aylİk ÜlkÜ dergİsİulkunet.com/ucuncusayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y kıymetli...

15
AYLİK ÜLKÜ DERGİSİ * GAUP ERDEM :MilöyeteiIik ve Ül- kücülük * SADÎ SOMUNCUOGLU : Özde ve Şekilde Benzememek. •*- DÎLÂVER CEBECÎ : Siz Kimsiniz? * OSMAN OKTAY : Bozkurttan Boz- kurtta*» * MAHİR DURAKOĞLU: ÜMdicüleı Anadolu'ya âr DÎNÇ YAYLALIER : Teknoloji Çar ğmda İnsana Yatırım * NİHAT GÖNLÜKIRIK : Kürsad - Ça- nakkale - özmen

Upload: others

Post on 26-Dec-2019

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

AYLİK ÜLKÜ DERGİSİ

* GAUP ERDEM :MilöyeteiIik ve Ül­kücülük

* SADÎ SOMUNCUOGLU : Özde ve Şekilde Benzememek.

•*- DÎLÂVER CEBECÎ : Siz Kimsiniz? * OSMAN OKTAY : Bozkurttan Boz-

kurtta*»

* MAHİR DURAKOĞLU: ÜMdicüleı Anadolu'ya

âr DÎNÇ YAYLALIER : Teknoloji Çar ğmda İnsana Yatırım

* NİHAT GÖNLÜKIRIK : Kürsad - Ça­nakkale - özmen

Page 2: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

-y

Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh­

bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen mektuplar, yazı­lar şiirler ve bunlarm değerlen­dirilmesi, abone ve satış durum­ları, temsilcilerimizin çalışmala­rı gibi çeşitli hususlarda bize sorulan sorulan böylece açıkla­maya çalışacağız.

Basm ve yaymın bir fikrin yayüışmdaki Önemi hepimiz çok iyi biliriz. Bir gazetenin trajı okuyucu kitlesine göre tes bit edilir. Günlük gazetelerin trajları önemli bir olay olmadı­ğı takdirde hemen hemen her-gün aynıdır. Yani belli bir ga­zetenin aşağı yukarı belli sayı­da okuyucusu vardır. En az ki­tap, dergi, gazete okunan ülke­lerden birisi olan Türkiye'mizde bilhassa dergilerin okuyucu kit­lesi çok daha azdır. Ama BOZ-KURT, birçok günlük gazete­nin trajını geride bırakarak bir istisna teşkil etmiştir. Devlet ve Töre gibi milliyetçi cephenin diğer dergüerine karşı da her gün rağbetin artması ve oku­yucu kitlesinin çoğalması mem­nuniyet vericidir.

Bu elimizdeki sayı ile BOZ-KURT birbuçuk yılını doldur­muş oluyor. Bu süre içerisinde dosyalar dolusu mektup, şiir ve yazı geldi. Bazı ülküdaşlarımız çeşitli sorular sorarak cevap ve­rilmesini istiyorlar. Birkısmı-na mektupla cevap verildiği gi­bi zaman zaman dergide de a-çıklamalar yapılıyor. Yazılar biraz daha az olmasına rağmen

Osman OKTAY

çok sayıda şnr alıyoruz. Anla­şılan ülküda§larımızm çoğu; ruhlarını saran ülkü ateşini, duygularını şiirle dile getirme­ye çalışıyorlar. Önceden de ya­zıldığı gibi gelen yazı ve şiirler yazı kurulu tarafından inceleni­yor ve sıraya konuyor. «Yayın" lanabiMr» hükmüne varılan ya­zı ve şürler de ayrıca sıraya konduğu için haliyle yayınlan­ması gecikiyor. Bu hususta mektup yazan ülküdaşlanmızm sabırlı olmalarını dileriz.

Ancak bir de şunu hatırla­talım : Yazı ve şiir yazmak için herşeydem önce çok okumak ger rekir. Bu arada okumanın da bir usulü olduğunu, büyük bir dikkat gerektirdiğini unutma­malıyız. Biz, ülküdaşlarımızı okuma ve yazmaya teşvik et­mek için bir «Em Güzel Yazı Yarışması» düzenlemiş bulunu­yoruz. Bu hususta geniş tafsi­latı aşağıda bulacaksınız.

Şimdi de abone ve satış

meselesine gelelim: Abone sayı­mız gün geçtikçe artmaya de­vam ediyor. Bozkurt'a ilk sayı­larından itibaren abone olan ül­küdaşlanmızm aboneleri bitmiş ve bir kısmı ücretini göndere­rek abonelerini yenüemişlerdir. Geçen sayımızda yeni abonele­rimiz hariç hemen bütün abone­lerimizin dergilerine posta çeki koyarak bir hatırlatmada bu­lunduk. Bu çeklerle abonesini yenilemiş olan ülküdaşlarımız ücretlerini göndermeye başla­mışlardır. Önceden yenilemiş o-lan ülküdaşlanmızm da bu çek­ler vasıtasıyla bir başka ülkü-daşımızın abone olmasını sağla­malarım dileriz. _J

Temsücilik vazifesini yapan ülküdaşlarımızın da dergilerin iade olmasını önlemek için gön­derilecek dergi miktarını ve adres değişikliklerini önceden bize haber vermeleri gerekti­ğini yeniden hatırlatmak iste­riz.

«En güze! yazı» yarışması ÜlküdaşlarımızHi yazma akşkanlıİMt kazanma

larına vardımcı olmak gayesiyle BOZKURT'ta bir «EN GÜZEL YAZI YAKIŞMASI» düzenlenmiştir:

1 - - Mart'taa itibarca BOZKURT'un her sayı­sında bir konu verilecektir.

2 — Ülküdaşlarımız bu konu üzerime yazacak­ları yazılarını em geç bir sonraki ayın ombeşime ka dar eninize geçecek şekilde PK. 151 Bakanlıklar/ ANKARA Adresime göndereceklerdir.

3 — Gönderilen yazılar 500 (Beşyüz) kelime civarında olacaktır.

4. — Gelen yazılar jüri tarafından incelenecek ve birimciye yîme jüri tarafımdan tesbit edilen ki­tap hediye edilecektir.

5 — Birinci gelem yazı «Yarışma Birimcisi» ola rak BOZKURT'ta yayınlanacaktır.

6 — Gelem yazılardan uygun görülenler derece ye girsin veya girmesin aynca sıraya konacak ve BOZKURT'ta yayınlanacaktır. BU SAYIDAKİ KONUMUZ : TÜRK GENÇLİĞİ NASIL YETİŞTİRİLMELİDİR?

Yazılarınızı 15 Nisan 1974'e kadar elimize ge çecek şekilde postalayınız.

2

Page 3: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

ÖZDE VE ŞEKİLDE KENDİNEIBENZEMEK

Sadi SOMUNCUOGLU

Bir arkadaşına veya tanınmış bir kimseye benzemeye özenen kişiye çevresinde iyi gözle bakmazlar. Hatta onun hakkında «Şahsiyetini bulamamış kişi» derler. Bu anlayış, hiç şüphe yok ki, benzennıek istenilen kişilerin kötü tip­ler oluşundan değil; her insanın bir şahsiyet ol ması dolayısıyle, kendine has özellikler taşı­masından ileri gelmektedir. Çevremizdeki insan lar, çok genel plânda birbirlerinin aynı özellik­lere sahip gibi görünmekle beraber, herbirin-den ayrı dünyaları ve ayrı anlayışları vardır. İnsanlık böylece renklenir ve mânâlanır. Bir an için düşünelim: İnsanlar tamamen birbMerinin aynı özelliklere sahip bulunuyorlar. Zevksiz, bayağı, düpdüz, mânâsız ve ruhsuz bir dur­gunlukla karşılaşırız. O halde her insan birer şahsiyettir. Başkalarını taküt yerine kendi an­layışı istikametinde hayata bakmasını bilme­lidir. Bu yaratılışın bir gereğidir. İlerleme ve en üstünü meydana getirmenin, ilk şartı budur.

İnsanlardaki bu görünüş, milletler için de aynı derecede önemlidir. İlim adamlarının ince lemeleri bize şu hakikati göstermektedir: Bir millet diğer milletlere, (BÜhasa temasta bulun duğu milletlere) ne kadar az benziyorsa, müş­terek tarafları ne kadar azsa; a milletin yaşa ma iradesi, medeniyet yaratma ve var olma gü cü o derecede yüksek olur.. Müşterek noktalar, milletlerin birbirlerine açılan pencerleridir. Bu pencerelerden karşılıklı olarak birbirlerini etki­lerler. Hangi millet o anda daha ileri durumda ise ve yöneticileri daha yetişmiş kişüerden mey dana geliyorsa, o millet diğerini kendi tesir ala­nı içinde eritmeye başlamış demektir. Bu benze yişte, öz veya şekü diye ayırım yapmak hatalı­dır. Bazı hallerde, şekil daha fazla önem kazana bilir. Nihayet, şekil muhtevayı koruyan bir kab gibidir. Öz onsuz düşünülemez. Göktürkler zamanında amansız düşmanımız Çinliler saçları

nı usturaya verirlermiş. Türkler düşmana benze memek için, saçlarını bellerine kadar uzatıyor­lar. Daha sonraları Çinlilerin de saçlarını uzat­tıklarını gören atalarımız, bu kere saç uzatmayı ayıp sayıp, usturayla kazıtmışlar. Eski gelenek lerimizde düşmana benzemk en büyük ayıplar­dandı. İşte bu ruh Türk Milleti'ni, coğrafya ta nımaz engin tarihinde, her kültüre üstün kılmış ve bu günlere kadar Türklüğün yaşamasını sağlamıştır.

