xviii. yüzyılda mardin Şehri
TRANSCRIPT
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 1/373
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ BİLİM DALI
XVIII. YÜZYILDA MARDİN ŞEHRİ
DOKTORA TEZİ
Hazırlayan Veysel GÜRHAN
Tez DanışmanıProf. Dr. Altan ÇETİN
Ankara-2012
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 2/373
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 3/373
T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ BİLİM DALI
XVIII. YÜZYILDA MARDİN ŞEHRİ
DOKTORA TEZİ
Hazırlayan Veysel GÜRHAN
Tez DanışmanıProf. Dr. Altan ÇETİN
Ankara-2012
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 4/373
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 5/373
ÖNSÖZ
Mardin kenti, uzun zamanlardan beri tarihi yapısını değiştirmeden
günümüze kadar gelebilmeyi başarmış bir şehirdir. Tarihçiler için tarihin her
dönemine tanıklık edip günümüze kadar bu tanıklığın izlerini getirebilmiş
kentleri incelemek ayrı bir zevktir. Tarihçinin geçmişte araştırıp bulmaya
çalıştığı şeylere günümüzde de rastlaması ayrı bir hazdır. İşte Mardin böyle
bir kenttir. Arşiv belgelerinde veya yaşadıkları döneme şahitlik etmiş eski
kitaplarda karşılaştıklarınızı, kafanızı kaldırıp etrafınıza baktığınızda dabulabildiğiniz bir şehirdir. Tarihteki süreklilikler ve kopuşlar, aslında dünya
sahnesindeki değişimlerin oynandığı bir oyundan ibaretken, tarihin bu
sürecine direnen, mekânsal görselliğini pek değiştirmeyen, kent yapısı,
mahalleleri ve mimari dokusu açısından kendini muhafaza etmiş bir kent
görünümündeki Mardin, sadece fiziki yapısıyla değil kültürel boyutuyla da
dikkat çekmektedir. Türk, Kürt, Süryani, Ermeni, Yezidi ve Arap unsurların
birlikte yaşayarak meydana getirdiği kozmopolit yapı günümüze kadar
ulaşabilmiştir.
Şehir tarihi çalışmaları bireyin kimlik oluşumunda içinde yaşadığı
ortamın önemli etkisinin olduğunu ortaya koymuştur. İçinde yaşanılan köy,
mahalle, şehir ve buralardaki mevcut idari ve siyasi mekanizmanın genel
karakteri, bireyler üzerinde etki göstermekte, yaşadıkları bölgenin coğrafi
şartlarından, sosyo-kültürel ve ekonomik yapısından etkilenen bireyler o
bölgeye has bir insan tipi oluşturarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Yani
mekânlar insanları etkilerken, insanlarda mekânları etkilemiş, bu çevre-insan
ilişkisi, o şehre has tarihin oluşumuna sebep olmuştur.
Mardin gibi çok kültürlü, çok dinli bir kentin, mekânı da bu çok
kültürlülük çeçevesinde oluşmuş, kuruluşu itibariyle bir İslam kenti
olmamasına rağmen kendisinden önceki mirası devralan ama yaklaşık 800
yıl önceki Artuklu fethinin izlerini yoğun bir şekilde yaşayan, gitgide
İslamlaşan bir şehir günümüze taşınmıştır.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 6/373
ii
Günümüze kadar gelen süreklilik olmasına rağmen, gelemeyen olaylar
ve olgular da vardır. Bunların başında hiç şüphe yok ki bugünde Mardin’deki
kültürel zenginlik açısından bir tehdit olan Ermeni, Yezidi gibi farklı unsurların
sayılarının yok denilecek kadar azalmasıdır. Tarihin en eski Hıristiyan
topluluğunu oluşturan Süryaniler ise hala yaşamakla birlikte onlarında sayıları
gitgide azalmaktadır.
Dini topluluklar gibi günümüzde eski etki ve gücünü yitiren bir diğer
unsur ise yerel ailelerdir. İnclediğimiz dönem içerisinde şehrin hâkimiyeti için
aralarında çok çetin mücadeleler geçen, Mardin tarihine yönveren, merkezi
hükümeti zorlayan bu aileler bugün için etkilerini yitirmiş çoğu şehir dışına
çıkarak farklı kentlere yerleşmişlerdir.
Bu araştırmada Mardin’in kendine has özellikleri göz önünde tutularak,
Osmanlı ve İslam şehir tarihi çalışmalarına katkı yapmak adına Mardin’in
XVIII. yüzyılı, fiziki, idari, sosyal ve ekonomik açıdan incelemeye tabi tutuldu.
Kentin kendine has özelikleri, etrafındaki şehirlerden farklılığı, yer aldığı
bölgenin coğrafi konumu, dönemin sosyal, iktisadi ve askeri şartları bu
çalışmayı cazip hale getirdi. Artuklu Türkmenleri tarafından feth edilişi ve
Osmanlı dönemi ile birlikte ortaya çıkan mimari, iktisadi ve sosyal gelişmeler,
hemen yanı başında bulunan ve incelediğimiz dönemde bölgenin en önemli
ve en büyük şehri olan Diyarbakır’dan etkilenişi, bölgedeki en önemli sivil güç
olan aşiretlerin etkisiyle kimi zaman Diyarbakır’ın himayesinden ve etkisinden
koparılmak adına Musul ve Bağdat gibi farklı eyaletlere bağlanan, ancak bu
macerası kısa sürüp, sınırları içerisindeki has toprakların fazlalığından dolayı
direk merkezden yönetilen bir kent olma özelliğini taşıyan Mardin, bu yönüylede çalışmamızın çekici tarafını oluşturmuştur.
Uzun ve meşaktli bir çalışmanın sonucunda ortaya çıkan bu esere pek
çok kişinin katkısı olmuştur. Başta beni her konuda destekleyen, kendisine
her danıştığımda büyük bir moral veren, bilgi ve birikimini bana aktaran, genç
yaşta titiz çalışması ile örnek aldığım, kendisinin daima teşvik, yardım ve
ilgisini gördüğüm değerli hocam Prof. Dr. Altan Çetin’e, lisans yıllarımdan
yüksek lisansa ve sonrada doktorada büyük bir zevkle öğrenciliğini yaptığım,üzerimde büyük bir emeği olan, Mardin şer’iye sicillerini ilk defa bana okutan
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 7/373
iii
ve bu konuyu seçmemi tavsiye eden hocalarım Prof. Dr. Ahmet Kankal ve
Prof. Dr. Kenan Ziya TAŞ’a, etkili yol göstericiliğiyle farklı fikirleri tanımama
sebep olan kıymetli hocam Prof. Dr. Tufan Gündüz’e, bu süreçte
destekleriyle yanımda hissettiğim arkadaşlarım Ercan Gümüş ve Dr. Cumali
Keskin’e ve duasıyla bana hep destek olan oğlum Yusuf Enes’e sonsuz
teşekkür ederim.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 8/373
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ....................................................................................................... i
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ ................................................... ix
TABLOLAR/GRAFİKLER DİZİNİ: ............................................................ xi
GİRİŞ
ÇALIŞMANIN KAPSAMI
(Kaynaklar, Yöntem ve Sınırlar)
A. KAYNAKLARA DAİR ....................................................................... 1
1. Şer’iye Sicilleri............................................................................... 1
2. Mühimme ve Ahkâm Defterleri: ..................................................... 9
3. Diğer Arşiv Belgeleri ................................................................... 10
4. Kaynak Eserler............................................................................ 10
5. Seyahatnameler .......................................................................... 12
6. Araştırma Eserler ........................................................................ 14
B. ARAŞTIRMANIN SINIRLARI VE YÖNTEMİ .................................. 15
I. BÖLÜM
MARDİN ŞEHRİ (FİZİKİ VE İDARİ YAPI)
A. ŞEHRİN FİZİKİ YAPISI ................................................................. 19
1. Mardin Kalesi .............................................................................. 21
2. Mahalleler ................................................................................... 31
a. Kıssis Mahallesi ....................................................................... 35
b. Zerraka .................................................................................... 38
c. Bimaristan ................................................................................ 39
d. Gölasiye Mahallesi .................................................................. 39e. Zeytun Mahallesi ..................................................................... 41
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 9/373
v
f. Bab-ı Cedid Mahallesi.............................................................. 41
g. Meşki (Babu’l-Hammare) Mahallesi ......................................... 42
h. Babu’s-Sor (Savur) Mahallesi .................................................. 43
i. Sevindik Mahallesi ................................................................... 44
j. Baş Mahallesi .......................................................................... 45
3. Camiler ve Mescitler ................................................................... 47
a. Cami-i Kebir (Ulu Cami) ........................................................... 47
b. Reyhanîye Cami ...................................................................... 49
c. Cami-i Latif (Latifiye) ................................................................ 50d. Melik Mahmud Cami (Babu’s-Sor) ........................................... 51
e. Şeyh Çabuk Cami .................................................................... 52
f. İbrahim Ağa Mescidi ................................................................ 53
g. Süleyman Paşa Cami .............................................................. 53
h. Şeyh Abdulaziz Cami............................................................... 54
i. Şeyh Necmeddin Gazi Cami .................................................... 55
j. Şeyh Mehmed Zerrar (Şeyh Muhammed Ez-Zarrar) Cami ...... 55
k. Şeyh Abdulaziz Cami............................................................... 56
l. Hacı Kasım Mescidi ................................................................. 56
m. Hamidi Cami ............................................................................ 57
n. Yusuf Çelebi Mescidi ............................................................... 57
4. Medreseler .................................................................................. 58
a. Sıtti Radviye (Hatuniye) Medresesi ......................................... 58
b. Şehidiye Medresesi ve Cami ................................................... 59
c. Ma’rufiye Medresesi................................................................. 59
d. Sultan İsa (Zinciriye) Medresesi .............................................. 60
e. Kasımiye (Kasım Padişah) Medresesi ..................................... 61
f. Muzafferiye Medresesi............................................................. 63
g. Cihangiriye Zaviyesi-Medresesi ............................................... 64
5. Zaviyeler ..................................................................................... 65
a. Hamza-i Kebir Zaviyesi ............................................................ 65
b. Hamza-i Sağir Zaviyesi ............................................................ 66
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 10/373
vi
6. Eminüddin Külliyesi ....................................................................... 66
7. Hamamlar ................................................................................... 68
a. Eminüddin (Maristan) Hamamı .................................................. 68
b. Emir (Bey) Hamamı ................................................................... 68
c. Cami-i Kebir Hamamı .............................................................. 68
d. Radviye (Babu’s-Sor) Hamamı ................................................ 69
e. Bab-ı Cedid (Yeni Kapı) Hamamı ............................................ 69
8. Kiliseler ....................................................................................... 69
B. ŞEHRİN YÖNETİMİ ...................................................................... 74
1. Mardin Voyvodalığı ........................................................................ 74
2. Mardin Mahkemesi ........................................................................ 84
a. Mahkemenin Yetki Alanı .......................................................... 84
b. Mahkeme Mekânı .................................................................... 85
c. Mahkemenin İş Yoğunluğu ...................................................... 86
d. Mahkeme Görevlileri ................................................................ 90
e. Şühûdü’l-hâl ........................................................................... 100
II. BÖLÜM
XVIII. YÜZYILDA MARDİN’DE SOSYAL HAYAT
A. TOPLUMU OLUŞTURAN UNSURLAR ....................................... 105
1. Aile ............................................................................................ 105
2. Cemaatler ................................................................................. 132
a. Cemaatler Arası İlişkiler (Müslim- Gayrimüslim İlişkileri) ....... 139
b. İhtida Hareketleri ................................................................... 146
3. Aşiretler ..................................................................................... 148
a. Kiki Aşireti .............................................................................. 154
b. Sürgücü Aşireti ...................................................................... 156
c. Milli Aşireti ............................................................................. 158
d. Ömeryan Aşireti ..................................................................... 163
e. Dekuri Aşireti ......................................................................... 165
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 11/373
vii
f. Arban Aşireti .......................................................................... 166
g. Daşi Aşireti ............................................................................ 166
B. MAHALLEDE YAŞAM ................................................................. 168
1. Sosyal İlişkiler ........................................................................... 168
2. Evler .......................................................................................... 173
3. Kullanılan eşyalar...................................................................... 178
a. Ev Eşyaları ............................................................................ 178
b. Giyim Kuşam Eşyaları ........................................................... 179
C. HUKUKUN İŞLEYİŞİ ................................................................... 180
1. Suçlar ve Cezaları ..................................................................... 180
a. Kamu Düzenini Bozan Suçlar ................................................ 183
b. Mülkiyete Saldırı Suçları (Hırsızlık, Gasp, vs.) ....................... 191
c. Hayata ve Vücut Bütünlüğüne Karşı İşlenen Suçlar .............. 194
2. Borç Alacak-Verecek İlişkileri .................................................... 197
D. SOSYAL HAYATTA KADIN ........................................................ 200
E. VAKIFLAR ................................................................................... 203
1. Vakıf Kurucuları ve Vakfedilenler .............................................. 205
2. Vakıf Yöneticileri ve Görevlileri ................................................. 208
3. XVIII. Yüzyıldaki Mardin’deki Müesseselerin Vakıfları .............. 212
a. Kasım Padişah Vakfı ............................................................. 212
b. Cami-i Kebir vakfı .................................................................. 214c. Latifiye Camii Vakfı: ............................................................... 214
d. Süleyman Paşa Camii Vakfı .................................................. 215
e. Melik Mahmud Camii Vakfı .................................................... 216
f. Şeyh Çabuk Camii Vakfı ........................................................ 217
g. İbrahim Ağa Mescidi Vakfı ..................................................... 217
h. Şeyh Necmeddin Gazi Camii Vakfı ........................................ 217
i. Zinciriye Medresesi Vakfı ....................................................... 218 j. Muzafferiye Medresesi Vakfı ................................................. 218
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 12/373
viii
k. Cihangiriye Medresesi Vakfı .................................................. 219
l. Şeyh Eminüddin Vakfı ........................................................... 219
III. BÖLÜM
XVIII. YÜZYILDA MARDİN’DE EKONOMİ VE MALİYE
A. ÜRETİM ...................................................................................... 221
1. Tarım ve Hayvancılık ................................................................ 222
2. Zanaat (Esnaf) .......................................................................... 237
3. Ticaret ....................................................................................... 246
a. Transit Ticaret ........................................................................ 246
b. Şehirde Ticaret ...................................................................... 247
c. Mülk Alım ve Satışları ............................................................ 252
d. Ticari Mekânlar ...................................................................... 262
B. VERGİLER VE MASRAFLAR ..................................................... 265
1. Mukataalar ................................................................................ 265
a. Mukataaların Malikâneye Dönüşümü..................................... 268
b. Mardin ve Nusaybin Mukataası ............................................. 272
2. Cizye ......................................................................................... 282
3. Şehir Masrafları......................................................................... 288
a. Mardin ve Nusaybin Menzilleri İçin Yapılan Masraflar ........... 291
b. Vergi Masrafları ..................................................................... 296
c. Kente Gelip-Geçen Elçi ve Devlet Erkânına Yapılan Masraflar301
d. Şehir İşlerinde Görevli Olan Personelin (Mübaşiriye, Naib, Kâtip,
vs.) Masrafları ............................................................................. 302
C. MARDİN’DE KULLANILAN PARALAR ........................................ 304
SONUÇ .................................................................................................. 311
KAYNAKÇA .......................................................................................... 324
ÖZET ..................................................................................................... 355
ABSTRACT ........................................................................................... 357
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 13/373
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
a.g.e. : Adı geçen eser
a.g.m. : Adı geçen makale
AE. SAMD. II : Ali Emiri, Sultan II. Ahmed
AE. SMHD. : Ali Emiri, Sultan Mehmed
AE. SMST. III: Sultan III. Mustafa
AÜDTCFD : Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi
b. : Bin (oğlu)Bkz. : Bakınız
BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi
bsk. : Baskı
c. : Cilt
C. AS. : Cevdet, Askeriye
C. BLD. : Cevdet, Belediye
C. DH. :Cevdet, DâhiliyeC. EV. : Cevdet, Evkaf
C. MF. : Cevdet, Maarif
C. ML. : Cevdet, Maliye
C. NF. : Cevdet, Nafia
C. SH. . Cevdet, Sıhhiye
C. ZB. : Cevdet, Zabtiye
çev. : ÇevirenD. BŞM :Divân-ı Hümâyûn Bâb-ı Defteri Başmuhasebe Kalemi
D.BŞM.MLK: Divân-ı Hümâyûn Bâb-ı Defteri Başmuhasebe Kalemi Malikane
Der. : Derleyen
DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
DRB. : Darbhane-i Amire
Edit. : Editör
H. : Hicri
Haz. : Hazırlayan
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 14/373
x
İA : İslâm Ansiklopedisi
İE. AS. : İbnü’l Emin, Askeriye
İE. DH. : İbnü’l Emin, Dahiliye
İE. ML . : İbnü’l Emin, Maliye
İÜ : İstanbul Üniversitesi
JEH : Journal of Economic History
JESHO : Journal of the Economic and Social History of the Orient
Km. : Kilometre
m. : Metre
M.Ü. : Marmara Üniversitesi
M.Ö. : Milattan Önce
M.S. : Milattan Sonra
MAD : Maliyeden Müdevver Defter
MD : Mühimme Defteri
MŞS : Mardin Şer’iyye Sicilleri
Neş. : Neşreden
O.A. : Osmanlı Araştırmaları Dergisi
Ö. : Ölüm tarihi
s. : Sayfa
Sad. : Sadeleştiren
TD. : Tarih Dergisi
TDEK :Türk Dünyası El Kitabı
Ter. : Tercüme eden
TİKA : Türk İşbirliği ve Kalkınma AjansıT.T.Kong. : Türk Tarih Kongresi
TTK : Türk Tarih Kurumu
vb : Ve Benzeri
VD : Vakıflar Dergisi
VGMA : Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi
vs. : Vesaire
Yay. : YayınlayanYB. :Yabancı Arşivler
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 15/373
TABLOLAR/GRAFİKLER DİZİNİ:
Tablo: 1. XVIII. Yüzyıla Ait Sicillerin Sayfa ve Belge Sayıları
Tablo 2. Farklı Defterlerdeki XVIII. Yüzyıla Ait Belge Sayıları
Tablo 3. 248 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Tablo 4. 203 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Tablo 5. 252 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Tablo 6. 247 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Tablo 7. 241 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge SayılarıTablo 8. 195 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Tablo 9. 266 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Tablo 10: Farklı Yüzyıllardaki Mardin Mahalleleri
Tablo 11: Mahallelerin Sicillerdeki Mülk Satışlarında Geçme Sıklıkları
Tablo 12: Kıssis Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve Hıristiyanlara
Göre Dağılımı
Tablo 13: Zerraka Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve HıristiyanlaraGöre Dağılımı
Tablo 14: Bimaristan Mahallesi İle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Hıristiyanlara Göre Dağılımı
Tablo 15: Gölasiyan Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve Hıristiyanlara
Göre Dağılımı
Tablo 16: Zeytun Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve Hıristiyanlara
Göre DağılımıTablo 17: Bab-ı Cedid Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Gayrimüslimlere Göre Dağılımı
Tablo 18: Meşki Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve Gayrimüslimlere
Göre Dağılımı
Tablo 19: Babu’s-Sor (Savur) Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Gayrimüslimlere Göre Dağılımı
Tablo 20: Sevindik Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Gayrimüslimlere Göre Dağılımı
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 16/373
xii
Tablo 21: Baş Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve Gayrimüslimlere
Göre Dağılımı
Tablo 22: Hamza-i Kebir İmamının Yaptığı İşler ve Gelirleri
Tablo: 24: XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Mardin Mahkemesinin Günlük İşlem
Hacmi
Tablo 25: XVIII. Yüzyılda Mardin Mahkemesinin Aylık Dava Hacmi
Tablo 26: XVIII. Yüzyılda Mardin Mahkemesinin Günlük Dava Hacmi
Tablo 27: Farklı Tarihlerdeki Tereke Kayıtlarından Örnekler
Tablo 28: Kız ve Erkek Taraflarının Sözlenme-Nişandan Vazgeçme Oranları
Tablo 29: Farklı Tarihlerde Tespit Edilmiş Mehr-i Müeccel Miktarlarından
Örnekler
Tablo 30: Erkeklerin Eş Sayılarının Gelir Durumuna Göre Dağılımı
Tablo 31: Evli Erkeklerin Eş Durumlarının Sosyal Statüye Göre
Değerlendirilmesi
Tablo 32: Boşanma Şekillerine Göre Oranlar
Tablo 33: 1530 Yılı Mardin Nüfusu
Tablo 34: Ermeni Pİskoposlar Listesi
Tablo 35: Farklı Tarihlere Ait Tezi Defterlerindeki Aşiret İsimleri
Tablo 36: Mübayaa Defterlerindeki Mahsul Miktarları
Tablo 37: Mübayaa Defterlerindeki Tahıl Miktarının Aşiret Ve Köylere Tevzi
Edilmiş Şekli
Tablo 38: Mardin’de Bulunan Esnaflar Grupları.
Tablo 39: Sicillerde Çarşıların Geçme Sıklıkları
Tablo 40: Ev Satımı Kayıtlarının Mahallelere Göre DağılımıGrafik 1: Mardin’de Çocuklu ve Çocuksuz Aile Oranı
Grafik 2: Mardin’de Ortalama Çocuk Sayısı
Grafik 3: Kadınların Mahkemeye Vekâletle Başvurma Oranları
Grafik 4: Kadın ve Erkeklere Göre Boşanma Oranları
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 17/373
GİRİŞ:
ÇALIŞMANIN KAPSAMI
(Kaynaklar, Yöntem ve Sınırlar)
A. KAYNAKLARA DAİR:
1. Şer’iye Sicilleri:
Bu çalışmanın esas ana kaynağını Mardin’e ait şer’iye sicil defterleri1
oluşturmaktadır. Şer’iye sicilleri XVI. yüzyılın başlarından olmak üzere XIX.
yüzyılın son çeyreğine kadar Osmanlı mahkemelerinde tutulan kayıtları
içermektedir. Mahkemedeki kâtipler tarafından, el yazıları ile tutulan bu
defterler kendilerine özgü bir defter usülü içermektedir.2 Son elli yıl içerisinde
Osmanlı klasik dönemi ile ilgili şehir tarihi araştırmacılarının sıklıkla
başvurduğu bir kaynak olma özelliğini gösteren şer’iye sicilleri,3 adli-hukuki
bilgiler verdiği kadar idari işleyişten, sosyal hayata, hatta ekonomik yapıyı
resmeden önemli bilgiler vermektedir.
1 Mardin Şer’iye Sicilleri bundan sonra MŞS olarak adlandırılacaktır.2 Şer’iye Sicilleri ile ilgili genel bilgiler veren çalışmalar için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Şer’î
Mahkeme Sicilleri” Ülkü Mecmuası, C. IV, S. 29, Ankara 1935, s. 365–368; Halit Ongan, Ankara
Sicilleri I-II, Ankara 1974; Osman Ersoy, “Şer’iye Sicillerinin Toplu Kataloguna Doğru”,AÜDTCFD, XXI/3-4 (1975); Yusuf Hallaçoğlu, “Şer’iye Sicillerinin Toplu Kataloguna Doğru,Adana Sicilleri”, TD , 30 (1976); Mücteba İlgürel, “Şer’iye Sicillerinin Toplu Kataloguna Doğru”,TD, 28-29 (1975); Cahit Baltacı, “Şer’iye Sicillerinin Tarihsel ve Kültürel Önemi”, OsmanlıArşivleri ve Osmanlı Araştırmaları Sempozyumu, İstanbul 1985, s. 127-132; Ahmed Akgündüz,“Şer’iye Sicillerinin Toplu Kataloğu”, Şer’iye Sicilleri , C. I, İstanbul 1988; Mehmed İpşirli, “SosyalTarih Kaynağı Olarak Şer’iye Sicilleri”, Tarih ve Sosyoloji Seminerleri (28-29 Mayıs 1990 ),Bildiriler , İstanbul 1991, s. 157-162.
3 Şer’iye sicillerinin şehir tarihçiliğinde kullanımı ile ilgili örnekler için bkz. Özer Ergenç, OsmanlıKlasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı: XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara 1995; ÖzerErgenç, XVI. Yüzyıl Sonlarında Bursa, Ankara 2006; Hülya Taş XVII. yüzyılda Ankara, Ankara2006; İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), Ankara 1995;Ahmed Kankal, Türkmen’in Kaidesi Kastamonu (XV-XVIII. Yüzyıllar Arası Şehir Hayatı),
Ankara 2004; Hüseyin Çınar, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntab Şehrinin Sosyal ve EkonomikDurumu, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 200; Hülya Cankabal, 17. Yüzyılda Ayntab, OsmanlıKentinde Toplum ve Siyaset, İstanbul 2009.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 18/373
2
Şer’iye sicilleri en kısa tanımla şöyle ifade edilebilir; yerleşim yerindeki
şer’i mahkemelerin, kadıların vermiş oldukları ilam, hüccet ve kararların,
devlet merkezinden gelen bütün ferman, emir ve tebliğlerin kaydedildiği
sicillere denir.4 Kapsamlı bir tanım yapmak gerekir ise şer’iye sicilleri
kadıların nikâh, izdivaç, miras taksimi, yetimlerin ve sahipsiz malların
muhafazası, vasi tayin ve azli işlemleri, vasiyetlerin ve vakıfların hükümlerine
riayet edilmesinin nezareti, cürüm ve cinayet, zahire ve amele tedariki,
hayvan sevki, menzil emirleri, asker toplanması, mahalli rayice göre eşyaya
narh konması gibi çok geniş konuları muhteva eden defterlerdir. Bu
muhtevası ile en küçük yerleşim yerinde bile tutulan bu defterlerin
arşivlerdeki sayısı 10.000’ni geçmektedir.5
Bu teze kaynaklık eden Mardin’e ait şer’iye sicilleri 12 tanedir.
Bunlardan MŞS 195, 252, 251, 262, 247, 266, 203, 241, numaralı
defterlerdeki belgelerin tamamı XVIII. yüzyıla aittir. MŞS 248, 227, 264 ve
237 numaralı defterlerin ise bir kısmı incelediğimiz yüzyılın sınırları
içerisindedir. Milli Kütüphane kayıtlarında Mardin’e ait en eski şer’iye sicili
259 numaralı defterdir. Hicri 1006-1008 (M. 1597-1600) yıllarını kapsayan bu
defter 262 varaktan oluşup Arapça belgelerin ağırlıkta olduğu bir defterdir. Bu
defter, çalışmamızda elimizdeki bilgilerin XVI. yüzyıl ile karşılaştırılmasında
kullanılmıştır. XVII. yüzyıla ait ise elimizde 248 numaralı defter mevcuttur.
160 varak 622 belgeden oluşan bu defterde 524 belge H. 1100-1101 (M.
1688-90) tarihlerini kapsarken, 14 belge H. 996 (M. 1588) tarihine, 48 adet
belge ise H. 1138-59 (M. 1726-1746) tarihlerine aittir. Bu defterdeki XVII.
yüzyıla ait 524 belge incelediğimiz döneme yakınlığı dolayısıylakarşılaştırmalı olarak değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
XVIII. yüzyıla ait olarak tespit ettiğimiz defterlerden ise 227, 264 ve
237 numaralı defterlerin bir kısmı inceleme alanımıza girmektedir. 290 varak
gibi bir hacme sahip olmasına rağmen içerisinde sadece 598 belge
barındıran 227 numaralı defterin 330 belgesi H. 1165-1210 (M. 1751-1796)
tarihlerine aittir. 264 numaralı defterin ise ilk 39 belgesi H. 1138 (M. 1735-36)
4 İsmet Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri , Ankara 1980, s. 66.5 Uzunçarşılı, “Şer’î Mahkeme Sicilleri”, s. 365.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 19/373
3
yıllarına aittir. Kısmi olarak kullandığımız bir diğer defter olan 237 numaralı
defterde ise 249 varak, 741 belge mevcuttur. Bunlardan 129 belge H. 1100-
1118 (M. 1688-1707) yılları arasındaki düzensiz belgeleri kapsamaktadır.
Geriye kalan 195, 252, 262, 247, 266, 203, 241 numaralı defterler ise
tamamıyla XVIII. yüzyılı içermektedir. Aşağıda bu defterlere ait varak ve
sayfa numaraları ile içerisindeki belge sayılarını gösteren tablo mevcuttur.
Tablo: 1. XVIII. Yüzyıla Ait Sicillerin Sayfa ve Belge Sayıları
Defter No Varak Sayısı Sayfa Sayısı Belge Sayısı
MŞS 248 80 160 622
MŞS 251 75 148 338
MŞS 252 102 196 524
MŞS 247 70 138 274
MŞS 241 77 152 301
MŞS 242 69 138 251
MŞS 195 62 120 242
MŞS 262 67 132 429
MŞS 266 67 130 358
Toplam 669 1.314 3.339
Tablo 2. Farklı Defterlerdeki XVIII. Yüzyıla Ait Belge Sayıları
Defter No Belge Sayısı Kapsadığı TarihMŞS 227 330 H. 1165-1210 (M. 1751-1796)
MŞS 264 39 H. 1138 (M. 1735-36)
MŞS 237 129 H. 1100-1118 (M. 1688-1707)
Toplam 498
Yukarda görüldüğü üzere incelediğimiz dönem içerisindeki belge
sayısı 3.837’dir. Bu belgelerin tarihlere göre dağılımı ise farklılıkgöstermektedir. Defterlerde belirli bir kronolojik sıra bulunmamaktadır. Her
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 20/373
4
defterin belirli tarihlerde yoğunlaştığını, fakat çok farklı tarihlerin de
defterlerde karışık olarak bulunduğunu görüyoruz. Kâtibin defteri tutma
sistemi veya daha sonraki arşivleme çalışmaları nedeniyle tarih sırasının
korunmadığını gördüğümüz defterlerde belgelere ait tarih dağılımı oldukça
dağınık görünüyor. Günümüze intikal etmiş bu defterlerin mahkemelerde
düzenlendiği ilk şekliyle mi, yoksa daha sonradan derlendiği biçimiyle mi
intikal ettiğini anlamak zor görünüyor. Eğer defterlerdeki tarih sırası, defterin
günümüze kadar ilk şekliyle geldiğine işaret ise incelediğimiz siciller bazı
yıllar düzenli olmakla birlikte çok karışık tarihleri de içermesi bakımından ilk
günkü özelliklerini korumadıkları savını güçlendirmektedir. Aşağıda bazı
defterlerin yıllara göre belge dağılımları bu konuda bir fikir vereceği umularak
verilmiştir.
Tablo 3. 248 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Aylar 9 9 6
1 1 0 0
1 1 0 1
1 1 3 8
1 1 3 9
1 1 4 0
1 1 4 1
1 1 5 9
Muharrem 1 2 4Safer 2 48 12Rebiyülevvel 15 3 32 12Rebiyülahir 5 52 11
Cemaziyülevvel 8 74 1 3Cemaziyülahir 4 49 1 1Receb 9 34 1 1 1Şaban 48 44 1Ramazan 29 7Şevval 38Zilkade 29 1Zilhicce 14Mart
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 21/373
5
Tablo 4. 203 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Tablo 5. 252 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Aylar
1 1 3 9
1 1 5 6
1 1 4 0
1 1 5 7
1 1 5 8
1 1 5 9
1 1 3 8
1 1 4 1
1 1 6 1
1 1 3 1
1 1 3 7
1 1 6 0
Muharrem 2 1 1 2 11 4 11 11Safer 5 2 10 23Rebiülevvel 2 2 9 5 1 18 19Rebiülahir 1 1 1 16 14
Cemaziyelevvel 4 3 4 4 2 14 21Cemaziyelahir 10 1 3 14 6 10 1 12Receb 1 1 13 2 3 1 15Şaban 6 1 1 2 1 1 12Ramazan 4 1 6 1 10Şevval 3 2 14 2 18Zilkade 3 6 13 16Zilhicce 2 4 12 1 15Mart 2
Aylar 1 1 2 5
1 1 3 1
1 1 3 5
1 1 3 6
1 1 3 7
1 1 4 4
1 1 4 8
1 1 5 1
1 1 5 3
1 1 5 4
1 1 5 5
1 1 7 7
Muharrem 1 12 25Safer 2 7 12Rebiyülevvel 1 10 16Rebiyülahir 2 13 23Cemaziyülevvel 1 1 1 5 1
Cemaziyülahir 1 12 3 1Receb 2 16Şaban 1 1 6 20Ramazan 3 5Şevval 1 4 10Zilkade 1 16 15Zilhicce 1 18 10 1Mart 1
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 22/373
6
Tablo 6. 247 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Aylar
1 1 5 7
1 1 6 0
1 1 6 2
1 1 6 9
1 1 7 0
1 1 7 1
1 1 7 2
1 1 7 3
1 1 8 2
Muharrem 3 12 2 5Safer 11 1 3Rebiülevvel 3 12 9 6Rebiülahir 14 9Cemaziyelevvel 1 11 14Cemaziyelahir 1 2 13 4
Receb 2 14 5Şaban 1 7 8Ramazan 1 1 2 1Şevval 1 1 6 2 9Zilkade 1 6 3 4Zilhicce 7 2 4Mart 2 1
Tablo 7. 241 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Aylar
1 1 8 0
1 1 8 5
1 1 8 6
1 1 8 7
1 1 8 8
1 1 9 0
1 1 9 1
1 1 9 2
1 1 9 3
1 1 9 4
1 1 9 5
1 1 9 6
1 1 9 7
1 2 0 3
1 2 0 4
Muharrem 1 1 2 1Safer 2 1 4 1 1 2Rebiülevvel 1 1 1 1 2 1 1Rebiülahir 1 1 1 3 5 1Cemaziyelevvel 9 3 1
Cemaziyelahir 1 2 2 1
Receb 1 1 5 3 1 2Şaban 2 2 1Ramazan 1 1 1 1Şevval 1 4 1 1 2 1Zilkade 1 3 2 2 2 1 1Zilhicce 1 2Mart 1
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 23/373
7
Tablo 8. 195 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Tablo 9. 266 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili Tarihlere Göre Belge Sayıları
Aylar
1 0 4 6
1 1 3 5 - 1 1 3 8
1 1 7 6
1 1 8 7
1 1 9 3
1 1 9 6
1 1 9 7
1 1 9 8
1 1 9 9
1 2 0 0
1 2 0 1
1 2 0 2
1 2 0 3
1 2 0 4
1 2 0 5
1 2 0 6 - 1 2 1 9
Muharrem 1 5 3 3 1 1 1 2 1 1Safer 2 1 1 2 3 1 1 1 1 4 2 2
Rebiülevvel 4 2 1 1 3 2 1Rebiülahir 1 1 2 1Cemaziyelevvel
3 1 1 1 3 2 1 1
Cemaziyelahir
1 1 3 1 1 1 1 1
Receb 1 1 1 1 1 2 2 6 2 2Şaban 1 2 2 2 2Ramazan 1 1 1 1Şevval 3 3 1 1 1Zilkade 1 1
Zilhicce 5 1 3 2Mart 2 1 2
Aylar
1 1 5 0
1 1 7 0
1 1 7 1
1 1 7 2
1 1 7 3
1 1 7 4
1 1 7 5
1 1 7 6
1 1 7 7
1 1 7 8
1 1 7 9
1 1 8 9
1 1 9 0
1 2 1 2
1 2 1 3
1 2 1 4
1 3 2 1
Muharrem 1 4 5 3 1 2Safer 1 5 2 3 5 2 5 2 1Rebiülevvel 2 9 3 2 2 2 4
Rebiülahir 2 1 1 2 3 1Cemaziyel-
evvel
2 2 1 2 1 6 1
Cemaziyelahir
2 3 2 1 1
Receb 5 3 4 1 3 4Şaban 6 1 6 3 1 1 2Ramazan 3 2 2 1Şevval 1 4 4 2 3 5 1 1Zilkade 6 2 1 2 1 1 3Zilhicce 1 3 3 2 1 1 1 1Mart 2 2 1
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 24/373
8
Yukarıdaki tablolarda verildiği üzere defterler genelde belirli tarihlerde
yoğunlaşmış olsalar da bir birinden uzak ve farklı tarihlere ait belgelerinde iç
içe olduklarını görüyoruz. Yukarıdaki tablolardan elde ettiğimiz en önemli
veri, Mardin mahkemesinin anlatıldığı bölümde ayrıntılarıyla bahsedeceğimiz
gibi mahkemenin iş yoğunluğunun nasıl olduğudur. Ortalama olarak yüzyılın
ilk yarısında aylık 20-30 arası bir dava yoğunluğu ile çalışan Mardin
mahkemesi, sonraki yıllara ait defterlerdeki verilere göre dava sayısında
oldukça düşüş yaşamıştır. Bu tespiti yaparken sicillerinin tamamın defterlerde
toplanmadığı ya da zamanla kaybolduğu ihtimalini de göz önünde
bulundurmak gerekir. Yine de eldeki belgelerin bu konuda bir fikir verdiği
açıktır.
Mardin sicillerinin önemli özelliklerinden biri de Arapçanın yoğun
olarak kullanılmış olmasıdır. 622 belgenin bulunduğu 248 numaralı defterdeki
belgelerin 405’i Arapça, 217’si Türkçe kaleme alınmıştır. 252 numaralı defter
de ise 524 belgeden 182 tanesi Arapça, 342 tanesi Türkçe yazılmıştır. Yine
195 numaralı defterdeki 242 belgeden 25’i Arapça, 227’i tanesi ise Türkçe
yazılmıştır. Görüldüğü üzere bazı defterlerde Arapça fazlayken bazılarında
ise Türkçe daha fazla yer almaktadır.
Arapça yazılan belgelerin çoğunluğunu nikâh, vakıf ve mülk alım
satımları oluşturmaktadır. Bütün defterlerdeki mülk satışlarının tamamına
yakını Arapça yazılmıştır. Aynı şekilde nikâh kayıtları da Arapça kaleme
alınmıştır. Vakfiyelerin içerisinde ise az da olsa Türkçe belgelere de
rastlamaktayız. Arapça belgelerin yoğunluğunun nerden kaynaklandığıkonusunda fikir ileri sürmek çok zor görünüyor. Çevre kaza birimlerinin
sicillerine baktığımız zaman (ör: Diyarbekir, Ayntab, vs.) Arapça belgelerin
oldukça az olduğunu, özellikle Mardin sicillerinde yoğun olarak Arapça
yazılan mülk alım-satımlarının diğer sicillerde Türkçe kaleme alındığını
görmekteyiz. Şehir merkezindeki yoğun nüfusun Araplardan oluşuyor olması
Mardin sicillerindeki Arapça yoğunluğunu açıklayabilir bir etken olarak
görünse de farklı dillerdeki birçok unsurun yaşadığı Mardin’de sadece Arapçanın mahkemeye dil olarak yansıması ve diğer dillere hiç yer
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 25/373
9
verilmemiş olması zayıf görünmektedir. Fakat mülk alım-satımları gibi canlı
bir ekonomik etkinliğin yerel dille yapılıyor olduğu ve bu ticaret dilinin resmi
belgelere de aynı şekilde yansıdığı ihtimali mümkündür. Hiç şüphesiz bilimsel
bir tespitte bulunabilmek için bu yoğunluktaki Arapça belge fazlalılığının
Osmanlı Devleti’nin başka kazalarında olup olmadığı konusunda, bizim
araştırma alanımızın dışına çıkan derin bir incelemenin gerekliliği vardır. Bu
durumun Mardin’e özel mi olduğu yoksa genel bir uygulama mı olduğu
konusunda karara varabilmek için kısıtlı imkânlarla da olsa aynı dönemdeki
Ayntab ve Amid kazalarının sicillerine baktığımız da Arapça belgelerin bazı
defterlerde ya hiç ya da çok az olduğunu gördük. Dolayısıyla Mardin’e özel
bir durum gibi görünen bu konunun üzerinde daha fazla düşünülmesi
gereken ayrı bir çalışma konusu olacağına inanıyoruz.
Sicillerle ilgili belirtmemiz gereken bir başka konuda tamamının
terekelerden oluştuğu bir defterin olmadığıdır. Genelde defterler konularına
göre tasnif edilmeyip karışık olarak tutulmuştur. Tereke kayıtları içerisinde
müteveffa olan kişilerin sosyal durumları, medeni halleri, aile yapıları, menkul
ve gayr-i menkullerine dair bilgiler bulmak mümkündür. Bu nedenle şehrin,
sosyal ve ekonomik durumunu belirlemek için terekelerden yararlanılmıştır.
2. Mühimme ve Ahkâm Defterleri:
Bu çalışmada şer’iye sicillerin yanında diğer arşiv kaynaklarından da
faydalanılmıştır. Bunların başında divan-ı hümayunun en önemlidefterlerinden Mühimme ve Ahkâm Defterleri gelmektedir. Tezimizin şer’iye
sicillerini temel almasına rağmen Mühime Defterleri, sicillerden elde edilen
bilgileri tamamlayıcı bir rol üstlenmişlerdir. Ahkâm defterleri ile ilgili ise
Diyarbekir’e ait XVIII. yüzyılı kapsayan defterler incelendi. İncelenen defterler
aşağıdaki gibidir.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 26/373
10
Sıra No Hicri Tarih Miladi Tarih Sayfa Sayısı
1 1155-1167 1742/43-1753/54 2852 1167-1176 1753/54-1762/63 311
3 1176-1194 1762/63-1780 397
4 1194-1202 1780-1787/88 173
5 1206-1228 1791/92-1813 586
3. Diğer Arşiv Belgeleri:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan belgelerden zaman sınırımız
olan XVIII. yüzyıla ait sair belgelerden Mardin’e ait olanları tespit edilerek
sicillerden elde ettiğimiz bilgilerle uyumlulukları veya aykırılıkları üzerinden
değerlendirmeler yapılarak tezimizin içerisinde kullanıldı. En çok
kullandığımız tasnifler: Maliyeden Müdevver Defterler (MAD), Bâb-ı Defterî
Baş Muhasebe Kalemi belgeleridir. Bunlar dışında diğer tasniflerden de
faydalanılmıştır.
4. Kaynak Eserler:
Tezimize kaynaklık eden iki önemli eserden de burada bahsetmekgerekmektedir. Bunlardan ilki Mardin’de müftülük yapan Abdüsselam
Efendi’nin Ümmü’l-İber adlı eserinin Mardin Tarihi ile ilgili kısmıdır. 1789-
1843 yılları arasında yaşamış olan Abdüsselam bin Ömer el-Mardini
tarafından hazırlanmış olan bu eser, İbrahim Muhammedi eş-Şerbani
tarafından kaleme alınan Arapça nüshasından Hüseyin Haşimi Güneş
tarafından Türkçeye çevrilerek yayına hazırlanmıştır.6 Bir yazma eser olma
özelliğini gösteren bu kitabın orijinali Kahire’de “Dar al-Kutub al-Mısriyya”da
6 Abdüsselam Efendi, Mardin Tarihi, Haz. Hüseyin Haşimi Güneş, İstanbul 2007.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 27/373
11
813 numarayla kayıtlıdır.7 Abdüsselam Efendi kitabını Hz. Âdem’den
başlayarak bütün peygamberlerin hayatları hakkında kısaca bilgiler verip,
önce İran tarihini, sonrada kronolojik bir sıra ile İslam Tarihini (Raşid halifeler,
Emeviler, Abbasiler dönemlerini), Selçuklular, Moğollar, Timur dönemlerini
ele almıştır. Osmanlı tarihi ile ilgili de detay bilgiler veren Abdüsselam Efendi
kitabının son bölümünü Mardin tarihine ayırmıştır.8
İncelediğimiz dönemin şahidi olması açısından birinci elden kaynak
olarak gördüğümüz Abdüsselam Efendi, Mardin kelimesinin menşe’inden
başlayarak, insanların bu topraklara ilk olarak nasıl yerleştiklerinden kimleri
hükümdar seçtiklerine, şehir içi çatışmalarda, dış saldırılara, yönetici
değişimlerinden salgın hastalıklara kadar birçok konuda ilk elden bilgiler
vermektedir. Mardin tarihinin Osmanlı dönemi ile ilgili ayrıntılı bilgiler veren
Abdüsselam Efendi, bu dönemdeki Osmanlı idarecilerinin tek tek isimlerini ve
görev tarihlerini vermektedir. XVIII. yüzyıldaki olaylar hakkında da ayrıntılı
bilgilere ulaştığımız bu kaynakta, aşiretler arası ilişkiler ve çatışmalar tek tek
isim verilerek anlatılmıştır.
Abdüsselam Efendi kadar Mardin’in Osmanlı dönemi ile ilgili ayrıntılı
bilgiler veren bir diğer müellifte Abdulgani efendir. Abdulgani Efendi’nin
“Mardin Tarihi” isimli eseri Burhan Zengin tarafından günümüz Türkçesine
çevrilerek 1999 yılında yayınlanmıştır.9 Aradan geçen 10 yılı aşkın sürede
baskısı tükenen bu kitabı ancak kütüphanelerde bulmak mümkün hale
gelmiştir.
Aslen Diyarbekir’in Çermik beylerinden olan Abdulgani Efendi H. 1281
(M. 1864) yılında Diyarbekir’de doğmuştur. Babası Nusaybin KaymakamıDiyarbekirli Zülfikar Bey’dir. Kendisi tarihçiliğin yanı sıra aynı zamanda
şairliğiyle bilinmektedir. Ebcet hesabıyla tarih düşürebilen şiirleri mevcuttur.
Mardin tarihinin yanı sıra bir divanı ve “el-Cezire’nin Muhtasar Tarihi ” adıyla
iki eseri daha günümüze ulaşmıştır. Mardin Tarihi adlı eseri iki nüsha halinde
bizatihi müellifi tarafından kaleme aldığı bilinmektedir. Abdulgani Efendi elde
7
Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 1.8 Güneş, a.g.e., s.2.9 Abdulgani Efendi, Mardin Tarihi, Haz: Burhan Zengin, Ankara1999.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 28/373
12
ettiği tüm kaynakları, vakfiyeleri, mezar taşlarını eserinde kullanmıştır.
Kaynakları birbiriyle kıyaslayarak analiz ederek kullanması ise ayrıca
tarihçilik yönteminin övgüsü olarak belirtilebilir. Yazar XIX. yüzyılın sonları,
XX. yüzyılın başlarında kitabını kaleme alsa da incelediğimiz döneme
yakınlığı nedeniyle ve o dönemki kaynaklara ulaşma ve kullanma tarzı
nedeniyle önemli bir başvuru kaynağımız haline gelmiştir. Bazı bölümleri
Abdüsselam Efendi’den naklettiği görülse de, naklettiği bilgileri elindeki diğer
kaynaklarla beslemesi ve doğruluğunu test etmesi onu tekrara düşmekten
kurtarmış, ayrıca bakılması gereken bir eser haline getirmiştir.
Eserinde tıpkı Abdüsselam Efendi gibi Mardin isminin menşeinden,
insanlar tarafından ilk yerleşim yeri kabul edilmesine kadar ilk çağa ait
bilgilere de rastladığımız Abdüsselam Efendi, yaşadığı dönemdeki mimari
eserler hakkındaki açıklayıcı tasvirleri ile şehrin fiziki yapısı hakkında bilgiler
vermemizi kolaylaştırmıştır. Mardinli şair, edip, âlim ve valiler hakkında çok
geniş bilgiler veren eserde, camiler, mescitler, medreseler, tekkeler,
hamamlar, pınarlar, çeşmeler, vs. fiziki bilgiler yanında şehirdeki tarım ve
hayvancılık gibi zirai faaliyetler ile esnaf, tüccar, çiftçi gibi halk kitleleri
hakkında da ayrıntılı bilgiler mevcuttur.
5. Seyahatnameler:
Tezimizin önemli kaynaklarından biri de seyahatnamelerdir.
Seyahatname denilince ilk akla gelen Evliya Çelebi’den öncelikleyararlanılmımıştır. Onunla birlikte Ortaçağ’dan itibaren Mardin ve çevresine
uğramış ve tasvir etmiş seyyahların eserlerinden de faydalanılmıştır.
Ortaçağ’da Mardin’e uğrayan ve gezip tasvir eden seyyahlardan
tezimizde kullandıklarımızdan ilki, XII. asırda İslam dünyasını gezip önce
İstanbul’a, sonra Ege adalarına, Rodos’a, Kıbrıs’a, Filistin’e, Şam’a, Basra
Körfezi’ne ve son olarak Mısır’a uğrayan Benjamin De Tudela’nın
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 29/373
13
seyahatnamesidir.10 Benjamin, bu seyahati sırasında Mardin ve çevresi
hakkında bilgiler verip özellikle Nusaybin ve çevresindeki Yahudiler hakkında
ayrıntı tasvir etmiştir. Bir diğer seyyah ise 1271 yılında çıktığı dünya turunu
1295 tarihinde tamamlayan ve dünya gezisi sırasında Mardin’e de uğrayıp
bölgenin bayındırlığı, ziraatı, hayvancılığı ve dokuma malzemeleri hakkında
kıymetli bilgiler veren dünyaca ünlü seyyah Marco Polo’dur.11 1 Şubat
1183’te hacca gitmek üzere Gırnata’dan yola çıkıp, İskenderiye, Kahire, Kızıl
Deniz, Mekke, Medine, Bağdat, Musul, Halep, Şam, Kudüs, Ceneviz ve
Mersina’yı gezen, bu güzergâh üzerinde Mardin’e de uğrayıp kalesinin
haşmeti hakkında bilgiler veren Ortaçağ’ın ünlü Müslüman seyyahı İbn-i
Cübeyr ise kullandığımız bir diğer seyahatnamedir. 12 Yine Ortaçağın ünlü
Müslüman seyyahlarından İbn-i Batuta’nın seyahatnamesinin tezimizle ilgili
kısımları da kullanılmıştır.13
Akkoyunlu döneminde Anadolu’ya gelen Venedik elçisi Josaphat
(Giosafa) Barbaro’nun seyahatnamesi de önemli başvuru kaynaklarımızdan
olmuştur. Mardin hakkında ayrıntılı bilgiler veren Barbaro, tepenin üstünde bir
şehir olarak tasvir etmiştir Mardin’i. Uzun Hasan’ın kardeşi tarafından
yaptırılan bir hastanede birkaç gün kaldığını yazan seyyah, burada başından
geçenleri de ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.14
1630-1668 tarihleri arasında seyahat eden Yeniçağ’ın ünlü seyyahı
Tavernier’in Mardin ve Nisibis (Nusaybin) hakkında bilgiler verdiği
seyahatnamesi de kullandığımız bir diğer eserdir.15 1663 yılında başladığı
gezisinde İskenderiye, Halep, Şam, Urfa gibi şehirlerin yanında Mardin ve
Nusaybin’e de uğrayan, Mardin tarihi hakkında kıymetli bilgiler verip,Timur’un şehri kuşatması ile ilgili yöre halkından duyduklarını ayrıntısıyla
anlatan, Türkmen, Arap, Kürt ve gayrimüslim nüfus ile ilgili sayısal verileri
10 Tudelalı Benjamin ve Ratisbonlu Petachia, Ortaçağ’da İki Yahudi Seyyahın Avrupa, Asya veAfrika Gözlemleri , Çev. Nuh Arslantaş, İstanbul 2001.
11 Marco Polo, Geziler Kitabı , Çev. Ömer Güngören, İstanbul 1985, s. 5.12 İbn Cübeyr, Endülüsten Kutsal Topraklara , İstanbul 2003. 13 Ebu Abdullah Muhammed İbn Batuta Tanci, İbn Batuta Seyahatnamesi, 2 Cilt, İstanbul 2010.14
Josaphat Barbaro, Anadolu ve İran’a Seyahat , Çev. Tufan Gündüz, İstanbul 2009, (2. Basım)15 Jean Baptiste Tavernier, XVIII. Asır Ortalarında Türkiye Üzerinden İran’a Seyahat , Çev. ErtuğrulGültekin, İstanbul 1980.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 30/373
14
bildiren Monsieur De Thevenot’un seyahatnamesi de tezimizde kullandığımız
kaynaklardandır.16
Danimarka uyruklu Alman Carsten Niebuhr’un 1766 yılında Mardin’e
yapmış olduğu seyahatte tutmuş olduğu notlar, çalıştığımız döneme dair
önemli bilgiler sunmaktadır. Hala Türkçeye çevirisi yapılmayan bu eserin
Mardin ile ilgili kısımlarını sıklıkla kullandık. Niebuhr bölgeye geldiği sırada
şahit olduğu aşiretlerin iskân edilmesi sırasındaki görüntüyü eserinde hangi
aşiretin kaç bin çadır ile iskân edildiğine kadar ayrıntısıyla vermiş, Mardin
kalesinin ve kale içi yaşamı ayrıntılarıyla anlatmıştır. Şehrin yapımında
kullanılan taş ve ev yapısı hakkında da bilgiler veren yazar, müslim-
gayrimüslim nüfus konusunda da istatistiksel ayrıntılar vermiştir.17
İncelediğimiz dönemde Mardin’e uğramış seyyahlardan biride
Guillaume Antoine Olivier’dir. Türkiye Seyahatnamesi ismiyle Türkçeye
çevrilen bu eserde Olivier, 1799 yılında Mardin’e uğramış, Timur saldırısı
hakkında duyduklarından şehirdeki nüfusa kadar önemli bilgiler vermiştir.18
6. Araştırma Eserler:
Mardin üzerine müstakil araştırma eserlere çok fazla
rastlanmamaktadır. Mardin’in XVI. yüzyılını tahrir defterleri kaynaklı inceleyen
ve aynı zamanda bir doktora tezi olan Nejat Göyünç’ün “ XVI. yüzyılda Mardin
Sancağı” adlı eseri bu konuda en baş eserlerdendir.19 Bu alandaki bir başka
eserde Mardin üzerine yapılan en kapsamlı çalışmalardan sayılan, Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Oktay Özel, Süha Ünsal tarafından kaleme alınan
“Mardin, Aşiret-Cemaat-Devlet” adlı kitaptır.20 Arşiv belgelerine dayanmaktan
çok bölge üzerineki alan araştıramalarına yoğunluk verilen bu çalışmada
Mardin ayrıntılı bir şekilde ele alınmış ve önemli tespitlerde bulunulmuştur.
16 Monsieur De Thevenot, The Travels of Monsieur de Thevenot into the Levant, London 1687.17 Carsten Niebuhr, Travels through Arabia, and other Countries in the East , C. II, London 1792. 18 Guillaume Antoine Olivier, Türkiye Seyahatnamesi, Çev. Oğuz Gökmen, C. 2, İstanbul 1991, s. 126.19
Nejat Göyünç , XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara 1991.20 Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Oktay Özel, Süha Ünsal , Mardin, Aşiret-Cemaat-Devlet, İstanbul 2001.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 31/373
15
İbrahim Özcoşar’ın “Merkezileşme Sürecinde Bir Taşra Kenti Mardin”
adlı çalışması,21 Mardin tarihinin XIX. yüzyılını Tanzimat sonrası gelişmelerle
değerlendirmektedir. Bu eserlerin dışında Mardin’de düzenlenmiş iki
uluslararası sempozyum olan “Mardin Tarihi Sempozyumu” 22 ve
“Ömerli/Ömeran Sempozyumu”23 bildirileri ile Avrupa Birliği projesi sonucu
çeşitli makalelerin toplanarak bir araya getirilmesinden oluşan 4 ciltlik
“Makalelerle Mardin” adlı kitaplar faydalandığımız eserler arasındadır.
B. ARAŞTIRMANIN SINIRLARI VE YÖNTEMİ
XVIII. yüzyılda Mardin’in incelendiği bu çalışmada amaç, Mardin tarihi
için klasik dönem üzerine yapılmış olan tespitlerin, Osmanlı Devleti’nin
taşradaki en önemli temsilcilerinden KADI ’nın tutmuş olduğu kayıtlar
üzerinden yola çıkarak ortaya çıkarmaktır. Daha fazla açmak gerekirse
Ortaçağ ve Osmanlı klasik dönemi Mardin’i için bugüne kadar yapılmış
tespitlerin XVIII. yüzyılda hangi oranda devam ettiği, yeni olgu ve değişimlerin
ortaya çıkıp çıkmadığı, İstanbul, Bağdat ve Diyarbekir gibi güç
merkezlerinden uzak olmasına rağmen halkın buralardaki olaylardan nasıl
etkilendiği, Osmanlı Devleti’nin genelindeki problemlerin yerele nasıl
yansıdığı ve Mardin’de yaşayan halkın sosyo-ekonomik durumu ortaya
çıkarmak bu tezin amaçlarını oluşturmaktadır.
Zaman sınırı olarak bu dönemin seçilmesindeki en önemli sebep ise
Osmanlı Devleti tahrir kayıtlarına dayalı olarak XVI. yüzyıla ait Mardin tarihini
ortaya koymaya çalışan Nejat Göyünç ‘ün “XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı” 24
adlı çalışmasının yanında, Osmanlı kadı sicillerini kullanarak her hangi bir
çalışmanın yapılmamış olması ve Mardin tarihine ait XVII. ve XVIII. yüzyıllar
ile ilgili verilerin henüz ortaya çıkarılmamış olmasıdır. Böylelikle Mardin
21 İbrahim Özcoşar, Merkezileşme Sürecinde Bir Taşra Kenti Mardin, Mardin 2009.22
Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri , İstanbul 2006.23 Uluslararası Ömerli/Ömeran Sempozyumu, Editörler: Ercan Gümüş-Veysel Gürhan, İstanbul 2012.24 Nejat Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, Ankara 1991.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 32/373
16
tarihine ait XVI. yüzyıl için tespit edilmiş verilerin, XVIII. yüzyıl için geçerliliği
ve yeni verilerin varlığını tespit etmek mümkün olacaktır. XIX. yüzyıl içinde
aynı kaygılar söz konusudur. Nitekim bu yüzyıl ile ilgili şer’iye sicillerinin
transkripsiyonuna dayalı yüksek lisans tezleri hazırlanmışsa da tüm yüzyılı
kapsayacak özellik ve kapsayıcılık sağlanamamıştır.25
Bu dönemin seçilmesindeki bir diğer sebep ise XVIII. yüzyılda iyice su
yüzüne çıkan merkezi yönetim ile yerel aileler arasındaki güç ilişkilerini
incelemek ve bu ailelerin toplumsal ve siyasi hayatta yer alma mücadelelerini
Mardin özelinde inceleyerek Osmanlı Tarihi’nin bu yüzyılına katkıda
bulunmaktır. Yerel tarih araştırmalarının en önemli özelliklerinden biri olan
genel çerçeveye dair sunulan iddiaları-verileri bir tür test etme imkânını
bulacağımız bu çalışmada, Mardin’in her dönemine damgasını vuran aşiret
olgusunu göz ardı etmeden, bu sosyal örgütlenmenin şehir tarihine katkılarını
ortaya çıkarmak çalışmamızın bir başka sebebini oluşturmaktadır. Bu
anlamıyla XIX. yüzyıldaki Tanzimat sonrası merkezileşme sürecinde bir taşra
kenti olarak Mardin’i ele alan İbrahim Özcoşar’ın 2009 yılında çıkan
çalışması, Mardin tarihini aşiret temelinde ele alırken bizim çalışmamız ise
sadece aşiret temelli değil, bu olguyu göz ardı etmeden şehrin idari, sosyal
ve ekonomik yapısını incelemeyi amaçlamaktadır. Bunu yaparken bir hukuki
belgeler yığını gibi görünen ama aslında tam tersi olarak muhtevasında
sosyal ve ekonomik hayata dair zengin veriler taşıyan ve hatta merkez-taşra
ilişkisi bağlamında devletin işleyişi hakkında önemli bilgiler veren şer’iye
sicilleri üzerinden konuyu ortaya koymayı amaçlamaktayız.
1935 yılında siciller üzerine ilk çalışmalardan birini yapan İsmail HakkıUzunçarşılı, Ankara Halkevi Dergisi olan Ülkü’de yayınladığı “Şer’i Mahkeme
Sicilleri” adlı makalesinde sicilleri dört yüzyıllık Türk tarihinin
aydınlatılmasında “hazine-i evrak mesâbesinde bir menba” olarak gördüğünü
belirterek, mahallin sosyal, ekonomik ve siyasi tarihleri için en güçlü ve en
25
Bkz. Danyal Tekdal, 208 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili, Metin Transkripsiyonu veDeğerlendirme, Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır 2009; Fasih Dinç, 235 Nolu Şeriye Sicil DefterineGöre Mardin, Diyarbakır 2007.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 33/373
17
güvenilir kaynaklar olduğuna dikkat çekmiştir.26 Bilinen ilk çalışmalardan olan
bu makalenin ardından sicillerin çalışılması gerektiği vurgusu karşılık bulmuş
ve şer’iye sicillerine dayalı çalışmalar bir biri ardına ortaya çıkmaya
başlamıştır.27 Daha çok, belgeyi ya da defteri yeni Türk harflerine çevirmek
suretiyle tanıtma şeklinde gerçekleştirilen bu çalışmalarla birlikte, Halil İnalcık
1942, 1953 ve 1960 tarihlerinde Bursa ve Bosna sicillerinden faydalanarak
yazmış olduğu üç makalesinde sicillerin sadece transkribe edilmesi değil aynı
zamanda ortaya çıkan bilgilerin belli bir tasnif metoduyla incelenmesi
gerekliliğine vurgu yapmıştır.28
Sicillerin araştırmacıların ilgisini çekmesiyle birlikte şer’iye sicillerinin
kullanımı ile ilgili problemler de meydana gelmeye başlamış ve belgelerdeki
bilgilerin analize tabi tutulmadan doğrudan verilmesi ya da basit tasniflerle
sıralanması Osmanlı tarihçiliğinde bir sorun olarak tartışılmaya
başlanmıştır.29 Sicilleri bir tür kaynak tanıtımı olarak ele alan ilk çalışmaların
yanında sonraki dönemlerde, bir tarih kurgusu oluşturmak amacıyla, sicillerin
kaynak olarak kullanıldığı çalışmalarda ortaya çıkmaya başlamıştır. 1980 ve
1990’lı yıllar sicilleri kullanarak yerel tarih çalışmaları yapmanın ciddi bir
şekilde artmaya başladığı dönemlerdir. Her ne kadar bazı yazarların
eleştirilerine sebep olmuş olsa da,30 transkribe edilen bilgilerin belli formda
yerel tarih çalışmalarında kullanıldığını görmekteyiz. Aynı dönemde formları
ve başlıkları aynı, sadece şehrin isminin değiştiği çalışmalar ile birlikte, siciller
üzerine en ayrıntılı çalışmalardan birini yapan Jennings gibi elde ettiği
26 Uzunçarşılı, “Şer’î Mahkeme Sicilleri”, s. 367.27 Bkz. Halit Ongan, Ankara Sicilleri I-II, Ankara 1974.28 Halil İnalcık, “Osmanlı Tarihi Hakkında Mühim Bir Kaynak”, AÜDTCF Dergisi, C.1, S.2, Ankara
1942, s. 89–96; “15. Asır Türkiye İktisadi ve İçtimai Kaynakları”, İktisat Fakültesi Mecmuası, 15(1-4 ve 153-4): 51-75.
29 Bkz. Oktay Özel-Gökhan Çetinsaya, “Türkiye’de Osmanlı Tarihçiliğinin Son Çeyrek Yüzyılı: BirBilanço Denemesi”, Toplum ve Bilim, Sayı: 91 (Kış 2001-2002), s. 8-38.
30 Yapılan çalışmaların birbirinin aynı olduğu ve arşivde elde edilen bilgilerin her hangi bir analize tabi
tutulmadan aktarıldığı ile ilgili eleştiriler için bkz Hülya Taş, XVII. Yüzyılda Ankara, Ankara 2006,s. 3; Yunus Uğur, “Mahkeme Kayıtları (Şer’iye Sicilleri): Literatür Değerlendirmesi veBibliyografya”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C. I, S. I, 2003, 305-344.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 34/373
18
belgeler üzerinden mikro düzeyde Osmanlı tarihi analizleri yapan
çalışmalarda bu alandaki yerini almıştır.31
Şer’iye sicillerinin kaynak olarak kullanılması konusunda yukarıda
bahsettiğimiz problemleri de göz önünde bulundurarak elde ettiğimiz verileri
diğer kaynaklarla da karşılaştırarak kullanmaya çalıştık. Her bölüm gerek
şer’iye sicillerinin ve gerekse diğer arşiv belgelerinin titiz bir şekilde
tasniflenmesi sonucunda ortaya çıktı.
Bu tezde kullandığımız yöntemlerden biri de şehir tarihi konusundaki
çalışmaları dikkatlice taramak oldu. Hiç şüphe yok ki şehir ve medeniyet
deyince İslam dünyasından ilk akla gelen İbn Haldun32 ile Avrupa şehirleri
üzerine önemli çalışmalara imza atmış Marks Weber’in eserleri33
çalışmamıza yoğun bir şekilde yön verdi. Sadece İslam şehri kavramı
üzerinden değil, Avrupa şehirlerinin özellikleri ve Weber’in İslam şehirleri
üzerine yapmış olduğu tespitleri de değerlendirmeye çalıştık.
31 R. C. Jennings, “Women in Early 17. Century Ottoman Judicial Records-the Shari’a Court of Anatolian
Kayseri”, JESHO (1975), 18: 53-114; “Zimmis in Early 17. Century Ottoman Judicial Records-theShari’a Court of Anatolian Kayseri”, JESHO (1978), 21: 225-93; “The Legal Position of Women inKayseri, a Large Ottoman City, 1590-1630” International Journal of Women’s Studies (1980), 3:559-82.
32
İbn Haldun, Mukaddime , Haz. Süleyman Uludağ, Dergâh Yanıları, İstanbul 2009.33 Max Weber, Şehir, Modern Kentin Oluşumu, Edit: Don Martindale-Gertrud Neuwirth, Çev: MusaCeylan, İstanbul 2000.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 35/373
19
I. BÖLÜM
MARDİN ŞEHRİ (FİZİKİ VE İDARİ YAPI)
A. ŞEHRİN FİZİKİ YAPISI:
İbn Haldun şehirlerin nasıl kurulduğu konusunda oldukça erkensayılabilecek bir zamanda bazı fikirler ileri sürer. Ona göre “Şehirleri inşâ
etmekten maksat, orada karar kılma ve barınma olunca, onlara yönelecek
baskınları defetmek ve korumak, menfaat celbetmek ve onlar için faydalı olan
her şeyin teminini kolaylaştırmak hususuna orada riayet etmek zaruridir” .34
Ona göre, şehirleri güvenlik açısından zarardan korumak en önemli
meseledir. Bunun için önerilerini şöyle sıralar:
1. Şehirleri zarardan korumak gerekmektedir. Bunun için ise şehirdekibütün ev ve meskenleri surlarla kuşatmak gerekir.
2. Şehrin ulaşılması zor bir yere kurulması gerekir. Böylece ya bir dağ
başındaki sarp bir noktaya ya da ağaç veya taş bir köprüden
geçilmedikçe ulaşılamayacak bir tarzda, etrafı deniz veya suyla
kuşatılan bir yer olmalıdır. Bu şartlar sağlanırsa düşmanın bu yeri
zabtetmesi zorlaşır, korunması ve kudreti kat kat artar.
Bu açıdan bakıldığında Mardin şehri, gelecek zararlardan korunmak
adına oldukça yüksek ve sarp bir noktaya kurulan kalesi ve daha XVIII.
yüzyılın başlarına kadar sur dışına taşmayan şehriyle, oldukça güvenli bir
şehir olma özelliğini göstermektedir. Kuruluşu itibariyle bir İslam şehri olmasa
da bünyesinde barındırdığı zengin çeşitliliğin izlerini taşıyan Mardin, zor
zaptedilen bir kale şehirdir.
Kale ile birlikte şehrin güvenliği için, günümüze kadar gelemeyen
surlar inşa edilmiştir. Çok dar bir alanı kapsayan bu surlar hemen yanı
34 İbn Haldun, a.g.e., s. 635.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 36/373
20
başındaki Diyarbekir surlarından farklılık gösterir. Diyarbekir surları şehrin
büyüme ihtimali göz önünde tutularak Cumhuriyet dönemine kadar tüm şehri
çevreleyecek kadar büyük inşa edilmiştir. Oysa Mardin surları için aynı şey
geçerli değildir. Hem çok dar bir alanı kapsamakta hem de dayanıklılık
yönünden zayıf görünmektedir.
İbn Haldun’a göre, şehri düşmanın zabtından korumak kadar, doğal
afetlerden korumak da aynı eş değere sahiptir. Şehrin tabii afetlerden
korunması için havasının temiz olacağı, bataklıklardan ve kokmuş alanlardan
uzak bir yerin seçilmesi gerektiğini belirtmiştir.35 Bu özelliği ile de Mardin
kurulduğu yüksek tepede hem temiz havaya hem de bataklık alanlara uzak
bir haldedir.
İbn Haldun, şehir kurarken dikkate alınması gereken hususlardan birini
de ekim-dikim alanlarının yakınlık olarak belirtir. “Zira hububat demek rızık ve
gıda demektir. Eğer ekime-dikime elverişli tarlalar, şehre yakın olursa
bunların kullanılması ve ürünlerinin elde edilmesi daha kolay olur”
demektedir.36 Mezopotamya ovasına yakınlığı ile sonsuz gibi görünen tarım
arazilerine hâkimiyeti Mardin’i bu yönüyle de avantajlı hale getirmektedir.
Görüldüğü üzere İbn Haldun’un çok erken zamanlarda şehirlerin
kuruluşu ile ilgili yapmış olduğu tespitlerin hemen hepsi Mardin için geçerlidir.
Şehrin kuruluşunda bütün bu özelliklere dikkat edilmiş muazzam bir kent
görünümündeki Mardin, Artuklu fethi ile birlikte İslam kent özelliklerinin de
görülmeye başlandığı bir şehir haline gelmiştir.
Bu bölümde Mardin’in genel konumu içerisinde şehirdeki yapılar tespit
edilmeye çalışılacaktır. Şehir, kuruluşu itibariyle bir İslam şehri olmamasınarağmen özellikle Artuklu Türkmen fethiyle birlikte Türk ve İslam şehri
35 “Hastalıklardan selamette kalmak için havanın hoş olması gerekir. Şehri hava ve iklim şartlarındangelen tabii zararlardan da himaye etmek gerekir. Zira hava durgun ve pis olursa veya bozulmuş sularaveya kokmuş gölcüklere yahut da pis bataklıklara komşu olursa buralardaki hastalıklar çabucak şehreyayılır. Bunun sonucu olarak da orada yaşayan canlılar hızlı bir şekilde hastalığa tutulur. Hastalıkoluşmasının bir sebebi de durgun havadır. Bir beldenin halkının hareketleri çok olursa zorunlu olarakhavada dalgalanmalar olacak ve rüzgâr doğacaktır. Şayet şehrin nüfusu az olursa havanınhareketlenmesi de az olur ve havadaki hastalıklar da fazla olur. (buna örnek şehirleri sayar) İbn
Haldun kuruluşunda az nüfuzlu yerlerin başlarda çokça hastalık barındırdığını belirterek zamanlakalabalıklaşan bu şehirlerde hastalıkların da o nispette azalır.” İbn Haldun, a.g.e. , C. II, s. 637.36 İbn Haldun, a.g.e. , C. II, s. 637.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 37/373
21
özelliklerini göstermeye başladığını belirtmek gerekir. Buradan yola çıkarak
Mardin’in fiziki yapısı ve ele alıp incelediğimiz dönemdeki yapıları tanıtılmaya
çalışılırken aynı zamanda şehrin fiziksel yapısındaki İslam-Osmanlı etkisini
ve şehrin Müslümanlarca fethi sonrası uğradığı değişimi de İslam şehirlerinin
genel özellikleri ile karşılaştırmaya çalışacağız.
1. Mardin Kalesi:
Şehirlerin kuruluşunda ve gelişiminde kalelerin rolü, yapılan
araştırmalar ile ortaya konulmuştur.37 Kaleler genel olarak düşman
taarruzuna karşı bir savunma ve sığınma yerleri olarak muhkem yerlerde inşa
edilmiştir. Gerek bu özellikleri ve gerekse şehirlerin oluşumundaki ilk nüveyi
teşkil etmeleri bakımından bu yapılar, tarihin eski dönemlerinden itibaren
askeri, dini ve iktisadî yönlerden oldukça önemli hizmetlerin yerine
getirilmesini sağlamışlardır.38
Mardin Kalesi, şehrin en yüksek tepesinde kurulmuş olmasının
yanında, şehir ile bütünleşerek kentin kale eteklerinde gelişmesine olanak
sağlamıştır. Yüksekliği doğuda 1200, batıda 1800 metre olan tepenin doruk
noktasında kurulmuştur. Kalenin doğu-batı mesafesi yaklaşık olarak 800
metre olup kuzey-güney mesafesi 30 ile 150 metre arasında değişmektedir.39
Mardin Kalesi’nin ne zaman yaptırılmış olduğuna dair kesin bir bilgiye
sahip değiliz. Mardin ismi ilk olarak IV. yüzyılda Romalı Tarihçi Ammianus
Marcellinus tarafından kullanılmıştır. Amid’den Nusaybin’e giden yolgüzergâhı üzerinde bulunan yerleşmenin ”Maride Kalesi” olarak anıldığına
dikkat çekmektedir. Süryani dilinde Marde kelimesi “tek kale” anlamına
gelmektedir.
Doğrudan kalenin yapımıyla ilgili olarak bir bilgi bulunmamasına
rağmen, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde tamir edildiği bilgisine
37 M. Streck, “Kale” , İ.A. , C. VI, s. 124-125.38
Nazmi Sevilgen, Anadolu Kentleri , C. I, Ankara 1959, s. 5; Henri Pirenne, Ortaçağ Kentleri,Kökenleri ve Ticaretin Canlanması, (Terc. Şadan Karadeniz), İstanbul 1990, s. 46-47.39 Nazmi Sevgen, a.g.e., s. 269; V. Minorsky, “Mardin”, İ.A. , C. VII, s. 320.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 38/373
22
dayanılarak İran hükümdarı Ardeşir tarafından sürgün edilen “Mardeliler”
tarafından inşâ edilmiş olabileceği iddia edilmektedir. Bu konuda önemli
araştırmalar yapmış olan Ara Altun, kalenin bugünkü bilgiler ile X. yüzyılda
Hamdâniler tarafından yaptırılmış olduğunu, buna karşılık Dupre’den alıntı
yaparak kalenin Roma döneminde onarım gördüğü iddiası ile kalenin
yapımının Roma öncesine kadar götürüldüğünü belirtir. Bu iddiaya yine
kendisi cevap vererek, Mardin ve çevresindeki taş işçiliğinin değişmezliğine
rağmen bugünkü kale kalıntılarının İslami devir öncesine hele Roma devri
öncesine inemeyeceğini söylemektedir.40
Mardin kalesi ile ilgili birçok bilgiye vakâyinâmelerden,
seyahatnamelerden ve coğrafi eserlerden ulaşmaktayız. Tarihin her
döneminde zapt edilmesi güç olarak görünen Mardin Kalesi için ünlü
seyyahlar farklı tasvirlerde bulunmuşlardır. Evliya Çelebi Mardin Kalesi’nin
yapısı hakkında ayrıntılı bilgiler verirken hayranlığını “anlatılmasında dil aciz,
kalemler yetersizdir, dünya gezginlerince meşhur olan pek çok kaleyi görmek
bana nasip olmuştur ancak şu Mardin Kalesi’ne hiçbiri benzetilemez”
sözleriyle belirtmiştir. O bu kale için “o derece yüksektir ki, en yüksek yerinde
bulunan yapıların burç ve kuleleri samanyolu gibi mavi bulutlara erişir” der.41
Gezip gördüğü yerleri canlı birer levhalar gibi aksettiren İbn-i Batuta
(ö. 1377), Dara’dan yola çıkarak geldiği Mardin şehrinden bahsederken
“İslam âlemindeki şehirlerin en güzeli, en latifi ve en sağlamıdır” diyerek
Mardin Kalesi’nin XIV. yüzyılda tanınmış kalelerden biri olduğunu ve dağın
tepesinde kurulduğunu yazar.42 O da Evliya Çelebi gibi Mardin Kalesi’ne
“Şehba” adının verildiğini belirtir ki bu isim o yüzyıllarda Mardin Kalesi için en
40 Ara Altun, Mardin’de Türk Devri Mimarisi , İstanbul 1971, s. 21.41 Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Haz: Mümin Çevik, İstanbul 1986, C. 3-4, s. 460-463. Nejat Göyünç,
Evliya Çelebi’nin Mardin kalesi hakkında verdiği bilgileri değerlendirdiği bir makalesinde EvliyaÇelebi’nin Mardin kalesine çıkmadan kaleyi tasvir ettiğini, çünkü şehirdeki yapılar hakkında bilgivermediğini, kaleye çıkmak için şehirden geçmek gerektiğini, bu nedenle de Evliya Çelebi’nin şehreve kaleye girmeden Mardin’in altından geçtiğini, Mardin’deki görevliler hakkında verdiği bilgilerin deeksik olduğunu belirtir. Bundan dolayıdır ki Evliya Çelebi’nin kale ile ilgili anlattıkları dıştangörünüşü ile sınırlıdır. Nejat Göyünç, “Evliya Çelebinin Mardin ve Yöresi Hakkında Yazdıkları”,Marmara Üniversitesi Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (1989), s. 225-227.
42
Ebu Abdullah Muhammed İbn Batuta Tanci, İbn Batuta Seyahatnamesi , Çev: A. Sait Aykut, YKY,İstanbul 2000, s. 338; İsmet Parmaksızoğlu, İbn-i Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler”, İstanbul1993, s. 132-133.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 39/373
23
çok kullanılan isimlerdendir.43 İbn-i Cübeyr ise Mardin Kalesi’nin dünyanın en
ünlü ve büyük kalelerinden biri olduğunu vurgulayarak, Mardin şehrinin bu
kalenin etrafında kurulmuş bir kent olduğunu belirtir.44
Mardin kalesi hakkında bilgi veren seyyahlardan biri de Venedikli
tüccar Josaphat Barbaro’dur. XV. asır hakkında kıymetli bilgiler veren bu
seyyah, Mardin kalesinden bahsederken Türklerin ve Arapların sözlerini
aktararak “bu şehir o kadar yüksektirki halkı şehrin üzerinden uçan kuşları
asla göremezler” demektedir.45 Bir başka seyyah Danimarka uyruklu Alman
Carten Niebuhr ise 1766 yılında geldiği Mardin’i yüksek ve oldukça dik bir
kayalığın üzerine kurulu, bir zamanlar kalesinin sağlamlığıyla ünlü bir şehir
olarak tasvir eder. Mardin Kalesi’nin bir yıkıntı halinde olduğunu işaret eden
seyyah, dar ve uzun olarak inşa edilen kalenin, şehrin hemen sırtındaki dik
ve yüksek bir kayalığın üzerinde bulunduğunu, en sağlam yerinin ise en
yüksekte bulunan köşesi olduğunu belirtmiştir. Kalenin oldukça sağlam
olduğunu kaydeden Niebuhr, bunun temel nedeninin kayaların çok dik olarak
inmesi olduğunu yazmıştır. Kalede aynı zamanda su kaynağının bulunduğu,
bunun yanında yağmur sularını biriktirmek için su sarnıçlarının da yapıldığı
seyahatnamesinde kayda almıştır. 46
1782 yılında Mardin’e uğramış olan Domenico Sestini, Mardin kalesine
hayranlığını “Mardin kentini çevreleyen, tüf ve kireç taşından oluşan bir dağın
tepesinde, erişilmesi imkânsız kadim bir kale” sözleriyle belirtmiştir. Sestini,
kalenin Yunan İmparatorlarından kaldığını iddia ederek Mardin kelimesinin
“Marde” isminden geldiğini söylemiştir.47
Seyyahların tasvirlerinin yanında birçok vekâyinamede de MardinKalesi’nden bahsedilmektedir. Örneğin Kitab-ı Diyarbekiriye’nin yazarı Ebu
Bekir Tihrânî, eserinde Mardin Kalesi’nden bahsederken “Sağlam duvarlara
ve müstahkem bir sura sahip kale” şeklinde kayıt düşmüştür.48 Memlük devri
43 Le strange, Coğrafya-yı Tarihi Sersezimnha-yı Hilafet Şarki adlı eserden naklen Altan Çetin,Memlük Devleti’nin Kuzey Sınırı, Ankara 2009, s. 99.
44 İbn Cübeyr, Endülüs’ten Kutsal Topraklara, İstanbul 2003, s. 175.45 Josaphat Barbaro, Anadolu’ya ve İran’a Seyahat , (Ter. Tufan Gündüz), İstanbul 2009, s. 53.46
Carsten Niebuhr, Travels Through Arabia and Other Countries in the East, C. II, London 1792.47 Domenico Sestini, Viaggio Da Constantinopoli A Bassora, Paris 1786, s. 113.48 Ebu Bekir-i Tihrani, Kitâb-ı Diyarbekriyye, (Ter. Mürsel Öztürk), Ankara 2001, s. 47.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 40/373
24
vekâyinamelerinden olan Bezm u Rezm’in yazarı Aziz bin Erdeşir-i Esterbâdî,
Mardin Kalesi’ni kartalların burçları üzerinde uçmayı göze alamadığı bir yer
olarak tasvir etmiştir.49 Yine Nizameddin Şâmi, Zafername adlı eserinde “Bu
kale çok sarp ve metindi, delik açmak, mancınıkla dövmek fayda vermezdi.
Bir netice elde etmek için uzun zaman muhasara etmek icap ediyordu”
demektedir.50
Görüldüğü üzere tüm seyyahların birleştiği nokta Mardin Kalesi’nin
ihtişamı ve büyüleyici görünüşüdür. Çoğu zaman abartmalarla ifade edilse
bile bugün dahi, çok az bir bölümü kalmış olmasına rağmen Mardin Kalesi
ihtişamını korumaktadır. Mardin şehrinden bahseden tüm eski kaynaklar,
kalenin ihtişamından söz etmeden şehri anlatmaya geçmemişlerdir.
Mardin Kalesi’nin Osmanlılara ne şekilde intikal ettiği bilinmemektedir.
Diyarbekir’in fethinden sonra Osmanlı ordusu Bıyıklı Mehmed Paşa’nın
kumandanlığında, Mardin’i almakla görevlendirilmiştir.51 Kalenin Osmanlı
kuvvetleri tarafından top ve tüfeklerle dövüldüğü bilinmekle beraber, bunun
kalede yapmış olduğu tahribat hakkında bir mâlumat yoktur.
52
Bununlabirlikte kalenin fethini mutaikeben (954/1518) şehre bir kadı ve kaleye de
dizdar tayin edildiğini dönemin tarihlerinden öğrenmekteyiz.53
Mardin Kalesi’nin daha önceki dönemlerde, özellikle Artuklu,
Akkoyunlu, Safevi mücadeleleri ile Timur istilası ve Osmanlı fethi sırasında
aldığı darbeler sonucu birkaç defa tadilata uğradığına dair bilgiler mevcuttur.
Bunlardan ilki XVI. yüzyılda 956/1549 tarihinde, yaz mevsiminde Avlonya
sancakbeyi Hızır Bey tarafından yaptırılmıştır. Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’nde bulunan ve ebnâ-yi sipahiyandan Mehmed tarafından tanzim
edilmiş 24 Cemaziye’l-ahir 956/24 Temmuz 1549 tarihli bir defterden elde
edilen bilgilerden,54 bu tamirat esnasında 1065 inşaat işçisi, 190 ırgat, 50
49 Aziz Bin Erdeşir-i Esterbâdi, Bezm u Rezm, (Ter. Mürsel Öztürk), Ankara 1990, s. 33.50 Çetin, a.g.e., s. 99.51 Hoca Sadedettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, Haz. İsmet Parmaksızoğlu, Ankara 1999, C. IV, s. 269.52 İdris-i Bitlisi’den naklen oğlu Ebu’l-Fazl Mehmed Efendi, Zeyl-i Heşt Behişt adlı eserinde kalenin
kuşatma esnasında toplarla dövüldüğünü ve bunun büyük bir tahribata yol açtığı bilgisini verse de
tahribatın boyutlarından bahsetmemektedir. Bakınız Göyünç, a.g.e., s. 9153 Celâlzâde Mustafa, Selimname, yay. Ahmed Uğur-Mustafa Çuhadar, Ankara 1990, s. 171.54 BOA, MAD, 55, s. 146. (24 Cemaziyelahir 956/24 Temmuz 1549)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 41/373
25
marangoz, 24 bıçkıcı (erre-keşân), 12 taşçı, 9 demirci, 39 zenbilci
(zembilgerân), 12 kanalizasyon işçisi (âb-rahgerân), 15 mahzenci, 205 saka,
yani toplam olarak 1621 işçinin çalıştırılmış olduğunu, bu işçilere 74.965 akçe
ücret ödendiğini, bütün inşaat masraflarının 80,2780 akçeye mal olduğunu
öğrenmekteyiz.55 Bu tamir işlemi bittikten sonra, surların muhafazası için
kaledeki azapların kâfi gelmediğini, bu sebeple buraya 50 azap daha
gönderildiğini yine belgelerden öğrenmekteyiz.56
1574 tarihli bir başka belgede, kalenin 1574 senesinde tekrar tamir
ettirildiği görülmektedir. Diyarbekir beylerbeyine ve defterdarına gönderilen
hükme göre, kalenin 75.000 akçeye tamir olunabileceği tahmin olunmuş iken,
Mardin mimarlarından İlya, bu işin devamlı olarak kendisine verilmesi şartı ile
kalenin tamirini 30.000 akçeye yapabileceğini arz etmiş, bu talebi kabul
olunarak tamir masraflarının Mardin haslar mukataası gelirlerinden ödenmesi
istenmiştir.57
Mardin Kalesi’nin tamirine dair arşiv belgelerine yansımış bir başka
hazırlık 1792 tarihindedir. Mardin kalesinin mürur-ı zaman ile harap
olduğundan ve eşkıya taifesinin burayı taciz ettiğinden bahis ile kalenin tamir
edilmesi gerektiği, tahmini masrafında 50.000 kuruşa denk geldiği belirtilerek
bu miktarın Mardin mukataasının 1791 senesi gelirlerinden karşılanmasının
istenmektedir.58 Bir yıl sonra Bağdat valisine gönderilen bir başka emirde ise
kalenin tamiri için keşfin yapılmasını, daha önce belirlenmiş olan miktardan
25.000 kuruşunun 1791 senesi Mardin mukataasından tahsil edilmesinin
istendiğini görüyoruz.59 Belgelerden anlaşıldığına göre bu durum 1208
senesine kadar sürüyor. Çünkü 1792 senesinde ve 1794 senesinde yapılanyazışmalarda yine kalenin tamirinin şart olduğu ancak sonraki senelerde
tahmini keşif bedelinin 50.000 kuruştan 100.000 kuruşa çıktığını anlıyoruz.
1794 senesi Zilkade’sinin 20. gününe ait bir belgede ise Mardin kalesinin
55 Göyünç, a.g.e., s. 92.56 BOA, DVN, 957, s. 11. (29 Şevval 981/21 Şubat 1574)57
BOA, MAD, 20015, s. 83. 29 Şevval 981/21 Şubat 1574); Göyünç, a.g.e., s. 93.58 BOA, C. AS, 15651, s. 1. (20 Zilkade 1206/10 Temmuz 1792)59 BOA, C. AS, 4151. s. 1. (18 Muharrem 1207/5 Eylül 1792)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 42/373
26
tamirinin devam ettiğini, mimar taifesinin işinin başında olduğunu
görüyoruz.60
XVIII. yüzyıl içersindeki son tamirat 1798 yılında gerçekleştiriliyor. Bu
sefer Basra valisine gönderilen emirde Basra ve Mardin kalelerinin tamiratı
için gerekli keşif işlemlerinin yapılması ve harekete geçilmesi bildiriliyor. Bu
işlem için ise toplam masraf 10 yük 79.392 kuruş olarak hesaplanıyor.61
Görüldüğü üzere kalenin yüzyıl içerisinde birkaç defa tamirata ihtiyaç
duyduğu aşikârdır. Bu tamiratın en önemli sebebi ise eşkıyalık faaliyetinde
bulunan aşiretlerin kaleyi ele geçirme istekleridir. Kalenin defalarca tacize
uğradığı ve bu tacizler sonucunda tamir isteğinin doğduğu belgelerde açık bir
şekilde belirtilmektedir. Bu durumdan çıkarılacak en önemli sonuç hiç şüphe
yok ki kalenin yüzyılın sonlarında bile önemli bir savunma gücü olduğudur.
Mardin Kalesi’nin Osmanlı Devleti’nin egemenliği altında farklı devletlerin
tehdidine uğramadığı bilinmektedir. Ancak yerel güç unsurlarının gerek kendi
aralarındaki hâkimiyet mücadelelerinde ve gerekse merkezi otoriteye karşı
başkaldırılarında kaleyi ele geçirme arzuları kalenin tahrip olmasına ve
yeniden güçlendirilmesine sebep olmuştur.
Mardin Kalesi’nin eskiden meskûn bir yer olduğu bilinmektedir. Kale,
muhtemelen XVIII. yüzyılın ortalarında yavaş yavaş terk olunmaya
başlamıştır. Bu konuda 1471 tarihinde Mardin’i gezen J. Barbaro, kale
içerisinde yaklaşık olarak 300 kadar evin meskûn olduğunu söylerken, daha
sonraki dönemlerde gitgide kalenin bir iskân yeri olmaktan çıktığı, 1766
tarihinde Mardin’e gelen Niebuhur’un verdiği bilgilerden anlaşılmaktadır.62
Niebuhur, kalede zamanında 200 kadar evin bulunduğunu ancak şuansadece 80 kadarının oturulabilecek vaziyette olduğunu belirtir.63 Bu durum
artık kalenin terk olunmaya başlandığını ve halkın büyük bir çoğunluğunun
kaleyi terk ettiğini göstermektedir. Burada oturan halk zamanla kalenin
dışında bulunan şehre inmiş, kale içerisindeki cami ve konak ise harabe
haline gelmiştir.
60 BOA, C. AS, 4997, s. 1-2. (20 Zilkade 1208/19 Haziran 1794)61
BOA, S. AS, 37305, s. 2. (27 Şaban 1212/14 Şubat 1798)62 Barbaro, a.g.e., 54.63 Niebuhr, a.g.e., s. 136.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 43/373
27
Seyyahların bu gözlemleriyle birlikte şer’iye sicillerindeki mülk satışı
kayıtlarında kalede bulunan evlerin hala alım satımının yapıldığı, bunların
çoğunun kullanılır olduğunu, bazılarının ise harabe halde olduğunu anlıyoruz.
Örneğin 1689 tarihinde Ayşe binti Ramazan vekili aracılığıyla içerisinde 2
adet mahzen ve avlu bulunan, güneyi yol, doğusu alıcının mülkü, kuzeyi sur,
batısı Hacı Şeyh Musa veresesi mülküyle sınırlı kaledeki evini 30 kuruşa
satmıştır.64 Yine aynı tarihte Ali bin Şeyh Musa ile Hacı Murtaza bin Hacı
Murtaza arasında borç nedeniyle çıkan anlaşmazlıkta Ali bin Şeyh Musa
borcuna karşılık kalede bulunan evini vermiştir.65 Ve bu olay kale Dizdarı
Mustafa Ağa’nın şehadetiyle karara bağlanmıştır. Görüldüğü üzere
seyyahların bahsettiği gibi kalenin dışına çıkış varsa da kaledeki iskân tam
anlamıyla sona ermiş değildir. Nitekim satışların yoğunluğu ve kaledeki
evlerin hâlâ alıcı bulmaları günlük hayatın orada da sürdüğüne delalet
etmektedir. Yine 1727 tarihinde Yusuf bin Süleyman içinde avlu, su kuyusu
ve mutfak bulunan kaledeki evinin yarısını 20 kuruşa satmıştır.66 Aynı tarihte
Zeytun Mahallesinde satılan bir evin fiyatı ise 70 kuruştur.67 İçerisindeki
müştemilatta (su kuyusu, tuvalet (Kenif), mutfak ve avlu) aynıdır. Kaledeki
evin düşük fiyatı şunu göstermektedir ki kaledeki iskân durumu o tarihlerde
devam etmektedir, ancak şehrin dışarıya taşıp gelişmesi nedeniyle kaledeki
evler cazibelerini yitirmişlerdir. XIX. yüzyıl ortalarından sonra kale tamamen
terk olunmuş, buradaki binanın taşları sökülerek başka inşaatlarda
kullanılmıştır.68
Aynı durum kalede bulundurulan askeri mevcut için de geçerlidir.
Elimizde bulunan 1046/1636-1637 tarihli mevâcib defterinde XVII. yüzyıldakalede görev yapan askeri personel hakkında detaylı bilgiler elde
edebilmekteyiz.69 Kalede görev yapan askeri personelin kale mustahfızları ve
kale azebleri diye iki guruba ayrıldığını, kale mevâcib defterlerinden
anlıyoruz. Mustahfız, kale muhafazası hizmetinde bulunan askerler hakkında
64 MŞS 248, b. 74. (20 Ramazan 1100/8 Temmuz 1689)65 MŞS 248, b. 75. (Ramazan 1100/Temmuz 1689)66 MŞS 252, b. 68. (Şaban 1139/Mart-Nisan 1727)67
MŞS 252, b. 69. (Şaban 1139/Mart-Nisan 1727)68 Göyünç, a.g.e., s. 95.69 BOA, MAD, 2335.(1046/ 1636-1637)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 44/373
28
kullanılan bir tâbirdir. Genellikle kale dâhilinde oturur, ulufeli ve tımar tasarruf
eden olarak iki kısma ayrılırlardı.70 Mardin Kalesi’nde görev yapan
mustahfızlar ulufeli olup tımar tasarruf edenine rastlanmamaktadır.71 Kalede
oturması gereken bu görevlilerin zaman zaman bu kurala uymadıkları
anlaşılmaktadır. 1159/1746 tarihli bir belgede kalenin muhafazası ile görevli
neferlerin geçinecek kadar gelirleri var iken buna kanaat etmeyip hizmetlerini
aksattıkları ve kendi diledikleri yerlere yerleştikleri tespit edildiğinden,
bunların yoklamalarının yapılması ve gerekli bilgilerin Amid’e gönderilmesi
istenmiştir.72
XVI. yüzyılda kalede bulunan mustahfız sayısı 1520 tarihinde 139
iken,73 XVII. Yüzyılda 1634-35 tarihinde 88,74 1636-37 tarihinde 86,75 1642 ve
1645 tarihlerinde ise 85 olarak kayıt edildiğini görmekteyiz.76 1664 yılında
Mardin’den geçen Tavernier ise kalede 200 sipahi ve 400 yeniçerinin
bulunduğunu yazmaktadır.77
Kale azepleri kalenin muhafazası ve ağaları ile birlikte beylerbeyinin
emri altında muharebelere katılmanın yanı sıra, gece gündüz kapı nöbeti
tutmak ve kalenin lojistik ihtiyaçlarını temin işinde yardımcı olmakla görevli
idiler.78 Azeplerle birlikte Mardin Kalesi’nde 1 azep ağası79 ve ağanın
yardımcısı mahiyetindeki 1 azep kethüdası günlük 15 akçe yevmiye ile
bulunmaktaydı.80 Azepler 3 lîva şeklinde teşkilatlanmışlardı. Her lîvanın
başında “sancaği” adı verilen sorumluları bulunuyordu. Toplam azep sayısı
100 ile 150 arasında değişmekteydi. Ortalama günlükleri 5-6 akçe
civarındaydı.81 Bu bilgilerden kıyasla Mardin Kalesi’nde kalabalık bir askeri
70 Mustahfızlar için geniş bilgi için bkz. Eftal Şükrü Batmaz, “Osmanlı Devleti’nde Kale TeşkilatınaGenel Bir Bakış”, OTAM, S.7, Ankara 1996, s. 3-9.
71 Orhan Kılıç, “17. Yüzyıl Mardin Tarihinden İki Kesit: Gayrimüslim Nüfus ve Kale Teşkilatı”,Makalelerle Mardin, C. I, İstanbul 2007, s. 424.
72 MŞS 252, b. 342. (28 Şevval 1159/13 Kasım 1746)73 Göyünç, a.g.e., s. 94.74 MŞS 266, b. 70/1. (9 Ramazan 1046/5 Şubat 1637)75 BOA, MAD, 2335, s. 1. (1046/1636-37)76 BOA, MAD, 4746, s. 8. (1055/1755-56)77 Göyünç, a.g.e., s. 95.78 Kılıç, a.g.m ., s. 425.79
MŞS 252, b. 398. (21 Şaban 1160/6 Ağustos 1747)80 BOA, MAD, 2335, s. 8. (1046/1636-37)81 BOA, YB, 61. (9 Ramazan 1103/25 Mayıs 1692.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 45/373
29
mevcudu bulundurmanın askeri savunma stratejisi ve mecburiyeti
bakımından gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. Mardin Kalesi’nde bir
topçubaşı, iki topçu ve bir top kethüdası savunma için ihtiyaten bulundurulan
birkaç topun sevk ve idaresi için yeterli gelmektedir.82
Kalenin Kuzey tarafında konak veya saray denilen büyük bina;
muhafızlara ait bir kışla ve Akkoyunlular tarafından yaptırılmış olan bir cami
bulunduğu kaynaklarda geçmektedir. Kalenin güney tarafında bulunan bir tek
kapı ve üzerindeki kitabe Akkoyunlu devrine atfedilir. Kalenin bir kısmı sarp
kayalardan müteşekkil olup, ancak meylin nispeten azaldığı kısımlarda
duvarlar bulunmaktadır. Kalenin güney cephesinin orta kısmında halen
ayakta duran bir kule bulunmaktadır.83 Kalede bir de hamam bulunmakta, bu
hamam harabe bir vaziyette olup, halen enkazını görmek mümkündür.84
Kalenin etrafında bağ ve bahçeler bulunmaktadır. Şehir sadece sınaî üretimin
yapıldığı bir yer olmadığından şehirdeki halk bu bağ ve bahçelerle de
uğraşmaktadır.
Mardin Kalesi içerisinde bir de suç işleyen kişiler için bir hapishane
bulunmaktadır. Şehirlerin genelde hapishane ya da zindanları kalelerde
bulunurdu. Kalebentlik cezasına çarptırılanlar cezalarını kalelerde
çekerlerdi.85 Kaledeki hapishanenin tam olarak yeri tespit edilememekle
birlikte birçok belgede söz konusu hapishaneden bahsedilmiştir. 1735
tarihinde ahaliye zulüm yapan Mardin Voyvodası Ali Rıza Paşa ve biraderleri
Mehmed Naki’nin Mardin Kalesi’ne hapsedildiğini görüyoruz.86 1600 tarihinde
ise borç alacak verecek davası nedeniyle kalede hapse konulan Nuri veledi
İlya, eşi Martiyas’ın 18 kuruş olan borcu ödemesiyle serbest bırakılmıştır.87 1689 tarihinde Mardin Voyvodalığı aklâmından olan Habur mukataasını
deruhte eden Tay beylerinden Mehmed et-Türki Bey’in kalemiye ve gayriden
zimmetinde 200 baş koyun kaldığı için oğlunu rehin bıraktığı ve çocuğun
Mardin Kalesi’nde bulunan hapishanede tutulduğunu yine kayıtlardan
82 Kılıç, a.g.m., s. 428.83 Minorsky, a.g.m ., s. 320.84 Göyünç, a.g.e., s. 94.85
Batmaz, a.g.m ., s. 986 BOA, C. NF, 2698. (29 Safer 1148/21 Temmuz 1735)87 MŞS 259, b. 1172. (22 Receb 1008/7 Şubat 1600)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 46/373
30
öğreniyoruz.88 Hapishane ile ilgili ilginç bir olay ise hapishanenin ve voyvoda
sarayının basılması ile ilgilidir. Belgeden tarihin tam olarak tespit edilemediği
olayda göçebe olan Yezidi Şarkiyanlu aşiretinin lideri Şemdin’in yakalanıp
kaleye hapsedilmesi nedeniyle 400-500 tüfekli adamın voyvodanın evi ve
hapishaneyi basarak Şemdin’i kurtardıklarını görüyoruz.89
1600 tarihli başka bir belgeden kalenin güvenli bir yer olduğundan,
sadece savunma amaçlı bir yer değil, aynı zamanda kıymetli malların ve
paranın da saklandığı bir yer olarak kullanıldığını anlamaktayız. Bahsi geçen
tarihte Mardin Azeplar Ağası Emir Ahmed kale hazinesinde hıfz olunmak için
mühürlü 1 kise akçeyi Mardin Dizdarı olan Nurullah Ağa’ya teslim etmiş ve
sonradan gelerek bu parayı geri almıştır.90 Yine bir başka belgede Musul
haricindeki Kızılcami kurbunda zuhur eden 100 altını Çukadar Lengerli
Mehmed Ağa getirirken eşkıyanın hücumu ile gasp edildiğinden Mardin
Voyvodası Hacı İbrahim Ağa’nın gayretiyle bir kısmının ortaya çıkarıldığını ve
Mardin Kalesi’nde muhafaza altına alındığını görüyoruz.91
Mardin ve Nusaybin Kaleleri XVIII. yüzyıl boyunca belgelerde beraber
zikredilmiştir. Nusaybin, Mardin sancağına bağlı iskân yerlerinden biri
olmakla birlikte, bir dönem sancaklık yapmış, ancak XVIII. yüzyıl boyunca
Mardin’e bağlı ve Mardin voyvodası tarafından yönetilen bir kasaba halini
almıştır. 1741 tarihli Mardin kadısı ve Mardin voyvodasına gönderilen
hükümde, Mardin Kalesi ile birlikte sık sık ismi geçen Nusaybin Kalesndeki
top, tüfek, silah vesâir mühimmatın Nusaybin Kalesi’nden ihraç, Mardin
Kalesi’ne nakledilmesi istenmektedir.92 Nusaybin Kalesi bu tarihte tahliye
olunarak mühimmatı Mardin Kalesi’ne aktarılmıştır.93 1766 tarihindeNusaybin’den geçen Niebhur, Nusaybin Kalesi’nin 1741 tarihinde
boşaltılmasından sonraki durumunu şöyle tasvir eder: “Nusaybin Kalesi’nde
88 MŞS 248, b. 113. (23 Şevval 1100/10 Ağustos 1689); Benzer belgeler için Bkz. MŞS 262, b. 235; MŞS195, b. 200; MŞS 227, b. 139.
89 MŞS 195, b. 200. (Belgenin silik olarak çıkmasından dolayı tarih tespit edilememiştir. Ancak 195numaralı defter 1762 ile 1765 tarihli kayıtları içerisinde barındırmaktadır.)
90 MŞS 259, b. 686. (9 Zilkade 1007/3 Haziran 1599)91
BOA, DRB, 2379. (19 Rebülevvel 1162/9 Mart 1749)92 BOA, C. AS, 11630. (2 Rebiülahir 1154/17 Haziran 1741)93 MŞS 203, b. 22. (1154/1741-42)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 47/373
31
sadece birkaç eski, yontulmuş taştan yapılmış binadan başka bir şey
kalmamıştır.” 94 1880 senesinde Nusaybin’den geçen E. Sachau, Nusaybin
Kalesi’nden hiçbir izin kalmadığını, eski şehrin surlarının güçlükle fark
edilebildiğini yazar.95
2. Mahalleler:
İslam şehirlerinin çoğunda mahallelere bölünme olgusu, idari anlamda
bir bölünmenin ötesinde, belirgin bir biçimde ortaya konulmuş fiziki bir boyuta
sahiptir. Başka bir deyişle, İslam şehirlerinde mahalleler, fiziki bakımdan
birbirinden ayrı, farklı üniteler halinde konumlanmışlardır.96 Kimi İslam
şehirlerinde mahalleler, birbirinden boş sahalarla ayrılmış ve hatta aralarına
kazıklar çakılmışken, kimilerinde ise etrafı duvarlarla çevrilerek diğer
evlerden ayrı, bir grup evi kapsayan kapalı üniteler halinde
oluşturulmuşlardır.97 İslam şehirlerinin birbirinden uzak ve kapalı üniteler
halinde dağınık bir görüntü çizmelerinin altındaki en önemli etken olarak
aşiretçilik göze çarpmaktadır. Muhtemeldir ki şehirler ilk fetih ile birlikte her
aşiret ayrı bir mahalle teşkil edebilecek bir şekilde iskân edilmiştir. Nitekim
katı bir aşiretçilik ruhuna sahip olan insanları ayırarak karışık halde iskân
etmek mümkün değildir. Aşiretçiliğin yanında ikinci etken din ve millet
farklılığıdır ki şehirlerin İslam hâkimiyetine girmesi ile birlikte farklı din ve
milletlerdeki insanlar farklı mahallerde ikamet etmişlerdir.98 Bu noktada
Mardin, farklı bir şehir olarak göze çarpmaktadır. Çünkü sadecegayrimüslimlerin oturduğu ya da sadece Müslümanların ikamet ettiği bir
mahalle XVIII. yüzyılda bulunmamaktadır. İncelediğimiz sicil kayıtlarında
bulunan mülk alım-satımı belgelerinde tüm mahallelerde Müslümanlar ve
gayrimüslimlerin birlikte ikamet ettiğine, birbirlerine ev sattıklarına, geleneksel
94 Niebhur, a.g.e., C. II, s. 381.95 Göyünç a.g.e., s. 59.96 Yılmaz Can, İslam Şehirlerinin Fizikî Yapısı, İstanbul 1995, s. 133.97
Mustafa Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık , İstanbul 1977 , s. 89.98 Albert. Habib Hourani, “The Islamic City in the Light of Recent Reserach”, The Islamic City, Ed: A.H. Hourani- S. M. Stern, Oxford 1970, s. 13.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 48/373
32
Mardin ev mimarisi gereği ortak kullanılan alanları paylaştıklarına
rastlamaktayız. Bu durum Mardin’deki mahallelerin dini veya etnik bir temele
göre oluşturulmadığını göstermektedir.99 Sicillere yansıyan davalardan
özellikle de mülk satışlarından pek çok mahallede, XVII. yüzyılda olduğu gibi
müslim ve gayrimüslimlerin bir arada yaşadıkları anlaşılmaktadır. Birçok
şehrin sicil kayıtlarında müslim ve gayrimüslim mahalleleri (zımmıyan
mahallatı-kefere mahallatı) tabirlerine rastlanırken,100 Mardin’e ait sicillerde
hiçbir mahalleden bu şekilde bahsedilmemektedir.
Mardin’deki mahallelerin genel şehir düzeni içerisindeki yerini
anlayabilmek için şehrin yol sistemi üzerinde de durmak gereklidir. İslam
şehirlerinin çoğu düzensiz, eğri büğrü, dar ve çok sayıda çıkmaz sokakla
donatılmış, labirenti andıran yol sistemlerine sahiptirler.101 Belediye kurumları
yok ya da yaygın olmadıkları için yol sistemi halkın ortak kültürel ve sosyal
anlayışı ile belirlenmiştir. Mardin’in de bu dar ve düzensiz sokaklara sahip
olduğunu belirtmek gerekir. Tek farklılık olarak çıkmaz sokak azlığı dikkat
çekmektedir. Yok denilecek kadar az olan çıkmaz sokaklar birçok Osmanlı
kentinde yaygın olarak bulunmaktadır. Bir mahremiyet alanı oluşturmak
anlamına gelen çıkmaz sokakların,102 Mardin’in fiziki yapısından kaynaklanan
99 Osmanlıda zımmilerin ve özelliklede Yahudilerin kentlerin kendilerine ayrılan kesimlerindeyerleşmeleri geleneksel bir olaydır. İlk olarak Orhan Gazi zamanında Bursa’ya yerleşen Yahudilerinkendi istekleri üzerine farklı bir yere yerleşmeleri ile başlayan bu uygulama zamanla yayılmış veimparatorluğun birçok ünlü kentinde (İstanbul, Şam, Halep, vb.) Yahudi, Ermeni ve Hıristiyanmahalleri kurulmuştur. (Ömer Düzbakar, “Osmanlı Döneminde Mahalle ve İşlevleri”, İ.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl. 4, S. 5, 2003/2, s. 100); XVI. yüzyılda Mardin’dede Yahudi ve Şemsi mahallelerinden söz etmek mümkündür. “Yahudiyan” ve “Şemsiyan” isimli bu
mahallelere XVII. ve XVIII. yüzyıldaki kayıtlarda çok ender rastlanmaktadır. Bu veriler adı geçenmahallelerin sonraki dönemlerde bu özelliklerini yitirdiklerini göstermektedir. Bkz. Göyünç, a.g.e.,s.100-101; MŞS 248, b. 195. (19 Safer 1101/2 Aralık 1689); MŞS 251, b. 132. (8 Safer 1133/9 Aralık1720); MŞS 203, b. 294. (13 Rebiülevvel 1155/ 18 Mayıs 1742).
100 Melek Öksüz, On Sekizinci Yüzyılın İkinci Yarısında Trabzon, Toplum-Kültür-Ekonomi,Trabzon 2006, s. 61.
101 Can, a.g.e. , s. 113.102 İslamiyet ile birlikte bu dini kabul eden milletlerin hayat anlayışında önemli değişlikler meydana
gelmiş, mahremiyet ilkesi gereği kadının belirli kişiler dışında erkeklerle münasebeti hoşkarşılanmamıştır. Bu yeni anlayış toplumun sosyal yapısında bulunan kabileci anlayış ile bütünleşerekşehir hayatına yansımış özellikle ikamet bölgelerinde, ailenin ve aile gruplarının hayatını özel, gizli vegüvenli kılan bir yol sistemi yaratılmıştır. Zaten eğri büğrü, düzensiz bir şekilde olan sokaklarmahremiyeti ve güvenliği temin için kapatılarak çıkmaz hale getirilmiştir. Kardavi, İslam’da Helal ve
Haram, Çev: Ramazan Nazlı, İstanbul 2005, s. 218-220; İslam şehirlerindeki çıkmaz sokaklara örnekvermek gerekirse: Cezayir’de toplam yol uzunluğunun %47’sini, Kahire’de %46,8’ni teşkiletmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Can, a.g.e., s. 117
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 49/373
33
sebeplerle oluşmadığını, ancak mahremiyet olgusunun daha farklı şekilde,
evlerin doğrudan sokağa değil de sokağı sınırlayan duvar gerisindeki avluya
açılması ile aile hayatının gizlenmeye, hususîleştirilmeye çalışıldığını
görüyoruz.
Mardin’in düzensiz, eğri büğrü sokaklara sahip olduğunu daha önce
belirtmiştik. Bütün bu düzensizliğine rağmen İslam şehirlerinin birçoğunda
olduğu gibi Mardin’de de “ışınsal yol” ve “ulu yol” sistemleri mevcuttur. Yani
şehir merkezinde bulunan bir ana yol ile mahallelerdeki camiden etrafa doğru
yayılan ışınsal formda tali yol şebekesi bulunmaktadır.103 Aynı mahalledeki
birçok sokak camiye ya da mescide ulaşır. Mardin içinde aynı şeyin geçerli
olduğunu görüyoruz. Yine mahallelere baktığımızda düzensiz ve dar
sokakların çoğunluğunun mahalledeki camiye ya da çarşıya açıldığını
görmekteyiz.
Yol sistemi ve mahalleleri oluşturan sokaklar hakkında bilgiler
verdikten sonra mahallelerin Mardin’in hangi kesiminde yer aldıklarını, ne
zaman kuruldukları ile tarihsel gelişimlerni saptamaya ve özelliklerini
açıklamaya çalışacağız. Burada yer verdiğimiz mahalleler şer’iye sicillerinde
ve Osmanlı arşivinde tespit ettiğimiz mahallelerdir. Bu isimler
seyahatnameler ve XVI. yüzyıldaki vergi kayıtları ile karşılaştırılarak tasnif
edilmiştir. Bu yolla şehrin XVIII. yüzyıldaki genel görünümünün ortaya
çıkarılması ve tarihsel gelişimin gözlenmesi amaçlanmıştır.
Osmanlının fethinin hemen ardından yapılan tahrirlerde Mardin’in 9
mahalleye sahip olduğu bilinmektedir.104 Bu mahalleler oldukça haşmetli
duran Mardin Kalesi’nin eteklerinde, etrafı “beden” olarak isimlendirilensurlarla çepeçevre çevrilmiş durumdadır. XVIII. yüzyıla gelindiğinde mahalle
sayısı küçük değişimlerle 11 çıkmış, bazı mahalleler isim değiştirirken,
bazıları başka mahallelerle birleşip ya da bölünüp, yeni mahalleleri
oluşturmuşlardır. Aşağıdaki tablo XVI. XVIII. ve XIX. yüzyıldaki veriler
ışığında Mardin’deki mahalleleri karşılaştırmaktadır.
103
Ancak bazı İslam şehirlerinde farklı yol sistemlerine de rastlanmaktadır. Örneğin Şam, Halep gibişehirler antik şehirlerde olduğu gibi haçvari bir yol sistemine sahiptirler.104 Bkz. Göyünç, a.g.e., s. 97.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 50/373
34
Tablo 10: Farklı Yüzyıllardaki Mardin Mahalleleri
XVI. Yüzyıl
Mahalleleri105
XVIII. Yüzyıl
Mahalleleri106
XIX. Yüzyıl
Mahalleleri107
Babu’l Cedid Bab-ı Cedid Babu’l Cedid
Zerraka Zerraka Tekye
Kıssis Kıssis Cam-i Kebir
Babu’l Hammara Meşki
(Bab-ı Hammare)
Meşki
Gölasiyan Gölasiye Golasiyan
Şemsiye Şemsiyan Şeyh Çabuk
Zeytun Zeytun Şeyh Şeyhullah
Bimaristan Bimaristan Şehidiye
Yahudiyan Sevindik Latifiye
Baş (Ala-Edna) Baş (Ala-Edna)
Bab’us-Sor (Savur) Medrese
Necmeddin
Emineddin
Tablodan da anlaşılacağı üzere XIX. yüzyılda mahalle sayısı artışa
geçmiş ve 13’e yükselmiştir.108 Şehrin büyümesiyle doğru orantılı olarak
artan mahallelerin beden dışına taştığı ve müslim gayrimüslim oranlarının
değiştiği yapılan araştırmalarla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Biz de
çalışmamızın sınırları içerisinde XVIII. yüzyıldaki mahalleleri ve bu
mahallelerde yaşayan müslim-gayrimüslim nüfusun oranını aşağıda
incelemeye çalıştık. XVIII. yüzyıla ait 9 defterde bulunan mülk satışlarına ait
105 Göyünç, a.g.e., s. 97-99.106 MŞS 195, 252, 251, 262, 247, 266, 203, 241 numaralı defterlerdeki mahalle isimleri kullanılmıştır.107 İbrahim Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat (19. Yüzyıl Mardin’de Cemaatler Arası Sosyal Uyuma
Örnekler)”, I. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS ), (20-22 Nisan, Erciyes,2006), s. 373.108 Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat”, s. 369.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 51/373
35
kayıtları kullanarak, mahallelerin defterlerde geçme sıklıklarını aşağıdaki
tabloda tespit ettik. Bu veriler ışığında aynı zamanda mahallelerin canlılık
durumlarını ve mülk satışları konusundaki caziplik oranlarını tespit etmek
mümkün görünmektedir.
Tablo 11: Mahallelerin Sicillerdeki Mülk Satışlarında Geçme
Sıklıkları
Mahalleler
MŞS
248
(1689-
1690)
MŞS
251
(1710-
1715)
MŞS
203
(1740-
1743)
MŞS
252
(1745-
1747)
MŞS
262
(1755-
1757)
MŞS
247
(1757-
1758)
MŞS
195
(1760-
1765)
MŞS
241
(1777-
1780)
MŞS
266
(1781-
1789)
oplam
Kıssis 22 14 9 13 12 6 6 5 - 87
Zerraka 25 11 8 31 12 15 4 8 - 114
Bab-ı Cedid 27 12 8 12 4 2 2 3 - 70
Meşki
(Bab-ı
Hammare)
27 2 - 2 1 3 - - - 35
Bimaristan 9 7 8 9 5 3 2 1 - 44
Gölasiye 26 12 8 13 6 6 3 7 - 81
Zeytun 28 9 9 10 8 7 5 8 2 86
Bab’us-Sor
(Savur)19 6 4 - - - - - 29
Sevindik 5 11 9 21 6 8 - 3 - 63
Baş (Ala-
Edna)4 14 7 11 4 3 2 4 - 49
Şemsiyan 1 2 1 - 1 - - 1 - 6
Toplam 193 100 71 122 59 53 24 40 2 664
a. Kıssis Mahallesi:
Sakinlerinin çoğunluğunu Hıristiyanların oluşturduğu mahallelerden
biridir. Göyünç tarafından Arapça Kıs (papaz) kelimesinden türediği ileri
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 52/373
36
sürülen bu mahalle,109 XIX. yüzyılda ikiye bölünerek Şeyh Şaran ve Kıssis
mahallesi isimlerini almıştır.110
Mahallenin çoğunluğunu gayrimüslimler oluşturmasına rağmen
Müslüman halka da rastlanmaktadır. Göyünç, XVI. yüzyılda mahallenin
¾‘ünü Hıristiyanların, geriye kalanını ise Müslümanların teşkil ettiğini
söylemektedir.111 Nitekim şer’iye sicillerindeki mülk satışlarına ait kayıtlarda
bu mahallede Müslümanların sahip olduğu evlere ve bu evlerin Müslümanlar
ve Hıristiyanlarca satışına konu olan davalara da rastlanmaktadır.
Tablo 12: Kıssis Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Hıristiyanlara Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerinkendi arasındakibelgeler
Müslümanlarınkendiarasındakibelgeler
ki kesimarasındakiilişkiye dairbelgeler
Toplam
55 19 13 87
Mahallede bulunan halkın kimliği hakkında ne kadar veri sunabilir
tartışılır, ancak yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi elimizdeki 9 defterden
Kıssis mahallesiyle ilgisi bulunan 87 belgede, Hıristiyanlarla ilgili olan 55
kayda rastlanırken, 13 kayıt Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında, 19 kayıt
ise sadece Müslümanlar arasındaki davalara aittir. Bu veriler mahalledeki
Hıristiyan yoğunluğunu doğrular niteliktedir.
Ancak yüzyılın farklı tarihlerindeki üç defter ayrıntılı incelendiğinde
gayrimüslim oranın gitgide azalma gösterdiğini görüyoruz. XVII. yüzyılın
sonlarına ait olan 248 numaralı defter (1689-1690)’de bulunan Kıssis
mahallesine ait 22 mülk satışı kaydından 14 tanesi Hıristiyanların kendi
109
Göyünç, a.g.e., s. 98.110 Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat”, s. 373.111 Göyünç, a.g.e., s. 99.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 53/373
37
arasında gerçekleşmiş,112 1 adet satış Hıristiyan’dan Müslüman’a,113 7 adet
satış ise Müslümanların kendi arasında gerçekleştirilmiştir.114 İki kesim
arasındaki satışların azlığı dikkat çekicidir. XVIII. yüzyılın ortalarına denk
gelen 252 numaralı defter (1745-1747)’de bulunan 6 kayıttan 4’ü
Hıristiyanların kendi arasında,115 2’si ise Müslümanların kendi arasında
gerçekleşmiştir.116 Bu dönemde iki kesim arasında herhangi bir mülk
alışverişinin defterlere yansımamış olması ise ilgi çekici bir nokta olarak göze
çarpmaktadır. 1760-1765 yıllarını kapsayan 195 numaralı defterde bulunan 3
kayıttan biri Hıristiyanların kendi arasında,117 diğer ikisi ise Hıristiyanlarla
Müslümanlar arasındaki satışların kaydıdır.118 Bütün bu veriler mahallenin
tamamıyla Hıristiyanlardan oluştuğuna dair ileri sürülen görüşleri çürütmekle
birlikte, Hıristiyan yoğunluğunu gözler önüne sermekte, bu nüfusun gitgide
azaldığı ve yerini Müslümanlara bıraktığını göstermektedir.
XIX. yüzyılda da yoğun bir Hıristiyan nüfusu barındıran mahallede
Süryani Kadim, Ermeni, Keldani ve Katolikler’den oluşan bir Hıristiyan
topluluğu yaşamaktaydı. Süryani Kadim-Süryani Katolik çatışmaları sırasında
mahalle önemli merkezlerden biri olmuş, Süryani Katolikler ilk kez burada
metropolitlerine ait bir evi kilise haline getirerek, XIX. yüzyılın sonunda
Patriklik merkezini kilisenin yanına eklemişlerdir.119
112 MŞS 248, b. 26. (14 Safer 1100/3 Haziran 1689); b. 114. (25 Şevval 1100/12 Ağustos 1689); b. 120.(25 Şevval 1100/12 Ağustos 1689); b. 125. (3 Zilkade 1100/19 Ağustos 1689); b. 132. (Evasıt-ıZilkade 1100/27 Ağustos-5 Eylül 1689); b. 234. (20 Rebiülevvel 1101/1 Ocak 1690); b. 349. (Tarih bulunmamaktadır); b. 351. (Tarih bulunmamaktadır); b. 352. (Tarih bulunmamaktadır); b. 361. (26
Rebiülevvel 996/22 Şubat 1588); b. 436. (23 Cemaziyelahir 1101/3 Nisan 1690); b. 437. (21Cemaziyelahir 1101/1 Nisan 1690); b. 458. (13 Receb 1101/22 Nisan 1690); b. 487. (5 Safer 1101/14Mayıs 1690)
113 MŞS 248, b. 391. (27 Cemaziyelahir 1101/8 Mart 1690).114 MŞS 248, b. 79. (22 Ramazan 1100/10 Temmuz 1689); b. 119. (25 Şevval 1100/12 Ağustos 1689); b.
