hhcthtyt)'hyh hjiiimhİİ )l{yphajibl -...

15
KbiPfbi3 PECI1YEJIHKACbi Olli MAMJIEKETTIIK YH11BEPCHTETH AparnaR . HHCTHTYT)'HYH )l{YPHAJibl Sosyal Bilimler Enstitüsü DERGiSi EHIIIKEK 1 - 2007

Upload: others

Post on 06-Sep-2019

3 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

KbiPfbi3 PECI1YEJIHKACbi Olli MAMJIEKETTIIK YH11BEPCHTETH

AparnaR r)'MaHHTap,rı;I>ıK . HHCTHTYT)'HYH

HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl

Araşan Sosyal Bilimler Enstitüsü

İLMİ DERGiSi

EHIIIKEK 1 BİŞKEK - 2007

Page 2: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

Osmanlı Şeyhülislamiarı'ndan Kadızade

Mehmed Tahir Efendi ve Tasavvufi Eseri: Risaletü'n-nfiriyye min tarikati'l-aliyye

Dr. Hür Mahmut YÜCER*

Özet:

Bu calışmada; bazı şeyhülislamiann tasavvufı yönleıine işiiret edilmeye çalışılmış ve XIX. asır Osmanlı şeyhülislfunlarından Mehrııed Tahir Efendi örneği üzerinde durulmuştur.

Tekke yaptıran, tasavvufla ilgili eser veren dahası yeniçeriliğin ve Bekt§.şlliğin kaldırıldığı dönemde göreve getirilen Kadızade Mehmed Tahir Efendi'nin tasavvufı yönü, 19 yüzyıl nlema­tarikat ilişkileri açısından da bir fikir veımektedir. Kadiri tarikatına bağlı olan Şeyhülislamın tarikat anlayışı, tek nüshası Taksim BB. Atatürk Kütüphanesi'nde bulunan "Risaletu'n-nııriyye min tarikati'l-aliyye" adlı eserinden yararlanılarak sunulmaya calışılmıştır.

Anahtar kelimeler: Tekke, şeyhülislfun, tasavvuf, Bektaşi, Kadirl, Osmanlı, Kıır'au, müftülük, eser, metod.

AHHOTaı:nm:

B :nou CTaThe paccMaTpHBaıoTcJI ıııelixynı,ncnaMoı(Bpo.ı:ı;e npoeypopoB B OcMaHCKoil HMllepiiH) CO CTOpOHbiTaCaBByQ_ıa (MIICTIITIII3M), B tıaCTHOCTII 3a IIpiiMep 6oUI B3HT ITieHxyJibliCJiıll\f 19 B. MeXMe.ı:ı; Taxnp 3Q_ıeH,Jzyi.

MexMe.rı; TaxHp 3Q_ıeH.rı;H li3BeCTeH Te M, tiTO OH IIHTepeCOBaJICH TaCaBByQ_ıaM II OTKpb!BaJITeKKe (MecTa o6ytıeHHH TacaaByQıy), oH BCTJITHJI B cBoıo ,ıı:oiDKHOCTh, Kor.ı:ı;a TetıeHHH HeHnııepliJIHK II EeKTallliiJliiK npeKparrrHJIH cBoe cyrrreCTBOBaHHH B 19 BeKe. OH 6ı,ur npHBep»<HHI(OM TetıeHHıı Ka,nepH, e.ı:ı;IIHCTBeHHoe ero npoH3Be,n:eHHe KacaTeJIOHO MIIpCTIIUH3Ma no,ıı: Ha3BaHHeM "PHCaJieTJJlb-HYpfiHe MHH TapHKaTHJI-a.iTiıiİe", MO)!(HO yaı:ı,ıı:eTh B 6ı:ı6JIHOTeKe ATaTIOpK.

K.ınoqesı,ıe c.ııosa: TeKKe, ınelixyJIOIIcnaM, MHCTIII(II3M, EeKTalliii, Ka,nepH, OcMaHCKaJI HMnepHH, KopaH, l\tyQıTHH, npoii3Be.rı;eHHe, MeTO,ıı:.

Abstract:

Mehmed Tahir Efendi (one of the cbief qadis of Ottoman state) and His Sufistic Work: Risaletu'n-nuriyye min tarikati'l-aliyye

This research studies the Sufı tendendes of the Sheikh'ul-Islams (the chiefQadis) who have attained the highest scholarly achievement. In pa.rticular Mehrııed Talıir Efendi is selected as the chief example. He has built a Sufi lodge, gave Works on Sufism and was appointed in a period when Bektalısi order was banned along with the abdication of Janissaries. He was specially chosen in such a delicate period in 19th century and it is a good example to the relationship between the Sufi groups and the scholars. He followed the Qadiri Sufi order and we have studied his work Risalatu'nuriyye, ofwhich there isa unique copy in Taksim BB. Ataturk Kutuphanesi in order to present his understanding of Sufi thought.

Key Words: Sufi order, lodges, Otoman state, chief qadi, method.

77

Page 3: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

Giriş:

Osmanlı asırlarıboyunca devlet ricaligibi medrese çevrelerinin de tasavvufa ve tasavvuf erbabına oldukça fazla rağbet ettiği görülmektedir. Bazı alimierin sonradan halini yeterli görmeyerele kendinden daha mütebahhir, daha mükemmel üstad arayışına girdiği de ayrı bir vakıadır. Daha çok manevi etkenierin rol aldığı bu yönelişin yanında sıhri bağların ve dostane ilişkilerin de ayrı bir rol oynadığı gerçektir.

Tarikatiaşma döneminden önce iki grubun, samimi kulluk anlamına gelen Kur' an ve Sünnet-i Rasfilülliiha temessük hususunda birleştiği bir gerçektir. Ancak metod, uslup ve yöntem husundaki ayrılıklar sosyal, kültürel veya m ekiina bağlı ayrı lı ğı ( medrese-teklee) beraberinde getirmiş oldu. İlıni rütbelerin müftülük, kadılık, müderrislik ve en nihayet şeyhülislamlık gibi resmi- görevle pekiştirilmesiyle de bu ayrılık iyice belirginleşmiş oldu. Ancak zahiri ayrılığın çoğu zamaıı ıulı dünyasını etkilemediği de görülmektedir. Özellikle 19. asırda müftülük kadılık gibi resmi görev alan, tarikat şeyhi (zül cenahayn) olduğu gibi ulema sınıfından olduğu halde tekkelere giden, tasavvufia, tarikat usulüyle ilgili eser yazan zevat da azımsanmayacak orandadır.

A Osmanlılar'da Şeyhülislamlar ve Tasavvuf

Şeyhülisliimların tasavvufia ilgisi daha çok bir şeyhe intisap etme, şeyhlerden feyz alma, tekke yaptırma, m eşihat koydurma, tasavvufia ilgili esertelif etme veya tarikat çevrelerinde çıkan ihtilafiarı çözme, postilişin atama, vaktiyelere uygun zaviyedar veya mütevelli tayinine n ezaret etme şeklinde teziihür ettiği görülınektedir. İlk dönemlerde nlemanın tasavvufi meselelerde sema ve devran gibi bir iki konu istisna edilirse nazari mevzuular da dahil meşayihten farklı düşünmediği, tercihlerini tasavvuftan yana koyduğu anlaşılmaktadır. Osmanlı'nın son dönemlerine doğıu bu meselelerio de tartışma konusu olınaktan çıktığı bilinmektedir.

Daha Osmanlı Devleti kurulınadan önce İbn Arabi'nin miiııevi oğlu ve en büyük yorumcusu Sadreddin Konevi (ö.678/1274) ile birlikte Anadolu topraklarında yaygınlaşan tasavvufneşvesi, asırlar boyunca bu topraklardaki sosyo-kültürel dini temelierin altyapısını oluşturmuştur.

Osmanlı Devleti'nin ilk resmi müderrisi olan Davfid-ı Kayseri (ö.751/1350) ile de ilmi, resmi ve sufi anlayışın aynı fikri yapılar içerisinde birleştiği görülmüştür. Bu çığır Osmanlı tarihinde devlet tarafından resmen görevlendirilen ilk şeyhülisliiın Molla Fenari (ö.834/1431) ile devam etmiştir. Molla Fenari, Sadreddin Konevi'nin müridi olan babası Hamza Efendi'den eğitimini tamarnlaınış, Risale :fi beyan-ı vahdeti'l-vücud ve Risale :fi't-tasavvuf adlı risaleleri yazmıştır. XVI.asırda bu yol Zenbilli Ali Efendi (Mufti Ali Cemali, o.932/1526), İbn Kemal (Şemseddin Ahmed ö. 940/1534) ve Ebussuud Efendi (o.98211574) ile devam etmiştir.

