yarın 17

12
Dijital teknolojinin yükselişiyle ve film işinde ortaya çıkan rekabetle baş etmek için yıllardır mücadele veren 132 yıllık geçmişe sahip Kodak, New York’ta Manhattan’da iflas mahkemesine başvuruda bulundu. Şirket, faaliyetlerine devam edeceğini ve iflas koruma yoluyla maliyetlerini kısarak ve patent haklarından bazılarını satarak iflas korumadan çık- mayı umduğunu açıkladı. Ekonomİ 7 Pek çoklarınız “Diyalektik Materyalizm” ve “Düalizm” kavramı üzerine pek çok kitap oku- yup, bu konuda felsefi araştırmalar yapıp, siyasi görüş- lerinizi bu kavramlar üzerindeki incelemelerinize göre şekillendirmiş olabilirsiniz. Peki, yazının başlığındaki diğer ‘izm’ ne anlatıyor? kültür - sanat 12 Ülkemizde ilk LGBT hareketi, İzmir Çev- re Sağlığı Derneği ismi altında başlamıştır. 1978’den 1980 darbesine kadar bir grup gey ve lezbiyen bir çeşit dayanışma, terapi toplantıları dü- zenleyerek, “ne yapabiliriz?”, “nereden başlayalım?”, “Türkiye bu konuya ne kadar hazır?” gibi konuları tartıştılar. toPlUm 2 31 OCAK 2012 SALı l SAYı:17 l 1 TL www.yarinhaber.net Abonelik Dağıtım Öneriler 0506 574 6030 ALO YARıN Uludere’de öldü- rülen köylülerin yakınları, saldırının failleri bulunana kadar tazminat almayacak. 5 TÜİK verilerine göre Türkiye’nin dış ticaret açığı bir önceki yıla göre yüzde 47,7 artışla 105 milyar 879 mil- yon dolara yükseldi. IMF ayrı, Merkez ayrı konuşuyor Eğitimde Ömer Dinçer dönemi Devler de iflas eder Diyalektik materyalizm, düalizm ve goizm LGBT mücadelesinin başlangıcı Davutpaşa: iş kazası değil cinayet Kadınların yasası Bakanlar Kurulu’nda Adana’da belediyenin yer- lerini ellerinden almasını protesto eden pazarcılar polisin müdahalesi ile karşılaştı. Tezgahı- nın alınmasına engel olmak isteyen işsiz pazarcı 30 yaşındaki Mehmet Oğuz bedenini ateşe verdi. Tam bu esnada, Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu zirve- sinde IMF Başkanı, Avrupa’daki işsizliğe ve ekonomik krize çözüm olarak tüm ülkelere “kemer sıkın” tavsiyesinde bulunuyordu. Yarın gazetesi Mehmet Oğuz’un yaşa- dıklarını, neden böyle bir eylem gerçekleştirdiğini olayın geçtiği yerde inceledi ve Mehmet Oğuz’un arkadaşlarıyla Çukurova Üniversite- si Hastanesi’nde bir araya gelerek olayın aytıntılarını kaleme aldı. güncEl 3 Uludere’liler para değil adalet istiyor İşte dış ticaret açığı: adana’da tezgahı elinden alınan pazarcı mehmet oğuz kendini yaktı. Bedenini ateşe veren genç pazarcı, Türkiye’de ortaya çıktığı andan beri yokmuş gibi gösterilmeye çalışılan ekonomik kriz ve işsizlik sorununun can alıcı bir örneği oldu. Hacettepe’yi öğrencilere sorduk Kafanın içindekiler Bouazizi’nin Adana’lı kardeşi Dış ticaret açığı % 47,7 Kendini yakan pazarcı Mehmet Oğuz’un arkadaşları ile görüştük AKLIN YOLU GÜLSÜM KAV 05 1990’lı yıllar JİtEm karargahı olarak kullanılan binanın bu- lunduğu alanda geçtiğimiz hafta yapılan kazılarda bulunan kemik ve kafataslarıyla ilgili AKP’li mil- letvekilleri fikirlerini açıkladılar. Hükümetten ise tutarlı resmi bir görüş hala açıklanmadı. Kemikler çıkıyor, hükümet susuyor 31 Ocak 2008’de Davut- paşa Maytap Atölyesi’nde meydana gelen patlamada 21 iş- çinin öldüğü, 133 işçinin yaralan- dığı facianın yıl dönümü dolayı- sıyla hayatını kaybeden işçilerin aileleri Davutpaşa’da eylem yaptı. EmEk 6 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 1 yıl önce 25 Kasım’da, kendilerinin hazırladıkları yasa taslağını meclise sundular. O süreçten bu yana yasa tam 9 ay boyunca bekletildi. Üzerine bedelli askerlik yasası, şike yasası jet hızıyla meclisten geçerken, kadınları koruyacak olan yasa sürekli bekletildi. güncEl 5 IMF’nin Türkiye’ye ilişkin tahminleri giderek kö- tüleşiyor. Dünya ekonomisine dair tahminlerini yenileyen IMF, Türkiye’nin 2012’de sadece yüzde 0,4 büyüyeceğini açıkladı. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ise, aynı görüşte değil. Başçı, yılsonunda yüzde 4’lük büyümenin rahat yakalanacağını düşünüyor. Ekonomİ 8 Türkiye Özel Okullar Birliği tarafından düzenle- nen “Dijital Çağda Eğitim” başlıklı konferansta konuşan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, lise sistemi- nin yeniden yapılandırılması için çalışma başlattıklarını söyledi. Eğİtİm 10 Hacettepe’de neler oluyor diye- rek başladığımız yazı dizisinde bu hafta söz öğrenci temsilcilerinin. Hacettepe’nin zor zamanlarını gö- ren temsilciler üniversitenin yeni halinden memnunlar. Ancak tedbiri elden bırakmıyorlar. ANA FİKİR HAKAN ÖZTÜRK 3 5 09 Geç- ti- ğimiz gün Fransa’da kabul edilen Soykırım Yasası hem Türkiye’de, hem Fransa’da birçok tartışma- ya neden oldu. Yasanın en bü- yük destekçisi rolüne bürünmüş Sarkozy’nin merkez sağ partisi UMP’nin bünyesinde fikir ay- rılıkları oluştu. Şimdiye kadar “Evet, soykırımın cezalandırıl- ması kesinlikle haklıdır.” diyen tek bir kurum çıkmadı. Ancak yasa kabul edilmiş durumda ve buna rağmen Fransa’daki fikir bölünmesinin sonu gelmiş değil. Birbirine zıt tarafların dediklerine kulak verdiğimizde şu cevaplanmamış sorunun pek çok yanlış anlamayı beraberinde getirdiğini görüyo- ruz: Tarihten kim sorumludur? dünya 11 fikriye yılmaz Soykırımın sorumluları kimler? Fikriye Yılmaz Fransa’dan bildiriyor: 105 kişilik işe 1217 kişi başvurdu Hakkâri’de, Toplum Yararına Çalışma Programı (TYÇP) kapsamında, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce merkez ve köylerde ihtiyaç duyulan okullarda çalıştırılacak 105 kişilik temizlik elemanı ilanına rekor sayıda baş- vuru oldu. 105 asil 40 yedek kontenjanlı kura çekimine 1217 kişi katıldı. güncEl 3 İşsizlik düştüğü yeri yakıyor

Upload: yarin-gazetesi

Post on 06-Mar-2016

228 views

Category:

Documents


6 download

DESCRIPTION

Yarın gazetesi 17. sayı

TRANSCRIPT

Page 1: Yarın 17

Dijital teknolojinin yükselişiyle ve film işinde ortaya çıkan rekabetle baş etmek için yıllardır

mücadele veren 132 yıllık geçmişe sahip Kodak, New York’ta Manhattan’da iflas mahkemesine başvuruda bulundu. Şirket, faaliyetlerine devam edeceğini ve iflas koruma yoluyla maliyetlerini kısarak ve patent haklarından bazılarını satarak iflas korumadan çık-mayı umduğunu açıkladı. Ekonomİ 7

Pek çoklarınız “Diyalektik Materyalizm” ve “Düalizm” kavramı üzerine pek çok kitap oku-

yup, bu konuda felsefi araştırmalar yapıp, siyasi görüş-lerinizi bu kavramlar üzerindeki incelemelerinize göre şekillendirmiş olabilirsiniz. Peki, yazının başlığındaki diğer ‘izm’ ne anlatıyor? kültür - sanat 12

Ülkemizde ilk LGBT hareketi, İzmir Çev-re Sağlığı Derneği ismi altında başlamıştır.

1978’den 1980 darbesine kadar bir grup gey ve lezbiyen bir çeşit dayanışma, terapi toplantıları dü-zenleyerek, “ne yapabiliriz?”, “nereden başlayalım?”, “Türkiye bu konuya ne kadar hazır?” gibi konuları tartıştılar. toPlUm 2

31 ocak 2012 salı l sayı:17 l 1 tl www.yarinhaber.net

AbonelikDağıtımÖneriler

05065746030

alo yaRıN

Uludere’de öldü-rülen köylülerinyakınları, saldırınınfailleri bulunana kadar tazminat almayacak. 5

TÜİK verilerine göre Türkiye’nin dış ticaret açığı bir önceki yıla göre yüzde 47,7 artışla 105 milyar 879 mil-yon dolara yükseldi.

IMF ayrı, Merkez ayrı konuşuyor

Eğitimde Ömer Dinçer dönemi

Devler de iflas eder

Diyalektik materyalizm, düalizm ve goizm

LGBT mücadelesinin başlangıcı

Davutpaşa: iş kazası değil cinayet

Kadınların yasası Bakanlar Kurulu’nda

Adana’da belediyenin yer-lerini ellerinden almasını

protesto eden pazarcılar polisin müdahalesi ile karşılaştı. Tezgahı-nın alınmasına engel olmak isteyen işsiz pazarcı 30 yaşındaki Mehmet Oğuz bedenini ateşe verdi. Tam bu esnada, Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu zirve-sinde IMF Başkanı, Avrupa’daki işsizliğe ve ekonomik krize çözüm olarak tüm ülkelere “kemer sıkın” tavsiyesinde bulunuyordu. Yarın gazetesi Mehmet Oğuz’un yaşa-dıklarını, neden böyle bir eylem gerçekleştirdiğini olayın geçtiği yerde inceledi ve Mehmet Oğuz’un arkadaşlarıyla Çukurova Üniversite-si Hastanesi’nde bir araya gelerek olayın aytıntılarını kaleme aldı.

güncEl 3

Uludere’liler para değil adalet istiyor

İşte dış ticaret açığı:

adana’da tezgahı elinden alınan pazarcı mehmet oğuz kendini yaktı. Bedenini ateşe veren genç pazarcı, Türkiye’de ortaya çıktığı andan beri yokmuş gibi gösterilmeye çalışılan ekonomik kriz ve işsizlik sorununun can alıcı bir örneği oldu.

Hacettepe’yi öğrencilere sorduk

Kafanın içindekiler

Bouazizi’nin Adana’lı kardeşi

Dış ticaret

açığı %

47,7

Kendini yakan pazarcı Mehmet Oğuz’un arkadaşları ile görüştük

AKLIN YOLU

GÜLSÜM KAV

05

1990’lı yıllar JİtEm karargahı olarak kullanılan binanın bu-lunduğu alanda geçtiğimiz hafta yapılan kazılarda bulunan kemik ve kafataslarıyla ilgili AKP’li mil-letvekilleri fikirlerini açıkladılar. Hükümetten ise tutarlı resmi bir görüş hala açıklanmadı.

Kemikler çıkıyor, hükümet susuyor

31 Ocak 2008’de Davut-paşa Maytap Atölyesi’nde

meydana gelen patlamada 21 iş-çinin öldüğü, 133 işçinin yaralan-dığı facianın yıl dönümü dolayı-sıyla hayatını kaybeden işçilerin aileleri Davutpaşa’da eylem yaptı.

EmEk 6

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 1 yıl önce 25 Kasım’da, kendilerinin hazırladıkları yasa

taslağını meclise sundular. O süreçten bu yana yasa tam 9 ay boyunca bekletildi. Üzerine bedelli askerlik yasası, şike yasası jet hızıyla meclisten geçerken, kadınları koruyacak olan yasa sürekli bekletildi. güncEl 5

IMF’nin Türkiye’ye ilişkin tahminleri giderek kö-tüleşiyor. Dünya ekonomisine dair tahminlerini

yenileyen IMF, Türkiye’nin 2012’de sadece yüzde 0,4 büyüyeceğini açıkladı. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ise, aynı görüşte değil. Başçı, yılsonunda yüzde 4’lük büyümenin rahat yakalanacağını düşünüyor. Ekonomİ 8

Türkiye Özel Okullar Birliği tarafından düzenle-nen “Dijital Çağda Eğitim” başlıklı konferansta

konuşan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, lise sistemi-nin yeniden yapılandırılması için çalışma başlattıklarını söyledi. Eğİtİm 10

Hacettepe’de neler oluyor diye-rek başladığımız yazı dizisinde bu hafta söz öğrenci temsilcilerinin.Hacettepe’nin zor zamanlarını gö-ren temsilciler üniversitenin yeni halinden memnunlar. Ancak tedbiri elden bırakmıyorlar.

ANA FİKİR

HAKAN ÖZTÜRK 3

5

09

Geç-t i -

ğimiz gün Fransa’da kabul edilen Soyk ı r ım Yasası hem Türkiye’de,

hem Fransa’da birçok tartışma-ya neden oldu. Yasanın en bü-yük destekçisi rolüne bürünmüş Sarkozy’nin merkez sağ partisi UMP’nin bünyesinde fikir ay-rılıkları oluştu. Şimdiye kadar “Evet, soykırımın cezalandırıl-ması kesinlikle haklıdır.” diyen tek bir kurum çıkmadı.

Ancak yasa kabul edilmiş durumda ve buna rağmen Fransa’daki fikir bölünmesinin sonu gelmiş değil. Birbirine zıt tarafların dediklerine kulak verdiğimizde şu cevaplanmamış sorunun pek çok yanlış anlamayı beraberinde getirdiğini görüyo-ruz: Tarihten kim sorumludur?

dünya 11

fikriye yılmaz

Soykırımın sorumluları kimler?

Fikriye Yılmaz Fransa’dan bildiriyor:

105 kişilik işe 1217 kişi başvurdu Hakkâri’de, Toplum Yararına Çalışma Programı (TYÇP) kapsamında,

İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nce merkez ve köylerde ihtiyaç duyulan

okullarda çalıştırılacak 105 kişilik temizlik elemanı ilanına rekor sayıda baş-

vuru oldu. 105 asil 40 yedek kontenjanlı kura çekimine 1217 kişi katıldı.

güncEl 3

İşsizlik düştüğü yeri yakıyor

Page 2: Yarın 17

04 EKiM 2011 YARIN

Ülkemizde ilk LGBT hareketi, İzmir Çevre

Sağlığı Derneği ismi altında başlamıştır. 1978’den 1980 darbesine kadar bir grup gey ve lezbiyen bir çeşit dayanış-ma, terapi toplantıları düzen-leyerek, “ne yapabiliriz?”, “ne-reden başlayalım?”, “Türkiye bu konuya ne kadar hazır?” gibi konuları tartıştılar. Bu anlatı derneğin başkanı ve hareketin toparlayıcısı olan İbrahim Eren’e ait. Darbe sonrası dernekler lağvedilip Türkiye İşçi Partisi üyesi ve dolayısıyla ”suçlu” olan İbra-him Eren’in yurtdışına çıkı-şıyla son buluyor.

1985, “Çarşamba Çayları” başlıyorİbrahim Eren, 1985’de Be-yoğlu Lamartine Caddesi’nde LGBT örgütlenmesi için mü-sait olduğunu düşündüğü büyük bir daire tutarak “Çar-şamba Çayları”nı başlatıyor. Bir yıl sonra eve sığılamayın-ca Bilsak Kültür Merkezi’nde toplantılar yapılıyor. Ben “Çarşamba Çayları”nın en başından vardım. Basına açıl-mayı tartışıyoruz ve araların-da en gözü kara ve en gençleri benim ve bunu üstleniyorum. Kendimi bir anda gazetelerin 1. sayfalarında buluyorum. O dönemin kuşağı iyi bilir. Biz anti-militarist eylemler, çevre eylemleri, si-

yasilerle dayanışma eylemleri yapıyoruz ve her ilerici hare-kette varız. Tabii partileşme girişimi yani Radikal Demok-rat Yeşil Parti çatısı altında. Bu arada translar aramıza katılıyor. Kadın çevresinden feminist kadınların desteğini görüyoruz. Ortak eylemler, toplantılar yapıyoruz. Ayşe Düzkan, Handan Koç, Vil-dan bizim destekleyicilerimiz.

Bazı sosyalistler, bizim o dönem yapılması mümkün olmayan şeyler öne sürüp ey-lemlerimize bir iftirayla kar-şılık vermiştir. İbrahim Eren, CIA ajanı; ben, Türkiye genç-lerini ahlaksızlığa iten Avrupa ajanı oluyorum(Tabi bazı sos-yalist gruplar). Bunların hepsi belgelidir.

Polis, kadınsı erkek eşcin-selleri, travestileri yollardan toplayıp GBT bahanesiyle karakola tıkıyor. O zaman internet olmadığı için doğum yeriyle yazışıyorlar. Taşların üzerinde en az bir hafta aç, sadece bir bardak su verilerek bekletiliyor. İtiraz edenler falakaya yatırılıyor. Saçları kesiliyor.

yaşam hakkı iÇin aÇlık grevi başlıyorEren’in evine toplanıp açlık grevi kararı alıyoruz. Yaşama şansımız yok başka. Ve tüm dünyanın gözü Lamartine Caddesi’ne çevriliyor. İslam ülkesinde örgütlenen LGBT

bireyleri onları şok edi-

yor. Avrupa ka-nallarının tü-mü bu greve yer veriyor. Al-man ZDF ka-nalı flaş haber veriyor. Grev sona eriyor. O dönemler Bayrampaşa’da tuhafiye ve kır-tasiye dükkânı olan Beyoğlu yaşamını sa-dece “lay lay lom” bilen ben önce ai-lemi, sonra işimi kaybedi-yorum. Sokak-tayım. Eren’le bir sürtüşme nedeniyle ba-ğımız kopu-yor.

Bu arada İbrahim Eren, aylar sonra eşcinselleri, traves-tileri polis karşıtı kışkırtmak gerekçesiyle cezaevine atılıyor. 8 ay içeride kalıyor ve gardi-yanların ve bazı mahkûmların saldırısı sonucu zaten Beyoğlu Emniyet Amirliği’ndeki ağır işkencelerden sonra hapse atılıyor, kaburgaları kırılarak hastaneye kaldırılıyor. Bunları “bakın, neler çektik” gibi an-latmıyorum. Bizi kimse tak-dir etsin gibi bir niyetim yok. Olayı şuraya bağlayacağım. Yıllar sonra LGBT dernekleri kuruluyor. Ve o insanlar bizi yok saydıkları gibi örneğin Kaos GL “ erkek ve kadında cinsellik” adlı kitabımın eleş-tirisini yaparken eleştiri sınır-

larını aşıp bana hakaret ve aşa-ğılama dolu yazı yayınlıyorlar. Ali Erol, bizim düşmanımız oluyor. Kitaptan önce ben onların tanıtımını Radikal İki ekine tam sayfa övgü dolu bir şekilde yazıyorum. Tanıdığım yayın yönetmenlerini ziyarete gidip destek istiyorum. Tuğ-rul Eryılmaz ve Doğan Hızlan yardımını esirgemiyor. Hürri-yet dergi grupları LGBT’lerle röportajlar yapıyorlar.

“Ben kim, kitap yazmak kim” oluyorum. Onlar; anar-şist aydın(!) eşcinseller, onlar dururken ben kim oluyorum. Tabiî ki bir adap eşliğinde eleştirilir. “Fakat evinde 3-5 kitap karıştırıp yazmış” cüm-lesi yenilir yutulur değildir.

Mahkemeye v e r m i y o -rum, çünkü çok cılız bir harekete za-rar vermek istemiyorum. Saldırıları biz Radikal De-m o k r a t

Yeşiller’in LGBT grupları yeniden toparlan-maya başlayınca İbrahim Eren için “hırsız eşcinsel” yazısı geliyor. Demet Demir-gelen (Almanya’dan) komik bir paranın üstüne yatmakla suçlanıyor.

Tüm yorumu siz okuyu-cuya bırakıyorum ve iddia ediyorum: Avrupa fonları ke-silsin, Türkiye’de LGBT ör-

gütü kalmayacak. Onlar bizi karalasalar da, yok saysalar da belgeseller çekiliyor. Her zaman olduğu gibi tarihi yok edemeyecekler.

31 ocak 2012 yaRıN

neredeyse 20 yıldır ankara’da berberlik

yapan tekin koç ve savaş Çağlar’a misa-

fir olduk. Bize berberlerin ve küçük esnafın

durumunu, mesleklerinin zor yanlarını an-

lattılar. Son dönemler de müşterilerin daha

çok nelerden sohbet ettiklerini dile getirdiler.

“Kriz hepimizi derinden vurdu”bize kısaca kendinizden ve mesleğinizden bahseder misiniz?

Liseye gideceğimiz yaşlarda bu mesleğe başladık. Bir yer-

leri okumadan, böyle bir ustalık edindiğinde geçimini çok

rahat sağlayabiliyordun. 15-20 senedir mesleğimizi severek

yapıyoruz. Fakat günümüzde ekonomik şartlar ağırlaştığı

için artık pek cazip olmayan bir meslek. Çünkü dükkan

açman lazım. Onun kirasıydı, malzemesiydi, çırağın haf-

talığıydı… Kolay kolay cesaret edemiyor insan.

mesleğinizin en zorlu yanı nedir?

Mesleğimizin kesinlikle bir sürekliliği var. Yani saçlar mut-

lak uzuyor, yeni modelleler çıkıyor. Güncelliğini koruyan

ve sürekliliği olan bir meslek olmasına rağmen bugünün

koşullarında rekabet şartları çok ağır, işsizlik ve kriz nede-

niyle müşteri oldukça azaldı, dükkanları bir şekilde açık

tutmaya mesleğimizi yürütmeye çalışıyoruz ama yetmiyor

ekonomik durumumuz oldukça kötü. Bir çok arkadaşımız

da işe başlarken borç alarak, kredi çekerek başlıyor. Bu

nedenle çok geçim sıkıntısı çekiyoruz. Kredi borçlarının

faizi çoğu arkadaşımızı batırdı. Bir de her gün bu kadar

müşterin olacak diye bir şey yok. Bazen oturuyorsun ak-

şama kadar, bazen peş peşe geliyor.

Türkiye’de küçük esnafın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Esnafın hali ortada, son 10 senedir hiçbir sektörde küçük

esnaf ilerleyemiyor, istediğimiz parayı kazanamıyoruz.

Hiçbir sektörde küçük esnaf durumundan memnun

değil. Ekonomik kriz hepimizi vurdu, işsizliğin artma-

sı ve ülke yönetimindeki politikalar bizi daha da kötü

etkiliyor. Küçük esnafın çapı belli imkanlarımız sınırlı.

Geleceğimizi pek iyi görmüyorum, zaten borçla, krediyle

işlere giriyoruz. Bu da yaşam standartlarımızı düşürüyor,

insanlar sürekli kredi borcunu ödemeye çalışıyor.

berberlerde genelde koyu bir sohbet olur, son zamanlarda

müşterileriniz daha çok hangi konulara dair sohbet ediyor?

Genelde siyasi konular üzerine, son dönemlerde insanlar

daha çok geçim sıkıntılarını, işsizliği, kredilerle boğuş-

malarını, borçlarını ve ekonomik şartların kötü olmasını

konuşuyor. yarIn TOPLUM

Hazırlayan Hülya Arslan

abdi ipekÇi kaTledildiMilliyet Gazetesi yazarı Abdi İpekçi, Mehmet Ali Ağca tarafından öldü-rüldü. Cinayetin ardındaki esrar perdesi aydınlatılmadı.

SuSurluk aydınlaTılSınSusurluk kazasıyla ortaya çıkan karanlık ilişkileri protesto etmek amacıyla ‘’Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık’’ eylemi başlatıldı.

Thy uÇmadıTürkiye Sivil Havacılık Sendikası’nın (HAVA-Yİ) Türk Havayollarında al-dığı grev kararı dolayısıyla THY’nin bütün iç ve dış seferleri durdu.

Tekel direnişi:“Ölmek var dÖnmek yok”Ankara’da direnişlerine devam eden, 4/c statüsüne geçirilerek geçici per-sonel sayılacak olan Tekel işçilerine destek vermek ve devletin özelleş-tirme politikalarını protesto etmek amacıyla tüm ülkede genel grev ka-rarı alındı.

kozlu işÇileri direniyorKozlu Maden Ocağında çalışan 4 bin işçiyle başlayan direniş, diğer bölgelere de sıçradı ve gece 10 bin işçi şehre yürüdü.

LGBT mücadelesinin başlangıcı

04Şubat2010

01Şubat1997

Şubat197901

04Şubat1977

ülkemizde ilk lgBt hareketi, İzmir Çevre sağlığı derneği ismi altında başlamıştır. 1978’den 1980 darbesine kadar bir grup gey ve lezbiyen bir çeşit dayanışma, terapi toplantıları düzenleyerek, “ne yapabiliriz?”, “nereden başlayalım?”, “Türkiye bu konuya ne kadar hazır?” gibi konuları tartıştılar.

yarIn toPlUmSEVDA YILMAZ

06Şubat1968

Genel Sağlık Sigortası kapsamında gelir testine tabi tutulanlar çok ilginç sorularla karşılaştı:

Evde yemekleri tezekle mi pişirirsiniz? Alkollü, içe-cekleri veresiye mi alırsınız?

Sağlıkta yeni uygulanmaya başlanan Genel Sağ-lık Sigortası(GSS) kapsamında gelir testi yapılanlar, testi geçerse ödemek zorunda oldukları prim devlet tarafından karşılanıyor. Fakat GSS testi adeta ahret sorularıyla dolu. İnsanların yoksul olması ya da aç-lık sınırının altında olması yetmiyor, bunun yanında yemek pişirmek için kullandığı malzeme, internet faturalarını ödeme şekli, hatta çocuklarının sünnet

düğünlerinin masraflarını karşılama şekli bile devletin istediği gibi olması gerekiyor. Durum ortada: Devlet vatandaşın tenceresine göre GSS primi kesme peşinde çünkü gelir baz alınırsa yoksullukla yüzleşilecek ve prim tahsil edilemeyecek.