264. (11 Rebiülevvel 1101/22 Ocak 1690); b. 501. (20 Safer 1101/29 Mayıs 1690); b. 577. (25Muharrem 1159/17 Şubat 1746), b. 596. (1159/1746-1747); b. 603. (13 Rebiülevvel 1159/5 Nisan1746)
115 MŞS 252, b. 71. (Rebiülevvel 1139/Ekim-Kasım 1726); b. 235. (15 Cemaziyelahir 1160/24 Haziran1747); b. 237. (13 Cemaziyelahir 1160/22 Haziran 1747); b. 250. (15 Receb 1160/23 Temmuz 1747)
116 MŞS 252, b. 161. (11 Safer 1160/22 Şubat 1747); b. 240. (2 Receb 1160/10 Temmuz 1747); b. 250.(15 Receb 1160/23 Temmuz 1747)
117 MŞS 195, b. 5. (Evasıt-ı Cemaziyelahir 1173/29 Ocak-8 Şubat 1760);118
MŞS 195, b. 16. (Evasıt-ı Zilkade 1174/13-23 Haziran 1761); b. 30. (Evahir-i Rebiülevvel 1176/9-19Ekim 1762)119 Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat”, s. 373.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 54/373
38
b. Zerraka:
XIX. yüzyılda Necmeddin Mahallesi adıyla anılan Zerraka Mahallesi,120
XVI. ve XVIII. yüzyıl kayıtlarında adına sıkça rastlanılan mahalleler
arasındadır. Nejat Göyünç Zerraka kelimesinin “suyu çok az olan kaynak ”
anlamına geldiğini belirtmektedir.121
Hıristiyan ve Müslüman nüfusun beraber yaşadığı Zerraka
mahallesinde, Göyünç, XVI. yüzyılda nüfus artışının Hıristiyanların lehine
doğru devam ettiğini söylemektedir. Şer’iye sicillerinden nüfus oranını
çıkarmak mümkün olmamakla birlikte aşağıdaki veriler bu konuda bazı
sonuçlara varmamıza yardımcı olabilir.
Tablo 13: Zerraka Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Hıristiyanlara Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerinkendi arasındakibelgeler
Müslümanlarınkendi arasındakibelgeler
ki kesimarasındakiilişkiye dairbelgeler
Toplam
24 74 16 114
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi Zerraka Mahallesi’nin
Müslüman ağırlıklı bir mahalle olduğu anlaşılıyor. Ancak Hıristiyanların da
mahallede bulunduğu belgelere yansımıştır.
Tablo 11’de dikkati çeken diğer bir husus Zerraka Mahallesi’nin o
dönemde defterlerde ismine en çok rastladığımız mahalle olduğudur. Bu
mahalleyle ilgili 9 defterde toplam 114 mülk satışına rastlanmıştır. Bu sayı,
mahallede mülk alış-verişinin oldukça yoğun yaşandığını ve mahallenin işlek
ve canlı bir yer olduğunu göstermektedir.
120 Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat”, s. 375.121 Göyünç, a.g.e., s. 98.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 55/373
39
c. Bimaristan:
XVI. ve XVIII. yüzyıl belgelerinde ismine sıkça rastlanılan Bimaristan
Mahallesi, bugünkü Eminüddin Mahallesi’ni oluşturmaktadır. Mahallenin
ismini burada bulunan Eminüddin Bimarhanesi ’nden aldığı
düşünülmektedir.122 XVII. ve XVIII. yüzyılda ismi genelde Bimaristan diye
geçerken bazen de Maristan ismiyle anılmıştır.123
Mahallenin sakinlerinin çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmaktadır.
Aşağıdaki tablodan da anlaşıldığı gibi bu mahalleye ait kayıtların büyük
çoğunluğu Müslümanlara aittir. Bununla birlikte mahallede XIX. yüzyılda
Süryani Kadim ve Ermeni Katoliklerin sakin olduğu da bilinmektedir.124
Tablo 14: Bimaristan Mahallesi İle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Hıristiyanlara Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerinkendi arasındakibelgeler
Müslümanlarınkendi arasındakibelgeler
İki kesimarasındaki ilişkiyedair belgeler
Toplam
8 33 3 44
d. Gölasiye Mahallesi
Bugünkü Gül mahallesinin eski adı olan Gölasiye Mahallesi, şehrin
kuzeydoğusundadır. XVI. yüzyılda Hıristiyanların çoğunlukta, Müslümanların
ise azınlıkta olduğu bilinmektedir.125 Bu konuda XVIII. yüzyıl için kesin veriler
elde etmek zor görünse de aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere bu
mahalleden mahkemeye yansıyan işlemlerde Müslümanların ağırlığının daha
122 Göyünç, a.g.e., s. 101.123
MŞS 248, b. 131 (6 Zilkade 1100/22 Ağustos 1689)124 Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat”, s. 373.125 Göyünç, a.g.e., s. 100.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 56/373
40
fazla olması bir gösterge olarak kabul edilebilir. 1689-90 yıllarına ait 248
numaralı defterde Gölasiye Mahallesi’nin konu olduğu davalarda 26 kayıttan,
16’sı Müslümanların kendi aralarındaki hadiselere, 5 tanesi Hıristiyanların
kendi aralarındaki, 5 tanesi ise Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki
hadiselere ait kayıtlardır.126 İleriki yıllara ait defterlerde ise Müslümanlarla
Hıristiyanlar arasındaki davalarda bariz düşüşler yaşanmıştır. Örneğin 1745-
47 yıllarını kapsayan 252 numaralı defterde bulunan Gölasiye Mahallesi ile
ilgili 13 kayıttan sadece 3’ü Hıristiyanlarla ilgili iken,127 1760-65 yıllarındaki
davaları kapsayan 195 numaralı defterde ise Gölasiye Mahallesi’nde bulunan
Hıristiyanlarla ilgili hiçbir kayda rastlanmamıştır.128
1100/1689 tarihli bir belgede Gölasiye Mahallesi’nin Kiziri diye geçen
Hana veledi Sefer’in Hıristiyan oluşu da ilgi çekicidir. Müslümanların ağırlıkta
olduğu bir mahallede gayrimüslim birinin mahallenin işlerinden sorumlu
olması kayda değerdir. Bu kişi Müslüman ahaliden Allaf Seyyid Mustafa bin
Numan’ın bana küfür etti şikayeti üzerine mahkemeye getirilmiş ancak
kendisi “haşa ve kella küfür etmedim” diyerek yemin verdiği için davadan
men edilmiştir.129
Tablo 15: Gölasiyan Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Hıristiyanlara Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerin
kendi arasındaki
belgeler
Müslümanların
kendi arasındaki
belgeler
İki kesim
arasındaki ilişkiye
dair belgeler
Toplam
12 50 19 81
126 Bkz. A. Kankal, İ. Özcoşar, H. Güneş, V. Gürhan, 248 nolu Mardin Şer’iye Sicili Belge Özetleri veMardin, İstanbul 2007.
127 Bkz. A. Kankal, İ. Özcoşar, H. Güneş, R. Günay, 252 nolu Mardin Şer’iye Sicili Belge Özetleri veMardin, İstanbul 2006.
128
Bkz. K. Z. Taş, İ. Özcoşar, H. Güneş, V. Gürhan, 195 nolu Mardin Şer’iye Sicili Belge Özetleri veMardin, İstanbul 2006.129 MŞS 248, b. 41. (20 Safer 1100/9 Haziran 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 57/373
41
e. Zeytun Mahallesi:
Nejat Göyünç, Mardin’i çevreleyen surun kapılarından biri olarak
sunduğu Bab-ı Zeytun ismiyle bağlantı kurduğu bu mahalle, muhtemelen
zeytin imâlathânelerinin olduğu bir yer olması nedeniyle bu isimle
anılmıştır.130 Bab-ı Cedid civarlarında bulunan Zeytun isimli bir camiden de
bu mahallenin Bab-ı Cedid Mahallesi’nin yakınlarında bir yerde olduğu
düşünülebilir. Aynı zamanda Reyhaniye Camii’de bu mahallede
bulunmaktadır.131 Belgelerde sıkça ismine rastladığımız bu mahallenin
çoğunluğu Müslümanlardan oluşmaktadır.
Tablo 16: Zeytun Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Hıristiyanlara Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerin
kendi arasındakibelgeler
Müslümanların
kendiarasındakibelgeler
ki kesim
arasındakiilişkiye dairbelgeler
Toplam
24 54 8 86
f. Bab-ı Cedid Mahallesi:
İsminden Mardin’deki sur kapılarından birisinin adını taşıdığı
anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılda çoğunluğunu Müslümanların teşkil ettiği bu
mahallede, Hıristiyanların ufak bir azınlık meydana getirdiği, fakat devamlı
olarak artış kaydettikleri görülmektedir.132 XVI. yüzyılda hem Cami-i Kebir’i
hem de şehrin en güzel çarşısını içerisinde barındıran bir mahalleydi.133
Mahallenin bu geniş sınırları daha sonra daralma göstermiş, bu mahallenin
130 Göyünç, a.g.e., s. 100.131
MŞS 195, b. 57. (21 Rebiülevvel 1179/ 7 Eylül 1765)132 Göyünç, a.g.e., s. 97.133 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 124.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 58/373
42
sınırları içerisinden XVIII. yüzyılda Baş mahallesi,134 XIX. yüzyılda ise Cami-i
Kebir Mahallesi, Şehidiye Mahallesi ve Tekke Mahallesi oluşmuştur.135
XIX. yüzyılda da ismine sıkça rastladığımız bu mahallede,136
çoğunluğu Müslümanlar oluşturmasına rağmen, Hıristiyan ve özellikle de
Yahudilere de rastlanmaktadır. Hala burada Yahudi Çeşmesi adıyla bir
çeşme de bulunmaktadır. Yahudilerin varlığının XIX. yüzyıla kadar devam
ettiğini yine sicillerden öğrenmekteyiz.137
Tablo 17: Bab-ı Cedid Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Gayrimüslimlere Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerinkendi arasındakibelgeler
Müslümanlarınkendiarasındakibelgeler
ki kesimarasındakiilişkiye dairbelgeler
Toplam
13 53 4 70
g. Meşki (Babu’l-Hammare) Mahallesi:
XVI. ve XVII. yüzyıl kayıtlarında Babu’l-Hammare olarak ismi geçen bu
mahallenin isminin nereden geldiği konusunda Göyünç, Süryani kaynaklarına
dayanarak, kapının yakınında Deyr’ul-Hammar adı verilen bir manastırınkurulduğunu, bu sebepten kapıya Hammare ismi verildiğini belirtmektedir.138
XVIII. yüzyıla ait defterlerde Meşki Mahallesi olarak ismi geçen bu
mahallenin139 XVII. yüzyılın sonlarında bile isminin Babu’l-Hammare olarak
134 MŞS 203, b. 29.135 Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat”, s. 370.136 MŞS 183, b. 25 (22 Ramazan 1307/12 Mayıs 1890); b. 54 (Tarih bulunmamaktadır)137 Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat”, s. 370.138
Göyünç, a.g.e., s. 99.139 MŞS 262, b. 109. (1176/1762-63); MŞS 252, b. 93 (24 CA 1159/14 Haziran 1746); b. 223 (10Cemaziyelevvel 1160/20 Mayıs 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 59/373
43
kullanıldığına belgelerde şahit oluyoruz.140 XIX. yüzyıl boyunca da bu
mahalleye Meşki ismi verilmiştir.141
Hıristiyan nüfusun çoğunlukta yaşadığı bu mahallede Akkoyunlu
hükümdarı Cihangir evkafına ait bir imaret olduğu da tahrir defterlerindeki
kayıtlardan anlaşılmaktadır.142
Tablo 18: Meşki Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Gayrimüslimlere Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerinkendi arasındakibelgeler
Müslümanlarınkendiarasındakibelgeler
ki kesimarasındaki ilişkiyedair belgeler
Toplam
5 27 3 35
h. Babu’s-Sor (Savur) Mahallesi:
XVI. yüzyıl Tahrir kayıtlarında ismine rastlanmayan bu mahallenin,
şehrin doğu kapısını oluşturduğu bilinir. Şer’iye sicillerinde ismine tesadüf
edilmesi ilk olarak XVI. yüzyılın sonundadır.143 XVII. yüzyılın sonuna ait olan
248 numaralı defterde adı sıkça geçen bu mahalleye, XVIII. yüzyıla ait
defterlerde ender rastlamamız ilginç bir durum olarak karşımıza çıkıyor.
Yüzyılın yarısına kadar ismine rastladığımız bu mahalle sonraki dönem
defterlerinde hiç geçmemektedir.144 XIX. yüzyıl kayıtlarında ise ismi sıkça
140 MŞS 248, b. 5 (Evasıt-ı Receb 1100/1-10 Mayıs 1689); b. 8 (1 Safer 1100/21 Mayıs 1689)141 Bkz. A. Kankal, İ. Özcoşar, H. Güneş, V. Gürhan, 183 Nolu Mardin Şer’iye Sicili Belge Özetleri ve
Mardin , İstanbul 2007; MŞS 183, b. 40. (Gurre-i Zilkade 1307/19 Haziran 1890); b. 79. (18 Zilhicce1308/25 Temmuz 1891)
142
Göyünç, a.g.e., s. 99.143 Günay, a.g.e., s. 308.144 Bkz Tablo 2.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 60/373
44
geçmekte olan bu mahallede,145 Müslümanların çoğunlukta olduğu, ancak
bunun yanında Hıristiyanlarında bu mahallede sakin oldukları bilinmektedir.
Son dönemde Hıristiyan nüfusun arttığına dair bilgiler, 1857 yılında bu
mahalle de yapılan küçük bir kilise ile ilişkilendirilmektedir.146
Tablo 19: Babu’s-Sor Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Gayrimüslimlere Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerinkendi arasındakibelgeler
Müslümanlarınkendiarasındakibelgeler
ki kesimarasındaki ilişkiyedair belgeler Toplam
9 14 6 29
i. Sevindik Mahallesi:
XVI.,147 XVII.,148 ve XVIII.149 yüzyıl kayıtlarında adına rastladığımız bu
mahalleye XIX. yüzyıldan sonra Latifiye denilme başlanmıştır. Muhtemelen
Latifiye Cami’nin yakınında bulunan bu mahallede Müslüman ve Hıristiyan
cemaatler beraber yaşamaktaydılar ve mahallenin Hıristiyan sakinleri Süryani
Yakubi, Keldani, Ermeni, Süryani Katolik ve Protestanlardan oluşmaktaydı.
150
145 Bkz. A. Kankal ve diğerleri, 183 nolu Mardin Şer’iye Sicili Belge Özetleri ve Mardin, İstanbul2007.
146 Özcoşar “13 Mahalle 7 Cemaat” , s. 371.147 Göyünç, a.g.e., s. 101.148 MŞS 248, b. 102. (14 Şevval 1100/1 Ağustos 1689)149
MŞS 203, b. 89. (21 Muharrem 1147/23 Haziran 1734; MŞS 247, b. 79. (18 Şevval 1159/3 Kasım1746)150 Özcoşar, a.g.m., s. 374.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 61/373
45
Tablo 20: Sevindik Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Gayrimüslimlere Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerinkendi arasındakibelgeler
Müslümanlarınkendiarasındakibelgeler
İki kesimarasındaki ilişkiyedair belgeler Toplam
17 31 15 63
j. Baş Mahallesi:
XVI. yüzyılda ismine rastlayamadığımız bu mahalle, XVII. yüzyılın
sonlarında “Baş alâ” ve “Baş ednâ” isimleriyle karşımıza çıkmaktadır.151
Mahallenin aşağı ve yukarı diye ikiye ayrılarak resmi kayıtlara girmesi geniş
bir alanı kapsadığı fikrini oluştursa da sicillerde yeri hakkında yeterince
malumat bulunmamaktadır. XIX. yüzyılda da ismine rastlanan bu mahallenin
sakinlerinin ağırlıklı olarak Hıristiyanlardan oluştuğu belgelere yansımıştır.152
XIX. yüzyıla ait bir belgede ismi geçen Surp Kevork Kilisesi’nin bu mahallede
bulunması Ermeni cemaatinin burada oturuyor olduğuna işaret etmektedir.153
Tablo 21: Baş Mahallesiyle İlgili Belgelerin Müslüman ve
Gayrimüslimlere Göre Dağılımı
Gayrimüslimlerinkendi arasındakibelgeler
Müslümanlarınkendiarasındakibelgeler
İki kesimarasındaki ilişkiyedair belgeler
Toplam
31 13 5 49
151
MŞS 248, b. 195. (19 Safer 1101/2 Aralık 1689)152 Özcoşar, “13 Mahalle 7 Cemaat”, s. 371.153 A.g.m., s. 371.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 62/373
46
k. Şemsiyan Mahallesi:
XVI. yüzyıl kayıtlarında154 sıkça adına rastlanılan bu mahalle
Şemsi’lerin yaşadığı bir mahalle olarak biliniyor ancak bu mahalleye ait
kayıtlara baktığımız zaman Müslümanların da bu mahallede ikamet ettiklerini
görüyoruz.155 XVII. ve XVIII. yüzyıl kayıtlarında ismine ender rastlanılan bu
mahallenin XIX. yüzyılda kaybolduğu bilinmektedir.
154
Göyünç, a.g.e., s. 100.155 MŞS 251, b. 132 (8 Safer 1133/9 Aralık 1720); MŞS 248, b. 195 (19 Safer 1101/2 Aralık 1689); MŞS203, b. 294 (13 Rebiülevvel 1155/ 18 Mayıs 1742).
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 63/373
47
3. Camiler ve Mescitler
a. Cami-i Kebir (Ulu Cami):
Mardin’deki camilerin en eskisi olduğu düşünülen Cami-i Kebir,156 aynı
adı taşıyan mahallede, çarşının içerisinde eğimli arazi tesviye edilerek doğu-
batı doğrultusunda dikdörtgen bir şekilde inşa edilmiştir. Araziyi düzenlemek
için doldurulan kısmın güneyine duvar çekilmiş ve Abdulgani Efendi’ye göre
bu duvar Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tarafından 1469 yılında
yenilenmiştir.157
Seyyah Buckingham ve bazı Süryani yazarların,158 camiyi eski bir
Hıristiyan kilisesinden bozma olarak nitelendirmesine rağmen Albert Gabriyel
ve birçok araştırmacı caminin XI. yüzyıl yapısı olduğunu iddia etmişlerdir. XII.
yüzyıl Artuklu mimarisinin temel özelliklerini yansıtan bu yapıda yer alan
yazıt, caminin XI. yüzyıl içinde yapıldığını göstermektedir. Minarede bulunan
bir başka yazıt ise 1176 tarihini göstermektedir. Artuklu hükümdarı Kutbettin
İlgazi tarafından yaptırıldığı bilinen minarenin doğu cephesindeki 1186 tarihli
bir başka yazıtta ise Yavlak Arslan dönemi işaret edilmektedir.
İki minareli yapıldığı düşünülen caminin doğu tarafındaki minaresi
bugün yoktur. Abdulgani Efendi bu minarenin Topal Timur tarafından
yıkıldığını söylemektedir.159 İbrahim Artuk da “garp tarafında olan minarenin
“Timur’un 803/1400 senesinde Mardin’i istilası sırasında yıkılmış, şark
tarafında hala baki olan minarenin ise 1304 senesinde düşen bir yıldırımla
yarısından fazla yarılmış iken ehl-i hayr-ın muaveneti ile 1305 tarihinde
tamirine başlanmış ve 1306 senesinde ikmâl edilmiştir” demektedir.160
156 Göyünç, a.g.e., s. 107.157 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 148.158 Gabriyel Akyüz, Mardin İlinin Merkezinde Civar Köylerinde ve İlçelerinde Bulunan Kiliselerin
ve Manastırların Tarihi , İstanbul 1998, s. 30.159 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 228.160 İbrahim Artuk, Artukoğulları Tarihi, İstanbul 1944, s. 96
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 64/373
48
Bugün var olan minare üzerindeki yazıtta bulunan 1176 erken tarihine
rağmen, bu minarenin sonraki dönemlerde yapıldığı düşünülmektedir. Yeni
ve eklektik bir üslubu yansıtan minare kapısının yapım tarihi ise
1888/89’dur.161
Ali Emiri, caminin vakfiyesinin 572/1176-77 tarihinde tanzim edilerek
613 yılında büyük bir taşa yazıldığını, bu vakfiyede caminin iki minareli
olduğunu nakletmiştir.162 Ancak bugün böyle bir kitâbe yoktur. 1816’larda
Mardin’e gelen Buckingham, caminin tek minareli olduğundan bahseder. Halk
arasında iki minareli olarak kabul edilen caminin iki minaresi arasındaki
zincirin Sultan İsa Medresesi’ne götürülmesiyle bu medresenin isminin
Zinciriye Medresesi olarak anılmasına sebep olduğu kabul edilir. Abdüsselam
Efendi, Kutbeddin İlgazi tarafından yaptırıldığını söylediği Ulu Cami İçin,
“temelleri sağlam, dönemeçli iki tane minare yaptırdı, bu zamanda bile böyle
bir eser inşa etmeye kimsenin gücü yetmez, minarelerden biri caminin
doğusunda, diğeri batısındaydı, iki minareyi bir birine bağlayan demirden bir
zincir vardı. Minarelerden biri bugün yoktur” demektedir.163 İbrahim Artuk ise,
Mardin’de mevcut Cami-i Kebir’in biri garp ve diğeri şark tarafında iki
minaresinin bulunduğunu ve Kutbeddin İlgazi’nin bu iki minare arasında
çekilen mamul tılsımlı bir zincirle rapt olunduğunu yazmaktadır.164
Cami-i Kebir’in bir diğer dikkat çeken yönü ise, klasik dönem İslam
şehirlerindeki cami-çarşı birlikteliğini en güzel şekilde sergilemesidir. Bilindiği
üzere İslam şehirlerinin karakteristik özelliği olarak ulu cami merkezli bir şehir
gelişimi vardır. Mardin’de de aynı şey söz konusudur ve Cami-i Kebir ile
şehrin en büyük çarşısı içiçedir. Hatta çarşının yapımı camiden çoköncedir.165 Camiin yerinin tespiti sırasında bu çarşının büyük rolü olduğu
söylenebilir.
161 Ara Altun, a.g.e., s. 35.162 Katip Ferdi, Mardin Mülük-i Artukiye Tarihi, Kitabeleri Vesair Vesaik-ı Mühimmiye, Neşr: Ali
Emîrî, İstanbul 1939; (Ali Emîrî’nin açıklamaları kısmından 7 nolu açıklama), s. 36, (Aktaran Altun,a.g.e., s. 40).
163
Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 48.164 İbrahim Artuk, Mardin Artukoğulları Tarihi, İstanbul 1940, s. 96.165 Fusun Aliağaoğlu, Mardin Şehir Dokusu ve Evler , Eylül 2003, s. 47.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 65/373
49
Camiye ait hizmetlerin yürütülmesi için kendisine ait bir vakfın
bulunduğu bu vakfın cami ile bitişik olduğu bilinmektedir. Vakfın XVI.
yüzyıldaki gelirleri şöyledir: 1526’da 15.149, 1540’da 17.915, 1565’de 16.170
akçedir.166 1174/1760-61 yılındaki bir kayıtta ise Cami-i Kebir vakfının gelir ve
gider durumu; gelir: 402 kuruş 2 para, gider: 326 akçe 46 paradır.167
1726 yılında Cami-i Kebir’de görevli bir müezzin günlüğü 3 akçe ile
çalışmaktaydı.168 1729 yılında duagu olarak çalışan Hindiye ise yine 3 akçe
ile görev yapmaktaydı.169 1753 yılında caminin evkafının dış işlerine bakmak
üzere günlüğü 5 akçe ile Seyyid Abdulkadir’in atandığını görüyoruz.170
b. Reyhanîye Cami:
Cami, çarşı içerisinde bulunup üzerinde üç adet kitâbe mevcuttur.
Üzerindeki bu üç kitabeden iki tanesinde tarih okunmaktadır. Bunlardan
birinde 1217 (M. 1802-03), ikincisinde 1307(M. 1888-89) tarihleri
görülmektedir. XVI. yüzyıla ait tahrir defterlerinde Reyhanîye mescidi olarak
ismi geçmektedir. Ancak XVIII. yüzyıl kayıtlarında ise kimi zaman cami olarak
zikredilmekte,171 kimi zaman da mescit olarak adı geçmektedir.172 1761 tarihli
bir belgede Reyhanîye mescidinin ahalisi tarafından minber konularak
camiye çevrilmesi isteği kabul edilmiş ve günlüğü 8 akçe vazife ile Seyyid
Hasan Halife hatip olarak tayin edilmiştir.173 Bu tarihten önce ise mescitte
görevli olarak bir hafızın bulunduğunu yine mevcut belgelerden anlıyoruz.174
Abdüsselam Efendi, 1751 tarihinde ikinci defa yönetici olarak atanıp 4yıl süreyle hâkim olan Ömer Paşa zamanında çarşının yakınlarında minaresi
ile birlikte Reyhanîye adı verilen bir caminin yaptırıldığını aktarır ve tarih
166 Göyünç, a.g.e., s. 107.167 MŞS 195, b. 17. (2 Muharrem 1175/3 ağustos 1761)168 MŞS 252, b. 59. (Evasıt-ı Cemaziyelevvel 1138/15-24 Ocak 1726)169 MŞS 252, b. 81. (24 Şaban 1141/25 Mart 1729)170 MŞS 227, b. 3. (Evasıt-ı Rebiülahir 1166/ 18 Şubat 1753)171 MŞS 203, b. 130. (Evail-i Recep 1173/18-22 Şubat 1760)172
MŞS 251, b. 134. (7 Rebiülevvel 1174/17 Ekim 1760)173 MŞS 195, b. 130. (Evail-i Zilkade 1174/13 Haziran 1761)174 MŞS 262, b. 130. (Evail-i Recep 1146/8 Aralık 1733)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 66/373
50
olarak 1752’yi verir.175 Caminin yapımı için temel kazıldığında çürümemiş bir
şehit cesedine rastlanıldığını, oysa temel kazılan yerin metruk bir arsa
olduğunu belirtir. Caminin yapım sebebini ise Ömer Ağa’dan önce Mardin
hâkimliği yapan Ahmed Paşa’nın kızı Hanım’ın topladığı parayı göndermesi
ve Ömer Paşa’dan caminin yapılmasını istemesi olarak açıklar.176 Buna
rağmen bu tarihten çok önce XVI. yüzyıl tahrir defterlerinde bu caminin adına
rastlanması ve vakıf gelirlerinin belirtilmesi, Abdüsselam Efendi’nin verdiği
tarihin onarım ile ilgili olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Caminin XV.
yüzyılda veya XVI. yüzyılın başlarında yapılmış olması mümkündür.
Plan olarak Ulu Cami plan şemasına uygundur. Alt katının güney
tarafına sokağa açılan beş dükkânı vardır. Üst katın batısında taş döşeli dar
bir avlu, avlunun kuzeyinde selsebilli beşik tonozla örtülmüş bir eyvan,
eyvana bitişik bir oda, odanın yanındaki merdivenden geçilen minare,
avlunun güneyinde mihrap bulunan yazlık namaz kılma yeri bulunur.177
c. Cami-i Latif (Latifiye):
Mardin’deki büyük camilerden biridir. Enine genişleme gösteren avlulu
büyük bir camidir. Abdulgani Efendi caminin yapım tarihi olarak 1368/69
tarihini vermektedir. Buna karşılık Ara Altun, 1371 tarihinde Artuklu
sultanlarından ikisine hizmet etmiş olan Abdullatif tarafından yaptırıldığını
iddia etmektedir. Bugünkü minaresi ise 1845 tarihinde Mısır Valisi Gürcü
Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır.178 Mardin ve çevresinde camiye aitzengin vakıflar mevcuttur. Bu cami vakfının Kabala köyünde var olan bağları,
belgelere yansımıştır.179 1690 yılında cami vakfının mütevellisi olan Molla
Salih adlı kişi vakıf ile ilgilenmenin dışında, evinin altında bulunan dükkânda
175 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 85.176 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 86.177
Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 435.178 Altun, a.g.e., s. 49.179 MŞS 248, b. 138. (18 Zilkade 1100/3 Eylül 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 67/373
51
kara borsa niteliğinde fırıncılık yaptığına rastlıyoruz. Bu kişi daha sonra
görevinden alınarak Amid divanına gönderilmiştir.180
Abdulgani Efendi, caminin kendisine ait bir suyun bulunduğunu ancak
yakınındaki evlerden biri tarafından çalındığını söyleyerek, camide hiç suyun
akmadığını ve avlunun çöplük halinde olduğunu söylemektedir.181 Ancak
günümüzde Latifiye ismiyle anılan camii, restore edilerek ibadete açılmış ve
Mardin’in günümüzdeki önemli tarihi zenginliklerinden biri haline gelmiştir.
d. Melik Mahmud Cami (Babu’s-Sor):
Caminin XIV. yüzyıla ait bir yapı olması muhtemeldir. Kâtip Ferdi,
Melik Mahmud’un H. 768 (M. 1366-67) tarihinde öldüğünü yazmaktadır.182
Kitabesinde ise H. 765 (M. 1363-64) tarihi mevcuttur. Abdulgani Efendi,
camiyi II. Mansur Ahmed bin Melik’in yaptırdığını söylemektedir.183 Ancak
caminin Mansur’un oğlu olan Mahmud adına izafe edilmesi bu bilgiyi şüpheli
kılmaktadır.184
Kentin doğusunda bulunup bir avlu etrafında yer alan mimari
oluşumun ana mekânı ortada kubbeli iki yanı beşik tonozlarla örülmüş
mekânlardan kuruludur. Caminin kuzey-doğu köşesinde yer alan minare basit
görünüşlü, silindir şeklinde gövdeye sahiptir ve Osmanlı döneminde inşâ
edildiği düşünülmektedir.185 Abdüsselam Efendi ve Abdulgani Efendi
minaresinin Mardin hâkimlerinden Abdullah Ağa tarafından H. 1216 (M.
1801) senesinde yaptırıldığını söylemektedir.186 H. 1202 (M. 1787-88) senelerine ait olan 266 numaralı şer’iye
sicilindeki kayıtlara göre bu camide görevli olan imam ve hatipler günlüğü iki
180 MŞS 248, b. 571. (18 Rebiülahir 1101/29 Ocak 1690)181 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 231.182 Katip Ferdi, a.g.e. , s. 41.183 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 227.184
Aydın ve diğerleri, a.g.e.. s. 433.185 Altun, a.g.e., s. 44.186 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 91; Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 227.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 68/373
52
akçeye çalışmaktaydılar.187 Abdulgani Efendi bu caminin imam ve hatiplerinin
salih kişilerden seçildiğini belirtmektedir.188
e. Şeyh Çabuk Cami:
Ana caddenin alt kısmında avlunun duvarları ile geniş bir alana yayılan
cami, Mardin camilerinin genel özelliği olarak enine yayılan bir yapıdır. Yapım
tarihi bilinmemekle birlikte, yerli halk geleneğinde Hz. Ömer zamanına kadar
götürülmekte ve Şeyh Çabuk isminin Peygamberimizin postası olan zatın
mezarının burada olması nedeniyle verildiğine inanılmaktadır. Ancak bu
konuda kesin bilgiler mevcut değildir. Bugünkü halini XV. yüzyılda aldığı
tahmin edilmektedir.189 Abdulgani Efendi, caminin 1873 tarihlerinde tamir
edildiğini söylemektedir.190 Altındaki boşluk nedeniyle sık sık çökme tehlikesi
geçirmiş ve özellikle batı kısımları bu yüzden değişime uğramıştır.191 Caminin
girişinde zaviyeyi andıran yapı, buranın tekke gibi kullanıldığı düşüncesini
akla getirmektedir.
Camiye ait masrafların karşılanması için bir vakıf mevcuttur. XVI.
yüzyıldaki vakıf kayıtlarında ismine rastladığımız bu cami XVIII. yüzyılda da
kendisine ait vakıf gelirlerinden faydalanmaktadır.192 XIX. yüzyıldaki senelik
geliri hakkında ise Abdulgani Efendi 1.198 kuruş olduğu bilgisini
vermektedir.193
187 MŞS 266, b. 201. (Tarih bulunmamaktadır)188 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 227.189 Altun, a.g.e., s. 52.190 Abdulgani Efendi, a.g.e. , s. 230. 191
Altun, a.g.e., s. 53192 Bkz. s. 217.193 Abdulgani Efendi, a.g.e. , s. 230.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 69/373
53
f. İbrahim Ağa Mescidi:
Diyarbekir kapı mahallesinde bulunmaktayken şuan yeri
bilinmemektedir. Camiye ismi verilen İbrahim Ağa’nın hakkında da bilgi sahibi
değiliz. Ancak XVI. yüzyıldaki vakfiyelerde ismine rastlanılan mescidin,
tarihlendirilmesinin daha eski olduğu anlaşılıyor. Abdulgani Efendi bu caminin
Meşkin Mahallesi’nde olduğunu, yıkıldığını ancak arsasının durduğunu,
senede 1383 kuruş madeni geliri olduğunu yazmaktadır.194
XVIII. yüzyılda camide günlüğü 2 akçe ile cüzhanlık ve günlüğü bir
akçe ile noktacılık görevlerinin yapıldığı belgelerden anlaşılıyor.195 Camiye ait
olan vakfın mütevelliliği görevi ise günlüğü 4 akçe ile yapıldığına yine
belgelerde rastlamaktayız.196
g. Süleyman Paşa Cami:
XVIII. yüzyıla ait defterlerde ismine rastladığımız Süleyman Paşa
Cami, Ara Altun’un Molla Hari Cami olarak ismini zikrettiği ve diğer isminin
Süleyman Paşa Camii olduğunu belirttiği camidir.197 Nitekim XVI. yüzyıl
kayıtlarında ismine rastlayamadığımız bu caminin elimizdeki belgelerden tam
olarak yerini tespit etmemiz mümkün değildir.
Altun, Süleyman Paşa Cami olarak belirttiği Molla Hari Cami’nin yapılış
tarihini muhtemelen XII. ve XIV. yüzyıl olarak vermiştir. Oysa 1764 tarihli bir
belgede Bağdat Valisi Süleyman Paşa’nın Mardin’de yaptırdığı bir camiinin
olduğu ve bu caminin zengin vakıflara sahip olduğunu öğreniyoruz.198 Bağdat
valisi olan Süleyman Paşa ise 1750’li yıllarda idarecilik yapmıştır. Dolayısıyla
caminin XII. veya XIV. yüzyıllarda yapılmış olma ihtimali doğru ise bahsi
geçen Süleyman Paşa’nın muhtemelen camiyi onarımdan geçirdiği ihtimali
194 Abdulgan Bulduk, a.g.e., s. 227195 MŞS 266, b. 429. (Evahir-i Safer 1138/6 Kasım 1725)196
MŞS 266, b. 448. (Evail-i Recep 1137/16 Mart 1725)197 Altun, a.g.e. , s. 49.198 MŞS 195, b. 58. (Evasıt-ı Receb 1177/14-24 Ocak 1764)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 70/373
54
doğmaktadır. Bu esnada caminin isminin de artık Süleyman Paşa Cami
olarak anıldığını düşünebiliriz. Zira bir başka belgede Süleyman Paşa’nın
camiyi tamir ettiği esnada, caminin aşağısına 5 adet dükkân eklediğini
görüyoruz.199
Camiyi onaran Süleyman Paşa’nın camiye bir vakıf tesis ettiğini yine
belgelerden anlıyoruz. 1765 senesine gelinceye değin bu caminin vakfının
olmadığı, bu sebeple gereken din hizmetlerinin yürütülebilmesi için önce 8
bab dükkânın, sonra da 5 bab dükkânın daha satın alınıp cami-i şerifin
hizmetine sokulduğunu ve bunların caminin vakfı olarak mahkemece kayıt
altına alındığını görüyoruz.200
h. Şeyh Abdulaziz Cami:
Abdulgani Efendi, Suku’l Bakar adlı çarşının içinde olarak tarif ettiği bu
cami için 1930 yılında “yıkılmış bir haldedir” demektedir.201 235 numaralı
defterde bulunan bir belgede Şeyhullah mahallesindeki bir evin satışı
sırasında, mülkün komşuları arasında Abdulaziz Camisi de kaydedilmiştir.202
Bugün bu camii mevcut değildir.
Camiye ait bir vakfın varlığına XVI. yüzyıldaki kayıtlarda rastlıyoruz. Bu
vakıf 1526’da 408, 1540’da 480, 1565’te 372 akçe gelire sahiptir.203 1690
yılında Kabala köyünde caminin vakfına ait bir üzüm bağının seneliği 2 esedi
kuruşa kiralanmıştır.204
199 MŞS 195, b. 58. (Evasıt-ı Receb 1177/14-24 Ocak 1764)200 MŞS 195, b. 55. (14 Rebiülevvel 1179/31 Ağustos 1765)201 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 237.202 İ. Özcoşar, H. Güneş, F. Dinç, 235 nolu Mardin Şer’iye Sicili Belge Özetleri ve Mardin, İstanbul,
İstanbul 2007, s. 71.203 Göyünç, a.g.e., s. 111.204 MŞS 248, b. 246. (Selh-i Rebiülevvel 1101/11 Ocak 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 71/373
55
i. Şeyh Necmeddin Gazi Cami:
Silvan’da ölüp Mardin’e getirildiği kabul edilen Necmeddin İlgazi’nin
gömülü olduğu düşünülen camidir. Eminüddin külliyesi içerisinde ya da kendi
başına bir medrese olduğuna dair varsayımlara rağmen gerek XVI. yüzyılda
ve gerekse XVII. yüzyılda ismi Şeyh Necmeddin Gazi mescidi/cami olarak
geçmektedir. 205 XVIII. yüzyılda ise bu caminin bir vakfının bulunduğunu ve
Eminüddin Cami’siyle birlikte zikredildiğini görüyoruz.206
j. Şeyh Mehmed Zerrar (Şeyh Muhammed Ez-Zarrar) Cami:
Necmeddin Mahallesi’nin güneyinde bulunan camii Mardin yapıları
içerisinde en yeni görünüşe sahip olan, kesme taştan yapılmış kareye yakın
bir ana mekâna sahiptir. Mezarlık tepesinin arkasında bulunan caminin yapım
tarihi ve yaptıranı bilinmemektedir. Halk tarafından Hz. Ömer dönemine
kadar götürülen caminin bu dönem özellikleri vermediğini düşünen Ara Altun,
caminin en son 15-20 yıl önce Şeyh Mehmed Ensari tarafından onartılmış
olduğunu belirtmekte ve yapının giriş kapısı üzerindeki kitabenin XVII.
yüzyılın sonuna işaret edildiğini söylemektedir.207
XVI. yüzyıl kayıtlarında ismi geçen caminin gelirleri 1540 yılında 560,
1565’te 1980 akçe olarak belirtilmiştir.208 Yine XVI. yüzyıl kayıtlarında
Mardin’deki Şeyh Mehmed Oki vakfından bir hamamın Zarar Mescidi vakfına
eklenmesinden sonra uzun süre Şeyh Mehmed Oki mescidi ismiyle anıldığı
bilinmektedir.209 Abdulgani Efendi bu hamamın Koçhisar (Kızıltepe)’de
olduğunu ve yıkık olduğunu söylemektedir.210 1080 tarihli bir belgede ismi
geçen bu caminin nezaret hizmetine Seyyid Abdulkadir atanmıştır.211
205 Göyünç, a.g.e., s. 109.206 Bkz. s. 217.207 Altun, a.g.e., s. 62.208 Göyünç, a.g.e., s. 111.209
Aynı eser, s. 111.210 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 231.211 BOA, C. EV, 1389. (23 Zilkade 1080/22 Nisan 1767)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 72/373
56
k. Şeyh Abdulaziz Cami:
Suku’l-Bakar adı verilen çarşının içerisinde bulunan bu camii, XVI.
yüzyıl kayıtlarında mescit olarak ismi geçmekte ancak 1690 tarihli bir vakıfta
kendisinden camii olarak söz edilmektedir.212 Abdulgani Efendi 1930 yılında
bu caminin bazı yerlerinin yıkık olduğunu kaydetmektedir.213
Nejat Göyünç, bu mescidin vakfının 1536 yılındaki varidatını 408, 1540
yılındaki varidatını 480 ve 1565’te ise 372 akçe olarak göstererek o dönemde
vakfın gelirlerinin toplam 5 dükkândan gelen kira bedelleri olduğunu
yazmaktadır.214 Ancak 1690 tarihli kayıtta Kabala köyündeki bir bağında bu
caminin vakıfları arasında seneliği 2 esedi kuruşa kiralandığını görüyoruz.215
Abdulgani Efendi ise bu caminin vakıf gelirlerinin 1930 yılında 60 kuruş kadar
olduğunu belirterek, eski malların şunun bunun eline geçtiğini belirterek telef
olduğunu yazmıştır.216
l. Hacı Kasım Mescidi:
Abdulgani Efendi tarafından sadece ismi zikredilen fakat açıklama
veya bilgi verilmeyen bu mescidin, yeri ve inşa tarihi tespit edilmemiştir.217
Daha önce bu konuda çalışmış (Ara Altun, Nejat Göyünç, vs.)
araştırmacıların da eserlerinde değinmedikleri bu mescit ile ilgili 1746 tarihli
bir belgede, mescide ait vakıfların olduğuna dair bilgiler mevcuttur.218
212 MŞS 248, b. 246. (Selh-i Rebiülevvel 1101/11 Ocak 1690)213 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 237.214 Göyünç, a.g.e., s. 111.215 MŞS 248, b. 246. (Selh-i Rebiülevvel 1101/11 Ocak 1690)216
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 237.217 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 237.218 MŞS 237, b. 55. (15 Rebiülevvel 1159/7 Nisan 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 73/373
57
m. Hamidi Cami:
Savur kapıya giden dar yol üzerinde bulunan caminin en erken
tarihlendirileceği dönem XV. yüzyıldır.219 Halk arasındaki yaygın ismi Şeyh
Sabun ya da Zebun Cami’dir. Caminin müştemilatında zaviye işlevini
görebilecek kalıntılar mevcuttur.220 Yapı üzerindeki bir yazıttan buranın
1882/83 tarihlerinde Şeyh Hamid adı verilen kişi tarafından tamir ettirildiği
yazmaktadır.221 Adının da muhtemelen buradan geldiği düşünülmektedir.
Elimizdeki sicillerde bu camiye dair bir kayıta rastlayamadık. Ancak
Abdulgani Efendi bu camiye dair ayrıntılı bilgiler vermektedir. Abdulgani
Efendi’nin Şehidiye mahallesinde bulunduğunu söylediği camiyi Şâfilerin
bayram namazını eda ettikleri yer olarak gösterir.222
n. Yusuf Çelebi Mescidi:
XVII. yüzyılın sonlarına ait belgelerde ismi geçen bu mescide diğer
kaynaklarda rastlamak mümkün olmamıştır. XVI. yüzyıl kayıtlarında da ismi
geçmemektedir. Abdulgani Efendi, Yusuf Çelebi Mescidi için Şeyh Yusuf
Mescidi ismini kullanmakta ve büyük caddenin batısındaki odun pazarında,
bânisi bilinmeyen terk edilmiş bir camii olduğunu yazmaktadır.223
1689 yılında bu camiye ait vakıfların bulunduğunu,224 yine 1765 yılında
Karadere köyündeki bir değirmene Yusuf Çelebi Mescidi vakfının malı olarak
el konulduğunu görmekteyiz.225
219 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 434.220 Altun, a.g.e., s. 55.221 Altun, a.g.e., s. 54.222 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 231.223
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 237.224 MŞS 248, b. 210. (23 Safer 1101/6 Aralık 1689)225 MŞS 251, b. 247. (25 Cemaziyelevvel 1179/9 Kasım 1765)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 74/373
58
4. Medreseler:
a. Sıtti Radviye (Hatuniye) Medresesi:
Gül mahallesinde olduğu bilinmektedir. Sahip olduğu eyvanıyla bu tip
medreselerin öncüsüdür.226 Artuklu hükümdarlarından Necmeddin Alp’ın
hanımı ve Kutbeddin İlgazi’nin annesi Sitti Radviye tarafından yaptırıldığı
bilinmektedir.227 Hatuniye ismiyle de anılmaktadır.228 Bir de mescidi olup bu
mescit günümüzde de kullanılmaktadır. H. 1185 (M. 1771-72) tarihinden önce
yaptırıldığı düşünülen medresede, Abdüsselam Efendi’nin iddiasına göre
Kutbeddin İlgazi’nin türbesi mevcuttur.229 Vakıfları arasında bir de hamam
vardır. Bu hamam medresenin hemen yakınında bugün Babu’s-Sor Hamamı
olarak bilinen hamamdır. Hamamın dışında Deyr’uz-Zaferan’da bir bağ ve bir
de mezraya sahip olan vakıflar arasında Kaçirden (?) adı verilen köyden
gelen 22 kile buğday ve 22 kile arpa vardır.230 Yine bir başka belgede
medreseye ait vakıflar arasında bezzazhane yakınlarında bir dükkânın
olduğunu ve bu dükkânın aylık 20 akçeye kiralandığını anlıyoruz.231
Medresede görevli müderrislerin günlüğü 15 akçeye çalıştıkları da
belgelerden ortaya çıkmaktadır.232 1760 yılında medresenin günlüğü 15 akçe
vazife ile müderrisi olan Molla Abdullah Halifenin vefat etmesinden ötürü,
oğlu Abdurrahim müderrislik vazifesinin boş olduğunu ve kendisinin müderris
olarak tayin edilmesini İstanbul’a arz ettiğinden, Şeyhülislam Veliyüddin
Efendi’nin işareti üzerine 2 Kasım 1760 tarihinde, günlüğü 15 akçe vazifeylemüderris olarak tayin edilmiştir.233
226 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 438.227 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 48; Altun, a.g.e., s. 77.228 Katip Ferdi, a.g.e., s. 37.229 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 48.230 MŞS 259, b. 505. (23 Şaban 1007/21 Mart 1599)231
MŞS 247, b. 41. (28 Zilhicce 1006/1 Ağustos 1598)232 MŞS 259, b. 1406. (28 Cemaziyelahir 1007/26 Ocak 1599)233 MŞS 195, 137. (23 Rebiülevvel 1174/2 Kasım 1760)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 75/373
59
b. Şehidiye Medresesi ve Cami:
Tarihi PTT binasının karşısında bugün için Mardin’in en güzel
manzaralarından birini oluşturmaktadır. Camisi ile birlikte bir kompleks
oluşturan yapı Nasıreddin Artuk Arslan tarafından yaptırılmıştır.234
Medreseye ve camiye Şehidiye adının verilmesi Abdulgani Efendi tarafından,
caminin temeli atıldığında ortaya çıkan birkaç şehit mezarına ve vezir
Nizameddin Bakış’ın şehit olan kölesi Lulu’nun cami yapılmadan önce buraya
gömülmesine bağlanmaktadır.235
Medresenin etrafının o dönemde harabe ve mezarlık olarak
kullanıldığına dair bilgiler mevcuttur. Abdulgani Efendi, caminin doğu tarafının
bilinmeyen bir tarihte yıkıldığını ve yarısının aslına uygun bir şekilde
yapılmadığını söylemektedir.236 Minareli olarak yapıldığı halde minaresi
sonradan yıkılmış ve 1914 yılında belediye başkanı olan Gönüllüzade Hıdır
Çelebi tarafından mimarbaşı Lole’ye tekrar yaptırılmıştır.237
XVIII. yüzyıl boyunca medresede eğitimin devam ettiğini belgelerden
anlıyoruz. Nitekim 1747 yılında umuma yönelik dersler vermesi için günlüğü 5
akçeye Seyyid Ahmed müderris olarak atanmıştır.238 Şehidiye Camiinde
görev yapan bir imamın günlük ücreti ise 4 akçedir.239 1703 tarihinde
medresede görevli dersiâm olan Seyyid Ali’nin yerine geçen Mevlana Seyyid
Mehmed Zeyneddin’in günlüğü ise 2 akçedir.240
c. Ma’rufiye Medresesi:
Bugünkü Şar mahallesindedir. Mardin mimarisi için olduğu kadar bölge
mimarisi açısından da önemli bir yapı olan Ma’rufiye Medresesi, Diyarbakır iç
234 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 49.235 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 52.236 A.g.e., s. 52.237 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 439.238 MŞS 252, b. 403. (Evahir-i Cemaziyelahir 1160/8 Temmuz 1747)239 BOA, C. EV, 21148. (29 Zilkade 1172/24 Temmuz 1759); BOA, C. EV, 1280, s. 1. (15 Rebiülahir
1253/19 Temmuz 1837); MŞS 195, b. 108. (1 Safer 1173/24 Eylül 1759); MŞS 195, b. 131. (8 Şevval1173/24 Mayıs 1760)240 MŞS 266, b. 293. (Selh-i Safer 1115-14 Temmuz 1703)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 76/373
60
kaledeki mozaikli yapıdan sonra bölgede görülen ikinci mozaikli binadır.
Kalıntılarından eyvanlı, avlulu bir medrese olduğu anlaşılmaktadır. Göyünç,
tahrir defterlerindeki bir kayda dayanarak yapının 1526 tarihlerinde bir onarım
geçirmiş olduğunu belirtiyor.241 Altun ise, Artuklu yapılarıyla kurulan ilişki
sonucunda medresenin XIII. yüzyılın ilk çeyreğine ait olabileceğini iddia
etmektedir.242
Abdulgani Efendi bu medresenin 1926 senesinde tahrip edildiğini ve
enkazının yağmalandığını yazmaktadır.243 İncelediğimiz defterlerde bu
medresenin ismine rastlayamadık. Ancak gerek XVI. yüzyılda tamirat
geçirmesi ve gerekse Abdulgani Efendi’nin kayıtlarından anlaşıldığına göre
XVIII. yüzyılda da faaliyet göstermiş bir medrese olması gerekir. Nitekim
Abdulgani Efendi seyyahların daima ilgisini çeken bir medrese olarak
zikreder Ma’rufiye’yi.244
d. Sultan İsa (Zinciriye) Medresesi:
Medrese mahallesinin kuzeyinde dikdörtgen ve geniş bir alana
yayılmış olan Sultan İsa (Zinciriye) Medresesi iki kat üzerine avlu, cami, türbe
ve çeşitli ek mekânlardan meydana gelmiştir. Belgelerde her iki ismi de
kullanılmaktadır.245 Yapının tarihinin 1385 yıllarına rastladığı kitabelerden ve
Katip Ferdi’nin kaydından anlaşılmaktadır.246 Yaptıranı Melik Necmeddin İsa
bin Muzaffer Dâvud bin el-Melik Salih (H. 778-806)’dir. Timura karşı
mücadele etmiş olan Melik İsa bir süre bu medresede hapsedilmiştir.247 Abdulgani Efendi, Melik İsa’yı cömertlik ve kerem sahibi, alimleri sever,
hayırsever olarak nitelendirmektedir.248
241 Göyünç, a.g.e., s. 119.242 Altun, a.g.e., s. 87.243 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 244.244 A.g.e., s. 244.245 MŞS 259, b. 1339. (Evahir-i Şaban 1060/6 Nisan 1598); MŞS 195, b. 195. (Evail-i Zilkade 1175/24
Mayıs-2 Haziran 1762)246
Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 440.247 Altun, a.g.e., s. 95.248 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 86.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 77/373
61
Halk arasında inanılan, Ulu Cami’nin iki minaresi arasında gerili
bulunan zincirinin daha sonra bu medreseye taşınmasıyla isminin Zinciriye
olduğu bilgisi doğruluğu tartışılan bir aktarımdır. Nitekim Ulu Cami’nin de iki
minareli inşa edildiği şüphelidir.249
Medresenin XVIII. yüzyılda da aktif çalıştığı belgelerden
anlaşılmaktadır. Nitekim burada görevli bir şeyh günlük 6 akçe vazife ile
çalışmaktadır. 250
XVI. yüzyıldaki vakıf gelirleri oldukça iyi gibi görünsede 237 numaralı
defterdeki tarihsiz bir belge, vakıf gelirlerinin sanıldığı kadar iyi olmadığını,
vakıftan istifade edenlere yetmediğini, bu amaçla vakfın görevlilerinin
giderleri karşılandıktan sonra arta kalan vakıf gelirinin Mardin naibi İbrahim
Efendi’nin elinde bulunan muhasebe defterine göre, vakıftan istifade edenler
arasında paylaştırması gerektiğini belirtmektedir.251
e. Kasımiye (Kasım Padişah) Medresesi:
Mardin’deki medreselerin en büyüğüdür. Şehrin güney kısmında ve
dışındadır. Yapının tarihini verebilecek herhangi bir kitabe bulunmamaktadır.
Gabriel, medresenin inşasına, Zinciriye medresesi ile benzerlikleri nedeniyle
aynı mimar tarafından Sultan İsa döneminde Zinciriye’nin yapımından hemen
sonra başlandığını ileri sürmektedir. Gerek Timur baskısı ve gerekse
Akkoyunlu baskısı gibi etkenlerle yarım kalan medresenin, Akkoyunlu
döneminde tamamlatıldıktan sonra Cihangir’in oğlu Kasım’ın adıyla anıldığınıbelirtmektedir.252
XVI. yüzyıl tahrir defterlerinde ismi zaviye, mescid ve medrese olarak
geçen yapının,253 XVIII. yüzyıldaki belgelere Kasımiye, Kasım Padişah
Medresesi olarak geçtiğini görüyoruz. Arşiv kayıtlarında, medresenin yanında
249 Bkz. S. 47.250 MŞS 195, b. 195. (Evail-i Zilkade 1175/24 Mayıs-2 Haziran 1762)251
MŞS 237, b. 148. (Tarih Bulunmamaktadır)252 Altun, a.g.e., s. 99.253 Göyünç, a.g.e., s. 117.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 78/373
62
bir mescit, bir türbe ve bir zaviyenin anılması burasının tek başına bir
medrese olarak düşünülmediğini, bir külliye biçimine yakın olduğunu
düşündürmektedir.254
I. Dünya Savaşı’na kadar aktif bir şekilde çalışmış olan medrese,255
Mardin’deki medreseler arasında evkafı ve gelirleri en fazla olan yapıdır.
1526 yılında yalnız Mardin’de, 74 tanesi Kayseriyye çarşısında bulunan 243
dükkân vakıflar arasında zikredilmektedir.256 Bunun dışında günlüğü 60
akçeye kiraya verilen 1 hamam,257 6 değirmen, Gurs köyünde 15, Rışmil
köyünde 1 ve Mardin çevresinde 6 adet bağ ile birçok çevre köyün rub’u
hububat hisseleri bu medresenin evkafları arasındadır.258
1766 yılında Mardin’e gelen ünlü seyyah Carsten Niebuhr, Mardin’de
kurucusunun adıyla anılan Kasım Paşa Medresesi’nin bulunduğunu ve
kurucusu tarafından her yıl buraya 10.000 kuruş ödendiğini yazmaktadır.259
Medresede hem Hanefi öğrenciler, hem de Şafii öğrenciler eğitim
görmekteydi. Buna göre de medrese içerisinde Hanefi ve Şafii olmak üzere
iki tane mescit düzenlenmiş, Hanefi ve Şafii imamlar ayrı ayrı atanmıştır.260
Medresedeki eğitim de bu doğrultuda mezhep farklılığına göre ayrıştırılmış ve
Hanefi ve Şafii müderrisler ayrı olarak atanmıştır.261 1790 yılında bu
medresinin Hanefi müderrisi günlük 32,5 akçe almaktadır.262 Nısf-ı hisse-i
müderrislik adıyla kendisine tevcih edilen bu görevin diğer yarısı muhtemelen
Şafii müderris için ayrılmıştır.
1726 yılında bu medresede görevli bir müderris günlük 60 akçe ile
görev yapmaktaydı.263 Medresede günlüğü 1 akçe ile Hanefi ve Şafii
254 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 441.255 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 157.256 Göyünç, a.g.e., s. 117.257 MŞS 259, b. 313.258 Göyünç, a.g.e., s. 117.259 Niebuhr, a.g.e. , s. 98. 260 BOA, C. EV, 315. (8 Şevval 1175/2 Mayıs 1762); BOA, C. MF, 1238. (7 Safer 1120/28 Nisan 1708).
BOA, C. EV, 12148. (15 Rebiülahir 1253/19 Temmuz 1837)261 BOA, C. MF, 1238. (7 Safer 1120/28 Nisan 1708); BOA C. MF, 1238. (7 Safer 1120/28 Nisan 1708);
BOA, C. EV, 315. (08 Şevval 1175/2 Mayıs 1762)262 MŞS 266, b. 48. (19 Receb 1204/4 Nşsan 1790)263 MŞS 247, b. 343. (10 Receb 1138/14 Mart 1726)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 79/373
63
imamlarının,264 günlüğü 2 akçe ile bir ambardarın,265 günlüğü 3 akçe ile bir
sermayedarın,266 yine günlüğü 3 akçe ile bir hamalın ve günlüğü 2 akçeye bir
türbedarın267, günlüğü 4 akçe ile bir zaviyedarın, biri 5,268 diğeri 10 akçe269
olmak üzere iki adet duagunun, günlük 1,5 akçe ile bir saraydarın270
çalıştığını belgelerden anlıyoruz. Bu görevliler dışında medresede bir
eczahanın,271 bir mimarın272 ve bir noktacının273 bulunduğu da belgelere
yansımıştır.
f. Muzafferiye Medresesi:
Kale eteğinde Artuklu hükümdarı Melik Muzaffer Kara Arslan
tarafından yaptırılan Muzafferiye Medresesi, XIX. yüzyılda, yıktırılıp yerine bir
cami-i şerif ve bir de mektebi rüşdiye inşası yapılmasına müsaade edilmesine
dair bir kayıttan274 anlaşıldığı kadarıyla bugünkü Kız Meslek Lisesi olarak
kullanılan binanın yerinde olması muhtemeldir.275 XVI. yüzyıldaki kayıtlarda
da ismine rastlanılan bu medresenin,276 XVIII. yüzyılda da faal halde olduğu
belgelerde mevcuttur. 252 numaralı Mardin şer’iye sicilindeki tarihi
okunamayan bir kayıtta, medreseye günlüğü 1 akçe ile muarrif, günlüğü 2
akçe vazife ile ihlashan, günlüğü 2 akçe ile mimar ve yine günlüğü 2 akçe ile
birun cabisi atandığını görüyoruz.277
264 MŞS 251, b. 1326. (23 Zilkade 1106/5 Temmuz 1695)265 MŞS 252, b. 53. (Evail-i Safer 1138-16 Ekim 1725)266 MŞS 203, b. 348. (Tarih bulunmamaktadır)267 BOA, C. EV, 32295. (29 Cemaziyelevvel 1141/31 Aralık 1728)268 MŞS 252, b. 340. (2 Safer 1159/24 Şubat 1746)269 BOA, C. EV, 12148. (27 Cemaziyelevvel 1190/14 Temmuz 1776)270 BOA, C. MF, 2566, s. 1. (22 Safer 1166/29 Aralık 1752)271 BOA. C. EV, 424. (26 Cemaziyelahir 1120/12 Eylül 1708)272 BOA. C. EV, 29751. (10 Zilkade 1158/11 Aralık 1745)273 BOA, C. EV, 12148. (15 Rebiülahir 1253/19 Temmuz 1837)274 Göyünç, a.g.e., s. 115.275
Altun, a.g.e., s. 103.276 Göyünç, a.g.e., s. 115.277 MŞS 252, b. 435. (Tarih okunmamaktadır)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 80/373
64
g. Cihangiriye Zaviyesi-Medresesi:
Akkoyunlu Sultanı Cihangir Bey tarafından yaptırıldığı düşünülen
yapının zaviye ve türbe halinde iki işlevi olmasına rağmen elimizdeki XVIII.
yüzyıl kayıtlarında Cihangiriye Medresesi olarak ismi geçmektedir. Bahsi
geçen medresenin muhtemelen zaviyenin bir bölümünü teşkil ettiği
düşünülse de bu yüzyılda medresesinin daha fazla öne çıktığı ileri sürülebilir.
Venedikli tüccar Josef Barbaro Mardin’i ziyareti sırasında burada kalmıştır.
Barbaro, buradan bahsederken hastalara yemek verildiği, eğer hasta meşhur
biriyse ayağının altına her birinin değeri 100 dukadan fazla olan halılar
serildiği bilgisini verir. Barbaro ayrıca burada kendi ülkesinde nadiren
görebileceği garip bir olay yaşadığını şöyle aktarmaktadır; “bir gün hastanede
tek başıma oturmuş idim. Bir kalender yanıma geldi. Çıplak ve tüyleri
kazınmış, sırtına kahve renkli bez örtmüş bir adam idi. 30 yaşlarındaydı.
Yanıma oturdu ve beyaz şalını kenara çekti. Bizim dua okurken takındığımız
üsluba benzer bir samimiyetle okumaya başladı. Bir müddet sonra benim
yanıma yanaştı; işimi gücümü sordu. Kimsesiz bir adamım diye cevap
verdim. Bunu duyunca “bende kimsesizim, bu dünyada hepimiz garibiz. Bu
yüzden dünya işlerinden elimi eteğimi çektim, gördüğün gibi ömrümün
sonuna kadar bu şekilde günlerimi geçiriyorum” diye cevap verdi. Böyle
yaşamaktan ve dervişlikten o kadar hoş bir şekilde bahsetti ki,-gariptir- bende
dünyayı hakir görme duygusu oluştu.” 278
Elimizdeki kayıtlarda Cihangiriye Medresesi’nde günlüğü 4 akçe ile bir
imam olarak görev yapmaktaydı.279 Günlüğü 15 akçeye ise müderris tayini
gerçekleştirilmekteydi.280 Vakfın mütevellisi ise günlüğü 4 akçeye
görevdeydi.281 Günlüğü 5 akçeye çalışan bir aşçının da zaviyenin vakfında
görevli olduğu belgelerde bulunmaktadır.282
278 Barbaro, a.g.e., s. 65.279 MŞS 252, b. 40. (Evahir-i Receb 1138/24 Şubat-4 Mart 1726)280
MŞS 266, b. 116. (17 Rebiülevvel 1100/9 Ocak 1689)281 BOA, C. EV, 7646. (13 Rebiülevvel 1204/1 Aralık 1789)282 BOA C. EV, 30499. (06 Ramazan 1199/13 Temmuz 1785)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 81/373
65
5. Zaviyeler:
a. Hamza-i Kebir Zaviyesi
Yukarı Mardin’den Meydanbaşı’na inen yolun sağında, sadece cami
olarak kullanılmaktadır. Abdulgani Efendi’nin kayıtlarında burada daha önce
bir zaviyenin olduğu ancak şu an mescit olarak kullanıldığı yazmaktadır.283
Altun, bugün kullanılan mescit kısmının, aslında türbe kısmının
değiştirilmesiyle ortaya çıktığını söylemektedir.284 Dört yana taşkın haçvâri bir
plan gösteren türbe, düzgün bir kesme taş işçiliği göstermektedir. Kara Yülük
Osman’ın oğlu Hamza Bey tarafından yaptırıldığı düşünülen yapı,
kitabesinden anlaşıldığına göre H. 842 (M. 1438-9) tarihinde yaptırılmıştır.
XVIII. yüzyılda yapının mescit olarak kullanılmaya devam ettiğini
görüyoruz. Zira 1788 tarihinde “Mardin kasabasında vaki‘ Sultan Hamza-i
Sağir Mescidi demekle maruf mescid-.i şerifde yevmi 4 akçe vazife ile imam
olan es-seyyid Mahmud fevt olub yeri hali ve hizmet-i lâzımesi mahlûlolmağla yerine erbab-ı istihkakdan işbu râfi‘-i tevki‘-i refi‘iş-şân-ı hakani es-
seyyid Muhammed Halife bin Hacı Zeyneddin her vechle layık ve mahal ve
müstehak olmağın imamet-i mezkure müteveffa-yı mezburun mahlûlünden
tevcih olunub yedine berat-ı şerif-i âli şanım verilmek babında yedinde” 285
şeklindeki kayıt, yapının o dönemde de mescit olarak kullanıldığını ve burada
görevli imamlarında günlük 4 akçe ile çalıştıklarını göstermektedir. Bu
belgenin diğer dikkat çeken yönü ise mescitte görevli imamların sadece bu işiyapmadıkları çeşitli işlerle uğraştıklarını gösteren bir belge olmasıdır. Bu
belgeye göre yukarıda bahsi geçen ve fevt olan Seyyid Mahmut, Hamza-i
Kebir’in imamlığının yanı sıra aşağıdaki görevleri de ifâ etmektedir. Bir diğer
dikkat çeken husus ise aşağıda sıralanan bütün görevlerin bir sonraki kişiye
berat ile devredilmesidir. Yani aşağıdaki vazifelerin hepsi bir bütün gibi
düşünülmektedir.
283
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 236.284 Altun, a.g.e., s. 105.285 MŞS 266, b. 291. (29 Şaban 1202/4 Haziran 1788)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 82/373
66
Tablo 22: Hamza-i Kebir İmamının Yaptığı İşler ve Gelirleri
Sultan Hamza -i Kebir’de katib yevmî akçe 3
Hatuniye’de cüzhan 2 ve ferraş 2 yevmî akçe 4
Cihangiriye’de nazır’ul-nüzzar yevmî akçe 5
Sultan Hamza -i Kebir’de nazır’ul-nüzzar yevmî akçe 5
İbrahim Ağa Mescid-i Şerifi’nde yevmî akçe 4
Sultan Hamza –i Sagir’de bevvab yevmî akçe 5
Sultan Hamza –ı Kebir’de türbedar yevmî akçe 2
Sultan Hamza –ı Kebir’de müezzin yevmî akçe 4
Zeynelabidin’de keyyâl yevmî akçe 3
Sultan Hamza -ı Kebir’de dua-gu yevmî akçe 3
Sultan Hamza -ı Kebir’de bevvab yevmî akçe 3
Melek Nasreddin Şehidiyye’de cabi yevmî akçe 3
El-yekun kırk sekiz akçedir 48
b. Hamza-i Sağir Zaviyesi:
Meydanbaşı’nda Hamza-i Kebir zaviyesinin tam karşısındadır.
Abdulgani Efendi yapının 1474’te inşa edildiğini söylemektedir. İbrahim Artuk,
yapının yanında yer alan mezarın Cihangir Bey’in oğlu Emir Hamza (Ö.
1444/45)’ya ait olduğunu yazmaktadır. Bu zaviyenin vakfında görevli
mütevellinin günlüğü 4 akçe aldığı belgelerde kayıtlıdır.286
6. Eminüddin Külliyesi:
Necmeddin İlgazi tarafından kardeşi Emüniddin adına yaptırılmış
Anadolu’daki ilk külliyelerdendir.287 Mardin’in bugünkü Emüniddin Mahallesi
286 BOA, C. EV, 21675. (29 Zilkade 1191/29 Aralık 1777)287 Kâtip Ferdi, a.g.e., s. 10; Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 437.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 83/373
67
yada Maristan adıyla anılan mahallesinde bulunan yapı iki kısım halinde
toplanmıştır. Birinci kısım; camii, medrese, maristan, hamam ve çeşmeden
meydana gelmekte, ikinci kısım ise; birbirini kesen tonozlu mekanlar, bir
minare ve ek mekan kalıntılarından ibarettir.288 Kaynaklarda Emineddin
tarafından yapımına başlanıp daha sonra vefat etmesi üzerine kardeşi
Necmeddin İlgazi tarafından bitirilerek Emineddin’in adına ithaf edildiği
yazmaktadır.289
Osmanlı arşiv belgelerinde Emineddin Cami, medresesi, hamamı,
hanı, mescidi, bimarhanesi, tımarhanesi isimleriyle geçmekte olan
külliyede,290 Maristan (Bimaristan) ismiyle bir darüşşifanın bulunduğu
bilinmektedir. Bu hastanenin XVIII. yüzyılda hala faal olduğunu tababet
görevine yapılan atamalardan anlıyoruz.291
Bugün harap halde olan hamam Selçukluların Anadolu’ya
girdiklerinden sonraki ilk hamam olma özelliğini taşır.292 Hamamın bahçe
duvarına bitişik bir de çeşme vardır. Bugün hala aktif olan çeşme günümüzde
camii olarak kullanılan kısmın karşısındadır.
XVIII. yüzyılda camide günlüğü 2 akçe ile bir müezzinin,293 yine
günlüğü 2 akçe ile bir kapucubaşı ile bir kandildarın,294 günlüğü 3 akçeye bir
nazırın295 çalıştığını belgelerden anlamaktayız. 1762 tarihli Eminüddin
caminin gelir giderleri hakkındaki bir belgede ise caminin toplam gelirinin 180
kuruş olduğu, giderlerinin de aynı şekilde 180 kuruşa denk geldiğini
görmekteyiz.296
288 Altun, a.g.e., s. 66.289 Abdüsselam Efendi, Emineddin’in ölmesinden sonra Necmeddin İlgazi’nin Mardin’e gelerek
babasının makamına oturduğunu ve kardeşi Emineddin’in inşa ettiği ancak tamamlayamadığı yanı başındaki medresenin inşasını tamamladığını yazmaktadır. Abdüsselm Efendi, a.g.e., s. 44.
290 MŞS 195, b. 59. (1 Şevval 1177/3 Nisan 1764); MŞS 252, b. 376. (Evail-i Receb 1159/20-29 Temmuz1746); MŞS 252, b. 354. (17 Zilhicce 1159/31 Aralık 1746);
291 BOA, C. SH, 848, s. 1. (28 Zilhicce 1121/28 Şubat 1710)292 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 437.293 MŞS 252, b. 354. (17 Zilhicce 1159/31 Aralık 1746); MŞS 252, b. 376. (Evail-i Receb 1159/20-29
Temmuz 1746); MŞS 252, b. 354. (17 Zilhicce 1159/31 Aralık 1746).294
MŞS 251, b. 425. (Cemaziyelevvel 1131/Mart-Nisan 1719)295 MŞS 251, b. 451. (Evail-i Safer 1131/24 Aralık 1718)296 MŞS 195, b. 4. (Selh-i Safer 1176/22 Ağustos 1762)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 84/373
68
7. Hamamlar:
a. Eminüddin (Maristan) Hamamı:
Eminüddin Külliyesi içerisinde değerlendirilecek bir yapı olan bu
hamam, bugün aynı isimle anılan mahalle içerisindedir. Mardin’de bulunan en
eski hamamdır. Ünver’in 1938 yılında yapmış olduğu planda ayakta kalmış
olan topluluk yapıları içerisinde en geniş yeri kaplamaktadır. Abdulgani
Efendi 1930 yılında Gömüllüzade Hıdır Çelebi’ye ait olduğunu
yazmaktadır.297
b. Emir (Bey) Hamamı:
Ana cadde üzerinde olup yolun güneyindedir. Mir Feyyaz bin Emir Ali
tarafından M. 1378-1388 tarihleri arasında inşa edildiği düşünülmektedir.298
XVIII. yüzyılda oldukça işlek olduğu belgelere yansımıştır. Bey Hamamı
ismiyle geçmekte olan bu hamamın,299 1748 tarihinde bir yıllık olarak 1300
kuruşa Abdulkadir Efendiye kiraya verildiğine rastlıyoruz.300 Bu rakam
oldukça yüksek bir rakamdır. Abdulgani Efendi’de 1930’lu yıllarda bu
hamamın her gün işlediğini yazmaktadır.301
c. Cami-i Kebir Hamamı:
Cami-i Kebir yakınlarında, bu caminin vakıfları arasındadır. ArtukluSultanı Melik Salih tarafından Cami-i Kebir’e vakıf olarak XIV. yüzyılın ilk
yarısında yaptırıldığı tahmin edilmektedir.302 Bugün bazı eklemeler yapılarak,
cephelerinde değişiklikler yapılmıştır.
297 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 250.298 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 250.299 MŞS 195, b. 57. (21 Rebiülevvel 1179/ 7 Eylül 1765); b. 58. (Evasıt-ı Receb 1177/ 14-24 Ocak 1764)300
MŞS 252, b. 472. (1 Muharrem 1161/2 Ocak 1748)301 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 250.302 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 250; Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 445; Altun, a.g.e., s. 115-117.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 85/373
69
d. Radviye (Babu’s-Sor) Hamamı:
Sıttı Radiviye Medresesi vakıflarından olan bu hamamın medresenin
inşa edildiği 1176/77 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir.303
Kuzeyindeki medresenin 1206 tarihli duvara kazılı vakfiyesinde ilk sırayı bu
hamam almaktadır.304 1930’lu yıllara kadar işler ve Kermozadeler olarak
bilinen bir aileye ait olduğunu Abdulgani Efendi’den öğreniyoruz.305
e. Bab-ı Cedid (Yeni Kapı) Hamamı:
Bab-ı Cedid Mahallesi’nde şu an yıkık durumda olan hamam, Melik
Muzaffer Kara Arslan mescidi vakfına aittir.306 Mardin’in en büyük
hamamlarından biridir. 1915 tarihinde Evkaf Memuru Şükrü Efendi tarafından
onarılmıştır.307 Abdulgani Efendi, 1930’lu yıllarda “cehennemi ısıtma
vazifesini layıkıyla yapmadığından” kapalı olduğunu belirtmektedir.308
8. Kiliseler:
Pagan kültürden tek tanrılı inançlara kadar çok çeşitli dini yapıları
bünyesinde barındıran XVIII. yüzyıl Mardin’inde halkın çoğunluğu Hıristiyan
olduğu için şehir merkezinde ve çevresinde birçok kilise mevcuttu. Yörenin ilk
yerleşiklerinden olan Hıristiyanlar, sur dışında veya içinde birçok kilise ve
manastırlar inşa etmişlerdir. Eldeki verilere göre bu yapıların çoğunluğu V. ve
VI. yüzyıllarda yapılmıştır. Şehirdeki erken tarihli kilise ve manastırlarşunlardır:
Mar Mihail Kilisesi veya Burç Manastırı (V. yüzyıl)
Mar Şmuni Kilisesi (VI. yüzyıl)
303 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 444.304 Altun, a.g.e., s. 114.305 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 250.306
Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 444.307 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 250; Göyünç, a.g.e., s. 122; Altun, a.g.e., 114.308 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 250.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 86/373
70
Surp Kevork Kilisesi (V. yüzyıl)
Mar Hürmüzd (Behirmiz) Kilisesi (V. yüzyıl) Mar Benham (Kırk Şehit ) Kilisesi (VI. yüzyıl)
Deyru’l-Zaferan Manastırı
Kaynaklar VI. yüzyıldan sonra uzun bir süre kilise veya manastır
yapımından söz etmez.309 XVII. yüzyılda şehir dışında inşa edilen Mar
Barbara manastırı bu konuda bir istisnadır. Ermeni cemaatine bağlı olarak
faaliyet gösteren bu manastır, Metropolit Melkün Tazbaz tarafından
yaptırılmıştır.310 Ayrıca 1799 tarihinde Kırklar Kilisesi’nde yüksek dereceli bir
okul açılmış, 1825 ile 1899 yılları arasında faal olmuş ve 1928 tarihine kadar
faaliyetlerini yürütmüştür.311 Okul 1919 yılında bilinmeyen bir sebeple Kırklar
Kilisesi’nden alınarak Mor Mihayel Kilisesi’ne taşınmıştır.312
Yukarıda ismi geçen yapılardan hiç şüphesiz en dikkat çekeni Deyru’l-
Zaferan Manastırı’dır. Mardin kent merkezinin 5 km doğusunda olup Süryani
Ortodoks cemaatine ait olan manastırın yapılış tarihi kesin olarak
bilinmemektedir. Süryani kaynakları, Deyru’l-Zaferan manastırının tarihinin
milattan sonraya gittiğini, manastırın zemin katındaki odanın şemsîlerin
kullandıkları ilk ibadethanelerden olduğunu söylemektedirler. Mar Şleymun
tarafından IV. yüzyılda manastıra çevrilerek bir süre Mor Şleymun manastırı
olarak kullanıldığı, 607 yılında Sasani İmparatoru Hüsrev’in işgali sırasında
manastırın boşaldığı, 793 yılına kadar bu durumda kaldıktan sonra II. Mar
Hananyo tarafından canlandırıldığı içinin isminin “Hananayo Manastırı” olarak
anıldığı, XV. yüzyıldan beridir de Deyrulzaferan isminin kullanıldığı
bilinmektedir.313 1056 yılından sonra Patriklik merkezi Diyarbakır’dan buraya
taşınmış, 1091 yılında merkez Malatya’ya taşınmışsa da 1166 yılında
309 Aliağaoğlu, a.g.e., s. 45.310 Akyüz, a.g.e., s. 99.311
Aliağaoğlu, a.g.e. s. 45; Akyüz, a.g.e., s. 63.312 Akyüz, a.g.e., s. 66.313 Aydın ve diğerleri, a.g.e. s. 449.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 87/373
71
Deyrüzzaferan’a geri getirilmiştir. Patrikliğin 1932 yılında Suriye’ye
taşınıncaya kadar Deyrü’l-Zaferan Patriklik merkezi olarak kalmıştır.314
XVIII. yüzyıl boyunca kiliselerin faal ve ibadete açık oldukları
belgelerden anlaşılıyor. Fakat sicillere yansıyan bir iki belge dikkat çekicidir.
1746 tarihinde Amid valisi tarafından Mardin naibi ve voyvodasına gönderilen
bir buyrulduda, Mardin’de ehl-i zimmetin, burada bulunan kiliselerine eski
hallerine aykırı olarak yeni ilaveler yaptıkları haberi alındığından bunun
araştırılması emrediliyor.315 Yine 1748 tarihli başka bir buyrulduda, Mardin
kazalarında oturan gayrimüslimlerin, kiliselerine ferman haricinde ekleme ve
tamirle ilgili bir şey yapmamaları, şayet yapmışlar ise bunun yıkılmasıyla ilgili
Mardin naibi, mütesellimi, ayan-ı vilayet ve iş erlerine talimat verilmektedir.316
Görüldüğü gibi Hıristiyanlar ibadethanelerine dair herhangi bir değişikliği
ancak fermanla yapabilmekteydiler. İzin almadan yapılan değişiklikler sert
tepki görmekte ve yıkılması emredilmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken
eski hallerine aykırı eklemelerin tepki gördüğüdür. Nitekim 1760 tarihinde
Mardin’de bulunan kiliselerin rahipleri toplanarak İstanbul’a arz-u hal sunarak
kiliselerini tamir etmek istediklerini belirtmişler, “kiliselerin eski şeklini
bozmamak ve herhangi bir ek yapmamak” şartıyla onarılmalarına izin
verilmiştir.317
Süryani araştırmacı ve din adamı Gabriyel Akyüz, Mardin ili
merkezinde ve çevresinde yapılan kilise manastırların listesini şöyle
vermektedir. Bu kiliselerin birçoğu XIX. yüzyılda açılmıştır.
Mardin’de İnşa Edilenler:
Eski Kiliseler:
1. Mor Mihail Kilisesi veya Burç Manastırı
2. Mor Hürmüzd Kilisesi
314 Akyüz, a.g.e., s. 62.315
MŞS 252, b. 341. (28 Şevval 1159/13 Kasım 1746)316 MŞS 252, b. 414. (14 Safer 1161/14 Şubat 1748)317 MŞS 195, b. 146. (10 Rebiülevvel 1174/20 Ekim 1760)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 88/373
72
3. Surp Kevork Kilisesi (Kırmızı Kilise)
4. Mor Yuhanna Kilisesi
5. Mor Benham ve Kız Kardeşi Saro Kilisesi (Kırklar Kilisesi)
6. Mor Şmuni Kilisesi
7. Kırk Şehit Kilisesi
8. Mor Tuma Kilisesi
9. Mor İlyo Kilisesi
10. Mor Circis Manastırı
11. Dayro Dbeth-Hamoro Manastırı (Deyr-Ğımmar)
12. Mor Barbara Manastırı
Yeni Kiliseler:
1. Mor Yusuf Kilisesi
2. Meryem Ana Kilisesi
3. Mor Efrem Kilisesi
4. Mor Petrus ve Mor Pavlus Kilisesi
5. Mor Mihayel Kilisesi
6. Süryani Protestan Kilisesi
7. Partiye Kilisesi
8. Meryem Ana Kilisesi (Süryani Ortodoks)
Mardin Merkezine Bağlı Köylerdeki Kilise ve Manastırlar:
Deyr’ul-Zaferan’a Yakın Manastırlar:
1. Sedye veya Nofte Manastırı
2. Mor Yakup Manastırı
3. Mor İzozoyel Manastırı
4. Mor Behnam Manastırı
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 89/373
73
Eski Kale (Kal’at’ul Mera) Köyü:
1. Mort Şimoni Kilisesi
2. Mor İvennis Kilisesi
3. Mor Circis Kilisesi
Çiftlik Köyü:
1. Mor İliyo Manastırı
Bülbül (Benabil) Köyü:
1. Meryem Ana Kilisesi
2. Mor Yakup ve Mor Kuryakus
3. Mor Stefanos Kilisesi
Köyün Civar Dağlarındaki Manastırlar:
1. Mor Benham Manastırı
2. Mor Barsovmo Manastırı
3. Mor Stefanos Manastırı
Yalım (Mansuriye) Köyü:
1. Mor Osyo Kilisesi
2. Mor Barsavmo Kilisesi
Göllü Köyü:
1. Meryem Ana Kilisesi2. Mor Teodoros Kilisesi
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 90/373
74
Savur İlçesine Bağlı Kiliseler:
1. Mor Yuhannun Kilisesi
2. Mor Abay Manastırı
3. Mor Theoduto Manastırı
4. Mor Şabay ve Mor Dimet Manastırı
B. ŞEHRİN YÖNETİMİ
1. Mardin Voyvodalığı:
Osmanlı Devleti’nin idari organizasyonu içerisinde her kademedeki
tımar sahipleri, gelirlerinin tahsili için kethüda, vekil ya da voyvoda ismiyle
anılan kişilere yetkilerini devrederlerdi.318 Dirlik sahiplerinin vekili olarak, kimizaman eyalet yöneticilerine ait has gelirlerini, kimi zaman da tımarlı sipahilere
ait tımar gelirlerini tahsil etmekle görevli kişilerdi voyvodalar.319
XVIII. yüzyılda, yüzyılın şartları gereğince tımar sistemindeki
değişmeler ile iltizam sisteminin boyutlarının genişlemesi taşra yönetim
organizasyonunda yeni yerleşim yerlerinin ortaya çıkmasına sebep oldu.320
Bu dönemde sancak beyine ait olan haslar mukâta’a haline getirilmek üzere
bazen iltizamla bazen de malikâne yöntemi ile bir voyvodanın yönetiminebırakılıyordu.321
İncelediğimiz dönemde voyvodalar iki yöntemle atanmaktaydılar.
Bunlardan ilki, vali ve mutasarrıfların kendi adlarına voyvoda olarak birilerini
görevlendirmeleriydi. Bey ve yöneticiler, eyalette bir göreve atandıklarında
318 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, s. 113.319 Özer Ergenç, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Taşra Yönetiminin Mali Nitelikleri”, Journal of Turkish
Studies , C.10, 1986, s. 90.320
Mehmed Genç, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2009, s.104.321 Özlem Başarır, 18. Yüzyılda Malikâne Uygulaması ve Diyarbekir Voyvodalığı, (BasılmamışDoktora Tezi), Ankara 2009, s. 26.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 91/373
75
genellikle görev yerlerine ulaşana kadar kendi adlarına eyaletin yönetimini
resmi olarak üzerine alması için bir voyvoda görevlendirirlerdi. Kendileri
olmadığında hâkim oldukları bölgeyi yönetmek için ve özellikle de has
gelirlerinin toplanması için bir vekil atanması şarttı. Bazen hüküm sürdükleri
bölgede bulunmalarına rağmen, kendilerine uzak yerlerdeki has gelirlerini
veya düzensiz alınan vergileri toplamak için vekil atadıkları da olurdu. Bu
vekiller özellikle “para cezalarını” toplamakta kullanılmaktaydılar.322
İkinci yöntem ise, doğrudan geliri merkeze ait hazinelerde bulunan
yerlere, hazine idarecileri tarafından voyvoda atanması usulüydü. Bu yöntem
ile atanan voyvodalar idaresini aldıkları yerin idari ve mali tek sorumlusu olup,
bu yerlere vali ve mütesellimler müdahale edemez ve vergi alamazlardı.323
Mardin voyvodalığı da bu türden bir birimdi. Gelirlerinin büyük bir kısmı has
statüsünde olarak Osmanlı yönetimi içerisinde önceleri Diyarbekir eyalet
valisine, sonrada doğrudan padişaha bağlanarak, sultan adına mali idareyi
yürütmek üzere görevlendirilen kişilerce yönetilmekteydi.
Görev bölgesinde yalnız bir vergi toplayıcı konumunda olmayan
Mardin Voyvodası aynı zamanda temsil ettiği makamın bütün yönetim
yetkilerine de sahipti. Atanırken “tanzim-i hal-i memleket ve tesviye-i şuunu
vilayet hususlarında matlub olan hıdemat-ı lazımesi icraatına bezl ve sa’y
mukadderet ve herkes ile alakadar muhabbet muamele gerek” ifadeleri ile
görev verilir, sadece bir vergi toplayıcı olmadığı vurgulanırdı.324 Yani Mardin
mukaâta’sı diye bahsedilirken sadece bir vergi ünitesinden değil, aynı
zamanda Mardin Voyvodalığı adıyla idari bir birimde kastedilirdi.325
Mardin voyvodası bir sancak beyi gibi kendisine bağlı bulunan idari veaskeri birimin tek yöneticisi, örf yetkilisi olarak kimi zaman doğrudan
merkezden atanabildiği gibi, bazen yerel ailelere mensup aşiret beyleri de bu
322 Halil İnalcık, “Centralization and Decentralization in Ottoman Adminstration”, Studies in EighteethCentury Islamic History, ed. T. Naff and R. Owen, London 1977, s. 30.
323
Yılmazçelik, a.g.e., s. 197.324 MŞS 266, b. 388. (16 Rebiülevvel 1202/26 Aralık 1787)325 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 147.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 92/373
76
görevi üstlenebiliyorlardı. Milli, Daşi ve Kiki aşiretleri beylerinin çoğu zaman
Mardin’de voyvodalık yaptıkları kayıtlarda mevcuttur.326
Mardin mukataası havas-ı hümayundan idi.327 Üç seneye bir tahvil
olunurdu.328 Ancak aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere iltizama verilen
mukataanın süresi üç yıl olmasına rağmen hemen hemen birer yıl arayla
voyvodalar değişip, mukata’a yeniden iltizama verilmiştir. Bu kadar sık
voyvoda değişikliğinin sebebi göreve getirilen voyvodaların işlerini iyi
yapmamaları ve idare-i hükümete muvafık olmamalarının yanında, XVII.
yüzyıldaki gelir-gider dengesinin bozulması ve XVIII. yüzyılda bu sıkıntının
artarak devam etmesidir. Sürekli harpler, nüfus yoğunluğundaki artış, iç
bozukluklar, Doğu-Batı ticaret yolları üzerindeki Osmanlı etkinliğinin giderek
azalması ve Osmanlı ülkesinin Batı Avrupa sanayi üretimine bağlı bir pazar
haline gelişi, hazinenin nakdi para ihtiyacını had safhaya ulaştırmış, Osmanlı
maliyecilerini çözüm arayışına itmiştir. Bu bağlamda mukata’aları daha süresi
bitmeden yeniden iltizama çıkarma yolu çözüm olarak görülmüş peşin ya da
biçilen değerden çok daha fazlasını teklif eden kişiler tercih sebebi
olmuştur.329 Mardin mukata’ası da aynı sebeplerden olsa gerek birçok sefer
daha bir yılını doldurduğunda tekrardan iltizama verilmiştir.
Mardin voyvodaları atanırken, Mardin kadısı-naibi, müftüsü, nakibü’l-
eşraf kaymakamı, ağaları, aşiret beyleri, kethüdaları, ihtiyarları, ayanları ve iş
erleri kendilerine yazılan bir buyruldu ile haberdar edilir, atanan kişinin
emirlerine uyulması istenirdi.330 Mardin voyvodasının atama usulüyle ilgili bir
belge dikkat çekicidir. Bu belgeye göre Mardin voyvodası olmaya talip olan
eski Diyarbekir Voyvodası Ali Ağa, Amid divanına bir arzuhal yazıyor veMardin voyvodalığına talip olduğunu belirtiyor ve ataması uygun görülüyor.331
Bu usul Mardin’in Diyarbekir’e bağlı olduğu dönemlerde voyvodanın
Amid’den atandığını gösteriyor. Ancak daha öncede belirttiğimiz gibi Mardin
326 Bkz. Tablo 23.327 MŞS 248, b. 100. (Evasıt-ı Şevval 1100/29 Temmuz-7 Ağustos 1689)328 MŞS 248, b. 566. (19 Cemziyelahir 1100/10 Nisan 1689)329 Ergenç, Bursa, s. 145330
MŞS 252, b. 350. (1 Zilhicce 1158/25 Aralık 1745); MŞS 266, b. 388. (16 Rebiülevvel 1202/26 Aralık1787)331 MŞS 248, b. 562. (19 Cemaziyelahir 1100/10 Nisan 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 93/373
77
Diyarbekir ve Bağdat’ın dışında havas-ı hümayun topraklarından olması
sebebiyle doğrudan merkeze bağlı olup, voyvodaların direk merkezden
atandığı zamanlar daha ağırlıktaydı.
Mardin voyvodalarının bazen yerlerine mütesellim ismiyle vekiller
atadıkları ve bunlar aracılığıyla vergileri topladıkları görülmüştür. 1690 tarihli
bir belgede Mardin mahkemesi naibine gönderilen bir buyrulduda Mardin
Voyvodası olan Ali Ağa tarafından mütesellim tayin olunan Osman Ağa’dan
1690 senesi içinde Ali Ağa’nın yerine atanan voyvodanın henüz görevine
başlamaması nedeniyle, voyvoda gelinceye kadar Mardin mahsulâtını
toplaması ve kutulara koyması, başlarına da muteber adamlar tayin etmesi
istenmiştir.332
Voyvodaların kimi zaman düzen sağlamak yerine karışıklıklara sebep
oldukları ya da haklarında suçlamalar olduğu da olurdu. İftiralara uğradıkları
ve bunun sonucunda görevlerinden alınarak yerlerine başkalarının
gönderildiği bazen de haklarında tahkikat yapılarak görevlerinde kalmalarına
karar verildiği durumlarda belgelerde sıkça görülen vakalardandır. Örneğin,
1764-65 tarihlerinde Mardin voyvodalığı yapan Ömer Ağa’nın voyvodalık
süresinde halka zulmetmesi nedeniyle bazı kişilerin firar ile memleketi terk
eyledikleri hususunda gelen haberler üzerine, Ömer Ağa’nın 1765 tarihinde
azledildiğini görüyoruz. Ömer Ağa’nın bu göreve atanırken kendisinin
memleketi iyi tanıması, hükümet işlerine alışık olması yanında memleket
halkına iyi davranacağı, memleketin önemli işlerini yürüteceği ve tüm halkı
himaye edeceği beklentisinin rol oynadığı belirtildikten sonra, görevden
azledildiği bildirilen Ömer Ağa’nın yerine Hacı Süleyman Ağa getirilmiştir.333 Bir başka olay ise 1764 yılında voyvodalık yapan Hasan Ağa hakkındadır.
Mardin ahalisinden bazılarının şikâyetçi oldukları ve bunlara bazılarının itibar
eyleyip vesveseye düştükleri ancak Hasan Ağa’nın “öteden beri gayet
işgüzar ve devlet yönetiminin eda ve icrasında sadakatkâr olduğu, kötü
332 MŞS 248, b. 526. (16 Safer 1101/25 Mayıs 1690)333 MŞS 195, b. 49. (1179/1765)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 94/373
78
davranışlardan berî olduğu” gayesiyle bu göreve tekrar atanmasına karar
verildiği belirtilmektedir.334
Voyvodanın işini iyi yapmadığı kanaati doğduğu zaman iltizama verilen
mukataanın süresi dolmadan görevden alındıkları da olabiliyordu. Örneği
1785 yılında Mardin Voyvodalığı yapan Mustafa Ağa’nın voyvodalık
umurunun idaresine muvafık olmadığından azline karar verilmiş ve yerine
fermanla Milli İsa Bey atanmıştır.335 Yine 1783 yılında Mardin voyvodalığı
yapan Mehmed Ağa’nın idare-i hükümete muvaffak olmaması nedeniyle
azledilmesine karar verilmiş ve yerine Abdullah Ağa getirilmiştir.336
Değinilmesi gereken bir başka konuda voyvodalığa vekâleten
bakılması mevzuudur. Mardin’de sıkça yaşanan bu durumda, aşağıdaki
tabloda görüldüğü üzere sık sık yönetici değişikliği yaşanmış ve aralarından
bazıları bir hafta ya da birkaç günlük idareci olarak kalabilmişlerdir. Bu
kişilerin çoğu göreve asaleten atanan voyvoda gelene kadar yönetim boşluğu
ortaya çıkmaması ve mukata’a gelirlerinin zamanında toplanması için
görevlendirilen vekillerdir. Bu kişiler çoğu zaman yerel ailelerden (aşiret,
eşraf, vb.) seçilmiştir. Örneğin Milli aşiretine mensup beylerin sık sık
vekâleten Mardin’e atandıkları görülür. Milliler dışında Kiki ve Daşi’lerin de
voyvodalık görevini vekâleten sürdükleri görülmektedir.337
Tablo 23. 1625-1805 Tarihleri Arasında Mardin Voyvodaları338
Adı Tarih
Süleyman Ağa 1625Kenan Ağa 1625
Sami Ağa 1626
334 MŞS 195, b. 74. (16 Receb 1177/20 Ocak 1764); b. 75 (11 Şaban 1177/14 Şubat 1764)335 MŞS 266, b. 384. (27 Receb 1202/3 Mayıs 1788)336 MŞS 266, b. 356. (4 Safer 1199/17 Aralık 1784)337 MŞS 195, b. 84. (11 Cemaziyelahir 1178/26 Kasım 1764)338 Bu tasnifte Abdüsselam Efendi ve Abdulgani Efendi tarafından verilen isimlerin yanında şer’iye
sicillerinde atama kararnamelerine rastladığımız voyvodaların isimleri mevcuttur. Şer’iye sicillerinde
isimleri bulunan voyvodaları dipnotla belirttik. Ancak Abdüsselam ve Abdulgani Efendi’nin verdiğiisimler ve tarihler ile Şer’iye sicillerindeki tarihler arasındaki uyumsuzluklarda şer’iye sicillilerindekitarihleri esas aldık.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 95/373
79
Vay Vay Küçük Ahmed Ağa 1627
Abdullah Ağa 1628
Musullu Ağa 1629
Cafer Paşa 1630
Yakup Paşa 1631
Hüseyin Ağa 1636
Mataracı Ahmed Ağa 1639
Yakup Paşa 1641
Ferhadzade Ömer Bey339 1641
Mataracı Ahmed Ağa 1643
Seyyid Süleyman Ağa 1644
Nebi Ağa 1645
Kör Hüseyin Ağa 1646
Mahmut Ağa 1647
Nasıf Ağa 1648
Bekir Paşa 1649
Nasıf Ağa 1650
Acem Mehmed 1651
Derviş Ağa 1652
Hacı Musa 1653
Siyavuş Ağa 1654
Hıdır Ağa 1657
Karakaş Mehmed Ağa 1658
Koca Yusuf Ağa 1659İbrahim Ağa 1660
Bakkal Mehmed Ağa 1663
Koca Yusuf Ağa 1664
Ali Bey 1665
Bakkal Mehmed Ağa 1666
Şeytan Yusuf Ağa 1667
339 MŞS 203, b. 237. (10 zilhicce 1153/26 Şubat 1741)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 96/373
80
Aksahalı Osman Ağa 1668
Fadli Mehmed Ağa 1670
Abdi Ağa 1672
Aslan Mehmed Ağa 1674
Kedi Osman Ağa 1675
Hasan Ağa 1676
Cafer Ağa 1677
Sarhoş Mehmed Ağa 1678
Halil Paşa 1680
Hasan Bey 1681
Halil Paşa 1682
Hüseyin Bey 1684
Seyyid Mehmed Ağa 1687
Uzun Ali Ağa 340 1688
Seyyid Mehmed Ağa341 1689
Uzun Ali Ağa 1689
Kiki Osman Ağa342 1690
Yakubpaşazade İsmail Bey 1695
Kilisli Kasım Ağa 1696
Yakup Paşazade İsmail Bey 1697
Yakup Paşazade Süleyman Bey 1703
Millizade Mustafa Bey 1704
Delil Halil Ağa 1705
Yakuppaşazade Osman Bey 1706Millizade Mustafa Bey 1708
Yakup Paşazade Osman Bey 1710
Millizade Mustafa Bey 1711
Halil Ağa 1712
340 Ali Ağa, Diyabekir eski voyvodasıdır. Üç yıllığına voyvodalığı talep için Divan-ı Amid’e başvurmuşve voyvodalığa atanmıştır. MŞS 248, b. 562. (19 Cemziyelahir 1100/10 Nisan 1689); MŞS 248, b.
526. (16 Safer 1101/25 Mayıs 1690)341 MŞS 248, b. 562. (19 Cemziyelahir 1100/10 Nisan 1689)342 MŞS 248, b. 526. (16 Safer 1101/25 Mayıs 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 97/373
81
Hacı Sadık Ağa 1713
Millizade Ahmed Bey 1715
Hacı Sadık Ağa343 1717
Muhammed Ağa 1728
Kabasakal İbrahim Ağa 1733
Solkolağası İbrahim Ağa 1734
Ali Rıza Paşa 1735
Taki Bey344 1735
İlyas Ağa 1735
Millizade Abdullah Bey 1735
Selim Ağa 1735
Yusuf Ağa 1735-36
İbrahim Ağa345 1739
Ömer Ağa346 1739
Hazine Kâtibi Muhammed Efendi 1742
Dergâh-ı Ali
Kapıcıbaşılarından Rüstem Ağa347 1745
Mehmed Emin Ağa 1746
Hacı İbrahim Bey 1748
Neyyir Mehmed Ağa 1749
Tokatlı Osman Ağa 1750
Ömer Ağa 1752
Abdurrahman Bey348 1755
Ömer Ağa 1757
343 Abdüsselam Efendi Hacı Sadık Ağa dönemi hakkın şu bilgileri vermektedir: “Mardin Milliler veYakupzadeler zamanında çok kötü bir duruma düşmüş ve harabe olmuştu. Bağdat’a bağlandıktan sonra Sadık Ağa buraya idareci yapıldı. Kendisi Mardin’e çok güzel bir düzen getirmişti. Bazıları günümüze kadar geln 1700 köy imar etmişti.” Bkz. Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 83.
344 Taki Bey’in 2 ay süren idareciliğine dönemine Bağdat valisi Ahmed Paşa son vermiştir. Kendisiniöldürerek kesik başını sultana göndermiştir. Abdüsselam Efendi Taki Bey’in bu sona uğramasınınsebebini sultan’ın gazabına uğramış biriydi sözleriyle açıklamaktadır. Bkz. Abdüsselam Efendi, a.g.e.,s. 84.
345 MŞS 227, b. 78. (1 Mart 1151/12 Mart 1739)346
MŞS 203, b. 20. (10 Zilhicce 1153/26 Şubat 1741)347 MŞS 252, b. 350. (1 Zilhicce 1158/25 Aralık 1745)348 MŞS 262, b.299. (27 Safer 1169/2 Aralık 1755)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 98/373
82
Osman Ağa 1759-60
Mustafa Ağa349 1761
Ömer Ağa350 1762
Gürcü Hasan Ağa351 1764-63
Millizade Muharrem Bey352 1764
Ömer Ağa 1764
Hacı Süleyman Ağa353 1765
Musullu İsmail Ağa 354 1771
Gürcü Hasan Ağa355 1772
Hacı Süleyman Ağa 1774
Gürcü Hasan Ağa 1775
Yevede Yusuf Ağa356 1776
Hacı Abbas Ağa 1777
Yevede Yusuf Ağa 1777
Yakubpaşazade Abdulkadir Bey 1778
İsmail Bey 1778
Arap Ali Ağa 357 1779
Millizade İsa Bey 1780
İbrahim Efendi358 1782
Sarı Mehmed Ağa359 1783
Cefudoğlu Abdullah Ağa360 1784
349 Mşs 195, b. 144. (1 Mart 1174/12 Mart 1761)350 Mşs 195, b. 169. (22 Rebiülahir 1175/20 Kasım 1761)351
MŞS 195, b. 68. (25 Zilhicce 1176/7 Temmuz 1763)352 MŞS 195, b. 84. (29 Rebiülevvel 1178/26 Eylül 1764)353 MŞS 195, b. 48. (22 Safer 1179/10 Ağustos 1765)354 Bu dönemde bir veba salgını çıkmış ve birçok kişi hayatını kaybetmiştir. Bkz. Abdulgani Efendi,
a.g.e., s. 151.355 MŞS 262, b. 275. (16 Muharrem 1186/19 Nisan 1772)356 Bu dönemde şehirde iç karışıklılar çıkmış aşiretler ikiye bölünerek Mili Abdullah Bey ile Müftü
Ahmed Efendi arasındaki tartışmaya ortak olmuşlardır. Bkz. s. 162.357 Ali Ağa, Mardin halkının 1177 yılında İstanbul’a yazı yazarak Mardin’e yeniçerilerin gelmesini
istemesi sonucunda şehre gelen yeniçerilerin, şehrin huzurunu bozan davranışlara bulunmasınıengellemeye çalışınca hazinedar Süleyman ağa ile birlikte öldürülmüştür (1779). Abdulgani Efendi,a.g.e., s. 197.
358MŞS 266, b. 336 .(11 Cemaziyelahir 1196/17 Mayıs 1782); İbrahim Efendi, aralarında husumet
bulunan Daşiler tarafından öldürülmüştür. Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 87.359 MŞS 266, b. 362. (8 Cemaziyelevvel 1197/11 Nisan 1783)360 MŞS 266, b. 356.(4 Safer 1199/17 Aralık 1784)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 99/373
83
Millizade İsa Bey 1785
Mektupçu Osman Efendi 1785
Mustafa Ağa361 1785
Millizade İsa Bey362 1788
İbrahim Efendi363 1788
Millizade İsa Bey 1790
Millizade Necip Bey 1792
Sarı Mehmed Ağa 1792
Bağdatlı Ali Bey 1794
Millizade Necip Bey 1795
Bayluk Ağa364 1796
Derviş Ağa 1799
Abdullah Ağa365 1799
Mustafa Ağa 1803
Ali Bey 1803
Milli Mehmed Sadık Bey 1805
361 MŞS 266, b. 380. (2 Muharrem 1200/5 Kasım 1785)362 MŞS 266, b. 384. ( 27 Receb 1202/3 Mayıs 1788)363 MŞS 266, b. 15. (12 Ramazan 1204/26 Mayıs 1790; b. 388. (1202/1787-88)364 Abdulgani Efendi, Necip Bey’in idareciliğinin 4 yıl sürdüğünü yazmaktadır ancak Abdüsselam Efendi,
Necip Bey’den sonra Bayluk ismiyle 4 yıl hüküm süren bir idareciden bahsetmektedir. Bu sebeple ikikaynak arasındaki bu farkı belirtmekte zaruriyet gördük. Abdulgani efendi, a.g.e., s. 199; Abdüsselam
Efendi, a.g.e., s. 91.365 Abdullah Bey Melik Mahmut Camiine küçük bir minare ile Erbil, Basra ve Bender’de bir medreseyaptırmıştır. Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 91.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 100/373
84
2. Mardin Mahkemesi:
a. Mahkemenin Yetki Alanı:
Mardin mahkemesinin incelenmesi meselesini, öncelikle mahkemenin
yetki alanının nereyi kapsadığı ve herhangi bir üst mahkemeye bağlı olup
olmadığı sorusuyla ele almak gerekmektedir. Bu konuda ilk öne sürülebilecek
iddia Mardin voyvodalığının idari yetki alanının Mardin mahkemesinin de
hukuki yetki alanı olduğudur. Şayet bir idari birim olarak Mardin voyvodalığı
ele alınacak ise Mardin mahkemesinin de bu idari birimin sınırları içerisinde
kaza faaliyetini yürütmesi gerekir. Ancak durum farklı görünmektedir. Mardin
voyvodalığı idari sınırlar olarak, belgelerin de şahitlikleriyle, Nusaybin’i de
kapsamaktadır. Ancak Nusaybin’in ayrı bir voyvodası olmamasına rağmen
farklı bir naibi vardır.366 Yani iki kentin kaza işleri birbirinden ayrı
yürütülmektedir. Bu bağlamda Mardin mahkemesinin görev sınırı Mardin
merkez ve civarındaki birkaç köyü kapsamaktadır.
Amid kadısı aynı zamanda Mardin kadısıdır. Mardin mahkemesi
Diyarbekir’e bağlı olup Mardin’deki hâkim Diyarbekir kadısının vekili yani
naibidir. Amid mahkemesi ve kadısı aynı zamanda bir üst mahkeme
halindedir. Ancak davaların çözümsüz kaldığı durumlar dışında da Mardin
halkının sorunlarını doğrudan Amid mahkemesine götürebildiğine de şahit
olmaktayız. 27 Ağustos 1765 tarihinde Mardin voyvodası, naibi, müftüsü,ayan-ı vilayet, iş erleri, aşiret bey ve ağalarına yazılan bir buyruldu, bu
iddiamıza delil teşkil etmektedir. Mardin halkından bazılarının ve aşiret
mensupların son zamanlarda kendi davaları için Amid mahkemesine gittikleri,
oysa Mardin’de kadı (naib) tarafından mahkeme kurulduğu, bu tür
başvuruların önüne geçilmesi gerektiği, hem Mardin naibine hem de voyvoda
366 MŞS 203, b. 21. (Mart 1153/Mart-Nisan 1741)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 101/373
85
ve diğer devlet görevlilerine bildirilmiştir.367 Yani mahkemelerin aslında bir
coğrafi yetki sınırı bulunmamaktadır. İsteyen dilediği mahkemede davasını
görebilmektedir. Bu belgedeki itirazın temelini Amid mahkemesinde oluşan
yoğunluk oluşturmaktadır. Yoksa bir yasak söz konusu değildir.
b. Mahkeme Mekânı:
XVIII. yüzyılda Mardin kadısının mahkeme binası olarak kullandığı
herhangi bir resmi yapıya belgelerde rastlanılmamıştır. Bununla birlikte
muhtemeldir ki kadı, birçok şehirde örneğine rastlandığı gibi,368 özel
ikametgâhının bir bölümünü mahkeme binası olarak kullanmaktaydı.
Muhtemelen kiraladığı ya da sahip olduğu konağın bir bölümü kendi hane
halkıyla birlikte yaşadığı özel bir mekân niteliği taşırken, diğer bölümü ise
davaların görüldüğü mahkeme olarak işlev görüyordu. Ancak şehrin tümünü
ilgilendiren güvenlik konularında ahalinin iştirak edebileceği mekânlarda
toplanıldığı ve kararlar alındığı da oluyordu. Bu konuda kesin bir dille yer
belirtmek belgelere göre mümkün değildir. Ancak bazı belgeler birçok
davanın voyvodanın önünde gerçekleştirildiğini göstermektedir. Örneğin Mart
1762 tarihli belgede, Voyvoda Ömer Ağa’nın odasında kurulan mahkemede
Araban Beyi Mehmed Bey bin İsmail Bey, Seyyid Hasan bin Seyyid Mehmed
ve amcazadesi Seyyid Yusuf bin Seyyid Ali’nin kendi tımarına bağlı Tarin
köyü ahalisinden olduklarını ve üzerlerine düşen vergiyi ödemediklerini iddia
etmiş, davalılara sorulduğunda ise kendilerinin ellerinde hüccetleri olduğunuve nineleri Mihriban Hatunun Ilıca köyü sakinlerinden ve seyyide olduğunu
söylemişlerdir. Metinan köyünden şahitler de buna şahitlik etmişler, sonuçta
Mehmed Bey davadan men olunmuştur.369 Yine başka bir belgede Mardin
Voyvodası Osman Ağa ve diğer ulema ve ayanın huzurlarında
gerçekleştirilen mahkemede, Nusaybin’de bulunan cami-i şerifin imam ve
367 MŞS 195, b. 47. (10 Rebiülevvel 1179/27 Ağustos 1765)368
Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, Kurumsal-İktisadi- Toplumsal TarihDenemesi, (Çev: M. Ali Kılıçbay-Enver Özcan), C. I, Ankara 1990, s. 125.369 MŞS 195, b. 24. (Evahir-i Şaban 1175/16-25 Mart 1762)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 102/373
86
hatibi Hacı İsa bin Hüseyin, caminin mütevellisi olan Seyyid Ali bin Seyyid
Kasım’a vesayeten Osman Ağa bin Hacı Sadık hakkında davacı olmuş ve
Nusaybin’de bulunan hamamın aslında caminin vakfından olup zamanla bazı
yerlerinin yıkılması üzerine Hacı Sadık Ağa’nın kendi malından buraları tamir
ettirdiğini, birkaç seneden beri de hamama Sadık Ağa’nın oğlu Osman’ın el
koyduğunu iddia etmiştir. Sonuçta hamamın vakfın mülkü olduğu kanaatine
varılarak Osman’dan el çektirilmiştir.370
Bu bilgilerden yola çıkarak Mardin’de müstakil olarak bir mahkeme
binasına ihtiyaç duyulmamasının sebeplerini incelemek gerekirse;
mahkemenin günlük iş hacmi, yoğunluğu ile naib, birkaç kâtip ve muhzırdan
oluşan mahkeme heyetinin ayrıca bir mekâna ihtiyaç duymaması en önemli
sebepler olarak gösterilebilir. Aşağıda mahkemenin günlük ve aylık iş
yoğunluğu ile iş hacmi ayrıntılarıyla incelemeye tabi tutulmuştur. Buradan da
anlaşılacağı üzere Mardin mahkemesinin ortalama günlük iş hacmi 2 ya da
3’tür. Bazı günler hiç dava görülmezken, bazı günlerde dava ve kayıt sayısı 6
ya da 7’ye çıkmaktadır. Aylık yoğunluğa bakıldığında da farklı bir sonuç
görünmemektedir. Buna bağlı olarak kimi zaman kadının evinde ya da
voyvodanın önünde görülen davaların ayrıca bir mekân tahsisine gerek yok
gibi görünmektedir.
c. Mahkemenin İş Yoğunluğu:
Mardin mahkemesinin yoğun bir mahkeme olup olmadığı ile ilgili
bilgiler elde etmek, hem şehrin hareketliliği açısından bir takım tahminlerdebulunmamızı, hem de Mardin halkının şikâyet hakkını ne derecede
kullandığını öğrenmemizi sağlayacaktır.
XVIII. yüzyılda Mardin halkının şikâyet hakkını hangi oranda
kullandığı ve mahkemenin günlük işlem yoğunluğunun hangi düzeyde
olduğunu tespit edebilmek amacıyla, yüzyılın içerisinde kullandığımız
defterlerden birer aylık zaman dilimi temel alarak, mahkemenin bu aylardaki
370 MŞS 195, b. 8. (12 Şaban 1173/30Mart 1760)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 103/373
87
günlük dava/kayıt sayısını elde etmeye çalışacağız. Bu durumun XVI. ve
XVII. yüzyıllarda nasıl bir görüntü arz ettiğini görebilmek amacıyla 1007 tarihli
MŞS 259 numaralı defter ile XVII. yüzyılın sonlarına denk gelen 1689-90
tarihli MŞS 248 numaralı defterden en fazla işlemin yapıldığı birer aylık
süreleri seçerek aşağıdaki gibi bir tablo ortaya çıkardık.
Tablo: 24: XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Mardin Mahkemesinin
Günlük İşlem Hacmi
MŞS 259 MŞS 248
Muharrem 1007/Ağustos-Eylül1598
Şaban 1100/Mayıs-Haziran 1689
Tarih KayıtSayısı
Tarih KayıtSayısı
Gurre-i Muharrem 3 1 Şaban 3Evail-i Muharrem 1 5 Şaban 62 Muharrem 1 6 Şaban 53 Muharrem 1 7 Şaban 1
5 Muharrem 1 10 Şaban 17 Muharrem 2 12 Şaban 18 Muharrem 1 13 Şaban 211 Muharrem 2 14 Şaban 512 Muharrem 2 15 Şaban 214 Muharrem 1 16 Şaban 315 Muharrem 1 18 Şaban 517 Muharrem 4 20 Şaban 219 Muharrem 1 21 Şaban 221 Muharrem 4 22 Şaban 2
25 Muharrem 6 24 Şaban 1Evahir-i Muharrem 1007 2 26 Şaban 5Selh-i Muharrem1007 1 27 Şaban 1
Selh-i Şaban 2Toplam 34 49
Yukarıdaki tabloya göre Hicri 1007/1598 yılının Muharrem ayında
Mardin mahkemesine yansıyan ve sicile kaydedilen 34 adet kayıt mevcutken;
1100/1689 yılının Şaban ayında mahkemeye yansıyan kayıt sayısı 49’dur.
Her iki tarihte de günlük işlem yoğunluğu ortalama 2 ya da 3’tür. En az dava
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 104/373
88
sayısı 1 iken en fazla dava sayısı 6’dır. Tabloda verdiğimiz Muharrem ve
Şaban ayları defterlerdeki en fazla işlem yoğunluğunun olduğu aylardır. Diğer
aylarda çok daha az kayıt/dava yer almaktadır.
XVIII. yüzyıla gelindiğinde ise XVII. yüzyıla benzer bir manzara
karşımıza çıkmaktadır. Yüzyılın geneline bakmak için bazı tarihlerdeki, aylara
göre dava/kayıt sayıları aşağıda verilmiştir. Bu tabloda da görüldüğü üzere
aylık iş yoğunluğu yaklaşık olarak 10-15 dava/kayıt arasıdır. Bazı aylarda
yükselmeler yaşansa da aşağıda görüldüğü üzere 20-25’i geçmemektedir. Bu
oldukça düşük bir rakama işaret etmektedir.
Tablo 25: XVIII. Yüzyılda Mardin Mahkemesinin Aylık Dava
Hacmi
Aylar 1100 1154 1160 1171 1175 1193Muharrem 1 12 11 12 5 7Safer 2 7 23 11 3 11Rebiülevvel 3 10 19 12 3 14
Rebiülahir 5 13 14 14 1 13Cemaziyelevvel 8 5 21 11 2 19Cemaziyelahir 4 12 12 13 3 9Receb 9 16 15 16 4 11Şaban 49 20 12 7 8 8Ramazan 29 5 10 1 - 11Şevval 38 10 18 2 2 10Zilkade 29 15 16 3 2 12Zilhicce 14 10 15 2 2 7
Hemen şunu belirtmek gerekir ki XVIII. yüzyıldaki defterler oldukça
düzensiz tutulmuştur. Buna rağmen bu yüzyıla ait tüm defterler taranarak
farklı defterlerde bulunan aynı tarihler birleştirilerek yukarıdaki tablo
hazırlanmıştır. Bazı kayıtların arşivleme sırasında kaybolacağı ihtimali
371 MŞS 248. Miladi 1688-89.372 MŞS 203. Miladi 1741-42.373 MŞS 252. Miladi 1747-48.374
MŞS 247. Miladi 1757-58.375 MŞS 195. Miladi 1761-62.376 MŞS 241. Miladi 1779-80.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 105/373
89
düşünülürse bile yine de yukarıdaki rakamlarda çok fazla değişiklik
olmayacaktır.
Tablo 26: : XVIII. Yüzyılda Mardin Mahkemesinin Günlük Dava Hacmi
MŞS 203 MŞS 252 MŞS 195
Receb 1154377 Safer 1160378 Rebiülevvel 1174379
TarihKayıtsayısı
TarihKayıtsayısı
TarihKayıtsayısı
3 Receb 2 6 Safer 1 Evail-iRebiülevvel
1
4 Receb 1 9 Safer 1 7 Rebiülevvel 15 Receb 1 10 Safer 2 8 Rebiülevvel 19 Receb 3 11 Safer 2 10 Rebiülevvel 2
10 Receb 3 17 Safer 1 13 Rebiülevvel 113 Receb 2 20 Safer 2 15 Rebiülevvel 117 Receb 1 21 Safer 1 23 Rebiülevvel 119 Receb 1 23 Safer 1 27 Rebiülevvel 1
23 Receb 3 25 Safer 5 Evahir-iRebiülevvel
2
24 Receb 1 26 Safer 127 Receb 2 27 Safer 3
28 Safer 1Toplam 20 Toplam 21 Toplam 11
Yukarıdaki tabloda ise bazı defterlerden aldığımız yoğun aylardaki
günlük dava oranları verilmiştir. Bu tabloda da görüldüğü üzere Mardin
mahkemesi çok fazla yoğunluğun yaşandığı bir mahkeme değildir. Günlük
işlem hacmi 1 ya da 2’dir. Bazı günler hiç dava görülmezken bazı günler
maksimum dava sayısı 5 ya da 6’dır. Diğer defterlerden de örnekler
verilebilirdi. Ancak diğer defterler çok daha karışık tarihleri içeriyor.
Muhtemelen tarih sırasına dikkat edilmeden tutulmuş veya sonradan
karışmış olabileceğini düşündüğümüz defterlerin çoğunluğunda yılın her bir
377
Miladi, Eylül-Ekim 1741378 Miladi, Şubat-Mart 1747379 Miladi Ekim-Kasım 1760
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 106/373
90
ayına 5 ile 10 arası dava düşmektedir. Bu da XVIII. yüzyıl boyunca Mardin
mahkemesinin yoğun bir mahkeme olmadığı konusunda bir fikir
verebilmektedir.
d. Mahkeme Görevlileri:
(1) Amid Kadısı ve Mardin Naibi:
Osmanlılarda şer’i ve hukuki hükümleri tatbik eden, ayrıca devlet
emirlerini yerine getiren bir fonksiyona sahip olan kadılar, hukuki olduğu
kadar idari misyona da sahipti.380 Adalet mekanizmasına ve onun
uygulayıcısı olan kadılık müessesine, Osmanlılardan önceki Müslüman
devletlerde büyük önem verilmiş,381 en küçük yerleşim merkezlerinde dahi
halkın ihtilafının çözülmesi ve adaletin yerine getirilmesi için kadılar tayin
edilmiştir.382
380 Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Ankara1998, s. 124.
381 İlber Ortaylı, “Osmanlı Kadısı - Tarihî Temeli ve Yargı Görevi”, Ankara Üniversitesi SiyasalBilgiler Fakültesi Dergisi, XXX/1-4 (Ankara 1977), s. 117-118.
382 İslam’ın başlangıç dönemlerinde halifeler kadılık işini bizzat kendileri görür ve diğerlerine havaleetmezlerdi. Bu işi ilk defa başkasına havale eden ve diğerlerini de bu yetkiye ortak eden Hz. Ömerolmuştur. Kendisi ile birlikte Medine’de Ebu Derdâ’ya da kadılık görevi yaptırmış, Basra kadılığınaŞureyh, Kufe kadılığına Ebu Musa Eş’arî’yi getirmiştir. Hz Ömer’in bu konuda Ebu Musa’ya yazdığımeşhur mektup, kaza ile ilgili hükümlerin mihveri olmuştur. İbn-i Haldun, a.g.e., C. I, s. 463.
Hz. Ömer’in yazmış olduğu mektup şöyledir: Kaza muhkem bir fariza, uyulan bir sünnettir.
Sana getirilen davaları iyi anla (doğru olan husus anlaşılınca, onu icra et.). Uygulanmayan bir hakkın faydası olmaz. Huzurunda, meclisinde ve adaletinde (hükmünde) herkese eşit muamele et. Ta ki
eşraf haksızlık yapacağına (ve lehlerine karar vereceğine) tamah etmesin, zayıflar da adaletinden
ümit kesmesin.
Delil getirmek davacıya, yemin etmek davalıya düşer. Haramı helal ve helali haram hale getiren sulh nevi müstesna, Müslümanlar arasında sulh caizdir.
Dün vermiş olduğun bir karar üzerine bugün tekrar düşünmüş taşınmış ve o konuda doğru olan
hükme iletilmiş olabilirsin. Bu takdirde vermiş olduğun karar, hakka dönmene mani olmasın.
Çünkü hak kadimdir,(verdiğin karar tarihinden sonra ve kararınla ortaya çıkmamıştır), hakka
dönmek batılda devam etmekten daha hayırlıdır.
Kitapta ve sünnette delil bulamadığın için zihnini kurcalayan ve kalbini rahatsız eden davalarda
anlayışına ve kavrayışına başvur. Sonra birbirinin benzeri ve dengi olan şeyleri tanı. Benzer şeyleri
birbirine kıyas et. Bir kimse, (sence) gaip bir hak veya ilerde getireceği bir delile sahip olduğunu
iddia ederse, ona mehil ver. Şayet delil getirirse, hakkını ona teslim esersin. Aksi takdirde onunaleyhine hüküm vermek senin için helal olur. Bu şekilde hareket etmek, şüpheyi ortadan kaldırmak
ve basiretsizliği aydınlatmak için daha faydalıdır.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 107/373
91
Osmanlı Devleti de daha ilk dönemlerden itibaren yürütme ve yargı
kuvvetini temsilen tayinler gerçekleştirmiş, yürütme kuvvetini temsilen sancak
beyi, beylerbeyi veya voyvoda atanırken, yargı kuvvetini temsilen ise kadı
tayin edilmiştir.383 Böylece yürütme ve yargı yetkileri bir bakıma yargının
denetimi altında ayrı, ancak yanyana yürümüştür. Bununla birlikte padişah
beratı ile tayin edilen kadılar sadece yargı görevi yerine getirmemişler, aynı
zamanda idari, mülki ve beledi görevlerle de yükümlü olmuşlardır.384
Osmanlı kaza teşkilatında “mevâli” denilen büyük kadıların görev
yerlerine gitmek yerine, yerlerine çoğu zaman naib adı verilen ve kelime
anlamı olarak “birinin yerini almak, yerine geçmek” anlamlarına gelen, ancak
Osmanlıdaki yaygın kullanımı ile “hâkim yardımcısı, kadı vekili” manasını
taşıyan kişileri tayin ederlerdi.385 Bu kişiler kadı evsâfına haiz ve ehliyet
sahibi kişilerden seçilirdi.386 İncelediğimiz dönem içerisinde Mardin
mahkemesinde görev yapmakta olan hâkimin de Amid kadısının naibi
olduğunu tespit ettik. Gerek Mardin’in Diyarbekir Eyaleti’ne tâbi dönemlerde,
gerekse diğer eyaletlere bağlı olduğu zamanlarda Mardin mahkemesinin naib
adı verilen vekiller tarafından yönetildiğini görüyoruz. 1654-1655 tarihlerinde
Diyarbekir’a gelen Evliya Çelebi Diyarbekir kadılığının 500 akçelik
mevleviyetten olduğunu söylemektedir.387 Aynı bilgiyi Koçi Bey’den naklen
İsmail Hakkı Uzunçarşılı da belirtmektedir.388
Amid Kadısı, üzerine aldığı görevleri atandığı kaza dâhilinde bulunan
kasaba, nahiye ve köylerde yerine getirmekle yükümlüydü. Ancak bu kadar
Müslümanlar, yekdiğeri hakkında âdil şahittirler. Ancak şer’i bir cezaya çarptırılmış (haddi veya yalan
şahitlik yaptığı tecrübe edilmiş veya neseb ve velâ konusunda zanlı olan kişiler bundan
müstesnadır. Şüphesiz ki, her türlü kusurundan münezzeh olan Allah, kullarının gizli hallerini
bilmeyi kendine tahsis etmiş, delil ve yeminlerle sabit olanlar müstesna, kullarının suçlarını gizlitutmuştur.
