aylİk ÜlkÜ dergİsİulkunet.com/ucuncusayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y kıymetli...
TRANSCRIPT
AYLİK ÜLKÜ DERGİSİ
* GAUP ERDEM :MilöyeteiIik ve Ülkücülük
* SADÎ SOMUNCUOGLU : Özde ve Şekilde Benzememek.
•*- DÎLÂVER CEBECÎ : Siz Kimsiniz? * OSMAN OKTAY : Bozkurttan Boz-
kurtta*»
* MAHİR DURAKOĞLU: ÜMdicüleı Anadolu'ya
âr DÎNÇ YAYLALIER : Teknoloji Çar ğmda İnsana Yatırım
* NİHAT GÖNLÜKIRIK : Kürsad - Çanakkale - özmen
-y
Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh
bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen mektuplar, yazılar şiirler ve bunlarm değerlendirilmesi, abone ve satış durumları, temsilcilerimizin çalışmaları gibi çeşitli hususlarda bize sorulan sorulan böylece açıklamaya çalışacağız.
Basm ve yaymın bir fikrin yayüışmdaki Önemi hepimiz çok iyi biliriz. Bir gazetenin trajı okuyucu kitlesine göre tes bit edilir. Günlük gazetelerin trajları önemli bir olay olmadığı takdirde hemen hemen her-gün aynıdır. Yani belli bir gazetenin aşağı yukarı belli sayıda okuyucusu vardır. En az kitap, dergi, gazete okunan ülkelerden birisi olan Türkiye'mizde bilhassa dergilerin okuyucu kitlesi çok daha azdır. Ama BOZ-KURT, birçok günlük gazetenin trajını geride bırakarak bir istisna teşkil etmiştir. Devlet ve Töre gibi milliyetçi cephenin diğer dergüerine karşı da her gün rağbetin artması ve okuyucu kitlesinin çoğalması memnuniyet vericidir.
Bu elimizdeki sayı ile BOZ-KURT birbuçuk yılını doldurmuş oluyor. Bu süre içerisinde dosyalar dolusu mektup, şiir ve yazı geldi. Bazı ülküdaşlarımız çeşitli sorular sorarak cevap verilmesini istiyorlar. Birkısmı-na mektupla cevap verildiği gibi zaman zaman dergide de a-çıklamalar yapılıyor. Yazılar biraz daha az olmasına rağmen
Osman OKTAY
çok sayıda şnr alıyoruz. Anlaşılan ülküda§larımızm çoğu; ruhlarını saran ülkü ateşini, duygularını şiirle dile getirmeye çalışıyorlar. Önceden de yazıldığı gibi gelen yazı ve şiirler yazı kurulu tarafından inceleniyor ve sıraya konuyor. «Yayın" lanabiMr» hükmüne varılan yazı ve şürler de ayrıca sıraya konduğu için haliyle yayınlanması gecikiyor. Bu hususta mektup yazan ülküdaşlanmızm sabırlı olmalarını dileriz.
Ancak bir de şunu hatırlatalım : Yazı ve şiir yazmak için herşeydem önce çok okumak ger rekir. Bu arada okumanın da bir usulü olduğunu, büyük bir dikkat gerektirdiğini unutmamalıyız. Biz, ülküdaşlarımızı okuma ve yazmaya teşvik etmek için bir «Em Güzel Yazı Yarışması» düzenlemiş bulunuyoruz. Bu hususta geniş tafsilatı aşağıda bulacaksınız.
Şimdi de abone ve satış
meselesine gelelim: Abone sayımız gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Bozkurt'a ilk sayılarından itibaren abone olan ülküdaşlanmızm aboneleri bitmiş ve bir kısmı ücretini göndererek abonelerini yenüemişlerdir. Geçen sayımızda yeni abonelerimiz hariç hemen bütün abonelerimizin dergilerine posta çeki koyarak bir hatırlatmada bulunduk. Bu çeklerle abonesini yenilemiş olan ülküdaşlarımız ücretlerini göndermeye başlamışlardır. Önceden yenilemiş o-lan ülküdaşlanmızm da bu çekler vasıtasıyla bir başka ülkü-daşımızın abone olmasını sağlamalarım dileriz. _J
Temsücilik vazifesini yapan ülküdaşlarımızın da dergilerin iade olmasını önlemek için gönderilecek dergi miktarını ve adres değişikliklerini önceden bize haber vermeleri gerektiğini yeniden hatırlatmak isteriz.
«En güze! yazı» yarışması ÜlküdaşlarımızHi yazma akşkanlıİMt kazanma
larına vardımcı olmak gayesiyle BOZKURT'ta bir «EN GÜZEL YAZI YAKIŞMASI» düzenlenmiştir:
1 - - Mart'taa itibarca BOZKURT'un her sayısında bir konu verilecektir.
2 — Ülküdaşlarımız bu konu üzerime yazacakları yazılarını em geç bir sonraki ayın ombeşime ka dar eninize geçecek şekilde PK. 151 Bakanlıklar/ ANKARA Adresime göndereceklerdir.
3 — Gönderilen yazılar 500 (Beşyüz) kelime civarında olacaktır.
4. — Gelen yazılar jüri tarafından incelenecek ve birimciye yîme jüri tarafımdan tesbit edilen kitap hediye edilecektir.
5 — Birinci gelem yazı «Yarışma Birimcisi» ola rak BOZKURT'ta yayınlanacaktır.
6 — Gelem yazılardan uygun görülenler derece ye girsin veya girmesin aynca sıraya konacak ve BOZKURT'ta yayınlanacaktır. BU SAYIDAKİ KONUMUZ : TÜRK GENÇLİĞİ NASIL YETİŞTİRİLMELİDİR?
Yazılarınızı 15 Nisan 1974'e kadar elimize ge çecek şekilde postalayınız.
2
ÖZDE VE ŞEKİLDE KENDİNEIBENZEMEK
Sadi SOMUNCUOGLU
Bir arkadaşına veya tanınmış bir kimseye benzemeye özenen kişiye çevresinde iyi gözle bakmazlar. Hatta onun hakkında «Şahsiyetini bulamamış kişi» derler. Bu anlayış, hiç şüphe yok ki, benzennıek istenilen kişilerin kötü tipler oluşundan değil; her insanın bir şahsiyet ol ması dolayısıyle, kendine has özellikler taşımasından ileri gelmektedir. Çevremizdeki insan lar, çok genel plânda birbirlerinin aynı özelliklere sahip gibi görünmekle beraber, herbirin-den ayrı dünyaları ve ayrı anlayışları vardır. İnsanlık böylece renklenir ve mânâlanır. Bir an için düşünelim: İnsanlar tamamen birbMerinin aynı özelliklere sahip bulunuyorlar. Zevksiz, bayağı, düpdüz, mânâsız ve ruhsuz bir durgunlukla karşılaşırız. O halde her insan birer şahsiyettir. Başkalarını taküt yerine kendi anlayışı istikametinde hayata bakmasını bilmelidir. Bu yaratılışın bir gereğidir. İlerleme ve en üstünü meydana getirmenin, ilk şartı budur.
İnsanlardaki bu görünüş, milletler için de aynı derecede önemlidir. İlim adamlarının ince lemeleri bize şu hakikati göstermektedir: Bir millet diğer milletlere, (BÜhasa temasta bulun duğu milletlere) ne kadar az benziyorsa, müşterek tarafları ne kadar azsa; a milletin yaşa ma iradesi, medeniyet yaratma ve var olma gü cü o derecede yüksek olur.. Müşterek noktalar, milletlerin birbirlerine açılan pencerleridir. Bu pencerelerden karşılıklı olarak birbirlerini etkilerler. Hangi millet o anda daha ileri durumda ise ve yöneticileri daha yetişmiş kişüerden mey dana geliyorsa, o millet diğerini kendi tesir alanı içinde eritmeye başlamış demektir. Bu benze yişte, öz veya şekü diye ayırım yapmak hatalıdır. Bazı hallerde, şekil daha fazla önem kazana bilir. Nihayet, şekil muhtevayı koruyan bir kab gibidir. Öz onsuz düşünülemez. Göktürkler zamanında amansız düşmanımız Çinliler saçları
nı usturaya verirlermiş. Türkler düşmana benze memek için, saçlarını bellerine kadar uzatıyorlar. Daha sonraları Çinlilerin de saçlarını uzattıklarını gören atalarımız, bu kere saç uzatmayı ayıp sayıp, usturayla kazıtmışlar. Eski gelenek lerimizde düşmana benzemk en büyük ayıplardandı. İşte bu ruh Türk Milleti'ni, coğrafya ta nımaz engin tarihinde, her kültüre üstün kılmış ve bu günlere kadar Türklüğün yaşamasını sağlamıştır.