Bu gerçek millet içindeki fikir mücadelele rinde de kendini gösterir. Bilhassa yabancı men seli fikirlerle millî kaynaklı fikirler arasındaki savaşta, hayati önem kazanır. Her fikir siste­mi, döğüştüğü rakip fikir mensuplarını mağlup edebilmek için ona hitabetine şansını arar. Bu da benzer noktalarda kendini gösterir. Her şe­yin modasıyla birlikte benzerlikler kurulur. İşte bu karşı fikre açılmış penceredir. Ancak, bura da, her fikri incelemek ve öğrenmekle, karşı fikrin propaganda ağma düşmeyi birbiriyle ka­rıştırmamak lâzımdır. Bir Türk Milliyetçisi ken di fikir sistemini tam olarak öğrendi mi, diğer görüşleri de, propaganda kitaplarını eleyerek, il mi nitelikte olan kitaplarım seçer ve onları oku yarak hasmını öğrenir. Kendi fikrini bilmeyen kişiler, belli bir bakış açısı (Fomasyon) teşek­kül etmediği için, tutarlı bir değerlendirme im­kânına sahip olamazlar. Türk Milliyetçiliği fikir sistemini öğrenmek, öyle bir çırpıda olacak şey değildir. Bu bakımdan kendini tanımadan, «Ca­nım herkes falan kitabı okuyor. Çok müthiş bir kitapmış onu okumamak eksikliktir.» deyip rastgele hareket edenler hiçbir zaman Türk mil­liyetçiliğini anlayamazlar. Moda olan kelimelere ve görüşlere kapılanlar kendi fikrî istiklâllerini kaybederler. Farkında olmadan, zevkleri, dü­şünceleri ve yaşayışları bağımlı hale gelir.

İnsanlar arasında nasıl genel bir benzerlik varsa; milletler ve fikir sistemleri arasında da aynı biçimde benzerlikler vardır. Bu tabüdir. Ancak, genel hatlarda benzer görünüşe sahip olmak, milletlerin ve fikir sistemlerinin kendine has özelliklere sahip olmalarına mani değildir. Aksine, bu kendine has özellikler yok olmaya doğru azaldıkça, millet de, fikir sistemi de tari­he karışır. Çünkü onu var eden tek şart kendine benzeyiştir.

TANRI TÜRKÜ KORUSUN

3

Page 4: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Ülkü Ocakları'mı Çalışmaları Devam

Ediyor Kuruluşu hakkında ön­

ceki sayımızda malumat ver­miş olduğumuz ÜLKÜ OCAK­LARI Yurt sathındaki çalışma­larını sürdürmektedir. Alınan bilgiye göre hemen bütün iller ve ilçelerinde şubeler açılacak­tır. Bilhassa üniversite ve yük­sek okul muhitlerinde ÜLKÜ OCAKLARI'na gösterilen ilgi memnuniyet uyandırmıştır.

Diğer taraftan ÜLKÜ O-CAKLARFnın yeniden kurulup teşküâtianmasını çekemeyen ba zı kasıtlı çevreler «Ülkü Ocak­larına bağh gençlerin okullar ve talebe yurtlarında bir baskı rejimi kurduklarım» iddia ede­rek malum gazetelerde yayga­ra koparmaya kalkışmışlardır. Bunun üzerine ÜLKÜ OCAK­LARI Genel Başkanı Muhar­rem Şemsek bir açıklama yapa­rak «Çıkarılan yaygaraların a-sılsız olduğunu, Ülkü Ocakları­mın hiçbir zaman huzursuzluğa ve anarşiye yol açmayacağım

bilâkis bunları çıkaranlarla mü cadeie edeceğini» behrtmiş, «ÜL KÜ OCAKLARI'nuı asıl ga­yesinin bölücülük değil birieş-tiriciük olduğunu» tekrarlamış­tır.

ÜLKÜ OCAKLARI'na bağ h üniversite gençliğinden bir grup geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim Bakanı Mustafa üstün-dağ'ı ziyaret ederek «Okullarda zorla anarşi çıkartmak istendiği m ve ÜLKÜ OCAKLARI'na bağh gençlerin tahriklere sü­rüklenmeye çalışıldığını» söyle mislerdir.

ÜLKÜ OCAKLARI BUCAK ŞUBESİ AÇILDI

Teşkilâtlanma çalışmaları­nı sürdürmekte olan Ülkü O-cakları'nın Bucak Şubesi geçti­ğimiz günlerde kurularak çalış­malarına başlamıştır.

Ülkü Ocakları Bucak Şube­si kurucuları şunlardır:

Başkan : İsmail ÖZTOP Üyeler : Adem Ünlü, Meh­

met Ulukan, Muhsin Ünal, Mu-hammed Kahraman, Adem Kurt, Kadir Tulum ve Hayri Akay.

Ülkü Ocakları Genel Mer-kezfnde alınan bilgiye göre A-dana, Trapzon ve Eskişehir'de Ülkü Ocakları'nın kuruluş ça­lışmaları tamamlanmış olup Ça­nakkale'nin Ezine ve Ordu'nun Fatsa ilçelerine de yetki veril­miştir.

Diğer taraftan Ülkü O-cakları Genel Merkezi bir «Ül­kü Şiirleri Antolojisi» yayınla­yacaktır. Bu sebeple şiir yazan ve şiirlerinin .antolojide yayın­lanmasını isteyen ülküdaşları-mızm daktilo edilmiş şiirleri, kısa hal tercümeleri ve bir adet fotoğraflarını 15 Mart 1974'e

kadar Ülkü Ocakları Genel Merkezi G. Mustafa Kemal Bul­varı, Akmen Ap. No: 24/16 De-mirtepe/Ankara adresine gön­dermeleri gerekmektedir.

BÜYÜK ÜLKÜ DERNEGİ'NÎN ÇALIŞMALARI

Büyük Ülkü Derneği Rize Şubesi bir gece düzenleyerek Millî Mücadele Kahramanı Kâ­zım Karabekir'i artmıştır. Kala­balık bir topluluk tarafından takip edüen gecede ayrıca «Ya­rak Bozkurt» isimli piyes sah­neye konmuştur.

— Büyük Ülkü Derneği Antalya Şubesi 26 Ocak günü " bir toplantı düzenlemiş ve top­lantıda Doç. Dr. Necmettin Ha-cıeminoğlu «Tarih Boyunca Türk Milliyetçiliği» konulu bir konferans vermiştir. Büyük bir vatandaş topluluğu tarafından dinlenen konferansa gösterilen ilgi memnuniyet uyandırmıştır. Hacıeminoğlu ertesi gün de ül­kücü gençlere «Türk Milliyet­çiliğinde Disiplin Anlayışı» ko­nulu bir seminer vermiştir. Folkiar Derneği tarafından

— Osmaniye'de Gâvurdağı «Rahime Hatan Gecesi» düzen­lenmiş ve büyük ilgi görmüştür. Gecede «Ya Şehit Ya Gazi» pi­yesi oynanmış, folklor ve kare-te gösterileri yapılmıştır.

BÜD ŞUBELERİ

Büyükbelen - Saruhanh Şu­be Kurucuları : Hasan Ergü-nen, Başkan Yard: Mustafa Er-selvi, Sekreter: Ahmet Gezdi, Muhasip: Yahya Özen, Üyeler: Ali Koruk, Mustafa Yaman ve Ahmet Madentepe.

Sorgun Şubesi Kurucuları: Başkan : Şevki Şahin, Başkan Yardımcısı: Bekir Karslıoğlu, Sekreter: Nazim Doğan, Muha­sip: Hüseyin Erciyes, Üye: Sa­lih Duygu.

Page 5: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Beyin Sızısı Dersin bittiğini ilân eden

zil nihayet çaldı. Zaten Alper'de öğretmenin anlattıklarından e-peyce sıkılmıştı. Tarih öğret-

...jaenLdersi işlerken, ikide bir Osmanlı Devletine, yapılan sa-sava§ları anlatırken istilâcı di­yor, Türkler'in saldırgan bir mület olduğunu belirtmekten çekinmiyordu. Öğretmenin yan­lış bilgüer vermeyeceğine ina­nan Alper, bir gün geçtikçe Türk olmaktan, Türk çocuğu ol maktan hayli sıkılmaya başla­mıştı. Bu gün de son ders ta­rih olduğu için, Alper'in sıkın­tı küfesine biraz daha yük dol­muştu. İvedilikle kitaplarını to­parladı. Çantasına yerleştirdi. Zil de çalmıştı. Artık çıkabilir­di. Okul bahçesindeki simit ve kuru yemiş satıcıları O'nu hiç ilgilendirmedi. Kenardan köşe­den laf atan arkadaşlarının yüzüne de bakmadı. Gönlü, hız­la okuldan uzaklaşmak istiyor­du. Koşar adımlarla eve gelir-kan, yollarda şakalaşman ve kar topu oynayan çocukjar da dik­katimi çekmedi.