Hasımların muhakeme edilmeleri sırasında üzüntü, sıkıntı ve bezginlik ifade eden söz ve
davranışlardan sakın!383 Osmanlı Devleti’nde ilk defa kadı olarak atanan kişi Osman Bey zamanında Karacahisar’a tayin edilen
Tursun Fakih olarak bilinmektedir. Bkz. Halaçoğlu, a.g.e., s. 124.384 Ebu’l-ulâ Mardin, “Kadı”, İA, VI, s. 44.385 H. A. R. Gibb, C. Colin Davies, “Naib”, İA, C. IX, s. 50; Casim Avcı, “ Naib”, DİA., C.XXXI,
İstanbul 2006, s.311.386
Mantran, a.g.e., s. 133.387 Evliya Çelebi, Seyahatname, C. 4, s. 28.388 Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilatı, s. 91.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 108/373
92
geniş bir alanda görevlerini tek başına yapması mümkün değildi. Bu
sebepten kendisine yardımcı veya yardımcılar olarak “naib” adı verilen kişiler
atardı. Kendisi bir amir gibi naiblerin başında bulunan kadının, en büyük
yardımcıları yine bu naiblerdi. Mardin naibinin de tüm atamaları Amid kadısı
tarafından gönderilen müraselelerle yapılırdı.389 Yani Mardin mahkemesi
Amid mahkemesine bağlı bir mahkeme olarak görünmekte, mahkeme naibi
Amid kadısı tarafından görevlendirilmekteydi. Mardin naibinin atama ve
görevinden alınma işlerinde Amid kadısı yetkiliydi. Nitekim Mardin naibinin
Amid kadısı tarafından atandığı veya görevden alındığına dair birçok belge
mevcuttur. Örneğin 1706 tarihinde Amid kadısı, Mardin naibliğine İbrahim
Efendi’yi getirirken,390 1745 tarihinde Amid kadısı olan Hasan, Mardin
naibliğine Hüseyin Efendi’yi atamıştır.391 Ancak bazı araştırmacılar naiblerin
atanması sırasında kadıaskerlerin veya şeyhülislamın onayının şart olduğunu
savunmaktadırlar.392 Mardin sicillerinde bu iddiayı destekleyecek bir bilgi
mevcut değildir. Çünkü Mardin naibinin atamaları Amid kadısı tarafından
yapılmıştır ve herhangi bir merkezi onay sicillerde görünmemektedir.
Mardin naibinin Amid’den ataması başka bir konuyu daha gündeme
getirmektedir. Mardin’in idari ve yargı teşkilatlanması, Osmanlı Devleti’nde
yürütmeyle yargı sistemlerinin birbirinden nasıl bağımsız işlediğine örnektir.
Bilindiği üzere Mardin’in mülkî anlamda en üst düzey idarecisi voyvodadır.
Yani Mardin bir voyvodalık olarak yönetilmektedir. Genelde Diyarbekir
Eyaleti’ne bağlı olmakla birlikte, yüzyılın çeşitli dönemlerinde Musul ve
Bağdat’a bağlandığını bildiğimiz Mardin voyvodalığının, yani yürütme
organının, kaza organını etkilemediği, Mardin’in idari anlamda başkaeyaletlere bağlı olmasına rağmen yargısal anlamda Diyarbekir’e bağlı
389 MŞS 227, b. 21. (Gurre-i Muharrem 1167/29 Ekim 1753); MŞS 203, b. 37. ( Evahir-i Şaban 1154/9Kasım 1741); MŞS 248, b. 1 (1 Receb 1100/21 Nisan 1689); MŞS 195, b.50 (15 Rebiülahir 1179/1Ekim 1765); b. 72 (1 Cemaziyelevvel 1177/7 Kasım 1763); b. 85 (1 Cemaziyelahir 1178); b. 92 (1Şaban 1178/24 Ocak 1765); MŞS 252, b. 6 (1 Rebiülevvel 1140/17 Ekim 1727); b. 28 (1 Receb1138/5 Mart 1726); b. 300 (29 Rebiülevvel 1158/1 Mayıs 1745)
390
MŞS 262, b. 151. (1118/1706-07)391 MŞS 252, b. 302. (1 Cemaziyelahir 1158/1 Temmuz 1745)392 Rıfat Özdemir, XIX. Yüzyılın İlk yarısında Ankara, Ankara 1986, s. 179.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 109/373
93
kaldığını görmekteyiz. Bu durum iki teşkilatın birbirinden bağımsız
çalıştıklarına en güzel örneği teşkil etmektedir.
Mevleviyet payesine sahip kadılar genellikle bir sene, kaza kadıları ise
2 yıl süreyle tayin olurlardı.393 Naiblerin görev süresi de kadılara bağlı olarak
değişkenlik gösterebilmekteydi. Mardin’de görev yapan naiblerin bazen 1 ay
görevde kaldıkları olmaktaydı. Örneğin 18 Ağustos 1765’te Amid kadısı
Mesud tarafından naibliğe atanan Seyyid İbrahim Efendi’nin394 görevi aynı
yılın Ekim ayının 1. gününe kadar devam edebilmiş ve yerine Mevlana
Abdulkadir Efendi naib olarak atanmıştır.395 Bu durum göstermektedirki
naibler daha ziyade yerel halktan atanmaktaydılar. Bu nedenle görev süreleri
bazen çok kısa olabildiği gibi, bazen tam tersi olarak çok uzun da
olabiliyordu. Nitekim 28 Aralık 1761 tarihinde Amid Kadısı Seyyid Osman
tarafından Mardin naibliğine atanan Seyyid Ahmed Efendi,396 25 Şubat 1762
tarihinde Amid Kadısı Seyyid Mehmed Efendi tarafından görevinden alınmış,
yerine Seyyid İbrahim’in getirilmesiyle sadece 2 ay görev yapabilmiştir.
Seyyid İbrahim Efendi ise 25 Nisan 1762 tarihinde yerine emaneten yani
vekâleten, Amid mahkemesinde ikinci kâtip olan Hacı Mehmed Efendi’nin
atanmasına kadar tıpkı selefi gibi 2 ay görev yapabilmiştir.397 İbrahim
Efendi’ye 23 Temmuz 1762 tarihinde asaleten bu görev tevcih edilmiştir.398
Burada hemen belirtmek gerekir ki yukarıdaki bilgilerden yola çıkarak
naiblerin bazen emaneten tabiriyle ifade edilen vekâlet yoluyla da göreve
getirilebildiğini görüyoruz. Buna bir başka örnek olarak hicri 1174 yılında
yaşanan bir atamayı gösterebiliriz. Mardin naibi olan Seyyid Abdurrahim
Efendi’nin vefat etmesi ve yerine 1 Safer 1174 tarihinde atanan kardeşi
393 Mantran, a.g.e., s. 130; Mustafa Akdağ kadıların görev süresinin iki yıl olduğunu, bir yılının müddet-iörfi, bir yılının da uzatmalı olarak geçen süreyi kapsadığını ifade etmektedir. Mustafa Akdağ,Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. II, s. 77; Özer Ergenç ise bu sürenin 16 aya kadarçıkabileceğini ileri sürmektedir. Özer Ergenç, "1580-1596 Yılları Arasında Ankara ve KonyaŞehirlerinin Mukayeseli İncelenmesi Yoluyla Osmanlı Şehirlerinin Kurumları ve SosyoEkonomik Yapısı Üzerine Bir Değerlendirme, Doktora Tezi, Ankara 1973, s. 117.
394 MŞS 195, b. 46. (1 Rebiülevvel 1179/18 Ağustos 1765)395 MŞS 195, b. 50. (15 Rebiülahir 1179/1 Ekim 1765)396
MŞS 195, b. 201. (1 Cemaziyelahir 1175/28 Aralık 1761)397 MŞS 195, b. 183. (1 Şevval 1175/25 Nisan 1762)398 MŞS 195, b. 190. (1 Muharrem 1176/23 Temmuz 1762)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 110/373
94
Seyyid İbrahim Efendi’nin399 Mardin’de olmaması üzerine Abdurrahim
Efendi’nin oğlu Seyyid Yusuf Efendi vekâleten naib olarak atanmıştır 400
Yukarıda belirtildiği üzere Amid kadılığı 500 akçelik mevleviyet payeli
kadılıklar arasındaydı. Bununla birlikte incelediğimiz dönemde Amid kadısı
adına Mardin’de görev yapan naibin aldığı ücreti tespit edemedik.
Mahkemede görülen davalardan, terekelerin taksiminden, noter olarak vazife
gördüğü eşya ve mal tespitlerinden aldığı ücretlerle yaşamını sürdüren
naiblerin ne kadar ücret aldığını belgelerden tam olarak tespit etmek mümkün
olmadı. Naiblere başlangıçtan itibaren merkezi hazineden aylık maaş
ödemesi yapılmayıp, geçimlerini gördükleri davalardan alınan harçlardan
temin etmeleri öngörülmüştür. Bu tarz uygulama Tanzimat devri başlarına
kadar devam etmiştir. Baktıkları davalardan ve gördükleri muamelelerden
(sicil, hüccet, mürâsele, nikâh, talâk, ıtlâk, vs.) ücret alırlardı. Bütün bu
işlemlerde naibe ait kısım kadıya göre 1/5 ya da 1/6 oranındadır. 401
Kadılar mülki idari açıdan beylerbeyi, sancakbeyi veya voyvodalardan
sonra gelen büyük bir devlet memuru statüsünde bulunduğu için birçok işler
hakkında merkezden gönderilen ferman ve emirlerde kadılara veya naiblere
de hitap edilirdi.402 Merkezi emirlei ve buyuruldular doğrudan kadıya ya da
naibine gönderilmekte, daha sonrasında, bu emirlerin alt kademelerde
duyurulması ve haberdar edilmesi kadıya ya da naibe ait olmaktaydı.403
Elimizdeki merkezden gelen birçok belgenin muhatapları arasında voyvoda,
mütesellim, ayan, mir-i miranlar yanında naiblerin de bulunduğunu görüyoruz.
Örneğin, 1747 tarihinde kiler-i amire ve helvahane-i amireye Mardin
tarafından gelmekte olan malzemelerin tayin olunan mübaşir eliyle toplanarakenderun-ı hümayun kilerine teslim olunması ile ilgili emir Mardin voyvodası ile
birlikte Mardin naibine de hitaben yazılmıştır.404 Bunun yanında genel olarak
tüm bölgeyi ilgilendiren fermanlarda da hitap olarak naibe yer verildiğini
görebiliyoruz. Örneğin İran elçilik heyetine mihmandarlık yapmak için
399 MŞS 195, b. 110. (1 Safer 1174/12 Eylül 1760)400 MŞS 195, b. 109. (6 Safer 1174/17 Eylül 1760)401 İpşirli, a.g.m., s.313.402
Feda Şamil Arık, “Osmanlılarda Kadılık Müessesesi”, OTAM, S. 8, Ankara, 1997, s. 26.403 Mantran, a.g.e., s. 135.404 MŞS 252, b. 393. (8 Cemaziyelevvel 1160/18 Mayıs 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 111/373
95
Diyarbekir valisi, Musul valisi ile birlikte Diyarbekir’den Bağdad’a varıncaya
kadar yol üzerinde bulunan mir-i miranlar, kadılar, naibler, mütesellimler,
voyvodalar, kethuda yerleri, yeniçeri serdarları ve ayan-ı vilayet diye giden
hitap silsilesinde kadı ve naiblere de yer verilmiştir.405 Bu örnekler
çoğaltılabilir. Ancak sonuç olarak merkezden gelen çeşitli emirlerin
muhatabının voyvoda ile birlikte naibin de olduğunu görmekteyiz.
Genel olarak naiblerin görevleri, devlet ve halk arasındaki ilişkileri
sağlamak, karşılıklı yazıları alıp verme, gelen fermanları ve emirleri halka
duyurmak suretiyle gereken uygulamaların yerine getirilmesini ya bizzat ya
da başkalarının aracılığıyla sağlamaktı. Şer’i hukuk kadar örfi hukuku da iyi
bilmeleri gereken naiblerin bulunduğu yönetim biriminin başında kanunlara
uymayanları, halkın şikâyetlerini, istek ve dileklerini merkeze iletmek görevi
olduğu kadar, halkın idareciler tarafından baskı altında tutulmasına engel
olmak da asli vazifelerindendi.406 Kendi yetki alanı içerisinde bulunan tüm
devlet görevlilerinin gözetimi, kontrolü kadıya ait olmakla birlikte herhangi bir
olağan dışılık tespit etmesi durumunda merkeze rapor etmesi gereklilikti.407
Kadının bu vazifesiyle ilgili Mardin’de örnek olarak şu belge gösterebiliriz.
Mardin ve Nusaybin naiblerine gönderilen fermanda, hicri 1155 senesinden
1158 senesi sonuna değin, Mardin ve Nusaybin’den satın alınan zahireden
gayr-ı ez-masraf ambarda mevcut olan buğday ve arpanın sefer rayici
üzerinden 3 ya da 4 kuruşa satılması gerekirken, Voyvoda Mehmed Ağa’nın
marifetiyle pahalıya satıldığı, bunun merkeze bildirilirken düşük fiyattan
bildirdiği tespit edilmiştir. Bahsi geçen zahirenin (buğday ve arpa) fiyatının
düzgün bir şekilde merkeze bildirilmesi görevi naibe verilmiştir.408 Burada dagörüldüğü üzere voyvoda gibi Mardin’deki en üst idari yöneticiyi denetleme
ve müdahale etme hakkı kadıya verilmiştir.
Yukarıda bahsedilen görevlerinin dışında naiblerin mali görevleri de
mevcuttu. Bunların başında vergilerin adil bir şekilde paylaşılmasına nezaret
405 MŞS 252, b. 365. (Tarih bulunmamaktadır)406 Arık, a.g.m., s. 25.407
Uriel Heyd, “Eski Osmanlı Ceza Hukukunda Kanun ve Şeriat”, Ankara Üniversitesi İlahiyatFakültesi Dergisi, Çev: Selahaddin Eroğlu, Ankara, C. 26, s. 633-640; Arık, a.g.m., s. 25.408 MŞS 252, b. 410. (27 Zilkade 1160/30 Kasım 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 112/373
96
etmek, salyane ve avarız türü vergilerin toplanması, tevzii ve ilgili yerlere
gönderilmesi konusunda da yetkiliydiler. Mardin Şer’iye sicillerinde söz
konusu vergilerin tevzii ile ilgili belgelere sıkça rastlanmaktadır.409 Ancak bu
vergilerin toplanması ve tevzii işlemiyle sorumlu kişiler birinci derecede
voyvodalar ve tayin edilen mübaşirler olmakla birlikte burada naibin rolü
sadece gözlemcilik ve deftere kayıttan ibaretti. Bununla birlikte Mustafa
Akdağ, kadının bu görevini kendi başkanlığında olarak, başlıca şehrin ileri
gelenleri, ayan ve eşraf, şehir kethudası, belki bir de müftüden veya esnaf
şeyhinden ibaret kişilerden meydana gelen bir kurul aracılığıyla yaptığını
söyler. Akdağ, “seferler açılacağı zaman devlet ahaliden “kürekçi”, “sekban”,
erzak (nüzül zahiresi) ve benzeri şeyleri ya aynen ya da bedelini ödemelerini
istediğinde birer fermanla bu salmalardan her kadılığa düşeni bildiriyor, tabii
bu ödemeye katılacak olan evleri veya kişileri isim isim bildirmiyordu. O halde
hükümetten gelen bu emrin hükmünü yerine getirmek için kadı, sözü geçen
kaza kurulunu toplayarak, zengin, orta halli, fakir biçiminde üç bölüme
ayrılması gereken ödeyici kişilerin üzerilerine düşen miktarları kararlaştırmalı
idi ki ondan sonra da kadının kendisi, bu kurulca yapılan ve deftere göre,
aynen istenenleri veya bedellerini toplamak üzere toplayıcılar teşkil etsin”
der.410
Kadı yani naibin şehir ile ilgili görevlerinden biri de esnaf teşkilatı
üzerinde oynadığı roldür. Esnaf guruplarının yönetimi, şeyh veya kethüda
tayini, narh belirleme gibi konular naiblerin bazen gözlemci bazen de bizatihi
müdahale ettiği konulardandı.411 Lonca heyet üyelerinin atamaları ve esnaf
sayısı da mahkeme sicillerine kaydedildiği için ister istemez naibinde sözhakkı oluyordu.412 Bu söz hakkı sayesinde kadılar esnafı doğrudan otoriteleri
altına sokuyorlardı.413 Esnafa ilişkin ve hükümet kararı gerektiren her sorun
409 MŞS 203, b. 10. (14 Muharrem 1153/11 Nisan 1740), b. 17. (13 Zilkade 1154/20 Ocak 1742), b. 34.(25 Safer 1154/ ), b. 34. (25 Safer 1154/12 Mayıs 1741), b. 55. (8 Şevval 1154/17 Aralık 1741)
410 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C.2 (1453-1559), Ankara 1999, s. 67.411 MŞS 247, b. 5. (Şevval 1170/Haziran-Temmuz 1757)412 MŞS 237, b. 7. (Gurre-i Rebiülevvel 1170/24 Kasım 1756); MŞS 203, b. 42. (Rebiülahir
1154/Haziran-Temmuz 1741); MŞS 266, b. 71. (17 Şaban 1202/23 Mayıs 1788); MŞS 195, b. 89.
(Evahir-i Cemaziyelahir 1178/15-24 Aralık 1764); MŞS 266, b. 102/2. (17 Şevval 1197/15 Eylül1783); MŞS 247, b. 229. (1169/1755-56)413 Mantran, a.g.e., s. 125.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 113/373
97
için durum aynıydı, şu veya bu mahallede veya çarşıda bir dükkân veya
ticarethane açma izni veya yasağı, ölçü ve tartıların denetimi, tüketim malları
için saptanan fiyatlara uyma zorunluluğu, bazı esnafın ayrıcalıkları veya
yükümlülükleri kadının kontrolü altındaydı. 414
Mardin naibine şehirdeki vakıflarla ilgili olarak da bazı görevler
yüklendiğini belgelerden anlayabiliyoruz. Ancak bu görev sadece
yöneticileriyle ilgili şikâyetlerde veya aksamalarda müdahale etmekten
ibaretti. Örneğin Muzafferiye Medresesi vakfı mahsulünden, günlüğü 3 akçe
ile mütevelli olan Mehmed Halife vefat ettiğinden yerine Abdal adlı kişi, beratı
gelinceye kadar işlerin aksamaması için Amid Kadısı Seyyid Halil tarafından
görevlendirilmiştir.415
Naiblerin görev süreleri dolmadan görevden alınmaları da mümkündü.
Genelde halkın şikâyetleri doğrultusunda gelişen bu tür durumlara örnekler
Mardin’de de yaşanmıştır. 1760 tarihinde Amid Kadısı Bezirgan Osman
Efendi’nin müraselesiyle Mardin naibi olan Seyyid Ahmed Efendi416 hakkında
olumsuz ihbarların Amid kadısına ulaşması neticesinde bu görevinde ancak 1
ay kalabilmiş ve kendisinin yerine Seyyid Abdurrahim Efendi atanmıştır.
Ancak ahalinin Ahmed Efendi hakkındaki olumlu ihbarları doğrultusunda
Ahmed Efendi tekrar naibliğe getirilmiştir.417
Sicillere yansıyan bir başka olay, naiblik için talip olanların Diyarbekir’e
giderek kulis yaptıklarını belgelemektedir. Hatta bu kulis çalışmaları öyle bir
etkili konuma gelmiştir ki Amid kadısı Mardin naibine bir mektup yazarak
iddiaları yalanlamak zorunda kalmıştır. 195 numaralı defterde tarihsiz olarak
kaydedilen belgede Vaizzade Ahmed Efendi adlı kişinin Diyarbekir’e gelerekMardin naibliğine talip olduğuna dair söylentilerden tedirgin olan Mardin naibi
İbrahim Efendi’nin böyle bir tedirginliğine gerek olmadığı Amid Kadısı
Bezirganzade Osman Efendi tarafından İbrahim Efendi’ye hitaben
yazılmıştır.418
414 MŞS 266, b. 442. (1192/1778-79); b. 333. (1197/1782-83); MŞS 227, b. 289. (1210/1795-96)415 MŞS 252, b. 441. (15 Cemaziyelevvel 1161/13 Mayıs 1748)416
MŞS 195, b. 112. (1 Ramazan 1173/17 Nisan 1760)417 MŞS 195, b. 113. (1 Şevval 1173/17 Mayıs 1760)418 MŞS 195, b. 116. (Tarih bulunmamaktadır)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 114/373
98
(2) Kâtipler ve Mukayyid:
Naiblerin mahkemedeki en önemli yardımcıları olan kâtipler, yargılama
esnasında verilmiş olan kararların kaydedilmesi, mahkeme ilgili yazışmaların
yürütülmesi ve merkezden gönderilen emirlerin sicil denilen defterlere düzenli
kaydedilmesi ve saklanması gibi görevleri yerine getirirlerdi.419
Mardin mahkemesinde biri başkâtip olmak üzere üç kâtibin ve bir
mukayyidin bulunduğunu belgelerden bilmekteyiz.420 Kâtiplerin sayısı birden
fazla olunca içlerinden biri, muhtemelen en kıdemlisi başkâtip ya da birinci
kâtip olarak adlandırılırdı. Mardin mahkemesinin yukarda ayrıntısıyla
belirttiğimiz gibi yoğun bir mahkeme olmaması nedeniyle bu sayıdaki
personelin mahkemenin yükünü kaldırdığını söyleyebiliriz. Bu kâtiplerin
atamasını kadı yapıyordu. Mardin’de kadı yerine naibi bulunduğu için naibin
kadıya arzıyla atama yapılırdı. Örneğin ikinci kâtip olan Mustafa’nın görevini
layıkıyla yapmadığı için görevden alınıp yerine eski kâtip Seyyid Zekeriya’nın
getirilmesi, Mardin naibi Seyyid Hüseyin’in arzıyla gerçekleşmişti.421 Ölen
kâtibin yerine genelde oğulları geçmekteydi. 1760 yılının Ekim ayının
sonlarında vefat eden üçüncü kâtip Seyyid Abdurrahim halifenin yerine oğlu
Seyyid Yusuf Efendi geçmişti.422 Yine 1753 tarihinin Temmuz ayında vefat
eden Kâtip Seyyid Yusuf yerine oğlu Ahmed Efendi kâtip olarak geçmişti.423
Kâtipler gelirlerini mahkemedeki işlemlerden aldıkları harçlardan
sağlamaktaydılar. Akdağ, kâtiplerin mahkemeye gelen itaknâmeden 1 akçe,
hüccetten 1 akçe ve nikâhlardan 1 akçe harç aldıklarını yazmaktadır.424
Muhtemelen bu harçların Mardin içinde geçerli olabileceğini düşünebiliriz. Ancak 1747 tarihinde kaydedilen bir tezkirede Mardin mahkemesinin
kitabetinden ve naiblik ücretinden hâsıl olan gelirin bir müddetten beri
bozulduğu, bu nedenle görevlilerin kendi kazançlarının sevdasına düştüğü,
419 Halil İnalcık, “Mahkeme”, İA, C. VII, s. 150.420 MŞS 252, b. 394. (Evasıt-ı Şaban 1160/18-27 Ağustos 1747; MŞS 195, b. 97. (Evahir-i Safer 1178/19
Ağustos 1764)421 MŞS, 252, b. 374. (Evahir-i Zilhicce 1158/14-23 Ocak 1746)422
MŞS 195, b. 138. (Evahir-i Rebiülevvel 1174/30 Ekim 1760)423 MŞS 227, b. 13. (11 Ramazan 1166/12 Temmuz 1753)424 Akdağ, a.g.e., C. II, s. 312.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 115/373
99
bunun karışıklıklara sebep olduğu, hicri 1160 senesi Zilkade ayından itibaren
mevcut olan kitabet ücreti, enderun ve bîrun niyabeti ücretinden, şer’i
senetlerin kaydından, salyane akçesinden, davalardan, kassamiye
ücretinden her ne gelir elde edilirse bunun bir sandıkta biriktirilmesi ve
açıldığında ortaya çıkan ücretin mahkeme çalışanları arasında paylaşılması,
başkâtibin paranın yarısını, ikinci ve üçüncü kâtibin ise diğer yarısını
aralarında paylaştırması belirtilmekteydi.425 Bu durum göstermektedir ki
Mardin mahkemesinin gelirlerindeki bozukluklar Amid mahkemesine
yansımış ve oradan gelen bu emirle Mardin’e mahkemesine has bir çözüm
bulunmuştur.
(3) Muhzırbaşı:
Muhzır, kaza teşkilatı içerisinde mahkemelerde davalı ve davacıyı
mahkeme huzuruna celbeden, mahkemede güvenlik ile düzenin
sağlanmasını, topluma zarar veren suçlar dışında alacak verecek gibi
kişilerarası anlaşmazlıklarda tarafların mahkemeye getirilmesini ve kadının
hükmünden sonra kararın uygulanmasını sağlayan görevlidir.426 Muhzır
mahkemenin bulunduğu yerin ahalisi arasından özellikle daha önce bu görevi
yapmış kişilerden veya bir şekilde devlet görevi almış ferdlerden seçilirdi.
Muhzırbaşı ise o şehrin büyüklüğüne göre sayıları değişen muhzırların
başında bulunan kişiydi.427
Muhzırların tayin ve azil yetkisi kadılara verilmiştir. Kadı bunun içinuygun gördüğü kişiyi merkeze arz eder ve tayin merkezden beratla yapılırdı.
Zaman zaman merkezden kadılık bölgesindeki suçluların takibi, asilerin
yakalanması, soruşturmalarda yardımcı olma gibi hususlarda özel vazifelerle
de yükümlü kılınabilirdi.428
425 MŞS 252, b. 397. (29 Şevval 1160/3 Kasım 1747)426 R. Jennings, “ Kadı Court and Legal Procedure in 17th Century Otoman Kayseri”, Studia Islamica,
XLVIII (1978), s. 150.427 Akdağ, a.g.e., C. II, s. 312; Ortaylı, “Kadı”, s. 65.428 Recep Ahıskalı, “Muhzır ”, DİA, C. 31, İstanbul 2006, s.85.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 116/373
100
Mardin’deki muhzırbaşı ve muhzırlar yukarıda belirtilen işleri yapma
karşılığında ihzâriye ücreti adı altında bir para alırlardı. Ergenç ve Akdağ,
muhzırın ihzariye hakkının %2 olduğunu belirtmektedirler.429 Mahkemelerin
faaliyeti sonucunda toplanan bu hisse muhzırbaşı tarafından iltizam veya
emanet şeklinde üç ayda bir hazineye verilmekteydi.430 Mardin’de muhzırbaşı
bu iltizam işini üç yıllığına üzerine alıyordu. Örneğin 1588 yılında muhzırbaşı
olan Şadbey bin Bayram Mardin ihrâziyesini 3 yıllığına 24 bin akçeye iltizam
etmiştir.431 Yine bu belgede bahsi geçen muhzırbaşı bu iltizamı Mehmed bin
Ferruh adlı kişiyle ortak aldıklarını belirterek, Amid mahkemesinde sicil ve
hüccet olunduğunu belirtmektedir. 1757 tarihinde muhzırbaşı olan Kasım bin
Mehmed yıllık 400 kuruşa iltizamı almıştır. Ve yine bu görevi veren Amid
kadısından başkası değildir.432
e. Şühûdü’l-hâl:
Osmanlı şer’iye sicillerinin en önemli özelliklerinden biri ayrı ayrı
belgeler halinde düzenlenmesine rağmen ortak biçim ve üsluba sahip
olmalarıdır. Bu biçim içerisinde en fazla dikkat çekenlerden biri, her davanın
altında şühûdü’l-hâl ismiyle, sayıları 5 ile 10 arasında değişen kişilerin
isimlerinin bulunmasıdır. Bu durum şer’iye sicilleri ve Osmanlı mahkemesi
üzerine çalışan birçok araştırmacının dikkatini çekmiş ve böyle bir
uygulamanın hukuki bir kaynağının olup olmadığı veya Osmanlı
mahkemesinin “aleniyet” ilkesini gerçekleştirmek için gelenekselleştirdiği birtutuma işaret edip etmediği sorularına cevap aranmıştır.433
Biz de Mardin örneğinden yola çıkarak bu konuyu değerlendirirken iki
şey üzerinde duracağız; birincisi bu konuda daha önce araştırma yapıp bir
takım sonuçlar çıkaran araştırmacıların bulgularının Mardin mahkemesi
429 Ergenç, Ankara ve Konya, s. 85; Akdağ, a.g.e., C. II, s. 72430 Yücel Özkaya, Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Kültür Bakanlığı, s. 224.431 MŞS 248, b. 359. (24 Rebiülevvel 996/22 Şubat 1588)432
MŞS 247, b. 76. (Gurre-i Şevval 1170/19 Haziran 1757)433 Hülya Taş, “Osmanlı Mahkemesindeki “Şühûdü’l-Hâl” Nasıl Değerlendirilebilir?”, Bilig, Kış/2008, s.25.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 117/373
101
örneğinde geçerlilikleri, ikincisi ise elimizdeki siciller üzerinden, Mardin
mahkemesindeki şühûdü’l-hal’in kimlerden oluştuğu, işleyişi, tarzı, vs. bilgiler
elde etmeye çalışacağız.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu konuda müstakil bir çalışma
oldukça azdır. Ronald C. Jennigs,434 Mustada Akdağ,435 Hülya Cankabal,436
Boğaç Ergene437 gibi isimler bu konuda bir takım incelemeler yapmakla
birlikte, özellikle Hülya Taş, “Osmanlı Mahkemesindeki “Şühûdü’l-Hâl” Nasıl
Değerlendirilebilir?” adlı makalesiyle bu soruya cevap aramaya çalışmıştır.
Bu çalışmalar sonucunda bazı araştırmacıların, bu heyeti batı yargılama
tarzının bir ürünü olan “jüri” sitemine benzettiğini ve bu kişileri mahkemenin
resmi görevlisi olarak görüp, kayıtlı şahitler olarak tespit ettiğini
görmekteyiz.438 İlk bakışta bir heyet halinde duran bu kişilerin sicillerde geçen
“meclis-i şer” ifadesiyle birleştirildiğinde jüri tarzı bir yargılama sistemine
benzediğinden söz edilebilir. Ancak bu konuda Mardin sicillerine
baktığımızda şühûdü’l-hâl’in bilinen manada jüri olmayacağına dair kanıtlar
mevcuttur. Bunlardan ilki aynı gün görülen davalardaki şühûdü’l-hal heyetinin
içerisindeki benzerliklerdir. Örneğin, 19 Mart 1766 tarihinde görülen 3
davanın 3’ünde de aynı heyet şühûdü’l-hâl’i oluşturmaktadır. Son davada,
yeni iki kişinin isminin eklenip bir kişinin de çıkarılmış olmasına rağmen genel
olarak aynı kişilerin var olduğunu görmekteyiz.439 Eğer bu heyet bir jüri
özelliği gösteriyor ise aynı gün içerisindeki tüm davalarda aynı kişilerin jüri
olması dikkatle irdelenmesi gereken bir konu olarak göze çarpıyor. Jüri
üyelerinin konu ile ilgili kişilerden seçilmesinin gerekliliğini düşünüldüğünde
birbirinden farklı 3 davada aynı kişilerin jüri olmasını beklemek mümküngörünmemektedir. Yukarıda bahsi geçen davalar birbirinin devamı olan
434 R. Jennings, “ Kadı Court and Legal Procedure in 17th Century Otoman Kayseri”, Studia Islamica,XLVIII (1978).
435 Akdağ, a.g.e..436 Hülya Cankabal, 17. Yüzyılda Ayntab, İstanbul 2009.437 Boğaç Ergene, Local Court, Provencial Society and Justice in the Otoman Empire, Brill-Leiden-
Boston 2003.438 Akdağ, a.g.e., C. I, s. 403.439
Şühûdü’l-hâl:el-Hac Zulnun Efendi, Cümlezade(?) Mustafa Efendi, Millizade Çukadar Ali Efendi,Molla İbrahim, Hacı İshak, Molla Mustafa bin ‘Ata Efendi. MŞS 227, b. 173; b. 174; Son davada ismieklenen kişiler ise Molla Ramazan. Bkz. b. 175.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 118/373
102
davalar olmayıp bağımsız davalardır. Burada şunu hemen belirtmek gerekir
ki bir davada jüri olan kişilerin o davanın bir sonraki duruşmasında da jüri
olması beklenir. Ancak gördüğümüz kadarıyla böyle bir durum Mardin
mahkemesinde söz konusu değildir. 24 Ocak 1742 tarihindeki bir yaralama
davasında şühûdü’l-hâl’de bulunan Şeyhizade Mehmed Efendi, Seyyid
Abdurrahim Efendi, Kasım Çelebi, Hacı Hasan bin Abdullah, Keçecizade
Hacı İsmail, Halil Çelebi bin Halid Çelebi adlı kişiler,440 olayın keşfinin
gerçekleştirilmesinden sonra 27 Ocak tarihindeki (3 gün sonra) ikinci
duruşmada şühûdü’l-hâl heyetinde bulunmamaktadırlar. Onların yerine
Abdussamet bin Abdullah, Molla Hüseyin bin Arabi, Müftizade İsmail adlı
kişiler bulunmaktadır.441 Bu durumda şayet şühûdü’l-hal bir jüri ise aynı
davanın birkaç gün arayla görülen duruşmalarında da aynı kişilerin jüri olarak
görev alması beklenirdi. Dolayısıyla kanaatimize göre bu heyeti
zamanımızdaki anlamıyla jüri olarak kabul etmek doğru gözükmemektedir.
Peki, bu kişiler hangi amaçla ve ne görevle orada bulunmaktaydılar?
Bu soruya cevap için Mardin mahkemesindeki şühûdü’l-hâl heyetinde ismi
geçen kişilerin profillerine bakmak konuya açıklık getirebilir. Örnek olarak
seçtiğimiz MŞS 203 numaralı defter ile MŞS 241 numaralı defterde kayıtlı
şühûdü’l-hâl kısmındaki isimlerin profillerine bakıldığında; hicri 1153-54
yıllarındaki belgeleri kapsayan MŞS 203 numaralı defterde şühûdü’l-hâl’de
kayıtlı 203 kişinin 82 tanesi birden fazla isimleri kaydedilen kişilerden
oluşmaktadır. Yani mahkemede birden fazla davaya tanıklık etmişlerdir. Bu
kişilerden 1’si naib (Nusaybin naibi), 24 tanesi aşiret ağası (mir-i aşiret), 2
tanesi müftü, 5 tanesi muhzır, 14 tanesi müderris, 11 tanesi imam, 3 tanesikatib, 2 tanesi mukayyid, 18 tanesi kethüda görevindeki kişilerdir. Geriye
kalanlar ise eşrafın önde gelen isimlerinden veya herhangi bir görev, ünvan
belirtilmeyen isimlerdir.
Tespit edilen isimlerden 31 tanesi molla, 29 tanesi seyyid, 13 tanesi
şeyh, 33 tanesi ağa, 65 tanesi ise hacı ünvanlıdır. Burada en çok dikkat
çeken kişi Nusaybin naibidir. 1747 tarihinde Nusaybin naibi olan Abdulbaki
440 MŞS 203, b. 235. (17 Zilkade 1154/24 Ocak 1742)441 MŞS 203, b. 245. (20 Zilkade 1154/27 Ocak 1742)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 119/373
103
Efendi ihtisabname mukataasına ait 28.250 kuruşun teslimi ile ilgili belgede
şühûdü’l-hâl’den görünmektedir.442 Yine aynı defterde Abdulbaki Efendi’nin
bu sıfatla başka bir davaya katılarak şühûdü’l-hâl’de ismi geçmiştir. Fakat bu
kez konu daha farklıdır. Mansuriye köyündeki bir üzüm bağının satışıdır.443
Yani kendisini ilgilendiren bir konu ortada yoktur. İlk davada Nusaybin ismi
zikredilmese bile ihtisabname mukataasına bağlı bir işlemin Nusaybin’i de
ilgilendireceği varsayılarak mahkemede bulunduğunu düşünmek mümkünse
de ikinci davada bunu düşünmek mümkün görünmemektedir. Muhtemelen
Nusaybin naibi o sırada başka bir iş için Mardin mahkemesinde
bulunmaktaydı.
241 numaralı deftere gelince 1192-93 yıllarını ağırlıklı olarak kapsayan
defterde şühûdü’l-hâl’de kayıtlı kişi sayısı 168’dir. Bu kayıtlarda 2 müftü, 1
nakibü’l-eşraf kaymakamı, 5 kâtip, 19 imam, 3 muhzır, 12 kethüda, 3
müderris ismi geçen devlet görevlileri arasındadır. Bunun yanında tespit
edilen isimlerden 37 tanesi molla, 29 tanesi seyyid , 14 tanesi de ağa, 49
tanesi hacı, 12 tanesi ise çelebi lakaplıdır.
Her iki örnekte de görüldüğü üzere toplumun her kesiminden kişinin
ismine şühûdü’l-hâl kayıtlarında rastlanabilmektedir. Bu kişilerin bir kural
veya ilke dâhilinde orada bulunduğuna dair bir bulgu görünmemektedir.
Ancak bunları sadece meraklı bir izleyici kitlesi olarak nitelemekte doğru
görünmemektedir. Muhtemelen bu kişilerin mahkemedeki davanın konusuna
göre uzmanlık alanları dâhilinde çağrıldıklarını düşünmek mümkün olduğu
gibi, o sırada mahkemede işi olan ve orada bulundukları için şühûdü’l-hâl
arasına katılan kimselerin de varlığından bahsetmek mümkündür. Müftü,kâtip, nakibu’l-eşraf kaymakamı, seyyidler, imamlar, şeyhler vb. kişilerin
sadece bu davalara tanıklık etmek vazifesiyle orada bulunduğu söylenebilir.
Nitekim bu kimseler mahkemelerdeki resmi bir görevli olmamakla birlikte o
bölgenin ileri gelenleri arasında bulunan kişilerdi. Bu kişiler mahkemenin
442 MŞS 203, b. 21. (Mart 1153/Mart-Nisan 1741)443 MŞS 203, b. 170. (Evail-i Cemaziyelahir 1154/14 Ağustos 1741)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 120/373
104
işleyişine müdahale etmez, kadının adil karar vermesinde dolaylı olarak etkili
olurlardı.444
Sayı olarak bu kişilerin her davada kaç kişi olacakları belli bir kurala
bağlı değildi. O nedenle bu sayı 5 ile 10 arasında değişebiliyordu. Mardin
mahkemesinde bu sayının ortalama 6 ya da 8 olduğunu söyleyebiliriz. Bu
sayının neye göre arttığını bir kurala bağlamak zor görünüyor. Muhtemelen o
sırada mahkemeye işi olanların bile bulundukları yerdeki davalara şühûdü’l-
hâl olarak yazıldıkları düşünüldüğünde bu heyetin sayısının bir kurala göre
belirlendiğini söylemek zorlaşıyor. Davanın önemine veya kamu oyundan ilgi
çekişine göre heyetin sayısının arttığı ileri sürülebilse de önemli gibi görülen
davaların şühûdü’l-hâl kısmında 5 ya da 6 isme rastlanabildiği gibi, önemsiz
görünen davaların şühûdü’l-hâl kısmında çok daha fazla kişinin ismine
rastlayabilmekteyiz. Örneğin Cihangiriye Zaviyesi mütevellisinin zimmetinde
kalan 60 kuruşun alınması ile ilgili davada 5 kişi şühûdü’l-hâl’de
bulunurken,445 satış işlemlerinin yapıldığı kayıtlarda çoğu zaman 10 kişi
şühûdü’l-hâl’de kayıt edilmiştir.446
Dikkat çeken bir başka durum da yukarıdaki istatistiklerde seyyidlerin
ve şeyhlerin sayısının azımsanmayacak kadar çok olmasıdır. Bu kişiler
bölgenin inanç karakteri gereği saygı duyulan, önem verilen ve güven
duyulan kişilerdir. Bu güvenden kaynaklı olarak bu ünvandaki kişilerin
mahkemelerde şahit konumunda olması mahkemedeki şühûdü’l-hâl heyetinin
güvenilir kişileri öncelik olarak kabul ettiği iddiasına götürebilir bizi. Aynı
şekilde ulema, yerel ayan ve devlet görevlilerinin fazlalığı da bu kişilerin
mahkemedeki şahitliklerine güven duyulması ile açıklanabilir.
444
Jennings, “ Kadı Court and …, s. 148.445 MŞS 241, b. 2. (Şaban 1195/Temmuz-Ağustos 1781)446 MŞS 241, b. 6. (Evahir-i Zilkade 1191/30 Aralık 1777)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 121/373
II. BÖLÜM
XVIII. YÜZYILDA MARDİN’DE SOSYAL HAYAT
A. TOPLUMU OLUŞTURAN UNSURLAR
1. Aile:
Aile akrabalık bağlarıyla doğrudan birbirine bağlanmış olan ve yetişkin
üyelerinin çocukların bakımından sorumlu olduğu bir grup insandan oluşur.447
Aile, toplumun en temel birimi olmakla birlikte, İslam hukuku aile kurumunu
kutsal saymış,448 Osmanlı toplum yapısı da bu kurumun kutsallığını
korumuştur.449
Bu bölümde Mardin’de aile hayatının teessüsü, sözlenme, evlenme,
boşanma gibi konular işlenecektir. Bu inceleme yapılırken şer’iye sicillerindekayıt altında tutulan tereke kayıtları ile nikâh, boşanma ve sözlenme
konularına ait belgeler kullanılacaktır.
447 Anthony Giddens, Sosyoloji, Ankara 2000, s. 148.448 Din açısından aile, eğitim işlevine bağlı olarak toplumsal değerlerin ilk aktarıldığı yerdir. Bu sebeple
yüzyıllar boyu din ve aile kurumları toplumsal değerlerin üretilmesi, aktarımı ve denetimi konusunda
elele hareket etmişlerdir. Sağlıklı bir toplumun sağlıklı bir aile yapısıyla işleyeceği düşüncesiyle gerekİslamiyet’ten önceki toplumlarda ve gerekse İslami dönemde ailenin devamı için çok ciddi tedbirleralınmıştır. Bu tedbirlere uymayanlar kanun tarafından cezalandırılmış, toplum tarafından dadışlanmışlardır. İslam ve Osmanlı aile yapısı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Ronald C. Jennigs,“Woman in Early 17th Centruy Otoman Judical Records, The Sharia Court of anatolian Kayseri”,JESHO, XVIII/1 (1976) s. 53-114; Orhan Türkdoğan, “Türk Ailesinin Genel Yapısı”, SosyoKültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. I, Ankara 1992; M. Akif Aydın, İslam-Osmanlı AileHukuku, İstanbul 1985; Haim Gerber, “Social and Economic Position of Women, in an Otoman City,Bursa 1600-1700”, IJMES, XII/3 (1980), s. 231-244; Hayrettin Karaman, “İslamın Getirdiği AileAnlayışı”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. II, s. 456-467; Ahmed Tabakoğlu,“Osmanlı Toplumunda Aile” Sosyo kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. I s. 92-96
449 Osmanlı hukuku gerek kamu, gerek özel hukuk alanlarında temel olarak İslam hukukunadayanmaktadır. Aile hukuku da bu yapıya bağlı olarak şer’i hukuk (İslami hukuk) içersinde yer
almaktadır. Esasları kanunnamelere değil fıkıh kitaplarına dayanmaktadır. Örfi hukuk aile hukukunamüdahale edememiş ve padişahlar kendilerini şer’i hukukun uygulanmasını sağlamakla görevlisaymışlardır. M. Akif Aydın, a.g.e., s. 66.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 122/373
106
Tablo 27: Farklı Tarihlerdeki Tereke Kayıtlarından Örnekler
Defter/Belge Tarih Tereke miktarı252/206 1160/1747 105,50252/239 1160/1747 358252/256 1160/1747 398252/292 1160/1747 77 kuruş 10 Para252/298 1160/1748 34,50252/117 1159/1746 42252/392 - 22248/261 - 113248/260 1101/1690 85248/261 1101/1690 113
248/600 1159/1746 82,13248/613 1159/1746 240266/22 1197/1782 854266/60 1194/1780 73266/72 1169/1756 1720266/112 1205/1791 120237/54 1169/1755 150237/114 1169/1755 172237/118 1169/1755 556237135 1169/1755 153195/35 1177/1763 120,5
195/225 1212/1797 53,9195/226 1214/1800 9.5195/227 1213/1799 423,50195/236 1213/1799 460195/238 - 312195/239 1214/1800 184,2195/240 1213/1799 375,1195/242 1214/1799 292,75195/230 - 340195/233 - 65,5195/234 1214-1800 229,5 kuruş 1 rub195/235 - 1292 kuruş 4 Para195/236 1213/1799 460195/238 - 312195/239 1214/1800 184,2195/240 1213/1799 185,5195/241 - 125195/242 1214/1799 292,5203/55 1154/1741 120203/95 1154/1741 85203/65 1154/1741 170247/69 1172/1758 50247/96 1172/1758 123
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 123/373
107
Aile hayatına ilk adım evlilikle gerçekleşmektedir. Mardin’de diğer
Anadolu şehirlerinde olduğu gibi evlilik öncesi ilk girişim sözlenmedir. Şer’iye
sicillerinde “namzed eylemek” olarak geçen bu olay, evlilik öncesi eşlerin
kendi istekleri ve büyüklerin tavsiyesi neticesinde, evliliğe karar vermeleri ile
başlayan dönemi belirtir. Bir tür sözleşme hükmünde olmakla birlikte İslam
hukukunda sözlenme, evlilik şartına bağlanmamaktadır.450 Kimi zaman erkek
tarafı nişanı bozduğu gibi451 kız tarafının da nişandan vazgeçtiği durumlar
söz konusudur.452
Sözlenme olayının mahkemelere yansıması oldukça ilginçtir. Çünkü
nişan, nikâhın bir mukaddimesi olup,453 nişanlanan taraflar nikâhlanmış
olmayıp evlenmeye de zorlanamazlar. Hatta nişandan vazgeçtikten sonra
başkalarıyla nişanlanıp evlenebilmektedirler.454 Nişanlanan kişilere
“namzedli” denilmekle beraber nişanlanma, evlenmek isteyen tarafların
birbirlerini tanımalarına imkân sağlayan bir işleve sahipti. Bu sürede hem
evlenecek bireyler birbirlerini tanır hem de aileler birbirlerinin aile yapılarını
gözlemler ve daha yakından birbirlerini tanıma fırsatı bulurlardı.455
Sözlenme veya nişan kızların ergenlik çağına girmesi ile birlikte
olabildiği gibi, “beşik kertmesi” denilen kız çocuğunun doğmasıyla birlikte
ailelerin kendi aralarında sözlenmesi şeklinde de gerçekleştirilebilirdi. Nitekim
elimizdeki bir belgede Mardin sakinlerinden Meryem binti İşua adındaki
zımmiye, Aslan veledi Mirza’nın 22 yıldır kızıyla nişanlandığını
söylemektedir.456 Bu süre nişan olayının küçük yaşlarda yapıldığını
göstermektedir.
Nişan sırasında tıpkı evlilikte olduğu gibi çeşitli hediyeler verilirdi.Nişan esnasında tarafların birbirlerine bazı ödemelerde bulunmaları
gerekmemekle birlikte, erkek tarafı örfe göre hediyeler verebilir, bazı
450 Halil Cin-Ahmed Akgündüz, Türk İslam Hukuku Tarihi, C. II, s. 72.451 İstanbul’dan yola çıkan Sadullah Efendi’nin hizmetindeki Mehmed Emin Efendi bundan önce namzed
eylediği Emin Efendi’nin kızından vazgeçmiştir. MŞS 252, b. 303. (1 Cemaziyelahir 1158/1 Temmuz1745)
452 MŞS 252, b. 268. (11 Şevval 1160/16 Eylül 1747)453 Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuku İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu, C. II, İstanbul 1976, s. 12.454
Bilmen, a.g.e., s. 12.455 Öksüz, a.g.e., s. 178.456 MŞS 252, b. 268. (11 Şevval 1160/16 Eylül 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 124/373
108
durumlarda mehrin yarısını hatta tamamını da ödeyebilirdi.457 16 Eylül 1747
tarihli belgede nişan için muaccel adıyla zincirli altın, iki yıldız altın, iki kumaş
kaftan, bir entari, bir gömlek verdiğini görmekteyiz.458 20 Ağustos 1598 tarihli
bir diğer belgede ise 6000 akçe nakit para ve bir çift altın bilezik ve bir Dori
kısrağın459 hediye olarak verildiğini görüyoruz.460
Hediyelerin dışında tüm bölgede yaygın olduğu bilinen başlık parasına
da belgelerde rastlamaktayız. Hatta başlık paralarının iki taraf arasında sorun
olduğu da belgelerden anlaşılmaktadır. MŞS 252 nolu defterdeki bir belgede
kişilerin ismi tam anlaşılmasa da Araban köyünden Nebi adlı kişinin kız
kardeşinin, ismi tam olarak okunmayan bir kişi ile nişanlandığı, bu nişan
karşılığında 300 kuruş başlık parası verildiği, ancak nişanın bozulması
nedeniyle başlık parasının 150 kuruşunu geri alabildiğini, geriye kalanı
istemeye gittiğinde tartışma yaşandığını ve dört dişinin kırıldığını iddia
etmiştir.461
Çeşitli sebeplerle nişan bozma olaylarına sicillerde fazlasıyla
rastlanmaktadır. Zaten eldeki belgelerde göstermektedir ki nişanın kayıt
altına alınmasından çok bozulması sırasında mahkemeye başvurulmuştur.462
Bu yolla hem nişanı bozan taraflar psikolojik olarak rahatlamış, hem de
nişanlılık süresince yapmış oldukları harcamaları veya verilen hediyeleri geri
alabilme imkânına kavuşmuşlardır.463 Nişan sırasında verilen hediye ve
paraların geri istenmesi sırasında tartışmaların yaşandığı anlaşmazlıkların
457 Hamza Aktan, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C.II, Ankara1992, s. 397.
458 MŞS 252, s. 101, b. 268.(Tarih bulunmamaktadır)459 Namzed sırasında bir kısrağın verilmiş olması ilginçtir. Abdulgani Efendi “kısrak cinsinin alası ve
ednası Mardin’de çölde yetişir”der. Mardin’in kısraklarının pahalı olduğunu, üç-beş bin gazikıymetinde olanlarının var olduğunu yazar. Bir kısrak deve, koyun sürüleri vs. gibi şeylerle takasyapılırdı. Yanlarında cins kısrak olanlar gayet zengin sayılırdı. Bkz. Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 204.O dönemki bir kısrağın nakdi bedelini gösterme adına 21 Muharrem 1007 tarihli bir başka belgededori kısrağın satışı ile ilgili bilgiler mevcuttur. Ali Bey ibni Polad Bey, Şeyh Çavuş’tan bir dori atın, ½hissesini 25 altına almıştır. Yani kısrağın fiyatı 50 altına denk gelmektedir. MŞS 259, b. 80. (21Muharrem 1007/24 Ağustos 1598)
460 MŞS 259, b. 80. (17 muharrem 1007/20 Ağustos 1598)461
MŞS 252, b. 422. (Tarih bulunmamaktadır)462 MŞS 248, b. 192. (16 Safer 1101/31 29 Kasım 1689)463 MŞS 259, b. 808. (3 Muharrem 1008/26 Temmuz 1599)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 125/373
109
ortaya çıktığı da oluyordu.464 Nitekim Mardin sakinlerinden Seyyid Hüseyin
(kız babası) ile Seyyid Ali (erkek babası) arasındaki dava, Seyyid Hüseyin
kızının nişanı sırasında Seyyid Ali’ye 10 kuruş verdiğini ancak nişanın
bozulması sonrasında bu parayı geri alamadığını iddia etmesi üzerine
görülmüştür. Seyyid Ali bu parayı nişan sırasında yiyecek ve eşya alarak
kullandığını, sonra da Seyyid Hüseyin ile anlaştıklarını şahitler ile
kanıtlamıştır.465
Her nişan bozulmasının anlaşmazlığa yol açmadığı, buna rağmen
mahkemede kayıt altına alındığını belgelerden görülmektedir. Mardin
sakinlerinden Selman, Cevher adlı kızı daha önce namzed eylediğini ve
kendisine bir miktar eşya verdiğini, sonra karşılıklı olarak kızın da kendisini
istememesi üzerine verdiği tüm eşyaları geri aldığını mahkemeye kayıt
ettirmiştir.466 Böylelikle sonradan çıkabilecek anlaşmazlıkların önüne
geçilmiştir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi nişandan erkek tarafının vazgeçtiği gibi,
kız tarafının da vazgeçtiği durumlara belgelerde rastlanmaktadır.
İncelediğimiz dönem içerisinde sözlenme-nişanlanma ile ilgili belgelerde
birbirine yakın oranla kız ve erkek taraflarının nişan bozmalarına
rastlanmıştır.
Tablo 28: Kız ve Erkek Taraflarının Sözlenme-Nişandan Vazgeçme
Oranları
Bozan Taraf Sayı Oran
Erkek 22 % 52.38
Kız 18 % 47,62
Toplam 40 % 100
464 Nişan sırasında verilen hediyeler herhangi bir sebeple nişanın bozulmasından sonra iade edilirdi. Ömer Nasuhi Bilmen bu konuyu şöyle belirtmektedir . “Söz kesildikten, yani: istikbalde evlenmelerinikararlaştırdıktan sonra iki taraftan biri nikâhtan imtina veya akdi nikâhtan evvel vefat etse hatibinmehre mahsuben mahbubesine vermiş olduğu şeyler, velev ki istimal ile tegayyür etmiş olsun mevcut
ise aynen ve telef olmuş ise bedelden istirdat olunabilir.” Bilmen, a.g.e. , s. 12.465 MŞS 248, s. 22, b. 99. (13 Şevval 1100/31 Temmuz 1689)466 MŞS 248, s. 38, b. 175. (9 Safer 1101/22 Kasım 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 126/373
110
Sözlenme olayından sonra ailenin oluşması açısından en önemli adım
nikâhtı. Evlilik, nikâh adı verilen bir sözleşmeyle meydana gelmekteydi. Bu
sözleşmenin geçerliliği hukuken belirlenmiş bazı şartların yerine getirilmesine
bağlıydı. Hanefi fıkhında evliliklerin kadılara tescil ettirilmesi gerekmemesine
rağmen Osmanlı Devleti’nde mahkemelerin aynı zamanda birer evlendirme
dairesi gibi çalıştıkları belgelerden anlaşılmaktadır.467
Evlenmek isteyen kişiler kendi hür iradeleriyle evlenmeye karar verir
ve bunu mahkemeye beyan ederlerdi. Sanıldığının aksine kızlar istemedikleri
biriyle evlenmeye zorlanamazlardı. Bu tür durumlarda mahkemeye
başvurabilir ve zorla evlendirilmekten kurtulabilirlerdi. Her ne kadar kızların
özgür iradelerini kullanamadıkları yönündeki değerlendirmeler var ise de en
azından hukuken böyle bir yol bulunmamaktaydı.468
Nikâh, toplum ve hukuk önünde evliliğin beyan edilmesi anlamını
taşımaktaydı. Aile hayatının nikâh merasimi ile garantiye alınmaya çalışıldığı
bu merasimin, mahkemeden ve evlenecek kadının velisinden izin alınarak,
şahitlerin huzurunda ve şehrin ileri gelenlerinden birisi veya mahalle imamı
tarafından gerçekleştirmesi gerekirdi.469 Nikâh akdinin taşımış olduğu önem
ve toplum hayatında oynadığı rol dolayısıyla, İslam toplumunda erken
devirlerden itibaren bu akit gelişigüzel bir şekilde yapılmamıştır. Hukuki
donanıma sahip nikâhın sıhhatini ve kontrolünü gerçekleştirebilecek birinin
nikâhı kıymasına özen gösterilmiştir. Bu kişi bazen kadı, bazen naibi bazen
de bunlar tarafından görevlendirilen bir din adamı olmuştur.470 Her isteyen
kişi ben nikâh kıyabilirim diyemiyordu.471 Nikâh için mahkemenin izinname ile
yetki vermesi gerekliydi. Örneğin, 1 Eylül 1762 tarihli bir belgede Abdulbaki
467 Colin Imber, Şeriattan Kanuna, Ebussuud ve Osmanlı’da İslami Hukuk , İstanbul 2004, s. 175.468 İsmail Doğan, “Tanzimat Sonrası Sosyo-Kültürel Değişmeler ve Türk Ailesi”, Sosyo-Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, Ankara 1992, C. I, s. 185.469Ahmed Kankal, “18. Yüzyılda Mardin’de Aile”, I. Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu
Bildirileri, s. 739.470 Mehmed Akif Aydın, “Osmanlı Hukukunda Nikâh Akitleri”, Osmanlı Araştırmaları, III (1982), s. 1.471 Selçuklu ve Osmanlılarda nikâh akdinin kadı tarafından gerçekleştirilmesi genel kabul gören bir
uygulamaydı. Ancak bizzat kadı veya naibi tarafından gerçekleştirilmeyen nikâhlar yetkili dinadamları aracılığıyla yapılıyordu ki bu şekilde hem nikâhın hukuki şartları kontrol edilmiş olunuyor
hem de izinnamelerden alınan harçlar ile kadıya mali açıdan bir gelir sağlanıyordu. Bkz. HüseyinÇınar, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Antep Şehrinin Sosyal ve Ekonomik Durumu, BasılmamışDoktora Tezi, İstanbul 2000, s. 154.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 127/373
111
Efendi’nin dul kızı Saliha Hatun ile Abdullah bin Abdulaziz arasında nikâh
etme izni naib Seyyid İbrahim Efendi tarafından Mevlana Seyyid Yusuf
Efendi’ye verilmişti.472
Evlilik öncesi mahkemeye beyan edilmesi gereken bazı bilgiler
mevcuttu. Örneğin bir dul kadının evlenebilmesi için iddet müddetinin geçmiş
olması gerekmektedir. Örneğin Ayşe binti Hâkim adlı kadının, kocasının
vefatından 11 ay geçtiğini şahitler aracılığıyla mahkemeye kanıtlamasından
sonra Ahmed bin Hacı Ali adlı kişiyle evlenmesine izin verilmiştir.473 Yine bir
başka örnekte Bakincan binti Şeyh Musa adlı kadın kocasının ölümünden
dört yıl geçtiğini şahitler ile mahkemeye kanıtlamış ve nikâh izni almıştır.474
Fatıma binti Ahmed adlı kadın ise İbrahim bin şeyh Musa ve Aynberudlu
Bayram bin Ali Han’ın ifadeleriyle kocasının katledilmesinin üzerinden dört ay
gibi bir süre geçtiğini kanıtladığı bir olaya şahit olmaktayız.475 Hemen
arkasından da Hüseyin bin Mehmed ile şahitler huzurunda Seyyid
Abdurrahman Efendi tarafından nikâhının kıyıldığını görmekteyiz.476 Bakire
kızlar için ise durum farklı gözükmektedir. Velisinin izni yeterli bulunmaktadır.
Örneğin Meryem binti Abdo’nun Hasan bin Mataş ile 25 kuruş mehr-i
muaccel ve 25 kuruş mehr-i müeccel karşılığında evliliğine mani olmadığı,
velisinin iznin alındığını bir izinname ile belirtilmektedir.477 Yine bu belge ile
nikâhın Ramazan ayında yapıldığı ve bu ayda evlilik yapılması ile ilgili bir
kısıtlamanın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Evlenmelerdeki bir diğer dikkat çekici husus mehir’ dir. Mehir, terim
olarak erkeğin evlenirken kadına verdiği veya taahhüt ettiği para veya
maldır.478 Mehir kadının veya ondan istifade hakkının bedeli değildir. Erkeğin
472 MŞS 251, b. 89. (11 Safer 1176 /1 Eylül 1762)473 MŞS 266, b. 88. (7 Şevval 1160/2 Ekim 1747)474 MŞS 252, b. 145. (16 Zilkade 1159/30 Aralık 1746)475 MŞS 252, b. 102. (Tarih Bulunmamaktadır)476 MŞS 252, b. 103. (Cemaziyelahir 1159/2 Temmuz 1746)477 MŞS 252, b. 118. (21 Ramazan 1159/7 Ekim 1746)478 Mehrin erkek tarafından kadına verilmesi ile ilgili olarak hukuk doktorini tarihi açısından önemli bir
kaynak grubu olan fetvalardan biri ışığında yaptığı çalışmada Colin Imber, mehrin evlilik
sözleşmesinin vazgeçilmez bir öğesi olarak, evlilikle kocadan kadına geçen nakdi yada ayni mülkiyetolduğunu, bu yönüyle Müslüman evliliğinin mülkiyetin kadından kocaya geçtiği Katolik evliliğindenayrıldığını söylemektedir. Colin Imber, “Kadınlar, Evlilik ve Mülkiyet: Yenişehirli Abdullah’ın
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 128/373
112
kadına verdiğin değerin ona rağbet etmesinin bir sembolüdür. “Kadınlara
mehrlerini seve seve verin” (Nisa 4/4), “Onların (haram kılınanların) dışında
kalanları, zina etmemek ve iffetinizi korumak üzere mallarınızla isteyip
almanız size helal kılındı” (Nisa 4/24) mealindeki ayetler mehrin kaynakları
konumundadırlar.479
Mehir nikâhın şartları arasında değil neticeleri arasında kabul
edilmiştir.480 İslamiyet öncesi Türk toplumunda “kalın” 481 adı verilen bu
uygulama Türk toplumunda İslamiyet sonrasında mehr adıyla devam
etmiştir.482 İslamiyet öncesi uygulamalarda bir tür başlık görünümünde olan
bu ücret, İslamiyet sonrasında kadının kendisine verilen, babası veya
akrabalarına verilmesi yasaklanan bir hal almıştır.483 Kadın diğer mallarında
olduğu gibi verilen mehri de dilediği gibi karşılıksız olarak tasarruf etme
hakkına sahiptir.484 Mehrin nişanlılık döneminde verilen hediyeler veya
paralarla karıştırılmaması gerekir. Namzedlik döneminde verilen mallar ve
para ailenin kullanımına açıkken, mehr sadece kadının tasarrufuna
verilmiştir. 485
Mehrin tamamını peşin veya bir kısmının peşin kalanının daha sonra
verilmesi gibi uygulamaları mevcuttur. Taksitli ödeme söz konusu olduğu
zaman önceden (peşin) verilen kısmına “mehr-i muaccel”, ödenmesi sonraya
Behcetü’l-Fetâvâ’sında Mehir”, Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları , Editör: Madeline C.Zilfi, İstanbul 2000, s. 77.
479 Karaman, a.g.e., s. 96.480 İslamiyet’te evlenme, boşanma gibi hukuki ve sosyal alanlarda çalışmaları bulunan Halil cin, mehrin
evlenmenin sıhhat şartlarından mı yoksa evlenmenin hükümlerinden birimi olduğu konusunda ihtilaf bulunduğunu araştırmalarında her iki türden uygulamaya rastlamakla birlikte mehrin mutlak sürette
kadına dönmesi ve onun mülkiyetine geçmesiyle uygulamanın kamu düzenini ilgilendiren bir usulhaline geldiğini belirtmektedir. Halil Cin, İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara 1974, s.210-211.
481 Kalın, kızın terbiyesi için sarf edilen masraflara karşılık kızın babasına ya da velisine verilen mal ya da paradır. Kalın uygulaması hakkında bakınız: Sadri Maksudi Arsal, Türk Tarihi ve Hukuk , İstanbul1947, s.334–335; Mustafa Aksoy, “Sosyal Hayatımızda Başlık-Kalın ve Mehir KavramlarınınSosyolojik Tahlili”, Aile Yazıları, C. 4, (Derleyenler: Beylü Dikeçligil-Ahmed Çiğdem), Ankara1990, s.561–565; Ali Güler, “İlk Yazılı Türkçe Metinlerde Aile ve Unsurları”, Sosyo-KültürelDeğişme Sürecinde Türk Ailesi, C. 1, Ankara 1992, s. 72.
482 Aydın, a.g.e., s. 103–105.483 İlber Ortaylı, “ Osmanlı Toplumunda Aile”, Osmanlı İmparatorluğunda İktisadi ve Sosyal
Değişim, Ankara 2000, s. 59.484 Colin Imber, mehirin kadına karşılıksız verilmesi konusunda analizlerini derinleştirmiş ve mehir
karşılığında erkeğin kadının cinselliği üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduğunu, evlilikteki cinselilişkiyi zinadan ayıran tarafında bu mülkiyet hakkı olduğunu savunmuştur. Imber, a.g.m., s. 82.485 Bilmen a.g.e., C. II, s. 14.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 129/373
113
bırakılmış kısmına “mehr-i müeccel” denilmekteydi.486 Mehr-i müeccelin
verilmesi durumunda mahkemeye kaydettirilmesi gerekmekteydi. Çünkü
boşanma halinde mehr-i müeccelden kadın kendisi de vazgeçebiliyordu.487
Örneğin Mardin sakinlerin Hatun binti Abdurrahman adlı kadın eşi Abdullah
bin Mehmed’den ayrılırken kendi rızasıyla mehr-i müeccelinden
vazgeçmişti.488
Mehrin miktarı hakkında kesin bir genellme yapmak mümkün değildir.
Hz. Peygamber’in değersiz madenden yapılmış bir yüzükten tutun da bazı
Kur’an surelerini öğretmeye kadar pek çok şeyi mehr olarak kabul ettiği
bilinmektedir. Bu bilgiler doğrultusunda İslam âlimleri değeri olan her şeyin
mehr olabileceği kanaatine varmışlardır.489 Yine de mehr için bir alt sınır
belirlemekten de geri durmamışlardır. Hanefi mezhebine göre mehrin alt
sınırı 10 dirhem yani yaklaşık olarak iki koyun bedeli tespit edilmiştir.490
Mehrin üstü sınırı ise konulmamıştır.491 Ancak şunu belirtmek gerekir ki ilk
defa evlenecekler ile dul bayanlara verilecek mehir arasında farklılık
bulunmaktadır.492 Mehrin miktarının tespit edilmediği veya üzerinden
şüpheye düşüldüğü takdirde kızın emsal ve akranına bakarak mehrin
486 Halil Cin, a.g.e., s. 217; Mehmed Ali Yargı, “Günümüzdeki Mehr Uygulamaları ve İslâm HukukuAçısından Değerlendirilmesi”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi/Journal of Islamic LawStudies, Sayı:8, s. 259–270; Mehmed Ali Yargı, “Günümüzdeki Mehr Uygulamaları ve İslâmHukuku Açısından Değerlendirilmesi”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi/Journal of IslamicLaw Studies, Sayı:8, s.259–270.
487
Ortaylı, a.g.e., s. 57.488 MŞS 262, s. 88, b. 288. (12 Cemaziyelevvel 1166/17 Mart 1753)489 Evlilik akdiyle birlikte erkeğin kadına vermeyi taahhüt ettiği bir miktar mal, mal olarak
değerlendirilebilen kıymetli eşya veya menfaat de mehr olarak kabul edilmektedir. Bkz. Bilmen,a.g.e., C. II, s. 121. günümüzde bir mehir çeşidi olarak yaygınlaşan “hacca gitme isteği” menfaatolarak kabul edilmektedir.
490 Karaman, a.g.e., s. 96.491 Hz. Ömer döneminde mehre üst sınır koyulmaya çalışılmış ancak bir kadının ayeti kerimede geçen
“kadınlara yığınlarla altın vermiş olsanızda” (Nisa4/20) ifadesiyle itiraz etmesi üzerine bundanvazgeçilmiştir. Karaman, a.g.e., s. 97; Osmanlı Devleti’nde mehrin üst sınırı hususunda yeniçerileriçin özel bir uygulamadan bahsedilmektedir. Buna göre yeniçeri evleneceği kadına bakireyse 1000akçe, dulsa 600 akçeden fazla ödenmeye zorlanamaz. Said Öztürk, “Askeri Kasama Ait 17. Asırİstanbul Tereke Defterleri (Sosyo-Ekonomik Tahlil )”, OSAV, İstanbul 1995, s. 220.
492
Güven Dinç, “Şer‘iyye Sicillerine Göre XIX. Yüzyıl Ortalarında Antalya’da Ailenin Sosyo-Ekonomik Durumu”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma Merkezi Dergisi (OTAM ),S. 17, Ankara, 2005, s.108.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 130/373
114
miktarının tespiti gerekirdi. Buna “mehr-i misl ” denilmekteydi.493 Bu uyguluma
vefat halinde terekenin taksiminde başvurulan bir işlemdi.494
Dul kadınların nikâhlarında da mehr belirleniyor ise de bunların
mahkemece kayıt altına alınma zorunluluğu bulunmamaktaydı. Ancak
bakirelerde belirlenen mehir miktarı muhakkak mahkemece kayıt altına
alınırdı. Taraflar önceden kendi aralarında mehr miktarında anlaşmış olsalar
bile hem mehr-i muaccel hem de mehr-i müeccel miktarları mahkemeye
kaydettirirlerdi. 495 Elimizdeki örneklerden bazılarında mehr-i muaccel miktarı
fazlayken bazı belgelerde ise mehr-i müeccel miktarı fazla görülmektedir.
İncelemiş olduğumuz 45 belgenin 12’inde ise muaccel ve müeccel miktarları
birbirlerine eşit görünmektedir.
Mehrin önemini kanıtlayan bir başka durum ise vefat halinde kadına
verilmesi gereken mehr-i müeccelin mirasta en öncelikli kısım olarak tespit
edilmesidir. Bu konuda Mardin’de çok titiz davranıldığını gösteren belgeler
mevcuttur. İncelediğimiz tereke kayıtların çoğunda kadının alacağı mehri
ücreti önceden tespit edilmiş ve mirasın bu ücreti karşılamadığı durumlarda
müteveffanın çocukları annelerine mehr-i müecceli ödemekle vazifeli
kılınmışlardır.496 Bir diğer önemli husus ise 252 numaralı defterde geçen bir
kayıt ile ortaya konulan yöntemdir. Bu kayıtta mehr-i müeccelini alamadan
vefat eden bir kadının kocası tarafından mehr-i müecceline karşılık kadının
annesi ve erkek kardeşine bir dükkân ve bir miktar nakit para vermiştir.497 Bu
durum toplumun borçlar konusunda ne kadar duyarlı olduğunu
göstermektedir.
Aşağıdaki tabloda farklı zamanlarda tespit edilmiş mehr-i müeccelfiyatları verilmiştir. Bu fiyatlara baktığımız zaman görülmektedir ki Mardin’de
ortalama mehr-i müeccel miktarı 30 kuruş ile 50 kuruş arasındadır. Bunu
yanında bazı kadınların mehr miktarı olarak 100 kuruş veya daha fazlasını
istedikleri görülmektedir. Bu miktarın mal olarak neye denk geldiğini
493 Saim Savaş, “Fetva ve Şer’iye Sicillerine Göre Ailenin Teşekkülü ve Dağılması”, Sosyo-KültürelDeğişme Sürecinde Türk Ailesi , C. II, Ankara 1992, s. 519.
494 Ortaylı, a.g.e., s. 57.495
Kankal, “18. Yüzyılda Mardin’de Aile”, s. 739.496 MŞS 248, b. 300. (Gurre-i Cemaziyelevvel 1101/10 Şubat 1690)497 MŞS 252, s 180, b. 466. (16 Zilhicce 1160/18 Aralık 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 131/373
115
göstermek amacıyla şu örnek verilebilir. 1690 tarihli bir belgede belirlenen
mehr-i müeccel miktarı 12 kuruştur. Aynı tarihte Zeytun mahallesinde
içerisinde mutfak, su kuyusu ve avlu bulunan, güneyi yol, kuzeyi, doğusu,
batısı özel mülk ile sınırlı bir evin fiyatı 10 kuruştur.498 Yine aynı dönemde
Babü’l-Cedid mahallesindeki bir evin satış fiyatı 20 kuruştur.499 Yani mehir
parasıyla bir ya da iki ev satın almak mümkündür.
Tablo 29: Farklı Tarihlerde Tespit Edilmiş Mehr-i Müeccel Miktarlarından
Örnekler.
Tarih Fiyat (Kuruş)
1690 12
1720 25
1736 35
1747 50
1747 30
1797 150
1799 25
1799 100
1800 12,5
498 MŞS 248, b. 97. (12 Şevval 1100/30 Temmuz 1689)499 MŞS 248, b. 104. (Evasıt-ı Şevval 1100/29 Temmuz-7 Ağustos 1689)500 MŞS 248, b. 300. (Gurre-i Cemaziyelevvel 1101/10 Şubat 1690)501 MŞS 262, b. 132. (Rebiülahir 1132/Şubat-Mart 1720)502 MŞS 262, b. 122. (12 Cemaziyelevvel 1149/18 Eylül 1736)503 MŞS 252, b. 255. (22 Şaban 1160/29 Ağustos 1747)504 MŞS 237, b. 269. (28 Safer 1160/11 Mart 1160505 MŞS 266, b. 232. (15 Muharrem 1212/10 Temmuz 1797)506
MŞS 195, b. 241. (Evail-i Zilkade 1213/6-15 Nisan 1799)507 MŞS 195, b. 229. (Evail-i Cemaziyelahir 1213/10 Kasım 1798)508 MŞS 262, b. 232. (19 Zilkade 1214/14 Nisan 1800)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 132/373
116
İslam’da evlilik esas itibariyle tek eşlilik üzerine kurulmuştur. Ancak
bazı durumlarda kocanın dörde kadar evlenmesine izin verilmiştir. Bu izin bir
emir değil, belli şartlarda başvurulan bir ruhsat gibidir.509
Osmanlı Aile hukuku, İslam aile hukukunun ortaya koyduğu ilkeler
çerçevesinde oluştuğu için bu ilkelere ters düşmeyen bazı örf ve adetlere
uygulamada yer verilmiştir. Bir erkeğin aynı anda evli bulunacağı eş sayısı da
bu ilkeler çevresinde ortaya çıkmıştır.510 Yaygın kanaatin aksine Osmanlı
toplumunda çok evlilik fazla oranda değildir. Klasik dönem Osmanlı
âlimlerinden Kınalızade’nin bu konudaki fikirleri Osmanlı toplumundaki çok
eşlilik algısını göstermesi bakımından ilginçtir; “Erkek, ilk eşiyle yetinip,
üzerine başka kadın ve cariye almamalıdır. Erkek evde tendeki can gibidir. İki
bedene bir can olmadığı gibi, iki eve de bir erkek yakışmaz.” 511
Süreyya Faroqhı’nin de bu konudaki fikirleri paralel yöndedir:
“Osmanlılarda evlilik konusunda şu ana kadar yapılmış araştırmaların ortaya
çıkardığı beklide en önemli sonuç; bugüne kadar çok kadınla evliliğin rolünü
iyice abarttığımızdır .”512 Ubucini de sanılanın aksine çok eşliliğin Osmanlı
toplumunda hâkim olmadığı, kadınlara tahmin edildiğinden daha iyi
davranıldığını belirterek çok evlilik konusunda İstanbul’da yaşayan erkeklerin
509 Kur’an-ı Kerim’de; “ Eğer yetim kızlar hakkında âdil davranamamaktan korkarsanız, (onların yerine)
sizin için uygun olan kadınlarla ikiye, üçe ve dörde kadar evlenin. Eğer (aralarında) adaletli
davranamamaktan korkarsanız, bir tane ile yahut elinizin altındakiyle yetinin; bu, haksızlık etmemeniz
için daha elverişlidir ” (Nisa 4/3) şeklinde belirtildiği üzere İslâm dini toplumda ancak dörde kadar
evliliğe müsaade etmiş, bunu da kadınlar arasında adaletli olma şartına bağlamıştır. Bir başka ayette
ise eşler arasında adil davranılamayacağı belirtilerek tek eşlilik tavsiye edilmektedir: “(Eşleriniz olan)
kadınlar arasında, çok hırslı olsanız bile adaletli davranmaya asla gücünüz yetmez. Buna rağmen hiç
olmazsa yalnız birine meyledip de diğerini (kocalı mı, yoksa kocasız mı gibi) askıda bırakmayın.
(Kadınlar arasını) düzeltir ve (onlara kötü muamele etmekten) sakınırsanız, Allah, şüphesiz, çok
bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (Nisa 4/29)510 Ömer Düzbakar, “Osmanlı Toplumunda Çok Eşlilik: 1670–1698 Yılları Arasında Bursa Örneği”,
OTAM, Sayı 23/ Bahar 2008, s. 87; Abdurrahman Kurt, “Dini Kaynakların Çokeşliliğe İlişkinGörüşleri ve Osmanlılarda Çok Eşlilik”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 8, S. 8,
1999, s. 183-214; Kevser Kâmil Ali-Salim Öğüt, “Çok Evlilik”, DİA, C. XVIII, s.366.511 Düzbakar, a.g.m., s. 87–88.512 Süreyya Faroqhı, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, İstanbul 2002, s. 117.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 133/373
117
ancak 1/5’inin birden fazla evlilik yaptığını bunun kırsal kesimde oldukça az
olduğunu belirtmektedir.513
XVIII. yüzyılda Mardin’de tek eşlilik oranı yaklaşık olarak %79’dur.
Farklı dönemlerde Osmanlı’nın çeşitli bölgelerinde yapılan araştırmalardaki
verilerde bu oranı desteklemektedir. 1700-1750 yıllarında Anteb’i kapsayan
çalışmasında Hüseyin Çınar, tek eşlilik oranını %84 olarak saptamıştır.514
Rıfat Özdemir, Tokat ile ilgili çalışmasında tek eşlilik oranını %84,26 olarak
belirlemiştir.515 Ömer Düzbakar’ın Bursa üzerine yaptığı incelmede ise tek
eşlilik oranı %91,8’dir.516 XIX. yüzyılda Şam ve Haleb tereke defterleri
incelenerek varılan sonuçlar Şam şehir toplumu içinde çok eşlilik oranı %10
olarak tespit edilmiştir.517 1875–1892 yılları arasında Kırşehir’de çok evlilik
oranı %12,2, Kırşehir’in şehir merkezinde %9,8 olarak tespit edilmiştir.518
Kayseri’nin 1700-1730 yıllarını esas alan çalışmada ise bu oran %8,6’dır.519
XVIII. yüzyıl Mardin şehrinde çok eşliliğin tahlili sırasında kişilerin
maddi durumlarının eş sayısı ile orantısını önemli bir kriter olarak aldık.
Çalışmamız sırasında evli erkeklere ait toplam 129 adet tereke kaydı
incelenmiştir. Bunlar arasında çok eşli olan erkek sayısı 27’dir. Aşağıdaki
tabloda göründüğü üzere bu terekeler miktarlarına göre gruplandırıldığında,
0–200 kuruş aralığında %18.5 (5 Kayıt), 201–400 kuruş aralığında % 26 (7
kayıt), 401–600 kuruş aralığında %11,1(3 kayıt), 601-800 kuruş aralığında %
18,5 (5 kayıt), 801 ve üzeri aralığında %26 (7 kayıt) bulunmaktadır. Verilen
bu bilgiler çok eşliliğin maddi durumu yüksek zümrede yaygın olduğu
kanaatinin yanlış olduğunu göstermektedir.
513 M. A. Ubucini, Osmanlı’da Modernleşme Sancısı, İstanbul 1998, s. 373.514 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Hüseyin Çınar, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Antep Şehrinin Sosyal ve
Ekonomik Durumu, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000.515 Rıfat Özdemir, “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1771–1810)”, Belleten, C. LIV, S. 211,
Ankara 1990, s. 1029.516 Düzbakar, a.g.m., s. 96.517 Sait Öztürk, “Osmanlı’da Çok Evlilik”, Türkler, Yeni Türkiye Dergisi, C. 21, Ankara 2002, s.380.518 Nurhan Mıstanoğlu, “Kırşehir’de XIX. Yüzyılın Sonlarında Sosyo-Kültürel Bakımdan Ailenin Genel
Özellikleri (1875 – 1900)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21 / 2009, s.354.519 Muhiddin Tuş, “Kayseri Tereke Defterleri Üzerine Bir Araştırma”, Selçuk Üniversitesi SosyalBilimler Enstitüsü Dergisi, 4/1999, s.163.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 134/373
118
Tablo 30: Erkeklerin Eş Sayılarının Gelir Durumuna Göre Dağılımı
Erkek
Eş
Sayısı
Gelir Durumu (Kuruş) Genel
0 - 2 0 0
%
2 0 1 - 4 0 0
%
4 0 1 - 6 0 0
%
6 0 1 - 8 0 0
%
8 0 1 v e ü z e r i
% Sayı %
Bir Kdn.
Evl. Erk.
52 50,9 31 30,3 11 10,7 5 4,9 3 2,9 102 79
İki Kdn.
Evl. Erk.
5 31,2 3 18,7 2 12,5 3 18,7 3 18,7 16 12,4
Üç Kdn.
Evl. Erk.
- - 3 50 1 16,7 - - 2 33,3 6 4,7
Dört
Kdn.
Evl. Erk.
- - 1 20 - - 2 40 2 40 5 3,9
Toplam 57 44,5 38 29,5 14 10,9 10 7,8 10 7,8 129 100
Mardin’de çok eşliliğin temel sebebi ilk eşten çocuklarının
olmamasıdır. Kişileri çok eşliliğe yönlendiren sebeplerin başında evlat sahibi
olma arzusunun etkili olduğu düşünülebilir. İncelenen kayıtlara göre bu
durumu ispat etme imkânına sahip olunamadığı için bunun tahmini bir ifade
olduğunu belirtmekte yarar vardır. Çünkü bu gibi evlilik yapmış olanlarınhepsinin çocuklarının olduğu görülmektedir. Bunlardan bazılarının hiç çocuğu
olmasaydı belki öne sürülen görüşü ispat için bir veri olabilirdi. Diğer taraftan
çok eşliliğin, ailede kısırlık sebebi olarak kadının sorunlu görülmesinden
kaynaklandığı düşünülebilir. Bu durumda olan ailelerde erkek toplumsal baskı
ve bilhassa kendi yakın çevresinin baskısıyla ikinci bir eşle evlilik
yapabilmektedir.520 Nitekim yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere tek ve
520 Abdurrahman Kurt, “Dini Kaynakların Çokeşliliğe İlişkin Görüşleri ve Osmanlılarda Çok Eşlilik”,Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 8, Sayı:8, 1999, s. 183-214.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 135/373
119
çok eşli ailelerin tereke miktarları birbirine yakındır. Bu durum birden fazla eş
ile evlenmeyi tercih etmenin sebebinin çocuk olabileceğini
kuvvetlendirmektedir. Çok eşliliğin ikinci bir sebebi olarak tarımla uğraşan
toplumlarda nüfusun üretim gücüne yapacağı katkıdır. Çok çocuklu aileler
ellerindeki toprağı daha rahat işleyebilecek ve gelir sağlayabileceklerdi.
Tablo 31: Evli Erkeklerin Eş Durumlarının Sosyal Statüye Göre
Değerlendirilmesi
Sosyal Statü
T e k e ş l e
e v l i
İ k i e ş l e
e v l i
Ü ç
E ş l e
E v l i
D ö r t
e ş l e
e v l i
Ağa 14 3 1 2
Çelebi 7 1 - -
Efendi 17 4 1 1
Hacı 35 5 3 1
Seyyid 29 3 1 1
Toplam 102 16 6 5
Yukarıdaki tabloda görüldüğü üzere çok eşli erkeklerin sosyal
statülerine göre değerlendirmesi yapıldığında eş sayısının statü ile belirgin bir
değişiklik göstermediği anlaşılmaktadır. Hacı statüsündeki kişilerin sayıca
fazla görünmesindeki sebep Hacı lakaplı kişilere ait tereke kayıtlarının
fazlalığıdır.
Aile konusunda değinilmesi gereken bir başka konuda çocuk
sayılarıdır. Hiç şüphe yok ki aileyi oluşturan en önemli unsur çocuktur. Neslin
devamının sağlanması, gelenek ve göreneklerin, kısacası, kültürün nakli
bakımından çocuk özel bir öneme sahiptir. Doğu toplumlarında neslin
devamının yanında ailenin büyüklüğü bir bakıma ailenin toplumdaki
konumunu da belirliyordu.
Mardin’de ailelerin çocuk sayılarına bakıldığında, tahmin edilenin
aksine Müslüman ailelerde gayrimüslim ailelere göre daha az çocuk olduğu
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 136/373
120
gözlenmiştir.521 Bu durumun sebebi azınlık psikolojisiyle nüfuslarını arttırma
isteği olabilir. Tespit ettiğimiz tereke kayıtları çocuk sayısı ve bunların
cinsiyetleri yönünden değerlendirildiğinde, evli ve dul olan 129 erkek tereke
sahibinden 118’inin (%91,4) çocuklu, 11’inin (%8,6) ise çocuksuz olduğu
görülmektedir.
0,00%
20,00%
40,00%
60,00%
80,00%
100,00%
Çocuklu Çocuksuz
Grafik 1: Mardin’de Çocuklu ve Çocuksuz Aile Oranı
Bir ya da birden fazla sayıda çocuğa sahip ailelerin 155 kız, 236 erkek
toplamda 391 çocuğa sahip oldukları görülmektedir. Bazı ailelerde iki kadınla
evliliğin varlığı da dikkate alındığında genel olarak Mardin şehrinde kadın
erkek nüfusunun birbirine yakın oranda olduğu anlaşılmaktadır. 390 çocuk
sayısı evli ve dul erkek sayısı olan 129’a bölündüğünde ortalama çocuk
sayısı 3.03 olarak çıkmaktadır. Tespit edilen bu sonuç ailenin demografik
yapısını konu alan birçok çalışmada elde edilen rakamlara yakındır. XVIII.
yüzyılın ilk yarısında Ayntab’da 2.93,522 1489–1640 yılları arasında Bursa’da
1.85,523, XVIII. yüzyılın ilk yarısında Konya’da 2.87,524 1700–1730 yılları
arasında Ankara’da 2,4525 olarak ortalama çocuk sayısı tespit edilmiştir.
521 Ortaylı, a.g.e., s. 82.522 Çınar, a.g.e., s. 164523 Hüseyin Özdeğer, 1463–1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri, İstanbul 1988, s.45.524 Hayri Erten, Konya Şer’iye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapısı (XVIII.
Yüzyılın İlk Yarısı), Ankara 2001, s. 59.525 Ömer Demirel-Adnan Gürbüz-Muhittin Tuş, “Osmanlılarda Ailenin Demografik Yapısı”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. I, Ankara 1992, s. 102.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 137/373
121
0
5
10
15
20
25
30
35
1 Çocuklu 2 Çocuklu 3 Çocuklu 4 Çocuk 5 Çocuk 6 Çocuk 7 ve Üzeri
Grafik 2: Mardin’de Ortalama Çocuk Sayısı
Müslümanlarda olduğu gibi Gayrimüslimlerde de aile kutsal ve önemli
bir kurumdur. Bu anlamıyla onlarda da evlilik Müslümanlarda olduğu gibi
fazlasıyla önemsenen bir durumdu. İncil’deki “ Adem’in yalnız olması uygun
değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım” 526 ayeti Hıristiyanlarda
dünyanın ta başlangıcından beri evliliğin bir ilahi yasa olduğu düşüncesini
kuvvetlendirmiştir. Süryani inancında evlilik Kutsal Ruh’un kayrasıyla ve
ruhanilerin özel dua ve bereketleriyle neslin devamını sağlamak üzere mümin
kadın ve erkeğin kutsal bir şekilde birleştikleri, birlikte oldukları Süryani
kilisesinin yedi kutsal gizinden biriydi.527
Evlilik evlenecek tarafların rızası ile gerçekleştirilirdi. Beşik kertmesi
geleneği Süryanilerde de yaygındı. Erken evlilik tercih edilirdi ki evlilik yaşı
erkekler için 14, kadınlar için 12 olabiliyordu.528
Müslümanlarda olduğu gibi gayrimüslimlerde de nişan olayı mevcuttu
ve tıpkı Müslümanlar gibi nişan sırasında hediyeleşme olayı gerçekleştirilirdi.
526 İncil, Tekvin 2.18.527
Ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Özcoşar, Bir Yüzyıl, Bir Sancak, Bir Cemaat, Mardin Süryanileri,İstanbul 2008.528 Özcoşar, a.g.e., s. 279.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 138/373
122
Örneğin Tedaris adlı zımmi Meryem binti Murat adlı kız ile nişanlanırken 1
yıldız, 1 şerifi ve 1 engürüs altını, bir çift altın küpe, üç sıra sarı kemha, dört
sıra mor çiçekli, sekiz sıra keten, 1 çift makreme verdiğini, nişan bozulduktan
sonra bunların hepsini geri aldığını beyan etmiştir.529 Nişanlılık süresi
değişmekle birlikte 7 yıl gibi bir süre beklenebiliyordu. Mahkeme kayıtlarına
yansıdığı kadarıyla gayrimüslimler arasındaki nişan bozulmaları
mahkemelerde kayıt altına alınmaktaydı.530 Bu durum tıpkı Müslümanlardaki
gibi verilen hediyelerin geri alınması ve nişanın bozulduğunun herkes
tarafından duyulması açısından önemli görünüyordu.
Süryanilere göre aynı kişiden süt emmiş kişiler evlenemezlerdi.
Sütkardeşliği adı verilen bu gelenek, Müslümanlarda da mevcuttu.
Müslümanlarda bulunan kirve kavramı Süryanilerde de vardı ancak kirvelik
vaftiz sırasında çocuğu taşımakla kazanılan bir ünvandı. Dolayısıyla vaftiz
sırasında çocuğu taşıyan kirve, o çocuğun babası olduğundan kirve çocukları
birbirleriyle evlenemezlerdi.531
Nişanlılık sonrası evlilik süreci her cemaatin kendi geleneklerine ve
kurallarına göre yapılırdı. Süryani evlilikleri kilisede Hıristiyan geleneklerine
göre yapılmaktaydı. Buna rağmen Hıristiyanların da Müslümanlar gibi
evliliklerini mahkemeye tescil ettirdiklerine mahkeme kayıtlarında
rastlanmaktadır.
Gayrimüslimler, aile hukuku açısından kendi dini hukuklarına tabidirler.
Evlilik akdi, bu akdin feshedilmesi, çeyiz, mehr gibi bugün için özel hukuk
alanına giren meseleler Osmanlı Devleti’nde dini işlerden sayılmıştır.532 Her
cemaat kendi din adamları vasıtasıyla bu hizmetleri yerine getirmekteydiler.Nitekim 1820 (H. 1236) tarihli Kıbrıs Başpiskoposu Yuvakim’in arzı ile tayin
edilen Domaskinos’a verilen beratta “zımmîlerin evlenme ve boşanma
işlerine metropolit veya vekillerinden başka kimsenin karışmayacağının”
bildirilmesi cemaatlerin bu gibi işlerdeki özerkliğini göstermesi bakımından
529 MŞS 248, b. 421. (Evasıt-ı Cemaziyelahir 1101/22-31 Mart 1690)530 MŞS 248, b. 175. (9 Safer 1101/22 Kasım 1689)531 Zeki Demir, Süryani Kilisesi ve Kilisenin Yedi Gizi, İstanbul 2001. s, 85.532
Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (1839–1914), Ankara1996, s. 14; Ali Güler, Türkiye’deki Gayri Müslimler, Sosyo-Ekonomik Durum Analizi, Ankara1996, s. 64.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 139/373
123
önemlidir.533 Buna rağmen birçok konuda olduğu gibi aile hukuku konusunda
da isterlerse kadıya başvurabilmişlerdir. Şer’iye sicilleri bol miktarda bu tür
örnekler barındırmaktadır.
Müslümanlarda olup gayrimüslimlerde de rastlanan bir başka gelenek,
mehr ’dir. İslami bir gelenek olan mehr, Süryanilerde de yaygın olarak
kullanılan bir ritüel olmakla birlikte muhtemelen İslam hakimiyetinden sonra
beraber yaşamanın vermiş olduğu bir etkileşime işarettir. Örneğin, Meryem
binti Abdo’nun Hasan veledi Mataş ile 25 kuruş mehr-i muaccel ve 25 kuruş
mehr-i müeccel karşılığında evliliğine mani olmadığı, velisinin iznin alındığını
bir izinname ile gösterilmektedir.534 Bu belgede görünen başka bir gelenek
ise mahkemeden izin alınması meselesidir. Bu yolla taraflar kendilerini
güvenceye almakla birlikte evliliklerini de alenileştirmekteydiler. Belgelere
sıkça rastlanan nişan veya evlilik sonrası tartışmaların çözüme
kavuşturulması açısından mahkemeden izin almak veya kayıt altına alarak
güvenceye almak önemliydi.535
Osmanlı toplumunda aile birliğinin korunması açısından evlilikte
devamlılık esas olmakla birlikte, aile içindeki uyumu sürdürmek imkânsız hale
geldiğinde evliliği sona erdirme imkânı bulunmaktadır. Osmanlı aile
hukukunun temeli olan aile hukukuna göre prensip olarak boşanma hakkı
erkeğe aittir. Erkeğin tek taraflı boşandığını yalnızca sözle söylemesi bile
yeterli bulunmaktadır. Kadın içinde kısıtlı olmakla birlikte evliliği sona erdirme
hakkı mevcuttu. Örneğin nikâh esnasında boşanma hakkını elinde
tutabileceği gibi bazı durumlarda mahkemeye bizzat başvurarak da evliliği
sona erdirebiliyordu. Genel olarak boşanmaların mahkemelerce kaydedilmesişartı olmamakla birlikte sicillerde rastlanan çok sayıda boşanma belgesinden
toplumda boşanmaların kayda geçirildiği görülmektedir.536
Hukuki olarak erkeğe boşanmaya ilişkin teorik anlamda verilen yetkiler
kadınınkine göre daha geniş görünse de mahkeme kayıtları incelendiğinde
bu durumun sosyal hayata pek fazla yansımadığına dair örnekler
533 Bozkurt, a.g.e., s. 14.534
MŞS 252, b. 118. (21 Ramazan 1159/7 Ekim 1746)535 Özcoşar, a.g.e., s. 281.536 Karaman, a.g.e., C. I, s. 352.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 140/373
124
görünecektir.537 Osmanlı mahkemelerinde kadı önünde görülen davaların
kayıtları olan şer’iye sicillerinde evliliğin sona ermesi üç biçimde karşımıza
çıkmaktadır. İlk olarak erkeğin tek taraflı irade beyanı olan talak, kadının
mehrinden vazgeçmesiyle gerçekleşen muhâlaa538 ve hâkim kararıyla
boşanma anlamına gelen tefrik. İlkinde yani talakta boşanma talebi
tamamıyla erkek tarafından gelmektedir. Diğer ikisi ise genelde kadın
tarafından gelmektedir.539
Mardin’e ait sicil defterlerinde 45 adet boşanma kaydı tespit edilmiş ve
bunlar esas alınarak fikir edinilmeye çalışılmıştır. Bu kayıtlara göre talak ile
boşanma oranı %41 çıkarken, muhâlaa ile boşanma oranı %53,5’dir. Tefrik
ile boşanma oranı ise %5,2’dir. Muhâlaa ile boşanma oranın fazla çıkması
kadınların evliliği bitirme konusunda irade gösterdiklerinin bir kanıtı olarak
sunulabilir. Burada şunu belirtmek gerekir ki boşanma olayını mahkemelere
kayıt ettirme zorunluluğu hukuken yoktu. Talak ile boşanmalar sırasında
mahkemeye kayıt ettirme gereksinimi duyulmamış olabilir. Ancak muhâlaa ile
boşanma sırasında kadının irade gösterdiği ve mehr gibi alacaklarından
vazgeçtiği için ileride bir takım sıkıntıların yaşanmasını önlemek amacıyla
taraflar, mahkemeye kayıt ettirme gereksinimi duymuş olabilirler. Örneğin,
1690 tarihli bir belgede Ali bin Mustafa Eşi Fatıma ile aralarında şiddetli
geçimsizlik olduğundan eşinin iddet, nafaka ve mehr-i müeccelinden
vazgeçtiğinden kendisini üç talak üzere boşadığını ikrar etmiştir.540
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere her ne kadar boşanma konusunda
hukuki olarak erkek daha yetkili gibi görünse de pratikte kadınında bu konuda
irade gösterdiğinin bir kanıtı olarak muhâlaa ile boşanma oranı gösterilebilir. Ancak bu durum ileride bazı anlaşmazlıkların doğmasına sebep olacak bir
durumdur. Nitekim sicillere yansıyan birçok belgede boşanma sırasında
kadın ile erkek anlaşmazlıklara düşmüş ve durum mahkemeye taşınmıştır.
537 Erten, a.g.m., s. 108.538 Muhâlaa ile boşanma yolunda Jennings, kadınların bazen eşlerine bir bedel ödediklerini savunarak bu
durumu nefret verici olarak nitelendirmektedir. Bkz. Jennings, “Divorce in The Otoman Sharia Courtof Cyprus, 1580-1640”, s. 155.
539
Saadet Maydaer, “Klasik Dönem Osmanlı Toplumunda Boşanma (Bursa Şer’iye Sicillerine Göre)”,Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi , C. 16, S. 1, 2007, s. 301.540 MŞS 248, b. 457. (13 Receb 1101/22 Nisan 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 141/373
125
Örneğin, 26 Şaban 1100 tarihli bir belgede, Mardin halkından Saliha binti
Mehmed adlı kadın, boşanmış olduğu eski eşi İbrahim binti Süleyman
hakkında boşandığı sırada mehr-i müeccelinden ve nafaka-i iddet ve sair
alacaklarından vazgeçtiğini, ancak eşinin 1 gümüş kemer, 1 İstanbul gömleği,
1 hamam halısı, 1 peştamal, 1 ayna,1 kumaş bohça, 2 kumaş zıbını ve 1
kumaş donu çekip elinden aldığını şikâyette bulunmuştur.541
Tablo 32: Boşanma Şekillerine Göre Oranlar
Boşanma
Şekli Adet %
Talak 18 40
Muhâlaa 24 53,3
Tefrik 3 6.7
Toplam 45 100
İslam dini, evlilik müessesine vermiş olduğu önemden dolayı sebepsiz
boşanmaları hoş görmemektedir. Makul ve meşru bir sebebe dayanmayan
boşanmalara karşıdır.542 Kolay boşanmayı engellemek için mehr-i müeccel
miktarı yüksek tutulduğu gibi, hanımını üç defa boşayan erkeğin, eşi bir
başkasıyla geçerli bir evlilik yapmadan ve daha sonra da boşanmadan veya
eşi ölmeden onu tekrar nikâhlayamaması gibi tedbirler almıştır. Bazı
durumlar haricinde ve tarafların mahkemeye müracaatını gerektiren bir
durum olmadığında boşanma olayını resmiyete bağlamak da mecbur değildir.
Resmiyetten kasıt, gidip mahkemede bu durumu kayda geçirmektir. Ancak
evlenme hususunda Osmanlılarda evliliğin kadı veya onun tayin ettiği imam
huzurunda akdolunduğu gibi, boşanma hadisesinin de mahkemeye intikal
ettirilmesine dikkat edildiği ve boşanmaların kadı huzurunda gerçekleşip, bu
durumun da sicillere kaydolunduğuna şahit olmaktayız. Bu durumun asıl
sebebi boşanmadan sonra ortaya çıkabilecek anlaşmazlıkları başta bertaraf
541 MŞS 248, b. 54. (26 Safer 1100/15 Haziran 1689)542 Karaman, a.g.e., C. 2, s. 110.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 142/373
126
etme düşüncesidir.543
Kadının, boşandığı erkek üzerinde mehr-i müecceli, iddet nafakası,
küçük çocuklarının her biri için nafaka ve kisve bahası, hamile ise hamlinin
nafakası, oturduğu yerin kira bedeli (sekene bahası) gibi hakları
bulunmaktadır.544 Kadın hamile ise iddeti doğumuna kadar; değilse yaklaşık
üç ay kadar sürmektedir ki, erkek bu zaman zarfında nafakasını temin etmek
zorundadır.
Boşanma durumunda kadın tamamen çaresiz bir biçimde
bırakılmamakta, mehri, nafakası ve sekene bahası verilip, iddeti bitinceye
kadar da asgarî bir teminat içinde bulunmaktadır. Ondan sonra da başkası ile
evlenme yolu açılmakta ve böylece ırzını, namusunu koruma ve geçimini
temin etme hususunda başka bir erkek ile hayatını birleştirebilmektedir.
Mehrini ve diğer alacaklarını talep etmeyen veya yarısını talep eden
kadınların maddî durumlarının iyi ve iddetleri bitinceye kadar geçimlerini
temin etmelerini sağlayacak olduklarını gözden uzak tutmamak gerekir.
Boşanmalarda erkek tek taraflı olarak evliliği bitirdiği gibi kadın ve erkeğin
anlaşması ile de boşanma gerçekleşmektedir. Boşanma şahitler huzurunda
ve mahkemede olabildiği gibi mahkemeye gitmeden de
gerçekleşebilmektedir.545
Mardin mahkeme kayıtlarında en fazla boşanma sebepleri olarak
şiddetli geçimsizlik gösterilmiştir.546 Bu durumda karşılıklı anlaşılarak
muhâlaa ile boşanılmaktaydı. Yine birçok belgede rastladığımız aileler
arasındaki anlaşmazlıklar Mardin’deki boşanmanın sebeplerindendir.
Örneğin, Mardin halkından Recep bin Molla Mehmed adlı kişi mahkemede
kayınbabası hakkında şikâyette bulunmuş ve kayınbabasının karısını zorla
543 Ahmed Kankal, Türkmenin Kaidesi Kastamonu (XV-XVIII. Yüzyıllar Arası Şehir Hayatı),Ankara 2004, s. 278.
544 Karaman, a.g.e., C. 2, s. 111.545 Ramazan Günay, 259 Numaralı Hicri 1006-1008 (Miladi 1598-1600) Tarihli Mardin Şer`iyye
Sicilinin Transkripsiyon ve Değerlendirmesi, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Anabilim Dalı Tarih Eğitimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi,Diyarbakır 2002, s. 347.
546
MŞS 259, b. 67. (14 Muharrem 1007/17 Ağustos 1598); MŞS 247, b. 189/217; MŞS 248, b. 54. (26Safer 1100/15 Haziran 1689); b. 69. (16 Ramazan 1100/4 Temmuz 1689); b. 89. (6 Şevval 1100/24Temmuz 1689); MŞS 227, b. 118/129.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 143/373
127
çekip aldığını iddia etmiştir.547 Bu durum göstermektedir ki aileler zaman
zaman karı-koca arasındaki anlaşmazlıklara taraf olabilmişlerdir.
Sicillerde rastladığımız bir başka boşanma sebebi ise iktidarsızlıktır.
26 Aralık 1598 tarihli bir belgede Bağdasar bin Tanil, eşi olan Zehbiyye binti
Kas İbrahim’in kendini dinlemediğini ve nefsini teslim etmediğini söylemesi
üzerine karısı, kocasının iktidarsız olduğunu bu nedenle daha önceden de
mahkemeye başvurduğunu, kocasının mahkemede tedavi olacağını, tedavi
olmazsa kendisini serbest bırakacağını ancak tedavi için mahkemeden altı ay
mühlet istediğini ve kocasının bu sözlerinin mahkemede kaydedildiğini iddiaetmiştir. Bağdasar’ın istediği ve mahkeme tarafından kendisine verilen bu
zaman zarfında tedavi olmadığını ileri süren Zehbiyye’nin isteği üzerine
boşama hadisesi gerçekleşmiştir. 548
Mardin’de incelediğimiz dönemde rastladığımız boşanma olaylarındaki
sebepler arasında erkeğin başka bir memlekete gidip uzunca bir süre
gelmemesi549 ile evlenmeden önce verilenen sözlerin evlendikten sonra
tutulmaması550 gibi konularda tespit edilmiştir. Evlenmeden önce
kararlaştırılan ve evlilik müddetince uyulması gereken şartlara, evlendikten
sonra taraflardan birisi riayet etmezse bu da boşanma için bir sebep teşkil
etmektedir. 17 Ağustos 1598 tarihli bir belgede Esma binti Hacı Ali adlı kadın,
zevci olan Zeyni bin Mahmut hakkında kendisiyle Amid’te nikâh kıydıklarını,
nikâhtan önce kendisine seni babanın evinden çıkaracak olursam üç talak ile
boşanmış olasın dediğini bildirerek kendisini babasının evinden çıkardığını ve
boşanmak istediğini mahkemeye taşımıştır. Mahkeme de bu durumu
görüşerek, Zeyni’ye durumu sormuş ancak Zeyni inkâr ederek böyle bir şey
söylemediğini ve kendisine 8 gün mühlet verilirse şahitler bulabileceğini
mahkemeye bildirince kendisine bu süre verilmiştir.551
Mardin’de rastlanan ilginç bir olay ise vekâlet yoluyla boşanmadır.
1008 senesi Rebiülevvel ayında Kaplan bin Ağcan adlı zımmi çalışıp kazanç
547 MŞS 248, b. 69. (16 Ramazan 1100/4 Temmuz 1689)548 MŞS 259, b. 337. (27 Cemaziyelevvel 1007/26 Aralık 1598)549
MŞS 266, b. 77/96; MŞS. 259, b. 926. (Evail-i Rebiülevvel 1008/21 Eylül 1599)550 MŞS 266, b. 96/114; MŞS 241, b. 96/114; MŞS. 259, b. 67, 379.551 MŞS 259, b. 67. (14 Muharrem 1007/17 Ağustos 1598)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 144/373
128
sağlamak için memleketinden ayrılmak zorunda kalınca eğer bir seneye
kadar gelmeyecek olursam Ahmed bin ‘Aliy’i vekil tayin kılarak karısı Elfiye
binti İbrahim’i boşayabileceğini bildirmiş ve bu durumu mahkemece kayıt
altına aldırmıştır.552
Boşanma hadiselerinde bir diğer ilginç örnek Mardin’den sefere giden
Hayro adındaki birisinin, eşi Safiye binti Şeyh Ahmed’in nafakasını Mardin’de
bulunmadığı süre içerisinde karşılamayı taahhüt etmiştir. Ancak İstanbul’da
eşinin haberi olmadan mahkemeye başvurarak, şahitlerin huzurunda eşini
boşadığına dair hüccet almış ve Mardin’e geri dönmeyerek, Mardin’e dönen
arkadaşlarıyla boşanma hüccetini göndermiştir.553
Dikkat çeken bir başka husus da, dava açan kadınların oranıdır. Talak
dışındaki boşanma çeşitleri olan muhâlaa ile tefrik yöntemiyle boşanmak için
başvuran 34 kayıttan 14’i kadındır. Ve yine sanıldığının aksine bu davaların
çoğunluğuna kadınların kendisi katılmıştır.
Gayrimüslimlerde boşanma, zina ve ölüm dışında yasaktı. Eşler
arasındaki anlaşmazlıklara cemaatin ileri gelenleri müdahale eder, araya
girer ve çözüme kavuşturmaya çalışırdı.554 Eşlerin kendi aralarında veya
aileleri aralarındaki anlaşmazlıklarda mahkemeye başvurdukları
görülmektedir. Örneğin, Mardin sakinlerinden Bedro veledi Yosef adlı zımmi
ile Begincan binti Abdo adlı çiftin arasındaki anlaşmazlık ailelerin de
karışmasıyla büyümüş ve mahkemeye taşınmıştır.555 Anlaşmanın
sağlanamadığı durumlarda eşlerin birbirinden boşanmadan ayrı
yaşamalarına izin verilirdi. Örneğin, kendisini 2,5 yıldır terk eden kocasına
nafaka talebiyle dava açan bir kadının davası kabul edilmiş ve kocasınakendisine aylık 45 kuruş nafaka vermesi kararlaştırılmıştır.556
Kaynağını büyük çapta İslâm’dan alan Osmanlı kültüründe, genel
olarak babası ölen çocuğa yetim, annesi ölene ise öksüz denilmiştir. Her iki
halde de çocuğun korunması ve yetiştirilmesinde topluma önemli görevler
552 MŞS 259, b. 926. ((Evail-i Rebiülevvel 1008/21 Eylül 1599)553 MŞS 259, B. 258. (Evahir-i Rebiülahir 1007/29 Kasım 1598)554
Demir, a.g.e., s. 86.555 MŞS 266, b. 74. (13 Şevval 1160/18 Ekim 1747)556 Özcoşar, a.g.e., s. 283.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 145/373
129
düşmüştür. Bilindiği gibi İslam hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı hukukunda,
yetim malları özel koruma altına alınmıştır. İslam öncesi Arap toplumunda
boşanma kolaylığı nedeniyle dul ve yetimlerin sayısı oldukça fazla idi.
Cahiliye devri Araplarında yetimler korumasız oldukları için, varisleri onların
haklarına riâyet etmedikleri gibi mallarından da onlara hiçbir şey
vermezlerdi.557 Bundan dolayı gerek ayetlerle ve gerekse hadislerle İslam’da
yetim koruma altına alınmış, yetimi itip kakmanın dini yalanlayanların
meziyetlerinden biri olduğu vurgulanmıştır. 558
Aile konusunda değinilmesi gereken bir başka önemli konuda vasitayinidir. Ailenin parçalanması, anne bababanın ölümü vs. durumlar
sonucunda küçük yaştaki çocukların hayatlarını rahat bir şekilde
sürdürebilmeleri için kendilerine bir vasi tayin edilirdi. Osmanlı hukukunda, bu
durumdaki çocukların korunması ile ilgili öncelikli uygulama, yetime kalan mal
varlığının belirlenerek güven altına alınması olmuştur. Tereke adı verilen bu
mallar, ölen kişinin bulunduğu yerdeki yerel mahkemenin görevlendirdiği ve
“Kassâm” adı verilen kişiler tarafından tespit edilir, mühürlenir ve kasaya
konulurdu.559 Tereke yazılmadan önce ölen kişinin borcu olup olmadığına
bakılır, borcu var ise öncelikle borcu ödenirdi. İçerisinde altın veya gümüş var
ise bunlar vasi marifetiyle kuyumcular çarşısında satılırdı.560 Varisler
arasında kayıp olanlar var ise, bunların payları, ortaya çıktıklarında
kendilerine mahkeme tarafından alınacak karar ile geri verilmek üzere eytam
sandıklarında 5 yıl süreyle saklanırdı.561 Bunu müteakip yapılması gereken
diğer işlem ise vasi tayiniydi.
557 İbrahim Kâfi Dönmez, “Yetim”, İA, C. XIII, s. 402.558 Maun Suresi, 1, 2, ve 3. ayetler.559 Veli İnanç, “Osmanlı Devletinde Yetimlerin Sosyal Haklarının Korunması”, Savaş Çocukları ve
Öksüzler, Editörler: Emine Gürsoy-Aylin Koç, İstanbul 2003, s. 25.560 “Bimaristan mahallesinde oturan müteveffa Debbağlar Şeyhi Seyyid İsa bin Seyyid Halil’in
verasetinin yaşları küçük olan kızları Arzı ve Fatıma’ya vasi olarak tayin edilen Mehmed bin Seyyid Halil tarafından çarşıda satılmıştır” MŞS 195, b. 14. (13 Rebiülevvel 1174/23 Ekim 1760); “ Katlolunan Arnavut Ahmed bin Hasan’ın terekesi Nusaybin’de sakin Osman Ağa’dan alınarak çarşıdaaçık arttırma ile satılmış ve Arnavut İslam Ağa, Rüstem Ağa ve Abdurrahman Ağa’nın şahitliği ile
amcazadesi olduğu ispat olunan Seyfullah’a 569 kuruş teslim olunmuştur ”. MŞS 242, b. 70. (23Zilhicce 1226/8 Ocak 1812)561 İnanç, a.g.e., s. 24.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 146/373
130
Yetimlerin haklarını korumak için bir yakının vasi olarak tayini şarttı.
Ailede babanın ölümü veya akıl ve fikre sahip olmadığı hallerde başvurulan
bir müessesedir vasilik.562 Şayet vasi olacak kişiyi, ölen kişi hayatta iken tayin
etmiş ise buna “vasi-i muhtar”, hakim tarafından tayin edildiyse “vasi-i
mensub” denirdi.563 Kadı tarafından tayin olunan, kimi zamanda kendi
isteğiyle şahitler huzurunda, dul ve yetimlere vasi olabileceği kanıtlanan bu
kişi,564 yetimin her türlü hak ve hukukunu korumakla yükümlü olan kişidir.
Erkeklerin bazen hastayken eşlerini terekelerine vasi tayin edebildikleri
gibi,565 eşleri dururken bir başkasını da tayin edebilirlerdi. Bu kişi çocukların
akrabası (amca, ağabey, babaanne, vs.) olabileceği gibi,566 mahkemece
güvenilirliği kanıtlanmış bir başkası da olabilirdi. Örneğin, Hızır bin Hacı
Şeyh Musa vefat ettiğinden küçük çocukları Mahmud, Yusuf ve Medine
üzerine çocukların amcası Halid bin Hacı Şeyh Musa vasi tayin
olunmuştur.567
Sicillerde birçok kez rastlanan vasi tayinlerinde, vefat eden şahıs ile
her hangi bir akrabalık bağı belirtilmemiş kimselerin de vasi olarak tayin
edildikleri görünmektedir. Muhtemelen mahkemelerce tayin edilen bu kişiler
güvenilirliği kanıtlanmış veya bir şekilde müteveffa ile ilişkisi olan kişilerdir.568
Ancak bu konuda ilginç bir belge söz konusudur. Mardin Voyvodası Hacı
Sadık Ağa’nın tavsiyesi ile İstanbullu olduğu belgede geçen Hacı Mustafa bin
Ahmed Çelebi Mardin halkından iken vefat eden Muhtesip İbrahim Ağa’nın
562 İsmail Özmen, Vesâyet Hukuku Davaları, Ankara 1996, s. 8.563
Bilmen, a.g.e., C. V, s. 203-206.564“ Mardin Babu’s-Sor Mahallesinde ikamet eden Adliye binti Mustafa el-Ğamayi aynı mahallede ikameteden ancak daha önce vefat eden oğlu Salih bin Seyyid Ahmed Bekir Ağa’nın çocukları Ahmed,Saruhan, Naime üzerinde vasi olmak istediğini bildirmiş olup buna ehil olduğuna dair Şehidiye Mahallesinden Halil bin Mahmud Bey ile Amayizade Mahmud Efendi in Mola Şeyhmus şahitliketmişlerdir .” MŞS 183, b. 95. (20 Cemaziyelevvel 1309/16 Aralık 1891)
565 MŞS 252, b. 104. (15 Cemaziyelahir 1159/5 Temmuz 1746 ); b. 105. (15 C 1159/5 Temmuz 1746); b.140. (30 ZA 1159/14 Aralık 1746 ); b. 231. (11 Cemaziyelahir 1160/20 Haziran 1747); MŞS 248, b.108. (20 Şevval 1100/7 Ağustos 1689); b. 165 (Selh-i Zilhicce 1100/14 Ekim 1689); b. 177. (9 Safer1101/22 Kasım 1689); b. 190. (15 Safer 1101/28 Kasım 1689)
566 MŞS 248, b. 66. (14 Ramazan 1100/20 Haziran 1689 ); b. 71. (18 Ramazan 1100/6 Temmuz 1689); b.128. (13 Zilkade 1100/29 Ağustos 1689); b. 139. (19 Zilkade 1100/4 Eylül 1689); b. 204. (Evasıt-ıSafer 1101/24 Kasım-3 Aralık 1689); MŞS 252, b. 113. (25 Receb 1159/11 Ağustos 1746); b. 232. (11
Cemaziyelahir 1160/20 Haziran 1747); MŞS 259, b. 1026. (Evahir-i Rebiülahir 1008)567 MŞS 248, b. 51. (26 Şaban 1100/15 Haziran 1689)568 MŞS 248, b. 47. (14 Şaban 1100/3 Haziran 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 147/373
131
oğlu Mustafa’nın küçük oğlu Mehmed’e vasi tayin edilmiştir. Muhtemelen
hiçbir akrabalık bağı olmayan ve hatta İstanbullu olan (belgede bu şahsın
İstanbullu olduğu yazmakla birlikte nerede ikamet ettiğine dair bir bilgi mevcut
değildir) birinin voyvodanın araya girmesiyle vasiliği kabul etmesi farklı bir
durum olarak göze çarpmaktadır.569
Bu kişilerin yetimlere zarar vermesinin engellenmesi veya mallarını
rayiç bedelinin altında satması gibi durumların oluşmaması için koruyucu
önlemler alınmıştır.570 Vasiler tespit edilen malları muhafaza eder, haklarını
korur ve çocuklar için yapılacak harcamaları bu mallardan yaparlardı.
Örneğin Mardin halkından iken vefat eden Siyavuş bin Abdullah’ın torunu
Hüseyin’e mahkemece vasi tayin olunan Mattar bin Osman Hüseyin’e
dedesinden kaldığını iddia ettiği 15 kuruş için müteveffanın eşine dava açmış
ve 15 kuruşu Hüseyin adına teslim almıştır. Yine bir başka belgede katledilen
Piri bin Mehmed’in küçük çocukları üzerine vasi tayin olunan Molla Şeyh
Emin bin Piri, çocuklar adına mahkemeye başvurarak katledenlerden diyet-i
demi talebinde bulunmuştur.571
Vasiler muhafaza ettikleri malları daha sonra nemalandırma yoluna
giderek çocukların yetişkin olmasından sonra ellerine geçecek olan malın
erimesinin önüne geçerlerdi. Bu yolla günümüz finans kurumlarına benzer bir
yol takip edilmiştir. Bir yıllık vadelerle idâneye verilen para, daha sonra
kararlaştırılan oranda geri alınır ve istenirse bu her yıl tekrarlanırdı.572
Çocuklar ergenlik çağına geldiklerinde ise vasinin çocuklar üzerinde olan
vesayeti kalkıyor ve çocuklar kendi malları üzerinde tasarruf ve söz sahibi
569 MŞS 252, b. 1. (3 Cemaziyelevvel 1140/17 Aralık 1727)570 Tahsin Özcan, “Osmanlı Yetiminin Hamisi: Eytam Sandıkları”, Yoksulluk I-III (31 Mayıs-1 Haziran
2003 tarihlerinde Deniz Feneri Derneği tarafından düzenlenen Yoksulluk Sempozyumu’na sunulan bildiri), Deniz Feneri Yayınları, İstanbul 2003, C.III, s.34.
571 MŞS 259, b. 789. (Evahir-i Zilhicce 1007/23 Temmuz 1599)572 Tanzimat dönemine gelindiğinde bu fonlar kişisel olmaktan çıkmış ve kurumsallaşmaya başlamıştır.
Bu dönemde kurulan “Terekât Müdürlüğü” ve daha sonraki dönemlerde kurulan “Emvâl-i Eytam”idaresi bu fonların idaresiyle uğraşmışlardır. Hatta bu konuda nizamname bile çıkarılmıştır. Bu
nizamnamede yetimlerin gayrimenkul mallarını idare ve okul, hastane gibi masraflarının ödenmesi,vasilerin hesaplarının kontrol edilmesi, tereke işlerinin daha sıkı yapılması, taşradaki eytamsandıklarının teftiş edilmesi istenmiştir. Özcan, a.g.e., s. 35.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 148/373
132
oluyorlardı.573 Bu durumda vâsisisinde artakalan mallar da çocuklar
tarafından talep ediliyor ve alınıyordu.574
Vasilik kurumuna gayrimüslimlerde de rastlanmaktadır. İncelediğimiz
dönem içerisindeki mahkeme kayıtlarında gayrimüslimlere ait bol miktarda
vasi tayinine rastlamaktayız. Müslümanlar gibi kimi zaman müteveffanın
eşi,575 kimi zaman ise kardeşleri (amca)576 veya büyük çocuklarından biri,
bunların dışında mahkemece güvenilirliği kanıtlanmış herhangi biri de vasi
olarak tayin edilebilirdi. İncelediğimiz dönemde gayrimüslim çocuklarına
Müslümanların vasilik yaptığına dair belgelere rastlayamadık. Ancak bu
konuda kesin bir hüküm koymak imkânsız görünmektedir.
2. Cemaatler:
Gayrimüslim cemaat ile Müslümanlar arasında yoğun ilişkilerin olduğu
bir devlet olan Osmanlı Devleti daha başlangıçtan itibaren, gayrimüslim
vatandaşları “zimmî” statüsünde değerlendirerek, tüm yönleriyle uyumlu ve
düzenli bir devlet olagelmiştir.577 Oluşturduğu düzenle Ortaçağ ve modern
zamanlarda üç tek tanrılı dini resmen tanıyan, etnik ve dilsel alt guruplarıyla
birlikte uyumlu bir şekilde bir arada yaşamalarını güvence altına alan tek
organizasyon olarak örnek teşkil etmektedir. Başlangıçta klasik İslami
hoşgörü çerçevesinde kendini gösteren bu uyum Fatih Sultan Mehmed
573 MŞS 259, b. 1047. (9 Cemaziyelevvel 1008/27 Kasım 1599)574 MŞS 259, b. 1106.(Cemaziyelahir 1008/Aralık-Ocak 1599-1600)575 MŞS 262, b. 29; MŞS 248, b. 105. (17 Şevval 1100/4 Ağustos 1689)576 MŞS 252, b. 514. (7 Cemaziyelevvel 1161/4 Haziran 1748)577 İslam hukukuna göre, İslam ülkesinde yaşayan gayrimüslimler statü olarak “zimmî” olarak tanınmıştır.
