aasanilmidergid02918s11-12tm25-98 133-150-191-257...

14
Kb1Prbl3 PECnYEnii1KACbl OW MAMnEKETTII1K YHII1BEPCII1TETII1 ApawaH ryMaHl4TapAbiK l4 H CTl4TYTYHYH >KYPHAJlbl Sosyal Bilimler Enstitüsü iLMi DERGiSi 11-12 6111WKEK 1 - 2011

Upload: others

Post on 22-Oct-2020

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • Kb1Prbl3 PECnYEnii1KACbl

    OW MAMnEKETTII1K YHII1BEPCII1TETII1

    ApawaH ryMaHl4TapAbiK

    l4 H CTl4TYTYHYH

    fAJliAMIA~ >KYPHAJlbl

    Araşan Sosyal Bilimler

    Enstitüsü

    iLMi DERGiSi

    11-12

    6111WKEK 1 BİŞKEK - 2011

  • DÖRT HALiFENİN SEÇİMİ VE KELAM'DA İMAMET TARTIŞMALARINA ETKİSİ

    Dr. Fikret SOYAL*

    Özet

    Hz. Peygamber'in vefatından sonra Müslümanların idaresini üstlerrecek kişiyi ifade eden imam kavramıyla ilgili problemler aslında doğrudan kelam konuları arasında değildir. Ancak Şia'nın meseleye alddevi bir hüviyet kazandırması sebebiyle kelamcılar da eserlerinde imarnet meselesine yer vermek zorunda kalınışlardır. Ehl-i Sünnet konuyu değerlendirirken ilk dört halife üzerinden gitmiştir. İmaının mahiyeti ve dini açıdan gerekliliği tartışmaları daha çok Ehl-i Sünnet ile Şia arasında cereyan etmiştir.

    Anahtar Kelime: Peygamber, Şia, Ehl-i Sünnet, Kelam.

    Abstract

    The concept of Imam that means the rolership of Muslims after the death of prophet Mohammad, is not one of the Kalarn subjects indeed. However, Kalarn scholars had to give place to the Imamat problem in their works because of that Shiite had given a religious identity to this matter. Alıl-e Sunualı had evaluated the matter via the concept ofFour Khalifs. The discussjons on the character of Imamat and necessity of that in religious aspect had been taken place especially between Shiite and Alıl-e Sunnah.

    Key Words: Prophet, Shiite, Ahl- Sunna, Kalam.

    AıiHOTaD;IIH

    Ilocne cMepm rrpopoKa, B03HHKII.If.[e rrpo6neMDı, CBH3aHHI:ııe c rroHHmeM HMaMa, KOTopoe 03Hat:ıano rnaBy, JIH,ı(epa Mycyn::oMaH, Ha caMoM ,zı;ene He HBnHnoc:o rrpe,n;MeToM KenaMa. TeM He MeHee, yt:ıeHLie KenaMa B~eHLı 6IifJJll paccMaTpıman rrpo6neMy HMaMeTa B CBOIIX Tpy.zı;ax, H3-3a TOrO, t:ITO II.lımThi CTanH IIpH,n;aBaTh 3TOMy BOIIpocy peJIIITH03Hoe 3Hat:ıeHHe. Axn:H-CYHHaT, cTan o:n;eHIIBan MaTepHan, c TOt:IKH 3peHHH t:ıeTiıipex xann

  • 1' ı

    246

    tebliğ ettiği İslam dininin hükümlerinin uygulanması hususunda, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) riyaset görevini kendisinden sonra gelen halifeler üstlenmişlerdir.

    Hilafet tartışmaları Hz. Peygamber'in (sav) vefatından hemen sonra henüz naaşı ortada iken yani defin işleri tamamlanmadan başlamış, bugüne kadar devam ede gelmiştir. Konu, kelaınl açıdan ele alınırken olayın aslında dini olmayıp siyasi bir ihtilaf olduğu vurgulanmıştır.

    Kelami problemierin ortaya çıkmasında ve yönlendirilmesinde Sahabe sonrası bazı olaylar ele alınsa da, Sahabe devri siyasi olaylarının da büyük bir etkisinin olduğu anlaşılmaktadır. imarnet meselesi İslam tarihi boyunca Müslümanların gündemindeki yerini korumuştur. Hilafet veya imarnet ile ilgili olan bu ihtilaf, Hz. Peygamber'in (sav) vefatından sonra Müslümanların karşılaştıkları ilk ciddi konu olmuştur. Hz. Ebubekir'e (r.a.) biat edilmesiyle mesele halledilmiş gibi gözükse de bu, günümüze kadar uzanan bazı tartışmalara engel olamamıştır.

    Kur' an, siyasi idarede tafsilatın zaman ve mekana göre ayarlanabilmesini mümkün kılmış, ortaya koyduğu değerler her zaman ve mekanda evrensel olduğundan yönetim meselesini Müslümanlara bırakmıştır. Kur'an'da İslam toplumunun idari yapısıyla ilgili (şfua ve ehliyet gibi) birkaç temel ilke zikredilmiştir. Bu noktada dört halifenin birbirinden farklı şekil ve yöntemlerle halife seçilmeleri, devlet başkanını belirleme usulünün o kadar önemli görülmediğini ortaya koymaktadır. 1 Burada önem arz eden husus, Müslümanların bir idareci etrafında toplanmaları, bu anlamda bir boşluğun olmamasıdır.

    imarnet ya da hilafet, Ehl-i Sünnet ile Mutezile'ye göre devlet başkanlığı ve fiili otoriteyi ifade ederken, Zeydiyye dışındaki Şii fırkalara göre ise, sadece dünyevi otorite yönüyle değil hem cismfuıi hem ruhani yetkiler bakımından nübüvvetin devamı olan bir kurumu ifade etmektedir. İşte Şia'nın bu şekilde bir anlayışı geliştirmesinden dolayı, siyasi olan bir mesele itikadi konuların içinde yer almış ve tartışılmıştır.

    Aşağıda Allah Resülü'nün hastalanması, hastalığı sırasında namazı Hz. Ebu Bekir'in kıldırması, vefatı ve defin işleri, Beni Saide Sakifesi olayı ve benzerlerini tarihi açıdan inceleyeceğiz. Ardından dört halifenin hilafete geliş biçimleri incelenerek burada Müslümanların devlet başkanı seçimlerinde hangi kriterleri esas aldıkları vurgulanacaktır.

    A. Hz. Peygamber'in Hastalanması

    Hz. Muhammed 632 yılının Safer ayında hastalandı. Onun hasta olarak yattığı on üç veya on dört gün2 içinde birtakım önemli hadiseler cereyan etmiştir. Bu olaylar hilafet meselesinin anlaşılması hususiliıda önemli ipuçları vereceği için bunlara kısaca temas etmemiz yerinde olacaktır.

    1-Hz. Ebu Bekir'in Namaz Kıldırması

    Hz. Peygamber (sav), sağlığında Müslümanlara namazı bizzat kıldırmaktaydı. Hastalanınca namazı Hz. Ebu Bekir'in (ra) kıldırmasını emretti.3 Mescide açılan kapılardan Ebu Bekir'in kapısı dışındakileri kapattırdı.4 Hatta bazı rivayetlerde, Hz. Ebu Bekir (ra) olmadığı için namazı Hz. Ömer'in (ra) kıldırdığı, Ömer'in sesini duyan Hz. Peygamber'in

    1 Mehmet Akif Aydın, "Hz Peygamber ve Dört Halife Dönemi İslam Devlet Yönetimi'', İslam ve Demokrasi, Türkiye Diyanet Vakfı, 1998, s. 22.