Gelir testi yaptırması gereken 15 milyona ya-kın insan 212 lira ceza ödememek için uzun kuy-ruklar oluşturdu ve kendilerine sorulan trajiko-mik 70 soru ve ilginç cevap şıkları ile karşılaştı. Gelir testi yaptırmak için son tarih 1 Mart 2012. yarIn ABDULLAH ALBAYRAK

Trajikomik gelir testi Tüm Türkiye Sibirya soğuklarına tes-

lim oldu. Sıcaklıklar sıfırın altına düştü. Günler öncesinden kar yağışı uyarısı yapılma-sına rağmen, kar bastırır bastırmaz yollar yine kapandı. Her yeri beyaza boyayan kar, okullar tam zamanında tatil olmuş dedirtti. Şehirlera-rası otobüs seferleri iptal edildi, yolcular saat-lerce otogarlarda mahsur kaldı, çığ yaşamları, don tezgâhları vurdu. Artan soğuklarla birlikte doğalgaz ve elektrik tüketiminin fazlalığı ise kıt kanaat geçinen emekçinin uykularını kaçırıyor.

Türkiye’nin pek çok yerinde kar yağışı-nın başladığı ilk andan itibaren belediyeler alarma geçti. Yollarda kar küreme araçları ve ekipleriyle, yolların kapanmaması için seferber oldular. Ancak pek çok bölgedeki yoğun yağış ve tipi çalışmaları zorlaştırmakta. Ayrıca buz-lanmadan kaynaklı gerçekleşen trafik kazaları da özellikle şehirlerarası yollarda tıkanmaya neden oldu. Tunceli’de çığ faciasını şoförün dikkati engelledi. 45 yolcu son anda çığın al-tında kalmaktan kurtuldu. Belediyeler ve Vali-liklerden özel araçlarınızla zorunda olmadıkça trafiğe çıkmayın, araçlarınızı kara saplanma durumlarında bulunduğu yere terek etmeyin çağrısı yapıldı. yarIn ELİF KARAN

Kış bastırdı, yollar kapandı

milliyeT 1 mayıS 1987

nokTa dergiSi 21 şubaT 1988

hürriyeT 1987

Page 3: Yarın 17

31 ocak 2012 yaRıN

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Kafanın içindekilerMurat Belge’yle, Halil Berktay marksizm üzerine tartışma yapıyorlar.Herkes de bu terbiye akan sohbetleşmeyi büyük bir say-gıyla dinliyor. Aman ses yapmayın düzeyli tartışma var. O ne sekter olmayış. O ne âlicenaplık. O ne serbest fikirlilik.Murat Belge Ağrı Dağından kar bağışlıyor her gün Halil Berktaycığına. - Marksizmin rahatsız olduğun yerleri varsa atıverelim Halil…Halil Bey’in ona bile gönlü yok. Alıcı değil zaten. Tezgahı indirmek hiç luzum etmez. Lakin Murat Bey hamarat. Hepsini döküyor kumaşların.- Bu nasıl Halil, bu, bu?“Nasıl olsa kimse bize bir şey yapamaz?” diye düşünü-yorlar. Doğru da. Bir eleştirel düşünceye sahipmiş gibi olmanın onurunu üstüne almaya çalışan, ya da marksizmi beğenmediğini söyleyerek ne ötelerde olduğunu anlatmaya çalışan yaşını başını almış iki insana ne yapılabilir?Bizim neyimiz eksik diye ya da biz tartışmayacağız da kimler tartışacakmış diye düşünüyorlar.Marksizmi bırakmış olsalar da, onun işaret ettiği bir amaç için hiçbir zorluğa katlanmamış olsalar da, son tahlilde kendilerini beğeniyorlar.Eskiden Eurovision Şarkı Yarışması çok önemliydi. Türkiye’den yarışacak şarkı seçilirken çoğunlukla hayal kırıklığına uğrayıp, şarkıyı pek beğenmezdik. Uluslararası yarışmanın gelip çattığı ve bütün ülkelerin şarkılarını din-lediğimiz gece kanaatimiz değişirdi. Kendi şarkımıza biraz alışırdık ve en sonunda biz Türkiye’den giden şarkının, ötekilerine göre bayağı iyi olduğunu düşünmeye başlardık.Son tahlilde güya kendi marksist oluşlarını ya da olma-yışlarını beğeniyorlardı.İnsan zaten kendi marksizmini ya da olmayışını beğen-mese çatlardı. (Bana ne, bana ne, bana ne; beni al beni al, onu alma.)Bununla birlikte “Alem buysa kral neden biz olmayalım?” halindeydiler.Haksızlar mı? Bence değil?Böyle sola, böyle marksizm münakaşası. Herkes layık ol-duğu münakaşa seviyesini yaşar.Marksizmi tartışan bu iki kişideki ilk sorun sosyalizme yapılması gereken bir eylem olarak bakmamaları. Böy-lesine bütün toplumu ilgilendiren bir işi, kolektif olarak yapma sorumluluğunu taşımayanların tartışması hemen kendini hissettiriyor. Toplum olmayınca, kolektif müca-dele araçları olmayınca, politika olmayınca her şeyin şekli kaymaya başlıyor.Bu sebeplerden ötürü, bu adamlar bana doğum günü hediyesini beğenmemiş, onu yerden yere çalan koca be-bekler gibi gözüküyor. İdeal sosyalizm onlara hediye olarak gelmedi diye ter ter tepiniyorlar.İdeal sosyalizmi gidip onların da alması gerekiyor muydu peki? Hayır! Bu ne saçma soru?Getirilip önüne koyulmalıydı. Hani fırfırlısı nerde? Ken-dini yapma sorumluluğunda görmediğin zahmetli işleri, bol kepçeden eleştiriyorsun. Bence çok ayıp.Sen yap hocam! Yook. Benim öyle bir iddiam yok.Arkadaş niye hep sizin “öyle bir iddianız” yok? Niye hep bizim iddiamız olmak zorunda? Siz muhtarın oğlu musu-nuz? Biz iddiaya mahkûm muyuz? Siz neden hep iddialı olmanız gereken yerde mütevazı, mütevazı olmanız gere-ken yerde çok iddialısınız?Ben sanki onların gelip de bir devrimci faaliyet yürütme-sini mi beklerim peki? Elbette ki hayır.Sosyalizmin ulaşmak için çaba gösterilen bir hedef oldu-ğunu dikkate almadan düşünmeleri, onları maddecilikten uzaklaştırıyor. Sorun bu.En iyi oldukları bir durumda bile, uzayda gibi konuşuyor-lar. Olay hangi gezegende geçiyor anlaşılmıyor.İkinci durumda ise, sosyalizmi mi eleştiriyorlar, uşağı mı azarlıyorlar belli değil.Yemekteyiz yarışma programının çok kötü anları geliyor insanın gözünün önüne: “ Sen buna imambayıldı mı di-yorsun?”“Sosyalizm mücadelesinin ne olduğu belli işte” diye dü-şünülen bir zamandayız. Belli denilen şeyler genelde Taraf ya da Radikal gazetesinin yazdığı orta malı şeyler. Politik gruplar arasındaki en yaygın kanaat solcu görüş olarak kabul ediliyor. Hatta kanaat konusu yine iyi. Herkes için önemli olan, hangi kökensel özelliğimizden ötürü mağdur olduğumuz.Yeni ilerici köşe yazarı formatına göre tek konuşulabilecek şey bir kişinin mağdur olması.Spotları, “tek bildiğim şey var o da mağdur olduğun”dur.Bir insanın sadece kafasına odunla vurulup vurulmadığı bilinebilir. Bunun dışında, birinin kafası ile ilgilenilemez. O bizi ilgilendirmez. Kafasına odunla vurulmamış bir insan başka ne isteyebilir ki? Kafa çalıştırılamaz. Kafanın çalışmasının ürünleri efsane köşe yazarlarını asla ilgilen-dirmez.Kafanın doğru ya da yanlış çalıştığı üzerine mülahaza ya-pılamaz. Bunun anlaşılabileceği ya da bilinebileceği teklif dahi edilemez.Murat Belge ve Halil Berktay, sosyalizm için mücadele et-mezler. Bir Menşevik bile değillerdir. Marksizm eleştirileri küf kokulu ya da çocukça. Hiçbir deneyin sonuna kadar gidip müspet-menfi bir sonuç elde edemezler. Olduysa oldu, olmadıysa olmadı bir tabiatları var…Ama insan kafasının içindekileri konu edinebilmiş oldular.Yaptıkları iyi şey budur.

[email protected]

Pazar yeri yıkımını durdurmak için pazarcı arkadaşlarıyla eylem

yaparken Mehmet Oğuz, bu durumu protesto ederek elindeki pet şişede bu-lunan benzini üzerine döküp kendini yakmıştı. Yarın Gazetesi muhabirle-ri ve Emekçi Hareket Partisi Mersin İl Başkan’ı Kadir Can Alkır, Mehmet Oğuz’un sağlık durumunu öğrenmek için Çukurova Üniversitesi Balcalı Has-tanesi’ndeydi.

mehmeT oĞuz neden kendini yakTı?Mehmet Oğuz 30 yaşında, 25 yıl ön-ce Mardin’den Adana’ya göç etmişler. Mehmet evli ve 7 çocuk babası. Meh-met Oğuz, Yurt Mahallesi Barış Manço Bulvarı’nda bulunan ve haftada 2 gün kurulan semt pazarında, pazarcılık ya-parak ailesini geçindiriyordu. Ancak Merkez Çukurova İlçesi Belediyesi, semt pazarını yıkım kararı aldı. Çuku-rova Belediyesi’nin dükkan sistemine geçmeyi gerekçe göstererek pazar yerle-ri elinden alınan Barış Manço Bulvarı üzerindeki semt pazarı esnafı, yürütmeyi durdurma kararı almak için mahkemeye başvururken, çalışmaları protesto etmek için eylem başlattı. İş makinelerini böl-geye sokmak istemeyen pazarcılar, 28 Ocak Günü sabah saatlerinde tezgah ve kamyonetleriyle Barış Manço Bulvarı’nı trafiğe kapattı. Eyleme polislerin tepkisi yine sert oldu. Mehmet Oğuz, kamyone-tinin kasasında getirdiği benzini üzerine döktü, görgü tanıklarına göre çevik kuv-vet şefinin de kışkırtmaları sonucunda kendini ateşe veren Oğuz’a ilk müdaha-leyi, üzerlerinden çıkarttıkları montlar ve yangın söndürme tüpleriyle pazarcı arkadaşları yaptı. Oğuz’a müdahale eden 32 yaşındaki Faruk Doğan ile arkadaşları da hafif yaralandı.

haSTane Çalışanlarının aĞzını bıÇak aÇmıyorMehmet Oğuz’un durumu hakkında hastane çalışanlarının ağzını bıçak aç-mıyor. Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre hayati tehlikeyi atlattı-ğını belirtiliyordu fakat hastaneden alı-nan bilgilere göre ise Mehmet Oğuz’un hayati tehlikesi devam ediyor. Hastaneye getirildiği gün yatırıldığı yoğun bakım

ünitesinin bulunduğu odada olduğu da alınan bilgiler arasında.

Oğuz’un anne ve babası Türkçe’yi çok az bildikleri ve bu nedenle de hastane tarafından yapılan bilgilendirmeyi an-layamadıkları öğrenildi. Bunun üzerine Yarın Gazetesi muhabirleriyle tekrar bilgi almak isteyen aileye, daha önce bilgilen-dirildikleri, gerekçesiyle bilgi verilmedi.

SaĞlık bakanlıĞı ve valilik korkuyor mu?Sağlık Bakanlığı ise Mehmet Oğuz’un hayati tehlikesinin sona erdiğine dair bir açıklama yapmış ve yoğun bakım ünite-sinden çıkarılıp başka bir odaya alındı-ğını söylemişti.

Valilik aileye bir miktar para yardı-mı yapmış ve Büyükşehir Belediyesi de yakınlarına, hastane masraflarını karşıla-yacaklarını ve Mehmet Oğuz’u kadrolu işçi olarak bünyesinde çalıştıracağını söy-lemiş. Tüm bu açıklamalar ve girişimler bana Tunus’ta kendini yakan Muhammet Bouazizi’nin başına geçenleri hatırlatı-yor.

faS’Ta kendini yakanlar Örnek olduTüm dünyada işsizliğin yoğun olduğu ülkelerde direnişler sürerken ilk fitili yakan Tunus’ta kendini yakma eylemle-ri hala sürüyor. Tunus’ta kendini yakan ve direniş eylemlerini başlatan ateş olan Muhammed Bouazi’nin ardından, son olarak 19 Ocak’ta 5 üniversite mezunu işsiz, kendini yakarak ülkedeki işsizliği protesto etmişti. Bu oranların diğer ül-kelerden az olmadığı Türkiye’de de pro-testolar dünyaya paralel olarak artıyor.

Türkiye’de işSizlik arTıyorResmi rakamlar işsizliği tek haneli ra-kamlara düşüyor gibi gösterse de, her ge-çen gün “çalışabilecek nüfus” az gösteri-lerek bu rakamlara ulaşıldığı artık bilinen bir gerçek. İşsizlik konusunda araştırma yapan sendika ve çeşitli kurumların veri-lerine göre işsizlik oranlarının % 30’ları bulduğu Türkiye’de ekonomik krizin et-kisini işsizlikteki ve cari açıktaki artışla

gösterdiği biliniyor. Mehmet Oğuz’un işsiz kalması sonucu kendini yakması “ekonomimiz büyüyor, refah düzeyimiz artıyor, işsizlik çok az” söylemlerini boşa çıkarmış durumda. Mevcut işsizlik oran-ları göz önüne alındığında, Türkiye’de de tüm dünyadaki gibi önümüzdeki günlerde bu ve buna benzer birçok pro-testoları sıklıkla izleyeceğimizi söylemek yanlış olmaz.

SÖz mehmeT’in arkadaşlarındaMehmet Oğuz’la aynı kaderi paylaşan ve aynı mücadeleyi göğüsleyen pazarcılar ise Oğuz’un durumunu yakından takip edi-yor. Yarın Gazetesi olarak görüştüğümüz pazarcılar kendilerine yeni pazar yeri ola-rak ise şehrin dışında otoban yakınların-da bir yer gösterildiğini belirtiyor.

Alaattin Ulu ve Faruk Doğan bu du-ruma şöyle tepki gösteriyor, “ Biz 5 yıldır uğraşarak Barış Manço’daki pazar yerini zor oturttuk, bize gösterilen yerde bunu nasıl yapacağız bilmiyoruz. Hep zarar ederek nasıl geçineceğiz.”

Pazarcılar, pazar yeri 2007 yılında Adana Valisi İlhan Ateş, Büyükşehir Belediye Başkanı ve Seyhan Belediyesi Başkanı tarafından 4. noter tescilli olarak

pazarcılara 3’er metrekare yer verilmiş ve bu durum 4. Noter tarafından tescil-lendiğini söyleyerek ellerinde de bunu kanıtlayan belgeler olduğunu belirttiler.

ranT amaÇlı yıkıyorlarPazarcılardan Sunay Ay ise “Adana Pa-zarcılar Odası Başkanı Ahmet Akçay rant amaçlı burayı yıktırmak istiyor ve yerine dükkan sistemi kurulması için uğraşıyor, Pazarcılar Odası Başkanı Ahmet Akçay Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Zihni Aldırmaz’la anlaşıp pazar yerimizi kal-dırmak istiyor. Pazarda satılan ürünler, esnafın sattıklarından daha ucuz olduğu için pazar çevresindeki esnaf pazarın kal-dırılmasını istedi ve Ahmet Akçay’a para teklif etti. Bu pazar yerini bize 2007’de Vali İlhan Ateş vermişti. Aldığımız du-yumlara göre valilik Ahmet Akçay ile gö-rüşme yapıp bize de bildirecekmiş.” dedi

“ÖrgüTlenmeye ve direnmeye devam edeCeĞiz”Sunay ay, “Son 2 yıldır sürekli be-lediye tarafından tedirgin edildik. Bugün, yarın yıkılacak kork-kusuyla yaşadık. Pazara alış verişe gelen halk da bu tedirginliği yaşadı. Adana Pazarcılar Odası bizleri sömürüyor ve hiçbir şekil-de haklarımızı savunan bir şey yapmıyor. Ekmeğimiz için örgütlenmeye ve diren-meye devam edeceğiz” diye konuştu.

Emekçi Hareket Partisi Mersin İl Başkanı Kadir Can Alkır ise durumla ilgili, parti olarak her zaman Mehmet Oğuz ve arkadaşlarının yanında olacakla-rını söyleyerek “Kapitalist sistemin yarat-tığı işsizlik düzenine karşı direnen, ken-di ve ailesinin yaşamını sürdürmek için mücadele veren pazarcı arkadaşlarımızın Emekçi Hareket Partisi olarak yanında-yız. Bu mücadelede yaralanan Mehmet kardeşimize de acil şifalar diliyoruz ve mücadelesi kazanımla sonuçlanana ka-dar da yanında olmaya devam edeceğiz. Mehmet Oğuz ve birlikte direnen diğer pazarcı arkadaşlarımızla omuz omuza bu mücadeleyi sürdüreceğiz.” dedi.

Pazarcının ateşi Türkiye’yi yakar mı?

adanaSUZAN SARIgöZ

adana’da pazarcılık yapan mehmet oğuz, kendini ateşe verdi. Peki, mehmet oğuz üzerine benzin dökerek neden kendini yaktı? Yarın gazetesi Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesi yoğun bakımında tedavi gören Mehmet Oğuz’un ailesi ve pazarcı arkadaşlarıyla görüşerek bu sorunun cevabını aradı.

Hakkâri’de, Toplum Yararına Çalışma Programı (TYÇP) kapsamında, İl Mil-

li Eğitim Müdürlüğü’nce merkez ve köylerde ihtiyaç duyulan okullarda çalıştırılacak 105 kişilik temizlik elemanı ilanına rekor sayıda başvuru oldu. 105 asil 40 yedek kontenjanlı kura çekimine 1217 kişi katıldı. Bazı işsiz genç-ler, “İş imkânlarının kısıtlı olduğu Hakkâri’de keşke 105 kişi yerine bin kişi alınsaydı” dedi.

Geçici de olsa iş sahibi olmak isteyen 1217 kişiden bazıları kuraya torpil karıştığını iddia ederek, kuranın iptal edilmesini istedi. Emrah Çiftçi isimli genç, 3 yıldır bu geçici işe başvu-ru yaptığını belirterek, “Hakkâri’de yapılacak başka bir iş olmadığı için bu işe talip oldum. Ancak kura çekimleri adilce yapılmadı. Çün-kü hep aynı soy isimleri taşıyanlar bu işlerde çalıştırılıyor.” dedi.

İş-Kur tarafından uygulanan Toplum Ya-

rarına Çalışma Programı’nda çeşitli geçici işler var. Bu programın verdiği işlerin geçici ve cü-zi bir ücretinin olması işsizliğin sadece kısmi olarak ertelenmesine ve geçici olarak üstünün örtülmesine yol açıyor.

rekor başvuru ilk de deĞil Son daHakkâri’deki rekor iş başvurusu ne ilk ne son. Daha önce yapılan rekor iş başvurularından birkaçı şöyleydi: Ziraat Bankası’nın açtığı bin 545 kişilik kadroya 88 bin 206 üniversite me-zunu başvurmuştu. İtalyan Eldor Elektronik ve Plastik Malzeme Üretim ve Ticaret Ltd Şti.’nin açtığı 100 kişilik işe 1500 kişi başvuruda bu-lunmuştu. Batman Üniversitesi’ne alınacak 40 kadro için 2 bin 250 kişi başvurmuştu. Muş Alparslan Üniversitesi’ne alınacak 60 araştırma görevlisi kadrosu için de 3 bin kişi başvurmuştu. yarIn HAKKARİ

105 kişilik işe 1217 kişi başvurdu

kadir Can alkır

Page 4: Yarın 17

04 EKiM 2011 YARIN

Uzun süredir Türkiye – Fransa ilişkilerini ge-ren, soykırımın inkarını suç sayan yasa tasarısı

22 Ocak Perşembe günü Fransa meclisinde oylanarak kabul edildi.

yaSa Teklifi her şeye raĞmen meCliSTen geÇTiBaşbakan Erdoğan ve bakanları bu süreçte Fransa’ya yönelik sert eleştirilerde bulunmuşlar, hatta başbakan Cezayir olaylarını hatırlatarak Fransa’nın da soykırımı Türkiye’den daha iyi bilidiğini söyleyerek yeni bir tar-tışma daha açmıştı. Bununla birlikte Fransa’ya yönelik ekonomik yaptırımlar olacağı söylenmiş, Fransız ürün-lerinin boykotu gündeme gelmişti. Ancak Türkiye’nin yürüttüğü tüm lobi faaliyetleri ve uygulanacağı iddia

edilen ekonomik yaptırımlar Fransa’ya geri adım attır-madı. 22 Ocak’ta oylanan teklif meclis tarafından kabul edildi ve yasalaşmak üzere senatoya gönderildi.

yaSa oylanırken franSa’daki Türkler proTeSTo gÖSTerileri yapTıYasa teklifinin mecliste oylandığı saatlerde Fransa’nın birçok yerinden gelen yaklaşık 5000 Türk vatandaşı, yasanın meclisten geçmesini engellemek için protesto gösterileri yaptılar. “Tarihi tarihçiler yazar, siyasetçiler değil”, “Düşünce özgürlüğü ihlal edilmesin”, “Tarihi tartışma siyasi tartışma olamaz” gibi pankartlar taşıyan ve yasa karşıtı sloganlar atan Türk vatandaşlarının bu protestoları da yasanın geçmesini engelleyemedi. Bilim

insanlarının ve tarihçilerin kapsam dışı bırakılması öne-risi ise kabul görmedi ve teklif aynen onaylandı.

valerie boyer: TiCari ilişkilerin zarar gÖreCeĞini düşünmüyorumYasa teklifini iktidardaki Halk Hareket Birliği adına hazırlayan Marsilya milletvekili Valerie Boyer yasanın meclisten onaylanmasını ardından yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin hedef alınmadığını ifade etti. Bu yasa teklifi nedeni ile Türkiye – Fransa ilişkilerinin yıpranmasını istemediğini dile getiren Boyer, “Ticari ilişkilerin zede-neleceğini düşünmüyorum. Ambargo gibi tehditlerin hayata geçeceğini sanmıyorum. Türkleri gerçeklerle yüzleşmeye davet ediyorum. Bizi hoşgörü ile karşıla-yacaklarını düşünüyorum” diyerek sözlerini sürdürdü. Meclisteki diğer vekillere Türkiye’nin tehditlerini cid-diye almama çağrısı yapan boyer Türkiye’nin de Fransa gibi Dünya Ticaret Örgütü üyesi olduğunu hatırlatarak, “Türkiye bizi boykot edemez” dedi.

boyer hakSız Çıkmadı; elekTronik paSaporT ihaleSi franSız devleT şirkeTineFransız Ulusal Meclisi ile Cumhurbaşkanlığı’nın da ana hissedar olduğu Gemalto şirketi Türkiye’nin açtığı ihaleyi aldı. Gemalto şirketi pasaportlarda kullanılan e-pasaport çiplerini üreten bir firma. Bu çiplerin güve-nilir olmadığı ise ABD’de yapılan bir konferansta ispat edilmişti. ankara HALİL ALTUNPOLAT

31 ocak 2012 yaRıN

TBMM’ye şu ana kadar ulaşan bu metinlerde demokratik özerklik-

ten, ana dilde eğitime, herkese istediği hukuk düzenini seçebilme özgürlüğü ta-nınmasından, LGBTT toplumu için ana-yasaya özel hüküm konulmasına, vicdani ret hakkının tanınmasından, anayasanın değiştirilemez maddelerinin değiştirilme-sine kadar her çeşit öneri yer aldı.

TBMM Başkanlığı, söz konusu öne-rileri önceki güne kadar, yeni anayasa için oluşturduğu özel web sayfasında ya-yınladı. Ancak komisyon, yeni anayasa için öneri taslakları gönderen kurum ve kuruluşların olası eleştiri ve tepkilerden korumak için, bu metinlerin özel web sayfasından yayınlanması yoluyla ka-muoyu ile paylaşılması uygulamasından vazgeçti. Alınan karar uyarınca da önce-ki günden itibaren yeni anayasa sitesinin ana sayfasındaki “anayasa taslakları” bö-lümü çıkarıldı.

TBMM Anayasa Komisyonunda, Meclis İçtüzüğü’nde değişiklik yapılma-sını öngören teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

Yapılan Anayasa Komisyonu top-lantısında AKP grup başkanvekillerinin imzasını taşıyan teklifinin görüşmelerine çok sayıda CHP’li milletvekili geldi. Alt Komisyon Başkanı AKP Şanlıurfa Mil-letvekili Yahya Akman, teklifte yapılan değişikliklerle ilgili bilgi verdi.

CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, teklif üzerinde görüşlerini ifade ederken, çoğulcu ve demokratik anayasa söylemi-nin dillerden düşürülmediği bir dönem-de getirilen İçtüzük değişikliği teklifinin iktidarın demokrasi konusundaki çarpık anlayışını ortaya koyduğunu söyledi.

inCe: bize kürSü işgalinden başka bir şey bırakmıyorSunuz CHP Grup Başkanvekili Muharrem İn-ce, sabah grup başkanvekilleriyle toplantı yaptıklarını belirterek, AKP Grup Baş-kanvekili Nurettin Canikli’ye acele edil-memesi önerisinde bulunduğunu anlattı. Muhalefete göre de aksayan yönler bu-lunduğunu belirten İnce, şöyle konuştu:

“Çalışma saatlerinden mi şikayet edi-yorsunuz, biz ondan kaçmıyoruz. Sizin derdiniz muhalefetin sesini kısmaktır. Usul tartışmasını Genel Kurulun ona-yına sunmak ne demek? 12 dakikaya mı

tahammül etmiyorsunuz? Muhalefeti o ateşli anda konuşturmamak sizin derdi-niz. Temel kanunla, soru önergelerine yanıt vermemekle, araştırma önergeleri-ni ciddiye almayarak muhalefetin sesini kestiniz. Bunlar size yetmiyor. İçtüzük-le, TBMM Genel Kurulunu AKP Genel Merkezi haline getirmek istiyorsunuz. Bu mantığa direncimizi herkes, Türk milleti görecek. Size bunu geçirtmeyeceğiz. Ne gerekiyorsa onu yapacağız. Bize kürsü iş-galinden başka bir şey bırakmıyorsunuz.”

Meclis İçtüzüğü’nün bir partinin tüzüğü olmadığını belirten İnce, “Ne-zaketsiz olan bunun bir partinin 5 grup başkanvekilinin imzasıyla gelmesidir. Ya-pılan yakışıksızdır, şık değil. Keşke başka 5 milletvekili verseydi” dedi.