Ebussuud Efendi'de olduğu gibi XVII. asır Şeyhülislamlarından Ebülmeyiiınin Mustafa Efendi (ö.l015/1606) ve Paşmakcızade Seyyid Ali Efendi de (ö.1124/1712) Melamiliği ile ün kazanırken Hocazade Mehmed Es'ad Efendi (ö.1034/1625) Celvet'iliği, Şeylıülisliiın Yahya Efendi (ö.1053/1644) ve Bahiiyi Efendi (ö.l064/1654) Mevlevlliği, Çatalcalı Ali Efendi (1103/ 1692) Nakşiliği, Seyyid Feyzullah Efendi (ll 15/1 703)'de ailece Halvetiliği ile meşhur olınuştu.

XVIII. asırdaki şeyhülisliimların daha çok Nakşi-Müceddidi koluna bağlı oldukları

görülmektedir. Mesela Damadzade Ahmed Efendi ve İshak Efendi (ö.l147/1734) Şeyh Murad Buhari'ye bağlanırken bazı şeyhülislamların intisabı bilinmemekle birlikte tekkesine yardım ettiği görülmektedir. Şeyhülisliim Seyyid Mustafa Efendi (ö. I 15811745) ise seyr u sülfikünü Mekke'de bulunan Yekdest Ahmed Efendi'den tamamlamıştır. Şeyhülislam Muhammed Salih Efendi'nin de aynı koldan Mehmed Emin Tokadi ile gönül bağının olduğu ve karşılıklı iyi münasebetler içerisinde bulundukları bilinmektedir. Bu dönemde Nakşlliğe intisab eden Şeyhülislamiardan Sadık Muhanımed Efendi (ö.1121/1709)'nin tasavvufa dair eserleri olduğu

78

Page 4: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

bilinmektedir. Bunlardan Risale fi aksaıni'z-zikr, Risaletu'l-ınergübe fi't-tasavvufve Risale fi beyani fazileti'z-zikri'l-hafi ale'l-eehri adlı üç eseri dikkat cekınektedir.

Çelebizade Asım Efendi (ö.ll73/1760) Mevleviliğe mensup vak'anüvis ve şair bir şeyhülislam iken "Osman Molla" olarak da bilinen Şeyhülislam Plrizade Osman Sahib Efendi (ö.1184/1770) f'azıl, cömert ve hattat olmakla birlikte meşreben Bektiişl'dir. Daha önce zikredildiği gibi bir kısım şeyhülislamiarın ise intisabı bilinmemekle birlikte tasavvufi hayata bağlı bulunduğu, tarikatlara ve tekkelere maddi destek sağladığı görülmektedir.

Mehmed Şemseddin Efendi'nin rivayetine göre, kütüphane salıibi Şeyhülislam Aşir Efendi (1219/1804), Mısriyye'den Bursa Enari Dergahı şeyhi Bedreddin Efendi (ö.1216/1801)'nin ınuhiplerindendi. İbnüleınin'in kaydma göre Şeyhülislam Çelebizade Mehmed Zeynelabidin Efendi (1239/1823-24) Nakşibendiyye'den Beşiktaş Neccarzade Tekkesi şeyhi Sıddık

Efendi'nin ınüntesiplerindendi. Hüseyin Vassaf, naibler için umumi bir imtihan sistemi koyarak Şeyhülislaınlık makamının itibarını korumaya çalışan Turşucuzade Ahmed Muhtar Efendi'nin de (1292/1875) Nakşibendiye'den Ali Behçet Efendi hali:felerinden olduğunu kaydeder.

Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin aynı zamanda İbn Arabi hayranı ve aşığı bir zat olduğu rivayet edilmektedir. İmparatorluğun yüz yirmi ikinci Şeyhülislamı Abdurralıman Nesib Efendi (1332/1914) de bir cok tarikata intisab etmesinin yanmda İbn Arabi'ye "candan müştak" olanlar icerisindedir.

XTX. asır şeyhülislamiarının en önemli özelliklerinden birisi de Osmanlı devletinin kurulduğu dönemde olduğu gibi resmi ve manevi görevi aynı anda yürüten şahsiyetlerin bulurınıası olmalıdır. Mesela Kilisli Şeyh Osmanü'l-Üıyani soyundan gelen Şeyhülislaın Üryanizade Ahmed Es'ad Efendi (130711889), Durrizade Abdullah Efendi ve bu calışınamıza konu ettiğimiz Kadızade Mehmed Tahir Efendi bunların en meşhurları olmalıdır. Ancak tasavvufun karakterinden olsa gerektir ki resmi görevler daha belirgin olarak gözükmektedir. Manevi görevler rivayet! ere veya satır aralarma kahmştır.

XVI. yuzyılda Şeyhülislam Çivicizade Muhyiddin Efendi (ö.954/1547) dışında tasavvuf büyüklerine su-i zanda bulunan başka bir şeyhülislama rastlanmamaktadır. Şeyhülislamlık tarihinde ilk defa azil sfuetiyle emekli edilen Çivicizade'nin aziedilmesinin sebeplerinden biri de Muhyiddin İbnü'l-Arabl, Mevlana Celaleddin Rumi gibi tasavvuf büyüklerine karşı aşırı tenkitleri dir. XVI. Yüzyılda şeyh olup olmadığı tartışmalı olan Oğlan Şeyh İsmail Maşuki ( ö.945/ 1538), Hamza Bati (o.969/1561), Muhyiddin Karamani (o.95711550) gibi kimseler sonuçta şeyhülislam fetvasıyla idam edilmiştir. XVII.Asırda idam edilerrAbaza şeyhiAbdurrahim Efendi (1047/1637), Nakşl Urmiye Şeyhi Mahmud Efendi (ö.1047/1637) ve Melamiye-i Bayramiye mensubu Beşir Ağa (ö.1 073/1663)'nın ise "şöhret-i kazibe tahslli" veya "devlet-i aliyeye baş kaldırırlar" vehmiyle ortadan kaldırıldığı anlaşılmaktadır.

XVII. Asırda Kadızadeliler ve Sivasller tartışması sebebiyle XVIII. ve XIX. Asırda özel nedenler sonucu bazı tasavvuf büyüklerinin sürgüne gönderildiği olmuştur. Sürgün mekanizmasının işletilmeye devam etmesinin en büyük etkeni yukarda sayılan nedenler yani potansiyel tehdit endişesi olmuştur. Yapılan araştırmalara göre bütün Osmanlı asırları boyunca tasavvuf büyüklerine verilen sürgün cezalarının dlnililıni-huküki olmaktan çok siyasi nitelikli olduğu görülmüştur.

XVIII. asırda vazife yapan şeyhülislamiardan on ikisinin şu veya bu şekilde tasavvuffa ilgilendikleri görülmektedir. Bunlardan Halveti, Mevlevi, Melaml, Bektaşi olanlarmın yanı sıra, Nakşibendilik ile yakın alaka kuranların çoğunlukta bulunduğu dikkat çekmektedir. Takip eden yıllarda ise önce Şaharnliğin daha sonra da Nakşibendlliğin ihniye sınıfı arasmda ağırlık kazandığı görülmektedir.

79

Page 5: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

XIX. asırda ise Beletiişiye hariç tutulursa tarikatlar hakkında olumsuz görüş bildiren, fetva veren, risale yazan herhangi bir şeyhülislama rastlanrnazken, olumlu göıüş bildiren, tasavvufi balıisieri açıklayan eserler yazanlar bulunmaktadır. XIX. asır içerisinde görev yapan yaklaşık yirmi dokuz şeyhülislamın on üçünün bir tarikata müntesip olması, ikisinin bizatihi şeyh olarak resmi makılında bulunması, bir çoğunun tekke yaptırması veya tekke haziresine defiıolunması, ilmiye sınıfı ile tasavvufi coğrafYanın birbiriyle ne denli kaynaşık olduğunu göstermektedir. Bu şeyhülislamiardan çoğunluğunun Nakşibendiyye müntesibi olmasına rağmen bir kısmının da Mevlevi, Şabaui, Rlfai, Celveti ve Kadiri tarikatlarma bağlı olduğu görülmektedir.