Eve geldi. Kapının ziline sertçe bastı. Küçük kardeşi Bil­ge kapıyı açtı. Çantasını kapı­nın arkasına fırlatarak, odaya geçti, içinde birşeyler vardı. Sanki beyin hummasına tutul­muştu. Ö'nun bu durumu kar­deşinin de ilgisini çekti. Ne yap­tığını ve ne yapacağını pek kestirmiyordu. Farkında olma­

dan radyonun düğmesini bük­tü. Kulacına, radyodan şu ses­ler geliyordu;

Alo Yemendir Suyu çemendir, Giden gelmiyor Acep nedendir. Okulda anlatılanları ve dı-

şarda olanları unutmak isterce sine radyodan okunan türküye bir daha kulak kabarttı. Zih ninden geçen ilk sorular şunlar oldu; «Yemen neree? Türkiye nere? Yemen'in türkülerimizde ne yeri vardı? Oralara niçin gi­dilmişti? Gidenler neden ötürü geri gelmemişlerdi? Onaltı ya­şında olan birine bunlar gerek­siz düşünceler» diyecek oldu. Her şeyin sebebini araştıran bir ruha sahip olduğu için, zih­nini biraz daha yormak istedi. Aklına tarih öğretmeninin anlat tıkları geldi. Gerçekten Türkle­rin Yemen'de ne işi vardı? Öğ­retmen haklı, mı idi ne? Ama gidenler geri gelmemişlerdi ki. Bu konuyu noktalamak istedi, önceki gün Azerbaycan ağzı i-le yine radyodan bir türkü din­lemişti. Son mısra'ı hatırında kalmıştı; (ölmeye Vatan yah­şi) İkisi arasında ilişki kurma­yı düşündü. Gidenlerin gelme­diğine göre, «Oralarda öldüler» diye mırıldandı.

O anda yüzünü kuruJaya-rak babaannesi içeri girdi. İkin­di namazını kılmak için, Ab-dsst almıştı. Alper, dert ortağı­nı bulduğu için sevinmişti. Her-nekadar babaannesini sevmese de O'nunla konuşmaktan ve sohbet etmekten gayri ihtiyari zevk alırdı. Aniden, «Babaan­ne» diye söze başladı. «Bu Ye­men türküleri de ne oluyor?» Der demez, ihtiyar kadm ab-destli ağzı ile derin bir «Ohhh» çekti.«O'nu sen burama, bura­ma sor» diyerek, gösrsünün üze­rine eb'ni vurdu. Alper'in, Baba­annesinin babası da Yempn'e gidin geri gelmemişti. Bundan haber} yoktu. İhtiyar kadın öf­kelendi. Teselliyi namaza dur­makta buldu. Masanın üzerinde

M. AKSOY

duran dergi, Alper'in gözüne i-lişti. Dışarı da çıkmak istiyor­du. Fakat, derginin kapak kom­pozisyonu gözlerini okşadı. Bü­yük ve siyah harflerle şu dört­lük yazılı idi;

Ses vermez Oğuz îlleri. Niye susmuş bülbülleri? Ko tutuşsun gönülleri Ergenekon odu ile. Okudu. Bir daha okudu.

Mânâsını anlamaya çalışırken, parmakları derginin sayfalarını çevirdi. Yeniden okumaya baş­ladı; «Mensubiyeti üe gurur duy duğumuz ve gurur duymak mec­buriyetinde olduğumuz Yüce Türk Milleti, tarihin en eski milletlerinden biridir. Son yıl­larda ilmi araştırmalar da bu hususu kesinlikle ortaya koy­muştur. Başka kavimlerde da­ha henüz devlet fikri teşekkül etmemişken, topluluk şuuruna varamamışken, Atalarımız, aha­li ülke iktidar ve istiklâl unsur­larına sahip devletler kurmuş­lardır. Çin'de, Hind'de, Afga­nistan'da, Arabistan'da, Avru­pa'da, Suriye'de, Irak'ta, Ye­men'de, Mısır'da, Tunus'da ve Cezayir'de kurulan, sayüarı e-psyce bir yekûn tutan Türk Beylikleri, Türk Hakanlıkları ta rihin altın sayfalarını kapladı­ğı gibi, medeniyet dünyasına geniş ufuklar açmıştır..»

Bir yaprak daha aktardı. Gözleri daldı. Babaannesi na­mazını bitirmişti. Sert bir ses­le; «Yavrum, bugün okulda ne yaptın? Yarın imtihanın filan varsa, elini yüzünü yum, karıu-iîı doyur, derslerine bak» dedi. Alper bu sözleri duymadı bile. Kendi kendine karar verdi; «Akşam Aykut abilere gidece­ğim. Beni aydınlatmasını iste­yeceğim» dedi.. Böylelikle konu­nun üstünü küllemek istedi. Dudaklarından şu kelimeler dö­küldü ; «İnsan keyfî olarak ken­dini ölüme atmaz. Öğretmenin anlattıklarına bir mim koya­yım. Kanım sevmeyen ne se­ver» dedi.

g

Page 6: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Mahir DURAKOĞLU

UlküoOler Anadolu'ya

Hepimiz büiriz ki, ancak teşküâtlı, disiplinli topluluklar başarıya, neticeye ulaşabilir. Bunun en güzel misalini Türk milliyetçiliği dâvası vermiştir. Türk milliyetçiliği, cumhuriyet­ten önce de mevcut olduğu gi­bi 50 yıllık Cumhuriyet tarihin­de de devamlı olarak mevcut olmuştur. Ancak, bu fikrin bel­li bir lideri, teşkilâtı, kadrosu, olmadığı için ve fikrî bakımdan mensupları bir bütünlük taşı­madığı için bu dava Türkiye'­nin kaderine tesir edecek güce ulaşamamıştır.

Ne zaman ki yukarda say­dığımız ve saymadığımız unsur lar teşekkül etmeye, eksikler giderilmeye başlamıştır, o gün­lerden sonra yüce davamız bel­li prensiplere bağlanma yoluna girmiş, rayına oturmuş, güçlen­meye, kuvvetlenmeye başlamış­tır. Nihayet 1965 yılından itiba­ren siyasî sahaya da intikal e-den bu fikir, yıllardır alamadı­ğı mesafenin kat kat fazlasını 9 yılda almaya muvaffak ol­muştur. Yani bir defa daha gö­rülmüştür ki kadro ve teşkilâ­tın başarıdaki önemi açıktır.

Türk milliyetçiliği bugün köy köy, kasaba kasaba yayıl­mış; ağlarını örmeye başlamış­tır. Artık, her ilçede birkaç ül­kücü öğretmen, ülkücü avukat, eczacı gibi meslek mensupları, yüzlerce de ülkücü öğrenci mev cuttur. Bu kişüerin sayıları her-gün biraz daha artmaktadır.

Artık yüksek okullar eski­si gibi solcu veya nemelazım­cı, kozmopolit mezunlar kadar, ülkücü mezun da vermektedir. Bugünkü eğitim sisteminin şah­si menfaat hisleriyle doldurdu­ğu genç kafalar, okulunu biti­rince; kendisini okutan, meslek sahibi yapan fakir milletine hiz­met etmek yerine, ya birkaç büyük şehirde kümelenmekte veya yurtdışına giderek, birkaç kuruş fazla para kazanmak uğ­runa yabancılara hizmet etmek­tedir.

Ülkücü genç, bu kişilere benzemek zorundadır. Ülkücü genç için İstanbul, Ankara ne ise Tunceli'nin, Kars'ın, Diyar­bakır'ın bir köyü de odur. Zira o topraklarda da Türk insanı yaşamaktadır, o gencin okuyup meslek sahibi olmasında o fa­kir insanın da payı bulunmak­tadır. Bir öğretmen adayı ülkü-daşımızın başından, geçen olay hepimizin aklında bulunmalıdır. Bakanlığın «Nemle öğretmen­lik yapmayı tercih edersin?» so­rusuna bu öğretmen adayının verdiği cevap şudur: «Türk bayrağının, dalgalandığı her yer birdir. Her yerde vazife yapa­bilirim».

Madem ki milletimizin kur­tuluşu, yücelmesi için çalışıyo­ruz. Bunun uğruna ölümü bile göze almışız. O halde milletimi­zin hizmetine koşalım. Hem, ta­yin edildiği doğunun filanca yerine gitmeden daha Ankara'­da iken istifa eden, hem de fır­satını bulunca «Halkçılık» nu­tukları çekmekten geri kalma­

yan sahte halkçılara benzemi-yelim. Gayri millî eğitimin ma­mulü olanlar gibi büyük şehirle­rin cazibesine kendimizi kaptır­mayalım.

Davamızın yurt sathında yayılabilmesi, sesimizin duyula-bilmesi, karşı fikirlere alterna­tif olabilmemiz için Anadolu'ya koşalım ve gittiğimiz her yerde teşkilâtlanalım. «Ben bir kişi­yim, tek başıma ne yapabili­rim» demeyelim.

Türk gencinin ve insanının mayasında bulunan, ancak gay­rı millî eğitim sisteminin ve di­ğer yıkıcı rüzgârların tesiriyle küllenen milliyetçilik ateşini de­şelim. Göreceğiz ki, Türk gen"-" cinde bu ateş hertürlü çabaya rağmen sönmemiş, ancak bir kısmında sönmeye yüz tutmuş­tur.

Yüksek okullardan mezun olan binlerce genç ülkücü Ana­dolu'ya yayılmalı, gittüı her yurt köşesine milüyetçilik me­şalesini ve bayrağım götürmeli­dir. Genç gönülleri tutuşturmak için.

TANRI TÜRK'Ü KORUSUN.