Teklifin geri çekilmesini öneren İnce, grup başkanvekilleriyle bir araya gelerek Genel Kurulun çalışmalarında aksayan yönlerin gidermesini istedi. Hızlı yasama yapmanın iyi yasama yapmak anlamına gelmeyeceğini, muhalefetin konuşması-nın zaman kaybı olmadığını kaydeden İnce, “Çalışmayan sizlersiniz. 320 millet-vekilinden 138’ini orada bulundurmayan sizlersiniz. CHP’nin direnci karşısında şaşıracaksınız. Sizi şaşkınlığa uğratacağız Genel Kurulda. Muhalefetin sesini kes-

meye, TBMM’de faşizan uygulamalara şiddetle karşıyız” diye konuştu.

Konuşmasını tamamladıktan sonra CHP’li üyelere,”Komisyon üyeleri kalsın diğerleri çıksın” diyen İnce, milletvekille-riyle birlikte salondan ayrıldı.

“Sorun demokraSi, reJim meSeleSidir” MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, parmak üstünlüğüne dayanarak, “ses-siz anayasa” olan TBMM İçtüzüğü’nde değişiklik yapılmasının yanlış olduğu-nu savunarak, “Sorun İçtüzük değil, bir demokrasi, rejim meselesidir. Akla, mantığa, demokratik değerlere uygun değildir. Parti diktatoryası, bu İçtüzük değişikliğiyle Meclise daha ağır şekilde yansıyacak ve parmakmatik bir sisteme ulaşacağız. Ruhuna fatiha okuduğumuz parlamenter sisteme uygun bir sistem ya-ratılırsa, bunun vebalini gelecek nesillere ödeyemeyiz” dedi.

BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, “Nasıl bir demokrasi anlayışı ile yönetildiğimizi bu teklif Genel Kurula geldiğinde milletimiz görecektir. Mutlaka uzlaşma aranarak tüm grupların görüşle-riyle bir teklif hazırlanmalı. Aksi takdirde bunun sonuna kadar karşısında olacağız. Meclis TV yayınları kesilerek muhale-

fetin sesi kısılmıştır. İktidar gelecekte muhalefete düşeceği gerçeğini görmeden hareket ediyor” diye konuştu.

Daha sonra TBMM Anayasa Komisyonu’nda TBMM içtüzüğünde değişiklik öneren teklifin geri çekilme-mesi üzerine durumu protesto eden CHP, MHP ve BDP Milletvekilleri toplantıyı terk ettiler.

“Süreler ayarlanıyor”AKP Adana Milletvekili Fatoş Gürkan, “Komisyonları güçlendirip, Genel Kurul-da ‘karar ve toplantı yeter sayısı’ gibi ve-killeri güç duruma bırakan uygulamaları yumuşatmalıyız. Meclisi gerçek anlamda yasama ve denetim faaliyetlerine uygun hale getirmemiz lazım. Bu teklifte muha-lefetin sesinin kısılması yok. Süreler kısıt-lanıyor demeyelim de ayarlanıyor” dedi.

AKP Grup Başkanvekili Nurettin Ca-nikli, 23. Dönemde İçtüzük konusunda taslak hazırlandığını hatırlatarak, “MHP ve BDP buna olumlu yaklaşmasına rağ-men, CHP yönetiminin olumsuz bakışı nedeniyle o taslak sonuçlanmadı. Bizim tercihimiz bu taslaktır. Bu teklif son dere-ce dar kapsamlı, çok acil ve Meclisin asli fonksiyonuyla alakası olmayan konularda düzenleme yapılıyor” diye konuştu.

Anayasa komisyonu BDP, CHP ve MHP’siz

ankaraEgEHAN BİRgE

04 SIYASET

Kadın örgütleri vekillere yol gösteriyor CHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker

evlilikte 18 yaş sınırı ile ilgili yasa teklifini verdi.

Mehmet Şeker kadın veya erkeğin 18 yaşına gelmeden evlenemeyeceği, evlendirilemeyeceği-ni içeren kanun değişikliği yasa teklifini TBMM Başkanlığı’na sundu.

Şeker’in TBMM Başkanlığına sunduğu teklif, Medeni Kanun’un 124. maddesine değişiklik ön-

görüyor. Teklif, ayrıca, kanundan “evlenme, kişiyi ergin kılar” ifadesinin çıkarılmasını düzenliyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, aile içinde öldürü-len kadınların oranı %71. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulduğu günden bu yana aile içinde öldürülen kadınların oranında ciddi bir artışın ol-duğu biliniyor.

Ayrıca aralarında Kadın Cinayetlerini Durdura-

cağız Platformu’nun da olduğu kadın örgütleri geç-tiğimiz günlerde mecliste Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin ile toplantılar gerçekleştirmiş ve geçtiğimiz yıl sundukları yasa tasarısı üzerine çalışmıştı. Fatma Şahin’i yasayı kadın örgütleriyle birlikte yazmak durumunda bırakan kadınların bu basıncının Mehmet Şeker’e de yasa teklifi verdirttiği görülüyor.ankara ÇİLER KAYABAŞI

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Diyarbakır’ı ziyareti sırasında gazetecilerin sorusu üzerine; ‘’anadilde eğitimle

ilgili bir projemiz yok’’ dedi.

bir kimlik ‘’varSa’’ herkeS bunu ifade edebilmeliDiyarbakır Albümü’nün tanıtılacağı Cahit Sıtkı Tarancı Müze-si’ndeki programa gelişinde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Arınç; “Ana dilde eğitimle ilgili bir projelerinin olmadığını dile getirerek, meclisteki konuşmasında daha sonraki toplantılarda bu memleketin bir gerçeği olan Kürt kardeşlerimizin varlığını kabul etmek gerektiğini, onların bu topraklar üzerinde yüzlerce yıl yaşadığını ve onların dillerini yasaklamanın doğru ve müm-kün olmadığını söylediğini dile getirdi.

Eğer ortada bir kimlik varsa herkes bunu dile getirebilmeli diyen Arınç açıklamasına; ‘’Ana dilde eğitimin tartışmalı bir konu olduğunu siz de biliyorsunuz. Ana dilde öğretim, ana dilde seçmeli ders bütün bunlar konuşulabilir. Ancak bazı im-kansızlıklar sebebiyle eğitim, konusunu şimdilik mümkün ol-mayacağını düşünüyoruz.’’ diye devam etti.

SadeCe Silahla ‘’ÇÖzmeyeCeĞiz’’‘’Kürt kardeşlerimizi, Kürt halkını varlık olarak bütün imkânlarıyla kimlikleriyle tanımak başkadır, teröre karşı olmak apayrı bir şeydir.’’ diyen Bülent Arınç, bu ülkede insanların yaşam hakkına uzatılan bütün ihlallere karşı cesur bir biçimde mücadele yürüteceğiz diye açıkladı.

Tutuklu gazetecileri, yazarları,aydınları hedefine alan Arınç, ‘’bu mücadele sadece silahla da olacak bir şey değil. Dolayısıyla ekonomik, toplumsal, siyasi ve kültürel haklar bakımından da terörü meydana getiren ve azdıran sebeplerle mücadele edeceğiz. Söylediklerimin bu çerçeve içerisinde anlaşılmasını diliyorum.’’ şeklinde konuştu. ankara SEVAL KUTLU

Oda Tv davasının 10. duruşmasında tahliye kararı çık-mazken, ara verildiği esnada duruşmayı izlemeye gelenler

Ahmet Şık’a kitabını imzalatmak isteyince adliye koridorunda imza günü gerçekleşmiş oldu.

11’i tutuklu 13 sanığın yargılandığı Oda Tv davasında bek-lenen oldu, tahliye gerçekleşmedi. İstanbul Adalet Sarayı’ndaki özel yetkili İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen du-ruşmaya, tutuklu sanıklar Prof. Dr. Yalçın Küçük, eski Emni-yet Müdürü Hanefi Avcı, gazeteciler Nedim Şener,Ahmet Şık, Soner Yalçın, Şükrü Doğan Yurdakul, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Muhammet Sait Çakır, Coşkun Musluk, Müyesser Uğur ile tutuksuz sanık İklim Ayfer Kaleli katıldı. Diğer tutuk-suz sanık Ahmet Mümtaz İdil ise duruşmaya gelmedi.

yalÇın küÇük’Ten SuÇ duyuruSuErgenekon üyesi olmakla suçlanan sanıklar kendi aralarında da anlaşamıyorlar. Farklı duruşmalarda atışmalar oluyor, yazılan yazılarda atışmalar devam etmişti. Geçtiğimiz gün görülen 10. duruşmada sanıklardan Yalçın Küçük mahkemede söz alarak, Nedim Şener ve Hanefi Avcı’nın kendisi hakkında ağır konuş-tuğunu ifade ederek, mahkemeye dilekçeyle suç duyurusunda bulunacağını söyledi.

iklim kaleli gündemde olmakTan rahaTSızDuruşmada savunması istenen İklim Kaleli fazlaca gündemde mahkeme heyetine tutulduğunu ifade etti. Mahkeme Başkanı Mehmet Ekinci, “Savunmanda söyleyemediğin bir şeyler var mı?” diye sorması üzerine Kaleli, savunmasında isim veremediği-ni, çünkü bir sürü şeyin söyleneceğini belirterek, “Ben kamuoyu önünde asıldım, arkamda kimse yok. Yorgunum, zulüm gibi. Bir araştırmaya göre, Saddam Hüseyin ve Abdullah Öcalan’dan sonra 1,5 ay boyunca gündemde olan tek insanım. Ben bunlara daha fazla dayanamam. Bunu çözün. Siz sağlıklı karara ulaşın. Düşmanlarımla baş edemeyeceğim” diye cevap verdi.

“mahkemeden hiÇbir Talebim yok”Sanıklara söz verildiğinde, gazetei Ahmet Şık mahkemeden hiçbir talebinin olmadığını belirtti. Nedim Şener ise tahliye isterken, Tutuklu sanık Soner Yalçın da, yaklaşık bir yıldır tu-tuklu olduklarını ifade ederek, “Bunca savunmanın, bilirkişi raporunun hiç önemi yok mu? Dışarı çıksak adam mı öldü-receğiz? Elimizde silah mı var? Ama ben buna şaşmıyorum ve üzülmüyorum. Sevdiklerimin şaşmasına üzülüyorum. Sizden isteğim bizi şaşırtın” ifadelerini kullandı. Tahliye taleplerini hızla cevaplayan mahkeme heyeti, hepsine red kararını verdi. Mahke-me 12 Mart’a ertelenerek sona erdi. ankara CAN ÇOKSöYLER

Arınç: Anadilde eğitim konusu mümkün değil

Oda tv duruşmasında imza günü

Fransa soykırım yasasını kabul etti

tBmm Uzlaşma komisyonu, tartışmalara yol açmaması için “kamu kurumları, üniversiteler, STK’lardan gelecek yeni anayasa öneri metinleri için “gizlilik” kararı aldı. TBMM Anayasa Komisyonu’nda, TBMM İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi’nin geri çekilmemesini protesto eden CHP, MHP ve BDP milletvekilleri toplantı salonunu terk etti.

nedim şener ahmeT şık

Page 5: Yarın 17

Uludere katliamında öldürülen 34 köylü-

nün aileleri, aldıkları ortak bir kararla saldırının failleri bulunana kadar kendilerine ödenecek tazminatı almaya-caklarını açıkladı. Aileler adı-na Radikal’e konuşan Ubey-dullah Encü ve Zeki Tosun, “Önce çocuklarımızın failleri bulunsun. Sonra tazminat me-selesini bizimle görüşsünler” dedi.

aCımız paradan daha büyükSaldırıda 12 yaşındaki çocuğu Mehmet Encü’yü kaybeden Ubeydullah Encü, “Hepimiz fakir insanlarız. Zengin olsak 50 TL için kaçağa gitmeyiz. Bu para gerçekten büyük bi-zim için. Ama acımız daha büyük” dedi. “Neticede bu paraya ihtiyacı olan insanlarız” diyen Encü şöyle devam etti: “Ama acımız paradan daha büyük. Bu yüzden önce fail-lerin bulunmasını istiyoruz. Sonra tazminat vereceklerse onunla ilgili de konuşuruz.”

Yine saldırıda öldürülen-lerden 23 yaşındaki Mehmet Ali Tosun’un babası Zeki Tosun 30 anne ve baba ile bir kardeş adına konuştuk-larını ifade etti ve Orta su Köyü’nde 10, Gülyazı’da 13, Tarlabaşı’nda ise 11 ölü ver-diklerini hatırlattı. Tosun, “Şırnak Valiliği tarafından arandıklarını, gelip bir kâğıt imzaladıkları takdirde ken-dilerine tazminatın verileceği konusunda bilgilendirildikle-rini” belirtti. yarIn gÜNCEL

03 ocak 2012 yaRıN05 31 ocak 2012 yaRıN05

Gülsüm Kav ANA FiKiR

Bouazizi’nin Adana’lı kardeşiMehmet Oğuz kardeşim, sen yaşa, iyileş.Yaşa ki, birlikte mücadele edelim. Senin ateş topuna dönmüş bedenini görünce gazetelerde, o ateşin eninde sonunda seni yakanları yakacağını gördük biz. Bu yüzden yaşamalısın. Ne kadar sevindik bugün iyi haberlerini aldığımıza. Hayati tehlikeyi atlatmışsın, yoğun bakımdan çıkmışsın. İşte bir başka direnişi daha gösterdin. Arkanda ve önünde direniş biriktiriyorsun.Neden yaktın kendini çok iyi biliyoruz biz. Neden sen yaktın? Neden Çukurova’dan yükseldi ateş?Adana’yı da çok iyi biliyoruz biz. Yılmaz Güney’in şehri Adana. Uçurumlarını ve umutlarını Adana’nın, en çok O’ndan öğrendik biz. Tunus’a en çok benzeyen şehrimiz belki Adana olduğu için, ateşe kendini sen verdin. Dünya’nın merkezleri sayılan ülkelerin krizle titrediği zamandayız. Yaşlı kapitalizm her titrediğinde, insanlığın bir bölümünü silkeleyip atıyor; işsiz bırakıyor, işlevsiz bırakıyor. Kapitalizm sadece iş verip sömürerek yürümez, işsizleş-tirerek de yürür. Bizzat kendisi, üreticilerin sahip oldukları üretim aletlerini ellerinden alıp, onları mülksüzleştirip, aynı aletleri bir çatı altına bir araya toplayarak doğmuştur. Her kriz yaşayıp titrediğinde aslına geri döner; dünyanın dört yanında olan budur. Sen kendi bedenini neden ateşe verdin, dünya halkları da biliyor; Tunus’ta, Kuzey Afrika’da milyonlarca kardeşin var. Dünyanın diğer bir başka yarısında, bir başka evrede yakalıyor kötücül hastalığı halklar, yine ayaklanıyor. Amerika’da, Avrupa’da milyonlarca kardeşin var. Türkiye’de evreler de, dünyanın hali gibi; iç içe. Kapita-listleşme hız kazanmış, senin gibi pazarcılara yer yok, semt pazarları da başka türlü kapitalistleşecek. Adana’nın fabrika işçisinin, tarım işçisinin kaderiyle daha da çok bağlanacak kaderin bir yandan.Öte yandan işçi kalabilmek için mücadele, her gün ken-dini duyuracak sana. Senin şehrin, hergün insanların bir umutla göç ettiği şehir. Senin şehrin Türkiye’de işsizlik şampiyonu. Adana’da işsiz-lik oranı yaklaşık yüzde 20 olarak ölçülüyor son yıllarda üst üste. Arkasından Hakkâri ve deprem olmamış haliyle Van geliyor. Üstelik bu rakamlar Türkiye İstatistik Kurumu’nun genç-leri, eksik istihdam edilenleri, yarı zamanlı çalışanları, mevsimlik işçileri ve nüfusun yarısını oluşturan kadınları hesaba bile katmıyor. Ama onların hesaba katmadığını Adana bedeninde yaşıyor.Van’da ise depremden ve çadır yangınlarından ve don-maktan hayatta kalan var ise o da göç ediyor, Van boşalı-yor zaten. Bir süre sonra inşaatlerle ile dolacak, istihdam açılacak. Ne kadar yazık ki, Van’ın işsizlik istatistikleri ancak dep-remle değişiyor. Bu sistem bundan başka bir şey yapabilir mi zaten? Ya-pamaz. Doğuşundan itibaren bu yara onun içinde, iç kanama. Öldürücü ve bu sistemin sonunu da bu kanama getirecek. [email protected]

Kemikler çıkıyor, hükümet susuyor

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde bu-lunan ve özellikle faili meçhul-

lerin ve gözaltında kayıpların olduğu dönemde JİTEM karargahı olarak kullanıldığı bilinen alanda yapılan res-torasyon çalışması sırasında bulunan kemiklerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Şu ana kadar 26 kişiye ait olduğu an-laşılan kemiklerle ve kafataslarıyla ilgili hükümet hiçbir resmi açıklama yap-mazken, AKP’den gelen iki farklı iddia ard arda ortaya döküldü.

iddia 1: failleri iSTiklal mahkemele-ridir!AKP Diyarbakır Milletvekili Galip En-sarioğlu katıldığı bir televizyon prog-ramında eski JİTEM binasının çevre-sinde bulunan kemiklerle ilgili olarak, JİTEM tarafından katledilen insanlara değil, İstiklal Mahkemeleri tarafından idam edilmiş kişilere ait olabileceğini ifade etti.

JİTEM’in öldürdüğü kişileri elbi-seleriyle gömdüğünü, fakat çıkartılan kemiklerin hiçbirinin yanında elbise parçalarına rastlanmadığını ve gömül-me işleminin mezarlık düzeni şeklinde yapılmadığını, öldürülenlerin üst üs-te gömüldüğünü belirten Ensarioğlu, “İçkale’de bulunan kemikler şikayet üzerine ortaya çıkmadı. İçkale mın-tıkasında üç dört yıldır devam eden restorasyon çalışmaları var. Tesadüfen bulunmuş kemikler. O döneme ait ol-madığı kayıplara ya da faili meçhullere ait olup olmadığı bilinmiyor” şeklinde konuştu.

Galip Ensarioğlu AKP’nin Kürt kökenli milletvekillerinin ilk akla ge-lenlerinden olmasına ve Diyarbakır’da 1990’lı yıllarda yaşananların yakın ta-nığı olmasına rağmen yaptığı bu yorum dikkat çekti. Diyarbakır’da herkesin hem fikir olabileceği bir gerçeği gör-mek yerine konunun üstünü örten bir yaklaşım sergilemesi kayıp yakınlarının tepkisini çekti.

iddia 2: heyelandır!Ortaya çıkartılan kemiklerle ilgili ola-rak “Diyarbakır’daki kemiklerin faille-ri JİTEM’dir” açıklamasında bulunan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Coşkun Üsterci’ye tepki

gösteren AKP Milletvekili Oya Eronat ise “kemikler üst üste toprak kayması olabilir” dedi.

Katillerin JİTEM’den olduğu açık-lamasına şaşırdığını vurgulayan Eronat ayrıca, “Ben de oraya gittim. Toprak kaymış olabilir. Alternatifler düşünül-meli” dedi.

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise bulunan kemiklerle ilgili fikirlerini Twitter üzerinden şöyle pay-laştı: “Diyarbakır JİTEM merkezinde çıkan, kayıp insanlara ait hatıralara karşı büyük sessizlik var, tıpkı kayıp edildikleri zamanlarda olduğu gibi. Ancak hiçbir insanlık suçu tarihin ka-ranlığında kalmayı başaramamıştır. Bu suçlar da örtülemeyecektir, hiç olmamış gibi davranmak nafiledir”

Eronat’ın da Ensarioğlu gibi Jİ-TEM harici bir başka ihtimal üzerinde durması her iki yaklaşımında tesadüfi olmadığı fikrinin güç kazanmasına se-bep oluyor.

akp’nin SeSSizliĞi “bÖyle” bozulmadıGünlerdir yapılan kazılarda peş peşe çıkan insan kemiklerine rağmen, Baş-bakan Erdoğan partisinin grup top-lantısında her konuya enine boyuna açıklamalar yaparken bu konuya dair

hiçbir açıklama yapmaması dikkatler-den kaçmadı. AKP döneminde hiçbir faili meçhul olmadığıyla övünen ve Cu-martesi Anneleri’nin aradıkları kemik-leri bulacaklarını söyleyen Erdoğan’ın hiçbir açıklama yapmamasına rağmen AKP’li milletvekillerinden gelen açık-lamalar, hükümetin genel sessizliğini bozmaya yetmedi. Grup toplantısında Milli Güvenlik dersinin kaldırılmasın-dan Hrant Dink cinayetinin üzerine gidileceği konusuna kadar demokra-si sorunlarını dile getiren Erdoğan’ın hemen yanı başında çıkan kemikleri gündemine almamış olması, kafalarda soru işareti yarattı.

Konuyla ilgili Adalet Bakanlığı’ndan da açıklama yapılmazken, Ankara Adli Tıp Kurumu tarafından yapılacak olan DNA testlerini beklemeden yapılan açıklamalar, “JİTEM yapmamıştır” temennisi olmaktan öteye gidememişe benziyor.

işÇiler iş bırakTıKazı sahasında çalışan işçilerin görün-tü alma olasılığına karşı cep telefonları toplatılırken, işçiler sağlık sorunlarını dile getirerek kazı çalışmalarına gelme-diler. Bunun üzerine “sağlıklı” 20 işçi daha işe alındı. Yeniden başlayan kazılar

yoğun kar yağışı nedeniyle ertelendi. Kazılar Cuma günü tekrar başlayacak.

kemikler bulundu iÇişleri bakanı kaybolduCumartesi Anneleri’nin yıllardır sür-dürdüğü oturma eylemlerinde adı geçen birçok kayıbın topluca gömülü olduğu sanılan mezarlarla ilgili bu ge-lişmeler hükümetin sessizliğiyle birlikte sıradan adli vakalarmış muamelesine tabi tutulmaya çalışıldığı kuşkularını artırıyor. Son yıllarda Botaş kuyularının açılmasıyla birlikte ortaya çıkan kemik-lerden bu yana kayıplar konusundaki yapılan en kapsamlı kazının üzerinin örtülmesinden kayıp yakınları kuşku duyuyor. Tüm bu gelişmelere rağmen içişleri bakanlığı sanki yokmuş gibi bir hareketsizlik hakim.

kemikler en Önemli delilKemiklerin ortaya çıkması ‘90’lı yıl-larda yaşanan karanlık dönemin ay-dınlatılmasının en önemli başlangıcı olabilecek nitelikte. Eğer hükümet ta-rafından gelişmeler çarpıtılmaz ve ya üstü örtülmezse o dönem görevde olan tüm askeri ve siyasi yetkililerin yargı-lanması ve cezalandırılması söz konusu olabilecek.

1990’lı yıllar JİtEm karargahı olarak kullanılan binanın bulunduğu alanda geçtiğimiz hafta yapılan kazılarda bulunan kemik ve kafataslarıyla ilgili akP’li milletvekilleri fikirlerini açıkladılar. AKP’li milletvekilleri Oya Eronat ve galip Ensarioğlu konuya iki yeni iddiada bulundular.

Kadınların yasası Bakanlar Kurulu’nda Kadınları koruyacak olan yasa

Bakanlar Kurulu’nda imzaya sunuldu.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 1 yıl önce 25 Kasım’da, kendilerinin hazırladıkları yasa tasla-ğını meclise sundular. O süreçten bu yana yasa tam 9 ay boyunca bekletil-di. Üzerine bedelli askerlik yasası, şike yasası jet hızıyla meclisten geçerken, kadınları koruyacak olan yasa sürekli bekletildi.

Aile ve Sosyal Politikalar Baka-nı Fatma Şahin, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun da için-de olduğu kadın örgütleriyle toplantı yapmak istediğini söyledi. Toplantılar sonucunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı geçtiğimiz ay kadınları ko-rumak için hazırlanan yasa tasarısını Bakanlar Kurulu’na sundu. Bakanlar Kurulu ise yasanın tanım maddesine itiraz etti. İtiraz etme gerekçesi ise, ya-sanın “yakın ilişki yaşayan” kadınlara da koruma vermesi. Bakanlar Kurulu, yalnızca resmi nikahlı, boşanmış ve nişanlı olan kadınların ancak koruna-bileceğinin altını çizdi.

Bakanlar Kurulu toplantısı sonra-sında Fatma Şahin’le yapılan toplantıda tanım maddesine itiraz edilmesine, ka-dınların cevabı; “Kadın cinayetleri yaş, sınıf, ırk hiçbir ayrım gözetmiyorsa, siz de korunacak kadınları seçemezsiniz” oldu.

Bugünlerde, Aile Ve sosyal Politika-lar Bakanlığı, sitesinden bir açıklama yaptı. Kadın ve aile bireylerinin şid-detten korunmasına dair kanun tasarısı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yapacağı düzenlemelerle meclise imza-ya sunulacak. Yasa Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun sunduğu

yasa çerçevesinde ailenin değil kadınla-rın korunmasının ön plana çıkarıldığı, pozitif ayrımcılığı içeren önemli yeni-likler içeriyor.

Bakan Fatma Şahin mecliste onay-lanmadan 3 Şubat Cuma günü kadın örgütleriyle bir toplantı gerçekleştire-cek. Son yasa tasarısı üzerine konuşu-larak tasarı mecliste imzaya açılacak.

İşte kadınları koruyacak olan yasa önerisi;

1)Töre veya başka maksatlarla ka-dınlara yönelik cinayetlerin önlenmesi-ne yönelik etkili tedbirler getirilmelidir.

2)Kanunla, ilk kez Türkiye’nin onayladığı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlar-la Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin gerekleri yerine getiril-mektedir.

3)Etkin kurumsal yapılar ve tedbir-ler oluşturarak, kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına katkı sağlanmaktadır.

4)Türkiye’nin taraf olduğu tüm ulus-lararası sözleşmeler esas alınmaktadır.

5) İnsan onuru değerine ve sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir uygulama yapılmasının önü açılmaktadır.

6) Çocuk, kadın ve diğer aile birey-lerine yönelik şiddetin ağırlığına ve ni-teliğine göre gerekli, uygun ve orantılı tedbirler getirilmektedir.

7) Son Anayasa değişikliği ile kabul edilen kadınlara ilişkin “pozitif ayrım-cılık” düzenlemesi hayata geçirilmek-tedir.

8) Şiddet mağdurlarına ve çocukla-rına, “maddi yardım ve ücretsiz sağlık yardımı” yapılacaktır.

9) Şiddet mağdurlarına yedi gün

yirmidört saat esasına göre hizmet ve-ren “Şiddet İzleme Merkezleri” kurul-maktadır.

10) Ayrıca, koruyucu tedbir karar-larına aykırı davranan şiddet uygula-yan veya uygulama ihtimali olan kişi üç günden 10 güne kadar zorlama hapsine tabi tutulacağına dair düzenleme ön-görülmüştür.