Zimmî kelimesi “zimmet” sözcüğünden gelir ki “and, güvenlik, söz verme” anlamlarını taşır. Hukukiterim olarak ise Müslüman bir devletin egemenliği altına girerek İslam topraklarında sürekli olarakyaşama hakkı elde eden gayrimüslimlere denir. Gayrimüslimlerin zimmî statüsünü kazanabilmeleriiçin İslam devleti ile bir zimmet anlaşması yapmaları gerekir. Zimmet antlaşmasının imzalanması ilegayrimüslimlere İslam toplumunda yaşama izni verilir, can ve malları İslam devletinin güvencesialtına alınır ve din ve vicdan hürriyetinden yararlanırlar. Osmanlı Devleti de bir İslam devleti olarak
tebaası olan gayrimüslimlere “zimmî” statüsünü vermiştir. Bkz. Gül Akyılmaz , “Osmanlı DevletindeGayrimüslimlerin Hukukî Statüsü, Ermeni Araştırmaları” 1. Türkiye Kongresi Bildirileri , C. II,Ankara 2003, s. 171.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 149/373
133
zamanında yapılan düzenlemeler ile birlikte karşılıklı hoşgörünün ötesine
geçerek hukuki bir zemin kazanmıştır. 578
Osmanlı Devleti’ndeki gayrimüslimler, Osmanlı topraklarının neresinde
yaşarlarsa yaşasınlar, hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, hangi ırka
mensup olursa olsunlar, inançlarına göre gruplandırılmışlardır. Bu sisteme
göre Osmanlı, her cemaate örf ve adetlerine göre bir düzen kurma imkânı
vermiş ve cemaatleri dini işlerini düzenlemede serbest bırakmıştır. Bu millet
sistemi sayesinde Osmanlı coğrafyasında farklı dindeki topluluklar arasında
toplumsal uyum ve denge en mükemmel şekilde sağlanmıştır.XVIII. yüzyılda Mardin’de Müslüman nüfus dışında kalan
gayrimüslimler Süryani, Ermeni ve az da olsa Yahudi cemaatleri
örgütlenmesiyle birbirlerinden ayrılmışlardır. Osmanlı fethi sonrasında
Mardin’de kentin hristiyan halkı Süryani Kadim, Nasturi, Keldani (Süryani
Katolik) ve Ermeni Ortodoks olarak ayrılmış, bu farklılaşmaya XVII. yüzyıl
ortalarından itibaren Ermeni Katolik, XI. yüzyılda da Süryani Protestan
cemaati katılmıştır. Hiç şüphe yok ki bu topluluklar Osmanlı ülkesinin asliunsurlarından idiler. Millet sistemi içerisinde kendilerine ait cemaat içi örfi
hukukları ve gelenekleri vardı. Ancak devletin hizmet sunduğu alanlarda
cemaatlerinin veya milletlerinin ne olduğunun önemi yoktu. Bu nedenledirki
mahkeme sicillerinde gayrimüslimlerden bahs ederken onların hangi dine
veya cemaate mensup olduğu belirtilmemiş, “zimmî-zimmiyan taifesinden”
tabiriyle tüm gayrimüslimler aynı eşit seviyede görülmüştür.
Osmanlı fethinin ilk yıllarında yapılan sayımlarda şehir merkezindegayrimüslimlerin sayıca üstün oldukları rakamlara yansımıştır. Fethin ilk
yılları olması ve daha oturmuş bir düzenin kurulmadığı zamana rastlamış
olması nedeniyle ihtiyatla değerlendirilmesi gereken bu rakamlara rağmen
gayrimüslim nüfusun Müslüman nüfusa oranının fazla olduğunu kabul etmek
gerekir. 1518 yılında yapılan ilk tahrirde şehir merkezinde 618 hane
Müslüman iken, 796 hane Hıristiyan, 92 hane de Yahudi görünmektedir. Aynı
tarihte 94 müslüman bekar vergi mükellefi görünürken, 156 Hırıistiyan, 20 de578 Özcoşar, Süryaniler, s. 37.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 150/373
134
Yahudi bekar mükellef görünmektedir. Şehir merkezindeki gayrimüslim nüfus
yoğunluğuna rağmen köylerde oranlar değişmekte, 1518 tarihinde köylerdeki
Müslüman hane sayısı 3913 iken 1204 hane Hıristiyan olarak görünmektedir.
Yahudi vergi mükellefine ise köylerde rastlanmamaktadır.579 1530 yılındaki
Zü’l-Kadiriyye defterindeki sayımda, gayrimüslim nüfusun oldukça fazla
(%48) olduğunu görmekteyiz. Müslüman nüfus ise (%45) Kürtler, Araplar ve
Türkmenlerden müteşekkildi. Geriye kalan çok az bir sayıyı da Yahudi ve
Şemsiler oluşturmaktaydılar.580
Tablo 33: 1530 Yılı Mardin Nüfusu
Hane 2.026
İslamiyye 775
Erâmine (Ermeniler-aslında tümhristiyanlar kast edilmektedir.
1273
Mücerred (Bekarlar) 734İslamiyye 233Erâmine 502Muaf 140
Süryaniler, Mardin’deki en kalabalık gayrimüslim nüfusu
oluşturmaktaydı. Mezoptamyanın en kadim halklarından olan Süryanilerin
isminin kökeni hakkında farklı iddialar mevcuttur. Aziz Günel, “ Aramilerin
memleketi, İskender’in halefleri tarafından ele geçirildekten sonra buraya
“Suriye” ismi verilmiş, burada yaşayan halka da Süryani denilmeye
başlanmıştır” demektedir.581 Bir diğer iddia ise Hz. İsa’nın havarilerinin
oturduğu Lübnan’ın güneyindeki Sur şehrinde yaşayan Hıristiyanlara, ticaret
amaçlı bu şehre gelen Yunanlılar tarafından “Süryani” isminin verildiğidir.582
Bu iddiaların dışında Süryani isminin Pers Kralı Keyhüsrev’in isminden
579 Göyünç, a.g.e. , s. 82.580 Yıldız Deveci Bozkuş, Tomas Çerme, “Geçmişten Günümüze Ömerli (Mahserte)’de Siyasi, Sosyal,
Dini ve Etnik Yapı Bağlamında Ermeniler”, Uluslararası Ömerli-Ömeran ve Çevresi Sempozyumu
Bildirileri , İstanbul 2012, s. 337.581 Aziz Günel, Türk Süryanileri Tarihi , Diyarbakır 1970, s. 30.582 Mehmed Çelik, Süryani Kilisesi Tarihi , C. I, İstanbul 1987, s. 1.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 151/373
135
geldiği,583 Antakya’da hüküm sürmüş olan Arami Kralı Sürrüs’ ün adından
kaynaklandığı584 ile Asur ülkesi anlamına gelen Asurya kelimesinin zamanla
Surya’ya, oradan da Süryani’ye dönüştüğü gibi fikirlerde ileri sürülmektedir.585
Süryani ismi kadar Süryanilerin kökeni hakkında da ciddi tartışmalar
mevcuttur.586 Ancak bu tartışmaların ötesinde yüzyıllardır kilise etrafında
örgütlenmiş kendi gelenek ve göreneklerini nesilden nesile aktarmayı
başarmış bir halktan söz etmekteyiz. Hiç şüphe yok ki bu devamlılıkta
Süryanilerin Müslümanlar ile aralarındaki hoş görü hukuku ile Osmanlı
Devleti’nin tüm gayrimüslim vatandaşlarına uyguladığı eşit ve korumacıhukukun önemli rolü vardır.
Mardin’in Süryaniler açısından ayrı bir önemi vardı. Çünkü patriklik
merkezleri Mardin’in hemen yanı başındaki Deyru’l-zaferan’daydı.
Süryanilerin devlet otoritesi ile ilişkilerini genellikle patrik sağlıyordu. Patrik
vergi ve diğer yükümlülükler açısından Padişaha ve memurlara karşı
sorumluydu.587 Kendi cemaatleri tarafından seçilmiş olsalar bile Padişahın
onayı göreve başlamları için şarttı. 1745 tarihli bir atama bu anlatılanlaraörnek olarak gösterilebilir. Haleb, Şam, Diyarbekir, Mardin, Musul, Deyru’z-
Zaferan Kilisesi ve tevabiinden Yakubi ve Süryanilere 3.600 akçe miri pişkeş
ile piskopos olan Şükrüllah adlı rahip öldüğünden yerine Haleb, Ruha ve
Amid halkının arzıyla ve 1.200 akçe ilaveyle Haleb halkından Körkis veledi
Şemon adlı kişinin Haleb kadısı Mustafa’nın ricası üzerine Süryaniler ve
Nasranîlere Psikopos olarak tayin olunması kararlaştırılmıştır.588 Görüldüğü
üzere öncelikle yöre halkının isteği ve sonrasında Halep kadısının ricasıylabu kişi piskopos olabilmekteydi. Bu kişiler kayd-ı hayat şartıyla görevlerine
583 Yakup Bilge, Süryaniler Anadolu’nun Solan Rengi , İstanbul 1996, s. 18.584 Mehmed Şimşek, Süryaniler ve Diyarbakır , İstanbul 2003, s. 22.585 Ayrıca bütün bu tartışmalar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Özcoşar, Süryaniler , s. 23.586 Süryanilerin kökeni hakkında ileri sürülen üç görüş vardır. Bunlardan ilki Süryanilerin Arami olduğu
görüşüdür. Daha çok kilise ve taraftarlarınca savunulan bu görüşün yanında ikinci olarak daha sivil velaik anlayıştaki Süryaniler tarafından savunulan Süryanilerin Asuri olduğu görüşü de yaygın olarakileri sürülmektedir. Üçüncü olarakta Süryanilerin Mezopotamya halklarının devamından başka bir şeyolmadığı, ne Asurlu, ne babilli, ne Keldani, ne de Aramidirler. Süryanilik tüm eski Mezopotamyahalklarının kültürel temeline dayanan ve bu arada Helenistik Uygarlığı da özümseyerek ortaya çıkmış
yeni bir sentezdir. Özcoşar, Süryaniler, s. 24.587 Stanford J. Shaw, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Çev. Mehmed Harmancı, İstanbul 1994, s. 214.588 MŞS 252, b. 355. (16 Şevval 1158/11 Kasım 1745)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 152/373
136
atanır ve vatana ihanet veya kendi toplumlarının kurallarına aykırı hareket
etmedikçe görevden alınmazlardı. Kendilerine bir berat verilir ve patriğin
topluluğun mallarını idarede, ayin ve dinlerine dair diğer hususlarda tam bir
serbesti içinde olduğu, cemaatinden belli miktarda iane toplayabileceği,
kendisinin ve din adamlarının vergiden muaf oldukları, kilise mallarından
gümrük vergisi alınmayacağı, kilise mensuplarının yalnız patriklik aracılığıyla
tutuklanabiliecekleri, adi suçları işlemeleri halinde patriğin onların dini
sıfatlarını kaldırması gerektiği, cemaate bağlı olanların evlenme, boşanma ve
miras gibi meselelerinin patriğin ya da onun seçtiği din adamlarının kendi
hukuk kurallarına göre çözüm getirecekleri yazılırdı.589
XVIII. yüzyıla kadar Mardin’de Süryaniler kapalı bir cemaat özelliği
göstermekteydiler. Ancak Katoliklerin Papanın desteğiyle başlattıkları
misyonerlik faaliyetleri Süryanileri’de harekete geçirmiştir. Katoliklerden
etkilenen bazı Süryanilerin Süryani kadimlerden ayrılmasıyla yeni bir Süryani
Katolik Patrikliği kurulmuştur. Süryani Kadim Patrikliği ile Süryani Katolik
Patrikliği arasındaki rekabet zamanla çatışmaya dönüşmüş ve Mardin bu
çatışmanın alanı haline gelmiştir.590
XVIII. yüzyılda Süryaniler şehirde birçok kiliseye sahiptiler.591
Kendilerine ait eğitim kurumları vardır ve çocuklarına ilk eğitimi bu okullarda
vermekteydiler. 1799 tarihinde Kırklar Kilisesi’nde yüksek dereceli bir okul
açılmış, 1825 ile 1899 yılları arasında faal olmuş ve 1928 tarihine kadar
faaliyetlerini yürütmüştür.592 Okul 1919 yılında bilinmeyen bir sebeple Kırklar
Kilisesinden alınarak Mor Mihayel Kilisesi’ne taşınmıştır.
593
Süryanilerden sonra Mardin’deki en kalabalık Hristiyan nüfus
Ermenilere aitti. Aslında Mardin’in Osmanlılarca ele geçirilmesinin akabinde
yapılan ilk nüfus saymındaki verilerde Erâmine ismiyle tüm Hristiyan
topluluklar ifade edilmeye çalışılmıştır. Süryani ismi değil Ermeni isminin
589 Özcoşar, Süryaniler , s. 41. 590 Bkz. Özcoşar, Merkezileşme Sürecinde Mardin, s. 121.591
Bkz., s. 69.592 Aliağaoğlu, a.g.e. s. 45; Akyüz, a.g.e., s. 63.593 Akyüz, a.g.e., s. 66.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 153/373
137
devlet tarafından muhattab alınması farklı yorumlara yol açabilir. Ancak bu
tartışmadan öte toplamda 2,026 hanenin tespit edildiği Mardin’de 1,273 hane
ve 502 bekâr nüfus ile hristiyanların oldukça yoğun bir nufusu oluşturduğu
görülmektedir.594 Bu nüfusun yarısı bile Ermeni olduğunu düşündüğümüzde
bile oldukça yüksek bir rakam ortaya çıkmaktadır.
Mardin Ermenileri Diyarbakır Metropolitliği’ne bağlıydı. Mardin’in
bilinen ilk piskoposu, Sis Katolikosu XII. Ohannes tarafından takdis edilen,
Pİskopos Kalust’tu. Sis Minas Katolikosu tarafından takdis edilen Sarkis’ten
sonra üçüncü Mardin Pİskoposu Dimoteus Karnuk’tu. Bu piskoposzamanında Mardin Ermenileri arasında Katolik inancı yayılmaya başlamış,
Katolik mezhebini benimseyen Karnuk, gördüğü baskılar karşısında İtalya’ya
giderek orada ölmüştü. Mardin’in Diyarbakır’dan özerk psikoposluk olması,
Melkon Tazbazyan’ın başpİskopos olması ile başlamıştır. Mardin
Ermenilerinin tamamının Katolikliği benimsemesi de Tazbazyan’ın çalışmaları
sayesinde gerçekleşmiştir.595
Tablo 34: Ermeni Pİskoposlar Listesi596
ÖZERK MARDİN EPİSKOPOSLARI
Mardinos Markar Tuhmonyan
Melikor II. Markar Tuhmonyan
Havonnes Tasbasyan
Hovsep I. Balityan Ankaralı Pierre Eleazaryan
Yoakim Tasbasyan
Paragimi Delica
1718-1738 (Diyarbakır Piskoposluğundan)
1740-1767
1768
17691785-1787
1789-1836
1836-1838
594 Deveci, a.g.m., s. 337.595
Yıldız Deveci, “Osmanlıdan Günümüze Mardin Ermenileri”, Uluslararası Mardin TarihiSempozyumu Bildirileri , s. 561.596 Aydın ve diğerleri, a.g.e. , s. 300.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 154/373
138
Ermenilerden sonra üçüncü önemli nüfus Yahudilere aitti. XVI.
yüzyılda 200-250 hanelik bir nufus oluşturan Yahudiler, kendtin ticaret ve
sanayi merkezi olan cami-i-kebir civarında, Bab-ı Ceid’in kuzey kısımlarında
yoğunlaştığı bilinmektedir.597 XVIII. yüzyıla ait cizye belgelerinde Yahudiyan
Taifesi olarak geçen bu cemaat, incelediğimiz yüzyılda da varlığını
sürüdürmekteydi. Cizye eminlerine gönderilen fermanlarda Yahudilerden
alınması gereken vergi konusunda uyarılar mevcuttu.598 Seyyah Benjamın
De Tudela Mardin’deki Yahudi nüfusu hakkına bilgi vermesede Nusaybin’de
yaklaşık 1000 kadar Yahudinin yaşadığı bilgisini vermektedir.599
Mardin’de yaşayan diğer bir nüfus Şemsiler dir. XVI. yüzyıl
kaynakarında sıkça ismine rastladığımız, hatta kendisine ait bir de mahallesi
bulunan (Şemsiyan Mahallesi) bu grubun nüfuzu gitgide azalmış, XVIII.
yüzyıla gelindiğinde hem bu mahalle ortadan kalkmış hem de bu dine
inanların sayısı yok denilecek kadar azalmıştır.600 Seyyah Sestini Mardin’de
Şemsilere, yani güneşe tapanlar tarikatı mensuplarına rastladığını, bunların
İsmail’in torunları olduklarının varsayıldığını kaydetmiştir. Şemsilerin kitabı
veya sunaklarının olmadığına dikkat çeken Sestini, bunların güneşe dönüp
ibadet ettiklerini, ancak bunun yanı sıra vaftiz olmak için jakobitlerin kilisesine
gitmekten de geri kalmadıklarını zikretmiştir. Sestini, Mardin’deki Şemsiler
hakkında şu olayı nakletmiştir: “Bağdat fethinden dönen padişah IV. Murat’ın
Mardin’in yakınlarında konakladığı ve buradaki halk hakkında bilgi aldığı
anlatılmaktadır. Herhangi bir kitaba inanmayan ve Kuran’ı da bilmeyen
Şemsilerin katledilmesine emir verdiği, Jakobit piskoposunun araya girip
kiliseye gitmeleri şartı ile birçoğunu satın aldığı söylenmektedir. O zaman
Şemsiler, iki arada bir derede bir halk olduklarını anlamışlar.” Şemsiler
öldüklerinde bir sopa, bir sikke, bir iğne ve biraz iplikle gömülmektedirler.601
597 Aydın ve diğerleri, a.g.e. , s. 129. 598 MŞS 195, b. 99. (Tarih bulunmamaktadır); Ayrıca bakınız: MŞS 262, b. 206. (1171/1757-58); MŞS
195, b. 157. (3 Zilhicce 1174/6 Temmuz 1761)599 Tudela’lı Benjamin ve Ratisbon’lu Petachia, Ortaçağ’da iki Yahudi Seyyahın Avrupa, Asya ve
Afrika Gözlemleri, İstanbul 2001, s.135600
Göyünç, a.g.e., s. 100.601 Mehtap Nasıroğlu, Seyyahların Gözüyle Mardin ve Çevresi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Urfa2010, s. 50.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 155/373
139
a. Cemaatler Arası İlişkiler (Müslim- Gayrimüslim İlişkileri):
Osmanlı Devleti’nde yaşayan zimmîlere birçok konuda kendi hukuk
kurallarına göre hareket etme özgürlüğü tanınmıştır. Ancak incelediğimiz
mahkeme kayıtlarında da anlaşıldığı üzere kendi aralarındaki
anlaşmazlıklarda şer’i mahkemeye başvuru yolu her zaman açıktı.602
Sadece din ve eğitim alanında bir özerklik yoktu, aynı zamanda onların
evlenme, boşanma, doğum ve ölüm gibi medenî hukuku ilgilendiren bütün
işlemlerin kendi teşkilatlarına bırakılmıştı. Bununla birlikte gündelik hayatta
karşılaştıkları her türlü problemin çözümü için kadı mahkemelerine
başvurmalarında bir sınırlama söz konusu değildi. Sicillerde gayrimüslimlerin,
Müslüman cemaat ile aralarındaki problemlerin yanında, kendi aralarındaki
çok sayıda anlaşmazlığın çözümü için de şer‘iye mahkemesini kullandıklarını
görüyoruz.
Mardin’de gayrimüslimler ile Müslümanlar arasındaki hukuki ilişkilerin
büyük bir bölümünü borç/alacak-verecek ve mülk anlaşmazlıklarıkapsamaktadır. Borç/alacak-verecek kayıtlarında, iki kişi arasındaki borç
tespitine ya da borcunu ödememe sonucunda ortaya çıkan anlaşmazlıkların
şahitler ya da yemin yoluyla çözüme kavuşturulduğuna dair örnekler
mevcuttur. Örneğin, “Mardin sakinlerinden Selman veledi Mirza adlı zimmî,
mahkemede, Mardin sakinlerinden boyacı Hanna veledi İsraiyyun hakkında;
20 gün önce Hanna’nın kendisinden 13 mısır kurusu borç aldığını iddia ile
alıverilmesini talep etmiştir. Hanna ise cevabında on üç Mısır kurusu borç
almadığını ve kendisine iftira edildiğini söylemiştir. Selman’dan davasını
ispatlaması istendiğinde bir gün mehil talep etmiş, ancak
ispatlayamadığından bu defa Hanna’nın yemin etmesi istenmiş, onun İncil
üzerine yaptığı yeminden sonra Selman davadan men olunmuştur.” 603
Görüldüğü üzere her din mensubu kendi kutsal kitabı üzerene el bastırılarak
yemin ettirilmektedir.
602
Kemal Çiçek, “Cemaat Mahkemesinden Kadı Mahkemesine Zimmîlerin Yargı Tercihi”, PaxOttomana, Ankara 2001, s. 33.603 Kankal ve diğerleri, 248 Nolu Mardin Şer’iye Sicili, s. 60, b. 254.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 156/373
140
Borç/alacak-verecek anlaşmazlıklarının çoğu şahitlerin şahadetiyle
çözülmektedir. Örneğin, “Mardin halkından Tuma veledi Said adlı zimmî,
mahkemede, Mardin halkından Bahriye ve Teslime Yagobcan hakkında; on
iki sene önce babası Said hayatta iken adı geçenlerin babaları Yagobcan’a
kendi malından bir miktar akçe verdiğini, Bahriye ile Teslime’nin buna
mukabil babalarına ait olup Babü’l-Cedid mahallesinde bulunan evini ve
Zeytun mahallesinde olan dükkânını babası Said’in verdiği akçeye karşılık
kendisine verdiklerini, babasının hayatta iken bunları tasarruf ettiğini,
ölümünden sonrada da beş senedir kendisinin tasarruf ettiğini, şimdi ise
Bahriye ile Teslime’nin fuzuli olarak bu malları zapt ettiklerini şikâyet etmiştir.
Mardin halkından Abdunnur veledi Abdi ve oğlu Mirza ile Abdulhayr veledi
İlya adlı zimmîlerin Tuma’nın doğru söylediğine şehadet etmeleri sonucunda
Bahriye ile Teslime davadan men olunmuştur.” 604 Bu belgede iki zimmînin
şahitliği ile dava çözüme kavuşturulmuştur. Ayrıca zimmîlerin kendi
aralarındaki davalarda Müslümanların da şahitlik yaptığı görülmektedir.
Örneğin, Mardin sakinlerinden Kizir Hanna veledi Sefer adlı zimmî,
mahkemede, Mardin sakinlerinden İşua veledi Kıs Kandi hakkında; Fethi ve
Zümro veledi Fazlullah adlı zimmîlerin cizye akçelerinden 25 esedi kuruş
alacağı olduğunu ve bir sene önce Arzü’r-Resad Vadisi’nde bulunan bağı
alacağı mukabilinde kendisine rehin olarak bıraktıklarını, İşua’nın bağı
fuzulen zabt ettiğini şikâyet ile alıverilmesini talep etmiştir. İşua ise cevabında
iki sene önce Fethi ve Zümro’nun üzüm bağlarını kendisine kırk yedi buçuk
kuruşa sattıklarını ifade etmiş, Mardin sakinlerinden Molla Abdulkadir bin
Molla İsmail ve dellal Arslan bin Abdullah da İşua’nın doğru söylediğine
şehadet ettiklerinden Hanna davadan men olunmuştur.605
Elimizdeki belgelerden anlaşılabildiği kadarıyla Müslümanlar ile
gayrimüslimler arasında borç alma ve verme ilişkileri fazlasıyla yaşanmıştır. 7
Ocak 1690 tarihli kayıtta, borç nedeniyle Müslümanlar ile gayrimüslimler
arasında sert tartışmaların yaşandığını ve bunların mahkemeye intikal ettiği
görülmektedir. “Mardin kazasına tabi Koçhisar sakinlerinden Emine binti
604 MŞS. 248, b. 68. (Evasıt-ı Ramazan 1100/29 Haziran-8 Temmuz 1689)605 MŞS. 248, b. 325. (11 Cemaziyelevvel 1101/20 Şubat 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 157/373
141
Yusuf adlı kadın, mahkemede Lali binti Maksud ve Acemiye binti Mansur adlı
zimmî kadınların vekili Hana veledi İsraiyun hakkında Lali’nin eşi Kandis’te üç
kuruş hakkının olduğunu bunu istemek için evlerine gittiğinde Lali ve
Acemiye’nin kendisini dövdüklerini, saçlarını yolduklarını ve ağzını
yumruklayıp bir dişini çıkardıklarını şikayet etmiştir.” 606
Gayrimüslimler kendi arasındaki anlaşmazlıkların büyük çoğunluğunu
miras konusu oluşturmaktadır. Miras hukuku, gerçek kişinin ölümünden sonra
bunun mal varlığının hukukî akıbetini düzenler ve mülkiyet hakkının (kişinin
ölümünden sonraki dönemde) değişik bir boyutunu ele alır.
607
Miraskonusundaki belgelerin çoğunluğu hakkına razı olmayanların mahkemeye
başvurusu ile açılmış davaları kapsamaktadır. Örneğin “Abdullah adlı
zimmînin Kalatü’l-Mera (Eskikale) köyü sakinlerinden amcası İlya adlı
zimmînin ölmesi üzerine kendisine irs yoluyla kalmış olan mirastan
amcasının eşinin kardeşleri Abdullah, İbrahim ve Şükro adlı zimmîlerin
kendisine yirmi kuruş akçe, bir aba ve bir sarık verdiklerini, ancak kendisinin
razı olmadığını, adı geçenlerden hakkının alınmasını istediği ve padişaha
yazdığı arz” 608 bu konuda dikkat çekicidir.
İncelediğimiz mahkeme kayıtlarında miras konusundaki
anlaşmazlıkların çoğu sulh ile çözüme kavuşturulmuştur. Örneğin; “Mardin
sakinlerinden iken ölen Süryan veledi Sefer adlı zimmînin veraseti eşi Seydi
binti Canı ile erkek kardeşi Abdulalim veledi Sefer’e intikal etmiştir. Seydi
dahi öldüğünden veraseti erkek kardeşlerinin oğulları Abdulahad, Hanna,
Metai ve Markos evlad-ı Abdiş ile erkek kardeşlerinin kızları Meryem veGülzade binti Abdiş adlı zimmîlere intikal etmiştir. Zimmîlerin her biri
kendilerine asaleten ve Meryem ile Gülzade’nin vekili Abdulahad,
mahkemede, Abdulalim hakkında; Süryan’ın Zeytun mahallesinde olan evi,
Bakkallar Çarşısında olan dükkânı, bakır ve kalay ile bütün eşyasını
Abdulalim’in tek başına alıkoyduğunu, araya girenlerce yirmi kuruş kıymetli
606
MŞS. 248, b. 245. (26 Rebiülevvel 1101/7 Ocak 1690)607 Şanal Görgün , Hukukun Temel Kavramları, Ankara 1994, s. 69.608 MŞS 248, b. 541. (Tarih bulunmamaktadır.)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 158/373
142
eşya mukabilinde kendisiyle anlaştıklarını ikrar etmiştir.” 609 Bazen
mahkemeye intikal etmiş olan bir anlaşmazlığın daha sonra taraflarca kendi
aralarında çözüme kavuşturulduğu ve mahkemede kayıt altına alındığı da
kayıtlardan anlaşılmaktadır. Örneğin, 17 Mayıs 1746 tarihli kayıtta “Mardin
sakinlerinden Lusi binti Hoce Mosi’nin vekili eşi İshak veledi Murad zimmî,
mahkemede, Hanna ve Aslan veledi Musa es-Safur zimmî hakkında; on iki
gün önce ölen müvekkilinin babası Hoce Mosi veledi Aslan zimmînin Baş Ala
mahallesindeki evinin altında bulunan iki çulha dükkânı ile evinin içinde
bulunan mal, eşya ve parasından eşi ve müvekkilesi Lusi’ye intikal eden
hissesine karşılık kardeşleri Hanna ve Aslan’ın üç yüz kuruş verdiklerini ve
bunu da kendisinin kabul ettiğini, aralarında anlaşmazlık kalmadığını ikrar
etmiştir.” 610
İslam hukukunda zimmîlerin mülkiyet hakları korunmuştur. Bunun bir
sonucu olarak kendi sahip oldukları mallar üzerinde tasarrufta bulunma hakkı
kendilerine verilmiştir. Her türlü alım satım yapmak, rehin vermek, sözleşme
yapmak, ticari ortaklık yapma gibi hakları mevcuttur.611 Müslümanın
Müslüman olmayan ile ticari alış verişi serbestti ancak bir takım sınırlamalar
vardı. Domuz eti, şarap, Müslüman köle satışı ve benzeri konularda
kısıtlamaya tabi idiler. 612
Zimmîler kendi aralarındaki borç ve ticaret hukuku alnındaki davaları
kendi cemaat mahkemelerine götürebildikleri gibi, kadı önüne de
getirebilirlerdi.613 Yine zimmîler kendi aralarındaki sözleşmelerde İslam
hukuku kurallarına uymak zorunda değillerdi.
614
Elimizdeki kayıtlarda ticarethukuku açısından değerlendirilebilecek 69 adet belge tespit ettik. Bunların
çoğunluğu mülk alım-satımı ve anlaşmazlığı ile ilgili olup, borç/alacak
609 MŞS. 248, b. 306. (Evail-i Cemaziyelevvel 1101/10-19 Şubat 1690)610 MŞS: 248, b. 615. (25 Rebiülahir 1159/17 Mayıs 1746); Miras ile ilgili diğer belgeler için bkz. MŞS.
248, b. 523; b. 518; b. 300.611 Gülnihal Bozkurt, “İslam hukukunda Zimmîlerin Hukuki Statüleri”, Prof. Dr. Kudret Ayiter
Armağanı, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi, C. III, No. 1-4, Ankara 1988, s. 154.612
Tankut Soykan, Osmanlı İmparatorluğunda Gayrimüslimler, İstanbul 1999, s. 101-105.613 MŞS 195, b. 24. (Evahir-i Şaban 1175/16-25 Mart 1762)614 Soykan, a.g.e., s. 107.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 159/373
143
verecek anlaşmazlığı, arazi anlaşmazlığı, kira anlaşmazlığı gibi konuları
kapsamaktadır.
Müslümanlar ile gayrimüslimlerin birbirlerine çok sayıda mülk alım-
satımı yapmaları aralarında mahalle ayırımı gözetmediklerinin göstergesi
olarak sunulabilir. Örneğin 1746 tarihli bir belgede “Abdunnur veledi Safallah
adlı zımmî güneyi Abdulaziz bin Şeyh Kasım, doğusu Abdi ve Mustafa
mülkleri, kuzeyi ve batısı yol ile sınırlı Türbetü’l-Cariye Vadisi’ndeki üzüm
bağını 52 kuruşa İsmail bin Hüseyin adlı Müslüman birine satmıştır .”615 Yine
1760 başka bir belgede “Bağdo veledi Tano adlı zimmî Zerraka mahallesindebulunan ve kendilerine irsen intikal eden pencereli mahzenli, su kuyulu
aşağısında pencereli mahzen, küçük mahzen, mutfak, eyvan ve avlu bulunan
güneyi Körkis, doğusu Süleyman bin Abdullah, kuzeyi Azdo ve Bağdo ve
batısı Hasan Zülfo mülkleriyle sınırlı evin tamamını 125 kuruşa Molla Ömer
bin Ali kethüda ed-Dayşi adlı Müslüman birine satmıştır .”616
Müslümanlara mülk satma olayı olduğu gibi Müslümanların zimmîlere
mülk satışı yaptığı belgelerde mevcuttur. Örneğin, 1746 tarihli bir belgede“Murad veledi Abdullah kendisine asaleten ve eşi Delali binti Serhad’a
vekâleten, içerisinde iki yatak odası, mutfak, su kuyusu ve avlu bulunan,
güneyi yol, doğusu Huri veresesi, kuzeyi İşua ve batısı Amso mülkleri ile
sınırlı Zerraka mahallesindeki evlerini 105 kuruşa Yunan ve İlya veledi Hanna
adlı zimmînin vekili İşua veledi Hüdayi adlı zimmîye satmıştır.” 617
Mülk alım-satımı konusunda kimi zaman anlaşmazlıkların çıktığı da
belgelerden anlaşılmaktadır. Örneğin, 1690 tarihli belgede “Mardinsakinlerinden olup ölen İğya adlı zimmînin akrabalık yoluyla varisi olan
amcası Tuma veledi Velanis adlı zimmî, mahkemede, Mardin sakinlerinden
Mustafa Bey bin İbrahim Bey hakkında, Babü’l-Cedid mahallesinde olup
kardeşinden satın aldığı evde kendi hissesinin bulunduğunu iddia ile
alıverilmesini talep etmiştir. Mustafa Bey ise cevabında iki buçuk sene önce
615
MŞS. 248, b. 595. (29 Safer 1159/23 Mart 1746)616 MŞS. 195, b. 9. (13 Şevval 1173/29 Mayıs 1760)617 MŞS. 248, b. 592. (25 Safer 1159/19 Mart 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 160/373
144
İğya ve validesi Cevher adlı kadının zikri geçen evi 17 esedi kuruşa kendisine
sattığını iddia etmiş, Mardin sakinlerinden Mehmed bin Mustafa ile Berincan
binti Emir Bey ve Sultan binti Mehmed adlı kadınların şahadetleri sonucunda
Mustafa Beyin doğru söylediğine hükmedilmiş ve Tuma davadan men
edilmiştir.” 618
Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki arazi anlaşmazlıkları da
kimi zaman mahkemelere taşınmıştır. Bu konuyla ilgili birçok kayıt mevcuttur.
Bu kayıtlara göre Müslüman şahıslara ait bir araziyi zorla zabteden iki
zimmînin daha sonra suçlu bulunması ve mağdurların başvurusu üzerine onyıl süreyle zorla toprağı ekip biçen zimmîlerden ürün parasının istenmesi
kararı verilmiş ve Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki ticari ilişkiler
ortaya koyulmuştur.
Anadolu’nun birçok kentinde görülen Müslüman-gayrimüslim
mahalleler ayrımı Mardin için geçerli değildir. Elimizdeki mülk alım satımı ile
ilgili belgelerin çoğunluğu Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki ev
satımını konu almaktadır. Örneğin, 13-23 Haziran 1761 tarihli bir belgede“Hanım binti Selbo ve Cercis ve kardeşi Nesmihan veledi Sehak ve kız
kardeşleri Sultan adlı zimmîler, kendilerine irsen intikal eden Kıssis
mahallesinde ve Kabala tarafında içerisinde oda, küçük misafir odası, avlu,
tuvalet ve harabe bulunan evi 67 kuruşa İbrahim Çelebi bin Hacı Şaban adlı
Müslüman birine satmışlardır.” 619 Yine 17 Şubat 1690 tarihli başka bir
belgede “İbrahim bin Abdulaziz, güneyi alıcı Bedros’un avlusu, doğusu ve
kuzeyi yol, batısı Bedros’un evi ile sınırlı mahzenini 5 esedi kuruşa Bedrosveledi Tuma adlı zimmîye satmıştır.” 620 Görülmektedir ki Müslümanlar ile
gayrimüslimler ortak mahalleri kullanmaktadırlar. Hatta geleneksel Mardin ev
yapısının bir gereği olarak ortak kullanılan su kuyularının ev satışı sırasında
konu edildiği ve Müslüman-gayrimüslim farkı gözetilmeksizin ortaklaşa
kullanıldığı bilinmektedir.
618
MŞS 248, b. 516. (26 Şaban 1101/4 Haziran 1690)619 MŞS. 195, b. 16. (Evasıt-ı Zilkade 1174/13-23 Haziran 1761)620 MŞS. 251, b. 21. (Tarih bulunmamaktadır)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 161/373
145
Müslüman halk ile gayrimüslimler arasında kimi zaman yaralama,
öldürme, hırsızlık gibi adli vakalara da rastlanmaktadır. 15 Mayıs 1690 tarihli
belgede “Hâlen Mardin mütesellimi olan Osman Ağa, Turanî (dağlı)
taifesinden olup Mardin sakini iken mürd olan Hanut adlı zimmînin oğlu Köro
adlı zimmî ile birlikte, mahkemede, Mardin sakinlerinden Hacı Mehmed bin
Hacı Mustafa hakkında; dört ay on beş gün önce Hacı Mehmed’in Atarlar
Pazarında bulunan dükkânını geceleyin hırsızın açıp bir miktar malını
aldığını, Hacı Mehmed’in sabahleyin durumu mütesellim Osman Ağaya
intikal ettirdiğini ve pazarın pasbanı(gece bekçisi) Hanut’u şikâyet ettiğini,
şayet Hanut mürd olursa dem ve diyetini kendisinin vereceğini taahhüt
ettiğini, gerçekten de Hanut’un darbdan ötürü yaralandığını ve sonunda da
öldüğünü şikâyet ile dem ve diyetini talep etmiştir. Hacı Mehmed ise
cevabında Hanut’u kendisinin gammazlamadığını ve dem ve diyet parasını
veririm diye de taahhütte bulunmadığını iddia etmiş ve Hanut’un eceliyle
öldüğünü söylemiştir. Davacılardan iddialarını ispatlamaları istendiğinde ispat
edememişler, hatta Diyarbekir mahkemesinde açtıkları davadan da men
olunduklarından Mardin mahkemesi de kendilerini davadan men etmiştir. 621
Osmanlı Devletinde yetimlerin haklarını korumak için bir yakının vasi
olarak tayini şarttır. Ailede babanın ölümü veya akıl ve fikre sahip olmadığı
hallerde başvurulan bir müessesedir vasilik.622 Kadı tarafından tayin olunan,
kimi zamanda kendi isteğiyle şahitler huzurunda, dul ve yetimlere vasi
olabileceği kanıtlanan bu kişi, yetimin her türlü hak ve hukukunu korumakla
yükümlü olan kişidir. Gayrimüslimlerde de vasilik uygulamasının görüldüğü
incelediğimiz defterlerde elde ettiğimiz iki belgeden anlaşılmaktadır. 10 Mart
1746 tarihli bir belgede Tuma veledi Said adlı zimmî, küçük kardeşi Asihan
veledi Said üzerine vasi olarak tayin olunmuştur.623 Yine Şemmas Tedaris
veledi Şuma, Şemun veledi Hayo zimmînin yetimi küçük oğlu Aslan üzerine
vasi tayin olunmuştur.624
621 MŞS. 248, b. 488. (6 Safer 1101/15 Mayıs 1690)622
İsmail Özmen, Vesâyet Hukuku Davaları, Ankara 1996, s. 8.623 MŞS. 247, b. 71. (Tarih bulunmamaktadır)624 MŞS. 248, b. 499. (15 Şaban 1101/24 Mayıs 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 162/373
146
b. İhtida Hareketleri:
İhtida kelimesi sözlük anlamı olarak hidayete ermek, İslam dinini kabul
etmek demektir.625 İslam literatüründe ise bir başka dine mensup şahsın,
putperest veya dinsiz bin insanın Müslümanlığı seçmesine ve hayatını ona
uydurmasına ihtida denilmektedir.626 İhtida eden kişiye ise “mühtedi”
denilmektedir.
Mardin şehri Müslümanlar ile gayrimüslimlerin ortak olarak yaşadıkları
bir şehir olması sebebiyle ihtida olaylarına rastlamak oldukça doğaldır. Ancak
dikkat çeken husus ihtida olaylarına ait i’lam kayıtlarının azlığıdır.
İncelediğimiz defterlerde toplam olarak 27 ihtida i’lamına rastlanmıştır. Bu
sayı oldukça az gözükmektedir. Bu i’lamların dışında mühtedi olduğuna
dolaylı olarak kanaat getirdiğimiz kişilerle birlikte dahi sayı çok fazla
artmamaktadır.627 Ancak şu da belirtilmelidir ki ihtida olaylarının hepsi
mahkemelere yansımamaktadır.628 Dolayısıyla elimizdeki sayı Mardin’deki
ihtida hareketliliğini tam olarak yansıtmamaktadır.
Osmanlı Devleti tarihinin hiçbir döneminde gayrimüslimleri zorla
İslamlaştırma yoluna gitmemiştir. Bu konuda gayrimüslimlerden alınan cizye
ve haraçların yüksek miktarlarda olması nedeniyle bunları kaybetmek
istememesi gibi ekonomik etkenler kadar Osmanlı Devleti’nin İslamiyet’in
zorla kabul ettirilmeyeceği gerekliliğine inanması da etkilidir. 629
Mardin şer’iye sicillerinde yer alan ihtida i’lamlarının çoğunluğunun
Arapça yazıldığı görülmektedir. Ancak Türkçe yazılan i’lamlara da
rastlanmaktadır. 630 Bir zimmî Müslüman olurken kadı huzuruna gelir, kelime-i
şehadet getirip buna Müslümanların şahitlik etmeleriyle mühtedi olurdu.
625 M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. II, İstanbul 1993, s. 607.626 Osman Çetin, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları, (1472-1900),
Ankara 1999, s. 59.627 Bursa’daki ihtida olayları üzerine inceleme yapan Osman Çetin, XV. yüzyılda 175 muhtediyi, XVI.
yüzyılda ise 172 muhtediyi tespit etmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Çetin, a.g.e., s. 3.628 İhtida olayı normalde kadı huzurunda olmalıdır. Bu yolla Müslüman olduğunu mahkemeye kaydettiren
kişi gayrimüslimlerden alınan vergilerden muaf sayılırdı. Jennings, Zimmis (Non-Müslims) in Early
17 th Century Otoman Judicial Records-The Sharia Court of Anatolian Kayseri, s. 248.629 Öksüz, a.g.e., s. 173.630 MŞS 247, b. 3. (Tarih bulunmamaktadır)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 163/373
147
Kendisine yeni bir isim verilir,631 baba ismi olarak ise Abdullah ismini
kullanırdı.632
Müslüman olan bir kişi bakmakla yükümlü olduğu çocukları da
kendisiyle birlikte İslamiyeti seçmiş sayılır ve onlarında isimleri değiştirilerek
Müslüman isimleri verilirdi. Örneğin Meryem binti Şammas Yağop adlı kadın
İslamiyet’i kabul ederek Ayşe ismini almış ve kendisine tabi olan çocukları
Hana, Said ve Ari’de Müslüman olarak Hanna’ya Mustafa, Said’e Mehmed,
Ari’ye de Fatıma ismi verilmiştir.633 Genel uygulama bu şekilde olmakla
birlikte istisnalar da mevcuttur. Sonraki dönemlerdeki bir kayıtta Mardin’in
Cami-i Kebir Mahallesi’nde iken ihtida ederek Müslüman olan Emine binti
Abdullah adlı kişinin Müslüman olan 10 yaşındaki kızının hala eski ismi
Verdo’yu kullandığı belirtilmektedir. Bu kızın geçen Ramazan ayında annesi
ile birlikte oruç tuttuğu da aynı kayıtta belirtilmektedir.634
Mardin’deki ihtida olaylarında bir başka dikkat çeken özellik
mühtedilerinin çoğunluğunun kadın olmasıdır. Bu durumu açıklamak zor
olmakla birlikte birçok yöredeki ihtida olaylarında kadın sayısının fazla olduğu
görülecektir. Bu durum son zamanlarda da değişmemiştir. Diyanet İşleri
Başkanlığı’nın vermiş olduğu verilerde 1989 yılında din değiştirip Müslüman
olanların %68’i kadındır.635
Din değiştirme olayı olarak algılansa da ihtida olayı aslında bir zihinsel
devrim, bir tür hayata yeniden dönüşü ifade etmektedir. İhtida ettiği için hayat
biçiminin tamamıyla değiştiğini ve yerine başkasını koyması gerektiğini
bilerek gerçekleşir. Dinini değiştiren bir kişi aynı zaman ailesine de karşı
gelebiliyor veya ailesiyle tüm bağını koparabiliyordu. 636 İhtida’nın sebepleri olarak Osman Çetin şöyle bir tasnife gitmiştir.637
631 Benderzade Hacı Mehmed Ağa kapıcılarından Matlup veledi … adlı zımmi naib Seyyid AbdulkadirEfendi’nin huzurunda İslam ile şereflenip iman yenileyip ismini Mahmut olarak değiştirmiştir. MŞS195, b. 213. (24 Cemaziyelahir 1179/8 Aralık 1765)
632 Jennings, “Zimmis (Non-Müslims) in Early 17 th Century Otoman Judicial Records-The Sharia Courtof Anatolian Kayseri” , s. 241.
633 MŞS 195, b. 212. (22 Rebiülahir 1178/19 Ekim 1764)634 MŞS 183, b. 44. (5 Zilkade 1307/23 Haziran 1890)635
Çetin, a.g.e., s. 58.636 Öksüz, a.g.e., s. 174.637 Çetin, a.g.e., s. 60-73.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 164/373
148
I- Kültürel etkileşim
II- İktisadi sebepler
III- Psikolojik sebepler
IV- Ferdi çalışmaların etkisi
Burada bu sebepleri ayrıntılı bir şekilde almayacağız ancak kişilerin
içinde bulundukları iç çatışmalar, yaşadığı acı tecrübeler, günahkârlık
duygusu gibi psikolojik etkenler kadar Müslümanların gayrimüslimler ile
temasları, ferdi çabalarında etkisi önemli ölçüde ihtida olaylarını
etkilemiştir.638 Bunun yanında Jennings’in de iddia ettiği gibi sadece
ekonomik nedenlerden dolayı insanların din değiştirmesinin oldukça zor bir
hadise olduğunun bilinmesi gereklidir. Zaten birçok ihtida olayının mahkeme
kayıtlarına yansımaması ihtida olayının ekonomik sebeplerle yapılmadığının
kanıtıdır.639
3. Aşiretler:
Mardin’deki toplumsal hayatı teşkil eden unsurlardan en fazla dikkat
çekeni aşiretlerdir. Belgelerde konar-göçer olarak adlandırılan ama esas
itibariyle yarı göçebe bir hayat yaşayan640 ve yaşadıkları hayat tarzına göre
mevsimden mevsime yaylak ve kışlak arasında daimi olarak hareket eden bu
aşiretler,641 Mardin’in gerek toplumsal hayatında ve gerekse siyasi
çekişmelerinde önemli rol oynamışlardır.
Aşiret, çeşitli kan bağları ile birbirine bağlı, belli bir alan üzerindehayvancılık yaparak, kendilerine mahsus bir hayat tarzı ile göçebe olarak
yaşayan insan topluluğudur.642 İçtimai olarak yukardan aşağıya sırasıyla boy
638 Ayrıntılı bilgi için bkz. Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, Ankara 2001, s. 289.639 Jennings, “Zimmis (Non-Müslims) in Early 17 th Century Otoman Judicial Records-The Sharia Court
of Anatolian Kayseri”, s. 241.640 Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin
Yerleştirilmesi, Ankara 1997, s. 14.641 Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı, İstanbul 1987, s. 12.642 Ahmed Özer, Doğu Anadolu’da Aşiret Düzeni, İstanbul 1990, s. 23.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 165/373
149
(aşiret), oymak (cemaat), oba (mahalle)643 şeklinde bölümlere ayrılan
aşiretlerin başında “bey ” (Kürt aşiretlerinde “mir”, Arap aşiretlerinde “şeyh”)
denilen birisi bulunurdu. Mardin’e ait belgelerde genelde bey veya mir
ifadeleri daha çok kullanılmakla birlikte “ağa” sıfatının da bazı aşiret beyleri
için kullanıldığına şahit olmaktayız.644 Beylerin seçimi ile alakalı iki yöntem
bilinmektedir. Bunlardan birincisi, irsi bir dayanak olmadan, aşireti temsil
eden grupların ileri gelenlerinin, bir kişiyi bey olarak kabul edeceklerine dair
kanaatlerini hükümete bildirmeleri ile hükümet tarafından bu şahsa beylik
beratı verilmesi sonucunda tamamlanan süreçtir. İkincisi ise irsi olarak
babadan oğla geçen bir silsile ile beylerin tayin edilmesi sürecidir. Bu iki
yöntemden irsi olarak babadan oğla geçen beylik sitemi Mardin’de en sık
rastlanılanıydı. Mirlerin yönetimde acizlik göstermeleri veya kendisine bağlı
olan aşiretlere zulmettikleri zamanda devletin bunları görevden alma yetkisi
vardı.645
Mardin’deki aşiretleri yapı bakımından şu şekilde bir tasnife tabi
tutabiliriz:
1- Tek başına, müstakil bir teşekkül halinde bulunanlar,
2- Başka bir teşekkülden ayrılarak zamanla çoğalıp sayıları artan ve
genelde de başlarında bulunan beyin ismiyle anılanlar,
3- Federasyon şekli gösterenler.
Biricisine örnek olarak Sürgücü aşiretini, ikincisine örnek olarak ise
Şeyhanlu Mehmed ve Piran Ali aşiretlerini, üçüncüsüne örnek olarak da Milli
ve Kiki aşiret federasyonlarını gösterilebiliriz.646
XVI. yüzyıl tahrir defterlerinde cemaat-i ekrad başlığı altında gösterilenve birçoğunun yerleşik düzene geçtiği kaydedilen aşiretler; Sürgücü, Milli
Akkeçilü, Milli Karakeçilü, Mişki, Denabi, Şah Bastı (Nasibi), Zoli, Behramki,
643 Orhonlu, a.g.e., s. 14. Cengiz Orhonlu’nun bu tasnifine rağmen Yusuf Hallaçoğlu bu tasnifi dar bulmuş ve belgelerden verdiği örneklere dayanarak boy (kabile), aşiret, cemaat, oymak, mahalle, oba,aile şeklinde bölümlere ayırmıştır. Halaçoğlu, a.g.e., s. 16.
644 “Kiki aşireti reisi Ahmed Ağa” için kullanılan ağa sıfatı Kürt aşiretlerinde mir ile birlikte sık kullanılansıfatlardandır. MŞS 241, b. 257 (13 Rebiülevvel 1767/ 8 Ocak 1754)
645
Halaçoğlu, a.g.e., s. 17.646 MŞS 262, b. 344. (Rebiülahir 1170/Aralık-Ocak 1756-1757); b. 457. (Gurre-i Şevval 1169/ 29 Haziran1756); b. 562. (8 Muharrem 1187/31 Mart 1783)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 166/373
150
Brazi, Turaçlu, Dehleki aşiretleri ile birlikte,647 Hindilü, Bölük, Çekeni, Gülabi,
Çölek, Mehmed Kurs, Karakeçili, Kullu Behramki, Kadıyan, Mindilgan, Halan,
Cemaleddinlü, Sarilü, Beydanlü (Bendayi), Lek ve Tabanlü cemaatleri ve
bunlara bağlı oba ve oymaklardan müteşekkil idi.648
Osmanlı idarecileri, bütün imparatorluk çapında tek bir idari sistem
kurmak yerine hâkim olduğu ülkenin coğrafi, etnik, sosyal ve kültürel
özelliklerini dikkate alarak farklı yönetim biçimleri uygulamışlardır. Doğu ve
Güneydoğudaki feodal yapının farkında olan devlet adamları, bölgeyi ele
geçirdikten sonra öncelikli hedef olarak Safevilere karşı bölgeyi elde tutmak,
daha sonrada bölgedeki feodal yapının devlete vereceği zararları önlemek
amacıyla aşiretlere özel önem vererek mir-i aşiret sistemini getirmişlerdir. Bu
anlamıyla bölgedeki bazı aşiretlere “mir-i aşiret” adıyla imtiyazlı tımarlar
vermişlerdir.649
Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun fethiyle ortaya çıkan mirî aşiretlik
sistemi ile birlikte bazı aşiret reislerine tanınan imtiyaz, Osmanlı
kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır:
“Van ve Diyarbekir ve Şehrizor eyaletlerinde bazı mir-i aşiretler vardır.
Lakin Sancak Bey’i hükmünde olmayup zuema makamında dört yüzü
mütecavizdir. Tabl u alem sahibi değildir. Sancağı beyleriyle sefere eşerler.
Fevt olduklarında mutasarrıf olduğu tımarlar ile mîr-i aşiretliği oğluna, oğlu
yoğ ise akrabasına virilür münkariz oldukda sair zeamet gibi hârice dahi
virilür” 650
Yukarıda da görüldüğü üzere konar-göçer teşekkül olarak da
adlandırdığımız aşiretler, sınırları belli bir coğrafyada, idari ve mali birhüvviyete sahip olarak yaylak ve kışlak hayatı sürmekte idiler. Bu aşiretlere
konup göçtükleri vilayetin idari yapısına göre sancak ve kaza statüsü de
verilebilirdi. Böylece aşiretlerin üzerilerine idareciler nasb olunarak onların
647 Göyünç, a.g.e., s. 79.648 M. Salih Erpolat, “Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı’ndaki Aşiretler”,
Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu, İstanbul 2006, s. 450.649 İlhan Şahin, “Tımar Sistemi Hakkında Bir Risale”, İ.Ü. Ed. Fak. Tarih Dergisi , Sayı 32 (1979), s.
905.650 Ayn-ı Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der-Mezâmin-i Defter-i Dîvân, İstanbul 1280’den naklenMehmed Ali Ünal, Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu, s. 284.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 167/373
151
asayiş ve vergi meseleleri denetim altına alınıyordu.651 XVIII. yüzyılda
bölgede yaşayan aşiretler hakkında şer’iye sicillerinde bulunan “tevzi
defterleri” aracılığıyla edilen bilgilerde de yine aynı şekilde Mardin’deki
aşiretlerin birer vergi ünitesi olarak tasnif edildikleri ve vergiye tabi
tutulduklarını görüyoruz. Belgelerde Aşiret-i Kiki, Aşiret-i Sürgücü gibi
isimlerle vergiye tabi tutulan bu aşiretlerin bir alt birimi olarak karye (köy)
kullanılmıştır.
XVIII. yüzyıla ait tevzi defterlerinden elde ettiğimiz verilerde bu
yüzyılda yaşayan aşiretler şunlardır:
1. Aşiret-i Kiki
2. Aşiret-i Sürgücü
3. Aşiret-i Şeyhanlu (Ahmed ve Mehmed)
4. Aşiret-i Suhergan
5. Aşiret-i Milli
6. Aşiret-i Denabi
7. Aşiret-i Araban
8. Aşiret-i Turaçlu
9. Aşiret-i Şah Bızi
10. Aşiret-i Dekuri
11. Aşiret-i Kurmi-Kerumi
12. Aşiret-i Berguhan
13. Aşiret-i Bahaddinlü14. Aşiret-i Mindilgan
15. Aşiret-i Billükan
16. Aşiret-i Musan
17. Aşiret-i Tavsi
18. Aşiret-i Piran Ali
19. Aşiret-i Daşi
651 Tufan Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Ankara 1997, s. 137.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 168/373
152
20. Aşiret-i Piriğan
21. Aşiret-i Kalenderan
22. Aşiret-i Şah-ı Bend
23. Aşiret-i Tımar-ı Meşki
24. Aşiret-i Havas-ı Meşki
25. Aşiret-i Hamza Haculu
Yukarıda ismi geçen aşiretler tevzi defterlerinde birer vergi ünitesi
olarak isimleri geçen aşiretlerdir. Osmanlı Devleti bölgedeki aşiretleri birer
vergi ünitesi olarak tasnif etmiş ve vergilendirme yoluna gitmiştir. Çeşitlitarihlerde farklı aşiretlerin vergi ünitesi olarak defterlere yansımış olduğunu
görüyoruz. Bu durum aşiretlerin o tarihteki etkin olma ve yerleşik düzene
geçme durumlarıyla açıklanabilir. Bu veriden yola çıkarak XVIII. yüzyıl
Mardin’inde yüzyıl içerisindeki zaman diliminde hangi aşiretlerin etkin
olduğunu anlayabilmek adına aşağıdaki tabloyu kullanabiliriz. Aşiretlerin
sıralaması her belgedeki orijinal sıraya göre yazılmıştır.
Tablo 35: Farklı Tarihlere Ait Tevzi Defterlerindeki Aşiret İsimleri
1100 1131 1154 1171 1187 1213Sürgücü Kiki Kiki Kiki Kiki KikiTuraçlu Sürgücü Sürgücü Sürgücü Sürgücü SürgücüKiki Araban Turaçlu Turaçlu Şah-ı
Bend Ayn Burud Kasr-ı
Mezruk
Suhergan Şah-ı Bend Şeyhanlu Pirali
Hozan? Araban Şeyhan ŞeyhanluMehmed
Piran Ali Şeyhanlu
Kurek- - Kerumi Şeyhanlu Suhergan Pirağanlu
652 MŞS 248, b. 537. (26 Rebiulevvel 1100/18 Ocak 1689)653 MŞS 251, b. 412. (25 Rebiulevvel 1131/15 Şubat 1719)654 MŞS 203, b. 10. (14 Muharrem 1153/11 Nisan 1740); b. 17. (13 Zilkade 1154/20 Ocak 1742); b. 34.
(25 Safer 1154/12 Mayıs 1741); b. 34 (25 Safer 1154/12 Mayıs 1741); b. 55. (8 Şevval 1154/17 Aralık1741)
655 MŞS 247, b. 173. (7 Cemaziyelahir 1171/16 Şubat 1758); b. 226. (Gurre-i Receb 1172/28 Şubat 1759);
b. 252. (19 Rebiülevvel 1176/8 Ekim 1762)656 MŞS 262, b. 384. (3 Zilkade 1187/16 Ocak 1774)657 MŞS 266, b. 70. (1213/1798-99)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 169/373
153
Kavruk? Ahmed
Hadik? - Piriğan658
Suhergan Şah-ı Bend DekuriDekuri - Pir Ali Dekuri Beriya Suherganlı
Tımar-ıMeşki
- Denabi Daşi - Dinabi
Havas-ıMeşki
- Taraclu Kalenderan - -
HamzaHaculu
- Şah Bızi Piran Ali - -
KapuKışlası659
- Dekuri Piriğan - -
Hasan - Berguhan - - -Lek - Bahaddinlü - - -Cirki - Mindilgan - - -Zirkan - Billugan - - -Dinabi - Musan - - -Omeryan - Sa’idan - - -Suhergan - Tavsi - - -
Yukarıdaki tabloda 20-30 yıllık aralıklarla tevzi defterlerine yansıyan
aşiretleri verdik. Elimizdeki defterlerde bu tür belgelere çok sık rastlanmakta. Ancak genel olarak aynı isimler geçmektedir. Burada dikkati çeken durum,
kimi aşiretlerin bazı dönemlerde masrafa ortak olup, vergi öderken, bazı
dönemlerde ise vergiye tabi tutulmadıklarıdır. Diğer bir durum ise bazı
belgelerde aşiret ismi olarak geçen grupların daha sonraki belgelerde karye
(köy) olarak geçmesidir. Örneğin 1689 tarihinde aşiret olarak ismi geçen Ayn-
ı Berud,662 1719 tarihinde karye olarak geçmekte,663 yine 1689 tarihinde
Aşiret-i Tımar-ı Meşki664 diye geçen bu topluluk 1719 tarihinde Karye-i Tımar-
ı Meşki diye geçmektedir.665 Osmanlı idarecilerinin muhtemelen nüfuz
658 1540 tarihinde Milli aşiretine bağlı bir oymak halinde. Erpolat, a.g.m., s. 45.659 1540 tarihinde Milli aşiretine bağlı olarak geçmektedir. Bkz. Erpolat, a.g.m., s. 459.660 1540 tarihindeki kayıtlarda Milli-i Büzürük Aşireti’ne bağlı bir oymak ismi olarak geçen “Hasan
kethuda-i tabanlu” adlı oymak olabilir. Bkz. Erpolat, a.g.m., s. 453.661 Bozulus Türkmenlerine bağlı bir aşiret olan Aşiret-i Lek, Diyarbakır bölgesindeki Bozulus mandesi ile
birlikte iskâna tabi tutulmuştur. Bkz. Tufan Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, İstanbul2010, s. 157.
662 MŞS 248, b. 537. (26 Rebiülevvel 1100/18 Ocak 1689)663
MŞS 251, b. 412. (25 Rebiülevvel 1131/15 Şubat 1719)664 MŞS 248, b. 537. (26 Rebiülevvel 1100/18 Ocak 1689)665 MŞS 251, b. 412. (25 Rebiülevvel 1131/15 Şubat 1719)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 170/373
154
alanlarına ve güçlerine göre vergiye tabi tuttukları, bu toplulukların farklı
tarihlerde değişik tasniflere göre vergilendirilmeleri belgelerdeki değişiklikleri
yaratmıştır. Başka şehirlerde bir tür vergilendirme usulü olarak, aşiretin o
sırada bulunduğu yer dikkate alınarak “kaza” ismiyle de anılabildiği,666
Mardin’e ait defterlerde ise kaza ismi yerine Aşiret-i Milli, Aşiret-i Kiki gibi
isimlerle anıldığı ve vergilendirildiği görülmektedir.
Tevzi defterlerinden elde ettiğimiz verilerden biri de vergi miktarlarıdır.
Şehre gelen giden elçilerin masrafları, çukadar veya tataranın harçlıkları,
Mardin ve Nusaybin menzillerinin imali için harcanan para, sürsat zahiresi
bedeli akçesi, mübaşir hizmeti, imdad-ı hazeriye akçesi gibi mesârifat-ı
lâzıme’den sayılan masrafların ahaliye tevzini gösteren bu belgelere bakarak
aşiretlerin bölgedeki nüfuzu hakkında tahminlerde bulunabiliriz. Örneğin
incelediğimiz 28 tevzi defterinde en çok vergiyi veren aşiretler Sürgücü ve
Kiki aşiretleridir. Zaten nüfuz alanları bakımından da Mardin’in önemli
aşiretleri arasındadırlar. Aşağıda bu aşiretlerden Mardin’in idari, siyasi,
ekonomik ve sosyal hayatında önemli rol oynayanlar hakkında bilgiler
vereceğiz.
a. Kiki Aşireti:
Kiki ya da Kikan aşireti, Mardin’in güneyinde, bir kısmı Suriye
topraklarında kalan bir alanda yerleşik olarak yaşamaktadırlar. Kızıltepe
ilçesinin şehir merkezi de Kiki aşireti toprakları içerisine girmektedir.Diyarbakır ve Musul’da da bu aşirete mensup topluluklar mevcuttur.667
Kiki’lerin Mardin’e gelişiyle ilgili Ziya Gökalp iki rivayetten bahsetmektedir.
Bunlardan birincisi, Van havalisinden göçebe olarak Mardin çölüne
geldikleridir. Ancak Gökalp, bu göçün hangi tarihte gerçekleştirildiği hakkında
bilgi vermemektedir. Bahsi geçen dönemde Kemalan aşireti reisi Derbas Ağa
ile Zerkan suyu üzerinde vuku bulan bir çarpışma sonucunda rivayete göre
666
Bkz. DŞS 313, s. 7. (Receb 1211/Aralık-Ocak 1796-97)667 BOA, C. DH, 657. (15 Safer 1257/8 Nisan 1841); BOA, MVL, 19, s. 1. (29 Zilhicce 1263/8 Aralık1847)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 171/373
155
101 kişi katlolmuş ve bu arbedeyi müteakip Kiki aşireti tekrar yaylaya
çıkmayarak Mardin çölünde kalmıştır. Diğer rivayet ise Mardin’de yaşayan
Kikilerin Diyarbakır’daki Kikilerle birlikte çöle geldikleri ve yüklerini taşıyan
sığırların yorulması sonucunda bu bölgede kalmaya karar verdikleridir. Bu
sebepten Kikilere öküzü yorulmuş manasında “gawesti” adı verilmiştir.668
Kiki Çerkan ve Kiki Helecan adıyla iki kolundan bahsedilen bu aşiretin
ikiye ayrıldığına dair XVIII. yüzyıla ait sicillerde herhangi bir bilgi mevcut
değildir. Ancak rivayete göre Kikilerin, Kemalan aşireti ile yukarda bahsi
geçen çarpışmaları sırasında Mardin hükümeti tarafından görevlendirilen
Hacı Süleyman Paşa’nın girişimleriyle Kikiler ikiye ayrılmış ve Süleyman
Paşa Helecan ismiyle anılanları Zerkan suyunun batısına geçirerek
diğerlerinden ayırmıştır. Zamanla tek başına bir aşiret ismiyle de anılmaya
başlanan Helecanlar ile Kikiler arasında Zerkan suyu sınır olmuştur.669
Yukarıda bahsi geçen Hacı Süleyman Paşa’nın kimliğinin tespiti Kikilerin
Mardin ve çevresine geliş tarihleri ile ilgili ipucu verebilir. 1767 ve 1773
tarihlerinde iki kez Mardin’de yöneticilik yapmış Hacı Süleyman Ağa’nın bahsi
geçen kişi olabileceği düşünülebilir.670 Ancak o tarihten önce de Kiki aşiretine
bağlı kişilerin Mardin’de yönetici oldukları bilinmektedir.671 Dolayısıyla bahsi
geçen kişinin bu Hacı Süleyman Ağa olmadığı ve Kikilerin bu tarihten önce
Mardin’e yerleştikleri anlaşılmaktadır.
XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kiki aşiretine mensup yöneticilerin
bulunması aşiretin kent üzerindeki etkisini göstermesi açısından önemlidir.
Ancak XVIII. yüzyıl boyunca Kikilerin çokta fazla liderlik yarışı içerisinde
olmadıklarını görüyoruz. Daha çok kent yöneticiliği için yapılan aşiretittifaklarında ismine rastladığımız bu aşiret,672 özellikle XIX. yüzyıldan sonra
etkinliği arttırmış ve Milli aşireti ile birlikte giriştiği eylemlerle bölgedeki asayiş
için ciddi bir tehdit haline gelmiştir.673
668 Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Haziran 2009, s. 61.669 Altan Tan, Turabidin’den Berriye’ye, Aşiretler, Dinler, Diller, Kültürler, İstanbul 2011, s. 309;
Gökalp, a.g.e., s. 60.670 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 192.671
1100/1689 tarihinde Kiki Osman Ağa Mardin hâkimliği yapmıştır. Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 188.672 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 193.673 Özcoşar, Merkezileşme Sürecinde Mardin , s. 104.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 172/373
156
Tevzi defterlerinde Sürgücü aşireti ile birlikte en fazla vergiyi ödeyen
Kikilerin bölgede büyük bir ekonomik güce de sahip olduklarını bu veriden
anlayabiliyoruz. Yaklaşık olarak şehrin toplam masrafının %15 gibi bir
miktarını ödeyen bu aşiretin, 1756 yılında %30’una kadar çıktığı da
görülmüştür.674 Bölgede bulunan çok sayıda aşiret içerisinde geniş bir alana
yayılması ve önemli bir ekonomik güce sahip olması bakımından Kiki aşireti
Mardin sosyal haritasında önemli bir yere sahiptir.
b. Sürgücü Aşireti:
Halen Savur ilçesine bağlı Sürgücü nahiyesine ismini veren bu aşiret,
Kikiler ile birlikte en fazla vergiyi ödeyen ve masrafa ortak olan aşiret olarak
XVIII. yüzyılda dikkati çekmektedir. Mardin şehir merkezinin kuzeyinde,
Savur ilçesinin batısında yer alır. Aşiretin batısında Mardin-Diyarbakır yolu,
Sultan Şeymus Deresi, kuzey ve kuzey batısında Barava Aşireti, doğusunda
Ahmedi köyü ile Savur ve Köse mıntıkası, güneydoğusunda Ömeryan aşireti,
güneyinde ise Zınnar mıntıkası, Daşiler ve Mardin şehri yer alır.675 XVI.
yüzyıla ait tahrir kayıtlarında da ismine rastladığımız bu aşiretin Mardin’e
iskânı konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Ancak Mardin’deki en eski yerleşik
aşiretlerden biri olduğu tahmin edilmektedir. 1518-1564 tarihleri arasında
Sürgücü aşiretine bağlı olan köyler şunlardır: Zavgana, Şatıh, Bermân, Şor
(Şorlu), Eydo, Berdinç, Melik, Abin, Kızıl Mescid, Şafistan, Bağistan, Tizyân,
Ayan, Oruç Bey, Deyr-i Duk, Pare, Bafava, Harab Reş, Ahmed, veMağaradelen.676
Sürgücü ismi üzerinde çeşitli rivayetler mevcuttur. “Sur-gücü” isminden
geldiği iddialarına karşılık, Musul civarındaki “Surçi aşireti” ile irtibatlı
olduğunu ileri sürenler ve Urfa’nın Suruç kazasından ayrılma bir aşiret
674
MŞS 262, b. 384. (Gurre-i Şevval 1169/29 Haziran 1756)675 Tan, a.g.e., s. 282.676 Erpolat, a.g.m., s. 461.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 173/373
157
olduğunu savunanlar da mevcuttur.677 Aşiretin merkezi “Avina” köyü olup,
yöneticileri burada ikamet etmişlerdir.
Sürgücülerin Mardin’in hâkimiyeti mücadelesinde XVIII. yüzyılın
sonlarında yer almaya başladıklarını görüyoruz. Buna rağmen bölgede en
fazla vergiyi veren diğer aşiret olan Kikilerle zaman zaman sert tartışmalar
yaşadıklarına belgelerden şahit olmaktayız. Adı geçen aşiretler kuvvetle
muhtemel hem-hudut olmalarından kaynaklanan bir takım anlaşmazlıklar
içerisine düşmüş, zaman zaman barışmalarına rağmen bunun devamlı
olmadığı anlaşılmıştır. 1763 yılında her iki aşiretinde aralarındaki husumetten
şikâyetçi olarak, Diyarbekir Valisi Mustafa Paşa’nın tavassutuyla aralarında
sulhun devamlı hale gelmesi için bir anlaşmaya vardıkları sicillere
yansımıştır. Her iki aşirettin ileri gelenlerinin belgede ismi “kanun” olarak
geçen yerde “takrir-i kelâm edip bu vakte gelinceye beynlerimizde vukû’
bulan ihtilâl ve mukâtele ve muharebe ref’ olunup ahdihuma-i acze tecâvüz
ve te’addi etmeyüb ve hîn-i muharebede zayi’ ve telef olunan emvâl ve
mecruh olanların cerâhetleri nakısa sirâyet eder ise katl ve … demleri heder
olup iddi’â olunmamak üzere sulh ve ‘akd-i musafât eyledik” diyerek, Amid
kadı nâibi es-Seyyid Abdullah’ın hüccetiyle her iki tarafın taahhüdüne göre,
iki aşiretten hangisi aradaki sulhu bozarsa devlete (cânib-i mîrîye) 10.000
kuruş “nezr” 678 vermekle mükellef tutulacağına dair bir anlaşma
yapmışlardır.679 Bu anlaşmanın bozulduğuna dair belgelerde yeni bir kayıt
mevcut bulunmamaktadır. Daha sonraki dönemlerde de küçük bazı
anlaşmazlıklar dışında iki aşiret arasındaki sulhun devam ettiğini düşünmek
yanlış olmayacaktır. Hatta daha sonraki tarihlere denk gelen 1777senesindeki Mardin voyvodalığının Hacı Abbas Ağa’ya verilmesi sırasındaki
olaylarda Kikilerle-Sürgücülerin ittifak yaptıklarına şahit olmaktayız.
677 Tan, a.g.e., s. 282.678 Nezr olayına bir başka örnek ise, Derik ve Ayn Burud arasındadır. Bu iki karye arasındaki anlaşmazlık
köy ihtiyarları arasına varılan anlaşmaya göre 2500 kuruş nezr bedelinin Mardin voyvodasınaverilmesi şartıyla sağlanmıştır. MŞS 195, b. 107. (15 Şevval 1173/31 Mayıs 1760); Bir başka nezrörneği de Milli aşiretiyle ilgilidir. 5 Rebiülevvel 1148/26 Temmuz 1735 tarihli bir belgede Milli
aşiretinin Ergani Maden Emini Mustafa Ağa'ya verilmek şartıyla 5000 kuruş nezr ödemesikararlaştırılmıştır. BOA, C. ML., 4391. (5 Rebiülevvel 1148/26 Temmuz 1735)679 MŞS 195, b. 73. (10 Cemaziyelevvel 1177/16 Kasım 1763)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 174/373
158
Kendisinden önceki yönetici Yusuf Ağa zamanında çıkan tartışmalarının
ortasında kendini bulan Hacı Abbas Ağa, şehirde sükûneti sağlamak
amacıyla birçok kişiyi hapse attırmış, ancak başta Sürgücü beyi Hüseyin bin
Hasan Ağa olmak üzere Kiki ve Gurs aşiretleri bu duruma tepki
göstermişlerdir.680 Kiki, Sürgücü ve Gurslular arasındaki ittifakın 1791 yılına
kadar devam ettiğini Abdüsselam Efendi’den öğreniyoruz ki, bu tarihte
Mardin üzerine yürüyen Bağdat Hâkimi Süleyman Paşa ittifak içerisindeki
Sürgücü Bey’i Hüseyin Ağa ile beraber Gurslu Hacı Hasan Ağayı 120 yezidi
ile birlikte öldürmüştür.681
Sürgücülerin Mardin hâkimiyeti mücadelesine katılmaları ikinci olarak
1795-96 yıllarında denk gelmektedir. Millizade Necib Bey’in Mardin
hâkimliğine atanması halk tarafından hoş karşılanmamış ve Necib Bey’e
karşı kurulan ittifaka Sürgücülerin bir kısmı destek vererek Sürgücü aşiretinin
ikiye bölünmesine sebep olmuşlardır.682 Sürgücülerden Fendi Bey’in
Tüfekçibaşı Abdurrahim Bey ile birlikte Necib Bey’e karşı blokta yer
almasının bedeli ağır olmuş, Fendi taraftarlarının çoğu öldürülmüş bir kısmı
da çeşitli yerlere sürülmüştür.683 Mardin kırk gün muhasara altında kalmış,
Abdurrahim ve taraftarlarının teslim olmamaları sonucunda şehirde kıtlık baş
göstermiştir. Sonrasında halk isyan ederek Abdurrahim’i teslim olmaya
zorlamıştır.684
Sürgücü aşiretinin XVIII. yüzyıla nazaran özellikle XIX. yüzyılda
etkinliğini arttırdığı ve siyasi mücadelelere girdiği bilinmektedir.685
c. Milli Aşireti:
Güneyde Rakka eyaletinden kuzeyde Erzurum’a, batıda Bozok
sancağından doğuda bugünkü İran sınırında kalan Urmiye şehrine kadar
680 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 193.681 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 96.682 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 90.683
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 199.684 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 90.685 Ayrıntılı bilgi için bkz. Özcoşar, Merkezileşme Sürecinde Mardin, s. 106.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 175/373
159
geniş bir alan içerisinde yaşamış olan Milli Aşireti’nin konar-göçerlik durumu
XI. yüzyıla kadar götürülmektedir.686 Akkoyunlu devrine kadar Milli aşiretinin
idaresi, aşiretin temelini oluşturan 7 aşiret ( Asli Milan denilen 7 aşiret:
Hecigan, Sinikan, Köran-Goran, Cımıkan, Hıdrekan, Cebikan, Kumbinaksan)
arasında dönüşümlü olarak el değiştirirken 1520 yılına kadar Hıdrekan
ailesinin elinde kalmıştır.687 Diğer ailelerin bu durumu kabullenmemesi
üzerine başlayan tartışmalar aşireti ikiye bölmüş, Mardin ve çevresinde
kalanlara “Milli Kebir ”, Viranşehir’e yerleşenlere ise “Milli Sağir” denilmiştir.688
Mardin’in siyasi ve sosyal hayatında önemli rolü olan bu aşiretin
Mardin hâkimiyeti konusunda oldukça ısrarcı davrandığı bilinmektedir. Ancak
elimizdeki bilgilere göre Milli aşiretine mensup ilk Mardin hâkimi 1704 yılında
görev yapmış olan Millizade Mustafa Bey’dir.689 Bu tarihten önce Mardin,
Sincar aşiretlerinin saldırıları, isyanı ve çıkardıkları huzursuzluklar nedeniyle,
Bağdat’a bağlanmıştır (1057/1647). Ancak bu durum fazla uzun sürmemiş ve
Mardin 1667 yılında tekrar Diyarbekir’e tabii kılınmıştır.690 Bu tarihler aynı
zamanda Milli aşiretinin Mardin idaresinde söz sahibi olmaya, hâkimliği ele
almaya başladığı tarihlerdir. Cengiz Orhonlu, Milli aşiretinin eskiden beri
bulundukları Mardin nahiyesine 1707 yılında yerleştirildiklerini
söylemektedir.691 Bu tarih Millilerin Mardin merkeze yerleştirilmeleri ile ilgili
olmalıdır. Çünkü Millilerin ilk Mardin hâkimi yukarıda da belirttiğimiz üzere
1704 yılında yöneticilik yapan Millizade Mustafa Bey’dir. Dolayısıyla bu
tarihten önce Mardin’e yerleşmiş olmaları gerekmektedir.
Milli Mustafa Bey, 1696-1705 yılları arasına Diyarbekir Voyvodalığı
yapan Milli İsmail Bey’in, Mardin ve Nusaybin haslarının malikâne usulüylekendilerine verildiği Haydar, Mustafa, Ahmed ve Yusuf adlı 4 çocuğundan
biridir.692 Bu 4 çocuktan Mustafa Mardin hâkimliği yapmış ve 1704 yılındaki
686 Ercan Gümüş, “XVI. Yüzyıldan XIX. Yüzyıla Kadar Mardin İdaresinde Milli Aşireti ve Aşiretin Nüfuz Mücadeleleri”, Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu, İstanbul 2006, s. 818.
687 Gökalp, a.g.e., s. 37.688 İbrahim Bozkurt, Tarih Boyunca Aşiretçilik ve Şanlıurfa Aşiretleri, Şanlıurfa 2003, s. 148.689 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 188.690
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 188.691 Orhonlu, a.g.e., s. 110.692 BOA, İE. ML., 8967. (12 Safer 1117/5 Haziran 1705)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 176/373
160
idareciliği 1 yıl sürmüştür. 1708 ve 1710 yıllarında iki sefer daha idarecilik
yapan Mustafa Bey’in bu sıradaki en büyük rakipleri Yakubpaşazadelerdir.
Mardin hâkimiyeti 1706-1711 yılları arasında Yakubpaşazade Osman Bey ile
Milli Mustafa Bey arasında gider gelir.693 İki taraf arasındaki mücadele
sonunda çatışmaya da dönüşür ve Diyarbakır ve çevresindeki Milli aşiretine
bağlı Bâmran, Dûdegan, Senedgân, Ömergân cemaatlerinin yapmış oldukları
fenalıklar ile birlikte Milli aşiretinin, 1711 yılında eşkıyalık ve talan
suçlamasıyla Rakka’ya zorunlu iskâna tabi tutulmaları kararlaştırılır.694 Ancak
Milliler iskân mahallerine gitmeyerek özellikle Diyarbekir bölgesinde
şekavette bulununca 1718 yılında Diyarbekir züemâ ve erbâb-ı timarının,
zulm ve teaddilerinin önlenmesi için yaptıkları başvuru üzerine Milli aşiretinin
mal ve eşyaları ile birlikte Rakka’ya sürülerek iskân olunmaları emir
olunmuştur. 695
Abdüsselam Efendi, Millizadeler ile Yakubpaşazadeler arasındaki
çatışmanın vardığı durumu şöyle tarif eder: “Bunlardan hangisi idareci olursa
diğer taraftakilere zulümde bulunur ve onların adamlarını öldürürdü. Artık
Mardin öyle bir duruma gelmişti ki harabe olmuştu. Yaşanmaz bir kent halini
almış, tadı kalmamıştı.” 696
Ahmed Feyzullah Milli, Mardin Millizade Ailesi ile ilgili yazdığı eserinde
Milli Mustafa Bey’in Mardin hâkimliği görevini yerine getirirken ahali
tarafından sultana şikâyet edildiğini ve kendisini tutuklamaya gelen görevlileri
atlatarak İstanbul’a doğru yola koyulduğunun anlatmaktadır. Ahmed
Feyzullah, Mustafa Bey’in İstanbul’a padişahla görüşmek niyetiyle gittiğini
ancak padişahla görüşemediği gibi hapse atıldığını, hapishanede kaldığızaman dilimi içerisindeki olumlu faaliyetleri nedeniyle sultan tarafından taltif
edilerek tekrardan Mardin hâkimliğine getirildiğini, buna ek olarak da Habur’a
693 1706’da Yakubpaşazade Osman Bey, 1708’de Milli Mustafa Bey, 1710’da Yakup Paşazade OsmanBey, 1711’de Milli Mustafa Bey Mardin yöneticiliği yapar. Bkz. Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 188.
694
Hallaçoğlu, a.g.e., s. 114695 BOA, C. DH., 6866. (29 Zilkade 1130/24 Ekim 1718)696 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 83.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 177/373
161
kadar olan tüm kıl çadırlarından alınan “Bec” vergisinin toplanma işinin
kendisine verildiğini söylemektedir.697
Milli Mustafa Bey’den sonra Mardin hâkimliği yapan ikinci Milli Beyi
Diyarbakır Voyvodası Milli İsmail Bey’in oğlu ve Mustafa Bey’in kardeşi
Ahmed’tir. 1711 yılında getirildiği bu görevdeki süresi 2 yıldır.698
1735 yılı Mardin’in de bağlı bulunduğu Bağdat için kaos dönemidir.
Bağdat Valisi Ahmed Paşa isyan etmiş ve yerine gönderilen Timur Paşa ile
birlikte Mardin Hâkimi Taki Bey’i de öldürmüştür. Taki Bey’in yerine 8 günlük
bir vekâlet dönemi yaşayan Milli Abdullah Bey, Mardin’in Milli aşiretine
mensup üçüncü yöneticisi olmuştur.699 1736 tarihli bir belgede Mardin
voyvodası iken ailesi Urfa’ya nefyedilen Millizade Abdullah, Muharrem ve
Murad beylerin bundan sonra Mardin’e gitmeyecekleri ve Diyarbekir’de
ikamet etmek şartıyla cezalarının affedildiği belirtilmektedir.700 Belgelerde bu
olayın ayrıntısına rastlayamasak da bu tarihte de Millilerin merkezden gelen
yöneticilerle sorun yaşadığını anlayabiliyoruz.
1764 yılında Diyarbakır Valisi Vezir Abdurrahman Paşa tarafından
şikâyet edilen Mardin Voyvodası Hasan Ağa hakkında yapılan tahkikat
sonucunda görevinden alınması kararlaştırılmış, eskiden Mardin Voyvodası
olan Ömer Ağa tekrar atanmıştır. Ancak kendisi Mardin’e gelinceye kadar
geçici olarak Milli Muharrem Bey’in Mardin mütesellimi sıfatıyla tayin
olunması ile Mardin’de kısa da olsa dördüncü Milli dönemi yaşanmıştır.701 Bu
kısa vekâlet dönemleri Millilerin hem Mardin’deki siyasi nüfuzlarını
göstermesi bakımından hem de merkezle olan ilişkilerinde sağladıkları güven
açısından dikkate değerdir. Nitekim Milli aşiretinin 1710-40 yılları arasındakiRakka’ya zorunlu iskânına sebep olan taşkınlıkların Diyarbekir ve Viranşehir
çevresindeki Milli aşireti mensupları tarafından çıkarıldığı belgelerden
anlaşılmaktadır. Mardin Millilerin bu anlamıyla merkezi hükümetle olan
ilişkilerinin güvene dayalı olduğunu, vekâletle şehrin emanet edilmesinden
697 Ahmed Feyzullah Milli, Mardin İli Millizade Ailesi Özgeçmişi ve Soyağacı , (Daktilo Metni),İstanbul 1993, s. 6.
698 Abdulgani Efendi, a.g.e, s. 188.699
Aynı eser, s. 190.700 BOA, C. ZB. 4391, s. 1. (5 Şevval 1148/18 Şubat 1736)701 MŞS 195, b. 84. (29 Rebiülevvel 1178/26 Eylül 1764)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 178/373
162
anlaşılmaktadır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bu güven XVIII. yüzyılın ilk
dönemi için geçerlidir. 1777 tarihinden sonra Milliler ile merkezden gelen
yöneticiler arasında sorunlar baş göstermiş ve Milli aşireti merkezi hükümet
ile Mardin hâkimliği mücadelesine girişmiştir.
1777 tarihi, idarenin Yevede Yusuf Ağa’da bulunduğu ve önemli
karışıklıkların başladığı tarihtir. Müftü Ahmed Efendi Şakir ile Milli İsa Bey
arasında Yusuf Ağa’nın huzurunda başlayan tartışma kavgaya dönüşmüştür.
Millilerden İsa, Abdullah, Hacı Fettah, Mehmed Necib ve Haydar Bey’lerin
Ulu Camii’nde taraftarlarını toplayarak çarşıyı kilitleyip Müftü Ahmed
Efendi’nin kellesini istemeleriyle işler çığırından çıkmıştır. Ancak müftü
durumu öğrenince şehrin yakınındaki Kabala köyüne firar etmiş, Milliler ise
müftünün evini basarak eşyalarını talan etmişlerdir. 702 Fakat aynı yılın
sonunda Mardin Voyvodalığı Müftü Ahmed Efendi’nin kayınbiraderi olan Hacı
Abbas Ağa’ya verilir. Olaylardan habersiz olan Hacı Abbas Ağa, Bağdat’tan
görevi almaya gelinceye kadar yerine vekâlet etmesi için Milli Abdullah Bey’i
tayin eder. Artık dengeler değişmiştir. Hacı Abbas Ağa’nın tayin edilmesinden
şüphelenen Milli Abdullah Bey, yağmalanan malları tekrar toplatır ve iade
eder. Ancak bu davranışı da kendisini kurtaramaz ve Hacı Abbas Ağa’nın
şehre gelmesiyle Milli Abdullah, Hacı Fettah ve Hüseyin Bey’ler kalede
hapsedilirken, Milli İsa ve Necip Bey’ler şehri terk ederek firar ederler.703
Ancak olaylar durulmaz. Hapsedilen beyleri kurtarmak için Sürgücü Beyi
Hüseyin bin Hasan yanına Gurs ve Kiki aşiretleri beylerini de alarak, Hacı
Sadık Ağa’dan Milli Abdullah, Hacı Fettah ve Hüseyin Beyleri serbest
bırakmasını ister. Hacı Abbas Ağa olumsuz yanıt verdiği gibi Ömeryan,Mahellemi ve Savur Bey’lerinden yardım isteyerek 1500 kişiyi silahlandırır ve
hapisteki beyleri öldürür.704 Bu fiili kendi sonunu hazırlar ve Bağdat Valisi
Hacı Abbas Ağa’yı görevden alır, yerine eski voyvoda Yevede Yusuf Ağa
atanır. Yusuf Ağa’nın atanmasıyla işler tersine döner ancak yine olaylar
durulmaz.
702
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 192.703 A.g.e., s. 192704 A.g.e., s. 193.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 179/373
163
Bu olayları kendisinden aktardığımız Abdulgani Efendi’nin yaşananlar
ile ilgili yorumu ilginç ve dikkate değerdir. “O zamanlarda merkeziyet usulü
yoktu. Her türlü icraat ve siyaset şimdiki gibi mahkemenin kesin kararına ve
Padişah fermanının gelmesine dayanamayıp sırf bir valinin veya vekilinin
istibdatkârane fikrine tek başına ortaya koyacağı görüşe terk edilmişti.
Bunun için nice canlar, adalet ve haktan ayrılan garaz sahibi, gururlu cahil
valilerin, vekillerinin Haccac’çasına olan zulümlerine kurban olmuş ve
binlerce evler canlar mahvolup gitmiştir.” 705
Milli aşiretine bağlı diğer Mardin yöneticileri 1779, 1785, 1787, 1791 ve
1793 yıllarında beş kez kısa süreyle bu göreve atanan Milli İsa Bey ile 1793
yılında İsa Bey’in vefat etmesi nedeniyle Mardin hâkimliğine getirilen Necip
Bey’dir. Necip Bey’in de ilk hükümetliği 4 ay gibi kısa bir süre sürmüş ancak
1796 yılında tekrar atanmıştır. 706
XVIII. yüzyılda Milli aşiretiyle ilgili bir diğer olay Milli “Zor Temir (Timur)
Paşa” isyanıdır. Viranşehir taraflarında baş gösteren ve kısa zamanda
Diyarbekir’den Halep’e, Urfa’dan Musul’a kadar geniş bir alana yayılan bu
isyan merkezi hükümeti oldukça zorlamış, o sırada Mardin hâkimliği yapan
Milli Necib Bey’in Temir Paşa’ya güvenerek Mardin’de giriştiği hâkimiyetini
sağlama alma çabaları bir takım karışıklıklara sebep olmuştur.
d. Ömeryan Aşireti:
Ömeryan aşireti, Mardin, Nusaybin, Midyat, Savur arasındaki alandayaklaşık 100’ü aşkın köyde yerleşmiş bir aşirettir. Yaşadıkları bölgenin de
kendi adları olan “Ömeryan” ismiyle anılmasını sağlayan bu aşiret,
bölgedeki etkin aşiretlerden biridir.
Geçmişi hakkında çok fazla bilgiye sahip olmadığımız Ömeryan
Aşireti, homojen bir yapı göstermez. Aşiretin etnik şekillenmesinde hem
çevresindeki aşiretlerin izlerini, hem de farklı etnik ve dini unsurları görmek
705 A.g.e., s. 193.706 A.g.e., s. 197
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 180/373
164
mümkündür. Ömeryan bölgesinde yaşayan ve gerekse sonradan göç eden
Ermeni, Süryani gibi toplulukların yanında, Kürt ve Arap gruplarında varlığı ile
özellikle de aynı coğrafyayı paylaştıkları Mıhallemilerin derin izleri mevcuttur.
Birçok Ömeryan köyünde Mıhallemiler mevcut olmakla birlikte çoğunluğu
Ömeryanlar içerisinde asimile olmuşlardır.
Kendisi de Ömeryan Aşiretine mensup olan ve Ömeryan aşireti
üzerine yapılan tek müstakil çalışmanın sahibi olan araştırmacı Şerfhan
Ciziri, Ömeryan aşiretinin kurucusunun Mirsom Sülasi olduğunu ileri
sürerken, bu ailenin Ömeryanlar içerisinde gittikçe azınlığa düştüğünü, buna
rağmen Mirsom’un oğlu Ömer’in soyundan gelenlerin uzun bir süre
Ömeryanlara Mirlik yaptığını belirtir.707 Tersi iddiaların da varlığını belirterek
bu iddiaların doğruluğundan çok Ömeryan aşiretinin salt aynı soydan, aynı
kabileden veya kökenden gelmeyen birçok topluluktan oluştuğunu belirtmek
daha doğru olacaktır. Bu bölgeye geldiklerinde Ömeryanlar arasında
kaynaşarak bu aşirete mensup olduklarını söyleyen birçok topluluk vardır.
Yani aşirette kan bağından çok siyasi ve sosyal birlikteliğin rolü öne
çıkmaktadır.
Ömeryan Aşireti, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Milli aşiretine bağlı olarak
görünmektedir.708 XVIII. yüzyıla gelindiğinde yine Millilerle beraberliği göze
çarpmaktadır. Mardin hâkimliği mücadelesi 1700’lerde bölgenin güçlü
aşiretlerinden Milliler ile Yakubpaşazadeler arasında ciddi bir hal almıştır. Bu
kavga bölgesel bir ayrışma ve bölünmeye neden olur. Bu kavganın içinde
olan Omeryanlar Millilerin bir kısmı ile 1711’de Rakka’ya sürgün edilir.709
1718’de Rakka’dan Ergani ve Palu’ya sürgün edilen Ömeryanlarınorada yaşanan sorunlardan dolayı tekrardan Rakka’ya gönderilmeleri
kararlaştırılır.710 Belgelerden Ömeryanlar, Sendegan, Dotkiler ve Milliler
tekrar Mardin’e geri döndükleri ve bu geri dönüşün resmi olmadığı bahanesi
ile tekrar Rakka’ya gönderilmeleri için fermanlar düzenlendiği
707 Şerefhan Ciziri, “Omeriyan ve Çevresindeki Aşiretler Hakkında Düşünceler”, Uluslararası Ömerli-Ömeryan Sempozyumu, İstanbul 2012, s. 162-186.
708
Bkz. Nejat Göyünç, a.g.e., s. 79. 709 Orhonlu, a.g.e., s. 96; Hallaçoğlu, a.g.e., s. 114710 BOA., C..DH., 6866. ( 29 Zilhicce 1130 / 23 Kasım.1718)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 181/373
165
anlaşılmaktadır. Karışıklıklar uzun süre devam eder. Bu gidiş gelişlerde
Ömeryan Aşireti’nin bir kısmı Palu’da, Rakka’da, Ergani’de ve Karacadağ’da
kalır.711
1777 tarihinde Müftü Ahmed Ağa ile Milli İsa Bey Arasındaki
tartışmadan çıkan olaylarda Ömeriler, müftüyü destekleyerek doğal
müttefikleri Milliler ile ayrı düşerler. Müftünün kayın babası Hacı Sadık
Ağa’nın Mardin voyvodalığı döneminde Millilere karşı düzenlenen saldırıların
en önemli gücü Ömeryan aşiretine mensup Osman (Atman) Ağa’ya ait
birliklerdir. Osman (Atman) Ağa’nın Hacı Sadık Ağa’dan sonra şehre gelen
Yusuf Ağa ile ilişkileri kötü olsa da sonraki dönemlerde barış sağlanır.712
Yukarıda görüldüğü üzere aşiretlerin Mardin’e hakim olma çabaları
içerisinde Ömeryan aşireti de yer almış önemli bir aktör olarak varlığını
sürdürmüştür. Sürgücülerle yaşadıkları sorunlar özellikle XIX. yüzyıldan
sonra artmıştır. Birbirine komşu iki coğrafyayı oluşturan bu aşiretlerin nüfuz
mücadelesinden kaynaklı bu çatışmaları çok fazla uzun sürmemiştir.713
Bugün Atmanki ve Mahmutki ismiyle anılan iki aileye bölünmüş olan bu
aşiretin hala Mardin’in Ömerli ilçesi ve Nusaybin çevresinde sakin olduğu,
varlığını devam ettirdiği bilinmektedir.
e. Dekuri Aşireti:
Dekuri veya Dakori ismiyle de anılan bu aşiret Mardin’de XVIII.
yüzyılda etkin olan aşiretlerdendir. Şehrin güneydoğusu yaşam alanlarıdır.Kikan ve Kalenderan aşiretleriyle komşudurlar. Büyük bir kısmı Suriye’de
yaşamaktadır.
Bu aşiretin Mardin’e gelişi ile ilgili çok fazla bilgi mevcut değildir. Ancak
aşirete ağalık yapan ailenin Habızbini Aşireti’nin Hoska Köyü’nden Mardin’e
711 Ömer Yıldırım, “Omeriyan ve Çevresindeki Aşiretler Hakkında Düşünceler”, Uluslararası Ömerli-
Ömeryan Sempozyumu, İstanbul 2011, s. 125-154.712 Yıldırım, a.g.e., s. 10713 Ciziri, a.g.e., s. 12
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 182/373
166
geldiğine dair bilgiler mevcuttur.714 Geliş tarihleri bilinmemektedir. Fakat XVI.
yüzyıla ait yapılan çalışmalarda verilen aşiret isimlerinde bu aşirete
rastlanmamaktadır. Muhtemelen daha sonraki tarihlerde Mardin’e
gelmişlerdir. Tevzi defterlerinde de ismine rastladığımız bu aşiretin,715 düşük
miktarda da olsa vergi vermesi ve şehrin masraflarında paylaşımda
bulunması, şehrin sosyal ve ekonomik hayatında etkin olduğunu
kanıtlamaktadır.
f. Arban Aşireti:
Arban ya da Arbani ismiyle anılan bu aşiretin Muş-Ağrı yöresinden
geldikleri rivayet edilmektedir. Aşiret Kızıltepe-Viranşehir yolunun Kızıltepe
çıkışından 25 km’ye kadar yolun sağındaki köylerde iskân olunmuştur.716
Kuzey sınırı Mazıdağı’na kadar uzanır. Birçok köye sahiptir. 1518-1564 yılları
arasındaki kayıtlarda Milli Aşireti’ne bağlı olarak görünmektedirler. Aşirette
ağalar kadar şeyhlerde etkindir. Nakşibendi tarikatının faaliyetleri bu aşiretiçerisinde yaygındır. Dekuriler gibi bu aşiret de Mardin hâkimliği
mücadelesinde yer almamıştır. Tevzi defterlerinde de ismine rastladığımız
aşiretin çok fazla etkili olmadığı söylenebilir.717
g. Daşi Aşireti:
XVIII. yüzyılda Mardin’deki etkin aşiretlerden biridir. Abdüsselam
Efendi Daşileri, çıkan kıtlık dolayısıyla Ömeri ovasından gelen Kürtler olarak
714 Tan, a.g.e., s. 322.715 MŞS 248, b. 537. (26 Rebiulevvel 1100/18 Ocak 1689); MŞS 262, b. 384. (Gurre-i Şevval 1169/29
Haziran 1756); MŞS 227, b. 250. (1213/1798-99); MŞS 203, b. 10. (14 Muharrem 1153/11 Nisan1740), b. 17. (13 Zilkade 1154/20 Ocak 1742), b. 34. (25 Safer 1154/12 Mayıs 1741), b. 55. (8 Şevval1154/17 Aralık 1741); MŞS 247, b. 173. ( 7 Cemaziyelahir 1171/16 Şubat 1758), b. 226. (Gurre-iReceb 1172/28 Şubat 1759); b. 252. (19 Rebiulevvel 1176/8 Ekim 1762).
716 Tan, a.g.e., s. 302.717
MŞS 248, b. 537. (26 Rebiulevvel 1100/18 Ocak 1689); MŞS 203, b. 10. (14 Muharrem 1153/11 Nisan 1740), b. 17. (13 Zilkade 1154/20 Ock 1742), b. 34. (25 Safer 1154/ 12 Mayıs 1741), b. 55. (8Şevval 1154/17 Aralık 1741)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 183/373
167
tanımlamaktadır.718 XVI. ve XVII. yüzyıldaki kayıtlarda ismine
rastlayamadığımız bu aşiretin XVIII. yüzyılın ilk dönemlerinde de defterlerde
ismine rastlayamadık. Hicri 1171 yılına ait tevzi defterlerinde719 ilk defa
ismine rastladığımız bu aşiret bu tarihten sonra şehir masraflarına ortak
olarak vergilendirilmeye başlanmıştır. Muhtemelen bu tarihten önce Mardin’e
yerleştikleri düşünülen bu aşiret hakkında en ayrıntılı bilgileri Abdüsselam
Efendi’den alıyoruz. Cesur, güçlü ve kuvvetli insanlar olarak nitelendirdiği
Daşi aşireti mensuplarını, Mardin’e ilk geldiklerinde şehrin varoşlarında
oturan, geçimlerini sağlamak için odunculuk, dilencilik gibi işlerle uğraşan
kişiler olarak tanımlayan Abdüsselam Efendi’ye göre aşiretin sayısı Yunus
bin Matta’nın kavminin nüfusu kadar (yani 200,000) olduğunu yazmaktadır.720
Ancak Abdüsselam Efendi, Daşilerin şehirde gitgide güçlendiklerini, idari
kadrolara gelmeye başladıklarını, tüfekçibaşı, hasbaşı, odabaşı gibi önemli
makamlara geldiklerini yazmaktadır.721
Daşilerin tevzi defterlerindeki vergilendirmeye tabi tutuldukları diğer bir
belgede 1756 tarihlidir. Bu belgede Dekuri, Daşi ve Kalenderan aşiretleri ile
birlikte tasnif edilen Daşi aşireti, Kiki aşiretinin 7000 akçe, Sürgücü aşiretinin
5570 akçe ödediği sırada, 1300 akçe vergi ödemektedir.722 Bu veriden de
anlaşılacağı gibi Mardin’deki varlıkları çok güçlü değildir. Zaten bu tarihe
kadar da Mardin’deki hâkimiyet mücadelesi içerisinde yer almamışlardır.
Abdüsselam Efendi’nin dediği gibi tüfekçi başı gibi görevlerde bulunan bu
aşiret mensuplarının aşiretler arasındaki hâkimiyet mücadelesine girişi 1770’li
yıllara rastgelmektedir. Yukarıda ayrıntıları ile bahsettiğimiz Millizade İsa Bey
ile Müftü Ahmed Efendi arasında vuku bulan tartışmalar ve çatışmalarsonrasında Hacı Sadık Ağa’nın yerine voyvoda atanan Yusuf Ağa kendisi
şehre gelene kadar Daşi aşiretinden Abdullah Ağa’ya vekâleti vermiştir
(1777). İlk defa burada Mardin hâkimliğini elde eden Daşiler bu tarihten sonra
aşiretler arası nüfuz mücadelelerinde etkin rol oynamaya, çatışmalara
718 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 92.719 MŞS 247, b. 226. (Gurre-i Receb 1172/28 Şubat 1759),720
Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 92.721 Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 93.722 MŞS 262, b. 384. (Gurre-i Şevval 1169/29 Haziran 1756)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 184/373
168
girmeye ve gitgide hâkimiyetlerini sağlamaya başlamışlardır.723 Hatta artık
voyvodalara müdahale edip, bazen onları öldürmeye bile girişmişlerdir. 1781
yılında bir yıllığına Mardin voyvodalığı yapan İbrahim Efendi’yi aralarındaki
husumetten dolayı Daşilerin öldürdüğü kaynaklarda yazmaktadır.724
B. MAHALLEDE YAŞAM
1. Sosyal İlişkiler:
Tüm Osmanlı kentlerinde olduğu gibi Mardin’de de mahalle, sosyal ve
fiziki bir birimdi. Birbirini tanıyan, bir ölçüde birbirinin davranışlarından
sorumlu, sosyal dayanışma içerisinde olan kişilerden oluşmuş bir topluluğun
yaşadığı yerdi mahalle. Özer Ergenç’in tanımlamasıyla “aynı mescitte ibadet
eden cemaatin aileleri ile birlikte ikamet ettikleri şehir kesimiydi.” 725
Mardin’de mahalle, mescit ve camii etrafında teşekkül etmesine
rağmen tek başına fiziki yapıyı tamamlayan bir unsur değildi. Tekke, çeşme,
hamam gibi yapılarda mahallenin temel unsurlarıydı. Cami ve mescit aynı
zamanda dini hayatında temel unsurları olması sebebiyle geniş bir vakıf
sistemi de tahsis edilmişti. Mardin’deki her caminin vakıfları mevcut idi.
Mahalledeki dini kurumların ihtiyaçlarının karşılanması için kurulan bu
vakıflar, genelde zengin kişiler tarafından bağışlanan dükkân veya arazi, bağ,
bahçe gibi mülklerden meydana gelmekteydi. Örneğin, Mardin’deki en büyük
cami olan Cami-i Kebir’in vakıf gelirleri oldukça fazla iken, en fazla vakıf
gelirine sahip olan kurum Kasım Padişah Medresesi’ne bağlı olan
Kasımpadişah vakfıydı. Yine ismine defterlerde rastladığımız Süleyman Paşa
Cami’nin 1750’li yıllarda Bağdat Valisi olan Süleyman Paşa tarafından
723 Bkz. Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 193-200.724
Abdüsselam Efendi, a.g.e., s. 87725 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerinde Esnaf Örgütlerinin Fiziki Yapıya Etkileri”, İslam GeleneğindenGünümüze Şehir ve Yerel Yönetimler, Editör: V. Akyüz, S. Ünlü, İstanbul 1996, s. 407.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 185/373
169
onarıldıktan sonra, caminin vakfının olmadığı, bu sebeple gereken din
hizmetlerinin yürütülebilmesi için önce 8 bab dükkânın, sonra da 5 bab
dükkânın daha satın alınıp cami-i şerifin hizmetine sokulduğunu ve bunları
caminin vakfı olarak mahkemece kayıt altına alındığını görüyoruz.726
Mahalledeki mescitlerin bazılarının zamanla cami haline
dönüştürüldüğüne de rastlanmaktaydı. Mahalle halkı cemaatin çok olması
sebebiyle mescidin cami olması yönündeki taleplerini dilekçeyle kadıya arz
ediyor, gerekli tahkikat yapıldıktan sonra uygun görülürse minber koyularak
cuma ve bayram namazlarının kılınmasına müsaade ediliyordu. Örneğin
1761 tarihli bir belgede Reyhaniye mescidinin, ahalisi tarafından minber
konularak camiye çevrilmesi isteği kabul edilmiş ve günlüğü 8 akçe vazife ile
Seyyid Hasan Halife hatip olarak tayin edilmişti.727
Mahallelerin cami ya da mescit etrafında teşekkül etmesi bu
mabetlerin imamlarını mahallenin idaresinde önemli bir konuma getirmiş, bu
kişiler hem halkın dini hayatında, hem de mahallenin idari yapısında söz
hakkına sahip olmuşlardı. İmamların yetkilerinin belirtildiği bir buyrulduda
“mahallenin ırzını korumak ve mahalleye zarar verecek durumları ortadan
kaldırmak, mahalle halkının emniyet ve rahatlarını temine dikkat etmek”
olarak belirtilmiştir .728
Mahalle imamları, Osmanlı idaresinin çeşitli konularda çıkardığı
hükümleri halka duyurdukları gibi aynı zamanda bunların uygulanmasına da
bizzat nezaret ederlerdi.729 Mahallede ahlaksızlığın yayılmasını önlemek,
mahalle sakinlerinin güvenilirliklerini tespit etmek de görevleri arasındaydı.
Örneğin, 1755 tarihli bir belgede Abdo veledi İlyas adlı kişiyi ahlaksızlığındandolayı, başlarında mahalle imamı ile birlikte, şikâyet eden mahalle
sakinlerinin şikâyeti ciddi bulunmuş ve bu kişinin mahkemeye getirilmesi
kararlaştırılmıştır.730
726 MŞS 195, b. 55. (14 Rebiulevvel 1179/31 Ağustos 1765)727 MŞS 195, b. 130. (Evail-i Zilkade 1174/13 Haziran 1761)728Osman Özsoy, “Osmanlı Toplumunda Mahalleliler Arası Münasebetler”, Türk Dünyası
Araştırmaları Tarih ve Kültür Dergisi, S. 144, 1998.729 MŞS 251, b. 452. (14 Cemaziyelevvel 1130/15 Nisan 1718)730 MŞS 262, b. 217. (11 Şevval 1168/21 Temmuz 1755)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 186/373
170
Mahallede genel huzuru ve düzeni bozacak bir durum sergilendiğinde,
mahalle halkı birlik olup, bu kişinin idareci ya da mahalle halkından birisi
olmasına bakmaksızın, bir üst merciye başvurup huzursuzluğun önüne
geçmeye çalışmaktaydı. Mardin’de bu durumun en uç noktası olarak 1762
tarihinde mahallelilerinde katıldığı bir hareket sonucunda Mardin naibi,
müftüsü, imamları, memleket ayanları, iş erleri ve diğer eşraf ileri gelenleri
toplu olarak mütesellim olan Ömer Ağa’yı azletmeye kalkışmış ancak bu
davranışın yanlış olduğu ve Ömer Ağa’nın tekrar mütesellim olarak tayin
olunduğuna dair Bağdad Valisi Süleyman Paşa bir buyruldu göndermiştir.731
Mahallelerin iç yapılaşma kuralları sayesinde mahalle düzeyinde her
türlü spekülatif ve gayri ahlaki yaklaşım adeta imkansız hale getirilmiştir.
Mahalle halkının kendi aralarında huzuru bozanları mahalleden çıkarmak gibi
girişimlerde bulundukları sicillerde görülen olaylardandır. Komşuya zarar
veren veya insanlara saygısızlık edenler ile evlilik dışı ilişkide bulunanlar
hakkında bu tür uygulamalar sıklıkla tatbik edilmiştir. İncelediğimiz sicillerde
bu türden mahalleden çıkarma olaylarına birkaç belgede rastladık. 1724
tarihli belgede Kıssis mahallesindeki bir eve hırsızın girmesi üzerine mahalle
halkının aldığı önlemler sonucunda hırsız olduğundan şüphe duyulan kişinin
aynı mahallede bir evde saklandığı anlaşılmış ve mahalle kiziri tarafından bu
şahıs hakkında mahkemeye dava açılmıştır. Bu kişinin daha sonra
mahalleden uzaklaştırıldığı belgeye yansımıştır.732
Mardin’de ev ve sokak kültürünü oluşturan değerlerin, mahallenin
yapısında da işlevsel olduğu gözlenmektedir. Mardin mahalleleri azınlıklar ve
dini cemaatlerin yaşadığı toplumsal olarak eşitlikçi bir yerleşim özelliğigösterir. Osmanlı’da zımmîlerin ve bunlar içerisinde özellikle Yahudilerin
şehrin kendilerine ayrılan kısımlarında yerleşmeleri geleneksel bir olaydır.
Orhan Bey zamanında ilk olarak uygulanmaya başlanan ve Bursa’daki
Yahudilerin kendi istekleri ile farklı bir mahallede oturmaya başlamasıyla
ortaya çıkan bu durum, Mardin’de de kendini göstermiş ve özellikle XVI.
731 MŞS 252, b. 188. (16 Zilkade 1175/8 Haziran 1762)732 MŞS 251, b. 287. (7 Cemaziyelevvel 1136/2 Şubat 1724)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 187/373
171
yüzyılda Şemsiyan ve Yahudiyan mahallelerinin oluşmasına yol açmıştır.733
Daha sonraki yüzyıllarda ve özellikle de XVIII. yüzyılda gitgide özelliğini
yitiren bu mahalleler, XIX. yüzyılda ise tamamıyla ortadan kaybolmuştur.734
Hiç şüphe yok ki farklı etnik ve dini grupların ayrı mahallelerde iskânı
uygulamalarının benimsenmesinde, bu gurupların kendi isteklerinin yanı sıra
iktidarın yönetimi kolaylaştıran pratik yararları görmesi de önemli rol
oynamıştır. Fakat genel anlamıyla Mardin’de camaat-din anlayışının
homejenliği varsaymasına rağmen, farklı bir yapılanma söz konusudur.
Hemen her mahallede az ya da çok, farklı dini gruplara rastladığımız
Mardin’de Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki uyumun bu homojen
mahallelerin ortadan kalkmasına sebep olduğunu, mahallelerin toplumsal
olarak eşitlikçi bir yerleşim mekânı olarak işlev gördüğünü ileri sürebiliriz.
Bazen mahalleliler arasında başta su olmak üzere çeşitli sebeplerden
dolayı bir takım problemlerin ortaya çıktığını görüyoruz. Suyun yaşamın en
büyük parçalarından biri olduğu düşünüldüğünde bu tartışmaların sebebini
anlamak mümkün görünmektedir. Mardinlilerin su ihtiyaçlarını evlerinin
yakınlarındaki kuyulardan karşıladıkları belgelerde sıkça geçen bir durumdur.
Birkaç evin ortak kullanımında bulunan su kuyuları belgelerde “cübbü’l- mâ”
ismiyle geçmektedir.735 Ortak kullanılan su kaynakları evin satışı sırasında da
mutlak belirtilen ve evin değerini arttıran unsurlardandı. Komşular arasında
kimi zaman ortak kullanılan su kaynaklarının paylaşımından ortaya çıkan
sorunlara, kimi zamansa ise su yollarının değiştirilmesiyle taraflardan birinin
zarar görmesi sonucunda yaşanan anlaşmazlıklara şahit olmaktayız. Örneğin
Molla Abdullah bin Molla Hasan adlı kişi içerisinden su kuyusu bulunan evini55 kuruşa Abdi veledi İlya’ya satmış, ancak evin komşusu olan el-Hac
Ahmed bin Abdullah adlı kişi satılan evin su kuyusunda hissesi olduğunu ve
ortak kullandıklarını iddia ederek, satışın iptalini istemiştir.736 Benzer bir
durum Kıssis Mahallesi sakinleri arasında da yaşanmıştır. Bu mahallede
733 Göyünç, a.g.e., s. 106.734
Bkz. Tablo 10.735 MŞS 251, b. 16. (Evahir-i Safer 1117/22 Haziran 1705)736 MŞS 247, b. 490. (22 Cemaziyelahir 1171/3 Mart 1758)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 188/373
172
bulunan Remo bin Abdi adlı kişi ile İlyas bin Abdullah arasında su kuyusu
paylaşımı mahkemeye kadar taşınmıştır.737
Mahalle halkının şahitliği işlenen suçlara karşı verilecek cezaların
belirlenmesinde de etkiliydi. Örneğin hırsızlık, öldürme ve yaralama gibi
işlenen birçok suçta mahalle halkının şahitliğine başvurulabilmekteydi.
Zerraka mahallesinde işlenen bir hırsızlık sonucunda yakalanan Seydo isimli
kişinin durumu mahalle sakinlerine sorulmuş, mahalle halkının görüşüyle bu
kişinin suçlu olduğu kanaatine varılmıştır.738 Yine aynı mahallede yaşanan bir
yaralama olayı ile ilgili keşif sırasında mahalle halkına sorulmuş ve onların
şahitlikleri sonucunda suçun işlenmiş olduğu kanaatine varılmıştır.739
Mahalle halkı aile hayatına da yön verebilmekte, şahitliği sayesinde
birçok kararda rol oynayabilmekteydi. Boşanma davalarına yansıyan
mahallelilerin şahitlik durumları ilgi çekicidir. Örneğin Kıssis mahallesinde
Nefise binti Abdullah adlı kadının şikâyeti üzerine mahallenin şahitliğine
başvurularak kocası Ahmed ile şiddetli geçimsizlik yaşadığı kanıtlanmaya
çalışılmıştır. Mahallelerin şahitlikleri ile dava sonucunda tarafların
boşanmalarına karar verilmiş ve 50 kuruş nafaka bağlanması takdir
edilmiştir.740
Mahalle halkı kendi mülkleri olan evlerin şekilleri üzerinde yapacakları
değişiklikler nedeniyle birbirine karşı sorumluydular. Eğer yapacakları
değişiklikler komşusuna zarar verecekse derhal bu değişiklikten
vazgeçilmekte ya da zarar vermeyecek şekilde yeniden düzenlenmekteydi.
Örneğin Babu’s-Sor mahallesinde bir zimmî ile komşu olan Hadi bin
Abdurrahman adlı kişi evinin duvarına yapacağı ek için komşusunun rızasınıalamayınca mahkemelik olmuş, yapılan keşif sonucunda inşa edilecek olan
duvarın Abdo veledi İsa’nın evine zarar vereceği anlaşılınca yıkılmasına
karar verilmiştir.741
737 MŞS 237, b. 243. (12 Rebiulahir 1170/4 Ocak 1757)738 MŞS 241, b.58. (22 Cemaziyelevvel 1194/26 Mayıs 1780)739
MŞS 262, b. 347. (26 Safer 1170/20 Kasım 1756)740 MŞS 203, b. 97. (17 Zilhicce 1154/2 Şubat 1742)741 MŞS 241, b. 126. (28 Cemaziyelevvel 1191/4 Temmuz 1777)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 189/373
173
Görüldüğü gibi mahalle esas alınmak suretiyle oluşturulan oto kontrol
sistemi sayesinde mahalle halkı kendi kaderi üzerinde söz söyleyebilen,
gerektiğinde olayların seyrine müdahale edebilen bir topluluk özelliği
taşımaktadır. Birbirlerinin haklarına riayet ettikleri gibi suçluların tespiti ve
cezalandırılması, alınacak vergilerin tespiti, görevli olan kişilerin kontrolleri,
gerektiğinde bu kişilerin görevlerinden alınması, ihtiyaç duyulan hizmetlerin
yerine getirilmesi gibi pek çok konuda etkin rol oynamışlardır.
2. Evler:
Mardin evlerine şekil veren en önemli etken hiç şüphe yok ki
coğrafyadır. Dik bir tepenin eteklerinde kurulan şehir, kendisine uygun evler
yaratmıştır. Genel olarak evlerin inşasında coğrafya ve iklimin yanı sıra, dini
ve içtimai anlayışın, ekonomik durum ve uğraşının, bölgenin malzeme
kaynağının, beşeri ihtiyaçların, zevklerin, ihtiyar, kadın, çocuklar ve bunların
sayılarının dikkate alındığı gözlenmektedir.Mardin evleri kalenin eteklerinden ovaya doğru birbiri üzerine yükselen
teraslar halinde tepenin güney yamacına yerleşmişlerdir. Tüm evler bir terasa
sahiptir. Teraslar genelde yazın kullanılmakta, hemen her evde bulunan ve
taht adı verilen oturma yerlerinde Mezopotamya ovası manzarası karşısında
oturulur ve geceleri uyunurdu. Coğrafya ve iklim insanların bütün faaliyetleri
üzerinde olduğu gibi evlerin inşasında da büyük etkiye sahipti. Mardin
şehrinin bulunduğu bölge yazın sıcak, kışın soğuk olduğundan evlerinduvarları kalın olmakta, böylelikle kışın içerideki sıcak hava dışarı
çıkmamakta, dışarının soğuğu veya sıcağı da içeriyi fazla etkilememektedir.
Bu düşünce paralelinde pencereler de küçük yapılmaktadır.742
Kentin sınırlı alanda yayılmak zorunda kalışı yatayda yayılma yerine
düşeyde katları kullanan bir tasarı anlayışının tercih edilmesine sebep
olmuştur. Kaleden ve karşıdan bakıldığı zaman Mardin evleri birbiri üstüne
yığılmış gibidir. Doğal konumundan doğan bu üst üstelik ve sıkışık yapılaşma742 Günay, a.g.e. , s. 335.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 190/373
174
kente özgün bir görünüm kazandırmaktadır. Geleneksel evlere, güneş
ışınlarının tersine düzenlenen, yazın kavuruculuğunda gölgede kalıp insanları
sıcaktan koruyan dar sokaklar da eklenince adeta bir açık hava müzesidir
Mardin.743 Ortaçağ mimarisinin günümüzde de sürdüren bu yapılaşma
"Kuzey Suriye mimarisine sıkı sıkıya bağlı olan Şanlıurfa ve kuzey etkileriyle
karışık Diyarbakır'ın şehircilik strüktüründen (yapısından) tamamıyla farklı
olarak, bir kapalı bölge karakteri göstermektedir.744
Mardin ve çevresini incelerken insanı en çok, mekân, mekânının var
edilmesi, şehirde kullanılan malzemenin insana, doğaya ve iklime uygunluğu
çekmektedir. Yapılarda kullanılan kireçtaşı bölgedeki taş ocaklarından
çıkmaktadır. Ocaktan çıktığında ahşap bir testereyle kesilecek kadar
yumuşak olan taş, Süryani ustaların elinde şekilleniyor ve hava aldıkça
sertleşiyor. Kullanılan bu taş normal taştan farklı olarak açık renkli, sarımsı
yapıdadır. Taşların en büyük özelliği kesilebilmesinden dolayı rahat bir
şekilde işlenebilir özellikte olmasıdır. Kolay işlenen ve ocaktan çıkartılan, bir
süre sonra sertleşen bu kireçli oluşum, Mardin yapılarının her devrinde aynı
rahatlıkla halen kullanmaktadır.
Mardin evleri birbirine yakın ve bitişik haldedir. Bunun sebebi ister
güvenlik ve asayiş olsun isterse başka sebepler olsun, halkın birbirine yakın
olma düşüncesiyle evlerin bir birine yakın inşa edildiği düşünülebilir.745 Ancak
Mardin’de bu yakınlığın coğrafyadan kaynaklı bir zaruriyet olduğu açıktır.
Şehrin kurulduğu alanın dik ve dar oluşu evlerin birbirine bitişik inşa
edilmesinde etkili olmuştur. Evler birbirine bitişik inşa edilmekle birlikte, aile
mahremiyeti de göz ardı edilmemiş, evlerin bakış yönü birbirini görmeyecek,avlu duvarları 4 metreye varan yükseklikte ve kapıları birbirine bakmayacak
şekilde dizayn edilmiştir. Yüksek duvarlar mahremiyetin yanında aynı
zamanda sert iklime karşı koruma da sağlamaktadır.
Mardin’deki evler ile ilgili bilgiler ya tereke kayıtlarından ya da mülk
alım-satımı ile ilgili belgelerden elde edilmektedir. Bu kayıtlara bakarak
743
Sevcan Yıldız, “Mardin Şehir Dokusu ve Mimari Yapı”, Makalelerle Mardin, C. II, s. 235.744 www.mardin.gov.tr /kültürsanat.asp (03.08.2012)745 Kankal, Kastamonu , s. 255.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 191/373
175
Mardin’deki evlerde birden fazla ailenin oturduğunu iddia etmek mümkün
görünmemektedir. Ancak kalabalık aile tipine sahip bölgede, aile büyükleri
genelde çocukları ile birlikte oturmaktadır. İki ya da üç katlı olan evlerin her
bir katında bir aile ferdi yerleşmekte, tuvalet gibi ihtiyaç yerlerini ortak
kullanmaktaydılar. Sicillerden bu bilgiye ulaşmak çok zor görünüyor. Çünkü
evler satılırken kaç ailenin o evde oturduğu belirtilmiyordu. Evlerin sadece bir
bölümü satışa çıkarılmıyor, tüm müştemilat sayılarak evin tamamı
satılıyordu.746 Ancak bölgenin geleneksel yapısı ve evlerin genelde birden
fazla kat olarak inşa edilmesi bizi bu evlerde birden fazla ailenin ikamet ettiği
sonucuna götürmektedir.
Mülk alım-satımı ile ilgili belgelerde evlerin bölümleri ayrıntılarıyla
verilmiştir. Ev yerine “dâr ”747 veya “cemiü’l-beyt ”,748 oda yerine “beyt ”749 ya da
“hücre”750, tek katlı evler için “tahtani ”,751 iki ve ikiden fazla katlı evler için
“fevkani ”752 ifadeleri kullanılmıştır. Bunun yanında “matbah” (mutfak),753
“kiler ”,754 “mahzen”,755 “neccari ”756, “beyt -i freş”757 evin diğer kısımlarını
gösterirken, “ahur ”,758 “havş”,759 “eyvan”,760 “çardak ”761, “cübbü’l -mâ”,762
“kenif ”763 ise ek müştemilatı göstermektedir.