Bütün Ülkücülerin Okuma | sı Gereken Dev Eser: Birinci Baskısı Kısa

Zamanda Kapışılan MHJjLYETÇt EĞİTİM

SİSTEMİ'nin İlaveli İkinci Baskısı Çıktı Yazan : Doç. Dr. Necmed-

din HACTEMÎNOĞLU Fiat!: 10 TL. îsteme Adresi : ANDA —

Sümer Sok. Nu : 7/4 Kızılay/ANKARA

6

Page 7: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Gök Tanrıya Yemin Hakansız yaşadı bir süre

koca yurt. Dokuz tuğlu sancak­lar dikilmedi ak çadırlar üstüne. Geceler kadar kördü huzursuz­luk, geceler kadar derin. Kupku­ru bir Asya göçünün iklimiy­di her geçen gün. YEDİLER, KIRKLAR adına eller uzandı Gök Tanrı'ya «Başsız koma Türk soyunu» dediler «Cümle sular kuruyor» «Gönder bana BAŞBUĞU'umu küheylanlar durmuyor» Almadı Gök Tanrı duasını, gönlünce bilge kişinin Almadı da, kara bir gün Urum-vari bir oğlan, baş oldu Türk soyuna. Urumvari bir tören ya­pıldı Türkeli'nde. Ardından ka­ra bulutlar yelkenledi. Gazaba geldi de Tanrı, Sibirya yağdı gökten. Kapandı yeryüzünde, kapandı bütün yollar. Göçetti uzaklara sürü sürü hayvan-lar, tepindi al kısraklar, haykır di koç yiğitler. Uludu bir ye­leli Kurt, uludu gökyüzüne «Ar­dımdan gelin» dedi. «Kavuşun yine üne» Gök Tanrı buyruk saldı. «Çağrışmasın yiğitler. Bir yağız BAŞBUĞ verdim, baş olsun Türk soyuna. Bir yağız BAŞBUĞ verdim. Kurtulsun esir yurtlar, inanılsın BAŞBU­ĞA, töreler bozulmasın, gökçi-çeğin gök rengi Tanrı Dağ'da solmasın.» Dokuz tuğlu sancak­lar çekildi gökyüzüne. Hilallerin gölgesi dokuz kez aydınlandı. Ak küheylan üstünde dokuz yi­ğit gövdesi yemin etti Tanrıya.

— Alma benden bu canı ülkü­me kavuşmassam,

— Alma bizden vatanı dokuz vatan almassam.

— Ahi kalmaz şehidin yerde kam durdukça

— Ahi kalmaz şehidin, gök tanrı buyurdukça,

! — Alma benden bu cam dokuz koldan dalmassam,

— Alma benden bu canı dokuz vatan aîmassam.

Günerkan AYDOĞMUŞ

Kıbrıs'ta "Bozkurt 74,, Komando Tatbikatı

Kıbrıs'ta İkinci Dönem Komando ve Dağcılık Kursu'nu tamamlayan Türk mücahitleri tarafından Kıbrıs'ın Şato Bölgesi'nde «BOZKURT 74» Komando tatbikatı yapılmış ve

büyük bir başarı gösterilmiştir. Hakiki mermilerin kullanıl­dığı tatbikat çok büyük ügi görmüştür. Tatbikata geçüme-

den önce Boğaz kuvvetleri adına bir mücahit konuşmuş ve seyircilere tatbikatın safhaları ve gayesi hakkında bilgi ver mistir

Konuşmadan sonra tatbikata geçilmiş ve ilk olarak Ko mandoların dağ ve tellerden geçiş ve iniş gösterileri yer al­mıştır. Verilen arada, bando çeşitli marşlar çalmış bunu pusu gösterisi ve tatbikat izlemiştir. «BOZKURT 74» tatbi­katı, tahrip, sabotaj ve baskın tatbikatıyle sona ermiştir. Tatbikattan sonra Komandolara ait bir eğitim filmi gösteril iniştir. Şato bölgesinde yapılan «BOZKURT 74» tatbikatını, Cumhurbaşkan Yardımcısı ve Tükr Yönetimi Başkanı Rauf Denktaş, Türkiye Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Salih Zeki Karaca, Türk Kuvvetleri Alayı Komutanı Kurmay Albay Mustafa Katırcıoğlu, Yürütme Kurulu Üyelerinden bazıları, Elçiiik mensupları, Türk Kuvvetleri Alayı subayları, Mü­cahit Komutanları, Emniyet Genel Müdürü, adada misa fir olarak bukrnan Türkiye'li gazeteciler, Barış Gücü subay îan ve yabancılarla kalabalık bir halk topluluğu büyük bir heyecan içinde takip etmiştir.

Törende bir konuşma yapan bölge komutanı, «Kursun hedefinin Kıbrıs Türk Silâhlı Kuvvetleri'ni başarıya götüre­cek, tekıük ve taktik bilgilerle mücehhez, fikrî ve bedenî kaa-biliyeti mükemmel güvenilir Mder seviyesindeki mücahitleri yetiştirmek olduğunu» söylemiştir. Bölge Komutanı bu ko­nuşmasında, «Zürih ve Londra andlaşmaları ile garanti altına alınan haklarımız teslim edilinceye kadar her alanda mücade leye devam, parolamız olacaktır» demiştir.

Ayrıca Komando ve Dağcılık Kursu'nu tamamlayan Türk mücahitlerine diplomaları törenle verilmiştir.

BATI TRAKYA'DA YUNAN MEZALİMİ Hemen bütün esir Türkelleri'nde olduğu gibi Batı Trak­

ya'da da soydaşlarımıza karşı büyük baskılar yapıldığı bir gerçektir. Öyle ki, orada bulunan kardeşlerimize adeta ha­yat hakkı tanınmamaktadır. Son olarak Gülmilcine'de bulu­nan Türkler'in tek derneği olan «Türk Gençler Birliği»ni «Yüznumarasının yetersiz oluşu!..» gibi sudan bu sebeple

Yunan Milli Emniyeti «Etniki Asfala» tarafından kapatıl­mıştır. !

1928 yılında Türk Milleti'nin kültür, örf ve âdetlerini devam ettirmek için milliyetçi Türk gençleri tarafından ku­rulmuş olan Türk Gençler Birliği'nin kapatılması büyük üzüntü yaratmıştır. |

Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği hükümet yet­kililerine birer mektup göndererek «Lozan antlaşmasının tek taraflı işletildiğini, İstanbul'da bulunan Rumîar'a her türlü hak tanındığı halde Batı Trakya Türkleri*nin Yunan makam­larınca adeta mahkûm edilmesi» kınanmış ve tedbir alınması istenmiştir.

7

Page 8: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Kürsad-Çanakkale-Özmen Tarih yazarlarımız ve destan şairlerimiz

Türk MUlet'inin tutsaklıktan hürriyete kavuş­tuğu unutulmaz «Kürşad ihtilâ!i»nin tarihini bundan 1300 yıl öncesi olarak tayin ederler. O günlerde Türk mületi uzun süren bir kurak lık ve açlık tehlikesinden sonra; yıllardır aman vermediği düşmanı Çin ile giriştiği savaştan mağlûp ayrılmış ve tutsak düşmüştü. On yıl süren bu tutsaklık Türk milletinin esarete ve Çin'e karşı olan düşmanlığını artırmış, kendi ne dönmesine vesile olmuştu. Evet 1300 yıl önce bu harekete girişen 40 yiğit şöyle haykır mıştı:

«Toprak doymayınca ka«a, Kılıç girmeyecek fona.»

18 Mart Türk tarihinde bir zafer günü­dür. O gün Türk devleti için bir var-yok oluş mücadelesi oldu. Türk askeri sayısız kahra mantıklarından birisini de Çanakkale'de göste renek orayı «Etten bir kale» haline getirmiş ve düşman gemilerinin Çanakkale boğazından geçmesine mani olmuştu. O zaferin kazanıldığı yerde verilen şehitlerimizin kesin sayısmı bi lemiyeceğim ama bilinen bir gerçek varsa o da o gün «Bir hilâl nğruna» Türkocaklarma kayıtlı 30.000 e yakın Türkçü - ülkücü gencin vatanlarını korumak için hayatlarını feda etti ğidir.

Bir başka 18 Marttayız. Fakat bugün ne Türk milleti Çin'e tutsak ne de düşman kuv­vetleri silâhlarım, donanmasını ve askerini bo gazlarımıza dayamıştır. Dünyamızın mületler mücadelesi seyri değişmemiş; fakat mücadele silâhları delişmiştir. Dünün barutu, topu tüfe

10

Nihat GÖNLÜKIRIK

ği yerini «Kültür» adını verdiğimiz güçlü bir silâha bırakmıştır. Sınır hudut kapıları veya boğazlarımız olmamış insanların zihni, beyni olmuştur. Düşman dün dışta idi, bugün içimi­ze girmiştir.

Gayri millî olarak dönen çarkımız yetişen gençlerimizi Türk gibi düşünmekten çıkarmış; yabancı ideolojilere ve kültüre hayran bir şe kilde «Kozmopolit» bir zihniyette yetiştirmiş­tir, tşte bu kafa yapısı ile yetişen gençlerimize dünün «Moskof»u daha değişik, daha şirin bir şekilde «Sosyalizm» maskesi ile dünün «Sarı Çin» i bugün daha başka bir renkte «Kızıl Çim» olarak görünmüş ve onların zihinlerine, kafa yapılarına hakim olmuş; silâhlarını mil­letimize onların kanalıyla sıkmıştır. Evet «Kürşad ihtiiali»nden 1300 yıl sonra Türklük yine tutsak edilmek istendi. Fakat bu sefer di şardan değil, içerdeki ihanet kolları vasıtasıy le. Bu seferki tutsaklık Çin zindanına veya ül kesine değil; Türk yurdunda, Yüksek Öğret­men Okulu bodrumunda olmuştur. Dün hap­sedilen Türk'ün yağız delikanlıları, gelinlik kız lan idi. Bugün hapsedilenler ise Moskof emper yalizmini, Çin boyunduruğunu kabul etmeyen ve Türk'ün varolma mücadelesini veren erkek - kız milliyetçi, ülkücü gençlerdi.