11) Şiddetin önlenmesi için alına-cak tedbirlerin izlenmesi ve uygulan-ması için “teknik araçların” kullanıl-ması öngörülmektedir.

12) Tasarı kapsamında korunan bireylerle ilgili olarak acil durumlarda mülki amir tarafından, gecikmesin-de sakınca bulunan hallerde ise ilgili kolluk amirlerince koruyucu tedbir kararlarının alınabilmesine imkan sağ-lanmıştır.

Korunan bireylerle ilgili olarak; mülki amir tarafından, kendisi ve be-raberindeki çocuklara;

- Barınma yeri sağlanması,- Geçici maddi yardım yapılması,- Hayati tehlikesinin bulunması

halinde geçici koruma altına alınması,- Gecikmesinde sakınca bulunan

hallerde bu tedbirlerin ilgili kolluk amirlerince de verilebileceği hüküm altına alınmıştır.

- Bu kanun kapsamında alınacak tedbir kararları, talep veya başvuru üzerine delil veya belge aranmaksızın, hâkim tarafından derhal verilecektir. Bununla brilikte, zorunlu hallerde du-ruşma yapılabilmesi öngörülmüştür.

- Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mülki amirlerce ve kolluk ta-rafından tedbir kararları verilirken de delil ve belge aranmayacağı taslak ile düzenlenen bir diğer önemli husustur.

13) Şiddet uygulayan veya uygula-

ma ihtimali olan bireylerle ilgili olarak hakim tarafından verilecek önleyici tedbir kararlarına örnek olarak;

- Müşterek konuttan veya bulundu-ğu yerden derhal uzaklaştırılması,

- Korunan bireylere yaklaşmaması,- Bulundurulması veya taşınmasına

kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi,

- Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi,

- Korunan bireylerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan bi-reylere ve bunların bulundukları yerle-re yaklaşmaması, bağımlılığının olması halinde, hastaneye yatmak dâhil, mua-yene ve tedavisinin sağlanması,

14) Sosyal güvencesi olmayan şiddet mağdurları ile şiddet uygulayan ya da uygulama ihtimali bulunan kişilerin re-habilitasyon ve tedavi hizmetlerinden yararlanmasına karar verilenlerin sağlık giderleri, Aile ve Sosyal Politikalar Ba-kanlığı tarafından karşılanacaktır.

15) Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşları ve radyolara Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadınların çalışma yaşamına katılımı, şiddetle mücadele mekanizmaları vb. konularda yayın yükümlülüğü öngö-rülmektedir.

16) Bu Kanun kapsamındaki baş-vuruların ve verilen kararların icra ve infazı için yapılan işlemlerden harç ve posta giderleri de dahil hiçbir masraf alınmayacağı hükme bağlanmıştır. yarIn gÜNCEL

“ Sizden para değil adalet istiyoruz ”

dİyarBakIrCAN ERSOY

Page 6: Yarın 17

04 EKiM 2011 YARIN

Grevsiz toplu sözleşme olur mu ?31 ocak 2012 yaRıN

Maltepe Belediyesi önünde eylemlerinin 41. Gününe giren taşeron işçilerine sabah saatlerinde zabıta ekiple-

rince saldırı oldu. İşçiler sabah saatlerinde pankartlarını asmak ve eyleme devam etmek için Maltepe Belediyesi önüne geldiler. Pankartlarını asan işçilere ile zabıta ekipleri arasında tartışma yaşandı.

İşçilerin kararlılığı üzerine zabıta ekipleri işçilere saldırarak işçilerin pankart ve dövizlerini sökerek eşyalarına el koydu. Daha sonra 9 işçi polis tarafından gözaltına alındı. Saldırı sırasında kalp rahatsızlığı olan Ahmet Ekici hastaneye kaldırıldı.

Maltepe Cumhuriyet Polis Karakolu’nda götürülerek saat-lerce burada bekletilen işçiler daha sonra serbest bırakıldılar.

Taşeron işçileri 31 Ocak Salı günü saat 16:30’da saldırıyı protesto etmek için Maltepe Belediyesi önünde basın açıkla-ması yapacak.

ne olmuşTu? CHP’li Maltepe Belediyesi’nin güvencesiz çalıştırma koşullarına karşı bir araya gelen ve talepler listesi hazırlayan işçilerin bu adımına karşılık işçi temsilcisi Alper Ekici işten atılmıştı. Daha sonra 7 işçi daha işten atıldı. Maltepe Belediyesinde taşeron ola-rak çalışan işçiler çalışma koşullarının düzeltilmesi, taşeronluk sisteminin kendilerine dayattığı insanlık dışı uygulamalara son verilmesi için 21 Aralık’ta direnişe başlamışlardı. Direnişin 28. gününde belediye ile yapılan görüşmeler sonucunda belediyenin işten atılan işçilerin işe geri alınacağı sözü vermesi üzerine işçiler direnişlerini sonlandırmıştı. Belediyenin işten atılan 10 işçiden sadece 3 işçinin işe geri alımının yapılacağını bildirmesi üzerine işçiler tekrar direniş kararı almış ve tekrar direnişe başlamışlardı.yarIn EMEK

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) yayımladığı 2012 Küresel İstihdam Raporu’nda dünya öl-

çüsünde her üç çalışandan birinin işsiz olduğu veya bir işe sahip olmasına rağmen yoksulluk içinde yaşadığı vurguladı.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun “2012 Kü-resel İstihdam Eğilimleri: Daha Derin Bir İş Krizinin Önlenmesi” Raporunda yer alan verilere göre dünya ölçüsünde şu anda 197 Milyon insan işsiz. Geçen yıla oranla önemli bir artış gösteren işsiz sayısı 2007 yılın-daki işsiz sayısından 27 milyon daha fazla bu rakamın, 2016 yılında 206 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor.

Azgelişmiş ülkelerde yaklaşık 900 Milyon insan gün-lük iki doların altındaki gelirleriyle yoksulluk içinde yaşıyor. ILO Genel Direktörü Juan Somavia, “ Dünyada her 3 çalışandan biri işsiz ya da çalışmasına rağmen çok yoksul yani yaklaşık 1,1 milyar insan işsizlik veya yoksulluk içinde yaşıyor. Ekonomi politikaların birincil önceliği iş yaratmak olmalıdır.” diye konuştu.

Çalışan yokSullar arTTıILO göre mevcut işsizliğin ortadan kaldırılması ve iş-gücü piyasalarının yeniden düzenlenmesi için gelecek 10 yılda dünyada 600 milyon kişi için istihdam olanağı yaratılmalıdır. Ayrıca bir işe sahip olmasına rağmen yoksulluk sınırında yaşayan 900 Milyon kadın ve erkek işçinin de insana yaraşır işlere yerleştirilmesi gerekiyor.

iSpanya’da 5.3 milyon kişi işSizUlusal İstatistik Enstitüsü, Aralık sonu itibariyle İspanya’da 5.3 milyon kişinin işsiz olduğunu açıkla-dı. Geçen yılın üçüncü çeyreğinde bu sayı 4.9 kişiydi. Üçüncü çeyrekte yüzde 21.5 olan işsizlik oranı, nere-deyse son 17 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 22.8’e tırmanmış bulunuyor. 17 üyeli euro bölgesinde en yük-sek işsizlik oranına sahip olan İspanya’nın bu yıl tekrar resesyona girmesi bekleniyor. İspanya Maliye Bakanlığı perşembe günü henüz istatistikler yayınlanmadan önce işsiz sayısının 5.4 milyon kişi olacağını tahmin etmişti.

Yeni iktidara gelen sağ kanat Halk Partisi, işsizliğin daha fazla artmaması için çalışma yasalarında reform yapacağını vaad ediyor. Perşembe günü İspanya çapın-da gösteriler düzenleyen memurlar hükümetin kemer sıkma politikalarını ve artan işsizliği protesto ettiler.

İşsizliğin ulaştığı seviye ve kesintilere karşı İspanya halkı da kitlesel bir biçimde sokaklara çıktı. Castellon, Valencia ve Alicante kentlerinde yapılan eylemlere 20 bin kişi katıldı. Özellikle eğitim alanında yapılan 33 milyon euroluk kesinti nedeniyle katılımcıların büyük kısmını eğitim emekçileri oluşturdu. yarIn EMEK

31 Ocak 2008’de Davutpaşa Maytap Atölyesi’nde mey-dana gelen patlamada 21 işçinin öldüğü, 133 işçinin

yaralandığı facianın yıl dönümü dolayısıyla hayatını kaybeden işçilerin aileleri Davutpaşa’da eylem yaptı.

Davutpaşa patlamasında hayatını kaybeden ve yaralanan işçilerin yakınları, kazanın yıl dönümüde meydanlardaydılar.

4 yıldır adaleT bekliyorlarTam 4 yıldır adalet arayışında olduklarını, Davutpaşa’nın iş kazası değil, cinayet olduğunu vurguladılar. Yapılan açıklamada, tüm sorumluların yargılanmadığı, Yaklaşık 1 ay önce idari ku-rumların İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Zeytinburnu Belediye Başkanının yargılanmalarına izin vermeyen kararı için Danıştay’a başvurulduğu ifade edildi. Ancak, 2,5 yılda sanık sandalyesine zar zor oturtulanların hakkında 1 hafta içinde takipsizlik kararları verilebildiği ve bunun adaletsizliği net bir şekilde gösterdiğine dikkat çektiler.

dava aihm’e TaşınaCakDavayı AİHM’e taşıyacaklarını, aynı zamanda sadece Davutpaşa’da yaşanan iş cinayeti için mücadele yürütmedikle-rini aynı zamanda başta Zonguldak Karadon’daki maden faci-asında hayatını kaybeden 30 maden işçisinin aileleriyle, Bursa Kemalpaşa’da hayatını kaybeden maden işçilerinin aileleriyle, Ankara Ostim ve İvedik Patlamalarında hayatını kaybeden 20 işçinin aileleriyle de dayanışmaya gittiklerini ifade ettiler. Yü-rütülen mücadelenin emeğiyle geçinen, denetimsizlik-ihmal nedeniyle hayatlarını kaybeden bütün işçiler için olduğunu ifade ederek şunları söylediler: “4 yıldır haykırıyoruz: “İş kazası değil, bu bir cinayet.” 4 yıldır haykırıyoruz: “Sorumlular yargı-lansın, Adalet istiyoruz.” 4 yıldır haykırıyoruz : “Davutpaşa’yı unutmadık, unutturmayacağız.”

Herkesi birlikte mücadele etmeye çağıran aileler, bir sonraki Ceza davasının 9. duruşması 13 Nisan’da Bakırköy 6. Ağır ceza mahkemesinde devam edeceğini belirtti. ankara FATİH PEKEDİS

Maltepe’de direnişteki işçilere saldırı

Davutpaşa, iş kazası değil cinayet

EdİtörlEr

tasarIm

dağItIm

İmtİyaz saHİBİ

gEnEl koordİnatör

adrEs

BasIldIğI yEr

SANEM DENİZ KURALİBRAHİM KESKİNSELÇUK KAYgISIZBERNA göRgÜLÜMELİKE ÇINARASLIHAN PEHLİVAN RIFAT ÇAPARDENİZ ADIBELLİELİF KARANCAN ÇOKSöYLEREMİNE AHISLAFATİH PEKEDİSgÜRKAN KöSEEZgİ CEREN AĞTAŞKAAN ARSLANOSMAN ERDEM

FADİK TEMİZYÜREK

EMRE öZTÜRK

RUMELİ C. MATBAACI OSMANBEY S. NO 67/4 ŞİŞLİ / İSTANBUL

ASPAŞ ASYA PAZ YAY. DAĞ. TUR. REK. AŞ. EVREN MAH. gÜNAY SK NO: 4 BAĞCILAR / İSTANBUL

6 aylIk aBonElİk: 25 tl

SANEM DENİZ KURAL ADINA yaPI krEdİ HEsaP no: 229/8873511 IBan:TR38 0006 7010 Ptt HEsaP no: 08848286 0000 0088 7351 11 İşBankasI HEsaP no: 6200 2465988 IBan: TR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİraat BankasI HEsaP no: 0615 57722685 5001 IBan: TR28 0001 0006 15577226 8550 01 garantİ BankasI HEsaP no: 31/6896034 IBan: TR90 0006 2000 03100006 8960 34 akBank HEsaP no: 0177542 IBan: TR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBonElİk İÇİn tEl: 0 507 516 85 [email protected]

31 OCAK 2012 SALI SAYI: 17

4688 sayı lı “kamu görevlileri sendikaları kanunu”nun adının “kamu görevli leri sendikaları ve toplu sözleşme ka nunu” şeklinde değiştirilmesi öngören tasarı meclis’e sunuldu. Memur-Sen, Kamu-Sen ve KESK üyesi yüzlerce memur, Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülecek toplu sözleşme yasa tasarısını protesto etmek istedi. KESK üyelerine polis saldırdı.

5/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı “Kamu Görevlileri Sendikaları

Kanunu”nun adının “Kamu Görevlile-ri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Ka-nunu” şeklinde değiştirilmesi öngören tasarı Meclis’e sunuldu. Fakat sendika konfederasyonlarına gönderilen taslak-la meclise sunulan taslak farklı olması nedeniyle memur sendikaları Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülen Toplu Sözleşme Yasa Tasarısı’nı protes-to etmek için sokağa çıktılar.

Türkiye kamu-Sen üyeleri meCliS dikmen kapıSı’nda ToplandıGenel Başkan İsmail Koncuk, “Bize gönderilen taslakla komisyona sunulan tasarı arasında benzerlik yok. Hayal kı-rıklığına uğradık.”dedi. Tasarı ile “sen-dikalar arasında ayrımcılık yapıldığını” öne sürdü.

Memur-Sen üyelerinin Meclis önü-ne yürüme isteği ise polis tarafından engellendi. Yürümek için polisle ger-çekleştirilen pazarlıklar da sonuç getir-medi. Onlar da açıklamalarını Güven Park’ta yaptı. Memur-Sen Genel Baş-kanı Ahmet Gündoğdu da, Kamu-Sen gibi daha önce uzlaşılan maddelerin yok sayıldığını iddia etti. Gündoğdu, “Toplu sözleşme hakkını sınırlayan anayasal engellerin kaldırılması mü-cadelemiz sürecek.” dedi.

keSk’e poliS SaldırdıMilli Müdafa Caddesi’nden Meclis’e yürümek isteyen KESK üyeleriyle polis arasında ise arbede çıktı. Polis, yürü-mek isteyen KESK üyelerine biber gazı ve copla saldırdı.

Eylemler devam ederken Meclis Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülen Toplu Sözleşme Yasa Tasarısı ise alt ko-misyona gönderildi.

neden yaSa TaSarıSına karşılar?Bakanlar kurulunda yaklaşık üç aydır bekletilen tasarı Üçlü Danışma Kurul-larında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı konfederasyonların görüş-lerinin taslağa yansıyacağını ve kamu emekçilerinin toplu sözleşme hakkının gereğinin yapılacağına dair söz vermiş-ti. Bakanlık konfederasyonlara başka Bakanlar Kurulu’na başka taslak verdi.

hizmeT kolu Toplu SÖzleşmelerine yer verilmiyorHizmet kolu toplu sözleşmelerine yer verilmeyen tasarı ile hizmet kollarına ait mali ve sosyal haklar toplu görüş-melerde olduğu gibi genel toplu söz-leşme görüşmelerinin bir parçası olarak ele alınacak. Bu düzenleme ile yüzlerce belediyede yapılan toplu sözleşmeler de yok hükmünde sayılıyor. Yerel yö-netimlerin toplu sözleşme yapmasına yasak getirilmektedir.

grevli Toplu SÖzleşme hakkı yokToplu sözleşmeyi sadece konfederas-yonlarla yapılacak olan genel toplu sözleşme ile sınırlayan yasa tasarısında grevli toplu sözleşme yasal teminat al-tına alınmadığı gibi örgütlenme özgür-lüğünün önündeki engeller de varlığını korumakta. Grev hakkını düzenleme-diği için ölü doğan düzenleme, Hakem Kurulu’nun kontrolünü tamamen Ba-kanlar Kurulu’na bırakıyor.

Referandum’un ardından yaklaşık 1,5 yıl geçtikten sonra Meclis’e sunu-lan yasa tasarısının 34. maddesinde Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun yapısı tarif edildi. Toplu sözleşme sü-reci sonunda anlaşma sağlanamaması durumunda, toplantı tutanağı 3 gün içinde Hakem Kurulu’na gönderilecek ve Kurul son kararı verecek.11 kişiden oluşan ve kararları oy çoğunluğu ile alacak olan kurulun 7 üyesini Bakanlar Kurulu seçecek.

Toplu İş İlişkileri Kanunu çıkmadan önce SGK verilerine göre işkolu istatistikleri-

nin bugünlerde açıklanması bekleniyor. Toplu sözleşme yetkisi için aranan “%10 barajı” düşü-rülmeyince bir çok sendika yetkisini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.

Çalışma Bakanlığı’nın SGK verilerine göre sendikalı işçi istatistiklerinin açıklanmasıyla bir-likte 100 sendikadan sadece 15 sendika toplu sözleşme hakkını koruyabilecek. Son verilere göre Türk-İş’e bağlı 33 sendikadan 12’si, Hak-İş’e bağlı 11 sendikadan 2’si, 40 bağımsız sen-dikadan sadece 1’i toplu sözleşme yetkisinden yararlanabilecekken, DİSK’e bağlı bulunan 16 sendikanın hiçbiri bu haktan yararlanamayacak.

diSk Salı gününden iTibaren Sokaklara ÇıkaCakDİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, %10 bara-jının sendikalar için bir tehdit olarak kullandığını belirterek “AKP hükümeti bunu bilerek yaptı. Ba-rajın binde 5’e düşürülmesinin öngörüldüğü yeni yasa tasarısı ise 3 aydır Bakanlar Kurulu’nda bekliyor. Ortada AKP hükümetinin bilerek isteyerek yarattığı bir kaos var. Taşları daha çok ayağa bağlayıp köpek-leri ortaya salan bir yaklaşım. Böyle bir tehditle karşı karşıyayız. İşçilerin tamamen güvencesiz çalışmaya razı olmalarını istiyor. DİSK olarak salı gününden itibaren Çalışma Bakanlığı bahçesinden başlamak üzere tüm yurtta protestolara başlayacağız.”dedi. yarIn EMEK

ankaraSAVAŞ KOCAKAYA

Birçok sendika yetkisini kaybedebilir

06 EMEK

ILO’ya göre 197 milyon insan işsiz!

Page 7: Yarın 17

Dijital teknolojinin yükse-lişiyle ve film işinde ortaya

çıkan rekabetle baş etmek için yıl-lardır mücadele veren 132 yıllık geçmişe sahip Kodak, New York’ta Manhattan’da iflas mahkemesine başvuruda bulundu. Şirket, faaliyet-lerine devam edeceğini ve iflas koru-ma yoluyla maliyetlerini kısarak ve patent haklarından bazılarını satarak iflas korumadan çıkmayı umduğunu açıkladı.

Açıklamada, “İşletmenin yeniden yapılandırılması, ABD’de ve dışarıda likiditeyi desteklemeyi, stratejik ol-mayan fikri mülkiyet haklarıyla ge-lir sağlamayı, yasal yükümlülüklerini adaletli biçimde çözmeyi ve şirketin en değerli iş koluna odaklanmaya olanak sağlamayı hedefliyor” denildi.

Hukuk firması Sullivan & Cromwell ve yatırım bankası Lazard Ltd’nin yanı sıra danışmanlık şirketi FTI Consulting’in iflas koruma süre-cinde Kodak’a danışmanlık yapacağı belirtilen iflas dilekçesinde, şirketin 5,1 milyar dolar varlığı ve 6,75 mil-yar dolar borcu bulunduğu ifade edildi. Kodak’ın alacaklıları arasında Wal-Mart Stores, Target, Best Buy, Amazon.com, Sony Studios, Warner Brothers, Disney Studios, Paramo-unt Studios ve cep telefonu üreticisi Nokia sayıldı.

İflas koruma sürecinde ma-

li açıdan varlığını sürdürmek için Citigroup’dan 950 milyon dolar sağ-layan Kodak’ın, yeniden yapılanma sürecini FTI Consulting’in Başkan Yardımcısı Dominic Di Napoli yö-netecek. Kodak Üst Yöneticisi An-tonio Perez, “İflas koruma başvurusu gerekli bir adım ve Kodak’ın geleceği için doğru tutum” dedi.

iflaSa dair farklı gÖrüşlerKodak’ı iflasa sürükleyen nedenlerle ilgili iki farklı görüş var. Birincisi; Kodak’ın durumu geleneksel film işinden gelirlerinin düşmesi, dijital kameralarda ve yazıcılarda Canon ve Hewlett-Packard (HP) gibi firmalarla on yıldır süren rekabette geri kalması yüzünden kötüleşti. Kodak’ı, düşen film satışları arasında yazıcı satan bir şirkete dönüştürme çabaları ve emek-lilere olan yükümlülükleri şirkete pa-halıya patladı.

kodak krizle baş edemediİkinci görüş ise Kodak’ın teknolo-jik açıdan bir hata yaptığı fikrini savunmuyor. Kodak, İnterbrand tarafından 1996 yılında dünyanın en değerli 4. markası olarak göste-rilmişti. 96 yılından itibaren dünya ekonomisinin yaşadığı çalkantılı sü-reçleri iyi yönetemeyen Kodak, 2008 ve ardında son yaşanan küresel krizle birlikte rakipleriyle değil krizle baş edemeyerek iflasa sürüklendi. Şirke-tin CEO’luğuna 2005 yılında geti-

rilen eski Hewlett-Packard CEO’su Antonio Perez, HP’deki başarısını Kodak’ta tekrarlayamadı.

Yazıcı işindeki stratejisi sorgula-nan Perez, Kodak’ın başına geldikten sonra şirket her yıl para kaybetmeye başladı ve 2005 yılından bu yana şirketin piyasa değeri geçen yıl iti-bariyle 7,2 milyar dolar eridi. Son yedi yılda altı yıl arka arkaya zarar eden Kodak’ın bir yıl önce 1,4 milyar dolar olan nakdi 862 milyon dolara geriledi. Kodak’ın sorunları 2011 yı-lında Perez’in, gelir yaratmak adına Kodak’ın patent haklarını satılığa çıkarma stratejisini açıklamasıyla en üst seviyeye çıktı. Geçen yıl ağustos ayında 1,100 dijital patentini satılığa çıkaran Kodak, patentleri satılıncaya kadar yüz milyonlarca dolar borç-lanmak için hedge fonlarla yaptığı görüşmelerden sonuç elde edemedi.

Şirketin geçen yıl eylül ayında kendi kredi hattından 160 milyon dolar çekmesi nakit sıkıntısını iyice açığa çıkardı, bundan sonra Kodak yeniden yapılanma için avukatlar ve danışmanlar tutmaya başladı. Kodak, geçen yıl kasım ayında daha fazla borçlanamazsa ya da patentlerinden bazılarını satamazsa 2012 yılında ayakta kalamayacağını açıkladı. Zir-ve döneminde küresel çapta 145 bin kişiye istihdam sağlayan şirket, 10 yıl önce 70 bin kişiyi çalıştırırken, bu sayı şu anda 19 binin altına gerilemiş bulunuyor.

31 ocak 2012 yaRıN07 EKONOMi

Devler de iflas ederdijital teknolojinin yükselişiyle ve film işinde ortaya çıkan rekabetle baş etmek için yıllardır mücadele veren 132 yıllık geç-mişe sahip kodak, new york’ta manhattan’da iflas mahkemesine başvuruda bulundu. Şirket, faaliyetlerine devam edeceğini ve iflas koruma yoluyla maliyetlerini kısarak ve patent haklarından bazılarını satarak iflas korumadan çıkmayı umduğunu açıkladı.

İstanBUlİBRAHİM KESKİN

Acil yargı paketiyle birlikte vatandaşların borçlarından dolayı evlerine ve eşyalarına haciz işlemi uygulanamaya-

cağı hükmüne avukatlar tepkili.Açıklanan yargı paketi hakkında değerlendirmelerde bulu-

nan Samsun Barosu avukatlarından F. Cem Şenocak, mevcut problemlerin aşılması için ani verilmiş kararlarla alınmış ön-lemlerin sistemi bozacağı ve temelinden sarsacağını savundu. Adalet Bakanı’nın yalnızca yargı yükünü azaltmaya çalıştığını söyleyen Şenocak; “işin bir de ekonomik ticari ve sosyolojik yanlarına bakmak lazım” dedi.

iCraya düşen inSanlarda iyi niyeT aramamak lazımAvukat Cem Şenocak; “Mevcut şartlarda zaten insanlar bor-cunu ödememeyi alışkanlık hale getirmiş durumdalar. Bizim tespit ettiğimize göre icraya düşen insanların yüzde 90’ı lüks tüketiminden, gelirinin üzerinde harcama yaptığından ya da ticari olarak yanlış hareket etmesinden kaynaklı. Gerçekten istem dışı ve gerçekten elinde olmayan sebeplerle icraya dü-şenlerin sayısı yüzde 10’dur. Dolayısıyla icraya düşen ve borçlu olan insanlarda çok da iyi niyet aramamak lazım. Şu anda icra takiplerinde para tahsilatı, ağırlıklı ev hacizlerinden yapılıyor. Mal kaldırılmıyor, ama eve haciz gelineceği korkusuyla vatan-daş parayı ödüyor. Eve hacze gelineceği korkusu olmazsa şayet, icraya düşmüş insanların çoğu borcunu ödemez. Eğer ev haczi kaldırılırsa mevcut icraya düşmüş olan borçların yüzde 90’ı tahsil edilemez. Şu anda icraya düşen dosya sayısı belki de ikiye üçe katlar.” şeklinde konuştu. Bazı hataların, bazı eksiklikle-rin olduğunun kesin olduğunu belirten Şenocak, bu nedenle mevcut ev haczinin kaldırılmasına ilişkin yasanın, çeklerdeki hapis kararının kaldırılmasına ilişkin yasa değişiklik metninin ve ticaret kanunun tamamı yeniden gözden geçirilerek revize edilmesi gerektiğini; eğer bunlar uygulanacaksa ileri bir tarihe atılması ve ev haczinin kaldırılması olayının tamamen devre dışı bırakılmasının şart olduğunu savundu. yarIn EKONOMİ

Avukatlara göre haciz şartmış

SÖzlükÇe

Konsorsİyum:Tek yönetimde toplanan çeşitli kuruluşların birliği. Başlıca an-lamı, çeşitli sanayi kollarındaki girişimleri, bankaları, ulaştırma ve sigorta şirketlerini tek yönetimde toplayan uluslararası ticaret birlikleridir. Tekelci kapitalizmin kartel ve tröst aşama-larından sonra ulaştığı en gelişmiş tekel biçimidir. Fiyatları dilediği gibi belirleyerek yoksul ülkeleri sömürür.