Evin bazı bölümlerine ait isimler Mardin’e özel adlandırmalardır.
Örneğin yatak odası yerine beyt -i freş, misafir odası yerine manzara,
dikdörtgen şeklinde tavanı kemerli oda manasına gelen odaya beyt-i ezec ,
746 Örnek olarak bkz. MŞS 262, b. 4. (3 Rebiülevvel 996/1 Şubat 1588); b. 172. (Zilhicce 1152/Şubat-Mart 1740); b. 176. (Evahir-i Safer 1153/26 Mayıs 1740); MŞS 237, b. 22. (Evahir-i Şaban 1169/29Mayıs 1756); b. 24. (18 Cemaziyelahir 1169/20 Mart 1756)
747 MŞS 248, b. 112. (22 Şevval 1100/9 Ağustos 1689)748
MŞS 247, b. 33. (Evasıt-ı Safer 1171/24 Ekim-3 Kasım1757)749 MŞS 252, b. 70. (1 Muharrem 1139/29 Ağustos 1726)750 MŞS 248, b. 149. (Evahir-i Zilkade 1100/6-15 Eylül 1689)751 MŞS 195, b. 16. (Evasıt-ı Zilkade 1174/13-23 Haziran 1761)752 MŞS 266, b. 25. (1215/1800-01)753 MŞS 195, b. 128. (10 Muharrem 1174/22 Ağustos 1760)754 MŞS 262, b. 238. (15 Şevval 1176/29 Nisan 1763)755 MŞS 248, b. 144. (20 Zilkade 1100/5 Eylül 1689)756 MŞS 252, b. 272. (21 Şevval 1160/26 Ekim 1160)757 MŞS 247, b. 58. (Evahir-i Cemaziyelevvel 1171/8 Şubat 1758)758 MŞS 251, b. 312. (Tarih bulunmamaktadır)759 MŞS 247, b. 39. (Evail-i Rebiülevvel 1171/13 Kasım 1757)760 MŞS 195, b. 19. (Evail-i Şaban 1175/25 Şubat-6 Mart 1762)761
MŞS 247, b. 198. (24 Rebiülevvel 1171/6 Aralık 1757)762 MŞS 247, b. 39. (Evail-i Rebiülevvel 1171/13 Kasım 1757)763 MŞS 227, b. 58. (Tarih bulunmamaktadır)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 192/373
176
düz ve basık tavanlı oda manasına gelen beyt-i enbub, tuvalet yerine kenif ,
su kuyusu yerine cub’ul mâ, odunluk yerine neccari ve avlu yerine havş
kullanılmaktadır.
Manzara ismiyle anılan misafir odası evin en büyük odasıydı. Gelen
misafirler bu odada ağırlanırdı. Genel de ovayı gören bu odalar güzel
manzaralarından dolayı isim olarak da manzara ismiyle anılmıştır. Evin
müştemilatı sayılırken ilk sırada yer alan bu oda her evde
rastlanmayabiliyordu.
Evlerde genelde bir yatak odası bulunmaktadır ancak bazı evlerde
beyt-i kebir-i freş, beyt-i sağir-i freş ismiyle büyük ve küçük olmak üzere iki
yatak odası da bulunabiliyordu.764 Mardin evlerinde genelde ayrı bir banyo
bulunmaz, mutfağın bir bölümünü oluştururdu. Temizlik ihtiyacı genelde
hamamlarda karşılanırdı. Neccari ismiyle ifade edilen odunluk genelde eve
dâhil bulunurdu.
Eyvan ya da havş (avlu) yazın yaşamın geçtiği bölümdür. Mimaride
önemli bir yere sahip olan eyvan ve revak gibi yarı açık kısımlar, özellikle batı
güneşine karşı gölgede kalacak biçimde yapılmıştır. Hemen her evde eyvana
ve avluya rastlanmaktadır. Havşun içindeki mahzen evin önemli
bölümlerindendi. Ev satışlarında özellikle belirtilen bu bölüm evin değerinde
de etki sahibiydi. Pencereli veya penceresiz oluşu belgelerde belirtilen
özelliklerindendi.765 Süryanilerin çoğunlukta olduğu Mardin’de Süryani Şarabı
da oldukça ünlüydü. Bu mahzenlerde şarapların saklandığı düşünülebilir.
Müslümanlar ise mahzenleri depo olarak kullanırdı. Buğdayların sıcaktan
etkilenmesini ve onların güvelenmesini önlemek amacıyla evin avlusuna(havşına) kuyular kazılır ve buğdaylar orada saklanırdı.
Hemen her ev satışında bir su kuyusundan bahsedildiğini görüyoruz.
Bazen bu kuyuların birden fazla ev tarafından ortak kullanıldığını satış
sırasında su kuyusunun hissesinin belirtilmesinden anlıyoruz. Muhtemelen
mevsim meyveleri, yaz sıcaklığında serin olarak tüketilmek amacıyla bir
sepet içerisine konularak avludaki su kuyunun içerisine bırakılıyordu. Örneğin
764 MŞS 247, b. 32. (Evasıt-ı Safer 1171/24 Ekim-3 Kasım1757)765 MŞS 195, b. 19. (Evail-i Şaban 1175/25 Şubat-6 Mart 1762)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 193/373
177
kuyu içerisine bırakılan acurları çıkarmak isteyen küçük bir kız çocuğu
kuyuya düşerek boğulmuştur. Zan altında kalmak istemeyen baba
mahkemeye başvurarak kızının bu durumunu haber vermiş ve olayın
keşfolunmasını istemiştir. Mahkemenin bilirkişi heyeti, olayın gerçekleştiği
yere gelerek olayı keşfetmiştir. Böylece mahkeme heyeti adli tıp görevi de
görmüştür. 766
Su kuyusu gibi tuvalet de Mardin’deki evler tarafından ortak kullanılan
alanlardandı. Mülk satışı sırasında tuvaletteki hissede belirtilir, satış ona göre
gerçekleştirilirdi. Örneğin Mardin halkından Allahverdi veledi Mosi adlı zimmî,
yine aynı şehirden olup daha önce ölmüş olan Sefer veledi Murad’ın küçük
yetimleri Abdulkerim, Murad ve Bakincan üzerlerine vasi tayin olunan
Ebelhad adlı zimmîi hakkında dava açmış, Sefer hayatta iken Zerraka
mahallesinde iki maslabeli bir köşk, yazlık ile su kuyusundaki 1/5 ve
tuvaletteki 1/3 hissesini 175 kuruşa sattığını, ancak bunu kayda geçirmeden
önce Sefer’in öldüğünü beyan ile kayıt altına alınmasını istemiş ve bu
iddiasını Mahmud bin Hacı Şaban, Selim bin İsmail, Şeyh Musa bin Davud
adındaki şahitlerin ifadesiyle kayıt altına aldırmıştır.767
Şehirde oturuyor olmakla birlikte bağ-bahçesi olanlar ve hayvan
besleyenler, evlerinin yanında ahır ve ambar da yapmışlardır. Birçok evin
satılırken ahırlarının da evin müştemilatından sayıldığını görmekteyiz.
Genellikle evin alt kısmının ahır olarak kullandığına günümüzde de şahit
olmaktayız. Ahırların miras konusunda da tartışmalara neden olduğunu
görüyoruz. Örneğin, Bağdat’da sakin Ali bin Abdal, Mardin ahalisinden Safiye
binti Abdullah bin Abdussamed’in vekili Osman bin Ömer hakkında davacıolmuş ve Meşki mahallesinde olup Safiye’nin hanesi müştemilatına dâhil dış
avlunun kıblesinde bulunan, ahırdaki 1/3 hissenin kendi validesi Ümmihan
binti Hasan’a intikal ettiğini ve validesinden de kendisine miras kaldığını iddia
etmiştir. Ahırdaki diğer iki hissenin dayısına ait olduğunu, ancak otuz
seneden beri dayısı gurbete gittiğinden bu mülkü Safiye’nin kocası Aslan’a
verdiğini, Aslan öldüğünde bu mülke zevcesi Safiye’nin el koyduğunu,
766 Günay, a.g.e., s. 336.767 MŞS 252, b. 120. (5 Şevval 1159/21 Ekim 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 194/373
178
kendisinin, dayısı oğlu Hacı Mustafa bin Hacı Mehmed’in vekili olması
hasebiyle bu durumun Safiye’nin vekili Osman bin Ömer’e sorulmasını ve
Safiye’nin maldan el çekmesini istemiştir.768
3. Kullanılan eşyalar:
a. Ev Eşyaları:
Mardin evleri sade döşenen evlerdi. Genelde sedir denilen oturma
yerleri odalarda kullanılırdı. Yerlerde halı, hasır, aba, kursi yorganı, minder
hamam halısı, keçe, kilim gibi eşyalar kullanılmaktaydı. Kilimlerin eski ya da
yeni oluşuna göre kıymet biçilmekteydi.769 Bunun yanında arşın, gümüş raht,
gümüş reşme, hançer, ipekli kalkan, kara kılıç, kılıç, kırmızı kürd gemi,
mıkleb iplik, mızrak, perde, peşkir gibi eşyalar da evlerde kullanılıyordu.
Terekelere baktığımız zaman Mardin’de kullanılan mutfak eşyaları ile
ilgili bilgiler edinmek de mümkündür. Yemek takımlarının tamamına yakını
bakırdan olurdu. Bundan ötürü bakırcılık mesleği Mardin’de yaygındı. Külçe
olarak getirilen bakır madeni eritilir ve en küçük yemek tabağından en büyük
kazanların yapımına kadar ev eşyası yapımında kullanılırdı. Bakırcılar
çarşısına giren bir kişi, bakırı döven tokmak seslerinden ne kimselere sesini
duyurabilirdi ne de kendi sesini duyabiliyordu.
Hemen her evin mutfağında var olan malzeme tencere ve kazandır.
Terekelerde XVIII. yüzyılda bir tencere fiyatı 3 kuruş ile 9 kuruş arasındadeğişmektedir. “vasat tencere” diye tabir edilen orta halli bir tencerenin fiyatı
5 kuruştu.770 Tencere gibi kazanın da ortalama fiyatı XVIII. yüzyıl için 5 ila 10
kuruş arasındaydı.771 Gümüş malzemenin de mutfaklarda kullanıldığı
belgelere yansımıştır. Gümüş çatal ve bıçaklar tereke kayıtlarında rastlanılan
768 MŞS 252, b. 93. (24 Cemaziyelevvel 1159/14 Haziran 1746).769
MŞS 252, b. 100. (1 Cemaziyelahir 1159/21 Haziran 1746)770 MŞS 266, b. 51. (10 Cemaziyelahir 1196/23 Mayıs 1782)771 MŞS 203, b. 255. (4 Muharrem 1155/11 Mart 1742)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 195/373
179
malzemedendir.772 Ayrıca mutfakta kapak, tepsi, revgan tepsi, cam tas,
malabeki, dipli sahan, kıyma leğeni, billur tabak, İznik tabak, sahan, süzgeç,
havan, sitil, demir çömçek, sini, fincan, langeri, ibrik, kahve ibriği, çanak,
kazan, kevgir, kösele sofra, leğen, sahan, tas, tencere kullanılırdı.
Yatak odasında ise en önemli eşya yataktı. Tereke kayıtlarında
yataklar yapıldıkları malzeme ve tek ya da çift katlı oluşlarına göre
değerlendirilmişlerdir. XVIII. yüzyılda Mardin’de bir yatak, ortalama 20
kuruştur.773 Yatak dışında yatak odasında döşek, çarşaf, yüz yastığı, çatma
yastık, Halep yorğan yüzü, köhne yastık, mühürlü sepet sandık, münakkaş
yastık yüzü, münakkaş yorgan yüzü, yorgan mitili gibi eşyalar
kullanılmaktaydı.
b. Giyim Kuşam Eşyaları:
XVIII yüzyılda Mardin’deki tereke kayıtlarında en sık görülen kumaşlar
arasında yünlü kumaşlardan çuka (çuha) ve aba ilk sırayı almaktadır.
İncelediğimiz 102 tereke kaydı arasında,774 şehirdeki esnaf ya da ticaret ile
uğraşan kişilerin terekelerinde çukadan yapılmış kıyafetler abadan yapılmış
olanlara göre biraz daha ağırlıklıdır. Ancak diğer tereke kayıtlarına
bakıldığında ise abanın ağırlığı artmaktadır. Çuka ve abanın dışındaki yünlü
kumaşlar softur.
772
MŞS 203, b. 193. (16 Şaban 1154/27 Ekim 1741)773 MŞS 203, b. 85. (17 Safer 1155/23 Nisan 1742)774 Tereke defterlerinden günlük hayata dair kullanılan eşyaların bulunması ile ilgili olarak bkz. Ömer
Lütfi Barkan, “Edirne Askeri Kassamına Ait Tereke Defterleri (1545-1659)”, Belgeler, III/5-6,Ankara: 1966, s. 1-479; Said Öztürk, “Askeri Kassama Ait Onyedinci Asır İstanbul TerekeDefterleri”, OSAV, İstanbul 1995; Halil İnalcık, “Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgiliBelgeler: Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler: III: Köy Sicil Terekeleri” Belgeler, XV/19, Ankara1993, s. 23-167; L. Fekete, “XVI. Yüzyılda Taşralı Bir Türk Efendisinin Evi”, (Çev. SadrettinKaratay), Belleten, XXIX/115-116, 1965, s. 615-638; Yavuz Cezar, “Bir Âyanın Muhallefatı Havzave Köprü Kazaları Âyanı Kör İsmail-oğlu Hüseyin (Müsadere Olayı ve Terekenin İncelenmesi)”,Belleten, 41, s. 41-178, 1977; Ö. Demirel-A. Gürbüz-M. Tuş, “ Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşyave Giyim Kuşam (XVI-XIX. Yüzyıllar)”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi II, s.704-755, Ankara 1992; Tülay Artan, “Terekelerin Işığında 18. Yüzyıl Ortalarında Eyüp’te Yaşam
Tarzı ve Standartlarına Bir Bakış Orta Halliliğin Aynası”, 18. Yüzyıl Kadı Sicilleri IşığındaEyüp’te Sosyal Yaşam, İstanbul 1998, s. 49-64; Hüseyin Özdeğer, 1463-1640 Yılları Bursa ŞehriTereke Defterleri, İstanbul, 1988.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 196/373
180
Çuka yünlü bir kumaş olup kadınlara kışlık ferace kesiminde
kullanılmakla birlikte asıl erkek giysilerinde daha sık kullanılmıştır. Çukadan
cepken, yelek, çakşır yapılmıştır. Çuka erkek giysilerinde üstlüklerin göğüs
kısımları, omuzları, kol yenleri, çakşırlarda da dizden yukarı ön kısımlar
bazen paçalar ipekle yahut sırma ile işlenmiş, süslenmişlerdir.775 Mardin’de
çukalar daha çok yelek, çakşır, zıbun gibi iç giysilerin yanı sıra kürklerin
üzerine kaplama olarak da kullanılmıştır. Mardin’de tercih edilen çukalar
genellikle mavi renkte olmakla beraber mor ve kiremit renkli olanları da
kullanılmıştır.
Mardin’de kullanılan diğer giyim-kuşam eşyaları ise; kaftan, kürk, şali
kürk, paça kürk, Diyarbekirkari beyaz entari, Şam alacası entari, Halepkari
entari, bez gömlek, keten gömlek, alaca, dubara gömlek, bürd kaftan,
dubara gömlek, ibrişim, kayasa kuşak, kumaş kaftan, ma’i kaftan, Mardin
bezi, mavi destmal, mor ferace, yemeni, sim kemer, ayakkabı, papuç, mor
şalvar, mor taban çarık, boğça, leçek, çakşurı, seraser kaftan, Sorani kürk,
şalvar, taban çahşur, tafta, ak sade, don, gök dolama çuha, gök zıbun,
cevher kuşak, kırmızı kemha, Kürd çukası, mukaddem kuşak, murassa’ sim,
Şam taftesi, peştemal, yaşil (yeşil) çuha, hamam gömleği, kırmızı şalvar,
kumaş börk, altun yüz bağı, inci yüz bağı, puşi, yüz bağ, dülbenddir.
Ziynet eşyası olarak Mardin’de altın bilezik, altın düğme, altın küpe,
altın zincir, altın zülüf, gümüş halhal, gümüş küpe, inci gerdan, gümüş zincir,
murassa’ yeşim, tayi gümüş küpe, altın yüzük, gümüş tılsım zincir.
C. HUKUKUN İŞLEYİŞİ:
1. Suçlar ve Cezaları:
XVIII. yüzyıl Mardin’inde asayiş bakımından oldukça hareketli bir yapı
olduğunu görmekteyiz. Kimi zaman şehrin yöneticileri, kimi zaman
775 Reşad Ekrem Koçu, Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü , Ankara 1967
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 197/373
181
yeniçeriler, bazen devlete ait gelir kaynaklarını elinde bulunduran kişiler bu
asayiş problemlerini yaratırken bazen de halk arasından birileri kamuyu
ilgilendiren suçlar işleyebiliyorlardı. Bu kısımda asayişi bozucu unsurlar
içerisinde sıkça karşılaşılan bu kesimler üzerinde durulurken, özellikle
cinayet, yaralama, hırsızlık ve genel ahlaka aykırı fiiller gibi suçlar ele
alınacaktır. Aşağıda bahsi geçecek olan olaylar şehri sosyal ve ekonomik
yönden olumsuz etkilemiş, herşeyden önemlisi huzur ve güven ortamının yok
olmasına sebep olmuştur. Özellikle aşiretler arasındaki anlaşmazlıklar
şehirde asayiş sorunu yaratmış, çözüm için merkezi hükümetin müdahalesi
gerekmiştir.
Suç, insanoğlunun var oluşu ile birlikte ortaya çıkan ve varlığını devam
ettirdiği sürece de, devam edecek olan bir olgu olup, birçok açıdan tanımı
yapılmıştır. Suç, hukuki açıdan “topluma zarar verdiği ya da tehlikeli olduğu
kanun koyucu tarafından kabul edilen ve belirtilen eylem, davranış, tavır ve
hareket” şeklinde tanımlanırken, kriminolojide “sosyal toplumun çoğunluğu
tarafından tehlikeli sayılan ihmal veya icra niteliğindeki hareketler”776 olarak
tanımlanmaktadır.
İslam hukuku, suç ve ceza konularını "Ukubat" adı altında
toplamıştır.777 İslam hukukunun ilk ve en esaslı kaynağı olan Kuran'da ukubat
diye ayrı bir bölüm yer almamaktadır. Kuran hükümlerinin
sınıflandırılmasında ceza hukuku kapsamına giren konular, "Ukubat" adıyla
anılır ve ayrıca İslam hukukunun ana kaynaklarından olan sünnet, icma ve
kıyas yoluyla elde edilen ceza hükümlerini de kapsar
İslam hukukunda cezalar, had, kısas, diyet ve ta’zir olmak üzere dördeayrılmıştır. Had, bazı suçlar için öngörülmüş, miktarı belli cezalardır. Zina,
zina iftirası (kazf), içki içme (sirb), hırsızlık (sirkat), yol kesme (hırabe), had
776 Sulhi Dönmezer, Kriminoloji, İstanbul 1994, s. 48.777 Bilmen, a.g.e., C. III, s. 56,126. Ayrıca ayrıntılı bilgi için bkz., Coşkun ÜÇOK, "Osmanlı
Kanunnamelerinde İslam Ceza Hukukuna Aykırı Hükümler", Ankara Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt:III, Sayı:l, İstanbul 1946; İlhan Akbulut, “İslam Hukukunda Suçlar ve Cezalar”, AnkaraÜniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 52, Sayı I, Ankara 2003; Joseph Schacht, İslam
Hukukuna Giriş (Çev. Mehmed Dağ-Abdülkadir Şener), Ankara 1977; Cevat AKŞİT, İslam CezaHukuku ve İnsani Esasları, İstanbul 1976; Abdülkadir Udeh, Mukayeseli İslam Hukuku ve BeşeriHukuk (Çev. Ali Şafak), Ankara 1991.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 198/373
182
kapsamında olup olmadığı tartışılmakla birlikte, devlete karşı isyan (bağy) ve
dinden dönme (ridde) had ile cezalandırılan suçlardır.778 Bu suçların kamu
menfaatini ihlâl ettiği kabul edilmiştir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki zina
iftirası ve hırsızlık suçu aynı zamanda kişi haklarını da ihlâl eden suçlardır.779
Kısas ve diyet ile cezalandırılan suçlar ise kişinin hayat ve vücut
bütünlüğüne karşı işlenen suçlardır.780 Bir kimseyi bilerek ve isteyerek
öldüren ya da yaralayan kişi aynı şekilde cezalandırılır. Kısas için gerekli
şartlar oluşmamışsa veya oluşmakla birlikte kısastan vazgeçilmişse diyete
hükmedilir. Çünkü kısasa tâbi suçlar şikâyete bağlıdır, bu nedenle kısas
isteme hakkına sahip olanlardan biri dahi vazgeçerse suçluya kısas
uygulanmaz.781
Ta’zir ise had ve kısas cezaları dışında kalan, önceden belirlenmemiş
ya da belirlenmekle birlikte cezası gösterilmemiş suçlara ve cezalara
denmektedir. Bu tip suçlarda karar verme yetkisi hâkime tanınmıştır.782 Bu
çerçevede, aslında had veya kısas suçu olmasına rağmen, suçun unsurları
tam olarak oluşmadığında veya unsurları tam olmakla birlikte, mağdurun ya
da yakınlarının affetmesi üzerine kısas cezası verilemeyen durumlarda
suçluya ta’zir cezası verileceği gibi, hakkında had veya kısas öngörülmemiş
yasak fiiller ve İslam hukuku tarafından yasaklanmamakla birlikte kamu
düzeni açısından yasak kabul edilen fiiller de ta’zirle cezalandırılmaktadır.
Had ve kısas cezaları sabit iken ta’zir cezası veren hâkim, takdir
hakkına sahip olup, suçlunun durumuna göre farklı cezalar verebilir. Ancak
fiil, had cezası gerektirmesine rağmen çeşitli sebeplerle ta’zir cezası
veriliyorsa, bu cezanın aynı cinsten had cezasından daha fazla olamayacağıkabul edilmiştir.783
778 Nevin Ünal Özkurt, “İslam Ceza Hukukunda Kadın”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,C. 56, Sayı 2, Ankara 2007, s.84.
779 Ömer Düzbakar, “İslam-Osmanlı Hukukunda Hırsızlık Suçu: 16-18. Yüzyıllarda Bursa Şer’iye Sicillerine Yansıyan Örnekler”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı 5, Ağustos 2005, s. 81.
780 Hüseyin Tekin Gökmenoğlu, İslam'da Şahsiyet Hakları, Ankara 1996, s. 75; Akbulut, a.g.m., s. 170.781 Ali Bardakoğlu, " Ceza" , DİA, C. 7, İstanbul 1993, s.472.782
İlhan Akbulut, “İslam Hukukunda Suçlar ve Cezalar”, Ankara Üniversitesi Hukuk FakültesiDergisi, C. 52, Sayı 1, Ankara 2003, s. 168.783 Özkurt, a.g.m., s.84.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 199/373
183
a. Kamu Düzenini Bozan Suçlar
(1) Fitne, Fesat ve Eşkıyalık:
Mardin’de asayişi bozucu olaylar arasında fitne, fesat ve eşkıyalık
önemli bir yer tutmaktadır. Bu bölümde haydutluk, yol kesme, eşkıyalık gibi
suçlar incelenecektir. Hemen belirtmek gerektir ki bu suçları, işleyenler
bakımından ikiye ayırmak gereklidir. Birincisi, aşiretlerin Mardin idaresini ele
geçirmek amacıyla çıkardıkları karışıklıklar sonucunda ortaya çıkan suçlar,
ikincisi ise, devlet görevlileri veya sivil halktan kişilerin yol kesme, hırsızlık,
zina, sarhoşluk verici madde kullanma ve öldürme gibi olaylara karışmaları
sonucunda meydana gelen eşkıyalık ortamıdır.
Arapça “şaki ” kelimesinden türemiş bir isim olan eşkıya; yol kesen,
hırsızlık yapan, azgın, haydut, habis, fesatçı, haylaz gibi anlamlara
gelmektedir.784 Eşkıya ve eşkıyalığın bu söylediğimiz sözlük anlamları
dışında “yasalara ters düşerek, saldırıp zor kullanarak soygun yapan bir
çeteye dâhil herhangi bir kimse eşkıya” veya “kapitalizm öncesi üretim ve
sınıf ilişkilerinin ortaya çıkardığı bir direnme ve muhalefet hareketi olarak
eşkıyalık” gibi tanımları bulunmaktadır.785
Eşkıyalık daha çok devlet gücünün zayıfladığı dönemlerde ortaya
çıkmaktadır. Bu tür kriz ortamında ve sıkıntılı dönemlerde ekonomik ve
sosyal yasalar işletilemez hale gelir, bunun neticesinde zulüm ve haksızlıklar
gündeme daha kolay getirilirdi.786 Dolayısıyla devletlerin güçlü veya zayıf
olması ile orantılı olarak eşkıyalık azalmış veya artmıştır denilebilir. Zateneşkıyalık gibi hareketler, yoksulluk ve ekonomik kriz dönemlerinde daha da
yaygınlaşma eğilimi göstermekte idi.787
784 Semseddin Sami, Kâmus-ı Türkî , İstanbul 1989, s. 118, 781; Ferit Devellioglu, Osmanlıca TürkçeAnsiklopedik Lügat, Ankara 1990, s. 284.
785 Mücteba İlgürel, “Osmanlılarda Eşkıyalık Hareketleri”, DİA, C. XI, İstanbul 1995, s. 466.786 M. Çağatay Uluçay, XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri,
İstanbul 1955, s. 58; Karen Barkey, Eşkıyalar ve Devlet Osmanlı Tarzı Devlet Merkezileşmesi,
(Çev. Zeynep Altok), İstanbul 1999, s. 157.787 Gürsoy Şahin, “XVII. Yüzyılın Sonlarında Afyonkarahisâr’da Eşkıyalık Hareketleri”,Afyonkarahisar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. V, Sayı 1, Haziran 2003, s. 76.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 200/373
184
XVIII. yüzyılda imparatorluğun birçok yerinde olduğu gibi Mardin’de de
bozgunculuk olayları artmış, halka zulüm yaygınlaşmış, rüşvet ve benzeri
olaylar sıklaşmıştır. 1762 tarihinde Mardin Voyvodası Ömer Ağa’ya hitaben
yazılan bir buyrulduda eşkıyanın vilayet işlerine karıştırılmaması ve gereken
cezaların verilmesinde ihmal gösterilmemesi belirtiliyordu.788 Nitekim 1764
tarihinde gönderilen başka bir fermanda, Anadolu ve Rumeli’de bulunan
şehir, kasaba ve köylerde bazı fesat ve şirret taifesinin türediği, bunların akla
ve hayale sığmayan zulümler yaptıkları içlerinden bazılarının İstanbul’a kadar
gelip rüşvet ile işlerini yürüttükleri ve yazılar aldıkları, bu marifetle zulme
uğrayanlara mahkeme masraflarını ödettiklerinden bahisle bu
uygunsuzlukların önüne geçilmesi emredilmekteydi.789
XVI. yüzyılın sonlarından itibaren tımar sisteminin bozulmasına bağlı
olarak tımarlı sipahilerinin sayısının azalması nedeniyle yeniçeri sayısı
arttırılmış, bununla birlikte yeniçeri olmak eskisi kadar zor olmaktan
çıkarılmıştı. Hatta cazip hale getirilmişti denilebilir. Yeniçeri es’amileri mukta’a
ve borç senedi gibi alınıp satılmaya başlanmıştı. İstanbul’a gidenler ellerine
bir mektup alıp biz yeniçeri olduk diyerek kıyafet kuşanıp yeniçerilik iddiasıyla
vergiden kaçmaktaydılar.790 Yeniçeri ağası, odabaşları veya serdarlarına
para vererek rüşvet yoluyla yeniçeri yazılabilinmekteydi.791 Nitekim
Anadolu’nun ve Rumeli’nin her üç kolunda bulunan kazaların görevlilerine
gönderilen fermanlarda Yeniçeri Ocağı’na alınacaklara dikkat edilmesi
gerektiği ve rüşvetin önüne geçilmesi gerektiği vurgulanmaktaydı.792 Rüşvet
ve iltimas ile ocağa yazılan bu kişiler asli görevlerini yerine getirmiyor,
788 MŞS 195, b. 198. (19 Safer 1176/9 Eylül 1762)789 MŞS 195, b. 81. (Evail-i Zilkade 1177/2-11 Mayıs 1764)790 Yücel Özkaya, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yapısı, Ankara 1985, s.
27.791
Mücteba İlgürel, “Yeniçeri”, İA, C. 13, s. 393.792Yücel Özkaya, “Anadolu’daki Yeniçerilerin Düzensizliği İle ilgili Belgeler ve İzmir’de YeniçeriliğinKaldırılması Hakkında Bir Belge”, AÜDTCF Dergisi, C. XXIII, S. 1-2, s. 82.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 201/373
185
savaşlara bile katılmıyorlardı.793 Katılanlar ise geri döndüklerinde eşkıyalık
yapıyor, gittikleri yerlerde yarardan çok zararda bulunuyorlardı.794
Tüm imparatorluk genelinde olduğu gibi Mardin’de de yeniçerilerle ilgili
sorunlar yaşanmıştır. Abdulgani Efendi “Mardin’e evvelden Yeniçeri gelmişti.
Bunların çoğu Kürt olduğu için ahali tarafından kabul edilmedi ” diye
başlamaktadır, yeniçerilerden söz etmeye. Bahsettiği olay 1777 tarihinden
evvel olmalıdır. Çünkü bu tarihte ahaliden bazıları İstanbul’a yazı yazıp
yeniçerilerin tekrar gönderilmesini talep etmişlerdir. Bu istek üzerine
yeniçeriler tekrardan şehre yerleşmişlerdir.795 Ahaliden bir kısmının
yeniçerileri şehirde istemelerinin sebebi aşiretler arasında sürmekte olan
hâkimiyet mücadelesi ve bazı aşiretlerin fitne ve fesatta ileri gitmesi
gösterilebilir. Nitekim o dönemde neredeyse Mardin her üç dört ayda bir
hâkim değiştirmekteydi ve bunların bir kısmı eşkıyalar tarafından öldürülerek
hayatlarını kaybediyorlardı.796 Yeniçerilerin istek üzerine şehre geldikleri
tarihte, Mardin Hâkimi Arap Ali Ağa’ydı. Ancak ömrü fazla sürmemiş ve üç ay
sonra yeniçeriler tarafından idam edilmişti.797
Abdulgani Efendi, Mardin’deki yeniçerilerden bahsederken tüm
kötülüklerin kaynağı olarak onları göstermektedir. Nitekim bu kişiler şarap
içmekte, günah işlemekte, kadınlara sarkıntılık etmektedirler. Yeniçerilerin
yaptıkları nedeniyle İslam dini “Amelika-i Benî Hâm gibi değersiz oldu”
sözlerini kullanmaktadır.798 Yeniçerilerin taşkınlıklarının artması ve 1193
senesi Receb ayında (Temmuz 1779) Mardin Hâkimi Ali Bey’i ve haznedarı
Süleyman Bey’i bir günde öldürmeleri üzerine hükümet yeniçerileri
Mardin’den çıkarma kararı almıştır.799
793 Örneğin 1768-1774 savaşlarına çağırılan yeniçerilerin birçoğu katılmamış ve Anadolu’nun her üçkolunun nihayetine kadar olan bölgelere gönderilen fermanlarla bu askerlerin orduya katılmasıistenmiştir. Özkaya, a.g.m., s. 77.
794 Özkaya, a.g.m., s. 77.795 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 196.796 1192/1777 tarihinde Mardin hâkimi olan Yusuf Ağa ve halefi olan ve sadece dört ay görevde kalabilen
Abdulkadir Beg zehirlenerek, 1193/1778 senesinde ise Ali Ağa askerler tarafından öldürülmüştür.Abdulgani, a.g.e., s. 196.
797
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 196.798 Abdulgani Efendi, a.g.e. , s. 196.799 Abdulgani Efendi, a.g.e. , s. 197.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 202/373
186
Yeniçerilerden başka Anadolu’nun birçok yerinde levendât taifesinin
de sorunlar çıkardığına rastlamaktayız.800 Savaşlardan sonra levendlerin bir
kısmı serbest bırakılır ve eski işlerine dönmelerine izin verilirdi. Buna
“kapıdan çıkma” denirdi.801 Zamanla kapıdan çıkarılan bu levendler işlerine
geri dönmek yerine eşkıyalık yapıp yol kesmeye başlamışlardı.802 Nitekim
Mardin’e gönderilmiş 1745 tarihli fermanda başıboş gezen levendât taifesinin
her nerede görülür ve duyulursa ittifak halinde üzerilerine gidilmesi ve ele
geçirilir ise cezalandırılmaları ve reayaya zarar vermelerinin engellenmesi
istenmiştir.803
Şehirde huzurun bozulmasına yol açan olaylar arasında en önemlisi
aşiretler arasında çıkan anlaşmazlıklardı. Genelde Mardin hâkimiyetini elde
tutabilmek için birbirleriyle rekabete girişen aşiretler arasında sert tartışmalar
çıkmakta, şehirde huzur ortamı yok olmaktaydı. Araştırdığımız dönem
içerisinde Mardin’de nüfuzu bulunan aşiretlerden isyan ederek yolları kesen
Sincar aşiretinin 1647 yılındaki eşkıyalık faaliyetleri nedeniyle Mardin
Bağdat’a bağlanmıştır.804 Milli Aşireti ile Yakubpaşazade’ler arasındaki nüfuz
mücadelesi 1711 yılında çatışmaya dönüşmüş ve 1665 yılında Bağdat’tan
alınarak Diyarbekir’e bağlanan Mardin tekrar Bağdat’a bağlanmıştır. Bu
dönemdeki aşiretler arasındaki mücadele Mardin hâkimliğine de yansımış,
Mardin hâkimiyeti Millizadeler ile Yakubpaşazadeler arasında gidip
gelmiştir.805
1777 sensinde meydana gelen bir yağma olayı da yine aşiretlerin
Mardin’e hâkim olma mücadelelerinin bir sonucuydu. Bu tarihte Millizade İsa
800 Levendler, Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyıl başlarında sarıca-sekban kuvvetleriyle beraber beylerbeyi maiyetinde toplama bir sınıf süvari olarak hizmete başladıktan sonra önem kazandılar.Bunlar bir vezir veya beylerbeyi kapısında hizmet ederler, efendileri makamından azledilince bunlarda bos kalır ve yeni bir yere kapılanıncaya kadar başıboş bir halde bilhassa Anadolu’da eşkıyalıkederlerdi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmed Zeki Pakalın, “Levend”, Osmanlı Tarih Deyimleri veTerimleri Sözlüğü , C. II, İstanbul 1983, s. 358-359.
801 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C. 2, İstanbul 1995, s. 318-321; YücelÖzkaya, “XVIII. Yüzyılda Çıkarılan Adaletnamelere Göre Türkiye’nin İç Durumu”, Belleten, Ankara1974, C. XXXVIII, S. 151, s. 461.
802 Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğunda Ayanlık , Ankara 1994, s. 74.803 MŞS 252, b. 310. (Evail-i Cemaziyelahir 1158/1-10 Temmuz 1745)804 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 188.805
1695 tarihinde Yakup Paşazadelerden İsmail Beg Mardin hâkimi iken 1704 tarihinde MillizadelerdenMustafa Beg hâkim olmuştur. 1118/1706 tarihinde Mardin hâkimiyetinin Yakup PaşazadelerdenOsman Bey’e, 2 yıl sonra ise tekrar Millilerden Mustafa Bey’e geçmiştir.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 203/373
187
Bey ile Mardin müftüsü Ahmed Efendi arasında çıkan tartışma iki tarafın
saflaşmasına dönüştü ve Milliler Ulu Cami’de toplanarak müftünün ve
taraftarlarının evlerini yağmaladılar ki Abdulgani Efendi bu yağma sonucunda
birçok fakir kişinin zenginleştiğinden bahsetmektedir.806 Bu yağma olayı
Mardin’deki dengeleri altüst etmiş görünse de, 1777 senesinde Mardin
valiliğine getirilen Hacı Abbas Ağa yağmacıları yakalatıp, başta Millizade
İbrahim Bey olmak üzere birçoğunu idam ettirerek yeni bir dönemin
başlamasına sebep olmuştur.807
Mardin’de sakin aşiretlerin zaman zaman yol kestikleri ve soygun
yaptıkları belgelere sıkça yansımıştır. Ancak en ilginci 1689 tarihli belgedir.
Bu belgede Amid sakinlerinden ve bezirgân taifesinden Hacı Osman bin
İbrahim, ticaret amacıyla Acem şehrine giderken Kiki aşiretine mensup
kişilerin yanlarında 108 kişi ile yollarını kestiğini ve eşyalarını çaldığını iddia
ile Diyarbekir kaymakamına şikâyette bulunmuş, bu kişiler yakalanıp
içlerinden 5 kişi hapse atılmıştır. Ancak Hacı Osman aynı zamanda Kiki
Aşireti reisi Nasır el-Hüseyin ile de temasa geçerek aşiretinin mensupları
hakkında şikâyette bulunmuştur. Bunun üzerine Nasır el-Hüseyin, Hacı
Osman ile soyguncuları paranın geri verilmesi kaydıyla sulh yaptırmış ve bu
hizmete binaen Hacı Osman’ın parasından 140 esedi kuruşu kendisine
almıştır. Böylelikle dava düşmüş ve bu 5 kişi serbest kalmak istemiştir. Bu
kişileri bırakmayan Diyarbekir kaymakamı, Hacı Osman’a kızarak onu ve
yanındakileri değnekle dövdürtmüştür. Mardin’e dönen Hacı Osman bu
durumu Mardin mahkemesine şikâyet etmiş ve kayıt altına aldırtmıştır.808
Kiki aşiretinin karıştığı bir başka eşkıyalık girişimi ise 1689 tarihlidir.Diyarbekir’den Mardin’e gelen kervanlara saldıran aşiret mensupları Mardin
zabiti Ali Ağa tarafından durdurulmaya çalışılmış ancak çıkan arbede
sonucunda gelen takviye kuvvetle birlikte bu kişiler yakalanabilmiştir.809
Yezidi aşiretlerden Şarkiyanlu aşiretinin de yol kestiği ve eşkıyalık
yaptığı 1762 tarihli bir belgeden anlaşılmaktadır. Bu belgede göçebe olarak
806 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 192.807
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 193.808 MŞS 248, b. 159. (Evasıt- Zilkade 1100/26 Eylül–5 Ekim 1689)809 MŞS 248, b. 78. (21 Ramazan 1100/9 Temmuz 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 204/373
188
yaşayan Yezidi Şarkiyanlu aşiretinin yol kestiği, fakirlerin ve yolcuların
mallarına göz koydukları, daha önce Diyarbekir taraflarında iken bu sene
Mardin toprağında sakin olduklarından her sene vermeleri gereken 1200
kuruş mirilerini Diyarbekir voyvodasına vermedikleri belirtilmektedir. Onları
tedip eden Mardin voyvodasının şehirde bulunan sarayını bastıkları ve
tutukluları kaçırdıklarından bahisle bu olayların önüne geçilmesi istenmesi
aşiretlerin eşkıyalık hareketlerine katkısını göstermesi açısından önemli bir
belgedir.810
Kimi zaman kazalar arasında da ortaya çıkan tartışmalar şehri
etkilemekte ve huzursuzluğa yol açmaktaydı. 1760 tarihli bir belge bu
sebeple ortaya çıkan fitne ve fesadın bitirilmesi için Diyarbekir valisi ve
Mardin voyvodasının ortak çabasını göstermektedir. Derik ve Aynbürud
kazaları arasındaki ortaya çıkan husumetin giderilmesi için arabuluculuk
yapan Diyarbekir valisi ve Mardin voyvodası barışı sağlamış ancak
taraflardan birinin mutabakatı bozması halinde 2500 kuruş ceza ödenmesi
kararlaştırılmıştır.811 Aşiretler arası tartışmalar sonucunda yapılan barışlarda,
iki taraftan birinin sulhu bozması halinde belli bir miktarda para ödemesi
durumu oldukça yaygın gözükmektedir. Nitekim 1763 tarihli bir belgede Kiki
Aşireti ile Sürgücü Aşireti arasındaki barışın bozulması halinde tespit edilen
miktar 10.000 kuruştur.812
(2) Rüşvet ve Dolandırıcılık:
XVII. yüzyıldan itibaren devlet-toplum hayatındaki iktisadi ve sosyal
gerilemeye bağlı olarak rüşvetin de iyice arttığı söylenebilir.813 Özellikle
810 MŞS 195, b. 200. (Tarih bulunmamakla birlikte önceki ve sonraki belgelerin hemen hepsinin1175/1762 tarihlerinde olması bu belgenin de aynı tarihte kayda geçirilmiş olabileceği ihtimaliniarttırmaktadır.)
811 MŞS 195, b. 107. (15 Şevval 1173/31 Mayıs 1760)812
MŞS 195, b 73. (20 Cemaziyelevvel 1177/26 Kasım 1763)813 Kemal Daşcıoğlu, “Osmanlı Döneminde Rüşvet ve Sahtekârlık Suçları ve Bunlara Verilen CezalarÜzerine Bazı Belgeler”, Sayıştay Dergisi, Sayı 59, Ankara 2005, s. 119.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 205/373
189
devlet hizmetlerinin para ile satılması, rüşvetin artmasında etkili olmuştur.814
XVIII. yüzyılda da durum aynı şekilde devam etmiş, kamu hizmetlerine
liyakatli kişiler değil, çok para veren kişiler atanmıştır. İstanbul’dan çeşitli
yerlere gönderilen paşalar ve diğer görevliler bu görevleri rüşvet ve para
ödeyerek elde ettikleri için zararlarını halkın sırtından çıkarmaya
çalışmışlardır.815 Bunun haricinde eşkıyalık yapanlar dahi soydukları malların
ve paraların bir bölümünü yöneticilere verirlerdi ki, kendilerinin
barınabilecekleri bir yerleri olsun. Bu durum yöneticilerin rüşvet karşılığında
eşkıyaları koruması anlamına gelmekteydi.816
XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin genelinde büyük bir sorun olarak
ortaya çıkan rüşvet ve iltimas olayı Mardin’de de kendini göstermekteydi.
Devlet yöneticileri hakkındaki rüşvet iddiaları mahkemelere kadar yansımış,
bahsi geçen kişiler hakkında tahkikatlar başlatılmış ve bazen bu kişilerin
görevden alınmalarına bile sebep olmuştur. Voyvodalar hakkındaki şikâyetler
titizlikle incelenmiş ve yapılan tahkikatın sonucuna göre görevinde kalmasına
karar verilenler olduğu gibi görevinden alınanlar da olmuştur. Örneğin, 1764
tarihinde Mardin voyvodası olarak görev yapan Hasan Ağa hakkında
ahaliden bazılarının şikayeti üzerine tahkikat başlatılmış817 ancak Hasan
Ağa’nın öteden beri devlet işlerinde göstermiş olduğu gayret üzerine
voyvodalık süresinin uzatılmasına karar verilmiştir.818 1765 tarihinde
voyvodalık yapan Ömer Ağa ise hakkında yapılan tahkikat sonucunda
kusurları görülerek görevinden alınmıştır.819
Kusurları görünen görevliler hakkında sürgün cezalarının verildiğine de
rastlamaktayız. Amid’e medrese hocalığı yapan Küçük Bekir Efendi’nin halkıfitne ve fesada sürüklediği anlaşılınca yanında iki şakirdiyle birlikte Mardin’e
sürülmesine karar verilmiştir. 820
814 Ahmed Mumcu, Osmanlı Devleti’nde Rüşvet, İstanbul 1985, s. 85.815 Öksüz, a.g.e., s. 134.816 M. Çağatay Uluçay, XVIII ve XIX. Yüzyıllarda Saruhan’da Eşkıyalık ve Halk Hareketleri,
İstanbul 1955, s. 58.817 MŞS 195, b. 74. (16 Recep 1177/20 Ocak 1764)818
MŞS 195, b. 75. (11 Şaban 1177/14 Şubat 1764)819 MŞS 195, b. 48. (22 Safer 1179,/10 Ağustos 1765)820 MŞS 195, b. 136. (Evahir-i Rebiulahir 1174/30 Ekim 1760)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 206/373
190
Kazalarda kadılar ve naibler veya mütesellimler halktan haksız yere
para alıyorlardı ki mahkeme harcı adıyla aldıkları paralarla yetinmeyip
haksızlık yapıyor, kim daha fazla para verirse onun lehine davayı
sonuçlandırıyorlardı.821 Mübaşirlerde kadılardan geri kalmayarak halktan
yiyecek ve para talep ediyorlardı.822 Mübaşirlerin bu tür kanunsuz yollara
başvurmalarının artması üzerine 1727 tarihinde Mardin ve Nusaybin
kadılarına gönderilen bir fermanda Şark seferi nedeniyle çeşitli zahirenin
sahiplerine verilmediği, bu zahirenin yenildiği, yiyenler arasında
mübaşirlerinde bulunduğu belirtilerek, bu istismarın önlenmesi için
İstanbul’dan Ahmed adında bir mübaşirin gönderildiği belirtilmekteydi.823 Yine
bir başka fermanda kadıların ücretlerine değiniliyor ve kâtip sayısının
azaltılmasından bahsediliyordu.
1764 tarihli başka bir fermanda memlekette bulunan menzillerin en iyi
şekilde idare edilmesi hususunda vezirler, mir-i miranlar, mevaliler, kadılar,
naibler, mütesellim ve ayanlar uyarılıyor ve önemli işler için gelen
mübaşirlerden ücret alındığını, işlerini görebilmeleri için kendilerine binek
verilmesi gerekirken bu durumun geciktirildiği, bütün bunların kadı, naib ve
ayan-ı vilayet adına erbab-ı teğallübden (menfaat şebekesi) kaynaklandığı
belirtilmektedir. Bundan sonra bu işlerle ilgilenmek üzere baş defterdar
Mehmed Emin’in görevlendirildiği belirtilmekte düzeni bozanların İstanbul’a
getirilerek haklarında gerekli işlemlerin yapılacağı bildirilmektedir.824
Rüşvet olayının dışında sahtekârlık olaylarına da rastlanmaktaydı.
1763 tarihli bir fermanda altın sikkelerin bazı sahtekârlar tarafından kesilerek
eksik hale getirildiği, bu durumun halkı zarara soktuğu, bu tip altınlarınİstanbul’da alınıp satılmasının yasaklandığı belirtilmekteydi. Halkın elindeki
bu tip altınların sarraflar aracılığıyla değiştirilip darphane-i amire’ye teslim
edilmesi bildirilmekteydi.
Halk arasında “Mar baş” adlı verilen paranın bazı hilekârlar tarafından
halktan 5 para kıymet biçilerek alındığı, ancak içerisinde 12 akçe halis gümüş
821 Kemal Daşçıoğlu, a.g.e., s, 121.822
Özkaya , “XVIII. Yüzyılda çıkarılan Adaletnamelere Göre Türkiye’nin İç Durumu”, s. 483.823 MŞS 252, b. 76. (15 Cemaziyelahir 1140/28 Ocak 1727)824 MŞS 195, b. 77. (Evahir-i Şevval 1177/22 Nisan-1 Mayıs 1764)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 207/373
191
bulunduğu anlaşıldığından, bu paranın cizyedarlar tarafından 12 akçe
karşılığında alınması kararlaştırılmıştır. Ancak darphane-i amire’ye teslim
edilmesi gereken bu paraların, sonraki araştırmalarda iki çeşidine daha
rastlandığı bunlar birinin 9, diğerinin 10 akçeye denk geldiği anlaşılmıştır.
Bunlarında bozuk olduğu anlaşılınca bu paranın tamamıyla tedavülden
kaldırılmasına karar verilmiştir.825
b. Mülkiyete Saldırı Suçları (Hırsızlık, Gasp, vs.):
Mülkiyete saldırı suçlarının başında hırsızlık ve gasp gelir. Başkasına
ait koruma altındaki belli bir değerde bir malı mülk edinme kastıyla gizlice
almaya hırsızlık denir.826 İslam hukukçuları, hırsızlığı ikiye ayırırlar.
Birincisine adi veya basit hırsızlık, diğerine büyük hırsızlık adını verirler.827
Adi veya basit hırsızlık dediğimiz suç had cezasını gerektirir. Büyük hırsızlık
ise tazir cezasını gerektirir.828
Hırsızlık olayını gerçekleştiren kişinin ilk seferde sağ eli kesilmesi,ikinci defa aynı suçu işlerse bu defa sol ayağının kesilmesi İslam hukukunda
yer alır.829 İki elini de kesip hayati ihtiyaçlarını görmekten büsbütün mahrum
bırakılmak yerine ikinci suçunda sol ayağı kesilir. Yine hırsızlık ederse artık
kesilecek birşey yoktur. Tövbe edinceye kadar hapsedilir.830 Çalmış olduğu
mal elinde ise sahibine iade edilir. Mal bulunmaz ise herhangi bir tazmin
gerektirmezdi.831 Her ne kadar İslam hukukunda hırsızlık cezası el kesme
825 MŞS 195, b. 87. (Evahir-i Rebiulahir 1178/17-26 Ekim 1764)826Ömer Menekşe, XVII ve XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Hırsızlık Suçu ve Cezası,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1998, s. 20.827 Had cezası ile cezalandırılan hırsızlık es-serikatü’s-suğra (basit hırsızlık) ve es-serikatü’l-kübra (büyük
hırsızlık) şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Basit hırsızlık başkasına ait bir malı onun gıyabında ve rızasıolmadan gizlice alıp götürmektir. Büyük hırsızlık ise (mevsuf hırsızlık) yol kesme, eşkıyalık olarak bilinen başkasının malını zorla elinden almaktır. Düzbakar, a.g.m., s. 82.
828 Menekşe, a.g.e., s. 42; Akbulut, a.g.m., s. 176.829 İslam hukukunda hırsızlık suçunu işleyen kimseye uygulanacak el kesme cezası Kur’an-ı Kerimde
şöyle ifade edilmektedir: “Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir cezaolarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir. Kim yaptığı haksızlıktan sonra tevbeeder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tövbesini kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet
edendir.” Maide Süresi 38–39. ayetler.830 Akbulut, a.g.m., s. 176.831 Akbulut, a.g.m.. s. 176.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 208/373
192
olarak bilinse de Mardin şer’iye sicillerine yansıyan hırsızlık vakalarında bu
cezanın verildiğine rastlanılmamış, çoğu zaman hırsızlık suçunun görüldüğü
davaların sonucunda verilen cezalar belgelerde belirtilmemiştir. Örneğin 1747
tarihli bir belgede Mardin’e bağlı Haruk köyünden Hasan bin Mehmed 6 sene
önce 60 kuruş kıymetli malını Ömer bin Mustafa, Şeyh Musa bin Mehmed
adlı kişilerin gasp ettiklerini belirterek Mehmed bin Ali ve Bayram bin
Davut’un şahitliğinde mahkemeye başvurmuş ancak sonucu
belirtilmemiştir.832 Yine bir başka belgede, Tahran ahalisinden olup hala
Mardin’de oturan Ali bin Budak adlı kişi, sekiz sene önce yolda giderken dört
yaşında olan katırının çalındığını ve katırının Tuffahiye köyünden Yusuf bin
Hacı Halil’de olduğunu söyleyerek kendisine geri verilmesini talep etmiştir.
Yusuf bin Hacı Halil’in, katırı parayla satın aldığını iddia etmesine rağmen
şahitlerin şehadetiyle katır Ali’ye teslim edilmiştir.833
Osmanlı Devleti’nde hırsızların kadı önüne çıkmadan
cezalandırılmalarını engellemek için önlemler alınmış ve II. Bayezid devri
kanunnâmelerinde bu konuya özel dikkat çekilmiş, ehl-i örften kimselerin
hırsızları cezalandırmaması istenmiştir.834 Yavuz Sultan Selim zamanındaki
kanunnâmelerde ise hırsızların mahalle sakinleri tarafından istenilmediği
hallerde sürgün edilebileceği belirtilmiştir.835
Mardin’de yaşanan hırsızlık olaylarını iki kategoride inceleyebiliriz.
Birincisi eşya hırsızlıkları, ikincisi ise hayvan hırsızlıklarıdır. Mal ve eşyaya
dair hırsızlıkların genelde evlere girilerek veya yol kesilerek yapıldığı
anlaşılmaktadır. Bu tür hırsızlıklarda genellikle değerli eşyalar çalındığı gibi,
Mustafa bin Abdullah hakkında açılan davada olduğu gibi tencere, mitilyorgan, demir ok, dehre, merkep, demir örs, şakka (parça yırtık) kilim, hurç,
yorgan, çarşaf gibi malların çalındığı da olmuştur.836 Bu durum hırsızlık
eyleminin sadece kolay yoldan kazanç sağlama isteğinin dışında ihtiyaçtan
da yapıldığına dair ipuçları vermektedir.
832 MŞS 252, b. 477. (11 Zilkade 1160/14 Kasım 1747)833 MŞS 248, b. 237. (22 Rebiulevvel 1101/4 Ocak 1690)834
Ahmed Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukuki Tahlilleri, C. II, İstanbul 1990, s. 75.835 Akgündüz, a.g.e., C. III, s, 193.836 MŞS 248, b. 383. (9 Cemaziyelevvel 1101/18 Şubat 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 209/373
193
Mardin’de hayvan hırsızlıklarına da sık sık rastlanmaktadır. Özellikle
de Mardin’in coğrafi yapısından kaynaklanan en uygun ulaşım araçları katır,
tay ve merkeplerin sık sık çalındığını görmekteyiz.837 Mardin’in coğrafi yapısı
gereği en uygun ulaşım aracının katırlar ve merkepler olduğu
düşünüldüğünde hırsızlık vakalarının bu yönde gerçekleşmesi anlaşılır
görünmektedir. Örneğin, Hızır Beşe adlı kişi 7 ay önce sarı katırının
çalındığını mahkemeye bildirilmiş ve katırının şu an Yusuf bin Osman’da
olduğunu iddia etmiştir. Şahitlerinde şehadetiyle durum kanıtlanmış ve katır
Hızır Beşe’ye teslim edilmiştir.838 Bir başka belgede ise koyun hırsızlığı göze
çarpmaktadır. Hacı Hüseyin bin Hacı Ali, Hasan bin Saruhan hakkında
koyunlarını getirip şehirde kasaplara sattığını iddia etmiştir.839 Katır ve koyun
hırsızlığından başka Kulu bin Sefer adlı kişi davarlarının,840 Kiki aşiretinden
Melham bin Ali adlı kişi ise bir adet erkek tayının çalındığı iddiasıyla
mahkemeye başvurmuştur.841
Mahkemeye yansıyan hırsızlık davaları içerisinde iftira mahiyetinde
olan birçok dava vardır. Bunlarda mahkeme titiz davranıp önce şahit arama
yoluna gitmiş ancak şahidin olmadığı durumlarda hakkında iddia bulunan
kişiye yemin teklif edilmiştir. Amid sakinlerinden Ali Bey bin Mustafa Bey
Mardin kazasına tabi Turaçlu aşiretinden Beşir bin Ahmed hakkında iki sene
önce 10 Mardin kilesi buğdayını çaldığını iddiasında bulunmuş, Beşir ise
iddiayı reddetmiş ve olayın şahitlerinin bulunmaması üzerine Beşir’e yemin
teklif olunmuş, yemin etmesi üzerine dava düşmüştür.842 Yine bir başka
belgede Molla Receb, Ahmed bin Kasım hakkında daha önce Koçhisar’da
bulunan evine hırsızın girdiğini ve bir miktar malını çaldığını, bu mallariçerisinde bulunan bir “sahan”ın Ahmed bin Kasım’da bulunduğunu iddia
etmiştir. İddiasını kanıtlaması için kendisine 3 gün süre verilmiş ancak verilen
837 MŞS 251, b. 69. (Şevval 1126/Ekim-Kasım 1714); MŞS 248, bb. 521. (10 Ramazan 1100/28 Haziran1689); MŞS 248, b. 237. (22 Rebiulevvel 1101/4 Ocak 1690); MŞS 248, b. 45. (1 Şaban 1100/21Mayıs 1689).
838 MŞS 248, b. 521. (29 Şaban 1101/7 Haziran 1690)839 MŞS 248, b. 521. (10 Ramazan 1100/28 Haziran 1689)840
MŞS 248, b. 563. (15 Şevval 1100/2 Ağustos 1689)841 MŞS 248, b. 20. (7 Şaban 1100/27 Mayıs 1689)842 MŞS 248, b. 103. (13 Şevval 1100/31 Temmuz 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 210/373
194
süreyi 70–80 gün geçtiği için sahan tekrar Ahmed bin Kasım’a iade
edilmiştir.843
Hırsızlık olaylarının bazen ölüm ve yaralanmalara yol açtığı da
görülmüştür. Örneğin, Turaçlu aşiretine mensup Kulu bin Sefer, Gurs köyü
yakınlarında Habbaze köyü sakinlerinden Mattar adlı kişiyle birlikte köy
halkından 20-30 kişilik bir grubun yollarını keserek, elbiselerini 25 yük
unlarını ve davarlarını çaldıklarını, ayrıca yanlarındaki adamlarından
Allahverdi bin Mehmed adlı kişiyi kılıç ile birkaç yerinden yaraladıklarını,
kardeşi veliyi azasından taş ile vurup ölmesine sebep olduklarını iddia
etmiştir.844 Yine başka bir kayıtta Gursü’l-Ala (yukarı Gurs) köyünden Şeyh
Musa bin Şeyh Davud, Hacılı aşiretinden birkaç kişinin bir gün önce
köylerinden geçerken bir katır ile merkebini çaldıklarını, engellemeye
çalışırken Sadık adlı kişinin kendisini kılıç ile yaraladığını iddia etmiştir.845
Bazı hırsızlık olaylarının Mardin mahkemesinde çözülemediği
durumlarda divan-ı hümayuna taşındığına da şahit olmaktayız. 1100/1689
tarihli bir belgede Meşki aşiretinden İbrahim Beşe adlı kişi divan-ı hümayuna
arz-ı halde bulunup Gurs-ı Edna sakinlerinden Mehmed bin Ali’nin geceleyin
evine girip eşyalarını çaldığını şikâyet etmiştir. Bahsi geçen kişilerin Amid
divanına getirilmesi konusunda buyruldu gönderilmiştir.846
c. Hayata ve Vücut Bütünlüğüne Karşı İşlenen Suçlar:
İnsanın en tabii ve vazgeçilmez hakkı yaşama hakkıdır. İnsanların
huzur ve güven ortamında yaşayabilmeleri için hayat ve vücut bütünlüklerininkorunması, tarihin en eski dönemlerinden günümüze kadar önemini korumuş
ve çeşitli müeyyidelerle teminat altına alınmıştır. Hayat hakkı, diğer bütün
haklardan istifade edilebilmenin zorunlu ön şartıdır. Bundan dolayı şahsın
843 MŞS 259, b. 10. (6 Safer 1007/8 Eylül 1598)844
MŞS 248, b. 563. (15 Şevval 1100/2 Ağustos 1689)845 MŞS 248, b. 45. (1 Şaban 1100/21 Mayıs 1689).846 MŞS 248, b. 538. (13 Rebiulahir 1100/4 Şubat 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 211/373
195
hayatına yönelik tecavüzler aynı zamanda onun sahip olduğu bütün hakların
ihlali anlamını taşımaktadır.847
Şahıslara karşı işlenen suçlar, hayata ve vücut bütünlüğüne karşı
olmak üzere ikiye ayrılır. Hayata karşı suçlar, adam öldürme suçları olup,
genel kabullere göre modern tasnife uygun şekilde, kasten (amden), kastın
aşılması (şibhü’l-amd) suretiyle ve taksirle adam öldürme (hataen katl)
şeklinde üçe ayrılmıştır. Vücut bütünlüğüne yönelik suçlar da, adam öldürme
suçu gibi, kasten yaralama suçu, taksirle yaralama, kastın aşılması suretiyle
yaralama olarak üçe ayrılır.848
İslam hukukuna göre hayata ve vücut bütünlüğüne karşı işlenen suçlar
İslam hukukuna göre haram eylemlerdir. Bundan sebep olsa gerek ki
araştırmamızı yaptığımız döneme ait olan 12 adet şer’iye sicili tarandığında
hayata ve vücut bütünlüğüne karşı işlenen suçlara ait 45 belge bulunmuştur.
Bu belgelerden 32’si yaralama, 13’i ise öldürme olayları ile ilgilidir.
Yaralama ve öldürme olaylarının sebepleri değişkenlik göstermektedir.
Genelde hayvanlar konusunda çıkan tartışmalar iki tarafı biribirine düşürmüş
ve sonunda fiili yaralama veya öldürme olaylarına girişilmiştir. Örneğin 1741
tarihinde Göllü köyünden gelen bir davada Hacı Ahmed bin Abdullahzade
adlı kişinin katırının uzun süredir kayıp olması nedeniyle çıkan tartışmada
komşusu bıçaklanmıştır.849 Hayvan hırsılıklarının sıkça yaşandığı Mardin’e
bu tür vakıalar da yaralama veya öldürme olaylarına sebep olabiliyordu.
Gursü’l-Ala (Yukarı Gurs) köyü sakinlerinden Şeyh Musa bin Şeyh Davud
naib tayin olunan Molla Mehmed tarafından kurulan mahkemede Mardin
kazasına tabi Hamza Hacılı aşiretinden Hudabende, Veli, Hüseyin, Budak ve Ahmed bir gün önce ögle vaktinde adı geçen kisilerin göç ile gelip köyleri
önünden geçip giderken bir katır ile bir merkebini çaldıklarını bunu haber
aldıgında arkalarından seyirdip (koşup) kendilerine yetiştiginde katır ve
merkebi talep ettigini, ancak adı geçenlerin kendi üzerine topluca hücum
847 Özen Tok, Kayseri Kadı Sicillerindeki Yaralanma ve Ölüm vakalarıyla İlgili Keşif Raporları (1650-1660), Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 22, Yıl: 2007/1, s. 328.
848
Halil Cin- Ahmed Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, C.I, İstanbul 1995, s. 322; Tok, a.g.m., s. 328-329.849 MŞS 203, b. 189. (Rebiülevvel 1154/Mayıs-Haziran 1741);
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 212/373
196
ettiklerini, içlerinden Sadık adlı kişinin kendisini kılıç ile yaralayıp iki
parmağını kopardığını, ayrıca topuz ile iki dalı (omuzu) arasına vurup
yaraladığını söyleyip davacı olmustur.850
Yaralamalardaki sebeplerden biride kişilerin veya iki grubun
anlaşmazlığından doğan kavalardır. Birkaç örnek vermek gerekirse, Mardin
sakinlerinden ve Gölasiye mahallesi ahalisinden olup bıçakla öldürülen Abd
İşua veledi Kıs Yosef adlı zimmînin kardeşi Abdulkerim ve kız kardeşi Tevriz
ve Esma evladı Kıs Yosef adlı zimmîler, mahkemede, Mardin ihtisabname
emini olan Osman Ağanın kölesi Şahin bin Abdullah hakkında; beş gün önce
kuşluk vaktinde Sahin’in evlerine gelip içeriye girmek istedigini, kardesleri
Abd İşua’nın Şahin’e haremimize girme dedigini, bu esnada Şahin’in avlu
içinde bıçak ile kardeslerinin sağ budundan vurup onu öldürücü yarayla
yaraladıgını, bir saat hayatta kalan kardeşlerinin o yaradan öldügünü şikâyet
ile sual olunmasını talep etmislerdir. Şahin ise “hâşâ ve kella” diyerek
söylenenleri inkâr etmiş ve haberinin olmadıgını bildirmistir. Davacılardan
durumu ispatlamaları istendiginde iddialarını ispatlayamamışlar ve bunun
üzerine Mardin zabiti Ali Ağa’nın Çukadarı Mustafa Bey huzurunda olay
kayda geçirilmistir.851 Bir diğer örnek ise 1792 tarihndedir. Mardin’de ikamet
eden Behramki Mustafa bin Hasan, Dükuri aşiretinden Veli bin deli Maho ile 3
yıl önce aralarında çıkan kavga ve tartışma neticesinde Veli’nin attığı taş ile
yüzünün yaralandığını, ayrıca bir dişinin kırılıp dört dişinin de şiştiğini,
kendisini dava edecekken araya aracıların girmesiyle 10 kuruş ile sulh
yaptıklarını, kendisinde alacağı kalmadığını söylemiştir.852 Bu belgede de
göründüğü üzere yaralama olaylarının sonunda çoğu zaman belli bir meblağkarşılığında anlaşılarak sulh yapılmakta ve bu durum mahkemece kayıt altına
alınmaktaydı. 1746 yılında da böyle bir olay gerçekleşmiş Mardin’e tabi
Hamduni köyünden Halil bin Şeyh Musa, Hasan bin Şemseddin adlı kişi ile
girmiş olduğu tartışmada gözüne yumruk yediği ve artık göremediğini
850
MŞS 248, b. 45. (Gurre-i Şaban 1100/21 Mayıs 1689)851 MŞS 248, b. 46. (6 Şaban 1100/26 Mayıs 1689)852 MŞS 195, b. 31. (10 Cemaziyelevvel 1176/27 Kasım 1762)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 213/373
197
söyleyerek araya girenlerce 50 kuruş akçeye sulh yapıldığını belirterek
mahkemeye bildirmiştir.853
2. Borç Alacak-Verecek İlişkileri:
Borç alacak-verecek ilişkileri ekonomik veriler sunmakla birlikte, sosyal
hayata dair bir takım argümanları da ortaya koymaktadır. Günlük hayatımızın
büyük ve küçük münasebetleriyle borçlar hukuku kadar sıkı temas halinde
bulunan başka bir hukuk sahası yoktur. Borç mefhumu, sayısız şekillerdetarafları birbirine bağlamaktadır. Aslında borçlar, insanların ekonomik
ilişkilerini ortaya koyarken aynı zamanda ekonomik ilişkilerin ortaya çıkardığı
sosyal ilişkileri de yansıtmaktadır.854 Bu duruma rağmen borç ilişkileri diğer
hukuki ilişkiler gibi yerel öğeler taşımaktan uzaktırlar. Çünkü borçlar hukuku
dünyanın birçok yerinde benzerlikler göstermekle birlikte, milli ve mahalli
özelliklerin tesirine fazlasıyla açık değildirler.855
Osmanlı hukukunda borca “Deyn” denirdi.856
Arapça olan deynkelimesi “karşılığı olup yalnızca para ile ödenebilecek yükümlülüğü” 857 ifade
etmektedir. Borç tarafları karşılıklı yükümlülük ve sorumluluk ile birbirine
bağlamaktadır. Bu bağlılığın kişinin şahsına mı yoksa mal varlığına mı
bağladığı konusunda İslam hukuku “borcun getirdiği sorumluluk mâlidir” yani
kişinin vücudunu veya bedenini değil malını bağlar demektedir.858 Yine de
alacaklının borçludan malını alamaması durumunda hâkim tarafından kişiye
hapis cezası verilmesi uygulaması İslam hukukunda da vardır.Mardin’e ait mahkeme kayıtlarında borç alacak ilişkileri ile ilgili süreç
çoğunlukla borcun ödenmemesi ile başlıyordu. Normal borç işlemlerinde
mahkemeye başvurulmayıp, ödeme konusunda sıkıntıya düşüldüğü zaman
853 MŞS 252, b. 133. (16 Zilkade 1159/30 Kasım 1746)854 Mehmed Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2005, s. 523.855 Hayrettin Karaman, Ana Hatlarıyla İslam Hukuku, C. 3, İstanbul 1996, s. 17.856 Deyn sözcüğü mastar olarak “ödünç almak, ödünç vermek, emir ve itaat altına almak, ceza veya
mükâfatla mukabelede bulunmak” anlamına gelirken, isim olarak “ödünç, satılan malın bedeli ve
hazırda bulunmayan şey” manalarına gelir. M. Akif Aydın, “Deyn”, DİA, C. IX, s. 266-268.857 Kaman, a.g.e., s. 20.858 Karaman, a.g.e., s. 22.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 214/373
198
çözüm için mahkemenin aracılığına gidilirdi. Birçok borç sürecinin
mahkemeye yansımamasına rağmen incelediğimiz sicillerde fazlasıyla borç
alacak-verecek belgelerine rastlanmaktadır. Bu borç ilişkilerinin bir kısmı
Müslümanların kendi arasında var olan kayıtlar olmakla birlikte,
gayrimüslimler ile Müslümanlar arasında da borç anlaşmazlığının yaşandığını
gösteren belgeler de mevcut bulunmaktadırlar.859 Mülk satışlarında olduğu
gibi borç alacak-verecek ilişkilerinde de din ayrımına gidilmemiş,
Müslümanlar ile gayrimüslimler karşılıklı olarak birbirlerine borç
vermişlerdir.860 Bu bağlamda borç alacak-verecek ilişkilerine bakıldığında din
faktörünün bir engel teşkil etmediği anlaşılmaktadır.
Borç davaları genelde anlaşma ile çözülmekle birlikte, kimi zaman
şahitlerin şahadetiyle, kimi zaman ise hâkim kararıyla aşağıdaki örnekte
olduğu gibi çözüme kavuşturulurdu:
“Mardin ahalisinden Seyyid İbrahim Efendi bin Hacı İshak, Beydo
veledi Hanna Gobel adlı zımmî hakkında iki sene önce Halik olan İbrahim’e
bir kıta berat yaptırması karşılığında 40 kuruş verdiğini ancak İbrahim’in
helak olması üzerine parasını terekesinden almak istediğinde Beydo’nun
kendisine karşı çıktığını söylemiş ve parasının alınmasını talep etmiş yapılan
araştırma neticesinde şahitlerin bu duruma şahitlik yapmaları üzerine paranın
Seyyid İbrahim’e verilmesine karar verilmiştir”.861
Görüldüğü üzere borçlunun hayatta olduğu süre zarfında borcunu
ödememesi durumunda terekesinden borcunun tahsili yoluna gidilirdi. Borç
hadisesinde vasilik kurumu da devreye girer ve mirasçılar yaşça küçük ise
kendilerine mahkemece tayin edilmiş olan vasisinden borç istenirdi. Nitekimaz önce bahsi geçen olayda davalı durumunda olan Beydo veledi Hana
Gobel isimli zimmî İbrahim ve Hasi isimli iki çocuğun vasisi konumundadır.
859 MŞS 237, b. 58; MŞS. 247, b. 68( Tarih bulunmamaktadır); MŞS. 248, b. 37. (13 Şaban 1100/2Haziran 1689); MŞS 195, b. 15. (6 Cemaziyelevvel 1174 /14 Aralık 1760)
860 Bu konuda bakınız: Ronald C. Jennings, “Loans and Credit in Early 17th Century Otoman JudicialRecords: The Sharia Court of Anatolian Kayseri”, Journal of The Economic and Social History ofThe Orient, Vol. 16, No. 2/3(1973), s. 168-216; : Ronald C. Jennings, “Zimmis (Non-Muslims) in
Early 17th Century Otoman Judicial Records: The Sharia Court of Anatolian Kayseri” Journal ofThe Economic and Social History of The Orient, Vol. 21, No. 3 (1973), s. 225-293. 861 MŞS 195, b. 15. (6 Cemaziyelevvel 1174 /14 Aralık 1760)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 215/373
199
Borç alacak-verecek davalarında dikkati çeken bir durum ise borca
karşılık mülk rehin gösterilmesidir.862 Örneğin, Mardin sakinlerinden Molla
İshak bin İbrahim Efendi, Şammas adlı zimmîden 15 yıl önce almış olduğu
borca karşılık davalının Kıssis mahallesinde bulunan evini mahkeme
kararıyla almıştır.863 Burada dikkati çeken bir başka husus borç konusunda
herhangi vade sınırlaması”nın olmadığıdır. 15 yıl önceki borcun hatırlatılması
ve talep edilmesi dikkat çekicidir. Tanıklık kurumunun öne çıktığı
muhakemede ihtilaflar beyan esasına dayanıyordu ki, bütün beyanları doğru
kabul etmek, kuşku duymamak mümkün gözükmemektedir. 15 yıl önceki
borcu kanıtlamak zor bir iş olmakla birlikte, beyan yanında tanıklık ve yemin
müesseseleri devreye girmekteydi.864
Bir başka husus ise kişinin vefat etmeden önce borçlarını ödememiş
olması durumunda borcunun terekesinden karşılanması hususudur. İnsan
vefat edince mal varlığı ile mülkiyet alakası sona ermekle birlikte vefattan
önce borçlanma bazı mallarının rehn edilmiş olması hatta bir kısım kişilere
bazı malların vasiyet edilmiş olması durumları olabilir.865 İslam hukukçularına
göre bu tür durumlarda borç ya ilk ya da ikinci sıradadır.866 Tereke toplamı
borçların toplamından az çıktığı durumlarda ortaya çıkmıştır. Bu durumlarda
alacaklılar arasında adaletli bir paylaşıma gidilmiştir. Örneğin 29 Mart 1800
tarihli bir tereke kaydında müteveffanın terekesi miktarı 184 kuruş 2 para iken
borçları toplamı 864,75 kuruştur. Alacaklılar arasında adaletli bir dağılıma
gidilmiş ve borçlarının sadece 1/6’sını alabilmişlerdir.867
862 Suraiya Faroqhi, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak , Çev: Gül Çağalı Güven-Özgür Türesay, İstanbul 2003, s. 204.
863 MŞS 266, b. 89. (1213/1798-99)864 MŞS 266, b. 86. (1213/1798-99)865 Serkan Sarı, “Tereke Kayıtlarına Göre XVIII. Yüzyılda Mardin’de Sosyal-İktisadi Hayat”, I.
Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 2006, s. 768.866
Ayrıntılı bilgi için bkz. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku Şahıs, Aile ve Çözümlü Miras,Konya 1977; Hayrettin Karaman, Ana Hatlarıyla İslam Hukuku, C. 3, İstanbul 1996.867 MŞS 195, b. 239. (3 Zilkade 1214/29 Mart 1800)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 216/373
200
D. SOSYAL HAYATTA KADIN:
Osmanlı Devleti’nde kadınların kamusal alandan kopuk yaşadığı,
tamamen dört duvar arasına hapsolduğuna dair iddialar daima tartışma
konusudur. Kadının toplum içinde pasif olduğu, her hangi bir aktiviteye
katılmadığı genel kanısı yapılan araştırmalar ile yıkılmaya çalışılmış ve
bunda bir nebzede olsa başarılı olunmuştur.868
İncelediğimiz dönem ve belgelere baktığımız zaman genel kanının
aksine kadının toplum içerisinde faal olduğunu ve birçok faaliyet içerisinde
yer aldığını görmekteyiz. Mahkeme sicillerine bakıldığında kadınların bazen
eşine veya bir başkasına borç veren, borç alan, kendi başına mahkemeye
müracaat eden, mehr isteyen ve mehrinin peşine düşüp ödenmemesi
durumunda mahkemeye giden, evlilik sırsında fikri alınan, istemediği
zamanlarda boşanabilen, mülk satışlarında bazen alıcı, bazen de satıcı olan,
erkekler ile ortak ticari faaliyetlerde bulunan ve kimsesiz çocuklar üzerine
vasi tayin edilen bir kadın profili ortaya çıkmaktadır. Bütün bunlar kadınlarıntoplum hayatı içerisinde yerlerinin önemli olduğu, dolayısıyla kadınların birçok
haklarının bulunduğu ve toplumdan tecrit edilmediklerini göstermektedir.
Kadınların sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçası olduklarını, birey
olarak haklarının olduğunu ve bunu da kullandıklarını, ihlali durumunda
yargıya müracaat ettiklerini sicillerde çok sıkça görmekteyiz. Elimizdeki
belgelere baktığımızda aşağıdaki grafik ortaya çıkmaktadır;
868 Bu çalışmalar için bkz. Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Editör: Madeline C. Zilfi,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2000; Ronald Jennings, “Women in Early 17th Century OttomanJudical Records the Sharia Court of Anatolian Kayseri”, Journal of Economic and Social History ofthe Orient, Vol.: XVIII, Part. 1 (1975), 53-114.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 217/373
201
Grafik 3: Kadınların Mahkemeye Vekâletle Başvurma Oranları
0
10
20
30
40
50
60
70
80
90
247
numaralı
defter
251
numaralı
defter
266
numaralı
defter
252
numaralı
defter
Vekalet Kullananlar
Vekalet Kullanmayanlar
Yukarıdaki tablo erkeklere oranla daha çok vekil kullanmayı tercih
eden kadınların, mahkemede vekil kullanıp kullanmama oranlarını ortaya
koymaktadır. Görüldüğü üzere 247 numaralı defterde kadınların fail olduğudava sayısı 120’dir. Bu belgeler içersinde kadınların vekâlet yoluyla haklarını
kullandıkları belgelerin sayısı 85, bizatihi kendilerinin vekâlet kullanmaksızın
bulunduğu belge sayısı ise 35’dir. Yine 251 numaralı defterde kadınların vekil
kullandığı belge sayısı 70, kullanmadıkları 40,266 numaralı defterde vekil
kullananların sayısı 48, kullanmayanların sayısı 22’dir. Bu oranlar kadınların
kamusal alanda bireysel haklarını arama konusunda aktif olduklarını
göstermektedir ancak mahkemedeki temsiliyetlerinin genelde vekâlet yoluylaolması onların evlerinin duvarlarının arkasına çekildikleri, işlerini genelde
erkekler aracılığıyla yaptırdıkları anlamına gelmemelidir. Nitekim tam tersi
olarak kadınların bazen mahkemeye bizzat geldikleri, hâkimlerden haklarını
aradıkları, ticaretle uğraştıkları, mülk alıp sattıkları da sicillerde görülmektedir.
Genelde mülk alım satımlarında rastladığımız vekâlet verme durumlarında
erkek kardeşlerin miras yoluyla intikal etmiş mülk satışlarında kız
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 218/373
202
kardeşlerinin yerine vekâlet edebildikleri gibi,869 bazen ise alakasız kişilerin
vekil olarak mahkemede davacı konumda olduğunu görmekteyiz.870 Miras ve
mülk satışı gibi konularda kadınların vekâlet kullanmaya çok fazla
başvurmalarının sebebi karışık olan miras davalarında güvendikleri
kimselerin, kendi adlarına bu işi çözümlemesini tercih etmelerindendir. Buna
rağmen birçok kadının vekâlet yoluna başvurmak yerine bizatihi kendisinin
mahkemeye geldiğini, mülkünü satışa çıkardığını belgelerden
anlamaktayız871
Elimizdeki veriler kadınlarının kendi mülklerinin olmadığı yönündeki
genel kanıyı da doğrulamamaktadır. Aksine elimizdeki mülk alım-satımı,
tereke ve vakıf kayıtları kadınların mülk sahibi oldukları ve diledikleri gibi alıp
sattıkları göstermektedir. 14 Haziran 1733 tarihindeki bir belgede Aişe binti
Hamo adlı kadın Kıssis Mahallesi’ndeki evini 55 kuruşa satmıştır.872 Yine
Safer 1198 tarihindeki bir belgede Rabia adlı kadın içerisinde mutfak,
manzara, kenif ve su kuyusu olan evini 64 kuruşa satmıştır.873
Kadınlara ait tereke kayıtlarına bakıldığında mal varlıklarının temel
kaynağını evlendikleri erkekler tarafından mehrleri oluşturmaktadır.
Elimizdeki tereke kayıtlarından kadınlara ait olan 24 tanesinde mehr-i
muaccelleri servetlerinin bazen yarısını bazen de yarısından fazlasını
oluşturmuştur. Örneğin Zeytun mahallesinde vefat eden Emine binti Mürteza
adlı kadının 580 kuruşluk terekesinin 350 kuruşunu mehr-i muacceli,874
Bab’us-sor Mahallesinde vefat eden Zülfiye adlı kadının ise terekesi olan 700
kuruşun 540 kuruşunu mehr-i muacceli oluşturmaktadır.875
Kadınların bireysel haklarıyla ilgili analizler yapmamıza imkân verenbelge türlerinden biri de boşanma belgeleridir. Elimizdeki 45 adet boşanma
belgesine baktığımız zaman 14 tanesi kadınlar tarafından muhâlaa ve tefrik
yöntemleri kullanılarak açılmış boşanma davalarıdır.
869 MŞS 266, b. 392. (12 Rebiülevvel 1214/14 ağustos 1799)870 MŞS 247, b. 195. (Tarih bulunmamaktadır.)871 MŞS 252, b. 112. (18 Receb 1159/6 Ağustos 1746)872 MŞS 237, b. 213. (1 Muharrem 1146/14 Haziran 1733)873
MŞS 266, b. 179. (Safer 1198/Aralık-Ocak 1783-84874 MŞS 251, b. 341. (Tarih bulunmamaktadır.)875 MŞS 203, b. 267. (26 Zilhicce 1154/10 Şubat 1744)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 219/373
203
Grafik 4: Kadın ve Erkeklere Göre Boşanma Oranları
Kadının bir bedel ödeyerek veya alacağı bir bedelden vazgeçerek
erkekten boşanması yöntemine verilen ad olan muhâlaa yöntemine
kadınların sıkça başvurmuş olması aslında kadının evlilik konusunda da
cesaretli olduğunu, çevrenin tepkisini çok fazla önemsemediğini, toplumsalbir baskının çok kuvvetli olmadığını göstermektedir. Zaten kadının rızası
dışındaki boşanmalarda da kadın mağdur edilmemekte, mehri, nafakası ve
sekene bahası verilip iddeti bitinceye kadar asgari bir teminat içinde
tutulmuştur. Sanıldığının aksine kadın boşandıktan sonra bekâr kalmamakta
kendisine evlenme yolu açılmaktadır.
E. VAKIFLAR
Osmanlı şehirlerinde, toplumsal hayatın önemli unsurlarından biri de
vakıf müessesidir. Vakıfların idari, ekonomik ve hukuki yönleri bulunmasına
rağmen sosyal yapı başlığı altında değinmemizin amacı vakıfların toplumun
tamamına veya bir kısmına yönelik sosyal hizmetler sunmalarından
kaynaklanmaktadır.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 220/373
204
Vakıf, terim olarak durdurma, alıkoyma, duruş, durma; kımıldanmama,
ayırma, bağlama, bir malı veya mülkü -satılmamak kaydıyla- bir hayır işine
bağışlama, bırakma anlamlarına gelmektedir.876 Genel anlamıyla ise VIII.
asırdan XIX. asır sonlarına kadarki devrede, İslam ülkelerinin içtimai ve
iktisadi hayatında önemli rol oynayan dini bir müessese olup, bir malın veya
gelirin, sahibi tarafından kendi isteği ile şahsi mülkiyetinden çıkarılarak belirli
şart ve gaye ile Allah rızası için bir hayır hizmetine ebediyen tahsis
edilmesidir.877
Vakıflar, askeri ve reaya zümresinin maddi imkânları ölçeğinde tesis
ettikleri medrese, mescit, cami, çeşme, yol, köprü, aşevi, mektep, hastane
gibi dini ve sosyal müessesler için yaptıkları hayır amaçlı vakıflar ile devlet
kademesindeki önemli kişilerin veya zenginlerin mal ve mülkünü ehemmiyet
altına almak için yaptıkları yarı hayrî vakıflar diyebileceğimiz aile
vakıflarından oluşmaktaydı.878 Bu sosyal yönlerinin yanı sıra aynı zamanda
borç ve kredi kaynağı olarak mali bir hizmet veren “para vakıfları”
mütevellileri eliyle ihtiyaç sahiplerine borç para veren bir müessese de
oluşturmuştu.879
XVIII. yüzyıla gelindiğinde vakıfların toplumsal hayattaki rolleri artmış,
beledi ve sosyal hizmetler gibi alanlarda da hizmet vermeye
başlamışlardır.880 Bu yüzyılda Anadolu ve Rumeli’de 6 bin yeni vakıf
876 Develioğlu, a.g.e., s. 1134.877 Baheeddin Yediyıldız, “Vakıf”, İA, C. 13, s. 153. Vakıf hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Baheeddin
Yediyıldız, “Müessese-Toplum Münasebetleri Çerçevesinde XVIII. Asır Türk Toplumu ve VakıfMüessesi”, Vakıflar Dergisi, S. XV, Ankara 1982, s. 24; Baheeddin Yediyıldız, “Vakıf MüessesininXVIII. Asır Türk Toplumundaki Rolü”, Vakıflar Dergisi, S. XIV, Ankara 1982, s. 2-13; FuadKöprülü, “Vakıf Müessesi ve Vakıf Vesikalarının Tarihi Ehemmiyeti”, Vakıflar Dergisi, S. 1, Ankara1938, s. 1-6; Hilmi Ziya Ülken, “Vakıf Sistemi ve Türk Şehirciliği”, Vakıflar Dergisi, S. 9, s. 13-37; Nazif Öztürk, “Toplum-Devlet İlişkilerinde Vakıfların Yeri”, II. Vakıf Haftası Tebliğleri (3-9 Aralık1984), Ankara 1985, s. 32-35; Şakir Beki, “Türkiye’de İmparatorluk ve Cumhuriyet Devrinde VakıfÇeşitleri”, Vakıflar Dergisi, S. 9, s. 1-12.
878 Galip Eken, “19. Yüzyıl Mardin Vakıfları Üzerine”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s. 233.879
Öksüz, a.g.e., s. 88.880 Baheeddin Yediyıldız, “Vakıf Müessesinin XVIII. Asır Türk Toplumundaki Rolü”, Vakıflar Dergisi, S. 14, s. 3.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 221/373
205
kurulmuş, vakıf müessesinin yıllık geliri hemen hemen devlet gelirlerinin
yarısına eşit olmuştur.881
Aynı dönemde Mardin’de de vakıf müessesinin canlılığını koruduğunu
görmekteyiz. İncelediğimiz şer’iye sicillerinde ve Vakıflar Genel Müdürlüğü
Arşivi’nde 31 vakfiye tespit ettik. Bu vakfiyelerin tamamı Arapça olarak
kaleme alınmıştır. Mardin’e ait vakfiyelerden en eskileri Miladi 1158 tarihli
İmam Zeynel Abidin vakfiyesi ile miladi 1178 tarihli Kudbeddini İlgazi ibn
Melik Necmeddin ibni Emir Timurtaş vakfiyeleridir.882 İncelediğimiz döneme
gelindiğinde ise MŞS 259 numaralı en eski tarihli şer’iye sicilinde bulunan
983 (1576) tarihli vakfiye883 ile 262 nolu defterdeki 1075 (1664) tarihli olan
vakfiye884 de en eski tarihli vakfiyelerdendir. Mardin’deki vakıfları incelemeye
tabi tutarken vakıfların kurucularının kimler olduğu, vakfetmelerinin
amaçlarını, yönetimini ve görevlilerini ayrı ayrı inceledik. En sonda da Mardin
vakıflarının XVIII. yüzyıldaki durumu hakkında bilgiler verdik.
1. Vakıf Kurucuları ve Vakfedilenler:
Vakıf yapabilmenin şartları kurallara bağlanmıştır. Buna göre reşit, hür
ve vakfedecek kadar mala sahip olması gerekir. Bu şartlara haiz her kişi
malını vakfedebilirdi.885 Mardin’de bu şartlara haiz kişiler çeşitli mallarını
vakfetmişlerdir. Vakfedenlerin kimliklerine baktığımız zaman elimizdeki 29
vakfiyeden 27’si erkekler tarafından vakfedilmiştir. Bu da yaklaşık olarak
881 Bu yüzyılda vakıf gelirlerinin %28.16’sı eğitim-öğretime, %30,75’i din alanına, %10,51’i sosyalhizmetlere, %6,5’i askeri birliklere, %14,2’si aileye mensup kişilere ve %9,7’si vakfın idaresine tahsisedilmiştir. Baheeddin Yediyıldız, “ Vakıf Müessesinin XVIII. Asır Türk Toplumundaki Rolü”, s. 2.
882 Zeynel Abidin vakfiyesi Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Kültür ve Tescil Dairesi BaşkanlığıArşivinde 604 numaralı defterin 219. sayfasında 311. Sırasına kayıtlıdır. Kutbeddin bin Necmeddinel-Artukî vafiyesi ise 605 numaralı kütük defterinin 50. sayfa, 70. sırasında bulunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sadi Bayram, “Arşivlere Kayıtlı Mardin’de Yapılmış En Eski Vakıflar: İmam ZeynelAbidin’in 1158 M. Tarihli ve Artukoğullarından Kutbuddini İlgazi İbni Melik Necmeddin İbni EmirTimurtaş 1178 M. Tarihli Vakfiyeleri”, Makalelerle Mardin I, Tarih-Coğrafya, İstanbul 2007, s.289-306.
883 MŞS 259, b. 58 (983/1575-76)884
MŞS 262, b. 43 (1075/1664)885 Bahaeddin Yediyıldız, “Türk Vakıf Kurucularının Sosyal Tabakalaşmadaki Yeri 1700-1800”,Osmanlı Araştırmaları, C. III, İstanbul 1982, s. 143
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 222/373
206
toplam sayının %93’üne denk gelmektedir. Bunlardan 2 tanesi (%7) ise
kadınlar tarafından vakfedilmiştir.
Erkeklerin kimliklerine baktığımız zaman 9 tanesi şeyh,886 7 tanesi
hacı,887 5 tanesi seyyid,888 3 tanesi ağa,889 1 tanesi çelebi ünvanlı,890 2 tanesi
ise herhangi bir ünvana sahip değildir.891 Kadınların 2’si de hacıdır.892 Bu
bilgilerden anlaşıldığı üzere erkeklerin ailenin reisi olarak mülk sahibi
olmadaki kolaylığı vakfetmedeki üstünlüğüne de yansımıştır. Bununla birlikte
genel olarak Mardin’deki vakıfların şeyh, hacı, seyyid gibi kişiler tarafından
kurulduğu söylenebilir. Ancak Mardin’de aile vakıfları da mevcuttur. Şahkulu
ailesi gibi günümüzde de hala Mardin’deki nüfuzunu koruyan ailelerin
vakıfları daha o dönemde de mevcuttu.893 Aslında birçok aile bu yolla
mallarını garantiye almaktaydı. Vakfiyelerini babadan oğla geçecek şekilde
düzenleyen bu nüfuzlu aileler yıllar boyu kuşaktan kuşağa mülklerini
aktarmaktaydılar.
Vakfedilen mallar çeşitlilik göstermekteydi. Ev, dükkân, hamam, bağ,
bahçe ve değirmen gibi gayr-i menkuller en çok vakfedilen mallardandı.
Elimizdeki belgelerde 43 dükkân, 28 ev, 16 bağ-bahçe ve 1 değirmen
vakfedilmiştir. Dükkân ve evlerin getirdikleri kira gelirleri nedeniyle en fazla
vakfedilenler arasında ilk sırada olduğunu görüyoruz. Vakfiyelerde bu ev ve
dükkânların mevkileri, komşuları, hangi mahallede ya da çarşıda oldukları,
etraflarından yol geçip geçmediği açık bir şekilde ifade edilirdi. Bu yolla
mülklerin gerçek değeri ortaya çıkarılmaya çalışılırdı. Örneğin, 14 Zilhicce
1100 tarihli bir belgede Hacı Ramazan bin Hızır’ın kızı Zehra 18 yıl önce
amcası tarafından vakfedilen Kabala köyündeki bir kıta bağ ile ilgili hak iddia
886 MŞS 262, b. 248, 318, 342; MŞS 247, b. 76, 83, 117, 290,299; MŞS 203, b. 377.887 MŞS 252, b. 261. (25 Şaban 1160/1 Eylül 1747); MŞS 195, b. 33. (17 Receb 1176/1 Şubat 1763);
MŞS 248, b. 96. (21 Şevval 1100/30 Temmuz 1689); MŞS 248, b. 156. (14 Zilhicce 1100/29 Eylül1689); b. 296. (Selh-i Rebiülevvel 1101/9 Şubat 1690)
888 MŞS 248, b. 343. (Tarih Bulunmamaktadır); b. 290. (22 Rebiülahir 1101/2 Şubat 1690); b. 246. (Selh-iRebiülevvel 1101/11 Ocak 1690), MŞS 252, b. 46. (8 Şevval 1139/29 Mayıs 1727); b. 485. ( 11 safer1161/11 Şubat 1748)
889 MŞS 252, b. 57. (1 Muharrem 1138/1 Eylül 1725)890 MŞS 252, b. 497. (19 Rebiülevvel 1161/19 Mart 1748)891
MŞS 252, b. 5. (13 Şaban 1139/5 Nisan 1727); MŞS 195, b. 59. (1 Şevval 1177/3 Nisan 1764)892 MŞS 266, b. 117. (24 Şevval 1202/28 Temmuz 1788); b. 209. (1 Receb 1203/28 Mart 1789)893 MŞS 252, b. 5. (13 Şaban 1139/5 Nisan 1727)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 223/373
207
ederken bağın ayrıntıları da verilmiştir. Buna göre güneyi dere, doğusu
Kasım Efendi veresesi mülkü, kuzeyi yol ve batısı Derbas mülküyle sınırlı,
yarı sulu ve yarı susuz bir bağ davaya konu olmuştur.894
Elimizdeki belgelerdeki mülkleri incelediğimiz zaman vakfedilen bağ,
bahçe, dükkân ve evlerin sıradan olmadıkları görülmektedir. Yani kıymetsiz
yerlerden çok değerli yerler vakfedilmektedir. Örneğin, 11 Austos 1791 tarihli
belgede geçen vakıf evin, güneyinin Çukadar Mustafa evi, doğusu ve
kuzeyinin yol, batısının Ağazade veresesi mülkü ile sınırlı olduğu, içerisinde
bir hücre, bir köşk, iki kiler, bir mağara, bir su kuyusu ve bir tuvalet olduğu
açıkça belirtilmiştir.895 Yine büyük çarşıdaki bir dükkânın kirası 18 kuruştur ki
bu meblağ Zerreka mahallesindeki bir evin satış fiyatına yaklaşmaktadır.896
Vakfedilen malların çeşitli amaçlarla bağışlandığını görmekteyiz.
Bunların başında gelirlerden evlatların faydalanması gelmektedir. Çünkü
birçok vakfiye de silsile belirtilerek birkaç nesil zikredilerek vakfetme işlemi
yapılmaktadır. Örneğin 3 Nisan 1764 tarihinde Mehmed Habeşi bin Ali Beşe,
Ravza demekle meşhur olan bostanını ve Bab-ı Cedid mahallesindeki evini
ve diğer mevkufatını kendi erkek çocuklarına vakfettiğini, evde oturma
hakkını eşine verdiğini, tevliyetin önce kendisine, çocuklarına, çocuklarının
erkek çocuklarına, sonra kızı Adile’ye, sonra eşsiz dul kızlarının kızlarına, en
sonunda soyu tükendiği takdirde tevliyetin Şeyh Eminüddin Camii ve Şeyh
Necmeddin Gazi Camii mütevellilerinin tasarrufuna geçeceğini belirtmiştir.897
Yine Hacı Ahmed bin Abdulvahid bin Abdulhabib el-Gurslu, Gurs-ı Âlâ,
Hamziyan, Gurs-ı Edna, Gurs-ı Evsat’taki bostanlarını, “kafle değirmeni”
olarak bilinen Gurs-ı Hemziyan’daki değirmeni, Gurs-ı Edna’dakideğirmenleri, Hamziya köyündeki bir evi, İbn Ammar çarşısındaki dükkân ile
bakkal dükkânını, Deyrik köyündeki bostanını, Amid’de Şeytanpazarı
mahallesindeki ev ve yine Amid’de Balıklı mahallesindeki evden oluşan
mülklerini evlatlarına meşrut olarak vakfetmiştir.898 Yine bir başka bir belgede
894 MŞS 248, b. 156. (14 Zilhicce 1100/29 Eylül 1689)895 MŞS 252, b. 485. (11 Safer 1161/11 Şubat 1748)896
MŞS 266, b. 490. (11 Zilhicce 1205/11 Ağustos 1791)897 MŞS 195, b. 59. (1 Şevval 1177/3 Nisan 1764)898 MŞS 252, b. 261. (25 Şaban 1160/1 Eylül 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 224/373
208
müteveffa Mehmed Çelebi bin Abdurrahman Çelebi’ye ait vakfiyede Bab-ı
Cedid mahallesindeki bir evin yarısı, un pazarındaki dinkhanenin (çeltiği
kabuğundan ayrılmasına yarayan değirmen) yarısı ve çarşıdaki bir dükkânı
1151 senesinde erkek çocuklarına ve onların evlatlarına vakfetmiştir.899
Vakfetme sebeplerinden ikincisi vakıf gelirlerinin cami, mescit,
medrese, türbe gibi dini ve sosyal müesseselerin bakımına ve tamiratına
harcanmasıdır. Mardin’de bu türden oldukça fazla vakıf vardır. Kasımiye
vakfı, Zinciriye Medresesi Vakfı, Şeyh Eminüddin Vakfı gibi vakıflar bunlara
örnek olarak verilebilir. Bu konuya aşağıda Mardin vakıfları kısmında
ayrıntıları ile değineceğiz ama bu vakıf türünün oldukça yaygın olduğunu,
sadece Mardin’de değil Anadolu’daki birçok kentte dini müesseselerin bu
yolla ihtiyaçlarını karşıladığını belirtmemiz gerekir.
Üçüncü olarak vakfedilen ev, dükkân, değirmen gibi mülklerin ya da
herhangi bir köy yolunun tamir ve imarını gerektiren bir durumda vakıf
gelirlerinin kullanılması amaçlanmaktadır. Örneğin, 1763 tarihli vakfiyede
Hacı Ebubekir ve kızı Zübeyde vakfettikleri bahçenin tüm gelirlerini Gurs ve
Salike dağ yolunun Mardin’e kadar olan kısmının bakım ve onarımı için
kullanılmasını istemişlerdir.900
Bunların dışında gelirlerini Haremeyn-i Şerifeyn vakfında
kullanılmasını isteyenler ile, belirli dönemlerde cami ve türbelerde hatim-i
şeriflerin okutulması isteyenler, fakir fukaraya yiyecek dağıtılıp yardım
edilmesini isteyen kişilerin de çeşitli mallarını vakfettikleri görülmüştür.
2. Vakıf Yöneticileri ve Görevlileri:
Vakıf yöneticilerinin başında mütevelliler gelmektedir. Kelime kökeni
olarak “veli” den gelen ve anlam olarak birinin yerine geçen manasına gelen
mütevelli, aslında vakfın başındaki idarecidir. Yani vakfın işleyişi ve gelir-
giderleri üzerinde her türlü tasarrufu yapan kişidir. Bu kişiler aile vakıflarında
genellikle vakfeden kişinin kendisi ya da aileye yakın kişiler arasında seçilirdi.
899 MŞS 252, b. 497. (19 Rebiyülevvel 1161/19 Mart 1748)900 MŞS 195, b. 33. (17 Receb 1176/1 Şubat 1763)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 225/373
209
Örneğin Hacı Ebubekir bin Ali Bey kendisine miras yoluyla intikal eden
Gursu’l Evsat köyündeki sulu bostanını ve yine aynı mevkideki sulu bahçeyi
vakfetmiş, tevliyetini hayatta oldukça kendisinde bulunmasını istemiştir.
Ancak ölümünden sonra kız kardeşinin oğlu Mustafa Bey bin Halil’e, daha
sonra batın tertibi üzere soyu devam ettiği müddetçe en büyük erkek
evladına, soyu tükendiğinde ise anılan tertip üzere kızlarının erkek evlatlarına
verilmesini vakfiyesine şart koşmuştur.901 Genelde mallarını garanti altına
almak gayesiyle vakfetme yoluna giden ailelerin mütevelliliği, yani vakıf
üzerindeki en yetkili kişiyi kendilerine yakın kişilerden seçmeleri anlaşılır bir
durum olarak görünüyor. Ancak mütevellilerin ölümü sırasında yerlerine
geçecek kişilerin seçimi naibin arzıyla yapılmaktaydı.902 O nedenle vakfeden
kişiler yukarıdaki belgede olduğu gibi yabancı kişilerin mütevelli olmalarını
engellemek için vakfiyelerine mütevellilerin kimden ve nasıl seçileceğine dair
silsileyi uzun uzun yazdırıyorlardı. Bu yolla aile bireylerinin mülkler üzerindeki
tasarrufları garanti altına alınıyordu.903
Mütevelli tayini sırasında aile arasında sorunlar yaşandığı da olurdu.
Örneğin 5 Nisan 1727 tarihli tevliyet beratında Şahkulu Bey vakfı evlada
meşrut olup vakfın mütevellisi Ahmed Bey vefat ettiğinden yerine kimin
mütevelli olacağı konusunda Ahmed Bey’in büyük oğlu Mehmed ile küçük
oğlu Ebubekir arasında tartışma çıkmış, Ebubekir görevi hak etmemesine
rağmen tevliyeti almıştır. Ebubekir’in vakfı zarara uğratması üzere ailenin ileri
gelenlerinin ve halktan kişilerin şikayeti üzerine görevden alınarak tevliyet
beratı büyük oğul Mehmed’e verilmiştir.904
Mütevellilerin kimi zaman vakfın bizatihi başında durmak yerineyerlerine vekil tayin ettiklerini görmekteyiz. Örneğin Kasım Padişah vakfının
1725 tarihindeki mütevellisi olan İsmail, yerine Ömer Odabaşı oğlu Hacı Hıdır
Ağa’yı vekil tayin etmiştir.905 Mütevelliler vakfın her türlü işlerinden sorumlu
oldukları gibi, vakıf gelirlerinin kötüye kullanılmasını da önlemekle
901 MŞS 195, b. 33. (17 Receb 1176/1 Şubat 1763)902 MŞS 248, b. 343. (Tarih Bulunmamaktadır)903
Eken, a.g.e., s. 238.904 MŞS 252, b. 5. (13 Şaban 1139/5 Nisan 1727)905 MŞS 252, b. 57. (1 Muharrem 1138/1 Eylül 1725)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 226/373
210
görevlilerdi. Bu türden suiistimaller ile ilgili mütevellilerin sık sık merkeze
mektuplar yazarak şikâyet ettiklerine ya da mahkemeye başvurduklarına
şahit olmaktayız. Örneğin 1725 tarihinde mahkemeye yansıyan bir davada,
Kasım Padişah vakfı mütevellisi olan İsmail, Veziriazam Damat İbrahim
Paşa’ya yazmış olduğu arzında bazı kimselerin vakıf gelirlerinden
faydalanabilmek amacıyla askeri berat çıkardıklarını şikâyet etmiş, vakıf
şartnamesine aykırı bu davranışın önlenmesi ve askeri beratların derhal iptal
edilmesini istemiştir. Mardin voyvodasına yazılan hüküm ile bu beratlar iptal
edilmiştir.906 Aynı kişi bir başka arzında vakfın gelirlerinden olup, Mardin ve
Diyarbekir’de bulunan dükkânlar ve evlerin kiraları için bundan önce vakıf
mütevellilerinin aç gözlülükleri sebebiyle kiracıların her birinden birer miktar
fazladan akçe aldıklarını, aldıkları bu fazla akçeleri vakfa vermedikleri bu
nedenle vakfın zarara uğradığını dile getirerek teftiş istemiş, bunun üzerine
Amid ve Mardin kadılarına emir gönderilmiştir.907 Bu örnekte olduğu gibi
mütevellilerin vakıf gelirleri ile ilgili suiistimalleri de yaşanıyordu. Bu noktada
teftiş sistemi önemini koruyordu ki bazı belgelerde mütevellilerin eski
mütevellilerin yaptıkları işlemler hakkında merkeze yazılar yazarak teftiş talep
ettiklerini görüyoruz. 1765 yılında yaşanan bir olay buna örnek olarak
gösterilebilir. Süleyman Paşa Camii vakfı mütevellisi Hatem Çavuş, vakfın
malları üzerine hak iddia eden Bağdat ve Basra Valisi Ömer Paşa ile
mücadeleye girişmiş ve teftiş istemiştir. Yapılan teftiş sonucunda vakfa ait
mallar tek tek listelenmiştir.908 Ancak Ömer Paşa’nın vekil tayin ettiği Yusuf
Ağa, Hatem Çavuş’un bu hamlesine onun hakkında mahkemeye dava açarak
karşılık vermiştir. Bu davada Ömer Paşa bahsedilen caminin vakfınınkurucusu olan Süleyman Paşa ile daha önceden ortak olduklarını iddia
etmiştir. Süleyman Paşa tarafından vakfedilen Sadık Ağa çarşısındaki 2 adet
dükkân, Reyhanîye Cami yakınındaki 1 adet dükkân, Bey hamamı
yakınındaki 3 adet dükkân ve Zeytun Mahallesi’nde bulunan 1 adet dükkânda
hakkı olduğunu iddia etmiştir. Bu mülklerin satılarak Süleyman Paşa’nın
906
MŞS 252, b. 55 (Evasıt-ı Muharrem 1138/19-28 Eylül 1725)907 MŞS 252, b. 19 (Evasıt-ı Cemaziyülevvel 1139/3-12 Şubat 1727)908 MŞS 195, b. 58 (Evasıt-ı Receb 1177/14-24 Ocak 1764)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 227/373
211
kendisine olan borçlarının ödenmesini istemiştir. Ancak mahkeme mütevelli
Hatem Çavuş’u haklı görmüş ve mallar vakıf malı ilan edilerek Ömer Paşa el
çektirilmiştir.909
Mütevellilerin bir görevi de vakıf bünyesinde çalışan kişilerin
maaşlarını ödemekti. Vakıf bünyesinde imam,910 müderris,911 duagu,912
cüzhan,913 sermayedar,914 fetihhan,915 aşçı,916 mimar,917, ambardarın,918 vs.
personel çalışmaktaydı. Her biri vakfın ayrı birimlerinde yevmiye (günlük) ile
çalışmaktaydılar. Bu görevliler genel olarak vakfın mütevellisinin onayı, ve
kadının arzıyla gerçekleşmekteydi. Mütevelliler vakfın gelirlerinden bir kısmını
bu kişilere maaş olarak vermekteydi. Örneğin, Şeyh Eminüddin Cami’nde
imam olarak görev yapan İbrahim, günlüğü 2 akçeye çalışmaktaydı.919 Bu
ücret caminin vakıf gelirlerinden karşılanmaktaydı. Kasım Padişah vakfına
bağlı olarak çalışan bir aşçı günlük 5 akçe,920 fetihhan 15 akçe,921 cüzhan 2
akçe,922 sermayedar ise günlüğü 3 akçe923 almaktaydı. Yine Kasım Padişah
vakfından ücretini alan bir müderris günlük 65 akçeye çalışmaktaydı.
Vakıf gelirlerinin paylaşımında öncelik vakıf görevlilerinindi. Bu kurala
uyulmadığında şikâyetler oluşabilir ve naibe vakfın mütevellisini uyarması için
emir verilirdi. Örneğin, Zinciriye Medresesi’nin gelirlerinin vakıftan istifade
edenlere yetmediği anlaşılmış, mütevelliye yazılan mektupta naib İbrahim
Efendi’nin elindeki muhasebe defterlerine göre vakıf görevlilerinin ücretleri
karşılamasını ve geriye kalan miktarın vakıftan istifade edenler arasında
909
MŞS 195, b. 57. (21 Rebiülahir 1179/7 Eylül 1765)910 MŞS 252, b. 23. (28 Rebiülahir 1138/20 Şubat 1727)911MŞS 259, b. 1404. (13 Cemaziyelevvel 1007/12 Aralık 1598); MŞS 259, b. 1405. (13 Cemaziyelevvel
1007/12 Aralık 1598)912 MŞS 252, b. 81. (24 Şaban 1141/25 Mart 1729)913 MŞS 252, b. 78. (13 Zilhicce 1139/1 Ağustos 1727914 MŞS 252, b. 348. (Tarih bulunmamaktadır)915 MŞS 252, b. 34. (24 Cemaziyülevvel 1139/17 Ocak 1727)916 MŞS 252, b. 10. (5 Ramazan 1139/26 Nisan 1727)917 BOA. C. EV. 29751. (10 Zilkade 1158/11 Aralık 1745)918 MŞS 252, b. 53. (Evail-i Safer 1138-16 Ekim 1725)919 MŞS 252, b. 23. (28 Rebiülahir 1138/20 Şubat 1727)920 MŞS 252 b. 10. (5 Ramazan 1139/26 Nisan 1727)921
MŞS 252, b. 34. (24 Cemaziyülevvel 1139/17 Ocak 1727)922 MŞS 252, b. 78. (13 Zilhicce 1139/1 Ağustos 1727)923 MŞS 252, b. 348. (Tarih bulunmamaktadır)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 228/373
212
paylaştırılması istenmiştir.924 Bazı mütevellilerin ücretleri dağıtmadığı ya da
geç dağıttığı zamanlarda mağduriyetler oluşuyor ve görevden almalar
olabiliyordu. 20 Şubat 1588 tarihli belgede Kasım Padişah vakfı mütevellisi
Şeyh Emir bin Alican, vakfın eski mütevellisi Seyyid Abdulhak Efendi bin
Merhum Seyyid Mehmed hakkında vakıf mallarını gözetmediği ve vakfın
vazifelilerine ücretlerini veremediği için mahkemeden, 19.535 akçe ödünç
para alıp bu ücretleri ödemek üzere izin istemiştir 925
3. XVIII. Yüzyıldaki Mardin’deki Müesseselerin Vakıfları:
XVIII. yüzyılda Mardin’de bulunan bütün cami, medrese ve zaviyelerin
vakıfları mevcuttu. Ancak bunlardan bazılarının vakıf varidatı fazlayken
bazılarının ise azdı. Burada belli başlı bazı vakıfları ele alırken en sonda da
tüm vakıfların isimlerini zikrettik.
a. Kasım Padişah Vakfı:
Gelirleri en fazla olan vakıftır. Kasımiye Medresesi olarak bilinen
medreseye ait olan bu vakfın gelirleri oldukça fazladır. XVI. yüzyılda bu vakfa
ait Mardin içerisinde 74 tanesi Kayseriyye Çarşısı’nda olmak üzere 243
dükkân, Kasımiye Hamamı olarak bilinen bir adet hamam; Gurs-ı Edna
köyünde 4, ‘Amişmiş ve Karadere köyünde birer adet değirmen; Mardin
merkezde 6 adet, Gurs Köyü civarında 15 adet, Rışmil (Yeşilli)’de 1 adet bağ;20 adet köyün rub’u hubabat hisseleri mevcuttur. XVI. yüzyıldaki toplam gelir
1526’da 141.082 akçeyi, 1540’ta 199.631 akçeyi, 1564’te 266.795 akçeyi
bulmaktaydı.926
Medresede hem Hanefi hem de Şafii öğrenciler eğitim görmekteydi ve
bunların ibadet yerleri farklıydı. Medrese içerisinde Hanefi ve Şafii mescidi
924
MŞS 195, b. 148. (Tarih bulunmamaktadır)925 MŞS 248, b. 355. (22 Rebiyülevvel 996/20 Şubat 1588)926 Göyünç, a.g.e., s. 117.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 229/373
213
adıyla iki tane mescit bulunmakta927 ve burada Şafii müderrisler ile Hanefi
müderrisler ayrı ayrı eğitim vermekteydi.928 1726 yılında bu medresede
görevli bir müderris günlük 60 akçe ile görev yapmaktaydı.929 Medresede
hem Hanefi, hem Şafii öğrenciler bulunduğundan her iki gruba ayrı müderris
atanmakta, eldeki belgelerde her iki mezhebe ait müderrislerin 1598 yılında
mezhep farkı gözetilmeksizin aynı ücreti aldıkları (günlük 60 akçe)
anlaşılmaktadır.930 Dikkat çeken bir diğer husus ise medresede görevli
müderrislerin 1598 tarihindeki maaşları olan 60 akçe 1726 yılında da 60 akçe
kalmış ve hiçbir artış göstermemiştir.
XVIII. yüzyılda bu vakıftaki bazı görevliler ve aldıkları ücretler
aşağıdadır:
Medresede günlüğü 1 akçe ile Hanefi ve Şafii imamlarının,931 günlüğü
iki akçe ile bir ambardarın,932 günlüğü 3 akçe ile bir sermayedarın,933 yine
günlüğü 3 akçe ile bir hamalın ve günlüğü 2 akçeye bir türbedarın934, günlüğü
4 akçe ile bir zaviyedarın, biri 5,935 diğeri 10 akçe936 olmak üzere iki adet
duagunun, günlük 1.5 akçe ile bir saraydarın937 çalıştığını belgelerden
anlıyoruz. Bu görevliler dışında medresede bir eczahanın,938 bir mimarın,939
ve bir noktacının940 bulunduğu da belgelere yansımıştır.
927 BOA, C. EV. 315. (8 Şevval 1175/2 Mayıs 1762); BOA, C. MF 1238. (07 Safer 1120/28 Nisan 1708).
BOA, C. EV, 12148. (15 Rebiülahir 1253/19 Temmuz 1837)928 BOA, C. MF. 1238. (7 Safer 1120/28 Nisan 1708); BOA C. MF. 1238. (7 Safer 1120/28 Nisan 1708);BOA, C. EV. 315. (08 Şevval 1175/2 Mayıs 1762)
929 MŞS 248, b. 343. (10 Receb 1138/14 Mart 1726)930 MŞS 259, b. 1404. (13 Cemaziyelevvel 1007/12 Aralık 1598); MŞS 259, b. 1405. (13 Cemaziyelevvel
1007/12 Aralık 1598)931 MŞS 259, b. 1326. (23 Zilkade 1006/27 Haziran 1598)932 MŞS 252, b. 53. (Evail-i Safer 1138-16 Ekim 1725)933 MŞS 252, b. 348. (Tarih bulunmamaktadır)934 BOA, C. EV. 32295. (29 Cemaziyelevvel 1141/31 Aralık 1728)935 MŞS 252, b. 340. (2 Safer 1159/24 Şubat 1746)936 BOA, C. EV. 12148. (27 Cemaziyelevvel 1190/14 Temmuz 1776)937 BOA, C. MF. 2566, s. 1. (22 Safer 1166/29 Aralık 1752)938
BOA. C. EV. 424. (26 Cemaziyelahir 1120/12 Eylül 1708)939 BOA. C. EV. 29751. (10 Zilkade 1158/11 Aralık 1745)940 BOA, C. EV. 12148. (15 Rebiülahir 1253/19 Temmuz 1837)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 230/373
214
b. Cami-i Kebir vakfı:
Şehrin en önemli camisidir. Şehrin gelişim merkezinin ortasında
bulunmaktadır. Camiye ait hizmetlerin sağlıklı yürütülmesi için kendisine ait
bir vakıf bulunmaktadır. Bu vakfın cami ile bitişik olduğu bilinmektedir. Vakfın
XVI. yüzyıldaki tahrir defterlerindeki gelirleri değişkenlik göstermektedir. Buna
göre: 1526’da 15.149, 1540’da 17.915, 1565’de 16.170 akçe gelire
sahiptir.941 1760-61 yılındaki bir kayıtta ise Cami-i Kebir vakfının gelir ve gider
durumu; gelir: 402 kuruş 2 para, gider: 326 akçe 46 para olarak
görünmektedir.942
1726 yılında Cami-i Kebir’de görevli bir müezzin, geliri vakıf
gelirlerinden verilmek kaydıyla günlüğü 3 akçe ile çalışmaktaydı.943 1729
yılında duagu olarak çalışan Hindiye ise yine 3 akçe ile görev
yapmaktaydı.944 1753 yılında caminin evkafının dış işlerine bakmak üzere
günlüğü 5 akçe ile Seyyid Abdulkadir’in atandığını görüyoruz.945 Yine Kasım
1696 tarihinde Seyyid Abdurrahman 3 akçe ile cüzhan olarak
çalışmaktadır.946
c. Latifiye Camii Vakfı:
Mardin’deki büyük camilerden biridir. Mardin ve çevresinde camiye ait
zengin vakıflar mevcuttur. XVI. yüzyılda bu caminin vakıf gelirleri 1526’da
3.162 akçe, 1540’da 4.046 akçe, 1565’de 5.013 akçedir.947 Bu caminin
vakfının Kabala köyünde var olan bağları belgelere yansımıştır.948 1690
941 Göyünç, a.g.e., s. 107.942 MŞS 195, b. 17. (2 Muharrem 1175/3 Ağustos 1761).943 MŞS 252, b. 59. (Evasıt-ı Cemaziyülevvel 1138/15-24 Ocak 1726)944 MŞS 252, b. 81. (24 Şaban 1141/25 Mart 1729)945 MŞS 227, b. 3. (Evasıt-ı Rebiyülahir 1166/ 18 Şubat 1753)946 VGMA. HD. 1140/344.947 Göyünç, a.g.e., s. 108.948 Mardin’de bulunan Cami-i Latif evkafı mütevellisi olan Molla Salih, mahkemede, Kabala köyü
halkından Derviş Ali bin Mehmed hakkında; Derviş Ali’nin caminin vakıflarından olup Kabala
köyündeki bir kıta bağı yıllığı otuz kurusa icarladığını, ayrıca camiye de elli kuruş nezrettiğini, yirmiüç kuruş üç rubu verip altı kuruş bir rubun kendisinde kaldığını iddia ile alı verilmesini talep etmiştir.Derviş Ali ise cevabında para nezretmediğini, bağı kendisine kiraya vermesi için borç yoluyla yirmi
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 231/373
215
yılında cami vakfının mütevellisi olan Molla Salih adlı kişi vakıf ile ilgilenmenin
dışında evinin altında bulunan dükkânda kara borsa niteliğinde fırıncılık
yaptığına rastlıyoruz. Bu kişi daha sonra görevinden alınarak Amid divanına
gönderilmiştir.949 1726 yılında caminin temizlik işleri ile ilgilenen İsmail Pir adlı
kişi vefat edince yerine Abdulkadir günlüğü 2 akçe ile atanmıştır.950
d. Süleyman Paşa Camii Vakfı:
1750 yıllarında Bağdat Valisi olan Süleyman Paşa tarafından
yaptırıldığı ya da onarıldığı düşünülen bu caminin vakfı da yine Süleyman
Paşa tarafından oluşturulmuştur. Camiyi yaptıran/onaran Süleyman Paşa din
hizmetlerinin yürütülebilmesi için önce 8 bab dükkânı, sonra da 5 bab
dükkânı daha satın alıp cami-i şerifin hizmetine soktuğu ve bunların caminin
vakfı olarak mahkemece kayıt altına alındığını biliyoruz.951 Aynı yıl Bağdat ve
Basra Valisi Ömer Paşa’nın vekâleten tayin ettiği hazinedarı Yusuf Ağa bin
Abdullah, Süleyman Paşa Camii vakfı mütevellisi ile girdiği davada daha
önce vefat eden Süleyman Paşa’nın Ömer Paşa ile ortak olduklarını,
dolayısıyla Sadık Ağa çarşısındaki 2 adet dükkân, Mardin Reyhaniye Camii
yakınındaki 2 adet dükkân, Bey Hamamı yakınındaki üç adet dükkân ve
Zeytun mahallesinde bulunan Reyhaniye Camii yakınındaki bir adet dükkânın
satılıp borç sahiplerine verilmesini talep ettiğinde, vakfın mütevellisi Hatem
Çavuş bu dükkânların Süleyman Paşa’nın kendi parasıyla satın aldığı mülkü
olduğunu ve Mardin’de yaptırdığı camiye vakfettiğini söylemiş ve
ispatlamıştır.952 Yukarıda ismi geçen Hatem Çavuş 1764 yılında camiyeyapılan vakıfların eski ve yeni durumlarının tespit edilmesi için mahkemeye
başvurarak teftiş istemiş ve yapılan teftişte; eski vakfettiği yerlerden olan
Diyarbekir’de Orta Değirmen olarak bilinen değirmenin yıllık 4 kuruş zemin
üç kuruş üç rub para verdiğini iddia ile bu parasının alınıp kendisine verilmesini talep etmiştir.Fetvaya müracaat olunmuş ve sonuçta Salih’in aldığı borç parayı Derviş Ali’ye ödemesine kararverilmiştir. MŞS 248, b. 138. (18 Zilkade 1100/3 Eylül 1689)
949 MŞS 248, b. 571. (18 Rebiülahir 1101/29 Ocak 1690)950
VGMA. HD. 1157/151.951 MŞS 195, b. 55. (14 Rebiülevvel 1179/31 Ağustos 1765)952 MŞS 195, b. 57. (21 Rebiülahir 1179/7 Eylül 1765)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 232/373
216
kirası, Mardin’de Bey Hamamı’nın yıllık 3 kuruş, Mardin dışında Çerkez Bey
bahçesinin 2,5 kuruş zemin kirası, Mardin’de Kaşuhzade Hacı Ali
dükkânından zemin kirası olarak 30 para, Mardin’de Keçecizade İbrahim
Çelebi dükkânından zemin kirası olarak 1 kuruş ve Mardin’de İlyas Ağa
torunu uhdesinde olan dükkânın zemin kirası olarak 1 kuruş, Mardin’de Hacı
Ahmed kendi mülk dükkânı kirası, cami-i şerife yağ satın alınması için yıllık
belirlediği 3 kuruş ki toplam 15 kuruş bir rub’ ile yeni vakfından olarak da
Sadık Ağa çarşısında iki adet dükkânı ve Mardin’in içinde bulunan Reyhaniye
Camii yakınında bir adet dükkânı, Bey Hamamı yakınında üç adet dükkânı ve
Mardin’in Zeytun mahallesinde Reyhaniye Camii yakınında bir adet dükkânı
ki toplam yedi adet dükkânın ve camii tamir ettiği esnada caminin aşağısında
yeniden yaptırdığı beş adet dükkân ve Mardin’de Terziler çarşısında bir adet
dükkân, toplam 13 adet dükkânın vakıf olduğu tespit edilmiştir.953
e. Melik Mahmud Camii Vakfı:
Babussor camii adıyla da anılan cami, kendisiyle aynı adı taşıyan
mahallede bulunmaktadır. Caminin XVI. yüzyıldaki evkafları arasında Musul
atabeyi Bedreddin Lûlû’nun (1233) vakfettiği bir dükkân ve 5 bağ ile Melik
Mahmut tarafından vakıf olunmuş 14 dükkân ve Bâb-ı Savur yakınındaki bir
diğer bağ bulunmaktadır. Yıllık varidatı 1526 yılında 2.391, 1540 yılında
3.072, 1565’de 3.736 akçedir.954 Abdulgani Efendi ise senelik gelirini 7688
madeni kuruş olarak göstermektedir.955 Camide Mart 1773 tarihinde günlük 2akçeye imam, 2 akçe ile de hatip olan Ahmed vefat edince bahsi geçen
görevleri ifa etmek için kardeşi İbrahim’in vazifelendirildiği anlaşılmaktadır.956
953 MŞS 195, b. 58. (Evasıt-ı Receb 1177/14-24 Ocak 1764)954
Göyünç, a.g.e., s. 108.955 Abdulgani Efendi, a.g.e., s.. 227.956 Eken, a.g.m., s. 242.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 233/373
217
f. Şeyh Çabuk Camii Vakfı:
XVI. yüzyılda Mardin’deki 3 dükkân ile Gurs’ul-âla köyündeki bir üzüm
bağından ibaret olup, varidatı 1526’da 214, 1540’da 588, 1565’de 960
akçedir.957 Ancak zamanla vakıf gelirlerinin arttığını görmekteyiz. Zira
yukarıda belirttiğimiz 3 dükkân ve bir bağ dışında bazı evlerinde bu caminin
vakfına ait olduğuna rastlıyoruz. 1689 tarihinde gerçekleştirilen mülk
satışında, satım işlemine konu olan evin komşuları arasında Şeyh Çabuk
mescidi vakfına ait olan Bimaristan mahallesindeki bir evde
zikredilmektedir.958 Aynı tarihlerde “seridar”(?) adlı bir görevlinin günlüğü bir
akçe vazife ile burada grev yaptığını görüyoruz.959
g. İbrahim Ağa Mescidi Vakfı:
Abdulgani Efendi tarafından Mişkin mahallesinde olduğu söylenen bu
caminin vakfının senelik gelirinin 383 kuruş olduğunu yine aynı kişiden
öğreniyoruz.960XVIII. yüzyılda camide günlüğü 2 akçe ile cüzhanlık ve
günlüğü 1 akçe ile noktacılık görevlerinin yapıldığı belgelerden anlaşılıyor.961
Camiye ait olan vakfın mütevelliliği görevi ise günlü 4 akçe ile yapıldığına
yine belgelerde rastlamaktayız.962
h. Şeyh Necmeddin Gazi Camii Vakfı:
XVIII. yüzyılda ise bu caminin vakfının bulunduğunu ve Eminüddin
Cami’siyle birlikte zikredildiğini görüyoruz. 1764 yılındaki vakfiyede Mehmed
Habeşi bin Ali Beşe, Ravza olarak meşhur ağaçları ve yapıları kendisine ait
957 Göyünç, a.g.e., s. 110.958 MŞS 248, b. 32. (16 Safer 1100/5 Haziran 1689)959 MŞS 248, b. 564. (Evail-i Şevval 1100/28 Temmuz 1689)960
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 227961 MŞS 266, b. 429. (Evahir-i Safer 1138/6 Kasım 1725)962 MŞS 266, b. 448. (Evail-i Recep 1137/16 Mart 1725)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 234/373
218
bostanlı arazisi ve sulu bostanı ile Bab-ı Cedid mahallesindeki içerisinde oda
sof, mahzen, mutfak, su kuyusu, avlu, odunluk, pencereli misafir odası ve
yazlık bulunan evini bu camiye vakfetmiştir.963 Cami-i Asfer olarak da anılan
yapının 1669 yılında kurşunculuk görevine Abdulkadir adlı kişi atanmıştır.964
i. Zinciriye Medresesi Vakfı:
XVI. yüzyılda medreseye bağlı vakıfta Mardin’de 19 dükkân,
Diyarbekir’de 2 değirmen, Mardin’de bir bağ, Tuffahiye köyünün rub’u
hububat hissesi vardır.965 Ayrıca evkaf varîdatı 1526’da 13.141, 1540’da
19.246, 1564’de 19.305 idi.966 XVIII. yüzyıla gelindiğinde ise medresenin
gelirlerinin vakıftan istifade edenlere yetmediği görülmektedir. 195 nolu
defterdeki tarihsiz bir belge, vakıf gelirlerinin sanıldığı kadar iyi olmadığını,
vakıftan istifade edenlere yetmediğini, bu amaçla vakfın görevlilerinin
giderleri karşılandıktan sonra arta kalan vakıf gelirinin Mardin naibi İbrahim
Efendi’nin elinde bulunan muhasebe defterine göre, vakıftan istifade edenler
arasında paylaştırması gerektiğini belirtmektedir.967
j. Muzafferiye Medresesi Vakfı:
XVI. yüzyıldaki kayıtlarda da ismine rastlanılan bu medresenin,968
XVIII. yüzyılda da faal halde olduğu belgelerde mevcuttur. 252 numaralıMardin şer’iye sicilindeki tarihi okunamayan bir kayıtta, medreseye günlüğü 1
akçe ile muarrif, günlüğü 2 akçe vazife ile ihlashan, günlüğü 2 akçe ile mimar
ve yine günlüğü 2 akçe ile birun cabisi atandığını görüyoruz.969
963 MŞS 195, b. 59. (1 Şevval 1177/3 Nisan 1764)964 BOA, C. EV, 13990. (10 Muharrem 1080/10 Haziran 1669)965 Göyünç, a.g.e., s. 116.966 A.g.e., s. 116.967
MŞS 195, b. 148. (Tarih Bulunmamaktadır)968 Göyünç, a.g.e., s. 115.969 MŞS 252, b. 435. (Tarih Okunmamaktadır)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 235/373
219
Medreseye ait vakıf mallarının arasında iki hamamın olduğu ve bu
hamamların günde 30 akçeye kiralandığı, bu hamamlar dışında bazı dükkân
ve rub’u hububat hisselerinin de medresenin vakfını oluşturduğunu
belgelerden anlıyoruz.970 1748 tarihli bir belgede vakıf işlerinin yürütülmesi
için görevli mütevelli olan Mehmed Halife’nin vefat etmesi üzerine yerine
Abdal’ın günlüğü 3 akçeye, berat ile görevlendirildiğini görüyoruz. Bahsi
geçen kişinin beratı gelinceye kadar Amid kadısı Seyyid Halil tarafından
vakfın işlerinin yürütmesi için görevlendirildiği,971 13 gün sonra da beratının
gelmesi üzerine vakfın başına geçtiği görülmektedir.972
k. Cihangiriye Medresesi Vakfı:
Elimizdeki kayıtlarda Cihangiriye Medresesi’nde günlüğü 4 akçe ile bir
imam görev yapmaktaydı.973 Günlüğü 15 akçeye ise müderris tayini
gerçekleştirilmekteydi.974 Vakfın mütevellisi ise günlüğü 4 akçeye
görevdeydi.975 Günlüğü 5 akçeye çalışan bir aşçının da zaviyenin vakfındagörevli olduğu belgelerde bulunmaktadır.976
l. Şeyh Eminüddin Vakfı:
XVIII. yüzyılda camide günlüğü 2 akçe ile bir müezzinin,977 yine
günlüğü 2 akçe ile bir kapucubaşının, yine günlüğü 2 akçeye birkandildarın,978 günlüğü 3 akçeye bir nazırın979 çalıştığını belgelerden
970 MŞS 259, b. 119. (17 Safer 1007/19 Eylül 1598)971 MŞS 252, b. 442. (2 Cemaziyelevvel 1161/30 Nisan 1748)972 MŞS 252, b. 444. (15 Cemaziyelevvel 1161/13 Mayıs 1748)973 MŞS 252, b. 40. (Evahir-i Receb 1138/24 Şubat-4 Mart 1726)974 MŞS 266, b. 116. (17 Rebiülevvel 1100/9 Ocak 1689)975 BOA, C. EV. 7646. (13 Rebiülevvel 1204/1 Aralık 1789)976 BOA C. EV. 30499. (06 Ramazan 1199/13 Temmuz 1785)977 MŞS 252, b. 354. (17 Z 1159/31 Aralık 1746); MŞS 252, b. 376. (Evail-i Receb 1159/20-29 Temmuz
1746); MŞS 252, b. 354. (17 Z 1159/31 Aralık 1746).978 MŞS 251, b. 425 (Cemaziyelevvel 1131/Mart-Nisan 1719)979 MŞS 251, b. 451 (Evail-i Safer 1131/24 Aralık 1718)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 236/373
220
anlamaktayız. 1762 tarihli Eminüddin Cami’nin gelir giderleri hakkındaki bir
belgede ise caminin toplam gelirinin 180 kuruş olduğu, giderlerinin de aynı
şekilde 180 kuruşa denk geldiğini görmekteyiz.980
Bu vakıfların dışında Mardin’de Şehidiye Medresesi vakfı, Sıtti
Radviye (Hatuniye) Medresesi vakfı, Şeyh Mehmed ez-Zarari Mescidi vakfı,
Hamza-i Kebir, Hamza-i Sağir vakfı, Şeyh Baba Abdurrahman vakfı da
bulunmaktadır.