Bu gerçek millet içindeki fikir mücadelele rinde de kendini gösterir. Bilhassa yabancı men seli fikirlerle millî kaynaklı fikirler arasındaki savaşta, hayati önem kazanır. Her fikir sistemi, döğüştüğü rakip fikir mensuplarını mağlup edebilmek için ona hitabetine şansını arar. Bu da benzer noktalarda kendini gösterir. Her şeyin modasıyla birlikte benzerlikler kurulur. İşte bu karşı fikre açılmış penceredir. Ancak, bura da, her fikri incelemek ve öğrenmekle, karşı fikrin propaganda ağma düşmeyi birbiriyle karıştırmamak lâzımdır. Bir Türk Milliyetçisi ken di fikir sistemini tam olarak öğrendi mi, diğer görüşleri de, propaganda kitaplarını eleyerek, il mi nitelikte olan kitaplarım seçer ve onları oku yarak hasmını öğrenir. Kendi fikrini bilmeyen kişiler, belli bir bakış açısı (Fomasyon) teşekkül etmediği için, tutarlı bir değerlendirme imkânına sahip olamazlar. Türk Milliyetçiliği fikir sistemini öğrenmek, öyle bir çırpıda olacak şey değildir. Bu bakımdan kendini tanımadan, «Canım herkes falan kitabı okuyor. Çok müthiş bir kitapmış onu okumamak eksikliktir.» deyip rastgele hareket edenler hiçbir zaman Türk milliyetçiliğini anlayamazlar. Moda olan kelimelere ve görüşlere kapılanlar kendi fikrî istiklâllerini kaybederler. Farkında olmadan, zevkleri, düşünceleri ve yaşayışları bağımlı hale gelir.
İnsanlar arasında nasıl genel bir benzerlik varsa; milletler ve fikir sistemleri arasında da aynı biçimde benzerlikler vardır. Bu tabüdir. Ancak, genel hatlarda benzer görünüşe sahip olmak, milletlerin ve fikir sistemlerinin kendine has özelliklere sahip olmalarına mani değildir. Aksine, bu kendine has özellikler yok olmaya doğru azaldıkça, millet de, fikir sistemi de tarihe karışır. Çünkü onu var eden tek şart kendine benzeyiştir.
TANRI TÜRKÜ KORUSUN
3
Ülkü Ocakları'mı Çalışmaları Devam
Ediyor Kuruluşu hakkında ön
ceki sayımızda malumat vermiş olduğumuz ÜLKÜ OCAKLARI Yurt sathındaki çalışmalarını sürdürmektedir. Alınan bilgiye göre hemen bütün iller ve ilçelerinde şubeler açılacaktır. Bilhassa üniversite ve yüksek okul muhitlerinde ÜLKÜ OCAKLARI'na gösterilen ilgi memnuniyet uyandırmıştır.
Diğer taraftan ÜLKÜ O-CAKLARFnın yeniden kurulup teşküâtianmasını çekemeyen ba zı kasıtlı çevreler «Ülkü Ocaklarına bağh gençlerin okullar ve talebe yurtlarında bir baskı rejimi kurduklarım» iddia ederek malum gazetelerde yaygara koparmaya kalkışmışlardır. Bunun üzerine ÜLKÜ OCAKLARI Genel Başkanı Muharrem Şemsek bir açıklama yaparak «Çıkarılan yaygaraların a-sılsız olduğunu, Ülkü Ocaklarımın hiçbir zaman huzursuzluğa ve anarşiye yol açmayacağım
bilâkis bunları çıkaranlarla mü cadeie edeceğini» behrtmiş, «ÜL KÜ OCAKLARI'nuı asıl gayesinin bölücülük değil birieş-tiriciük olduğunu» tekrarlamıştır.
ÜLKÜ OCAKLARI'na bağ h üniversite gençliğinden bir grup geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim Bakanı Mustafa üstün-dağ'ı ziyaret ederek «Okullarda zorla anarşi çıkartmak istendiği m ve ÜLKÜ OCAKLARI'na bağh gençlerin tahriklere sürüklenmeye çalışıldığını» söyle mislerdir.
ÜLKÜ OCAKLARI BUCAK ŞUBESİ AÇILDI
Teşkilâtlanma çalışmalarını sürdürmekte olan Ülkü O-cakları'nın Bucak Şubesi geçtiğimiz günlerde kurularak çalışmalarına başlamıştır.
Ülkü Ocakları Bucak Şubesi kurucuları şunlardır:
Başkan : İsmail ÖZTOP Üyeler : Adem Ünlü, Meh
met Ulukan, Muhsin Ünal, Mu-hammed Kahraman, Adem Kurt, Kadir Tulum ve Hayri Akay.
Ülkü Ocakları Genel Mer-kezfnde alınan bilgiye göre A-dana, Trapzon ve Eskişehir'de Ülkü Ocakları'nın kuruluş çalışmaları tamamlanmış olup Çanakkale'nin Ezine ve Ordu'nun Fatsa ilçelerine de yetki verilmiştir.
Diğer taraftan Ülkü O-cakları Genel Merkezi bir «Ülkü Şiirleri Antolojisi» yayınlayacaktır. Bu sebeple şiir yazan ve şiirlerinin .antolojide yayınlanmasını isteyen ülküdaşları-mızm daktilo edilmiş şiirleri, kısa hal tercümeleri ve bir adet fotoğraflarını 15 Mart 1974'e
kadar Ülkü Ocakları Genel Merkezi G. Mustafa Kemal Bulvarı, Akmen Ap. No: 24/16 De-mirtepe/Ankara adresine göndermeleri gerekmektedir.
BÜYÜK ÜLKÜ DERNEGİ'NÎN ÇALIŞMALARI
Büyük Ülkü Derneği Rize Şubesi bir gece düzenleyerek Millî Mücadele Kahramanı Kâzım Karabekir'i artmıştır. Kalabalık bir topluluk tarafından takip edüen gecede ayrıca «Yarak Bozkurt» isimli piyes sahneye konmuştur.
— Büyük Ülkü Derneği Antalya Şubesi 26 Ocak günü " bir toplantı düzenlemiş ve toplantıda Doç. Dr. Necmettin Ha-cıeminoğlu «Tarih Boyunca Türk Milliyetçiliği» konulu bir konferans vermiştir. Büyük bir vatandaş topluluğu tarafından dinlenen konferansa gösterilen ilgi memnuniyet uyandırmıştır. Hacıeminoğlu ertesi gün de ülkücü gençlere «Türk Milliyetçiliğinde Disiplin Anlayışı» konulu bir seminer vermiştir. Folkiar Derneği tarafından
— Osmaniye'de Gâvurdağı «Rahime Hatan Gecesi» düzenlenmiş ve büyük ilgi görmüştür. Gecede «Ya Şehit Ya Gazi» piyesi oynanmış, folklor ve kare-te gösterileri yapılmıştır.
BÜD ŞUBELERİ
Büyükbelen - Saruhanh Şube Kurucuları : Hasan Ergü-nen, Başkan Yard: Mustafa Er-selvi, Sekreter: Ahmet Gezdi, Muhasip: Yahya Özen, Üyeler: Ali Koruk, Mustafa Yaman ve Ahmet Madentepe.
Sorgun Şubesi Kurucuları: Başkan : Şevki Şahin, Başkan Yardımcısı: Bekir Karslıoğlu, Sekreter: Nazim Doğan, Muhasip: Hüseyin Erciyes, Üye: Salih Duygu.
Beyin Sızısı Dersin bittiğini ilân eden
zil nihayet çaldı. Zaten Alper'de öğretmenin anlattıklarından e-peyce sıkılmıştı. Tarih öğret-
...jaenLdersi işlerken, ikide bir Osmanlı Devletine, yapılan sa-sava§ları anlatırken istilâcı diyor, Türkler'in saldırgan bir mület olduğunu belirtmekten çekinmiyordu. Öğretmenin yanlış bilgüer vermeyeceğine inanan Alper, bir gün geçtikçe Türk olmaktan, Türk çocuğu ol maktan hayli sıkılmaya başlamıştı. Bu gün de son ders tarih olduğu için, Alper'in sıkıntı küfesine biraz daha yük dolmuştu. İvedilikle kitaplarını toparladı. Çantasına yerleştirdi. Zil de çalmıştı. Artık çıkabilirdi. Okul bahçesindeki simit ve kuru yemiş satıcıları O'nu hiç ilgilendirmedi. Kenardan köşeden laf atan arkadaşlarının yüzüne de bakmadı. Gönlü, hızla okuldan uzaklaşmak istiyordu. Koşar adımlarla eve gelir-kan, yollarda şakalaşman ve kar topu oynayan çocukjar da dikkatimi çekmedi.
Eve geldi. Kapının ziline sertçe bastı. Küçük kardeşi Bilge kapıyı açtı. Çantasını kapının arkasına fırlatarak, odaya geçti, içinde birşeyler vardı. Sanki beyin hummasına tutulmuştu. Ö'nun bu durumu kardeşinin de ilgisini çekti. Ne yaptığını ve ne yapacağını pek kestirmiyordu. Farkında olma
dan radyonun düğmesini büktü. Kulacına, radyodan şu sesler geliyordu;
Alo Yemendir Suyu çemendir, Giden gelmiyor Acep nedendir. Okulda anlatılanları ve dı-
şarda olanları unutmak isterce sine radyodan okunan türküye bir daha kulak kabarttı. Zih ninden geçen ilk sorular şunlar oldu; «Yemen neree? Türkiye nere? Yemen'in türkülerimizde ne yeri vardı? Oralara niçin gidilmişti? Gidenler neden ötürü geri gelmemişlerdi? Onaltı yaşında olan birine bunlar gereksiz düşünceler» diyecek oldu. Her şeyin sebebini araştıran bir ruha sahip olduğu için, zihnini biraz daha yormak istedi. Aklına tarih öğretmeninin anlat tıkları geldi. Gerçekten Türklerin Yemen'de ne işi vardı? Öğretmen haklı, mı idi ne? Ama gidenler geri gelmemişlerdi ki. Bu konuyu noktalamak istedi, önceki gün Azerbaycan ağzı i-le yine radyodan bir türkü dinlemişti. Son mısra'ı hatırında kalmıştı; (ölmeye Vatan yahşi) İkisi arasında ilişki kurmayı düşündü. Gidenlerin gelmediğine göre, «Oralarda öldüler» diye mırıldandı.