B-ŞeyhülisHim Kadızade Mehmed Tahir Efendi (1747-1838)

Mehmed Tahir Efendi, Kadı Ömer Efendi'nin oğlu olup Tokat'ta dünyaya geldi. İlk eğitimini babasından aldıktan sonra İstanbul'a gitti ve devrin tanınmış alimlerinden ders görerek yetişti. Ruı1s imtihanında müderrislik nıusunu kazanarak 119611782' da müderris oldu. Ardından kadılık görevine geçti. Anadolu ve Rumeli'nin bir çok yerinde kadılık yaptı. Rumeli Kazaskeri Osmanpaşazade İzzet Bey'in şeriatçılık memurluğunda bulundu; mahrec mevleviyetini elde ederek Yenişehr-i Fenar kadılığına tayin edildi. Bir süre mazul kaldıktan sonra önce Mekke payesini elde etti. 1818 'de de İstanbul kadılığına getirildi. 1824 'te Anadolu kazaskeri oldu. 26 Kasım 1824'te Mekklzılde Mustafa Asım Efendi'den boşalan şeyhülislamlık makamına tayin edildi. Vak'anüvls Lütfi Efendi'ye göre, Şeyhülislam Mekkizılde Asım Efendi'nin Beletiişiye muhibbılnından olması, Yeniçeriliğin kaldırılması sırasında mahzurlu görülmüş olmalı ki şeyhülislamiıletan azi edilmiş yerine kararlı görünen Tahir Efendi getirilmiştir. Bektaşiliğin

kaldırılması için ciddi gayretler gösteren Şeyhülislam Kadızade Mehmed Tahir Efendi (1254/ 1838-39) Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması arefesinde sık sık toplanan meşveret meclislerinde etkili rol oynamıştır.

25 Mayıs 1826 tarihinde konağında yapılan, mülki ve askeri erkanla ulemiidan oluşan geniş bir kadronun katıldığı meşveret meclislerinde Batı usulünde talim istemeyen yeniçerilere karşı savaş taliınİnin gerekliliğine şeyhülislam fetva vermiş ve eşkinci adıyla talirnli bir askeri birliğin teşkili kararlaştırılmıştır. Bununla ilgili hüccet-i şer'iyye yazılarak ulemadan başka devlet erkanına ve hatta ocak ağalarına da imza ettirilmişti. Muhtemel olaylara karşı Topkapı Sarayı'nda sancak-ı şerif çıkarılmış, başta şeylıülislam olmak üzere bütün ulema 3500 talebe sancak altmda toplanmış ve karşı çıkacak asilerin tenkiline karar verilmişti. Şeyhulislam ocağııı kaldırılmasına dair fetvayı padişaha sunmuş ve kendisine bir elmas yüzük hediye edilmişti> Kadızade ayrıca Nizam-ı Cedld askerine miğfer giydirilmesi konusunda da padişahı destekiemiş ve kavıık yerine miğfer giyilebileceğine dair fetva vermiştir. 1828-1829 Osmanlı Rus savaşında toplanan bir umumi meşveret meclisinde Reisülküttab Pertev Efendi'nin muhalefetine rağmen Ruslar'la barış yapılmasmı teklif ederek bu yolda bir kararın çıkmasını da sağlamıştır.

Kadıziide, iki buçuk yıl kadar süren şeylıülislamlığın ardından 6 Mayıs 1828 tarihinde yaşlılığı dolayısıyla görevden ayrıldı.Vefatında Eyüpsultan'da Bostan iskelesi yakınında yaptırdığı mezarına defııedildi. ilmiye Salnamesi'nde yedi adet orijinal fetvası yer aİmıştır. Çeşitli kaynaklara göre Altımermer civarında Kıldiriye Dergılhı yaptırmış, fakir şeyhlere yardım için kafi miktarda para vakfetınişti.

Tarihçi Lutfi'ye göre Yeniçeri ordusu ile birlikte Bektaşi tarikatı da yasaklanınca Beletiişi şeyhleri ve dervişanı hakkında İcra olunan şiddetli muamele ve garaz da Şeyhülislam Tahir Efendi'nin derunu re'yi bulunmamaktadır. O, bu mesel e hakkında idare-i masiahatyolunu iltizam etıniş, cezada dehşet tarafına yaklaşmamıştır. Nitekim sarayda kendi başkanlığında ulema ve şeyhlerin katıldığı toplantıda onlarııı hakkında herhangi bir görüş serdetınemiştir.

80

Page 6: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

Kadızade'nin meşihatta bulunduğu müddet zarfında adaletten ayrılmadığı, inandığı

yeniliklerde padişahı desteklemekle birlikte yer yer ona karşı çıktığı anlaşılmaktadır. Nitekim II. Mahmud'un ulemiiya fes giydirme isteğini benimsemediği ve bu konuda fetva vermediği bilinmektedir.

I-Eserleri

Kadızade Mehrned Efendi 'nin iki eseri bulunmakla birlikte bunların en önemlisi "Risaletu 'n­nuriye min tarikati'l-aliyye" adlı tasavvufi mevzulara dair yazdığı risiilesidir. Türkçe kitabının girişinde kendisinin, Kildiri tarikatına mensup olduğunu, eserini tarikat ihviinına, özellikle de kendisinden yed-i tevbe alan manevi eviatıarına seyr-u sülilklarıru kolaylaştırıp bid'at ve dahiletten kurtarmak amacıyla kısa ve öz olarak kaleme aldığını belirtir. Bu makalemizin temelini oluştııran Türkçe risalenin, tasavvufun ceşitli konularını ele aldığı ve kırk bir bölüm halinde düzenlendiği görülmektedir.

İlk tecelli ve tenezzül (hakikat-i Muhammediye) ile başlayan eser, zat!, sıfatı, fiili tecell'iler Ceberut, Melekut alemlerinden bahsetmesi nedeniyle vahdet-i vucudun ontolojik yapısını oluştııran hazenit-ı hams veya tenezzülat-ı seb'a risalesi özelliği göstermektedir. Ancak yine bölümler arasında nefsin sıfatları, tezkiye ve tasfiye, şer'! esaslara yapışmanın gereği gibi bahislerle de eğitici, öğretici genel tasavvuf klasiklerini çağrıştırmaktadır. Yine "men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu" hadisinin izah edildiği 37. bölüm tamamen keliimcıların kullandığı bir dil ve mantık örgüsü içinde kaleme alınmış Allah'ın varlığma on ayrı şekilde delil getirilmiştir. 38. Bölümde, Nukeba, Nuceba, Kutııb, Gavs gibi "ricalu'l-gayb" hakkında bilgi veıilmiştir. Eserin sonlarma doğru Plri Şeyh Ali Berzenci'nin Kasidetıı'l-ayniye şerlıi'nden sık sık alıntı yaparak tercüme ettiği açıklama getirdiği de görülür.

Müellifin ikinci eseri "Risale fi Tahkik-i Lafzı Türk!" dir. İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı'nda kayıtlı Fetava Mecmuası Kadıziideye ait alınayıp ınecmuada onun kısa bir biyografisi ile bir fetvası yer alınaktadır (vr. 105). Bazı kaynaklarda Kadızade'nin Şerh~ Kelinıeti't Tevhld, Tefsir-i İhlas ve Taliik Hakkında Bir Risiile gibi eserlerinin bulunduğundan bahsedilmekteyse de bunların nüshalarına henüz rastlanmamıştır.

2-Tarikatı

Kadızade'nin tasavvufi yönü hakkında yaptığımız araştırmalarda ne tarih ne de tarikat literatüründe herhangi bir kayıta rastlanınamaktadır. Ancak o, şeyhini ve tarikata girişini Risale­i Nuriye'nin beşinci ve altıncı bölümünde açıklamaktadır. Kendisi Kadı Beyzav'i Tefsiri'nden Fatiha silresini okurken "İyyiike na'büdu ve iyyake nestain" ayetine gelmiş, özellikle Ganiza(\e Haşiyesi'ndeki bu ayetle ilgili açıklamalardan etkilenmiştir. Ona gore bu ayette gaybetten hıtiiba iltifat vardır ve arif billiih zeviit kast edilmektedir. Öyle ise bir mürşid-i kamil bulınak bir zorunluluktur. Zamanındaki meşayih ise na-tamam ve ekserlsi ünımldir. Hak"ıkisi ise kibrit-i ahmer gibidir. Daha sonra Abdulkadir Glliin'i'nin manevi rehberliğinde ziihiri ve batmı ıniimı.ir bir zat olan Muhammed Ahrak el-Bağdadl b. Ahmed Bağdadl ile karşılaşmış, ondan yed-i tevbe almıştır. Muharnmed Ahrak'm silsilesi Kasidetıı'l-ayniye şiirilli Şeyh Ali Berzenci vasıtasıyla Abdulkadir Glliinl'nin oğlu Seyyid Abdulaziz'e ulaşır. Tevbe alınadan önce şeyiii istiharede bulurunasını istemiş, o da rüyasında "vellezine cahedu fına lenehdiyennehum subulena" ayetini gormuş, bunun üzerine gerçek dersini alarak üç-dört sene kadar seyr-u süluk görmüştür. Sonunda rüyasında yine Abdulkiidir Gl lani Hazretlerini görmüş, miinen kendisinden, ertesi gün de ziihiren şeybinden hilafetini alımştır. Seyr-i sulukunu, şeyhi Muhammed Alırak el-Bağdadl'nin tiillm ettiği kelime-i tevhid zikriyle tamamlamıştır. Tebberrüken de "İsm-i Celal ve İsm-i Hı.i" dersi çekmiştir.

