dergi bursa

148
09 Haziran - Temmuz 2012 Fiyat›: 7 TL www.dergibursa.com.tr KENT REHBERİ VE YAŞAM DERGİSİ GEMİLER - KABAK KOYU - KAYAKÖY - KELEBEKLER VADİSİ - OKALİPTUS YOLU - KUZEY KIBRIS YAMAÇ PARAŞÜTÜ - MODELCİLİK - TOM HANKS - PINK MARTINI - CLAUDE MONET Bursa’da 16 günübirlik gezi rotası - rehberbursa - ROTA Ölüdeniz

Upload: enise-guleryuz

Post on 09-Mar-2016

276 views

Category:

Documents


11 download

DESCRIPTION

Dergi Bursa e-dergisi

TRANSCRIPT

Page 1: Dergi Bursa

09Haziran - Temmuz 2012

Fiyat›: 7 TL

w w w . d e r g i b u r s a . c o m . t r

K E N T R E H B E R İ V E Y A Ş A M D E R G İ S İ

GEMİLER - KABAK KOYU - KAYAKÖY - KELEBEKLER VADİSİ - OKALİPTUS YOLU - KUZEY KIBRIS YAMAÇ PARAŞÜTÜ - MODELCİLİK - TOM HANKS - PINK MARTINI - CLAUDE MONET

Bursa’da 16 günübirlik gezi rotası - rehberbursa - ROTA

Ölüdeniz

Page 2: Dergi Bursa
Page 3: Dergi Bursa

1

Page 4: Dergi Bursa

2

Dergi Bursa, Photo Graphica tarafından T.C. yasalarına uygun olarak yayınlanmaktadır. Dergi Bursa’nın isim ve yayın hakkı Photo Graphica’ya aittir. Yayımlanan yazı, fotoğraf ve

konuların her hakkı saklıdır ve tüm sorumluluğu eser sahiplerine aittir. İzin alınarak ya da kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Reklamların sorumluluğu reklam verenlere aittir.

Dergi Bursa, “Basın Meslek İlkeleri”ne uymaya söz vermiştir.

w w w . d e r g i b u r s a . c o m . t r

Çekirge Mah. Selvili Cad. No:12 Çelebi 2 Apt.

D.1 Osmangazi / BURSA T. (0224) 233 87 11

www.photographica.com.tr [email protected]

Yayıncı / Yapımcı / Yönetim

www.ozgun-ofset.com

Baskı

Yıl: 2 Sayı: 9 / Haziran - Temmuz 2012 ISSN: 2146 - 1457

Yerel Süreli Yayın (2 Aylık)

İmtiyaz Sahibi ve Yayın YönetmeniEngin Çakır (Sorumlu)

[email protected]

YazarlarA.Kadir Kılınç, Celil Sezer, Dilek Şen Nazan Aşkalli, Özlem Şenkoyuncu,

Özgür Çakır, Serkan Duru, Sezai Evans

Uzman YazılarıPsk. Ayşegül Alkış,

Op. Dr. Nejat Gülgör

Özgür Akkaya Erdemol,

Dyt. Sabiha Ataç Asan,

Uz. Dr. Tuncay Çelik

Yayın ve Reklam Koordinatörü Emine Korku

[email protected]

Grafik Tasarım

Photo Graphica [email protected]

Enise Güleryüz

FotoğrafDemet Argun, Engin Çakır, Özgür Çakır

Çorbada Tuzu OlanlarEsin Şuekinci, Murat Korkmaz,

Özgür Taşkıran, Semih Bizimtuna, Semra Işık, Sercan Berberoğlu

Reklam İletişim / [email protected] [email protected]

T. (0224) 233 87 11

w w w . d e r g i b u r s a . c o m . t r

arka plan

Page 5: Dergi Bursa

3

Page 6: Dergi Bursa

4

Page 7: Dergi Bursa

5

Page 8: Dergi Bursa

6

editör notu

Engin Çakır

Yola çıkmadan önce haritalara göz atabiliriz. Tatile çıkmadan önce birçok öneri dinleyip, seçenekleri değerlendirebiliriz. Hayata adım atarken ise; kendi yolumuzu çizmek için sorup soruşturur, büyüklerimize danışır, yapabileceklerimizi tartarız. Devamlı aradığımız bir cevap vardır yaşadıklarımızda. Mutlu olmayı ararız mesela. Ona ulaşmanın yolları olduğunu düşünürüz. Başaramadığımız zamanlarda cevabı hep başkalarında, kendi çemberimizin dışında ararız. Ne hayat ne de cevaplar o kadar karmaşıktır. Aradığımız tek şey yoldur bence. Kendimizle verdiğimiz bu mücadele bir çeşit felsefe çözümlemesidir bir taraftan.

Aikido’daki “Do” felsefesi anlatmak istediğim temayı açıkça ifade ediyor diyebilirim. Bu felsefe Budist rahiplerine ve Kung-Fu savaş sanatına dayanır. Şöyle ki: “Budist rahipler, manastırlarını hırsızlardan ve çeşitli diğer saldırılardan korumak amacıyla bir savaş sanatı ortaya çıkardılar. Hiçbir canlıya zarar vermemek ‘Buda’ felsefesinin temel taşlarındandı. Budist rahipler, insanlara gösterdikleri saygının aynısını hayvanlara da gösteriyorlardı. Saygı gösterdikleri bu hayvanların düşmanlarına karşı kendilerini ustalıkla savunmaları ‘Kung-fu’ adını verdikleri bu savaş sanatının ortaya çıkartılmasında ilham kaynağı olmuştu. Kung-fu öyle bir

savaş sanatıydı ki, vücudun hassas noktaları hedef alındığında tekniği uygulayan kişinin tek bir darbesi bile öldürücü olabiliyordu. Dolayısıyla böylesi bir savaş sanatının disiplin ve kontrol altında tutulması gerekiyordu. Aksi takdirde önü alınamaz olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilirdi. Budist rahipler bu kontrol mekanizmasını oluşturmak adına Buda’nın fiziksel ve ruhsal kontrol yolunu Kung-Fu’ya uyguladılar. Daha sonra geliştirilen savaş sanatları da bu felsefeyi izleyerek adlarının sonuna ‘yol’ anlamına gelen ‘Do’ kelimesini eklediler.” Zaman içerisinde Aiki-do, Ju-do, Karate-do gibi savaş sanatlarının geliştirilip yaygınlaştırılmasıyla Do felsefesi de salt Budist rahiplerin benimsedikleri bir öğreti olmaktan çıkıp evrensel bir nitelik kazandı. Do öğretisinin ilkeleri yakından incelendiğinde de bu evrensel niteliği özünde taşıdığı açıkça görülebilir. Öyle ki; dünya üzerinde var olan tüm inanç sistemlerinde yer alan ‘erdemli insan olma’ çabası Do felsefesinin temelini oluşturur. Etimolojik (kelime kökeni) açıdan ‘Do’ sözcüğünü incelediğimizde, daha önce de belirttiğim gibi sözlük anlamı olarak ‘yol’ karşılığına ulaşırız. Peki, bu yolun niteliği nedir? Japonca’da “Do”nun iki yönlü anlamı var. Biri ‘bir uzaklık, gidilecek bir yol’ olarak ele alınır ve Türkçe’de ‘mesafe’, İngilizce’de ‘road’ olarak ifadesini bulur. Diğer anlamı ise tarz, teknik, öğreti gibi kavramları

karşılamakla birlikte Türkçe’de ‘yordam’ ve İngilizce’de de ‘way’ kelimesi ile karşılığını bulur. ‘Do, hem izlenecek yöntemi hem de özelde bir teknik üzerinde genelde de tüm sanat üzerinde adanacak zamanı vurgulamak için aynı anda kullanılır.” (Deshimaru, T. Savaş sanatlarında Zen Yolu)

Planların temelinde “yol” vardır. Aradıklarımızda, izlediklerimizde hep bir yoldan geçmek zorundayızdır. Rotamızı kaybetsek de önümüzde gidilecek bir yolumuz vardır. Dergi Bursa’nın bu ayki teması “Rota”... Umarım bunu anlatmaya gayret ederken çok uzun “yollar” tercih etmemişimdir. Yolunuza ışık olabilmek için size bazı öneriler hazırladık. Tatil hazırlıkları yaparken sizi cezbedecek, içinizi ısıtacak, kafanızı karıştıracak birçok sayfanız var artık. Rehber olabildiysek ne mutlu bize. Bursa’nın tek “kent rehberi ve yaşam dergisi” olmanın gururuyla yine buradayız. Rotanızı kaybetmemeniz dileğiyle... Şimdi elinizde bir rota olduğuna göre, yola çıkma zamanı. Paylaştıklarımız kalan sayfalarda, keyifli okumalar.

https://twitter.com/#!/[email protected]

“Yolunuz açık olsun”Naçizane düşüncem, hayatımızı sürükleyen her şeyin içinde birer rota saklı olduğu... Nereden gelip nereye vardığımız, hissedip peşinden koştuklarımız, farkında olmadan yaptıklarımız, sessizce belki bilinçsizce içine düştüğümüz her yaşantı birer “rota” aslında. İzlediğimiz, takip ettiğimiz tüm gerçeklikler, isteyerek yolumuzu belirliyor hiç durmadan.

Page 9: Dergi Bursa

7

Page 10: Dergi Bursa

8

w w w . d e r g i b u r s a . c o m . t r

10

12

28

36

44

52

56

62

66

72

74

86

90

94

98

100

102

104

106

108

110

114

118

122

126

128

130

140

144

tek karede Bursa Uludağ’a teslim olmuş yalnızlık

bursa dokusu Bursa’da 16 günübirlik gezi rotası

tatil önerileri Tatil için “dost tavsiyeleri”

gezi-yorum Dalga sesi olmayan denizkulağı

detaylı bakış Dünyanın rüzgarı yüzünüzde

gezi-yorum Gezginlerin “Kabak” hatıraları

gezi-yorum Kelebek kanadında uçan vadi

yakın plan Kalabalık yalnız köy

gezi-yorum Gemilerde “romantizm” var

yakın plan Yol üstü durağı

uzaktaki yakın Tanrıçası afrodit Kuzey Kıbrıs

fotoğrafa yazı “Hayat saldırır, onun işi bu” - Celil Sezer

odak noktası Odaktaki “insan” - Murat Korkmaz

havadan sudan Rotanızı kaybedin bazen - Nazan Aşkalli

d. armağansın Velosipetle bir Cevelan* - Serkan Duru

köşe Bu sezonun tekrarı yok - Dilek Şen

serbest yazı Kurumların rotası “Sürdürülebilirlik” - Özlem Şenkoyuncu

semboller İpeğin rotası - Abdulkadir Kılınç

g.zaman kipinde Kasetler sarmıyor artık!

armoni Küçük dev orkestra - Pink Martini

film şeridi Tom Hanks

hobi kulübü “Bir sevdadır modelcilik” - Özgür Taşkıran

evrensel sanat Doğadan ışık dolu izlenimler

dilbilgisi Türkçe Sözlüğü - Atasözlüğü

eğitimin psikolojisi Çocuk yetiştirmenin rotaları - Ayşegül Alkış

ruhun gıdası Bir “Yoga Aşramı”ndan günler - Özgür Akkaya Erdemol

sağlık Uzman yazıları ile sağlık konuları

rehber bursa Bursa’nın yaşam rehberi

rengarenk Uçurtma olduk, uçtuk Gölyazı’da

plan

plan

Page 11: Dergi Bursa

9

Page 12: Dergi Bursa

10

tek karede bursa

Fotoğraf: Engin Çakır, Uludağ, 2011

Günümüzde Anadolu'daki birçok köşede, tabiatta serbest dolaşan yabani atlara Yılkı ismi verilir. Çiftçi gibi hayvana ihtiyaç duyan fakat kışları hayvanı besleyebilecek maddi gücü olmayan kişiler bu atları kendi kendine

yiyecek bulması için doğaya salarlar. Yazları tekrar ihtiyaçları olduğunda ise yakalarlar. Fakat bu uygulamaların yapıldığı yerlerde yabanda gezen çok at olduğundan tekrar aynı at ertesi sene yakalanamayabilir. Sonuçta,

ihtiyaç olduğundan, hangi hayvanın yakalandığı da önemli değildir. Böylece at, seneden seneye başka kişilerin hizmetinde kullanılır. Koca bir kışı yalnız geçiren bu atlar kış çıkışlarında sahiplerini böyle beklerler…

Uludağ’a teslim olmuş yalnızlık

Page 13: Dergi Bursa

11

Page 14: Dergi Bursa

12

bursa dokusu

Dergi Bursa’nın bu ayki teması rota olduğu için size Bursa’dan 16 tane günübirlik gezi rotası belirledik. Bursa’yı farklı açılardan değerlendirerek bir seçki yaptık. Tarihle doğanın harmanı olan bu liste bu yaz size yol gösterebilir.

Hazırlayan: Sezai Evans

Bursa’da 16 günübirlik gezi rotası

Page 15: Dergi Bursa

13

Misi Köyü

1

2

İnkaya Çınarı

Bugün Gümüştepe mahallesi olarak bilinen 2000 yıllık geçmişe sahip tarihi Misi Köyü’nün ilk adının Misipolis olduğu sanılıyor. “Misi” kelimesinin kökeni Misyalıların yurt olarak buraya yerleşmeleri ve misyonerlik merkezi olarak Misi’nin seçilmesinden kaynaklanıyor. Günümüze kalıntıları ulaşan Misipoli Manastırı’nda, İncil’i tartışmak üzere İznik’teki konsülün burada da toplandığı söyleniyor. Doğallığından, özgün mimarisinden, çivit mavisi evlerinden hiçbir şey kaybetmemiş olan Misi Köyü Bursa’nın merkezinden yalnızca 12 kilometre uzaklıkta. Sınırsız yeşilliği, söğütleri, meyve ağaçları ve bir köprü gibi gökyüzüne uzanan kavak ağaçlarıyla, antik çağda başlayan bir öyküyü günümüze kadar taşıyan köy; asma yaprağı, misket üzümü ve şarabı ile ünlü.

Çekirge’den Uludağ’a çıkan yolun üzerindeki İnkaya Köyü’ndeki bu devasa çınar 600 yaşının üzerinde. İnkaya Çınarı, Türkiye’nin en yaşlı ağacı olma özelliğini taşıyor. Yüksekliği 35 metre, çevresi 9,45 metre, çapı 3 metre olan çınarın on üç ana kolu var. Çınar eskiden harman yeri olarak kullanılan alana gölgelik yapması için dikilmiş. Kayalık olan arazinin iç bölümündeki su sızıntıları ile devamlı beslenen çınar, günümüze kadar sağlıklı bir şekilde ulaşmış durumda. Tarihi çınarın altında çay bahçesi, restoran, hediyelik eşya dükkanları, meyve ve sebze stantları bulunuyor.

Page 16: Dergi Bursa

14

bursa dokusu

3

4

Suuç

tu Ş

elal

esi

Botanik Park - H

ayvanat Bahçesi

Mustafakemalpaşa ilçesine 18 km. uzaklıkta, Çataltepe mevkiinde, Muradiye Sarnıç Köyü yakınlarında, Karadere üzerinde yer alan Suuçtu Şelalesi; bir fay hattının çökmesi ile oluşmuş. 38 metreden dökülen su, yazın suyunun azalmasına rağmen kış aylarında doldurduğu göleti ile güzel bir manzara... Suçtu Şelalesi, etrafını saran kayın ağaçları arasında, serin ve temiz havası ile gezi, piknik ve mesire alanı olarak kullanılıyor. Doğayla baş başa kalmak isteyenlerin, bu isteklerine fazlasıyla cevap veren bir yer. Bölgeye adını veren 11 çağlayan, yılların yorgunluğunu bir anda insanın üstünden silip atabilecek bir etkileyiciliğe sahip.

Park hayvanların doğal ortamlarına uygun düzenlenmiş barınaklara sahip. 55 türde 500 hayvan yaşıyor. Ayı, kurt, aslan, leopar, yırtıcı kuşlar, lama, yaban eşeği, deve, maymun bölümlerinin yanı sıra deve kuşları ve zebraların da bulunduğu Afrika Savağı bölümü yer alıyor. Su kuşları için ayrılan bölümde dev bir kafes ve gölet bulunuyor. Yakın çevre yolunda Hayvanat Bahçesi’nin bitişiğinde yer alan Soğanlı Botanik Parkta ise; Japon bahçesi, Fransız bahçesi, İngiliz bahçesi, gül bahçesi, kaya bahçesi, kokulu bitkiler bahçesi, şekilli bitkiler bahçesi gibi bölümler var. 150 tür ağaç, 27 çeşit gül, 76 tür çalı, 20 tür örtücü bitki bulunuyor. Otel ve restoran olarak hizmet veren 17-19 yüzyıl Bursa konaklarının modellendiği bir bölüm yer alıyor. Koşu-spor-yürüyüş yolları, bisiklet parkurları, çocuk oyun, otomobil pisti, spor aletleri gibi etkinlik alanlarının yanı sıra Botanik Park’ta bir de suni gölet bulunuyor.

Page 17: Dergi Bursa

15

Page 18: Dergi Bursa

16

bursa dokusu

Cumalıkızık

5Gölyazı

6Bursa-İzmir karayolunun 35. kilometresinde bulunan yol ayrımından 7 kilometre mesafede. Uluabat Gölü’nün doğu ucunda, derin bir yarımadanın üzerinde kurulan beldenin tarihi M.Ö. 6. yüzyıla dek uzanıyor. “Deliktaş” olarak anılan ve su kemeri olduğu tahmin edilen bir yapı ile “Taş Kapı” diye adlandırılan antik kale kalıntılarının yanı sıra, Kız Adası’nda bulunan Apollon Tapınağı’nın kalıntıları, antik tiyatro kalıntıları, yarımadanın çevresinde kalıntılarına rastlanan surlar, 19. yüzyılda burada yaşayan Rum azınlık tarafından yaptırılan Hagios Georgios Kilisesi ve Manastır Adası’nda kalıntıları bulunan Hagios Konstantinos Manastırı Kilisesi bölgenin en ilgi çekici tarihi kalıntıları... Ayrıca, yapılış tarihi bilinmeyen tarihi bir cami ve hamam bulunuyor. Bugün “ağlayan çınar” adıyla anılan ve beldenin yarımadayla bağlantısını sağlayan köprünün başında bulunan 400 yıllık çınar da görülmeye değer bir doğa harikası.

Osmanlı kırsal mimarisinin en görkemli köy yerleşimlerinden biri olarak günümüze kadar gelmeyi başaran Cumalıkızık, Uludağ’ın güney eteklerinde kurulan 700 yıllık bir vakıf köyü. Cumalıkızık geleneksel Osmanlı mimarisine göre şekillenmiş, özgün sivil mimarlık örnekleri olan evlerin organik sokak dokusu ve anıtsal yapılarla bütünleştiği önemli bir kültür mirası... İçlerinde yaşamların sürdüğü evleriyle adeta bir açık hava müzesi olan Cumalıkızık; tarihi, doğal ve kültürel değerleriyle UNESCO dünya tarihi mirası listesine de aday.

Page 19: Dergi Bursa

17

Cumalıkızık

Page 20: Dergi Bursa

18

bursa dokusu

7

8Tr

ilye

(Zey

tinba

ğı)

Hisar - Tophane

Mudanya’nın 12 km. batısında, Marmara Denizi’nin güneyinde yer alan Zeytinbağı (Trilye) tarihi dokusunu günümüze kadar taşıyan bir kıyı kasabası. MÖ.5. yüzyıldan beri yerleşimin olduğu bölge tarihi kaynaklarda “trigleia”, “bryllion” ve “trilya” gibi adlarla kayıtlı. Güney Marmara’nın değerli ürünlerine antik dünyadan talep artınca Kios (Gemlik), Kurşunlu, Apemeia (Mudanya), Siği (Kumyaka), Trilye (Zeytinbağı) gibi iskeleler kurulmuş, bölge canlılık kazanmıştır. Günümüzde, bölgede üretilen kaliteli zeytinlerden esinlenerek Zeytinbağı adı da bu güzel belde için kullanılıyor.

Hisar Bölgesi, Bithynia döneminden Osmanlılar’a kadar uzanan süreçte inşa edilmiş önemli eserleri bünyesinde toplar. Bursa Kalesi, Balibey Han, Kale Sokak’ta yoğunlaşan tarihi Bursa evleri, tarihi camiler ve Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi ile oğlu Orhan Gazi’nin türbeleri, İstiklal Şehitleri Anıtı ve Bursa Saat Kulesi bu bölgede yer alır. Hisar’daki Kavaklı, Osmangazi ve Alaaddin Mahalleleri Bursa’nın ilk yerleşim yerleri olmaları yönüyle pek çok değeri bünyelerinde taşırlar. Yine bu bölgedeki Tophane Parkı panoramik Bursa manzarasının en iyi seyredilebileceği bir noktadadır.

Page 21: Dergi Bursa

19

Page 22: Dergi Bursa

20

bursa dokusu

9

10

Bakacak

Koza Hanı

Bakacak, Uludağ Oteller Bölgesi’ne 5 km uzaklıkta. Asfaltlanmış yolun sonuna 150 metre kala yolun bittiğini gösteren işaretle karşılaşıyorsunuz. Bakacak’a ulaştıktan sonra sağ taraftaki patikadan çok daha rahat görüşü olan kayalıklara geçmek fotoğraf çekmek isteyenler için faydalı olacaktır. Çok güzel manzara ve Bursa’ya hakim fotoğraflar çekebileceğiniz bir yer. İyi havalarda Adalar ve hatta İstanbul’u dahi görmek mümkün olabiliyor.

Koza Hanı, Sultan II. Bayezid’in İstanbul’da inşa ettirdiği Bayezid Külliyesi’ne gelir sağlamak amacıyla 1490 yılında yaptırmış. Bursa’nın en güzel ve günümüzde en yoğun olarak kullanılan hanı. Duvarları tuğla ve taşla örülmüş olan bu han, dikdörtgen bir avlunun çevresinde yer alan iki katlı bir yapı. Bu hanın doğusunda ahır ve depoların bulunduğu ikinci bir avlulu bölüm var. Yapıya, Kapalı Çarşı tarafından taş kabartma bezeli abidevi görünümde bir taç kapıyla giriliyor. Üst kattan güneye, avluda depolara ve Orhan Camii yönüne açılan üç kapısı daha bulunuyor. Alt katında kırk beş, üst katında ise elli odası olan hanın avlusunun ortasında taştan yapılmış, sekiz ayak üzerine oturtulmuş bir köşk mescit bulunuyor. Alt kısmında bir şadırvan var.

Page 23: Dergi Bursa

21

Page 24: Dergi Bursa

22

bursa dokusu

12

11Ye

şil T

ürbe

Ulu C

ami

Sultan Çelebi Mehmed’in kabrinin bulunduğu Bursa’nın simgesi ünlü türbe. Sekizgen planlı ve kubbeli bir yapı olan Yeşil Türbe’de, ayrıca Çelebi Mehmed’in kızı Selçuk Hatun, kardeşleri Hafsa Hatun, Ayşe Hatun, Mahmud, Yusuf, Mustafa, ebesi Daya Hatun’un sandukaları mevcut. Türbenin bahçesinde ise; Hoca Sadeddin Efendinin babası Hasan Can ile Aziz Ahmed Paşa yatıyor. Türbeye dışarıya taşan portaldeki kapıdan giriliyor. Girişin iki yanında çiçekli çinilerin süslediği iki mihrap var. Ceviz ağacından ve hendesi tezyinatla süslü kapıyı Tebrizli Ali bin Hacı Ahmed isimli bir usta yapmış. Yeşil Türbenin iç duvarları, yerden üç metreye kadar yükselen, altıgen yeşil çinilerle süslenmiş. Zamanla yerinden düşen bu çinilerin yerine 19. yüzyılda firuze renkli çiniler konulmuş.

Osmanlı mimarisinin şaheserlerinden olan ve İslam dünyasının en önemli 5 mabedinden biri olarak gösterilen Ulu Cami, Bursa’nın en büyük ve en görkemli yapısı. Atatürk Caddesi’nde Hanlar Bölgesi’ne komşu olan Ulu Cami, gerek mimarisi gerekse işçiliği ile döneminin de en önemli eserlerinden biri. Bursa’da inşa edilen padişah camilerinin (selatin) dördüncüsü. 1396 -1399 yılları arasında yaptırılan bu eşsiz eser, kapalı ibadet alanının boyutları bakımından Türk tarihinde yapılan en büyük cami. Mimarı Ali Neccar olan bu eşsiz eserin yapımında dönemin en iyi ustaları ve sanatçıları görev almış. Yüksek iki minaresi ve benzer boyutlarda yirmi kubbesi olan Ulu Cami, çok ayaklı cami şemasının klasik ve abidevi bir örneği. Caminin dört cephesinde üç kapı bulunuyor.

Page 25: Dergi Bursa

23

Page 26: Dergi Bursa

24

bursa dokusu

13

14

Sukaypark

Hünkar Köşkü

Osmangazi Belediyesi tarafından Çukurca Mahallesi’nde yaptırılan Türkiye’nin ilk su sporları parkı olan Sukaypark, 100 dönüm arazi üzerine kurulu. Parkın bünyesinde bir ada, su kayağı yapılan gölet, oyun parkları, yürüyüş ve koşu bantları, kafe restoran ve spor okulu bulunuyor. Uluslararası standartlara uygun olarak inşa edilen tesislerde, pek çok ulusal ve uluslararası organizasyon düzenleniyor. Yazın sıcak günleri için serinletici, adrenalin dolu ve ferah bir seçenek.