980 MŞS 195, b. 4. (Selh-i Safer 1176/22 Ağustos 1762)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 237/373
221
III. BÖLÜM
XVIII. YÜZYILDA MARDİN’DE EKONOMİ VE MALİYE
A. ÜRETİM:
İbn Haldun toplumların geçiminin tabiî şekillerini açıklarken üçkavramdan bahseder. 1. Tarım (Çiftçilik), 2. Sanat (zanaat), 3. Ticaret. Klasik
kent sisteminin önemli geçim kaynaklarını oluşturan bu üç unsur, şehirlerin
vazgeçilmezleri olarak görülebilir. Mardin ekonomisi incelenirken de bu
perspektiften bakarak bir incelemeye tabi tutmaya çalışacağız.
Mardin’i çevreleyen kırsal alandaki tarımsal faaliyet ile hayvancılık,
kent merkezinde ve çevresindeki birkaç köyde zaman zaman önemli
boyutlara kadar taşınan dokumacılık, boyacılık gibi küçük işletmeler halindeörgütlenmiş el zanaatları, hali hazırda da sürmekte olan transit ticaret, bölge
ekonomisini canlı tutmakta ve toplumun geçim kaynaklarını
oluşturmaktaydı.981 Bütün bu faaliyetler belli kanun ve kurallar çerçevesinde
gerçekleşmekteydi. Bu kanun ve kuralların ana kaynağı şeri’at idi.982 Şeri’atın
açık şekilde düzenlemediği, içine almadığı, herhangi bir çözüm yolu
göstermediği birçok ilişkiyi düzenleyen, padişahların devlet başkanı sıfatıyla
çıkardığı kanunname adı verilen kurallar da vardı.983 Mardin’deki iktisadi
hayatı düzenleyen kanunların Osmanlı’dan önce Akkoyunlu döneminden
kalma kanunlar ile ayrıntılı bir şekilde oluşturulduğunu görmekteyiz.
Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan (1453-1478) tarafından tanzim olunan
Diyarbekir, Ergani, Urfa, Harput, Çermik, Arapkir, Mardin ve Berriyecik’e ait
981 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 138.982 Ömer Lütfü Barkan, “Türkiye’de Toprak Meselesinin Tarihi Esasları”, Türkiye’de Toprak Meselesi,
Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 138.983 Mehmed Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2009, s. 51; Halil Cin,
Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Ankara 1978, s. 1; Ömer Lütfü Barkan, XV veXVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, C. I,İstanbul 1943, s. 296.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 238/373
222
924 (1518), Erzincan’a ait 922 (1516) tarihli kanunnamelerin başlangıcındaki
“… ber mûceb-i kanûn-ı Hasan Padişah…” ibarelerinden belli olmaktadır.984
Bu cümleden yola çıkarak, Osmanlı’nın bölgedeki ekonomik faaliyetleri
düzenlerken kendisinden önceki devletlerden kalma kanunları şekillendirdiği,
özellikle kente giren ve çıkan ya da kentte üretilen, değişim değeri olan her
türlü maldan alınacak vergi ve rüsumun temel prensiplerini ve ayrıntılarını
büyük ölçüde Akkoyunlu sultanlarının koyduğu kurallara göre belirlediğini
tespit edebiliriz.985 Nitekim Osmanlı imparatorluğu eskiden mevcut olan ve iyi
netice veren kanun ve nizamların bazen hepsini, bazen de sadece beğendiği
kısımlarını almakta tereddüt etmiyordu.986
Bu bölümde ilk olarak XVIII. yüzyıl Mardin’indeki üretim kaynaklarını
ele alırken Mardin’in iktisadi kapasitesi ve gelir kaynaklarındaki çeşitliliği de
ortaya çıkarmış olacağız. Bunun yanında çeşitli mal ve hizmetlerin üretim
miktarlarını incelerken yörenin ticaret hacmini irdeleyeceğiz. Yer yer farklı
şehirlerle mukayeselere giderek Mardin’in XVIII. yüzyıldaki iktisadi haritasını
çıkarmaya çalışacağız.
1. Tarım ve Hayvancılık:
Tarım, mahiyeti itibariyle diğer tüm geçim kaynaklarından önce gelir.
Zira spekülatif düşünceye ve teorik bilgiye (nazar ve ilme) ihtiyaç
göstermeyen basit, tabiî ve fitrî bir geçim yoludur.987 XVIII. yüzyıl Mardin ve
çevresi için de bu tabiî ve fitrî geçim yolunun iktisadi hayatın esas unsurunu
teşkil ettiğini tespit edebiliriz. Zira köylerin birkaçı dışında hemen hepsindehalkın ziraatle meşgul olduğu görülmektedir.
Uçsuz bucaksız Mezopotamya ovasının verimli topraklarında tarımın
cezbediciliği inkâr edilmez. Mardin kent ekonomisini, esnafı ve bazı zanaat
dallarını besleyen tarımsal faaliyetlerin, özellikle de bağ ve bahçeciliğin
984 Göyünç, a.g.e., s. 134.985 Mardin ile ilgili kanunnamelerin ayrıntısına bakmak için bkz. Göyünç, a.g.e., s. 134.986
Şinasi Altundağ, “Osmanlı İmparatorluğunun Vergi Sistemi Hakkında Kısa Bir Araştırma”, DTCFD,V. 2 (1947), s.192.987 İbn-i Haldun, a.g.e., C. II, s. 698-699.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 239/373
223
yoğun olarak gerçekleştirildiğine belgelerde şahit olmaktayız. Mülk-alım
satımı ile ilgili belgelerde sıkça rastladığımız bağ ve bahçe alım-satımı, bu
alandaki düzeyi göstermesi açısından ilginçtir. Aynı zamanda Mezopotamya
ovasında yetiştirilen başta buğday, arpa, darı, mercimek gibi hububatların da
ekonomideki yerini göz ardı etmemek gerekir.988 Bunların dışında bazı
seyyahların bize aktardığına göre pamuk üretiminin de özellikle Ortaçağ’da
oldukça yaygın olduğunu söyleyebiliriz. Bu üretime bağlı olarak Mardin’in
kendine has bir yün kumaşı bulunduğu ve bunun ticaretinin yapıldığını ticaret
kısmında ayrıntılarıyla ele alacağız.989
Sanayi öncesi toplumların ortak özelliklerinden biri olarak kırsal alanda
sürdürülen tarım faaliyetlerinin başında gelip, geçerliliğini sürdüren buğday,
arpa, darı, mercimek gibi hububatın yalnızca köylünün geçimlik ekonomisinin
bir parçası olmadığı aynı zamanda kent halkının un ve hububat ihtiyacının
buralardan karşılandığını düşünmek yanlış olmayacaktır. Zaten Osmanlı
Devleti’nde zirai üretimin başlıca üretim ve tüketim bölgesi “kaza” dır. Şehir
ve etrafındaki köylerden müteşekkil olan kaza birimdeki zirai üretim her
şeyden önce bu alanın ihtiyaçlarını gidermek için kullanılır, ihtiyaç fazlası,
kazadaki depolarda tutulur ve kalan üretim ordu ve sarayın ihtiyaçlarını
gidermeye tahsis edilirdi.990 Mehmed Genç, bu durumu, “Osmanlı
İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi” adlı çalışmasında Osmanlı Devleti’nin
iaşeye dayalı bir iktisadi politikası vardı, diyerek açıklar. Buna göre iktisadi
faaliyetin amacı insanların ihtiyacını karşılamaktır.991 Daha sonra arta kalan
ile devletin ihtiyacına cevap vermektedir. Bu açıklamayı yapmamızın sebebi
aşağıda vereceğimiz belge ve bilgilerin şer’iye sicillerinde bulunan resmibelgelere dayanmasıyla ilgilidir. Çünkü bu belgeler sadece devletin
ihtiyacının ne kadar olduğunu, bunu karşılamak için ne kadarını üreticiden
aldığını göstermektedir. Bu durum üretimin sadece devletin ihtiyacını
karşılamak için yapıldığı gibi bir yanılgıya yol açabilir. Ancak yukarıda
belirttiğimiz gibi devlet, benimsediği iaşe merkezli iktisadi politikayla önce
988 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 279; Göyünç, a.g.e., s. 136.989
Bkz. s. 250.990 Mehmed Genç, Devlet ve Ekonomi, s. 49.991 Genç, a.g.e., s. 47.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 240/373
224
kaza birimindeki halkın ihtiyacını karşılamakta sonra arta kalanla ordu ve
sarayın ihtiyacını karşılamaktadır. Bununla birlikte hiç şüphe yok ki devlet
kendi gelirlerini de düşünmek zorundadır. Hazineye ait gelirler ile sefer
ihtiyaçlarını mümkün olduğu kadar yüksek düzeye çıkarmak ve ulaştığı
düzeyin altına inmesine mani olmak için bir takım tedbirler alması
gerekmektedir. Aşağıda Mardin’deki zirai üretim ile devletin ihtiyaçları
arasındaki dengeyi bu şekilde değerlendirmekte fayda görünmektedir.
XVIII. yüzyılda Mardin ve çevresinde elde edilen tarım ürünlerinin
başında da buğday ve arpa gelmekteydi.992 Mardin’deki XVIII. yüzyıldaki
buğday ve arpa üretim miktarını belirlemek sicillerden oldukça zordur. Ancak
özellikle devletin kendi ihtiyacını karşılamak için satın aldığı miktarları
gösteren mübayaa belgeleri, aşiret ve karyelerin payına düşen buğdayı ve
arpayı göstermektedir. Örneğin, Mardin Voyvodası Mehmed Efendi’ye
yazılan 26 Ağustos 1742 tarihli bir belgede 1742 tarihine ait Mardin ve
Nusaybin kazalarına ait mübayaa olunan 30.000 kile İstanbuli buğday ve
70.000 bin kile İstanbuli arpanın toplanması emredilmektedir.993 29 Aralık
1741 tarihli bir başka belgede ise 8000 kile buğday ile 45.000 kile arpa talep
edilmektedir.994 Mardin’in payına düşen bu miktarın aşiret ve karyelere ait
ayrıntılı dökümü de verilmiştir. Bu bilgiler aşiretlerin veya karyelerin tahıl
üretimi ile ne derece alakalı olduğunu da göstermektedir.
Mübayaa usûlü, başlangıçta askeri ihtiyaçların karşılanmasına yönelik
bir düzenleme olarak ortaya çıkmış, fakat XVIII. yüzyılın sonlarında
İstanbul’un iaşesinin sağlanmasında geniş ölçüde kullanılmaya başlanmıştır.
Mubayaa usulü, Zahire Nezareti adı altında kurulmuş bir iktisadi devletkuruluşunun, zirai ürünleri her bölgede belirlenen kotalara uygun olarak satın
alması ve İstanbul’da askeri ihtiyaçlar ve halkın ihtiyaçlarına ayırması
şeklinde işleyen bir sistemdi. Devlet bu mübayaalardan miri mübayaa adı
verilen bir bölümünde piyasa fiyatlarının çok altında sembolik bir ödemede
bulunuyor, rayiç mübayaası adı verilen bölümünde ise miri mübayaa
992
Göyünç, a.g.e., s. 136.993 MŞS 203, b. 312. (24 Cemaziyelahir 1155/26 Ağustos 1742)994 MŞS 203, b. 222. (20 Şeval 1154/29 Aralık 1741)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 241/373
225
fiyatlarına göre oldukça yüksek, fakat piyasa fiyatlarından daha düşük
fiyatlarla buğday, arpa, pirinç ve mısır gibi zirai ürünleri satın alıyordu.995 Bu
uygulama ile hem devlet için mali bir kaynak oluşturuluyor hem de İstanbul
halkının ve bu arada bürokrat kadrolar ile askerlerin temel gıda maddesi olan
ekmeğin ucuz olarak sağlanması amaçlanıyordu.996
Tablo 36: Mübayaa Defterlerindeki Mahsul Miktarları
Yıl Buğday Arpa1138/1725-26 40.000 80.000
1154/1741-42 8000 45.000
1155/1742-43999 30.000 70.000
1159/1746-47 20.000 60.000
1220/1805-06 485 1818
1224/1809-10 687 2480
Yukarıdaki tabloda göründüğü gibi ilerleyen yıllarda arpa ve
buğdaydan mübayaa edilen mahsul miktarı düşmektedir. Bunların yanında
un, ruğan ve pirinç de aşiret ve köylere tevzi edilmeye başlanmıştır.1003 Bu
miktarlar farklı belgeler ile örneklendirilebilir ancak burada dikkatimizi çeken
husus talep edilen miktarın sürekli değişkenlik göstermesidir. Genelde sefere
995 Tevfik Güran, 19. yy Osmanlı Tarımı Üzerine Araştırmalar, İstanbul 1998 s. 50; Ahmed
Tabakoglu, Türkiye İktisat Tarihi, İstanbul 1998, s. 23; ; Tevfik Güran, “Tarım Politikası (1839-1913)”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. V, (1999), s. 306.996 Tanzimat döneminde zirai üretimi teşvik etmek, zirai ürün ticaretinin serbestleştirilmesi amacıyla,
geleneksel ekonomik uygulamaların iki önemli örneği olan devlet tekelleri ve devlet mubayaaları 13Temmuz 1837 tarihinde büyük ölçüde kaldırılmıştır. Kaldırılan mubayaa uygulamaları yerine,devletin uğradığı zararların biraz hafifletilmesi için yılda bir kereye mahsus olarak halktan mubaya’ataffı bedeli (bedel-i afv-ı mubaya’at) adıyla bir ücret alınması kararlaştırılmıştır. Bkz. Ali Akyıldız,Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatı’nda Reform (1836-1856), İstanbul 1993, s. 258.
997 MŞS 262, b. 378. (1138/1725-1726)998 MŞS 203, b. 222. (20 Şeval 1154/29 Aralık 1741); b. 80 (Evahir-i Zilhicce 1154/27 Ocak 1713)999 MŞS 203, b. 312. (24 Cemaziyelahir 1155/26 Ağustos 1742)1000 MŞS 252, b. 338. (9 Safer 1159/3 Mart 1746)1001 MŞS 227, b. 303. (8 Cemaziyelevvel 1220/4 Ağustos 1805)1002
MŞS 227, b. 393. (7 Muharrem 1224/22 Şubat 1809)1003 MŞS 227, b. 303. (8 Cemaziyelevvel 1220/4 Ağustos 1805); b. 393. (7 Muharrem 1224/22 Şubat1809)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 242/373
226
çıkmış askerlerin tayinatı adıyla istenen bu mahsullerin o günkü ihtiyaca göre
belirlendiğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Toplanan mahsuller o dönem
Mardin’in bağlı bulunduğu eyalet merkezine (Diyarbekir, Musul, Bağdat)
gönderilmekte ve sefer esnasındaki askere tayinat olarak verilmesi
sağlanmaktaydı. Mardin’in Diyarbekir eyaletine bağlı bulunduğu tarihlerdeki
Diyarbakır sicillerine baktığımız zaman bu durumu daha net olarak
görebilmekteyiz. Diyarbekir valisi tarafından kazalara tevzi edilen miktarlar
Amid’te toplanıyor ve buradan kelekler aracılığıyla Bağdat’a veya Musul’a
seferdeki askerlere gönderiliyordu.1004 Bu keleklerde çalıştırılmak üzere
işçiler fermanla belirlenen ücret karşılığında görevlendiriliyorlardı ki, 26 Ekim
1740 tarihindeki kelekle taşıma işleminde görev alacak kişilerin ücreti kişi
başı 40 kuruş olarak belirlenmişti.1005
Devletin kendisi için gerekli olan bu mahsül ile ilgili farklı alanlarda
depolar oluşturup, ihtiyacını sağlayacak ürünü hazırda tutmaktaydı.
Mardin’de üretilen mahsül Diyarbekir’e gönderilmeden “Koçhisar ambarı” diye
ifade edilen bugünkü Kızıltepe ilçesinde bulunan ambarda toplanmaktaydı.
Toplanan ürünler Diyarbekir’e sevk edilmekte ya da fermanla bildirilen farklı
alanlara gönderilmekteydi. 14 Kasım 1725 tarihli bir belge bu söylediklerimize
açıklık getirmektedir. Tebriz tarafı için toplanması istenen 90.000 kile buğday
ve arpadan arta kalan miktarın Bağdad’a gönderilmesi emir olunmuş, bu
miktardan 60.000 kile Tatvan iskelesine naklolunmuş iken 30.000 kilesi
Koçhisar ambarında kalmıştır. Arta kalan miktarın da Musul’a taşınması için
Diyarbekir’den 600 yük hayvanı istenmiştir. Ayrıca Mardin’den de gerekli
miktarda yük hayvanının temin edilmesi hususunda dergah-ı muallakapıcıbaşılarından olup Mardin taraflarında zahire toplamakla görevlendirilen
Receb’e ve Mardin Voyvodası Sadık Ağa’ya bu ferman gönderilmiştir.1006 Bu
belge bize göstermektedir ki Mardin’den mübayaa edilen buğday ve arpa her
zaman Diyarbekir’e gitmemekte, Koçhisar’da bulunan ambarda toplanmakta
ve lazım olacağı yere göre nakledilmektedir. Dağıtım yapıldıktan sonra
1004
DŞS 360, s. 215, b. 1. (5 Şaban 1153/26 Ekim 1740); s. 114, b. 2; s. 113, b. 1.1005 DŞS 360, s. 216, b. 1. (5 Şaban 1153//26 Ekim 1740)1006 MŞS 252, b. 30. (8 Rebiulahir 1138/14 Kasım 1725)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 243/373
227
ambarda arta kalan mahsül yılsonunda yeni mahsülle değiştirilmekteydi.
Örneğin Dergah-ı ali kapıcıbaşılarından Hasan Ağa tarafından, Mardin
taraflarında toplanıp Koçhisar’da ambara konulan 90.000 İstanbul kilesi
buğday ve arpanın Tatvan iskelesi ve Musul tarafına gönderilen buğdaydan
arta kalan kısmının yeni mahsül ile değiştirilmesi ve aynı deftere
kaydolunması Mardin Voyvodası Hacı Sadık’tan istenmiştir. Bu kayda göre
19.776 İstanbul kilesi arpa ve 2.185 İstanbul kilesi buğday olmak üzere
toplam 21.961 kile zahire mütesellim Veli’ye teslim olunmuş ve kendisinden
bunu yeni mahsülle değiştirmesi istenmiştir.1007
Mahsülün değiştirilmesi sırasında ambarlarda fazla kalan veya eskiyen
mahsül halka satışa çıkarılmaktaydı. 14 Ağustos 1747 tarihinde Mardin
Voyvodası Mehmed’in marifetiyle Mardin ve Nusaybin kazalarında satın
alınıp Mardin, Nusaybin ve Koçhisar ambarlarında mevcut olan miri buğday
ve arpanın sefer rayici üzere buradaki halka satılması kararlaştırılmış ve
1747 senesine mahsuben elde edilen akçenin Musul kalesi muhafazasında
bulunan yeniçerilere gönderilmesi bildirilmiştir. Bu satıştan elde edilen gelir;
20 yük 47.080 akçe ki beher kuruşu 120’şer akçe olmak üzere 17.059 esedi
kuruş etmektedir.1008 Bir başka belge ise ürünün halka satışı sırasında devlet
görevlilerinin, hatta bizatihi voyvodanın usulsüzlükler yaptığını görüyoruz. 30
Kasım 1747 tarihindeki bir belgede 1158 yılına ait mahsülden fazla kalanın
halka satışı sırasında voyvodanın ürünü pahalıya sattığı fakat bunu merkeze
bildirirken ucuz gösterdiği, bu durumun mübaşir tarafından tespit edildiği
Mardin ve Nusaybin naiblerine bildirilmiştir.1009 Bir başka yolsuzluk uyarısı ise
1727 tarihli bir fermanla yapılmaktadır. Buna göre Şark seferi sırasındamübayaa olunan zahirenin sahiplerine verilmediği, hatta bu zahirenin
yenildiği, yiyenler arasında zahireleri toplayan mübaşirlerinde bulunduğu,
kilebaşı adıyla kanunlara aykırı halkın parasını aldıkları anlaşıldığından
1007
MŞS 252, b. 39. (25 Şevval 1138/26 Haziran 1727)1008 MŞS 252, b. 408. (7 Şaban 1160/14 Ağustos 1747)1009 MŞS 252, b. 410. (27 ZA 1160/30 Kasım 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 244/373
228
İstanbul’dan mübaşir olarak tayin olunan Ahmed ile Mardin ve Nusaybin
kadılarına uyarı gönderilmiştir.1010
Mahsülün fazla kalması durumu olduğu gibi bazen yetersiz de kaldığı
görülebiliyordu. Doğal afetler nedeniyle zarara uğrayan mahsülün temini
devlet tarafından farklı yerlerden sağlanıyordu. 25 Temmuz 1727 tarihinde
Mardin ve Nusaybin kazalarından satın alınması istenilen 80.000 kile buğday
ile 100.000 kile arpanın ücreti için gerek İstanbul’dan gönderilen, gerekse
1727 senesi Mardin mukataası malından ve 1728 senesi cizyesinden havale
olunan miktar 50.000 kuruş iken, o taraftaki kazalarda çekirge afeti meydana
geldiği, mahsülün zarara uğradığı, bu nedenle istenilen zahirenin satın
alınmasının mümkün olmadığı ve satın alınmak istenilen zahirenin
Kirmanşah taraflarından satın alınacağı Mardin Voyvodası Hacı Sadık Ağa’ya
bildiriliyordu.1011 Bir başka belgede ise yağmursuzluktan dolayı yeteri kadar
mahsülün elde edilemediği, halkın perişan durumda olduğu beyan edilip
gerekli tedbirlerin alınması istenmekteydi.1012
Mardin yöneticilerinin mübayaa olunan veya tevzi edilen miktarı fazla
buldukları ya da toplayamayacaklarını düşündükleri zamanlar da olmuştur.
Bu durumda ya o birim üzerine tevzi edilen miktar düşürülmüş ya da
affedilmiştir. Bu durum ile ilgili sicillerde örnekler mevcuttur. Mardin Kadısı
Seyyid Hüseyin İstanbul’a bir arz göndererek Mardin ve Nusaybin
taraflarından istenen 40.000 kile buğday ile 80.000 kile arpayı Mardin
Voyvodası Hacı Sadık’ın tedarik ve nakletmesinin güç olduğunu bildirmiştir.
Dergah-ı mualla kapıcıbaşılarından Hüseyin tarafından Koçhisar ambarına
konulan zahireden başka Diyarbekir tarafından Mardin üzerine yüklenilenhissenin kaldırılması gerektiği bildirmiş ve bunun kaldırıldığına dair Amid ve
Mardin kadılarına ferman gönderilmiştir.1013
1010 MŞS 252, b. 76. (15 Cemaziyelahir 1140/28 Ocak 1727)1011
MŞS 252, b. 41. (6 Zilhicce 1139/25 Temmuz 1727)1012 MŞS 252, b. 384. (24 Zilhicce 1159/7 Ocak 1747)1013 MŞS 252, b. 42. (29 Şevval 1138/30 Haziran 1726)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 245/373
229
Tablo 37: Mübayaa Defterlerindeki Tahıl Miktarının Aşiret Ve
Köylere Tevzi Edilmiş Şekli
1138/1725-261014
1159/1746-471015
Hınta Şa’ir Hınta Şa’irMardin - - 5000 15000Nusaybin 2000 4000 - -Kiki 1127 2254 1100 3300Sürgücü 861 1722 700 2100Taraçlu - - 800 2400Şah-ı Bend - - 210 630Şeyhanlu 310 620 200 600Kurmi 275 550 50 150Suhergan - - 120 360Pirağan - - 40 120Piran Ali 133 266 20 180Daşi - - 67 201Dekuri - - 67 210Denabi 200 400 100 300Bahddünlü - - 40 120Berguhan - - 40 120Kalenderan 293 587 67 201
Araban - - 110 330Tarin 128 256 30 90Haruk? 133 266 40 120Kasr-ı Mezruk 57 114 40 120Ayn Burud 40 80 40 120Cevzat - - 40 120Mindilkan 130 260 40 120Deyrik Meşki - - 50 150Havası Meşki 80 160 30 90Tımar-ı Meşki 200 400 90 270
Ağras-ı Selase 298 616 140 420Billugan ? 40 80 50 150Rışmil 128 256 40 120Kabala 100 200 20 60Tehum 60 120 20 60Benabil 40 80 15 45Mansuriye 65 130 35 105Kal’atu’l Mer’a 40 80 15 45Bilali 173 346 50 150Karadere 150 300 50 150
1014 MŞS 262, b. 378 (1138/1725-1726)1015 MŞS 252, b. 338 (9 Safer 1159/3 Mart 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 246/373
230
Ğurs 53 114 10 30Dukuk 80 160 50 150
Selah 128 256 50 150Göllü 200 400 100 300Koçhisar 128 256 40 120İbrahimiye 57 104 10 30Tel Ermen 44 88 10 30Toplam 40000 80000 20000 60000
Yukarıdaki tablo farklı tarihlerde aşiretlerin ve karyelerin payına düşen
mübayaa miktarını göstermektedir. Yüzyılın içerisindeki iki farklı mübayaa
belgesini karşılaştırmalı olarak vermeye çalıştık. Bu tabloda görüldüğü üzerekentin etrafını çevreleyen aşiret ve köylerin hemen hepsi yoğun miktarda tahıl
tarımıyla ilgilenmektedirler. Öyle ki 1727 tarihli bir belge tahıl mahsülünün
kentin çevre köy ve civarlarında yoğun miktarda üretildiğini ve bazen
Mardin’den mahsül almaya gerek bile duyulmadığı bilgisini vermektedir.
Mardin Voyvodası Hacı Sadık ve Tel Afer alaybeyisi Abbas, vesair ayan ve
işerlerine hitaben yazılan fermanda Bağdad valisi olup İsfehan canibi
seraskeri olan Vezir Ahmed Paşa maiyetinde bulunan askere verilecek olangünlük tayinatlar için Mardin ve Nusaybin kazalarından alınması ferman
olunan 80.000 kile buğday ve 120.000 kile arpanın köylere taksimi esnasında
reayaya tahammüllerinden ziyade isabet ettiğinden, Mardin kazasından
mübayaa olunan 40.000 kile buğdayın tevzi ve taksimine lüzum kalmadığı,
Mardin aklamına tabi Sincar yakınlarındaki Tell Afer ve tevabii köylerinin
arazilerinin çok ve mahsüllerinin bol olduğundan bahisle, ayrıca burasının
Musul’a on iki saat mesafede bulunmasından ötürü naklinin kolay
olduğundan, yine İran seferi başladığından beri buradan bir kile bile zahire
alınmadığı, yoldan uzak olması hasebiyle gelip geçen askerden dahi
etkilenmediğinden, Mardin’den istenen 40.000 kile buğdayın Tel Afer
kasabası ahalisinden mübayaa ve tahsil olunması kararlaştırılmış ve şayet
edaya muhalefet ederlerse üzerlerine ayan-ı vilayetle gidilmesi, eğer
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 247/373
231
inatlarında ısrar ederlerse mal ve eşyalarının miri için zabt ve kendilerinin de
tutulup hapsedilmesi, kalebend cezalarının tertip olunması istenmiştir.1016
Yukarıdaki bilgiler Mardin’deki tahıl üretimi hakkında bir takım veriler
sunmaktadır ancak buğday ve arpa gibi toplumun iki önemli ihtiyacının halkın
sosyal yaşamı içerisinde ticari emtia olarak ne kadar değer gördüğü ve
üretimle doğru orantılı olarak günlük hayatta borç alıp verme, miras intikali
gibi durumlara ne kadar rastlandığı da sicillerde karşımıza çıkmaktadır. İshak
veledi Mıho’nun Halil bin Makşer’den 3.5 kile buğdayı’nı talep etmesi,1017
Selman adlı zımmînin İlya veledi Yakup’dan 25 akçe borcuyla birlikte buğday
borcunu istemesi,1018 ölen kişilerin terekelerinde buğday miktarlarının
bulunması,1019 gibi örnekler toplum hayatında bu ürünlerin o dönemde
geçerliliğini koruyan birer ekonomik değer olduğunu göstermektedir.
Yukarıda bahsedildiği gibi kentin etrafında yoğun miktarda tahıl tarımı
yapılırken, şehir merkezindeki tarımsal faaliyetlerin başında bağ ve bahçecilik
gelmekteydi. Mardin halkı arasında kentin etrafındaki uygun alanlarda
yapılan bağ ve bahçe tarımı, mahkeme sicillerine özellikle bağ, bahçe ve
bostan satışı ile ilgili belgeler olarak yansımıştır. Sicillerde kayıtlı ev satışı
belgelerinden sonra mülk satışlarına ait belgelerin büyük bir kısmını bağ ve
bostanların satış işlemleri oluşturmaktadır. Çoğunluğunu mülk satışlarının
oluşturduğu 1689-1690 tarihli 248 nolu defterde bulunan 335 mülk satışı
belgesinden 212’ini (%63,3) ev satışları oluştururken 123’ni (%36,7) bağ,
bahçe satışları oluşturmaktadır. 1760 tarihli 247 nolu defterdeki 228 mülk
satışından 166’si (%73) ev satışı iken 62’si (%27) bağ ve bahçe satışlarıdır.
Bu rakamlar Mardin’de bağ ve bahçeciliğin küçümsenmeyecek durumdaolduğunun kanıtı olarak önümüze çıkmaktadır.
Mahkeme kayıtlarına yansıyan bu yoğunluk bağ ve bahçeciliğin önemli
bir hukuksal gelenek de meydana getirdiğini göstermektedir. Bu konuya mülk
satışları arasında bağ-bahçe satışları kısmında ayrıntılarıyla değinildiği için
burada ayrıca yer verilmeyecektir. Ancak bağ satışlarında bağın konumu yani
1016 MŞS 248, b. 339. (13 Safer 1139/5 Nisan 1727)1017
MŞS 252, b. 96. (4 Cemaziyelahir 1159/24 Haziran 1746)1018 MŞS 252, b. 197. (24 Rebiulevvel 1160/5 Nisan 1747)1019 MŞS 252, b. 180. (27 Safer 1160/10 Mart 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 248/373
232
merkeze yakınlığı, eski (köhne) olmaması, içinde ağaç bulunması ve
sulanabilir olması fiyatını arttıran sebepler olabildiği gibi,1020 sulu bağlarda su
nöbeti adı verilen ve bağla birlikte satılan bir nöbet şeklinin bulunduğu1021 da
bağ bahçe satışlarının anlatıldığı bölümde ayrıntılarıyla belirtilmiştir.1022
Bağ ve bahçeciliğin mirasla ilgili davalara da konu olduğunu
görmekteyiz. 1740 tarihinde Mehmed bin Abdullah adlı kişi geride kalan üç
oğluna Aynü’s-Safa vadisindeki bağını,1023 1763 tarihinde Halil bin Sait beş
çocuğuna ve eşine farklı yerlerdeki iki adet bağını miras olarak
bırakmıştır.
1024
Bırakılan mirasın kimi zaman tartışmalara yol açtığı ve aile içihusumetin meydana geldiğine de belgelerde rastlamaktayız. Örneğin,
Mehmed bin Sait adlı molla, öldükten sonra mallarının taksimi sırasında
Abdullah ve Halil adındaki iki oğul babalarından kalma sulu bostanın
paylaşımı sırasında anlaşmazlık yaşamış ve bu anlaşmazlık ailenin diğer
fertlerinin de karışmasıyla tartışmaya dönüşmüştür. Mahkemeye kadar
getirilen bu anlaşmazlığın iki kardeş arasında husumete dönüştüğü bu
sorunun fiili tartışma ve kavgalara sebep olduğu anlaşılmıştır.1025
Elimizdeki belgelerden anladığımız kadarıyla, gayrimüslimler de bağ
ve bahçecilikle uğraşmaktaydılar. Bağ satışlarında birçok gayrimüslimin bu
alanla ilgili olduğu görülmektedir. Örneğin, Terzi Kara Hasan bin Ahmed,
mahkemede, güneyi Deli Mecdi mülkü, doğusu attar Hanna mülkü, kuzeyi yol
ve batısı Sarıca İsa mülküyle sınırlı Kabil (?) Vadisi’ndeki üzüm bağını 8
kuruşa zimmî Hanna’nın çocukları Murad, Havane, Marta, Karso, Nasi ve
Mesko’ya sattığını ikrar etmiştir.
1026
Yine Hızır bin Haydar, PaspanosVadisi’ndeki üzüm bağını 8 esedi kuruşa Azer veledi Abdulahad’a
1020 MŞS 195, b. 18. (28 Receb 1175/17 Şubat 1762); MŞS 252, b. 98. (9 Cemaziyelahir 1159/29 Haziran1746); MŞS 248, b. 117. (26 Şevval 1100/13 Ağustos 1689); b. 117. (20 Şaban 1100/9 Haziran 1689); b. 368. ( 16 Cemaziyelevvel 1101/25 Subat 1690)
1021 MŞS 248, b. 511-512. (21 Şevval 1101/30 Mayıs 1690)1022 Bkz. s. 269. 1023 MŞS 203, b. 328. (5 Zilhicce 1152/4 Mart 1740)1024
MŞS 241, b. 409. (3 Safer 1177/13 Ağustos 1763)1025 MŞS 251, b. 490. (12 Zilhicce 1127/9 Aralık 1715)1026 MŞS 248, b. 279. (19 Rebiülahir 1101/30 Ocak 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 249/373
233
satmıştır.1027 Elimizdeki 12 defterden elde ettiğimiz bağ satışlarının sayısı
485’tir. Bu satışların 137’sinde (%35) taraf olarak gayrimüslimler vardır. Bu
rakam gayrimüslimlerin sanıldığı gibi şehirde sadece ticaretle uğraşan bir
topluluk olmadığını, tarımla da geçimlerini sağladıklarını göstermektedir.
Bu tip satışları defterlerden vereceğimiz örneklerle çoğaltılabiliriz
ancak bu durum göstermektedir ki bağ ve bahçecilik oldukça gelişmiş bir
şekilde Mardin halkı arasında önemli geçim kaynakları arasında
bulunmaktadır.
Sık sık el değiştirmelere veya miras davalarına konu olan bağ vebahçeciliğin özellikle zikredilmesi gereken özel bir yönü vardır ki o da erik
(iccas) üretimidir. Belgelere ve hatta seyahatnamelere sık sık konu olan
Mardin eriğinin kalitesi ve lezzeti nedeniyle her yıl sultanın iccas miktarının
belirlendiği ve İstanbul’a padişaha gönderildiğini görmekteyiz. Niebuhr,
Mardin’de iccas adı verilen çok ünlü bir erik yetiştiğinden öyle ki bu eriğin bir
kısmının her yıl padişaha gönderildiğinden bahseder.1028 Sestini’de icas
hakkında bilgiler veren seyyahlardandır. Mardin’in etrafının bağlar, bostanlar,
kiraz, kayısı, şeftali ve diğer meyve ağaçları ile çevrili olduğunu kaydeden
Sestini, burada “injaz ” denilen, mor renkli yeşil ceviz büyüklüğünde bir erik
bulunduğunu aktarmıştır. Seyyah, bu eriklerin olgunlaştıklarında kurutulup iyi
bir şekilde muhafaza edildiklerini anlattıktan sonra bu eriklerin kuruduklarında
çok lezzetli olduklarını, hatta öyle ki kentin padişaha bunları vergi olarak
ödediğini, yılda bir sefer olmak üzere sarayın, bir ağasını yollayarak
padişahın tüketimine özel bu erikleri aldırdığını belirtmiştir.1029 Nitekim XVIII.
yüzyıla ait olan sicillerde de sık sık rastladığımız bu durum, tayin olunan bir
mübaşir eliyle her sene kiler-i amire ve helvahane-i amireye 120 batman
miktarında gönderilmesiyle gerçekleşmekteydi. Örneğin, 1763 senesine
mahsuben, tayin olunan mübaşir Hacı Ahmed Ağa eliyle gayet âlâ ve güzide
olmak üzere Mardin tarafından gelmekte olan 120 batman iccasın, tedarik
olunup, sağlam zarflara konulup ve yarar miktarı beygirlere yüklenerek
1027
MŞS 248, b. 310. (4 Cemaziyelevvel 1101/13 Şubat 1690)1028 Pınar, a.g.m., s. 44.1029 Nasıroğlu, a.g.e., s.50.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 250/373
234
İstanbul’a gönderilmesi ve enderun-ı hümayun kilerine teslim olunması ile
ilgili bir emri görüyoruz.1030 Yine 1764 yılına ait 120 batman iccasın bu sefer
mübaşir Süleyman Ağa eliyle toplanarak sağlam zarflara konulup ve yarar
miktarı beygirlere yüklenerek İstanbul’a gönderilmesi ve enderun-ı hümayun
kilerine teslim olunmasını örnek olarak gösterebiliriz.1031 Bu işlemin yüzyıl
boyunca sürdüğünü hemen hemen tüm defterlerde bu türden belgelerin
olduğunu söyleyebiliriz.1032 Bu durum göstermektedir ki Mardin eriği oldukça
kıymetli ve kalitelidir. Öyle ki saraya her yıl emirle tedarik edilmektedir ve çok
sağlam yollarla getirilmesi emredilmektedir. Niebuhr, Mardin eriği dışında
çevrede çok meşhur olan “yabani kiraz”ların varlığından da bahseder ve
bunun çekirdeğinden Basra ve Haleb’e yönelik ticaretin yapıldığını belirtir.
Yine bol miktarda üzümün Mardin’de yetiştirildiği seyahatnameye
yansımıştır.1033 Sestini’de Mardin’de çok miktarda dut ve butum denilen
terebint ağaçlarının mevcut olduğuna işaret eden seyyah, bu ağaçların
normal menengiçten daha iyi meyveler verdiğini ve bu meyvelerin Halep’e
İstanbul’a ve diğer Arap ülkelerine de yollandığını zikretmiştir.1034
Abdulgani Efendi ise Mardin’de yetiştirilen meyve çeşitlerini sayarken,
şeftali, kayısı, kara erik, kiraz, badem, vişne, elma, armut, ayva, nar, ceviz,
fındık, bıttım, incir, dut ve âluceyi (bir erik cinsi) sayar.1035 Biraz abartı gibi
görünen bu çeşitlerin yine de birçoğunun Mardin’de yetiştirildiğini
söyleyebiliriz.
Mardin’de hayvancılık ile ilgili sicillere yansıyan görüntüden at ve
kısraklar ile eşek-katırların şehir hayatında önemli bir yer tuttuğu anlaşılıyor.Özellikle kısrakların satışı ile belgelerin yoğunluğu ve bu hayvanlara biçilen
1030 MŞS 195, b. 69. (12 Şevval 1176/26 Nisan 1763)1031 MŞS 195, b. 82. (2 Safer 1178/1 Ağustos 1764)1032MŞS 266, b. 324. (9 Cemaziyelahir 1203/7 Mart 1789); MŞS 252, b. 393. (8 Cemaziyelevvel 1160/18
Mayıs 1747); MŞS 195, b. 118 (16 Şaban 1173/3 Nisan 1760); b. 159. (20 Zilhicce 1174/23 Temmuz1761); b. 196 (15 Şevval 1175/9 Mayıs 1762)
1033
Pınar, a.g.m., s. 44.1034 Nasıroğlu, a.g.e. , s. 50.1035 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 279.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 251/373
235
değerin fazlalığı bu hayvanın yaygın olarak kullandığını göstermektedir.1036
Örneğin Mardin halkından Şedid bin Zülfo, 8 sene önce, yine Mardin’e bağlı
Kalatü’l-Merra köyünden İlya veledi Emso adındaki zimmînin, amcası Nami
veledi İşua’ya binmesi için bir kısrak verdiğini ve İlya’nın kendisinden izinsiz
olarak kısrağı aldığını, bu esnada kısrağın öldüğünü, bu kısrağa mukabil 15
kuruş nakid, bir kancık siyah merkeb ve bir aba karşılığında barıştıklarını ve
bunları aldığını ifade etmiştir.1037 Bir kısrak karşılığında alınan mallar kısrağın
değerini oldukça yüksek olduğunu göstermektedir . Yine sicillerde bolca
rastladığımız katırların satışı1038 veya daha da dikkat çekeni katır hırsızlığı
vakalarının çokluğu1039 bu hayvanların kırsalda kullanıldıkları kadar, Mardin’in
coğrafi yapısından kaynaklı olarak dar sokaklarda günümüzde dahi kullanılan
bir taşıma aracı olarak kullanıldığını göstermektedir. Sıkça rastlanan katır
hırsızlıklarının zaman zaman tartışmalara yol açtığı hatta şiddetli darp ve
yaralamalara sebep olduğu da görülmüştür. Örneğin, Gursü’l-Ala(Yukarı
Gurs) köyü sakinlerinden Şeyh Musa bin Şeyh Davud, naib tayin olunan
Molla Mehmed tarafından kurulan mahkemede, Mardin kazasına tabi Hamza
Hacılı aşiretinden Hudabende, Veli, Hüseyin, Budak ve Ahmed ile …..
köyünden Mehmed bin Mustafa ve Sadık bin Halil adlı kişiler hakkında; bir
gün önce öğle vaktinde adı geçen kişilerin göç ile gelip köyleri önünden geçip
giderken bir katır ile bir merkebini çaldıklarını, bunu haber aldığında
arkalarından seyirdip (koşup) kendilerine yetiştiğinde katır ve merkebi talep
ettiğini, ancak adı geçenlerin kendi üzerine topluca hücum ettiklerini,
içlerinden Sadık adlı kişinin kendisini kılıç ile yaralayıp iki parmağını
kopardığını, ayrıca topuz ile iki dalı (omuzu) arasına vurup yaraladığınısöyleyip davacı olmuştur. Suçlanan kişiler bu iddiaları inkâr ettiklerinden
Şeyh Musa’dan davasını ispatlaması istenmiş, bunun üzerine Sofi Hasan bin
Mehmed Piri ile Murad bin İbrahim adlı kişiler Şeyh Musa’nın doğru
1036 Bkz. MŞS 247, b. 233. (22 Zilkade 1170/8 Ağustos 1757); b. 248. (9 Safer 1171/23 Ekim 1757); MŞS252, b. 180. (27 Safer 1160/10 Mart 1747)
1037 MŞS 252, b. 208. (23 Rebiülahir 1160/4 Mayıs 1747)1038
MŞS 252, b. 166. (20 Safer 1160/3 Mart 1747); b. 478. (15 Muharrem 1161/16 Ocak 1748)1039 Bkz. MŞS 203, b. 166. (Evahir-i Cemaziyelahir 1154/13 Ağustos 1741); MŞS 227, b. 208. (28Rebiülevvel 1230/ 10 Mart 1815): MŞS 248, b. 521. (29 Safer 1101/7 Haziran 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 252/373
236
söylediğine şahadet etmişlerdir.1040 Bir başka örnekte ise Tahran ahalisinden
olup hâlen Nusaybin’de sakin olan Ali bin Budak, mahkemede, Tuffahiye
(Elmalı) köyü halkından Yusuf bin Hacı Halil hakkında; sekiz sene önce yolda
giderken gece üzerine Arap hırsızın geldiğini ve dört yaşında olan bir doru
erkek katırını yüküyle elinden aldığını, hâlen katırını Yusuf’ta bulduğunu iddia
ile alı verilmesini talep etmiştir. Yusuf ise zikri geçen katırı dört sene önce
Kiki aşiretinden Şemo adlı kişiden 23 esedi kuruşa satın aldığını söylemiştir.
Milli aşiretinden Mehmed bin Ali ve İbrahim bin Seydi, katırın Ali’nin olduğuna
ve sekiz sene önce çalındığına şahadet ettiklerinden katırın Ali’ye teslimine
karar verilmiştir 1041
Yine sicillerde katırcı Ermiye,1042 katırcı Yusuf,1043 katırcı Saruhan1044
gibi lakaplarla anılan isimlerin çokluğu şehirde bu işle uğraşan kişi sayısının
da fazla olduğunu göstermektedir. Bu mesleğin Müslim-gayrimüslim ayrımı
gözetilmeksizin yapıldığı da isimlerden anlaşılmaktadır.
Miras davalarında paylaşımda sorun çıkan mallar arasında da sık sık
katır, merkep gibi hayvanların bulunması bu hayvanların halkın yaşamındaki
kullanım değerini göstermesi açısından delil olarak gösterilebilir.1045 Katırların
yük taşımacılığı için kiraya verildiği de sicillere yansımıştır. Mustafa bin
Bünyad, mahkemede, İşua veledi Ebelhad adlı zimmî hakkında; beş ay önce
Haleb’de 2.5 kıntar mazı taşınması için iki tane katırını her kıntarı 12’şer
kuruşa olmak üzere İşua’ya kiraya vermiştir.1046
Koyun keçi gibi küçükbaş hayvancılığın özellikle aşiretler tarafından
yapıldığı, yaylalarda göçebe hayat yaşayan bazı aşiretlerin yoğun miktarda
keçi ve koyun besledikleri anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılda tahrir deflerindeki
bilgilerden o dönemde küçükbaş hayvanlardan alınan vergilerin toplam
miktarındaki fazlalık bu hayvanların yetiştiriciliğinin yaygın olduğu
1040 MŞS 248, b. 45. (Gurre-i Safer 1100/21 Mayıs 1689)1041 MŞS 248, b. 237. (22 Rebiülevvel 1101/3 Ocak 1690)1042 MŞS 248, b. 127. (9 Zilkade 1100/25 Ağustos 1689)1043 MŞS 252, b. 195. (22 Rebiülevvel 1160/3 Nisan 1747)1044
MŞS 248, b. 116. (Evahir-i Şevval 1100/8-16 Ağustos 1689)1045 MŞS 248, b. 224. (Evasıt-ı Rebiulevvel 1101/23 Aralık 1689-11 Ocak 1690)1046 MŞS 248, b. 231. (19 Rebiulevvel 1101/31 Aralık 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 253/373
237
anlaşılmaktadır.1047 Abdulgani Efendi yaylalarda beslenen bu hayvanların
öncelikle şehrin ve çevrenin ihtiyacını karşıladıktan sonra Haleb’e, Şam’a,
Mısır’a ihraç edildiğini, özellikle de Cezire ve Midyat kazalarında bulunan tiftik
keçilerinin tiftiğinin Avrupa’ya kadar ulaştığını yazar.1048
2. Zanaat (Esnaf):
XVIII. yüzyıl Mardin kent yaşamı içerisinde ekonomik hayatın
vazgeçilmez bir parçası olarak esnaf gurupları karşımıza çıkıyor. Esnaflar,
şehirlerde mal ve hizmet üreten bir sınıf olarak şehir halkının günlük
ihtiyaçlarının karşılanmasında, halkın kaliteli ve ucuz mal temininde önemli
bir işleve sahip olurken şehir ekonomisinin canlanmasında son derece
etkiliydiler.1049 Bununla birlikte şehirde üretime katılanların hepsi, mensup
oldukları üretim dalında ekonomik, mali, idari ve sosyal fonksiyonları bulunan
bir teşkilatın üyesi olarak ayakta durmaya çalışıyorlardı.1050
Osmanlı şehirlerinin hemen hepsinde yaygın ve kuvvetli bir esnaf
teşkilâtı vardı. Bu teşkilat, en kuvvetli etkilerini XIII.-XIV. yüzyıllarda
gördüğümüz, menşei ve oluşan gelenekleri itibariyle klâsik İslâm dönemine
kadar giden ahiliğin bir devamıydı.1051 Ancak ilerleyen dönemlerde Osmanlı
merkezî devlet anlayışına bağlı olarak eski gücünü kaybetmiş, ilk zamanların
kuvvetli ve bağımsız karakterini yitirmişti. Bu şartlar altında şehirdeki her bir
sanat kolunun mensupları, belli bir sayıda gurup teşkil ederek faaliyette
1047 Bkz. Göyünç, a.g.e., s. 127.1048 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 280.1049 Mustafa Akdağ esnafın endüstrici ve alışverişçi diye ikiye ayrılabileceğini belirtmektedir. Şehre
çevresinden veya uzaklardan gelen gıda yiyecek ve diğer maddeleri toptancıdan alarak kadı’nın narhvermek suretiyle tespit edeceği bir kar ile dükkanında satma işinin esnafın asıl işi olduğunu, bu türesnafın alış-verişteki rolünün, üretici ve toptancı ile alıcı arasında aracı durumunda bulunmakolduğunu, öte yandan bu aracılığın, esnafın kendisine gelen hammaddeleri işledikten sonra, pazaradökme suretinde olduğu takdirde işe endüstri çalışmalarının girdiğini belirtmektedir. Akdağ, a.g.e.,CII. 145; Öksüz, a.g.e., s. 143.
1050 Ergenç, a.g.e., s. 178.1051 Ahilik teşkilatı hakkında geniş bilgi için bakınız: Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik,
Ankara 1975; “Osmanlı Öncesi İle Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Esnaf ve Ekonomi
Semineri”: 9-10 Mayıs, 2002: Bildiriler, İstanbul Üniversitesi Tarih Araştırma Merkezi 2003; “TürkKültürü ve Ahilik”, XXI. Ahilik Bayramı Sempozyumu Tebliğleri: 13-15 Eylül 1985, Kırşehir1986.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 254/373
238
bulunmaktaydılar. İçlerinden biri herhangi bir sebeple ayrılsa veya ölse yerini
alacak kimsenin belirlenmesi, belli kurallara veya bilinen bir düzene göre
olmaktaydı.
Mardin esnafının Osmanlı esnaf sistemindeki hiyerarşi ile
biçimlendiğini belgelerden anlıyoruz. Hiyerarşi esnaf şeyhi (Kethüdası),
yiğitbaşı, ustabaşı, kalfa, ve çırak biçimindeydi. Sanat sahiplerinin kendi
aralarında kurmuş oldukları bir düzen ve birlik vardı. Esnafların toplandıkları
odaya lonca denilmekteydi.1052 İmparatorluğun uyguladığı merkeziyetçi
politikaya uygun, yönetimin denetim ve gözetimine açık, üst yöneticileri
sultanın beratı ile atanan örgütlerdi loncalar.1053
Her esnaf grubunun başında şeyh ya da kethüda adı verilen birisi
bulunurdu. Esnafların aralarındaki anlaşmazlıkları çözümlemekte ve
gerektiğinde bunları İstanbul’a bildirmekte, teşkilatın iyi yönetilmesini
sağlamaktaydılar. Kethüdalar, esnafın kendi arasındaki seçimi ve sultanın
berat-ı şerifi ile atanırdı. Örneğin, 1788 senesinde kazancı ve kalaycı
esnafının kethüdalığına Seyyid Abdurrahim, 1741 senesinde Berberler
üzerine Şeyh Kasım berat-ı şerif ile kethüda olarak atanmıştı.1054
Esnaf şeyhi olarak seçilen kişilerin durumlarının gayet iyi olduğunu
Mardin’deki Attarlar şeyhine ait bir kayıt göstermektedir. Bu belgede;
“Şeyhu’l-Attarin olarak meşhur olan Şeyhmusa Çelebi bin Hacı Hızır’ın
Gölasiye mahallesinde bulunan ve kendisine irsen intikal eden evini bütün
eklentileri ile birlikte yine evine bitişik iki ipek dükkânını, Sukü’t-Tavil (Uzun
Çarşı)’deki iki dükkânını, Emir Hamamı bitişiğindeki ve batısındaki iki
dükkânını, Sukü’l- Attarin (Atarlar Çarşısı)’deki dükkânını, Hayyatin (Terziler
Çarşısı)’deki dükkânını, Suk-ı Babi’s-Sur (Sur Kapısı Çarşısında)’daki
dükkânını ve aynı yerdeki dükkânının üçte ikisini vakfettiğini” görmekteyiz1055
Yüklü miktarda gayr-ı menkule sahip olan bu kişi bir esnaf şeyhidir.
1052 Mustafa Akdağ, a.g.e., C. I, s. 16.1053 İbrahim Güler, “XVIII, Yüzyılda Osmanlı Esnaf ve Zanaatkârları ve Sorunları Üzerine Gözlemler”,
Muğla Üniversitesi, SBE Dergisi, 2000, C.1, S. 2, s. 129.1054
MŞS 203, b. 42. (Rebiülahir 1154/Haziran-Temmuz 1741); MŞS 266, b. 71. (17 Şaban 1202/23Mayıs 1788)1055 MŞS 195, b. 89. (Evahir-i Cemaziyelahir 1178/15-24 Aralık 1764)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 255/373
239
Esnaf birlikleri arasında en iyi olanlarına ihtiyar denilirdi ki bu kişiler
aynı zamanda esnaf şeyhlerinin en önemli yardımcılarıydı. Birçok belgede
esnaf şeyhleri ile ihtiyarların beraber hareket ettiklerine rastlamaktayız.
Örneğin 1197 tarihli bir belgede papuçcular şeyhi ve ihtiyarları birlikte
mahkemeye gelerek debbağlar şeyhi hakkında şikâyetlerde
bulunmuşlardır.1056 Yine 1198 tarihli bir başka belgede esnaf içerisinde birkaç
ihtiyarın mahkemeye gelerek fahiş fiyatla mal satanları şikâyet ettiğine
rastlamaktayız.1057
Esnaflar arasında ustalık almak, ustabaşı olmak kolay değildi. Kimin
ustalığa terfi edeceğine, eski ustalar toplanır karar verirdi ve herkes bu
ünvanı alamazdı. Çıraklar ustalarından esnaf geleneklerini ve sanatın
sırlarını öğrenir ehliyete ulaştıkları zamanda usta bunu tasdik eder ve
ilerlemelerini uygun görürdü. 1722 tarihinde Mardin’de demirci esnafından 6
kişi ustalığa kabul edilmişken1058 1755-56 yılında 4 kişi ustalığa kabul
edilmişti.1059 Kaç kişinin usta olacağına dair bir standart yoktu. Ama kentin
ihtiyaçları göz önünde bulundurularak hak etme durumlarına göre ustalığa
kabul işlemi yapılırdı. Ustalığa kabul edilen her kişi dükkân açma izni de elde
etmezdi. Bu konuda esnafın titiz davrandığı belgelerden anlaşılmaktadır; usta
olanlar arasında kimlerin dükkân açabileceğine yine eski ustalar karar verirdi.
Ancak dükkân açma izni devlete aitti.1060 Esnaf grupları kendi aralarında
toplanıp esnaf sayısını belirlerlerdi. Yeni bir esnaf tayin olunacağı zaman tüm
esnaflar bir araya gelir kararlaştırır ve ileri gelenler bunu tasdik ederdi. 1778
senesinde bir araya gelen kasaplar aralarında anlaşarak birbirlerine kefil
olarak 15 dükkân sayısını bildirirlerken,1061 1782 yılında bildirdikleri dükkânsayısı 8’dir.1062 1795 tarihinde ise dükkân sayısı 5’tir.1063 Bu durum esnafın
dükkân açma konusunda oldukça titiz davrandığını göstermektedir. Aradan
1056 MŞS 266, b. 102/2. (17 Şevval 1197/15 Eylül 1783)1057 MŞS 266, b. 89/12 (4 Receb 1198/ 24 Mayıs 1784)1058 MŞS 203, b. 127. ( 1134/1722)1059 MŞS 247, b. 229. (1169/1755-56)1060 Özkaya, a.g.e., s. 71.1061
MŞS 266, b. 442. (1192/1778-79)1062 MŞS 266, b. 333. (1197/1782-83)1063 MŞS 227, b. 289. (1210/1795-96)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 256/373
240
geçen 5 senelik zaman diliminde kasap sayısındaki azalma bu mesleğin
cazipliği ile ilgili olmakla birlikte zamanın ekonomik şartlarının da etkisini
göstermektedir. Bozulan ekonomik düzen bazı dükkânların ortaklık üzerine
devam etmesine sebep olmuştur. Örneğin önceleri ayrı dükkânlara sahip iki
esnaf olan Mecusi Hamuş ile Hafız bin Mehmed 1778-79 tarihinde aynı
kasap dükkânının ortakları olmuşlardı.1064
Esnaflar arasındaki dayanışmanın sonucu olarak kötü mal yapıp
satanlar da şikâyet olunmaktadır. Bu tip hareketlerde bulunanlar o esnaflık
grubunun haysiyetini de düşürmekte ve halk arasında o esnaf zümresine
karşı bir tepkinin gelişmesine sebep olmaktaydı. 1777 tarihli bir hükümde
kethüda ve yiğitbaşılara yasadışı dükkân açanları araştırmaları böyle dükkân
açan var ise, bu tip hareket edenlerin dükkânlarının kapatılması
emredilmekteydi.1065
Mardin’deki esnaf teşkilatı mesleki ihtilafların doğmamasını veya
asgari düzeyde kalmasını sağlayan bir mekanizma olarak bu fonksiyonunu
önemli ölçüde yerine getirmiş görünen bir yapılanmaya sahipti. Ancak iktisadi
hayatın gündelik faaliyetleri içinde doğması önlenemeyen ihtilaflar ortaya
çıktığı, örgüt mensuplarından her birinin kurallara aykırı bir davranışı olduğu
zaman, esnafın yönetim kadrosunun nasihat ve telkinden öteye herhangi bir
hukuki veya icra yetkisinin olmadığı görülüyor. Örgütün yöneticilerinin
üstlenebileceği tek rol kadı huzuruna getirmekten ibaretti. Bu tip durumlar sık
sık yaşanmış ve Mardin mahkemesinde çözülemeyen durumlar bir üst
mahkemeye sevk edilerek halledilmeye çalışılmıştır. Abdullatif Camii
hatiplerinden Salih adlı kişi evinde kaçak bir fırın yaparak ekmek satmayabaşlamış, fiyatını da narhtan ziyade sattığı anlaşılınca Mardin mahkemesi bu
kişinin hatiplik görevinden alınmasına ve tayin olunacak mübaşir ile Amid
divanına gönderilmesine karar vermiştir.1066 Bu durum göstermektedir ki Salih
adlı kişinin sadece karaborsacılık yapması engellenmemiş mesleğinden
1064
MŞS 266, b. 111/3. (1192/1778-79)1065 MŞS 266, b. 421.(Rebiülahir 1191/Mayıs 1777)1066 MŞS 248, b. 571. (18 Rebiülahir 1101/29 Ocak 1690)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 257/373
241
(hatiplik) men edilmesine de karar verilmiştir.1067 Burada dikkat etmemiz
gereken nokta kadimden beri uygulanagelen uygulamaların ve yerleşmiş olan
bir düzenin ancak geleneklere aykırı hareket etmemekle devamının
sağlanacağı mevzuudur. Esnaf düzeninin geleneklerle sağlandığı Mardin’de
esnaf liderleri, gerek kendilerinin mensup olduğu taifelerin, gerekse de
toplumun, resmi kuruluşlar karşısındaki temsilcisi olarak üretimi ve esnaf
arasındaki her türlü ilişkiyi kontrol etmek durumundaydılar. Bu görevi yerine
getirmenin yollarından biri de esnaf üyelerinin birbirlerine kefil olmalarını
sağlamaktı. Örneğin Kasapbaşı Hamuş, Hacı Abdullah ve Receb bin
Behlül’ün dükkân açması için onlara kefil olmuştu. Bu kefalet sayesinde adı
geçen kişilerin kasap dükkânı açmalarına izin verilmiştir. Bu sayede
birbirlerine kefil olan esnaflar arasında uyum ve birliktelik en üst düzeye
çıkarılmış oluyordu.
Tablo 38: Mardin’de Bulunan Esnaflar Grupları.
Abacı Kasaban A’lafan Kazganciyan (Kazancı) Aşcıyan Kazzazan (İpek işleyen, ipek satan) Attaran1070 KebabciyanBağçeyan KeçeciyanBakkalan KebkepçiyanBerdağciyan1072 Kılıççiyan
Bazergan1073 Kuyumciyan
Berber Kürkçiyan
Bezzazan1074
Mi’maranBilezikçi Mutafan 1075
1067 Narha aykırı davranışlar en sık görülen ihtilafların başında gelir. Sıklığın önemli nedeni ekmek, et vs.gıda maddeleri başta olmak üzere tüketim maddelerinin çoğu için belirlenen narhlarda esnafa tanınankar haddinin ortalama %10’u aşmamasıdır. Genç, a.g.e., s. 299.
1068 Hayvan yemi satan.1069Kazancı.1070 Güzel kokular, iğne iplik vesaire satan kimse.1071 Bahçevan.1072 Bardakçı.1073
Tüccar.1074 Manifaturacı.1075 At takımı dokuyan.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 258/373
242
Culahan 1076 NalbandanÇulciyan Nahl-bendan
Debbağan 1078 Neccaran1079 Dellalan1080 Oturakçiyan
Demirciyan Penbeciyan1081
Etmekçiyan Peynirciyan
Haffafan Pinedüzan
Hallacan 1084 Semerciyan
Hammalan Sarracan1085
Hamamciyan Şalciyan
Hurdaciyan Taşçiyanİpekçiyan TellalanKahveciyan Terzi
Kalayciyan YağciyanKassaran
Yukarıdaki tabloda çeşitli tarihlere ait tevzii defterlerinde 52 adet
meslek grubunun adı geçmektedir.1087 Ancak Mardin’deki esnaf kolları
bunlardan ibaret değildir. Tevzii defterlerinde yer almayan esnaf grupları da
şer’iye sicillerinde geçmektedir. Yukarıdaki esnaf isimlerinin dışında arabacı,
basmacı, boyacı, börekçi, camcı, çanakçı, tokmakçı, çörekçi, değirmenci,
deynekçi, sebilci, eskici, helvacı, kantarcı, keresteci, kürekci, leblebici,
mumcu, sabuncu, sıvacı, şerbetci, testici, tuzcu, yemenici, yüncü, zerker
(altın işleyen) gibi esnaf isimlerine de defterlerde rastlamak mümkündür.
Mardin’de çok çeşitli esnaf gruplarının faaliyet gösterdiği yukarıdaki
tablodan da anlaşılmaktadır. Ancak bu esnaf grupları iş kapasiteleri ve
1076 Dokumacı.1077 Ağaç budayıp tanzim eden.1078 Derici.1079 Marangoz.1080 Tellal.1081 Pamukçu.1082 Ayakkabıcı, terlikçi. (Kavaf)1083 Yamacı.1084 Pamukçu, yatak yorgancı1085 Deriden mamul at koşum takımları yapıp satan.1086
Pamuğu parlatma, merserize yapma.1087 Yukarıdaki tablo hazırlanırken Mardin Şer’iye Sicili 195, 248, 266, 252, 251, 259, 264, 203, 247, 262,241, 227 nolu defterler incelemeye tabi tutulmuştur.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 259/373
243
sayıları bakımından farklılıklar göstermekteydi. Esnafın iş kapasitesini
gösteren belgeler bulmak zor olmakla birlikte, XVIII. yüzyıl boyunca farklı
zamanlarda esnaftan alınan vergileri gösteren tevzii defterleri iş kapasitesi
açısından bir takım veriler sunmaktadır. 1689 tarihinde devlete en fazla
vergiyi veren esnaf grubu 750 akçe ile culahanlardır. Bu esnaf grubu sonraki
yıllarda da en fazla vergiyi veren grup olarak görünüyor. Ödediği vergi miktarı
her geçen gün artışta olmasına rağmen yüzyılın sonlarına doğru bir düşüş
yaşanıyor. Buna rağmen istikrarlı bir şekilde en fazla vergi payına sahip olan
meslek olarak dikkat çekiyor. 1741 yılında ödediği vergi 800 akçe iken1088
1742 yılında 975,1089 1746 yılında 946 akçe oluyor.1090 Bu durum iş
kapasitesinin arttığına işaret olarak görülebilir. Ancak sonraki dönemlerde bu
miktarda düşüşler yaşanıyor. 1800 yılında ödediği vergi miktarı 723
akçedir.1091 Bu durum Osmanlı ekonomisinin genel durumuyla ilgili olmakla
birlikte, belgedeki bazı esnafların ödediği vergi miktarındaki artış bu mesleğin
cazibesi ile de ilgili olabileceği ihtimalini arttırıyor. Dokumacı anlamı taşıyan
culahanlık mesleğinin iş kapasitesinin yüksek olmasının sebebi, bölgede
gelişkin olan ipek, yün ve pamuk üretimidir. Mardin’de bizzat şehir
merkezinde ve Mansuriye (Yalım) ve Kal’atü’l-İmra köylerinde çok gelişmiş
dokuma sanayinin varlığı bilinmektedir.1092
İkinci olarak göze çarpan meslek grubu bazerganlar (tüccarlar) dır.
1689 yılında peynircilerle beraber ismi geçen ve birlikte 530 akçe1093 vergi
ödeyen bu grup sonraki yıllarda tek başına vergi paylaşımına giriyor ve
istikrarlı bir biçimde 1741 yılında 561,1094 1771 yılında 550,1095 1789 tarihinde
ise 5691096 akçe vergi ödüyor. Mardin esnaf grubu içersinde en zenginolanlardan biri olarak görünüyor tüccarlar. Bunun başlıca sebebini bölgenin
uluslararası ticaret yolları üzerinde bulunmasında aramak gereklidir.
1088 MŞS 203, b. 50. (11 Cemaziyelahir 1154/24 Ağustos 1741)1089 MŞS 203, b. 263. (Gurre-i Cemaziyelevvel 1155/4 Temmuz 1742)1090 MŞS 252, b. 351. (14 Muharrem 1159/6 Şubat 1746)1091 MŞS 227, b. 286 (8 Rebiülahir 1215/29 Ağustos 1800).1092 Göyünç, a.g.e., s. 137.1093 MŞS 248, b. 543. (2 Cemaziyelevvel 1100/22 Şubat 1689)1094
MŞS 203, b. 50. (11 Cemaziyelahir 1154/24 Ağustos 1741)1095 MŞS 227, b. 46. (24 Safer 1185/8 Haziran 1771)1096 MŞS 266, b. 32. (17 Şevval 1203/17 Temmuz 1789)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 260/373
244
Diyarbakır-Musul-Bağdat, Diyarbakır-Trabzon ve Urfa-Halep-Musul yolları
üzerinde bulunan Mardin şehrine bu yollardan geçen kervanların büyük bir
bölümü uğramaktadır. Yine bu kervanların Asya’nın zenginliklerini (ipek ve
baharat) ve bilhassa Hint ve İran mallarını taşıdıkları bilinmektedir.1097
Belgelerde dikkati çeken başka bir durum tevzii defterlerinde bazı
meslek gruplarının vergi paylaşımında beraber isimlerinin zikredilmesidir.
Birbirine yakın iş kollarının üretim ve ticaret gibi konularda birlikte hareket
ettikleri gibi bazı vergilerin ödenmesinde de beraber hareket ettikleri
anlaşılıyor. Sefer vaktinde esnaf gruplarından bazıları kimi zaman hizmet
şeklinde, kimi zaman da bu hizmetin bedeli şeklinde üstlendikleri
yükümlülükleri “imdad-ı seferiye” veya “ordu ve bazâr” akçesi ismiyle savaş
sırasındaki giderleri karşılamak ve açığı kapatmak üzere toplanan vergileri
ortaklaşa yüklenerek karşılamaktaydılar. Bu verginin ödenmesi zaman
zaman ilgili esnaf gruplarına ağır geldiğinden olsa gerek üretim sahaları
birbirlerine yakın olan esnaf grupları adı geçen vergiyi ortaklaşa ödeme
konusunda anlaştıkları görünüyor. Berber ve hamamcı, kalaycı ve kazğancı,
terzi ve kazzaz, yağcı ve abaci, kebabcı ve aşcı, mimar ve taşcı, dellal ve
oturakcı, kuyumcu ve kılıçcı, hamal ve allaf, kasaran ve boyacı belgelerde
beraber vergi paylaşımına giren iş kolları olarak görünüyor. Ancak dikkat
çekici olan her belgede aynı ortaklığın devam etmemesidir. Örneğin, aşcılar
1689 ve 1690 tarihli belgelerde1098 kendisiyle hiç ilgisi olmayan bilezikçilerle
beraber paylaşımdayken, 1742 tarihli tevzii defterinde kebapcılarla ortaklık
yapıyor.1099 Bu ortaklıkların mesleklerin birbirine yakınlığıyla mı yoksa farklı
bir kritere göre mi şekillendiği konusunda bir tahminde bulunmak zorgörünüyor. Genel anlamıyla berber ve hamamcı, kebapcı ve aşcı gibi
birbirine yakın meslek grupları ortak paylaşıma giriyor. Ancak birbiriyle ilgisi
olmayan ortaklıklar da bulunmaktadır. Az önceki örnekte olduğu gibi
bilezikcilerle aşcıların mesleki benzerlik olarak birbirlerine yakınlıkları söz
konusu değil. Bunun dışında üç meslek grubunun ortak vergi ödediği
1097 Göyünç, a.g.e., s. 125.1098
MŞS 248, b. 543. (2 Cemaziyelevvel 1100/22 Şubat 1689); MŞS 248, b. 571. (18 Rebiülahir 1101/29Ocak 1690)1099 MŞS 203, b. 263. (Gurre-i Cemaziyelevvel 1155/4 Temmuz 1742)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 261/373
245
durumlarda söz konusudur. 1689 tarihli tevzii defterinde şalcı, abacı ve yağcı
160 akçe ortak vergi ödüyor.1100
Tereke kayıtlarından hareketle, culahanlar, bazerganlar ve attarların en
zengin esnaf grubunu oluşturduğunu, kazaz, saraç, boyacı ve attarlığın
oldukça yaygın meslekler olduğunu söyleyebiliriz. Mardin’de bulunan esnaf
gruplarından kassar, kürkcü, çulcu, culahan, kazaz, bezzaz, abacı, boyacı,
hallac, iplikci, terzi, külahcı tekstil sanayi ile ilgili iş kollarında çalışanları
oluşturmaktaydı. Aşcı, bakkal, Etmekci, fırıncı, çörekci, kasap, tuzcu, arpacı,
helvacı, şerbetci gibi esnaflar yiyecek, içecek ve çeşitli gıda maddeleri ile ilgili
meslek dallarında çalışmaktaydılar. Bıçakcı, çanakcı, çıkırıkcı, demirci,
keresteci, kalaycı, kantarcı, kazancı, bakırcı, kundakcı, tokmakcı, sarac,
camcı, saatci, nalbant, mumcu ve kuyumcu, da çeşitli alet ve ev eşyaları ile
ilgili iş kollarıydı. Berber, hamal, taşcı, sıvacı, neccar ve dellak gibi meslekler
de fiziki güce ve el becerisine dayalı olan mesleklerdendir.
XVIII. yüzyılda Mardin’de esnaf teşkilatı ile ilgili bir tespit de esnaf ve
zanaatkârlar sınıfı içersinde farklı dinden insanların bulunuyor olmasıdır.
Müslümanların ve gayrimüslimlerin yoğunlaştığı bazı meslekler olmasına
rağmen tüm mesleklerin dini ayrıma göre paylaşıldığı düşünülmemelidir.
Örneğin, şehir halkının beslenmesi ile doğrudan ilgili olan kasaplık mesleğini
icra edenler arasında farklı dinlere mensup kişilere rastlamak mümkün
olduğu gibi bu kişilerin yükselerek bağlı bulundukları esnaf grubunun
liderliğini de yaptıklarını görüyoruz. 1779 senesinde attarbaşı Bakosoğlu
Hanmoradis adlı bir gayrimüslimdir.1101 1783 senesinde kasaplar arasında
Mecusi Hamuş adlı kişi kasabbaşılığa kadar yükselmiştir. 1102 Aynı tarihte adıgeçen 11 kasap dükkânından 4’ü gayrimüslimlere aittir. Attarlar içersinde ise
belgelerden tespit ettiğimiz 3 attar mevcuttur. Osmanlı Devleti genelinde
gayrimüslimlerin özellikle kuyumculuk ve benzeri mesleklerde yoğunlaştığı
bilinmektedir.1103 Bu durum Mardin için de geçerlidir. Altın ve gümüş işi
1100 MŞS 248, b. 543. ( 2 Cemaziyelevvel 1100/22 Şubat 1689)1101
MŞS 266, b. 455. (13 Recep 1193/27 Temmuz 1779)1102 MŞS 266, b. 456.(Haziran 1197/Temmuz 1783)1103 Faroqhi, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak, Yaşamak , s. 141.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 262/373
246
gayrimüslimlerin yoğun olduğu alanlardı. Bunun yanında terzi ve boyacılık
gibi mesleklerde de yoğunlaştıkları bilinmektedir.
Esnaf ve zanaatkârlar bulundukları bölgenin coğrafi özellikler ve
konumuna göre ortaya çıkıyorlardı. Yani belli işleri yapan esnaflara hemen
her şehirde rastlamak mümkün iken bazılarına ise farklı şehirlerde rastlamak
mümkün olamayabiliyordu. Mardin kenti için iki önemli esnaf grubundan özel
olarak söz etmek mümkün; kuyumculuk ve taşcılık. Bu iki mesleğin, Mardin’in
geleneksel zanaat dalları içerisinde daha ağırlıklı bir yer tuttuğu düşünülebilir.
Her iki meslek sahiplerinin babadan oğla geçen bir yapıda bu sanatı
sürdürdükleri bilinir.
3. Ticaret:
a. Transit Ticaret:
Mardin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden geçen iki transit yol
üzerinde bulunmaktadır. Bir yandan Diyarbekir-Musul-Bağdat, diğer yandan
Halep-Urfa-Nusaybin-Musul-Bağdat hattı Mardin’in transit ticarette önemli bir
durak olmasına sebep olmuştur. Bu tarihi yollardan mal taşıyan kervanların
Mardin’de durakladıkları, buradaki ticari mekânlarda mallarını satışa
çıkardıkları ve kervansarayda dinlenip konakladıkları bilinmektedir. Nejat
Göyünç, bu ticari malların siyah beyaz esirlerden, İran’ın ve Avrupa’nın
kumaş ya da ipekli dokumalarına yine Anadolu’dan, Mısır’dan ve Suriye’dengelen kumaş, demir, diğer madeni eşyalar ve gümüşten, baharat ve çeşitli
yiyecek maddelerine uzanan çeşitlilikte ve zenginlikte olduğuna dikkat
çekmektedir.1104 XVI. yüzyıl Osmanlı belgeleri transit ticaretin kent için önemli
bir gelir kaynağı olduğunu, her türlü malın kente giriş-çıkışı ile kentte
satılışının kontrol altında tutulduğunu göstermektedir. Tıpkı toprağın
işletilmesi ile alakalı kanunların köklerinin Akkoyunlu dönemlerine kadar
1104 Göyünç, a.g.e., s. 127-133.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 263/373
247
gitmesi gibi bu alandaki kanunların temelide Akkoyunlulara
dayanmaktaydı.1105
Yukarıda bahsettiğimiz tarihi yolların o dönemde hala işlek olduğunu
anlamanın bir yolu da bu yollar üzerinde gidip gelen ticaret kervanlarının
sicillere de yansıyan hırsızlıklara, yol kesmelere ve eşkıyalık hareketlerine
uğramalarıdır. Bu çeşit belgelere sicillerin her birinde birkaç defa
rastlanmaktadır. Ancak bu durumların ortadan kaldırılmasını isteyen
fermanların da sıkça sicillere kaydedildiğini görmekteyiz. Bölgedeki ticaretin
sürmesi ve bu yolların güvenilirliklerini koruması için önlemler almayı merkezi
hükümetin oldukça önemsediğini görmekteyiz.
İncelediğimiz dönem içerisindeki seyyahlar da şehrin tranit ticaretten
etkilendiğine dair bilgiler vermektedir. Örneğin Sestini, Mardin’den Urfa,
Halep ve Diyarbakır’a kervanların gittiğine işaret ederek, kentin ayrıca birçok
başka kervanların da geçiş güzergâhının üzerinde olduğunu, malların
genelde, ipek ve pamuktan yapılmış şallar, kuşaklar veya başörtülerinden
oluştuğunu belirtmiştir.1106
b. Şehirde Ticaret:
Mardin’de transit ticaretin dışında şehir merkezinde ve etrafındaki
birkaç alanda üretilen bazı ürünlerin ticaretinin de yapıldığını görmekteyiz.
Asya’nın Moğol istilasına uğradığı dönemlerde Mardin’i ziyaret eden Marco
Polo, Mardin’de büyük ölçüde pamuk yetiştiriciliğinin yapıldığını ve kendisinin“boccasini” adını verdiği kumaşların bu pamuklardan elde edildiğini
yazmaktadır.1107 Aynı bilgiyi İbn Batuta ve J. Barbaro’da teyit etmektedir. XIV.
yüzyılın ilk yarısında Mardin’e uğramış olan İbn Batuta, Mardin’de “Mer’ız”
denilen yünden giysiler üretildiğini ve giysilere “Mardini” isminin de verildiğini
1105
A.g.e., s. 125.1106 Nasıroğlu, a.g.e. , s. 51. 1107 Marco Polo, Geziler Kitabı, Çev: Ömer Güngören, İstanbul 1985, s. 24
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 264/373
248
belirtmektedir.1108 Barbaro da aynı bilgiyi vererek yün, kadife ve ipek
kumaşların Mardin’de meşhur olduğunu yazmaktadır.1109 Üretilen bu
pamuğun çeşitli işletmelerde işlendiğini de başka bir seyyahtan öğreniyoruz.
1760’larda Mardin’e gelen C. Niebuhr, şehirde keten ve pamuğun işlendiği
tesislerin yoğun olduğunu belirtmektedir.1110 Bizzat şehirde ve Mansuriye ile
Kal’atu’l-Mera köylerinde çok gelişmiş bir dokuma sanayinin mevcudiyetine
XVI. yüzyılda da tanık olunmaktadır. Kanunnamelerde Mardin’de ipek
tezgâhlarından elde edilen “vale” (ince ipek tül), Mansuriye’de “meyzer”
(başörtülük ince kumaş), Kal’atu’l-Mera’da ise “sof” (ince yünlü kumaş)
dokumacılığından bahsedilmektedir.1111 Üretilen bu kumaşların yoğun
miktarda ticaretinin yapıldığını da yine bu seyyahlardan öğrenmekteyiz.
Mardin’e has olan bu kumaşların gerek şehre gelen yabancı tacirler
tarafından satın alındığını ve başka kentlere ve ülkelere satıldığını, buralarda
da bu kumaşların bilindiğini görmekteyiz.
Şehirde ticaretin yapıldığı çarşı ve pazarlar önemli yere sahiptir. İslam-
Osmanlı şehirleri üzerine inceleme yapan birçok araştırmacı çarşıyı şehrin
karakteristik özelliği olarak görür.1112 D. Chevallier, çarşının tarihi gelişimi ile
İslam’ın yayılışı arasında bir paralellikten bahseder. Ona göre İslamiyet çarşı
organizasyonuna yaratıcı bir güç katar ve onu yeniden ortaya koyar.1113
İslam şehirlerinde ticari faaliyetlerin büyük çoğunluğu şehir merkezinde
bulunan caminin etrafında toplanırdı. Bu durum asıl olarak sadece İslam
şehirlerine has bir şey değildi. Nitekim birçok batı şehrinde1114 ve hatta İran
1108
Ebu Abdullah Muhammed İbn Batuta Tanci, a.g.e., s. 338.1109 Barbaro, a.g.e., s. 65.1110 Niebuhr, a.g.e., s. 43.1111 Göyünç, a.g.e., s. 137.1112 Çarşının İslam şehrinde bu kadar önemli olmasının birkaç sebebi vardır; İslamiyet öncesi Arap
toplumunda ticaretin önemli bir yer tutması, İslamiyet sonrasında çarşıların öneminin arttırmıştır.Mekke’deki ticari hayatın canlılığı bilinmektedir. Buna ek olarak İslam hâkimiyetindeki topraklardanönemli ticaret yolları geçmektedir. Bu durum ticari aktiviteleri önemli oranda etkilemiştir. Bir diğersebep ise İslami buyruklarda ticarete vurgu yapılmasıdır. Örneğin Kur’an’da faizin haram olmasınakarşın, ticaretin helal olarak gösterilmesi ve Hz. Muhammed, Hz. Ebu Bekir gibi birçok İslam büyüğünün ticaretle uğraşması, ticarete verilen öneme işaret etmektedir. Yılmaz Can, İslamŞehirlerinin Fiziki Yapısı, Ankara 1995, s. 124.
1113 Can, a.g.e. , s. 123.1114
Batı şehrinin ticari mekân olarak algılanışı Weber’in tespitleri ile şekillenir. Weber’e göre şehirler bazen sadece “pazar yerleşimi” halini alabilirler. O şehirden bahsederken yalnızca yerel nüfusungünlük ihtiyaçlarının, ekonomik olarak önemlice bir kısmının yerel pazardan, önemli ölçüde de yerel
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 265/373
249
kaynaklı şehirlerde de çarşının şehir merkezinde olduğu bilinmektedir. Bu
durum ibadethaneler ile çarşı arasındaki ilişkinin birçok medeniyette
benzerlikler gösterdiğine işarettir. Zira bir şehirde oturan insanların rahat bir
şekilde ihtiyaçlarını temin edebilecekleri ve alışveriş yapabilecekleri, buna
karşılık tüccarlarında mallarını pazarlayabilecekleri en uygun yer şehir
merkezleridir. Caminin veya ibadethanenin şehrin merkezi olduğu
düşünülürse çarşıların bu mevkilere kurulması en mantıklı yaklaşım
olacaktır.1115
Mardin’de çarşı, ekonomik etkinliklerin gerçekleştirildiği mekânlardan
biri olup, kayıtlarda “sûk” olarak geçmektedir. Belgelerde “Sûk’ul Kebir”,1116
“Sûk’ul Sultani”,1117 “Sûk’ul Tavîl”,1118 “Sûk’ul Dakik“1119 gibi kullanımlarla
görülen sûk kelimesi, çarşı, pazar, alım-satım yapılan yer anlamına
gelmektedir.1120 Alışverişin yapıldığı, iki tarafında dükkânların sıralandığı bir
veya birkaç sokaktan meydana gelmiş olan çarşılar bir mahallede
kendiliğinden ortaya çıktıkları gibi bir vakfa gelir sağlamak amacıyla cami gibi
vakıf eserlerinin yakınlarında da kurulabiliyorlardı.1121 Cami ve dükkân ikilisi
ticaretle kültürün uyumlu bir şekilde birleştirilmesi açısından da son derece
önemliydi.1122
Mardin’deki çarşılar hakkında dükkân satışı ile borç alacak-verecek
davalarına dair kayıtlardan ve tereke kayıtlarındaki malların açık arttırma
nüfusun veya hinterlandın çok yakın kısımlarındaki ahalinin pazarda satmak üzere ürettikleri ya da başka yollarla elde ettikleri mallardan temin ettikleri durumlardan söz eder. Yerel pazar şehrinekonomik merkezini oluşturur. Weber’in şehre salt ekonomik bakışının İslam şehri içinde geçerli
olduğunu söylemek çokta mümkün gözükmemektedir. Şehri sadece ekonomik faaliyetlerin çevresindeoluşan bir yerleşim yeri olarak görmek en azından İslam kenti için mümkün görünmemektedir. Bkz.Max Weber, Şehir , İstanbul 2000, s. 73.
1115 Can, a.g.e., s. 125.1116 MŞS 252, b. 198. (Tarih bulunmamaktadır)1117 MŞS 266, b. 301. (2 Cemaziyelevvel 1198/24 Mart 1784);1118 MŞS 195, b. 89. ( Evahir-i Cemaziyelahir 1178/15-24 Aralık 1764)1119 MŞS 247, b. 45. ( Tarih bulunmamaktadır); MŞS 248, b. 227. (12 Rebiülevvel 1101/24 Aralık 1689)1120 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, s. 962.1121 Semavi Eyice, “Bedesten”, DİA, İstanbul, 1992, s. 303.1122 Osmanlı şehirlerinde ise çarşı sadece camii değil aynı zamanda bedesten etrafında şekillenmiştir. Bkz.
Gönül Tankut, “Osmanlı Şehrinde Ticari Fonksiyonların Mekânsal Dağılımı”, VII. Türk TarihKongresi Bildirileri , Ankara 1970, C. II, s. 778. Özer Ergenç, Osmanlı şehri için, çarşılar
değerlendirilirken camiye göre değil bedestene göre değerlendirmenin doğru olacağını belirtir.Ayrıntılı bilgi için bkz. Özer Ergenç, “XVIII, Yüzyılda Osmanlı Ticaret ve Sanayi Hayatına Dair BazıBilgiler”, Belleten, Ankara 1988, C. LII, s. 203
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 266/373
250
usûlüyle satışına dair belgelerden bazı malumatlar edinmekteyiz. Sûk’ul
Kebir (Büyük Çarşı), Sûk’ul Tavîl veya Sûk’ul Sultani isimleri muhtemelen
aynı çarşı için kullanılmakta ya da aynı çarşının bölümlerini oluşturmaktaydı.
Hemen her şehrin bu isimle anılan çarşıları mevcuttur.1123 Bu çarşı
umumiyetle Ulu Cami’nin yanında bulunur ve şehirde bedesten var ise
bedestene de yakın olurdu.1124 Bu konuda Mardin’deki cami-çarşı birlikteliği
için farklı şeyler söylenebilir. Diğer birçok Osmanlı şehrinde olduğu gibi camii-
çarşı birlikteliği Mardin için de söz konusudur, ancak Mardin’de çarşı
merkezinde yer alan Cami-i Kebir’in çarşıdan daha sonra yapıldığı
düşünülmektedir. Hıristiyanların eski bir kilise üzerine inşa edildiğini ileri
sürdükleri yapının en erken tarihli kitabesi XI. yüzyılı göstermekte, fakat
bugünkü şeklini XII. yüzyılın son çeyreğinde aldığı düşünülmektedir.1125 Bu
veri şehir merkezinin camii merkezli geliştiği savından çok, şehri ticari işlevin
belirlediği düşüncesini ön plana çıkarmaktadır. Cami-i Kebir hakkındaki
mevcut araştırmaların yetersizliği bu fikrin oluşmasına sebep olsa da kesin
bir kanıya varmak şu an için imkânsız görünmektedir.
Mardin çarşı dokusunda diğer geleneksel Anadolu şehirlerindekine
benzer XVI. yüzyıldan beri, Sipahiler Çarşısı (Revaklı Çarşı), Attarlar Çarşısı,
Kayseriyye (Bedesten), Çarıkçılar Çarşısı, Marangozlar Çarşısı gibi çarşı
birimleri şehir merkezinde kurulmuşlardır. XVIII. yüzyıldaki sicil defterlerinde
ise ismi geçen çarşılar ve geçme sıklıkları aşağıdaki tabloda verilmiştir:
1123 Bkz. Özer Ergenç, XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, s. 37; Ahmed Kankal , a.g.e., s. 219; Melek
Öksüz, a.g.e., s. 108.1124 Özer Ergenç, Ankara ve Konya, s. 9-12.1125 Alioğlu, a.g.e., s. 43.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 267/373
251
Tablo 39: Sicillerde Çarşıların Geçme Sıklıkları
1126 MŞS 195, b. 226. (5 Şaban 1214/2 Ocak 1800); b. 227. (4 Cemaziyelevvel 1213/14 Ekim 1798); b.234. (20 Zilhicce 1214/15 Mayıs 1800); MŞS 248, b. 376. (19 Cemaziyelevvel 1101/28 Şubat 1690);MŞS 252, b. 108. (29 Cemaziyelahir 1159/19 Temmuz 1746); b. 198. (Tarih bulunmamaktadır); b.256. (10 Receb 1160/18 Temmuz 1747).
1127
MŞS 266, b. 6. (9 R 1203/7 Ocak 1789); MŞS 237, b. 54. (4 Cemaziyelahir 1169/6 Mart 1756); MŞS262, b. 174. (Evail-i Safer 1153/ 17 Mayıs 1740); MŞS 252, b. 276. (23 Şevval 1160/28 Ekim 1747);MŞS 195, b. 89. (Evahir-i Cemaziyelahir 1178/15-24 Aralık 1764)
1128 MŞS 266, b. 296. (2 Cemaziyelevvel 1198/24 Mart 1784); MŞS 203, b. 193. (16 Şaban 1154/)1129 MŞS 247, b. 27. (Evail-i Safer 1171/3-12 Kasım 1757); MŞS 262, b. 164. (Evail-i Cemaziyelahir
1156/11-21 Ağustos 1743); MŞS 248, b. 58. (2 Ramazan 1100/20 Haziran 1689)1130 MŞS 248, b. 581. (2 Rebiülahir 1101/13 Ocak 1690)1131 MŞS 262, b. 161. (Evasıt-ı Şaban 1152/ 12 Kasım 1739); MŞS 252, b. 261. (25 Şaban 1160/1 Eylül
1747); MŞS 248, b. 96. (12 Şevval 1100/30 Temmuz 1689); b. 389. (25 Cemaziyelevvel 1101/6 Mart1690)
1132 MŞS 248, b. 406. (7 Cemaziyelahir 1101/18 Mart 1690); b. 184. (11 Safer 1101/24 Kasım 1689); b.431. (22 C 1101/2 Nisan 1690); b. 443. (29 C 1101/9 Nisan 1690); b. 455. (11 B 1101/20 Nisan1690); b. 284 (23 R 1101/3 Şubat 1690); b. 306. (Evail-i CA 1101/10-19 Şubat 1690).
1133
MŞS 247, b. 45. (Evahir-i …… 1171/ ); MŞS 248, b. 227. (12 Rebiulevvel 1101/24 Aralık 1689)1134 MŞS 248, b. 210. (23 Safer 1101/6 Aralık 1689)1135 MŞS 248, b. 278. (20 Rebiülahir 1101/31 Ocak 1690)
Çarşı Adı M Ş S
2 6 6
M Ş S
M Ş S
2 6 2
M Ş S
M Ş S
1 9 5
M Ş S
M Ş S
M Ş S
2 3 7
Büyük Çarşı (Suk’ul Kebir) - - 3 3 1 -Uzun Çarşı(Suk’ut-Tavil)1127
1-
1 1 1 - -1
Sultan Çarşısı(Suk’ul Sultani)1128
11
- - - - --
Gazallar(İplikçiler) Çarşısı1129
--
1 - - 1 1-
Hallakin
(Berberler) Çarşısı1130 -
-
- - - 1 -
-
İbn-i Ammar Çarşısı - - 1 1 - 2 -Bakkallar Çarşısı - - - - - 7 -Un Çarşısı(Suk’ud Dakik)1133
--
- - - 1 1-
İmamüddin Çarşısı - - - - - 1 - -Kayseriyye Çarşısı - - - - - 1 - -
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 268/373
252
Belgelerde ismi geçen çarşıların dışında Abdulgani Efendi’dezikredilen çarşılar ise şunlardır: Sûk’ul Han (Buğday Pazarı), Sûk’ul Bakara,
Sûk’ul Kutn, Hasan Ayyâr, Kasaplar Çarşısı, Kuyumcular Çarşısı, Serraclar
Çarşısı, Yemeniciler Çarşısı, Meşkin Çarşısı.1144
c. Mülk Alım ve Satışları:
Toplumlararası ilişkileri ve ait olduğu dönemin ekonomik durumunu
yansıtması açısından mülk alım satımları oldukça önemlidir. Bu konuda
satışlara konu olan “mülk”ler ev, arsa, bağ, bahçe vb. birimlerdir. Bu bölümde
XVIII. yüzyılda şehirde yapılan her türlü mülk satışları ele alınıp, satışlarda
kullanılan para ve ölçü birimleri ile satış türleri ortaya koyulmaya
çalışılacaktır.
Mahkeme sicillerinde yapılan satış işlemlerinde satış ifadesinikarşılamak amacıyla genellikle bey’ sözcüğü kullanılmıştır. Bey’ sözcüğü
1136 MŞS 248, b. 470. (23 Receb 1101/2 Mayıs 1690)1137 MŞS 262, b. 184. (Evasıt-ı Şaban 1153/31 Ekim/10 Kasım 1740)1138 MŞS 248, b. 581. (1 Safer 1159/23 Subat 1746)1139 MŞS 195, b. 58. (Evasıt-ı Receb 1177/ 14-24 Ocak 1764); b. 89. (Evahir-i Cemaziyelahir 1178/15-24
Aralık 1764)1140 MŞS 252, b. 212. (24 Cemaziyelevvel 1160/3 Haziran 1747)1141 MŞS 252, b. 462. (16 Receb 1101/25 Nisan 1690); b. 464 (16 Receb 1101/25 Nisan 1690)1142 MŞS 262, b. 150. (11 Şevval 1138/ 12 Haziran 1756); MŞS 252, b. 466. (15 Zilhicce 1160/18 Aralık
1747), MŞS 195, b. 89. (Evahir-i Cemaziyelahir 1178/15-24 Aralık 1764); MŞS 248, b. 106. (18 Safer
1100/ 5 Ağustos 1689)1143 MŞS 195, b. 57. (21 Rebiülevvel 1179/ 7 Eylül 1765)1144 Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 258.
Neccarin (Marangozlar)Çarşısı1136
--
- - - 1 --
Attarlar Çarşısı - - 1 - - - -Keçeciler Çarşısı - - - - - 1 - -Hayyatin Çarşısı - - - - 2 - - -Allaflar Çarşısı - - - 1 - - - -Şe’arin Çarşısı - - - 2 - - - -Bab’us-sor Çarşısı - - 1 1 1 1 - -Sadık Ağa Çarşısı - - - 1 - - -
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 269/373
253
satma, satış, satılma anlamına gelip, İslam hukuku terimi olarak satış akdini
ifade etmektedir.1145 Satış akdinin üç unsuru bulunmaktadır. Bunlardan ilki;
akdin gerçekleşmesi için satıcı ve alıcı mevcudiyetinin olması, ikincisi;
tarafların karşılıklı rıza beyanlarıdır. Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi
için her şeyden önce taraflar arasında mübadele edilen iki irade beyanına
ihtiyaç vardır. Bu iradelerin birleşimine de icap ve kabul adı verilir. Üçüncü
unsur ise; akit konusu olan mal ve bedeldir. Satılan şeyin bedeline semen
denir ki, alıcının zimmetinde borç olarak sabit olur. Satış akdi, kar ve zarar
ihtimali taşıyan iki taraflı bir akit olduğundan eda ehliyeti bulunmayan
küçüğün, delinin, sarhoşun vb. yaptığı satış akdi geçersiz, eda ehliyeti
bulunan küçüğün, sefihin vb. akdi ise velisinin onayına bağlı olarak geçerli
olur.1146
Doğu bölgelerinde yaygın olan Şafî mezhebinin satışla ilgili kayıtlar
konusunda belirli bir şart getirmemesine rağmen1147 incelediğimiz defterlerin
çoğunluğunu mülk satışlarının oluşturması ilgi çekici bir durumdur. Bu tür
belgelerin çok yer tutması iki sebeple açıklanabilir. Birincisi; mahkemede
görevli personelin bu tür satışlar üzerinden ücret alıyor olmaları satış
kayıtlarında titiz davranmalarına sebep teşkil etmiş olabilir. İkincisi ise; mülk
anlaşmazlıkları sonucunda doğacak çatışma ortamlarının toplumun aşiret tipi
geniş aile yapılanmasına sahip olmasından dolayı uzun süreli husumetlere
yol açmasını engellemek amacı taşıyor olabilir. Her ne sebeple olursa olsun
1145 Satış akdi, kapsam bakımından dört kısma ayrılır. Birincisi; semen karşılığında bir malı satmak diyetarif edilen ve bey’ denilince kendisi anlaşılan asıl satım akdidir. İkincisi; nakdi, nakde, satmak yanikambiyodur ki, İslam hukukunda buna sarf denilmekte ve Mecelle, bu müesseseyi akçe bozma diyetanımlamaktadır. Üçüncüsü, malı mal ile mübadeledir ki buna mukâyada (trampa) denilmektedir.Dördüncüsü; peşin para ile veresiye mal satmak şeklinde tarif edilen selem akdidir. Değişik açılardanfarklı ayrım ve isimlendirmelere tabi tutulabilen satma akdi, maliyet-semen ilişkisine göre: Alış fiyatıaçıklanmaksızın fiyatın pazarlıkla belirlendiği bey’u’l-müsâveme, alış fiyatına belli miktar veyaoranda kar eklenerek yapılan bey’u’l-murabaha, maliyetine yapılan (bey’u’t-tevliye), zararına yapılan(bey’u’l-vedia) şeklindeki satışlar olarak dörde ayrılır. Cin-Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, II, s.237; Ali Bardakoğlu, “Bey’”, DİA, C. VI, s. 13;Hamdi Döndüren, İslam Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir 1984, s. 19.
1146
Zülfiye Koçak, “Şer’iyye Sicillerine Göre XVII. Yüzyılda Ayntab ve Çevresinde GayrimenkulSatışları (1600-1650)”, History Studies, Volume 2/2 2010, s. 58;Cin-Akgündüz, a.g.e., s. 238.1147 İlmihal II, İslam ve Toplum , Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara 2006, s. 365.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 270/373
254
defterlerde bu kadar çok satış belgesine rastlanması Mardin’de mülk
piyasasının oldukça canlı olduğunu kanıtlamaktadır.1148
Belgelerin büyük çoğunluğu ev satışları ile ilgilidir. İkinci olarak en fazla
kayıt, bağ ve bahçe satışlarıdır. Dükkân satışları ise azımsanmayacak bir yer
tutmaktadır. Özellikle çarşı içerisindeki dükkânların revaçta olduğu sicillerden
anlaşılmaktadır. Çok fazla yer almamakla birlikte değirmen satışlarına da
rastlanmıştır.1149
(1) Ev Satışları:
Mardin mahkemesine yansıyan ev satış davalarına bakıldığında,
standartlaşmış bir belge düzeneğinin olduğu görülmektedir. Taradığımız
bütün defterlerde var olan mülk satışı belgelerinin tümü Arapça yazılmıştır. İlk
olarak satışın yapıldığı şehrin adı, ardından satın alan ve satan kişilerin
isimleri babalarının isimleriyle birlikte yazılmıştır. Varsa vekiller ve bu
vekalete şahitlik yapanlar meclis-i şer olarak adlandırılan mahkemede
herkesin önünde satış işlemini gerçekleştirir, bu işlem açıktan söylendiği için
ikrar olarak adlandırılırdı. İkrar işlemi tamamlandıktan sonra satılacak olan
evin mahallesi ve yeri açıkça yazılır, evin etrafında kimlerin evleri, mülkleri
var ise bu kişilerin isimleri babalarının isimleri ile birlikte kaydedilirdi. Şayet
evin çevresinde kamu alanları (cami, mescit, hamam, çeşme vb.) var ise
isimleri açık yazılıp ayrıntılı bir tarif yapıldıktan sonra satılacak ev
müştemilatıyla (kaç odalı veya kaç katlı, içersinde varsa mutfak, kenif
(tuvalet), avlu, ahır vb.) birlikte tek tek belirtilirdi.
Mülkle ile ilgili özellikler belirtildikten sonra satılan mülkün fiyatı açık bir
şekilde ifade edilirdi. Alıcı ve satıcı bunları tasdik eder ve daha sonra satış
işlemi mahkeme kayıtlarına kaydedilirdi. Satış eğer peşin yapılmışsa, satıcı
bedelini eksiksiz aldığını ve evin her şeyiyle artık alıcıya ait olduğunu kesin
bir dille ifade ederdi. Eğer ev peşin para ile satılmamışsa satış koşulları ve
1148
Mehmed Salih Erkek, “Şer’iye Sicillerine Göre XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Mardin’de HukukunUygulanışı”, I. Uluslar arası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 2006, s. 756.1149 MŞS 252, b. 143. (3 Zilhicce 1159/ 17 Aralık 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 271/373
255
ödeme şekli ayrıntılarıyla belirtilirdi. Bu saydığımız özelliklere örnek teşkil
etmesi açısından Mardin şer’iye sicillerinde bulunan mülk alım-satımı ile ilgili
bir belge özet olarak aşağıda verilmiştir:
“Hacı Kasım bin Yusuf annesi Haşimiyye’den kendisine irsen intikal
eden Saruhan bin Hacı Ahmed annesi Sakiye binti Mansur’a vekâleten ve
annesine babasından irsen intikal eden, içerisinde üç sofa, kiler, avlu, mutfak
ve tuvalet bulunan, güneyi, kuzeyi ve batısı yol, doğusu Bekir mülküyle sınırlı
Zerreka mahallesindeki evlerini 50 kuruşa Ramazan bin Mustafa’ya
satmışlardır.”
1150
Görüldüğü üzere mülk satışlarında, o mülkün bütün özellikleri
müştemilatıyla birlikte ayrıntılı olarak verilmiştir. Ev yerine “dâr”1151, oda
yerine “beyt”1152 ya da “hücre”1153, tek katlı evler için “tahtani”,1154 iki ve ikiden
fazla katlı evler için “fevkani”1155 ifadeleri kullanılmıştır. Bunun yanında
“matbah”,1156 “kiler”1157, “mahzen”1158, “odunluk”1159 evin diğer kısımlarını
gösterirken, “ahur”1160, “havş” (avlu)1161, “eyvan”1162, “çardak”1163, “cub’ul ma”
(su kuyusu)1164
, “kenif” (tuvalet)1165
ise ek müştemilatı göstermektedir.
Müştemilatın azlığı ya da çokluğu veya evin konumu fiyatları doğrudan
etkilemekteydi. Yusuf bin Ali 1747 yılında içersinde oda avlu ve su kuyusu
olan Sevindik mahallesindeki evi 90 zolata kuruşa satarken,1166 aynı yıl, aynı
mahallede İlya ve İğya veledi Rahtuvan kardeşler, içersinde kiler, mutfak,
1150 MŞS 248, b. 606. (21 Rebiülevvel 1159/13 Nisan 1746). Benzer ev satışları için bkz. MŞS 195/5-6-9-11-12-16-18-25-26-28-30-43-61-155-207; MŞS 252/ 2-4-67-69-70-73-75-86-87-90-94-98-101-106-108-212-215-270; MŞS 183/ 4-10-15-16-35.
1151
MŞS 248, b. 112. (22 Şevval 1100/9 Ağustos 1689)1152 MŞS 252, b. 70. (1 Muharrem 1139/29 Ağustos 1726)1153 MŞS 248, b. 149. (Evahir-i Zilkade 1100/6-15 Eylül 1689)1154 MŞS 195, b. 16. (Evasıt-ı Zilkade 1174/13-23 Haziran 1761)1155 MŞS 266, b. 25. (1215-1800-1801)1156 MŞS 195, b. 128. (10 Muharrem 1174/22 Ağustos 1760)1157 MŞS 262, b. 238. (15 Şevvval 1176/29 Nisan 1763)1158 MŞS 248, b. 144. (20 Zilkade 1100/5 Eylül 1689)1159 MŞS 252, b. 272. (21 Şevval 1160/26 Ekim 1160)1160 MŞS 251, b. 312. (Tarih bulunmamaktadır)1161 MŞS 195, b. 25. (Evasıt-ı Muharrem 1176/1-10 Ağustos 1762)1162 MŞS 195, b. 19. (Evail-i Şaban 1175/25 Şubat-6 Mart 1762)1163 MŞS 247, b. 198. (24 Rebiülevvel 1171/6 Aralık 1757)1164
MŞS 247, b. 164. (28 Rebiülahir 1171/9 Ocak 1171)1165 MŞS 227, b. 58. (Tarih bulunmamaktadır)1166 MŞS 252, b. 199. (29 Rebiülevvel 1160/10 Nisan 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 272/373
256
küçük oda, yatak odası, avlu, su kuyusu ve tuvalet bulunan evlerini 635
zolata kuruşa satmışlardı.1167 Yine aynı tarihte Abdullah bin Hasan, içerisinde
oda iki sofa, kiler, mahzen, mutfak, avlu ve su kuyusu bulunan Gölasiye
mahallesindeki evini 195 zolata kuruşa satarken,1168 Nesro binti Garip adlı
kadın aynı mahalledeki içersinde mutfak, döşeli oda, odunluk, avlu ve su
kuyusu bulunan evini 90 zolata kuruşa satmıştır.1169 Bu fiyat farkları
muhtemelen evin bulunduğu konumdan ve eklentilerinden kaynaklanmıştır.
Sicillerde ev satışlarında evin güney, doğu, kuzey ve batı yönlerindeki
komşuları ve var ise yol ile bağlantıları ayrıntıları ile belirtilmiştir. Örneğin,Ebel Had veledi Dahud güneyi ve kuzeyi yol ile bağlantılı, doğusu Kumru
Hatun mülkü, batısı ise Hacı Abid mülkü ile sınırlı evini 90 kuruşa
satmıştır.1170 Aynı mahallede bu sefer sadece güneyi yol ise sınırlı ev 36
kuruşa satılmıştır.1171
Ev fiyatlarını etkileyen bir başka faktör ise, cami, mescit, hamam ve alt
yapı imkânlarının fazlalığı, ticaretin ve günlük yaşamın daha hareketli geçtiği
merkeze yakınlıktır. 1747 yılında Bimaristan mahallesinde bir ev 400 kuruşasatılırken1172, aynı tarihlerde Baş Ednâ mahallesinde 150 kuruşa1173, Zerraka
mahallesinde 1001174, Baş Ala ve Bab-ı Cedid mahallelerinde 601175, Kıssis
mahallesinde 581176, Gölasiye mahallesinde 551177, Sevindik mahallesinde
501178, Zeytun mahallesinde 351179 kuruşa satılmıştır. Verilen ev fiyatlarına
bakıldığında nüfus bakımından kalabalık ve merkezi konumda işlek
mahallelerde ev fiyatlarının yüksek olduğu görülmektedir.
1167 MŞS 252, b. 172. (25 Safer 1160/8 Mart 17471168 MŞS 252, b. 202. (11 Rebiülahir 1160/22 Nisan 1747)1169 MŞS 252, b. 254. (14 Şaban 1160/21 Ağustos 1747)1170 MŞS 195, b. 25. (Evasıt-ı Muharrem 1176/1-10 Ağustos 1762)1171 MŞS 195, b. 30. (Evahir-i Rebiülevvel 1176/9-19 Ekim 1762)1172 MŞS 252, b. 264. (16 Ramazan 1160/21 Eylül 1747)1173 MŞS 252, b. 273. (24 Şevval 1160/29 Ekim 1160)1174 MŞS 252, b. 270. (15 Ramazan 1160/20 Eylül 1747)1175 MŞS 252, b. 272. (21 Şevval 1160/26 Ekim 1160); b. 285. (6 Zilkade 1160/9 Kasım 1747)1176 MŞS 252, b. 71. (Rebiülevvel 1139/Ekim-Kasım 1726)1177
MŞS 252, b. 476. (13 Muharrem 1161/14 Ocak 1748)1178 MŞS 252, b. 251. (5 Şaban 1160/12 Ağustos 1747)1179 MŞS 252, b. 275. (23 Şevval 1160/28 Ekim 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 273/373
257
Tablo 40: Ev Satışı Kayıtlarının Mahallelere Göre Dağılımı
MahalleAdı
MŞS 248(1689-1690)
MŞS 252(1746-1747)
MŞS 266(1787-88)
Zerraka 29 28 24
Zeytun 28 10 11
Gölasiye 22 13 14
Babu’l Hammare 24 - -
Bimaristan 8 7 5
Sevindik 4 20 16
Babu’s-sor(Savur)
16 - 8
Bab-ı Cedid 23 5 5
Kıssis 24 8 10
Baş Âla - 4 6
Baş Ednâ - 7 6
Toplam 178 102 105
Yukarıdaki tabloda defterlere yansıyan mülk alım satımları ile ilgili
kayıtların mahallelere göre dağılımı mevcut. 1746-47 yıllarını kapsayan 252
nolu defterde kayıt altına alınan mülk alım satımlarına ait 102 adet belgede
yaptığımız incelemede en fazla satış hareketliliğinin 38 adet satışla Zerraka
mahallesinde gerçekleştirildiğini görüyoruz. Aynı yıllar arasında Sevindik
mahallesinde 20, Gölasiye mahallesinde 13, Zeytun mahallesinde 10, Kıssis
mahallesinde 8, Bimaristan ve Baş Ednâ mahallelerinde 7, Bab-ı cedidmahallesinde 5, Baş Âla mahallesinde ise 4 satış kaydına rastlıyoruz.
Zerraka mahallesindeki emlak hareketliliğinin daha eski tarihli 1689-1690
yıllarını kapsayan 248 nolu defterde de mevcut olduğu tablodan anlaşılıyor.
Bu durum Zerraka mahallesindeki emlak piyasasının oldukça hareketli
olduğunu gösteriyor. 248 nolu defterde toplam 178 ev satışı bulunurken bu
kayıtlardan 29’u Zerraka mahallesinde, 28’i Zeytun mahallesinde olduğu
görülüyor. Zeytun mahallesinin daha sonraki yıllarda popülerliğini kaybettiğinisöyleyebiliriz. Çünkü 252 nolu defterdeki kayıt sayısı 10’dur. Bu rakamlar
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 274/373
258
kesin sonuçlara ulaşmamıza sağlamıyorsa da bir takım değerlendirmeler
yapmamıza olanak vermektedirler.
Belgeler incelendiğinde Mardin’de evlerin genellikle tek olarak değil su
kuyusu, avlu, ahır, mahzen, fırın gibi müştemilatları ile birlikte satıldığı
anlaşılmaktadır. Kimi zaman bu ek bölümler, ortak kullanım alanları da
olduğu için satışı sırasında ½ ya da ¼ ü gibi oranlarla satılmaktaydı.1180 Bu
durum açıkça göstermektedir ki bazı bölümler birkaç ev tarafından ortak
kullanılmaktaydı. Bu bölümlerin başında su kuyusu ve kenif olarak tabir
edilen tuvalet gelmektedir. Bu kısımların Mardin de birkaç ev tarafından ortakkullanım alanı olarak kullanılması sık sık belgelere yansımıştır. Aynı
tarihlerde Diyarbekir 1181 ve Ayntab1182 şehirleri üzerine yapılan incelemelerde
aynı duruma rastlanmamıştır. Bu durum muhtemelen Mardin ev mimarisi ve
kültürüyle alakalıdır.
Mülk satımı sırasında haksızlıkları önlemek amacıyla mahkemelere
başvurulduğuna da belgelerde rastlanmaktayız. Örneğin, Şubat 1727 tarihli
bir belgede Mardin sakinlerinden Emine binti Ramazan Efendi, Hacı Ali binŞey İsmail’in huzurunda Bab-ı Cedid mahallesinde bulunan bir oda, ahır,
mahzen ve yazlık mülkünü bundan önce Hacı Ali adlı kişiye 60 kuruşa
sattığını, ancak ucuz bir satış yaptığını sonradan anladığından tekrar dava
açtığını aracılar vasıtasıyla 30 kuruş ve bir sure (miktarı belirsiz para kesesi)
ile anlaştıklarını beyan etmektedir.1183
1180 “Azad veledi Abdulahad ile Mısriyye veledi Abdulvahid adlı zımmiler kendilerine asaleten, ayrıca Mısriyye, Mirza veledi Abdulvahid’e vekâleten, içerisinde harabe mahzen, ½ su kuyusu, ve avlubulunan, güneyi yol, doğusu Şemaka(?), kuzeyi Abdunnebi ve batısı da Azer veledi Abdulvahid evleriile çevrili Babü’l Hammare mahallesindeki evlerini 80 esedi kuruşa İshak veledi Milkon’a satmıştır.” (Evahir-i Cemaziyelevvel 1172/18-28 Şubat 1759). MŞS. 247, s. 95, b. 204.
1181 İbrahim Yılmazçelik, XIX Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), Ankara 1995.1182
Hüseyin Çınar, 18. Yüzyılın İlk Yarısında Ayntab Şehri’nin Sosyal ve Ekonomik Durumu, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000.1183 MŞS. 252, b. 75. (Cemaziyelahir 1139/ Ocak-Şubat 1727)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 275/373
259
(2) Bağ, Bahçe ve Bostan Satışları:
Mardin bağcılık ve bahçecilik yönünden gelişmiş bir şehir olması
nedeniyle sicillere yansımış birçok bağ, bahçe ve bostan satışına
rastlamaktayız. Ev satışlarından sonra sicillerde kayıtlı mülk satışlarına ait
belgelerin büyük bir kısmını bağ ve bostanlar oluşturmaktadır. Çoğunluğunu
mülk satışlarının oluşturduğu 1689-1690 tarihli 248 nolu defterde bulunan
335 mülk satışı belgesinden 212’ini (%63.3) ev satışları oluştururken 123’ni
(%36.7) bağ, bahçe satışları oluşturmaktadır. 1760 tarihli 247 nolu defterdeki
228 mülk satışından 166’si (%73) ev satışı iken 62’si (%27) bağ ve bahçe
satışlarıdır. Bu rakamlar Mardin’de bağ ve bahçeciliğin küçümsenmeyecek
durumda olduğunun kanıtı olarak önümüze çıkmaktadır.
Mahkeme kayıtlarına yansıyan bu yoğunluk bağ ve bahçeciliğin önemli
bir hukuksal gelenek de meydana getirdiğini göstermektedir. Bağ, bahçe ve
bostan satışları diğer mülk satışlarıyla hemen hemen aynı standartlaşmış bir
belge düzeneğine sahiptir. Belgelerde önce taraflar zikredilmekte, sonra
bağın nerede ve hangi vadide bulunduğu sulu olup olmadığı, ne kadar
hissenin davaya konu olduğu, varsa içerisindeki ağaç miktarı belirtildikten
sonra fiyatı yazılmıştır.