81

Page 7: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

Şeyhülislam Tahir Efendi'nin ne zaman Kadirl hilafeti aldığı, kendisinden sonra kimseye hilafet verip vermediği kaynaklardan anlaşılamamaktadır. Ancak bu risaleyi vefatından yaklaşık on iki yıl önce dervişleri için yazdığına ve müridierinden Mehrned Said Efendi'nin istinsah ettiğine göre bir müddet tarikat neşrinde bulunmuş olmalıdır. Bu müddetin şeyhülislamlığı esnasında ve sonrasında olduğu ve belli bir sure devam ettiği tahmin olunabilir.

3-Risale-i Nuriye'nin İhtiva Ettiği Konular

Eserinde tasavvufun tahalluk boyutu ile ilgili bilgiler verdiği kadar tahakkuk (nazarl-fikıi) yönüyle de açıklamalarda bulunan Kadızade Tabir Efendi, tasavvufun hemen hemen bütün konularına değinmiş görünmektedir. Risruesini müritlerinin İstifadesi için yazması nedeniyle söylediklerini ayet, hadis, kelam-ı kibar ile desteklemiş, fazla teferruata girmeden açık ve net bir şekilde ifade etmiştir. Ancak bazen Kasidetu'l-Ayniye şerbinden bazen Kadı Beyzavi Haşiyesi'nden alıntılar yapması, dahası erken dönem Türkçesi özelliği gösteren bir dil kullanması metni oldukça müşkil bir hale getirmiştir.

Ancak eseri önemli kılan, elbette işlediği konular veya anlatım üslubu değildir. Belki bu mevzuu ve diyalektiğin ilmiye içerisinde ne kadar yaygın ve köklü yerleşmiş olduğurlu göstermesi dir. Şimdi eseri tel'lf esasına göre bölümler halinde tahlll e geçebiliriz.

Birinci Boluru Ruh-u Muhammedi hakkındadır. Müellif, eserinin daha başında şeyhi Ali Berzenci'nin Kasidetu'l-Ayniye şerhinde rı1h-ı Muhammed! hakkında yazdıklarını nakl eder. Ona göre; Allahu Taala her şeyden önce Ruh-ı Muharnmedl'yi yaratmış ve onu nübüvvet sıfatıyla şereflendirmiştir. Sirac-ı Muhammed!, münevvir-i haklkldir. Bütün peygamberler ve evliyalar onun balır-ı ulı1muna, yağmur-u ilmine muhtaçtır. Hakikat-ı Muharrıriıediye bütün sur! ve manevi hakikatları camii dir. Hakk'ın ilk defa halk ettim dediği kalem, hakikat-ı Muhammed! dir. Hadiste "ben Allah Taala'nın tecelli nfuundan, mü'minlerde benim nilrumdan yaratılmıştır" buyurulmuştur. O mertebe şefaat mertebesidir.

İkinci bölümde Allah 'ın RUh-u Muhammedi'yi kendi cemalini temılşa etmek için yarattığı anlatılır.

Üçüncü Bölüm; İnsanoğlu dört kısım dır; Enbiya aleyhisselam, Evliya rahimehullah, avam-ı mü'minler, münafık ve kafirler.

Dördüncü bölüm salike gereken; iman ve islamın şartlarına riayet ederek dört mezhepten birine uygun şeriat-ı Muhammediye'ye temessuk etmesidir. Sonra batmını temizlemek için bir mürşid-i kaınile teslim olması lazımdır.

Beşinci Bölüm; Müellifin tarikata girişi anlatılmaktadır.

Altıncı bölüm; "İyyake na'büdü ve iyyake nesta1n" ayetinde gaybdan hitaba iltifat vardır. Kadızade kendisinin de tasavvufa girişine vesile olan bu ay etin açıklamasım yaparken tefekkürt bir yol seçer. Ona göre ilisanda burhan yoluyla istidlalden, görmeden inanmadan görerek inanmaya geçiş vardır. Bu durumda akledilen gözle görülür hale gelir. Fatiha' da Allah 'ın isimleri hakkında düşünmek, nimetleri üzerinde düşünmek gerek."tiğine işaret vardır. Bir haklkat yolcusu gabya, Allaha ve Rasfilüne iman edip, şeriat-ı Ahmediye'ye sarılır, Sünnet-i seniyeye uyar, Ehl-i sürınet ve'l-cemaat inancı üzerine olur, zahir ve batmını kotu ahlaktan arındırır, ınürşid­i kamilin talim ettiği esmaullaha devam eder, az yer, az içer, az uyur ve konuşursa, !isan ve kalp ile Allahın isimlerini tefekkür, Allah'ın rahmet ve nimetleri üzerine düşünürse, baş gözü açıldığı gibi kalp gözü de aydınlanır. Böylece makulatı dahi kalp gözüyle tam anlamıyla idrak eder. Vüsul ilailah mertebesi kendisine ınüyesser olur. Ralıman sfuesi 19. ayette zikı"edilen iki denizden murat baş gözü ile kalp gözü (basiret) dür. Aralarındaki berzahtan murat kalp gözü

82

Page 8: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

ile baş gözü arasmda bulunan perdedir. Salik gayret ve mücahedesine devam ederse "vellezme ciihedu fina lenehdiyennehuın sübülenii" ayetinde işaret olunduğu üzere bütün perdeler kalkar. Hakkı görme ve irfiin mertebesine nail olur.

Yedinci bölüm; İnsan önce insan olarak halk edilmiştir.

Sekizinci bölüm; İnsan kalp ile kalıptan müteşekkil olduğu ve ikisinin özelikleri üzerinde durulmaktadır.

Dokuzuncu bölüm; ıneratib-i kalb, ruh, sır, hafi, ahfii mertebelerini açıklaınaktadır. Yine bu bölümde nefsin özellikleri zikredilmiştir. Eıniire, Levviime, Mülhiıne, Mutınaine, Riidıye, Merdiye, Safiye gibi nefsin ınertebeleri özellikleriyle ayetler ışığında anlatılmıştır. Kadızade'ye göre nefs, ruha, sırra, ahfiiya, galib olursa sahibini esfelde bırakır, akıbeti ni mahv eder.

Onuncu bölüm; kalb yani gönül hakkındadır. Kalbe çok dönüştüğü 01alden hale geçtiği) için kalp denilmiştir. İnsan bedeninin tamamına hakimdir. O ısliih olursa bütün beden ıslah olur. Nefıs, aniisır-ı erbaadan müteşekkil dir. Aniisır-ı Erbaa, nefs-i niitıka ile beşe ulaşır. Bu beşin aleın­i emirde beş ulvi karşılığı vardır. Letiiif-i ulviye arşın üzerinde, Jetaif-i süfliye arşın altındadır. Letiiif-i ulviye kalp, ruh, sır, hafi, ahfiidır. Bunlar ile nefs arasında aşk vardır. Letiiif-i ulviye, nefs-i niltıkaya iişık olmuştur ama iişık miişuka mağlub olagelmiştir.

Nefıs bu letaife galib olduğu sürece sahibini esfelde bırakır. Bunun için nübüvvete ihtiyaç olmuştur. Letaif-i ulviye sadırdadır. Ruh da onun sağında, Sır kalp yakınında, Hafı de rUha yakındır. Bu mağlubiyetten Şer-i şerife yapışınakla kurtulabilir, ruhaniyet galebe gelebilir.