Hünkar Köşkü, 1844 yılında Abdülmecit Han’ın Bursa gezisi nedeniyle av köşkü olarak yaptırılmış. Abdülmecid Han’dan sonra Osmanlı sultanlarından Abdülaziz Han ve 5. Mehmet Reşat da köşkte konuk olmuş. Hünkar Köşkü, 1922 yılında Atatürk ile birlikte Kurtuluş Savaşı komutanlarını da 12 gün süreyle konuk etmiş. Atatürk ayrıca, 1925, 1931 ve 1935 yıllarında Bursa’ya yaptığı ziyaretlerde de köşk’ü ziyaret etmiş. Köşk zaman içinde, “Kasr-ı Hümayun”, “Kasr-ı Milli”, “Cumhuriyet Köşkü” ve “Atatürk Köşkü” adlarıyla da anılmış. Kabul salonu, Atatürk’ün yatak odası, çalışma odası, manevi kızları Sabiha ve Ülkü Hanımların yatak odası, yemek odası ve diğer güzellikleriyle geçmişin yaşanmışlıkları izlerini hissettiriyor.

Page 27: Dergi Bursa

25

Page 28: Dergi Bursa

26

bursa dokusu

16

15Mudanya

Arap ŞükrüSokağı

Bursa’nın 25 km kuzeybatısında ve Marmara Denizi kıyısında yer alan Mudanya, temiz havası ile yaz turizminin yoğun olarak yaşandığı bir merkez. Mudanya, İonya’nın 12 büyük kentinden biri. Kolofonlu göçmenler tarafından M.Ö. VII. yüzyılda kurulmuş. Apamcia-Myrleia adlı bu antik kent bugünkü Hisarlık Tepe’de yer alıyor. Mudanya; Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerini yaşamış bir kent. Osmanlı evlerinin Bursa’daki en güzel örnekleri de burada. Bu evlerin en önemlisi ise Tahir Paşa Konağı. Mudanya Mütareke Müzesi’ni ve tarihi bir tren istasyonu olan Montania Oteli’ni gezmeden, çarşaf böreği, cevizli lokum ve balık yemeden dönülmemelidir.

Arap Şükrü Sokağı, Bursa’nın Altıparmak mahallesinde Yahudilik olarak bilinen bölgede yer alan balık lokantaları, işkembe çorba-paçacıları, sazlı sözlü eğlence yerlerinin bir arada bulunduğu, taşıt trafiğine kapalı turistik bir sokak. 1992’den bu yana turizm amaçlı bir eğlence sokağı olarak yaşıyor. Bursa’da yaşayan 50-60 hanelik Yahudi nüfusun kullanımına açık olan Geruş Sinagogu da bu sokakta. Arap Şükrü Sokağı Altıparmak’a Caddesi’nin başında solda görülen ünlü Balıkçı Reşat dükkanından başlıyor. Sokakta yere her 5 metrede bir üzerlerinde Bursalı ünlü sanatçıların adlarının yazılı olduğu plakalar yerleştirilmiş durumda. Bursa’nın rakı-balık kokan geceleri bu sokakta nefes alıyor.

Page 29: Dergi Bursa

27

Page 30: Dergi Bursa

28

tatil önerileri

Tatil rotalarınızı belirlediğiniz şu günlerde; tatilde nerede kalacağınızdan, ne dinleyeceğinize, ne okuyacağınıza ve hatta hangi blogları takip edebileceğinize kadar birçok önerimiz var.

Sizin için belirlediğimiz tatil rotalarını zaten ilerleyen sayfalarda okuyabileceksiniz. Öncelikle tatil hazırlığımızı tamamlayalım. İlk işimiz seyahat etmeye biraz daha kendimizi hazırlamak… Heyecanımızı arttırmak için gezi bloglarına göz atmaya ne dersiniz? İşte Türkiye’nin içeriği en yoğun ve en çok takip edilen 10 gezi blogu…

www.azgezmis .comwww.gezijurnal .com

Tatil için “dost tavsiyeleri”

1 2

Page 31: Dergi Bursa

29

www.bekransarsi lmaz .com

www.simdigezelim .com

www.kuyruksuzucurtma .com

www.gumuspusula .com

www. icantravel .co

www.sanadedim.blogspot .com

www.gezentigi l ler .com

www.gezi-yorum .net

468

9 10

357

Page 32: Dergi Bursa

30

1 2

3

7

4

8

5

9

6

10

tatil önerileri

Sıra geldi yol arkadaşlarımızı seçmeye… Birçok kişinin hesaba katmadığı bir detaydır tatilde ne dinleyeceğimiz. Fakat tatilimizin eğlenceli ve renkli geçebilmesi için yegane şeydir müzik. Eğer ki uzun bir tatil planımız varsa ve uzak bir bölgeye gidiyorsak yolculuklarda bize eşlik edecek bazı albümlere ihtiyacımız olacak. İşte sizin için seçtiğimiz 10 albüm…

Sertab Erener - Ey Şuh-i Sertab (Sertab’ın sanat müziği albümü)

Pink Martini - Joy to the world (Armoni köşemizin bu sayıdaki konuğu)

Antony Hopkins - ‘’Composer’’ (Sinema sanatçısı Hopkins’in klasik müzik albümü)

Florence + The Machine – MTV Unplugged (Farklı bir alternatif)

Buena Vista Social Club at Carnegie Hall (Küba’da, 1940’larda müzisyenler arasında popüler olmuş bir müzik ve dans kulübünün albümleşmiş hali)

Cihat Aşkın – Ege’nin Türküsü (Dünyaca ünlü Türk keman virtüözü, akademisyen ve besteci)

MFÖ - Ve MFÖ (Türkiye’nin en uzun soluklu ve kendisini ispat etmiş yegane müzik grubunun son albümü)

Madonna - MDNA (Müziğin yaşayan efsanesi Madonna’nın son albümü)

Ajda Pekkan - Farkın Bu (2011’e damgasını vurmuş bu albüm 2012’de de etkisini sürdürüyor)

Emre Aydın – Beni Biraz Böyle Hatırla (Türkçe Rock müziğin son yıllardaki parlayan yıldızı)

Page 33: Dergi Bursa

31

Page 34: Dergi Bursa

32

1

3

7

5

9

2

4

8

6

10

tatil önerileri

Bir diğer yol arkadaşı da kitaplar… Herkesten, her şeyden uzaklaşmamız için altın anahtar görevi gören kitaplar tatillerin de vazgeçilmezleri… Okurken dünyanın karmaşasından kendinizi soyutlayacağınız 10 kitabı sizin için seçtik.

Uyuyana Kadar S.J. Watson

Kış Günlüğü - Paul Auster Gizli Anların YolcusuAyşe Kulin

Aslında Giden Erkek YokturSeda Diker

Bazen Hayat - Sine Ergün 11/22/63 - Stephen King Küçük Mucizeler Dükkanı Debbie Macomber

İskender - Elif Şafak Kayıp Gül 2 - Serdar Özkan S*ktir Et Demenin Yolları John C. Parkin

Page 35: Dergi Bursa

33

Page 36: Dergi Bursa

34

tatil önerileri

Son olarak tatile gidemeyenlere önerilerimiz var. Tatile gitmeden gitmiş kadar olabilmenin yolunun seyahat ve macera filmlerini izlemekten geçtiğini düşünerek 10 tane yolculuk filmi seçtik.

1

3

7

5

9

2

4

8

6

10Neredesin Be BiraderJoel Coen, Ethan Coen2001 / 1 sa 46 dk / Fransa, İng Macera - Komedi

Kako si? - Özlem Akovalıgil2010 / 1 sa 52 dk / TürkiyeBelgesel - Dram

Temmuz’da - Fatih Akın 2003 / 1 sa 40 dk / AlmanyaKomedi - Macera

Şimdi Ya da AslaRob Reiner2008 / 1 sa 37 dk / ABD Dram - Macera

Büyük Yolculuk Ismael Ferroukhi2006 / 1 sa 48 dk / Fransa, FasDram - Psikolojik

Gizemli Adaya Yolculuk Brad Preyton 2012 / 1 sa 34 dk / ABDMacera - Fantastik - Aksiyon

Star Trek - J.J.Abrams 2009 / 2 sa 7 dk / ABD, AlmanyaBilimkurgu - Aksiyon - Macera

Yağmur AdamBarry Levinson1988 / 2 sa 20 dk / ABDDram

Yabana DoğruSean Penn2007 / 2 sa 28 dk / ABDDram - Biyografi - Macera

Motosiklet GünlüğüWalter Salles 2004 / 2 sa 8 dk / ABDDram - Biyografi - Macera

Page 37: Dergi Bursa

35

Page 38: Dergi Bursa

36

gezi-yorum

Kendisi ne kadar küçükse, ünü bir o kadar büyüktür Ölüdeniz’in… O kadar durgundur ki binlerce yıldır dalgalanmış da durulmuş sanırsınız. Turkuvaz mavisi suları, ince kumla kaplı sahili ve sabahın ilk ışıklarıyla birlikte dolup taşan misafirleri ile birlikte Ölüdeniz; tatilin ta kendisi demektir Türkiye’de…

Dalga sesi olmayan denizkulağı

Yazı ve fotoğraflar Engin Çakır

36

Page 39: Dergi Bursa

37

Ölüdeniz

37

Page 40: Dergi Bursa

38

gezi-yorum

Dergi Bursa’nın bu ayki temasını rota olarak belirlediğimiz için, sıra Türkiye’den güzel bir tatil rotası belirlemeye gelmişti. Rotamızı Fethiye olarak belirledik. Çünkü eski adı Meğri olan Fethiye, hem kendi içerisinde birçok gezilecek yöreyi barındırıyor hem de Türkiye’nin turizm açısından en gelişmiş ilçelerinden bir tanesi. Tabi ki Fethiye’yi baştan sona anlatmak yerine size daha uygulanabilir bir rota çıkarttık. Rotamız Fethiye’nin en popüler tatil yörelerinden birisi olan Ölüdeniz ve çevresi…

Önce Fethiye’de yapabileceğiniz bazı öneriler ile söze başlayalım, daha sonra Ölüdeniz’e ve ardından gelen diğer rotalarımıza yelken açalım. Fethiye, Likya yürüyüş yolunu barındıran bir bölge. Bu sebeple yürüyüş (trekking)

sevenler için biçilmiş kaftan. Tabi bu yolu atlı gezintileriyle renklendirmek de elinizde. Kamyon ve jip gezileri için de uygun rotalar bulmanız oldukça kolay. Kara üzerinde gerçekleştirebileceğiniz onlarca seçeneğiniz var. Köy ve kasaba ziyaretlerini de bu listeye ekleyebilirsiniz. Dilerseniz önerileri biraz daha sabitleştirip karadan biraz uzaklaşalım ve sözü çok uzatmadan Ölüdeniz’e varalım. Fakat Ölüdeniz’i anlatmadan önce Af Kule’de dalma deneyimini ve Çalış Kumsalı’nda yelkencilik keyfini ve Şövalye Adası’na gerçekleştirilebilecek küçük bir geziyi de satır aralarımıza ekleyelim. Fethiye’nin genelinde yapabileceğiniz yegâne meşgale spor. Kürekçilikten, Dalaman Çayı’ndaki rafting heyecanına kadar her seçeneğinizin içerisinde spor

var. Elbette ki aslan payı su sporlarına ait... Su kızağı, parasailing, su kayağı, catamaran, banana, ringo ve rüzgâr kayağı Fethiye’nin sunduğu heyecanların sadece birkaç tanesi… Fakat bizim sizin için seçtiğimiz rota Babadağ'da yamaç paraşütü yapmaktan geçiyor. Ölüdeniz’in simgesi olmuş bu sporu ilerleyen sayfalarda daha geniş bir şekilde okuma fırsatınız olacak.

Likyalılarda ışık ve güneş diyarı, Ortaçağ'da "Uzak Diyar" olarak tanınan Fethiye, Anadolu'nun güneybatısında yer alan Teke Yarımadası'nda ve Ölüdeniz ile denizkulağı (lagün) diye tanımlanan bir kıyı şeridine sahip. Akdeniz Bölgesi'nin batı kesiminde, Muğla iline bağlı bir ilçe. Antalya, Akdeniz,

Page 41: Dergi Bursa

39

Dalaman, Denizli ve Burdur ile çevrili bu ilçe Antik Telmessos kentini de içinde saklıyor. İzmir-Muğla üzerinden gelerek; Antalya'ya ulaşan kıyı yolu 1 km doğusundan geçiyor. Bu yolla, Muğla il merkezine uzaklığınız yaklaşık 130 km. Dalaman Havalimanı’na uzaklığı ise sadece 1 saat.

Ölüdeniz gibi dünyada eşi benzeri bulunmayan bir kumsalın sahibi olan Fethiye, aynı zamanda birkaç sayfa sonra sizi karşılayacak olan Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu gibi doğası bozulmamış çok özel bölgelerin de sahibi. Ayrıca günlük tekne turları ile ulaşılan 12 Adalar’ı da içerisinde bulunduruyor. Ölüdeniz dışında Fethiye civarında birbirinden güzel onlarca kumsal bulunuyor; Belcekız (Belceğiz), Çalış Kumsalı ve İztuzu

Kumsalı (Dalyan) gibi. Antik çağlardan kalmış kent kalıntıları ile kültür turizmine de açık olan Fethiye’nin çevresindeki antik kentlerin bazıları ise şunlar; Telmessos, Kaunos, Kadyanda, Tlos, Pınara, Letoon, Sidyma ve Ksantos. Tüm bu antik kentlerden birçok eserin bulunduğu Fethiye Müzesi de gidilmesi gereken yerler listenizde bulunabilir. Ayrıca Kumburnu Ulusal Parkı’nı da unutmamak gerekir.

Fethiye’den Ölüdeniz’e çamlar arasından giden yol 14 km sürüyor. İnişli çıkışlı bir yolun sonunda sizi masmavi bir koy karşılıyor. Burası Belcekız Koyu. Koyun içinden uzanan kumsalı yürüdüğünüzde ise Ölüdeniz’i görüyorsunuz. Belcekız ve Ölüdeniz isimleri bir rivayete dayanıyor. Efsaneye göre, eski çağlarda Fethiye’den geçen

gemiler açıkta demirler ve içme suyu almak üzere kıyıya sandalla çıkarlarmış. Bir gün yaşlı bir kaptanın genç ve yakışıklı oğlu su almak için koya çıktığında güzel mi güzel Belcekız’ı görmüş. Görür görmez de vurulmuş. Kızın yüreğine de ateş düşmüş. Fakat delikanlı suyu alıp dönmek zorundaymış. Gemi uzaklaşıp gitmiş. Belcekız o tarihten sonra hep kıyıyı ve sevdiğini beklemiş. Delikanlı da geminin tekrar bu koydan geçmesini… Her geçişte su almaya gelirmiş. Gide gele sevdalanmış olan gençler hasretle bir sonraki görüşmelerini bekler olmuş…

Bir gün gemi koydan geçerken fırtına patlamış. Genç, babasına burada korunaklı, havuz gibi bir koy olduğunu söylemiş. Fakat babası oğlunun

Page 42: Dergi Bursa

40

gezi-yorum

40

Page 43: Dergi Bursa

4141

Page 44: Dergi Bursa

42

gezi-yorum

sevgilisini görmek uğruna gemiyi parçalamayı göze aldığını sanmış. Dalgalarla birlikte kavga da büyümüş ve baba, gemi tam kayalıklara çarpacakken, bir kürek darbesiyle oğlunu denize atmış ve dümenin yanına gitmiş. Daha sonra çarşaf gibi olan koyu görmüş. Oğlu oracıkta, kayalıklarda can vermiş. Kayaların üzerinde sevdiğini bekleyen Belcekız da kendini kayalardan atıp intihar etmiş. İşte o gün bu gündür kızın öldüğü yere Belcekız, oğlanın öldüğü yere ise Ölüdeniz denmiş…

Ne zaman Fethiye denilse akla ilk önce Ölüdeniz gelir. Bu kadar küçük bir koy nasıl olur da bu kadar büyük bir üne sahip olur diye düşünmeyin çünkü kumsalın göz kamaştırıcı güzelliği 2006 yılında gerçekleştirilen oylama ile zaten kanıtlanmıştır. Ölüdeniz % 82 oyla dünyanın en güzel kumsalı seçilmiştir.

Ölüdeniz'de yeterli sayıda otel, kamp alanı ve lokanta bulacaksınız.

Kumsalda ise şemsiye ve şezlong kiralanabiliyor. Büfeler, soyunma - giyinme kabinleri, açık duşlar ve tuvaletler de bulunuyor. Diğer bir deyişle doğanın tadını rahatça çıkartabilirsiniz. Ölüdeniz'i çevreleyen kumsal alan üzerinde yer yer defne, mersin gibi Akdeniz iklimine özgü bodur bitkiler yaşıyor. Ölüdeniz, adı gibi durgun bir göl niteliğinde. En fırtınalı günlerde Belceğiz kıyıları dalgalarla boğuşurken, Ölüdeniz'de sadece çırpıntılar meydana geliyor efsanesini doğrular bir şekilde… Ancak durgun gibi gözüken Ölüdeniz, gözle görünmeyen üç nedenle kendini hemen her gün yeniler. Bunlardan ilki, yoğun kaynak suları ile beslenmesidir. Dipte içeriden açık denize doğru bir akıntı yaratır. İkincisi, bu kaynak sularının yarattığı tuz farkından dolayı açık denizden içeriye ve dışarıya devamlı bir dolaşım oluşmasıdır. Üçüncüsü ise gel-git etkisi ile sular iki-üç günde bir ortalama yarım metre yükselir ve alçalır. Bu da büyük miktarda deniz suyu girişi ve çıkışı sağlar. Dipten

kaynayan soğuk su kaynaklarıyla beslenen Ölüdeniz, bu sebeple kimi kesimlerde soğuktur. Kirlenmeye karşı önlem olarak kumsaldaki denetimler sıklaştırılırken, yatların Ölüdeniz'e girmesi de yasaklanmış durumda. Dalgaların uğramadığı bu koyda 12 ay boyunca denize girmek mümkün. Egzotik adaları andıran turkuvaz mavisi denizi, ince kumlarla kaplı plajı, spor etkinlikleri ve yamaç paraşütü ile şaha kalkmış ünü ile Ölüdeniz, tüm dünyanın dikkatini çekmeyi çoktan başarmış durumda…

Fethiye’nin güneyinde, Belceğiz Körfezi'nin ise kuzeyinde kalan bu koy, Türkiye'nin bilinen en küçük koylarından bir tanesi. Fakat benzerine ender rastlanır büyüleyici doğası, hareketsiz denizi, deniz ürünleri ve bir başka yazı konusu olabilecek Kleopatra Plajı’ndakine benzer kumuyla ziyaretçilerinde zaten derin izler bırakıyor. Size kalan ise ona kendinizi teslim etmeniz…

Page 45: Dergi Bursa

43

Page 46: Dergi Bursa

44

detaylı bakış

Dünyanın rüzgarı yüzünüzde Binlerce metreden süzülen bir kartal gibi gezinmek gökyüzünde. Altında onlarca şey olup biterken, hiçbirisini duymadan sadece rüzgara bırakmak kendini. Dünyanın sayılı yamaç paraşütü noktalarından Babadağ’dan seyreylemek dünyayı...

Page 47: Dergi Bursa

45

Page 48: Dergi Bursa

46

Rotamıza bu kez yüksek irtifada uçarak devam ediyoruz. Heyecanı, enerjiyi tatma zamanı. Çok yükseklere çıkmak, yerde aşılması çok zor görünen dağların ayaklarınızın altında birer halı gibi serildiğini görmek, daha öncesinde görmediğiniz yerleri havadan görmek ve kartallarla beraber uçmak...

Yamaç paraşütü birçok kişiye göre bir hayalken, birçokları için de bir tutku. 1632 yılında lodoslu bir havada Galata Kulesi'nden kuş kanatlarına benzer bir araç takıp kendini boşluğa bırakan ve uçarak İstanbul Boğazı'nı geçip 3358 m. ötede Üsküdar'da Doğancılar'a indiği varsayılan Hezarfen Ahmet Çelebi, Türk havacılık tarihinin en tutkulu ismiydi belki de. Bu tutkunun Türkiye’de en güçlü şekilde yaşandığı adresin ismi ise “Babadağ.” Dünyanın sayılı yamaç paraşüt merkezlerinden birisi olan Babadağ’ın zirvesinden kendisini bırakanlar, kendisini ayaklarının altındaki nefis fotoğrafla baş başa bulur; Fethiye – Ölüdeniz’in kuşbakışı sefası...

Yamaç Paraşütü, yüksek bir tepeden koşmak sureti ile başlıyor. Havalandıktan sonra ise yeni bir yaşamda buluyorsunuz kendinizi... Eğimli ve yüksek bir tepeye açık olarak serilen paraşüt, pilot ve yolcusunun koşmaya başlaması ile birlikte hava dolarak yükseliyor. Uçuşların süresi kullanılan malzemenin performansı ve pilotun tecrübesine bağlı olarak bir kaç saat sürebiliyor.

Ölüdeniz kıyısındaki Belcekız plajı, uzunluğu ve genişliği ile oldukça rahat ve güvenli bir iniş alanı. Babadağ’da toplam üç pist bulunuyor. 1700 metredeki güney pisti kalkış için en müsait olanı. 1800 metrelik kuzey pisti biraz daha küçük ve dik ama zoru sevenler için ideal. 1900 metredeki kuzey zirve pistinin kalkış alanı ise oldukça rahat bir havalanma alanı... Günün büyük bölümünde tam karşıdan güney rüzgarı aldığı için genelde 1700 metrelik pistten uçuluyor.

detaylı bakış

Page 49: Dergi Bursa

47

Page 50: Dergi Bursa

48

1975 m. yüksekliğindeki Babadağ'dan deneyimli bir pilot eşliğinde başlayan serüven 30-40 dakikalık bir uçuştan sonra Belcekız Plajı’nda tamamlanıyor. 1700 metre yükseklikteki uçuş noktasına ciplerle ya da minibüslerle gidiliyor. 25 km’lik engebeli yol yaklaşık olarak 45 dakika sürüyor.

Tulum ve kasklar takılarak, pilota ve paraşüte bağlı oturağa oturuluyor, pilotun paraşütü çekmesiyle paraşütler şişiyor ve macera başlıyor. Birkaç adımlık koşuyla açılıp yükseliyorsunuz ve uçmaya başlıyorsunuz. Deneyimli pilotlar yamaç paraşütüyle 3500 metre yüksekliğe kadar çıkabiliyor ve hatta havada 5 saat kalabiliyor. Yamaç Paraşütü organizasyonu yapan

tüm acenteler ise Ölüdeniz sahilinde bulunuyor.

Yenilikçi birkaç havacının 1980'li yılların başlarında serbest paraşütlerle yamaçlardan koşarak uçmalarıyla başlamış olan Yamaç Paraşütü, zamanla paraşütlerin aerodinamik yapılarının gelişmesiyle birlikte daha da gelişti. Performansları artan ve serbest paraşütlerden ayrılan yamaç paraşütleri daha sonra planör ve yelken kanat gibi amacı uçuş olan bir alet haline geldi. Günümüzde pilotların da tecrübesine bağlı olarak, yamaç paraşütü ile küçük tepelerden kalkılıp, yüzlerce metre yukarılara çıkılabiliyor. Saatlerce havada kalıp kilometrelerce uzaklara uçulabilen pilotlar da mevcut.

Katlandığında bir sırt çantasına sığacak kadar küçülebilmesi ve ağırlığının çok az olması ise dağcıların ilgisini çekiyor. Dağların zirvelerinden yamaç paraşütüyle uçarak inen birçok dağcı bulunuyor.

Yamaç paraşütü -Parapente (Fransızca), Paraglider(İngilizce)- diğer hava araçlarına kıyasla öğrenmesi en kolay olan hava aracı. Belli sağlık koşulları içerisinde hemen herkes yapabiliyor. Kullanmasını öğrenebileceğiniz birçok kulüp, dernek, kurs, şahıs ve şirket de bulunuyor. Fakat eğitimin kalitesi “hayati” anlamlar taşıyor. Yamaç paraşütü kesinlikle kendi başına öğrenilebilecek bir spor değil... Yamaç paraşütü eğitimi

detaylı bakış

Page 51: Dergi Bursa

49

Page 52: Dergi Bursa

50

detaylı bakış

önce teorik eğitimle başlıyor. Teorik eğitimde; malzeme bilgisi, aerodinamik, uçuş tekniği, makro ve mikro meteoroloji gibi konular bulunuyor. Teorik eğitim sonrası öğrenciler yer eğitimine geçiyorlar. Yer eğitiminin maksadı öğrencilere yerde paraşütle olan reflekslerinin gelişmesini sağlamak ve temel hareketleri öğretmek... Bu eğitim öğrencinin durumuna göre 1-3 gün arası sürüyor. Yer eğitimini bitiren öğrenci önce 30-40 metre yükseklikteki tepelerden 20-30 civarında başlangıç uçuşu gerçekleştiriyor. Bu uçuşlar çok kısa süreli olup öğrencinin tecrübesinin arttırılması ve hareketlerin (dönüşler, kalkış, iniş vb.) öğretilmesi amaçlanıyor. Daha sonra git gide yükselerek eğitim sürdürülüyor.

