyet mefhumunun münasebetinde yatmaktadır. Yukandaki tahlillerle bu kan§ıklığın vuzuha kavuştuğu kanaatindeyiz.
21 Esad Sahib, Buğyetü'l-vôdd fi mektUbati Hazreti Mevlami Halid, s.BB.