O anda yüzünü kuruJaya-rak babaannesi içeri girdi. İkindi namazını kılmak için, Ab-dsst almıştı. Alper, dert ortağını bulduğu için sevinmişti. Her-nekadar babaannesini sevmese de O'nunla konuşmaktan ve sohbet etmekten gayri ihtiyari zevk alırdı. Aniden, «Babaanne» diye söze başladı. «Bu Yemen türküleri de ne oluyor?» Der demez, ihtiyar kadm ab-destli ağzı ile derin bir «Ohhh» çekti.«O'nu sen burama, burama sor» diyerek, gösrsünün üzerine eb'ni vurdu. Alper'in, Babaannesinin babası da Yempn'e gidin geri gelmemişti. Bundan haber} yoktu. İhtiyar kadın öfkelendi. Teselliyi namaza durmakta buldu. Masanın üzerinde
M. AKSOY
duran dergi, Alper'in gözüne i-lişti. Dışarı da çıkmak istiyordu. Fakat, derginin kapak kompozisyonu gözlerini okşadı. Büyük ve siyah harflerle şu dörtlük yazılı idi;
Ses vermez Oğuz îlleri. Niye susmuş bülbülleri? Ko tutuşsun gönülleri Ergenekon odu ile. Okudu. Bir daha okudu.
Mânâsını anlamaya çalışırken, parmakları derginin sayfalarını çevirdi. Yeniden okumaya başladı; «Mensubiyeti üe gurur duy duğumuz ve gurur duymak mecburiyetinde olduğumuz Yüce Türk Milleti, tarihin en eski milletlerinden biridir. Son yıllarda ilmi araştırmalar da bu hususu kesinlikle ortaya koymuştur. Başka kavimlerde daha henüz devlet fikri teşekkül etmemişken, topluluk şuuruna varamamışken, Atalarımız, ahali ülke iktidar ve istiklâl unsurlarına sahip devletler kurmuşlardır. Çin'de, Hind'de, Afganistan'da, Arabistan'da, Avrupa'da, Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de, Mısır'da, Tunus'da ve Cezayir'de kurulan, sayüarı e-psyce bir yekûn tutan Türk Beylikleri, Türk Hakanlıkları ta rihin altın sayfalarını kapladığı gibi, medeniyet dünyasına geniş ufuklar açmıştır..»
Bir yaprak daha aktardı. Gözleri daldı. Babaannesi namazını bitirmişti. Sert bir sesle; «Yavrum, bugün okulda ne yaptın? Yarın imtihanın filan varsa, elini yüzünü yum, karıu-iîı doyur, derslerine bak» dedi. Alper bu sözleri duymadı bile. Kendi kendine karar verdi; «Akşam Aykut abilere gideceğim. Beni aydınlatmasını isteyeceğim» dedi.. Böylelikle konunun üstünü küllemek istedi. Dudaklarından şu kelimeler döküldü ; «İnsan keyfî olarak kendini ölüme atmaz. Öğretmenin anlattıklarına bir mim koyayım. Kanım sevmeyen ne sever» dedi.
g
Mahir DURAKOĞLU
UlküoOler Anadolu'ya
Hepimiz büiriz ki, ancak teşküâtlı, disiplinli topluluklar başarıya, neticeye ulaşabilir. Bunun en güzel misalini Türk milliyetçiliği dâvası vermiştir. Türk milliyetçiliği, cumhuriyetten önce de mevcut olduğu gibi 50 yıllık Cumhuriyet tarihinde de devamlı olarak mevcut olmuştur. Ancak, bu fikrin belli bir lideri, teşkilâtı, kadrosu, olmadığı için ve fikrî bakımdan mensupları bir bütünlük taşımadığı için bu dava Türkiye'nin kaderine tesir edecek güce ulaşamamıştır.
Ne zaman ki yukarda saydığımız ve saymadığımız unsur lar teşekkül etmeye, eksikler giderilmeye başlamıştır, o günlerden sonra yüce davamız belli prensiplere bağlanma yoluna girmiş, rayına oturmuş, güçlenmeye, kuvvetlenmeye başlamıştır. Nihayet 1965 yılından itibaren siyasî sahaya da intikal e-den bu fikir, yıllardır alamadığı mesafenin kat kat fazlasını 9 yılda almaya muvaffak olmuştur. Yani bir defa daha görülmüştür ki kadro ve teşkilâtın başarıdaki önemi açıktır.
Türk milliyetçiliği bugün köy köy, kasaba kasaba yayılmış; ağlarını örmeye başlamıştır. Artık, her ilçede birkaç ülkücü öğretmen, ülkücü avukat, eczacı gibi meslek mensupları, yüzlerce de ülkücü öğrenci mev cuttur. Bu kişüerin sayıları her-gün biraz daha artmaktadır.
Artık yüksek okullar eskisi gibi solcu veya nemelazımcı, kozmopolit mezunlar kadar, ülkücü mezun da vermektedir. Bugünkü eğitim sisteminin şahsi menfaat hisleriyle doldurduğu genç kafalar, okulunu bitirince; kendisini okutan, meslek sahibi yapan fakir milletine hizmet etmek yerine, ya birkaç büyük şehirde kümelenmekte veya yurtdışına giderek, birkaç kuruş fazla para kazanmak uğruna yabancılara hizmet etmektedir.
Ülkücü genç, bu kişilere benzemek zorundadır. Ülkücü genç için İstanbul, Ankara ne ise Tunceli'nin, Kars'ın, Diyarbakır'ın bir köyü de odur. Zira o topraklarda da Türk insanı yaşamaktadır, o gencin okuyup meslek sahibi olmasında o fakir insanın da payı bulunmaktadır. Bir öğretmen adayı ülkü-daşımızın başından, geçen olay hepimizin aklında bulunmalıdır. Bakanlığın «Nemle öğretmenlik yapmayı tercih edersin?» sorusuna bu öğretmen adayının verdiği cevap şudur: «Türk bayrağının, dalgalandığı her yer birdir. Her yerde vazife yapabilirim».
Madem ki milletimizin kurtuluşu, yücelmesi için çalışıyoruz. Bunun uğruna ölümü bile göze almışız. O halde milletimizin hizmetine koşalım. Hem, tayin edildiği doğunun filanca yerine gitmeden daha Ankara'da iken istifa eden, hem de fırsatını bulunca «Halkçılık» nutukları çekmekten geri kalma
yan sahte halkçılara benzemi-yelim. Gayri millî eğitimin mamulü olanlar gibi büyük şehirlerin cazibesine kendimizi kaptırmayalım.
Davamızın yurt sathında yayılabilmesi, sesimizin duyula-bilmesi, karşı fikirlere alternatif olabilmemiz için Anadolu'ya koşalım ve gittiğimiz her yerde teşkilâtlanalım. «Ben bir kişiyim, tek başıma ne yapabilirim» demeyelim.
Türk gencinin ve insanının mayasında bulunan, ancak gayrı millî eğitim sisteminin ve diğer yıkıcı rüzgârların tesiriyle küllenen milliyetçilik ateşini deşelim. Göreceğiz ki, Türk gen"-" cinde bu ateş hertürlü çabaya rağmen sönmemiş, ancak bir kısmında sönmeye yüz tutmuştur.
Yüksek okullardan mezun olan binlerce genç ülkücü Anadolu'ya yayılmalı, gittüı her yurt köşesine milüyetçilik meşalesini ve bayrağım götürmelidir. Genç gönülleri tutuşturmak için.
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN.
Bütün Ülkücülerin Okuma | sı Gereken Dev Eser: Birinci Baskısı Kısa
Zamanda Kapışılan MHJjLYETÇt EĞİTİM
SİSTEMİ'nin İlaveli İkinci Baskısı Çıktı Yazan : Doç. Dr. Necmed-
din HACTEMÎNOĞLU Fiat!: 10 TL. îsteme Adresi : ANDA —
Sümer Sok. Nu : 7/4 Kızılay/ANKARA
6
Gök Tanrıya Yemin Hakansız yaşadı bir süre
koca yurt. Dokuz tuğlu sancaklar dikilmedi ak çadırlar üstüne. Geceler kadar kördü huzursuzluk, geceler kadar derin. Kupkuru bir Asya göçünün iklimiydi her geçen gün. YEDİLER, KIRKLAR adına eller uzandı Gök Tanrı'ya «Başsız koma Türk soyunu» dediler «Cümle sular kuruyor» «Gönder bana BAŞBUĞU'umu küheylanlar durmuyor» Almadı Gök Tanrı duasını, gönlünce bilge kişinin Almadı da, kara bir gün Urum-vari bir oğlan, baş oldu Türk soyuna. Urumvari bir tören yapıldı Türkeli'nde. Ardından kara bulutlar yelkenledi. Gazaba geldi de Tanrı, Sibirya yağdı gökten. Kapandı yeryüzünde, kapandı bütün yollar. Göçetti uzaklara sürü sürü hayvan-lar, tepindi al kısraklar, haykır di koç yiğitler. Uludu bir yeleli Kurt, uludu gökyüzüne «Ardımdan gelin» dedi. «Kavuşun yine üne» Gök Tanrı buyruk saldı. «Çağrışmasın yiğitler. Bir yağız BAŞBUĞ verdim, baş olsun Türk soyuna. Bir yağız BAŞBUĞ verdim. Kurtulsun esir yurtlar, inanılsın BAŞBUĞA, töreler bozulmasın, gökçi-çeğin gök rengi Tanrı Dağ'da solmasın.» Dokuz tuğlu sancaklar çekildi gökyüzüne. Hilallerin gölgesi dokuz kez aydınlandı. Ak küheylan üstünde dokuz yiğit gövdesi yemin etti Tanrıya.