Başlangıç eğitimi biten öğrenci artık yüksek irtifa eğitimine hazır hale geliyor. Bu eğitim süreci öğrencinin becerisi ve hava koşullarına da bağlı olarak sürüyor. Başlangıç eğitimi tüm koşullar uygunsa ortalama 5-10 gün arası sürüyor. Yer eğitiminden sonra birkaç ay sürecek olan başlangıç eğitimi devam ediyor ve uçuşlar başlıyor.

Yamaç paraşütünde yanlış bilinen bazı durumlar da bulunuyor. Örneğin kazaların sebebi “ters rüzgar” olarak biliniyor ancak böyle bir durum söz konusu değil... Çünkü rüzgar kalkış ve inişte tam karşıdan esecek şekilde kanat seriliyor. Kalkış yaptıktan sonra rüzgarın esme yönü bu açıdan anlam taşımıyor. Kazaların çok büyük oranı olumsuz hava koşulları veya akrobasi gösterilerinde gerçekleşiyor. İyi eğitim almış bir pilot havayı tanıyor ve uygun olmayan şartlarda uçuş gerçekleştirmiyor. Diğer bir konu ise, yamaç paraşütünde “atlama” terimi kullanılmıyor olması. Bunun yerine “kalkış” terimi kullanılıyor. Zaten yamaç paraşütünde atlama olmuyor, kalkış yapılıyor. Diğer bir ifade ile rüzgara teslim olunuyor. Ona koşuluyor. Ne de olsa özgürlük rüzgarda saklı...

Page 53: Dergi Bursa

51

Page 54: Dergi Bursa

52

gezi-yorum

Gezginlerin “Kabak” hatıraları

Kızıl kayalar, masmavi bir deniz, yeşilin her renginden bir orman. Misler gibi defne yaprakları, çam ağaçlarından burnunuza gelen reçine kokuları, cırcır böceklerinin ev sahipliği… Keçiboynuzlarını dalından yerken düşüncelere dalan insanlar... Kabak Koyu’ndan döndükten sonra adı her geçtiğinde, aklınızdan hiç çıkmayan o kadar çok anınız olacak ki...

Page 55: Dergi Bursa

53

Hani derler ya “her insanın en az bir kez yapması gereken bir şey” ya da “en az bir kere bulunulması gereken bir yer” diye. Kabak Koyu işte böylesi bir yer. En az bir gece uyumalısınız, en az bir kez dolunayda yakamozlarla yüzmelisiniz. Koyda konaklayan tanımadığınız bir grupla birlikte gitar eşliğinde şarkı söylemelisiniz, şanslıysanız ney çalan birisine de rastlayabilirsiniz. Çağdaş yaşam diye sunulan her şeyden uzakta, “kafa” dinlemelisiniz bu cırcır böcekli koyda. Koyda “kafayı bulmak” da oldukça kolay!

Sizin için belirlediğimiz tatil rotalarının içerisinde en sakin durak belki de Kabak Koyu... Zamanın Arsen Lüpen tarafından çalındığı, özünüze dönebileceğiniz, çevrenizdekilerle barış içinde vakit geçirebileceğiniz, sosyal statünün önemini yitirdiği, çırılçıplak kaldığınız bir yerdesiniz. İster hayatı sorgularsınız, ister sincapları gördüğünüzde şaşkınlıkla peşinden gider, isterseniz inatla önünüzden çekilmeyen kaplumbağaya ayak uydurur yavaşlığın keyfini sürersiniz. Likya Yolu’nun beyazlarla işaretlenmiş istikametini takip edip

doğanın içerisinde bir macerada da bulabilirsiniz kendinizi. Kabak ulaşım zorluğu nedeni ile kirletilmemiş ve doğal güzelliğini muhafaza edebilmiş bir bölge. Zaten birinci derece sit alanı ilan edilmiş ve her türlü inşaat yasaklanmış Kabak’ta.

Bir sırt çantasına sığdırabilirseniz tüm dünyanızı, arılardan ve kelebeklerden çok da çekinmiyorsanız, yürümekten ve sıcaktan hiç şikayetiniz yoksa, şelale görebilmek için metrelerce tırmanmayı göze alabiliyorsanız, manzara izlemek sizin için vazgeçilmezse, sizi

Page 56: Dergi Bursa

54

gezi-yorum

durdurabilecek tek şey; acıkmak ya da uykunun çökmesi olabilir ancak.

Hayatınızın en uzun, en yavaş, en keyifli günlerinizi yaşıyor olabilirsiniz. Doğanın bekaretine ve güzelliklerine sadık kalarak koydaki varlığını sürdüren ağaç evlerde veya çadırlarda kalabilirsiniz. Koyun dört yanında sekiz yüz metreye kadar yükselen yemyeşil dağlar bulunuyor. Denizi tam karşısına alan kampingler, yamaçlarda kurulu çadırlar görebilecekler listesinde. Bin bir çeşit canlıya hayat veren orman, Turkuvaz Mağara ve Aladere Şelalesi ise çok iyi bir dostunuz olabilir.

Deniz suyunun sesini dinlerken asmaların serin gölgesi altında kitap okuyabilir, arada elinizi uzatarak üzüm kopartabilir ve doğanın bozulmamış tadını hissedebilirsiniz. Gün batarken

kendinize iyi bir hamak bulabilme olasılığınız da oldukça yüksek. Gökyüzünü önce pembe ile mora sonra da giderek kızıla boğan gün batımını izlerken, günbatımının tadının Akdeniz’de bambaşka olduğunu düşünebilirsiniz.

Bütün dertlerinizin bir bir eriyerek batıp giden güneşin içinde yok olduğunu deneyimleyebilirsiniz. Ya da akşamları bir ateşin etrafında otururken, çam odunlarının mis gibi kokusunu içinize çekip sohbetin tadına varabilirsiniz. Kısacası güneşlenip denize girmenin keyfinden çok daha fazlasını sunuyor bu koy. Kabak’ta yitip giden günlerin ardından geriye sadece, kendisini bulabilmiş gezginlerin “Kabak” hatıraları kalıyor.

Page 57: Dergi Bursa

55

Page 58: Dergi Bursa

56

gezi-yorum

56

Page 59: Dergi Bursa

57

Kelebek kanadında uçan vadi Keşke bir “kelebek” olsaydım diyebilirsiniz bu vadiyi ilk gördüğünüzde. Her köşesine uçup, eşsiz doğasının tadını çıkartmak isteyebilirsiniz. Kelebekler uğurlarken sizi, siz kıskançlığınızdan ne yapacağınızı bilemezsiniz.

57

Page 60: Dergi Bursa

58

gezi-yorum

Rotamıza “uçarak” devam edelim istiyoruz. Katılırsanız merakınız daha da artacak. Kelebekler Vadisi’nde kelebek gibi uçabilirsiniz fakat arı gibi çalışamazsınız. Tek düşünceniz bir yerlere uzanıp her şeyden uzaklaşmak olabilir. Gelip giden teknelerin hareketliliği olmasa neredeyse çıt çıkmayacak sanırsınız. Herkes kendi halinde, her şey olağan süregelir etrafınızda.

Kelebekler Vadisi’ne Ölüdeniz’den kalkan teknelerle ulaşmayı tercih etmelisiniz. Kara yolu ile ulaşmak çok

daha meşakkatli denebilir. Faralya (Uzunyurt) Köyü’nden bir patika vadiye ulaşır fakat ipli tırmanış rotaları ve değişken yüzeyi nedeniyle, bir rehber eşliğinde ilerlemek doğru olan seçenektir.

Sahip olduğu endemik çeşitlilikten ötürü dünya mirası listesine önerilmiş, 1995 yılında birinci derecede sit alanı olarak ilan edilmiş ve her türlü yapılaşmaya kapatılmış olan Kelebekler Vadisi, aynı zamanda 80 tür ile birlikte dünyada ender rastlanan “Kaplan” kelebeklerinin yaşam alanıdır. Çadır ve

bungalovlarda konaklayarak, yetiştirilen organik ürünlerle ekolojik bir yaşam sürebilmek için ideal bir giz noktası olan bu sihirli vadide, yaz aylarında plajın tam karşısında batan güneş, büyüleyici bir manzara oluşturur. Vadiden içeriye doğru yürüyüş yaparak, şelalelere ulaşabilirsiniz. Ayrıca, Faralya Köyü’ne tırmanış parkuru ve yüzlerce deniz canlısının gözlemlenebildiği dalış bölgeleriyle Kelebekler Vadisi Fethiye’nin belki de “en çarpıcı” yerlerinden bir tanesidir.Ölüdeniz Belcekız Plajı’ndan yaklaşık 5 km uzaklıkta, Kabak Koyu istikametinde

Page 61: Dergi Bursa

59

Kıdrak Plajı’ndan sonra, etrafı ortalama 350 m yükseklikte dağlarla çevrili, kelimenin tam anlamıyla bir doğa harikasıdır Kelebekler Vadisi. Yaz kış akan küçük şelalesi, tertemiz denizi ve çevreyi süsleyen pembe zakkum çiçekleri ile farklı bir atmosfer sunar ziyaretçilerine. Doğa turizminin Türkiye’de en iyi adreslerinden biri olarak gösterilen Kelebekler Vadisi'nin; zaman zaman ulaşımını imkansız kılan hırçın denizi ve uçurumlarıyla çevrelenen izole yapısı içinde, çeşitli ülkelerden gezginler, sanatçılar ve doğaseverler bir araya geliyor.

Buraya gelenlerin yegane amacı, şehir yaşamına ara vermek ve doğa ile iç içe yaşamak olarak özetlenebilir.

Kelebekler Vadisi'nin özgün coğrafi yapısı, özellikle botanikçilerin ve entomologların inceleme ve laboratuvar çalışmalarına konu olurken; ulusal ve uluslararası çevre örgütlerinin ve ekolojik oluşumların da dikkatini çeker. Kelebekler Vadisi'nde doğal yaşamı korumak ve bunun için gereken önlemleri alarak projeleri hayata geçirmek amacıyla bir tesis bulunuyor.

İşletme günlük 500 konuk kapasitesine sahip ve Kelebekler Vadisi'nin 100 dönümlük arazisi üzerinde ekolojik tarım yapmanın yanı sıra; arıtma, deniz temizliği ve temiz enerji hususlarında projeler gerçekleştiriyor.

Kamp ve doğa turizminin Türkiye ve dünyadaki en iyi adreslerinden biri olarak gösterilen Kelebekler Vadisi'nde, her yıl 1 Mart- 1 Kasım tarihleri arasında hizmet veren işletmenin bilgisi dışında konaklamak mümkün değil. Su ve elektrik enerjisi devlet tarafından değil, işletme tarafından sağlanıyor.

Page 62: Dergi Bursa

60

gezi-yorum

Sıcak su güneş panelleri aracılığıyla veriliyor. Kumsal veya toprak zemin üzerine kurulan çadırlarda, ağaç evlerde veya teraslarda konaklamanın yanı sıra, işletme ziyaretçilere doğal ve ekolojik açık büfe kahvaltı ve akşam yemeği; ortak kullanıma açık tuvalet ve duşlar sunuyor. Vadi'nin izole yapısı nedeniyle işletme, ziyaretçi ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli bütün düzenlemeleri yapmış durumda ve konukların güvenliğinden sorumlu…

Kelebek Vadisi’nin geçmişi MÖ IV. yüzyıla kadar uzanıyor. Likya’nın “Perdicia” isimli yerleşim yerinin bazı kalıntıları Kelebek Vadisi kanyonunun hemen üstünde yer alıyor. Buradaki köy "Faralya" ismiyle anılıyor. Köyün günümüzdeki ismiyse Uzunyurt… Bizans ve Yunan uygarlıklarından Osmanlı’nın son zamanlarına kadar sürdürülen, yamaçların teraslanmasıyla oluşturulan bahçecilik kültürü bugüne kadar gelmiş durumda.

Kolleksiyoncu-fotoğrafçı Rıfat Kılar 70'li yılların sonlarında vadi kelebeklerinden etkilenerek buraya "Kelebekler Vadisi" demek lazım diyerek "Güdürümsu" diye bilinen koyun ismini, ilk defa farklı şekilde telaffuz etmiş oldu. Arkadaşı olan H. Deniz Bayramoğlu 1987’de bu ismi kullanarak "Kelebek Vadisi"nin doğmasına neden olan işletmeyi başlattı. Amaç doğayla uyumlu bir yaşam modelinin temellerini atmak ve bunu tüm dünyayla paylaşmaktı. Kelebekler Vadisi artık her gün yüzlerce konuk ağırlıyor. Gelen misafirlerine tevazu ile yaklaşıyor ve dingin bir gün geçirmeleri için elinden geleni yapıyor.

Kelebekler ise misafirlerine, vadinin en derin köşelerine kadar birer rehber olup eşlik ediyor...

Page 63: Dergi Bursa

61

Page 64: Dergi Bursa

62

yakın plan

Nüfus mübadelesinden önce Rum nüfusunun yaşadığı Kayaköy, koruma altına alındıkları için yerleşime kapalı tutulmuş bu nedenle de terk edilmiş bir görünüme bürünmüştü. Bu yalnızlık içerisinde Kayaköy, kendisine doğayı ve turistleri arkadaş etti. Tarihin ona uygun gördüğü yalnızlığa yenilmedi ve direndi.

Kalabalık yalnız köy

Page 65: Dergi Bursa

63

Rotamızın bir diğer durağı Kayaköy. On birinci yüzyılda, Rumlar tarafından Likya uygarlığına ait “Karmylassos” kenti üzerine kurulmuş Kayaköy. Yeni ismi ise “Levissi” oluvermiş. Yaklaşık 25.000 kişinin yaşadığı köy, yirminci yüzyılın başına kadar da varlığını sürdürmüş. Ta ki nüfus mübadelesine kadar. Yerleşime kapalı tutulan Kayaköy, tabir yerindeyse “terk edilmiş...” Fakat yalnızlığın hüznünü yaşamasın isteyenlerin girişimleriyle Kayaköy; Türk-Yunan Dostluk Köyü ilan edilmiş...

Mübadele, Kaya Çukuru'nda dostça yaşayan iki toplumu birbirinden ayırmış; kentinden, evlerinden ve anılarından koparılan insanlar için pek çok acılar yaşatmıştı. Yerlerine getirilenler için de aynı olgular söz konusu oldu. 30 Ocak 1923 tarihinde Türk ve Yunan hükümetleri ile yapılan halkların karşılıklı değişimi anlaşmasına göre, kenti terk eden Rumlar, bölümler halinde Fethiye Limanı’ndan Yunanistan'a göç etmişlerdi. Yerlerine Batı Trakya'dan aynı kaderi paylaşan

ama daha az sayıda Türk göçmenler getirilmişti. Bu göçmenlerin çoğu Kayaköy'deki koşulları beğenmeyerek, Anadolu'nun başka yerlerine yerleşmişti. Bu da Kayaköy’ün iyiden iyiye boşalması anlamına geldi.

Kayaköy’de tarihi kalıntılar olarak, taş duvarlardan yapılmış 2 binden fazla ev, çok sayıda şapel ve iki büyük kilise bulunuyor. Kayaköy’ün 3 km. kadar uzağında, denize bakan bir uçurumun kenarında halk arasında

Page 66: Dergi Bursa

64

yakın plan

Page 67: Dergi Bursa

65

Afkule adıyla bilinen Hagios Elefterios Manastırı ise bölgenin en ünlüsü. Patika bir yolla ulaşılabilen manastırın Elefterios adında bir keşiş tarafından kayalara oyularak inşa edildiği ve bu keşişin ömrünün sonuna kadar burada çile çektiği kabul ediliyor. Manastırın bulunduğu noktanın manzarası müthiş; buradan İblis Burnu, Kurdoğlu Burnu, hatta açık havada Rodos Adası bile görülebiliyor.

Orijinal ismi Taksiyarhis olan Yukarı Kilise ise, yerleşimin ortasına yakın hakim bir tepenin üzerinde kurulu... Yüksek duvarlarla çevrili Atrium ise, siyah-beyaz çakıl taşlarının oluşturduğu geometrik desenli mozaik döşemeler ile kaplı. Yerleşimin batı sınırında bulunan orijinal adı Panayia Pirgiotissa olan Aşağı Kilise de, günümüze daha iyi korunarak ulaşmış durumda. Korunmasında en önemli etkense, yapının 1960'lı yıllara kadar cami olarak kullanılması. Kayaköy’de yapılar belirli planlamadan uzak,

arazinin eğimine uygun olarak, ışık ve manzara açısından birbirlerinin önünü kapatmayacak şekilde inşa edilmişler. Yapıların büyük çoğunluğunu ise evler oluşturuyor. Arazinin yapısına göre tek veya iki katlı olarak inşa edilmişler ve zemin katlar genellikle ahır veya kiler olarak kullanılmış. Evlerin büyük çoğunluğu tek ve ikişer odalı mekanlardan oluşuyor. Üç odalı evlerin sayısı oldukça az. Evlerin girişinde genel olarak yaşam alanları ve sarnıçlar bulunuyor. Kullanma suyu evlerin çatısı üzerine yağan yağmur sularının toplandığı sarnıçlardan temin edilmiş.

Kayaköy çevresinde denize girilebilecek ve yürüyerek ulaşılabilen birçok koy var, bunların çoğuna Fethiye’den tekne turları da düzenleniyor. Kayaköy’de birçok apart, pansiyon ve otel seçeneklerinin yanı sıra kamp alanları da konaklama imkanları arasında. Kendin pişir kendin ye restoranlarında mangal yapmak, Kayaköy üzümlerinden üretilen özel

şaraplardan tatmak ve köylü kadınların elleriyle yaptığı nefis gözlemelerden yemek ise, Kayaköy’e geldiğinizde es geçmemeniz gereken lezzetler arasında. Aralarında, fotoğrafçılık, seramik yapımı, resim gibi çalışmalara katılabileceğiniz atölyeler bulunan Kayaköy’de; binicilik, deve turu, trecking ve ATV safari gibi alternatif eğlence imkânlarına da sahipsiniz. Gün batımıyla beraber, Kayaköy’ün serin havası eşliğinde canlı müzik imkânları sunan barlarda vakit geçirmek de iyi bir fikir olabilir.

Fethiye’nin en güzel ve en önemli yerleşim alanlarından biri olan Kayaköy’e, Fethiye- Ölüdeniz yolunda, Hisarönü kavşağından, Kayaköy tabelalarını takip edip, çamlar arasından giden bir yol ile ulaşabilirsiniz. Kayaköy’de biraz dikkatli olursanız, tarihin doğayı tahrip etmeden nasıl da nefes aldığını kolayca görebilirsiniz.

Page 68: Dergi Bursa

66

gezi-yorum

Gemilerde “romantizm” varDenizler Azizi St. Nicholas’ın gizem dolu adası ve Gemiler Koyu 3. yüzyıldan bu yana romantizm kokuyor. Bu gizemli adaya her gelen, etrafını saran aşk denizinde yüzüyor ve aşk kokulu rüzgarlarda sevmeyi öğreniyor.

66

Page 69: Dergi Bursa

6767

Page 70: Dergi Bursa

68

gezi-yorum

68

Page 71: Dergi Bursa

6969

Page 72: Dergi Bursa

70

gezi-yorum

Page 73: Dergi Bursa

71

Fethiye ve çevresindeki onlarca adanın arasında, en çok “ben buradayım” diyen adadır St Nicholas’ın adası. Kayaköy’den batıya doğru devam eden yolun sonundaki küçük koyun karşısında yer alan Gemiler Koyu’nun çekimine girenler, kendisini adanın zirvesindeki kilisede buluverir. Üzerinde denizin içine kadar inen tarihi kalıntılar görülen bu adanın bir bölümünün 3. yüzyılda meydana gelen depremlerle su altında kaldığı biliniyor, belki de insanları çeken suyun altındaki bu gizem...

5.yüzyılda önemli bir dini merkez olan adanın 7. yüzyılda Araplarca yakılıp yıkıldığı kabul ediliyor. Ortaçağ’da önemli bir yerleşim olduğu anlaşılan adada büyük ölçüde yıkılmış dört kiliseyle, birçok şapel ve iki kilise arasında uzanan kısmen yıkılmış tünel kalıntısı da var. Şimdilerde yerli ve yabancı yatçıların uğrak yeri olan Gemiler, en yüksek noktasında yer alan kilise (Zirve Kilisesi) nedeniyle Ortaçağ’da Aya Nikola Adası olarak adlandırılmıştı. Zirve Kilisesi’nde yapılan kazılarda geometrik desenler ve mitolojik olayların yer aldığı taban mozaikleri ortaya çıkarılmış ve büyük bir yangın sonucunda yıkıldığı anlaşılmış; bu da Arap akınlarının kanıtı olarak görülüyor. Ölüdeniz beldesinin batısında ve takriben 7 km. uzağındaki bu adada M.S. 5-13. yüzyıllarda yapıldığı anlaşılan Bizans ve Roma devirlerine ait ev, depo, sarnıç ve kilise kalıntıları da bulunuyor.

Çam ve zeytin ağaçları ile çevrili güzel kumsalı ile sadece gezi teknelerinin değil, kara yolu ile Fethiye’den Hisarönü - Kayaköy üzerinden gelen piknikçilerin de uğradıkları son derece güzel bir dinlenme yeridir Gemiler. Koy çevresinde bulunan Af Kale, Soğuk Su, Kısık Koyu ve mağarası da mini gezi rotalarınızı oluşturabilir. Romantizm dolu bir gün yaşamak için St.Nicholas Adası’ndan doğru bir yer bulamayabilirsiniz.

Page 74: Dergi Bursa

72

yakın plan

Muğla – Marmaris arasında, Gökova Körfezi sizi tüm ihtişamıyla karşılar Sakar Geçiti’nde. Hayranlıkla körfeze baktıktan sonra gözlerinizi körfezden ayırdığınızda, uzun ve yeşil bir çizgi görürsünüz ovanın tam ortasında. İşte o çizgi Türkiye’nin en etkileyici yol üstü duraklarından bir tanesidir; Akyaka Okaliptus Yolu...

Yol üstü durağı

Page 75: Dergi Bursa

73

Sakar Geçiti’nden inerken çoğu insanın fark etmediği olağanüstü güzellikteki Muğla evlerinin bulunduğu harika belde Akyaka’ya varırsınız. Orayı da geçip Marmaris’e yöneldiğinizde ise, kelimenin tam anlamıyla görsel bir ziyafet sunan Okaliptus ağaçlarıyla örülü iki tane yolu görürsünüz. Biri eski diğeri yeni olan bu yollar gözlerinizi kamaştırabilir.

Eski Marmaris yolunun tadı tuzu olan bu yer, yemyeşil bir tünel oluştururken bir yandan da iyi bir yol üstü durağıdır. Gözlerinizin alamadığı bu doğa harikası tatilcilerin mola verdiği, fotoğraf çekip, Akçapınar köyü kahvelerinde çay, ayran, kahve içip gözleme ve tost yediği nostaljik ve de otantik bir dinlence yeri konumunda.

Kökeni Avustralya olan Okaliptuslar ise sıcak ve nemli iklimleri seviyor. Taban suyunun yüksek olduğu yerlerde tıpkı emme-basma tulumba gibi kökleriyle yerden aldığı suyu dallarına taşıyarak havaya veriyor ve çok hızlı büyüyorlar. Ülkemize getirilme sebepleri de sulak ve bataklık alanları kurutmak... Zamanın Muğla Valisi Recai Güreli, Gökova’da sivrisineklerin sıtma hastalığı yaratmasını önlemek için bataklık durumunda bulunan ovaya ve benzer yerlere 1938 yılında uzmanların önerisiyle Okaliptüs fidanları diktirmiş. Avustralya’dan getirilen bu fidanlar bugün yaklaşık 70’li yaşlarında olup, boyları da 20 metreye ulaştı. Ağaçların ortasında kalan bölümü de Marmaris’e geçişte karayolu olarak 1996 yılına kadar kullanıldı.

Bataklığın kurutulmasının ardından Gökova toprakları tarıma uygun hale dönüştürülmüş, organik tarıma geçilmiş, mısır, susam, karpuz başta olmak üzere her çeşit ürün ve fidan yetiştirilmeye başlanmış. Kısaca Okaliptus ağaçlarının faydası yöreye de büyük olmuş. Bugüne bakıldığında ekoturizme katkıda bulunan bu yer hakkında turistik bazı planlamalar yapılıyor. Turizme katkısı için yöre halkı, belediye ve valiliğin fayton ve çevre düzenlemeleri gibi planlamaları var. Tek eksik Okaliptus ağaçları ile özdeşleşmiş olan sevimli koalalar...

Page 76: Dergi Bursa

74

uzaktaki yakın

Page 77: Dergi Bursa

75

“Uzaktaki yakın”ın rotası Akdeniz’in incisi Kıbrıs. Daha önce bulunmadıysanız ve Kıbrıs denilince aklınıza gelenler; “Ayşe”nin tatile çıkması, öncesinde ve sonrasında Rumlarla olan anlaşmazlıklar, bir türlü sonu gelmeyen müzakere süreci, rahmetli Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Eurovision Şarkı Yarışması’nda her sene Yunanistan’a 12 puan veren bir Güney Kıbrıs ve assolistli bayram tatili ilanları ile casino heyecanı sunan beş yıldızlı oteller ise, sizin için keşfedecek çok şey var.