On birinci bölümde; her ehlullahın kendi tarikatına göre farklı mesleği, ıneşrebine göre de takip ettiği sülı1k şeklinin olabileceği vurgulanınaktadır. Allah'a giden yollar malılukatın adedincedir. Cümle yollar Rası1lüllah iledir. Çünkü zikir şekillerini ashabına o öğretıniştir. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz. Hasan-ı Basri vasıtasıyla gelen bu halkalardan herhangi birine yapışan kişi yine RasUiüllah vasıtasıyla tarik-ı ilalliiha girmiş olur.

On ikinci bölümde mü'minler icazetsiz olarak kelime-i tevhid çekemezler mi sorusu sorulmuş, yed-i tevbe almak, iniibe etınek veya zikrullah iciizeti alına]( lüzuınlu mudur? süaline cevap aranmıştır.

On üçüncü bölüm "La ilahe illallah" zikrinin efdaliyeti uzerinedir.

On dördüncü bölüm kelime-i tevhidin manaları üzerinedir. Tevhid üç kısımdır. Birincisi ibiidete layık Allah'tan gayri hiç kimse yoktur. (La ma'bı1de bi'l-hakkı illalliih). İkincisi ondan gayri maksud yoktur (La maksude illallah) Ondan gayri mevcud yoktur. (La mevcude bi'l­mevcudi'l-hakiki illallahu'l-vacibu'l-vucudi lizatihi bi zatihi) İsimler itibariyle gayriyettir. Diğer mümkiniitta olan vücı1d iiriyettir. Dil ile tevhld avaının tevh!didir. Haviissın tevhldi ise kendi vücudunu nefy etınektir.

Kadızade on beşinci bölümde kelime-i tevhldin çekilınesi esnasında nelere dikkat edileceğini açıklamıştır. Ona göre sülı1kün başında olan derviş kelime-i tevhld ile meşgul olurken tevhidin "la mabude bi'l-hak illallah" manasım düşünınelidir. Levvame ve nıülhime rütbelerine ulaştığı vakit "la maksude bi'l-maksudi'l-hakiki illallah" manasım düşüıuneli, mutmaine, Riiziye ve Merzıye, Safiye mertebelerinde tevhldin "la mevcude bi'l-mevcudi'l-hakiki illallah" manasını düşünmelidir.

On altıncı bölüm; çeşitli kesimlerin sülı1kü beyanındadır. Bu bölümde vahdet-i vücud ve bu mertebenin özellikleri hususunda durulmaktadır. Kadızade'ye göre Ene'l-Hak davasmda bulunan sıllikler iki kısımdır.

83

Page 9: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

On yedinci bölümde mazhar-ı ahadiyet ve menşe-i kemalat olan Peygamber Efendimizin ruhaniyeti hakkındadır.

On sekizinci bölüm alemin vücuda geliş şeklini beyan eder. Hak sübhanehu Rabibinin ruh-ı mutahharını kendi nfir-u muhdesinde cisimsiz ve renksiz olarak vucuda getirdi. O pak nurdan sair mevcudatı var etti. Mümkinatın zuhiiru zat-ı pakine ait değildir. Mümkinatın yok olmasıyla da zatına bir zarar gelmez. Dilediğini adernden vücuda getirilir. Nur-ı ahadiyet ilk müırikinat arasına vasıta olmak için rilh-ı Muhammedi'yi halk etti. Hak Taala mümkinata vasıtasız tecelli kılsatakat getiremezler yok olurlardı. Nfu-u Muhammedi'nin bir ciheti Cenab-ı Hakka bir ciheti mümkinata dönüktür. Hak taiiladan vasıtasız aldığı feyzi mümkinata ulaştırır. Hak taiila kendi nfirundan yarattığı Ruh-u Muhammed!' den diğer erviih-ı enbiyayı halk etmiş, erviih-ı enbiyadan ervah-ı evliyayı ondanda diğer mü'minleri yaratmıştır. Bütün varlığı bu şekilde var etmiştir. Cemisinin menşei, nur-ı pak-i Muhammedidir.

On dokuzuncu bol um; salikin Cenab-ı Hakka seyr-i sülfikü hakkındadır.

Yirminci bölüm; seyr ilailah ve seyr fıllah makamları hakkındadır. Ruh alem-i kurbdan alem-i bu'da geldiği zaman yetmiş bin perde ile perdel endi. Fakat kadim dostunuyad-u zikr edip şevkle ona müteveccih olursa, eltaf-ı ilahiye ile o hicapları aşar, nihayetsiz cemiile ulaşır. "Seyr anillah" olur. Vaki olan envar gibi Jıicaplar da ortadan kalkınca "seyr ilallah" olur. "Seyr fıllah" ile sulukunu tamamlayıp makam-ı milrifete ayak basar, arif olur. Bu makam da Hak ile görür, Hak ile söyler, Hak ile işitir. Onu seyreden tecellisini kendinde bulur. Fena makamı mevt-i izdıriiriden önce mevt-i ihtiyiiri ile şarab-ı la yezaliden içip hayat-ı cavidiina ermektir. Salikin vücudunda zerre miktarı beşeriyet özelliği kalsa valıdet menziline ayak basamaz.

"Varlığından zerre kalsa ey nigare Mahcub olur göremezsin nıy-ı yiire"

Her kime nur-ı sıfat tecelli kılsa beşeri vücudu mahv olur, görürken görmez, düşünemez olur. Aşk-ı ilahi vicdanında cuş edip bl ihtiyar kalır. Öyle bir mertebeye çıkar ki arş ve felekler ayağının altında kalır. Rusı1m-u beşeriyet ondan tamamen münselih olur. Zaten bu makama eımeyiııce de insan-ı kamil olamaz. Fena makamına çıktıktan sonra zat-ı biçfuı teceli kılar ki asıl maksat odur. Makam-ı fena da iki kısımdır. İlki vuslattan önce sıfat tecellisi ile olur. Alanıeti kişinin ziihir ilminde kalması dır. İkincisi vuslattan sonra zat! tecellinin Msı! olmasıdır.

Yirmi birinci bölüm; tecelli-i zat hususun dadır. Yirmi ikinci bölüm; makam-ı marifet hususundadır. Yirmi üçüncü bölüm; etvar-ı seb'a hakkındadır. Yirmi dördüncü bölüm; tavru'l-kalb hususundadır. Yirmi beşinci bölüm; Tavrü'r-ruh, marifetullah hakkındadır.

Yirmi altıncı bölüm; Maarifetulliihın yolları Iıususundadır. İlimden maksat miirifetulliihtır. Marifetulliilım yolları cemi malılukatın nefesleri sayısıncadır. Miirifetulliilı tahsilinin yolları; meczub, salik, meczub-u sal ik ve salik-i meczub olmak üzere dört yolu vardır.

Cezbe ile olan suluk görmeden Allah Taala'ya kulun takarrubudur ki bila say ve la kulfet zat, sıfat ve esmii-i iliihiyeye muhtaç olduğu şeyleri Hak Taala sırf o kula inayetin gereği olarak takarrubudur.

İkincisi salik-i mahzdır ki cezbesiz olan süluktür. Hamseden murad tavrü'l-kalb, nefs, kalb, sırr, rı1Iıdur. Bu beş etvarın ma fevki mahall-i esına ve sıfattır ki ona cezbe ile vas ıl olunur.

Üçüncüsu meczub-ı saliktir. Meczfib-ı sal ik şu kimseye derler ki mertebe-i şuhudu Hakka çıktıktan sonra yine hamse-i muridiyeye tenezzul eder. Sonra yine makam-ı şuhuda çıkıp kavuşur, ve o mertebe ile müşerref olur.

84

Page 10: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

Dördüncüsü salik-i meczübtur. Salik-i meczub şu kimsedir ki hamse-i müridiyede seyr edicidir. Bundan sonra salik-i meczub esma, sıfiit ve zatta seyredicidir.

Salik-i meczüb ile meczfib-ı salikin kamil mürşid olması caiz ve mümkün değildir. Süluksuz meczub-ı mahz ve cezbesiz salik-i mahz olmakta caiz değildir. Lakin meczüb-ı mahz, salik­i ınahzdan efdaldir. Cezbesiz salik dışındakiler hilafet ve irşad davası ederlerse mukayyeddir. Onlar kimseyi irşiid edemezler.

Yirmi yedinci bölüm; seyr maallah, seyr fillah, seyr aniilah ilailah hususundadır.

Yirmi sekizinci bölüm; Müridin yirmi makam ve hasleti vardır.