    2 İbn Sa' d, Ebu Abdullah Muh!UI!1lled, et Tabakatü'l Kübra, Dar'ı Sadr, Beyrut, C. ll, s. 272. 3 Ebu Muhaınmmed Abdü'1 Melij( b. Hişam b. Eyüp e1-Himyeri, es-Siretü 'n-Nebeviyye, Beyrut, 1998, C. IV,

    s. 234; İbn Sa' d, a.g.e., C. II, s. 215-224. 4 Ebu Cafer Muhammed b. Ceriret-Taberi, Tarihü'l-Ümemi ve'l-Mulük (Tarihu't-Taberf), Beyrut, t.y., C. ll, s.

    437. '

  • (sav) kızdığı ve Ebu Bekir nerede? Allah ve Müslümanlar buna razı olmaz5 dediği, bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (ra) bulunarak namazı onun kıldırdığı ve Allah elçisinin de Ebu Bekir'in arkasında namaza durduğu nakledilmiştir. Aynca Hz. Peygamber'in (sav) Hz. Ebu Bekir'in (ra) arkasında namaz kıldıktan soma, "Hiçbir Peygamberin ruhu, yerine ümmetinden biri geçmedikçe kabzolunmaz"6 buyurmuştur.

    Peygamberimiz (sav), Hz. Ebu Bekir'e (ra) namaz kıldırması için haber verilmesini isteyince, Hz. Aişe bunu engellemek için değişik yollara başvurmuştur. Ancak, Hz. Aişe'nin Allah Resulünü bu kararından vazgeçirme çabalarına, Ebu Bekir'in de başlangıçta bu görevi Hz. Ömer'e (ra) bırakmak istemesine rağmen, neticede bu görevi üstlenmek zorunda kalmıştır.7

    2. Kırtas Olayı

    Hz. Peygamber'in (sav) hastalığı sırasında cereyan eden ikinci önemli olay -ki bu olay imarnet meselesinde daha büyük önem arz eder- ise Kırtas meselesidir.8 Hastalığının beşinci gününde Hz. Peygamber (sav) "Size bir kitap yazayım ki, ondan soma sapıtmayasınız"9

    buyurarak yanındaki Müslümanlardan kağıt-kalem istedi. Onun talebi, orada hazır bulunan sahabe tarafından tartışmaya yol açtı. Hz. Ömer "Allah Resulüne "sekeratü'l-mevt" arız oldu. Yanımızda Kur'an var, Allah'ın Kitabı bize yeter"10 dedi. Bunun üzerine orada bulunan sahabe arasındaki tartışma gürültüye dönüştü. Hz. Peygamber (sav) "Bir Peygamber'in yanında niza yakışmaz"1 1 buyurdu. Daha soma o, kırtas denilen bu yazı konusundan vazgeçti.

    a-Allah Resfi.lü'nün Hz. Ali'ye Yazdırmak İstedikleri

    H__z. Ali (ra) der ki: "Rasülullah (sav) ağırlaştığı zaman "Ey Ali! Bana bir kürek kemiği getir de, benden soma ümmetiınİ doğru yoldan şaşırtmayacak şeyi yazayım" buyurdu. 12 Gidip gelinceye kadar kendisini kaybetmekten korktuğum için "Ben buyuracaklarını ezberimde tutarım" dedim. 13 ''Namaz kılmanızı, zekat vermenizi, ellerinizdeki kölelerin haklarını gözetınenizi tavsiye ederim" buyurdu. "Eşhedü en la ilaheillallah ve Eşhedfi enne Muhammeden abdühü ve Resulüh" diyerek şehadette bulunmayı emretti. "Bu iki gerçeğe şahadette bulunana, cehennem ateşi haram olur" buyurdu"14 Allah Rasülü'nün Hz. Ali'ye yazdırdıklarının dile getirilmesi, onun son tavsiyeleri arasında yönetimle ilgili bir hususun yer almadığına dikkat çekmek içindir.

    b. Allah Resnlü'nün Hz. Osman'a Yazdırmakistedikleri

    "Hz. Peygamber (sav), ziyaretine gelen Hz. Osman'ı (ra) görünce, ona "yanıma gel" buyurdu. Hz. Osman (ra) yaklaşıp Peygamberimizin üzerine eğildi. Peygamberimiz, ona

    5 İbnHişam, Siret, C. IV, s. 234, İbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kübra, C. II, s. 220. 6 İbn Sa'd, a.g.e., II, s. 222. 7 İbn Sa'd, a.g.e., II, s. 21 7,-218; İbn Hişam, Siret, IV, s. 234; M. Asım Köksal, İslam Tarihi, İstanbul, Şamil

    Yayınevi, C. XVII, s. 42-43. 8 Bilindiği gibi Şia hiHifet konusunda seçimi kabul etmemiş, bunun yerine olayı bir nassa dayandırma

    hususunda büyük gayret sarf etmiştir. Hz. Ali'nin imfunetine dair deliller bulmak için çalışan Şia, Hz. Peygamber'in vasiyet yazdırmak istemesi üzerinde özellikle durınuştur. Zira onlara göre Allah Rasülü'nün burada yazdıracağı şey, Hz. Ali 'nin imfunetidir. Bu olay tarihi olarak kırtas hadisesi olarak yaygınlık kazanmış, literatürde bu bu isimle anılır olınuştur. bkz.: Şaban Öz, ''Kırtas Hadisesi ve İlgili Rivayetlerin Tenlddi", Hikmet Yurdu, 2009, cilt: II, sayı: 3, 2008, s. 275-276.

    9 İbn Sa' d, a.g.e, II, s. 242. 10 Buhari, Kitabü '/ Marad, 1 7; İbn Sa' d, a.g.e., II, s. 244. 11 Buhari, el-Megazi, 83; Taberi, Tarih, II, s.436; Ebu'l-Feth Muhammed b. Abdilkerim eş-Şelıristani, Kitabu'l-

    Milel ve'n-Nihal, Beyut, Daru'l-Marife, t.y., s. 30. 12 İbn Sa' d, a.g.e., II, s. 243. 13 İbn Sa' d, a.g.e., II, s. 243. 14 İbn Sa' d, a.g.e., II, s. 243.

    247.

  • ,,,

    248

    gizlice bir şeyler söyledi. Hz. Osman başını kaldınnca, Peygamberimiz "Sana söylediklerimi aniadın mı?"diye sordu. Hz. Osman (ra) "Evet" dedi. Peygamberimiz "Yakınıma gel" buyurdu. Hz. Osman (ra), Peygamberimizin üzerine tekrar eğildi Peygamberimiz, tekrar ona gizlice bir şeyler söyledi. Hz. 0sman (ra) "Evet! Onu kulağını işitti, kalbirn de ezberledi" dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, ona "Haydi git!" buyurdu."15 Allah Rasülü'nün Hz. Osman'a söyledikleri arasında nelerin yer aldığını bilmiyoruz. Fakat yöneticilikle ilgili bir husus olsaydı, Hz. Osman bunu mutlaka açıklardı. Öte yandan Sahabe'nin kendi aralarında halifelik meselesini konuştuğu ve değişik beklentilerinin olduğu anlaşılmaktadır. Zira Hz. Peygamber'in (sav) hastalığı sırasında ondan sonra kimin halife olacağı meselesi tartışılmıştır. Değişik kesimler bu konuda farklı beklentiler içinde olınuştur. 16

    c. Allah Resülü'nün U mmetine Son Tavsiyeleri Hz. Peygamber (sav) ayıldıkça, "Aman Aman! Ellerinizdeki kölelerinize iyi

    davranınız. Onların sırtiarına elbise giydirinizi Karınlarını doyurunuz. Onlara yumuşak söz söyleyiniz. Namaza, namaza devam ediniz. Ellerinizdeki köleleriniz hakkında da Allah'tan korkunuz" buyurdu. 17 Enes b. Malik'ten yapılan rivayette de bu anlamda bir hadisle karşılaşıyoruz: "Resülüllah'ın son tavsiyesi, namaza devam etmek, kölelere iyi davranmaktı."18 Bu tür rivayetler İslam Tarihi'ndedinin tekamülü ve kölelik müessesesinin kaldırılışı açısından büyük önem arz ettiği halde, son tavsiyeleri arasmda yönetimle ilgili bir açıklamanın olınaması önemlidir.