İşte Süleyman Özmen tutsak edilen kardeş lerine, 72 saattir elektirikleri, suları ve yiyecek­leri kesilen soydaşlarına; İbadet kadar aç kalan­lara da yemek götürmeyi kutsal saydığı için «Kürşad ruhu ve Çanakkale'deki mehmetçiğiıı şuuru» Ue Yüksek Öğretmen Okuluna yemek götürmek, tutsak edüen ülküdaşlarım hürriye te kavuşturmak istedi. Süleyman Özmen ülkü-daşlarma yemeği götüremeden okulun kapısın­da içerden atılan kurşunlarla yaralandı ve kal­dırıldığı hastahanede sehadet şerbetini içti. Öz men'e sıkılan kurşun yabancı bir elden çıkma­mıştı. Çin ve Rus yapısı silâhlardan ve onun yerli uşakları tarafından sıkılmıştı. Özmen'in şehadetinden sonra çok şeyler yazıldı söylendi. Benim için en değerli olanı Ziraat Fakültesi ö-nünde yapılan cenaze töreninde binlerce ülkücü gencin hepbir ağızdan tekrarladığı ve bugün hâlâ kalpleri tutuşturan şu söz zannederim ha­fızalardan hiç silinmeyecek ve bir 1300 yıl sonra yine aynı şuuru taşıyan yüce milletimin Ülkü­cüleri haykırabUeceklerdir:

«Toprak doymayınca kana, Kılıç girmeyecek kıma.»

Ruhunuz şad olsun aziz şehitlerimiz TANRI TÜRK'Ü KORUSUN

Page 9: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Milliyetçilik ve Ülkücülük GALİP ERDEM

Kemdi varlığımıza duyduSu-mnz sevgi nefsimize karşı ve­receğimiz mücadelede de en çe­tin engel ve ülkücülüğün en kuvvetli düşmanıdır. Doğru, güzel ve hakta fikirlere bağlan­mak kolay, ama inandığımız fikirlerin şartlarına uymak çok zordur. İşte bumdan ötürü her­kes milliyetçi olabilir, fakat ül­kücü olamaz. Oysa sen, çok de­fa, milüyetçilikle ülkücülüğü birbirine karıştırıyor, araların­daki farkı hesaba katmıyorsun. Yazacaklarımı daha iyi anla­yabilmen için önce bu yanlış de­ğerlendirmeyi düzeltmem gere­kecek: Tek insandan itibaren gittikçe genişleyen ve faamılılt adını verdiğimiz en büyük top­lulukla sana eren içice daireler

düğün. Mffletten tek insana doğru gidildikçe dairelerin kü-cüMügünü, buna karalık, mil­letten insanlığın bütününe doğ­ru gidildikçe dairelerin büyü­düklerini göreceksin. Tek in­sanla millet arasındaki başlıca daireleri biliyorsun: Aile, akra­balar, hemşehriler, aynı boy (Aşiret) ve aynı bölgenin men­supları. Değişik bir açıdan ba­karsan zümre, sınıf ve meslek birliklerini de saydıklarımıza katabilirsin. Mîlleti aşan daire­lere gelince : İktisat, siyaset; medeniyet ve inanç açısından çeşitli tasnifler yapılabilir. İkti­sat açısından insanları çalışan­lar ve çalıştıranlar diye, iki sı­nıfa ayırabilirsin. Çalışanlardan meydana gelecek bir topluluk milletten daha geniştir Hürdün ya» Demirperde ve tarafsız ül­keler adını verdiğimi*, siyasi birlikler de milleti aşan daire-lsrdir. Medeniyet bakımmdan geçmişte yerleşik, göçebe, ba­ğan de Batı -Doğu ve başka i-simlerle tanıdığımız yaşama torzüarma bağlı topluluklar, tek bir milletten daha büyük birlik-lenöir. Nihayet aynı dine ina­nanların meydana getirdiği «Ümmet»aı3jnı verdiğimiz din birlikleri de milleti aşar. Böyle bir açıdan bakıldığı zaman mil­

liyetçilik, milletin çıkarları U milleti aşan birliklerin çıkarl»! n çatışınca, millet çıkarlarının tercih edilmesi demektir. Tari M tarafsız bir gözle incelersen" kitaplar ne yazarsa yazsın, ba! his konusu tercihin, mutlak ço­ğunluk tarafından daima uygu. Sandığını göreceksin. Markscû Laninci ideolojinin bütün gay! retlerine rağmen hiçbir milletin isçileri, dünya işçilerinin ortak çıkarları uğruna, milletlerine henüz ihanet etmemişlerdir. Si­yaset, medeııryet ve inanç bir­likleri için de aynı gerçeğin var l BM ispatlayacak yüzlerce mi­sâl verilebilir.

| Mfflivetcillk insanın yapısı­na ve çıkarlarına uygundur. Ko­lay bir yol olması, herkesçe be­nimsenmesinin tabii sayılması da bu özelliğin yüzündendir. Milleti asan birliklerin çıkarla­rına, milletinin çıkarları ile çe­liştiği vakit, hizmet etmek hiç-ldmseye bir şey kazandırmaz, fakat çok şey kaybettirir. İnsan hkla millet arasındaki dairele­re göre yapılacak bir değerlen­dirme tek insanın çıkarlarının millet çıkarları ile çelişmediğini ortaya koyacalrtır. Mîlletinin yükselmeği için çalışan bir in­san, ayai zamanda kendini de yükseltir.

Milletten daha küçük dai­relerin, nihayet insanın çıkarla­rı ile milletin ortak çıkarları ça­tışınca durum değişiyor. Ülkü­cülük; nıilletimizin maddi ve mânevi çıkarlarını, milletten daha küçük ve bize daha ya­kın birliklerin; nihayet nefsimi­zin çıkarlarına üstün tutabil­mektir. Ülkücülük, kendimize, ailemize, şehrimize, bölgemize, smıfımıza ve mesleğimize fayda sağlasa bile milletimize zarar verecek her türlü tutum ve dav­ranıştan kaçınmaktır. «Milleti­mizin çıkarlarım, milleti aşan birliklerin çıkarlarına tercih et­mek özümüzün ve yakınlarımı­zın çıkarları ile çelişmez» demiş­tim. Ama yakınlarımızın ve nef­simizin çıkartan ile milletimizin

.çıkarları çok zaman çelişir. Ban dan ötürü, bir insanın milliyet­çi olması tabii bir haldir ve ül­kücülükle birleşmediği takdirde fazla bir değer taşımaz. Fakat ülkücülük devamlı bir fedakâr­lığı emrettiğinden, pek az insa­nın ulaşabileceği bir üstünlük­tür. - itJrŞJ

•: Nefsimizin ve yakınlarımı­zın çıkarları ile milletimizin çı-

- karları nasıl ve niçin çelişir? Gelecek sohbetimizde bu konu­yu işleyeceSz.

BOZKURTLAR DİRİLİYOR — Yeğenlerim; BOZKURT ve

OĞUZHANa — Bir rüzgâr esmiş, Ortaasya'dan Doğu Anadolu'ya Fırtına desem değil; bora değü, tayfun hiç değUl Ne andırır yorgun bir aygın, ne benzer payazaya, Şimşek desem değil, yıldırım değü, mucize hiç de£il!

Bir Bozkurt çıkmış Ergenekon'dan Erzuruma, Yıl .bin doknzyüz yetmîşikinug bir yaz ayında. Yüce Tann'.nın en yüce gününde, Bayram desem değü kadir ıdeğiL kandil hiç değil.

Biri Palandökenlerden yürümüş, ilerlemiş batıya Diğeri kol germiş, Tam-ıdağı'ndan Sibirya'ya İlcisi de kuvvetti, ikisi de sert, sanki kaya, Tunç desem değil, demir değil; bakır hiç değil.

Bir daha esti rüzgâr, Altaylar'dan Batı Anadolu'ya, Bekîe koca Türk İkinci güne.; doğdu Türkiye'ye, Orhun Kitabesini satır yatır ezberletecek dünyaya Bugün desem değü, yarın değü, bekle; olmayacak i» de-

m Bir umut M benzer, ötüken'in en yeşil yapraklarına Bir dilek ki değer, Buhara'aın en nadide ipeklerine, Desem la, BOZKURTLAK dinliyor Moskof köpeklerine, Cesurlar desem değil, korkmazlar değü, ölmezler hiç de­

ğü-İşte Aipago, Kurt Cebe, Ogotay, Azapay; Tarkan; Daha nice Temuçoler, Alparslanlar yetiştirir bu asil

~ -:-::-'Kh£, kan. Uğraşımızda önder olacak bize Bozkurt ve O&uzhan, Bir yıl değil, yüz yıl değil, bin yıl hiç değü. Gönlümü ferah tut, koca anam, yüzün gülsün bacı, Düşecek başından kızıl yosmamn orak çekiçii tacı, Bize derler Oğuz soyundan, Türkmen boyundan TU­

RANCI, Lenmist desem değü, Maoist değil; Marksist hiç değü.

Şâte DEMIREL

CEMİL DOĞAN

SAGUSU

TAYYAR AKSOY

özlediği Türkistan'a Esir yüz milyon insana Sevdiği anavatana Uçtu gitti CEMİL DOĞAN.

Şimdi yurdu Tanrı Dağı Otüken'dedir otağı, Elinde al bayrağı Açtı gitti CEMİL DOĞAN.

Seviyordu milletini Yapıyordu hizmetini, ŞehitUğin şerbetini içti gitti CEMİL DOÖAN.

Kavuşmadan yarma Bir ok saplandı bağrına, Kanun ÜLKÜ uğruna Saçtı gitti CEMİL DOĞAN.

Yürüyeceğiz o izden Zafer bekliyor bizden, Kefenini av-vıldızdan Biçti gitti CHVflL DOĞAN.