Özgür Çakır

Tanrıçası AfroditKuzey Kıbrıs

Nam-ı diğer “Yavru Vatan” Kuzey Kıbrıs, tarihi ve doğal güzellikleri ile her gideni şaşırtacak ve beklentilerinden fazlasını verebilecek bir potansiyele sahip. Tarihin her döneminde stratejik, politik, ticari ve dini sebeplerle her zaman arzu edilen ve cazibesini hiçbir zaman yitirmeyen Kıbrıs adası Sardinya ve Sicilya’dan sonra Akdeniz’in üçüncü büyük adası. Türkiye kıyılarına 64 km, Suriye’ye 96 km ve Mısır’a 400 km uzaklıktaki Kıbrıs işte bu kıtalar arasında yer alan konumu nedeniyle asırlar boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. MÖ 8000’lerden bahsetmeye niyetli değilim. Ancak mevcut bölünmüş halini anlayabilmek için önce biraz tarihten bahsetmek ve hafızaları tazelemek gerek.

1571 yılında Lala Mustafa Paşa komutasındaki ordu ve Piyale Paşa komutasındaki donanma tarafından Mağusa’nın Venediklilerden alınması ile sonuçlanan bir seferle Kıbrıs Osmanlı idaresine girmiş. Osmanlı döneminde adanın nüfus dağılımında önemli değişiklikler olmuş. Anadolu’dan göç ettirilen Türklerin yanında Katolik olan Venediklilerin baskısından kurtulan Ortodoks Rum nüfusunda da bir artış olmuş. Osmanlı İmparatorluğu’nun çok uluslu ve çok dinli çatısı altında üç yüzyıl kadar birlikte, ancak sosyal ve

kültürel yaşamların farklılığı korunarak sorunsuz bir şekilde XIX. yüzyıla dek gelinmiş. İmparatorluğun çöküş döneminde 1878 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşı, nam-ı diğer “93 Harbi” esnasındaki büyük satranç oyununda, İngiltere’nin desteğine ihtiyaç duyan Osmanlı’nın yardım vaadine karşılık hükümdarlığı devretmeden, 92.000 altın bedelle kiralamak suretiyle Kıbrıs’ı İngiltere’ye devretmesiyle adada yeni bir dönem başlamış. Hemen akabinde 1. Dünya Savaşı patlak verip Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere ayrı saflarda yer alınca bunu fırsat bilen İngiltere kiracısı olduğu adayı 1914’te tek taraflı bir kararla ilhak etmiş. Sonrasında Türkiye ada üzerindeki İngiliz egemenliğini Lozan anlaşmasıyla 1923’te tanımak durumunda kalmış. Bu süreçte adadaki Türklere Anadolu’ya dönerek Türk vatandaşı olma hakkı tanınmış ve çok sayıda Türk anavatana geri göç etmiş. Sonraki dönemde adada kalan Türk nüfus rahat yüzü görememiş desek yeridir. Rum EOKA terör örgütü onlarca katliama girişmiş. 1960 yılında ortaklaşa bir Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş olsa da tansiyon nadiren düşmüş. Aralarında 1963 Kanlı Noel’i de olmak üzere çok sayıda üzücü ve insanlık adına yüz kızartıcı terör eylemleri garantör devlet Türkiye’nin 1974’teki “Ayşe Tatile

Çıksın” parolasıyla başlayan barış harekatlarına dek sürmüş. Rumların Türk nüfusa karşı baskı ve asimilasyon, Kıbrıs’ı bir bütün olarak Yunanistan’la birleştirme, yani “Enosis” çabası da bu müdahale ile son bulmuş.

Sonrasındaki dönem Türkiye Cumhuriyeti için de ambargo anlamına gelse de adadaki Kıbrıs Türk halkının can güvenliğinin sağlandığından ve silahla da olsa barışın tekrar tesis edildiğinden bahsedilebilir. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın önderliğindeki Kıbrıs Türkleri ile Rum kesimi arasındaki müzakereler barış harekatından sonra da süregelmiş. Geçen dokuz yıllık belirsizlik ve kesin sonuçlara ulaşamayan müzakerelerde Rum ve Yunan tarafının uzlaşmaz tutumunun devam etmesi üzerine Türk tarafı da önce “de facto” olarak tek taraflı Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni, sonrasında 1983 yılında da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan etmiş. Sonraki yıllarda gerçekleşen karışık ve bol tekrarlı müzakereler, Annan Planı ve Kıbrıs’ın Avrupa Birliği süreci zaten bu yazıyı okuyan herkesin malumu olmalı.

Hafızaları tazelediysek Kıbrıs seyahatine başlamanın zamanıdır. Kıbrıs’a ulaşmak için uzun ve yorucu feribot ya da deniz otobüsü seferlerini

Page 78: Dergi Bursa

76

uzaktaki yakın

saymazsak en akıllıca seçim elbette havayolu. THY ve küçük kardeşi Kıbrıs Türk Hava Yolları dışında özel havayolu şirketlerinin de İstanbul, Ankara ve İzmir’den Kıbrıs’a direk uçuşları mevcut. İstanbul’dan yaklaşık 1 saat 20 dakikalık bir uçuş sonrası varacağınız Uluslararası Ercan Havaalanı, Lefkoşa’nın yaklaşık 20 km doğusunda yer alıyor. T.C. vatandaşlarının Kıbrıs için yanlarına almaları gereken tek şey nüfus cüzdanı. Pasaportunuzu yük etmenize ve vize için ekstra bir çaba harcamanıza neden olmayacak olması, havayolu ile kolay ulaşılabilirliği ve herhangi bir tatil destinasyonundan bekleyeceğiniz neredeyse her şeyi sunabilecek bir potansiyele sahip olması bile bu yaz tatil planlarında Kıbrıs’ın listenin başında olması için yeter de artar bile.

Kıbrıs’ta ulaşımın en kolay yolu araç kiralamak. Bir uçtan diğer uca görece kısa mesafeler olsa da toplu taşıma ve taksiye göre çok daha ekonomik, özgür bir tercih olacağı kesin. KKTC’nin TC dışında tanınmıyor olması ve mevcut ambargo yüzünden uluslararası araç kiralama zincirlerinin şubeleri olmasa da birkaç yerel firma bu hizmeti uygun fiyatlarla vermekte. Burada önemli bir uyarıda bulunmak lazım. Kıbrıs’ta İngiltere hakimiyetinde geçen yılların bir izi olarak trafik soldan işliyor. Alışmak kolay olsa da her zamankinden daha dikkatli araç kullanmakta fayda var.

Turistik konaklama tesisleri ise her kesimden tatilcinin beklentilerine fazlasıyla cevap veren farklı olanaklar sunuyor. Hem lüks oteller, hem aile işletmeleri, hem de son yıllarda yapılan butik ve eko-turizm otelleri ile çok sayıda değişik seçenekler mevcut. Otellerin çoğunlukla yer aldığı Girne bölgesinde konaklayacağınızı düşünürsek otelinize geçmeden önce başkent Lefkoşa’yı talan etmekte fayda var.

Hem KKTC, hem de Rum kesiminin başkenti olan Lefkoşa, Berlin’in birleşmesi sonrası “bölünmüş” kalan ve iki ayrı devlete başkentlik yapan tek şehir. Turizm potansiyelleri nedeniyle daha bakımlı ve canlı olan Kuzey Kıbrıs’ın diğer şehirlerine kıyasla Lefkoşa’da biraz geri kalmışlık ve biraz da kara şehri olması nedeniyle “hafif” köhne bir başkent izlenimi söz konusu. Buna karşılık özellikle surlar ile çevrili eski şehir bölgesi tek ya da iki katlı klasik Kıbrıs evleri ve barındırdığı tarihi eserlerle görülmeye değer. Venedikli mühendis Julio Savargnano’nun inşa ettiği ve başlı başına bir sanat eseri olarak kabul edilen yaklaşık 4,5 km uzunluğundaki surlarda 11 burç ve 3 giriş kapısı bulunuyor.

Bu kapılardan kuzeydeki Girne Kapısı Türk tarafında bulunuyor. Biraz ilerideki Sarayönü Meydanı’nın ortasında Venedik Sütunu yer alıyor. Gri renkli

granit sütun Kıbrıs’taki Venedik hakimiyetinin bir sembolü olarak Salamis Harabeleri’nden sökülüp Lefkoşa’ya getirilmiş ve tepesine Venedik’in sembolü olan St.Mark aslanı monte edilmiş. Meydandaki İngiliz döneminden kalma mahkeme binasının köşesindeki Kraliyet arması kabartması ise, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in 1953 yılında tahta çıkmasının hatıratı. Yürüme mesafesinde yer alan 14. yüzyıla ait gotik mimari eser St.Sophia Katedrali (bugünkü adıyla Selimiye Cami) ise Luzinyan prenslerinin “Kıbrıs Kralı” ünvanı aldıkları taç giyme törenlerinin gerçekleştirildiği yermiş vakti zamanında. Gördüğünüz gibi Kıbrıs’ta krallar, kraliçeler havalarda uçuşmuş.

Bunların dışında Bizans, Luzinyan, Osmanlı ve İngiliz dönemlerine ait çok sayıda tarihi yapının da meraklıları için sur içinde serpiştirilmiş bir şekilde yer aldığını ve her zamanki önerim olduğu üzere tabanvay marifetiyle dolaşırken eski şehir bölgesindeki turunuz sırasında sırayla karşınıza çıkacağını da belirtmeliyim. Turistler için hazırlanmış olan yürüyüş turu planına ait tabelaları takip etmek gezinize hem bir oyun havası katacak hem de kaybolmamanızı ve önemli durakları atlamamanızı sağlayacak.

Turunuzun soluklanma noktası ise Bursalılara kendini evinde hissettirecek

Page 79: Dergi Bursa

77

Page 80: Dergi Bursa

78

uzaktaki yakın

bir mekan, Büyük Han. İçeriye adım attığınız anda mekan algınız zayıflayabilir sakin olun, çünkü bu bina Bursa’daki Koza Han örnek alınarak yapılmış ve neredeyse bire bir kopyası. Yapıldığı dönemde doğal olarak “Yeni Han” adıyla bilinen, sonrasında Alanya’dan gelen tüccarların konaklama yeri olması nedeniyle adı “Alanyalılar Han” olan, 17. yüzyılda ise hemen bitişiğindeki Asmaaltı Meydanı’na daha küçük ölçekli olan Kumarcılar Hanı’nın yapılması üzerine, halkın kıyaslaması sonucu “Büyük Han” adını alan bu tarihi yapı 2002 yılında restorasyon görerek tekrar hizmete sokulmuş. Büyük Han’daki atmosferi solurken açlık ve susuzluğunuzu gidermek ve hediyelik eşya alışverişini aradan çıkarmak için en doğru yerdesiniz.

Yeşil hat ile ayrılmış olsa da kuzey ve güney tarafının arasında Büyük Han’ın biraz ilerisinde bulunan sınır kapısından karşılıklı geçiş yapılabildiğinin de altını çizmek gerek. Buradaki atmosfer, iki taraftan tanıdık simaların samimi dialogları, askerlerin ve tel örgülerin varlığına karşın oluşan barış havası adanın geleceği için umut pompalayacak içinize. Tam umutlanmış ve iyimser bir ruh haline bürünmüşken

uğrayacağınız sıradaki durak ise bu havayı dağıtıp sizi alt üst edecek türden bir mekan, Barbarlık müzesi. Kanlı Noel olarak anılan, 21 Aralık 1963’te Doktor Albay Nihat İlhan’ın eşi ve çocuklarının ev sahipleri ile birlikte kurşuna dizilerek hunharca öldürüldüğü bahçeli tek katlı evden ibaret olan bu müze, Lefkoşa ziyareti esnasında mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Müzede bu baskın dışında 1963-1964 yıllarında yaşananlarla ilgili yabancı basında yayınlanan haberler, yakılıp yıkılarak boşaltılan Türk köylerine ve toplu katliamlara ait fotoğraflar ve yok edilen kültürel miraslar sergileniyor. Sokağa ismi verilen Mürüvvet İlhan ve çocuklarına ait bakmaya yürek dayanmayan eşyalar, fotoğraflar ve belgeler ile duvarlardaki kurşun delikleri adada yaşananları bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Başkent turumuzu bitirdiğimize göre artık yavaş yavaş büyük ihtimalle konaklama tercihinizi de ondan yana kullandığınız Kıbrıs turizminin lokomotif şehri Girne’ye doğru yola çıkabiliriz. Girne başkentin yaklaşık 20 km kuzeyinde yer alıyor ve gördüğünüz üzere adanın altı şehri arasındaki tüm mesafeler oldukça kısa. Örneklemek gerekirse batı ucundaki

Güzelyurt’tan doğu ucundaki Gazi Mağusa’ya yaklaşık 1 saatlik bir sürüş ile ulaşmanız mümkün. Kıbrıs haritasını gözünüzün önüne getirin; batı ucunda Güzelyurt, doğu ucunda Gazi Mağusa olan bir hatta yaklaşık orta noktada bulunan Lefkoşa’nın tam kuzeyinde adanın Türkiye’ye bakan kıyısında bulunan bir liman kentine gidiyoruz. Lefkoşa’dan Girne’ye doğru olan yolculuğunuzda sağ tarafta Beşparmak Dağları üzerine yerleştirilmiş olan devasa KKTC bayrağını göreceksiniz. Dünyadaki en büyük bayrak olduğu rivayet edilen bu bayrak –meraklıları hemen “google maps” marifetiyle inceleyebilirler- özellikle gece ışıklandırması ile Rum tarafından rahatlıkla görülebilmekte imiş. Hatta bir dönem müzakere sürecinde Birleşmiş Milletler’e şikayet edildiği de bir başka rivayet konusu.

Kuzey Kıbrıs turizminin en yoğun yaşandığı, adalılık ve Akdenizlilik ruhunu en iyi taşıyan Kıbrıs şehri hiç şüphesiz Girne. Bir gün olur da Kıbrıs sorunu çözüme kavuşur ve uluslararası ambargo ortadan kalkarsa, tarihi ve doğal güzelliklerinin yanında olağanüstü plajlarını da hesaba katarsak Girne büyük ihtimalle Avrupa’nın en ünlü ve gözde tatil

Page 81: Dergi Bursa

79

mekanlarından biri olmaya aday. En karakteristik yapı tarihi limanda bulunan ve –Mağusa’nın düşmesinden sonra Venediklilerin Osmanlılara savaşmadan teslim etmesi nedeniyle- neredeyse hasarsız bir şekilde ayakta duran Girne Kalesi. Adaya hüküm süren her uygarlık döneminde değişik eklenti ve surlarla son halini alan, ağırlıklı olarak Bizans, Luzinyan ve Venedik dönemi izlerini taşıyan ve çağdaş bir müzecilik anlayışı ile yeniden düzenlenen Girne Kalesi ve içerisinde oluşturulan bölümler -özellikle Batık Gemi Müzesi- görülmeye değer. Liman bölgesinde konumlanmış olan çok sayıdaki kafe ve restoran hem manzaraları, hem de zengin menüleri ile soluklanmak için çok iyi bir tercih. Aslına bakarsanız Kıbrıs’ta birkaç özel seçenek dışında Türkiye’dekinden farklı bir menü beklentisine girmemelisiniz. Yine de adaya özgü bir aroması olan

Türk kahvesi ve meşhur hellim peyniri dışında şeftali kebabı ve molohiyadan bahsetmek gerek. Molohiya ıspanak gibi yapraklı bir ot ve kurutulmuş olarak bazı etli yemeklerde ve yoğurtla karıştırılarak tüketiliyor. Şeftali kebabı deyince ise şeftali beklentisine girmeyin, çünkü kebabın ismi dışında şeftali ile bir alakası yok. Aslı “Şef Ali’nin Kebabı” olan ismi zamanla şeftaliye evrilmiş ve şeftali kebabı olarak anılagelmiş.

Otele yerleşip Girne’nin ve deniz tatilinin tadını çıkarmak isteyenlere sözüm yok ama gezgin ruhlu olanlarla yola düşmenin zamanıdır. Sıradaki hedefimiz adanın doğu ucundaki Gazi Mağusa kenti. Ancak buraya doğru yola çıkmadan Girne yakınlarındaki St.Hilarion Kalesi’ni göreceğiz. Tıpkı Lefkoşa şehir surları ve Girne Kalesi’nde olduğu gibi Arap

saldırılarına karşı korunma amacı ile yapılan Beşparmak Dağları’ndaki üç önemli kaleden biri bu durak. Deniz seviyesinden 732 m yüksekliğindeki bu kale önceleri stratejik açıdan önemli olmasına rağmen zamanla Luzinya soylularının dinlenme ve tatil beldesine dönüşmüş. Nefis bir ada ve Akdeniz manzarasının sizi karşılayacağı bu kale aynı zamanda Walt Disney’in logosunda yer alan kalenin de esin kaynağı. Bir diğer gözetleme kalesi olan Bufavento’yu ise öneri listemin dışında tutacağım. Dağcılık ve doğa sporları sevenler tam aksini düşünebilirler pek tabi. Çünkü Girne şehir merkezine 13 km uzaklıkta olan kaleye yamacından itibaren 1.5 saat tırmanılarak ulaşılabiliyor. Bu yüzden fazla iddialı olmadan uzaktan seyretmek en güzeli.

Page 82: Dergi Bursa

80

uzaktaki yakın

Page 83: Dergi Bursa

81

Bahsettiğim dağ kaleleri dışında Beşparmak Dağları boyunca ve Kuzey Kıbrıs’ın değişik noktalarında çok sayıda Ortodoks ve Katolik manastırı bulunuyor. Bunların en önemlilerinden ve Gotik sanatının en incelikli örneklerinden biri sayılan Bellapais Manastırı da Girne’ye yakın bir lokalizasyonda. İspanyolca ve latince lügat bilgim beni yanıltmıyorsa adı “Güzel Ülke” anlamına gelen bu manastırın isminin hakkını verdiğini söylemem gerek. Manastır, dönem dönem klasik müzik konserleri ve çeşitli müzik festivallerine ev sahipliği yapıyor. Seyahatinize denk gelen bir etkinlik olursa kaçırılmayacak bir deneyim olacağı kesin. Zaten çok uzun mesafelerden bahsetmiyorum ama adanın doğusuna yönelirken kıyıya paralel yolu da tercih etseniz, Beşparmak Dağlarını kat ederek kara kesiminden de gitseniz Mağusa’ya varmadan önce uğrayacağınız İskele beldesine dek yol boyunca hiç sıkılmayacağınızın garantisini verebilirim. Yer yer belirecek olan deniz ve panoramik ada manzaraları yanında çam ormanları ve bir çoğu endemik olan çiçek ve bitki türleri ile bakir kalmış olan bu ada kırsalı sizi etkilemeyi başaracak.

Yılın neredeyse her mevsimini güneşli geçiren adada kara ile kat ettiğiniz mesafede bunalmış ve “ısınmış” olacağınızı düşünürsek İskele’nin Akdeniz’le buluştuğu noktada dünyanın en güzel sahillerinden biri olan Altın Kumsal’ın sizi beklediğini müjdelemeliyim. Deniz keyfi için Girne sahillerine alternatif arayışı içinde olanlar da İskele bölgesini tercih edebilirler. İskele-Karpaz bölgesinde ayrıca çok sayıda cami, manastır, kilise ve üçüncü gözetleme kulesi olan Kantara Kalesi’nin de ziyarete açık olduğunu belirtmeli. Ayrıca Sipahi Köyü’ndeki taban mozaikleri ile ünlü Aya Trias Bazilikası ve Arkaik döneme ait dev heykeller de görülmeye değer. Mağusa öncesi rotayı kuzeydoğuya doğru Karpaz Burnu’na çevirenler Kıbrıs’ın sembollerinden olan vahşi

Page 84: Dergi Bursa

82

uzaktaki yakın

eşeklerin bulunduğu milli park alanını, MÖ 6000’e tarihlendirilen Kastros neolitik şehrini ve adanın en kuzeydoğu ucunda yer alan ve Rumlar tarafından kutsal olarak kabul edilen Apostolos Andreas Manastırı’nı da ziyaret edebilirler.

Kıbrıs Harekatı sonrasında “Gazi” unvanını alan Mağusa’ya doğru olan yolculuğunuzda mutlaka uğranması gereken durak ise Salamis Antik Kenti. Bir Efes değil belki ama ayakta kalmış olan tiyatro ve amfi tiyatrosu dışında Zeus Tapınağı, su deposu, Aya Epiphanios Bazilikası ve Gymnasium, hamam, sauna ve soğukluk alanları ile dönemin ileri gelenlerinin spor tesisi olan kısmı yeter de artar bile. Tarihi MÖ XI. yüzyıla dek dayanan ve bir kısmı sular altında kalan deniz kıyısındaki Salamis antik kentinden arda kalanlar hayal gücü kuvvetli olanlara birkaç bin

yıllık bir nostalji yaratacak gerçeklikte. Bazı bölgelerde korunmuş olan mozaik yer döşemeleri ve tavan süslemelerinin büyüsüne kapılanların kafaları uçmuş olan heykellerin bedenlerinde kendilerini hayal etmeleri an meselesi.

Her köşesi tarih ve gizem kokan Gazi Mağusa ise belki de dünyanın sayılı tarih ve kültür mirasına sahip, içinde onlarca tarihi mekan barındıran eski şehir surlarının tamamının dimdik ayakta kaldığı bir liman kenti. Hıristiyanlar için inanç turizmi kapsamındaki en önemli yerlerden biri olan St. Barnabas Manastırı, İkon ve Arkeoloji Müzesi, William Shakespeare’in Othello trajedyasına konu olan hikayenin geçtiği XV. yüzyıl Venedik yapısı Othello Kulesi, Luzinyan krallarının -Lefkoşa’daki Kıbrıs Kralı ilanı sonrası- Kudüs Kralı olarak taç giydikleri bir diğer katedral

olan St. Nicholas (Lala Mustafa Paşa Camii) başlıcaları olmak üzere yirmiyi aşkın tarihi eser eski surlar içerisinde ziyaretinizi bekliyor olacak. Girne ve Lefkoşa’da olduğu üzere üniversite öğrencilerinin sosyal hayata hareketlilik getirdiği Gazi Mağusa’da özellikle St. Nicholas Katedrali -Osmanlı döneminde mimarisine uygun bir şekilde başarıyla eklendiğini düşündüğüm minaresiyle Lala Mustafa Paşa Cami-’nin bulunduğu meydan ve bu bölgedeki küçük kafe ve restoranlar yoğun geçen günün yorgunluğunu atmak için birebir. Katedralin önündeki büyük ağacı sıradan bir yeşillik gibi algılayıp es geçeceklere bu konuda küçük bir bilgi aktarmak isterim. Katedralin inşaatına başlanan 1298 yılında dikildiği söylenen bu 714 yaşındaki anıt ağaç (Cümbez ağacı) Kıbrıs’ta yaşayan en yaşlı canlı. Ulusal miras listesine alınarak korunan ve yaşamı

Page 85: Dergi Bursa

83

boyunca katedral önündeki Lüzinyan Silahşörlerinin düellolarından çekirge istilasına, Venedik inşaatçılarından 1571 yılındaki bombardımana, depremlerden barış harekatına kim bilir ne çok olaya tanıklık eden bu bilgeye bir de siz görünün.

Mağusa’dan ayrılmadan -başlı başına ayrı bir yazı konusu olan- “Kapalı Maraş” bölgesinin trajedisine tanıklık edeceğiniz tel örgülerle çevrili tampon bölge sahilin güney ucunda. Beyrut’un iç savaş yıllarında yıldızı sönerken, dünya sosyetesini çekecek derecede bir cazibe merkezine dönüşen ve biri dünyanın ilk 7 yıldızlı oteli olmak üzere yüzlerce turistik tesis barındıran bu hayalet şehir çürümeye terk edilmiş bir halde savaşın adaya neler kaybettirdiğini haykıracak uzaktan.

Tarihe ve adaya doyamadım diyenler için diğer durağımız adanın batı ucunda yer alan Güzelyurt ve Lefke bölgesi. Lefkoşa’yı geçtikten sonra narenciye bahçelerinden yayılan kokuların eşlik edeceği yaklaşık 45 dakikalık yolculukla ulaşacağınız bu bölgede öne çıkan ise bir başka şehir krallığına ait kalıntılar, Antik Soli Şehri... Özellikle eşsiz güzellikteki yer mozaikleri ile dikkat çeken Soli antik şehrine ait kalıntılarda bir başka bazilika ve yaklaşık 4 bin kişilik bir Roma tiyatrosu bulunuyor. Güzelyurt Arkeoloji ve Doğa Müzesi’nde sergilenen muhteşem güzellikteki altın taç, nam-ı diğer “Soli’nin Altın Yaprakları” da antik kent ziyareti sonrası görülebilir. Hazır metallere girmişken ve yeri de gelmişken adaya ismini veren zengin bakır madenlerinin de adanın bu bölgesinde olduğunun altını çizelim (Bkz. Cu: Cyprium, Cuprum, Copper).