?

3. köprü: Yap-işlet-devret

Fitch Türkiye’yi uyardı

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Davos’ta yapılan Dün-ya Ekonomi Forumu’nda, İstanbul’a 3. Köprü ihalesiyle

ilgili açıklamalarda bulundu.Projenin yeni bedelinin yapılan daraltmalarla 2,5 milyar do-

lara ineceğini bildiren Babacan, ek olarak, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın “Teklif gelmemesi, ne krizden ne belirsizlikten. Teklif gelmemesinin nedenlerini de biliyoruz” demecindeki nedenlerden de bahsetti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la ve ilgili bakanlarla be-raber yaptıkları toplantıya da değinen Babacan, neden teklif almadıkları ve ne yapmaları gerektiğiyle ilgili olarak şu açıkla-malarda bulundu:

3 şeriTli oToyol SiSTemler gelebilir“3. köprünün yap-işlet-devret modeliyle yapılabilmesi için trafiğin de yatırımcılar tarafından genel olarak görülmesi gere-kiyor. ‘Ben bu yatırımı yapacağım ama 1. köprü var 2. köprü var sadece oradan artanlar mı bana gelecek, yoksa sürekli bir trafik olacak mı?’ diye bir endişe vardı yatırımcılarda. Ağır taşıt trafiğinin tamamıyla 3. köprüye yönlendirileceği düzenlemeleri mevzuatın bir parçası haline getirdiğimizde, ihale şartnamesine koyduğumuzda yeni bir yap-işlet-devret ihalesine çıkılacak. 2 yerine 3 şeritli otoyol sistemler ile yolu beslemek söz konusu olabilir, bununla ilgili de çalışılıyor.”

baĞlanTı yolu daralTılaCak “Sayın Başbakanımız haritaları aldı önüne, projelere baktı ve şöyle bir talimatı oldu; 3. köprü ile sadece bağlantı yollarını ayrı bir proje olarak ayırıyoruz. Çünkü 3. köprü, bağlantı yolu ve otoyol sistemi olarak tek bir proje olarak dizayn edilmişti ve 6 milyar dolarlık tahmini bir proje söz konusuydu. Uzun vadeli ve finansmanı çok kolay değil. Dolayısıyla bu projeyi acil ihtiyacımız olan 3. köprü ve sadece bağlantı yolu olarak biraz daraltıp bu daralmış haliyle tekrar bir yap-işlet-devret ihalesine çıkma kararı aldık. Daraltılmış proje için de proje bedeli, 6 milyar dolardan yaklaşık 2,5 milyar dolara inmiş oldu. Burada şu önemli; ağır taşıt trafiğinin 3. köprüye yönlendirilmesi ge-rekiyor. 3. köprü, zaten birinci ve ikinci köprülerin üzerindeki yükü almak için yapılacak. Şu anda hemen uygulanacak karar, projeyi biraz daraltıp sadece 3. köprü ve bağlantı yolları olarak sınırlayıp, bazı garantileri getirip tekrar yap-işlet-devret ihalesine çıkmak.’’

Binali Yıldırım da son yaptığı açıklamada “3.köprü ve 60 kilometrelik bağlantı yolu yap-işlet-devret olacak” diyerek yeni ihale bedeline vurgulama yaptı. Yeni ihale sürecinin na-sıl ilerleyeceği bir çok kesim tarafından merakla bekleniyor. yarIn EKONOMİ

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türk şirketlerine likidite uyarısı yaptı.

Fitch’ten yapılan açıklamada, bu yıl Türk şirketle-rinin likiditesinin kötüleşeceği öne sürüldü. Fitch, Türk şirketlerinin Eurobond hacmindeki düşüşün etkisiyle kısa vadeli fonlamaya bağımlılıkla karşı karşıya bulunduğu uyarısında bulunarak, yüksek sermaye harcamaları ve yavaşlayan ekonomik bü-yümenin de Türk şirketlerin likidite görünümünü zayıflatacağına dikkati çekti.

Güçlü iç talebin 2011 yılındaki büyümeyi teş-vik ettiğini vurgulayan kuruluş, özellikle ihracat-çılar olmak üzere Türk şirketlerinin şu anda hem Türkiye’de hem de Avrupa’da görülen ekonomik yavaşlamadan kaynaklanan sorunlarla karşı karşıya bulunduğuna işaret etti. Fitch, bunun bu yıl için-de şirketlerin büyük sermaye harcama programları uygulaması beklenen bir dönemde nakit akışı yara-tımını sınırlayabileceğinin altını çizdi.

Kuruluş, yeni Eurobond ihracı için görünümün sınırlı olduğuna inandıklarını ifade etti. Türk ban-kacılık sektörünün yerel şirketlere kredi vermede etkin olmaya devam ettiğini belirten kuruluş, an-cak bu fonlamanın kısa vadeli olduğuna ve Türk şirketleri için kredi zayıflığı olarak gözlemlendiğine dikkati çekti. Türk şirketleri için yurtiçi tahvil ihraç görünümünün gösterge faiz oranlarının yüzde 7’den yüzde 10’a yükselmesi nedeniyle sınırlı olduğunu ifade eden Fitch, piyasanın yalnızca göreceli olarak küçük ihraçları absorbe edecek kapasitesi olduğunu vurguladı. yarIn EKONOMİ

Yunanistan’ın borcunun azaltıl-ması amacıyla özel sektör kredi-

törleri ile yürüttüğü PSI olarak bilinen tahvil takası planı görüşmelerinde “an-laşmanın yakın olduğu” bildirildi. Yu-nanistan Başbakanı Lukas Papadimos

anlaşma çarşamba gününe kadar tamam-lanmazsa ülkenin iflas edeceğini söyledi. Aynı zamanda ülkeye tahsis edilecek 130 milyar Euroluk ikinci kurtarma paketi-nin de önünü açacak plan çerçevesinde yatırımcılar adına müzakereleri yürüten Uluslararası Finans Ensitüsünden (IIF) yapılan açıklamada anlaşmanın gelecek hafta tamamlanmasının beklendiği kay-dedildi.

bu Son şanSLukas Papadimos, Yunanistan’ın bor-cunun azaltılması amacıyla özel sektör kreditörleri ile yürüttüğü ve PSI olarak bilinen tahvil takası planı görüşmeleri ve yeni yardım paketiyle ilgili anlaşmanın Çarşamba gününe kadar tamamlanma-ması durumunda ülkenin iflas edeceği-ni söyledi. Yunan medyasında yer alan haberlere göre, önceki gün siyasi parti liderleri ve bakanlar kurulu ile yaptığı

toplantıda ülkenin içinde bulunduğu kri-tik duruma dikkati çeken Papadimos, bu konuda son aşamaya gelindiğini belirte-rek, “PSI ve yeni yardım paketiyle ilgili anlaşma Çarşamba’ya kadar tamamlan-mazsa, Yunanistan’ın 20 Mart’ta gerçek-leştirmesi gereken 14,5 milyar avroluk tahvil takasıyla ilgili ödemenin yapılma-sı için yeterli zaman kalmayacak.” dedi. yarIn EKONOMİ

gerÇekleri

aÇıklıyoruz!

Kodak’ın tarihi Kodak’ın kurucusu George Eastman, Ni-

san 1880’de, New York’ta Rochester’daki State Caddesi’nde bir binanın üçüncü katını ki-ralayarak satmak üzere kuru plakalar üretmeye başladı. Eastman ve Henry Strong, “Eastman Dry Plate Company” adlı bir ortaklık kurdu.

Eastman, 1888’de Kodak fotoğraf makinesini “siz düğmeye basın, gerisini bize bırakın” sloga-nıyla piyasaya sürdü. Bu makine 25 dolardan satışa sunuldu.

Eastman Company, Eastman Dry Plate Company’nin varlıklarını satın aldı ve 1892 yılında şirketin adı Eastman Kodak Company oldu.

Kodak, 1900 yılında Brownie adlı kameraları 1 dolardan satışa sundu. Kodak, 1908 yılında kolaylıkla alev alabilir selüloz nitrat yerine selüloz asetat taban kullanılan ilk filmi üretti ve şirketin dünya çapında çalışan sayısı 5 bini aştı.

Şirket, 1929 yılında sesli film çekme olanağı sunan ilk sinema filmini tanıttı, istihdam ettiği kişi sayısı 20 bini geçti.

George Eastman’ın öldüğü 1932 yılında ilk 8 milimetre amatör sinema filmi, kameralar ve projektörler tanıtıldı.

Kodak, 1935 yılında “Kodachrome” filmini piyasaya sürdü ve ticari olarak başarı kazanan ilk amatör renkli film oldu.

Kodak kullanıcılarının sayısı 1959 yılında 100 bini geçti. 1962 yılında şirketin ABD’deki satışları ilk kez 1 milyar doları aştı.

Şirket, 1963 yılında Instamatic fotoğraf ma-kinelerini piyasaya sürdü. Bu fotoğraf makineleri 1970 yılına kadar 50 milyondan fazla üretildi.

Kodak, 1975 yılında ilk dijital fotoğraf ma-kinesini üretti. Kodak 1980 yılında 100’üncü yılını kutlarken, 1981 yılında şirketin satışları 10 milyar dolar sınırını geçti.

Firma, 1987 yılında tek kullanımlık ka-meraları piyasaya sürdü. Kodak, 1997 yılında isteyenlerin internette fotoğraf yüklemesine ve paylaşmasına olanak sağlayan “Kodak Picture Network”u tanıttı.

Şirket, 2004 yılında satışların ve karların düşmesiyle ABD, Kanada ve Avrupa’da film ta-kılan fotoğraf makinesi satışını sonlandıracağını açıkladı.

Kodak’ın CEO’luğuna 2005 yılında Antonio Perez getirildi. Perez’in, şirketi dijital çağa taşıma stratejisi kapsamında Kodak, 2007 yılında ilk mürekkep püskürtmeli yazıcısını sattı.

Kodak, 2010 yılında dijital ticari yazıcısı Prosper Press’i satmaya başladı.

Asgari ücret açlık sınırından düşük

Yunanistan’da kritik çarşamba

Türk-İş, “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasının 2012 Ocak ayı sonuçlarını açıkladı. Türkiye’de

yoksulluk sınırında bir yılda 288 TL artış oldu. Türk-İş’in hesaplamasına göre, Ocak 2012’de açlık sınırı 959 lira, yoksulluk sınırı 3 bin 123 lira oldu. Mutfak enflasyonu yüzde 1.97 oranında arttı. Türk-İş, “gerçek yoksulluk” ile “sanal yoksulluk” farkının giderek açıl-dığına dikkat çekti.

Buna göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda har-caması tutarı (açlık sınırı) 958,89 lira olarak belirlendi. Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarı (yoksulluk sınırı) ise 3 bin 123 lira. Türk-İş’in hesapla-masına göre, açlık sınırı 2011 yılının Ocak ayında 870 lira, yoksulluk sınırı ise 2 bin 835 liraydı.

muTfaĞın yükü arTTıAnkara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 1.97 oranında arttı. Bir önceki yılın Aralık ayına göre artış oranı yüzde 1.97 oldu. Gıda enflas-yonunda 12 ay itibariyle artış oranı yüzde 10.17 ora-nında gerçekleşti. Yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 6.48 olarak hesaplandı. Fiyat artışları nedeniyle son bir yılda sadece mutfağa gelen ek yük 89 lira olarak hesaplanırken, ailenin yaşama maliyeti bir önceki yıla göre 288 lira arttı.

aSgari üCreT Tüik verilerineden düşükAçlık-yoksulluk araştırmasının sonuçlarını değerlen-

diren Türk-İş, 3 bin 123 lira olan “yoksulluk sınırı” tutarının ücret düzeyi olmadığına dikkat çekti, “Türk-İş çalışması sonucu açıklanan yoksulluk sınırı tutarı, işçinin eline geçmesi gereken ücret düzeyi değildir. Yoksulluk sınırı tutarı, ailenin yapması gereken insan onurunun gerektirdiği harcama düzeyidir ve bir bakı-ma, haneye girmesi gereken toplam gelirin alt sınırını ortaya koyan önemli bir göstergedir. Türkiye’de ‘gerçek yoksulluk’ haneye girmesi gereken asgari gelir düzeyi bakımından bu tutarda hesaplanırken, milyonlarca iş-çiyi ve ailesini doğrudan ilgilendiren asgari ücret 2012 yılının ilk altı aylık dönemi için net 701.13 lira olarak belirlenmiştir. Oysa devletin resmi istatistik kurumu olan TÜİK, tek bir işçinin toplam aylık harcamasını Kasım ayı itibariyle 970,85 lira olarak hesaplamıştır. Bu tutara, sadece gerçekleşen Aralık ayı enflasyon artışı eklendiğinde bile olması gereken net asgari ücret tuta-rı 976.48 lira olmaktadır. Böylece olması gereken ile olan asgari ücret arasında yaklaşık 275 liralık bir fark oluşmaktadır” dedi.

yokSulluk rakamlarında manipülaSyonBenzeri bir “sanal yoksulluğun”, bu yıl yürürlüğe gi-ren Genel Sağlık Sigortası uygulamasında da ortaya çıktığını belirten Türk-İş, kanuna göre, tespit edilen aile içindeki kişi başına düşen gelir payının aylık tutarı-nın, asgari ücretin üçte birinden (Ocak 2012 itibariyle 295,50 lira) az olanların yoksul sayıldığını hatırlattı. Türk-İş, “Bu yolla yaratılan ‘sanal yoksulluk’ sonucu Türkiye’de yoksul bireylerin sayısı olduğundan daha düşük olacaktır” dedi. yarIn EKONOMİ

Page 8: Yarın 17

04 EKiM 2011 YARIN08 31 ocak 2012 yaRıN

man

GERİDE KALANLAR

İlaç krizinde 1 Şubat’ta sona erecek proto-kolün yenilenmesi konusunda henüz an-laşma sağlanamadı. 24 bin eczacıyı temsil eden Türk Eczacıları Birliği ile Sosyal Gü-venlik Kurumu, krizi çözmek için Çalış-ma Bakanı Faruk Çelik’in başkanlığında yeniden bir araya geldi. Sabah saatlerinde başlayan toplantıdan uzlaşma çıkmazsa, so-

run ilaç krizine dönüşebilir. Protokolün yenilenmemesi durumunda, eczacılar vatandaşlara ilacı parayla satacak. Eczacılar yeni protokolde katkı payının eczacılar tarafından tahsil edilmemesini istiyor. Eczacıların protokolde değiş-tirilmesini istediği bir başka konu da iskonto. 192 ilaçta sorunun çözüleme-diğini belirten eczacılar, SGK’nın kasım ayında başlattığı yeni uygulamadan sonra eczane raflarında oluşan zararı ilaç firmalarının ödemesini talep ediyor.

ilaÇ krizi kapıda TakSiTlerini Ödemeyenlere haCizYeniden yapılandırmaların 5. tak-sitlerinin ödenmemesi durumunda ödemeyenlere gecikme zammı, icra ve haciz işlemi uygulanacak. Kredile-rini yeniden yapılandırma kapsamın-da taksitlendiren vatandaşlara Maliye Bakanı Mehmet Şimşek açıklama yap-tı. 39,4 Milyar liralık borcun yeni-den yapılandırmaya girdiği ve 13,115 Milyar lirasının tahsil edildiğini söy-leyen Şimşek 5. taksiti ödemeyen va-tandaşlara gecikme faizi, icra ve haciz

uygulanacağını söyledi. Şimşek taksitlerini ödemeyen vatandaşların, bir dahaki sefere yeniden yapılandırmadan yararlanamayacağını belirtti.

Eskişehir Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğ-retmenliği Bölümü’nden mezun olan 26 ya-şındaki Emrah Bozacıoğlu, KPSS’ye hazırlan-mak için dershane masrafını 6 aydır çalıştığı maden ocağından çıkaracak. Aylık bin liraya kömür ocağında çalışan Bozacıoğlu, ay sonun-da işi bırakıp dershaneye başlayacağını söyledi. Mezun olduktan sonra ataması yapılmayınca

öğretmenlik için dershanelere başvurduğunu ancak “tecrübesizsin” deni-lerek kapıların yüzüne kapatıldığını belirten Bozacıoğlu, “Atanamamayı düşünmemiştim hiç. Baba mesleği olsa da madenciliği düşünmedim. Ama KPSS’de daha yüksek bir puan için geçici de olsa bu yolu seçmek zorunda kaldım. Çünkü ailemin durumu çok iyi değil. Dershane parasını kendim kazanmam gerekiyordu” dedi.

Bingöl’ün Karlıova İlçesi’ne bağlı Taşlıçay kö-yünden 8 yıl önce İstanbul’a giderek kot taşlama atölyelerinde çalışan 28 yaşındaki İdris Oral, 3 yıl önce yakalandığı Silikozis hastalığına yenik düştü. İdris Oral, yaklaşık 50 Silikosiz hastasının bulunduğu Taşlıçay köyünde bu hastalıktan yaşa-mını yitiren 7. kişi oldu. Karlıova ilçe genelinde bulunan 150 Silikosiz hastası adına konuşan Seredin Yörük, “Bizler de yarın İdris Oral gibi

öleceğiz. Bunun bilincindeyiz. Bizler her gün ölümü bekliyoruz. İdamı bekleyen mahkum gibiyiz. Her an bir diğer arkadaşımız daha ölebilir. Yıllar önce devletin göz yumduğu bu kot atölyelerinde ekmek parası için çalışmaya başladık. Şimdi devletin bizlere sahip çıkmasını bekliyoruz. Artık sesimizin duyulmasını istiyoruz. Ölmek istemiyoruz.” dedi.

niyeT ÖĞreTmenlik, kıSmeT madenCilik hepSi Ölümü bekliyor

Neler Oluyor?Tüm uçuşlarını durdurduğunu geçtiğimiz Cuma

günü açıklayan Spanair, iflas işlemlerinin resmen başla-tılması için Barcelona’daki ticari mahkemeye başvuruda bulundu.

3. Köprünün yeni ihale tarihi belli oldu. İhale 5 Nisan’da yapılacak. Teklifler ise ihale tarihinden 7 gün önce başlayıp, ihale günü saat 14:00’e kadar alınacak.

EKONOMiIMF ayrı, Merkez ayrı konuşuyorImF’nin türkiye’ye ilişkin tahminleri giderek kötüleşiyor. Dünya ekonomisine dair tahminlerini yenileyen IMF, Türkiye’nin 2012’de sadece yüzde 0,4 büyüyeceğini açıkladı. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ise, aynı görüşte değil. Başçı, yılsonunda yüzde 4’lük büyümenin rahat yakalanacağını düşünüyor.

Daha önce Türkiye’nin 2012 yılında yüzde

2,2 büyüyeceğini açıklayan IMF’nin, büyüme tahminini yüzde 0,4’e indirdi. Fondan yapılan açıklamada, yılın son çeyreğinde ekonominin yüzde 0.2 daralacağı öngörülüyor. Oysa dünyada ekonomik dur-gunluğun yılın ikinci yarısında aşılacağı hesaplanıyordu. Bu da birçok analiste Türkiye’nin ikinci yarıda hızlı büyümeye geçeceği tahminini yaptırmıştı. Ancak IMF aynı görüşte değil.

IMF, Türkiye’nin 2011 yı-lında ise yüzde 8,3 gibi rekor bir büyüme kaydedeceğini dü-şünüyor. Eğer IMF’nin tüm tahminleri tutarsa Türkiye eko-nomisi yüzde 8,3’lük yüksek bir büyümenin ardından adeta şok daralmaya geçecek.

başÇı: “yüzde 4’lük büyüme”Dünya Ekonomik Forumu’nda bir televizyon kanalının soru-larını yanıtlayan Erdem Başçı ise, iyimser konuştu. “2012’de yüzde 4’lük büyümeyi rahat yakalarız” diyen Başçı, enflas-yonla ilgili çok fazla risk gör-mediklerini vurguladı. 2012 yılında en büyük riskin yine Avrupa olacağına dikkat çeken Başçı, bu ortamda kazanan ge-lişmekte olan ülkelere talebin artacağını söyledi. Başçı, “Bir güvenli liman arayışı varsa ve

aynı zamanda getiri arayışı varsa şu anda yatırımlar gelişmekte olan ülkelerden başka hiçbir yere gidemez” diye konuştu.

küreSel ekonomide de düşüşIMF sadece Türkiye’nin değil, küresel ekonomik büyümeye ilişkin tahminlerini de aşağıya çekti. Yayımladığı son Dünya Ekonomik Görünümü rapo-runda, Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin tırmanmakta olduğu ve bunun da bu yıl küresel ekono-miyi yavaşlattığı tespitine yer veren IMF, küresel büyümeye ilişkin tahminlerinde keskin bir düşüşe giderek, ülkelere bütçe kesintilerinden çok büyümeye odaklanılması ve güveni yeni-den tesis edici politikalar izlen-mesi çağrısı yaptı.

Raporunda IMF, geçen Eylül’de yüzde 4 olarak açıkladı-ğı küresel büyümeye ilişkin tah-minini, bu yıl için yüzde 3,3’e düşürdü. Çoğu bölgedeki görü-nümün geriye gittiğinin belirtil-diği raporda, büyümenin 2013 yılında ise yüzde 3,9’a çıkacağı öngörüsü yer aldı. Ekonomik aktivitenin hızını azalttığı, ancak çökmediğini kaydeden IMF, bununla birlikte, Avrupalı liderlerin krizin derinleşmesine izin vermesi halinde küresel bü-yümenin, şu anki tahminlerin de yaklaşık yüzde 2 düşüğüne tekabül edeceği uyarısında bu-lundu.

IMF, borç krizinin iki yıl

önce patlak vermesinden beri ilk kez, 17 ülkeyi kapsa-yan Avrupa Bölgesi’nin bu yıl hafif bir resesyona kayma ihti-malinin bulunduğu ve bu 17 ülkenin bu yıl yüzde 0,5 ora-nında küçüleceği öngörüsünü ortaya koydu. Oysa IMF, geçen Eylül ayındaki tahminlerinde, bölge için yüzde 1,1 oranında büyüme öngörmüştü. Rapor-da, “Küresel toparlanma, Eu-ro Bölgesi’ndeki yoğunlaşan gerilimler ve başka yerlerdeki kırılganlıkların tehdidi altında” ifadesi kullanıldı.

IMF, ABD’ye ilişkin bir önceki yüzde 1,8’lik büyüme

tahmininde ise değişiklik yap-madı. Ancak raporda, Japon-ya’daki ekonomik büyümeye dair tahmin yüzde 2,3’ten yüz-de 1,7’e düşürüldü. Çin’in ise bu yıl yüzde 8,2 oranında bü-yüyeceği öngörüsü raporda yer aldı. IMF’nin Çin ekonomisine ilişkin bir önceki büyüme tah-mini yüzde 9’du. Bununla bir-likte, bu ülkedeki büyümenin 2013 yılında tekrar yüzde 8,8’e yükseleceğinin tahmin edildiği belirtildi.

büyükler düşüşTeRaporda, gelişmiş ülkelerdeki ekonomik büyümeye ilişkin

tahmin oranları da düşürüldü. Buna göre bu yıl yüzde 1,2 oranında büyümesi beklenen gelişmiş ekonomilerin, gelecek yıl ise yüzde 1,9 oranında bü-yümesi bekleniyor. Bu rakam-lar, daha önce bu yıl için ön-görülen tahmin oranının yüzde 0,7, gelecek yıl için öngörülen tahmin oranının ise yüzde 0,5 düşüğüne tekabül ediyor. IMF raporunda, Avrupa’daki krizin daha da derinleşmesi halinde ABD ve diğer gelişmiş ekono-milerin bunu zarar görmeden atlatma ihtimalinin pek olma-dığına işaret edildi.

İstanBUl ONUR TOPER

“Kapitalizmi sorgulamalıyız”

AB yaptırımları Türkiye’yi zora sokar

Merkel: “Herkesi kurtaramayız”İşsizlik: “Krizin en çirkin yüzü”

42. Dünya Ekonomik Formu 25-29 Ocak tarihleri arasında toplanıyor. Geleneksel ‘’Davos zirvesi’’ adıyla

bilinen Dünya Ekonomik Formu bu yıl da İsviçre’nin Davos kasabasında Türkiye’nin de geniş katılımıyla gerçekleşecek. Dünyada kapitalizmin krizi devam ederken Davos’ta konu-şulacak politikaları çare gören emperyalist ülkelerden zirveye katılımın rekor sayıda olduğu görülüyor.

SChwab: kapiTaliST SiSTemi Sorgulamak gerekirAncak Dünya Ekonomik Formu’nun kurucusu ve başkanı Kla-us Schwab, bu yıl gerçekleşecek zirveden çok iç açıcı sonuç-ların çıkmayacağını belirterek, kapitalist sistemi sorgulamak gerektiğini söyledi. Kapitalizmin mevcut haliyle çevremizdeki dünyayla uyuşmadığını dile getiren Schwab, toplantıların bu yıl ki temasının bu nedenle ‘Büyük Değişim: Yeni modelleri şekillendirmek’ olarak belirlendiğini açıkladı.

“2009 krizinden ders çıkaramadık” diyen Schwab, küresel değişimin acil bir gerekliliği olduğunu belirtti. Schwab, bu de-ğişimin ise küresel bir sosyal sorumluluk duygusuyla başlaması gerektiğini ifade etti.

Toplantılarda dört alt başlık ele alınacak. Bunlar, “büyü-me ve istihdam modelleri”, “liderlik ve yenilikçilik modelleri”, “sürdürülebilirlik ve kaynak modelleri” ile “sosyal ve teknolojik modeller” olarak belirlendi. Toplantılarda ayrıca riskin azaltıl-ması ve yönetim konularına da ağırlık verilecek.

giTmem diyen Türkiye’den davoS’a heyeTBaşbakan Erdoğan’ın 2009’da İsrail Cumhurbaşkanı ile yaşa-dığı tartışmanın ardından Türkiye’nin Davos’a katılımı sınırlı oluyordu. Ancak dünyada var olan krizin Türkiye’de de kendi-ni hissettirmesi ve kapitalizmin çıkmazında Türkiye’nin nasıl bir politika izlemesi gerektiğini konuşmak için toplantılara Türkiye’den bir heyet katılacak.

Konuyla ilgili açıklama yapan Avrupa Birliği Bakanı Ege-men Bağış, Türkiye’nin bu yılki Davos zirvesine Başbakan Yardımcısı Ali Babacan başkanlığında bir heyetle katılacağını belirtti. Bağış heyette kendisinin yanı sıra Maliye Bakanı Meh-met Şimşek ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in de yer alacağını söyledi.