    Hz. Peygamber'in (sav) vefat haberi duyulunca Ensar, halife seçmek üzere Beni Saide Sakifesinde toplandı". 19 Bu durum Hz. Peygamber'in (sav) hastalığı sırasında da Ensar'm konuyu tartıştığını ortaya koymaktadır.2°

    Hz. Peygamber'in vefat haberi duyulur duyulınaz ilk hareketlilik ev sahibi Ensar'da başladı. Beni Saide Sakifesi'nde toplanarak kendilerinden birini İslam devletinin başına geçirmek istiyorlardı. Ensar bu konuda Muhacirlere danışmadan kendi aralarında bir toplantı · yapmıştı.

    B. Sababe'nin Hilafet Konusundaki Tartışmalan

    1. Beni Saide Toplantısı ve Hz. Ebu Bekir'in Halife Seçilmesi

    Vahiyle iç içe yaşayan Sahabe Allah Resülü'nü kaybetmekle büyük bir sorunla karşı karşıya kaldıklarını anlamışlardı. Bir taraftan yönetim boşluğu olınuş, öbür taraftan en değerli varlıkları olan Resülüllah vefat etmişti. Bu sebepten olsa gerek, bütün ashab ne yapacağını bilınez duruma düşmüş, vefat haberi ilk duyulduğunda Hz. Ömer (ra) tehdit anlamında konuşmalar yapmıştır.

    Evs ve Hazreç, Ensar ve Muhacir olarak Sahabe'nin neler yaptığına bakmak, onların konuyla ilgili tartışmalarını incelemek, meseleyi daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Hilafet meselesinin doğru okunınası noktasında Bem Saide Sakifesi önemli bir olaydır. Hz. Peygamber'in (sav} vefat haberi duyulunca Ensar, başkanlığa kendilerinden birini seçmek için, Ben-i Saide Sakifesi'n,de toplandı.21 Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ömer, Bem Saide Sakifesine giderken. yolda karşılaştıkları Ebu Ubeyde'yi de yanlarına aldılar. Muhacirlerin

    15 Ahmet bin Hanbel, Müsned, C. VI, s. 263. 16 İbn Sa'd, a.g.e., II, s. 245; İbn Hişaın, Siret, IV, s. 236; Taberi, Tarih, II, s. 437. 17 Ahmet bin Hanbel, Müsned, J/78. 18 İbn Sa' d, a.g.e., II/253. 19 İbn Sa' d, a.g.e., m, s. 182; Taberi, Tarih, II, s. 455. 20 Ahmet Akbulut, Sahiibe Devri Siyasi Hadiselerinin Keliimf Problemlere Etkileri, İstanbul, Birleşik

    Yayıncılık, 1992, s. 50. . 21 İbn Sa' d, et-Tabakat, m, s. 182;Taberi, Tarih, II, s. 455.

  • ileri gelenlerinden olan bu zatlarm da katılmasıyla halifenin Ensardan mı, Muhacirlerden mi olacağına dair tartışma başladı. Hz. Ebu Bekir'in burada yaptığı konuşma ikna edici olmuştur. Onun konuşmasından sonra Hz. Ömer (ra), "İki kişi bir arada, aynı zamanda hükümet edemezler; fakat Araplar Peygamber'in kendilerinden çıktığı bir kavme karşı çıkmazlar" der. Bundan sonra Ebu Ubeyde konuşur: "Bu dine ilk sahip çıkan sizsiniz, ilk bozan da siz olmayınız" der. Bundan sonra Ebu Bekir hemen atılarak "İşte Ömer, işte Ebu Ubeyde! Hangisini isterseniz ona biat ediniz" der. Onlar: "Allah'a yemin olsun ki sen varken bu işi kabul edemeyiz; çünkü sen Muhacirlerin en üstünü, mağarada olduğu için övülen iki kişiden biri, namazda Resülüllah'ın halifesisin. Namaz da Müslümanların en üstün ibadetidir. Kim senin önüne geçip namaz kıldırabilir, aç elini biat edeceğiz" dediler?2 Bu rivayetlerden aniiyoruz ki, Hz. Ebu Bekir'in halife olması, özelde Hz. Ömer ve Ebu Ubeyde'nin genelde ise bütün Müslümanların onun bir önceliğinin olduğuna inanması ve bu işe ondan layık birisini görmemesine dayanmaktadır.

    Kur' an ve hadislerde konunun net bir şekilde açıklanmamasına gelince, burada siyasi bir mesele olan hilafetin Müslümanlarm kendi aralarında halletineleri gereken bir iş olduğu mesajı verilmiştir.23 Sahabenin Saldfe toplantısı bu çerçevede büyük önem taşır. Hilafetin vacipliği üzerindeki icma bu toplantıda gerçekleşmiştir. Buradaki tutumun ikinci önemli sonucu da halifenin ümmet üyelerince seçilmesi veya seçimin ümmetin tam güvenini kazanmış seçkin kimselerce yapılması gerçeğidir. Sakife toplantısında bütünüyle böyle bir uygulama gerçekleşticilmiş ve hiç kimse de halife olmak üzere Allah Resülü'nün bir kişi veya bir soyu aday gösterdiğini öne sürmemiştir?4

    İlk tartışmanın yaşandığı Bem Saide toplantısında İslam düşünce yapısını ilgilendiren büyük gelişmeler olmuştur. Siyasi bakımdan Müslümanlar üç ana gruba ayrılınışlardır:

    1-Yönetimi ve yöneticiliği halka bırakanlar

    2-Yönetimi ve yöneticiliği vahye dayandıranlar

    3-Yöı;ıetimde terkibçiliği benimseyenler

    Hz. Ebu Bekir'in halifeliğinin ispatıyla ilgili şu noktalar dikkate alınmıştır. Peygamberimizin Hz. Ebu Bekir'i (ra) mihraba geçirme hususundaki ısrarı,25 Mescide açılan kapıların kapatılarak sadece Hz. Ebu Bekir'in (ra) kapısının açık bulundurulması,26 Hz. Ebu Bekir (ra) için bir yazı yazdırmak istemesi27 gibi uygulamalar Peygamberimizin bu husustaki temayülünü gösteriyordu?8 Bu rivayet ve ortaya konan değişik görüşlerden anlıyoruz ki, bir nakil söz konusu olmadığı halde, Hz. Ebu Bekir'in (ra) şahsiyeti, kişilik yapısı ve konumu onun halife olmasını sağlamıştır.