Niyeti doğa turizmi olanlar sıkı durun. Doğu Akdeniz’in orta yerindeki bu kıtalar arası konumu ile sadece insan ırkının değil birçok canlı türünün de ilgisini çekmiş görünüyor Kıbrıs adası. Örneğin bitkiler. Kıbrıs florasındaki yaklaşık 1900 türün 1500 kadarı Kuzey Kıbrıs’ta bulunuyor. Dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan ve sadece Kuzey Kıbrıs’ta yetişen 19 endemik bitki türü ve 32 yabani orkide türü mevcut. Kıbrıs endemikleri arasında en bilineni ise her yıl mart ayında Tepebaşı ve Avtepe köylerinde festival düzenlenen Kıbrıs Medoş Lalesi olarak da bilinen Tulipa Cypria. Sadece bitkiler değil elbette. Kuzey Kıbrıs coğrafi konumu itibariyle göçmen kuşların da uğrak noktası. Kuzey Kıbrıs’ta 370’ten fazla kuş türü yılın farklı zamanlarında, özellikle ilkbahar ve sonbaharda olmak üzere gözlemlenebiliyor. Bu özelliği ile Kıbrıs kuş gözlemcileri için de bulunmaz bir

Page 86: Dergi Bursa

84

uzaktaki yakın

seyahat noktası olmalı. Ayrıca doğa fotoğrafçılarının bir başka gözdesi olan kelebekler açısından da son derece zengin bir çeşitlilik söz konusu. Kıbrıs adası dahilinde 50’den fazla kelebek türü tanımlanmış. Kıbrıs’ta yaşam süren hayvan türleri arasında hiç kuşkusuz yaban eşeklerinin yeri bambaşka. Adanın sembolü olan ve magnetlerin baş köşesine yerleşen bu güzel gözlü, çalışkan, vefalı ve başkaldırmayan uysal hayvanlar Karpaz Milli Parkı içerisinde özgürce yaşamlarını sürdürmekteler. Doğa tutkunlarının ilgisini çekebilecek bir başka hayvan türü ise meşhur Caretta Caretta’lar. Her yıl yumurtalarını bırakmak için Kuzey Kıbrıs sahillerini tercih eden yaklaşık 200’ün üzerinde deniz kaplumbağasını görmek ve bu ilginç serüvene şahitlik etmek isteyenler yumurtlama süreci için haziran sonunu, yumurtadan çıkış zamanı için ise ağustos ayını Alagadi ve Karpaz sahillerinde geçirebilirler.

Bu defa kısa kesmeye niyetliydim sevgili okur ama anlaşılan yine başarılı olamadım. Ve inanın bana, anlatacaklarımın tamamından da bahsetmiş değilim.

Sezar’ın Kleopatra’ya hediyesi gerçek Akdenizli; kıyılarındaki köpükten aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’i doğuran mitoloji diyarı; fildişinden yaptığı kusursuz kadın heykeline aşık olup can veren heykeltraş Kral Pygmalion’un aşkının tanığı; Doğu Akdeniz’deki en muhteşem Gotik eserlerin, ilk medeniyet ateşinin yakıldığı Neolitik yerleşim yerlerinin, Roma dönemi görkemini yansıtan antik şehir krallıklarının yer aldığı tarihin gizemli temsilcisi; Haçlı Seferleri’nin sığınak yeri; Fransız hanedanlarından Luzinyanların en ihtişamlı ülkesi; Venedikli tüccarlarının doğudaki en önemli limanı ve Osmanlının Doğu Akdeniz’deki en güçlü kalesi olan Kıbrıs bu sıfatlarına “bu yaz geçireceğiniz en özel tatilinizin ev sahipliği”ni eklemek için sizi bekliyor.

“Kıprıs’a Geleorsunuz?”.

Page 87: Dergi Bursa

85

Page 88: Dergi Bursa

86

fotoğrafa yazı

“Hayat saldırır, onun işi bu”Biz insanlar, daha doğduğumuz andan itibaren farkında olalım ya da olmayalım bir savaşa dahil edilmişizdir. Bu süreci belki de dünyaya geldiğimiz andan; yani ciğerlerimize taze oksijenin dolmasıyla birlikte haykırarak ağladığımız ve içimizde kavrulmuş bir acıyı hissettiğimiz dakikadan başlayarak anlamalıyız.

Page 89: Dergi Bursa

87

Hayatın bize karşı ilk saldırısıdır taze oksijen; ve elbette hazırlığımız yoktur. Bu çaresizliğimizi fark etmemizle birlikte kendimize kalkanlar ediniriz. Bir vakit sonra, biz henüz bir küçük çocukken, hayatın “can sıkıntı”lı zamanlarından, oyunlar oynayarak kurtulmaya çalışırız. Bu gibi şeyler aslında hayata karşı kendimizi somut olanla savunmamızdır. Bir de soyutlar vardır: Sözgelimi, bizimkiler dizisinin en keyifli bir anında, anne babamız erken yatmamız konusunda son uyarısını yapar ve biz diziyi bırakmaktan ziyade, dün gece tam uykuya geçmek üzere olduğumuz bir anda yarım bıraktığımız hayale, birazdan devam edeceğimizi düşünerek, kendimizi avuturuz.

Hayat saldırır çünkü, onun işi bu.Ve biz çoğu zaman hayale sığınırız.Ve aradan zaman, bir hayli zaman geçer.

Bizimkiler dizisi, artık sadece bir tebessümle hatırladığımız bir geçmiş zaman hikâyesi halini almıştır ve biz artık dizi izleyenlere burun kıvıracak kadar büyümüşüzdür. Ama içinde bulunduğumuz savaş sona ermemiş, yalnızca farklı şekiller ve haller almıştır ki, biz yine kendimizi savunacak başka şeyler bulmalıyızdır. Aklımız iyiye ve

kötüye, güzele ve çirkine, mana ve maddeye, en nihayetinde de hayata biraz ermiştir.

Alev Alatlı’nın “Sanat, hayata tahammül etme biçimidir” sözüyle birlikte, aslında içimizde adını koyamadığımız savaşın ve o savaşa karşı koymamız gerektiğinin; lakin bunu nasıl yapacağımızı bilememenin sancılarını hissettiğimiz bir zamanda, saldırıdan uzakta yaşayabileceğimiz en güvenli bir yerin, somut değil, hatta tam tamına da soyut olan bir yer olduğunu düşünürüz.Hayatın kılıçları varsa, bizim de sanat adında kalkanlarımız vardır. Zamanla birlikte fark ederiz ki yağmur yağıyor; ancak bunlar kara bulutların, kötümser bir havanın değil, içinde bulunduğumuz yaşamın üzerimize bıraktığı, her bir tanenin de su damlalarından değil, sanki ağır demir külçelerden müteşekkil olduğu ve can yakıcı, insana şemsiye açtırıcı bir yağmurdur. Ve biz de açarız.

Etrafımızdaki sayısız imgeler üzerimize doğru bırakır yağmurunu, herkes en azından bir şey, çoğu şey de çok şey ister bizden. Karşılamak, doyurmak, susturmak veyahut ıslanmamak elde değildir. Akıllılarımız kaçacak en güvenli yer olan sanata doğru koşar. Çünkü, dünya savaşı Celil Sezer

Page 90: Dergi Bursa

88

fotoğrafa yazı

sırasında bombalamalardan korunmak için ışıkları karartılmış bir gecenin korkulu tenhasında, küçük bir odada ancak “karartma” şiirini yazarak nefes alan Eluard gibi, hakikatin çoğu zaman azaplı yakıcılığından kaçılabilecek en güzel yer bir hayal ülkesidir ki bu çoğu zaman yalnızca sanatla yaratılır.Şemsiyemiz sanattır.

Akıl sahipleri yaratmaya mahkûmdur. Onların bahar ülkesidir yarattığı yerler, benim gün içinde oturup bunları yazmam da bir nefes alışı, işimin terli ve hızlı koşusundan yorulup bir gölgeli ağacın dibinde ellerimi, kırılmış dizlerimde buluşturarak kendi bahar ülkeme kavuşmamdan başka bir şeyle açıklanamaz.

Peki sanat yormaz mı? Onun yorgunlukları yok mudur? Elbette onun da tatlı bir yorgunluğu mevcut; eroine alışanlar nasıl ki gittikçe daha çok eroin ararlar; sanata alışmış olanlar da

gittikçe daha saf, daha su katılmamış, daha yoğun, daha koyu ve daha kuvvetli, daha çok sanat ararlar.Edebiyatın benim asıl şemsiyem olduğu gibi, fotoğraf da üzerime doğru geldiğini hissettiğim ağır demir damlalı sağanak yağışın arttığını hissetmemle birlikte edindiğim ikinci şemsiyedir.Bu ikisini ne kadar başarabildiğim konusunda emin olmamakla birlikte, bir şekilde bir ayağımın sanat dairesinde gezinmesinden, varlığımı orada hissetmekten dolayı kendimi daha güvenlikli bir ortamda duyuyorum.

Hayatın katıksız gerçekliği ve varlığı her an unutmaya çalıştığım bir şey değil, ona karşı şemsiye açtıkça lüzumunu ve anlamını daha iyi duyduğum bir mefhum halini alıyor. Zira biliyorum ki “hayat daima sanata üstündür” ve edebiyat da, fotoğraf da ancak bir züğürt tesellisidir. Dolayısıyla, bu alanlarda bir şey üretmek amacında olmaksızın, üretmeyi hedeflemek

dahi benim güvenliğimi sağlıyor; yaptıklarımın olmuş ya da ölmüş şeyler olmasından hiçbir rahatsızlık duymaksızın, bu oldurmaya çalışmanın keyfini sürmekle giderek artan bir açlığımı ben doyuruyorum. Sizlerin burada izlediğiniz fotoğraflarım da benim kendi açlığımı doldurduğum sofralardır, onların eşsiz ya da çok değerli olması gerektiğine de inanmıyorum üstelik zira fotoğrafta hiç kimseye benzememek bir gayedir, lakin bunun da hiçbir şeye benzememek gibi bir tehlikesi vardır. Ben yaşadığım sürece, şimdinin nazarıyla baktığımda edebiyat veya fotoğrafla alakamı kesmemeyi, yaşamımın sağlıklı devamı için zorunlu görüyorum, şemsiyeyi elden bırakırsam yağmur çökecek çünkü üstüme. Ve bu yağmur, ıslatan bir cinsin değil, yakan, kavuran, öldüren bir cinsin mahsulüdür. Yani ben de sizler gibi, bir şemsiyeye mecburum; çünkü hayat saldırır, onun işi bu.

Page 91: Dergi Bursa

89

Page 92: Dergi Bursa

90

odak noktası

Odak Noktası’nda bu ay, insanlara ve yaşama çok yakın karelerin sahibi bir fotoğrafçı konuk oluyor… Zaten fotoğrafları da hayattan karelerden oluşuyor. Mesleğini icra eden emektarlar, masum bakışlı çocuklar ya da insan yaşamına dair çok çarpıcı detaylar…

Odaktaki “insan”

Murat Korkmaz

Murat Korkmaz Bursa’da yaşayan bir fotoğraf aşığı. Fotoğrafı günlük hayatın stresinden uzaklaştıran bir hobi olarak görüyor. Fotoğrafla 2005 senesinde tanışmış ve o günden bugüne dikkat çekici bir portfolyo oluşturmuş… Birçok fotoğraf gösterilerinin yanı sıra ulusal

ve yerel dergilerde fotoğraf üzerine yayınlanmış çalışmaları bulunuyor. Ulusal ve uluslararası düzeyde katıldığı çok sayıda yarışmada derecelere ve sergileme ödüllerine sahip olan Murat Korkmaz, tabir yerindeyse tam bir “fotoğraf sevdalısı…”

Page 93: Dergi Bursa

91

Page 94: Dergi Bursa

92

odak noktası

Murat Korkmaz Kimdir?

Ekim 1979'da Bursa’da dünyaya geldi. İlk-orta lise öğrenimini Süleyman Çelebi Lisesi’nde tamamladıktan sonra sırasıyla Uludağ Üniversitesi Turizm Otelcilik (1999) ve Uludağ Üniversitesi Sosyoloji (2003) Bölümlerinden mezun oldu. Bursa’da yaşıyor ve özel sektörde görev yapıyor.

Okul duvarlarının renklenmesi ve öğrencilerin fotoğrafla tanışması adına çeşitli sergi etkinliklerinde bulunan fotoğrafçı, BURFOT (Bursa Fotoğraf İmece Topluluğunun) oluşmasında etkin rol oynadı. Ayrıca BUFSAD (Bursa Fotoğraf Sanatı Derneği) üyesi ve BUMOF (Bursa Mimarlar Odası Fotoğraf Kulübü)’a eğitim konusunda destek veriyor.…

Page 95: Dergi Bursa

93

Page 96: Dergi Bursa

94

havadan sudan

Uzun yıllar işgalcilerle, doğal afetlerle ve yoklukla mücadele eden bu bölgede, Kamboçya’nın Phnom Penh şehrinde, başlıyorum seyahatime. Burada soykırımın iç yüzünü ürpererek görüyorsunuz. Yaklaşık 3.5 milyon kişinin katledildiği işkence odalarını ve soykırım müzesini üzüntü ile İzleyenlerin ortak dileği, bir daha böyle bir vahşetin yaşanmaması oluyor. Kamboçya Kralı’nın sarayı da Phnom Penh’de. Som altınlarla süslenmiş heykellerinin bulunduğu bahçelerdeki yasemin kokularına, tapınakların tütsü kokusu karışıyordu. Farkında olmadan yaşamlarına dahil olmaya başladım. Yoğun sıcak ve neme alıştığımı hissediyordum. Karşılaştığım keşişlerin

bir çoğu konuşmaya çok hevesliyken, bazıları hızlı adımlarla uzaklaşıyordu. Öykülerini dinledim, bunca vahşete ve yokluğa dayanan bu çileli ülkenin nasıl dimdik durduğunu anlamaya çalıştım. İnançları çok kuvvetli, sokaktaki yalınayak çocukların bile gülümsemesi içinizi ısıtıyor.

Uçakla Siem Reap şehrine geçmek için sabırsızlanıyordum. Çünkü muhteşem Angkor Wat’a bu kadar yakınlaşmak bile beni heyecanlandırıyordu. 12.yy’da kum taşı kullanılarak inşa edilmiş olan kralın evi, halkın tapınağı olarak da kullanılmış. Angkor Wat, Unesco Dünya Mirasları Listesi’ndeki en önemli yerlerden bir tanesi. Uzaktan kutsal

lotus çiçeğinin tomurcuğu şeklindeki kuleleri gördüğümde; artık haritaların, planların bir anlamı kalmadı benim için. Hinduizm’de “Tanrıların Evi” olarak geçen bu kapıdan girerken çoktan rotamı kaybettiğimi anlamıştım. Her taşta her köşede işlenmiş öyküler vardı. Size gülümseyen heykellerden gözlerinizi ayıramıyorsunuz. Kirişlerdeki koruyucu melekler tarafından kuşatılıyorsunuz bu büyüleyici atmosferde.

Bir Fransız gezginin notlarının yayınlaması ile dikkat çekmiş olan bu tapınağı, vahşi otlardan ve topraklardan arındırmışlar. Hatta küçük bir restorasyonla orijinal haliyle

Yola çıkmadan başlar yolcunun öyküsü. Bir yol haritası zaten yerleşmiştir git geller arasındaki zamana. Benimki aşka düşmekti her çocuğun gülüşünde. Her sokağı evim saymak, her toprağı yurdum bilmekti. Bu yolculuk ile birlikte fiziki dünyamla iç dünyam da büyüdü bir yandan. Güneydoğu Asya’da; çileli ve cesur insanların ülkesi Kamboçya’dan, ejderhaların ülkesi Vietnam’a kadar uzandı hikayem.

Rotanızı kaybedin bazen

Nazan Aşkalli

Page 97: Dergi Bursa

95

günümüze kadar ulaşmış. Dünyanın her yerinden gelen gezginlere ev sahipliği yapıyor şimdilerde. Kamboçya’nın ülke bayrağında da tapınağın sembolü var ve bu dünyada tek. Şu anda ülkenin turistik olarak en önemli gelir kaynağı. Tomb Raider filmine sahne olan tapınakta 300 yıllık ağaçların kökleriyle tapınakları koruduğuna şahit oldum. Çok etkileyici bir güce sahipler. Bir kaç güne Angkor Wat’ı sığdırmak çok güç. Ayrılırken; taşlarına, ağaçlarına dokunup veda ediyor ve ruhumun bir parçasını orada bırakıyordum.

Sonra kırmızı toprağın tozuna bulanıp köylere geçtim. Evler ağaç direkler üzerine kurulmuş. Muson

yağmurlarından korunmanın çaresini bu şekilde bulmuşlar. Son derece ilkel, maddesellikten uzak bir yaşam sürüyorlar, yol kenarında maymunlar halktan biri gibi izliyor sizi. En çok etkileyen ise çocuklar... Fakirliklerine rağmen o kadar mutlu ve sakinler ki. Zaten yüksek ses, gürültü hiç duymadım. Ahenk içinde yaşıyorlar, Khmer halkı son derece yardımsever ve sıcakkanlı... En önemli kültürel miraslarından biri de Khmer dansları. Pol Pot rejimindeki soykırımda bu dansçıların 1000 tanesi öldürülmüş. Sağ kalan birkaç kişi dansı canlandırmaya çalışıyor. Dansçılar 6 yaşında eğitim almaya başlıyor ve 18 yaşında eğitimleri bitiyor. Bu dans

sıradan bir gösteri değil. İzleyenlere bolluk, bereket ve mutluluk verirmiş. Bir saat süren harika bir gösterinin, sizi bambaşka boyutlara taşıyan bir müziği var. İzlediğim en anlamlı ve hoş gösteriydi diyebilirim.

Tapınaklarındaki keşişlerinden, edindiğim dostlarımdan, çocukların parlayan gözlerinden ayrılma zamanı geldiğinde; Kamboçya’nın içime işleyen huzurunu ve yoğun kültürünü hissettim. Sırada ejderhaların ülkesi Vietnam var.

Küçük insanların büyük dünyalarıyla tanışmak için güneyden kuzeye Vietnam’dayım. Chu Chi tünellerinde nasıl hayatta kaldıklarını dinledim

Page 98: Dergi Bursa

96

havadan sudan

askerlerden. Hayatta kalmak için yıllarca çektikleri sıkıntıları, nasıl mücadele ettiklerini öğrendikçe hayranlık duymaya başladım. 90 milyon nüfuslu bir ülke nasıl bu kadar sakin olabilir diye düşündüm. Kargaşadan uzak bir yaşam tarzına sahipler. Sokaklarda yemek pişiriyor ve satıyorlar, sokakta uyuyorlar. Suç oranı çok az ,güvenlik sorunu yaşamadım. Rahatlıkla gezebiliyorsunuz.

El sanatları ile de geçim kaynağı elde eden Vietnamlıların neredeyse hepsi sanatkar. Gözlemlediğim en önemli özellikleri sabırlı ve inatçı olmaları. Kamboçya halkına göre daha ürkek ve çekingenler. Okuma yazma oranı çok yüksek hızla gelişmeye devam ediyorlar. Bazıları Türkiye’yi tanıyor ve Aziz Nesin hayranı. Güneyde dünyanın pirinç kasesi denilen Mekong Yaylası kıyılarını tekne ile gezip görüntüledikten sonra kuzeye Ha Long Bay Körfezi’ne doğru yol aldım. Pirinç tarlalarının görüntüsüne alabildiğine uzanan lotuslar eşlik ediyordu. Uzun bir

yolculuktan sonra bulutların denizin köpüğü ile buluştuğu bir başka Dünya Mirası Listesi üyesi Ha Long Bay Körfezi’ndeyim. Yaklaşık 3000 irili ufaklı adadan oluşan mucize bir güzellik bu körfez. Birçok film setine ev sahipliği yapan zümrüt yeşili sulara doğru tekne ile konaklamak üzere hareket ediyorum.

Efsaneye göre; yıllar önce işgalci güçler Vietnam’a denizden saldırdığında, tanrıya yalvarıp yardım istemişler ve gökyüzünden alevler saçan bir ejderha inmiş. Ağzından çıkan alevler bu kayaları oluşturmuş, işgalciler yollarını kaybedip çıkamamışlar ve böylece özgürlüğünü kazanmış Vietnam... Sonra ejderha cennete geri dönmemiş, dünyadaki savaşlar bitene kadar bu halkı korumak için suların altına inip uyumuş. Hanoi’ de izlediğim geleneksel su kuklasını bu efsaneyi dinlediğim an daha iyi anladım. O meşhur sevimli tiyatro Vietnam halkının belgeseliymiş. Ejderhanın da neden güç ve sembol kabul edildiği de açıklanmış oldu.

Çok sayıda mağara ve sarkıt var, küçük kanolarla ulaşma şansına sahipsiniz. Su da çok derin değil. Gün batımı ise çok yavaş ve huzurlu. Kayaların gölgesine vuran kızıllığı izlerken zamanı durdurmak isteyebilirsiniz. Ha Long Bay da hayat o kadar sessiz ve sakin ki, bir kuş kanadını çırpsa gürültü olacakmış gibi hissettim. Sabahın ilk ışıklarında balıkçıların ağ atışları bile bir o kadar sessiz...

Angkor Wat; oraya ilk giden Batılı seyyah Antonio De Magdelana’nın dediği gibi hiçbir kalemin tasvir edip yazamayacağı güzellikte, dünyanın hiçbir yerine benzemiyor. Ha Long Bay Körfezi ise ejderhanın sağladığı huzur ve sakinlikle bir zümrüt parçası gibi sizi davet ediyor. Ben efsanelerin bir parçası olarak rotamı kaybettim, ne iyi de ettim kaybederek. Batıya dönerken kalbimin telleri hala Doğu için çalmaya devam ediyordu. Siz de rotanızı kaybedin bazen.

Page 99: Dergi Bursa

97

Page 100: Dergi Bursa

98

dünyaya armağansın

Hüdavendigar Vilayeti dâhilinde Velosipetle bir Cevelan** Hüdavendigar Vilayeti: Bursa Velosipet: Bisiklet Cevelan: Gezi, seyahat.

Ahmet Tevfik’in “Hüdavendigar Vilayeti Dahilinde Velosipetle bir Cevelan” ismini taşıyan kitabı bir kütüphanenin rafında yaklaşık yüz yıl kadar sessizce bekledikten sonra, 2007 yılında günümüz diline uyarlanarak "Yüz Yıl Önce Bisikletle Bursa" ismiyle yayınlandı. Bisiklet sporuna gönül verenler için iyi bir rota olan bu kitap, bisiklet sporunu tanıtmak ve sevdirmek amacındaydı...

Serkan Duru

Fotoğraf: Özgür Çakır

Page 101: Dergi Bursa

99

“Bir bisikletim olsa da arkadaşımla birlikte, bir yerlere gitsek” diye aklınızdan geçirmişsinizdir eminim. İş hayatı, çocuğun okulu, özel hayat derken; isteğinizi bir türlü gerçekleştiremezsiniz. Böyle bir yolculuk rotası çizmek için hep iyi bir zaman ararız ancak o zamanı bulamayız. Fakat bundan tam 115 yıl önce, 1897 yılının Eylül ayında iki maceracı genç İstanbul’dan Bursa’ya 3 günlük bisiklet gezisi yaparak bu tip bir hayali gerçek kılmıştı.

1890'lı yılların son çeyreğinde İstanbul'dayız. Ahmet Tevfik Bey çevresindekilere bisiklete binmeyi öğretmeye çalışan bisiklet sporuna gönül vermiş bir genç olarak çıkar karşımıza. 1897 yılının Eylül ayında yine arkadaşlarından birine bisiklete binmeyi öğretir ve beraberce bisikletle Bursa'ya bir gezi yapmayı teklif eder. İki kafadar için böylece eğlenceli bir gezi başlar. Gezi boyunca izlenimlerini not eden Ahmet Tevfik İstanbul'a döndükten sonra kitabın baş kısmına, bisiklete nasıl binileceği konusunda bir bölüm ekleyerek bastırır. Dönemi için son derece macera dolu bu kitap, Ahmet Tevfik Bey’in bisiklet gezisinde aldığı notlar sayesinde, dönemin Bursa’sı hakkında bizlere büyük bilgiler aktarıyor.

Ahmet Tevfik Bey, 19. ve 20. yüzyılların bitiştiği II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde bir bisiklet tutkunu. Haliyle bugün kimi yerde kendilerini “uzaylı” gibi hisseden bisikletçilerle karşılaştırıldığında “uzaylıların babası” diyebileceğimiz türden birisi.

Bisiklet kullanımının 19. yüzyılın sonunda Avrupa’da da çok yaygın olmadığı biliniyor. Böyle bir dönemde Osmanlı’da bisikletle gezi yapmak, her babayiğidin harcı değildi elbette. Kitapta Ahmet Tevfik Bey bisikletin

üstünlükleri, zevkleri, bisiklet kullanmanın güzellikleri hakkında da çok geniş bilgiler sunuyordu. “Velosipet”lerine su, bisküvi ve ecza kutusu gibi gerekli teçhizatı koyup önce vapurla Mudanya'ya geçiyorlar. Her bisiklet yolculuğu gibi zaman zaman bisiklet onları değil, onlar bisikletleri taşıyor ve Bursa, İnegöl, Yenişehir güzergâhında bir gezi yapıyorlardı. Buna ek olarak Bursa’dan çıkıp tekrar Bursa’ya vardıkları toplam 267km’lik yol boyunca gördüklerini, konuştuklarını, başlarından geçenleri anlatarak aslında uzun yolda bisiklet kullanmanın - biraz da şaşırtıcı bir şekilde- bugünkünden pek de farklı bir şey olmadığını gösteriyordu.