Enerji uzmanları, AB’nin İran’ın petrol ihracıyla ilgili yeni yaptırımlarının BM tarafından da kabul görmesi

halinde, ham petrolünün yaklaşık 3’te 1’ini bu ülkeden temin eden Türkiye’nin petrol tedarikinde zorlanabileceği uyarısında bulundu. Avrupa Birliği’nin (AB), İran’ın ham petrol ihracatı konusunda yeni yaptırım kararları alması gözleri bu ülkeden petrol ithal eden ülkelere çevirdi.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütünün (OPEC) 2010 veri-lerine göre dünya hem petrol üretiminin yaklaşık yüzde 12’si-ni gerçekleştiren İran’ın en önemli tedarikçileri arasında Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore yer alırken, Kasım 2011’de ham petrolünün yaklaşık yüzde 35’ini bu ülkeden temin eden Türkiye için İran önemli bir kaynak olmayı sürdürüyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Petrol ve Doğal Gaz Mühendisliği Bölümü başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Satman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İran’a AB tarafından yeni yaptırımların uygulanacağının belli olduğunu vurgulayarak, bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın olası yaptırım halinde AB’nin değil BM’nin kararını dikkate alınacağına dair sözlerini anımsattı.

Türkiye’nin petrol ihtiyacının yarıdan fazlasını İran, Rusya ve Kazakistan’dan karşıladığını belirten Prof. Dr. Satman, bu ihtiyacın 3’te 1’lik bölümünü ise tek başına İran’ın karşıladığını söyledi. İran’a petrol ihracatı konusunda olası bir yaptırımın bu ülkenin dünya petrol üretimindeki payı göz önünde bulundu-rulduğunda ciddi sonuçlar doğuracağını dile getiren Satman, “Dünyada artık oturmuş bir petrol arz ve talep dengesi var.

Çok küçük artış ya da düşüş bile bu dengeyi bozmaya yeti-yor. İran gibi dünyanın petrol üretiminin yaklaşık 10’da 1’ini karşılayan bir ülkeye yaptırım bu ülkeden petrol alan Türkiye başta olmak üzere tüm ülkeleri olumsuz etkiler. Türkiye’nin de petrol ithalinin yaklaşık yüzde 35’ini bu ülkeden yapması yaptırımın bize etkisinin boyutuyla ilgili yeterli bilgiyi veriyor.”

peTrol fiyaTları arTarTMMOB Petrol Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Kul da İran’ın yakınlığından dolayı petrol nakliyle ilgili avantajlarının olduğuna dikkati çekerek, petrolün Nijerya ve Venezüella gibi uzak ülkelerden ithalinin maliyetleri artıracağını söyledi.

Türkiye’nin petrol tüketiminde yaklaşık yüzde 90 oranında dışa bağımlı olduğu düşünüldüğünde maliyetlerdeki artışın cid-di rakamlara ulaşmasının söz konusu olacağını vurgulayan Kul, “İran dünyanın en önemli petrol üreticilerinden biri. Günlük 3 milyon varilin üzerinde üretime sahip. Bunun da yaklaşık yarısını Çin ve Hindistan’a satıyor. Türkiye’de İran için önemli bir alıcı konumunda. Ülkemizin ham petrol ihtiyacının 3’te 1’inin İran’dan karşılandığı düşünüldüğünde olası bir olum-suzluk bizim enerji faturamıza ciddi bir yük getirebilir” dedi.

Avrupa’nın sanayi gelişimini tamamladığını buna paralel olarak enerji tüketiminde belirli bir düzeyi yakaladığını, ama Türkiye’nin gelişmeye devam ettiğini ve enerji ihtiyacının her geçen gün artığını belirten Mehmet Kul, yaptırımın uygulan-maya başlamasıyla petrol fiyatlarının yükselmeye devam edece-ğini, bunun da Türkiye ekonomisine ve dolayısıyla vatandaşlara olumsuz etkisinin olacağını dile getirdi. yarIn EKONOMİ

Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkesinin tek başına

zordaki tüm ortaklarını kurtarama-yacağı mesajını verdi. İsviçre’nin Da-vos kasabasında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun açılış ko-nuşmasını yapan Merkel, “Almanya, tutamayacağı halde tüm Avrupa ülke-leri için taahhütte bulunursa Avrupa saldırıya açık hale gelmiş olur” uya-

rısında bulundu. Ortak para euro’yu kurtarmak için ayrılan fonların ikiye, üçe katlanmasının anlamlı olmadığı-nı kaydeden Merkel, “Kendime sü-rekli bunun ne kadar saygın bir şey olacağını soruyorum” dedi. Angela Merkel, Avrupa’da yılların birikimi olan ekonomik sorunların bir hamle-de çözülemeyeceğini söyledi. Merkel, AB ve ABD arasında ticaretin serbest-leşmesinden yana olduğunu sözlerine ekledi. Bilindiği üzere krizin etkisini göstermeye başladığı ilk günlerden itibaren Euro’nun kurtulması için en önemli iki güç olarak Almanya ve Fransa gösteriliyordu. Son gelişmeler ile Fransa’nın sıkıntıya girmesi üze-rine gözler Almanya’ya çevrilmişti. Birçok kesime göre Yunanistan’ın da kurtuluşu Almanya’nın ellerinde. yarIn EKONOMİ

İspanya Maliye Bakanı Cristobal Montoro, 2011 yılının 5,4 milyon

işsiz ile kapandığını duyurdu. Montoro, bugün İspanyol Meclisi maliye komis-yonunda yaptığı konuşmada, 2011 yılı-nın 5,4 milyon işsizle kapandığını ve bu açıklamanın gelecek cuma günü Ulusal İstatistik Enstitüsü tarafından resmen ya-pılacağını söyledi.

Tam olarak gerçeği yansıtmayan resmi rakamların bile bu kadar yükselmesinin üstüne, işsizliği “ekonomik krizin en çir-kin yüzü” olarak değerlendiren Maliye Ba-kanı, “Bu rakam, İspanya’da yaşayan 47 milyon vatandaşın tamamının güvenini kaybetmesine neden oldu” dedi. Yeni ver-gi artışları yapmayacaklarını ve KOBİ’lere daha fazla yardımcı olacaklarını kaydeden Montoro, krize karşı “gerçekçi politikalar ortaya koymaları gerektiğini” vurguladı. “Avrupa, yerine getirilemeyecek vaatler-

den kaçınmamızı istiyor” diyen Montoro ayrıca, AB’ye de “İspanyol ekonomisiyle ilgili yapılan tahminlerinizi tekrardan göz-den geçirin” çağrısında bulundu.

neC de işÇi ÇıkarıyorJapon elektronik şirketi NEC, dünya genelinde 10 bin kişiyi işten çıkarmayı planlıyor. Şirket yetkililerince yapılan açıklamaya göre, verimliliği artırmak için sabit maliyetleri azaltma hedefiyle 7 bini Japonya’da olmak üzere dünya genelinde 10 bin çalışanının işine son vermeyi de-ğerlendiriyor.

NEC, söz konusu işten çıkarmalarla gelecek iki yılda ortalama 40 milyar yen (400 milyon euro) tasarruf sağlamayı hedefliyor. Şirketin 31 Mart 2011 tarihi itibariyle dünya genelinde çalışan sayısı-nın yaklaşık 116 bin olduğu belirtiliyor. yarIn EKONOMİ

Page 9: Yarın 17

amaç öğrenci değil, ilk 100’e girmekİlk sözü Yeni Demokrat Gençlik Dergisi okuru Ramazan Cebeci alı-yor. Ramazan Matematik bölümü 3. Sınıf öğrencisi. “Dünyanın ilk 100 üniversitesi listesinde Hacettepe Üniversitesi’nin, ODTÜ’yle bir-likte ismi bulunuyor. “Okula polis almayacağım” demesinin sebebi pu-an kaybetmemek. Öğrenciye dönük

değil tamamen sermayeye dönük bir uygulamadır bu.Amaç yakın süreçte değil ama ilerleyen süreçte olabi-lecek ülkücü ve cemaat örgütlenmelerinin önünü aç-maktır. Beytepe’deki demokratik kitle örgütlerine düşen görev ise; rektörün özgürlükçü tutumundan yararlana-bildiğimiz yere kadar yararlanmak, ancak hiçbir zaman rektörlüğe tabi olmamak ve rektörlükle anlaşma içine girmemektir.”

altı boş kazanımlar sonuç getirmez Sosyalist Gençlik Derneği adına Cem Lafçı konuşuyor. Cem de Maden Mühendisliği 4. Sınıf öğrencisi. Geç-mişi değerlendirerek başlıyor söze. “Bu rektör benim gördüğüm 3. rektör. Örneğin ben Tunç Alp Özgen dö-nemini gördüm. O dönemde ilk göze çarpan yaratılan muhteşem kariyerist dalgaydı. Üniversitede ekonomi topluluğu vardı, işletme topluluğu vardı, bunlara ayrı-lan önemli bütçeler, ilk kez ivme kazanan tekno-kent yapımı, üniversiteye yeni yeni firmaların girmesi hep bu dalganın sonucuydu. Ayrıca her sene başında okula jandarmanın sokulması ve devrimci, demokrat ilerici öğrencilerle jandarmanın karşı karşıya getirilmesi uygulanan başka bir politikaydı. Bu dönemde nitelikli devrimci kadroların çoğu okul-dan uzaklaştırıldı ve bu süreçten her örgüt zarar gördü. Beytepe’nin geri düşmeye başladığı nokta diyebiliriz. Uğur Erdener’in karnesi de çok iyi değil. ÖGB sayısının arttırılması ilk yaptığı icraatlardan. ÖGB’nin silahlandı-rılması, coplandırılması, 3 trilyona girilen kamera iha-lesi hep bu dönemin uygulamalarından. Uğur Erdener döneminde ayrıca Beytepe Alışveriş Merkezi açılarak okuldaki tüm kantinler kapatıldı.Yine arkadaşın bahsettiği uluslararası üniversiteler ara-sında puan kaybetmesi Uğur Erdener’in sonunu hazır-layan sürecin başlangıcı oldu.Yeni rektörü biz de liberal olarak değerlendiriyoruz. Evet, özgürlükçü bir hava da çiziyor ancak bu rektöre özgürlükçü demek Stalin’e faşist demekle eş değerdir bence. Liberalizm de örgütlenmenin önünü açabilecek bir süreçtir fakat çok dikkatli davranmak gerekmektedir. Uzun vadede çok büyük tehlikeleri bulunuyor. İlk olarak kitlelerin öfkesini dizginlediği için çok tehlikelidir. Yani kazanım olmadan yükseltilen bir mücadele Fransa’da, Yunanistan’da, İspanya’da sokakları meydanları doldu-rup devrime yürümeyen gençliğin durumu gibidir.

Somut gelişmeleri biz ilerletebilirizGençler Meydana İnisiyatifi’nden Ayşen Ece Kavas ko-nuşuyor. Ayşen Sosyoloji 2. sınıfta. “Biraz somut olan ne var ona bakmak gerekiyor. Gerçekten sene soruş-turmalarla başlayıp soruşturmalarla kapanıyordu. Polis giriyordu, saldırı oluyordu. Hep böyle gündeme geldi Hacettepe Üniversitesi. Ama şu an okulda somut olan başka gerçekler var. Bizim tavrımız “okuldaki pozisyonu kötü etkiler, demokratik gözükmeye çalıştığı için böyle davranır, ya da Hacettepe Üniversitesi kötü bir duru-ma gider” diye tartışmak değil, somut ne var bunlara bakmak olmalıdır.Şu an somut olarak okulda çorba dağıtılıyor, saat 7 ile 10 arasında kimlik sorulmuyor, yurt girişi öğrenciler talep ettiği için 2’ye çekilmiş durumda. Bunlar çok küçük şeyler gibi görünebilir ama bunlar kazanılmış, rektör tarafından yapılmış, uygulamaya sokulmuş şeylerdir.Ayrıca çok tek taraflı değerlendirmemek gerekiyor.

Okuldaki var olan durum rektörün tavrına göre de-ğişecek bir durum değildir. Rektör’ün tavrı da elbette etkili. Ama şu anda yapılan Hacettepe Üniversitesi’nde örnek teşkil edebilecek olan o toplantıda biz varız. Biz o toplantılarda görev alıp orda konuştuğumuz şeyleri uygulamaya sokabiliyoruz.Artık “biz değiştireceğiz” diye, var olan irademizle okul-da belli başlı konuları değiştirmek gerektiğini düşü-nüyorum. Diğer türlü şöyle bir tablo ortaya çıkıyor: Şimdi biz çekildik bir kenara, Rektör de-mokratik mi davranacak, acaba demokratik davranmayacak mı? Rektör nasıl düşünürse düşünsün, iyi veya kötü niyetli de olabilir. Bu bizim açımızdan çok büyük bir önem arz ediyor mu? Bana kalırsa arz etmiyor. Önemli olan bu bir aylık süreçte başlayan değişimleri nasıl devamlı hale getirebileceği-mizdir.”

biz yaptıklarımıza devam edeceğizBahar Baltacı TKP’li Öğrenciler adına konuşuyor. O da Elektrik Mühendisliği 4. Sınıf öğrencisi. “Bana kalırsa şunun altını iyi çiz-mek gerekiyor: Biz üniversitede sol, sosyalist, devrimci, aydınlanmacı öğrenciler olarak aslında bulunduğumuz alanlarda elimizden geldiğince okulumuzu, kendimizi, arkadaşlarımızı, çevremizi ileriye taşımaya çalışıyoruz. Bunun için de bir takım araçlar kullanıyoruz. İşte afiş asıyoruz, pankart asıyoruz, stant açıyoruz, bildiri dağıtı-yoruz ya da topluluk faaliyetlerinde bulunuyoruz, okul-da panel düzenliyoruz, etkinlik yapıyoruz. En basitinden okulda arkadaşlarımızla kantinde oturup çay içiyoruz.Rektörün cemaat ya da AKP ile olan bağlarını zaten hepimiz biliyoruz. Liberalizmin neresinde durduğunu da aslında aşağı yukarı da buradaki diğer arkadaşlar da söyledi. Rektörün izin vermesi gibi bir durum yok bence. Bir, Beytepe’de zaten süren bir mücadele geleneği var, kazanılmış haklar var.Bir ikincisi de şudur ki: Siyaset zaten üniversitede meş-rudur. Yani, ne yapıyoruz biz. Biz elimizde sopayla gezmiyoruz ki. Okulda biz kütüphanede ders çalışı-yoruz, onun dışında ne yapıyoruz? Biz mesela derse girmediğimiz zamanlarda Van depreminden sonra, depremzedeler için yardım topluyoruz. Okulda evet, liberalizmin önü açılmış mıdır? Belki de. Ama şu hataya düşmemek gerek; Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Starbucks işgalindeki duruma düşmememiz gerekiyor. Biraz bence kendimize güvenmemiz de gerekiyor. Demokrasiye sahip çıkmak gerekir, demokrasiye sahip çıkamazsan bu bizim başımızı yakar. Biz Murat Tuncer’le uzlaşmayız. Çünkü biz sosyalizm isteyen insanlarız. Üniversitede de bunu yaparken sosyalizm mücadelesini geriye düşüren insanlar değiliz.”

rektörün icraatlarını göreceğizÖğrenci Kolektifleri’nden Ezgi Ünsal da Okul öncesi öğretmenlik 3. Sınıf öğrencisi. Ezgiyi dinliyoruz. “As-lında ilk defa öğrenciler ve rektörün olumlu olarak karşı karşıya gelmesini görüyoruz. Şimdi yeni rektör Murat Tuncer diyor ki; “Ben Hacettepe Üniversitesi’ni ‘demok-rasiler üniversitesi’ yapacağım”. Elinde bir sihirli değnek var gibi. Uğur Erdener döneminde afişlere müdahale edildi. Refleks tepkiler verildi onlara, afiş hakkımızı kazandık. Stant açma hakkımız elimizden alınmıştı, biz mücadele ederek tekrar kazandık geçtiğimiz süreçlerde. Biz zaten bunları yapıyorduk yani yeni rektör geldiğinde de yapıyorduk. Şimdi diyor ki soruşturma açmayacağız size. Temennimiz o yönde, bakacağız göreceğiz bunu aslında hep beraber.Ama şimdi öğrencilerle birlikte alınan toplantıda şöyle bir durum var: “Siz bana deyin ben nerede çalışabilirim, nerede iş bulabilirim diye ben size kaynak yaratıyım tekno-kentlerde, şu kadar şirket açalım” diyor. Bakıyo-ruz, bizim böyle bir talebimiz yok, zaten bize bunları müthiş şahane şeylermiş gibi sunuyor. Açık faşizm vardı Beytepe’de. Şimdi bu biraz sermayenin önünü açacak, öğrencilere bunu allayıp pullayıp sunacak. Bizde o yön-de mücadele edecekmişiz gibi geliyor.”

atılan adımlar geliştiricidirYeşiller Partisi’nden Serhat Ertuğrul konuşuyor. Serhat da Biyoloji bölümü 4. Sınıf öğrencisi. “Biz Beytepe Pos-

tası diye bir gazete çıkartıyorduk önceden. Biz mesela ÖTK şenliklerinin haberini çok yapmışız, Beytepe’de bu kameraların haberini çok yapmışız, Beytepe’de yurtla-rın haberini çok yapmışız mesela, hatta başlık atmışız “Hacettepe ne olur bizi balkabağına çevirme” diye. Bu yurtların giriş saati 12’den 2’ye alınsın diye. Rektör top-lantısı oldu; ‘Yurtların saatini 12’den 2’ye alın’ diye bir soru olmadı. Biz böyle bir soru sormadık, kafamızda

böyle bir soru olmadı “böyle bir şey yapabilir mi?” diye ve direk bunu söy-ledim. Sonuna kadar açık bırakayım diyor rektör. Ama öğrenciler diyor ki yok biz bu kadar fazla istemiyoruz 2’ye kadar. Yani bu da ilginç adam şunu söylüyor tamam sabaha kadar açık olsun 5’te girin diyor. Öğrenciler ders çalışamayız diyor. Tavır olarak ge-liştirici ve daha ilerici Hacettepe’yi iyi bir noktaya getirecek bir tavır olarak görüyorum.”

Stantlar açılıyor ama bilimsel üretim ne olacak?Sözü tekrar Bahar alıyor: “Bir de şöyle bir şey var dünyada üniversiteler ye-niden dönüşüyor. Üniversiteler tica-rileşiyor, liberalleşiyor; üniversitedeki

akademik üretim, bilimsel üretim yerini bambaşka bir şeye bırakıyor. Yani üniversite ve tekno-kentin birlik-teliği hareketi zaten bu. Yani bilginin ticarileşmesinin yolunu açmak. Zaten Hacettepe Üniversitesi de pilot üniversitelerden bir tanesi, Türkiye’de bu dönüşümün önemli ayaklarından bir tanesi, model olarak oturtul-mak isteniyor.”

Öğrenciler imkansız şeyler istemiyordu zatenSağlık Emekçileri Sendikası Öğrenci Komisyonu’ndan Mesut Demir konuşuyor. Mesut sağlık idaresi öğrencisi 3. Sınıfta. “Şimdi üniversite bir bilim yuvası zaten. Üni-versiteli olmanın bir aydın kimliğe sahip olması gereği var. Toplum yararına bir şeyler yapmaya çalışır. Toplu-mun zararına gördüğü şeye karşı mücadele eder zaten.Ben hatırlıyorum 2008 gibi girdim okula, stant açı-labiliyorken de ‘harçlara hayır’ diye biliyorduk, Uğur Erdener’in standı yasakladığı dönem de yine ‘harçlara hayır’ dedik. Erdener karşıtlı şeyler yapıyor şu anda Mu-rat Tuncer. Yaptığı tüm faaliyetler anti Erdener üzerin-den. “Uğur Erdener yurtları 12’ye çekmişti ben tekrar 2’ye çektim. Uğur Erdener stant açmayı yasaklamıştı, ben tekrar serbest hale getirdim.” Yani biz tekrar öğrenci sorunlarını tartıştırmaya devam edeceğiz. Öğrenci so-runlarını, öğrencilerin yararına olduğu şeyler için mü-cadele edeceğiz. Şöyle bir şey var, soruşturma açılmadan bu işleri yapacağız. Bu bizim elimizi biraz güçlendirecek kısmen. Bunların iyi bir şey olduğuna katılıyorum ama ‘Murat Tuncer çok iyi demek’ değil.Kendi söylediği bir şey vardı: “Beni yıl sonunda değer-lendirin. Beni asıl projelerimi yaptıktan sonra değer-lendirin ve dünyada uygulanan bir Bologna süreci var, üniversiteyi buraya entegre etmeye çalışacak ve ben daha çok ARGE binası açacağım, kariyer günleri yapacağım” dedi. Üniversitelerimizi piyasalaştırdığında kurum içi hizmetlerinde, zam yaptığında biz ona da karşı çıkacağız ve kendi projesine karşı çıktığımızda da bize ceza verme-den, ‘Bana karşı çıktınız, sizi destekliyorum diyebilecek mi? Bunları gördükten sonra aslında değerlendirmek gerekiyor Murat Tuncer’i.Aslında Murat Tuncer’in bunları yapıyor olması şu ma-naya gelir: Öğrenci talepleri imkansız değildi. Öğrenci talepleri aslında yapılabilecek şeylerdi. Olması gereken şeylerdi ki bu biz imkansız bir şey istemiyorduk bunu göstermiş olduk. Yani ‘daha öncekiler yapmıyordu ben yapıyorum demek’ yapılabiliyor ki yapıyorsun.”

rektörün “kırmızı çizgileri” belli olacaktırSosyalist Gençlik Derneği’nden İlhan sözü alıyor. “İlk başta genel olarak bakmak lazım bu liberalizme veya onun yapmak istediklerini veya başka şeylere. Bu bir özgürlük müdür yoksa kısmi özgürlük müdür? Bunun altını bir çizmek lazım. İnsanların özgürlük anlayışı, günümüz Türkiyesi’nde ve dünyasında o kadar daralmış durumda ki; en ufak verilen şeyleri, dağarcığı çok düşük olduğu için özgürlük olarak algılayabiliyor.Hani ben şöyle deyim; Liberalizmi fazla gözde büyüt-memek lazım. Hani benim için faşizm neyse liberalizm de odur. Sadece kişi üzerindeki aygıtları farklıdır. Biri

baskı aracını sonuna kadar kullanır. Biri baskı aracını psikolojik olarak veya asimilasyon olarak veya başka bir şey... Ama baskı her zaman baskıdır. Bunun için daha temkinli davranarak daha temkinli adım atmak lazım.”

Tüm üniversiteleri değiştirme imkanını elde ettikSeçkin Erdoğan Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühen-disliği 2. sınıf öğrencisi ve Gençler Meydana İnisiyatifi üyesi. O da kazanıma sahip çıkılması ancak emin adım-larla ve planlı hareket edilmesinden yana. “Genel bir duruma baktığımızda bizim dünya ve insanlık için sahip olduğumuz düşünceleri 500 basamaklı 1000 basamaklı bir yere çıkmak olarak örneklendirecek olursak bizim açımızdan, çok genel bir noktadan baktığımızda bu hani 10. basamaktan 15. basamağa çıkmak gibi bir şey. Ama mevcut koşullar içerisinde o basamakları çıkan kişiler olarak durumu değerlendirdiğimizde artık 15. basamak-tayızdır. Yani 10. basamaktayız gibi davranamayız. Veya 20. basamaktayız gibi de davranamayız.Uğur Erdener çok çetin bir çarpışmaya girdi oradaki öğrencilerin söz hakkı meselesiyle ilgili. Maalesef yenik çıktı. Biz hiçbir zaman, Hacettepe’de artık afiş yapılamı-yor, solcular sesini çıkaramıyor dedirtmedik. Şimdi bu koşulların aslında bizim önümüze getirdiği kazanım bu ve dolayısıyla bu koşula göre şimdi 15. basamağa göre hareket etmemiz gerekir.“Fikir ve ifade özgürlüğü sonuna kadar” diyor. Bu ne demek? Fikirlerin özgürce tartışılabildiği insanları bi-linçlenme noktasında önemli bir kademe adım attığı siyasallaşmanın önü açıldığı bir konu demek. Bu önemli bir nokta ve biz aslında konu şimdi bu anlamda da bizim önümüze çok kor halinde düşmüş durumda. Bizim avu-cumuza biz nasıl şekillendirirsek o şekilde gelişecek ve bununla birlikte de yani şöyle bir şey var yani bu koşullar şunu da yaratabilir. Öğrenciler açısından lümpenleşme ve tamamen kariyerizme dönük bir bakış açısı da yarata-bilir. Çok rahat üniversite ülke koşullarından tamamen soyutlanmış bir öğrenci profiliyle de karşılaşabiliriz. Şu anda ismimizi vere vere tüm halka dağıtılan bir gazetede konuşabiliyorsak ona göre hareket ediyoruz. Bu daha ileri aşamada gözüküyor ama şimdi ülke koşul-ları ortada, ülkede söz hakkı meselesi ortada, demokrasi başlığı ortada. Ülke açısından böyle bir durum varken Hacettepe’de olumlu bir örnek var. Bu örneği bizim aslında bütün kamuoyunu rahatlatmamız için hızlıca işleyerek geliştirerek, ağır bir gündem haline getirme-miz gerekiyor. “Burada da bu olabiliyormuş dememiz” gerekiyor. Bu toplum açısından nefes alma kanallarını açmamız demektir. Daha ileriye taşımak veya ne olacağıysa bizim bu top-lantılara, etkinliklere, öğrencileri ne kadar katılımcı hale getireceğimiz. O toplantılarda etkinliklerde ne kadar temelli, bilimsel argümanlarla tartışmaları yürüteceği-miz veya ön açabileceğimiz okulda düzenleyeceğimiz faaliyetlerde nasıl öğrenci akademisyen üniversite çalı-şanlarının iç içe geçebileceği bir hava oluşturduğumuz algı oluşturduğumuzla alakalı bir şey. Bir süre sonra şeye de dönebilir bu konu. Bu da ihtimal dahilinde rektörlük ağlama duvarı haline de gelebilir. Bu da değil ki bizim söylediğimiz şey.Biz bilimselliğin söz hakkının demokrasinin içselleştiği bir üniversiteden, üniversitenin bileşenlerinin eşit ol-duğu bir üniversiteden bahsederken bunların hepsinin böyle ilmik ilmik örülmesi konusunda adım atmamız gerekiyor ve o koşula göre düşünmemiz gerekiyor. Aksi takdirde farklı handikaplara kapılır ve önümüz açıkken önümüzü kapatabiliriz ve kapalıymış gibi davranabiliriz veya önümüzde bir duvar duruyorken önümüz açık deyip o duvara toslayabiliriz. O yüzden süreci iyi oku-mak lazım.”

bu da ileri demokrasinin bir parçasıSon sözü TKP’li Öğrenciler’den Utku Bayraktar’a ve-riyoruz. “Birincisi şu Hacettepe Üniversitesi rektörü veya herhangi bir üniversitenin rektörü zaten yapması gerekenler şu anda bizim önümüze konmuş durum-da. Bunlar zaten öğrencilere kayıtsız şartsız verilmesi gereken şeyler. Bu açıdan rektörün veya bundan sonra şekillenecek olan uygulamalarının hiçbir şekilde bizim tarafımızdan kutsanması gibi bir durum söz konusu olamaz. Bence bunun altını kalın kalın çizmemiz ge-rekiyor. Bir ikincisi şu anda biz yaşadığımız ülkede biz demokrasinin ne anlamda kullanıldığını çok iyi bili-yoruz. Özgürlüğün ne anlamda kullanıldığını çok iyi biliyoruz. Biz cemaatin demokrasisini de biliyoruz. İleri demokrasinin de ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz.”