    Beni Saide toplantısı ve orada yaşananlar neden olmuştur? şeklindeki soruların zihinlerden geçmesini pek de yadırgamamak, Sahabe'nin bu konudaki ihtilafım anlamaya çalışmak gerekir. Çünkü, Allah Resülü döneminde bütün işler yolunda gidiyordu. Onun Rabbine kavuşmasından sonra bir boşluk meydana geldi. İlk müzakerelerde olaylara bakış tarzlarının farklı olduğu görüldü. Sakife toplantısı bunun ilk ömeğidir. Bu meselede ayrılığa

    22 Taberi, a.g.e, II, s. 455-459. 23

    . M. Ziyaüddin Rayyıs, İslam 'da Siyasi Düşünce Tarihi, Çev.: İbrahim Sarıkaya, İstanbul, N ehir Yayınları, 1990, s. 36.

    24 Rayyıs, a.g.e, s. 167. 25 İbn Sa' d, a.g.e, II, s. 217. 26 İbn Sa' d, a.g.e., C. II, s. 227-228. 27 Ahmed b.Hanbel, Müsned, C. VI, s. 47. 28 Köksal, İslam Tarihi, XXVII, s. 74.

    249

  • 250

    düşülmesinin esas sebebi Allah Res·filü'nün bir açıklama yapmamış olmasıdır. Onun koyduğu yalnızca genel kurallardı.29

    2. Hz. Ömer'in Halife S_eçilınesi

    Hz. Ebu Bekir, Müslümanları iki yıl yönettikten sonra hastalandı. Hastalığı sırasında Abdurrahman bin Avf ile Osman bin Affan'ı çağırarak, onlara Ömer hakkında ne düşündüklerini sordu. Onlar da "Sen daha iyi bilirsin"30 dediler. Ancak Suyun'nin açıklamalarmdan anlıyoruz ki, Hz. Ebu Bekir (ra) bu iki sahabe dışmda Said b. Zeyd ve Üseyd b. Hudayr ile Muhacir ve Ensar'dan başka sahabilerle de İstişare etmiştir.31

    Hz. Ömer'in hiHifeti konusunda Hz. Ebu Bekir bazı hassasiyetler taşıınıştır.32 Bunun için de Ashabın en güçlü ve yeterli üyelerinden olan birini seçmeye gayret etmiştir. Ancak bu seçimi iapmadan önce sahabenin belli başlı isimleriyle görüşmüş, onların onaylarını almıştır. 3 Hz. Ebu Bekir'in (ra) gerçekleştirdiği bu istişareden yola çıkılarak seçkin kimselerle yapıldığı takdirde vesayetin caiz olduğu sonucu çıkarılmıştır.

    3. Hz. Osman'ın Halife Seçilmesi

    Hz. Ömer'in halife seçmek üzere oluşturduğu şura ve şura üyelerine gelince, Müslümanlardan bazıları Hz. Ömer'e (ra) yerine halife tayin etme teklifiyle gelerek bazı isimler önerirler. Hz. Ömer (ra) ise bir isim üzerinde karar kılamaz. Hatta O, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah hayatta olsaydı onu atamak istediğini söllemiştir. Bununla birlikte "kölem Salim'i seçmek isterdim" şeklinde bir ifadesi de olmuştur?

    Altı ki}i seçerek, "Bu kişilerden başkasını bu işe layık görmüyorum, hangisi seçilirse halife olur. "3 dedikten sonra bu kişilerin de tek tek kusurlarını sayması36 onun bir kişi üzerinde karar kılmadığını da hissettirmektedir. Hz. Ömer (ra) yeni halifeyi seçme görevi verdiği bu heyete Ali bin Ebi Talib, Osman bin Affan, Abdurrahman bin Avf, Sa'd bin Ebi Vakkas, Zubeyr bin Avvam, Talha bin Ubeydullçı.h'ı atadı.37 Ancak onun şura heyetinden sadece Hz. Ali (ra) ve Osman'a tavsiyelerde bulunması38 onun siyasi dehasmm bir eseridir. Heyetin ~alışma ş~klini de belirten Hz. Ömer (ra) onlara üç gün içerisinde birini seçmelerini söyledi. 3 Hz. ümer'in oluşturduğu bu heyetteki üyelerin görevlerini birbirlerine devretıneleriyle Hz. Ali ile Osman arasmda bir tercih yapılması zorunluluğu doğmuş,40

    neticede Hz. Osman seçilmiştir.

    4. Hz. Ali'nin Halife Seçilmesi

    Hz. Osman'ın şehadetinden sonra, Muhacir ve Eniar toplanıp, Talha ve Zubeyr ile birlikte Hz. Ali'ye gelerek "sana l;Jiat edelim mi" diye sordular. Hz. Ali (ra) de "Benim olmam

    29 Rayyıs, a.g.e., s. 36. 30 • Ibn Sa' d, a.g.e, m, s. 200. 31 Celaleddin es-Suyuti, Tarihü'l-Hulefa, Beyrut, 1996, s. 75. 32 Hz. Ebu Bekir, ölümünün yaklaştığını sezinleyince Arap yaimıadası dışına taşan, bir yandan İran'la

    savaşırken öte yandan Bizans sırurlarına dayanmış olan Müslümanların bu can alıcı dönemde Hilafet dolayısıyla anlaşmazlığa düşmemesi için, Hilafete aday gQsterınenin Müslümanların yararına olacağını düşünmüştür.

    33 Rayyıs, a.g.e, s. 170. 34 Suyuti, Tarihu-Z Hulefa, s. 123. 35 Buhari, Ashabu'n-Nebi, 62, 8; İbn Sa' d, a.g.e, m, s. 338. 36 Maverdi, el-Ahkfimu's-Sultaniyye, s. 44-45. 37 İbn Sa' d, a.g.e, m, s. 339. 38 İbn Sa' d, a.g.e, m, s. 341. . 39 Suyuti, a.g.e, s.139; İbn Esir, el Kamilfi'Tarih, çev.: AhmetAğırakça, C. m, s. 71; İbn Sa' d, a.g.e., m, s.

    341. 40 Suyuti, Tarihü '1-Hulefa, s. 122; 'Maverdi, el-Ahkfimu 's-Sultaniyye, s. 46.

  • şart değil, kimi seçerseniz ben de ona razıyım'..ıı cevabını verdi. Onlar da "Allah'a yemin olsun ki senden başkasını seçmeyiz'..ı2 dediler. Hicretin 35. yılmda 25 Zilhicce Cuma günü Hz. Ali'ye biat yapıldı.43 Hz. Ali'ye biat edenler arasında Talha ve Zubeyr de vardı.44 Talha b. Ubeydullah ve Zubeyr b. Avvam önceleri Hz. Ali'nin bu görevi kabul etmesi için çabalamalarma rağmen, daha semaları "Biz öldürülmekten korktuğumuz için bu biati yaptık'.45 demişlerdir. .

    C. imarnet veya HiHifet

    Siyasi ve hukuki bir terim olarak Resul-i Ekrem'den soma İsHim toplumunun idaresini en yüksek seviyede üstlenen kişinin görev ve makamını ifade eden imarnet kavramı Kelamt, fıkhl ve siyasi tarihte farklı şekillerde ele alınmıştır. Kelam ve fıkıh alimleri, siyasi nazariyeleriyle ilgili görüşlerini genellikle "imamet" başlığı altında incelerken, tarihçiler Hz. Ebu Bekir'den (ra) başlayıp Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam eden tarihi vakıayı "hilafet" kavramı ile ifade etmişlerdir. Ancak imarnet daha çok nazari manada devlet başkanlığını, hilafet ise fiili otoriteyi belirten kavramlar olarak kabul edilmiştir. Bu meyanda Resfılüllah'm (sav) Müslümanlarm işlerini idare etmek ve İslam'ın kaza, idare, cihat ve sair hususlarda aralarmda hükmetmek için kendisip.e halife olacak kimseyi tayin eden açık bir söz söylemeden vefat etıniş46 olmasını iyi tahlil etmek gerekir.