Kitapta yola çıkılmadan önce bisikletlerle ilgili fazlasıyla teknik bilgi mevcut. Genelde “araba” olarak tâbir edilen bisikletlerin her birine bir çanta ve bir de su haznesi ekleniyor. Su hazneleri ikişer kilo geliyor, üstleri su geçirmeyen bezle ve içi mukavvadan olan çantalara çamaşır ve yiyecek konuluyordu. Elbette bunca yol esnasında kazalar da olmuyor değildi. At arabalarının atlarının bisikletlerden ürkmesi, yokuşlarda hızı ayarlayamayıp düşüyorlardı. Onca yol gidip de - hele ki o dönemdeki yollar düşünülürse- lastik patlatmaması mümkün değildi. Bir nalın çivisi bisikletin arka lastiğine saplanıveriyordu. Üstelik nalın çivisini çekince çivinin tıpa görevi de kayboluyor, lastik tamamen iniyordu, Ahmet Tevfik Bey ve arkadaşı yakındaki kasabaya yürüyerek gidiyorlardı.

Kitaptaki güzel enstantaneler arasında gezginlerimizin nereye giderlerse gitsinler ilgi odağı olmaları var. Çeşitli köy ve kasabalarda çocuklar etraflarını çeviriyor ve hemen bisikletler hakkında soru soruyorlardı. Elbette sorulan sorular arasında - ilk defa bir bisiklet gördüklerinden - aletin adının ne

olduğu da var. Ahmet Tevfik “şeytan arabasıdır” (rahmetli babaannem de öyle derdi) diye hafif yollu dalga geçse de, gerçek ismini sormaktan vazgeçmiyordu çocuklar...

Yenişehir’de bir ihtiyar kahveden kalkıp yanlarına geliyor ve rica ediyordu “Arabaya bin de şurada biraz dolaş. Biz de görelim. Biz bunu bir kez gördüğümüz için pek merak ediyoruz. Keza Boşnak Köyü’ndeki tamir sonrasında köylüler “Ayağınız tamir edildi, şimdi gidiyorsunuz. Buradan çabucak uzaklaşırsınız. Biz sizi seyredemeyiz. Biriniz arabaya binmeli, şurada dolaşmalı, biz de seyrederek çok zaman önce görmüş olduğumuz bir şeyi tekrar görmekten mutlu olmalıyız” diyorlardı. Yenişehir’den alkışlarla uğurlanmışlardı.

Yolda hayvanlarla ilgili anılar da var. Atlar bisikletten ürküyorlar. O nedenle Ahmet Tevfik ve arkadaşı ne zaman atlı bir araba görecek olsalar kenara çekiliyorlar. Bir de köpek sorunu mevcut. Yenişehir’de insanlara bisiklet nasıl binilir gösterirlerken köpekler saldırıyor, yöre ahalisi sopalarla köpekleri kovalıyor...

Bu kitabı; bisikleti ve Bursa'yı o zamanın diliyle tanımak ve o dönemin Osmanlı'sında bisiklet gibi bilinmeyen bir araçla Anadolu'ya gitme cesaretini gösteren bir gencin izlenimlerine şahit olmak için okumanızı, ardından kendi bisiklet rotanızı çizmenizi tavsiye ediyorum.

Page 102: Dergi Bursa

100

köşe

Güneşin, denizin, kumun mevsimi; dağ bayır gezmenin, uçurtma uçurmanın, yeni yerler keşfetmenin ve kamp ateşi yakmanın mevsimi. Yakılan ateş başında dost sohbetlerini paylaşmanın, yazlık arkadaşlarının, yaz aşklarının mevsimi. Kanımızı kaynatan yaz, güneşin ısıttığı yürekler ve tatil keyfinden belki bu dönemde yaşanan her anı bambaşka bir izle kalır aklımızda, her yazın kendine özgü bir mirası vardır yaşanmışlıklarımız arasında. Hatta “geçen yaz ne yaptığını biliyorum” bizler için sadece bir film ismi olmakla kalmaz, uzun yaz gecelerinin sohbet başlığı olarak kayda geçer.

Geçen yaz ne yaptığınızı bilmiyorum ama bu yaz yapabilecekleriniz için naçizane önerilerim olacak. Tatil enteresan bir süreçtir, en yakın dostla gidilip kanlı bıçaklı dönülebilir, orada tanışılan yeni simalar en güzel anlarınızın ve anılarınızın ortağı olabilir. Kimileri lüks tatil köyüne gitmek ve son gününe kadar sınır dışına çıkmadan bu köylerin tadını çıkarmayı sever, kimileri bildiğin köy hayatına özlemini gidermek için tatilde köyüne gider. Bazıları çadırını sırtına alıp dağ bayır kamp keyfi ararken, bazıları mistik butik otellerde, sakin ve dingin tatilleri seçer. Bu sebeple şehirde hayatı paylaşmaktan keyif aldığınız her dostla tatile gidilmez, nasıl ki herkesin ev hali başkaysa tatil hali de bambaşka olabilir. En güzeli ortak zevkleri olan gruplarla kendi

keyfinizi paylaşmanızdır, böylece eski dostlar yine sizinle bıraktığınız yerde, yeni dostlar tatil sonrası yanınızda kalır.

Yurtiçi tatiller için belki de dünyanın en şanslı ülkelerinden birinde yaşıyoruz. Doğal güzellikleri ile dikkatleri çeken Karadeniz yaylarını gezmek için sahil şeridinden doğayla hasret gideren bir yolculuk yapabilir Safranbolu evlerinde konaklayabilir, Amasra’da günbatımına şahitlik edip, Trabzon yaylalarında yeşilin binbir tonunu gözlemleyebilir, sislerin arasındaki gizemi keşfedebilirsiniz. Denizin ve güneşin tadını çıkarmak için güneye inebilir, Akdeniz sahillerinde keyifli etkinlikleri sabahın ilk ışıklarına dek süren eğlencelerle süsleyebilirsiniz. Tarihe meraklı ve doğanın tarihle buluştuğu bir tatil isteyenler çin Likya turu güzel bir başlangıç olabilir, Ege’nin evsahipliği yapmış olduğu tarihi mirası doyasıya yaşayabilirsiniz. Doğanın büyüsüne kapılmak, güneşin doğuşunu balonla izlemek isteyenlerdenseniz; Anadolu topraklarında Ürgüp ve Göreme’ye gidebilir, Avanos’ta toprak çanak yapmayı deneyimleyebilir, dünyanın en lezzetli şaraplarını yerin yedi kat altındaki şehirlerde tadabilirsiniz. Ve Türkiye’nin bambaşka bir yanı “Tanrıların Tahtı” olarak bilinen

Nemrut’un gizemini yaşamak isterseniz, medeniyetin ve tarihin, sayısız yeni lezzetin keşfini burada yaşayabilir, bugüne kadar uzağında kaldığınız bir hayatı gözlemleyebilirsiniz.

Bu seçenekler arasından keşfetmek isteyeceğiniz rotayı seçerken içinizdeki sese kulak verin, sizi davet eden her neresiyse o yöne gidin. Giderken yanınızda anı donduracak bir fotoğraf makinası olmasına mutlaka dikkat edin, çünkü başka hiçbir yaz bu yaz gibi olmayacak. Yaşanan hiçbir anın tekrarı olmadığı gibi bu tatilinizin de tekrarı yok, bunu hissederek yaşayacağınız tatil bugüne kadar ki en güzel tatiliniz olacak.

Size ve sevdiklerinize şimdiden keyifli, kahkahalarınızla şenlenmiş, gülümseyen fotoğraflarınızın olduğu muhteşem bir tatil diliyorum, dönüşte görüşmek üzere!

Üzerimizdeki kış uykusundan uyanıp, miskinliğimizden silkinmeye başladığımız bahar ardımızda kalırken, pazar kahvaltısı rehavetinden gevşeyerek ayrıldığımız yaz sezonundayız.

Bu sezonun tekrarı yok

Dilek Şen

Page 103: Dergi Bursa

101

Page 104: Dergi Bursa

102

Yanlış rotalar, hem macera hem tehlike hem de bilinmezlikleri içinde barındırıyor. Kurumların rotalarını yanlış belirlemesi ise büyük kayıplara sebep olabiliyor. Büyük emekler ve çabalarla belli bir noktaya getirilen işyerleri küresel rekabet denizinde bazen sığ sularda bazen de derin sularda batıyor ya da sürekli çırpınarak yardım istiyor, birilerinin onu kurtarmasını bekliyor...

Her kurumun kendi vizyonuna ve hedeflerine göre belirlediği bir rotası var. Bu rotayı da sektörünün yerel, ulusal ve küresel pazardaki koşullarını göz önünde bulundurarak, kendi imkân ve olanakları doğrultusunda belirliyor.

Günümüzde kurumların rekabet edebilmek için çok daha esnek ve hızlı iş modelleriyle hareket etmesi en önemlisi de dünyadaki sosyal değişimin bir parçası olması gerekiyor. Bu yüzden de nihai hedeflerine ulaşması için sık sık elindeki rotasını kontrol etmesi, güncellemesi şart. Çünkü kurumların küresel rekabette kullanacakları yeni enstrümanları ve

donanımları ekleyerek rotalarında çok daha hızlı ilerlemesi mümkün.Bu açıdan bakıldığında yeni dünya düzeninde kurumların daha hızlı yol alabilmesi için rotalarını sürdürülebilirlikten yana da çevirmeleri gerekiyor. Artık kurumların iş hedeflerine çevreyi koruma, doğal kaynakları az kullanma, çalışanların sağlığı ve güvenliğini ön planda tutma, sosyal projelerle topluma katkı sağlama gibi konuları da eklemesi büyük önem kazandı.

Günümüzde tüketiciler için kalite, fiyat, hizmet, ürün çeşitliliği zaten “olmazsa olmaz” kategorisinde yer alıyor. Artık ne mutlu ki tüketici çok daha bilinçli ve sosyal farkındalığı çok daha yüksek. Bilinçli tüketiciler ürünün hangi koşullarda üretildiğini, toplumsal refaha ne tür katkı sağladığını ve bu anlamda hangi küresel sertifikalara sahip olduğunu araştırıyor, sorguluyor. Tüm bu konularda sosyal farkındalığı yüksek olan ve bunu şeffaf bir şekilde toplumla paylaşan firmalar ise kazanıyor.

Kurumların da dışarıdan zorlayıcı bir talep olmadan kendi içinde hazırlıklar yapıp, kendi rotalarına bu değerleri de eklemeleri hem daha dürüst hem de daha gerçekçi olacaktır. Yola bu değerlerle çıkan kurumlar rotalarında çok daha emin adımlarla ilerleyecektir.

Bizler tüketirken dünyamızı da tükettiğimizin farkında mıyız? Tüketimin olumsuz etkilerini bir nebze olsun ortadan kaldırabilmek için aldığımız tükettiğimiz her şeyi sorgulayalım. Toplum için, dünyamız için, geleceğimiz için standartları yüksek olan kurumları ve ürünleri tercih ederek diğer firmaların da bu yönde kendilerini geliştirmelerini teşvik edelim. Aslında iş dünyasına yön veren en önemli güçlerden biri tüketici istekleri… Tüketiciler olarak bu gücümüzün farkında olalım ve firmaların rotalarını toplumdan yana çevirmelerini sağlayalım.

Denizde rotanı düzgün belirlersen; derin sularda kaybolmaz, varacağın noktaya daha kısa sürede ve güvenli bir şekilde varırsın. Aslında bu mantık hem iş hem de özel hayatımızda da geçerli... Doğru hedefler, stratejiler ve çalışma yöntemleri ile yolumuzu hiçbir zaman kaybetmez ve istediğimiz durağa daha kolay varırız.

Kurumların rotası“Sürdürülebilirlik”

serbest yazı

Özlem Şenkoyuncu

Page 105: Dergi Bursa

103

Page 106: Dergi Bursa

104

semboller

Abdulkadir Kılınç

Avrupa, doğunun kaliteli ipek ve baharatı ile tanışınca, bu ürünlere büyük bir talep doğmuş ve "İpek Yolu" olarak adlandırılan tarihi ticaret yolları yapılmıştı. Çin'in en uç noktasından başlayıp Anadolu'nun çeşitli yerlerinden geçerek İstanbul'da birleşen ve oradan da Avrupa'nın içlerine giden bu yol boyunca, yükleri taşıyan kervanlar sadece ticaretin gelişmesini değil, Asya ile Avrupa arasında günümüzde de izleri görülen kültür alışverişini de sağlamıştı.

Ortaçağda İpek Yolu, Antakya'dan başlayıp, Gaziantep'ten geçerek İran ve Afganistan'ın kuzeyinde Pamir Ovası'na kadar uzanmaktaydı. Ayrıca Anadolu'nun güneydoğusunda bulunan Gaziantep ve Malatya'yı geçip, batıda Bursa, Trakya ve İzmir; Karadeniz'de Trabzon ve Sinop, Akdeniz'de ise Alanya ve Antalya gibi önemli limanlar üzerinden Avrupa'ya ulaşırdı. Tarihi İpek Yolu, eski Çin medeniyetini Batı’ya ulaştıran önemli bir kanal olmakla birlikte, aynı zamanda Çin ve Batı arasındaki ekonomik ve kültürel temaslardaki önemli bir köprüydü.

Genel anlamdaki İpek Yolu, Batı Han hanedanı döneminde Zhang Qian tarafından başlatılan, doğuda Chang’an şehrinden başlayan, batıda Roma İmparatorluğu’nda son bulan bir kara ulaşım hattıydı. İki güzergaha bölünen İpek Yolu’nun güney güzergahı, Dunhuang ve Yangguan geçidinden

geçtikten sonra batıya doğru ilerleyerek Kunlun Dağları ve Conglin Dağları’nı aşar, oradan da Da Rouzi (bugünkü Xinjiang Özerk Bölgesi ve Afganistan’ın kuzeydoğusu), Anxi (bugünkü İran) ve Tiaoshi (bugünkü Arap yarımadası) üzerinden Roma İmparatorluğu’na ulaşırdı. İpek Yolu’nun kuzey güzergahı, Dunhuang ve Yumen geçidinden geçtikten sonra batıya doğru ilerleyerek Tianshan Dağları’nın (Tanrı Dağları) güney eteklerinden Conglin Dağları’nı aşar, oradan da Dawan ve Kangju devletleri (bugünkü Orta Asya) üzerinden güney güzergahıyla birleşirdi. Bu iki güzergah, “Kara İpek Yolu” olarak da adlandırılıyor.

Bilinen “İpek Yolu”nun yanı sıra, pek bilinmeyen iki İpek Yolu daha var. Bunlardan biri, “Güneybatı İpek Yolu” olarak adlandırılıyor. Sichuan eyaletinden başlayan bu yol, Yunnan eyaletinden sonra İravadi Nehri’nden geçerek Burma’nın kuzeyindeki Mogoko’ya ulaşır, sonra Çindvin Nehri’ni geçerek Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Mopal’a, oradan da Ganj Irmağı’nı izleyerek Hindistan’ın kuzeybatısından İran Platosu’na ulaşırdı. Bu İpek Yolu, bilinen “Kara İpek Yolu”ndan çok daha eskiydi. Çinli arkeologlar, 1986 yılında Sichuan eyaletine bağlı Guanghan şehri yakınlarında gizemli “Sanxing Dui” kalıntılarını tespit ettiler. Bundan 3 bin yıl öncesine ait olduğu anlaşılan “San Xingdui” kalıntılarından 142 santim

uzunluğundaki altın sopa, dört metre yüksekliğindeki “Kutsal Ağaç”, farklı boyutlardaki bronz insan heykelleri, büstler ve maskeler gibi Batı Asya ve Antik Yunan medeniyetlerinin özelliklerini taşıyan çok sayıda tarihi eser çıkarıldı. Uzmanlar, bu tür tarihi eserlerin büyük olasılıkla o dönemde Doğu ile Batı arasında yapılan kültürel değişimler kapsamında Çin’e getirildiğini düşünüyorlar. Bu varsayımın doğru olduğunun tespit edilmesi durumunda, buradan geçen İpek Yolu’nun bundan 3 bin yıl önce kurulduğunu söylemek mümkün olacak.

Karadaki İpek Yolları’nın yanı sıra bir de “Deniz İpek Yolu” vardı. Guangzhou Limanı’ndan Malaka Boğazı’nı geçerek Sri Lanka, Hindistan ve Doğu Afrika’ya ulaşan “Deniz İpek Yolu”’nun Song Hanedanı döneminde oluştuğu, Doğu Afrika’daki Somali’de yapılan kazılarda çıkarılan tarihi eserlerle kanıtlandı.

Çin ve dünya uygarlığının başlıca beşiği olan ülkeleri bir araya getiren Deniz İpek Yolu, geçtiği ülkeler arasındaki ekonomik ve ticari temasları yoğunlaştırdığı için “Doğu ve Batı Arasındaki Diyalog Yolu” olarak da adlandırılıyor. Tarih kayıtlara göre Marco Polo, Çin’e Deniz İpek Yolu üzerinden gelmiş, dönüşte yine Çin’in Fujian eyaletine bağlı Quanzhou Limanı’ndan gemiye binerek bu yolu izleyip memleketi Venedik’e dönmüştü.

İpeğin rotası

Milattan yüzyıllar önce Mısırlılar, daha sonra da Romalılar Çinlilerden ipek satın alırlardı. Ulaşım ise, daha sonra İpek Yolu adı verilen güzergahları izleyen kervanlarla sağlanırdı. M.S. 555 yılında, keşişler ilk ipek kozalarını Çin’den Bizans’a, Anadolu’ya getirdiler. İpek böcekçiliği İstanbul’dan Yunanistan’a, 7. yüzyıldan itibaren de İtalya, İspanya ve Fransa’ya geçmişti.

Page 107: Dergi Bursa

105

Page 108: Dergi Bursa

106

geçmiş zaman kipinde

Kasetçalarların pili bitmesin diye kalemle ileri ya da geri saran yok artık. Hâlbuki ne çok nazımızı çekti onlar. Hoyratça kullandık, tozlanır mı diye dert bile etmedik. Sağa sola atmaktan kapları hiçbir zaman sağlam kalamadı. CD ya da plaklar kadar hiçbir zaman değer görmediler. Üzerleri çizilir mi derdi olmadı. Kimi zaman çocuklara oyuncak oldular, bantlarından saç yapıldı, kimi zaman paramparça oldular. Kalemle ileri geri sararken

bantı koptu yine de gıkını çıkartmadı kasetler. Bantladık geçti… Mp3’ler ya da CD’ler gibi naz yapmadılar hiçbir zaman.

Kasetlerin muhafaza ettiği sanatçıya da saygısı vardı bir açıdan. İleri ya da geri sarmak kolay olmadığından, albümleri bütünüyle dinlememize sebep olurlardı. MP3 Player’lar gibi sonraki şarkıya geçmek kolay değildi. Başka bir deyişle, şarkının hakkı verilmek

zorundaydı. Şarkıları sindire sindire dinliyor, başta sevmediğimiz şarkıların ilginç güzelliklerini dinleye dinleye keşfediyorduk.

Walkman’lerin içinde, özellikle sıkıcı otobüs yolculuklarında, vefalı bir dost olurdu kasetler birçok kişiye. Kopyalandı ve çoğaldılar. Kasetçalar olan herhangi bir teypte ses oldular, duyuldular. Kimi yerleri bozuldu, şarkıcılar ses değiştirdi. Üzerindeki

Zamanında bizleri plaklardan ayırdığı için pek sevmediğimiz ama CD’ler nedeniyle aynı akıbete uğramış olan kasetler; tabir yerindeyse “atsan atılmaz satsan satılmaz” haliyle hüzünlü ve geçmişe özlem duyan birer dost artık evlerimizde…

Kasetler sarmıyor artık!

Page 109: Dergi Bursa

107

“manyetik alanlardan uzak tutunuz” notunu okutturdular yıllarca. Yapıştırmaları özenle yapıştırıldı ve albümün ismi itinayla yazıldı üzerlerine…

TV dünyası renklendikçe sayısı git gide artan “sanatçılarımızın” da ağzından düşürmüyordu şu cümle: “Yeni kasetimde…” Her albüm çıkartan “sanatçı” plak yerine “kasetim çıktı ya da çıkıyor” diyordu. Bu deyiş hala da süregeliyor aslında. CD’si çıkan bir sanatçı albümünü anlatırken “kaset” kelimesini kullanıyor hala.

Tek kötü yanı şu anki teknolojiye göre daha çok yer kaplıyordu kasetler. Ama bu sayede oda ya da salonların başköşesine de kuruluyorlardı kasetliklerle… Bir de kızdırdığı anlar oluyordu bizleri. Kaset sardı mı kan tepemize sıçrıyordu. Çoğu zaman kötü muamele görüp çöpte alıyorlardı soluğu. Hâlbuki tamiri mümkündü sarmış kasetleri. Küçük bir ameliyat ile bant düzeltilir, tekrar sarılıp yerine takılabilirdi. Bazı durumlarda ise kasanın değişmesi gerekirdi. Tabi ki bunun için yetenekli ellere ihtiyaç duyulurdu çünkü bantı taşırken düşürmek hastanın kaybına sebebiyet verebilirdi.

60’lardan 90’ların sonuna kadar kullanılmış, önce gramofonlarla sonra CD’lerle rekabet etmiş olan kasetler, boyutları ortalama olmasına karşın daha iyi ses kalitesi ve anında kayıt gibi özellikleri ile hayatımızın unutulmazları arasına girmişti bile… Manyetik olarak ses kaydı alan kasetlerin kökeni Fransızca’daki Cassette kelimesinden geliyordu. Anlamı ise “küçük kutu” idi. 46’lık, 60’lık, 90’lık ve 120’likleri pek meşhur olan küçük kutuların; 55, 100 ve 110 gibi ara değerdeki uzunlukları

da mevcuttu. En yaygın kaset türü olan 46'lık bir kasetin bir yüzü 23, diğer yüzü ise 23 dakika olmak üzere toplam 46 dakika olarak tasarlanmıştı. 46 olmasının sebebi ise nam-ı diğer 45’lik plaklardı. Böylece 90'lık bir kasete 2 albüm sığabilirdi. 100'lük ve 120'lik kasetler ise şeritleri çok ince olduğundan çok kaliteli teyplerde çalınmalı veya kayıt edilmeliydiler. Bu yüzden en çok saran kasetler de onlar olurdu.

Şimdi ise gigabyte yarışına girmiş bilgisayar hafızalarına dolan; mp3’ler, mp4’ler, wma’lar, waw’lar aldı yerini kasetlerin. Bir CD ya da DVD’nin içerisine binlercesi sığıyor, albümlere şarkı muamelesi yapılıyor, şarkıların ve onları seslendiren sanatçıların değeri azalıyor bilgisayar ekranlarında. Belki de bunu düşünmek gerekiyor biraz da. Kasetler hayatımızdan çıktı çıkalı sanatçılar ve onların unutulmazları da değerini kaybediyor. Hepimiz hafızasında yer etmiş kasetler ise hoş bir tebessümle anılıyor sadece. “Eskiden kasetlerimiz vardı, her birisini ayrı ayrı severdim. Yanımda her yere götürürdüm.” cümlesi ile yâd ediliyor sadece…

Page 110: Dergi Bursa

108

armoni

Albümü müzik setine koyuyorsunuz, ışıkları biraz kısıp belki bir de tütsü yakıyorsunuz. Saat belki gece yarısı, belki de mavi saatler... Kim bilir belki de yoldasınız. Ritim başlıyor yavaştan, etkileyici bir vokal eşliğinde bir bakmışsınız ki ritim tutuyorsunuz. Zihniniz keyif aldıkça kendilerini müzik arkeologları olarak tanımlayan Pink Martini’nin sesi gittikçe yükseliyor. Adeta bir müzik belgeseli izlediğinizi hissediyorsunuz. Bir yandan müzik bitmesin istiyorsunuz, diğer yandan bir

sonraki şarkıyı merakla bekliyorsunuz. Pink Martini müzik dünyası içerisinde tek bir yere konumlandıramayacağınız nadir gruplardan aslında. Hiçbir tanımlama onların yaptığı müzik türünü ifade etmeye yetmiyor denebilir.

Dünyanın dört bir yanından besledikleri müzikleriyle dünyayı tadıyorsunuz onları dinlerken. Küçük ama büyük bir orkestra dinliyorsunuz kısaca. Büyük ilgi çeken albümleri, özellikle Sympathique, dünya çapında milyonlar

sattı Pink Martini’nin… Bunun en temel nedeni de basit bir tanımlama ile “dünya müziği” yapıyor olmalarıydı.

Kimi şarkı çelloyla başlıyor, kimisinde bir piyano tınısı ulaşıyor kulaklarınıza. Bir keman öne çıkıyor bir saksafon. Latin ezgisiyle hareketlenirken, Fransızca bir solo ile duygusallaşabiliyorsunuz. Pink Martini’nin sundukları sadece bir müzik türü olarak tanımlanamadığı için her parçada ayrı bir keyif duyabiliyorsunuz.