İlki, mürid şeyhinin eli üzerine tevbe etmesi, ikincisi zühddur. Üçüncüsü tecriddir. Dördüncüsü aklde-i halisa, Beşinci teverru'dur, (yani mürid gerek lokınasında gerek kisvesinde takva üzere olmalıdır), Altıncısı evamirve neviihl de Hah.i:an naşi olan zorluklara sabır, yedinci taat-ı Hak ta mücahede, sekizincisi şecaat, dokuzuncusu bezl (Şeriatte müstahsen olan sehavet üzere olup kimsenin malında gözü olmamasıdır.), onuncusu fütüvvettir. On birincisi sıdk, on ikincisi ilim, on üçüncüsü reca, on dördüncüsü mulazemet, on beşincisi akıl, on altıncısı edeb, (yani edeb hakka riayet edip esrarnilahı ketm edip ifşa etınemektir.), on yedincisi halka hüsn üzere olmak, on sekizincisi teslim, on dokuzuncusu muhabbet, yirmincisi tevfizdir. (yani işlerini Hak Taala hazrederine tefvizdir)

Yirmi dokuzuncu bölüm, halvetin şartları, edepleri hususundadır.

Otuzuncu bölüm; mükaşefeler hakkındadır. Keşf, hicabın arkasında olanı kalbin idrak edemediğini idrak etmektir. H icab ise sahibinin idrakine ve fehmine engel olan şeye derler.

Keşf; kalb, setr-i yed, ruhi ve hafi olmak üzere beş şeyle olur.

Otuz birinci bölüm, vusul ilailah hakkındadır. Fakat cismin cisme, arzın arza vusfilü ve ilmin malfiına vusfilü gibi değildir. Allah bu tür vusfilden münezzeh ve müberradır.

Otuz İkinci Bölüm; vakıat hususundadır. Alem ilimden türernedir ve smırsızdır. Her şey kendi başına bir alemdir. Salik riyazat ve mücahedat-ı nefse başlamakla alem-i mülk ve melekfita geçmesi aşikar olur. Her makam da kendine halat ve vakıat zuhfir .eder. Şeyhülislam meratibü'l­vücfidu; mutlak gayb alemi, Ceberfit, Melekfit, alem-i mülk (Şehiidet) olmak üzere dört mertebede acıklamakta ve böyle inanmanın faydalarını anlatmaktadır.

Otuz üçüncü bölüm; Müşahede hakkındadır. Allahu taala (kalp gördüğünü yalanlamadı) Ayine gibi olan kalb-i salik, kelime-i tevhidin ağırlığıyla pak ve ari olsa, küdı1rat-ı beşeriyeden arınsa, safa-i kalbi miktarı en var-ı gayb zahir ve pey da olur. Ve sülı1künün başlangıcında şimşek, levayih ve levami' gibi şeyler zahir olur. Hatta safii-i kalbi müzdad oldukça kanadil ve şem' ve meş'ale gibi şeyler zahir olur. Bundan sonra da envar-ı ınücerredeler zahir olur. Yani hayalden h::lll ve ari envar zahir olur. Bazısı yeşil bazısı beyaz ve sarı ila gayri zillik nurlar zahir ve peydil olur. Eğer nfir rı1h ve safa-i kalb ile imtizaç ederse nfir yeşil olur. Eğer kalb bi'l-külliye safa ile münevver olursa şüa-i şeıns gibi nı1ru zahir olur. Bazen de ruh ve kalb vasıtası olmaksızın Hakk'ın nurları gelir ki o zaman salikten keyfiyet ve misliyyat hissi gider. Sağ-sol, aşağı-yukarı, uzaklık-yakınlık, gece-gündüz düşüncesi kalınaz.

Otuz dördüncü bölüm; nefsin ma'siyet ile iştigali ve şeytana ittiba hususudur.

Nefs Şeytan'a uyarak isyan ile iştikal etse ruhta bir siyalı nokta zahir olur. Her ne zaman nefsin isyanı artsa siyah nokta da tezayüd olur. Hatta tamamen siyahlaşır. Salikten feyz kapısı kapanır Zira feyz-i ilahinin iki veçhi vardır. Bir yonu alem-i gabya, diğeri illem-i şehadetedir. Her bir feyz-i ilahi ki salike Allah Taala hazrederinden vasıl olsa o feyz kal be müeddl olur ve ondan

85

Page 11: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

siiir aziiya müeddl olur. Nefsin isyan ile meşgul olması sebebiyle sevadının ineiliisı zikrulliih ve tilavet-i Kur'an ile hiisıl olur. Müncell olup bi'l-külliye mütecelll olsa enviir-ı ilahiye ile münevver olur da müşiilıede,-i riihiiniyye ve gaybiyye ziihir olur.

Otuz beşinci bölüm; tezkiye-i nefs ve riyazetin keyfiyeti hakkındadır. Yuksek makamlar tezkiye-i nefs, tahliye-i kalb ve tasfiye-i ruh hasıl olmadıkça sübhiin hiisıl olmaz. Maksat bi'z­zat tahliye-i rUhtur, tahliye-i riilı ise aııcak tasfiye-i kalb ile hiisıl olur, tasfiye-i kalb da ancak tezkiye-i nefs ile has ıl olur. Tezkiye-i nefs salikin mukaddemiit viicibesindendir.

Bazı meşiiyih tezkiye-i nefs, tasfiye-i kalb ile biisıl olur zannettiler. Zira tezkiye-i nefs tasfiye için uzun müddete muhtaçtır. Amma tasfiye-i kalbe iştigal etse az bir müddette tezkiye-i nefs hasıl olur. Zirasiilik her ne işlerse gerek hayır ve gerek şer kalbinde ziihir ve hiisıl olur.

Hatta vuslat-ı ilalliih kesret-i arniii ile olmaz illa ahliik ile olur diye cemi evliyiiulliih açıklaına yapmıştır. Gadab ve şehvet nefsin sıfatlarıdır. Cemi evsiif-ı zemime onlardan mütevellid olur. Hatta onların tezkiyesi onları itidiile getirınekle olur. Zira hava tecavüz eylese ondaıı şehvet, hırs, emel, haset, deniiet, gıybet ve gayrisi tevellüd eder. Ve eğer gadap fazla olsa, kibir ve adavet, hiddet, uc b ve kizb tevellud eder. Amma eğer sıfat-ı hava mütedil olsa nefsde hayii, cüd, muhabbet, şefkat ve sabr ziihir olur ve dahi eğer sıfat-ı gadab mütedil olsa ondan tevazu ve ilim mürüvvet, kanaat ve bez! ziihir olur. Eğer bu nefsin iki sıfatı mütedil olsa tezkiye hiisıl olur.

Otuz altıncı bölüm; Tahliye-i ruh hususundadır.

Otuz yedinci bolum; Marifetullah ve marifetu'n-nefs hususundadır. Marifetullahi taala marifet-i nefse mutevekkıftır. Seyyid Ali Serzenci'ye soruldu ki; insan ruhunu bu cesede koymanın sırrı nedir? Bu latlfe-i liihiitiyeyi kesafet-i niisütiyeye yerleştirmenin nedeni nedir? Bunun cevabı "men arafe nefsehu fekad arafe rabbehu" hadisi şerifinin esrarındandır diye cevap verdi. Hadiste buııun on delili bulunmaktadır.

İlk delil odur ki bu vüciid-ı insani ve heykel-i cismiinl ki aniisır-ı erbaadan nıürekkebdir, müdebbire muhtaçdır ki tedbir eyleye, bir muharrike muhtaçtır ki tahrik eyleye işte o müdebbir ve muharrik rUhtur.

İkinci delil, cesed-i insaniye de müdebbir ve muharrik bir olduysa ki ruhtur; bu alemin de müdebbiri birdir ve o Allah Taiilii hazretleri dir.

Üçüncü delil odur ki cesed ancak ruhun iradesiyle müteharrik oluyor o zaınan bu alem belki bir zerre ancakAiliihu taiilii hazretlerinin kaza ve kaderiyle müteharrik olur. ·

Dördüncü delil, cesedde hareket ancak ruhun ilmi ve ona şuuru ile oluyorsa Allah taala cemi eşyiiyı iilimdir. Arzdave senıeviitta zerre miktarı şey ilminin dışında değildir.

Beşinci delil, bu illernde cesed-i keslfe ruhtan daha yakın bir şey yoksa Allah Taiilii hazrederin daha yakın hiçbir şey yok demektir. Nitekim "bir ona şah daınarından daha yakınız" buyurulmuştur.