    Amidi, Hz. Ömer'in, Osman'ın ve Ali'nin imamlıklarının sabitliğini açıklarken üç halifeyi birlikte zikreder. Halifeliklerinin sabitliğinin, imarnet şartlarına uygunluğu ve icmaya dayanması sebebiyle olduğunu belirten Amidl, konuyu şöyle yorumlaınıştır: "Doğru olan, Allah Resfılü'nün ashabı hakkında hüsn-ü zanda bulunmak ve aralarında görülen olaylarla ilgili konuşmaktan geri durmaktır".47 Arniili'nin burada ifade edilen görüşü, hemen hemen Ehl-i Sünnet'in genel kabulünü açıklamaktadır. Zira Ehl-i sünnet, hilafet konusunda çok detaylı tartışmalara ve ayrılıklara girmeden meseleyi inceleme tavrını geliştirmiştir.

    "İmamet" ve "Hilafet" kavramları çoğunlukla eş anlamlı kabul edilmiş ve Hz. Peygamber'in (sav) vefatını müteakip Müslüman toplumun liderliği anlamında kullanılınıştir.48 Seyyid Bey, imam ve halife kavramları arasmda umumiyet ve hususiyet farkı olduğunu şu sözleriyle dile getirir: "Halife daha hususi, imam daha umfımldir. Yani her halife imamdır, fakat her imam halife değildir.49

    Allah'ın Resülü'nün de bu yönde davrandığını belirten Hamidullah şöyle der:

    "ResUlüllah (sav) ne kendi yerini alacak olan Halife 'nin kim olacağını tayin ve tespitte rol oynayacak kesin bir kriter, bir miyar bırakmış ne de devletin tabi olan monarşi, cumhuriyet vs. şeklinde bir rejim tayin ve tespit etmiştir. Bu duruma bakacak olursak, rejimin tayin ve tespitinin tamamen toplumun tercihine kasden ve isteyerek bırakılmış olduğu neticesini çıkarabiliriz. Şayet böyle değil de aksine hareket etmiş olsaydı, herhalde Müslüman/ar, siyasi ve sosyal durumlar rejim değiştirmeyi gerektiğinde bu sert ve kesin hükme uyma hususunda sıkıntıya düşecek/erdi. "50

    Hilafet ve İmametin lügat manalarından da çıkarılan sonuca göre, hilafet başkasından soma gelerek onun yerine geçmek, imarnet ise öne geçip önder olmaktır. Olaya bu yönüyle

    41 Taberi, Tarih, C. m, s. 450; İbn Esir, el-Kamil, II, s. ı95. 42 Taberi, a.g.e., m, s. 3ı, ı95. 43 İbn Sa'd, a.g.e, m, s. 3ı; Taberi, a.g.e, m, s. 457. 44 Taberi, a.g.e., m, s. 45ı; İbn Esir, el-Kamil, m, s. ı95-ı97. 45 İbn Esir, a.g.e., m, s. ı96; İbn Sa'd, a.g.e, II, s. 31. 46 Tanci, Mezhepler Tarihi Dersleri (basılmamış), s. ı. 47 Seyfüddün Amidi, Gayetü'l-Meramfi İ/mi'/ Kelam, tahk.: Hasan Mahmut Abdü'l-Latif, Kahire, ı971, C. m,

    s. 71. 48 Hasan İbrahim Hasan, İslam Tarihi, C. II, s. 131. 49 Nomer, Şeriat, Hilafet, s. ı 60. 50 Hamidullah, İslam Peygamberi, C. II, s. ı ı ı4.

    251

  • u.ı

    >

    252

    bakacak olursak, anlamları farklı iki ayn kelime ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz; ancak imam da halife de devlet başkanı için kullanılmış ve zaman-zaman birbirinin yerine geçen kavramlar olmuşlardır.

    İbn Haldun, yöneticilere ·halife ismi yanında imam isminin de verilmesini yorumlarken bunu devlet başkanlarının aynı zamanda namaz imamlığı yapmalarına da bağlamıştır.51

    Önemine binaen namaz imamlığına büyük imamlık anlamında "el-imametu'l-uzma", "el-imamü'l-kübra" denilmiştir. 52

    Şehristani'nin en büyük tartışmaların kaynağı diye nitelediği53 "imamet" için Maverdi, din ve dünyaya ait işlerin yürütülmesi için nübüvvete halef olarak konulmuş bir müessese olduğunu belirtmiştir. 54 Bu görüşüyle o, imametle bilafeti birleştirmiş, imameti nübüvvete halef yapmıştır. Ancak onun Hilafet-nübüvvet ilişkisi, Şia'nın nübüvvet-imamet ilişkisinde kurduğu bağlantıyla karıştırılmamalıdır.

    Amid1, Hz. Peygamber (sav)'in imaını tayin etinemesini savunurken şöyle der: Allah Resıllü 'nün imam tayininde bulunmaması, onun din ve dünya işlerinin yürümesi için halife olacak ve yerine geçecek birine duyulacak ihtiyacı bilmemesi şeklinde anlaşılmamalıdır. Böyle bir ihtiyacı bildiği halde tayinde bulunmaması, tayinin mahzurları sebebiyledir".55

    Halbuki Hilafetin halkla yönetici arasında bir akit olması bizim alımızdan meselenin can alıcı noktasını oluşturmaktadır. Çünkü "Hilafet bir nevi vekalettir ... "5

    Burada vurgulanması gereken husus, Müslümanların siyasi ve idari meselelerin kendilerine bırakıldığı gerçeğinden mahrum kalarak yaşamalarıdır. Bu konuda Şia, problemi Allah' a çözdürtmek istemiş, bunun sonucunda ortaya kocaman bir imarnet nazariyesi, nass ve tayinle gelen masum imamlar çıkmıştır. Öte yandan Hilafet-İrnarnet konusunda vahy1 çizgiye en yakın görüşün, sadece Hariciler tarafından ortaya atıldığını belirtmekte yarar vardır.57

    Siyasi nazariyelerle ilgili olan bu meselenin fakih ve kelamcılar tarafından incelenmesi ve konunun "imamet'' adı altında ele alınması dikkat çekicidir.