— Alma benden bu canı ülküme kavuşmassam,
— Alma bizden vatanı dokuz vatan almassam.
— Ahi kalmaz şehidin yerde kam durdukça
— Ahi kalmaz şehidin, gök tanrı buyurdukça,
! — Alma benden bu cam dokuz koldan dalmassam,
— Alma benden bu canı dokuz vatan aîmassam.
Günerkan AYDOĞMUŞ
Kıbrıs'ta "Bozkurt 74,, Komando Tatbikatı
Kıbrıs'ta İkinci Dönem Komando ve Dağcılık Kursu'nu tamamlayan Türk mücahitleri tarafından Kıbrıs'ın Şato Bölgesi'nde «BOZKURT 74» Komando tatbikatı yapılmış ve
büyük bir başarı gösterilmiştir. Hakiki mermilerin kullanıldığı tatbikat çok büyük ügi görmüştür. Tatbikata geçüme-
den önce Boğaz kuvvetleri adına bir mücahit konuşmuş ve seyircilere tatbikatın safhaları ve gayesi hakkında bilgi ver mistir
Konuşmadan sonra tatbikata geçilmiş ve ilk olarak Ko mandoların dağ ve tellerden geçiş ve iniş gösterileri yer almıştır. Verilen arada, bando çeşitli marşlar çalmış bunu pusu gösterisi ve tatbikat izlemiştir. «BOZKURT 74» tatbikatı, tahrip, sabotaj ve baskın tatbikatıyle sona ermiştir. Tatbikattan sonra Komandolara ait bir eğitim filmi gösteril iniştir. Şato bölgesinde yapılan «BOZKURT 74» tatbikatını, Cumhurbaşkan Yardımcısı ve Tükr Yönetimi Başkanı Rauf Denktaş, Türkiye Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Salih Zeki Karaca, Türk Kuvvetleri Alayı Komutanı Kurmay Albay Mustafa Katırcıoğlu, Yürütme Kurulu Üyelerinden bazıları, Elçiiik mensupları, Türk Kuvvetleri Alayı subayları, Mücahit Komutanları, Emniyet Genel Müdürü, adada misa fir olarak bukrnan Türkiye'li gazeteciler, Barış Gücü subay îan ve yabancılarla kalabalık bir halk topluluğu büyük bir heyecan içinde takip etmiştir.
Törende bir konuşma yapan bölge komutanı, «Kursun hedefinin Kıbrıs Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni başarıya götürecek, tekıük ve taktik bilgilerle mücehhez, fikrî ve bedenî kaa-biliyeti mükemmel güvenilir Mder seviyesindeki mücahitleri yetiştirmek olduğunu» söylemiştir. Bölge Komutanı bu konuşmasında, «Zürih ve Londra andlaşmaları ile garanti altına alınan haklarımız teslim edilinceye kadar her alanda mücade leye devam, parolamız olacaktır» demiştir.
Ayrıca Komando ve Dağcılık Kursu'nu tamamlayan Türk mücahitlerine diplomaları törenle verilmiştir.
BATI TRAKYA'DA YUNAN MEZALİMİ Hemen bütün esir Türkelleri'nde olduğu gibi Batı Trak
ya'da da soydaşlarımıza karşı büyük baskılar yapıldığı bir gerçektir. Öyle ki, orada bulunan kardeşlerimize adeta hayat hakkı tanınmamaktadır. Son olarak Gülmilcine'de bulunan Türkler'in tek derneği olan «Türk Gençler Birliği»ni «Yüznumarasının yetersiz oluşu!..» gibi sudan bu sebeple
Yunan Milli Emniyeti «Etniki Asfala» tarafından kapatılmıştır. !
1928 yılında Türk Milleti'nin kültür, örf ve âdetlerini devam ettirmek için milliyetçi Türk gençleri tarafından kurulmuş olan Türk Gençler Birliği'nin kapatılması büyük üzüntü yaratmıştır. |
Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği hükümet yetkililerine birer mektup göndererek «Lozan antlaşmasının tek taraflı işletildiğini, İstanbul'da bulunan Rumîar'a her türlü hak tanındığı halde Batı Trakya Türkleri*nin Yunan makamlarınca adeta mahkûm edilmesi» kınanmış ve tedbir alınması istenmiştir.
7
Kürsad-Çanakkale-Özmen Tarih yazarlarımız ve destan şairlerimiz
Türk MUlet'inin tutsaklıktan hürriyete kavuştuğu unutulmaz «Kürşad ihtilâ!i»nin tarihini bundan 1300 yıl öncesi olarak tayin ederler. O günlerde Türk mületi uzun süren bir kurak lık ve açlık tehlikesinden sonra; yıllardır aman vermediği düşmanı Çin ile giriştiği savaştan mağlûp ayrılmış ve tutsak düşmüştü. On yıl süren bu tutsaklık Türk milletinin esarete ve Çin'e karşı olan düşmanlığını artırmış, kendi ne dönmesine vesile olmuştu. Evet 1300 yıl önce bu harekete girişen 40 yiğit şöyle haykır mıştı:
«Toprak doymayınca ka«a, Kılıç girmeyecek fona.»
18 Mart Türk tarihinde bir zafer günüdür. O gün Türk devleti için bir var-yok oluş mücadelesi oldu. Türk askeri sayısız kahra mantıklarından birisini de Çanakkale'de göste renek orayı «Etten bir kale» haline getirmiş ve düşman gemilerinin Çanakkale boğazından geçmesine mani olmuştu. O zaferin kazanıldığı yerde verilen şehitlerimizin kesin sayısmı bi lemiyeceğim ama bilinen bir gerçek varsa o da o gün «Bir hilâl nğruna» Türkocaklarma kayıtlı 30.000 e yakın Türkçü - ülkücü gencin vatanlarını korumak için hayatlarını feda etti ğidir.
Bir başka 18 Marttayız. Fakat bugün ne Türk milleti Çin'e tutsak ne de düşman kuvvetleri silâhlarım, donanmasını ve askerini bo gazlarımıza dayamıştır. Dünyamızın mületler mücadelesi seyri değişmemiş; fakat mücadele silâhları delişmiştir. Dünün barutu, topu tüfe
10
Nihat GÖNLÜKIRIK
ği yerini «Kültür» adını verdiğimiz güçlü bir silâha bırakmıştır. Sınır hudut kapıları veya boğazlarımız olmamış insanların zihni, beyni olmuştur. Düşman dün dışta idi, bugün içimize girmiştir.
Gayri millî olarak dönen çarkımız yetişen gençlerimizi Türk gibi düşünmekten çıkarmış; yabancı ideolojilere ve kültüre hayran bir şe kilde «Kozmopolit» bir zihniyette yetiştirmiştir, tşte bu kafa yapısı ile yetişen gençlerimize dünün «Moskof»u daha değişik, daha şirin bir şekilde «Sosyalizm» maskesi ile dünün «Sarı Çin» i bugün daha başka bir renkte «Kızıl Çim» olarak görünmüş ve onların zihinlerine, kafa yapılarına hakim olmuş; silâhlarını milletimize onların kanalıyla sıkmıştır. Evet «Kürşad ihtiiali»nden 1300 yıl sonra Türklük yine tutsak edilmek istendi. Fakat bu sefer di şardan değil, içerdeki ihanet kolları vasıtasıy le. Bu seferki tutsaklık Çin zindanına veya ül kesine değil; Türk yurdunda, Yüksek Öğretmen Okulu bodrumunda olmuştur. Dün hapsedilen Türk'ün yağız delikanlıları, gelinlik kız lan idi. Bugün hapsedilenler ise Moskof emper yalizmini, Çin boyunduruğunu kabul etmeyen ve Türk'ün varolma mücadelesini veren erkek - kız milliyetçi, ülkücü gençlerdi.