Altıncı delil, cesedin varlığıyla o riih mevciid olduysa ve cesed yok olduktan sonra mevciid olmaya devaın ediyorsa Alliih bu alemi halk etmezden evvel mevciid idi, yine bu alem f'an! olduktan sonra da mevcut olacaktır, zira evvel ve iilıir odur.

Yedinci delil, ruhun cesetteki keyfiyeti bilinmiyorsa Hak Taala hazretleri de keyfıyetten mukaddes ve munezzehtir.

Sekizinci delil, ruhun cesetteki ayniyet ve mekanı bilimniyorsa Alliih taiilii hazretleri ayniyet ve tahayyuzden müberradır ve münezzehtir, eşyalardan bir şeye hulül etmez. Hulülden ınünezzehtir gerek buliil-i seraya! gerek hııliil-i civiiri ile olsun. Yine Alliih hiç bir şeyden hiill de değildir.

86

Page 12: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

Dokuzuncu delil, ruh cesette his olunınayıp ve mes dahi olmayıp bunlardan ari oluyorsa Allah Taala mes ve his olmaktan münezzeh ve müberradır.

Onuucu delil odur, ruh cesette asar ile bilinmez ve suver ile temsil olunmuyorsa, Allah'ı da ebsar idrilk edemez, onu efkar iliata edemez. Güneş ve Ay ona teşbih olunamaz. Zikredilen on delilden anlaşılan hakaik ve dakilik "men arafe nefsebu fekad arafe rabbelıu" hadisinin manalarının esriirındandır. Buna marifet derler. Nefsini ve ruhunu böyle bilmek, Alliih'ı böyle bilmek marifetulliihtır. Sahibine de iirif billiilı derler. Şu kadar var ki Allah'ı böyle bilmek nefsiiniyettir ve muhabbettir.

Maksadımız arifin-i muhakkıkini tezyif değildir. Muradımız arifin-i billalım birbirinin hakikatini tebyindir. Alim billiihtan her birininmahiyetini tayin dir. Lakin ilm-i billahmarifetullahırı verasmdadır. Zira ilm-i billiih gayri malfuni'l-fikridir. Yani ilm-i billiih fikir, nazariye ve akıl ile bilinmez. Bu makam makam-ı ümmldir.

Otuz Sekizinci Bölüm; Efrad-ı evliyaullalı hususun dadır.

Ayette "Nice adamlar vardır ki onları ne ticaret, ne de alış veriş Allah 'ı anmaktan alı koymaz" Rasulullah aleylıisselam da "benim dostlarım izzet kanatlarınlll altmdadır, onları benden gayri kimse bilemez" buyurmuştur. Binlerce evliyaulliihtan bazı meşhurlar vardır ki onları herkes bilir. Binlerce envar u hakayik, mükaşefat ve hiilat onlarda görünür. Bu makama telvin derler. Visalullaha vasıl olanların makamına da temkin derler. Gerçi makam-ı terokinin nihayeti yoktur. Allah'ın makam-ı temkinine viisıl olan dostları gizlidir. OnlarıAiliih'tan gayri bilemez. Sorulursa ki binlerce evliyaulliihm çok meşhurları vardır, onların makamları makam-ı temkin olduğundan kat'a şüphe yoktur. Cevabı budur ki onların bazısı bazı müritleri terbiyeye Allah tarafından memur olduklanndan makam-ı telvlııe çekerler. Sonra da makam-ı telvinde karar kılarlar.

Diğer bir cevap ta şöyledir; veli dedikleri onların bedenleri, onların ulUın-ı ziilıireleri

değildir. Belki o cenab-ı akdesten feyz olan envar-ı uliilıiyedir ki ona latife-i hakikiye denilir. Hakikatta veli olup AHillun dostu olan odur, onu daAlliilıtan gayri kimse bilemez nıeğer ki kendi gibi o makama yetişen ve kendi nıertebesinde olan şahıslar bilir.

Seyyid Ali Berzenci buyururlar ki ehl-i sünnet akaidine göre velinin kerameti zahir olmaz ve görünmez. Ancak kendi misli ve kendi derecesinde olan veliye görünür. Gerçi zahirde halkla karışıktırlar amma batında Haktan gayriye bigiinelerdir. Bunlardan bazısı olur ki Halkla keliim ederken diyar-ı iilıirde başka bir silrette bulunıırlar. Hatta Fetava-yı Belıçe'de evliyaullahtan olan kimseler bir anda çok uzak mesafeye gider ve gelirler diye itikad etmenin caiz olduğu yazılıdır.

Bunların cismi bir mertebede letiifet kesb eder ki onlara ru'yet taalluk etmez. Cisimleri de ruhlarına tabi olur. Beyt:

"Nice! er can verdi cisme yetti Niceler cismini pür-nur etti"

İnsanlar arasında bir taife vardır ki halk içindedir de halk onları görmez, deryıl onlara mekan olur, her nereye yönelseler yol olur, narda gezerler ateş yakmaz olur. Zira cisimleri ruhanidir. Bu haller ekser büdela olanlarda olur. Bazı şeyhler "Hak taalanın hiissaten her ismine mazhar düşmüş veli gelmiştir, bunları saymak mümkün değildir, amma meşayih-i kirarn keşf ile bilir" şeklinde inanmıştır.

Peygamberimizin mucizelerinin bazıları hissi ise de çoğunluğu aklldir. Ümmet-i Muhiimmedin zeka, akıl ve fehm-i kemal-ı kudreti fazla olduğu, Muhammed (as)'ın şeriati kıyamete kadar baki olduğu için basiret sahibieri görsün diye mucizat-ı akliye ile mümtaz oldu. Hatta onun umnıetinden evliya olanlardan zuhur eden keramat de cümle-i mucizelerinden dir.

87

Page 13: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

Mucizat-ı hissiyyelerin örneği Musa aleyhisselamın asası, Hz. Salih aleyhisselamın devesi, Hz. Süleyman aleyhisselamın hatemi ve havada tasarrufu, Hz. İbrahim aleyhisselamın ateşte tasarrufu gibidir. Hiçbir veli y:oktur ki elbette Enbiya aleyhisselamdan birinin kademindedir. Muhammed Mustafa'nın kademi üzerine olan velilerin çoğunun kerameti akliyedir. Kıyamete kadar baki dir.

Bunun misali Hz. Şeyh Abdrulkadir Gllani hazretlerinin kerametleri gibidir. Hz. Şeyh der ki bizden önce ve bizim dışımızda evliyıl hazeratı sılir-i nas üzere güneş gibidir. Lakin sonra gun1b eder, lakin bana Allah zu'l-celal bir inayet ve kerem buyurmuştur ki ceddim Muhammedeni'l­Mustafa'nın kademi üzere olduğumdan benim şemsim batmaz yani ben kutbiyetten azi olmam. Yani hazreti şeybin tarikati zayıtlamaz, kıyamete kadar bilidir. Her evliyaullahın tarikatine zaman geçmekle zayıflık tari olmaz.

Bazı veliler de sair enbiya-ı kirarndan birinin kademinde olduysa o velinin kerameti hissi dir. Yani akli değildir. Gözle müşılhede olunur; bazı velileri ateşin yakmaması, aslan, kaplan ve benzeri yırtıcı hayvanın itaat etmesi, tayy-i zaman ve mekan, suya batmanıa gibidir.

Otuz dokuzuncu bölüm; Tertip üzere evliyaullahın alıvali hakkındadır.

Kırkıncı bölüm; Kutb-u alem hakkındadır. Gavsu'l-azam denilen şahsın ismi Abdullah'tır. Kalbi İsrafil aleyhisselam kalbi üzerinedir. Netlı-i sı1r-i maneviye ve nesim-i esrar-ı rabhaniye netlı eder. Bunun menzili evliyaullılh arasında nokta gibidir ki daire-i salalı-ı alem onun merkezindedir. Rası1l-i ekremin (sav.) rı1h-ı pakine ayine düşüp varis-i manevi olmuştur. Hak taalanın zat-ı biçlinuna ve cemi sıfatınamazhar düşmüştür ki Hak taala kutbu devr ettirir, erkan-ı dünyada güneş devr ettiği gibi. Ufuk-ı semada cemi evliyıl bunun tasarrufundadır ki hepisine Haktan feyz Kutb-ı alemin vasıtasıyla tecelli eder.