    1. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat

    Aslında bu mesele Sünni anlayışta dini inanç konularından biri olmadığı için Kelamı ilgilendirmemesi gerekir. Ancak Şia'nın imarnet konusunu inanç konuları arasında görmesi, bazı Hancilerin imam tayininin gerekliliğini inkar etıniş olmaları, Sünni Kelamcıları da konuyu Kelam ilmi çerçevesinde tartışmaya götürmüştür.58 Zaten "Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife'nin Fıkh-ıEkber'inde konuyla. ilgili bir bahis yoktur''.59 Konunun kendi kitabında yer almasının sebebini Arnidi şöyle ifade eder: imarnet konusunu kelam kitaplarında zikretınek, adet haline geldiği için bu adeti yerine getirmememiz uygun olmazdı". 60

    el-Bağdadl'nin Ehl-i Sünnet akaidini özetlerken saydıklarına bakacak olursak, imarnet konusunun Ehl-i Sünnet'e göre nasıl ele alındığının görmüş oluruz: "İslam Ümmeti, alemin yaratılmışlığını, yaratıcısının tekliğini, kadiınliğini, sıfatlarını, adaletini, hikmetini, teşbihi O'ndan nefyi, Hz. Muhammed'in (sav) peygamberliğini ve onun bütün insanlığa gönderilmiş

    51 İbn Haldun, Mukaddime, s. 482, 52 Öz-İlhan,'İmfunet', DİA., C. XXII, s. 201. _. 53 Ebu'l-Feth Muhammed b. Abdi'I-Kerim eŞ-Şehristani, Kitabu 'l Mil el ve 'n-Nihai, C. I, Beyrut, s. 31. 54 Kamil Miras, Tecrid Tercemesi; C. IX, s. 188. 55 el-Amidi, Gayetü '1-Meram, s. 380. 56 Nomer, Şeriat, Hilafet, s. 184 .. 57 Hasan Onat, Şii İmamet Nazariyesi, A.Ü.İ.F.D., C. II, s. 90. 58 Tanci, Mezhepler Tarihi Ders/en, s. 8; Nomer, Şeriat, Hilafet, s. 25. 59 Ma verdi, Ah kamu 's-Sultaniye, s. ll O. 60 Seyfüddün Amidi, Gayetü'l-Me~amfi İlmi'l Kelam, tahk.: Hasan Mahmut Abdü'l-Latif, Kahire, 1971, s. 363.

  • olduğunu, getirdiği her şeyin hakk:, Kur'an'ın şer'i hük:ümlerin kaynağı, Kabe'nin namaz için kıble olduğunu ikrar ederek birleşirler."61

    Sahabe bu konuyu o kadar önemli görmüştür ki halife seçimini defin işlerinin önüne aldığından dolayı Ehli Sünnet mezhebine göre halife tayin etmek halk üzerine vaciptir. 62

    İmam, Allah'ın yahut Peygamberin bildirmesi ile belirlenmemiştir, belirlemek halka ait bir iştir. Eğer böyle olmasaydı, bu sorunla ilk karşılaşan sahabe en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde bu delili zikrederdi. Ayrıca sahabenin açık bir delil olmadığı halde imam tayininde acele etmesi meselenin herhangi bir nakli delil dolayısıyla değil de siyasi olarak öneminden dolayıdır.

    İmam tayini konusunda sahabenin icmamm olduğunu iddia eden Anndi, Hz. Peygamber'in (sav) vefatından sonra ilk asırda Müslümanlar her zaman kendilerine bir imarnın lazım olduğu, imamsız bir vaktin olamayacağı hususunda icma etmişlerdir. Hz. Ebu Bekir'in (ra) Peygamber efendimizin vefatından sonra yaptığı konuşmada "Bu işi yürütecek bir kişi mutlaka lazımdır" dediği zaman sahabenin hepsinin tasdik ettiğini, muhalefet olmak üzere "böyle bir şeye ihtiyaç yok" diyenin çıkmadığını, ihtilafın ise kimin halife olacağı konusunda olduğunu belirterek imametin vacip olniasını sahabenin icmama dayandırır.63

    İmametin zorunluluğu meselesine gelince; İslam mezheplerinin büyük çoğunluğu bunu zorunlu görmüşleri sadece Hariciler içinde küçük bir grup gerekli görmemişlerdir. 64

    Buna göre bir kısım Hariciler ile Mu'tezile'den Ebu Bekir el-Asam gibi farklı düşünen bazı alimleri istisna edecek olursak, islam alimlerinin çoğunluğu imameti gerekli bir kurum olarak görür. Bu noktada Şia ile Ehl-i Sünnet arasmda temelde bir farklılık yoktur. Ancak Şia bu görüşünü aşkın bir sebebe dayandırırken Sünniler, ister aklen ister dinen isterse hem aklen hem dinen gerekli olsun, imameti İslam toplumunun huzuru için gerekli kabul ederler. 65

    Sonraki dönemlerde, imarnet şartları arasmda yer alan Kureyş soyuna mensubiyet ilkesi geniş ölçüde tartışılmıştır. Hilafeti otuz yılla sınırlandıran ve ardından saltanatın geleceğini belirten hadis, teoride sünni düşüncesine hakim olmuşsa da gücü elinde bulunduran hükümdarıii; klasik doktrinde imarnet şartlarını haiz olup olmadığına bakılmaksızın konu zamret kaidesiyle açıklanmaya çalışılmıştır. Önceleri imametle ilgili konular, Şia'ya bir tepki olmak üzere UsUlü'd-din çerçevesinde kaleme alınan eserlerde tartışılırken sonraları bu meseleya hiç ele almmamış ya da sadece Hulefii-yi R.aşidin zikredilmekle yetinilmiştir.66

    İmam Allah'ın yahut Peygamberin bildirmesi ile belirlenmemiş, belirlemek halka ait bir iş olarak değerlendirilmiştir. Buradaki nakli delil de icmadır. Yani dönemin Ehli hall ve'l-akd'i olan Sahabenin, imarnın gerekliliği konusunda fikir birliği etmiş olmasıdır.67 Bu cümleden olarak Ehli Sünnetin bir nevi seçim anlayışmda olduğunu görüyoruz. Bakiliani de

    61 Abdu'l-Kahir b. Tahir b.Mulıammed el-Bağdadi, el-Fark Beyne'l-Firak, Beyrut, 1990, s. 13. 62 Köseoğlu, Devlet, s. 109. 63 Amidi, a.g.e, s. 364-365. Amidi imarnet konusunu sahabenin icmaı üzerine bina ederek Sahabenin Kitap ve

    Sünnetle varid olan birçok delille tezkiye edildiğini söyler. Sahabenin güvenilir kimseler olduğunu belirterek vacip olmayan meselede onların ittifak etmelerinin aklen ve adeten muhal olduğunu açıklar. Arnidi'nin icmayla ilgili akli ve felsefi yorumu için bkz.: 366-380.

    64 Baricilerin bir alt grubu olan Necdiler, Ebu Bekir el-Asam ve Hişam el-Fuvati bu prensiple ilgili farklı düşünmüşlerdir. Onlara göre, bütün insanlar karşılıklı ilişkilerde eşitlikçi bir anlayışla hareket ederse, aralanndan birini seçmelerine gerek kalmaz. Ayrıntılı bilgi için bkz.: Binyarnin Kasım B. İbrahim Abrahamov, "İmfimet Teorisi", çev.: Mehmet Ümit, Gazi Üniversitesi Çorum ilahiyat Fakültesi Dergisi, 2005/1-2, cilt: IV, sayı: 7-8, s. 159.

    65 Mustafa Öz ve Avni İlhan ,"İmfimet", DİA., C. XXII, s. 204. 66 Öz ve İlhan, "İmfimet", DİA., C. XXII, s. 203. Kureyşlilik olayı ile ilgili daha geniş açıklama için bk. M. Said

    Hatipoğlu, Hilafetin Kureyşliliği, AÜFİD., C. XXIII, s. 156-185. 67 Köseoğlu, a.g.e., s. 109.