İşte Süleyman Özmen tutsak edilen kardeş lerine, 72 saattir elektirikleri, suları ve yiyecekleri kesilen soydaşlarına; İbadet kadar aç kalanlara da yemek götürmeyi kutsal saydığı için «Kürşad ruhu ve Çanakkale'deki mehmetçiğiıı şuuru» Ue Yüksek Öğretmen Okuluna yemek götürmek, tutsak edüen ülküdaşlarım hürriye te kavuşturmak istedi. Süleyman Özmen ülkü-daşlarma yemeği götüremeden okulun kapısında içerden atılan kurşunlarla yaralandı ve kaldırıldığı hastahanede sehadet şerbetini içti. Öz men'e sıkılan kurşun yabancı bir elden çıkmamıştı. Çin ve Rus yapısı silâhlardan ve onun yerli uşakları tarafından sıkılmıştı. Özmen'in şehadetinden sonra çok şeyler yazıldı söylendi. Benim için en değerli olanı Ziraat Fakültesi ö-nünde yapılan cenaze töreninde binlerce ülkücü gencin hepbir ağızdan tekrarladığı ve bugün hâlâ kalpleri tutuşturan şu söz zannederim hafızalardan hiç silinmeyecek ve bir 1300 yıl sonra yine aynı şuuru taşıyan yüce milletimin Ülkücüleri haykırabUeceklerdir:
«Toprak doymayınca kana, Kılıç girmeyecek kıma.»
Ruhunuz şad olsun aziz şehitlerimiz TANRI TÜRK'Ü KORUSUN
Milliyetçilik ve Ülkücülük GALİP ERDEM
Kemdi varlığımıza duyduSu-mnz sevgi nefsimize karşı vereceğimiz mücadelede de en çetin engel ve ülkücülüğün en kuvvetli düşmanıdır. Doğru, güzel ve hakta fikirlere bağlanmak kolay, ama inandığımız fikirlerin şartlarına uymak çok zordur. İşte bumdan ötürü herkes milliyetçi olabilir, fakat ülkücü olamaz. Oysa sen, çok defa, milüyetçilikle ülkücülüğü birbirine karıştırıyor, aralarındaki farkı hesaba katmıyorsun. Yazacaklarımı daha iyi anlayabilmen için önce bu yanlış değerlendirmeyi düzeltmem gerekecek: Tek insandan itibaren gittikçe genişleyen ve faamılılt adını verdiğimiz en büyük toplulukla sana eren içice daireler
düğün. Mffletten tek insana doğru gidildikçe dairelerin kü-cüMügünü, buna karalık, milletten insanlığın bütününe doğru gidildikçe dairelerin büyüdüklerini göreceksin. Tek insanla millet arasındaki başlıca daireleri biliyorsun: Aile, akrabalar, hemşehriler, aynı boy (Aşiret) ve aynı bölgenin mensupları. Değişik bir açıdan bakarsan zümre, sınıf ve meslek birliklerini de saydıklarımıza katabilirsin. Mîlleti aşan dairelere gelince : İktisat, siyaset; medeniyet ve inanç açısından çeşitli tasnifler yapılabilir. İktisat açısından insanları çalışanlar ve çalıştıranlar diye, iki sınıfa ayırabilirsin. Çalışanlardan meydana gelecek bir topluluk milletten daha geniştir Hürdün ya» Demirperde ve tarafsız ülkeler adını verdiğimi*, siyasi birlikler de milleti aşan daire-lsrdir. Medeniyet bakımmdan geçmişte yerleşik, göçebe, bağan de Batı -Doğu ve başka i-simlerle tanıdığımız yaşama torzüarma bağlı topluluklar, tek bir milletten daha büyük birlik-lenöir. Nihayet aynı dine inananların meydana getirdiği «Ümmet»aı3jnı verdiğimiz din birlikleri de milleti aşar. Böyle bir açıdan bakıldığı zaman mil
liyetçilik, milletin çıkarları U milleti aşan birliklerin çıkarl»! n çatışınca, millet çıkarlarının tercih edilmesi demektir. Tari M tarafsız bir gözle incelersen" kitaplar ne yazarsa yazsın, ba! his konusu tercihin, mutlak çoğunluk tarafından daima uygu. Sandığını göreceksin. Markscû Laninci ideolojinin bütün gay! retlerine rağmen hiçbir milletin isçileri, dünya işçilerinin ortak çıkarları uğruna, milletlerine henüz ihanet etmemişlerdir. Siyaset, medeııryet ve inanç birlikleri için de aynı gerçeğin var l BM ispatlayacak yüzlerce misâl verilebilir.
| Mfflivetcillk insanın yapısına ve çıkarlarına uygundur. Kolay bir yol olması, herkesçe benimsenmesinin tabii sayılması da bu özelliğin yüzündendir. Milleti asan birliklerin çıkarlarına, milletinin çıkarları ile çeliştiği vakit, hizmet etmek hiç-ldmseye bir şey kazandırmaz, fakat çok şey kaybettirir. İnsan hkla millet arasındaki dairelere göre yapılacak bir değerlendirme tek insanın çıkarlarının millet çıkarları ile çelişmediğini ortaya koyacalrtır. Mîlletinin yükselmeği için çalışan bir insan, ayai zamanda kendini de yükseltir.
Milletten daha küçük dairelerin, nihayet insanın çıkarları ile milletin ortak çıkarları çatışınca durum değişiyor. Ülkücülük; nıilletimizin maddi ve mânevi çıkarlarını, milletten daha küçük ve bize daha yakın birliklerin; nihayet nefsimizin çıkarlarına üstün tutabilmektir. Ülkücülük, kendimize, ailemize, şehrimize, bölgemize, smıfımıza ve mesleğimize fayda sağlasa bile milletimize zarar verecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmaktır. «Milletimizin çıkarlarım, milleti aşan birliklerin çıkarlarına tercih etmek özümüzün ve yakınlarımızın çıkarları ile çelişmez» demiştim. Ama yakınlarımızın ve nefsimizin çıkartan ile milletimizin
.çıkarları çok zaman çelişir. Ban dan ötürü, bir insanın milliyetçi olması tabii bir haldir ve ülkücülükle birleşmediği takdirde fazla bir değer taşımaz. Fakat ülkücülük devamlı bir fedakârlığı emrettiğinden, pek az insanın ulaşabileceği bir üstünlüktür. - itJrŞJ
•: Nefsimizin ve yakınlarımızın çıkarları ile milletimizin çı-
- karları nasıl ve niçin çelişir? Gelecek sohbetimizde bu konuyu işleyeceSz.
BOZKURTLAR DİRİLİYOR — Yeğenlerim; BOZKURT ve
OĞUZHANa — Bir rüzgâr esmiş, Ortaasya'dan Doğu Anadolu'ya Fırtına desem değil; bora değü, tayfun hiç değUl Ne andırır yorgun bir aygın, ne benzer payazaya, Şimşek desem değil, yıldırım değü, mucize hiç de£il!
Bir Bozkurt çıkmış Ergenekon'dan Erzuruma, Yıl .bin doknzyüz yetmîşikinug bir yaz ayında. Yüce Tann'.nın en yüce gününde, Bayram desem değü kadir ıdeğiL kandil hiç değil.
Biri Palandökenlerden yürümüş, ilerlemiş batıya Diğeri kol germiş, Tam-ıdağı'ndan Sibirya'ya İlcisi de kuvvetti, ikisi de sert, sanki kaya, Tunç desem değil, demir değil; bakır hiç değil.
Bir daha esti rüzgâr, Altaylar'dan Batı Anadolu'ya, Bekîe koca Türk İkinci güne.; doğdu Türkiye'ye, Orhun Kitabesini satır yatır ezberletecek dünyaya Bugün desem değü, yarın değü, bekle; olmayacak i» de-
m Bir umut M benzer, ötüken'in en yeşil yapraklarına Bir dilek ki değer, Buhara'aın en nadide ipeklerine, Desem la, BOZKURTLAK dinliyor Moskof köpeklerine, Cesurlar desem değil, korkmazlar değü, ölmezler hiç de
ğü-İşte Aipago, Kurt Cebe, Ogotay, Azapay; Tarkan; Daha nice Temuçoler, Alparslanlar yetiştirir bu asil
~ -:-::-'Kh£, kan. Uğraşımızda önder olacak bize Bozkurt ve O&uzhan, Bir yıl değil, yüz yıl değil, bin yıl hiç değü. Gönlümü ferah tut, koca anam, yüzün gülsün bacı, Düşecek başından kızıl yosmamn orak çekiçii tacı, Bize derler Oğuz soyundan, Türkmen boyundan TU
RANCI, Lenmist desem değü, Maoist değil; Marksist hiç değü.
Şâte DEMIREL
CEMİL DOĞAN
SAGUSU
TAYYAR AKSOY
özlediği Türkistan'a Esir yüz milyon insana Sevdiği anavatana Uçtu gitti CEMİL DOĞAN.
Şimdi yurdu Tanrı Dağı Otüken'dedir otağı, Elinde al bayrağı Açtı gitti CEMİL DOĞAN.
Seviyordu milletini Yapıyordu hizmetini, ŞehitUğin şerbetini içti gitti CEMİL DOÖAN.
Kavuşmadan yarma Bir ok saplandı bağrına, Kanun ÜLKÜ uğruna Saçtı gitti CEMİL DOĞAN.
Yürüyeceğiz o izden Zafer bekliyor bizden, Kefenini av-vıldızdan Biçti gitti CHVflL DOĞAN.
Xuran kffirydı sevdiği HJRANidi özlediği, t)LKÜ İS» şehitliği Seçti git" CEHİL DOĞAN.
Adı düşer mi dillerden Selam olsan tüm illerden, DOKUZ IŞDTIı yollardan Geçti gitti CEMİL DOĞAN.