31 ocak 2012 yaRıN09

Foto

ğraF

: AR

INÇ

KILIÇ

Hacettepe’de neler oluyor diyerek başladı-ğımız yazı dizisinde bu hafta söz öğrenci tem-silcilerinin. Rektör Murat Tuncer ile başlayan dönemde taleplerini dikkatle ele alıyorlar. Demokratik üniversite mücadelesi yürüten gençlik örgütleri temsilcilerinden Hacettepe sürecine dair değerlendirmelerini aldık. Onlar da sorularımıza cevap verdiler.

Hacettepe’yi gençlere sorduk

röPortaJEMRE öZTÜRK

“şimdi biz çekildik bir kenara, rektör demokratik mi davranacak, acaba demokratik davranmayacak mı? rektör nasıl düşünürse düşünsün, iyi veya kötü niyetli de olabilir. Bu bizim açımızdan çok büyük bir önem arz ediyor mu?”

“ “

SeÇkinerdoĞan

ezgiünSal

utkualbayrak

meSuT demir

ilhanaslaN

ayşen eCekavaS

baharbalTaCı

ramazanCebeCi

Cemlafçı

ferhaTerTuĞrul

Page 10: Yarın 17

04 EKiM 2011 YARIN

Antalya Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu üyeleri Ömer Dinçer’i dinleyerek

İŞKUR İl Müdürlüğü’ne gitti ve iş başvurusunda bulundu.

Antalya’da yaşamakta olan yaklaşık 10 bin ataması yapılmayan öğretmen adına bir grup öğretmen, İŞ-KUR İl Müdürlüğü’ne gitti. Konyaaltı’nda bulunan İŞKUR İl Müdürlüğü’ne gelen Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu üyeleri açıklama yaptılar. Platform üyeleri yıllardır bekledikleri atamanın ya-pılmamasına daha fazla seyirci kalamayacaklarını belittiler. Bilge Dalgıçlar’ın okuduğu basın açıkla-masında hayvan yetiştiricisinin, şarap üreticisi me-zunun, muhasebe mezunun bile sınıf öğretmenliği yaptığına vurgu yapıldı. 300 bin öğretmenin atama

beklediğini belirten Dalgıçlar, ‘‘Şubat 2012’de yapı-lacak olan 17 bin öğretmen alımının, kangrenleşen bu yaraya bir çözüm olarak sunulması bizleri daha da üzmüştür.’’ dedi.

17 bin ÖĞreTmen aTamaSı yeTmedi, yeTmeyeCekMilli Eğitim Bakanlığı’nın Şubat ayında yapacağı 17 bin öğretmen ataması öğretmenlerin öfkesini durduramadı. 300 bin ataması yapılmayan öğret-men varken ve ihtiyaç olduğu halde sadece 17 bin öğretmen atanacak olması, öğretmenleri memnun etmedi. Ataması yapılmayan öğretmenler her geçen yıl sayılarının çığ gibi büyüdüğünü ve bu durumun artık çözülmesi için hükümetin acil adımlar atması gerektiğini dile getirdiler.

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in son açıkla-masına da değinen Dalgıçlar ‘‘Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer son açıklamasında 200 bin öğretmen başka iş bulsun diyerek gaflete düşmüştür. 30’lu yaş-lara gelen öğretmenler başka bir iş bilmemektedir. Bu yaştan sonra da başka işlere yönelemezler. Kabi-liyetimize uygun bir iş bulamadık. Bu yüzden bu-gün İŞKUR’a gelip işsizlik başvurusunda bulunduk. Bakalım devletimiz bize hangi işleri layık görecek.” sözlerini tamamladı. YARIN EĞİTİM

Milli Güvenlik Bilgisi dersi resmen kaldırıldı

Tutuklu öğrenciler için yasa teklifi olsun

CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu, tutuk-lu veya hükümlü öğrenciler için yasa tasarısı gönderdi.

Tutuklu veya hükümlü öğrencilere yükseköğretim kurumların-dan çıkarma cezası verilmemesi, derslere devam edemeyen ve sınavlara giremeyen tutuklu ya da hükümlü öğrencilere isteğe bağlı olarak kayıt dondurma hakkı tanınması için kanun teklifi verildi.

CHP İstanbul Milletvekili Ayşe Eser Danışoğlu TBMM’ye verdiği Yükseköğretim Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifiyle ilgili bir basın toplantısı yaptı. Düzenledi-ği basın toplantısında öğrenci disiplin işlerini düzenleyen 54. maddede değişiklik yapılmasına ilişkin hazırladığı kanun teklifi hakkında bilgi verdi.

Toplantıda tutuklu öğrenci sayısının 500 civarında oldu-ğunun altını çizen Danışoğlu, Anayasaya göre hiç kimsenin eğitim hakkından yoksun bırakılamayacağını, çıkartma cezası-nın eğitim ve öğretim kavramlarının niteliğiyle ve amaçlarıyla bağdaşmadığını belirtti. Danışoğlu, hazırladığı kanun teklifinde “çıkartma” cezasının kanun maddesinden çıkartıldığını söyledi.

düşünCe ve ifade ÖzgürlüĞüne engel yokDanışoğlu, şu an ki kanunda “boykot, işgal, engelleme, anarşik ve ideolojik olaylara katılma” yasaklarının olduğunu belirterek, bu ifadelerin düşünce ve ifade özgürlüğünü engellediği nede-niyle yasa teklifinde çıkarıldığını söyledi.

“Çıkarma CezaSı” yerine “kayıT dondurma”Hazırlanan yeni teklifte 54. maddedeki “çıkarma cezası” eğitim ve öğretimin amacıyla çelişmesi, öğrencileri eğitimden yoksun bırakılması nedeniyle çıkartıldı. Buna göre tutuklu ve hüküm-lü öğrencilere yükseköğretim kurumlarından “çıkarma” cezası verilmeyecek.

Danışoğlu, Tutuklu ve hükümlü öğrencilere “kayıt don-durma” hakkının verilmesinin de yasa teklifinde bulunduğunu söyledi.

Yasa teklifinde ayrıca disiplin soruşmalarıyla ilgilide mad-deler bulunuyor. Disiplin cezaları ilgili öğrenciye yazı ile bil-dirileceği ve her türlü disiplin cezasına on beş gün içinde itiraz edilebileceğini belirten Danışoğlu, “Hakkında kovuşturma yapılan öğrenciye sözlü veya yazılı savunma hakkı verilecek.” dedi. İstanBUl YARIN EĞİTİM

13 Nisan 2011’de KCK operasyonu adı altında Selçuk Üniversitesi’nden gözaltına alınan 16 öğrenciye yargı sü-

reci devam ederken üniversite yönetimi tarafından ceza verildi.Gözaltına alınan 16 öğrenciden sadece Bilgisayar Sistemleri

Öğretmenliği öğrencisi Hasan Doğan tutuklanmış, diğer 15 öğrenci tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Ancak davanın sonuçlanmasını bile beklemeyen üniversite yönetimi öğrencilere ceza yağdırdı. Tutuklu öğrenci Hasan Doğan ve tutuksuz yargılanan Safet Kaya, Emrah Demirtaş, Şahin Atagün, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin ‘Kanun dışı kuruluşlara üye olmak, bu kuruluşlar adına faaliyet yapmak veya yardımda bulunmak’ gerekçesiyle yükseköğretim-den çıkarıldılar. Yani bu karar dört öğrencinin bir daha hiç bir üniversiteye gidememesi anlamına geliyor. Diğer öğrencilere de ‘yarıyıl okuldan uzaklaştırma’ ve ‘kınama’ cezaları verildi.

bizi Toplumun dışına iTiyorlarHarita Mühendisliği öğrencisi Emrah Demirtaş, “Savunmamızı alan hocalar ‘Kürt sorunu nasıl çözülür, PKK terör örgütü mü-dür? Neden BDP’ye gidiyorsun, gitmek zorunda mısın? Parti mi yok’ dediler” derken, Harita Mühendisliği öğrencisi Şahin Atagün de “Bizi toplumun dışına itmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu çok ağır bir ceza” dedi.

yÖk Cezayı geCikTirmediYargı sürecinde olan öğrencilere ceza alamadan mezun olurlar korkusuyla üniversite yönetimi en ağır cezaları verdi.

Dava sonuçlanmadan üniversite yönetimi tarafından ce-za verilen öğrenciler için Üniversitenin Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü’den yapılan açıklamada ise şöyle: “YÖK Di-siplin yönetmeliğinde de adli soruşturma disiplin soruşturmasını geciktirmez diyor. Ağır cezada davalar uzun sürüyor. Öğrenci dava bitene kadar mezun olur. Mezun olduktan sonra ne cezası verilecek?” YARIN EĞİTİM

türkiye özel okullar Birliği tarafından düzenlenen “dijital Çağda Eğitim” başlıklı konferansta konuşan milli Eğitim Bakanı ömer dinçer, lise sisteminin yeniden yapılandırılması için çalışma başlattıklarını söyledi. Sınıf geçmeden, ders anlatımına, okul inşaatlarından, kamu-özel sektör ilişkisine kadar birçok konuda konuşan Dinçer okullarda yeni bir dönemin sinyalini verdi.

Eğitimde Ömer Dinçer dönemi

Her sene hatalar ve eksiklerle anı-lan Türkiye Eğitim Sistemi’nde

yeni bir dönemin daha sinyali verildi. “Dijital Çağda Eğitim” başlıklı konfe-ransta konuşan Dinçer “Sistemi inceli-yor, analiz ediyoruz. Dünyaya bakıyoruz, yapılması gerekenleri yapacağız” dedi. Dinçer’e göre liseler baştan aşağı deği-şecek gibi gözüküyor. Projelerden ilki ise ders geçmede liselere üniversite modeli uygulaması.

liSe 6 yılda biTerSe…Plana göre öğrenci isterse senede öneri-lenden daha az ders alabilecek, kaldığı yada az aldığı durumda okulu uzatmış olacak. Öğrencinin en fazla 6 yıl içerisin-de bitirmesine göre düzenlenecek eğitim programında hırslı olanlar ise 3 yılda okulu tamamlayabilecek. Diğer taraftan lise öğrencileri okulu uzattıkları takdirde, hazırda bulunan işsiz ordusuna katılma-ları ve işsiz sayılmaları da gecikecek. Bu da işsizlik rakamlarını gizlemeye çalışan

hükümet için bir avantaja dönüşeceği anlamına geliyor.

Sınıflara akıllı TahTalar Bakan Dinçer şubat ayıyla birlikte akıllı tahtaların pilot okullarda uygulamaya ge-çeceğinin haberini verdi. Ancak hazırda bulunan okulların bir çoğunda öğretmen de dahil olmak üzere, derslik, ve materyal sıkıntısı yaşandığı göz önünde bulundu-rulursa, akıllı tahtaların pilot bölgeler-den varoşlara doğru kayıp kaymayacağı meçhul. Temel eğitim problemleri halle-dilmeden bu sisteme nasıl geçileceği ise kafalarda soru işareti oluşturuyor.

Özel “kamu okulları” kapıdaBakan Dinçer kamulaştırma bedellerini ödeyemedikleri için devlete ait birçok arsanın boş olduğunu ve eğitim yatırımı yapamamaktan yakındı. Bu bina yerine sermaye sahiplerinin okul binası yapa-rak devlete kiralayabilecekleri bir sistem düşündüklerini söyledi. Kamu-özel or-taklığı denen yönteme göre, belirli il veya ilçelerde, oranın eğitim sorununu

çözebilmek için oradaki arsalar yatırım sahiplerine devredilecek ve sermayedarlar oralarda okullar yapacak. Bu sistemlerle devlet okullarında da özelleştirme adına adımlar atılmış oluyor. Diğer taraftan ay-nı konferansta, hem kamulaştırma bede-lini ödeyemediği için okul yapılamaması, hem de akıllı tahta uygulamasına geçişin ve tablet bilgisayar dağıtılmasının konu-şulması çelişkili bir durum yarattı.

“Özel okullar Can damarımız…”Dinçer, AKP döneminde artan özel okul-ların geliştirilmesine ne kadar önem ver-diklerini ise şöyle anlattı: “Özel okullara öğretmen istihdamı yapacağız, son yıllarda özel okullarda öğrenci sayısının artırılması için girişimlerde bulunuyoruz, maalesef değişik sebeplerle bu girişimler netice ver-medi. Ancak özel sektörün eğitime teşvik edilmesi ile ilgili çalışmalarımıza son ver-miş değiliz. Bu konuyla ilgili çalışmalara devam ediyoruz. Özel öğretimin payının artırılmasına yönelik çalışmalar önümüz-deki süreçte daha da hızla devam edecek. Bu kapsamda Maliye Bakanlığı, Kalkınma

Bakanlığı ile özel öğretimin teşviki ile ilgili devam edecek” dedi.

Özel okullar eşiT hak iSTiyormuşKonferansta Özel Okullar Birliği Başkanı Cem Gülan özel okullar için de tablet talebinde bulundu. Gülan, “Yurt dışın-da katıldığım sempozyumlarda herkes FATİH projesini soruyor. Kıskanılan bir proje oldu. FATİH projesinden ek bir şey istemiyoruz, eşit haklar istiyoruz. Ülkemize sınırsız sevgi besleyen özel okul öğrencilerine de tablet verilmesini bekliyoruz. Bu konuda bir örnek vermek istiyorum. Banka kredisi alarak aileler ço-cuklarını okutuyor. Birçok aile de banka kredisiyle lüks araba alıyor çocuğunu dev-let okulunda okutuyor. Sadece özel okul-da okuyor diye tabletten mahrum olması, diğer taraftan da lüks tüketene tablet ve-rilmesi kararını size bırakıyorum” dedi. Kamu okulları dururken zaten birçok maddi imkana sahip özel okullar adına böyle bir talepte bulunması şaşırtıcı. Ba-kan Dinçer’de kamu okullarından sonra özel okullara dağıtabileceklerini söyledi.

İstanBUlöZgE AKMAN

31 ocak 2012 yaRıN

Dava sonuçlanmadan üniversite ceza verdi

Ataması yapılmayan öğretmenler İŞKUR’da eylem yaptı

28 Aralık 1979 tarihli ve 8/37 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Milli Güvenlik

Bilgisi Öğretimi Yönetmeliği’nin yürürlükten kaldırıl-dığı Resmi Gazete’de de yayımlandı.

Halen devam etmekte olan 2011-2012 öğretim yılında müfredatta kalacak olan Milli Güvenlik dersi,

2012-2013 öğretim yılı itibariyle müfredattan tama-men kaldırılacak. Konuları bakımından ve derslere giren askerler bakımından liselerde asker mantığını barındıran dersin kaldırılma kararı isabetli bir karar olarak değerlendirildi.

“Sivil ÖĞreTmenler derS vereCek”Ataması yapılmayan 300.000 öğretmenin bulunduğu Türkiye’de, daha önce derslere giren polisler gündem olmuştu fakat liselerde derslere giren askerler hiç gün-deme gelmemişti. Özellikle askerin toplum üzerindeki baskısını pekiştirdiği Milli Güvenlik Bilgisi Öğretimi Yönetmeliği kaldırıldıktan sonra artık askerler derslere giremeyecekler. Partisinin TBMM Grup toplantısın-da konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da ders yürürlükten kaldırıldıktan sonra benzeri derslerin sivil öğretmenler tarafından işleneceğini söyledi.

dinÇer: “ab bizi Çok eleşTiriyordu”Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Milli Güvenlik dersinin kaldırılmasının eğitim sisteminde hamasetten gerçekliğe doğru bir değişim çabası olarak görülmesi gerektiğini söyledi. Dinçer düzenlediği basın toplantı-sında, “Dünyada bizdeki Milli Güvenlik dersi gibi bir ders yok. Bu yönleriyle de AB bizi çok eleştiriyordu” dedi. Ayrıca konuyu Genelkurmay’la da görüştükle-rini ifade eden Dinçer, “bir ihtilaf yaşanmadı.” dedi. İstanBUl SİDAR KARDOĞAN

Page 11: Yarın 17

Ancak yasa kabul edilmiş du-rumda ve buna rağmen Fran-

sa’daki fikir bölünmesinin sonu gelmiş değil. Birbirine zıt tarafların dediklerine kulak verdiğimizde şu cevaplanmamış sorunun pek çok yanlış anlamayı bera-berinde getirdiğini görüyoruz: Tarihten kim sorumludur? Elbette yaşayan ve ya-şatan. Ancak Ermeni soykırımının yüz yıl önce olmuş bitmiş, o günden bu yana da süper demokratik bir Türkiye ile karşı karşıya olduğunu düşünen Fransız ente-lektüellerine göre yasanın kabul edilmesi çok büyük bir hata. Hâlbuki, Ermeni Soykırımı tarihte bağımsız bir olay gibi ele alınmasa, Hrant Dink’in dava süreci takip edilse, her gün keşfedilen toplu mezarlar görmezden gelinmese, Cumar-tesi Anneleri’nin çığlıkları duyulsa tarih-ten kimin sorumlu olduğu açığa çıkacak. Demokrasinin sadece bazıları için geçerli olduğu bir ülkede katliamlar çok geçmiş-te kalmış tarihi istisnalar değildir. Milli güvenlik uğruna katledilmiş insanların tarihi asla eskimez. Çünkü sorumluları ve onların aklından olan daha niceleri yaşamaya ve insanların hakkını yemeye devam ediyor.

kaTliamı SeÇim aleTi yapTılarFransa’ya dönelim. Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakan Jean Leonetti’nin yasa-nın kabulünden önce söylediği şu sözler Fransa’nın Soykırım Yasası’nı günümüz-den kopuk bir anlayışla ele aldığını ka-nıtlıyor: “Bugün, bütün milletler tarih-lerine bakarken cesur ve açık olmalılar. Ermeni soykırımı olalı yüzden fazla yıl oluyor, sorumlular ölü bu sadece basit bir tarihi geçeğin kabul edilmesidir.” İşte tam da bu tutum demokrasi savunucusu olan Fransızları rahatsız eder nitelikte. Fransa’da kimsenin soykırım olduğun-dan şüphesi yok. Ancak kabul edenleri tarafından bu denli önemsiz ve etkisiz görülen bu yasanın neden şimdi oylan-dığını sorguluyorlar.

Fransa’da coğ-rafya bölümü 2. sınıfta okuyan üni-versite öğrencisi Pas-cal Berland yasayla ilgili görüşünü şöyle beyan ediyor : “Soy-kırım yasası opor-tünist bir yasadır. Öncelikle yasanın kendisi yalnızca Er-meni soykırımı için yapılmıştır. Halbuki Fransa’nın da dahil olduğu daha pek çok soykırım olmuştur tarihte. Dolayısıyla soracağımız ilk soru, çıkan bir soykırım

yasasının neden sadece Yahudi ve Erme-ni soykırımını kapsamakta olduğudur. Sarkozy yasayı en çok destekleyenlerden biriydi, çünkü Ermeni topluluğu onun için önemli bir oy kitlesi oluşturuyor. Bu yasa her şeyden önce Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı için oy stratejisi oldu ne yazık ki...”

franSa’dan demokraSi derSiErmeni şair Petros Durian şöyle söyle-miş : “Tarihimi unuttursam, o zaman ölürüm.” Bu sözler yalnızca hafıza kay-bı kaygısını dile getirmiyor. Bir katliamı unutmak ile çocukluk arkadaşının adını unutmak aynı şey değil elbette. Tarihini bilmeyenler aynı şeyi yeniden yaşamaya mahkûm ediliyor, işte tarihi unutmanın tehlikesi de burada. Cumartesi Annele-ri gibi tarihi yaşatanlar, onların başına

gelmiş olanlardan hesap sorarak şimdiki zamanda var olan haksızlıkların en bü-yük korkulu rüyası oluyorlar

Nitekim yasayı kabul etmiş Fransa da kendisini ilgilendiren sömürgecilik tarihine bu denli büyük bir ilgiyle eğile-meyebiliyor; demokrasi ülkesi (!) Fran-sa bazı katliamları kötülerken bazılarını övebiliyor.

Sosyoloji master öğrencisi Jonathan Louilli’ye mikrofonumuzu yönelttiği-mizde bize bu durumun kabul edilemez olduğu söylüyor : “Soykırım yasasını ga-rip buluyorum. Bu Ermeni soykırımını

yasaklayan bir yasa, ancak neden özel-likle bunu seçtiği-mizi anlayamadım. Tarihte köle ticareti ve sömürgecilik gi-bi birçok olay var. Eğer tarihle ilgili bir yasa çıkarıla-caksa neden Fransa öncelikle bunların üstüne gitmedi? Daha birkaç sene önce Fransa’da sömürgeciliğin olumlu etkileri olduğu savunuluyordu...”

TarihÇilerin Çalışma ÖzgürlüĞüFransa’nın en çok tartıştığı sorulardan birisi de araştırmacıların çalışmalarını bilimsellikle sürdüremeyecek olması. Yarın Gazetesi olarak bu soruyu Tarih bölümünden mezun, devlet arşivlerinde

çalışan Clement Lorillec’e yönelttik. “Ta-rihçiler, tarihle ilgili bir yasa yapmanın milletvekillerinin görevi olmadığı kanı-sındalar... Ermeni Soykırımı, Fransa’da 2001 yılından bu yana tanınıyor, ancak yeni çıkan yasa tarihi olayların her türlü eleştirel analizini cezalandırır nitelikte. Bu tartışmayı anlamak için bu tür “tari-hi” yasaların geçmişine bakmak gereki-yor. İlki 1990’da Gayssot yasası, bu yasa faşist söz ve davranışları, insanlığa karşı işlenmiş suçların reddini (Yahudi soykırı-mı gibi) cezalandırıyor. Bunun ardından Taubira yasası ile köleliğin politik bir suç olduğunun kabul edilmesi geliyor. Ancak soykırımın reddi yasasında ve söz konusu Ermeni soykırımında tarihçinin çalışma özgürlüğünün kısıtlandığını görüyoruz... Aynı şekilde neden bu günlerde tarihi bir olayla ilgili yasa çıkarılıyor, bunun yararı nedir? Bu ya-sa tarihle ilgili daha birçok yasanın ge-çebilmesine kapı aralıyor ve tarihin alet olarak kulla-nılmasının yolunu açıyor...”

Bu tartışmanın Fransa’da yapılıyor olması bir tesadüf değil. Nitekim ya-sayı savunan komünist senatör İsabelle Pasquet de bu noktaya dikkat çekiyor. Sorumlularının Fransa yasalarınca yar-gılanamadığı bir durumda bu konudaki tarihsel bir çalışmanın bilimselliği sor-gulanabilir. Ancak Clement Lorillec’in dile getirdiği tarihin alet olması soru-nu tersten de kullanılabilir. Türkiye’de soykırımla ilgili hiç bir yaptırım yasa-sının olmaması boşluğundan yararla-nılabiliyor. Örneğin son olarak JİTEM karargâhında bulunan toplu mezar ile ilgili daha henüz bir araştırma yapıl-mamışken devlet suçu hemen İstiklal Mahkemeleri’nin üstüne yığmaya ça-lıştı. Tarihin baskıcı zihniyetlere alet edilmesi, doğrudan bir yasa olmasa da var olan bir gerçek.

FransaFİKRİYE YILMAZ

Soykırımın sorumluları kimler?31 ocak 2012 yaRıN

Dünya Turu

Bir Zeit üniversitesinde ilerici bir öğrenci birliği olan De-mokratik Kutup, 19 Ocak Perşembe gününden bu yana

okul yönetiminin harç paralarının düşürülmesini talep eden barışçıl bir oturma eylemine karşı sert uygulamalarını kınadı.

Demokratik Kutup, Bir Zeit’ın başkanının ofisinde ve üni-versite bahçesinde yapılan oturma eyleminin amacının öğren-ciler için finansal krize neden olan artan harç paraları sorunun çözülmesi için yönetimin dikkatini çekmek ve bölüm değiştir-mek için barajın düşürülmesi gibi akademik amaçlı taleplerini dile getirmek olduğunu söyledi.

Üniversite kapıları öğrencilerin giriş çıkışlarının engellen-mesi için kapatıldı ve okulun güvenlik görevlileri oturma eylemi yapan öğrenciler için battaniye, şilte naklini yasakladı. Demok-ratik Kutup bu tür uygulamaların kabul edilemez olduğunu ve taleplerini dile getirmek adına öğrencilere barışçıl bir şekilde eylem yapma hakkının verilmesi gerektiğini söyledi.

Demokratik Kutup oturma eyleminin devam edeceğini ve taleplerin gerçekleştirilene kadar protestonun süreceğini açıkladı ve okul görevlilerinin sendikasına da öğrencilerin ey-lemine saygılı olunması çağrısını yaptı. Sendika haklarına da dikkat çeken Demokratik Kutup işçi haklarının kırmızı çizgi olduğunu söyledi.

Okul yönetiminin dersleri durdurmasını kabul etmedikle-rini, bu uygulamanın öğrenci özgürlükleri ve okul yönetmeliği doğrultusunda olmadığını ve bütün öğrenci eylemlerinin okul yönetiminin bu sorunları çözene kadar sürmesi gerektiğini be-lirtti. Öğrencilerin Filistin ekonomik krizi de göz önünde ulun-durulduğunda haklı bir talepte bulunduklarına dikkat çekti.

Demokratik Kutup aynı zamanda, FUY’un bütçesi-nin %40’nın güvenlik servislerine ve yalnızca %5’inin eği-tim ve yüksek öğretime ayrıldığını söyleyerek Filistin Ulusal Yönetimi’nin üniversitedeki finansal krizden sorumlu olduğu-nun altını çizdi.