Bağ satışlarında bağın konumu yani merkeze yakınlığı, eski (köhne)
olmaması, içinde ağaç bulunması ve sulanabilir olması fiyatını arttıran
nedenlerdir. Örneğin 1689 tarihinde Ahmed bin Abdurrahman adlı kişi Mirza
veledi İşua’ya eski, içerisi boş ve taşlı bir bağı 15 esedi kuruşa satıyor.
1184
Buna karşılık aynı tarihte Hacı Ahmed bin Hacı Müsli, doğusu nehir, kuzeyi
Ali Bey bostanı, batısı Abbasilerin sulu tarlasıyla sınırlı sulu bağı 45 esedi
kuruşa satıyor.1185 Burada dikkat çeken başka bir husus da, satış
gerçekleştirilirken bağın sulu olup olmadığının belgelere yazılmasıdır. Bu
şekilde satıcı koyduğu fiyatın bir tür açıklamasını gerçekleştirmektedir.
1184 MŞS 248, b. 117. (26 Şevval 1100/13 Ağustos 1689)1185 MŞS 248, b. 117. (20 Şaban 1100/9 Haziran 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 276/373
260
Bağ ve bahçe satışlarında bağın şu anki durumunda içerisinde
barındırdığı ağaç sayısı da fiyatı etkileyen unsurlardandır. Örneğin Hana ve
Aslan veledi Abdulmelik, içerisinde yemişli ve yemişsiz ağaçlar bulunan,
güneyi, doğusu ve batısı yol, kuzeyi Ahmed Efendi mülkü ile sınırlı Hamza
Bey Vadisi’ndeki üzüm bağını 43 esedi kurusa satarken,1186 Derviş ve
kardeşi Cevat, içerisinde 300 üzüm ağacı bulunan bağı 50 kuruşa1187,
Mehmed bin Ramazan 500 ağaç bulunan bağını 15 zolata kuruşa
satmıştır.1188
Bağ ve bahçe satışlarında hisseli satışlara da rastlanmaktadır. Bağlarınbirkaç kişi tarafından ortak kullandığı anlaşılan belgelerde ortaklar kardeş ya
da akraba olabilecekleri gibi hiçbir bağı bulunmayan kişiler de olabilirlerdi.
Örneğin Seyyid Mehmed bin Seyyid Hasan Aynü’s Safa vadisindeki sulu
bağının 1/5 hissesini 10 esedi kuruşa Zülfükar bin Bayezid’e satmıştır. Yine
Şammas İşua veledi Davud, Arz-ı Reşad’a olan üzüm bağının 1/3’lük
hissesini Süleyman bin İsmail’e 24 zolata kuruşa satmıştır.1189
(3) Dükkân Satışları:
Dükkân satışları incelediğimiz dönem içerisinde Mardin’de sıklıkla
yaşanmıştır. Dikkati çeken ilk unsur ev satışları sırasında dükkânların da
konu olmasıdır. Ev satımı sırasında dükkânda evin müştemilatı arasında
gösterilmektedir. Muhtemelen Mardin mimarisinden kaynaklanan bir sebeple
dükkân olarak kullanılan yerlerin evlerle bitişik olarak yapılmasındankaynaklanıyor olabilir. Örneğin Meryem binti Fazlu adlı zımmî kadın Babu’l
Hammare mahallesindeki evini ve dükkân zeminini beraber İshak veledi
Serkis’e satmıştır.1190 Yine Seydi binti Besyun-Besiden, annesi İsmihan binti
Abdullah’tan satın almış olduğu ve içerisinde iki mahzen, dükkân, mutfak, su
1186 MŞS 248, b. 368. ( 16 Cemaziyelevvel 1101/25 Subat 1690)1187 MŞS 195, b. 18. (28 Receb 1175/17 Şubat 1762)1188
MŞS 252, b. 98. (9 Cemaziyelahir 1159/29 Haziran 1746)1189 MŞS 247, b. 129. (1 Muharrem 1149/12 Mayıs 1736)1190 MŞS 203, b. 119. (21 Şevval 1135/25 Temmuz 1723)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 277/373
261
kuyusu ve avlu bulunan Bimaristan mahallesindeki evini 30 esedi kuruşa
satmıştır.1191
Dükkân satışlarında standartlaşmış bir belge düzeneği olmakla birlikte
en çok göze çarpan özellik satış akitlerinde dükkânın kaç bâb’ dan (kısım,
bölüm) meydana geldiğinin mutlaka belirtilmesidir. Eğer dükkân fazla
bölmeden oluşuyorsa doğal olarak fiyatı az bölmelilere göre daha yüksek
olmaktaydı. Dükkân satışlarında dükkânın mahalle arasında ya da daha işlek
olan pazar yahut merkezi bir yerde bulunması fiyatı belirleyen en önemli
etkendi. Abdullah bin Ramazan bir bâb dükkânını 135 zolataya satarken1192,
İlya veledi Yosef 1 bâb dükkânını 75 zolataya satmıştır.1193 Bu fiyat farkı iki
dükkânın bulundukları konum ile alakalı olduğu kadar harabe olup
olmadıkları ya da şu an işlevsel olup olmadıklarıyla da ilgili olduğu
düşünülmektedir.
Mülk alım-satımı konusunda kimi zaman anlaşmazlıkların çıktığı da
belgelerden anlaşılmaktadır. Örneğin 4 Haziran 1690 tarihli belgede Mardin
sakinlerinden olup ölen İğya adlı zimmînin akrabalık yoluyla varisi olan
amcası Tuma veledi Velanis adlı zimmî, mahkemede, Mardin sakinlerinden
Mustafa Bey bin İbrahim Bey hakkında, Babü’l-Cedid mahallesinde olup
kardeşinden satın aldığı evde kendi hissesinin bulunduğunu iddia ile
alıverilmesini talep etmiştir. Mustafa Bey ise cevabında iki buçuk sene önce
İğya ve validesi Cevher adlı kadının zikri geçen evi 17 esedi kuruşa kendisine
sattığını iddia etmiştir. Mardin sakinlerinden Mehmed bin Mustafa ile
Berincan binti Emir Bey ve Sultan binti Mehmed adlı kadınların şahadetleri
sonucunda Mustafa Bey’in doğru söylediğine hükmedilmiş ve Tuma davadanmen edilmiştir.1194
1191 MŞS 264, b.139. (15 Şaban 1100/4 Haziran 1689)1192
MŞS 203, b. 100. (6 Recep 1136/31 Mart 1724)1193 MŞS 203, b. 139. (1 Muharrem 1135/12 Ekim 1722)1194MŞS. 248, b. 516. (25 Şevval 1100/12 Ağustos 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 278/373
262
d. Ticari Mekânlar:
(1) Kayseriyye (Bezzazistan):
Şehirdeki ticari faaliyein yürütüldüğü önemli bir merkezde Kayseriyye
adı verilen bedestentir. Kayseriyye çarşının tam ortasındadır. Bu durum Özer
Ergenç tarafından savunulan Osmanlı şehirlerinde çarşının camiye göre değil
bedestene göre şekillendiği düşüncesini haklı çıkarır görünmektedir. Bugün
de Kayseriyye ismiyle anılan bu bedestenin XVI. yüzyıldaki kaydı sadece
Bezzâzistan şeklindedir.1195 Cami-i Kebir’in hemen kuzeyinde çarşının
içerisinde bulunan bu bedesten, Kasım Padişah vakfı evkafından olarak
görünmekte ve 1526 tarihinde 74 dükkân, 1540 tarihinde 80 dükkân, 1564
tarihinde ise 99 dükkânın faal olduğu, 12 dükkânın ise boş olduğu
belirtilmektedir.1196 Abdulgani Efendi’nin seferberlik zamanından beridir
kapalıdır ve mezbelelik halindedir dediği bu çarşı bugün faal halde
bulunmaktadır.1197
(2) Sûk’ul Kebir:
Büyük çarşı, üzerinde yer aldığı yolun ya da caminin durumuna göre
yol boyunca uzanmakta ve caminin etrafını çevrelemektedir. Her sanat
erbabının mesleğine göre anılan küçük çarşılar, bu büyük çarşı içerisinde
bulunan sokaklar içerisinde yer almaktadır. Sûk’ul Kebir’in içerisinde bulunan
sokaklar meslek isimleri ile anılan küçük çarşılara dönüşmüştür. Örneğin
Sûk’ul Hayatin (Terziler)1198, Suk’ul Attarin(Attarlar),1199 Sûk’ul Gazalin
1195 Göyünç, a.g.e., s. 124.1196 Göyünç, a.g.e., s. 124.1197
Abdulgani Efendi, a.g.e., s. 258.1198 MŞS 195, b. 58. (Evasıt-ı Receb 1177/ 14-24 Ocak 1764)1199 MŞS 195, b. 89. (Evahir-i Cemaziyelahir 1178/15-24 Aralık 1764)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 279/373
263
(iplikçiler)1200 gibi mesleğe dayalı çarşılara büyük çarşı içerisindeki
sokaklarda rastlanmaktadır.
Şehrin en büyük çarşısı olan Sûk’ul Kebir’de açık artırma usûlüyle
satışlar yapıldığı belgelere yansımıştır. Hem ölen kişilerin kassamlar
tarafından tespit edilen terekelerinin satışı yapılmakta hem de çeşitli mal ve
eşyalar bu çarşıda açık artırma usulüyle satılmaktaydı. Örneğin 1690
tarihinde Yusuf bin Hacı Ömer Hacı Murtaza’nın kendisinden aldığı 16 kuruş
borcu ödeyememesi üzerine rehin bıraktığı 120 miskal ağırlığındaki gümüş
kemeri Sûk’ul Kebir‘de açık arttırma ile satışa çıkarmış ve ancak 14 kuruşa
satabilmiştir.1201 Yine 1747 tarihinde vefat eden Hacı Mehmed bin Hacı
Yusuf’un terekesi açık arttırma usûlüyle Sûk’ul Kebir’de satışa çıkarılmış,
elde edilen gelir varisler arasında paylaştırılmıştır.1202 Bu örnekler
çoğaltılabilir.1203 Fakat açık arttırma satışları sadece şehrin en büyük
çarşısında yapıldığı bilinir, belgelerde sadece Sûk’ul Kebir’de değil başka
çarşılarda da açık arttırma usûlüyle satışların yapıldığına rastlamaktayız.
Örneğin, 1756 tarihinde Mehmed bin Mustafa adlı müteveffanın terekesi
Sûk’ul Tavil’de satışa çıkarılmış,1204 yine 1784 tarihinde müteveffa olan
Hatuniye(?) bin Mehmed adlı kişinin 74 kuruş olan terekesi Sûk’ul Sultan’da
satışa çıkarılmıştır.1205
Sicillerden elde ettiğimiz bir başka bilgi Mardin’deki çarşılarda bulunan
dükkânların fiyatlarıdır. Örneğin, 1746 tarihinde Ahmed Çelebi bin Hacı
Murtaza kendisine irsen intikal eden Sûk’ul Kebir’deki dükkânını Hacı Yusuf
bin Hatemiye 20 kuruş zolataya satmıştır.1206 195 nolu defterde bulunan
tarihsiz bir belge de ise Sûk’ul Kebir’de zemini vakıf olan bir dükkânın senelik45 akçeye kira verildiği ve her sene 3 akçe zam ile anlaşıldığı
belirtilmektedir.1207 Sûk’ul Tavil’deki bir dükkânın 1/3‘lük hissesini 240 zolata
1200 MŞS 248, b. 58. (2 Ramazan 1100/20 Haziran 1689)1201 MŞS 248, b. 376. (19 Cemaziyelevvel 1101/28 Şubat 1690)1202 MŞS 252, b. 256. (10 Receb 1160/18 Temmuz 1747)1203 MŞS 195, b. 226. (5 Şaban 1214/2 Ocak 1800); b. 227 (4 Cemaziyelevvel 1213/14 Ekim 1798); b.
234. (20 Zilhicce 1214/15 Mayıs 1800)1204 MŞS 237, b. 54. (4 Cemaziyelahir 1169/5 Şubat 1756)1205
MŞS 266, b. 296. (2 Cemaziyelevvel 1198/24 Mart 1784)1206 MŞS 252, b. 108. (29 Cemaziyelahir 1159/19 Temmuz 1746)1207 MŞS 195, b. 198. (Tarih Bulunmamaktadır)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 280/373
264
kuruşa satarken,1208 Hasan bin Molla Mustafa Hallakin (Berberler)
çarşısındaki dükkânını Mardin Müftüsü Hüseyin Efendi’ye sadece 5 kuruşa
satmıştır.1209 İbn-i Ammar çarşısındaki bir dükkânın 1764 tarihindeki fiyatı ise
50 esedi kuruştur.1210 1690 tarihinde Bakkallar çarşısındaki bir dükkânın fiyatı
250 esedi kuruş,1211 yine aynı tarihte aynı çarşıda satılan başka bir dükkân
ise 30 esedi kuruştur.1212 Fiyatlardaki farklılıklar göstermektedir ki
dükkânların fiyatları konumlarına göre farklılıklar göstermektedirler. Kimi
zaman yola yakın, kimi zaman ise büyüklüğüne göre değişiklik gösteren bu
fiyatların, çarşının yoğunluğuna göre de fiyat kazandıkları anlaşılmaktadır.
(3) Kervansaray:
Mardin gibi önemli ticaret yolları üzerinde bulunan bir kentin
kervansaraylardan yoksun olduğu düşünülemez. Ancak incelediğimiz
defterlerde kervansaraylara ait bir kayıta rastlayamadık. XVI. Yüzyıl
kayıtlarında dört adet kervan saray hakkında bilgiler mevcuttur.1213
1. Artukoğulları hükümdarından Melik Nâsır Şehid’in, yani Artukarslan bin
İlgazi’nin(1201-1239) evkafından olan kervansaray.
2. İbrahim Bey b. Bîcan vakfına ait kervansaray.
3. Hunrevan Hatun evkafından olan kervansaray.
4. Bugün şehir merkezinde, restoran olarak kullanılan ve Albert Gabriyel
tarafından yapımı XVII. veya XVIII. yüzyıllara dayandırılan,1214 günümüzde
ayakta kalmayı başarabilmiş bir kervansaray da mevcuttur. Geçmişte bir
kısmı garaj olarak da kullanılan bu yapı son dönemlerde restorasyonutamamlanarak özel işletmelere kiralanmaya başlanmıştır. Dikdörtgen bir avlu
etrafında, iki katlı revaklı mekânlardan meydana gelmiştir.1215 Surur Hanı
1208 MŞS 252, b. 276. (23 Şevval 1160/28 Ekim 1747)1209 MŞS 248, b. 58. (2 Ramazan 1100/20 Haziran 1689)1210 MŞS 248, b. 389. (25 Cemaziyelevvel 1101/6 Mart 1690)1211 MŞS 248, b. 284 (23 Rebiulahir 1101/3 Subat 1690)1212 MŞS 248, b. 443. (29 Cemaziyelahir 1101/3 Şubat 1690)1213
Göyünç, a.g.e., s. 123.1214 Akyüz, a.g.e., s. 40.1215 Altun, a.g.e., s. 118-119.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 281/373
265
olarak da isimlendirilen bu yapının garaj olarak kullanılmadan önce vakıf oteli
olarak kullanıldığı ve birçok sefer elden geçtiği düşünülmektedir.1216 Ayrıca
bu yapının XVI. yüzyıl kayıtlarında geçen üç kervansarayla ilgisi olduğu
düşünülmemektedir.
B. VERGİLER VE MASRAFLAR
1. Mukataalar:
Vergilendirme ve vergi toplama konusunda, zirai sektörün hâkim
bulunduğu sanayi öncesi ekonomilerin tarihte ortak özellikleri olarak beliren
problem ve güçlükler, Osmanlı ekonomisi için de mevcut bulunmuş ve
Osmanlı İmparatorluğu bunları çözmede uzun tarihi boyunca çeşitli
merhaleler göstererek, orijinal, kendine has metotlar meydana getirip dünya
maliye tarihindeki yerini almıştır.1217 Bu bağlamda XVII. ve XVIII. yüzyıllara
gelindiğinde savaşlardan yenik veya sonuç almadan çıkan,1218 savaşların
uzun sürmesi ve kaybedilmesi ile yeni finansal kaynak ve araçlar konusunda
arayışa girişen Osmanlı Devleti, yeni üretim kaynaklarına ve yeni vergilere
ihtiyaç duymuştur. Bu anlayış doğrultusunda geleneksel anlayışla geliştirilmiş
çözümlerin etkisizliği karşısında Osmanlı maliyecileri ekonomide
merkezileşme eğilimi gütmüşlerdir.1219 Bu eğilimin bir sonucu olarak da bir iç
1216
Altun, a.g.e., s. 119.1217 Genç, a.g.e., s. 101.1218 XVII. ve XVIII. yüzyıllar boyunca Osmanlı maliyecilerinin kötü giden verilerle ilgili en önemli
bahaneleri uzun süren veya kaybedilen savaşlar olmuştur. XVI. yüzyılın sonlarında başlayan veözellikle XVII. yüzyıl boyunca devam eden uzun ve masraflı savaşlar ilk olarak 1586’da başlayan vesonra 1600, 1618 ve 1641’de devam eden devalüasyonlara dönüşen bir ekonomik krize sebepolmuştur. Suraiya Faraqhi’nin tarafından “kriz ve değişim” dönemi olarak adlandırılan bu dönem,uzun süren veya kaybedilen savaşların etkisinin görüldüğü bir bütçe açığıyla geçen dönem olaraktarihlere geçmiştir. Suraiya Faraqhi, “Crisis and Change, 1590-1699”, in An Economic and SocialHistory of the Ottoman Empire , 1300-1914, ed. Halil İnalcık with D. Quataert, Cambridge:Cambridge University Press, 1994, p. 412-636. Ayrıca bakınız: Hülya Taş, a.g.e., s. 46. ŞevketPamuk, “Money in the Ottoman Empire, 126-1914” in An Economic and Social History of theOttoman Empire, 1300-1914, ed. Halil İnalcık with D. Quataert, Cambridge: Cambridge University
Press, 1994, p. 945-985.1219 Savaş teknolojisinde meydana gelen gelişmeler, sürekli maaş alan ve ateşli silahlarla donatılmışmerkez ordularının önemini arttırmıştı. Bu gelişmeler hem Osmanlı maliyesine önemli bir yük
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 282/373
266
borçlanma türü olan iltizam1220 yöntemine ilişkin iki uygulama geliştirilmiştir.
Bunlardan ilki; iltizam sistemi içerisinde kısaca toplu peşin satışlar olarak
tanımlanan ve çok sayıda mukataanın devletin belirlediği muaccele (peşinat)
ile bir kerede satışıdır. İkincisi ise; mültezimlerin mukataaları ömür boyu
işletmek üzere iltizama aldıkları malikâne sistemidir.1221
Mukataa, kelime anlamı olarak kesişmek, birbirinden kesilmek
anlamlarına gelmekle birlikte, Osmanlı Devleti’nde “devlete ait bir gelirin bir
bedel karşılığında kiralanması, yani geçici bir süre temliki1222 veya kısaca
hazineye gelir sağlayan vergi kaynağı”1223 anlamı taşımaktadır.1224 Mukataa
çeşitli bölgelerden toplanan tek bir vergi veya çeşitli türde vergilerin bir arada
toplandığı birer vergi birimiydi. Bu birimlerin işletilmeye verilmesine ise iltizam
denilmekteydi. Devletin bir vergi kaynağı olan bu birim, yıllık geliri
karşılığında belli bir süre - bu süre 1 ila 3 yıl arasında değişmekteydi-1225 ve
çeşitli şartlar ile işletilmek üzere müzayedeye çıkarılmaktaydı ki bu yönteme
getirmiş hem de devlet gelirlerinin büyük bir bölümünün merkezi hazinede toplanması zorunluluğunudoğurmuş ve tımar sisteminin çözülmesine giden yolu açmıştı. Bu eğilim sonucunda bir yandan klasikOsmanlı sosyo-ekonomik yapısı, maliyesi ve vergi toplama düzeni hızla çözülmeye uğrarken, öteyandan eskiden beri sistemin içinde yer alan bazı mali uygulamalar yaygınlık kazanmıştır. Bkz. EftalBatmaz, “İltizam Sisteminin XVIII. Yüzyıldaki Boyutları”, Tarih Araştırmaları Dergisi, XVIII/29(1996) Ankara 1997, s. 39.
1220 Kamu gelirlerinin tahsil edilmesi için tercih edilen yöntemlerden olan iltizam, Osmanlının beylikdöneminin başlangıcından itibaren görülmekteydi. Kelime anlamı olarak kendi için lüzumlu sayma, birinin tarafını tutma, îcâb ettirme, gerektirme, gibi anlamlara gelen (Develioğlu, a.g.e., s. 432 )iltizamın ilk olarak bir şahsın, Karacahisar’da kurulan pazarda vergilerin kendisine satılmasını talepetmesi üzerine gündeme geldiği bilinmektedir. Bkz. Baki Çakır, Osmanlı Mukataa Sistemi, XVI-XVIII. Yüzyıl, İstanbul 2003, s. 33.
1221 Rahmi Deniz Özbay, “17. Yüzyılda İltizam Sisteminde Peşin Mukataa Satışlarından Malikane
Uygulamasına (1656-1658)”, Uluslararası 7. Bilgi, Ekonomi ve Yöneti Kongresi Bildiriler Kitabı,s. 21101222 Pakalın, a.g.e., C. I, s. 578.1223 Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, (XVIII. yy’dan Tanzimat’a
Mali Tarih), İstanbul 1986, s. 21.1224 Klasik Osmanlı eserlerinde mukataa usulü, ilk kez Fatih tarafından İstanbul’un fethinden sonra
ülkenin diğer taraflarından yapılan zorunlu göçler ile şehre gelen halka tahsis edilen konutlardanalınan kira bedeli üzerinden uygulanmaya başlanmış fakat daha sonra bu uygulama terk edilmiştir.Çakır, a.g.e., s. 31. Ayrıca bakınız: Aşık Paşa-zade, Tevârih-i Âl-i Osman, Neş. Âli, İstanbul 1332, s.142-143; İbn Kemal, Tevârih-i Âl-i Osman, (VII. Defter Tenkidli Transkripsiyon), Haz. ŞerafettinTuran, Ankara 1957, s. 97-98.
1225 İltizam genellikle üç yıllık süreler için açık arttırma yoluyla yapılmaktaydı. Bu süreye tahvil adıverilmekteydi. Bu süre dolmadan gelir kaynağında bir artış meydana gelirse mukataa daha yüksek
bedel teklif edene verilebilir ancak ilk sahibi bu artışı kabul ederse kendi üstünde de kalabilirdi. Buşekilde mukataanın el değiştirmesi tahvilin başında olursa yeni iltizam süresi aynı tahvilin sonunakadar işler ve bu durum belgelerde “kapatmak üzere” ifadesiyle yer alırdı. Karaman, a.g.m., s. 140.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 283/373
267
iltizam usulü denilmekteydi.1226 Bu yöntem ile en yüksek ödemeyi yapan kişi
yani mültezim bir süre için mukataanın işletmecisi olmaktaydı.
Mukataa haline getirilen gelir kaynağına ait hâsılatın kim tarafından
toplanacağı konusu aynı zamanda mukataanın nasıl yönetileceği veya hangi
yöntemle işletileceğini de açıklamaktadır.1227 Genel olarak mültezim adı
verilen bu kişilerin bu birimdeki vergileri toplamaya talip olurken müzayede
konusu olan mukataayı, vaat ettiği gelir, sebep olacağı masraf ve bırakacağı
kâr hakkındaki tahminlerine göre kıymetlendirdikten sonra muaccel adıyla bir
peşinat ödemekteydi.1228 Yüklü miktarda olduğu bilinen bu peşinat mültezimin
ortaklarıyla veya tek başına ödediği bir para olup aynı zamanda onun
sermayedar olarak gücünü de göstermektedir. Bu bağlamda önceleri genel
olarak askeri sınıfın elinde bulunan iltizamlar peşin ödemenin gitgide önem
kazanmasıyla zengin tüccar, tefeci ve Müslüman nüfusa göre daha fazla
ticaretle uğraşan gayrimüslim nüfusun eline geçmesine sebep olmuştur.1229
Belirli bir mukataayı vergilendirme hak ve salahiyetini muayyen bir
süre için almış bulunan mültezim, devletin sağladığı mali, idari ve adli
kolaylıklardan faydalanarak, kanunların çizdiği sınırlar içinde, tam bir
müteşebbis gibi hareket eder ve faaliyetlerine ait hâsılatın, müzayedede
tespit edilmiş olan miktarı hazineye ödedikten sonra kalan kısmını, kendi
şahsî ve meşru kârı olarak kazanırdı. Bu sayede devlet zamanın şartlarına
göre çok masraflı, külfetli olacağı tahmin edilebilen muazzam bir maliye
teşkilatına lüzum kalmadan, kanunlarda ekseriya ayni şekilleri ile tespit
edilmiş bulunan vergi gelirlerini, nakden ödenmesi icap eden bütçe
harcamaları ile irtibatlandırmak imkânını bulmuş oluyordu.1230 Mültezimlerin ellerinde bulunan mukataaları idare edemedikleri
zamanlar da olur, bu durumda hemen iltizam yenilenirdi. Örneğin, 11 Mayıs
1727 tarihinde mizan-ı harir mukataasını elinde bulunduran Ahmed adlı kişi,
mukataayı idareye gücü yetmediğinden vazgeçmiş, yerine daha önceki
1226 Mehmed Genç, “İltizam”, DİA, XXII, İstanbul 2000, s. 156-157.1227 Deniz Karaman, “ XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Ankara Sancağındaki Malikâne-Mukataalara Dair
Bazı Bilgiler”, Bilig, Bahar 2004, sayı 29, s. 139; Genç, a.g.e., s. 155.1228
Genç, a.g.e., s. 103.1229 Batmaz, a.g.m., s. 40.1230 Genç, a.g.e., s. 103.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 284/373
268
iltizamı almış fakat elindeki beratı kaybetmiş olan Seyyid Osman, 11 Mayıs
1727 almış olduğu beratını yeniletmiştir.1231 Bazı mukataaların iltizama
verilmediği veya iltizama verildiği halde mültezimler tarafından ilgi görmediği
de olurdu. Mardin mukataası ile birlikte, Diyarbekir, Rakka, Şam, Tokad ve
Malatya mukataalarının 1764 tarihinde iltizama verilmesi ve taliplilerinin
çıkmaması üzerine gönderilen 21 Nisan 1764 tarihli bir hüküm, bu yerlerin
kısa süreliğine hazine tarafından gönderilen eminler aracılığıyla yönetilmesini
bildirmekteydi.1232 Bu tip yerler için “emanet yöntemi” adı verilen bir sistem
uygulanmaktaydı. Bu sistemde mukataa, hazine tarafından görevlendirilen ve
“emin” denilen kişi veya belli bir memur kadrosu tarafından
yönetilmekteydi.1233 Madenler gibi önemli ve devlet tarafından kontrol
edilmesi gereken mukataalar ile kârlı olmadığı için mültezimler tarafından ilgi
görmeyen yerler emaneten yönetilmekteydi.1234 Bu bağlamda, şayet mukataa
konusu bir vergi toplama işi ise ve bir mültezime verilmiş ise bu iş, vergi
toplama masrafları çıkarıldıktan sonraki net kâr ile hazineye ödenen iltizam
bedeli arasındaki fark, mültezimin kârını oluştururdu. Eğer iltizam yerine
emaneten yönetilmesi için devlet tarafından görevli birine verilmişse bu yer,
emin denilen memur vergiyi doğrudan görevliler aracılığıyla tahsil eder ve
mültezime giden kâr hazineye kalmış olurdu.1235
a. Mukataaların Malikâneye Dönüşümü:
Mukataaların kayd-ı hayat şartı ile iltizama verilmesi olan malikânesisteminin ortaya çıkması, 1683 yılındaki Viyana Seferi’nden sonraya
1231 MŞS 252, b. 21. (18 Ramazan 1138/11 Mayıs 1727)1232 BOA, C. ML. 28592, s. 1. (19 Şevval 1177/21 Nisan 1764)1233 MŞS 259, b. 1396. (Tarih bulunmamaktadır)1234 Tabakoğlu, a.g.e., s. 129.1235
Cezar, a.g.e., s. 22. Bu konuda farklı görüşlerde vardır. Örneğin Hülya Taş, eminin hem memuriyetihem de özel teşebbüsü bünyesinde birleştirdiğini dolayısıyla kar ve zarara ortak olduğunu belirtmektedir. Bkz. Taş, a.g.e., s. 49.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 285/373
269
rastlamaktadır.1236 Bu seferin yol açtığı finansman açığı ekonomide yeni
arayışları gündeme getirmiş seferin başlayışından 12 yıl sonra çıkarılan bir
ferman ile malikâne uygulamasına geçilmiştir.1237 Böylelikle daha önce belli
bir süreliğine iltizama verilen mukataaların yerini, ömür boyu iltizama verilen
malikâne sistemi almıştır.1238 Bu uygulama ile devlet, vergi gelirleri ile çok
daha uzun vadeli borçlanabilmekteydi.1239
Devletin artan masraflarını karşılamak için hazineye kısa süreli nakit
artışını arttırmanın yolu olarak görülen bu uygulama, günden güne
genişlemiştir. 16 yıl süren Avusturya savaşlarının etkisiyle tamamen boşalan
devlet hazinesinin tekrar toparlanması problemi, zaten bir süredir
yaşanmakta olan, tımar sistemi bünyesindeki toprakların tekrar merkez
hazinesine aktarılması işleminin, bir adım daha ileri götürülerek kişilerin
yaşam boyu tasarruflarına bırakılan “malikâne” uygulamasına dönüşmesine
sebep olmuştur.1240
Malikâne usulüne geçişin amaçları arasında, kısa süreli iltizamların
vergi kaynaklarını tahrip etmiş olacağı düşüncesiyle bu sürenin uzatılmasıyla
mültezimlerin kaynakları daha iyi koruyacağı düşüncesi ve hazineye bir
seferde, acilen büyük meblağların girmesi fikri ağır basmaktaydı. Aynı
zamanda devlet bu yolla, bir taraftan devlet hazinesi için daha uzun süreli bir
gelir akışını garantiye almayı, diğer taraftan uzun süreli iltizama verilen bu
kaynakları malikâne sahiplerinin daha rasyonel ve adil tasarruf edeceklerini,
dolayısıyla da bölgelerindeki köylüleri kontrolsüzce sömürmeyeceklerini
umuyordu.1241
1236 Malikâne kavramı Osmanlı iktisadi litaratüründe bu tarihten daha evvelde kullanılmaktaydı. Kuruluşve genişleme dönemlerinde askeri başarılar veya ıssız yerlerin şenlendirilmesi için verilen topraklarada malikâne deniliyordu. Bkz. Karaman, a.g.m., s. 141.
1237 Erol Özvar, Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulaması, İstanbul 2003, s. 20.1238 Malikâneler kişilere hayat boyu veriliyordu ve malikâneci vefat tetiğinde söz konusu malikâne
devlete dönmekte ve tekrar satışı mümkün olmaktaydı. Bkz. Karaman, a.g.m., s. 141.1239 Şevket Pamuk “Osmanlı Devleti’nin iç borçlanma Kurumlarının Evrimi 1600-1850”, Osmanlı
Maliyesi Kurumlar ve Bütçeler, C. I, İstanbul 2006, s. 30.1240 Genç, a.g.e., s. 103.1241 Osmanlı maliyecileri, daha önceki uygulamalarda edinilen tecrübeler ışığında taşradaki mültezimlerin
bir şekilde kontrol altında tutulmasını, bu konuda yerel âyan ve eşrafla işbirliğinin geliştirilmesini, herşeyden önce reayanın “perakende ve perişan” olmasını engellemek açısından zorunlu görülmekteydi.Bkz. Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 172.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 286/373
270
Toprak rantını paylaşma mücadelesinin sık sık eşkıyalığa ve devlete
isyana dönüşmesi nedeniyle, tarımın ve tarımsal üretimin gördüğü zararı
onarmak için, taşrada otorite kuracak, merkezi devlete gelir aktarırken aynı
zamanda tarım gelirlerinin artmasında çıkarı olacak, köylünün aşırı ezilmesi
ve saldırılara uğramasına karşı durabilecek bir tabakanın desteklenmesi
gerekiyordu. Bu amaçla bazı mukataaların kayd-ı hayat şartıyla arzu edenlere
satılması uygun görüldü. Mir-i mukataaların bazısı hazine tarafından
mültezimlere, bazısı vali, mirliva gibi devlet görevlilerine ve daha dikkat
çekeni ise bölgedeki yerel nüfuzlu ailelere verildi. Bu uygulama genel değil
aslında bölgesel bir farklılığa da işaret ediyordu. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nin malikâneleşme oranı Anadolu’nun üçte birine, Balkanların ise
beşte birine tekabül ediyordu.1242 Balkanlardaki has toprakların oranı ve
kıymet biçilen vergi miktarı yüksekti. İstanbul ve çevresindeki seçkinler daha
çok Balkanlar ve çevresini tercih etmekteydi. Yani gerçek sahiplerinin
İstanbul’da ancak temsilcilerinin ise malikânenin olduğu yerde, bir tür ikinci el
yönetim tarzının yaygınlaştığı sistem, bölge için çok da geçerli değildi. Onun
yerine yerel nüfuzlu ailelere girişimcilik fırsatı verilerek toprağın ve vergilerin
taşradaki kontrolü sağlanmak isteniyordu.
Malikâne edinme yoluyla bir tür ekonomik girişimcilik fırsatı yakalayan,
geçmişte bir tür halk temsilcisi olarak görev yapıp, askerlik, vergi, eşkıyalık
gibi problemleri devlet yöneticilerine aktaran yerel güçler, XVIII. yüzyılla
birlikte artık devletçe resmen idari görevlere atanan, yasal ve büyük
ekonomik güce ulaşmış devlet yöneticileri oluyorlardı. Mardin örneğinde
gördüğümüz gibi aşiret gelirlerinin de malikâne sistemi kapsamınaalınmasıyla artık bölgede ekonomik güce sahip, aşiret siyasetini iyi bilen bir
sınıf ortaya çıkıyordu. Aslında devlet vergi gelirlerini daha iyi kontrol etme
düşüncesiyle yapmış olduğu bu uygulama ile incelediğimiz yüzyıl boyunca
Mardin’de kendini hissettiren bir mücadeleyi de tetiklemiş oluyordu. Yerel
güçler ile merkezden atanan yöneticiler arasında sıkıntılar çıkmaya başlamış
hatta Milli aşireti örneğinde gördüğümüz üzere bu problemler kaleyi
1242 Aydın ve diğerleri, a.g.e., s. 174.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 287/373
271
muhasara altına alma girişimlerine kadar ulaşmıştı. Bu girişimlere karşı
devletin en sert önlemi olan Milli aşiretini Rakka’ya sürgün etme girişimi de
malikâne sistemiyle başarısız oluyor, XVIII. yüzyılın hem Diyarbekir’in hem
de Mardin’in nüfuzlu ailesi Millilerin güçlerini daha da pekiştirdiği bir yüzyıl
haline geliyordu. Artık Mardin voyvodalığı Milliler ile merkezden gelen
yöneticiler arasında sık sık el değiştiriyor, Milliler XVIII. yüzyıl Mardin tarihine
damgalarını vuruyorlardı.
Malikâne sisteminde devlete yapılan ödemelerden ilki, iltizam
sisteminde olduğu gibi muaccele olarak adlandırılan peşin ödemeydi. Zaten
uygulamanın en önemli sebebi olan hazinenin mali darlığını gidermek gayesi,
bu peşin ödemeyle gerçekleşecekti. Mukataanın malikâne sahibine bir yılda
sağlayacağı ortalama kârın iki ila on katı bir muaccele değeri devlet
tarafından tespit edilerek, müzayedelerde başlangıç fiyatını oluştururdu.
Bunun dışında mal veya muaccele olarak tabir edilen sabit bir yıllık ödenti1243
ve miktarın %20’sine kadar varabilen kalemiye harcı söz konusu olup satış
sonrası mukataa ile ilgili her türlü mali hakkın yanı sıra bir kısım idari ve
inzîbatî haklar da malikâneye geçer, kadılar hariç hiçbir görevli buna
karışamazdı.1244
Giderek malikâneleşen mukataaların artması sonucunda hisseli
satışlar da ortaya çıkmaya başlamış böylece malikânecinin ölümünden sonra
mahlûl kalan malikânenin yeniden satışa çıkması imkânı uygulanamaz hale
gelmiştir.1245 Örneğin, 24 ubat 1748 tarihinde Mardin ve Nusaybin tevabii
mukataası 100.000 kuruş muaccel ile maliye tezkirecisi olan Abdullah ile
başka kişilerin üzerinde ortak bulunduğu görmekteyiz. Aynı mukataa butarihte dergah-ı muallam gediklerinden İbrahim’in de katılımıyla müştereken
malikaneye çevrilmiştir.1246
1243 Genç yıllık ödenti konusunda şöyle bir sınıflandırma yapmaktadır: 1. Sultanların tahta yeni geçtiğiyıllarda muaccele toplamının %25’i kadar cülus resmi, savaş yıllarında muaccelenin %10-15’i kadarcebelü bedeliyesi, ilgili memurlar için muacelenin %3’ü nisbetinde bir ödenti. Bkz. Genç, a.g.e., s.156-157.
1244
Karaman, a.g.m., s. 142.1245 Aynı eser, s. 142.1246 MŞS 252, b. 419. (24 Safer 1161/24 Şubat 1748)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 288/373
272
b. Mardin ve Nusaybin Mukataası:
Osmanlı belgelerinde birçok konuda isimleri beraber zikredildiği gibi
mukataa konusunda da Mardin ve Nusaybin isimleri beraber zikredilmektedir.
Mardin ve Nusaybin mukataaları ismiyle belgelerde geçen bu iki mukataanın
aslında daha XVII. yüzyıldan itibaren birleştirildiği,1247 beraber iltizama çıktığı
ve işlem gördüğünü söyleyebiliriz.1248 Bundan dolayıdır ki ayrı bir naibi yani
kadısı olan Nusaybin’in ayrı bir voyvodası yoktur. İdari ve ekonomik bir birim
olarak Mardin’e bağlı olan Nusaybin, adli olarak ise kendi başına bir birimdir.
Mardin ve Nusaybin’in kaza olarak gelirlerinin büyük bir kısmı “has
statüsü” ndeydi. Yani doğrudan sultan ve devlet hazinesi için ayrılmış
durumdaydı. Birçok belgede Mardin’e ait hasların “sahibetü’l-hayrât ve’l
hasenât Valide Sultan Hazretlerinin haslarından” 1249 veya “Haremeyn-i
Şerifeyn kaleminden …” 1250 ifadesiyle anıldığını görmekteyiz. Osmanlı toprak
rejiminde has topraklar ikiye ayrılmaktaydı. Bunlardan ilki, havâs-ı hümâyûn
denilen, yani saraya ve devlet hazinesine ayrılan haslar; diğeri de, vezir ve
beylere tahsis dilmiş havâs-ı vüzerâ olarak adlandırılan haslardır.1251
Mardin’e ait gelirler, birinci kısma yani havâs-ı hümâyun türü haslara
girmekteydi.1252 Yani gelirleri doğrudan merkezi hazineye bağlıydı. Bu gelirler
içerisinde şehrin yönetimini ve güvenliğini ilgilendiren vergilerin yanında
tarımsal üretime dayalı vergiler de yer almaktaydı.
Osmanlı maliye sisteminde doğrudan hazineye ait olan bu gelirlerin
kontrolü için defterdarlar görevliydi. Ancak XVII. yüzyıldan sonra bu
defterdarların yerini voyvoda adı verilen görevliler aldı. Bu bilgiler ışığındabaktığımızda Mardin’in de XVII. ve XVIII. yüzyıllar boyunca belgelerde ismine
bir mülki amir olarak sıkça rastladığımız voyvodanın, esasen sadece
1247 MŞS 248, b. 525. (8 Receb 1101/17 Nisan 1690) ; BOA, İE. DH, 742. (28 Safer 1096/3 Şubat 165)1248 BOA, AE. SAMD. III, 11775 (19 Rebiülevvel 1121/29 Mayıs 1709); BOA, C. AS. 27240 (23
Cemaziyelahir 1212/13 Aralık 1797.)1249 MŞS 259, b. 1413. (Tarih bulunmamaktadır)1250 MŞS 252, b. 35. (Tarih bulunmamaktadır)1251 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ (100-1600), çev. Ruşen Sezer, İstanbul 2003, s.
113.1252 “ Bâ’isi tahrir-i tezkire budur ki, kazâ-i Mardin’e tabi havâss-ı hümâyûn kurâlarından, hass-ı‘atîkten….” MŞS 259, b. 1414. (Şaban 1007/Şubat-Mart 1599)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 289/373
273
ekonomik gelirleri idare eden bir yönetici olmadığı, zamanla bulunduğu
yerdeki en üst düzey idari amir haline geldiğini görmekteyiz.1253 Bu konuya
voyvodalık bahsinde fazlasıyla değinildiği için bu bölümde sadece ekonomik
gelirleri açısından Mardin mukataası incelenecektir. Ancak hemen belirtmek
gerekir ki incelediğimiz belgelerde Mardin’den bahsederken sadece
ekonomik konularda, bir vergi birimi olarak Mardin mukataası teriminin
kullanılmadığını bazen hukuki, bazen de idari bir kavram olarak da Mardin
mukataası kavramına yer verildiğini görmekteyiz.1254 Aslında yönetim
konusunda ayrıntılarıyla işlediğimiz gibi Mardin, Osmanlı idari
yapılanmasında bazen bir kaza hüviyetinde, bezen de tamamıyla bir vergi
birimi olarak ekonomik bir bakış açısıyla değerlendirilip işlem görmektedir.
Hiç şüphe yok ki bu durumun ana sebebi, şehirdeki tüm gelir kaynaklarının
“Mardin mukataası” adı altında tek bir kalemde birleştirilip başına da voyvoda
ismiyle tek bir yöneticinin atanmasından kaynaklanmaktadır.
Mardin ve Nusaybin mukataası, üç seneye bir tahvil ile verilmekteydi.
XVII. yüzyılda bu süreye genelde sadık kalındığına şahit olmaktayız. Örneğin
1689 tarihli bir belgede Mardin mukataasının üç senede bir tahvil verildiği ve
bu sürenin geçmek üzere olduğu belirtilmiş ve yeni berat gelinceye kadar
daha önce mukataaya bakan kişinin görevine devam etmesi istenmiştir.1255
Ancak bu durum XVIII. yüzyıla gelindiğinde farklılaşmış, uzun süreli
savaşların finansmanı ve bozulan tımar sistemi Osmanlı maliyecilerini içinde
bulundukları nakit sıkıntısını aşmak için iltizam sürelerinde sık sık
kısaltmalara gitmeye zorlamıştır.
Hazinenin nakit para ihtiyacı iltizamlardan alınan muaccele yani peşinödemelerle karşılanmaya çalışılmıştır. Fakat ortaya çıkan bu durum bir
mağdur kitlesi yaratmış, ödemeleri bir yükümlülük olarak yapan halk, sistemin
mağdurları haline gelmiştir. Nitekim 1745 tarihli bir fermanda bu mağduriyetin
1253 Özlem Başarır, 18. Yüzyılda Malikan Uygulaması ve Diyarbekir Voyvodalığı, Ankarra 2009(Basılmamış doktora tezi), s. 20-21.
1254 MŞS 195, b. 47. (10 Rebiülevvel 1179/27 Ağustos 1765) Bu belgede Mardin mahkemesi ileDiyarbakır mahkemesi arasındaki bir yetki anlaşmazlığından bahsedilirken, yani hukuki bir konu
görüşülürken Mardin Kazası yerine Mardin Mukataası kavramı kullanılıyor ve “Mardin mukataasıöteden beri büyük bir mukataa olduğu” vurgulanıyor.1255 MŞS 248, b. 566. (19 C 1100/10 Nisan 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 290/373
274
giderilmesi için Şam, Haleb, Diyarbekir, Mardin, Adana, Malatya, Ayntab ve
Tokad taraflarından ve bazı mahallerden voyvodalar uyarılmıştır. Mukataa
kalemiyyelerinin çoğunluğunun devlet adamları ve ayan-ı vilayet uhdelerinde
olmasına rağmen bazı mukataaların kim tarafından yürütüleceği hususunda
kesin karar kılınamamış, her biri senede birkaç kişinin uhdesine verildiği
görülmüştür. Fukaranın gözetilmediği, devletine karşı yükümlülüğünü yerine
getiren halkın borçlandıkları, bu nedenle yerlerini terk ettiklerinden bahisle,
bunun önüne geçilmesi için mukataaların bir yıllığına değil de daha uzun
süreliğine iltizama verilmesi istenmiştir.1256 Bir taraftan maliyenin nakit para
sıkıntısı, diğer tarafta halk kitlelerinin mağduriyeti devletin politikalarına ve
resmi yazışmalarına bu şekilde yansımıştır.
Mültezim olarak mukataanın başında olan kişi süresi dolduğunda veya
bağlı bulunduğu eyaletin valisinin görevi son bulduğunda, belirlenen dönemle
ilgili hesaplarının görülmesi için İstanbul’a çağrılır ve hesapları kayıt altına
alınırdı. 20 Kasım 1747 tarihinde de böyle bir durum yaşanmış ve Mardin ve
Nusaybin voyvodalığı görevini yürüten Mehmed, Bağdat ve Basra Valisi
Ahmed Paşa’nın vefat etmesi üzerine, bu dönemdeki hesaplarının görülmesi
için İstanbul’a çağrılmıştır.1257
Mardin mukataasının tümüyle tek idarecisi olan voyvoda, mukataa
içerisindeki kalemlerin iltizamını kendi huzurunda ve şartname vererek
yapardı. Böylece kaza içerisindeki ekonomik faaliyetler tek bir elden
yürütülürdü. Verilen şartname bir tür sözleşme hüviyetindeydi ve en büyük
yönetici olan voyvodanın huzurunda verilmesinden dolayı bağlayıcılığı vardı.
Örneğin Mardin Voyvodası Hasan Ağa’nın huzurunda yapılan toplantıdaMardin sakinlerinden menzilci Hacı Ebubekir Bey, 1176 senesinin Kasım
ayının beşinci gününden, adı geçen senenin Şubatı sonuna değin Mardin
voyvodalığı “mumhane mukataasının” imal ve idaresini 60 kuruş akçe ve
yevmiye bir okka mumyağı ile iltizama alması için şartname
düzenlenmiştir.1258
1256
MŞS 252, b. 315. (11 Şevval 1158/6 Kasım 1745)1257 MŞS 252, b. 406. (17 Zilkade 1160/20 Kasım 1747)1258 MŞS 195, b. 36. (Evail-i Cemaziyelevvel 1177/7-16 Kasım 176)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 291/373
275
Mardin mukataasının ne kadar olduğuna dair birkaç belgeye sahibiz.
Bunlardan ilki Mardin şer’iye sicili 252 nolu defterdeki “Mardin ve Nusaybin
mukataalarının senelik 47.600,5 kuruş malı olduğu” ifadesidir. Bununla
birlikte bu mukataanın içeriği de verilmektedir. Elimizdeki belge: aşar-ı
şer’iye, rüsumat-ı örfiye, cürm-ü cinayet, bad-ı heva, mal-ı gayb, mal-ı
mefkud, adet-i mefkud, adet-i ağnam, beytu’l mal-ı amme ve hassa ait cüzi
ve külli vergilerin bu mukataanın miktarının içerisinde olduğunu
söylemektedir.1259 Bütün bu yönetimle alakalı vergilerin hepsi bu mukataanın
içeriğini oluşturmaktadır.
Yine 252 numaralı defterde 1747 tarihli belgede Mardin ve Nusaybin
mukataasının gayr-ı ez kalemiyesi senelik 47.600,5 kuruş olduğu belirtilerek,
bu miktardan 6.076 kuruşun ocaklık vazifesine, 41.424,5 kuruşun ise hazine-i
amireye irsal olunması gerekliliği bildirilmiştir. Ancak hicri 1160 senesi
irsaliyesinden 39.750,5 kuruşun Bağdad, Musul ve Kerkük kaleleri
muhafazasında olan yeniçeriler, topçu, top arabacıları ile bazı mühim işler
için gönderilmesi, bu işler için daha önce görevli olan Voyvoda Mehmed’in
tekrar tayin edildiğiyle ilgili Mardin ve Nusaybin naibleri ve dersaadette
mübaşir olarak tayin olunan sabıkan baruthane nazırı İbrahim ve hâlâ Mardin
Voyvodası Mehmed’e ferman gönderilmiştir.1260 Yani bu belgenin de bize
gösterdiği gibi Mardin ve Nusaybin mukataalarının bir kısmı ocaklık
vazifesine ayrılırken gerisi hazine-i amireye gönderilmektedir. Fakat ihtiyaca
bağlı olarak hazine bu miktarın tamamını ya da bir kısmını yukarıdaki Bağdat,
Musul ve Kerkük kalelerinin muhafazası örneğinde olduğu gibi farklı yerlere
havale edebilmektedir. Bu aktarım bazen Mardin kalesi içinde yapılmaktadır.Hicri 1206 yılında Mardin kalesinin mürur-ı zamanla harap olduğundan tamiri
için gerekli 50.000 kuruşun Mardin mukataasının 1205 yılı mali irsaliyesinden
aktarılması kararlaştırılmıştır.1261 Bu konudaki bir başka belge devletin nakite
ihtiyaç duyduğu bir esnada mukataa gelirlerinin kullanımı konusunda kargaşa
yaşandığının da delildir. Hicri 1202 yılında Bağdat Valisi Süleyman Paşa,
1259
MŞS 252, b. 35. (Tarih bulunmamaktadır)1260 MŞS 252, b. 405. (18 Zilkade 1160/21 Kasım 1747)1261 BOA, C. AS., 15651. (20 Zilkade 1206/10 Temmuz 1792)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 292/373
276
kendisine bağlı olan Mardin mukataasının üç yıllık gelirlerini bir iki seneden
beridir Irak’ta devam eden müntefik? şeyhinin tenkili için masraf-ı külliyeden
saymış, fakat kendisine cevaben devletin halen içerisinde bulunduğu sefer
dolayısıyla akçeye şiddetle ihtiyaç bulunduğu, böyle bir zamanda irsaliyenin
terkinin mümkün olmayacağı, münasip bir vakitte kendisine mükafat edileceği
bildirilmiştir.1262
247 numaralı defterde Mardin ve Nusaybin mukataaları 55.350 kuruş
olarak görünmektedir. Yine içerik olarak âşar-ı şer’iye, rüsumât-ı örfiye, cürm-
ü cinayet, bâd-ı heva, mal-ı gayb, mal-ı mefkûd, adet-i mefkûd, adet-i ağnam,
beytu’l mal-ı amme ve hassa ait cüzi ve külli vergiler gösterilmektedir. Bu
noktada yıllara göre mukataa miktarının artıp azaldığını görmekteyiz.
Hazinenin durumuna ve seferlerdeki ihtiyaçlara göre artıp azaltılabildiğini
gördüğümüz mukataalar Mardin’de de aynı seyri göstermektedir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden edindiğimiz belgelerde ise çok farklı
rakamlara rastlıyoruz. 1694 tarihindeki bir belge de Mardin Voyvodası
Mustafa Ağa’nın uhdesindeki Mardin ve Nusaybin mukataalarına ait bir yıllık
ödeme senedinde, Mardin mukataası 120.000, Nusaybin Mukataası ise
40.000 kuruş görünmektedir.1263 1719 tarihli bir başka belgede ise Mardin
mukataası uhdesinde bulunan Hasan Paşa tarafından hazineye ödenen
miktar hakkındaki pusulada Mardin ve Nusaybin mukataası malı 356.400
kuruş olarak görünmektedir.1264 Hicri 1159 senesine ait Mardin ve Nusaybin
mukataası ise Mardin için 420.000 kuruş, Nusaybin için ise 140.000 kuruş
görünmektedir. Toplamda ise 560.000 kuruş ödeme görünmektedir.1265
Yukarıda sicillerden verdiğimiz örneklerde 47.600 ve 55.350 kuruş gibirakamlara karşılık Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden elde ettiğimiz 160.000,
356.000 ve 420.000 gibi rakamlar arasındaki fark muhtemelen voyvodaların
yönetimleri sürdürdükleri birimdeki tüm mukataaları toplayıp hazineye düşen
kısmı teslim için gittiklerinde tutulan senetlerdir. Oysa sicillerde bahsedilen ve
Mardin mukataası olarak geçen, içeriğini de yönetime ait bir takım vergilerin
1262 BOA, C. M., 2151, s. 1. (29 Zilhicce 1202/30 Eylül 1788.)1263
BOA, AE. SAMD. II, 1914, s. 1. (05 Zilkade 1105/28 Haziran 1694)1264 BOA, AE. SAMD. III, 17253, s. 2. (29 Zilhicce 1131/12 Kasım 1719)1265 BOA, AE. SMHD, 15032, s. 2. (27 Safer 1168/13 Aralık 1754)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 293/373
277
oluşturduğu mukataa kastedilmektedir. Yukarıda da bahsedildiği üzere
Mardin aklamına bağlı birçok mukataa vardı ve tüm bu mukataaların
toplanması ve yönetiminden Mardin voyvodası sorumluydu.
Mukataanın içeriği ticari, sınaî veya zirâi niteliği taşıyabilirdi. Gümrük,
ihtisâb gibi devlete ait bir gelir payının yani verginin tahsili, darphane,
mumhâne, gibi tekel haline getirilen bir kuruluşun işletme hakkı veya özellikle
madenlerde olduğu gibi bir satın alma tekeli olabilmekteydi.1266 Bu bağlamda
Mardin mukataasının nelerden oluştuğu hususu önemli bir husustur. Şer’iye
sicillerinin muhtevasında bu konuda çok önemli bilgiler bulunmasına rağmen
bizim ulaşabildiğimiz defterlerde Mardin mukataasının tam olarak nelerden
oluştuğu ve toplamda ne kadar olduğu konusunda çok fazla bilgiye
rastlayamadık. Bu noktada Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden edindiğimiz
çeşitli tarihlere ait mukataa senetleri tamamlayıcı rol oynadı. Fakat bu
belgelerinde çok ayrıntılı tutulmadığını, Mardin mukataasının kalem kalem
ayrıntılarıyla verilmediğini gördük. Yine de eldeki bilgiler ışığında Mardin
mukataası hakkında bilgiler vermeye çalışacağız.
Mardin mukataası sadece şehrin içindeki vergi kalemlerinden
oluşmamaktadır. Etraftaki aşiret, nahiye ve karyelere ait mukataa gelirlerinin
de Mardin mukataası aklamından işlem gördüğünü söyleyebiliriz. Buna göre
başta Nusaybin olmak üzere, Koçhisar(Kızıltepe), Ayn Brud, Dekuri, Hacı
Hasan, Suhergan, Denabi, Habur, Sincar, Karadere aşiret ve karyelerinin
Mardin voyvodalığı aklamından oldukları belgelere yansımıştır.1267 Bütün bu
gelirlerin yanında aynı zaman da ihtisab, mumhane,1268 kellahane, un pazarı,
at pazarı,1269 mizan-ı harir,1270 şirikhane,1271 mukataası gibi şehirdeki ticarigelir kaynakları da Mardin mukataasının kalemlerini oluşturmaktaydı.
1266 Tabakoğlu, a.g.e., s. 120.1267 Ayn Brud, Hacı Hasan ve Dekuri için bakınız: BOA, AE. SMST. III., 726,. (29 Zilhicce 1172/23
Ağustos 1759); Koçhisar, Denabi ve Suhergan için bkz. MŞS 252, b. 126. (18 Şevval 1159/3 Kasım1746); Habur ve Sincar için bkz. MŞS 248, b. 570. (22 Cemaziyelahir 1101/2 Nisan 1690); Karaderemukataası için bkz. MŞS 248, b. 100. (Evasıt-ı Şevval 1100/29 Temmuz-7 Agustos 1689).
1268 MŞS 195, b. 36 (Evail-i Cemaziyelevvel 1177/7-16 Kasım 1763); b. 160 (10 Zilhicce 1174/13Temmuz 1761)
1269
MŞS 248, b. 527. (16 Safer 1101/25 Mayıs 1690)1270 MŞS 252, b. 21. (18 Ramazan 1138/11 Mayıs 1727)1271 MŞS 259, b. 1422. (Cemaziyelevvel 1007/Aralık-Ocak 1695-96)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 294/373
278
(1) Mumhâne Mukataası:
Sicillerde ismine en fazla rastladığımız mukataa “mumhâne
mukataası”dır. Aydınlatma işleminin ağırlıklı olarak mumlar ile sağlandığı bu
yüzyılda, bu hizmetin devlet tarafından kontrol altında ve mukataa statüsüyle
iltizama verildiğini görmekteyiz. Mumun ham maddesinin iç yağı olması
sebebiyle kasapları da ilgilendiren bu hizmet alanına genellikle de kasaplıkla
uğraşan kişilerin talip olduğunu görüyoruz. Örneğin, 3 Nisan 1784 tarihinde,
aynı zamanda kasapbaşı da olan Kasap Hamuş, Mumcu Hızır adlı kişi ile
birlikte mumhâne mukataasını alarak işletmeye başlamıştır.1272 Yine 1764
tarihinde kasaplık mesleğiyle uğraşan Ramazan adlı kişi adına mumhane
şartnamesi düzenlenmiştir.1273
Mukataayı alan kişi şehirdeki kasaplardan iç yağı satın alır ve ne kadar
aldığı, maliyetinin ne olduğu gibi bilgileri sicillere kaydedilirdi. 1760 senesi
Mart ayının 12. gününden itibaren mumhâne mukataasını alan Mehmed’in
şehirde bulunan kasaplardan iç yağının 9 okkasını 1 kuruşa satın aldığı, şehir
halkına ise mumun batmanını 2 kuruş 16 paraya satacağı belirtilmiştir.1274
Sadece kasaplar değil, farklı meslek gruplarından da mumhâne
mukataasına talip olanların olduğunu görüyoruz. Örneğin, 1176 senesinin
Kasım ayının beşinci gününden, adı geçen senenin Şubatı sonuna değin
Mardin voyvodalığı “mumhâne mukataasının” imal ve idaresini 60 kuruş ve
günlük 1 okka mum yağı ile menzilci Hacı Ebubekir Bey iltizama almıştır.1275
Yine 1175 senesi Mart ayı başlangıcı itibari ile mumhâne işletmesi Bazarbaşı
Seyyid Taha, kasap Hamuş, Molla Osman ve mumcu Mehmed’everilmiştir.1276
XVIII. yüzyılın son çeyreğine kadar mumhâne mukataasının miriye
ödenen yıllık iltizam bedeli: 180 kuruş ve günlük miriye vereceği bir yağ
1272 MŞS 266, b. 494. (12 Cemaziyelevvel 1198/3 Nisan 1784)1273 MŞS 203, b. 358. (27 Cemaziyelahir 1178/22 Aralık 1764)1274
MŞS 195, b. 117. (1 Mart 1173/12 Mart 1760)1275 MŞS 195, b. 36. (Evail-i Cemaziyelevvel 1177/7-16 Kasım 1176)1276 MŞS 195, b. 117. (1 Mart 1173/12 Mart 1760)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 295/373
279
mumudur.1277 İltizamı almaya çalışan kişi şartnameye mumu ne kadara mal
edeceğini ve halka ne kadar satacağını da belirtmektedir. Örneğin,
mumhanenin hicri 1173 senesi Mart ayının birinci gününden gelecek yılın
Şubat ayı sonuna kadar bir yıllık işletmesi 180 kuruş bedel ile ve günlük
hazineye mum vermek üzere Mardin voyvodalığı tarafından Mehmed’e
verildiği, Mehmed’in şehirde bulunan kasaplardan iç yağının 9 okkasını 1
kuruşa satın alacağı, şehir halkına mumun batmanını 2 kuruş 16 paraya
satacağı, hazineye verdiği mumun batmanını 2 kuruş 1 rub hesabı üzere
vereceği, şartnameye yazılmıştır. Ayrıca şartnamede yılsonunda vermesi
gereken mumu tam olarak verip zimmetinde olan miri malını ve günlük bir
okka mumu kendisinin alacağı belirtilmiştir.1278
Bazen mumhanenin bir önceki yıldan borçları olduğu ve yeni iltizamda
bu borçlarında eklenerek hesaplandığını ve şartnameye yazıldığını
görmekteyiz. 1175 senesi Mart ayı başlangıcı itibari ile Mardin’deki
mumhanenin 235.5 kuruş 1 rub borç ve 180 kuruş nakit ile günlük bir okka
mum karşılığında Bazarbaşı Seyyid Taha, kasap Hamuş, Molla Osman ve
mumcu Mehmed’e şartname verilmiştir.1279 Borçları olduğu gibi mukataanın
ilgi görmediği veya eksik tekliflerin geldiği zamanlarda olmuştur. Bu tür
durumlarda çok daha aşağı fiyata mukataanın iltizam edildiğine şahit
olmaktayız. Mardin sakinlerinden menzilci Hacı Ebubekir Bey, 1176
senesinin Kasım ayının beşinci gününden, adı geçen senenin Şubatı sonuna
kadar Mardin voyvodalığı “mumhâne mukataasını” imal ve idaresini talipli
çıkmadığından 180 kuruş yerine yıllık 60 kuruş ve günlük bir okka mumyağı
ile iltizama almıştır.1280 Yine 1159 yılında Mardin mukataasına noksan iletalipler çıktığından mumun bir batmanı 2 kuruştan satmayı kabul eden Salih
için şartname düzenlenmiştir.1281
XVIII. yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise bu mukataanın miktarı yıllık
600 kuruşa çıkmış ve bu miktar üç taksitle alınmaya başlanmıştır. Örneğin
1277 MŞS 195, b. 60. (1 Mart 1177/ 12 Mart 1764); MŞS 195, b. 117. (1 Mart 1173/12 Mart 1760).1278 MŞS 195, b. 117. (1 Mart 1173/12 Mart 1760)1279
MŞS 195, b. 182. (1 Mart 1175/12 Mart 1762)1280 MŞS 195, b. 36. (Evail-i Cemaziyelevvel 1177/7-16 Kasım 176)1281 MŞS 252, b. 345. (11 Receb 1159/20 Temmuz 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 296/373
280
1784 yılında mumhane mukataasını uhdesine alan kasap Hamuş, 600
kuruşun 3 taksiti olan 200 kuruşu teslim etmiştir.1282
(2) Şirik-hane ve Kele-hane Mukataası:
Mumhâne mukataasından sonra şehirdeki diğer işletmelerin de
mukataa yoluyla işletildiğine şahit olmaktayız. Susamın ham madde olarak
kullanıldığı Şirik-hane de ayrı bir mukataa kalemiydi.1283 Üreticilerden
toplanan susamın işlenerek yağının çıkarıldığı, tahin üretimin yapıldığı şirik-
hanelerde susam nöbet denilen bir birimle alınırdı ki her bir nöbeti 1,5 kileye
denk gelmekteydi. 3 Aralık 1759 tarihinde şirikhanede imal olunan bir nöbet
susamın her bir nöbeti 1.5 kile olmak üzere elde edilen tahinin 24 batman
olduğu, elde edilen 24 batman tahinin her batmanı 45 paraya satılması ve
gelirinin 27 kuruş olduğu, ayrıca tahinin okkasının 22 akçe, şirikin kıyyesi 44
akçeye satılması kararlaştırılmıştır.1284
Kelle-hane de, şirik-hane gibi mukataa usulüyle işletilmekteydi.
Bütün bunlar da tıpkı mumhane mukataası gibi voyvoda huzurunda
şartname düzenlenerek iltizama veriliyordu. Örneğin 1759 tarihinde voyvoda
ve kadı huzurunda gerçekleşen iltizamda kelle-hane mukataasını Veli adlı
kişi almış ve adına şartname düzenlenmiştir.1285 Yine 1746 tarihteki şirik-
hane mukataasına Hanna adlı zımmî talip olmuş, noksan talipli çıktığı için
kendisine şartname düzenlenmesine karar verilmiştir.1286
(3) Menzilhane Mukataası:
Mardin ve Nusaybin’de menzil ücretlerinin de mukataa sistemi
dâhilinde “menzil mukataası” ismiyle iltizama verildiğini görmekteyiz.
Menziller ile ilgili ayrıntılı bilgi tevzi defterlerine göre şehrin masrafları adlı
1282 MŞS 266, b. 494. (12 Cemaziyelevvel 1198/3 Nisan 1784)1283 Bkz. MŞS 259, b. 1422. (Cemaziyelevvel 1007/Aralık-Ocak 1695-96); MŞS 247, b. 499. (Tarih
bulunmamaktadır)1284
MŞS 195, b. 140. (12 Rebiülevvel 1174/3 Aralık 1759)1285 MŞS 203, b. 198. (1 Muharrem 1173/25 Ağustos 1759)1286 MŞS 262, b. 78. (15 Rebiülevvel 1159/7 Nisan 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 297/373
281
kısımda verildiği için menzillerin işlevi hakkında ayrıntıya girmeyeceğiz.
Ancak sicillerde gözlemlediğimiz kadarıyla menziller de mukataa sistemi
içerisine girmekte ve önemli kaynağı oluşturmaktadır. Örneğin, 1746
tarihinde Mardin ve Nusaybin menzillerinin, menzil mukataası ismiyle iltizama
verildiğine şahit olmaktayız. Nusaybin menzilleri ile ilgili Nusaybin menzilcisi
Ali’nin mahkemeye gelip Köle Mehmed Ali’nin menzil mukataasına vekili
olduğunu, ayrıca menzili şartnamesi üzere alır ise kendisinin bunu kabul
ettiğini bildirmiştir.1287 Yani tek taraflı bir pazarlık yapıp en iyi fiyatı verene
mukataayı vermekten öte karşılıklı olarak bir pazarlık söz konusu. Yine başka
bir belgede aynı pazarlığa şahit olmaktayız. 1746 senesi Mart ayından bir
sene tamamına değin Mardin menzilhanesinin işletmesine Süleyman Çelebi,
Şeyh Musa Çelebi, Huşman Ağa adlı kişiler talip olmuş, menzilhanede 50
adet genç menzil beygiri bulundurmak şartıyla ve kendilerine 11.000 kuruş
verilir ise menzilciliği kabul edeceklerini söylemişlerdir. Bu isteklerini Voyvoda
Rüstem Paşa’ya iletmişler ve kendilerine şartname verilmesine karar
verilmiştir.1288 Aynı tarihte Nusaybin menzili ise 12.500 kuruş karşılığında Ali
adlı kişiye verilmiştir.1289
(4) Diğerleri:
Mardin mukataası içerisinde hiç şüphe yok ki ilk olarak devletin halktan
toplaması gereken vergiler bulunmaktaydı. Bunlar: âşar-ı şer’iye, rüsumât-ı
örfiye, cürm-ü cinayet, bâd-ı heva, mal-ı gayb, mal-ı mefkûd, adet-i mefkûd,
adet-i ağnam, beytu’l mal-ı amme ve hassa ait cüzi ve külli vergilerdi. Bütünbu vergilerin ne kadar olduğu konusunda hiçbir belgede açıklayıcı veriler
bulamadık. Sadece 252 nolu defterdeki tarihsiz bir belgede Mardin
1287 MŞS 248, b. 591. (17 Saf er 1159/11 Mart 1746)1288 MŞS 252, b. 362. (1 Mart 1159/2 Mart 1746)1289 1159 senesi Mart ayından bir sene tamamına ait olmak üzere Nusaybin menzilhanesinin işletilmesi
için Ali adlı kişi, gelip giden kapıcıbaşılar ve ulaklara yemek ve genç beygirler vermek, onlara sıkıntıçektirmemek ve menzilhanede 50 adet genç menzil beygiri bulundurmak üzere kendisine 12.500
kuruş verilmesi şartıyla menzilciliği kabul edeceğini beyan ettiğinden, bahsedilen 12.500 kuruşunkendisine ödenmesi için Voyvoda Rüstem tarafından bu kişiye verilen şartname. MŞS 252, b. 363. (1Mart 1159/2 Mart 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 298/373
282
mukataasının senelik 47.600,5 kuruş olduğu ve bu miktarın içerisinde adı
geçen vergi kalemlerinin de dâhil olduğu yazılmaktadır. Fakat âşar-ı şer’iye,
rüsümât-ı örfiye, adet-i ağnam, beytu’l mal-ı amme gibi temel vergilerin bu
miktarın önemli bir kısmını oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
2. Cizye:
Geleneksel bir İslami vergi olan cizye, İslam şeri’atında ehl-i zımmî
üzerine tarh edilen himâyet ve emniyet vergisinin ismidir.1290 Müslümanlığı
kabul etmeyenlerin, devlet tarafından korunmaları ve savaşa katılmamaları
karşılığı alınan bu vergi, akıl bâliğ, hür, maddi gücü yerinde ve sağlıklı
gayrimüslim erkeklerden alınırken, rahip, kadın, âmâ, felçli, yaşlı,
çalışmaktan âciz ve yoksul kimselerden ise alınmazdı.1291
Diğer İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti döneminde de
devletin en önemli gelir kalemlerinden olan cizye ile ilgili uygulamaların İslam
tarihindeki geleneklere uygun şekilde, ancak bazı küçük farklılıklarla
sürdürülmesi söz konusudur. XVII. yüzyıl ortalarına kadar çoğu zaman
kadılar tarafından sayım yapılarak tahsil yoluna gidilen cizyenin, bu yüzyılın
ortalarından itibaren defterhanenin ilgili kalemlerinin kâtipleri ya da bu iş için
merkezden atanan askeri sınıf mensuplarınca toplanmaya başlandığı
bilinmektedir.1292 Ancak bu sayımların yapılmasında sorunlar yaşandığından
XVII. yüzyılın ortalarından önce her üç yılda bir “nev yafte yılı” adıyla defterler
üzerinde güncelleştirmeler yapılır, ölenler defterden düşürülerek yeni reşit
1290 C.H. Becker, “Cizye”, İA, C. 3, s. 199.1291 Boris Christoff Nedkoff, “Osmanlı imparatorluğunda Cizye (Baş Vergisi)”, Çev. Şinasi Altundağ,
Belleten, VIII/32 (1944), s. 621; Ahmed Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken OsmanlıMaliyesi, Dergah Yay., İstanbul 1985, s. 136; Mehmed Zeki Pakalın, “Cizye”, Osmanlı Tarihi veDeyimleri Sözlüğü, C. 1, s. 297; Mehmed Erkal, ”Cizye”, DİA, C. 8, s. 43; Halil İnalcık, “Cizye(Osmanlılarda Cizye)”, DİA, C. 8, 46.
1292
Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğunun Sosyal ve Ekonomik Tarihi: 1300-600, İstanbul 2000, s.107; Linda Darling, Revenue and Legitimacy. Tax Collection and Financial Administration in theOttoman Empire, 1560-1660, Leiden Brill, 1996, s.93.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 299/373
283
olanlar deftere ilave edilirdi.1293 Ancak bu yüzyılın ortalarından sonra daha sık
güncelleştirmelerin yapıldığı da bilinmektedir.
Cizye vergisi Bey’tül-mâl’e ait şer‘î bir vergi olduğu için kadıların
kontrolünde olurdu. Cizye gelirleri genel olarak askeri amaçlar için harcanır,
bazen ocaklık olarak askeri birimlere yapılan ödemelere de tahsis edilirdi.1294
Vücut ve akılca salim her gayrimüslim fert, 14 yaşını doldurunca cizyeye tâbi
tutulur ve 75 yaşını dolduruncaya kadar tediye ederlerdi.1295 Cizyeden
muafiyet veya cizye gelirinin dirlik olarak verilmesi istisnai bir durumdu.
Bununla birlikte bazı istisnai hallerde askeri hizmetler karşılığında muafiyet
kabul edilmişti. Stratejik yerlerdeki kalelerin zimmî halkına, dağlık yerlerde
geçitleri bekleyen ve koruyan derbentçi reayaya, yeniçeri olarak devşirilmiş
çocukların akrabalarına, Selanik’te baruthâneye, güherçile temin eden
zımmîlere muafiyet tanınmıştı. Özellikle Osmanlı ordusunda çarpışan zımmî
sipahiler, voynuklar, martalozlar, eflakler gibi Hıristiyan askerler cizyeden
tamamen muaftılar. Ayrıca rahip ve keşişler ilk dönemlerden beri cizyeden
muaf tutulmuşlardı.1296
1691 yılı genellikle Osmanlı yönetiminin cizye konusundaki
politikasında önemli reformların gerçekleştiği bir tarih olarak ele alınır. Bu
tarihte çıkarılan bir fermanla cizyenin artık hane temelinde değil, belli bir yaşa
gelmiş bütün yetişkin erkek nüfustan toplanması, maktu sistemin ve bütün
muafiyetlerin kaldırılması esası getirilerek malûller dışında bütün rahipler,
elinde mülkü ya da kazancı olmayan gayrimüslimlerde cizye yükümlüsü
sayılmışlardır.1297 Bu sistemle cizye mükellefi olan kimselerin kişi başına
vergi vermeleri gerektiği belirtilerek, cizye dilimleri alâ (zengin), evsat (ortahalli) ve ednâ (fakir) olarak yeniden belirlenmiştir. Toplanacak olan vergi ise
saf gümüş olmak üzere alâ 48, evsat 24, ednâ 12 dirhem; altın olarak alâ 4,
evsat 2, ednâ 1 dinar olarak tespit edilirken, ayrıca maişet adı altında alâ 12,
evsat 6, edna 3 para; bunların her birinden de birer para kitâbet, kadıların
1293 İnalcık, “Cizye (Osmanlılarda Cizye)”, DİA, C. 8, 46.1294 İnalcık, “Cizye (Osmanlılarda Cizye)”, DİA, C. 8, 46.1295 Nedkoff, a.g.m, s. 32.1296
İnalcık, “Cizye (Osmanlılarda Cizye)”, DİA, C. 8, 45.1297 Oktay Özel, “Osmanlı Demografi Tarihi Açısından Avarız ve Cizye Defterleri” , Osmanlı DevletindeBilgi ve İstatistik , ed. Halil İnalcık-Şevket Pamuk, Ankara 2001, s. 38.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 300/373
284
maişeti içinde 9,4 ve 1,5 para alınmaya başlanmıştır.1298 Ancak yine de 1762
yılında Mardin’e gönderilen bir buyruldu, 1691 tarihinden sonra kurulan
sistemin de istisnalarının oluştuğunu göstermektedir. Yukarıda belirtildiği
üzere kazancı olmayan gayrimüslimlerin de 1691 tarihinden sonra cizye
ödemekle yükümlü hale getirildiğini söylemiştik. Fakat bu belgede
Deyruzzaferan Manastırı olarak bilinen manastırın beş on fakir kişinin ve
ruhbanın sığınak yerleri olduğu, bunların cizyeleri, ekinleri ve bağlarından
hazineye ödemeleri gereken hums vergiden muaf olduklarına dair öteden
beri ellerinde buyruldu bulunduğu ve voyvoda veya bir başkası tarafından
bunlardan cizye ve hazineye ödenen hums verginin istenmesi suretiyle
rencide edilmemesi ve ettirilmemesi hususu buyrulmaktadır.1299 Yani devlet
hala muafiyetler yaratmaya devam etmektedir.
Mardin kazasının cizyesi Nusaybin kazası ile beraber tahsil edilmiştir.
“Mardin ve Nusaybin kazaları ve tevaibinde sakin mürur ve ubur eden ehl-i
zimmet kefere, Yahudi ve Erâmine-i Acem” hitabıyla başlayan cizye belgeleri
bu iki kazanın aynı kişiler tarafından veya kendilerinin tayin ettiği vekiller
aracılığıyla tahsil edildiğini göstermektedir.1300 Buna göre Mardin ve
Nusaybin kazalarında toplanan cizye miktarı değişkenlik göstermektedir.
Örneğin 1689 tarihinde kayıtlı bir belgede Mardin’in Baş Ala, Baş Ednâ,
Sevindik, Kıssis, Bab-ı Cedid, Zeytun, Gölasiye, Şemsiyan, Maristan adlı
mahallelerinde oturan zimmîlerden bazıları mahkemeye gelmişler ve
Mardin’de hicri 1100 senesinde cizye mükellefi olarak 1540 nefer olduklarını,
cizye hususunda birbirlerine kefil olup lazım gelen cizye akçesini Mardin
zabiti Ali Ağa’ya teslim edeceklerini taahüd etmişlerdir.1301 Yine aynı tarihtehavass-ı hümayun köylerinden Mansuriye (Yalım)’de sakin olan zimmîler,
köylerinde 176 nefer cizye mükellefi bulunduğunu ve defterini de Mardin
zabiti Ali Ağa tarafından tayin olunan Mehmed Emin Bey’e teslim ettiklerini
1298 Nedkoff, a.g.m., s. 622; Tabakoğlu, a.g.e., s. 138-139; İnalcık, “Cizye (Osmanlılarda Cizye)”, DİA,C. 8, 46-48.
1299 MŞS 195, b. 70. (20 Rebiülahir 1176/8 Kasım 1762)1300
MŞS 262, b. 206. (tarihe bak); MŞS 266, b.53. (Muharrem 1199/); MŞS 252, b. 407. (14 Zilkade1160/18 Kasım 1747)1301 MŞS 248, b. 195. (19 Safer 1101/2 Aralık 1689)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 301/373
285
beyan etmişlerdir.1302 Görüldüğü gibi bu rakamlardan ilki yani 1540 adet
neferin yukarda sayılan mahallelere ait olduğu ve civar köyleri kapsamadığını
belirtmeliyiz. Nitekim ikinci belgede buna destek olarak Mansuriye Köyü’ndeki
176 neferden bahsetmektedir. Defterde buna ek olarak başka rakamlar
verilmediği için toplamda 1.716 nefer ortaya çıkıyor. Bunun 1100 senesine ait
kesin bir rakam olmadığını Mardin merkez ve bugün şehir merkezi ile
birleşmiş olan Mansuriye köyünü kapsayan bir toplam olduğunu hemen
belirtmek gerekir.
Yukarıda bahsedilen MŞS 248, 195 nolu belge mahalle isimlerinin
geçtiği ve Mardin merkezdeki gayrimüslim nüfusun hangi mahallelerde yoğun
olarak yaşadığını da göstermektedir. Buna göre Baş Ala, Baş Ednâ,
Sevindik, Kıssis, Bab-ı Cedid, Zeytun, Gölasiye, Şemsiyan ve Maristan
mahalleleri gayrimüslim nüfusun yoğun olduğu mahallelerdir.
1100 tarihinden sonraki elimizdeki ilk kayıt, hicri 1152 tarihine aittir ve
bu tarihten sonra daha düzenli kayıtlara sahibiz. 1152,1303 1159,1304 11611305
ve 11701306 tarihlerine ait kayıtlarda Mardin ve Nusaybin kazalarının toplam
cizye evrakı 2310 adet görünmektedir. Yaklaşık 20 yıllık bir süreçte evrak
sayısında bir değişiklik olmamıştır. Bunun 230 adeti alâ, 1560 adeti evsat,
520 adeti ise ednadır. 1171 tarihine gelindiğinde bu sayının 34 adet farkla alâ
230, evsat 1594, edna ise 520 ile toplamda 2344’e çıktığını,1307 11781308 ve
11791309 tarihinde ise 10 adet farkla alâ 231, evsat 1602, edna 521 ile
toplamda 2354’e yükseldiğini görüyoruz. Bu tarihten sonra devamlı yükselişe
geçen evrak sayısı 1194’te 2441’e,1310 1195’te 2482’e,1311 1198’te 2487’e1312
yükselmiştir. Yüzyılın sonuna doğru olan bu artış gayrimüslim nüfusunsanıldığının aksine o tarihlerde düşüşe geçmediğine ya da vergi sayımını
1302 MŞS 248, b. 203. (16 Safer 1101/29 Kasım 1689)1303 MŞS 203, b. 23. (1152/1739-40)1304 MŞS 252, b. 335. (Tarih bulunmamaktadır)1305 MŞS 252, b. 407. (14 Zilkade 1160/18 Kasım 1747)1306 MŞS 262, b. 187. (Tarih bulunmamaktadır)1307 MŞS 262, b. 206. (1171/ 1757-58)1308 MŞS 195, b. 79. (1178/1764-65)1309 MŞS 195, b. 99. (Tarih bulunmamaktadır)1310
MŞS 266, b. 256. (1194/1780)1311 MŞS 266, b. 276 (1195/1780-81)1312 MŞS 266, b. 53. (Muharrem 1199/Kasım-Aralık 1784)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 302/373
286
yapan memurların bu işlemi yaparken daha titiz davranmaya başladığına delil
gösterilebilir.
Mükelleflerin vergilerini en kolay şekilde ödemelerini sağlamak
amacıyla isteyenlerin altın, gümüş ya da akçe olarak ödeme yapabilmeleri
için bu para birimlerinin birbirlerine denkliklerini gösteren ayrıntılı dökümler
merkezden vergiyi toplamakla yükümlü kişilere gönderilmiştir. Örneğin hicri
1179 senesinde Muharrem ayının birinci gününden itibaren başlanması
kaydıyla 231 âlâ, 1.602 evsat ve 521 edna olmak üzere toplam 2.354 cizye
evrakının toplanmasının Bağdad Valisi Ömer Paşa’ya ihale olunduğu, vergiye
tabi her belde ve karyede sakin ve mevcut, yerli yabancı ve gelip geçen ehl-i
zimmet kefere ve Yahudi ve Ermeni taifelerinin emre dâhil olup şeran cizyeye
müstahak olanlarının önemle araştırılıp bir fert hariç ve kâğıtsız kalmamak
şartıyla esnaf-ı selâsenin hangi sınıfından add ve itibar olunur ise fakir
olanlarından ednâ itibariyle 1 Zer-i Mahbub ve orta halli olanlarından evsat
itibariyle 2 Zer-i Mahbub ve durumu iyi olanlardan âlâ itibariyle 4 Zer-i
Mahbub, tedarikinde acz ve sıkıntısı olanlardan Zer-i Mahbub hesabı üzere
âlâdan 11 kuruş, evsatdan 5,5 kuruş ve ednadan 2,5 kuruş 1 rub almak
üzere akçe getirirler ise halis ayar olanları rayiç olduğu üzere Cedid İslambol
altını 465 akçeye ve Zer-i Mahbub ile Zincirli Mısır altını 330 akçeye ve
Tuğralı Mısır altını 315 akçeye ve Tuğralı sağ paranın ise her 40 adedi bir
kuruş hesabıyla alınıp cizyelerin toplanması istenmiştir.1313
Para birimlerindeki çeşitliliğe rağmen kimi zaman dolandırıcılık
olayların yaşanması üzerine sahte ya da eksik paralara cizyedarların dikkati
çekilerek uyarıldıklarını görmekteyiz. Örneğin Üsküdar’dan Anadolu’nun ortakolu sağı ve solu sonuna kadar olan vezirler, mir-i miranlar, mevaliler, kadılar
ve naiblere gönderilen fermanda; eksik altınların tedavülde dolaşması yasak
iken bir müddetden beri bazı hilekârların tam altınları keserek halkın zarara
uğramasına sebep oldukları belirtilerek, bu bahisle bu tür altınların
İstanbul’da alınıp satılmasının yasaklandığı yazılmaktadır. Sarraflara
değiştirilmek üzere getirilen Yıldız, Macar, Fındık, Zer-i Mahbub ve İstanbul
1313 MŞS 195, b. 99. (Tarih bulunmamaktadır); Ayrıca bakınız: MŞS 262, b. 206. (1171/1757-58); MŞS195, b. 157. (3 Zilhicce 1174/6 Temmuz 1761)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 303/373
287
Zincirlisi altınların her bir eksik kıratının yirmi beşer akçe tenzil ile yine Mısır
Zincirlisi, Tuğralı, Tunus altınlarının her bir eksik kıratının dokuzar akçe tenzil
ile değiştirilmesi, bu uygulamanın Osmanlı Devleti’nin bütün şehir ve
kasabalarında uygulanması, eksik ayar altınların sarraflar vasıtasıyla
değiştirilmesi, sarrafların olmaması halinde mukataa, zeamet ve tımar
mültezimleri ile cizyedarlar vesair tahsildarlar tarafından toplanıp halka
verilmeyip yine bunlar tarafından İstanbul’a ulaştırılması ve orada sarraflar
vasıtasıyla değiştirilip darphane-i amireye teslim olunması istenmiştir.1314
Yine bir başka örnekte halkın elinde kefere sikkesi olarak bilinip, onar akçeye
denk gelen “Mar Baş” adlı paradan bahsedilmektedir. Bu paranın bazı
hilekârlar tarafından başka taraflarda cahil ve fukara halk arasında beşer
para ve daha fazlasına sarf edildikleri, darphane-i amirede çeşni
olunduğunda her birisinde 12’şer akçe halis gümüş bulunduğu
anlaşıldığından halkın elinde bulunan Mar Baş akçesinin cizyedarlar
tarafından 12’şer akçeye satın alınarak darphane-i amireye teslim olunması
hususu belirtilmiştir.1315
Cizyenin toplanması genelde merkezden gönderilen eminler
aracılığıyla yapılırdı. Ancak bazen iltizama da verildiği olurdu. Mardin’de 1757
tarihinde cizye emini olarak atanan Mehmed bin Sait1316 ve 1776 senesinde
cizyedar olarak atanan Sefer bin Ali1317 örneklerinde olduğu gibi merkezden
atanan eminler tarafından toplanıldığını ve kullanıldığını görmekteyiz. Cizye
emininin görevlendirildiği sırada onun yanında koruma görevini yürütmek için
kolcu adı verilen kişilerde bulunurdu. Bunların atamaları da sicillere
kaydedilirdi. Örneğin 1764 tarihinde Mardin Voyvodası Ömer Ağa merkezdencizye toplanması sırasında kolcubaşılık görevini yürütmek üzere birinin
istihdam edilmesini istemiş ve kendisine gelen cevabî yazıda bu istihdamı
gerçekleştirebileceği bildirilmiştir.1318
1314 MŞS 195, b. 71. (Evasıt-ı Rebiülevvel 1177/18-28 Eylül 1763)1315 MŞS 195, b. 87. (Evahir-i R e biülevvel 1178/17 Ekim-26 Ekim 1764)1316
MŞS 262, b. 172. (1 Safer 1171/ 15 Ekim 1757 )1317 MŞS 266, b. 302. (12 Rebiülevvel 1190/1 Mayıs 1776)1318 MŞS 195, b. 63. (3 Rebiülevvel 1178/31 Ağustos 1764)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 304/373
288
Elimizde vergi mükellefleri belirlenirken titiz davranılmasını ve
gayrimüslim halka kötü muamelede bulunulmamasını, yolsuzluk
yapılmamasını isteyen merkezden gelen birçok ferman mevcut. Bunlar esas
anlamda merkezin nakit ihtiyacını karşılamak, maliyenin en önemli gelir
kaynaklarından olan bu vergiyi arttırabilmek ve bunu yaparken mükellefleri
incitmeden, haksızlığa uğratmadan yapabilmek başlıklarında toplanmış
durumdalar. Bu belgelerde cizye emini seçilen kişilerden hesapları titizlikle
yapmaları,1319 halkın rencide edilmemesi,1320 1 kuruş bile hesaplarına
geçirmemeleri1321 ve bir an evvel tahsil edip miktarın hazineye
gönderilmesi1322 özenle istenmektedir. Örneğin, Basra Valisi Vezir Ömer
Paşa’ya gönderilmiş olan bir belgede; Ömer Paşa tarafından cizyedar
gönderilip cizye evrakının kontrol edilmesi ve cizye vermesi gerekenlerin
verip vermediğinin, eksik ve yanlışlığın olup olmadığının kontrol edilerek ve
cizye vermesi gerekirken değişik bahanelerle vermeyenlerin tespit edip
cezalandırması ve cizyedarların da aynı şekilde haksız bir şekilde değişik
isimler altında herhangi bir şey talep etmemeleri hususunda uyarıldıklarını
görüyoruz.1323
3. Şehir Masrafları:
XVII. yüzyıl ikinci yarısında Osmanlı taşra maliye teşkilatında, klasik
vergilerden farklı olarak, yöre halkından tahsil edilen, bir tür katılım payı
niteliği taşıyan yeni bir vergi usûlü ortaya çıkmıştır.1324 Bu vergi usulü,kadının denetiminde toplanıp, yerel âyan ve eşrafın öncülüğünde uygulanan
ve kaza masraflarını da içerisine alan, halkın çeşitli katmanlarına
1319 MŞS 266, b. 279. (4 Rebiülevvel 1197/7 Şubat 1783 ); MŞS 195, b. 80 (7 Muharrem 1178/7 Temmuz1764)
1320 MŞS 195, b. 70. (20 Rebiülahir 1176/8 Kasım 1762)1321 MŞS 195, b. 123. (5 Zilhicce 1173/8 Temmuz 1761)1322 MŞS 248, b. 553. (21 Cemaziyelevvel 1100/13 Mart 1689); b. 554 (Tarih bulunmamaktadır)1323
MŞS 195, b. 79. (1178/1764-65)1324 Yavuz Cezar, “18. ve 19. Yüzyıllarda Osmanlı Taşrasında Oluşan Yeni Mali Sektörün Mahiyet veBüyüklüğü Üzerine”, Dünü ve Bugünüyle Toplum ve Ekonomi IX (Nisan 1996), s. 90.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 305/373
289
paylaştırılarak alınan bir türdü. Toplanan bu vergiler sıkı bir denetimle tevzi
veya salyane defteri adı verilen belgeler şeklinde kadı sicillerine kaydedilir,
harac-ı imza, mübaşir ve kadı bedelleri de eklenir ortaya çıkan meblağ halka,
esnaf gruplarına, ileri gelenlere, kasaba ve köylere bölüştürülürdü. Bu
defterlerin bir sureti onay almak için İstanbul’a gönderilir, onay geldiği
takdirde tevzi için harekete geçilirdi.1325
Yılda iki sefer ve her kazaya ayrı ayrı olarak tanzim edilen tevzi
defterlerinde bölge yöneticilerine tahsis edilen imdâd-ı hazeriye, imdâd-ı
seferiye, sürsat akçesi, pişkeş akçesi gibi vergiler ile birlikte, kadı,
mütesellim, ayan, mübaşir, kethüda gibi görevliler için yapılan yöresel
harcamaların, bölge valilerine ve maiyetine yapılan ödemelerin, şehirde
bulunan bazı binaların tamir, tefrişat ve benzeri masraflarının, gelip giden
elçilerin ve beraberindeki heyetin ağırlanması için harcananların, Mardin ve
Nusaybin menzillerinin tamiri için harcanan paranın ve haberleşme işlerini
yapan “tatarlar” adı verilen kişilere verilen ücretler yer almaktadır.1326
Tevzi veya salyane defterlerinde çoğu zaman istenen vergiler ile
şehrin masrafları aynı anda tevzi olunup paylaştırılmıştır. Aşağıdaki iki belge
buna örnek olarak gösterilebilir:
“1170 senesinin mah-ı Rebiülahir’inden sene-i cedidenin Mart’ına
değin Mardin ve Nusaybin menzilleri imallerine alel hesab ve imdad-ı
hazeriyenin akçesi, ayende ve revende eden ağavat ve tataran ve
çukadarane verilen harçlık ve hıdımeti, ve hala Mardin voyvodası saadetlü
necâbetlü Abdurrahman Beg dâme mecduhu hazretlerinin mesârifat-ı
lazımesi ma’rifeti şer ve cümle ahali marifetiyle hesap olunup tevzi’ olunan
salyane defteridir.” 1327
Yine bir başka belgede bu sefer toplanan kalemler daha ayrıntılı
sunulmuştur:
“1099 senesine mahsub olmak üzere Diyarbekir Valisi Ahmed
Paşa’nın buyruldusu gereğince Mardin kazasından tahsili ferman buyurulan
1325
Yücel Özkaya, “XVIII. Yüzyılın Sonlarında Tevzi Defterlerinin Kontrolü”, SÜEFD, S. 1, s. 135-155.1326 M. Zeki Pakalın, “Tevzi Defteri”, Tarih Deyimleri Sözlüğü, C. III, s. 485.1327 MŞS 262, b. 345. (Rebiülahir 1170/Aralık-Ocak 1156-57)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 306/373
290
sürsat zahiresi bedeli akçesi, mübaşir hizmeti ve masrafı, müfettiş paşanın
ağasına verilen hizmet ve mümasat akçesi, elçilere verilen davar kirası
masrafları, sahib-i devlet hazretlerinin Kolan(?) ağaya verilen arpa bahası,
paşa hazretlerine Mardin’de bir gece verilen arpa akçesidir ki hesab ve yekun
olunup alaybeyi Haydar Bey, Salah (Gökçe) köyü kethüdası Hüseyin
Kethüda, Tuffahi (Elmalı) köyü kethüdası Seyyid Davud, Rişmil (Yesilli) köyü
kethüdası İbrahim Bese, Koçhisar (Kızıltepe) köyünden Mehmed Bese,
Habbaze köyünden Mustafa Kethüda, Tibyat (Eymirli) köyünden Cuma
Kethüda marifetleriyle tevzi ve salyane olunmuştur ”1328
Yukarıda açıkça görüldüğü üzere imdâd-ı hazeriye, seferiyye veya
sürsat zahiresi gibi yönetici zümre üzerine tahsis edilen vergiler ile birlikte
müfettişin hizmet masrafları, mübaşir masrafları vs. birçok masraf aynı anda
mükellefler üzerine tevzi edilmiştir.
Masraflar hesaplandıktan sonra her iki kısımda da ortaya çıkan miktar
aşiret, köy ve esnafa taksim edilirdi.1329 Belirlenen veya hesaplanan miktarlar
önce eyalet valisine bildirilir ve sonra eyalete bağlı kaza merkezlerine
buyruldu yoluyla gönderilirdi. Mübaşirlerin kadı önünde gerçekleştirdikleri
paylaşıma göre aşiretlere, karyelere (köylere) veya esnafa tevzi edilirdi.
Genelde aşiret ve karyelerin ödediği bu vergilerin sonunda Nusaybin’in
payına düşen miktar ile birlikte hisse-i zımmiyan ve nefs-i şehr diye tek bir
ünite oluşturulup onlardan gelen miktar da yazılırdı. Örneğin 1756 tarihinde
2500 kuruş olan imdâd-ı hazeriyenin tevzi edilmesi esnasında şehrin diğer
masrafları ile birlikte toplam 36.275 kuruş hesaplanmış ve bu miktar 16
aşiret, 46 köy arasında paylaştırılmış ve hisse-i zımmiyan ve nefs-i şehrismiyle 5750 kuruş eklenmiştir.1330 Bu toplam masrafın %15.8’ine denk
gelmektedir. Yine 1758 tarihine ait tevzi defterinde toplam masraf olan 9.415
kuruş 10 aşiret, 41 karye ile hisse-i zımmiyan ve nefs-i şehr arasında
1328 MŞS 248, b. 537. (26 Rebiülevvel 1100/18 Ocak 1689)1329 Mardin’de tevzi defterlerinin aşiret, köy ve esnaflara bölünmesine rağmen, tevzi işleminin farklı şehir
ve eyaletlerde esnaf aşiret ve köyler dışında gayrimüslimlere, ağalara, şehrin ileri gelenlerine ve
yöneticilerine tevzi edildiği de olmuştur. Ancak bu duruma Mardin’de rastlanmamaktadır. Bkz. HilmiBayraktar, XIX. Yüzyılda Halep Eyaletinin İktisadi Vaziyeti, Elazığ 2004, s. 180.1330 MŞS 262, b. 194. (Gurre-i Cemaziyelevvel 1169/2 Şubat 1756)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 307/373
291
paylaştırılmıştır. Zımmiyan ve nefs-i şehrin burada ödediği miktar ise 1250
kuruştur.1331 Bu da toplam masrafın %13,2’isine denk gelmektedir.
Aşiret ve karyeler dışında esnafında bu masrafları ödediğine şahit
oluyoruz. Örneğin 1741 senesindeki Diyarbekir eyaleti Valisi Hüseyin
Paşa’nın buyruldusu ile Mardin Voyvodası Ömer Ağa’nın mahzarında
bulunan imdâd-ı hazeriyenin mübaşir tayin olunan Ahmed Ağa eliyle
toplanması sırasında tevzi işlemi 34 adet esnaf grubuna uygulanmıştır.
Bunlar bezzazan, bakkalan, hallacan, ipekçiyan, debbağan, bazarciyan,
attaran, haffafan, pineciyan, etmekciyan, berber, hamamciyan, kalayciyan,
fırınciyan, dellalan, serracan, terzi, kazzazan, kürrekciyan, hammalan,
allafan, çulciyan, mutafan, kepkepçiyan, pinedüzan, bağciyan, abaciyan,
bilezikciyan, keçeciyan, kebapciyan, kuyumciyan, dökmeciyan, taşcı,
mimaran, neccaran, kasaban, kasarsan, yünciyan, demirciyandır.1332
Mardin’e ait tevzi defterlerini ele alırken yukarıda bahsettiğimiz
kalemleri incelemeye çalışacağız. İlk olarak, yöneticilere tahsis edilen veya
istenen vergilerin neler olduğunu ve paylaştırma işleminin hangi yöntem ile
yapıldığını incelerken ikinci bölümde ise, şehrin masraflarının üzerinde
duracağız. Bu şekilde vergi mükelleflerinin ödemekte olduğu vergiler ile
birlikte bunun şehir, köy ve aşiretlerin üzerindeki yükünü ortaya çıkarmaya
çalışacağız.
a. Mardin ve Nusaybin Menzilleri İçin Yapılan Masraflar:
Mardin’e ait masraf defterlerinde alt alta sıralanan masraf kalemleri
içerisinde en fazla miktarı menzillerin imali için harcanan para
oluşturmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde askeri, idari ve mali bir terim olarak kabul edilen
ve “aşağı inme, konağa inme, konaklamak” anlamındaki nüzûl kökünden
1331 MŞS 247, b. 253. (19 Rebiülahir 1172/20 Aralık 1758)1332 MŞS 203, b. 50. (Gurre-i Receb 1154/12 Eylül 1741)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 308/373
292
türemiş bir mekân ismi olan menzil ,1333 aynı zamanda “ev, konak, iki konak
arası yol ” ile “ posta ve posta tatarları beygirlerinin bulunduğu mahal ”
manalarına da gelmektedir.1334 Osmanlı Devleti’nde ise hareket halindeki
orduların, kervanların, ulakların ve devlet görevlilerinin belirli bir mesafe kat
ettikten sonra geceyi geçirmek, at değiştirmek veya dinlenmek için
konakladıkları yer, bina veya han yerine kullanılan bir tabirdir.1335
Menziller, Osmanlı haberleşme ve ulaşım teşkilatının son derece
önemli bir unsuru olarak yollarda coğrafi şartlara göre değişen mesafelerde,
önemli devlet işleri ile ilgili haberlerin ve görevlilerin bir an önce ulaştırılması
amacıyla konaklama noktaları şeklinde tesis edilmiş olan mekânlardır.1336 Bu
konaklama noktalarında haber getirip götüren ulakların hizmetine tahsis
edilmek üzere belirli sayılarda beygir bulundurulmaktaydı.
Osmanlı yolları Anadolu ve Rumeli’de sağ, orta ve sol kollar olmak
üzere altı ana güzergâha ayırmıştır.1337 Buna göre Mardin Anadolu’nun orta
kolu olan Üsküdar-Gebze-İznik-Bolu-Tosya-Merzifon-Tokat-Sivas-Malatya-
Harput-Diyarbekir-Nusaybin-Musul ve Kerkük’e ulaşan güzergâhta
bulunmaktaydı. Bölgeler arası ticaretin yoğun olarak yaşandığı bu güzergâh
XVIII. yüzyılda, İran ile yapılan savaşların gölgesinde kalmıştır. 1722’de
Afgan-İran çatışmasından faydalanmak isteyen Osmanlı Devleti’nin İran’a
savaş açmasıyla başlayan süreç 20 yılı aşkın bir süre devam etmiş ve
1746’da sona ermiştir.1338 Bu seferler sırasında Mardin, Bağdat ve İran
güzergâhında olması sebebiyle hem zahire naklinde hem de ulakların gidiş
1333
Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara 1997, s.849.1334 Yusuf Halaçoğlu, “Menzil”, DİA, C. XXIX, s. 159.1335 Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C. II, İstanbul 1993, s. 479.1336 Musa Çadırcı,“Posta Teşkilâtı Kurulmadan Önce Osmanlı İmparatorluğu’nda Menzil-hâne ve
Kiracıbaşılık”, VIII. Türk Tarih Kongresi (11-15 Ekim 1976), C.II, Ankara 1981, s. 1359.1337 Anadolu sağ kol, Üsküdar-Gebze-Eskişehir-Akşehir-Konya-Adana-Antakya- yoluyla Halep’e, yine
Antakya’dan ayrılan tali bir yol ile Şam üzerinden Mekke ve Medine’ye; orta kol Üsküdar-Gebze-İznik-Bolu-Tosya-Merzifon-Tokat-Sivas-Malatya-Harput-Diyarbekir-Nusaybin-Musul ve Kerkük’e;sol kol ise Merzifon’dan sonra orta koldan ayrılıp Ladik-Niksar-Karahisar-ı Şarkî-Kelkit-Aşkale-Erzurum yoluyla Hasankale üzerinden Kars ve Tebriz’e ulaşırdı. Rumeli de ise sağ kol İstanbul’danVize-Kırklareli-Prevadi-Karasu-Babadaği-İshakçı-Akkirman yoluyla Özi ve Kırım’a, orta kolİstanbul-Silivri- Edirne-Filibe-Sofya-Niş-Yagodina üzerinden Belgrad’a; sol kol ise İstanbul-Tekirdağ-Malkara-Firecik-dimetoka-Gümilcine-Pravişte-Lanzaka-Yenişehir-İzdin yoluyla İstefe’ye
ulaşırdı. Bkz. Cemal Çetin, “İşlevleri ve Özellikleri Bakımından Konya Menzilleri (XVII-XVIII.yüzyıllar)” Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 21, Konya 2007, s. 299.1338 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV/2, Ankara 2002, s. 131-132
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 309/373
293
gelişleri açısından işlek bir hale geliyordu.1339 Seferler sırasında Tebriz ve
İsfehan taraflarına, özellikle Koçhisar tarafından, sık sık zahire nakli yapıldığı
belgelerden anlaşılmaktadır.1340 Sefer dolayısıyla Mardin ve çevresinde
zahire toplama işlemleri sırasında yaşanan usulsüzlük ve yolsuzluklar zaman
zaman şikâyetlere de sebep olmuştur.1341 Yine bu seferler sebebiyle Mardin
menzilhanesine özel bir ihtimam gösterilmiş, sık sık beygir ilaveleri
yapılmıştır.1342 Bundan ötürü bu yol üzerinden giden ulak veya asker tayinatı
ile ilgili fermanlar gönderilerek, askerlerin ihtiyaçlarının menzillerde
giderilmesi istenmiştir.
Menzilin faaliyetlerini devam ettirebilmesi için menzilin bulunduğu
yerleşim yerinin veya yakın çevre halkının avarız ve bedel-i nüzulleri mukabili
gördükleri hizmetle ve ulakların kullandıkları beygire karşılık, kendilerine
daha önceden devlet tarafından tahsis olunan beygir ücretlerini menzilciye
ödenmesi gerekmekteydi. Menzil masrafları ayrıca, bir yerin mukataa
mallarının ocaklık şeklinde menzile bağlanmasıyla veya gümrük malından da
karşılanabilmekteydi.1343 Örneğin, 1727 tarihinde Bağdad ve Hemedan
taraflarına giden ulaklar için Mardin menzili 20 beygir itibar olunmuş ve
bunlara lazım gelen ücret ile masrafların Mardin mukataası malından
karşılanması kararlaştırılmış iken İsfehan tarafına sefer olacağından ve
ulaklar fazlaca gidip geleceğinden bu menzilde bulunan 20 beygire ek olarak
1339 MŞS 252, b. 63. (15 Cemaziyelevvel 1137/1 Mart 1725); b. 79. (9 Cemaziyelevvel 1139/1 Şubat1727); b. 80. (9 Cemaziyelevvel 1139/1 Şubat 172)
1340 MŞS 252, b. 25. (20 Cemaziyelevvel 1138/24 Ocak 1726); b. 18. (28 CA 1139/21 Ocak 1727); b. 30.(8 Rebiülevvel 1138/14 Kasım 1725); b. 39. (25 Şevval 1138/26 Haziran 1727); b. 62. (6 Zilhicce
1137/16 Ağustos 1725); b. 352. (29 Zilkade 1158/23 Aralık 1745)1341 MŞS 252, b. 36. (20 Cemaziyelevvel 1139/13 Ocak 1727); b. 37. (Tarih bulunmamaktadır); b. 38.(7 Şaban 1139/30 Mart 1727); b. 76. (15 Cemaziyelahir 1140/28 Ocak 1727)
1342 “Mardin ve Nusaybin kadıları, Mardin Voyvodası Hacı Sadık, ahali-yi vilayet, kethüda yerleri veyeniçeri serdarlarına; Mardin ve Nusaybin’de Bağdad ve Basra taraflarına giden ulaklar için bir miktarakçe ile menzil kurulmuş iken, bu defa Acem seferi dolayısıyla Bağdad, Basra ve Hemedan tarafınamühim işler için giden ulakların çokluğundan dolayı tayin olunan miktar akçe ile adı geçenmenzillerin çevrilmesinin mümkün olmadığı, İstanbul’dan gönderilen ve serhadd-i İslamiyedenİstanbul tarafına önemli işler için gelen ulakların menzile ulaştıklarında beygir bulamadıklarındanreaya fukarasının beygirlerine bindikleri ve yolda o beygirler dahi yorulduklarından tüccarın yükleriniyıkıp beygirlerini alıp bu suretle halka zulmettikleri, bunun önlenmesi için Mardin ve Nusaybinmenzillerinde olan 25 beygir üzerine 10’ar beygir daha ilave olunduğu ve bunların ücretinin deMardin voyvodalığı mukataası malından ödenmesi hususunda gönderilen ferman.” MŞS 252, b. 14.
(25 Ramazan 1139/16 Mayıs 1727). Ayrıca bkz. MŞS 252, b. 63. (15 Cemaziyelevvel 1137/1 Mart1725); b.79. (9 Cemaziyelahir 1139/1 Şubat 1727); b. 80. (9 Cemaziyelahir 1139/1 Şubat 1727)1343 Yusuf Halaçoğlu, Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller), Ankara 1995, s. 166.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 310/373
294
10 beygir daha tahsis edilmesi ve bunların masrafı olan 725 kuruşun Mardin
voyvodalığı mukataasından karşılanması, ulakların görevlerini
aksatmamaları, masrafların da tekâlife karşılık olarak halktan karşılanması
istenmiştir.1344 Bu belge mevcut masrafın Mardin mukataası malından ve
halktan karşılanacağını göstermektedir. Halkın payına düşen miktarın tevzi
ve salyane adı verilen usulle aşiret, karye veya bazen esnafa paylaştırıldığını
görmekteyiz. İmdâd-ı hazeriyye veya seferiye gibi vergilerin yanında tevzi
defterlerinde önemli bir masraf kalemi olarak dikkat çeken menzil masrafları,
halkın katılım payı yoluyla ödediği masraflar içerisinde önemli bir yer
tutmaktadır. Örneğin, 1741 yılında Mardin ve Nusaybin menzillerinin imali için
aşiret ve karyelerden toplanan para 9.500 kuruştur.1345 Halktan toplanan
toplam tevzi miktarı olan 11600 kuruşun % 81’ine denk gelmektedir. Toplam
tevzi miktarı, 22.032 kuruş olan 1155 yılının Muharrem ayındaki tevzi
defterinde ise Mardin ve Nusaybin menzillerinin imali için harcanan para
11.000 kuruştur. Yani yaklaşık olarak toplam masrafın % 50’sine denk
gelmektedir.1346 Bu örnekler çoğaltılabilir ancak yukarıdaki belgelerden de
anlaşıldığı üzere menzillere harcanan para önemli bir miktardır. Fakat
masrafların halktan toplanması istenmişse de yöre halkının ödeme gücü göz
önüne alınarak bu talebin belirlendiğini gösteren belgeler de mevcuttur.
Nusaybin ile Musul arası 40 saat mesafede olduğu için bu iki yer arasında
bulunan Direbûn(?) adındaki mevkide 30 beygir ile yeni menzilhane ihdas
edilmesi ferman olunmuştur. Lâkin Direbûn harab ve perişan olduğundan ve
Kürdistan’da bulunduğundan bu zamana değin orada menzilhane
kurulmadığı, Ekrad’ıın arasına menzilhane kurulması için Cezire hükümetimutasarrıfı olanların gayret ve ihtimamından başka senelik 30 kese akçe
masraf olması tahmin edilmiştir. Ancak bu meblağı Direbûn ve havalisi
halkının karşılamasının mümkün olmadığı (tekâlife tahammülleri
olmadığından), Mardin’den Musul’a gelinceye kadar tüccar, ebna-yı sebil ve
gelip geçen ulakların Diyarbekir’den Musul’a ulaşmaları, Cezire hükümeti
1344
MŞS 252, b. 80. (9 Cemaziyelahir 1139/1 Şubat 1727)1345 MŞS 203, b. 16. (13 Zilhicce 1153/1 Mart 1741)1346 MŞS 203, b. 262. (16 Muharrem 1155/23 Mart 1742)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 311/373
295
mutasarrıfı olan kimselerin eskiden beri Diyarbekir valisine vere geldikleri
1.000 kuruş mal-ı kalemiyyeden harcanması gerektiği düşünülmüştür.”1347
Mardin’e ait menzil işlemlerinin Nusaybin menzili ile birlikte belgelerde
yer aldığını görmekteyiz. Birçok konuda olduğu gibi bu alanda da Mardin ve
Nusaybin kazaları beraber zikredilmekte ve işlem görmektedir.1348 Bununla
birlikte Mardin’e bağı menziller arasında Nusaybin’den başka Şeyh Zoli,
Göllü ve Karadere menzilleri de bulunmaktadır.1349
Mardin ve Nusaybin menzilleri beraber zikredilse bile Nusaybin menzili
için harcanan paranın Mardin menzili için harcanan paradan daha fazla
olduğunu görmekteyiz. Hicri 1172 yılı Recep ayında aşiret ve karyelere tevzi
edilen 21.120 kuruşluk masrafta Mardin menzili için ayrılan miktar 8.500 iken
Nusaybin menzili için ayrılan para 10.500 kuruş civarındadır.1350 Yine Mardin
ve Nusaybin menzillerinin iltizama veriliş şartlarına baktığımız zaman 1159
tarihinde Mardin menzillinin şartnamedeki fiyatı 11.000 kuruş1351 iken
Nusaybin menzillerinin işletilmesi ile ilgili şartnamede öne sürülen fiyat
12.500 kuruştur.1352 Nusaybin menzilin çok daha işlek bir halde olmasını akla
getiren bu verilere rağmen iki menzil arasında önem ayrımı yapmak mümkün
görünmemektedir.
Menzillerde çıkan düzensizlikler, merkezi idare tarafından uyarılmış ve
düzenin korunup intizamın sağlanması istenmiştir. Mardin ve Nusaybin
kazalarındaki halkın İstanbul’a dilekçe gönderip gelip-geçen vezirler,
beylerbeyleri, sancakbeyleri, çukadarlar ve tatarların menzilhanelerden
aldıkları her bir beygir için saat başına onar akçe ücret ödemeleri gerektiği,
Mardin menziline 10 beygirin 725 kuruş, yine Nusaybin menzilinde 10beygirin 725 kuruş olan ücretlerinin mukataa malından karşılanmasıyla ilgili
1347 MŞS 252, b. 84. (Tarih bulunmamaktadır)1348 Bkz. MŞS 203, b. 79. (3 Safer 1159/25 Şubat 1746); MŞS 266, b. 355. (23 Cemaziyelevvel 1200/24
Mart 1786)1349 MŞS 252, b. 402. (17 Zilhicce 1160/20 Aralık 1747); b. 445. (1 Cemaziyelahir 1161/29 Mayıs 1748)1350
MŞS 247, b. 226. (Gurre-i Receb 1172/28 Şubat 1759)1351 MŞS 252, b. 362. (1 Mart 1159/2 Mart 1746)1352 MŞS 252, b. 363. (1 Mart 1159/2 Mart 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 312/373
296
arzları gereğince bu işe nizam vermeleri hususu Mardin ve Nusaybin kadıları
ile Mardin voyvodasından istenmiştir.1353
b. Vergi Masrafları:
(1) İmdâd-ı Seferiye:
İlk defa muharebeler sırasında boşalan devlet hazinesinin ihtiyacı olan
parayı tedarik etmek ve askerin donatılması ile mevacip ödemelerine katkı
sağlamak amacıyla toplanan sonraları 1717-18 yıllarında yapılan
düzenlemeyle,1354 eyalet ve sancaklara tahsis edilen düzenli bir vergi haline
gelen imdâd-ı seferiye, XVIII. yüzyılın başlarından itibaren vali ve sancak
beylerinin haslarının yetersiz kalmaya başlamasından kaynaklanan maddi
sıkıntılar sebebiyle, paşaların ellerinden çıkan eski has gelirlerinin
tamamlayıcısı olarak düşünülmüştür.1355 Önceleri borç olarak alınan bu vergi
zamanla savaş zamanlarında tahsil edilen olağan bir vergi haline dönüşmeye
başlamıştır. 1356 Aslında imdadiye vergisi olarak bilinen bu verginin savaş
1353 MŞS 252, b. 456. (1161/1748)1354 Ahmed Tabakoğlu, Osmanlı Maliyesi, s. 266-268.1355 Tabakoğlu, “İmdâdiyye”, DİA, C. II, s. 221.1356 XVII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti savaşların ortaya çıkardığı mali krizleri aşmak
için zengin kimselerden borç para alma yoluna gitmiştir. 1686 yılının sonlarına doğru Macaristan
sınırlarında yaşanan mağlubiyet üzerine yaşanan mali krizi aşmak için merkezi hükümet Osmanlıtopraklarında yaşayan bütün ayan ve eşraftan borç para toplamaya karar vermiştir. Aynı çerçevedevalilerden, saray kadınlarından ve İstanbul’daki ulemadan da katkı sağlamaları istenmiş ancak ulema bu talebe tepki gösterdiğinden imdâdiyyeden muaf tutulmuştur. 1688 yılında kapıkullarının başınıçektiği bir grubun ısrarı ve şeyhülislamdan alınan fetvayla, askeri harcamaları karşılamak amacıylaimparatorluk sınırları içinde yaşayan herkesten imdâdiyye vergisi toplanmasına karar verilmiştir.Ancak bahsi geçen grubun saf dışı kalmasıyla bu uygulamadan vazgeçilmiştir. 1698 yılınagelindiğinde yine savaşlar nedeniyle artan askeri harcamaları karşılamak için Mısır ümerası dahilolmak üzere yüksek rütbeli devlet görevlilerinden ve evkaf-ı hümayun gelirlerinden imdâdiyyetoplanması kararlaştırılmıştır. Devletin bu uygulamayla reayaya yük olmadan artan savaş masraflarınıiç hazineden ve varlıklı kesimden karşılamaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Kamil Çolak, “İnebahtıMuhafızlarının 1797 Tarihli İmdâd-ı Hazariyye Gelirleri” S.D.Ü Fen Edebiyat Fakültesi, SosyalBilimler Dergisi, Aralık 2009, Sayı:20, s. 48; Ayrıntılı bilgi için bakınız: Yavuz Cezar, Osmanlı
Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, s.53-54; Halil İnalcık, “Military and FiscalTransformation in the Ottoman Empire, 1600-1700” , Archivum Ottomanicum, VI, Louvain, 1980, p.322-324.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 313/373
297
veya sefer esnasında toplananına seferiyye, barış dönemlerinde toplananına
ise hazeriyye adı verilmiştir.1357
Bu vergiden Diyarbekir eyaletine düşen pay değişkenlik
göstermektedir. Örneğin hicri 1152 tarihinde 42.000 kuruş iken,1358 1159
tarihinde 44.000 kuruş,1359 1200 tarihinde 20.000 kuruştur.1360 1200
tarihindeki miktarla diğer rakamlar arasındaki büyük fark o dönemki ordunun
ihtiyaçları ve maliyenin duyduğu nakit para ihtiyacı ile açıklanabilir. 1152-
1159 tarihleri arası özellikle İran seferlerinin yoğun olduğu bir dönemdir. Bu
tarih İran hükümdarı Nadir Şah’ın Musul’a ve Kars’a saldırıları üzerine 21
Ağustos 1745 tarihinde yapılan “Revan Muharebesi” nin sonrasına
rastlamaktadır. Bu muharebe sonrası barış ancak 4 Eylül 1746 tarihinde
sağlanabilmiştir.1361
Diyarbekir eyaleti içerisinde yapılan tevzi de Mardin’in payına düşen
miktar da eyaletin ödemekle yükümlü olduğu vergi miktarına bağlı olarak
değişkenlik göstermektedir. Bu miktar 1739-40 tarihinde 4200,1362 1742
senesinde 4462 kuruş,1363 1746 tarihinde 4400 kuruş,1364 1785 tarihinde ise
2000 kuruştur.1365 Ayrıca Mardin’de bu miktar peşin olarak
toplanmaktaydı.1366
Aynı dönemde eyalet içerisindeki diğer kazaların payına düşen miktar
ise Mardin’e göre oldukça düşüktür. Örneğin 1152 tarihinde Mardin’in ödediği
miktar olan 4200 kuruşa karşılık, Meyafarikin 1260 kuruş, Eğil 2100 kuruş,
Atak (Lice) 1680 kuruş ödemektedir. 1200 tarihine gelindiğinde ise Mardin
1357
Uzunçarşılı, a.g.e., C. IV, kısım 1, s. 437.1358 DŞS 360, b. 14. (20 Zilhicce 1151/31 Mart 1739)1359 MŞS 252, b. 336. (1 Muharrem 1159/24 Ocak 1746)1360 DŞS 352, b. 48. (Gurre-i Muharrem 1200/4 Kasım 1785)1361 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. IV, Kısım I, s. 304-309.1362 DŞS 360, b. 14. (20 Zilhicce 1151/31 Mart 1739)1363 MŞS 203, b. 263. (Gurre-i Safer 1155/7 Nisan 1742)1364 MŞS 252, b. 336. (1 Muharrem 1159/24 Ocak 1746)1365 DŞS 352, b. 48. (Gurre-i Muharrem 1200/4 Kasım 1785)1366 Yavuz Cezar bu verginin peşin alınıp taksitli alınmasının yasak olduğunu yazmaktadır (Bkz. Cezar
Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, s. 57) Mardin sicillerindeki seferiyyemiktarlarını gösteren belgelerde de bu ifadeye uygun olarak taksitten bahsedilmemektedir. FakatDiyarbakır sicillerinde rastladığımız 1200 tarihli belgede imdad-ı seferiyenin birinci taksiti olarak
10.000 kuruşun ödenmesi istenmiş ve kazalara tevzi edilmiştir. DŞS 352, b. 48 (Gurre-i Muharrem1200/4 Kasım 1785)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 314/373
298
İmdâd-ı seferiyyenin birinci taksiti olarak 1000 kuruş öderken, Siverek kazası
600, Savur 600, Siirt 500, ‘Atak (Lice) 400, Meyafârikin (Silvan) 300 kuruş
ödemekteydi. Bu durum Mardin’in Diyarbekir eyaleti içerisindeki diğer
kazalara göre çok daha fazla ekonomik güce sahip olduğunu göstermektedir.
Ahmed Tabakoğlu, imdâdiye vergisinin muafiyet sınırının dar
tutulduğunu belirterek imamlar, hatipler, ruhban sınıfı ve sadakayla
geçinenler, bir tür askerlik görevi olarak görülen köprücülük, su yolculuk
hizmetleri, kereste, zahire ve kendir yetiştirme gibi devlete ayni hizmetlerde
bulunanlar dışında kalan ulema ve askeri zümre, hatta has tasarruf eden
sultanların dahi bu vergiye tabi tutulduğunu belirtir.1367 Ancak Mardin’de bu
verginin sadece aşiret, köy ve esnafa tevzi edildiği görülmektedir.
İmdâd-ı seferiye sefer ve savaş dönemlerinde toplandığı için ordunun
ihtiyaçlarının giderilmesi adına zamanında toplanması hayati öneme sahipti.