Tutsakça Gün bulutta ay karanlık çaresiz Narhı ufuklarda yaşlı gözlerim Umutsuz uzayan toprak habersiz Tutsak dilimde, tutsak sözlerim Iraksa aydınlık bekleyemem ben Türklüğüme ar ekleyemem ban Coşarken sen, kutlaydım bir tuğ gibi Az gördün ırkıma ülkü TURANI Şimdi çamurunla bir koyu dibi Ülküsüz özlemez büyük yarını Hadi hadislerle öveyim seni Kendine dönmüş göreyim seni
Ahmet Çolak'
Dinç YAYLALIER
Toplumlar canlı bir organizma oldukları ve dinamik bir yapıya sahip bulundukları için, iktisadi doktrinler de zaman içerisinde çeşitli değişikliklere uğramışlardır. Kapitalizm ve Marksizm'in tarihî süreç içerisinde geçirdikleri tekamülü hatırlamak bu hükmü doğrular.
18. Yüzyıi Avrupa'sının şartları gözönüne alınarak «Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler» temel felsefesi içerisinde ortaya konan Kapitalizm tatbikatı içtimai bünyede derin yaralar açınca, iktisadi hayata devlet müdahaleleri artmış ve günümüzün en liberal ekonomileri dahi «Karma ekööomi» hüviyetine bürünmüşlerdir.
1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Lento, bütün Sovyet ekonomisini devletle§tirdi. Ancak verimliüğin süratle düşmesi üzerine, 1923 yılında NEP yani «Yeni İktisadî Politika»yı kabul etmek zorunda kalmış, Lenin'in bu tutumu da Kapitalist ekonomiye dönüş olarak nitelendirilmişti. Stalin döneminde tekrar koyu devletçiliğe dönüldü. Eski hastalıkların ekonomiyi yeni den sarması üzerine, 1967 de Liberman kanunlarıyla Sovyet ekonomisine kâr kurumu girdi. Oysa Marks, «Komünist Manifesto»da Sosyalist toplumdan Komünist toplum düzeyine ulaş mak için yapılacak çalışmaları anlatırken, kârkurumunun ortadan kaldırılmasının şart olduğunu yazar.
İktisadi kalkınma olayının şimdiye kadar birçok izahları yapılmıştır. Başlangıçta ahlâk çılar meseleyi din faktörü ile izah etmeye kalkmışlar ve bazı batı toplumlarını örnek göstererek, bu ülkelerin kalkınmalarını bağlı oldukları Protestan dininin karakterinden ileri gelen biı netice olduğunu iddia etmişlerdir. Fakat Japonya gibi farklı dine ve kültürlere mensup millet ler de iktisadi kalkınmalarını gerçekleştirince, iktisatçılar meseleyi coğrafi bakımdan elverişli şartlara sahip olabilmekle izah etmişlerdir. Ancak İsrail gibi tabii kaynakları kıt olan bir ülkenin, hem de çölü yeşerterek kalkınması üzerine, bu defa dikkatler insan unsuru ve insan psikolojisi üzerinde toplanmıştır.
Osvvald Spengler'in ifade ettiği gibi, ülkelerin kalkınmasında «Millî Şuur» un itici bir rol oynadığı gerçektir. Toplumların kalkınmasın da, mesela Marksistler'in iddia ettikleri gibi yalnız iktisadi ilişldler bir motor vazifesi görselerdi az gelişmiş ülkeleri Marksist süzgeçten geçirilmiş tedbirlerle kalkındırmak mümkün olabilirdi. Ancak süngü zoruyla yapılan Marksist tatbikat bu ülkeleri kalkındıramadığı gibi eskiden sahip oldukları kalkınma hızı oranının da hayli altına düşmüşlerdir. şi | l |?4^*S*>?#- '•-.:?'--- v-''-'•. v^--,... ,---.
XX. Yüzyılın ikinci yarışım hayli geçtiğimiz günümüz ortamında, sanayi toplumlarında eğitime yapılan yatırımların hacmi gün geçtikçe artmaktadır. Yatırımlar, modern ilmi tekniği öğrenip, öğretecek insana ve onu yetiştirecek eSitim kurumlarına yapılmaktadır. Amerika' da eğitime ayrılan harcamaların toplamı 1930'da 3,2 milyar idi. 1965'de bu rakam on kat art mış ve 50 milyar dolara yaklaşmıştır.
Fertlerin psikolojik ve ruhi yapılarının kurulmasında, iktisadi ve kültür düzenleri arasında dengenin sağlanması şarttır. Aksi taktirde, içtimai ve iktisadi hayatta, sarılması çok güç derin yaralar açılır. Batılılar bu tehlikenin neticelerini tatbikatta yaşayınca, çağdaş medeni yeti, milli kültürlerine aşılamaya başladılar. Bunun içindir ki aynı medeniyet dairesinde bulun malarına rağmen, müşterek bir batı kültürü doğmadı. İngiliz, Fransız, Alman milli kültürle ri dimdik ayakta kaldı.
Meseleye Türkiye açısından baktığımızda, manzara şöyledir: Ülkemizde, kalkınmanın te meli olması gereken eğitime yapılan yatırımlar hem madde, hem de mana açısından çok yeter sizdir. Müli Eğitim'in çarkları, milli kültürden kopuk olarak döndüğü için, Tanzimat'tan bu yana bu süzgeçten geçen nesiller maddenin esiri haline gelmişlerdir, madde mânâ bütünlüğü içe risinde, iktisadi kalkınmamızın bu nesillerle gerçekleştirilebilmesi imkansızdır. Türkiye'yi ancak dinamik ülkücü kadroların hamleleri düz lüğe çıkarabilir. % 67'ük potansiyele sahip sağ kanat bu gerçeği bugün olmasa da yarın görecek, diğer statik zümrelerin Lafonten'den masallar anlattıklarını kabul etmek mecburiyetinde kalacaktır.
Teknoloji Çağında İnsana Yatırım
Türklük ve Bozkurt
İnsanlar ilk çatlardan beri fikirlerini çeşitli sembollerle ifade etmişlerdir. Sembollerde aranan, en önemli özellik ifade ettikleri anlamlar ile aralarında çok sıkı ve ortak bağlantı bulunmasıdır. Sembol olarak seçilen varlıklar genellikle üstün yönleri olan tabiat var lıklardır.
Türk Milleti'nin de yiğitlik, mertlik, bürri yetseverük sembolü Bozkurt'tur. Acaba Türkler neden bir serçeyi, bir sincabı veyahut bir atı değilde Bozkurt'u sembol olarak seçtiler? Bozkurt, hayvanlar aleminin en sert pençeli olanıdır. Türk Milleti de öyledir; milletler ara sımda, tarih sahnesinde en çok ve en büyük devletleri kuran Millet Türk'tür. Üç kıta üze rinde imparatorluk kurma şerefini elde etmiş, tek millet Türk Milleti'dir. Bozkurt hiçbir za man esareti kabul etmez; esir alınan Bozkurt kendi kendini parçalayarak intihar eder. Türk Milleti de ölümü her zaman esarete tercih etmiştir. İşte, Kurtuluş Savaşımız bunun en güzel örneğidir. Karakterleri birbirine bu kadar yakın, Türk'ün yiğitliğini, mertliğini, hür riyetseverliğini ifade eden Bozkurt'u milliyet-
12
— ALPER AKSOY —
çiliğimizin kopmaz bir parçası sayarak onu seve seve, yakamızda, evimizde, dergilerimizde bir gurur kaynağı olarak taşıyoruz. Türk olan, Türk Milliyetçiliğine gönülden ba&h olan bir kimse Bozkurt'tan hiçbir zaman ürkemez.
İşte böyle güzel anlamlı bir sembolden hoşlanmayan çevreler yok değildir. Her şeye madde açısından bakan ve mânâyla ügili her şeyi inkâr eden Marksist görüş Bozkurt'a her zaman «ît» demiştir. Bunun bir diğer sebebi de Marksist görüşün patronu Rusya'nın Boz-kurt'a yani Türklüğe olan kinidir. Çünkü Rusya uzak hesaplar peşindedir. Bozkurt ruhu üe yetişecek nesillerin silkinip kendine döneceği ve deleceği demir dağla,rdan birisinin de Esir Türkler dâvası olduğunu bileceği belli bir şey dir. Sinesinde 120 milyon esir Türk bulunduran Rusya'nın bu Bozkurtlar Ordusu'nun akımı sonunda taş üstünde taşının kalmayacağı da belli bir şeydir. Öyleyse Rusya yaşamasının bir gereği olarak Bozkurt düşmanhğını körük leyecek ve Bozkurt düşmanlı&ı yapan çevreleri a,çıkça destekleyecektir. Bu Rusya'nın en tabii hakkıdır ve ona kimse bir şey diyemez. Fakat onun bu oyumuna gelip, Bozkurt düşmanlığı yapan çevrelere artık «Gafil» değil «Halın» sıfatını vermekte bizim en tabii hakkımızdır.