Ali el-Berzenci Kasidetu'l-Ayniyye şerhinde bu makamı güzel açıklamıştır. Ona göre Gavs­ı azanı dedikleri zat-ı alikadir Rasulullah (sav.) hazretlerinin naibidir. Gavs Hak taalanın cemal ve celal ellietinden tecellinin mahallidir. Mahall-i beytı1tet eylediği makam, Kabe-i mükerremenin üstü ve sathıdır. Gavs, cemi-i enamın teveccühüne illettir. Taksim-i erzak ve taksim u tavzi-u belayı, cumle halayık üzere Allah Taala'nın emriyle ve izniyle yapar.

Kutub diye şol kimseye derler ki üzerine alemin dairesi dair olur. Lakin kutbu'l-aktab cümlesinin merkezidir. Bu yedi kutubtan her bir ekıilim-i seb'adan bir iklime tasarruf ve hükm eder. Bu yedi kutubdan herbiri için melekut-u semavatta ve arzda tasarruf vardır. Bazısı Zuhal'in tasarruf ve hükmüyle tasarruf eder. Bazı fe! ek-i Müşteri tasarrufu ve hükmüyle tasarıuf eder. Bazı felek-i Merih tasarrufu ile tasarruf eder. Bazısı felek-i Şems'in tasarrufu ile tasarruf eder. Bazısı felek-i Zühre tasarrufu ile tasarruf eder. Bazı fe! ek-i Kamer'in tasarrufu ile tasarruf ve hükm eder. Bunlara efrad-ı vasılin derler. Onların hükmü kutublardan bariçtir. Bunlar herkes gibi gayru'llılha mültefit değillerdir.

Kırk birinci bölüm; Mürid ile şeyhi arasında olan rabıta-i tamme, alaka-i kamileve inabenin şartları gibi bölümler içermekte ilahiler ve dua ile nibayete errnektedir.

* Araştırmacı yazar.

88

Page 14: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

BİBLİYOGRAFYA:

AHMED LUTFİ, Tarih-i Lutfi, I, İstanbul 1328

ABDULKADİROÖLU, A.- Tatcı, M. Divan ( Geredeli Şeyh Mustafa Rumi Efendi), Ankara 1998.

ABDURRAHMAN ŞEREF, Taıih Muhasebeleri, Ankara 1985.

AHMED CEVDET, Tarih-i Cevdet, XII, İstanbul 1309.

AHMED MUHYİDDİN, Tomar-ı Tekaya, (özelnusha).

AHMED RIFKI, Bektaşi Sırrı, c.II, İstanbul 1327.

AKSOY, Hasan, "Enis Receb Dede", OLA., XI.

AKTEPE, Munir "Esad Efendi, Vassafzade", DİA, XI.

ALBA YRAK, Sadık, Son Devir Osmanlı Uleması, c. 1.

ALGAR, Hamit, "Halid-i Bağdadi", DİA, XV, 284.

ALTUNSU, Abdulkadir, Osmanlı Şeyhulislamları, Ankara 1972.

AŞKAR, Mustafa ,Molla Fenari ve Vahdet-i Vücud Anlayışı, Ankara 1993.

,"Osmanlı Devletinde Aliın-MutasavvıfPrototipi Olaı·ak; İlk Şeyhülislam Molla Fenari ve Tasavvuf anlayışı", AUİF Dergisi, c.XXXVII, Ankara 1997.

AYVANSARAYI, Huseyirı, Hadikatu'l-Cevami, İstanbul1281, c.ll/I.

AZAMAT, Nihat "Çerkeşl Mustafa Efendi", DİA, VIII.

BAYRAKTAR, Mehmet, Davudu'l-Kayseri, (Kayserili Davud) Ankara 1988.

BİLGE, Mustafa L. "Arif Hikmet Bey", DİA, III.

BURSALI Mehıned Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul 1333, c.I.

BUZPINAR, Tufan, "Esad Efendi", DİA, ll.

Danişmend, Kronoloji, IV,

DOÖAN, M. Nur, "İshak Efendi, Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri", Turk Dili ve Edebiyatı Dergisi, 1986-1993, sy. 26.

ELGİN, Necati "Konya Mevlana Dergahına Ma'nen ve Maddeten Hizmeti olan Mevlevi; Şeyhülislam Mehmed Sahib (P!rizade)", Cağn Dergisi, sy. 68, Eylul 1963.

GÖLPINARLI, Abdulbaki, Melamilik ve Melamiler, İstanbul 1992 (tıpkı basım)

İBNÜLEMİN, Mahmud Kemal, Son Asır Türk Şairleri, XII/I, İstanbull930-4.

---, Son Hattatlar, 500-503.

İBRAHİM FAHREDDİN EFENDi, Envar-ı Pir Nfireddin, rv, (İSAM fotokopi nüsha) 153.

İlıniye Salnamesi, s. 472;

İpşirli, Mehmet "Feyzullah Efendi, Seyyid", DİA, c. XII.

---, "Kadızade Mehmed Tahir", DİA, XXIV.

89

Page 15: HHCTHTYT)'HYH HJIIIMHİİ )l{YPHAJibl - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D02918/2007_3-4/2007_3-4_YUCERHM.pdf · Halidiye Tarikatı'na intisabeden el-HacMehmedRefik Efendi (1229/1813-1288/1872)'nin

---, "Kadıziide Mehmed Tahir", DİA, XXIV.

---, "Catalcalı Ali efendi", DİA, c. VIII.

---, "Abdurrahinan Nesib Efendi", DİA, I.

---, "Ahmed Muhtar Beyefendi", DİA, II.

---,"Ahmed Muhtar Efendi", DİA, II.

---, "Aşir Efendi", DİA, IV.

---, "DarnadzadeAhmed Efendi", DİA, VIII.

---M. Uzun, "Bahai Mehmed Efendi", DİA, c. IV,

KADIZADE Mehmed Tahir Risiiletü'n-nüriyye min tarikati'l-aliyye İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Nuri Ergin, nr. 401.

KA VAS, A., "Mehmed Sahib Molla", OA, 2.

LEVY, A., "The Ottoman U! e ma and The Military Reforms of Sultan Mahmud II", AAS, VII (1971),

ARSLAN, Mehmed "Yeniçeriliğin Kaldınlmasına Dair Edebi Bir Metin: Ayni'nin Manzum Nusretniimesi", Türklük Bilimi Araştırmaları, sy. 3, Sivas 1996,

MEHMED SÜREYYA, Sicil-i Osmani, IV/ I, İstanbull308-15.

MEHMED ŞEMSEDDİN, Yadigar-ı-Şemsl, (haz. M. Kara-K. Atlansoy) Bursa ı 997.

Muhyi, Menakıb-ı Gülşeni, s. 402-403;

MUSLU, Ramazan, XVIII. Asırda Anadolu'da Tasavvuf, (Basılmarnış Doktora Tezi, MÜSBE2002)

MUSTAKİMZADE, Süleyman Sadedin, Devhatıı'l-meşiiyıh, İstanbull978.

MUSTAKİMZADE, Süleyman Sadedin, Risiile-i Meniikıb-ı Meliimiyye, Sul. Ktp. Nafız Paşa, nr. 1164.

ÖNGÖREN, Reşat, Osmanlılarda Tasavvuf, İstanbul 2000.

ÖZCAN, Abdulkadir, "Asım Efendi, Çelebiziide", DİA, III.

SAHAFLAR ŞEYHİZADE Esad Efendi, Tarih (haz. Ziya Yılmazer), İstanbul 2000.

ŞEMSEDDİN SAMI, Kamusu'l-alarn, İstanbull306-16.

TANMAN, Baha, ''Murad Buhari Tekkesi", DBİA, V.

TAŞKÖPRÜLÜZADE İsamüddin Ahmed, eş-Şakaiku'n-numaniyye fı ulemai'd-devleti'I­Osmaniyye, (nşr. O. Suphi Furat) İstanbul 1985.

TİMURT AŞ, Kadri, Kilis Tarihi, İstanbul 1932.

UZUNCARŞILI,, İ. Hakkı,, Osmanlı Tarihi, IV/II, Ankara 1983.

, Kapıkulu Ocakları, I.

VASSAF, Hüseyin, Setine-i evliya-yı ebnlr fi şerh-i Esmiir-ı esrar, SÜL. Ktp, Yazma Bağışlar, nr. 2305-2309, III/V.

YILMAZ, H. Kamil, Aziz Mahmud Hüdayi ve Celvetiye Tarikatı, İstanbul ı 982.

YILMAZ, Necdet Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, İstanbul 1991.

YUCER, Hi.ir Mahmut XIX. Asırda Anadolu'da Tasavvuf, (Basılmarnış Doktora Tezi MÜSBE) İstanbul 2002.

90