[...]Demokratik Kutup, kampüs içinde özel ya da devlet eliyle

fiyatların düşürülmesi için kolaylıklar sağlanmasının yanında kitapçı, kafe ve fotokopi odası kurulmasını istediklerini belirtti. yarIn DÜNYA

Filistin halkı meydanda

Norveçli sendikalar, hükümetin AB’nin emri üzerine yarı zamanlı ve dönemlik işçilere yönelik uygulamasına

karşı genel grev çağrısı yaptı. Bu genel grevin « Sosyal Avrupa » ajandasında yazılı olan bir yönerge üzerinden yapılması ajan-danın somut olarak neyi amaçladığını açıklıyor.

Norveçliler referandum yoluyla AB’ye üyeliğini iki kere reddettiler, ama ülke 1994’te Avrupa Ekonomi Alanı’na (EEE) dahil oldu. Oslo’nun EEE’ye dahil olması AB’nin Avrupa paza-rına ulaşabilmesi için malların, servislerin, kapitalin ve emeğin serbest dolaşımı ile ilgili kurallarına uymak zorunda olması demek oluyor. Bununla birlikte, yeni bir anket Norveçlilerin %76’sının ülkelerinin AB’nin dışında olmasını istediğini ortaya koyuyor.

Sendikalar, dönemlik ve yarı zamanlı işçiler üzerinde Avrupa’nın yönergesinin uygulanmasının Norveç’in iş yasasına karşı olacağını ve bu işçiler arasında sabit sözleşmelerin sonu an-lamına geleceğini ve işçi haklarının zayıflayacağını iddia ediyor.

Norveç Sendika Konfederasyonu (LO), hükümetin yöner-geyi geri çevirmesini ve yerine çalışanları ve dönemlik söz-leşmesi olan işçileri aynı kadrolu çalışan gibi güvence altına almasını talep ediyor.

Grevi destekleyen Ulaşım İşçileri Enternasyonal Federasyon Sekreteri David Cockroft, Norveç’in dönemlik sözleşme yasa-larının dünyadakinin en iyisi olduğunu ifade etti.

“Yönerge yalnızca iyi bir yasayı ortalama bir yasaya dönüş-türmekle kalmıyor, aynı zamanda işçilerin şu an sahip oldukları bazı hakları ellerinden alabilir ve onların yerinin çok daha az güvenceden yararlanacak olan istikrarsız ve dönemlik işçileri almasına birçok neden olabilir.”

Norveç, diğer bür çok Avrupa ülkesiyle karşılaştırıldığında düşük oranlı bir işsizliğe sahip ve dönemlik sözleşmeleri çok daha az kullanıyor. Avrupa’nın her yerinde dönemlik sözleş-melerin artması oldukça eşitsiz, ama bunun nedeni AB’nin tek bir pazarda neo-liberal yönergeleri ile ekonomiyi deregülasyona itmesidir.

Oslo Üniversitesi’nde öğretmen olan Fredrik Sejersted, hü-kümet tarafından istenmiş yeni bir raporda AB’nin son yıllar-daki yönergelerinin %75’inin kabul edildiğini ortaya koyuyor.

Raporu aynı zamanda topluma, ekonomiye ve Norveç’teki demokrasiye dair bir çok probleme işaret ediyor ve « hiçbir oylama hakkı olmaksızın » Avrupa ekonomi politikalarının uygulanmasında kaynaklanan endişeyi dile getiriyor.

Sejersted « derin bir demokrasi eksikliği »nin varlığına dikkat çekiyor. Norveçli işçilere neoliberal politikalara karşı direndikleri ve çalışma koşullarının yasa çerçeveleri dışında deregulasyona uğramasını kabul etmedikleri için eleştiride bulunurken, onları « egoist », « gerici » hatta « ırkçı » olarak nitelendiriyor. Ancak, bu grev Norveçli seçmenlerin demokratik talepleri ile Norveçli siyasi sınıfın manevraları arasındaki uçu-rumun büyüdüğünü ve onların AB ile neo-liberalizmin sosyal ve ekonomik ajandasını uygulamaları için gizli anlaşmasını ortaya çıkarıyor.kaynak:mornİng star

Norveç’te genel grev

Fransa’da kabul edilen soykırım yasası hem türkiye’de, hem Fransa’da birçok tartışmaya neden oldu. Yasanın en büyük destekçisi rolüne bürünmüş Sarkozy’nin merkez sağ partisi UMP’nin bünyesinde fikir ayrılıkları oluştu. Şimdiye kadar “Evet, soykırımın cezalandırılması kesinlikle haklıdır.” diyen tek bir kurum çıkmadı.

25 Ocak Mübarek’e karşı halk ha-reketinin başlangıç gününü kutla-

mak için Mısır halkı Tahrir Meydanı’nda toplandı. 30 sene sonra acil durum yasası da kaldırıldı. Yoğunlukta iki grup Tahrir’e gitti. Bir grup şehitleri anmak amaçlı ve halk hareketinin yıl dönumunu kutla-mak için. Diğer grup ise hükümetin şef-faf olmasını isteyip ordu ve militanların hükümetten kenara çekilmelerini istedi.

Mısır’da geçen sene 25 Ocak’ta baş-layan halk mücadelesi kaç aşamayı ge-çirmiştir. Haftalarca halkın kesintisiz mücadelesi sonucunda Hüsnü Mübarek devrildi ve hükümeti bırakmak zorunda kaldı. 30 seneden beri sonunda Mısır’da demokrat bir parlamento seçimi yapıldı ve mübarekin devrildiğinden sonra ilk meclis oluşturuldu. Ama bu parlemento koltuklarının üçte ikisini İslamcılar ka-zandı.

Mısır’daki durumlara bakarak henüz Mısır’ın demokrasi ve düzgün ekonomiye doğru gitmesine şüphe var. Ekonominin düşük olması, pahalık, grevler ve hükü-metin şiddet uygulaması Mısır’da den-gesizliği göstermektedır. Herkes için bu dönemde bir şey aydındır: Mısır’ın hala sakinlik ve barışla mesafesi var.

mıSır’da kader günleriAyaklanan diğer Arap ülkelerindeki gibi Mısır’daki gençler de diktatörlük, baskı, işsizlik ve yoksulluktan dolayı ayaklan-dılar. Bu arada bunu da unutmamamız gerekiyor ki, Tunus’taki ayaklanmalar tüm bölgedeki halklar için örnek oldu. 2011‘in Şubat ayında Mısır’daki ayaklan-malar büyüdü ve Mübarek’in hükümeti bırakmasına sebep oldu.

Mübarek’in hükümeti bırakma-sı ayaklanmanın sona ermesine sebep olamadı ve halkın mücadelesi Tahrir Meydanı’nda devam etti. Mısır ordusu “2 Ekim’de seçim yasası değişecek” diye söz verdi. Ama halk yine de meydanda

mücadeleye devam etti, ordunun vaatleri halkı evine gönderemedi.

18 Kasım’da yüz binlerce kişi, Tahrir Meydanı’nda ordu militanlarının gitmesi ve “söz, yetki, karar, iktidar halka” taleple-riyle toplandı. Halk bu istekleri sloganlar-la orduya seslendi. Mısır ordu militanları geçici devletin istifasını kabul ederek ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini 2012 Ha-ziran ilan etti. Ama ayaklanmalar yine de bitmedi ve çatışmalar devam etti.

Mısır’daki üç aşamalı seçimlerin birinci aşaması 28 Kasım’da yapıldı. 4 Aralık’ta oluşan seçimlerin birinci aşama-sının sonucu uluşan parlementonun güç dengesi İslamcıların olacağını gösterdi. 7 Aralık’ta yeni bir devlet oluşturuldu. Ba-kanların birçoğu tüm itiraz ve eleştirilere rağmen eski hükümetin yanında oldular. Ordu, seçimlerin ardından geçiş döne-minde parlementonun gücünu azaltmak amaclı bir danışma konseyi oluşturdu.

Ordu ve militanların iktidarda olma-larına karşı çatışmalar 16 Aralık’ta daha da çoğalıp şiddetlendi. Bu çatışmalar so-nucunda 17 kişi hayatını kaybedip yaralı sayısı ise 900 kişi açıklandı. 22 Aralık’ta seçimlerin 2. aşaması yapıldı. Yine de Müslüman Kardeşler en çok oyu kazan-dı. 11 Ocak 2012’deki seçimlerin üçüncü aşaması parlementonun düzeninin nasıl

olacağını açıklığa kavuşturdu. Parlamen-to koltuklarının yüzde 70’ini İslamcılar kazandı. Müslüman Kardeşler Partisi’nin siyasi kolu olan Adalet ve Özgürlük Parti-si parlamento koltuklarının yüzde 45’ini kazandı.

genÇlik harekeTi baSkı alTındaBelli bir program ve hedefleri olmayan Mısır’daki gençlik hareketi İs-lamcıların ve ordu- nun baskısı altında henüz doğ- ru düzgün örgütlenmeden ke- nara gidip çizgisini kayp etti. Mısır’daki güç savaşı ilk aşa- masında İslamcılar ve ordu arasın-da olacaktır. Demok- rat ve özgür bir Mısır talep eden gençler ise mev- cut şartlara bakarken yakın bir zamanda taleplerine varmak için pek şansları yok.

Mısırdaki İslamcılar iktidarı ele aldıktan sonra türkiyedeki hükümetin da modeli kenara gidip tartışmalarda unutuldu. Türkiye’deki hükümet modeli sadece Mısırda unutulmadı, Arap ba-

harını yaşayan tüm ülkelerde unutulmuş sayılır bu konu. Mısır siyasetçilerin birço-ğu “ordudan gücü almak istemiyorlar di-ye Mısır Adalet ve Özgürlük Partisi AKP çizgisinde değil” diyorlar. Öte yandan Mısır’daki sosyalistler ve hatta liberaller ‘’ Müslüman Kardeşler Partisi orduyla iş-birliği ve ortak anlaşma peşinde’’ diyorlar. Ama tabi ki Müslüman Kardeşler bunları redd ediyor.

mıSırın geleCeĞine bir bakışŞimdi Mısır’ın gelecek parlementosu Mısır’ın ikinci cumhuriyetini oluştu-racak. Mısır’ın birinci cumhuriyetiyse 1952 yılındaki saltanata karşı darbenin içinden çıktı. Mübarek Hükümeti sade-ce cumhuriyetin adını taşıyan darbenin içinden çıkan bir iktidardı. Bu aşamada Mısır’daki şartlara bakarken, Mısır halkı için hangi parti ne hedef ve ne amaçla iktidarı ele alınacak önemli değil. Mısır halkı, “sadece gerçek anlamıyla demok-rasi istiyoruz” diyorlar.

Kısacası, bugün Mısır’daki burjuvazi iki sütundan oluşmuş durumda. Birincisi Askeri Yüksek Kurulu ve ikincisi Müs-lüman Kardeşler’in savunduğu siyasi İs-lam. Malesef ki, Mısır’da şimdi ordu ve Müslüman Kardeşler halkın devrimini bastırmak ve diğer taraftan dünya bur-juvazisini savunmak amacıyla bir blok oluşturmaktalar.

Ama bu esnada çeşitli ilerici mu-halifler de sokaklarda protestolar-

la, grevlerle ve örgütlenmeyle gerçek demokrasiyi ele getir-

mek için mücadele ediyor-lar. Mısır’daki devrimciler biliyorlar ki, şimdiye kadar dünyadaki devrimciler devrimlerin kaybet-mekten ders aldılar ve yanlışlarına bakarak tecrübe kazandılar. yarIn PEYMAN BASHİRİ

Mısır’da ikinci diktatörlük mü başlıyor?25 ocak günü, mısır’da Hüsnü mübarek’in devrilmesine yol açan isyan hareketinin birinci yıl dönümü, Tahrir Meydanı’nı on binler bir kez daha doldurdu. Mısır’ın bugününe baktığımızda Seçilen parlamento, ikinci Mısır Cumhuriyeti’nden söz ediyor. Dikta-törlükle eşdeğer olan Birinci Mısır Cumhuriyeti saltanat aleyhine bir darbeydi. Bu sefer ülkede demokrasinin en düşük şansı var mı?

JonaThan louıllı

paSCal berland

ClemenT lorılleC

Page 12: Yarın 17

04 EKiM 2011 YARINAtaması yapılmayan 300 bin işsiz öğretmenden

biri olan 26 yaşındaki Emrah Bozacıoğlu Anadolu Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği’nden 2010 yılında mezun oldu. Ataması yapılmayınca öğretmenlik için dershanelere başvurduğunu ancak kapıların yüzüne

kapatıldığını söyleyen Bozacıoğlu, “Ben özellikle İngilizce öğretmenliğini tercih etmiştim.”diyor. 400 bin öğretmen açığı olmasına rağmen maden ocağında çalışmak zorunda kalan Emrah öğretmene Yarın çalı-şanları olarak selam gönderiyoruz. zongUldak YARIN

Yarın’dan Emrah

Bozacıoğlu’na selam

Go-izm kelimesi “Yankee Go Home”cuların icadı bir slogan

değil ama diyalektik ve düalizm ile doğrudan ilişkisi olan bir oyunun, İz-mir’deki derneğinin kod adı. Bu yazıda önce Go ve düalizm arasındaki ilişki kurulacak. Daha sonra siz bu satırları okurken birinci yılını dolduracak olan İzmir Go Oyuncuları Derneği hakkın-da kısa bazı notlar aktarılacak.

“Diyalektik” kavramı, karşıtlıkları kullanarak gerçekleştirilen akıl yürüt-me biçimidir”. Go oyunu anlamında düşündüğümüzde oyunun içinde pek çok karşıtlık mevcuttur. Öncelikle tahtanın üzerinde zarif bir düşünsel dans sergileyen siyah ve beyaz taşları görürüz.

Düalizm’in antik çağlarda Çin’de

ortaya çıkmış hali Ying Yang kavramı-dır. Doğadaki her şeyi iki temel sınıfa ayırır; Yin ve Yang. Bunlar tamamlayı-cı zıtlıklardır örneğin kadın (yin) erkek (yang), su (yin) ve ateş (yang) ve bu-nun gibi. Bunu Go oyunun içersinde ortaya çıkan bazı durumlar için de uy-gulayabiliriz. Örneğin Savunmak mı? Saldırmak mı? Oyun içersinde pek çok defa bu zıtlıkların arasından birini seç-memiz gerekir. Oyun 19*19’luk bir tahtada oynandığından, bir oyuncu-nun bir oyunda olması gereken karar sayısı 150’yi geçebilir. Bütün bunlar 0.5 puan öne geçebilmek içindir. Şi-irlere, romanlara (ör. Şibumi) ilham olan bu oyun oyuncuları için eşsiz bir derinliktir. Burada ne kadar anlatırsak anlatalım pek çok kişi için yaşam fel-sefesi haline gelmiş oyunu bu yazının içerisinde anlatamayabiliriz. Hayata

bakışımızı derinleştiren ve düalizm kavramının birebir uygulaması olan bu oyunu nerede öğrenebileceğine ilişkin bazı bilgiler vermek isterim.

Goizm, Go ve İzmir kelimelerinin birleşmesinden oluşsa da bu oyunun derinliğini keşfetmek üzere yola çıkan İzmirliler için muhtemelen daha çok şey ifade ediyor. Tahtaya taşlar konarak oynanan bir oyun Goizmciler için başlı başına bir yol haline gelmemiş olsaydı, bu derneğin gönüllü üyeleri bu kadar emek isteyen bir iş için ellerini taşın altına koyar mıydı?

Sekiz yıldır go tahtası etrafında buluşan İzmir Go Oyuncuları, geçen yıldan itibaren dernek olarak adını du-yurmaya başladı. Gazete ve televizyon-larda go oyununu tanıtmaya yönelik çalışmalar ve diğer sivil toplum ku-ruluşları ile bağlantılar sayesinde Fo-

ça’daki Alternatif Rock Şenlikleri’nde go tanıtımından Urla Karantina’daki Mimarlık Atölye Çalışması’na pek çok etkinliğe dâhil oldu. Ortaokul ve Lise sınıflarında eğitimlerin yanı sıra özel-likle İYTE, Yaşar Üniversitesi’ndeki Go Toplulukları sayesinde bu oyunun faydalarının öğrenciler arasında da du-yulmasını sağlıyor.

Özellikle genç kuşakların ilgi gös-terdiği Online Go Eğitimleri, İzmir Go Oyuncuları Derneği’nin en önemli buluşu. Facebook’taki Go Oyunu ve Online Go Eğitimi veya www.goizm.org ağ sayfası sizlere go oyunu hakkın-da pek bilgi sunacaktır. Bundan son-rası size kalmış; diyalektik düşüncenin kökenlerini bir yolculuk yapmak ve onu doğrudan deneyimlemek isteyen herkesi taşlı yola davet ediyoruz.

Pek çoklarınız “diyalektik materyalizm” ve “düalizm” kavramı üzerine pek çok kitap okuyup, bu konuda felsefi araş-tırmalar yapıp, siyasi görüşlerinizi bu kavramlar üzerindeki incelemelerinize göre şekillendirmiş olabilirsiniz. Peki, yazının başlığındaki diğer ‘izm’ ne anlatıyor?

Diyalektik materyalizm, düalizm ve goizm Haftanın ajandası

İzmİrDENİZ ADIBELLİ

1. En sevdiğiniz erdem? Asla vazgeçmemek.

2. Başlıca özelliğiniz? Farklı yaşamak.

3. Mutluluk nedir? Çevremdekileri mutlu edebilmek.

4. Mutsuzluk nedir? Yalnızlık.

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Beyaz yalanlar.

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? İkiyüzlülük.

7. En sevmediğiniz şey? İhanet. 8. En sevmediğiniz kişiler?

İkiyüzlü insanlar. 9. En sevdiğiniz iş?

Bilgisayarla ilgilenmek.10. En sevdiğiniz şair?

Özdemir Asaf.11. En sevdiğiniz yazar?

J.R.R. Tolkien.12. Kahramanınız?

Ernesto Che Guevara.13. Kadın kahramanınız?

Lilith.14. En sevdiğiniz çiçek?

Karanfil.15. En sevdiğiniz renk?

Siyah. 16. En sevdiğiniz yemek?

Tarhana çorbası.17. En sevdiğiniz düstur? Dizlerimin üstünde

yaşamaktansa, ayakta ölmeyi tercih ederim.

18. En sevdiğiniz söz? Ormanda yol ikiye ayrıldı ve ben az ayak izi olan yolu seçtim.

18soru

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

roJBİn ağtaş öĞRENCİ - İZMİR

Ankara’da dokuz film yarışacak

Çocuklar sahnedeydi

Kahlo’nun fotoğrafları ilk kez sergilenecek

Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı’nca 15-22 Mart 2012 tarihleri arasında yapılacak olan 23.Ankara Uluslararası Film

Festivali’nin Ulusal Kısa Film ve Ulusal Uzun Film Yarışmalarının öneleme sonuçları belli oldu.

23 filmin başvurduğu yarışmada Oğuz Onaran, Seçil Büker ve Ruken Öztürk’ten oluşan ön seçici kurul, Ramin Matin’in ‘Canavarlar Sofrası’, Caner Erzincan’ın ‘Mar’, Murat Saraçoğlu’nun ‘Yangın Var’, M. Tayfur Aydın’ın ‘İz’, ‘Ümit Ünal’ın ‘Nar’, Serkan Acar’ın ‘Aşk ve Dev-rim’, Yüksel Aksu’nun ‘Entelköy Efeköy’e Karşı’, Hasan Tolga Pulat’ın ‘Güzel Günler Göreceğiz’ ve Erdal Rahmi Hanay’ın ‘Hicaz’ filmlerinin yarışmada yer almasına karar verdi.

Ayrıca kısa film bölümünde kurmaca dalında 12, deneysel dalda 9, canlandırma dalında ise 8 film yarışacak. Aynı zamanda festivalin teması olan ‘Doğaya karşı insan’ bölümü izleyicilerle buluşacak.yarIn KÜLTÜR

Bitlis’in Tatvan İlçesi’nden 15 çocuk, “Kardeş Türküler”le aynı sahneyi paylaştı, birlikte barış şarkıla-

rı söyledi. ‘’Kırsal Kalkınma Projesi’’ kapsamında düzenlenen konser öncesi bir de sergi düzenlendi. Tatvanlı çocukların hayalleri gerçek oldu.

Birbirinden yetenekli 15 çocuk. Bitlis’in Tatvan ilçesi-nin köylerinden İstanbul’a geldiler. En çok sevdikleri müzik gruplarından, ‘’Kardeş Türküler’’ ile bir araya geldiler, birlikte konser verdiler. Barış şarkıları söylediler.

Hem çocuklar hem de sahnede yer alan Kardeş Tür-küler grubu üyeleri mutluydu. Bu proje, aslında, Özyeğin Üniversitesi’nden gönüllülerin, Bitlis’e düzenlediği ziyaretler-le başlayan bir dostluğun hikayesi. Amaç, Türkiye’de Doğu ile Batı arasındaki sosyo-ekonomik eşitsizliklere dikkat çekmek.

Konser öncesi anlamlı bir de sergide vardı. Sergide, Tatvanlı çocukların Amerika’nın Chicago kentinden gelen arkadaşlarıyla paylaştığı fotoğraflar ve birbirlerine yazdıkları mektuplar yer aldı. yarIn KÜLTÜR

“Frida Kahlo: Her Photos” adlı sergi, ABD’nin Ar-lington kentindeki Artisphere Sanat Merkezi’nde 23

Şubat’ta açılacak. Kahlo’nun özel koleksiyonunda yer alan 250’den fazla fotoğraf, sanatçının 1954’te yaşamını yitirme-

sinin ardından mühürlenerek kaldırılmıştı. 2007 yılında mü-hürleri açılan fotoğraflar, ilk kez sergileniyor. Mexico City’nin güneyindeki Coyocan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak 6 Temmuz 1907’de dünyaya gelen Kahlo, çocukluğundan itibaren sanat, edebiyat ve felsefeye büyük bir ilgi duydu.

6 yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucunda bir bacağı sakat kalan Frida’nın hayatı, 19 yaşında geçirdiği trafik kazasından sonra tamamen değişti. Trenin demir çubukların-dan birisi sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıktığı için Kahlo, tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçirdi. Omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla ya-şayan Kahlo, 32 kez ameliyat edildi.

Ailesinin önerisiyle sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başlayan Kahlo, 1929’da “Meksikalı Michelangelo” olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile evlendi. 1938’de New York’ta açtığı sergiyle uluslararası ün kazanan Kahlo, 13 Temmuz 1954’te akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde arkasında 70 tablo bıraktı. yarIn KÜLTÜR

!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, on bir yıldır 70.000 kişilik izleyici kitlesiyle kültür sanat

camiasının yakından takip ettiği, dünyanın her yanından farklı bakışları sinemaseverlerle buluşturan ve düzenlediği partiler, atölyeler ve çeşitli etkinliklerle programını zengin-leştiren bir oluşum.

Her yıl İstanbul ‘da, Ankara’da ve 2012 yılından itibaren İzmir’de Şubat ve Mart aylarında izleyicisiyle buluşan fes-tival, filmleri farklı ve güncel bölümler altında toplayarak izleyicisine ulaştırıyor.

Türkiye’den Kısalar bölümüyle yüzlerce genci bir araya getiren !f İstanbul , uluslararası yarışması !f Inspired / Keş!f ile dünyanın farklı ülkelerinden gelen 8 filmi ve genç sinema profesyonellerini davet ederek İstanbul ‘u yenilikçi sinema-nın dünya merkezlerinden biri haline getirmeyi amaçlıyor. yarIn KÜLTÜR

panele gidelim

konsere gidelim

Tiyatroya gidelim

“İşsizsek, Borçluysak, Zenginlerden Çoksak”Panel-Forumu / 3 Şubat 2012

Bulutsuzluk Özlemi / 31 Ocak 2012

“Don Kişot” ve “Bremen Mızıkacıları”

“CAN” Oyunu

Kolektif İstanbul / 2 Şubat 2012

3 Şubat Cuma günü, saat 13.00’da Ecza-cılar Odası Kültür Merkezi’nde gerçekle-şecek olan panelde, son dönemde artan genç işsizlik konuşulacak. Gençler Mey-dana İnisiyatifi’nin gerçekleştirdiği panel, dünyadaki ayaklanmaları da merkezine koyacak ve panelin sonunda bir forum bö-lümü gerçekleştirecek. Panelistler arasında, Ekonomist Ahmet Tonak, Daima Yazarı Hakan Öztürk, Sosyal Politikacı Meryem Koray ve Gençler Meydana İnisiyatifi’nden Işıl Kurt var.

Türkiye’nin köklü müzisyenlerinden Bulutsuzluk Özlemi, salı gecesi Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde hayranlarıyla buluşacak.

Süreyya Operası’nın müthiş ambiyansını tatmayanlar için çok iyi iki fırsat… İstanbul Devlet Opera ve Balesi, ‘’Don Kişot’’ adlı balesini 28 Ocak ve 4 Şubat tarihlerinde Süreyya Operası’nda sahneleyecek. İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçılarının sahneye koyduğu çocuk müzikali ‘’Bremen Mızıkacıları’’ da 29 Ocak Pazar günü Süreyya Operası’nda minik sanatseverlere sunulacak.

2 Şubat Perşembe günü İstanbul, Muammer Karaca Tiyatrosu’nda Can Yücel, 85. Doğum yılında kendi şiirlerinden uyarlanmış hayat öyküsüyle anılacak. Hayatın içinden bir an bile eksilmemiş, kendine bile sığmamış ve taşmış bir ozanı anlatan “Can”ı Can Yücel Şiirlerinden Türk Tiyat-rosunun büyük ustası Genco Erkal uyarlamış.

Türkiye’nin köklü müzisyenlerinden Bulutsuzluk Özlemi, salı gecesi Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde hayranlarıyla buluşacak.

!f İstanbul başlıyor artist (The artist)

berlin kaplanı

Yönetmenliğini Michel Hazanavicius’un yaptığı, eski dönem sessiz sinemaya saygı duruşu sergileyen bir film The Artist… İki Hollywood yıldızının aşkının sinema teknolojisinin gelişmesiyle paralel gittiği filmde, dönemin siyasal ve sosyal durumu da gözler önüne seriliyor. The Artist, hem konu olarak 1920’lerin şöhret dünyasına el atması, siyah-beyaz ve sessiz çekim ol-ması, makyajı, sahne tasarımı, çekimleriyle o dönem filmlerine özlem duyanlar için iyi bir fırsat… Geçen sene Cannes Film Festivali’nde yarışan ve En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazanan film, bu sene 10 adaylık ka-zandığı Oscar ödüllerinin de favorileri arasında.

Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah” serisin-den hemen sonra çektiği Berlin Kaplanı, gurbetçi boksör Ayhan Kaplan’ın haya-tına odaklanıyor. Türkiye’de 1970’lerin popüler aile filmlerinden esinlenerek yapılmış olduğunu söyleyebiliriz.

Vizyondaki filmler