Bozkurt sembolüne kin besleyen çevre yalınız Marksist grup değildir. Diğer bir kısım çevreler de Bozkurt düşmanlığı yapmaktadırlar. Ne kadar akıl ve mantık dışı bir iftira..! İslam dini için Haçlı Ordularına göğüs geren, cihad ruhu için üç kıtada kılıç sallayan millet Türk Milleti'dir. Türk Milliyetçiliği'nin kop-maz bir parçası da Bozkurt sembolüdür. Bozkurt düşmanlığı yapmak Türk Milliyetçiliği dışımda kalan bir şeydir. Türk Milleti İslam'ın Kılıcıdır. Öyleyse Bozkurt düşmanlığı yapmak İslam'ın kılıcını körsîtmekıtir. Hayır..! Bozkurt düşmanîı&ı ile İslam'ın Kılıcı körelti-lemez.
Yukarıda da söylediğimiz gibi Milliyetçüi ğimizim kopmaz bir parçası olarak biz Türk Milliyetçileri Bozkurt'u seve seve, yakamızda, dergimizde, kalbimizde bir gurur kaynağı ola rak taşıyacağız. Çünkü 100 Milyonluk MİLLİ YETÇİ TÜRKlYE'yi kuracak olan nesillerin en büyük güç kaynağı Bozkurt ruhudur. Bozkurt ruhu ile yetişecek nesillerin pençesi sert, imanı büyük, azmi yıkılmaz olacaktır.
Tehlikeler Karsısında Millî Şuurun Gücü
N. Hikmet POLAT Milliyetçilik TÜRK VARLIĞI'nın temel
taşlarından en büyüğüdür. Onun eksikliği, —diğer temeller ne kadar kuvetli olursa olsun— Türk denen muhteşem kaLeyi çöktürür. Bilge Kağan'a; «Ey Türk!., Üstte gök çökmedikçe, altta yağız yer deHttmedikee senin ilini ve töreni kim bozabijür?» dedirten; O'nun torunlarına Türk varlığını bugüne kadar devam et tirme gücünü veren milliyetçilik ruhu ve milli şuurdur.
Görevleri, Marksizm'in mel'un emelleri uğruna öz vatanlarını Rusya'nın kucafma atmak tan ibaret olan müliyet şuurundan yoksun soy suzlar ve omlara alet olan. gafiller de vardır yurdumuzda. Bu gafiller bilmezler ki ana ayı için kendi balaklarını koruma duygusu herşey den önce gelir. Misal mi istersiniz? S.S.C.B. Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin 23 Ni san 1931 tarihli kararıyla «Rus MifletFnia geç misini ve kültür miraslarını ihmal etmekten dolayı» Prolet - Kült Teşkilâtı'nın elebaşları «Halk düşmanı» diye ilân edildi. Buradaki ni yeti anlamak için fazlaca bir şeye ihtiyaç yok. Milli vicdanı olan herkesin birşeyler anlayabi leceği bir mesele. Rusya'nın siyasetinin iç yü zü.. Komünist emperyalizminin aynası. Proleter Kültürü teşkilâtı, milliyet farkı gözetmek sizin dünya proleter tabakasının kültürünü yaymağa çalıştığını belirten bir teşkilâttı. Dünyada ortak bir proleterya kültürü olmadı ğından böyle bir teşkilât kozmopaütleştiricidir. Milliyet şuuruna da ters düşer. Eğer Rusya, bütün dünya işçilerini iktidara hakim kılmak için ortaya atılan bir ideoloji peşinde ve milliyet farkı gözetmiyor, esaretindeki milletlere de Rus Milleti kadar hak tanıyorsa böyle koz mopolit bir teşküâtı takdir ve teşvik etmeliydi. O halde Sovyet Rusya bir avlama plânı yürür lüğe koymuştur. Onu tatbik etmektedir. Eğer ana ayı (Rusya) gerçekten sömürüye karşı ise kendisi sömürücü olmamak. Hakimiyetindeki Türklere ve diğer milletlere Birleşmiş Mület-ler Anayasası'nm tanıdığı bağımsızlık hakkını
vermeli. Bu söylediklerimiz Prolet - Kült Ce miyeti'ni hoşgördümüz masasında değil; «îşçi-köylü hakkı» masalının içyüzünü göstermek maksadıyladır.
Böyle olmasına rağmen Rusya'da Komünist Partisi'nin okuduğu Proleter Devrim başlıklı komünist taktikah, avlayıcı havalı şarkıların; bizim solcu devrimbaz, yarı aydınlar tarafın söylenmesine ne denilir? Acaba bizim bu kaltabanlara Rusya tarafından ilâç diye uyku hapı mı verildi? Diriltici iğne diye uyuşturucu iğne mi vuruldu? Ne dersiniz!?..
Tabii bütün bunlar Türklük şuurundan aa sipsizliğin sonucu. Eğer bu kimselere milh şuur verilmiş olsaydı, kendi mületlerini başka milletlere sunma alçaklığını göstermiyecek-lerdi. Bu gibilerinin ilk hamlede başlarını çarp tıkları taş şüphesiz ki milli kültür, müli şuur, milletin sağduyusu ve bütün bu değerlerin1 sa vunucusu milliyetçi - mukaddesatçı gençliktir,
O halde milletimizin ebediyyen yaşaması m istiyorsak geleceğimizi tayin edecek olan gençliğe herşeyden önce miM liültür ve müH şuur vermeliyiz.
TÜRKAN'A Çiçeklerin açısında Yürüklerin göçüşünde Leyleklerin nçuşuda Dertli dertli sen bakarsın. Anamın gözyaşiarroda Nenemin ak düşlerinde Türkân, bayram aşlarında Örtlü örtlü sen kokarsın.. Kürsad'ımın ülküsünde Akıncımın türküsünde Pis yağının korkusunda Artlı artiı sen akarsın Kara ozan çal sazını Yağı duymasın sızım Aman yitirme özünü Yabancıyı sen yıkarsın
Ahmet UĞUR
13
UNUTAMADIĞIM HATIRALAR
1969 - 1970 ders yılıydı ve ben Dil ve Ta rif Coğrafya Fakültesine o yıl başlamıştım. Ders aralarında, çok sıkı bulduğum kantine hiç uğramaz, okulumuzun önündeki bahçede dolaşırdım. Yine bir bahar sabahı bu bahçedeki Mi mar Sinan'ın heykeli önüne oturmuş etrafı sey rediyordum. Ihlamur ağaçlarının yeni açmış çi çekleri burcu burcu kokuyor, caddeden acele ile geçenlerin bile adımlarını yavaşlatıyordu. Mem leketimi hatırlayarak dalmışım. Bir ara hafif bir ses duydum.
— «Affedersiniz, sizi birazcık düşünceleri nizden ayırabilir miyim?»
Basımı hafifçe kaldırıp baktım. Son hafta larda okula hiç uğramayan sınıf arkadaşım Ah met'ti. Elinde ,yanmdan hiçbirzaman eksik etmediği milliyetçi bir gazete ,yakasında gök ma visi bir Bozkurt rozeti ile görmeye alıştığım Ah met, yine aynı şekilde gülümsüyor daha doğrusu gülümsemeye çalışıyordu. Elimdeki kitap lardan birini çimlerin üzerine koyarken oturma sini işaret ettim. Derin bir sessizlik oldu. Neden sonra «İsminiz Hatice idi delil mi?» diye sordu. Sonra cevap vermeme bile fırsat verme den üâve etti. «Kusura bakmayın. Analarımızın bile adım unutmaya başladık son günlerde....» Yine sustu. Gözlerini yükseklerde bir nok taya dikerek düşünmeye başladı. Tuhaf bir ha li vardı. Memleket meselelerinden, talebe hare ketlerinden bile bahsetmiyordu. O'nun milliyet ci olduğu için Dev - Genç işgali altında bulunan okula alınmadığını büiyordum, yine de sor dum:
14
Hatice SEYHAN
— «Ahmet, imtihanlar başlayacak neredey se, okula neden geliniyorsun?»
— «Hiç..» dedi. «Mühim değil» dler gibi bir hareket yaparak «Zaten imtihanlara girebilecek kadar imza alamadım.»
— «Hocalarla görüşür, durumunu anlatır sın. Alırlar imtihana.»
— «Ders çahşamıyorum ki..» — «Ben notlarımı veririm, çalışırsın» de-
dim. Bu sözleri duyunca uzun, siyah kirpikleri
gülen gözleri üzerine hazla kapandı. Sesi de mutluluk doluydu.
— «Çok, çok teşekkür ©derim Hatice. îyi ki gelmişim.»
Fransızca defterimi uzatırken «.Bunu al> di ğerlerini de yarın getiririm» dedim. Yüzünde acı bir tebessüm belirdi.
— «Sağolasın Hatice, ama benim okula gel mem, imtihana girmem hayal olur. Bu ydı gözden çıkardık biz, gelecek ydlann huzuru için.»
Şaşırmıştım. Beni daha çok şaşırtacak so ruyu da bu şaşkınlık içinde sordum.
— «Peki, «îyi ki gelmişim» diyerek neden sevindin?»
— «Türk töreli, İslâm edebli Hatice için..» Kulaklarımın kızardığını, kalbimin duymadı ğım bir hazla çarptığını hissettim. Göz ucuyla O'na baktım, O da kızarmış, susmuştu. Yerin den kalkarken pişman olmuş gibi mırıldandı: «Haticeîeri de unuttuk biz.»