Bununla ilgili Mardin kadısına sık sık uyarıların geldiğine rastlamaktayız. Hicri
1159 tarihinin daha ilk günü olan 1 Muharrem tarihine ait gönderilen iki adet
ferman bu konudaki titizliği göstermesi açısından önemlidir. Daha yılın ilk
gününde kaydedilen bu emirlere göre 1159 yılına ait imdâd-ı seferiyyenin
44.000 kuruş olduğu bir an evvel toplanması ve gönderilmesi
buyrulmuştur.1368 Sonraki belgede ise Diyarbekir Valisi olan Abdulhak
Paşa’nın Musul’a sefere tayin olduğu ve kapı halkının masraflarının
karşılanması için bir an evvel bu miktarın gönderilmesi gerektiği
belirtilmiştir.1369
(2) İmdâd-ı Hazeriyye:
Barış yıllarına mahsus olan imdâd-ı hazeriyye, savaş yıllarına mahsus
olan imdâd-ı seferiyyenin tamamlayıcısı olarak karşımıza çıkıyor. Savaş
zamanlarına tahsil edilen ve olağanüstü durumlarda toplanan seferiyye
vergisinin 1717-18 yıllarına gelindiğinde imdâd-ı hazeriye ismiyle, barış
1367
Tabakoğlu, “İmdâdiyye”, DİA, C. II, s. 221.1368 MŞS 252, b. 336. (1 Muharrem 1159/24 Ocak 1746)1369 MŞS 252, b. 337. (1 Muharrem 1159/24 Ocak 1746)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 315/373
299
zamanlarında yılda iki ya da üç taksit halinde tahsil edilen, miktarı, imdâd-ı
seferiyye vergisine göre daha düşük ve eyaletlerdeki devlet görevlilerinin
masraflarının karşılanmasında kullanılan hale dönüştüğünü görmekteyiz.1370
Savaş dönemlerinde imdâd-ı seferiyye vergisi sayesinde hatırı sayılır
şekilde askeri masraflarını karşılayacakları gelirler elde eden valiler, barış
zamanlarında da bu vergiden mahrum kalmak istememişlerdir. Aynı
zamanda emirlerindeki sekban-levendlerin masraflarını karşılayamayan
valilerin bunların birçoğunu tasfiye etmeye kalkması bazı eşkiyalık
hareketlerine sebep olmuş, valiler asayişi sağlamak için merkezi hükümetten
gelir talep etmeye başlamışlardır.1371 Barış zamanlarında karşılaşılan bu
durumun üstesinden gelebilmek için ilk defa 1717-18 yıllarında kadı ve yerel
ayanın denetiminde, miktarı merkezi hükümet tarafından belirlenerek,
İstanbul’dan gelen bir mübaşir eliyle imdâd-ı hazeriyye vergisi toplanmaya
başlanmıştır.1372
İmdâd-ı hazeriyyenin miktarının, seferiyyeye göre düşük olduğunu
yukarıda belirtmiştik. Buna örnek vermek gerekirse 1740 senesinde
Diyarbekir eyaletinden istenen imdâd-ı hazeriye miktarı 20.000 kuruştur.1373
1785 tarihinde ise 10.000 kuruştur.1374 Oysa imdâd-ı seferiyye miktarları
40.000 kuruş civarlarındadır. Mardin’in payına düşen imdâd-ı hazeriyye
miktarı ise seferiyye vergisine göre oldukça düşük olmasına rağmen tarihlere
göre değişkenlik göstermektedir. 1153 senesinde 2000 kuruş,1375 1741
senesinde 3996 kuruş,1376 1748 senesinde 2000 kuruş,1377 1756 senesinde
2500 kuruş,1378 1757 senesinde 20001379 ve 1759 senesinde 2800
1370 Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi , s. 54-60; Tabakoğlu, OsmanlıMaliyesi, s. 268-269.
1371 Halil İnalcık, “Centralization and Decentralizatin in Ottoman Administration”, Studies in EighteenthCentury Islamic History, (Ed. by Thomas Naff and Roger Owen), London, 1977, p.28
1372 Tabakoğlu, Osmanlı Maliyesi, s. 268.1373 DŞS 360, s. 69, b. 1. (27 Cemaziyelahir 1153/19 Eylül 1740)1374 DŞS 313, b. 30. (Gurre-i Receb 1199/10 Mayıs 1785)1375 MŞS 203, b. 38. (25 Safer 1153/22 Mayıs 1740); DŞS 360, s. 69, b. 1. (27 Cemaziyelahir 1153/22
Eylül 1740)1376 MŞS 203, b. 50. (Gurre-i Receb 1154/12 Eylül 1741)1377
MŞS 252, b. 424. (23 Rebiülevvel 1161/23 Mart 1748); b. 425. (25 Rebiülevvel 1161/26 Mart 1748)1378 MŞS 262, b. 194. (Gurre-i Cemaziyelevvel 1169/2 Şubat 1756)1379 MŞS 247, b. 173. (20 Zilkade 1170/6 Ağustos 1757)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 316/373
300
kuruştur.1380 Hicri 1197,1381 1198,1382 1199,1383 1200,1384 1201,1385 12031386
ve 1204’te1387 ise daha düzenli olarak sabit bir miktar olarak 2150 kuruş
ödenmeye başlanmıştır. Yüzyılın sonuna doğru ödenen miktarın
sabitlenmesine karşılık önceki yıllardaki rakamların değişkenliğiyle ilgili
olarak, o dönemdeki masrafların fazlalığından kaynaklanan para ihtiyacının
vergi miktarında yükselme veya düşmeye sebep olduğu tezini savunabiliriz.
Belgelerden çıkan bir diğer sonuç ise Diyarbekir eyaleti içerisindeki
kazalardan en fazla vergi ödeyen kazanın Mardin olduğudur. 1740 ve 1785
tarihli iki belgede de Mardin en fazla miktarı ödeyen kazadır. 1153 tarihinde
Mardin 2000 kuruş verirken Hısn-ı keyf 1800, Siverek 1300, Siirt 1000, Hani
1000, Atak 800 vermektedir.1388 1199 tarihinde ise Mardin 1000 kuruş
verirken Siverek 650, Siirt 500, Eğil 500, ‘Atak 400, Savur 600 kuruş
vermektedir.1389
(3) Bohça Behası:
Kazalarda ve eyaletlerde valiler ile taşradaki memurların İstanbul’daki
büyük memurlara gönderdikleri ücretlerdir. İstanbul’daki bazı memurlar
devletten maaş almak yerine taşradan gelen bu tür atiye ve mevkuflar ile
geçinirlerdi. Bu miktar da tevzi defterlerinde masraftan gösterilir ve halktan
alınırdı. Mardin’de bohça behasının birçok tevzi defterinde masraf kalemleri
arasında kaydedildiğini görmekteyiz. Bu miktar genelde 1000 kuruştur.1390
Diyarbekir valisine ödenen bu miktarın her yıl düzenli olarak gönderildiğine
masraf defterlerinde rastlamaktayız. Bahsedilen miktarın toplam masraf
1380 MŞS 247, b. 226. (Gurre-i Receb 1172/28 Şubat 1759); b. 253 (19 Rebiülahir 1172/20 Aralık 1758)1381 MŞS 266, b. 426. (1197/1782-83)1382 MŞS 266, b. 427. (4 Safer 1198/29 Aralık 1783)1383 MŞS 266, b. 429. (7 Safer 1200/10 Aralık 1785)1384 MŞS 266, b. 411. (4 Receb 1200/3 Mayıs 1786)1385 MŞS 266, b. 431. (1201/1786-87)1386 MŞS 266, b. 403. (15 Receb 1203/11 Nisan 1789)1387 MŞS 266, b. 404. (22 Receb 1204/7 Nisan 1790)1388 DŞS 360, s. 69, b. 1. (27 Cemaziyelahir 1153/19 Eylül 1740)1389
DŞS 313, b. 30. (Gurre-i Receb 1199/10 Mayıs 1785)1390 MŞS 266, b. 427. (25 ? 1197/1782-83); MŞS 266, b. 444. (1201/1786-87); MŞS 266, b. 398. (15Recep 1203/11 Nisan 1789)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 317/373
301
içerisinde çok ciddi bir yük olarak yer tutmamasına rağmen masraf
kalemlerinin fazlalığı sırasında menzillerin imâli ve imdâd-ı hazeriyyeden
sonraki en fazla kalem olarak görünmektedir.
c. Kente Gelip-Geçen Elçi ve Devlet Erkânına Yapılan Masraflar:
Şehir halkının ödemekle yükümlü olduğu masraf kalemlerinden önemli
bir bölümü, şehre gelen kamu görevlilerine yapılan harcamalardır. Sefer
çıkan veya eşkıya izleyen küçük askeri birlikleri, yolculuk yapan veya göreve
giden vali, mutasarrıf ve mütesellim gibi yöneticileri ağırlamak ve
konaklamalarını sağlamak bu harcamaları oluşturmaktadır.
Mardin’in önemli bir yol güzergâhının üzerinde olması ve yabancı elçi
veya üst düzey paşaların sık sık bu yol üzerinden geçmeleri nedeniyle tevzi
defterlerine bu elçi veya devlet adamlarına yapılan masraf ile verilen zahire
miktarlarına rastlayabilmekteyiz. Halktan toplanan şehir masrafları içerisinde
önemli bir yer tutan bu miktarlara baktığımızda bu ücretlerin düzenli olarakhalktan toplandığına şahit olmaktayız. Bu Mardin üzerinden işleyen yol
güzergâhının o dönemde de önemini koruduğunu göstermektedir.
Bu kişilerin şehre gelişi güzel gelip konaklamaları ve keyfi harcamalar
yapmalarının söz konusu olamadığı belgelerden anlıyoruz. Şehirde misafir
edilecek bu türden elçi ve devlet erkânı için, valiye, kadıya, naibe ve şehir
kethüdasına hitaben misafirler gelmeden önce haklarındaki fermanlar kente
ulaşmış ve gerekli önlemlerin alınması için şehir yöneticileri uyarılmışlardır.Örneğin, İran şahı tarafından elçilik göreviyle görevlendirilen Fetih Bey’in
Diyarbekir’den Bağdat’a varıncaya kadar başta Diyarbekir Valisi Vezir
Abdullah Paşa ve Musul Valisi Abdülcelilzade Vezir Hüseyin Paşa olmak
üzere yol üzerinde bulunan “mir-i miranlar, kadılar, mütesellimler, voyvodalar,
kethüda yerleri, yeniçeri serdarları ve ayan-ı vilayet ve işerleri” tedbir
almaları üzere uyarılmışlardır.1391 1153 senesinin Şevval ayında devlet-i
1391 Diyarbekir Valisi Vezir Abdullah Paşa, Musul Valisi Abdülcelilzade Vezir Hüseyin Paşa,Diyarbekir’den Bağdad’a varıncaya kadar yol üzerinde bulunan mir-i miranlar, kadılar, mütesellimler,
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 318/373
302
aliyeye gelen Elçi Han isimli İran elçisi ile birlikte yanındaki elçi Abdulkerim
Bey adlı kişi Mardin’de konaklamış, yapılan masraf aşiret ve karyelere tevzi
edilmiştir. Elçi Han’a masraf olarak 16.576 kuruş, elçi Abdulkerim Bey’e 999
kuruş masraf edilmiştir. Aynı dönemde Musul Mutasarrıfı Ahmed Paşa’ya ve
ebab ve zehab eden diğer ağalara harcanan masraf miktarı ise 2018 kuruş
olarak hesaplanmıştır.1392
1742 yılındaki bir başka belgede ise, Mardin kazasından geçen Vezir
Osman ve Hüseyin Paşalara verilen zahire miktarı görülmektedir. Buna göre
bu paşaların zahire masrafları 3332 kuruştur. Aşiret ve karyelere taksim
edilen bu miktarın şehirdeki diğer masraflarla birleştiğinde tevzi edilen miktar
22.000 kuruşa çıkmaktadır.1393
Yukarıdaki örnekler çoğaltılabilir ama yukarıdaki belgelerde de
anlaşılacağı üzere şehre gelip giden elçilerin ve devlet adamlarının masrafları
halka tevzi edilmekte ve katılım payı yoluyla toplanmaktadır.
d. Şehir İşlerinde Görevli Olan Personelin (Mübaşiriye, Naib,Kâtip, vs.) Masrafları:
Taşraya vergi toplamak için gönderilen mübaşirlere devlet tarafından
herhangi bir yolluk veya harcırah ödemesi yapılmazdı. Bunların masrafları
gittikleri yerin yöneticileri tarafından karşılanırdı. Tevzi defterlerindeki kentin
masraf kalemlerinde sık sık rastladığımız mübaşir hizmet kaleminden
anlaşıldığı üzere yöneticiler bu masrafları da toplam masrafa dâhil ederekhalka tevzi etme yoluna gitmişlerdir. Kadı ve kâtipler ise tevzi işlemi kendi
gözetimlerinde gerçekleştirildiği için olsa gerektir tevzi ve salyane
voyvodalar, kethüda yerleri, yeniçeri serdarları ve ayan-ı vilayet işerlerine; İran şahı tarafından elçilikgöreviyle gönderilen Feth Ali Beyin maiyetine tayin olunan Hüseyin ve dergah- ı muallagediklilerinden mihmandar tayin olunan Seyyid Mehmed’in Diyarbekir’den Bağdad’a (Vezir AhmedPaşanın yanına) varıncaya kadar konakladıkları menzillerdeki masrafların, yine eşyalarının taşınmasıiçin gerekli olan beygirlerin kaza ahalisi tarafından karşılanması ve yapılan bu masrafların vilayetlerinvergilerine sayılması, vergisi olmayan yerlerin de emin, muhassıl ve mültezimlerin uhdelerinde olan
miri malından tahsil olunması hakkında ferman. MŞS 252, b. 365 (Tarih bulunmamaktadır)1392 MŞS 203, b. 10. (16 Şevval 1153/4 Ocak 1741)1393 MŞS 203, b. 262. (16 Muharrem 1155/23 Mart 1742)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 319/373
303
defterlerindeki masraf kalemlerinin en sonuna kendi ücretlerini de
eklemişlerdir.
Mübaşirin veya kadı-kâtibin ne kadar alacağı sabit değildir. Yaptığı
işlemin hacmi ve yaptıkları masrafları kadar ücret alırlardı. Örneğin 1746
yılında imdâd-ı seferiyyenin toplanışı sırasında görev yapan mübaşirin şehrin
diğer masrafları ile birlikte toplam 5611 kuruşluk tevzi işleminden aldığı ücret
500 kuruştur. Yani % 8 veya 9’una isabet etmektedir bu miktar. 100 kuruş ise
mübaşirin hizmet ücreti dışındaki masrafları için gösterilmiştir.1394 Aynı türden
başka belgelerde mevcuttur. Örneğin, 1734 tarihinde yapılan bir tevzi
işleminde imdâd-ı seferiyye vesair masrafların toplanmasıyla ilgili işlemler için
mübaşir ücreti olarak 350 kuruş verilirken, masrafları için ise 68 kuruş
harcanmıştır.1395 1740 senesinde ise 100 kuruş olan imdâd-ı hazeriyye
vergisini tahsil etmek için mübaşir Hüseyin kendi ücreti olarak 250 kuruş ve
masraf olarak da 100 kuruş ücret almıştır. Harc-ı bab ücreti 100 kuruş ve
harc-ı buyruldu ücreti ise 15 kuruş hesaplanmış ve en son da kadı ve
kâtiplerin ücreti olarak 40 kuruş eklenerek toplam 1515 kuruş aşiret ve
köylere tevzi edilmiştir.1396 Bir başka belgede 1759 tarihinde 2000 kuruş olan
hazeriyye miktarı için mübaşir ağa kendi ücretiyle birlikte toplam 2800 kuruş
toplamıştır. Ancak bu belgede şehrin diğer masrafları da eklenince tevzinin
miktarı 21.120 kuruşa çıkmıştır. Miktarın artmasıyla ilgisi olsa gerektir ki kadı
ve kâtiplerin aldığı miktar kadı için 100 kuruşa, kâtipler için ise 20 kuruşa
çıkmıştır.1397
Mübaşirlerin şehirde kaldıkları süre içerisindeki masraflarının da halka
tevzi edildiğini yukarıdaki belgelerde görmüştük. Daha ayrıntılı bakmakgerekirse hicri 1172 yılının Şaban ayının 16. gününden itibaren Diyarbekir
Valisi Numan Paşa’nın gönderdiği Mübaşir Ali Ağa’nın 7 gün 7 gece
Mardin’de kalması ile ortaya çıkan 830 kuruşluk masraf esnaf üzerine tevzi
edilmiştir. Buna göre 400 kuruş Mübaşir Ali Ağa’ya verilirken, 40 kuruş ise
1394 MŞS 252, b. 351. (14 Muharrem 1159/6 Şubat 1746)1395 MŞS 227, b. 167. (18 Safer 1147/20 Temmuz 1734). Ayrıca bkz. MŞS 247, b. 173. (7 Cemaziyelahir
1171/1 Mart 1758)1396 MŞS 203, b. 38. (25 Safer 1153/22 Mayıs 1740)1397 MŞS 247, b. 226. (Gurre-i Receb 1172/28 Şubat 1759)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 320/373
304
yanındaki adamlarının masraflarına gitmiştir. Geriye kalan miktar ise diğer
masraflara harcanmıştır. Görüldüğü üzere sadece gelen paşa veya ağalar
değil beraberlerindekilerin masrafı da halka tevzi edilmektedir.1398
Şehir masrafları içerisinde yukarda bahsi geçenler dışında
başçukadar, çukadar, kapucu, bazen muhzırbaşı ve muhzırlar, tataran
ismiyle belgelerde anılan haberci ulaklar da yaptıkları hizmet karşılığında
aldıkları ücretleri de şehir masraflarına tek tek yazılarak eklenmekteydi.
C. MARDİN’DE KULLANILAN PARALAR
Mardin’e ait sicillerde XVIII. yüzyılda gerek resmi işlemlerde gerekse
ekonomik faaliyetlerde kullanılan para birimleri başta akçe olmak üzere,
kuruş ve altın paralardır. Bu kısımda XVIII. yüzyıl Mardin’inde kullanılan para
birimlerinin Osmanlı Devleti ve şehirdeki kullanım değerleri üzerinde
durulacaktır.
Bir mübadele aracı, maddi değerlerin ortak ölçüsü, kıymetin ihtiyat
olarak saklanması şeklinde zikredilen paranın,1399 Osmanlı Devleti’ndeki
birimi akçeydi. İlk olarak Osman Bey zamanında akçenin kullanıldığını iddia
edenler olsa da1400 genel kanaat olarak Orhan Bey zamanında akçenin
darbedildiği kabul edilmektedir.1401 Orhan Bey zamanında “şâhi” ismi verilen
5 akçelik sikke 0.37 dirhem olup, 100 dirhem gümüşten 269 akçe
kesilmiştir.1402
Fatih dönemine kadar monometalist yani tek metale dayanarak süren
para sitemi, 1479 tarihinde Fatih tarafından basılan altın para ile bimetalist
1398 MŞS 247, b. 241 (24 Şaban 1172/22 Nisan 1759)1399 Louis Baudin, Para ve Fiyat Teşekkülü, (Çev. Kamran Şerif Saru), İstanbul 1944, s. 10.1400 Kütükoğlu, “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti Tarihi, Ed: E. İhsanoğlu, İstanbul, 1999, s.
553; İbrahim Artuk, “Osmanlı Beyliği’nin Kurucusu Osman Gazi’ye Ait Sikke”, Ed. Osman Okyar veHalil İnalcık, I. Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi (1071-1920) KongresiTebliğleri, Ankara 1980, s. 27-33.
1401 Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğunda Paranın Tarihi, İstanbul 2003, s. 34; Şükrü Baban,Tanzimat ve Para”, Tanzimat I, İstanbul 1940, s. 240.
1402
Daha sonraki dönemlerde akçenin değerinde bir takım değişmeler meydana gelmiş, Çelebi Mehmeddevrinde 100 dirhem gümüşten 266,5, II. Murad devrinde 375,5, 1462’de 300, 1477’de 280, 1581’de426,5 akçe kesilmiştir. Öksüz, a.g.e., s. 253.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 321/373
305
yani ikili madene dayanan sisteme dönüşmüştür.1403 Bu ikili sistem içerisinde
devletin akçeye biçtiği önem, vergi ödeme, mal alım satımı gibi hususlar
nedeniyle altına göre çok daha fazlaydı ama gerçek hayatta ise akçe sürekli
değer kaybetmekteydi.1404 XVI. yüzyıla gelindiğinde, batıdan gelen ve
Osmanlı üzerinden güneye ve doğuya doğru ilerleyen değerli madenlerin
hareketliliği nedeniyle Osmanlı parası bir buhran içerisine girmiş ve gümüşün
altın karşısında değer kaybetmesine, fiyatların yükselmesine, gelirlerin de
nisbî olarak düşmesine sebep olmuştur.1405 Bu duruma çare arayan Osmanlı
maliyecileri 1585/86’da devlet tarihindeki ilk büyük devalüasyonu yaparak
100 dirhem gümüşten 850 akçe kesmeye başlamış ve akçenin veznini 0,384
gram olarak belirlemişlerdir.1406 Takip eden yıllarda da “sikke tashihi” adı
altında birçok kez değer düşüşüne uğrayan akçenin,1407 1705 tarihine
gelindiğinde 100 dirhem gümüşten 1900 akçe kesilmeye başlanmış ve
akçenin vezni 0,169 gram olmuştur.1408 Bu tarihten itibaren devletin
resmiyette kullandığı para birimi olmasına rağmen akçenin günlük hayattan
koptuğuna şahit olmaktayız. İlk defa 1688 yılında “kuruş” darbedilmesi ve
onunla birlikte 1/40’ı olarak basılan “ para” nın uygulamaya sokulması ile XVIII.
yüzyıldan itibaren akçenin yerine kuruş ve para fiili olarak kullanılan para
birimleri haline gelmişlerdir.1409
Mardin’e ait sicillerde, kuruşa rağmen devletin yine de akçeden
vazgeçmediğine ve resmi işlerde hesaplamalar için kullandığına
1403 Bu altın paraya 1252 yılında Floransa’da basılan ilk Avrupa altınında dolayı, başlangıçta “flori”
denişmiş, XVII. yüzyılın çeyreğine kadar “ sultani” olarak anılmış, bu tarihten sonra “eşrefi” denmiş,daha sonra da “şerifi” olarak adlandırılmıştır. Öksüz, a.g.e., s. 252; Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi,s. 266.
1404 Halil İnalcık, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde Türkiye’nin İktisadiVaziyeti Üzerinde Bir Tetkik Münasebetiyle” Belleten, C. XV, S. 60, Ankara 1951, s. 267.
1405 Mustafa Akdağ, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişaf Devrinde Türkiye’nin İktisadiVaziyeti” Belleten, C. XIII, S. 51, Ankara 1949, s. 497-564.
1406 Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, s. 268.1407 Nezihi Aykut, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sikke Tashihleri”, XI. Türk Tarih Kongresine
Sunulan Bildiriler (5-9 Eylül 1990), C. III, Ankara 1994, s. 1253-1258; Halil Sahillioğlu, “Akçe”,DİA, C. II, s. 227.
1408 Halil Sahillioğlu, “1683-1740 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu Hazine Gelir-Giderleri”, VIII. TürkTarih Kongresi Bildirileri, C. II, Ankara 1981, s. 1401.
1409
Aslında XVI. Yüzyıldan beri bilinen para bu tarihlerde 2 ile 4 akçe arasında bir değer taşırdı. Ancak1705 tarihine gelindiğinde %68 ayarında ve 0,436 gram vezninde olup 3 akçe değerindeydi. Bkz.Öksüz, a.g.e, s. 254; Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, s. 178.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 322/373
306
rastlamaktayız. Akçe bazında hesaplanan miktarlar akçenin uygulamada
ömrünü tamamlaması sebebiyle esedi kuruşa da çevrilmiş ve kaydedilmiştir.
Örneğin 1747 yılındaki Mardin ve Nusaybin mukataası malından Bağdat
kalesi muhafazasında olan 271 cebecinin et istihkaklarının hesaplanması
sırasında 43.370 akçenin aynı zamanda 1.194,5 esedi kuruş ve 10 para
kıymetinde olduğu da belgede ayrıca belirtilmiştir.1410
Sicillerdeki kayıtlardan da rahatça anlayabileceğimiz gibi akçenin
piyasadan kopuşu sonucunda Osmanlı mali piyasasına yabancı paralar
girmeye başlanmış, akçe git gide tedavülden kalkma tehlikesiyle karşı
karşıya kalmıştır. Bu dönemde Mardin’de tedavülde gördüğümüz en fazla
kullanılan yabancı paralar Hollanda kaynaklı “esedi (aslanlı) kuruş”1411 ve
Polonya kaynaklı “zolota kuruş” tur.1412
Esedi kuruş ya da diğer ismiyle aslanlı kuruş, Hollandalıların 'rex
daller" adıyla darbettikleri gümüş paraya denilmektedir. Üzerinde aslan resmi
bulunduğu için Osmanlılar "aslanlı kuruş" veya "esedî" adını vermişlerdir.
Darphâne hesaplarında esedî kuruş diye bir paranın basılması, ancak 9
Mayıs-31 Aralık 1701 arasındaki faaliyet dönemine rastlamaktadır. 8,2 (26,39
gr.) dirhem ağırlığında olan bu kuruştan bu dönemde 1.308.936 adet
basılmıştır.
XVII. yüzyılın başlarında 68 akçe olan esedi kuruş,1413 yüzyılın
ortalarında 78 akçe, 1683 tarihinden sonra yapılan düzenleme ile ise 120
akçeye eşitlenmiştir.1414 Mardin sicillerinde de açıkça rastladığımız bu
değerin yüzyılın ortalarında da sık sık kullanıldığı ve 1 esedi kuruşun 120
akçeye denk geldiğini belgelerden öğrenebilmekteyiz. Örneğin 1745 yılındaMardin ve Nusaybin kazalarından alınan buğday ve arpanın nakli sırasında
kullanılacak olan develerin ücreti olarak 120.000 akçe ayrıldığı belirtilmiş ve
1410 MŞS 252, b. 417. (2 Ramazan 1160/7 Eylül 1747)1411 MŞS 252, b. 416. (2 Ramazan 1160/7 Eylül 1747)1412
MŞS 195, b. 19. (Evail-i Şaban 1175/25 Şubat 1762)1413 Akdağ, a.g.m., s. 561.1414 Yücel Özkaya, 18. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, s. 269-270.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 323/373
307
bu miktarın 1 esedi kuruş 120 akçe olmak hesabıyla 1000 esedi kuruşa
isabet ettiği kaydedilmiştir.1415
Esedi kuruş ile aynı dönemde ayrıca 6,25 dirhem ağırlığında 399.031
adet Polonya kaynaklı zolta/zolota da darbedilmiştir. İlk kuruşların bir
kesesinin yani 500 kuruşunun 4060 dirhem ağırlığında basılması
emredilmişti. Buna göre bunların ağırlığı, 8,12 dirhem (26,04 gr.) olmalıdır.
Kuruşun tesbit edilen rayici 120 akçe (40 para), zolotanınki ise 80 akçe (26
para 2 akçe) idi. Dolayısıyla bunların birbirlerine nisbeti 2/3'tü. 1717' den
sonra ise kuruş 120 akçede kalırken zolota 90 akçeye çıkarılmış, bu sebeple
kur nisbeti 3/4 olmuştur.
Bu dönemde sicillerimizde rastladığımız bir diğer para birimi ise “Mar
baş” adı verilen paradır. Avusturya çeyreği adıyla sicillerde geçen bu paranın
bir takım sahtekârlıklara sebep olduğu ve tüccarı zarara uğratacağı
düşüncesiyle yöneticilerin merkezden uyarıldıklarına şahit olmaktayız. 1747
tarihinde gönderilen bir fermanda bu konu açık bir şekilde ifade edilmiş ve
Üsküdar’dan Anadolu’nun orta koluna varıncaya kadar yol üzerinde bulunan
vezirler, mir-i miran, kadılar, naibler ve zabitlere gönderilen emirle Marbaş
olarak adlandırılan Avusturya çeyreğinin ayarının düşük olduğu, dolayısıyla
Müslüman tüccarlara zararının dokunacağından bahisle elinde bu tür paraları
bulunduranların hazine-i amireye getirip yenisiyle değiştirmeleri ve bu tür
parayla alış-veriş yapmamaları istenmiştir.1416 Ancak bu para ile ilgili
sorunların devam etmesi üzerine devlet yöneticileri bu paranın tedavülden
kaldırılmasına karar vermişlerdir. 1764 tarihinde bu paranın tedavülden
kaldırılması için gönderilen fermanda bu durumun sebepleri açıkçabelirtilmiştir. Yine Anadolu’nun orta kolunda olan büyük vezirlere, mir-i
1415 Dergâh-ı muallâm gediklilerinden Hacı Hasan tahvilinden 1158 senesine mahsuben uhdesinde bulunan Mardin ve tevabii kefere ve Yahudi cizyeleri, bundan önce Mardin voyvodası Mehmedtarafından Mardin ve Nusaybin kazalarından satın alınan buğday ve arpanın 1158 senesi malının nakliiçin develere ödenecek ücret olan 120.000 akçe ki her kuruşu 120’şer akçe olmak üzere esedi kuruşla1.000 esedi kuruş (1 esedi kuruş=120 akçe) 1158 Rebiülevvel ayının 15. gününde baş defterdarYusuf’un mehterlerinden Mehmed adlı mehter elinden hazine-i amire defterlerine gelir ve masrafkaydolunmak için temessük verildiğiyle ilgili belge. MŞS 252, b. 299 (29 Rebiyülevvel 1158/1 Mayıs
1745); başka örnekler için bkz. MŞS 252, b. 408. (7 Şaban 1160/14 Ağustos 1747); b. 417. (2Ramazan 1160/7 Eylül 1747)1416 MŞS 252, b. 382. (Evahir-i Safer 1160/4-12 Mart 1747)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 324/373
308
mirana, kadılara, naiblere, ve zabitlere gönderilen bu fermanda halkın elinde
kefere sikkesi olarak bilinip, onar akçeye denk gelen “Mar baş” adlı paranın
bulunduğu, bazı hilekârlar tarafından halk arasında beşer para ve daha
fazlasına sarf edildikleri, darphane-i amirede çeşni olunduğunda her birisinde
on ikişer akçe halis gümüş bulunduğu anlaşıldığından halkın elinde bulunan
Mar baş akçesinin cizyedarlar tarafından on ikişer akçeye satın alınarak
darphane-i amireye teslim olunması istenmiştir. Bu hususta bundan önce
fermanlar yazıldığı ve Anadolu ile Rum ilinin üçer kollarına gönderildiği,
ancak bu paranın dokuzar ve onar akçeye denk gelen iki çeşidinin bulunduğu
ve bunlardan yüz adedinin Edirne kadısı tarafından İstanbul’a gönderildiği,
yapılan araştırmada her birinin bir dirhem olduğu halde dörder paraya denk
geldiği anlaşıldığından bu paraların alışverişten tamamen kaldırılmasına
karar verildiği belirtilmiştir. Bu kararın ilan edilmesi işinin ise baş defterdar
Seyyid Mehmed Avni’ye verildiği, cizyedarların bu hususlara dikkat etmesi
gerektiği de ayrıca belirtilmiştir.1417
Akçe ve kuruş kadar Mardin’de altın paraların da sıkça kullanıldığına
şahit olmaktayız. Bu dönemde Mardin’de kullanılan altın paralar “tuğralı
İstanbul Altını”, “Zincirli Altın”, “Fındıklı Altın”, “Yıldız Altını (Tuğralı)”, “Macar
Altını” ve “Zer-i Mahbûb” tur. Tuğralı İstanbul altını 1703’te, Zincirli 1713’te,
Fındık 1716, Zer-i Mahbûb ise 1729 yılında darp edilmiştir.1418 Tuğralı ve
Zincirli İstanbul altını ile Yıldız ve Macar altınları vezin itibariyle aynı idiler.
Her biri 17,5 kırat 0,5 buğday ağırlığında 3.384 gramdır.1419
Cizye toplanması sırasında tahsildarların bilgisine gönderilen
fermanlarda halktan toplanılan vergilerin hesaplanmasında para birimleriarasındaki farklılıklardan dolayı sorun çıkmasın diye para birimlerinin
birbirlerine oranları açık şekilde belirtilmiş ve bu konuda duyarlı olmaları
istenmiştir. 1761 tarihli bir ferman bu konuya açıklık getirmekle birlikte bu
dönemdeki para hareketlerine de değinmektedir. Buna göre Mardin ve
Nusaybin kazaları ile bunlara bağlı yerleşim birimlerinde ikamet eden, gelip
1417 MŞS 195, b. 87. (Evahir-i Rebiülahir 1178/17 Ekim-26 Ekim 1764)1418
Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, s. 272; Pamuk, a.g.e., s. 183.1419Özer Ergenç, “XVIII. yüzyılda Osmanlı Para Sisteminin Durumu”, IV. Milli Türkoloji Kongresi’ndeSunulmuş Bildiri’den naklen Öksüz, a.g.e., s. 255.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 325/373
309
geçen zimmîlerden Yahudi ve Acem Ermenileri taifelerinin kanunen vermeleri
gereken 1175 yılı cizyeleri toplanırken fakir olanlarından en düşük 1 zer-i
mahbub, orta halli olanlarından 2 zer-i mahbûb ve iyi halli olanlarından en
yüksek 4 zer-i mahbûb alınması istenirken şayet zer-i mahbûb olarak
veremeyip tedarik edemeyenlerin ise rayiç olduğu üzere Cedid İslambol altını
465 akçeye ve Zer-i Mahûub ile Zincirli Mısır altını 330 akçeye ve Tuğralı
Mısır altını 315 akçeye ve Tuğralı sağ paranın her 40 adedi bir kuruş
hesabıyla almaları istemiştir.1420 Yukarıdaki bilgiler o dönemdeki altın paralar
ile akçe ve gümüş arasındaki oranları da ortaya koymaktadır.
XVIII. yüzyıldaki para politikası ile ilgili önemli bir husus da kırık ve
bozuk paraların halk arasında kullanılması ve bunun da paranın değerinin
düşmesine sebep olmasıdır. Nitekim bazı kalpazanların paraların kenarını
kesmeleri yüzünden devlet her defasında önlem almak zorunda kalıyor, eksik
paraları yasaklıyor ve tedavülden kaldırıyordu.1421 Bu sorun XVIII. yüzyılda
da kendisini iyice hissettirmiş, devlet bu konuda pek çok ferman yayınlayarak
önlem almaya çalışmıştır.1422 Sicillerde rastladığımız 1763 tarihli bir ferman
buna örnek olarak gösterilebilir. Eksik hale getirilmiş altınların tedavülde
dolaşması yasak iken bir müddetten beri bazı hilekârların tam altınları
keserek halkın zarara uğramasına sebep oldukları, bu tür altınların
İstanbul’da alınıp satılmasının yasaklandığı belirtilmiştir. Halkın elindeki
Yıldız, Macar, Fındık, Zer-i Mahbûb ve İstanbul Zincirlisi altınların sarraflara
değiştirilmek üzere getirilmesi halinde her bir eksik kıratının yirmi beşer akçe
tenzil ile yine Mısır Zincirlisi, Tuğralı, Tunus altınlarının her bir eksik kıratının
dokuzar akçe tenzil ile değiştirilmesi istenmektedir. Bu uygulamanın OsmanlıDevleti’nin bütün şehir ve kasabalarında uygulanması, eksik ayar altınların
sarraflar vasıtasıyla değiştirilmesi, sarrafların olmaması halinde mukataa,
zeamet ve tımar mültezimleri ile cizyedarlar vesair tahsildarlar tarafından
toplanıp halka verilmeyip yine bunlar tarafından İstanbul’a ulaştırılması
1420 MŞS 195, b. 157. (3 Zilhicce 1174/6 Temmuz 1761) ; Ayrıca başka örnekler için bakınız: MŞS 195,
b. 99. (Tarih bulunmamaktadır)1421 Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Ankara 1975, s. 39.1422 Özkaya, a.g.e., s. 270.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 326/373
310
emredilmiştir. İstanbul’a getirilen eksik altınların ise sarraflar vasıtasıyla
değiştirilip darphane-i amireye teslim olunması ferman olunmuştur.1423
1423 MŞS 195, b. 71. (Evasıt-ı Rebiülevvel 1177/18-28 Eylül 1763)
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 327/373
311
SONUÇ
Mardin şehrine incelediğimiz dönemdeki medeni karakterini
kazandıran devir Artuklu fethiyle başlamıştır. Yavuz Sultan Selim’in bölgeyi
ele geçirmesi ile de Osmanlı hâkimiyetine giren ve kaza statüsüne kavuşan
Mardin, araştırma dönemi olarak seçilen XVIII. yüzyılda belgelere yansıyan
otantik görüntüsünü fiziki, idarî, sosyal ve ekonomik bakımlardan kazanmış
olan hareketli bir yapıya sahipti. Belgelere yansıyan bu durum bahsedilen bu
yönlerden şehrin bir resminin çizilmesine imkân vermiş ve tezimizin enönemli sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Kale, Mardin için incelediğimiz dönemde klasik manasını taşımaya
devam etmekteydi. Şehre asıl kimliğini kazandıran kale, XVIII. yüzyılda da
önemini korumuş, haşmetiyle dikkati çekmiştir. Şehri ele geçirmeyi
düşünenler kalenin bu heybetinden çekinmiş, Mardin’i istila etmek zor
görünmüştür. Şehre hâkim olmak isteyen yerel güçler bile ilk olarak gözlerini
kaleye dikmiş, kaleyi muhasara altına almaya çalışmışlardır. Bütün bu
faaliyetler zaman zaman kalenin hasar görmesine sebep olmuş, araştırma
dönemimiz içerisine birkaç defa kalenin tamiri için ödenek çıkarılmıştır. Bütün
bu argümanlar belgeler ışığında Kale’nin şehir için taşıdığı muhtelif ananaevi
manaların devam ettiğini göstermektedir. Bir savunma, idare ve ekonomi
merkezi olarak kale bu dönemde de hala modern zamanların hemen
şafağında bilindik işlevleri yerine getirmekteydi.
Şehrin yapısı geleneğin oluşturduğu çizgilerde bir görüntü arz
etmekteydi. Mardin’inin bölge özellikleri ve İslam şehrinin klasik yapıları
incelenen dönem Mardin’in de belgelere aksetmiş durumdadır. Kalenin
eteklerine yayılan şehrin enine yolları, birçok mahallenin oluşumuna sebep
olmuş, sokaklar arasındaki geçişler, hangi yoldan giderseniz gidin şehrin ana
yoluna ulaşmanızı sağlamıştır. Abbara denilen evlerin altından, sokaklar
arasındaki geçişleri sağlayan tüneller, çıkmaz sokakların oluşumunu
engellemiş, mahallelerin çok dar ve eğri büğrü olmasına rağmen hemen
hemen hiç çıkmaz sokağı olmayan bir şehir meydana getirmiştir. Çıkmaz
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 328/373
312
sokakların oluşturduğu mahalle içerisindeki “mahrem” alan yerine evlerin
yüksek duvarlarla çevrilmiş geniş avluları, dış dünyayla ilişiği kesik rahat bir
alan oluşturmuştur. Şehir, ananevi çizgilerde Mardin hayatında incelediğimiz
dönemdeki yapısıyla önceki yüzyılla kırılmaların yaşanmadığı bir süreci
temsil etmektedir. Dönüşümün izleri henüz görülmeye başlamamıştır.
Evlerin birbirinin ışığını kesmeyecek şekilde, terasların ard arda
sıralandığı bir merdiven şekli görünümü veren şehrin kendine özgü mimarisi
XVIII. yüzyılda da korunmuştur. Ev alım satımları ile evlerde uygulanan bazı
mimari tasarruflardan ortaya çıkan komşular arasındaki vaki bazı sorunlar
mahkeme kayıtlarına yansımıştır. Örneğin ilave bir duvar inşası veya evin
manzarasını kesecek bir tasarruf bu sorunların sebeplerinden olarak
zikredilebilir. Bu durum şehrin mimarisinin sosyal hayatla iç içeliğini
göstermiştir. Yüzyılların verdiği birikim ile meydana gelmiş mimari şekle
muhalefet ederek evin veya avlunun düzenini değiştirmeye çalışanlar
komşuları tarafından tepkiyle karşılanmış ve bu olaylar da mahkemeye
taşınmıştır.
XVI. yüzyılda Mardin’deki mahalle sayısı 9 iken, XVIII. yüzyılda bu sayı
11’e çıkmış, XIX. yüzyılda ise 13’e yükselmiştir. Mahalle sayılarındaki bu
artış, fiziki yapının gelişme içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. Mahalle
sayılarındaki bu büyüme beraberinde sosyal, dini ve ticari yapıların
çoğulmasına da zemin hazırlamıştır. Elimizdeki belgelerin istatistiki olarak
kullanımıyla bazı mahallellerin daha hareketli olduğu tespit edilmiştir.
Zerraka, Kıssis ve ismine daha çok XVIII. yüzyılda rastlanan Sevindik
mahalleleri mülk alım-satımlarının sıklıkla yapıldığı mahalellerdir. Kıssismahallesi gayrimüslim nüfusun fazla olduğu bir mahalleyken Zerraka ve
Sevindik mahalleleri Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları mahallelerdir.
Çıkardığımız istatistikî bilgiler göstermiştir ki hemen her mahallede
Müslümanlar ile gayrimüslimler beraber yaşamakta ve sadece bir kesimin
oturduğu mahalleler bulunmamaktadır. Müslümanlar ile gayrimüslimler
arasında hemen her mahallede satışlar söz konusudur. Bu konuda bir ayrım
söz konusu değildir. Üstelik evlerin mimarisinden kaynaklanan tuvalet su
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 329/373
313
kuyusu gibi bazı bölümlerin ortak kullanımında bile Müslümanlar ile
gayrimüslimler arasında bir ayrım yaşanmamıştır.
İncelediğimiz dönemde Mardin evleri geleneksel yapılarını
korumaktaydılar. Evlerin bazı bölümlerine ait isimlerin Mardin’e özel
adlandırmalar olduğunu gördük. Yatak odası yerine beyt -i freş, misafir odası
yerine manzara, dikdörtgen şeklinde tavanı kemerli oda manasına gelen
odaya beyt-i ezec , düz ve basık tavanlı oda manasına gelen beyt-i
enbub, tuvalet yerine kenif , su kuyusu yerine cub’ul mâ, odunluk yerine
neccari ve avlu yerine havş kullanılmaktadır. Bu isimler genelde bölgenin
yerel dilinden kaynaklanmaktadır. Yine Mardin evlerinin dikkat çeken
unsurlarından biri de tuvalet ve su kuyusu gibi temel ihtiyaç alanlarının ortak
kullanıldığıdır. Üç evin bir tuvaleti beraber kullanıldığı ya da su kuyusunu
ortak kullandıkları ev satışları sırasında bunlar üzerindeki hisselerini de
satıtışa çıkardıklarını görmekteyiz. Mardin’in zaten su konusunda sıkıntı
çektiği ve sarnıçlar aracılığıyla yağmur suyunu kullandığını bilmekteyiz.
Dolayısıyla su kuyularının ve temizlik alanlarının bu sebepten ortak
kullanıldığı ve değerli olduğu düşünmekteyiz.
Şehirdeki dini ve sosyal kurumların Artuklu dönemiyle oluşmaya
başlamasıyla birlikte Osmanlı dönemiyle de bu haraketlilik devam etmiş,
cami, medrese, külliye türü yapıların onarımına önem verildiği belgelere
yansımıştır. Bu durum sadece Müslümanlar için söz konusu olmamamış,
gayrimüslimlerin de kendi inançları doğrultusunda ibadet yerlerini
korumalarına ve yenilerini eklemelerine izin verilmiştir. Hatta bu cemaatlerin
kendi din adamlarını yetiştirmek için eğitim kurumları açmalarına da müsaadeedilmiştir. Bu konuda belgelerden yansıyan önemli bir tespit de kilise,
manastır türü yapıların onarımı veya yeni bölüm eklemeleri gibi durumlarda
merkezi idareden izin almaları gerekliliğidir. Bu konudaki pek çok şikâyet
belgesi tespit edilmiş, izinsiz bir şekilde kilise veya manastırlara yeni bir
bölüm ekleme veya tadilatta bulunmanın önüne geçilmiştir. Osmanlı Devleti,
cemaatleri kendi dinlerini yaşamada ve inançlarına uygun bir düzen
oluşturmada özgür bıraksada yine de kontrolü elden bırakmadığı, şehirdekifarklı dini yapıları dengeli ve kontrollü bir şekilde tuttuğunu göstermektedir.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 330/373
314
Merkezi idare ile yaşanmaya başlanan bazı gerilimler bu dönem
belgelerinde dikkat çeken önemli bir husustur. Bu durum bazı idari
tasarrufların gerçekleştirilmesine de yol açmıştır. Mardin Osmanlı
hâkimiyetine girmesiyle birlikte eyalet olarak Diyarbekir eyaletine bağlanmış,
ancak sonraları Bağdat ve Musul gibi eyaletlere de bağlandığı görülmüştür.
Mardin’in idari yapısında meydana gelen bu değişikliği aşiretlerin çıkardıkları
huzursuzluklar ile araştırma dönemimiz boyunca çok sık savaşlara sebep
olan İran ile ilişkilere de bağlamak mümkündür. Gelirleri Bağdat ve Musul gibi
İran sınırına yakın yerelere verilmesi için bu eyaletlere bağlandığını
düşündüğümüz Mardin’in yine de Diyarbekir eyaletinden kopmadığı, her
zaman bu eyaletin kontrolü altında ve ondan etkilenerek yönetildiğini gördük.
Nitekim Bağdat ve Musul’a bağlanma süreci çok kısa sürmüş, Mardin bu
eyaletler arasında kısa süreli gelgitler yaşamıştır.
Mardin’in idari yapısındaki önemli tespitlerden biri de şehrin
yönetiminde uygulanan farklı sistemdir. Voyvodalık adı verilen bu sistem ile
İmparatorluğun birçok yerinde uygulanan ve hazineye bağlı vergileri toplama
işini yerine getiren voyvodaların yerine Mardin voyvodalığı ismiyle yeni bir
idari birimin oluşturulduğunu görmekteyiz. Şehirdeki en üst idari pozisyona
sahip olan voyvoda hem vergi gelirlerini iltizama alırken hem de bir sancak
beyi gibi davranmakta, şehirdeki kaza teşkilatından bağımsız olarak faaliyet
yürütmekteydi. Mardin’in kaza teşkilatı, Diyarbekir eyaletinden hiç
ayrılmazken Mardin Voyvodalığı farklı eyaletere bağlanabilmekte, hatta kimi
zaman direk merkezden atanan yöneticiler sayesinde bağımsız bir idari birim
haline gelmekteydi. Bu değişken idari yapı beraberinde şehirdeiktidarsızlıklara sebep olmuş, çatışmalı bir tartışma ortamına zemin
hazırlamıştır. Bütün bunlara XVIII. yüzyılda yürürlüğe konulan mukataaların
ömür boyu belli bir kişiye malikâne yoluyla iltizama verilmesi uygulaması
eklenince, şehirdeki dengeler değişmeye başlamış, yerel aileler ve aşiretler
nüfuz alanlarını arttırmaya başlayarak ve ekonomik birer güç haline
gelmişlerdir. Elbetteki bu değişimler merkezi hükümetin otoritesinin
sarsılmasına sebep olurken, yerel güç unsurlarının Osmanlı Devleti’nin sondönemlerine kadar ulaşan iktidarlarına sebep olmuştur.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 331/373
315
Osmanlı Devleti’nin pek çok yerinde başlayan idari zaaflar bu
dönemde kendisini Mardin’de de göstermeye başlamıştır. Devletin pek çok
alanlarda yaşamaya başladığı değişim ve dönüşümlerin olumsuz rüzgârları
heryerde olduğu gibi Mardin’de de hissedilmeye başlamıştır. İdari yapıdaki
değişim ve istikrarsızlık kendini şehrin diğer kesimlerinde de göstermiş,
şehrin yönetimindeki voyvoda, kadı, müftü gibi görevliler istikrarsızlığın
sebebi olmuşlardır. Merkezden gönderilen yöneticiler ile yerel güçler
arasındaki mücadele, diğer kesimlerinde katılmasıyla XVIII. yüzyılda temelleri
atılan ve XIX. yüzyıla da yayılan bir çatışma alanı doğurmuştur. Normal
şartlar altında 3 yıllığına atanan voyvodalar, görevlerinde genelde bu süreyi
dolduramadan ayrılmak zorunda kalmışlardır. Bazen birkaç ay, bazense
birkaç gün gibi kısa bir süre görevlerinde kaldıklarını gördüğümüz bu kişiler
aynı zamanda şehirde düzenin bir türlü sağlanamamasına da sebep
olmuşlardır. Kısa süreliğine yönetici olan yerel eşraftaki kişiler genelde bir
önceki dönemdeki uygulamaların tersini yapmaya çalışırken, intikam
duygusuyla hareket ettikleri olmuş, bazı devlet görevlileriyle yaşadıkları
sorunlar büyümüş ve tüm şehri sarsan tartışmalara sebep olmuştur.
Mardin’in idari yapısındaki ikinci en etkili yapı Mardin mahkemesiydi.
Voyvodalık kurumundan bağımsız olarak teşkilatlanan ancak beraber hareket
eden bu kurum sadece hukuki işlere bakmamakta, aynı zamana bir takım
idari sorumluluklarıda yerine getirmekteydi. Mardin kadısı aynı zamanda
Amid kadısıydı. Hukuki yetki alanı oldukça geniş olan mevleviyet payeli Amid
kadısı kendisinin gitmediği yereler naib adını verdiği yardımcılarını atamakta
ve bu kişiler bulundukları yerde kadı gibi davranmaktaydılar. Mardin naibi de Amid kadısı tarafından atanan ve Mardin’in hukuki ve bazı idari işlerinden
sorumlu kişiydi. İncelediğimiz dönemde tespit ettik ki Mardin’in Diyarbekir’den
ayrılıp başka eyletlere idari bakımdan bağlanmasına rağmen Mardin
mahkemesi yine Amid’e bağlı kalmıştır. İdari teşkilatla yargı teşkilatı ayrı
yürümüş ve yargı yürütmeden bağımsız olarak teşkilatlanmıştır.
İncelediğimiz belgelerden tespit ettiğimiz bir başka konuda Mardin
mahkemesinin yoğun bir mahkeme olmadığıdır. Elimizdeki belgeleri tasnifederek çıkardığımız sonuçlara göre yüzyılın birçok döneminde aylık dava
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 332/373
316
hacmi ortalama 10 ya da 20 arasındadır. Çoğu zaman günlük işlem hacmi ise
ortalama 2-3’ü geçmemektedir. Bu durum mahkeme için ayrı bir mekân
tahsis etmeyi gereksiz kılarken, çoğu zaman mahkemeler naiblerin evlerinin
bir kısmında ya da ilgili olmasına bağlı olarak voyvodanın önünde
gerçekleşmiştir.
Yaşanan sıkıntıların harici ve genel sebepleri olduğu kadar bölgeye
dair özellikler de bunda etkili olmaktaydı. Sosyal hayata dair yaptığımız
tespitlerde Osmanlı-İslam hukukun hâkim olduğu aile yapısının farklı yönü
olarak, geniş ve nüfuzlu aile tipinin yoğun olduğu, bu aileler arasındaki nüfus
mücadelesinin ise idari yapıyı bile etkilediğini gördük. Bu dönemde, şehirde
gerçekleşen evlilikler içinde birden fazla eş alma uygulaması yaklaşık
%21’dir. Çok eşliliğin birçok nedeni olmakla birlikte asıl belirleyici unsur ise
geneleksel kültürdür. Yine de tek eşlilik oranı %79 gibi ciddi bir orandır.
Sanıldığının aksine bölgede çok eşlilik yaygın değildir. Çok eşli erkekleri
gelirlerine göre tereke kayıtlardan faydalanarak yaptığımız tasnifte az gelirli
kişilerin çok eşliliği tercih etmediğini tespit ettik. Geliri yüksek ve sosyal
statüsü ağa, şeyh gibi kişilerin çok eşliliği daha fazla tercih ettiğini gördük.
Çocuk sayılarınında bölgedeki geleneksel yapının akılda bıraktığı çok
çocukluk kanısının aksine birçok Anadolu kentindeki verilere yakın bir şekilde
üç ya da dört çocuğun tercih edildiğini görmekteyiz. Zaten çok kalabalık bir
nüfusun yaşamadığı ve nüfusun hızlı artmadığını bildiğimiz Mardin’deki
ailelerin çok çocuk tercih etmemelerinin bu sonucu doğurduğunu
söyleyebiliriz.
Mahkemeye yansıyan belgelerden Mardin’de kadınlarındüşünüldüğünün aksine evine kapanık olmadığı, hak ve hukukunu aramakta
erkeklerden farksız olduğu, mülk sahibi olabildiği ve bunu istediği zaman alıp
sattığını, mahkemeye bizzat gelebildiği gibi birilerine vekâlet vermek yoluyla
da hukukunu koruduğunu görmekteyiz. Vekâlet kullanma konusundaki
oranların fazlalığına rağmen, %47, 62 gibi nişandan vazgeçme, %15 gibi
boşanmayı isteme oranları erkeklere çokda bağımlı olmadıklarını
göstermektedir. Bir bedel ödeyerek ya da alacağı bir bedelden vazgeçerekerkekten boşanması yöntemine verilen ad olan muhâlaa yöntemine
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 333/373
317
kadınların sıkça başvurmuş olması aslında, evlilik konusunda da cesaretli
olduğunu ve çevrenin tepkisini önemsemediğini göstermektedir. Yine
kadınlara ait tereke kayıtlarana bakıldığında mal varlıklarının genelde
evlendikleri erkeklerden istedikleri mehirler ve ölen eşlerinden kalan miraslar
olduğu anlaşılmaktadır. İş ve ticaret hayatında göremediğimiz kadınların
servetlerinin çoğunluğunu bu yolla edinmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin uyguladığı millet sistemi içersinde yerleri alan
birçok gayrimüslim cemaati içerisinde barındıran Mardin, bu cemaatler
arasındaki uyum ile de ayrı bir örneklik teşkil etmektedir. Yaşanan bazı idari
sıkıntılara rağmen halkın müşterek hayatında bir kırılmanın söz konusu
olmadığını belgelerden öğrenmekteyiz. Müslümanlar ile gayrimüslimler
arasındaki ilişkiler birbirinden farksızdır. Hemen her mahalleyi beraber
paylaşmakta ve komşuluk ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Gayrimüslim cemaatler
kendi içerlerinde bir hukuk uygulamakla birlikte asıl olarak şer’i hukuka bağlı
bulunmakta ve bu hukuka duydukları güven onları sık sık şer’i mahkemelere
başvurdurmaktaydı. Yani hukuk, bir üst çatı olarak toplumun müşterek
hayatını ahenk içinde sürdürülmesinde temel unsur olarak işlevini
sürdürmekteydi.
Mardin’de gayrimüslim nüfus olarak Şemsiler, Süryaniler, Ermeniler,
Yahudiler ve Yezidiler yaşamaktaydı. Bunların birbiriyle ve Müslümanlarla
olan ilişkileri genelde komşuluk ilişkileri ve borç alıp-verme, mülk alıp-satma
veya karşılıklı tartışmalarda kendini göstermekteydi. Bu konular içerisinde en
az olanı bir birlerinin dinlerine olan saygısızlıklarından kaynaklanan
tartışmalardır. Yok denilecek kadar az olan bu tip tartışmalar farklı gruplarınhoşgörü içerisinde yaşadıklarının en güzel örneğidir. Aynı mahallede birbirine
bitişik evlerde yan yana yaşayan ancak farklı dini inanca sahip ve farklı
dillerde konuşan bu gruplar arasındaki ahenk dikkat çekicidir.
Mardin’in incelenen devri, aşiretlerin damga vurduğu bir dönemdir.
Sosyal hayatı etkileyen bir unsur olan aşiretler tüm bölgede olduğu gibi
Mardin’de de yoğun ve etkiliydi. Özellikle kırsal alanda gösterdikleri faaliyetler
ile dikkat çeken bu aşiretler genelde yerleşik hayata geçmiş ve şehir hayatıüzerinde de etkilerini göstermeye başlamışlardır. Bulundukları yerlere köy
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 334/373
318
ismi olarak kendi isimlerini veren aşiretler, kendi aralarındaki nüfuz
mücadeleleriyle de dikkat çekmişlerdir. Osmanlı Devleti de aşiretleri birer güç
olarak kabul etmiş ve birer vergi ünitesi haline getirmiştir. Tevzi defterlerinden
aldığımız bilgilerde aşiretler güçleri oranında vergi vermiş ve şehir
masraflarına ortak olmuşlardır. İncelediğimiz dönemde tevzi defterlerinde 25
adet aşiret ismine rastladığımız. Bunların bazıları sadece Mardin’de faaliyet
gösterirken Kiki, Milli, Ömeryan gibi tüm bölgede faaliyet sahası oluşturmuş
aşiretlerde mevcuttur. Bunlardan en dikkat çekenleri Milli Aşireti, Sürgücü
Aşireti, Kiki Aşireti, Ömeryan Aşireti ve Daşilerdir. Bunların Mardin’i nüfusları
altına alabilmek için giriştikleri faaliyetler incelediğimiz yüzyıla damgasını
vurmuştur. Bu konuda devlet ile aşiretler arasında bir çatışmanın
olmadığınıda belirtmek gerekir. Çatışma alanı aşiretlerin kendi arasındadır.
Aşiretler ile ilgili dikkati çeken bir tespitte, kimi aşiretlerin bazı
dönemlerde masrafa ortak olup, vergi öderken, bazı dönemlerde ise vergiye
tabi tutulmadıklarıdır. İsimleri bazı belgelerde aşiret olarak geçen grupların
daha sonraki belgelerde karye (köy) olarak geçmektedir. Osmanlı
idarecilerinin muhtemelen nüfuz alanlarına ve güçlerine göre vergiye tabi
tuttukları, bu toplulukların farklı tarihlerde değişik tasniflere göre
vergilendirilmeleri belgelerdeki değişiklikleri yaratmıştır. Başka şehirlerde bir
tür vergilendirme usulü olarak, aşiretin o sırada bulunduğu yer dikkate
alınarak “kaza” ismiyle de anılabildiği, Mardin’e ait defterlerde ise kaza ismi
yerine Aşiret-i Milli, Aşiret-i Kiki gibi isimlerle anıldığı ve vergilendirildiğini
tespit ettik. İncelediğimiz 28 tevzi defterinde en çok vergiyi veren aşiretler
Sürgücü ve Kiki aşiretleridir. Zaten nüfuz alanları bakımından da Mardin’inönemli aşiretleri arasındadırlar.
XVIII. yüzyıl Mardin’inde asayiş bakımından oldukça hareketli bir
yapının olduğunu tespit ettik. Kimi zaman şehrin yöneticileri, kimi zaman
yeniçeriler, bazen devlete ait gelir kaynaklarını elinde bulunduran kişiler bu
asayiş problemlerini yaratırken bazen de halk arasından birileri kamuyu
ilgilendiren adi suçlar işleyebiliyorlardı. Cinayet, yaralama, hırsızlık ve genel
ahlaka aykırı fiiller şehri sosyal ve ekonomik yönden olumsuz etkilemiş,herşeyden önemlisi huzur ve güven ortamının yok olmasına sebep olmuştur.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 335/373
319
Özellikle aşiretler arasındaki anlaşmazlıklar şehirde asayiş sorunu yaratmış,
çözüm için merkezi hükümetin müdahalesi gerekmiştir. Öyleki bu kargaşa
ortamı Mardin’in farklı eyaletlere bağlanmasına sebep olmuştur. Millliler ile
Müftü Ahmet Efendi arasındaki çıkan tartışmanın büyümesi sonucunda ise
şehirde yağma olayları görülmeye başlanmış, yeni atanan voyvoda Hacı
Abbas Ağa bu yağmacıları bulup cezalandırmak için çok zorluk çekmiştir.
Aşiretler arasında Yezidi olduğu bilinen Şarkiyanlu Aşireti sık sık eşkiyalık
hareketlerine başvurmakta ve huzursuzluğa yol açmaktaydı. Göçebe olan bu
aşiret sık sık farklı yererle iskâna zorlanmış ancak eşkiyalık faaliyetlerinin
önüne geçilememiştir.
İncelediğimiz dönemde öldürme ve yaralama gibi hayata ve vücut
bütünlüğüne karşı işlenen suçlara rastlanıldığı gibi, hırsızlık ve gasp gibi
mülkiyete saldırı suçları da görülmüştür. Bütün bunlar arasında Mardin’de en
dikkat çekeni katır ve at hırsızlıkları ile buna bağlı olarak ortaya çıkmış olan
yaralama ve öldürme olaylarıdır. Şehrin fiziki yapısından kaynaklı olarak en
çok kullanılan ulaşım araçlarından olan katırlar ve atlar dğerleri itibariyle bu
türden olaylara sebep olmuştur. Yaşanan olaylarda keşiflere önem verilmiş,
özellikle şahitlerin ifadeleri olayın aydınlığa kavuşmasında ilk öncelik
olmuştur.
Mardin’de sosyal hayatın bir başka unsurunun Osmanlı şehirlerinin
tamamında olduğu gibi vakıflar olduğu belgelerden açıkça görülmektedir.
Hemen her dini kurumun bir vakfı vardır ve ihtiyaçlarını bu vakıflar üzerinden
karşılamaktadırlar. Önemli bir iş gücünü de besleyen vakıflar sayesinde
imam, duagü, mimar, vs. birçok kişiye iş imkanıda sağlanmaktaydı.Vakfedenlerin kimlerine bakıldığı zaman %93 ile çoğunluğunun erkeklerden
oluştuğunu tespit ettik. Vakfeden erkeklerin kimliklerine bakıldığında şeyh,
hacı, seyyid, ağa gibi toplumun önde gelen kesimlerinden oldukları
anlaşılmıştır. Aynı zamanda zengin ailelerin mallarını geleceğe güvenli bir
şekilde aktarmak için başvurdukları vakfetme yöntemi sayesinde babadan
oğula birkaç kuşak mülklerin kontrolü ailelerin elinde kalmaktaydı. Ev,
dükkân, bağ, değirmen ve bahçe gibi birçok mülkün vakfedildiğini ve dini vesosyal kurumların hizmetine sunulduğunu tespit ettik. Atanan mütevelliler
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 336/373
320
yoluyla vakfın işlerini yürütülmekte ve gelecek nesillere aktarılmaktaydı. En
fazla vakıf malına sahip kurum Kasım Padişah Vakfı’dır Şehrin muhtelif
yerlerinde ve şehir dışında birçok ev, dükkân, bağ ve köyün gelirlerine sahip
olan bu vakıfta Hanifi ve Şafi kısımlar ayrı organize dilmiş ve mezhep
farklılığı gözetilerek her iki mezhebinde temsiliyeti sağlanmıştır.
Şehirde sanayi ve ticari faaliyetler de canlı bir görünüm arz
etmekteydi. Mardin’i çevreleyen kırsal alandaki tarımsal faaliyet ile
hayvancılık, kent merkezinde ve çevresindeki birkaç köyde zaman zaman
önemli boyutlara kadar taşınan dokumacılık, boyacılık gibi küçük işletmeler
halinde örgütlenmiş el zanaatları, hali hazırda da sürmekte olan transit
ticaret, bölge ekonomisini canlı tutmakta ve toplumun geçim kaynaklarını
oluşturmaktaydı. Önemli ticari yolların üzerinde bulunan Mardin’in transit
ticaretten faydalandığı, aynı zamandaki şehirdeki bazı üretimlerin gelip geçen
kervanlar aracılığıyla satıldığı da tespit edilmiştir. Tarım ve hayvancılığın
daha çok kırsal bölgelerde, bağ ve bahçeciliğin ise şehir merkezinde oturan
kişilerce de yapıldığı yine tespit edilen konular arasındadır. Şehirdeki bağ ve
bahçelerde yetiştirilen meyvelerin meşhur olduğu hatta iccas adı verilen
meyvenin saraya padişaha düzenli olarak gönderildiği de belgelerde tespit
edilmiştir.
Mezopotamya ovasındaki tarımsal faliyetlerin başında gelen buğday
ve arpa üretimi incelediğimiz mübayaa defterlerine yansımış ve yüksek
miktarda buğday ve arpanın bu bölgeden toplandığı görülmüştür.
Koçhisar’daki depoda saklanan bu ürünler genelde savaş bölgelerinin ihtiyacı
doğrultusunda farklı yerlere sevk edilmiş, ya da merkeze gönderildiği deolmuştur. Depolardaki ürünler her yıl yenilenmiş eski ürün düşük fiyattan
satılmıştır. Burada dikkati çeken şey Osmanlı’nın uyguladığı iaşe merkezli
tarım politikasıdır. Öncelikle o bölgenin iaşe ihtiyacının karşılanması
sonrasında ise geriye kalanın mübayaa edilmesi yöntemini benimseyen
devlet, bu yolla hem halkın ihtiyaçlarını karşılarken, diğer taraftan devletin
gereksinimlerini gözetmektedir.
Osmanlı Devleti’nin genelinde uygulanan esnaf teşkilatının Mardin’dede sıkı bir şekilde uygulandığını gördük. Bir şeyhin etrafında kümelenen
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 337/373
321
esnaf teşkilatları, belirli kurallar çerçevesinde kalfalıktan ustalığa kadar bu
teşkilatın kontrolünde çalışmaktaydılar. Belgelerden tespit ettiğimiz kadarıyla
19 adet çarşıda faaliyet gösteren esnaf grupları yoğun oldukları çarşılara da
Alaflar Çarşısı, Attarlar Çarşısı gibi kendi isimlerini vermişlerdir. Sûk ismiyle
anılan çarşılar ekonomik etkinliklerin gerçekleştiği, ticari hayatın kalbinin
attığı yer konumundadırlar.
Ticari hayat içerisinde en fazla dikkati çeken etkinliğin mülk-alım
satımları olduğunu gördük. Elimizdeki defterlerin büyük bir kısmını Arapça
yazılarak kaplayan bu belgeler şehirdeki ticari hareketliliği göstermesi
bakımından önemliydi. Bu belgelerde evler veya diğer mülkler en ince
ayrıntılarına göre yazılmış, kaç odalı olduğu ve odaların özellikler varsa ek
müştemilatı hepsi kayedilerek satış işlemi gerçekleşmiştir. Bir tür noter
hizmeti gören mahkemenin buradaki rolü satışa şahitlik edip kayıt altına
almaktır.
Vergilendirme ve vergi toplama konusunda, zirai sektörün hâkim
bulunduğu sanayi öncesi ekonomilerin tarihte ortak özellikleri olarak beliren
problem ve güçlükler, Osmanlı ekonomisi için de mevcut bulunmuş ve
Osmanlı İmparatorluğu bunları çözmede uzun tarihi boyunca çeşitli
merhaleler göstererek, orijinal, kendine has metotlar meydana getirmiştir. Bu
bağlamda XVII. ve XVIII. yüzyıllara gelindiğinde savaşlardan yenik veya
sonuç almadan çıkan, savaşların uzun sürmesi ve kaybedilmesi ile yeni
finansal kaynak ve araçlar konusunda arayışa girişen Osmanlı Devleti, yeni
üretim kaynaklarına ve yeni vergilere ihtiyaç duymuştur. Bu anlayış
doğrultusunda geleneksel anlayışla geliştirilmiş çözümlerin etkisizliğikarşısında Osmanlı maliyecileri ekonomide merkezileşme eğilimi
gütmüşlerdir. Bu eğilimin bir sonucu olarak da bir iç borçlanma türü olan
mukataa usulüne geçmişlerdir. Mardin mukataasının bu anlamıyla çeşitli
bölgelerden toplanan ve çeşitli türde vergilerden meydana geldiğini tespit
ettik.
Bir dönem Osmanlı idari yapısında ayrı bir sancak olarak yer alan
Nusaybin XVIII. yüzyıl boyunca Mardin ile birlikte anılmıştır. Kaza teşkilatıhariç Mardin ve Nusaybin ortak voyvoda tarafından ve aynı idari sistem
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 338/373
322
içerisinde yönetilmiştir. Nusaybin’in ayrı bir naibi varken ayrı bir voyvodası
bulunmamaktadır. Mardin mukataası Nusaybin mukataasını da
kapsamaktadır. Şehrin ihtiyaçları çoğu zaman mukataa malından
karşılanmaktadır. Savaş zamanlarında Mardin mukataası malının savaşın
sürdüğü yerlere aktarıldığınıda tespit etmiş bulunmaktayız.
Mardin ve Nusaybin’in kaza olarak gelirlerinin büyük kısmı has
statüsündeydi. Doğrudan sultan ve devlet hazinesi için ayrılmış durumdaydı.
Sicillerde en fazla ismine rastladığımız mukataa mumhane mukataasıdır.
Aydınlatma işleminin ağırlıklı olarak mumlar ile sağlandığı bu yüzyılda, bu
hizmetin devlet tarafından kontrol altında ve mukataa statüsüyle iltizama
verildiğini gördük. Bunu içinde mumun ham maddesi olan iç yağı üretiminin
kasaplardan düzenli olarak sağlandığını ve iltizamı alan kişinin yağ stoğunu
sağlaması yükümlülüğü olduğunu gördük. Mumhane mukataası gibi şirkhane,
kellehane ve menzil mukataası da Mardin ve Nusaybin mukataalarının
içerisindeydi. Bunlara ek olarak devletin halktan toplaması gereken vergiler
bulunmaktaydı. Bunlar: âşar-ı şer’iye, rüsumât-ı örfiye, cürm-ü cinayet, bâd-ı
heva, mal-ı gayb, mal-ı mefkûd, adet-i mefkûd, adet-i ağnam, beytu’l mal-ı
amme ve hassa ait cüzi ve külli vergilerdi.
Şehre gelip giden elçilerin ve görevlilerin masraflarının da aşiretlere ve
esnafa tevzi edilerek taksim olunduğunu tespit ettik. Bunlara ek olarak savaş
zamanında alınan imdad-ı seferiyye ile barış zamanlarında alınan imdad-ı
hazeriyye vergileri de bu yolla toplanmaktaydı. Aşiretlere taksim edilen
masrafların bir kısmı da şehirdeki esnafa tevzi edilmekte ve güçleri oranında
ödemeleri istenmektedir. Masraf defterlerinde en fazla gideri, harekethalindeki orduların, kervanların, ulakların ve devlet görevlilerinin belli bir
mesafe kat ettikten sonra geceyi geçirmek, at değiştirmek veya dinlenmek
için konakladıkları yerler olan menziller için yapılan masrafların
oluşturduğunu gördük. Bu masraflar da kimi zaman aşiretlere tevzi edilmekte
kimi zaman ise mukataa malından karşılanmaktaydı.
İdari yapıdaki değişiklikler ve çok farklı kimlikleri içerisinde barındıran
Mardin şehri XVIII. yüzyıl boyunca canlı bir kent olarak görünmektedir. Çokfarklı kültürleri içerisinde sorunsuz ve uyumlu bir şekilde yaşama imkânı
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 339/373
323
veren şehir dünya kültür mirasına müşterek hayatında bir tarihi örneği olarak
önemli bir malumat sunmaktadır.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 340/373
324
KAYNAKÇA
A. Arşiv Belgeleri
1. Şer’iye Sicilleri:
Mardin Şer’iye Sicili 195, 252, 251, 262, 247, 266, 203, 241,248, 227,
264, 259, 237, 183.Diyarbakır Şer’iye Sicili, 313, 360, 352.
2. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri:
Ali Emiri, Sultan II. Ahmed, No: 1914, Sultan III. Ahmed, 17253,
11775; Sultan Mehmed, 15032; Sultan III. Mustafa, 726.
Cevdet, Askeriye, No: 15651, 4151, 4997, 11630, 27240, 4266; Evkaf,1389, 21148, 1280, 315, 32295, 12148, 424, 29751, 7646, 30499, 21675,
29751, 12148, 315, 424; Belediye, 6965; Dâhiliye, 657, 6866; Maarif, 1238,
2566, 8616, 158; Maliye, 2151; Nafia, 2698; Sıhhiye, 848; Zabtiye, 4391.
Darbhane-i Amire, No: 2379.
Divan, No: 957.
İbnü’l Emin, Askeriye, No: 7233, 7840; Dâhiliye, 742; Maliye, 8967.
Maliyeden Müdevver Defter, No: 55, 20015, 2335, 4746.Meclis-i Vala, No: 19.
Sadaret, Askeriye, No: 61, 37305.
B. ARAŞTIRMA-İNCELEME ESERLER
Abdüsselam Efendi; Mardin Tarihi, Haz. Hüseyin Haşimi Güneş, İstanbul
2007.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 341/373
325
AHISKALI, Recep; “Muhzır ”, DİA., cilt 31, İstanbul 2006.
AKBULUT, İlhan; “İslam Hukukunda Suçlar ve Cezalar”, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt 52, Sayı I, Ankara 2003, s. 167-
181.
AKDAĞ, Mustafa; Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, cilt 2, (1453-1559),
Barış Yayınları, Ankara 1999.
_____________; “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişaf Devrinde
Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti” Belleten, cilt XIII, sayı 51, Ankara 1949, s. 497-
564.
_____________; Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası” Celali
İsyanları”, Bilgi Yayınevi, Ankara 1975.
AKGÜNDÜZ, Ahmet; Şer’iye Sicillerinin Toplu Katalogu”, Şer’iye Sicilleri, cilt
I, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1988.
_____________; Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukuki Tahlilleri, cilt II,
Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1990.
AKTAN, Hamza; “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde
Türk Ailesi, Başbakanlık Aile Araştırmaları Kurumu Yayınları, cilt. II,Bayrak Matbaacılık, Ankara 1992.
AKSOY, Mustafa; “Sosyal Hayatımızda Başlık-Kalın ve Mehir Kavramlarının
Sosyolojik Tahlili”, Aile Yazıları, cilt 4, (Derleyenler: Beylü Dikeçligil-Ahmed
Çiğdem), Ankara 1990, s.561–565.
AKŞİT, Cevat; İslam Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, Edebiyat FakültesiMaatbaası, İstanbul 1976.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 342/373
326
AKYILDIZ, Ali; Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatı’nda Reform
(1836-1856), Eren Yayıncılık, İstanbul 1993.
AKYILMAZ, Gül; “Osmanlı Devletinde Gayrimüslimlerin Hukukî Statüsü,
Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, cilt II, Ankara 2003, s.
171-187.
AKYÜZ, Gabriyel; Mardin İlinin Merkezinde Civar Köylerinde ve
İlçelerinde Bulunan Kiliselerin ve Manastırların Tarihi, Resim Matbaacılık,
İstanbul 1998.
ALİAĞAOĞLU, Füsun; Mardin Şehir Dokusu ve Evler , Tarih Vakfı
Yayınları, İstanbul 2003.
ALTUN, Ara; Mardin’de Türk Devri Mimarisi, Gün Matbaası, İstanbul 1971.
ALTUNDAĞ, Şinasi; “Osmanlı İmparatorluğunun Vergi Sistemi Hakkında
Kısa Bir Araştırma”, DTCFD, V. 2(1947).
ARIK, Feda Şamil; “Osmanlılarda Kadılık Müessesesi”, OTAM, S. 8, Ankara,
1997, s. 2-57.
ARSAL, Sadri Maksudi; Türk Tarihi ve Hukuk, İ.Ü Hukuk FakültesiYayınları, İstanbul 1947.
ARTAN, Tülay; “Terekelerin Işığında 18. Yüzyıl Ortalarında Eyüp’te Yaşam
Tarzı ve Standartlarına Bir Bakış Orta Halliliğin Aynası”, 18. Yüzyıl Kadı
Sicilleri Işığında Eyüp’te Sosyal Yaşam, Tarih Vakfı Yay., İstanbul 1998,
s. 49-64.
ARTUK, İbrahim; Artukoğulları Tarihi, İstanbul 1944.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 343/373
327
_____________; “Osmanlı Beyliği’nin Kurucusu Osman Gazi’ye Ait Sikke”,
ed. Osman Okyar ve Halil İnalcık, I. Uluslararası Türkiye’nin Sosyal ve
Ekonomik Tarihi (1071-1920) Kongresi Tebliğleri, Ankara 1980, s. 27-33.
Âşık Paşa-zâde, Tevârih-i Âl-i Osman, Neş. Âli, İstanbul 1332.
AVCI, Casim; “ Naib” , DİA. C.XXXI, Milli Eğitim, İstanbul 2006.
AYDIN, Mustafa; Kurumlar Sosyolojisi, Vadi Yayınları, Ankara 1997.
AYDIN, M. Akif; İslam-Osmanlı Aile Hukuku, M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı
Yayınları, İstanbul 1985.
____________; “Osmanlı Hukukunda Nikâh Akitleri”, Osmanlı
Araştırmaları, cilt. III (1982), s. 1-12.
____________; “Deyn”, DİA., cilt IX, s. 266-268.
AYKUT, Nezihi; “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sikke Tashihleri” XI. Türk Tarih
Kongresine Sunulan Bildiriler (5-9 Eylül 1990), cilt III, Ankara 1994, s.
1253-1258.
Aziz Bin Erdeşir-i Esterbâdi, Bezm u Rezm, çev.Mürsel Öztürk, KültürBakanlığı Yayınevi, Ankara 1990.
BABAN, Şükrü; Tanzimat ve Para, Maarif Matbaası, İstanbul 1940.
BALTACI, Cahit; “Şer’iye Sicillerinin Tarihsel ve Kültürel Önemi”, Osmanlı
Arşivleri ve Osmanlı Araştırmaları Sempozyumu, İstanbul 1985, s. 127-
132.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 344/373
328
BARBARO, Josaphat; Anadolu ve İran’a Seyahat, çev. Tufan Gündüz,
Yeditepe Yayınları, İstanbul 2009, (2. Basım).
BARDAKOĞLU, Ali; " Ceza" , DİA., cilt 7, İstanbul 1993.
_______________; “Bey’”, DİA., cilt VI, İstanbul 1993.
BARKAN, Ömer Lütfi; “Edirne Askeri Kassamına Ait Tereke Defterleri (1545-
1659)”, Belgeler, III/5-6, TTK, Ankara: 1966, s. 1-49.
_________________; XV ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda
Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, cilt I, İstanbul 1943.
__________________; “Türkiye’de Toprak Meselesinin Tarihi Esasları”,
Türkiye’de Toprak Meselesi, Toplu Eserler I, Gözlem yayınları, İstanbul
1980.
BARKEY, Karen; Eşkıyalar ve Devlet Osmanlı Tarzı Devlet
Merkezileşmesi, çev. Zeynep Altok, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
1999.
BAŞARIR, Özlem; 18. Yüzyılda Malikâne Uygulaması ve Diyarbekir
Voyvodalığı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara 2009.
BATMAZ, Eftal Şükrü; “Osmanlı Devleti’nde Kale Teşkilatına Genel Bir
Bakış”, OTAM, sayı 7, Ankara 1996. s. 3-7.
__________________; “İltizam Sisteminin XVIII. Yüzyıldaki Boyutları”,
Osmanlı Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2000, s. 39-50.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 345/373
329
BAUDİN, Louis; Para ve Fiyat Teşekkülü, çev. Kamuran Şerif Saru, İstanbul
1944.
BAYRAKTAR, Hilmi; XIX. Yüzyılda Halep Eyaletinin İktisadi Vaziyeti, Fırat
Üniversitesi Ortadoğu Araştırma Merkezi Yayınları, Elazığ 2004.
BAYRAM, Sadi; “Arşivlere Kayıtlı Mardin’de Yapılmış En Eski Vakıflar: İmam
Zeynel Abidin’in 1158 M. Tarihli ve Artukoğullarından Kutbuddini İlgazi İbni
Melik Necmeddin İbni Emir Timurtaş 1178 M. Tarihli Vakfiyeleri”, Makalelerle
Mardin I, Tarih-Coğrafya, İmak Ofset Basım Yayım, İstanbul 2007, s. 289-
306.
BECKER, Carl Heinrich; “Cizye”, İ. A, cilt. 3, Milli Eğitim, s.
BENJAMİN, Tudelalı, PETACHİA, Ratisbonlu; Ortaçağ’da İki Yahudi
Seyyahın Avrupa, Asya ve Afrika Gözlemleri, çev. Nuh Arslantaş, Kaknüs
Yayınları, İstanbul 2001.
BEKİ, Şakir; “Türkiye’de İmparatorluk ve Cumhuriyet Devrinde Vakıf
Çeşitleri”, Vakıflar Dergisi, sayı 9, s. 1-12.
BEYAZIT, Yasemin; “Osmanlı İlmiyye Bürokrasisinde Merkez-Çevre
İletişimine Dair Sorunlar (XVI. Yüzyıl)”, Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt
XXIX, Sayı 47, 2010, s. 157-176.
BİLGE, Yakup; Süryaniler Anadolu’nun Solan Rengi, Yeryüzü Yayınları,
İstanbul 1996.
BİLMEN, Ömer Nasuhi; Hukuku İslamiyye ve Islahatı Fıkhiyye Kamusu,
Hikmet Neşriyat, cilt II, İstanbul 1976.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 346/373
330
BİNARK, İsmet; Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, T. C. Başbakanlık Cumhuriyet
Arşivi Dairesi Başkanlığı, Ankara 1980.
BOZKURT, Gülnihal; Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki
Durumu (1839–1914), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1996.
_____________;“İslam hukukunda Zimmîlerin Hukuki Statüleri” , Prof. Dr.
Kudret Ayiter Armağanı, Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt III, No.
1-4, Ankara 1988, s. 115-155.
BOZKURT, İbrahim; Tarih Boyunca Aşiretçilik ve Şanlıurfa Aşiretleri, İmaj
Yayıncılık, Şanlıurfa 2003.
CAN, Yılmaz; İslam Şehirlerinin Fizikî Yapısı, Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul 1995.
CANKABAL, Hülya; 17. Yüzyılda Ayntab, Osmanlı Kentinde Toplum ve
Siyaset, İletişim Yayınları, İstanbul 2009.
Celâlzâde Mustafa, Selimnâme, haz. Ahmed Uğur-Mustafa Çuhadar, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990.
CEZAR, Mustafa; Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, Baha
Matbaası, İstanbul 1977.
CEZAR, Yavuz; “Bir Âyanın Muhallefatı Havza ve Köprü Kazaları Âyanı Kör
İsmail-oğlu Hüseyin (Müsadere Olayı ve Terekenin İncelenmesi)”, Belleten,
S. 41, TTK, Ankara 1977 s. 41-178.
____________; Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, (XVIII.
yy’ dan Tanzimat’a Mali Tarih), Alan Yayıncılık, İstanbul 1986.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 347/373
331
___________; “18. ve 19. Yüzyıllarda Osmanlı Taşrasında Oluşan Yeni Mali
Sektörün Mahiyet ve Büyüklüğü Üzerine”, Dünü ve Bugünüyle Toplum ve
Ekonomi IX, (Nisan 1996), s. 89-143.
CİN, Halil; İslam ve Osmanlı Hukukunda Evlenme, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1974.
________; Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1978.
________, AKGÜNDÜZ, Ahmet; Türk Hukuku Tarihi, cilt I-II, OSAV,
İstanbul 1995.
CİZİRİ, Şerefhan; “Omeriyan ve Çevresindeki Aşiretler Hakkında
Düşünceler”, Uluslararası Ömerli-Ömeryan Sempozyumu, Mardin Artuklu
Üniversitesi, Yayınları, İstanbul 2012, s. 162-188.
ÇADIRCI, Musa; “Posta Teşkilâtı Kurulmadan Önce Osmanlı
İmparatorluğu’nda Menzil-hâne ve Kiracıbaşılık”, VIII. Türk Tarih Kongresi
(11-15 Ekim 1976), cilt II, Ankara 1981, s. 1359-1365.
ÇAĞATAY, Neşet; Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 1975.
ÇAKIR, Baki; Osmanlı Mukataa Sistemi, XVI-XVIII. Yüzyıl, Kitabevi
yayınları, İstanbul 2003.
ÇELİK, Mehmet; Süryani Kilisesi Tarihi, Yaylacık Matbaası, C. I, İstanbul
1987.
ÇETİN, Altan; Memlük Devleti’nin Kuzey Sınırı, TTK Yayınları, Ankara2009.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 348/373
332
ÇETİN, Osman; Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal
Sonuçları, (1472-1900), TTK Yayınları, Ankara 1999.
ÇETİN, Cemal; “İşlevleri ve Özellikleri Bakımından Konya Menzilleri (XVII-
XVIII. yüzyıllar)” Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sayı: 21, Konya 2007, s.
295-344.
ÇINAR, Hüseyin; 18. Yüzyılın İlk Yarısında Ayntab, Şehrinin Sosyal ve
Ekonomik Durumu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2000.
ÇİÇEK, Kemal; “Cemaat Mahkemesinden Kadı Mahkemesine Zimmîlerin
Yargı Tercihi”, Pax Ottomana, (ed: Kemal Çiçek) Sota & Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 2001, s. 31-49.
ÇOLAK, Kamil; “İnebahtı Muhafızlarının 1797 Tarihli İmdâd-ı Hazariyye
Gelirleri” SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Aralık
2009, Sayı:20, s. 47-52.
DARLİNG Linda; “Revenue and Legitimacy” Tax Collection and Financial
Administration in the Ottoman Empire, 1560-1660, Leiden Brill, 1996, s.
281-306.
DAŞCIOĞLU, Kemal; “Osmanlı Döneminde Rüşvet ve Sahtekârlık Suçları ve
Bunlara Verilen Cezalar Üzerine Bazı Belgeler”, Sayıştay Dergisi, Sayı 59,
Ankara 2005, s. 119-124.
DEMİR, Zeki; Süryani Kilisesi ve Kilisenin Yedi Gizi, İstanbul 2001.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 349/373
333
DEMİREL, Ömer, GÜRBÜZ, Adnan, TUŞ, Muhittin; “Osmanlılarda Ailenin
Demografik Yapısı”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, C. I,
Ankara 1992, s. 97-161.
_____________; “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve Giyim Kuşam
(XVI-XIX. Yüzyıllar)”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi II,
Ankara 1992, s. 703-755.
DEVECİ, Yıldız; “Osmanlıdan Günümüze Mardin Ermenileri”, Uluslararası
Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, s. 553-570.
Deveci, Yıldız, Çerme, Tomas; Geçmişten Günümüze Ömerli (Mahserte)’de
Siyasi, Sosyal, Dini ve Etnik Yapı Bağlamında Ermeniler, Uluslararası
Ömerli-Ömeran ve Çevresi Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 2012, s. 331-
364.
DEVELLİOĞLU, Ferit; Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın
Kitapevi, Ankara 1997.
DİNÇ, Güven; “ Şer‘iye Sicillerine Göre XIX. Yüzyıl Ortalarında Antalya’da
Ailenin Sosyo-Ekonomik Durumu”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi
Araştırma Merkezi Dergisi (OTAM ), S. 17, Ankara, 2005, s. 1-18.
DOĞAN, İsmail; “Tanzimat Sonrası Sosyo-Kültürel Değişmeler ve Türk Ailesi”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, cilt I, Ankara 1992,
s. 184-186.
DÖNDÜREN, Hamdi; Delilleriyle İslam Hukuku Şahıs, Aile ve Çözümlü
Miras, Konya 1977.
________________; İslam Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, İnce Matbaası, Balıkesir 1984.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 350/373
334
DÖNMEZ, İbrahim Kâfi, “Yetim”, İ.A., c. XIII, s. 401-402.
DÖNMEZER, Sulhi; Kriminoloji, Beta Yayınevi, İstanbul 1994.
DÜZBAKAR, Ömer; “ Osmanlı Döneminde Mahalle ve İşlevleri” , İ.Ü. Fen-
Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: 4, S. 5, 2003/2, s. 97-108.
_______________; “Osmanlı Toplumunda Çok Eşlilik: 1670–1698 Yılları
Arasında Bursa Örneği”, OTAM, Sayı 23/ Bahar 2008, s. 85-100.
_______________; “İslam-Osmanlı Hukukunda Hırsızlık Suçu: 16-18.
Yüzyıllarda Bursa Şer’iye Sicillerine Yansıyan Örnekler”, Türkiye Sosyal
Araştırmalar Dergisi, Sayı 5, Ağustos 2005, s. 79-105.
Ebu Abdullah Muhammed İbn Batuta Tanci; İbn Batuta Seyahatnamesi,
çev. A. Sait Aykut, YKY, İstanbul 2000.
Ebu Bekir-i Tihrani, Kitâb-ı Diyarbekriyye, (Ter. Mürsel Öztürk), Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 2001.
Ebu’l-ulâ Mardin, “Kadı”, İ.A., c. VI, Milli Eğitim, s. 582-584.
EKEN, Galip; “19. Yüzyıl Mardin Vakıfları Üzerine”, Türkiyat AraştırmalarıDergisi, sayı: 20, s. 233-253.
ERDOĞAN, Mehmet; Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Ensar Neşriyat,
İstanbul 2005.
ERGENÇ, Özer; Osmanlı Klasik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı: XVI.
Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları, Ankara 1995.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 351/373
335
_____________; XVI. Yüzyıl Sonlarında Bursa, TTK Yayınları, Ankara
2006.
_____________; “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Taşra Yönetiminin Mali Nitelikleri”,
Journal of Turkish Studies, C.10, 1986, s. 87-96.
____________; “Osmanlı Şehirlerinde Esnaf Örgütlerinin Fiziki Yapıya
Etkileri”, İslam Geleneğinden Günümüze Şehir ve Yerel Yönetimler,
Editör: V. Akyüz, S. Ünlü, İlke Yayınları, İstanbul 1996.s. 407-417.
____________; “XVIII, Yüzyılda Osmanlı Ticaret ve Sanayi Hayatına Dair
Bazı Bilgiler”, Belleten, Ankara 1988, cilt III, s. 551-533.
_____________; "1580-1596 Yılları arasında Ankara ve Konya
Şehirlerinin Mukayeseli İncelenmesi Yoluyla Osmanlı Şehirlerinin
Kurumları ve Sosyo Ekonomik Yapısı Üzerine bir Değerlendirme,
Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1973.
ERGENE, Boğaç; Local Court, Provencial Society and Justice in the
Otoman Empire, Brill-Leiden-Boston 2003.
ERKAL, Mustafa; Sosyoloji (Toplum Bilimi), Der Yayınları, İstanbul 1995.
ERKAL, Mehmet; ”Cizye”, DİA, cilt. 8, s. 42-45.
ERKEK, Mehmed Salih; “Şer’iye Sicillerine Göre XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında
Mardin’de Hukukun Uygulanışı”, I. Uluslar arası Mardin Tarihi
Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 2006.
ERPOLAT, M. Salih; “ Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Mardin
Sancağı’ndaki Aşiretler ” , Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu, İstanbul
2006, s. 447-466.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 352/373
336
ERSOY, Osman; “Şer’iye Sicillerinin Toplu Kataloğuna Doğru”, AÜDTCFD,
XXI/3-4 (1975).
ERTEN, Hayri; Konya Şer’iye Sicilleri Işığında Ailenin Sosyo-Ekonomik
ve Kültürel Yapısı (XVIII. Yüzyılın İlk Yarısı), Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 2001.
Evliya Çelebi; Seyahatname, Haz: Mümin Çevik, Üçdal Neşriyat, İstanbul
1986, cilt 3-4.
EYİCE, Semavi; “Bedesten”, DİA, İstanbul, 1992, s. 304-311.
FAROQHI, Suraiya; Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Tarih Vakfı
Yayınları, İstanbul 2002.
_______________; Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak,
Yaşamak, çev: Gül Çağalı Güven-Özgür Türesay, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 2003.
_______________; “Crisis and Change, 1590-1699”, in An Economic and
Social History of the Ottoman Empire, 1300-1914, ed. Halil İnalcık with D.
Quataert, Cambridge: Cambridge University Press, 1994. s. 412-636.
FEKETE, L.; “XVI. Yüzyılda Taşralı Bir Türk Efendisinin Evi”, çev. SadrettinKaratay, Belleten, XXIX/115-116, 1965, s. 615-638.
GENÇ, Mehmet; Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, Ötüken
Neşriyat, İstanbul 2009.
____________; “ İltizam”, DİA, XXII, İstanbul 2000, s. 154-158.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 353/373
337
GERBER, Haim; “Social and Economic Position of Women, in an Otoman
City, Bursa 1600-1700”, IJMES, XII/3 (1980), s. 231-244.
GİBB, Hamilton Alexander Rosskeen, DAVİES, C. Colin; “Naib”, İ.A., C. IX, s.
50-51.
GİDDENS Anthony; Sosyoloji, Ayraç Yayınevi, Ankara 2000.
GÖKALP, Ziya; Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler , Kaynak
Yayınları, Haziran 2009.
GÖKMENOĞLU, Hüseyin Tekin; İslam'da Şahsiyet Hakları, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara 1996.
GÜLER, Ali; “İlk Yazılı Türkçe Metinlerde Aile ve Unsurları”, Sosyo-Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, cilt I, Ankara 1992, s. 69-81.
__________; Türkiye’deki Gayri Müslimler, Sosyo-Ekonomik Durum
Analizi, Genelkurmay Basım Evi, Ankara 1996.
GÜLER, İbrahim; “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Esnaf ve Zanaatkârları ve
Sorunları Üzerine Gözlemler”, Muğla Üniversitesi SBE Dergisi, 2000, cilt1,
sayı 2, s. 121-158.
GÜMÜŞ, Ercan; “ XVI. Yüzyıldan XIX. Yüzyıla Kadar Mardin İdaresinde Milli
Aşireti ve Aşiretin Nüfuz Mücadeleleri”, Uluslararası Mardin Tarihi
Sempozyumu Bildirileri, İmak Ofset Basım Yayım, İstanbul 2006, s. 815-
830.
GÜNDÜZ, Tufan; Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Yeditepe Yayınevi,
İstanbul 2010.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 354/373
338
GÜNEL, Aziz; Türk Süryanileri Tarihi, Oya Matbaası, Diyarbakır 1970.
GÜNEŞ, Hüseyin Haşimi; Abdüsselam Efendi Mardin Tarihi Adlı Kitabın
Önsözü, İmak Ofset Yayın Basım, İstanbul 2007.
GÜRAN, Tevfik; 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı Üzerine Araştırmalar , haz.
Muhittin Salih Eren, Eren Yayıncılık, İstanbul 1998.
____________;“Tarım Politikası (1839-1913)”, Osmanlı Ansiklopedisi, C.
V, (1999), s. 306.
GÖRGÜN, Şanal; Hukukun Temel Kavramları, Siyasal Kitabevi, Ankara
1994.
GÖYÜNÇ, Nejat; XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, TTK Yayınları, Ankara
1991.
_____________; “Evliya Çelebinin Mardin ve Yöresi Hakkında Yazdıkları”,
Marmara Üniversitesi Türklük Araştırmaları Dergisi, Sayı: 4 (1989), s.
225-227.
HALAÇOĞLU, Yusuf; “Şer’iye Sicillerinin Toplu Kataloğuna Doğru, Adana
Sicilleri”, TD, 30 (1976), s. 99-108.
__________________; XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda DevletTeşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK yayınları, Ankara 1998.
__________________; XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân
Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, TTK yayınları, Ankara 1997.
__________________; Osmanlılarda Ulaşım ve Haberleşme (Menziller),
PTT Genel Müdürlüğü yayınları, Ankara 2002.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 355/373
339
HEYD, Uriel; “Eski Osmanlı Ceza Hukukunda Kanun ve Şeriat” , Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, çev. Selahaddin Eroğlu, Ankara, cilt
26, s. 633-640.
Hoca Sadredettin Efendi; Tacü’t-Tevarih, Haz. İsmet Parmaksızoğlu, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1999, C. IV.
HOURANİ, Albert. Habib; “The Islamic City in the Light of Recent Reserach”,
The Islamic City, ed. A. H. Hourani- S. M. Stern, Oxford 1970, s. 1-24.
HÖKELEKLİ, Hayati; Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara 2001.
İBN, Cübeyr; Endülüs’ten Kutsal Topraklara, Selenge Yayınları, İstanbul
2003.
İBN, Haldun; Mukaddime, haz. Süleyman Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul
2009.
İBN, Kemal; Tevârih-i Âl-i Osman, (VII. Defter Tenkidli Transkripsiyon),
Haz. Şerafettin Turan, Ankara 1957.
İLGÜREL, Mücteba; “Şer’iye Sicillerinin Toplu Kataloğuna Doğru”, TD, 28-29
(1975), s. 123-125.
________________; “Osmanlılarda Eşkıyalık Hareketleri”, DİA, cilt XI,
İstanbul 1995, s. 467-468.
_________________; “ Yeniçeri” , İ.A., cilt XIII, s. 385-395.
İlmihal II, İslam ve Toplum, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara 2006.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 356/373
340
IMBER, Colin; Şeriattan Kanuna, Ebussuud ve Osmanlı’da İslami Hukuk,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2004.
___________; “Kadınlar, Evlilik ve Mülkiyet: Yenişehirli Abdullah’ın Behcetü’l-
Fetâvâ’sında Mehir”, Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Editör:
Madeline C. Zilfi, İstanbul 2000, s. 77-101.
İNALCIK, Halil; “Osmanlı Tarihi Hakkında Mühim Bir Kaynak”, AÜDTCF
Dergisi, C.1, S.2, Ankara 1942, s. 89–96.
____________; “15. Asır Türkiye İktisadi ve İçtimai Kaynakları”, İktisat
Fakültesi Mecmuası, 15 (1-4 ve 153-4): 51-75.
____________; “Centralization and Decentralization in Ottoman
Adminstration”, Studies in Eighteeth Century Islamic History, ed. T. Naff
and R. Owen, London 1977, pp. 27-52.
_____________; “Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihiyle İlgili Belgeler:
Bursa Kadı Sicillerinden Seçmeler: III: Köy Sicil Terekeleri” Belgeler ,
XV/19, Ankara 1993, s. 23-167.
____________; “Mahkeme”, İ.A., C. VII, Milli Eğitim, s. 149-151.
___________; Osmanlı İmparatorluğu: Klasik Çağ (1300-1600), çev.
Ruşen Sezer, İstanbul 2003.
___________; “Cizye (Osmanlılarda Cizye)”, DİA, cilt 8, S. 45-48.
___________; Osmanlı İmparatorluğu’nun Sosyal ve Ekonomik Tarihi:
1300-1600, Eren Yayıncılık, İstanbul 2000.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 357/373
341
___________; “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire,
1600-1700”, Archivum Ottomanicum, VI , Louvain, 1980.
___________; “Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve İnkişafı Devrinde
Türkiye’nin İktisadi Vaziyeti Üzerinde Bir Tetkik Münasebetiyle” Belleten, cilt
XV, sayı 60, Ankara 1951, s. 629-690.
İNANÇ, Veli; “Osmanlı Devletinde Yetimlerin Sosyal Haklarının Korunması”,
Savaş Çocukları ve Öksüzler, Editörler: Emine Gürsoy-Aylin Koç, İstanbul
2003, s. 19-22.
İPŞİRLİ, Mehmet; “Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Şer’iye Sicilleri”, Tarih ve
Sosyoloji Seminerleri (28-29 Mayıs 1990 ), Bildiriler , İstanbul 1991, s. 157-
162.
JENNİNGS, R. C. ; “Women in Early 17. Century Ottoman Judicial Records-
the Shari’a Court of Anatolian Kayseri”, JESHO (1975 ), 18: 53-114.
_________________; “Zimmis in Early 17. Century Ottoman Judicial
Records-the Shari’a Court of Anatolian Kayseri”, JESHO (1978), 21: 225-93
_________________; “The Legal Position of Women in Kayseri, a LargeOttoman City, 1590-1630” International Journal of Women’s Studies
(1980), 3: 559-82.
_____________;“ Kadı Court and Legal Procedure in 17th Century Otoman
Kayseri”, Studia Islamica, XLVIII (1978).
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 358/373
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 359/373
343
Kâtip Ferdi, Mardin Mülük-i Artukiye Tarihi, Kitabeleri Vesair Vesaik-ı
Mühimmiye, Neşr: Ali Emîrî, İstanbul 1939.
Kevser Kâmil Ali-Salim Öğüt; “Çok Evlilik”, DİA, C. XVIII.
KILIÇ, Orhan; “17. Yüzyıl Mardin Tarihinden İki Kesit: Gayrimüslim Nüfus ve
Kale Teşkilatı”, Makalelerle Mardin, C. I, İstanbul 2007, s. 415-428.
KOÇAK, Zülfiye; “Şer’iyye Sicillerine Göre XVII. Yüzyılda Ayntab ve
Çevresinde Gayrimenkul Satışları (1600-1650)”, History Studies, Volume
2/2 2010
KOÇU, Reşad Ekrem; Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara
1967.
KÖPRÜLÜ, Fuad; “Vakıf Müessesi ve Vakıf Vesikalarının Tarihi Ehemmiyeti”,
Vakıflar Dergisi, S. 1, Ankara 1938, s. 1-6.
KURT, Abdurrahman; “Dini Kaynakların Çokeşliliğe İlişkin Görüşleri ve
Osmanlılarda Çok Eşlilik”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
C. 8, S. 8, 1999, s. 183-214.
KÜTÜKOĞLU, Mübahat S.; “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti
Tarihi, ed: E. İhsanoğlu, İstanbul 1999, s. 565-567.
MENEKŞE, Ömer; XVII ve XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Hırsızlık
Suçu ve Cezası, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1998.
MANTRAN, Robert; 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, Kurumsal-
İktisadi- Toplumsal Tarih Denemesi, çev. M. Ali Kılıçbay-Enver Özcan, ciltI-II, Ankara 1990.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 360/373
344
MAYDAER, Saadet; “Klasik Dönem Osmanlı Toplumunda Boşanma (Bursa
Şer’iye Sicillerine Göre)”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
cilt 16, sayı 1, 2007.
MISTANOĞLU, Nurhan; “Kırşehir’de XIX. Yüzyılın Sonlarında Sosyo-Kültürel
Bakımdan Ailenin Genel Özellikleri (1875 – 1900)”, Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 21 / 2009.
Milli Ahmet Feyzullah; Mardin İli Millizade Ailesi Özgeçmişi ve Soyağacı,
(Daktilo Metni), İstanbul 1993.
MİNORSKY, V.; “Mardin”, İ.A., C. VII, Milli Eğitim, s. 317-322.
Modernleşmenin Eşiğinde Osmanlı Kadınları, Editör: Madeline C. Zilfi,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2000.
MUMCU, Ahmet; Osmanlı Devleti’nde Rüşvet, İnkılâp Yayınevi, İstanbul
1985.
NASIROĞLU, Mehtap; Seyyahların Gözüyle Mardin ve Çevresi,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Şanlıurfa 2010.
NEDKOFF, Boris Christoff; “Osmanlı imparatorluğunda Cizye (Baş Vergisi)”,çev. Şinasi Altundağ, Belleten VIII/32 (1944), s. 599-622.
NİEBUHR, Carsten; Travels Through Arabia, and Other Countries in The
East, C. II, London 1792.
OLİVİER, Guillaume Antoine; Türkiye Seyahatnamesi, çev. Oğuz Gökmen,
C. 2, İstanbul 1991.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 361/373
345
ONGAN, Halit; Ankara Sicilleri I-II, Ankara 1974.
ORHONLU, Cengiz; Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı, Eren
Yayıncılık, İstanbul 1987.
ORTAYLI, İlber; “Osmanlı Kadısı- Tarihî Temeli ve Yargı Görevi”, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, XXX/1-4 (Ankara 1977), s.
119-128.
_____________; “Osmanlı Toplumunda Aile”, Osmanlı İmparatorluğunda
İktisadi ve Sosyal Değişim, Turhan Kitapevi, Ankara 2004.
“Osmanlı Öncesi İle Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Esnaf ve
Ekonomi Semineri”: 9-10 Mayıs, 2002: Bildiriler, İstanbul Üniversitesi
Tarih Araştırma Merkezi 2003.
ÖKSÜZ, Melek; On Sekizinci Yüzyılın İkinci Yarısında Trabzon, Toplum-
Kültür-Ekonomi, Serander Yayınları, Trabzon 2006.
ÖZBAY, Rahmi Deniz; “17. Yüzyılda İltizam Sisteminde Peşin Mukataa
Satışlarından Malikane Uygulamasına (1656-1658)”, Uluslararası 7. Bilgi,
Ekonomi ve Yönetim Kongresi Bildiriler Kitabı, s. 2108-2125.
ÖZCAN, Tahsin; “Osmanlı Yetiminin Hamisi: Eytam Sandıkları”, Yoksulluk I-
III (31 Mayıs-1 Haziran 2003 tarihlerinde Deniz Feneri Derneği tarafındandüzenlenen Yoksulluk Sempozyumu’na sunulan bildiri), Deniz Feneri
Yayınları, cilt III, İstanbul 2003.
ÖZCOŞAR, İbrahim; Merkezileşme Sürecinde Bir Taşra Kenti Mardin,
Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, Mardin 2009.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 362/373
346
_________________; “13 Mahalle 7 Cemaat (19. Yüzyıl Mardin’de
Cemaatler Arası Sosyal Uyuma Örnekler)”, I. Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Sempozyumu (EUSAS ), (20-22 Nisan, Erciyes, 2006).
________________; GÜNEŞ, H., DİNÇ, F.; 235 Nolu Mardin Şer’iye Sicili
Belge Özetleri ve Mardin, İstanbul 2007.
_______________; Bir Yüzyıl, Bir Sancak, Bir Cemaat, Mardin
Süryanileri, Beyan Yayınları, İstanbul 2008.
ÖZDEĞER, Hüseyin; 1463–1640 Yılları Bursa Şehri Tereke Defterleri,
Yeni Zamanlar Sahaf Yayınları, İstanbul 1988.
ÖZDEMİR, Rıfat; XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Ankara, Kültür ve Turizm
Bakanlığı yay., Ankara 1986.
_____________; “Tokat’ta Ailenin Sosyo-Ekonomik Yapısı (1771–1810)”,
Belleten, C. LIV, S. 211, Ankara 1990. s. 993-1052.
ÖZEL, Oktay; “Osmanlı Demografi Tarihi Açısından Avarız ve Cizye
Defterleri”, Osmanlı Devletinde Bilgi ve İstatistik, ed. Halil İnalcık-Şevket
Pamuk, DİE yay., Ankara 2001.
___________, ÇETİNSAYA, Gökhan; “Türkiye’de Osmanlı Tarihçiliğinin Son
Çeyrek Yüzyılı: Bir Bilanço Denemesi”, Toplum ve Bilim, Sayı: 91 (Kış2001-2002), s. 8-38.
ÖZER, Ahmet; Doğu Anadolu’da Aşiret Düzeni, Boyut Yayınevi, İstanbul
1990.
ÖZMEN, İsmail; Vesâyet Hukuku Davaları, Yetkin Basımevi, Ankara 1996.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 363/373
347
ÖZKAYA, Yücel; “Anadolu’daki Yeniçerilerin Düzensizliği İle ilgili Belgeler ve
İzmir’de Yeniçeriliğin Kaldırılması Hakkında Bir Belge”, AÜDTCF Dergisi, cilt
XXIII, sayı 1-2, Ankara 1966. s. 75-92.
_____________;XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum
Yapısı, Kültür Bakanlığı yayınları, Ankara 1985.
_____________; “XVIII. Yüzyılda Çıkarılan Adaletnamelere Göre Türkiye’nin
İç Durumu”, Belleten, Ankara 1974, cilt XXXVIII, sayı 151. s. 454-458.
_____________; “XVIII. Yüzyılın Sonlarında Tevzi Defterlerinin Kontrolü”,
SÜEFD, sayı 1. s. 135-155.
_____________; Osmanlı İmparatorluğunda Ayanlık, TTK yayınları,
Ankara 1994.
ÖZKURT, Nevin Ünal; “İslam Ceza Hukukunda Kadın”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt 56, Sayı 2, Ankara 2007. s. 83-95.
ÖZSOY, Osman; “Osmanlı Toplumunda Mahalleliler Arası Münasebetler”,
Türk Dünyası Araştırmaları Tarih ve Kültür Dergisi, sayı 144, 1998. s. 59-
62.
ÖZTÜRK, Said; “Askeri Kasama Ait 17. Asır İstanbul Tereke Defterleri
(Sosyo-Ekonomik Tahlil )”, OSAV, İstanbul 1995.
___________; “Osmanlı’da Çok Evlilik”, Türkler, Yeni Türkiye Dergisi, cilt
21, Ankara 2002.
ÖZTÜRK, Nazif; “Toplum-Devlet İlişkilerinde Vakıfların Yeri”, II. Vakıf HaftasıTebliğleri (3-9 Aralık 1984), Ankara 1985, s. 32-35.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 364/373
348
ÖZVAR, Erol; Osmanlı Maliyesinde Malikâne Uygulaması, Kitabevi yay.,
İstanbul 2003.
PAKALIN, M. Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, cilt II,
MEB yayınları, İstanbul 1993.
_______________; “Cizye”, Osmanlı Tarihi ve Deyimleri Sözlüğü, cilt I,
MEB yayınları, İstanbul 1993.
_______________; “Tevzi Defteri”, Tarih Deyimleri Sözlüğü, cilt III, MEB
yayınları, İstanbul 1993.
_______________; “Levend”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, cilt II, MEB yayınları, İstanbul 1993.
PAMUK, Şevket; “Money in the Ottoman Empire, 126-1914” in An
Economic and Social History of the Ottoman Empire, 1300-1914, ed.
Halil İnalcık with D. Quataert, Cambridge: Cambridge University Press, 1994,
p. 945-985.
_____________; “Osmanlı Devleti’nin İç Borçlanma Kurumlarının Evrimi
1600-1850”, Osmanlı Maliyesi Kurumlar ve Bütçeler , cilt I, Osmanlı
Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul 2006. s. 27-38.
_____________; Osmanlı İmparatorluğunda Paranın Tarihi, Tarih Vakfı
Yurt yayınları, İstanbul 2003.
PARMAKSIZOĞLU, İsmet; İbn-i Batuta Seyahatnamesinden Seçmeler”
Milli Eğitim Bakanlığı yayınları, İstanbul 1993.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 365/373
349
PİRENNE, Henri; Ortaçağ Kentleri, Kökenleri ve Ticaretin Canlanması,
çev. Şadan Karadeniz, İletişim Yayınevi, İstanbul 1990.
POLO, Marco; Geziler Kitabı, çev. Ömer Cemal Güngören, Yol yayınları,
İstanbul 1985.
SAMİ, Semseddin; Kâmus-ı Türkî , Çevik Matbaacılık, İstanbul 1989.
SARI, Serkan; “Tereke Kayıtlarına Göre XVIII. Yüzyılda Mardin’de Sosyal-
İktisadi Hayat”, I. Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İmak
Ofset Basım Yayım, İstanbul 2006.
SAVAŞ, Saim; “Fetva ve Şer’iye Sicillerine Göre Ailenin Teşekkülü ve
Dağılması”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, cilt II, T.C.
Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayını, Ankara 1992. s.504-547.
SCHACHT, Joseph; İslam Hukukuna Giriş, çev. Mehmet Dağ-Abdülkadir
Şener, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yayınevi, Ankara 1977.
SAHİLLİOĞLU, Halil; “1683-1740 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu Hazine
Gelir-Giderleri” VIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, cilt II, Ankara 1989.
s.1383-1406.
_________________; “Akçe”, TDVİA, Cilt II.
SESTİNİ, Domenico; Viaggio Da Constantinopoli A Bassora, Paris 1786.
SEVİLGEN, Nazmi; Anadolu Kentleri, cilt I, Ankara 1959.
SHAW, Stanford J.;Osmanlı İmparatorluğu ve Modern TÜrkiye, çev.
Mehmet Harmancı, E yayınları, İstanbul 1994.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 366/373
350
SOYKAN, Tankut; Osmanlı İmparatorluğunda Gayrimüslimler , Ütopya
Kitapevi, İstanbul 2000.
STRECK, M.; “Kale”, İ.A., C. VI.
ŞAHİN, İlhan; “Tımar Sistemi Hakkında Bir Risale”, İ.Ü. Ed. Fak. Tarih
Dergisi, sayı 32 (1979).
ŞAHİN, Gürsoy; “XVII. Yüzyılın Sonlarında Afyonkarahisâr’da Eşkıyalık
Hareketleri”, Afyonkarahisar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, cilt V, sayı 1, Haziran 2003. s. 111-125.
ŞİMŞEK, Mehmet; Süryaniler ve Diyarbakır , Chiviyazıları yayınevi, İstanbul
2003.
TABAKOĞLU, Ahmet; “Osmanlı Toplumunda Aile” Sosyo kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, cilt I s. 92-96.
__________________; Türkiye İktisat Tarihi, Dergah yayınları, İstanbul
1998.
__________________; Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi,
Dergah yayınları, İstanbul 1985.
__________________; “İmdâdiyye”, TDVİA., cilt. II.
TAN, Altan; Turabidin’den Berriye’ye, Aşiretler, Dinler, Diller, Kültürler ,
Nubihar yayınları, İstanbul 2011.
TANKUT Gönül; “Osmanlı Şehrinde Ticari Fonksiyonların Mekânsal
Dağılımı”, VII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 1970, cilt II.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 367/373
351
TAŞ, K. Z. , ÖZCOŞAR, İ., GÜNEŞ, H., GÜRHAN, V.; 195 Nolu Mardin
Şer’iye Sicili Belge Özetleri ve Mardin, İmak Ofset Basım Yayın, İstanbul
2006.
TAŞ, Hülya; XVII. Yüzyılda Ankara, TTK yayınları, Ankara 2006.
_________; “Osmanlı Mahkemesindeki “Şühûdü’l-Hâl” Nasıl
Değerlendirilebilir?”, Bilig, Kış/2008. S. 25-44.
TAVERNİER, Jean Baptiste; XVIII. Asır Ortalarında Türkiye Üzerindenİran’a Seyahat, çev. Ertuğrul Gültekin, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul
1980.
TEKDAL, Danyal; 208 Numaralı Mardin Şer’iye Sicili, Metin
Transkripsiyonu ve Değerlendirme, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır 2009.
THEVENOT, Monsieur De; The Travels of Monsieur de Thevenot into the
Levant, London 1687.
TOK, Özen; Kayseri Kadı sicillerindeki Yaralanma ve Ölüm vakalarıyla İlgili
Keşif Raporları (1650-1660), Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 22,
Yıl: 2007/1.s. 327-347.
TUŞ, Muhiddin; “Kayseri Tereke Defterleri Üzerine Bir Araştırma”, Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4/1999.s. 157-191.
TÜRKDOĞAN, Orhan; “Türk Ailesinin Genel Yapısı”, Sosyo Kültürel
Değişme Sürecinde Türk Ailesi, cilt. I, T.C. Başbakanlık Aile Araştırma
Kurumu, Ankara 1992.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 368/373
352
“Türk Kültürü ve Ahilik”, XXI. Ahilik Bayramı Sempozyumu Tebliğleri: 13-
15 Eylül 1985, Kırşehir 1986.
UBUCİNİ, M. A.; Osmanlı’da Modernleşme Sancısı, Timaş yayınları,
İstanbul 1998.
UDEH, Abdülkadir; Mukayeseli İslam Hukuku ve Beşeri Hukuk, çev. Ali
Şafak, Rehber yayınları, Ankara 1991.
UĞUR, Yunus; “Mahkeme Kayıtları (Şer’iye Sicilleri): Literatür
Değerlendirmesi ve Bibliyografya”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi,
cilt I, sayı I, 2003, 305-344.
ULUÇAY, M. Çağatay; XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda Saruhan’da Eşkıyalık ve
Halk Hareketleri, İstanbul 1955.
Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Editörler: İbrahim
Özcoşar- Hüseyin H. Güneş, İmak Ofset Basım Yayım, İstanbul 2006.
Uluslararası Ömerli/Ömeran Sempozyumu, Editörler: Ercan Gümüş-
Veysel Gürhan, Kent Işıkları, İstanbul 2012.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı; “Şer’î Mahkeme Sicilleri” Ülkü Mecmuası, cilt
IV, sayı 29, Ankara 1935, s. 365–368. ______________________; Osmanlı Tarihi, cilt IV/2, TTK yayınları, Ankara
2002.
______________________; İlmiye Teşkilatı, TTK yayınları, Ankara 1961.
ÜÇOK, Coşkun; "Osmanlı Kanunnamelerinde İslam Ceza Hukukuna Aykırı
Hükümler", Ankara Hukuk Fakültesi Mecmuası, cilt: III, sayı:l, İstanbul1946. s. 48-73.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 369/373
353
ÜLKEN, Hilmi Ziya; “Vakıf Sistemi ve Türk Şehirciliği”, Vakıflar Dergisi, sayı
9, s. 13-37.
ÜNAL, Mehmet Ali; XVI. Yüzyılda Güneydoğu Anadolu’da Timar Tevcihleri
Uluslararası Mardin Tarihi Sempozyumu Bildirileri, İmak Ofset Basım
Yayım, İstanbul 2006, s. 279-297.
WEBER, Max; Şehir, Modern Kentin Oluşumu, edit: Don Martindale-
Gertrud Neuwirth, çev: Musa Ceylan, Bakış yayınları, İstanbul 2000.
YARGI, Mehmed Ali; “Günümüzdeki Mehr Uygulamaları ve İslâm Hukuku
Açısından Değerlendirilmesi”, İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi/Journal
of Islamic Law Studies, Sayı:8, s. 259–270.
YEDİYILDIZ, Bahaeddin; “Vakıf”, İ.A., cilt 13.
___________________; “Müessese-Toplum Münasebetleri Çerçevesinde
XVIII. Asır Türk Toplumu ve Vakıf Müessesi”, Vakıflar Dergisi, sayı XV,
Ankara 1982. s. 23-53.
___________________; “Vakıf Müessesinin XVIII. Asır Türk Toplumundaki
Rolü”, Vakıflar Dergisi, sayı XIV, Ankara 1982. s. 1-27.
_________________; “Türk Vakıf Kurucularının Sosyal Tabakalaşmadaki
Yeri 1700-1800”, Osmanlı Araştırmaları, cilt III, İstanbul 1982. s.143-164.
YILDIRIM, Ömer; “Omeriyan ve Çevresindeki Aşiretler Hakkında
Düşünceler”, Uluslararası Ömerli-Ömeryan Sempozyumu Bildirileri, Kent
Işıkları, İstanbul 2012.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 370/373
354
YILDIZ, Sevcan; “Mardin Şehir Dokusu ve Mimari Yapı”, Makalelerle
Mardin, cilt II. Ekonomi, Nüfus, Kentsel Yapı, İmak Ofset Basım Yayım,
İstanbul, 2007. s. 233-245.
YILMAZÇELİK, İbrahim; XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840),
TTK yayınları, Ankara 1995.
YÜCEL, Yaşar; “Osmanlı İmparatorluğunda Desantralizasyona Dair Genel
Gözlemler”, Belleten, XXXVIII/152, Ankara 1974. s. 657-707.
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 371/373
355
ÖZET
Gürhan, Veysel, XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri, Doktora Tezi, Ankara,
2012.
XVIII. Yüzyıl Mardin tarihini ortaya koymaya çalışan bu tez esas
olarak Osmanlı mahkeme kayıtlarını kaynak olarak ele almıştır. Şer’iye
sicilleri XVI. yüzyılın başlarından olmak üzere XIX. yüzyılın son çeyreğinekadar Osmanlı mahkemelerinde tutulan kayıtları muhteva etmektedir.
Mahkemedeki kâtipler tarafından, el yazıları ile tutulan bu defterler
kendilerine özgü bir defteroloji içermektedir. Son elli yıl içerisinde Osmanlı
klasik dönemi ile ilgili şehir tarihi araştırmacılarının sıklıkla başvurduğu bir
kaynak olma özelliğini gösteren şer’iye sicilleri, adli-hukuki bilgiler verdiği
kadar idari işleyişten, sosyal hayata, hatta ekonomik duruma dair hayati
bilgiler vermektedir.
Mardin kendine has mimari yapısı, bünyesinde bulundurduğu farklı
kültür ve etnik unsurları ile incelemeye tabi tutulmuş farklı bir kenttir. Kentte
yaşayan Müslüman nüfus kadar gayrimüslim nüfusun bir birleriyle hoşgörü
içerisinde yaşamaları bu tezde yer alan konulardandır.
Bu çalışma Mardin’e kendine özgü bir uslup kazandıran mimarisi ile
şehirdeki idari sosyal ve ekonomik faktörleri incelemeyi amaçlamaktadır.
Daha fazla açmak gerekirse Ortaçağ ve Osmanlı klasik dönemi Mardin’i için
bugüne kadar yapılmış tespitlerin XVIII. yüzyılda hangi oranda devam ettiği,
yeni olgu ve değişimlerin ortaya çıkıp çıkmadığı, İstanbul, Bağdat ve
Diyarbekir gibi güç merkezlerinden uzak olmasına rağmen halkın buralardaki
olaylardan nasıl etkilendiği, Osmanlı Devleti’nin genelindeki problemlerin
yerele nasıl yansıdığı ve Mardin’de yaşayan halkın sosyo-ekonomik durumu
ortaya çıkarmak bu tezin amaçlarını oluşturmaktadır.
Bu araştırmanın bir diğer sebep ise XVIII. yüzyılda iyice su yüzüne
çıkan merkezi yönetim ile yerel aileler arasındaki güç ilişkilerini incelemek ve
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 372/373
356
bu ailelerin toplumsal ve siyasi hayatta yer alma mücadelelerini Mardin
özelinde inceleyerek Osmanlı Tarihi’nin bu yüzyılına katkıda bulunmayı
amaçlamıştır. Yerel tarih araştırmalarının en önemli özelliklerinden biri olan
genel çerçeveye dair sunulan iddiaları-verileri bir tür test etme imkânını
bulduğumuz bu çalışmada, Mardin’in her dönemine damgasını vuran aşiret
olgusunu göz ardı etmeden, bu sosyal örgütlenmenin şehir tarihine katkılarını
ortaya çıkarmaktadır.
Anahtar Sözcükler:
1- Osmanlı İmparatorluğu
2- Şehir
3- Mardin
4- Aşiret
5- Cemaat
7/24/2019 XVIII. Yüzyılda Mardin Şehri
http://slidepdf.com/reader/full/xviii-yuezyilda-mardin-sehri 373/373
357
ABSTRACT
Gürhan, Veysel, City of Mardin in the 18th Century, PhD Thesis,
Ankara, 2012.
This thesis that tries to introduce the 18 th century history of Mardin
utilized the Ottoman court records principally as a source. The registrations
of the religious court contain the records kept in the Ottoman courts from the
beginning the 16th century to the last quarter of the 19th century. These books
handwritten by the clerks in the court contain a sui generis book-keeping
style. The registrations of the religious court that have come to be a source
referred by the urban history researches regarding the Ottoman classical era
within the last fifty years provide, in addition to the judicial-legal one,
information about the administrative structure, social life, and even
economical condition.
Mardin is a different town studied through its unique architecturalstructure and different cultural and ethnical factors it has in its structure.
Living in the town with tolerance by the Muslim population and non-Muslim
population is among the topics handled within this dissertation.
This study aims at delving into the architecture that provides Mardin
with a unique style and the social and economical factors within the province.
In a broader sense, the ratio of continuation of the determinations heretofore
conducted for the Mardin of the Middle Age and the Ottoman classical era in
the 18th century, whether new changes have occurred, the fact that how the
people were affected by the events in the region despite the distance from
the power centres like Istanbul, Bagdad, and Diyarbakir, the fact that how the
problems encountered in the generality of the Ottoman Empire were reflected
to the locality and the revelation of the social and economical status of the