    253

  • 254

    tayin ve seçim meselesinde şunlan söyler: "İmamet konusunda tayin ve seçim olmak üzere iki yol vardır. Tayin yolu ortadan kalkarsa, seçim yolu kalmaktadır. "68

    2. Şia

    Şia denince aklımıza ilk gelen "imamet meselesi" olmaktadır. Çünkü Şia'nın nerdeyse bütün fukalan Hz. Ali'nin imametinin ve hilafetinin, gizli veya açık nass ve vasiyetle olduğu, imametin onun soyundan başkasına geçmeyeceği hususunda müttefiktirler.69

    Ehl-i Sünnet, Mutezile ve Haridierin çoğu gibi Şia da imametin vacip olduğuna inanır. Ancak Şia'nın imarnet görüşü biraz daha özeldir. Şia ile Mutezile'nin yakınlığından dolayı Şii alimler, Mu'tezile'nin delillerini almış, gö~şlerini bu mantıkla savunmuş ve şöyle demişlerdir: "Lütuf işlernek Allah'a vaciptir. Imarnet de bir lütuf olup, üstelik lütfun en büyüklerinden biridir. Öyleyse bu lütuf da Allah üzerine vaciptir.70

    Şia'ya göre, Halife Şii olmayan, nass ve tayinle değil, başka yollarla Müslümanlarm başına geçen kimsedir. İmam isenass ve tayinle belirlenen kişidir.71 Buna göre imarnet ifadesi daha çok Şia tarafından kullanılan bir terim olmuştur. Sünni literatüründe imarnet ve Hilafet kelimeleri eş anlamlı olduğu halde Şii eserlerinde imarnet meşru, imam meşru devlet başkanı, halife ise iktidan fiilen elinde bulunduran kimsedir .. Emevi ve Abbas! devlet başkanlan Şia'ya göre imam değil halifedir.72 ·

    Şia'nın İmamiye kolu da meseleye lütuf yönüyle bakar: "İmamet, insanların din ve dünya işlerini yürütecek, aralarında zulmü, düşmanlığı kaldıracak, adaleti yerleştirecek olan imamm haiz bulunduğu, nübüvvetin devamı bir müessesedir. Bu yüzden insanlara peygamber göndermek, Allah'a lütufyoluyla vacip olduğu gibi, ondan sonra yerine imam tayin etmek de Allah'a vaciptir.'m

    Şii düşüncesinde imamet, nübüvvetin ikinci yönü olarak tarif edilirken74 onların meseleye bakış açılannın ne olduğu da anlaşılmaktadır. Özellikle İmamiye'ye göre imarnet 'usulu'd-dln'dendir. Onlara göre, imamete (hilafete) inanmak iman esaslarmdan birisidir. Her Müslümanın imametin de nübüvvet gibi ilahi müessese olduğuna inanması gereklidir. Cenab-ı Allah, nasıl kullardan dilediğini onlara peygamber olarak seçer ve onun peygamber olduğunu mucizelerle te'yid ederse, ,aynı şekilde dilediğini de imamete seçer.75 Bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere Şia, imameti dinin aslına ait bir mesele, dinin rükünlerinden bir rükün olarak görmüştür. Peygamberin ondan gafil olmasının, onu ihmal etmesinin ve umuma havale etmesinin gerekli olmadığını düşünürler. Bu meselenin çözümlenmesi Müslüman cemaate terk edilecek adi konulardan değildir. 76 Belki de bu düşünceden olarak bütün Şii mezhepler imametin, ümınetin düşünce ve. oyuna bırakılması doğru olan umumi maslahatlardan ve ümınetin tayini ile caiz olan işlerden olmadığı hakkında nerdeyse hemfikirdirler. imarnet dinin temeli ve İslamlığın direği olduğu için Peygamberlerin imarnet hakkında gafil davranması, bunu ümınetin düşünce ve oyuna bırakması doğru değildir. 77

    68 Bakillıini, Temhid, s. ı 78. 69 Onat, A.Ü.F.İ.D. C.XXXII, s. 91. . __ 7° Rayyıs, İslamdaSiyasi Düşünce Tarihi, s. ısı. 71 Onat, a.g.e, AÜFİD., C. XXXII, s. 89. 72 M.Akif Aydın, "İmamef' DİA, C. XXll, s. 203-204. 73 Emrullah Yüksel, "İmamiye Şia$ının İnanç Esasları", AÜFİD., Sayı ı ı, Erzurum, ı993, s. 30. 74 A.Baki Gölpınarlı, İslam Mezhepleri ve Şii/ik, s. 307. 75 Yüksel, a.g.e., s. 29. . 76 Tanci, a.g.e., s. 8. . 77 İbn Haldun, Mukaddime, C. I, s. 498.

  • İmaının Peygamber gibi masum olması konusu incelenirken, Şii alimler imamlar için isınet sıfatını devreye sokarlar.78 İmamiye Şia'sının, imameti hem Allalı'a hem de ResUlü'ne halife olmak şeklinde anlaması, ilahi olan imarnın isınet sıfatında Peygamber' e ortak olması şeklindeki inançlarından dolayıdır. 79

    Bir insanda bütün bu niteliklerin bulunması yani hata yapmaması ancak onun masum olmasına bağlıdır, isınet ise ilahi bir lütuftur. Bu bakımdan peygamberlerin yerine geçecek, onun dininde hüküm salıibi olacak kişinin yani imarnın da Allalı tarafından tayini, Peygamberler tarafından da ümmete tebliği icab eder. İmamiye'ye göre imamet, Peygamberlerden hilafet yoluyla din ve dünya işlerinde umftınl ve ilahi bir riyasettir.80 Şia'nın masumiyet prensibini ortaya koyması, onların "imamet de risalet gibi zaruri bir kurumdur."81 anlayışlarının bir sonucudur.

    İbn Teymiyye, gerek Şia gerekse Sünni bilginierin imamda aradıklan şartlar bakımından çok kurumsal düşündüklerini bu niteliklerin hepsinin bir insanda bulunmasının imkansız olduğunu söyler. Hükümet esas itibariyle iktidara geçenlerle idare edilenler arasında işbirliği yapılan bir ortaklıktır ve imam halkın yardımı olmazsa hakikaten aciz kalır.82

    Şia'nın imarnın nass ve tayin yoluyla belirleneceği şeklindeki inancın aksine, Haric1ler devletin başına geçecek kişinin, yani halifenin ümmetin seçimine bırakıldığını savunmaktadırlar.83 Bu yönüyle Haricilerin yönetim konusundaki görüşleri Şia'nınki ile tam bir zıtlık göstermektedir.

    İslam toplumu kendi anlayışları çerçevesinde, meseleleri Kur'an-ı Kerim'deki esaslara dayandırma konusunda son derece ısrarlı olan Haricller'e göre adaletin gerçekleşebilmesi için toplumdaki bütün işlerin Allalı'ın emir ve yasaklanna uyularak yürütülmesi gerekir. Zira hüküm Allalı'a aittir. Devletin en öneınli niteliği olan adalet ilkesiyle Allalı'ın hükmünün gerçekleştirilmesinden birinci derecede soruınlu makam imamettir.84 İşte Şelıristani'nin şu yorumunu bu şekilde değerlendirmek gerekir.

    "İmamet konusunda iki ilıtilaf vardır:

    I-Seçim ve ittifakla sabit olduğunu iddia edenler

    2-Nass ve tayinle olduğunu söyleyenler"85

    Sonuç

    İslam aliınleri tarafından incelenen imarnet meselesi, kelam ekolleri arasında öneınli bir tartışma konusu olmuştur. İnsanlığın dünya ve alıiret saadeti için gönderilen Peygamberler hem dünya hem de alıiret işleriyle ilgili esasları önce yaşamış, sonra da en güzel şekilde tebliğ etmişlerdir. Müslümanların gündelik hayatiarına dair birçok konuda tavsiyelerde bulunan Allalı RasUlü'nün imarnet konusunda bir şey söylememesi dikkat çekicidir.