Xuran kffirydı sevdiği HJRANidi özlediği, t)LKÜ İS» şehitliği Seçti git" CEHİL DOĞAN.

Adı düşer mi dillerden Selam olsan tüm illerden, DOKUZ IŞDTIı yollardan Geçti gitti CEMİL DOĞAN.

Tutsakça Gün bulutta ay karanlık çaresiz Narhı ufuklarda yaşlı gözlerim Umutsuz uzayan toprak habersiz Tutsak dilimde, tutsak sözlerim Iraksa aydınlık bekleyemem ben Türklüğüme ar ekleyemem ban Coşarken sen, kutlaydım bir tuğ gibi Az gördün ırkıma ülkü TURANI Şimdi çamurunla bir koyu dibi Ülküsüz özlemez büyük yarını Hadi hadislerle öveyim seni Kendine dönmüş göreyim seni

Ahmet Çolak'

Page 10: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Dinç YAYLALIER

Toplumlar canlı bir organizma oldukları ve dinamik bir yapı­ya sahip bulundukları için, iktisadi doktrinler de zaman içerisinde çeşitli değişikliklere uğramışlardır. Kapitalizm ve Marksizm'in ta­rihî süreç içerisinde geçirdikleri tekamülü hatırlamak bu hükmü doğrular.

18. Yüzyıi Avrupa'sının şartları gözönüne alınarak «Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler» temel felsefesi içerisinde ortaya konan Kapitalizm tatbikatı içtimai bünyede derin yaralar açınca, iktisadi hayata devlet müdahaleleri artmış ve günümüzün en libe­ral ekonomileri dahi «Karma ekööomi» hüviyetine bürünmüşler­dir.

1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Lento, bütün Sovyet ekonomisini devletle§tirdi. Ancak verimliüğin süratle düşmesi üzerine, 1923 yılında NEP yani «Yeni İktisadî Politika»yı kabul etmek zorunda kalmış, Lenin'in bu tutumu da Kapitalist ekonomiye dönüş olarak nitelendi­rilmişti. Stalin döneminde tekrar koyu devletçiliğe dönüldü. Eski hastalıkların ekonomiyi yeni den sarması üzerine, 1967 de Liberman kanunlarıyla Sovyet ekonomisine kâr kurumu girdi. Oysa Marks, «Komünist Manifesto»da Sosyalist toplumdan Komünist toplum düzeyine ulaş mak için yapılacak çalışmaları anlatırken, kârkurumunun ortadan kaldırılmasının şart oldu­ğunu yazar.

İktisadi kalkınma olayının şimdiye kadar birçok izahları yapılmıştır. Başlangıçta ahlâk çılar meseleyi din faktörü ile izah etmeye kalkmışlar ve bazı batı toplumlarını örnek göstere­rek, bu ülkelerin kalkınmalarını bağlı oldukları Protestan dininin karakterinden ileri gelen biı netice olduğunu iddia etmişlerdir. Fakat Japonya gibi farklı dine ve kültürlere mensup millet ler de iktisadi kalkınmalarını gerçekleştirince, iktisatçılar meseleyi coğrafi bakımdan elverişli şartlara sahip olabilmekle izah etmişlerdir. Ancak İsrail gibi tabii kaynakları kıt olan bir ül­kenin, hem de çölü yeşerterek kalkınması üzerine, bu defa dikkatler insan unsuru ve insan psikolojisi üzerinde toplanmıştır.

Osvvald Spengler'in ifade ettiği gibi, ülkelerin kalkınmasında «Millî Şuur» un itici bir rol oynadığı gerçektir. Toplumların kalkınmasın da, mesela Marksistler'in iddia ettikleri gibi yalnız iktisadi ilişldler bir motor vazifesi görselerdi az gelişmiş ülkeleri Marksist süzgeçten geçirilmiş tedbirlerle kalkındırmak mümkün olabilirdi. Ancak süngü zoruyla yapılan Marksist tatbikat bu ülkeleri kalkındıramadığı gibi eskiden sahip oldukları kalkınma hızı oranının da hayli altına düşmüşlerdir. şi | l |?4^*S*>?#- '•-.:?'--- v-''-'•. v^--,... ,---.

XX. Yüzyılın ikinci yarışım hayli geçtiğimiz günümüz ortamında, sanayi toplumlarında eğitime yapılan yatırımların hacmi gün geçtikçe artmaktadır. Yatırımlar, modern ilmi tekniği öğrenip, öğretecek insana ve onu yetiştirecek eSitim kurumlarına yapılmaktadır. Amerika' da eğitime ayrılan harcamaların toplamı 1930'da 3,2 milyar idi. 1965'de bu rakam on kat art mış ve 50 milyar dolara yaklaşmıştır.

Fertlerin psikolojik ve ruhi yapılarının kurulmasında, iktisadi ve kültür düzenleri arasın­da dengenin sağlanması şarttır. Aksi taktirde, içtimai ve iktisadi hayatta, sarılması çok güç derin yaralar açılır. Batılılar bu tehlikenin neticelerini tatbikatta yaşayınca, çağdaş medeni yeti, milli kültürlerine aşılamaya başladılar. Bunun içindir ki aynı medeniyet dairesinde bulun malarına rağmen, müşterek bir batı kültürü doğmadı. İngiliz, Fransız, Alman milli kültürle ri dimdik ayakta kaldı.

Meseleye Türkiye açısından baktığımızda, manzara şöyledir: Ülkemizde, kalkınmanın te meli olması gereken eğitime yapılan yatırımlar hem madde, hem de mana açısından çok yeter sizdir. Müli Eğitim'in çarkları, milli kültürden kopuk olarak döndüğü için, Tanzimat'tan bu yana bu süzgeçten geçen nesiller maddenin esiri haline gelmişlerdir, madde mânâ bütünlüğü içe risinde, iktisadi kalkınmamızın bu nesillerle gerçekleştirilebilmesi imkansızdır. Türkiye'yi ancak dinamik ülkücü kadroların hamleleri düz lüğe çıkarabilir. % 67'ük potansiyele sahip sağ kanat bu gerçeği bugün olmasa da yarın görecek, diğer statik zümrelerin Lafonten'den ma­sallar anlattıklarını kabul etmek mecburiyetinde kalacaktır.

Teknoloji Çağında İnsana Yatırım

Page 11: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Türklük ve Bozkurt

İnsanlar ilk çatlardan beri fikirlerini çe­şitli sembollerle ifade etmişlerdir. Semboller­de aranan, en önemli özellik ifade ettikleri an­lamlar ile aralarında çok sıkı ve ortak bağ­lantı bulunmasıdır. Sembol olarak seçilen var­lıklar genellikle üstün yönleri olan tabiat var lıklardır.

Türk Milleti'nin de yiğitlik, mertlik, bürri yetseverük sembolü Bozkurt'tur. Acaba Türk­ler neden bir serçeyi, bir sincabı veyahut bir atı değilde Bozkurt'u sembol olarak seçtiler? Bozkurt, hayvanlar aleminin en sert pençeli olanıdır. Türk Milleti de öyledir; milletler ara sımda, tarih sahnesinde en çok ve en büyük devletleri kuran Millet Türk'tür. Üç kıta üze rinde imparatorluk kurma şerefini elde etmiş, tek millet Türk Milleti'dir. Bozkurt hiçbir za man esareti kabul etmez; esir alınan Bozkurt kendi kendini parçalayarak intihar eder. Türk Milleti de ölümü her zaman esarete tercih etmiştir. İşte, Kurtuluş Savaşımız bunun en güzel örneğidir. Karakterleri birbirine bu ka­dar yakın, Türk'ün yiğitliğini, mertliğini, hür riyetseverliğini ifade eden Bozkurt'u milliyet-

12

— ALPER AKSOY —

çiliğimizin kopmaz bir parçası sayarak onu seve seve, yakamızda, evimizde, dergilerimizde bir gurur kaynağı olarak taşıyoruz. Türk olan, Türk Milliyetçiliğine gönülden ba&h olan bir kimse Bozkurt'tan hiçbir zaman ürkemez.

İşte böyle güzel anlamlı bir sembolden hoşlanmayan çevreler yok değildir. Her şeye madde açısından bakan ve mânâyla ügili her şeyi inkâr eden Marksist görüş Bozkurt'a her zaman «ît» demiştir. Bunun bir diğer sebebi de Marksist görüşün patronu Rusya'nın Boz-kurt'a yani Türklüğe olan kinidir. Çünkü Rus­ya uzak hesaplar peşindedir. Bozkurt ruhu üe yetişecek nesillerin silkinip kendine döneceği ve deleceği demir dağla,rdan birisinin de Esir Türkler dâvası olduğunu bileceği belli bir şey dir. Sinesinde 120 milyon esir Türk bulundu­ran Rusya'nın bu Bozkurtlar Ordusu'nun akımı sonunda taş üstünde taşının kalmayacağı da belli bir şeydir. Öyleyse Rusya yaşamasının bir gereği olarak Bozkurt düşmanhğını körük leyecek ve Bozkurt düşmanlı&ı yapan çevreleri a,çıkça destekleyecektir. Bu Rusya'nın en tabii hakkıdır ve ona kimse bir şey diyemez. Fakat onun bu oyumuna gelip, Bozkurt düşmanlığı yapan çevrelere artık «Gafil» değil «Halın» sıfa­tını vermekte bizim en tabii hakkımızdır.