Dünyanın farklı köşelerinden gelen tınıları tek bir çatıda toplayan Pink Martini, çağdaş formlarla geçmiş esintilerini harmanlayan bir müzik keyfini simgeliyor. Farklı dillerdeki şarkılarla hazırladıkları albümleri, sıcak melodileri ve ritimleri ile dünya çapında milyonlar satan küçük orkestra, kelimenin tam anlamıyla küçük ama büyük bir harman yeri…

Pink Martini

Küçük dev orkestra

Page 111: Dergi Bursa

109

Grup Üyeleri China Forbes - vokalThomas M. Lauderdale - piyanoRobert Taylor - trombonGavin Bondy - trompetDoug Smith - vibrafone ve vurmalı çalgıBrian Lavern Davis - konga, davul ve vurmalı çalgıDerek Rieth - vurmalı çalgıMartin Zarzar - davulPhil Baker - basTimothy Nishimoto - vokal ve vurmalı çalgıMaureen Love - harp

Tur Üyeleri Pansy Chang - çelloDan Faehnle - gitarClaude Giron - çelloBrant Taylor - çelloNicholas Crosa - viyolin

Diskografi Sympathique (1997)Hang on Little Tomato (2004)Hey Eugene! (2007)Splendor in the Grass (2009)Joy To The World (2010)2011: A Retrospective 2011: 1969 (Saori Yuki ile düet)

Topluluğun kurucu üyesi piyanist Thomas M. Lauderdale, “Dünya vatandaşı ve müzik elçileri olarak, her zaman değişik kültürlerin geleneklerini, dillerini, tarihlerini bilmek ve çalışmak zorundayız. ABD’li bir grubuz ancak zamanımızın büyük bir bölümünü Avrupa’da geçiriyoruz. En büyük amacımız, hangi kültürden olursa olsun, dünya üzerinde çok geniş bir dinleyici kitlesine seslenebilmek” diye tanımlıyor müziklerini.

Çoğunluğu topluluk üyelerine ait olan şarkılar, çok çeşitli esin kaynaklarından besleniyor. Life dergisinde 1964’te yayınlanan bir Ketçap reklamından, 1950 tarihli İtalyan filmi “Anna”ya kadar pek çok farklı kaynaktan besleniyorlar. Albümlerde; Fransızca, Portekizce, İtalyanca, Japonca, Hırvatça, İspanyolca, İngilizce hatta Arap ve Modern Yunan dillerinde parçalar yer alıyor. Birçok Hollywood filmine tema şarkısı yapan grup, şarkılarını dünyada ilk defa Pasion Turca himayesinde gerçekleşen Türkiye turnelerinde seslendirmişlerdi.

Thomas M. Lauderdale tarafından sivil toplum örgütlerinin gösterilerinde dinleti vermek üzere 1994’te Portland Oregon’da kurulmuştu Pink Martini. İlk performansını Cannes Film

Festivali’nde gerçekleştirmiş ve ardından Fransa, İspanya, Portekiz, Monako, Belçika, İsviçre, Peru, Yunanistan, Türkiye, Lübnan, Tayvan ve ABD’yi kapsayan geniş bir turneye çıkmışlardı. Yetmemiş Los Angeles, Oregon, Seattle, New Jersey, San Antonio ve Kansas City senfoni orkestralarıyla birlikte konserler vermişlerdi.

Pink Martini’ye “Je Ne Veux Pas Travailler…” nakaratıyla Sympathique şarkısı akıllara kazımıştı ve o günden bugüne akıllardan hiç çıkmadılar. Sympathique albümü, satış başarısı ile Fransa'da "Platin" albüm ile ödüllendirildi. Fransa’nın en seçkin müzik ödüllerinden "Victoires de la Musique"de "Yılın Şarkısı" ve "En İyi Çıkış Yapan Sanatçı" dallarında aday gösterildiler. Albüm ve 45'likleri tüm dünyada milyonlarca sattı. The West Wing’den Desperate Houseviwes’a kadar birçok film dizi ve reklam müziği Pink Martini’nin şarkılarıyla renkleniyor. Latin müziği, Lounge, Avrupa Klasik Müziği ve Cazı bile kapsayan bir çerçevede geniş bir müzik repertuarında eserler seslendiren Pink Martini’nin tarzı belirli bir kalıba sokulamasa da belli bir dönemin içerik ve stilini andıran vintage olarak tanımlanabilir.

Page 112: Dergi Bursa

110

film şeridi

Oyuncu, yapımcı, yazar ve yönetmen Tom Hanks’in iki akademi ödülü var. Sinema tarihinin en iyi drama oyuncularından biri olan Hanks, aynı zamanda sinema sektöründe tüm zamanların en çok kazanan isimlerinden bir tanesi…

Tom Hanks, Bosom Buddies dizisindeki Kip/Bufy Wilson rolünü oynayana kadar ünlenmemişti ama birçok iyi yapımın içerisinde yer almıştı ve adından sıkça bahsettiriyordu. Zor bir çocukluk dönemi

yaşamasına rağmen az kişinin ulaşabildiği başarılara ulaşmıştı.

Henüz 5 yaşındayken annesi ve babası boşanmıştı. 3 kardeşi vardı; Sandra, Jim ve Lawrence. Anneleri ve babaları ikinci evliliklerini gerçekleştirince, Sandra, Larry ve Tom babalarıyla, Jim ise annesiyle yaşamaya başlamıştı. Üvey annelerinin ise önceki evliliğinden tam 5 çocuğu vardı. En sonunda üvey annesi ve babası 2 yıl sonra boşandı. Tüm bunlar onun gelişimine de etki etmişti. Okulda utangaç ve sessiz bir

çocuk görünümündeydi. Bu yüzden çok da popüler değildi ancak sorumluluk sahibiydi ve iyi bir öğrenciydi.

Hanks’in oyunculuk ile bağları da lise yıllarında kuruldu. Skyline Lisesi’nde okul tiyatrosunda rol almaya başlamıştı. Bu bağlar üniversitede de devam etti. Chabot College adlı üniversitede tiyatro eğitimi almaya başladı. Ancak 2 yıl sonra Sacramento State Üniversitesi’ne

Thomas Jeffrey Hanks

Tom Hanks

Concord, California / 09.07.1956

Page 113: Dergi Bursa

111

transfer oldu. Zamanının çoğunu tek başına tiyatroya giderek geçiriyordu. Hayranı olduğu Bertolt Brecht, Tennessee Williams ve Henrik Ibsen’in oyunlarını izleyerek vakit geçiriyordu. Tiyatro öğrenimi gördüğü yıllarda, bir tiyatro festivalinde stajyerlik yapmaya başladı. Böylece tam 3 yıl boyunca set tasarımından sahne yönetmenliğine kadar her şeyi öğrenme şansı yakaladı. Bu dönemde Shakespeare’in Two Gentlemen of Verona isimli oyununda sergilediği performansla Cleveland Eleştirmenler Ödülü’nü almayı başardı. Daha sonra da Riverside Shakespeare isimli tiyatro şirketine üye oldu ve bazı düşük bütçeli TV yapımlarda görevler aldı.

Hanks’in hayatını değiştiren ise 1979 yılında, ABC kanalının seçmelerine katılması oldu. Kanalda yayınlanacak olan komedi dizisi "Bosom Buddies"de bir rol aldı. Bu dizi yönetmen Ron Howard’in dikkatini çekmesine neden oldu ve Splash isimli filmde başrol Hanks’in oldu. Film büyük bir gişe başarısı sağlayınca Hanks’in ünü giderek arttı.

Hanks’in Hollywood’ta tanınmasını sağlayan film ise 1988 yapımı "Big" oldu. Fakat ardından gelen "Turner and Hooch(1989)", başarısızdı. Kariyeri açısından kötü geçen birkaç yılın ardından, 1993’te önce "Sleepless in Seattle" ardından da

"Philadelphia" filmleriyle övgü topladı. Bu filmlerin sağladığı başarının nedeni olarak gösterildi. 1994 senesinde “Philadelphia”daki oyunculuğuyla kendi tarihinin en büyük başarısına imza attı ve En İyi Erkek Oyuncu dalında Oskar kazandı.

1994 senesi Hanks adına büyülü bir yıldı adeta. Yaz döneminde gelen "Forrest Gump" Hanks’i hiç unutulmayacak bir aktör haline getirdi. Filme ismini veren rolüyle 1995 yılında da En İyi Erkek Oyuncu Oskarı’nı kazandı. Böylece, Oskar tarihinde arka arkaya iki kez Oskar kazanan ikinci oyuncu olma unvanını kazandı. Forrest Gump’ın ardından yine başarılı

Page 114: Dergi Bursa

112

film şeridi

yapımlar olan "Apollo 13" ve "That Thing You Do" isimli filmler geldi.

1996’da ise HBO kanalı için çekilecek bir belgesel-dizi "From the Earth to the Moon" için yapımcılığa soyundu ve başarılı oldu. Televizyon projeleri arasında en pahalısı olma özelliğini taşıyan bu yapımın ardından Steven Spielberg’in yönetmenliğindeki "Er Ryan’ı Kurtarmak" isimli filmiyle isminin ününü perçinleyecek büyük bir başarıya imza attı. Gelmiş geçmiş en iyi savaş filmlerinden biri kabul edilen bu yapım, Spielberg’e ikinci En İyi Yönetmen Oskar’ını, Hanks’e ise En İyi Erkek Oyuncu Oskar adaylığını getirdi.

Hanks tabir yerindeyse başarıya doymuyordu. 1999’da gelen "Yeşil Yol" ile sinemanın vazgeçilmezleri arasında gösterilmeye başlandı. Birçok ünlü yönetmenle işbirliği içinde onlarca başarılı yapıma imza attı. Altın Küre kazandı. Özellikle "Cast Away" (2000), "Terminal" (2004) ve "Da Vinci Şifresi" (2006) filmlerindeki başarıları uzun süre konuşuldu ve gişe rekorlarına imza attı.

"Cast Away"deki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında tekrar Oskar adayı oldu.

2011 senesini daha çok yapımcılıkta gerçekleştirdiği projelerle geçiren Hanks, yine adından sıkça söz ettirdi. Larry Crowne ve Extremely Loud and Incredibly Close yine ses getiren yapımlardı. Onu 2012’de ise Cloud Atlas ile izleyeceğiz. Tom Hanks’in başarıları film şeritlerine sığmayacak kadar çok oldu ve hala sürüyor. Kariyeri boyunca birçok filme eleştirmenleri birliğinden, Altın Küre’den, MTV Film Ödülleri’nden, Berlin Film Festivali’nden, birçok dernekten ve en önemlisi Akademi Ödülleri’nden ödüller topladı. Kariyer başarıları yüzlerce ödülle süslendi. Amerikan Film Enstitüsü tarafından verilen "Ömür Boyu Başarı Ödülü"ne sahip olan en genç oyuncu olma unvanını taşıyan Hanks, neredeyse yaptığı her filmle büyük ilgiler uyandırmayı başardı. Sevimli gülümsemesi ile birçok gönülde taht kurdu.

Filmografi

Cloud Atlas (2012), Extremely Loud and Incredibly Close (2011), Hawaiian Vocation(ses)(2011), Larry Crowne (2011), Toy Story 3 (2010), Fahrenheit 451 (2009), Angels & Demons (2009), Boone's Lick (2008), The Great Buck Howard (2008), Charlie Wilson's War (2007), The Da Vinci Code (2006),The Da Vinci Code (2006), Cars (2006) (ses), Polar Express, The (2004), Elvis Has Left the Building (2004), The Terminal (2004), The Ladykillers (2004), Catch Me If You Can (2002), Road to Perdition (2002), Cast Away (2000), The Green Mile (1999), Toy Story 2 (1999), Saving Private Ryan (1998), You've Got Mail (1998), The Celluloid Closet (1996), That Thing You Do! (1996), Apollo 13 (1995), Toy Story (1995), Forrest Gump (1994), Philadelphia (1993), Sleepless in Seattle (1993), A League of Their Own (1992), Radio Flyer (1992), The Bonfire of the Vanities (1990), Joe Versus the Volcano (1990), The 'burbs (1989), Turner and Hooch (1989), Punchline (1988), Big (1988), Dragnet (1987), Every Time We Say Goodbye (1986), Nothing in Common (1986), The Money Pit (1986), The Man With One Red Shoe (1985), Volunteers (1985),Splash (1984),Bachelor Party (1984), Rona Jaffe's Mazes and Monsters (1982)

Page 115: Dergi Bursa

113

Page 116: Dergi Bursa

114

hobi kulübü

Balıkesir’in Gönen ilçesinde doğup büyüdüm. İl sınırları içerisinde iki ana jet üssü olması sebebi ile her gün üzerimizden F-104’ler geçerdi. Seslerini duyduğum andan itibaren gözlerimi gökyüzünün engin maviliklerine diker, geçen uçakları arardım. Evde isem merdivenleri bir nefeste çıkar, soluğu evimizin terasında alır, büyük bir heyecanla kısa da sürse geçişlerini izlerdim. O yıllarda oynayabileceğiniz bir oyuncak bulmak çok da kolay değildi. Bir yakınımızın Almanya’dan getirdiği oyuncak arabaya gözüm gibi

baktığımı, bir yerine bir şey olacak diye ödümün patladığını, eve gelen misafirlerin çocuklarının eline geçmesin diye olmayacak yerlere sakladığımı daha dün gibi hatırlarım.

Ortaokula başladığım yıl bir gün büyükbabam ile Bandırma’ya gitmiştik. Bir kırtasiye dükkanının önünden geçerken hayalini kurduğum şeyi gördüm; bir uçak maketi. Elinden öyle bir çekmiştim ki büyükbabamın, şaşırmıştı. Ne oldu oğlum diye sorduğunda vitrindeki maket kutusunu gösterdim. Hemen dükkana girip aldık maketi. Eve gelir gelmez kutuyu açıp maketi yapmaya koyuldum. Birkaç saat içerisinde maketin yapımını bitirmiş elimde oynuyordum. Aldığım zevki anlatacak kelime bulamıyorum. İnanılmaz bir haz duymuş, maketi yaptığım süre neredeyse dünya ile bağım kesilmişti. O gün duyduğum hazzı her yaptığım makette hala yaşıyorum.

Modelciliği aslında iki ana kategoride ve bu kategorilere bağlı alt başlıklarda incelemek gerekir. Modelciliği şemsiye kavram olarak ele alırsak ana kategorileri Statik ve Dinamik modelciliktir.

Modelciliğin başlangıcı statik modelciliktir. İnsanoğlunun kullandığı araçların küçük bir kopyasını yapma sevdasıdır. İlk modelcilik eserlerine baktığımızda insanoğlunun gemi modelleri ile uğraştığını görürüz. Çünkü tekerleğin icad olunmadığı, kara üzerinde insanların bir yerden başka bir yere kervanlar ile gittiği dönemlerde taşıma aracı olarak deniz ya da nehirlerde kullandığı tekne ya da benzeri araçları vardı. İnsanoğlu önce bu taşıtların modellerini yapmayı seçti. Daha sonraları tekerleğin icadı ile ortaya çıkan basit araçların modelleri bu akımın gelişmesini ve çeşitlenmesini beraberinde getirdi. Fakat modelciliğin asıl atılımı ya da daha geniş kitlelere ulaşması, sanayi devrimi ve plastiğin

“Bir sevdadır modelcilik”

5 ya da 6 yaşlarındaydım. Bir anda ortaya çıkan ve gökyüzünü yırtarcasına geçen şey beni korkuttuğu kadar heyecanlandırmıştı da… Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki ne olduğunu doğru dürüst anlayamamıştım bile. Anneme ne olduğunu sorduğumda “uçak” demişti...

Özgür Taşkıran

Page 117: Dergi Bursa

115

icadı ile gerçekleşti. Çünkü insanoğlu daha önce yapmayı düşündüğü modeli bir plan çerçecevesinde sıfırdan inşa etmek durumundaydı. Bu modelcilik türü, oldukça yetenekli olmayı gerektiren farklı malzemeleri kullanma ve işleme becerisi isteyen, belki de en önemlisi, inanılmaz sabır gerektiren bir işti. Fakat sanayi devrimi ile endüstriyel anlamda inanılmaz gelişim gösteren insanoğlu, plastiğin hayatımıza girmesi ve kalıp teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler sonucunda, yapmayı planladığı araçların kalıba basılmış ve bu şekilde kutulanarak satışa sunulmuş yapımı göreceli olarak daha basit kitlere kavuştu. Bu olay çeşitlilik bakımından da bir devrim niteliği taşıyordu. Artık sadece deniz taşıtları değil uçaklar, tanklar, otomobiller, motosikletler, trenler, sci-fi (Bilim kurgu) modellerin hazır kitlerini alıp inşa etmek oldukça kolaylaşmıştı.

Modelcilik göreceli olarak basit hale geldiğinde kitlelere ulaşması zor olmadı tabi. Günümüzde, dünyada oldukça yaygın olarak icra edilen, kulüpleri bulunan ve periyodik olarak yarışmaları yapılan bir hobi dalı haline geldi. Ülkemizin de bu hobi etkinliklerinden etkilenmediğini söylemek yanlış olur. Ama dünya geneline baktığımızda çok küçük bir topluluk olduğumuzu söylemek yanlış olmaz. Umarım önümüzdeki yıllarda daha geniş kitlelerin ilgilendiği bir hobi dalı haline gelir. Statik modellerin alt

kategorilerinden de kısaca bahsetmek gerekirse,

Uçak Modelciliği: İnsanoğlunun en yoğun ilgilendiği modelcilik türü olarak varsayılabilir, kendi arasında 5 ana kategoriye ayırabiliriz. 1- 1.Dünya savaşı dönemi, 2- 2.Dünya savaşı dönemi, 3- Modern Jet Çağı, 4- Yolcu Uçakları, 5- Helikopterler

Askeri Kara Araçları Modelciliği: Yoğun ilgi gösterilen modelcilik türlerindendir. Tank, Top, Kamyon gibi çeşitli askeri kara araçlarını kapsar.

Otomobil Modelciliği: Uçak modelleri gibi dönemsel olarak çok fazla ayrılmamakla birlikte yarış ve yol otomobilleri olarak ikiye ayırmak mümkündür.

Motosiklet Modelciliği: Otomobil modelleri gibi yarış ve yol motosikletleri olarak 2 farklı kategoriye ayrılır.

Tren Modelciliği: Ayrı bir hayran kitlesi bulunan, özellikle demiryollarının gelişmiş olduğu ülkelerde daha yoğun ilgilenilen statik modelcilik koludur. Dönemsel olarak sınıflandırıldığı gibi, Buharlı, Dizel ve Elektrikli olarak da sınıflandırılabilir.

Gemi Modelciliği: Hem ahşap hem de plastik kitlerinin

bulunabildiği oldukça yaygın bir modelcilik türüdür. Ahşap kitlerin yapımı ayrı bir bilgi ve beceri gerektirir. Türlerine göre sınıflandırılabilir. Yelkenliler, Yolcu gemileri, Yük gemileri, Savaş gemileri vs.

Figür Modelciliğini, özel bir kitlesi bulunan modelcilik türü olarak varsayabiliriz. Plastik, resim ve metal olarak yapılmış olanları vardır.

Page 118: Dergi Bursa

116

hobi kulübü

Sci-Fi (Bilim Kurgu) Modelciliği: Günümüzde var olan uzay araçları da bu kategoride değerlendirilebilir belki ama asıl faaliyet alanı film, çizgi film ya da çizgi romanlarda bulunan karakterlerin modellenmesidir. Özellikle Uzakdoğu’da Gundam ismi verilen ve robotların savaş hikayelerini anlatan çizgi film ve romanların çok ilgi görüyor olması sebebi ile oldukça yaygın olarak ilgilenilen bir modelcilik dalıdır. Batı ülkelerinde de yaygınlaşmakla birlikte Star Wars gibi kült filmlerin karakterleri ya da bu tür filmler de kullanılmış uzay araçlarının modellenmesi oldukça yaygındır.

Diaroma Modelciliği: Bu modelcilik türü ise modellemiş olduğunuz aracı ya da nesneyi kendi doğal ortamında göstermektir. Örnek vermek gerekirse 2. Dünya savaşında çekilmiş bir fotoğrafı referans alarak fotoğrafta yer alan bina, araç ve insanlar aslına uygun olarak modellenebilir. Farklı yapım teknikleri içerdiği ve yüksek bilgi ve beceri gerektirdiği için oldukça zor bir modelcilik türüdür.

Dinamik modelcilik: Dinamik modelcilik, sanayi devriminin bir sonucu olan makineleşme ile hayatımıza girmiş, ama elektronik buluşların hız kazanması ile inanılmaz bir ivme kazanmış modelcilik türüdür. Dünyada çok yaygın bir hobi dalıdır. Ülkemizde ise 5 yıl öncesine kadar sınırlı bir kitlenin ilgi ve faaliyet alanı iken, son 5 yılda model fiyatlarının ulaşılabilir hale gelmesi ile daha yoğun ilgilenilen bir hobi dalı haline gelmeye başlamıştır. Özellikle erkeklerin mekanik objelere olan ilgisi sebebi ile özellikle de otomobil tutkusundan dolayı bu hobi dalına olan talep artmaktadır. Daha önceleri nitro (Metil Alkol + Nitro Metan + Yağ’dan oluşan özel yakıt) ile çalışan motorlara sahip modeller tercih sebebi iken, son yıllarda 95 oktan benzin ile çalışan modeller de hayatımıza girmiştir. Ama asıl atılımı özellikle son 5 yılda oldukça gelişen pil teknolojileri sebebi ile elektrikli modeller yapmıştır. Daha önceleri oldukça düşük performans sergileyen ve oynama süreleri oldukça kısa olan bu modeller son yıllardaki gelişmelerden nasibini almış, hem

performans olarak hem de oynama süresi bakımından yakıtla çalışan modellerin yerini almaya başlamıştır. Yakıtlı modellere göre daha kolay işletilebilir olmaları modelcilikten çok işin eğlence kısmını düşünenler için ayrı bir tercih sebebi olsa da, ciddi performansa sahip pek çok model günümüzde dünya pazarında yerini almıştır. Yakıtlı ve elektrikli modeller olarak ana başlığı altında 4 kategori’ye ayrılırlar. Bunlar sırası ile; Kara Araçları, Hava Araçları, Deniz Araçları ve Tren Modelciliği’dir.

Kara Araçları:On Road, Off Road taşıtlar en yoğun ilgiyi gören modellerdir. Özellikle Off Road araçlar nerede ise tüm zemin koşullarında kullanılabilmesinden ötürü oldukça tercih edilen modeller haline gelmişlerdir. Yine kara araçları başlığı altında ülkemizde yeni yeni gelişim gösteren iş makineleri (Ekskavatör, Greyder, Beko Loader, Traktör, Kamyon, Tır vs.) ve uzaktan kumandalı tankları da saymak gerekir. Kullanması oldukça keyifli ve göreceli olarak kolay modellerdir.

Hava Araçları:Dinamik modelciliğin zirvesidir. Yetenekli ve sabırlı olmak bir yana yaşanan kırımları finanse edebilecek finans gücünün de etken olduğu bir modelciliktir. Kısacası oldukça fazla özveri göstermeniz gerekir. Uçan modeller oldukları için kalitesiz malzeme kullanımını affetmez. Satın alabileceğiniz en iyi malzemeleri kullanmak hem aldığınız keyfi hem de malzemeden kaynaklı kırım riskini minimize edecektir. Özellikle son

Page 119: Dergi Bursa

117

yıllarda teknoloji marketlerde satışa sunulan oyuncak klasmanındaki helikopter modelleri bu hobi dalına olan ilgiyi arttırmıştır. Helikopter modelciliği kullanım olarak uçak modelciliğinin de üzerinde bir yetenek gerektirir. Hem ana pal hem de kuyruk pervanesinin aldığı açıların mix kontrolü dolayısı ile öğrenme aşaması uçaklara göre daha zor ve öğrenme aşamasında kaza ve kırımın daha fazla yaşandığı bir hobi dalıdır.

Uçan modellerin öğrenme aşamasında en doğru yöntem öncelikle bu hobi dalını icra eden birinden yardım talep etmek ve günümüz bilgisayar teknolojisi için basit hale gelen bir simülatör programı alarak bu program vasıtası ile bilgisayarda çalışarak el ve göz koordinasyonunun gelişmesini sağlamaktır. Simülatör de geçirilen zaman ne kadar fazla olursa olsun gerçek hayatta tedbiri elden bırakmamak ve disiplin şarttır. Oldukça yüksek teknolojiye sahip bu makineleri asla bir oyuncak olarak görmemek ve asgari güvenlik koşulları sağlanmadıkça uçurmamak, uygun şartlar sağlanmadığında, bu araçların ciddi yaralanmalara ve hatta ölüme sebebiyet verebileceğini hiçbir zaman akıldan çıkartmamak gerekir. Gerekli şartlar sağlandığında inanılmaz keyifli ve adrenalin seviyesi yüksek bir hobidir.

Deniz Araçları: Diğer hobi dalları gibi dünyada yaygın ama ülkemizde yeni yeni başlayan bir modelcilik dalıdır. Nitro yakıt, Benzin ve Pil ile çalışan modellerin yanı sıra ölçekli yapılmış ve aslına sadık olarak buharla çalışabilen türleri bulunmaktadır.

Tren Modelciliği: Ülkemizde çok küçük bir kitlenin uğraş verdiği modelcilik dallarından biridir. Dünya ölçeğinde yine çok fazla hayranı bulunan bir modelcilik dalı olmasına

rağmen, ülkemizde malesef çok gelişmemiştir. Bu durumun demiryolu taşımacılığının geri planda kalmasından kaynaklandığını düşünmekteyim. Çünkü kişisel tecrübem insanların daha fazla iç içe olduğu makinelerin modelleri ile daha fazla ilgilendiğidir. Oldukça şirin özellikle de diaroma şeklinde bir yapı üzerine kurulduğunda insana verdiği görsel zevkin de üst düzey olduğu bir modelcilik dalıdır.