Yanımdan henüz birkaç metne uzaklaşmış ti ki; eli sopalı beş - altı kişinin yolunu kesti ğini gördüm. Ahmet hemen kalın kemerini çıkarmış, savurarak kaçmaya çalışıyordu. Heye canla yerimden fırladım. O anda Ahmet'in ba sına doğru inen çivili sopayı beynimde hissettim. Bayılmışım. Sonra öğrendim ki; Ahmet anarşistler tarafından bir taksiye bindirilerek bilinmeyen biryere götürülmüş. Güpegündüz, başkentin merkezinde.
H Ü N A Ş K I Dilâver CEBECt'nin Şiirleri
Fiatı : 5 TL.
İsteme Adresi: ANDA — Sümer Sok. Nu : 7/4 Kızılay/ANKARA
K m H K B
— Ankara Tıp Fakültesi'-nin ülkücü asistanlarından Ö-mer Ayaşlı üe Neşe hanım 9 Şubat 1974 günü Amasya'da yapılan bir tören neticesinde nişanlanmışlardır. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.
— Ülküdaşımız Necati ka-raer 14 Şubat 1974 günü Ankara'da yapılan bir törem ne-teciseinde Nurhan hanımla evlenmiştir. Tebrik eder, Türk Milleti için hayırlı olmasını dileriz.
— Ülkücü öğretmenlerimiz den Mehmet Kılıç 10 Şubat 1974 tarihinde Niğde'nin Çam-ardı ilçesinde yapılan bir tören neticesinde Hidayet hanımla evlenmiştir. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.
— Ülküdaşlanmızdan Ma-kina Mühendisi Fahri Uzun 19 Ocak 1974 günü Amasya'da yapılan bir tören neticesinde Per-vin hamınla nişanlanmıştır. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.
— Eskişehir İktisadî Ticarî ilimler Akademisi'nin ülkücü asistanlarından Taner Karaha-sanoğlu 19 Ocak 1974 günü yapılan bir tören neticesinde Lâle Erünlü ile nişanlanmıştır. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.
— Gümüşhane llköğret-men Okulu'nun ülkücü öâret-menlerindeaı Sabahattin Şişik ve evdeşi Neriman hanımın Sa miye Selcen ismi verilen bir kız lan dünyaya gelmiştir. Samiye Selcen'e uzun ömürler dileriz.
Erzin Ortaokulu'nun ülkücü öğretmenlerinden kadir Geres-lan ve evdeşi Ayfer hanımın Selcen adı verilen bir kızları dünyaya gelmiştir. Selcen'e hayırlı bir gelecek dileriz.
— Ereğli Demir - Çelik tesislerinde çalışan ülkücü işçilerden M. Salih Dal ve evdeşi Nazime hanımın 24 Ocak 1974 günü Fatih ismi verilen bir oğullan dünyaya gelmiştir. Fatih'e hayırlı bir gelecek dileriz.
Aydm'da öğretmenlik yapmakta olan ülküdaşlanmızdan Mustafa ve Sabahat Baştuğ aile Sinin BÎLGEKAĞAN adı verilen bir oğulları dünyaya gelmiştir. Bilgekağan'a hayırlı bir gelecek dileriz.
— Adapazar'h ülküdaşlanmızdan Behçet Behiç Yiğit ile eşi Kadriye hanımın Altay Kürşad adı verilen bir oğulları dünyaya gelmiştir. Altay Kürşad'a hayırlı bir gelecek dileriz.
— Suşehri'nin Balçık köyündeki ülküdaşlanmızdan Ab-durrahman Bulut ve evdeşi Salise hanımın Alparslan isimli verilen bir oğullan dünyaya geümiştir. Alparslan'a hayırh bir gelecek dileriz.
VEFAT Keşap Ortaokulu'nun ül
kücü öğretmenlerinden Hasan Şahin ani bir rahatsızlık geçirerek vefat etmiştir. Ailesine ve ülküdaşlanmıza başsağlığı dileriz.
— Ülküdaşlanmızdan Muzaffer Şahin ile evdeşi Emine hanımın 29 Ocak 1974 günü KÜRŞAD adı verilen bir oğulları dünyaya gelmiştir. KÜRŞAD'a uzun ömürler dileriz.
Bir Plâk Tepebaşı Ortaokul Mü
dür Muavini ülküdaşımız Asaf Aslan'ın ÜLKÜCÜYE isimli şiiri âşık Gülha-ni tarafından plâğa okunmuştur. Plâkta gecen Ka-raoğlan Tunaboylanmdaki bir Türk akıncısının adıdır.
BOZKURT
Sahibi : Sadi SOMUNCUOĞLU * Yazı İşleri Müdürü : Nedim ÜNAL * Umumî Neşriyat Md.: Mahir DURAKOĞLU * İdarî İşler Md.: Osman OKTAY * İdare Yeri: Bedesten içi - Bedesten Han Nu : 6 — KONYA * Haberleşme Adresi : P.K. 151 Bakanlıklar — ANKARA * Posta çeki Nu: 10079758 * Yü : 2 Sayı: 18 Yıllık abone: 17,50 TL. *Fiatı : 150 Kr. *Yurt dışı: îki-saisö-* Reklâm tarifesi : Tam sayfa: 1000 TL. Renkli sayfa 1500 TL. * Kitap İlânları: Santimi: 30 TL. * Dizgi ve Baskı: Ay Matbaası — ANKARA * Dağıtım : GAMEDA
15
SİZ KİMSİNİ
Dilftver CEBECİ
BOZKURT
Yayıncıyı — Kitapçıyı — Okuyucuyu
Birbirine Bağlayan Altın Bağ A N D A
Ana Neşriyat ve Dağıtım A. Ş.
Babıâli Cd. 50/2 Çağatoğlu/tSTANBUL
A N D A Ana Neşriyat ve Dağıtım
A. Ş. Dağıtımını Yaptığı 18 Yaymevimn Yüzlerce Kitabıyla Kitapseverlerin
Hizmetinde
A N D A Merkez : İstanbul Bürolar: Ankara, izmir
Adana ve izmir ANDA Hizmetinizde, ANDA Sizinle Beraber.
Siz kimsiniz? Nereden geldiniz? Dileğiniz nedir? Ki bizler gibi düşünmez, bizler gibi yaşamaz, dünyaya bizler gibi bakmazsınız. Ve ne menem varlıklarsınız ki, göğümüzün altında yaşar, havamızı tenef-füs eder, nimetlerimizden faydalanır, sonra bizi beğenmezsiniz. Sevgilerimiz, nefretiniz, düeîderimiz düşmamnızdır. Kanımızdan özge i ^ î şeyimizi sevmezsiniz. Gidi sırtımızdaki keneler...
SM, erkekli dişili bir büyük odaya kapatsaîar sabaha dek hayvanlar gibi tepinirsiniz. Yüı^kterinizdeki, damarlarcnızdaM irin gibi arza lan ortaya döker, bunun adını da kim bi l r ne korsunuz.
Sizler acımayı bilmeyen «Duygulu»lar, yaşamadan habersiz «İnsan la r , haşlanmış yumurta akı beyinli «Düşüncellersiniz. Albızuğı-nızı gizleyecek ne marifetler bulur ve omları ne de güzel «Moda» edersiniz. Ve tamuya gidesi canlarınız ne tatlıdır? «ONLARIN SANKİ BAŞAK CANLARI.. DURMAZ BİÇÎLÎR... TOPRAĞIN İÇKİSİDİR KANLARI AL AL İÇÎLÎR.»
Ya bunu da bilir misiniz? O kanları dökenler döktü, toprak emdi siz emdiniz, bitti. O kanların sahipleri birer ikişer armağanlar barak mıştıiar. Onlar da bir gün yeri gelince kan dökecekti. O sıcak, arzulu damarda zor duran kanları emiyorsunuz şimdi de.. Heba ediyorsunus o kanları. Domuz keneler sizi.
Hep saçma şeyler düşünür, saçma şeyler söylersiniz. Meselâ; biı yağmur yağsa bizim gibi mi düşünürsünüz? Kar yağsa, bizim aklımıza, «NARIK ULU SORA MEN — MEN KAZANGA BARAMEN MEN KAZANGA BARGANŞA — KAN CAVMASIN, KAR CAVS» MEN KAZANGA BARGASON — KAR CAVMASIN, KAN CAVSIN,),
gelir. Skin aklınıza ne gelir? Bahar geldiğinde, hiç aklınızdan tümeı tümen atlılar geçti mi? Arasıra, durup dururken içinizden bir damam koptuğunu hissettiniz mi? Hayallerinizin bir solukta üç bin yıl öncesuM vardığı oldu mu? Bırakın üçbin yıl öncesini elH - altmış yılhk bir geç misin sizce anlamı nedir?
Durun daha bitmedi. O güzel görünüşlü, aldatıcı işkence âfetler niz, cendereleriniz, duygularımıza uzandıkça, biz biraz daha uyanıp biraz daha güçleneceğiz.
Sonra kan yerine zakkum içeceksiniz. Ağu içeceksiniz. O gün topu nuzun bir tek hamam böceği kadar bile hükmü olmayacak..
Şimdi erkekli dişili, dolun salonlarınıza, Albızlar gibi, merkeple? gibi tepinin, teninin.. Siz erdemi ne bilirsiniz? Siz erliği, hâtuzüuğu m bilirsiniz? Hele siz NENE HÂTUN'U ae bilirsiniz?