Bozkurt sembolüne kin besleyen çevre ya­lınız Marksist grup değildir. Diğer bir kısım çevreler de Bozkurt düşmanlığı yapmaktadır­lar. Ne kadar akıl ve mantık dışı bir iftira..! İslam dini için Haçlı Ordularına göğüs geren, cihad ruhu için üç kıtada kılıç sallayan millet Türk Milleti'dir. Türk Milliyetçiliği'nin kop-maz bir parçası da Bozkurt sembolüdür. Boz­kurt düşmanlığı yapmak Türk Milliyetçiliği dışımda kalan bir şeydir. Türk Milleti İslam'ın Kılıcıdır. Öyleyse Bozkurt düşmanlığı yap­mak İslam'ın kılıcını körsîtmekıtir. Hayır..! Bozkurt düşmanîı&ı ile İslam'ın Kılıcı körelti-lemez.

Yukarıda da söylediğimiz gibi Milliyetçüi ğimizim kopmaz bir parçası olarak biz Türk Milliyetçileri Bozkurt'u seve seve, yakamızda, dergimizde, kalbimizde bir gurur kaynağı ola rak taşıyacağız. Çünkü 100 Milyonluk MİLLİ YETÇİ TÜRKlYE'yi kuracak olan nesillerin en büyük güç kaynağı Bozkurt ruhudur. Boz­kurt ruhu ile yetişecek nesillerin pençesi sert, imanı büyük, azmi yıkılmaz olacaktır.

Page 12: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

Tehlikeler Karsısında Millî Şuurun Gücü

N. Hikmet POLAT Milliyetçilik TÜRK VARLIĞI'nın temel

taşlarından en büyüğüdür. Onun eksikliği, —diğer temeller ne kadar kuvetli olursa olsun— Türk denen muhteşem kaLeyi çöktürür. Bilge Kağan'a; «Ey Türk!., Üstte gök çökmedikçe, altta yağız yer deHttmedikee senin ilini ve tö­reni kim bozabijür?» dedirten; O'nun torunla­rına Türk varlığını bugüne kadar devam et tirme gücünü veren milliyetçilik ruhu ve milli şuurdur.

Görevleri, Marksizm'in mel'un emelleri uğ­runa öz vatanlarını Rusya'nın kucafma atmak tan ibaret olan müliyet şuurundan yoksun soy suzlar ve omlara alet olan. gafiller de vardır yurdumuzda. Bu gafiller bilmezler ki ana ayı için kendi balaklarını koruma duygusu herşey den önce gelir. Misal mi istersiniz? S.S.C.B. Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin 23 Ni san 1931 tarihli kararıyla «Rus MifletFnia geç misini ve kültür miraslarını ihmal etmekten dolayı» Prolet - Kült Teşkilâtı'nın elebaşları «Halk düşmanı» diye ilân edildi. Buradaki ni yeti anlamak için fazlaca bir şeye ihtiyaç yok. Milli vicdanı olan herkesin birşeyler anlayabi leceği bir mesele. Rusya'nın siyasetinin iç yü zü.. Komünist emperyalizminin aynası. Prole­ter Kültürü teşkilâtı, milliyet farkı gözetmek sizin dünya proleter tabakasının kültürünü yaymağa çalıştığını belirten bir teşkilâttı. Dünyada ortak bir proleterya kültürü olmadı ğından böyle bir teşkilât kozmopaütleştiricidir. Milliyet şuuruna da ters düşer. Eğer Rusya, bütün dünya işçilerini iktidara hakim kılmak için ortaya atılan bir ideoloji peşinde ve mil­liyet farkı gözetmiyor, esaretindeki milletlere de Rus Milleti kadar hak tanıyorsa böyle koz mopolit bir teşküâtı takdir ve teşvik etmeliydi. O halde Sovyet Rusya bir avlama plânı yürür lüğe koymuştur. Onu tatbik etmektedir. Eğer ana ayı (Rusya) gerçekten sömürüye karşı ise kendisi sömürücü olmamak. Hakimiyetindeki Türklere ve diğer milletlere Birleşmiş Mület-ler Anayasası'nm tanıdığı bağımsızlık hakkını

vermeli. Bu söylediklerimiz Prolet - Kült Ce miyeti'ni hoşgördümüz masasında değil; «îşçi-köylü hakkı» masalının içyüzünü göstermek maksadıyladır.

Böyle olmasına rağmen Rusya'da Komü­nist Partisi'nin okuduğu Proleter Devrim baş­lıklı komünist taktikah, avlayıcı havalı şarkı­ların; bizim solcu devrimbaz, yarı aydınlar ta­rafın söylenmesine ne denilir? Acaba bizim bu kaltabanlara Rusya tarafından ilâç diye uyku hapı mı verildi? Diriltici iğne diye uyuşturucu iğne mi vuruldu? Ne dersiniz!?..

Tabii bütün bunlar Türklük şuurundan aa sipsizliğin sonucu. Eğer bu kimselere milh şu­ur verilmiş olsaydı, kendi mületlerini başka milletlere sunma alçaklığını göstermiyecek-lerdi. Bu gibilerinin ilk hamlede başlarını çarp tıkları taş şüphesiz ki milli kültür, müli şuur, milletin sağduyusu ve bütün bu değerlerin1 sa vunucusu milliyetçi - mukaddesatçı gençliktir,

O halde milletimizin ebediyyen yaşaması m istiyorsak geleceğimizi tayin edecek olan gençliğe herşeyden önce miM liültür ve müH şuur vermeliyiz.

TÜRKAN'A Çiçeklerin açısında Yürüklerin göçüşünde Leyleklerin nçuşuda Dertli dertli sen bakarsın. Anamın gözyaşiarroda Nenemin ak düşlerinde Türkân, bayram aşlarında Örtlü örtlü sen kokarsın.. Kürsad'ımın ülküsünde Akıncımın türküsünde Pis yağının korkusunda Artlı artiı sen akarsın Kara ozan çal sazını Yağı duymasın sızım Aman yitirme özünü Yabancıyı sen yıkarsın

Ahmet UĞUR

13

Page 13: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

UNUTAMADIĞIM HATIRALAR

1969 - 1970 ders yılıydı ve ben Dil ve Ta rif Coğrafya Fakültesine o yıl başlamıştım. Ders aralarında, çok sıkı bulduğum kantine hiç uğramaz, okulumuzun önündeki bahçede dola­şırdım. Yine bir bahar sabahı bu bahçedeki Mi mar Sinan'ın heykeli önüne oturmuş etrafı sey rediyordum. Ihlamur ağaçlarının yeni açmış çi çekleri burcu burcu kokuyor, caddeden acele ile geçenlerin bile adımlarını yavaşlatıyordu. Mem leketimi hatırlayarak dalmışım. Bir ara hafif bir ses duydum.

— «Affedersiniz, sizi birazcık düşünceleri nizden ayırabilir miyim?»

Basımı hafifçe kaldırıp baktım. Son hafta larda okula hiç uğramayan sınıf arkadaşım Ah met'ti. Elinde ,yanmdan hiçbirzaman eksik et­mediği milliyetçi bir gazete ,yakasında gök ma visi bir Bozkurt rozeti ile görmeye alıştığım Ah met, yine aynı şekilde gülümsüyor daha doğ­rusu gülümsemeye çalışıyordu. Elimdeki kitap lardan birini çimlerin üzerine koyarken oturma sini işaret ettim. Derin bir sessizlik oldu. Ne­den sonra «İsminiz Hatice idi delil mi?» diye sordu. Sonra cevap vermeme bile fırsat verme den üâve etti. «Kusura bakmayın. Analarımı­zın bile adım unutmaya başladık son günler­de....» Yine sustu. Gözlerini yükseklerde bir nok taya dikerek düşünmeye başladı. Tuhaf bir ha li vardı. Memleket meselelerinden, talebe hare ketlerinden bile bahsetmiyordu. O'nun milliyet ci olduğu için Dev - Genç işgali altında bulu­nan okula alınmadığını büiyordum, yine de sor dum:

14

Hatice SEYHAN

— «Ahmet, imtihanlar başlayacak neredey se, okula neden geliniyorsun?»

— «Hiç..» dedi. «Mühim değil» dler gibi bir hareket yaparak «Zaten imtihanlara girebile­cek kadar imza alamadım.»

— «Hocalarla görüşür, durumunu anlatır sın. Alırlar imtihana.»

— «Ders çahşamıyorum ki..» — «Ben notlarımı veririm, çalışırsın» de-

dim. Bu sözleri duyunca uzun, siyah kirpikleri

gülen gözleri üzerine hazla kapandı. Sesi de mutluluk doluydu.

— «Çok, çok teşekkür ©derim Hatice. îyi ki gelmişim.»

Fransızca defterimi uzatırken «.Bunu al> di ğerlerini de yarın getiririm» dedim. Yüzünde acı bir tebessüm belirdi.

— «Sağolasın Hatice, ama benim okula gel mem, imtihana girmem hayal olur. Bu ydı gözden çıkardık biz, gelecek ydlann huzuru için.»

Şaşırmıştım. Beni daha çok şaşırtacak so ruyu da bu şaşkınlık içinde sordum.

— «Peki, «îyi ki gelmişim» diyerek neden sevindin?»

— «Türk töreli, İslâm edebli Hatice için..» Kulaklarımın kızardığını, kalbimin duymadı ğım bir hazla çarptığını hissettim. Göz ucuyla O'na baktım, O da kızarmış, susmuştu. Yerin den kalkarken pişman olmuş gibi mırıldandı: «Haticeîeri de unuttuk biz.»