    İlk dört halifenin hilafete geliş biçiınleri, bu anlamda yapılan çeşitli seçim metotları İslam yönetim sisteminde tek bir yolun bulunmadığı şeklinde anlaşılınalı ve böyle kabul edilmelidir. Zira İslam bir din olarak insanlığın hem dünya hem ahiret saadetini esas almış, ölçülerini bu çerçevede ortaya koymuştur. Buna göre, hilafet meselesinde sadece bir yolun

    78 Onat, "Şii İmiimet Nazariyesi" AÜFİD., C. XXXII, s. 102. 79 Suphl, Mevsuatü '1 Hadareti'l İslamiyye, C. II, s. 430. 80 Gölpınarlı, a.g.e., s. 309. 81 Şebristaıll, el-Milel, C. I, s. 169. 82 Köseoğlu, Devlet, s. 141. 83 Akbulut, Sahtibe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri, s. 106. 84 Mustafa Öz ve Avni İlhan, "İmiimet" DİA., C. XXII, s. 202. 85 Şebristani, el-Milel, C. I, s. 134.

    25Ş

  • 256

    doğru olduğuna dair bir görüşün olması mümkün görünmemektedir. Bunun yerine, zamana ve şartlara göre, gerekli olan neyse ona göre hareket etmenin daha doğru olduğuna dair bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

    Ehl-i Sünnet kel§mcıları · dinin aslından olmadığı halde, imarnet konusunu kelfunın diğer meseleleriyle birlikte ele almışlardır. Genel olarak değerlendirmeler, ilk dört halife üzerinden yürütülmüştür. HiHifetle ilgili tartışmalar pek çok açıdan yürütülürken, bu münakaşalar daha çok Ehl-i Sünnet ile Şia arasında yapılmıştır. Zira Şia içindeki pek çok gruba göre im§met, dinin en önemli rüknü olmuştur. İşte Şia 'nın konuyu akidevi bir mesele olarak kabul etmesi, Ehl-i Sünnet alimlerinin de eserlerinde buna yer vermelerine, Şia'nın değerlendirmelerinin yanlışlığına dair görüşler serdetmelerine neden olmuştur. Ehl-i Sünnet bilginlerinin im§met meselesini kelam kitapları kapsamında değerlendirmemelerine rağmen, kelaıni olmayan bir meselesinin bu anlamda bir problem olarak ele alınmasının en önemli nedenini bu nokta temsil etmektedir.

    KAYNAKÇA

    AHMET B. HANBEL, el-müsned, (tsz).

    AKBULUT, Ahmet, Sahabe Devri Siyasi Hadislerinin Kelami Problemlere Etkileri, İstanbul, Birleşik Yayıncılık, ı992.

    AMİDİ, Seyfüddin, Gayetü 'l-Meram fi İlmi '1-Kelam, tahk.: Hasan Mahmud Abdü'l-Latif, Kahire.

    A YDlN, Mehmet Akif, "İmamef' maddesi, İstanbul, DİA. 200ı, C. 22.

    BAGDADİ, Ebu Mansur Abdu'l-Kahir b. Tahir et-Teınimi, el-Fark Beyne'l-Firak, tahk.: Muhammed Muhyittin Abdu'l-Haınid, Beyrut, ı990.

    ---, Kitabu Usul'd-Din, Beyrut, ı981.

    BAKiLLANİ, Ebu Bekir Muhammed b. Tayyib, et-Temhid, fi'r-Red ala'l-Mulhidetil Muattile ve'r-Rafideti ve'! Savarici ve'l-Mutezile, neşr.: Mahmud Muhammedel-Hudayri ve Muhammed Abdu'l-Hadi, Daru'l Fikri'l-Arabi, (Tsz).

    BUHARİ, Ebu Abdullah Uhammed b. Ebi'l Hasan İsmail b. İbrahim b. el-Muğire, el-Camius-Sahih, İstanbul, Mektebetü'l-İslaıniye, tsz.

    GÖLPINARLI, Abdülbaki, Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şii/ik, İstanbul, Der Yay., ı987. ·

    HAMİDULLAH, Muhammed, İslam Peygamberi, çev: Salih Tuğ, C. 2, İstanbul, İrfan Yay., ı993.

    HASAN İBRAHİM HASAN, İslam Tarihi, çev: İsmail Yiğit ve Sadrettin Gümüş, C. ı, İstanbul, Kaythan Yay., ı991.

    ' İBN ESİR, el-Kamilfi't-Tarih Tercümesi (İslam Tarihi), çev.: Ahmet Ağırakça, C. 2-

    3, İstanbul, Bahar Yayınları, ı991.

    İBN HALDUN, Muhammed Bm-Mahmud, Mukaddime, çev.: Zakir Kadiri Ugan, C. ı, İstanbul, MEB Yay., 1989.

    İBN HİŞAM, Ebu Muhammed Abdu'l-Melik b. Hişam b. Eyüp el-Himyeri, es-Sıretü 'n-Nebeviyye, tahk.: Seyyid Muhammed el-Lahham,- Beyrut, Daru'l-Fikr, 1998.

    İBN SA'D, Ebu Abdullah Muhammed, et-Tabakatü'l-Kübra, Beyrut, tsz.

  • KÖKSAL, M. Asım, İslam Tarihi, C. 18, İstanbul, Şamil Yay., tsz.

    KÖSEOGLU, Nevzat, Devlet, Eski Türk/erde, İslam'da ve Osmanlıda, İstanbul, Ötüken Yayınları, 1997.

    MA VERDi, Ebu'l Hasan Habib, el-Ahkamu 's-Sultaniye, çev.: Ali Şafak, İstanbul, Bedir Yay., 1994.

    MİRAS, Kamil, Tecrid-İsarih Tercümesi, Ankara, Gaye Matbaacılık,l987.

    NOMER, Kemaleddin, Şeriat, Hilafet, Cumhuriyet, Laiklik, İstanbul, Boğaziçi Yayınlan, 1996.

    ONAT, Hasan, Şii İmiimet Nazariyesi, A.Ü.F.İ.D, C. XXXII.

    RA YYIS, Ziyaüddin, İslam 'da Siyasi Düşünce Tarihi, çev.: İbrahim Sarmış, N ehir Yayınları, 1995.

    SUPHİ, Ahmet Mahmut, Mevsuatü 'l-Hadareti 'l-İslamiyye, "E lif' maddesi, Amman, 1993.

    SUYUTI, Celaleddin, Tarihu 'l-Hulefa, tahk.: Mahmud Riyad el Halebi, Beyrut, 1996.

    ŞEHRİSTANİ, Ebu'l Feth Muhammed b. Abdülkerim, Kitabu'l-Milel ve'n-Nihal, Beyrut, Daru'l-Marife, tsz.

    TABERİ, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Tarihu'l-Ümemi ve'l-Muluk, {Tarihu'l Taberf), Beyrut, tsz.

    TANCİ, Muhammed, Mezhepler Tarihi Dersleri, (Basılmamış Ders Notları).

    YÜKSEL, Emrullah, İmamiye Şiasında İnanç Esaslan, Atatürk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı ll, Erzurum.

    257