Yanımdan henüz birkaç metne uzaklaşmış ti ki; eli sopalı beş - altı kişinin yolunu kesti ğini gördüm. Ahmet hemen kalın kemerini çı­karmış, savurarak kaçmaya çalışıyordu. Heye canla yerimden fırladım. O anda Ahmet'in ba sına doğru inen çivili sopayı beynimde hisset­tim. Bayılmışım. Sonra öğrendim ki; Ahmet anarşistler tarafından bir taksiye bindirilerek bilinmeyen biryere götürülmüş. Güpegündüz, başkentin merkezinde.

H Ü N A Ş K I Dilâver CEBECt'nin Şiirleri

Fiatı : 5 TL.

İsteme Adresi: ANDA — Sümer Sok. Nu : 7/4 Kızılay/ANKARA

K m H K B

Page 14: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

— Ankara Tıp Fakültesi'-nin ülkücü asistanlarından Ö-mer Ayaşlı üe Neşe hanım 9 Şubat 1974 günü Amasya'da yapılan bir tören neticesinde nişanlanmışlardır. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.

— Ülküdaşımız Necati ka-raer 14 Şubat 1974 günü An­kara'da yapılan bir törem ne-teciseinde Nurhan hanımla ev­lenmiştir. Tebrik eder, Türk Milleti için hayırlı olmasını di­leriz.

— Ülkücü öğretmenlerimiz den Mehmet Kılıç 10 Şubat 1974 tarihinde Niğde'nin Çam-ardı ilçesinde yapılan bir tören neticesinde Hidayet hanımla ev­lenmiştir. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.

— Ülküdaşlanmızdan Ma-kina Mühendisi Fahri Uzun 19 Ocak 1974 günü Amasya'da ya­pılan bir tören neticesinde Per-vin hamınla nişanlanmıştır. Tebrik eder, hayırlı olmasını dileriz.

— Eskişehir İktisadî Tica­rî ilimler Akademisi'nin ülkücü asistanlarından Taner Karaha-sanoğlu 19 Ocak 1974 günü ya­pılan bir tören neticesinde Lâ­le Erünlü ile nişanlanmıştır. Tebrik eder, hayırlı olmasını di­leriz.

— Gümüşhane llköğret-men Okulu'nun ülkücü öâret-menlerindeaı Sabahattin Şişik ve evdeşi Neriman hanımın Sa miye Selcen ismi verilen bir kız lan dünyaya gelmiştir. Samiye Selcen'e uzun ömürler dileriz.

Erzin Ortaokulu'nun ülkücü öğretmenlerinden kadir Geres-lan ve evdeşi Ayfer hanımın Selcen adı verilen bir kızları dünyaya gelmiştir. Selcen'e ha­yırlı bir gelecek dileriz.

— Ereğli Demir - Çelik tesislerinde çalışan ülkücü iş­çilerden M. Salih Dal ve evde­şi Nazime hanımın 24 Ocak 1974 günü Fatih ismi verilen bir oğullan dünyaya gelmiş­tir. Fatih'e hayırlı bir gelecek dileriz.

Aydm'da öğretmenlik yap­makta olan ülküdaşlanmızdan Mustafa ve Sabahat Baştuğ aile Sinin BÎLGEKAĞAN adı veri­len bir oğulları dünyaya gel­miştir. Bilgekağan'a hayırlı bir gelecek dileriz.

— Adapazar'h ülküdaş­lanmızdan Behçet Behiç Yiğit ile eşi Kadriye hanımın Altay Kürşad adı verilen bir oğulla­rı dünyaya gelmiştir. Altay Kürşad'a hayırlı bir gelecek di­leriz.

— Suşehri'nin Balçık kö­yündeki ülküdaşlanmızdan Ab-durrahman Bulut ve evdeşi Sa­lise hanımın Alparslan isimli verilen bir oğullan dünyaya geümiştir. Alparslan'a hayırh bir gelecek dileriz.

VEFAT Keşap Ortaokulu'nun ül­

kücü öğretmenlerinden Ha­san Şahin ani bir rahatsızlık geçirerek vefat etmiştir. Aile­sine ve ülküdaşlanmıza başsağ­lığı dileriz.

— Ülküdaşlanmızdan Muzaf­fer Şahin ile evdeşi Emine ha­nımın 29 Ocak 1974 günü KÜR­ŞAD adı verilen bir oğulları dünyaya gelmiştir. KÜRŞAD'a uzun ömürler dileriz.

Bir Plâk Tepebaşı Ortaokul Mü­

dür Muavini ülküdaşımız Asaf Aslan'ın ÜLKÜCÜ­YE isimli şiiri âşık Gülha-ni tarafından plâğa okun­muştur. Plâkta gecen Ka-raoğlan Tunaboylanmdaki bir Türk akıncısının adıdır.

BOZKURT

Sahibi : Sadi SOMUNCUOĞLU * Yazı İşleri Müdürü : Nedim ÜNAL * Umumî Neşriyat Md.: Mahir DURAKOĞLU * İdarî İşler Md.: Osman OKTAY * İdare Yeri: Bedesten içi - Bedesten Han Nu : 6 — KONYA * Haberleşme Adresi : P.K. 151 Bakan­lıklar — ANKARA * Posta çeki Nu: 10079758 * Yü : 2 Sayı: 18 Yıllık abone: 17,50 TL. *Fiatı : 150 Kr. *Yurt dışı: îki-saisö-* Reklâm tarifesi : Tam sayfa: 1000 TL. Renkli sayfa 1500 TL. * Kitap İlânları: Santimi: 30 TL. * Dizgi ve Baskı: Ay Matbaası — ANKARA * Dağıtım : GAMEDA

15

Page 15: AYLİK ÜLKÜ DERGİSİulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_18_yeni_2187.pdf · -y Kıymetli Ülküdaşlarım : Bu yazımız sizlerle bir soh bet niteliğinde olacaktır. BOZ-KURT'a gelen

SİZ KİMSİNİ

Dilftver CEBECİ

BOZKURT

Yayıncıyı — Kitapçıyı — Okuyucuyu

Birbirine Bağlayan Altın Bağ A N D A

Ana Neşriyat ve Dağıtım A. Ş.

Babıâli Cd. 50/2 Çağatoğlu/tSTANBUL

A N D A Ana Neşriyat ve Dağıtım

A. Ş. Dağıtımını Yaptığı 18 Yaymevimn Yüzlerce Kitabıyla Kitapseverlerin

Hizmetinde

A N D A Merkez : İstanbul Bürolar: Ankara, izmir

Adana ve izmir ANDA Hizmetinizde, ANDA Sizinle Beraber.

Siz kimsiniz? Nereden geldiniz? Dileğiniz nedir? Ki bizler gibi düşünmez, bizler gibi yaşamaz, dünyaya bizler gibi bakmazsınız. Ve ne menem varlıklarsınız ki, göğümüzün altında yaşar, havamızı tenef-füs eder, nimetlerimizden faydalanır, sonra bizi beğenmezsiniz. Sevgi­lerimiz, nefretiniz, düeîderimiz düşmamnızdır. Kanımızdan özge i ^ î şeyimizi sevmezsiniz. Gidi sırtımızdaki keneler...

SM, erkekli dişili bir büyük odaya kapatsaîar sabaha dek hay­vanlar gibi tepinirsiniz. Yüı^kterinizdeki, damarlarcnızdaM irin gibi arza lan ortaya döker, bunun adını da kim bi l r ne korsunuz.

Sizler acımayı bilmeyen «Duygulu»lar, yaşamadan habersiz «İn­san la r , haşlanmış yumurta akı beyinli «Düşüncellersiniz. Albızuğı-nızı gizleyecek ne marifetler bulur ve omları ne de güzel «Moda» eder­siniz. Ve tamuya gidesi canlarınız ne tatlıdır? «ONLARIN SANKİ BAŞAK CANLARI.. DURMAZ BİÇÎLÎR... TOPRAĞIN İÇKİSİDİR KANLARI AL AL İÇÎLÎR.»

Ya bunu da bilir misiniz? O kanları dökenler döktü, toprak emdi siz emdiniz, bitti. O kanların sahipleri birer ikişer armağanlar barak mıştıiar. Onlar da bir gün yeri gelince kan dökecekti. O sıcak, arzulu damarda zor duran kanları emiyorsunuz şimdi de.. Heba ediyorsunus o kanları. Domuz keneler sizi.

Hep saçma şeyler düşünür, saçma şeyler söylersiniz. Meselâ; biı yağmur yağsa bizim gibi mi düşünürsünüz? Kar yağsa, bizim aklımıza, «NARIK ULU SORA MEN — MEN KAZANGA BARAMEN MEN KAZANGA BARGANŞA — KAN CAVMASIN, KAR CAVS» MEN KAZANGA BARGASON — KAR CAVMASIN, KAN CAVSIN,),

gelir. Skin aklınıza ne gelir? Bahar geldiğinde, hiç aklınızdan tümeı tümen atlılar geçti mi? Arasıra, durup dururken içinizden bir damam koptuğunu hissettiniz mi? Hayallerinizin bir solukta üç bin yıl öncesuM vardığı oldu mu? Bırakın üçbin yıl öncesini elH - altmış yılhk bir geç misin sizce anlamı nedir?

Durun daha bitmedi. O güzel görünüşlü, aldatıcı işkence âfetler niz, cendereleriniz, duygularımıza uzandıkça, biz biraz daha uyanıp biraz daha güçleneceğiz.

Sonra kan yerine zakkum içeceksiniz. Ağu içeceksiniz. O gün topu nuzun bir tek hamam böceği kadar bile hükmü olmayacak..

Şimdi erkekli dişili, dolun salonlarınıza, Albızlar gibi, merkeple? gibi tepinin, teninin.. Siz erdemi ne bilirsiniz? Siz erliği, hâtuzüuğu m bilirsiniz? Hele siz NENE HÂTUN'U ae bilirsiniz?