Uzun lafın kısası modelcilik bir sevdadır. Kaç yaşında olursanız olun size hayaller kurduran, içinizdeki çocuğun dışarıdan da görülmesini sağlayan bir hobi dalıdır. Sosyal çevrenizi, el becerilerinizi inanılmaz geliştiren insanı sürekli 3 boyutlu düşünmeye sevk eden ama en önemlisi bu hayat karmaşında bir nefes almanızı, kısa sürede olsa zihininizi boşaltmanızı sağlayan güzel bir uğraştır.

Umarım bundan sonraki sayılarda her bir kategoriyi daha kapsamlı bir şekilde sizlerle paylaşabilir, modelcilik hakkında merak ettiklerinize ışık tutabilirim.

Bir sonraki sayıda görüşmek ümidi ile şimdilik hoşçakalın.

Page 120: Dergi Bursa

118

evrensel sanat

Bir rüyanın izlenimlerini yansıtıyordu tuvaline. Vanilla gökyüzünü yaparken yıllar sonra filminin yapılacağını bilemezdi. Kendi algısıyla doğayı irdeledi Monet. Hissettiği her duyguyu yansıttı resimlerine. Kendine özgü fırça kullanımı, renklere olan aşkı, doğayı algılayışı, ışıkla olan ilişkisi mükemmel bir rüyanın parçaları gibiydi. Aslında rüya olan Monet’in ta kendisiydi…

Doğadan ışık dolu izlenimler

14 Kasım 1840 - 5 Aralık 1926 / Fransa

Claude Monet

Onu en kısa yoldan “izlenimci ressam” olarak tanımlamak mümkün... Öyle ki izlenimcilik terimi dahi Monet’in “izlenim” diğer adıyla “gün doğumu” isimli resminden geliyordu. O gün için yaptıkları büyük bir devrim anlamı taşıyordu çünkü çağının resim sanatındaki en radikal değişimler sergileniyordu. Fırça darbeleriyle yakaladığı renkleri ve doğadan aldığı izlenimleri ışığın da etkisiyle birlikte resimlerine yansıtıyordu.

"Vanilla Sky / Vanilya Gökyüzü" filmini izleyenler bilirler. Tom Cruise bu filmde trafik kazası geçiriyor ve filme adını veren "Vanilya Gökyüzü"nü arıyordu. Tom Cruise kendine mutlu

olacağı sanal bir hayat hazırlamaya çalışıyordu. Aradığıysa Monet resimlerindeki gökyüzü rengiydi… Monet'in resimlerindeki manzaralar da rüyalardaki hayatları simgeliyor bir bakıma. Monet’in yaptığı gözüne ilişenleri resmetmekti başka bir deyişle…

Babası onun aile mesleği olan bakkallığa devam etmesini istemişti fakat annesi şarkıcı olan Claude sanatçı olmak istiyordu. Gençliğinde sattığı karakalem karikatürleriyle çevresinde hayli tanındı. İlk çizgi derslerini ise Jacques-Louis David'in öğrencisi olan Jacques-Francois Ochard'dan aldı. Bu dönemde tanıştığı Boudin,

Monet'e yağlı boya kullanmayı ve açık ortamlarda resim tekniğini öğretti. Monet geçirdiği her evrede kendisine ve resim tekniğine bir şeyler katıyordu. Louvre'u ziyaret etmek için Paris'e geldiğinde ise, pek çok ressamın eski ustaları taklit ettiğine tanık oldu. Monet, bir pencerenin yanına oturup gördüklerini resmetmektense, gereçlerini yanına alıp dışarıda resim yapmayı tercih ediyordu.

Monet Haziran 1861'de, yedi yıllık bir sözleşmeyle orduya katıldı, fakat görevinin ikinci yılında teyzesi Madame Lecadre sözleşmesinin feshedilmesini sağladı. Ancak Madame Lecadre'in bir şartı vardı: Monet'nin üniversitede sanat

Page 121: Dergi Bursa

119

eğitimi alması. Bu isteği kabul etti fakat Charles Gleyre'in öğrencisiyken, üniversitedeki geleneksel resim anlayışı Monet'de hayal kırıklığı yarattı. Bu dönemde Pierre-Auguste Renoir, Frederic Bazille ve Alfred Sisley ile tanıştı. Birlikte resme yeni yaklaşımlarını paylaştılar, ışığın açık havada yarattığı etkiyi resme parçalanmış renkler ve seri fırça darbeleriyle aktardılar. Bu daha sonraları empresyonizm olarak adlandırıldı. İzlenimcilik, belki de sanat akımları arasında en demokratik akımın ismiydi. Fikirlerin, reçetelerin ve renklerin paylaşımı üzerine kuruluydu... Hatta bazı resimleri birkaç ressam beraber yapmışlardı. Daha sonra bu akım görsel sanatların tümüne hatta müziğe dahi sıçramıştı.

Monet’in resimlerine ilk baktığınızda fırça darbelerini görürsünüz. Fakat bu darbelerin içinden nilüferleri, saman yığınlarını, katedralleri veya kayalara vuran dalgaları kolayca seçebilirsiniz. "Resimlerim ve çiçeklerim dışında hiçbir şey beni ilgilendirmiyor" dediği rivayet ediliyor. Etrafındakilere karşı ilgisiz olduğu da söylenenler arasında.

Sevgililerini, karısını, çocuklarını sürekli ihmal etmiş hatta bazen beş parasız bırakıp, çekip bir yerlere kaçmış bir kişi de olmuş. Bu durumu ancak sanatına olan aşkı açıklıyor. 78 yaşına dek sürekli sinir krizleri geçirmiş, birçok resmini yakmış, parçalamış bu büyük üstat, yaptığı çoğu şeyden de memnun kalmamış. Etrafındaki herkese bu yüzden ne kadar büyük acılar içinde olduğunu anlatıp durmuş. Bu tatminsizliği ise ortaya yüzlerce şaheser çıkartmış…

Manzara resimlerinde, Monet için en önemli etken ışıktı. Sürekli, geçmekte olan bir anı yakalamaya çalışıyordu. Aynı konuyu farklı ışık koşullarında ve günün farklı zamanlarında tekrar tekrar ele alıyordu. Böylece, aynı konunun farklı ışıklar altında, farklı renkli çeşitlerinden oluşan seriler ortaya çıkarıyordu. Monet'nin tanınmasını sağlayan ise 1866 tarihli Camille ya da Yeşil Elbiseli Kadın (La Femme à la Robe Verte) isimli eseri… Gelecekteki eşi Camille Doncieux'nun Monet tarafından yapılan pek çok resminden biriydi bu eser. Kısa süre sonra

Doncieux hamile kaldı ve ilk çocukları Jean dünyaya geldi. 1870'de Monet ve Doncieux evlendiler.

Fransa Prusya Savaşı süresince (1870–1871) Monet İngiltere'ye sığındı. Orada, John Constable ve Joseph Mallord William Turner'ın resimleri üzerinde çalıştı. Her ikisi de renk kullanımında Monet'in yenilikçi buluşlarına ilham kaynağı olmuşlardı. 1871–1878 yılları arasında Monet, Fransa'ya geri döndü. Önce çocukluğunun geçtiği La Havre kentine gitti. Le Havre'dan bir manzarayı yansıtan -İzlenim, Gün doğumu-(Impression, soleil levant) tablosu burada hayata geldi. 1874'te ilk empresyonist sergide yer alan bu resim günümüzde Paris'te Musée Marmottan-Monet'te yer alıyor.

1873'te Paris yakınlarında ve Seine nehri kıyısında bir köy olan Argenteuil'e yerleşerek eşi Camille ile birlikte altı yıl yaşadı. 1874 yılında Manet, Degas, Renoir, Cezanne, Pissaro, Sisley ile beraber açtıkları sergi başarısız olunca ekonomik şartları iyice kötüledi. Ancak Manet'in yardımıyla Argueille'de kalmayı

Page 122: Dergi Bursa

120

evrensel sanat

sürdürebiliyordu. Bu dönemde resimleri hayatının başka hiç bir döneminde olmadığı kadar koyulaştı, kasvetli bir hal aldı.

Monet, 1876'da Ernest and Alice Hoschedé çifti ile tanıştı. İş adamı ve koleksiyoncu Ernest Hoschedé, evi için dekoratif paneller sipariş etmişti. 1877'de iflas etmesi, empresyonist sanatçılar için ama özellikle Monet için büyük bir darbeydi. Vétheuil'de bir Ernest ve Alice Hoschedé çiftinin evine yaz boyu beraber kalmak üzere Monet ve hasta eşi Camille çocuklarıyla beraber yerleşti ancak orada uzun süre kaldılar. Ernest Hoschedé zamanının büyük bölümünü Paris'te geçiriyordu. 1878'de ise Belçika'ya kaçtı.

Claude ve Camille'in ikinci çocukları Michael, 17 Mart 1878'de doğmuştu. Doğum ile iyice zayıf düşen Madam Monet 5 Eylül 1879'da tüberküloz

sebebiyle hayata gözlerini yumdu. Monet, onu ölüm yatağında resmetti. Camille'in ölümünden sonra Monet, Alice ile Vétheuil'de yaşamaya devam etti. Alice, kendi altı çocuğuyla birlikte Monet'in çocukları Jean ve Michael'e da bakıyordu. 1891'de eşi Ernest'in ölümünden sonra Monet ile evlenmeyi kabul etti. 1892 yılının Temmuz ayında evlendiler. Camille'in ölümünden sonra yas içindeki Monet, bir daha asla yoksulluk batağına düşmeme kararını vermişti ve en güzel eserlerini yaratmak üzere çaba harcamaya başladı. 1883–1908 yılları arasında, Akdeniz'i dolaştı ve pek çok doğa resmi yaptı. Önemli bir resim serisini İtalya Venedik'te yaptı. Ayrıca Londra'da iki önemli serisi olan Parlamento ve Charing Cross Köprüsü resimlerini hazırladı.

Alice ve Claude Monet çocuklarıyla beraber 1881'de Poissy'e, 1883'te Vernon'a taşındılar ve son olarak Mayıs

1883'te Paris’e 80 km mesafedeki Giverny'e yerleştiler. Monet, burada bir ev ve bahçe kiraladı. Geri kalan ömrünün büyük kısmını sonradan satın aldığı bu yerde yeşerttiği bahçeyi resmederek geçirdi. İlk önce ot yığınları serisini yaptı. Farklı yönlerden ve günün farklı saatlerinde ot yığınlarını resmetti. Son olarak da zambaklar serisini hazırladı.

İkinci eşi Alice 1911'de, oğlu Jean ise 1914'de öldü. Monet, 1923'te katarakt sebebiyle iki kez ameliyat oldu. Katarakt olduğu süreçte yaptığı resimlerinde kırmızı tonlar hâkimdi. Katarakt hastalarının görüş biçiminin karakteristiği olan bu renk Monet’in sanatına da yön verdi. 86 yaşındayken akciğer kanserine yakalandı ve bir akımın dehası son nefesini verdi. Herkesin izlenimi ise büyük bir üstadın aramızdan ayrıldığı oldu.

Page 123: Dergi Bursa

121

Page 124: Dergi Bursa

122

dilbilgisi

alıştırma Fr. exercice egzersiz

elenmiş Fr. éliminé elimine

sıklık Fr. fréquence frekans

1. biçimsel, 2. resmî Fr. formel formel

köken bilimci Fr. étymologue etimolog

kadınsı Fr. eféminé efemine

uyarlanmış Fr. adapté adapte

cankurtaran (taşıt) Fr. ambulance ambulans

eylem Fr. action aksiyon

alfabe Fr. alphabet abece

güncelleme İng. update update

boyunduruk Hel. hegemonia hegemonya

download İng. download download

kuşatım, kuşatma, çevirge İta. abloco abluka

durum Fra. statut statü

Her gün Türkçe olmayan onlarca kelime çıkıyor ağzımızdan. Bu duruma sebep olanları uzun uzadıya anlatmak yerine, güzel Türkçemizden bazı kelimeleri hatırlatıyoruz sizlere.

Katkılarından dolayı Türk Dil Kurumu’na teşekkürler.

Türkçe sözlüğü

Page 125: Dergi Bursa

123

Page 126: Dergi Bursa

124

dilbilgisi

Günden güne kaybolan atasözlerimizi gündemde tutalım istiyoruz. Bizden gelen, bize ait her şeye, hep birlikte sahip çıkalım. Hatırlayalım, hatırlatalım ve unutmayalım diye sizin için 10 tane atasözü seçtik.

Kaynak: Türk Dil Kurumu

Atasözlüğü

Yerde yatan yumurta, gökte uçan kuş olurBugün beğenmediğiniz, kendisinde yetenek bulmadığınız çocuğun zamanla bilgisi, görgüsü artar, toplumda önemli bir yeri olur.

Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanırGörmemiş kişi, rastlantı sonucu layık olmadığı bir duruma kavuşursa bu durum kendisinin hakkıymış gibi aptalca böbürlenir.

Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamışAklı kıt olan kimse, bir kez hoşuna gitmiş olan şeye benzettiği nesneyi, gerçekten ona benzemese de elde etmeye çalışır.

Bıçak yarası geçer (onulur), dil yarası geçmez (onulmaz)Hakaret, ağır söz vb. gönül kırıcı davranışların hiçbir zaman unutulmayacağını anlatan bir söz.

Çatal kazık yere batmaz (geçmez, çakılmaz)Birden çok kimsenin söz sahibi olduğu iş yürümez.

Suyun sessizinden, insanın sözsüzünden korkmalıDuygu ve düşüncelerini açığa vurmayan sessiz insan yavaş akan derin su gibi tehlikelidir.

Sarımsağı gelin etmişler de kırk gün kokusu çıkmamışİnsanlar kötü yanlarını kolay kolay belli etmezler, haklarında yargıda bulunmakta acele edilmemelidir.

Araba devrilince (kırıldıktan sonra, kırılınca) yol gösteren çok olurİş işten geçtikten sonra verilen öğüdün değeri yoktur.

Zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt ovada yolunu şaşırırZengin, para gücüyle güçlükleri yenerken yoksul, parasızlık yüzünden en kolay işi bile başaramaz.

Dokuz at bir kazığa bağlanmazBir işin başına, tanınmış kişiliği bulunan birçok kimse birden getirilmemelidir, bunlar anlaşamaz ve birbirlerine düşerler.

Anan güzel idi hani yeri, baban güzel idi hani eviHiçbir duruma güvenilmez, bizim olan şeyler elimizde sürekli olarak kalmazlar.

Bodur tavuk her gün (dem) piliçKısa boylular olduklarından daha genç görünürler.

Page 127: Dergi Bursa

125

Page 128: Dergi Bursa

126

eğitimin psikolojisi

Psk. Ayşegül Alkış

Çocuk yetiştirme biçimlerine baktığımızda, ebeveynlerin dört farklı stile sahip olduğu ve bu yolu izleyerek çocuklarını yetiştirdikleri görülüyor.

Yetkili açıklayıcı-otoriter stil: Bu stilde ebeveynler sabırlı, duyarlı ebeveynlerdir. Çocuklarını dinlerler, fikirlerini alırlar ve kendilerinden bağımsız bir kişilik geliştirmelerine destek olurlar. Bu ebeveyn stilinin önemli özelliklerinden bir tanesi çocukların içinde bulunduklarını dönemi gözeterek davranmaları ve ona göre sorumluluk vermeleridir. Bu stilde yetişen çocukların güvenli hissettikleri ve sorumluluk alabilen çocuklar oldukları görülür. Otoriter stil: Bu ebeveyn stilinde anne babalar kendilerini çocuklar üzerinde tam sorumlu ve kontrolcü

hissederler. Bu kontrol “ben bilirim” sınırlarını zorlamaktadır. Çocuk sürekli uyarılmaya alıştığı için kendisini kontrol etmekte zorlanır ve devamlı dışarıdan bir uyarı bekler. Özellikle otorite yakında olmadığında davranış bozuklukları sık görülür, bu çocuklarda korku daha hakim bir duygudur. Evde sıklıkla ceza kullanılır. İleriki dönemde bu stilde yetiştirilen çocukların sorumluluk alma becerilerinde eksiklik ve güven duygularında azalma görülebilir.

İzin verici-ihmalkar stil: Bu stilde ebeveynler otoriter tutumun aksine sınır koymada sıkıntı yaşarlar ve çocuğun olumsuz davranışlarını da kabul edici görünürler. Çocuklarıyla ilgilenirler ama sağlıklı biçimde ilgilendikleri söylenemez. Bu nedenle çocuk sınırları algılayamaz, iletişim sıkıntıları yaşayabilir. Çocuklar çabuk sıkılabilirler, ceza-sınır kavramları olmadığı için yaptıklarıyla ilgili olumlu-olumsuz geri bildirim almakta güçlük çekerler.

İlgisiz-ihmalkar stil: Hem ilgi hem de sınır açısından çocuk için uzak bir yetiştirme stilidir. Çocuğun yaşının ve ihtiyaçlarının, yapabileceklerinin farkında değildirler. Çocuk kabul

görmediğini, fark edilmediğini hisseder. Sonrasında fark edilmek için uygunsuz davranışlar sergileyebilir. Anne baba ile sağlıklı iletişim kuramadığından diğer kişilerle de güven ilişkisi kurmakta zorluk çekerler.

Her ne kadar belirgin stiller olsa da bu stiller birbiri içine geçebilir ve ev içinde birkaç tutum bir arada görülebilir. Ya da anne baba arasında tutum farklılıkları gözlenebilir. Bunun çocuk üzerindeki olumlu-olumsuz etkisi de yoğun olacaktır. Tüm stiller-tutumlar değerlendirildiğinde göze çarpan nokta çocuğun fark edilmesi, ihtiyaçları, beklentileri ve içinden geçtiği çocukluk dönemidir. Buna göre davranılan, sınırları belirlenen ve gerektiğinde desteklenen çocuklarda fizyolojik ve psikolojik gelişim daha sağlıklı olabilmektedir.

Anne babalar bazen kendilerine baktıklarında “anne babalık perdesi” sebebiyle tutumlarını objektif olarak yorumlayamayabilirler. Bu nedenle bir uzmandan destek almak, hangi tutuma sahip olunduğunu görmek, ona göre adım atmak aile ilişkilerini pekiştirecektir. Şimdi düşününce, sizin çocuk yetiştirme rotanız hangisi?

Çocuk yetiştirme denildiğinde birçok kişinin aklına gelen, farklı yollardan ilerlemektir. Kimi için özgür bırakmak kimisi için kurallara uyum önemlidir. Asıl kaçırılan nokta ise tutarlı ve yaşına uygun tepkiler gösterebilmektir.

Çocuk yetiştirmenin rotaları

Page 129: Dergi Bursa

127

Page 130: Dergi Bursa

128

ruhun gıdası

Bir “Yoga Aşramı”nda günler…

Siz hiç sabahın 5'inde bir Hint köyünde Yoga yapmak için kalktınız mı? Elektrik olmadığı için ne giydiğinizi görmeden kapıdan dışarı çıkıp, zehirli yılanlara basmamak için elinizde fenerle yürüdünüz mü? Sabahın soğuğunda elinizde matınızla Yoga salonuna yürürken, parlayan Venüs’ü görmek için başınızı kaldırdınız mı?

Özgür Akkaya ErdemolYoga Eğitmeni

Page 131: Dergi Bursa

129

Peki ya siz, 40 kişi hep bir ağızdan Mantra okuyup ardından iki saat Asana pratiği yaptınız mı? Bedeninizin yavaş yavaş uyandığını, sizi yeni güne hazırladığını, zihnin uyandığı halde sessiz kalmayı seçtiğini hissettiniz mi? O iki saatin göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğini, o iki saat boyunca hiç saate bakmadığınızı, çünkü o iki saat boyunca anda kaldığınızı, bundan sonra olacakları ya da dün olanları düşünmediğinizi, sadece o anda ama tam da o anda olduğunuzu farkettiniz mi? Asana pratiği bittikten sonra salondan çıktığınızda köyün yeni uyandığını, güneşin pirinç tarlaları üstünde süzülürken ne kadar da güzel olduğunu ve sizin de doğayla uyum içinde hareket ettiğinizi, artık yürümediğinizi ama süzüldüğünüzü gördünüz mü? Aldığınız her nefes sizi canlandırır, bedeninize dolan pranayı hissetmeye başlarsınız, garip bir sarhoşluk halidir bu, kendinizi gülümsemekten alıkoyamazsınız ve etrafınızda baktığınız herşeydeki, varoluştaki sihri görürsünüz ve aldığınız her nefes için, o anın bir parçası olduğunuz için şükretmeye başlarsınız, tamamen özgürsünüzdür. Geriye ne endişe kalır, ne korku, ne keder, bunların hepsinin yerini kabullenme alır. Geleni olduğu gibi kabul etme, olanla akma kaynağa doğru.

Şehrin gürültüsünden uzakta, masmavi gökyüzünün altındasınız. Yazın Muson yağmurlarıyla beraber zümrüt yeşiline boyanan; kışın kahverengiyle yeşilin dans ettiği, etrafı dağlarla çevrili bir arazi üzerine kurulmuş basit, tek katlı, küçük yapılar düşünün. Ön tarafında pirinç tarlaları, arkasında bir tepe ve Hindistan kırsalına özgü zehirli yılanlar, inekler, fareler ve bunlarla yaşamayı öğrenmiş insanlar. Bunlara ek olarak Yoga bilgisini derinleştirmek için dünyanın dört bir yanından gelen ve özellikle Hindistan’a ilk ziyaretiyse hem büyülenip hem zorlanan farklı din, dil ve kültürlerden öğrenciler… İşte burası Bihar Yoga Okulu’na bağlı Yoga

Vidya Gurukul Aşramı. Hindistan geniş cografyasının dört bir yanına dağılmış tapınakları, öğretileri, mistikleriyle batılı maceraperestlerin ruhani yolculuklarında en çok ziyaret ettiği adreslerden biri.

Yıllar yılı Batı’nın Doğu mistisizmini keşfiyle modern yaşamda mutsuz olan yığınlar Hindistan’a doğru yola çıkmış. Kimisi orada bir “guru”nun peşine takılmış hayatı değişmiş, kimisi bir Aşram’da yıllarca kalmış, kimisi dağlarda, mağaralardaki mistiklerle yaşamış... Bu yolculuk bugün de devam ediyor. Her sene binlerce Batılı öğrenci Hindistan’da Yoga eğitimi için Aşram’ların kapısını çalıyor. Aşram bir gurunun yaşadığı ve öğrencilerine öğrettiği, münzevi bir hayat sürdürülen bir mekan. Guru ise öğrencilerine spiritüel rehberlik eden bir öğretmen. Her Aşram’ın farklılık gösteren yönleri olduğuna eminim ama sanıyorum benzerlikler farklılıklardan fazladır.

Hindistan’da şehirler kalabalık, gürültülü ve dağınık. Bunun üstüne bir de hava ve çevre kirliliğinden bolca nasibini aldığı için Aşram’lar genelde şehir dışlarında, kırsal alanlarda kurulmuş. Öğrenciler dış uyaranların etkisinden kurtulup daha kolay içsel yolculuklarını yapabilsinler diye. Yoga Vidya Gurukul da Nashik şehrinin dışında Talwade köyünde kurulmuş. Yakınlarında Hindistan’ın en önemli 12 Shiva tapınağından birine ev sahipliği yapan Trimbak köyü var. Trimbak hacılarla dolup taşıyor. Bazı günler Aşram’da dışarda otururken esen rüzgarla beraber Trimbak’daki duaların sesleri duyuluyor.

Saat 5’de gökyüzünde Venüs ile başlayan gün sabahki Asana pratiğinin ardından karma Yoga saatiyle devam ediyor. Bir saat boyunca öğrenciler o gün kendilerine verilen görev kapsamında ya mutfakta çalışıyorlar ya Aşram’ı temizliyorlar ya da bireysel yeteneklerine göre değişen çeşitli işler

yapıyorlar. Ardından günün ilk öğünü, Ayurvedik prensiplere göre hazırlanmış kahvaltı zamanı. Kahvaltıdan sonra Yoga felsefesinin anlatıldığı dersler başlıyor. Bu derslerden sonra öğle yemeği, öğlen tatili ve arkasından biraz daha teorik ders. Teorik derslerden sonra bir kez daha Asana çalışması yapılıyor. Güneş batarken akşamki Mantra seansı başlıyor. Mantralar bir melodi eşliğinde söylenen değişimi sağlayabilecek güce sahip dini şiirlerdir. Tek heceden oluşabileceği gibi daha uzun da olabilir. Mantra seansının ardından akşam yemeği yeniyor. Aşram’da gün erken bitiyor, ışıklar akşam 10’da sönüyor.

Aşram yaşamı hem çok güzel, hem çok zor. Bütün konfor alanından uzakta geçirilen günler. Duştan sıcak suyun akmadığı, internetin olmadığı, alışılan ev temizliğinden uzakta, farelerle ve zehirli yılanlarla iç içe kişinin kendisiyle geçirdiği günler. O zaman anlıyor insan hayatındaki maddelere, kişilere ne kadar çok bağlandığını ve aslında bunların özgürlüğünü ne kadar kısıtladığını, mutluluğunu şarta bağladığını. Orada bir tercih yapıyor insan ve büyümek için bir adım atıyor ya da Hindistan’dan ve bu deneyimden nefret edip evine dönüyor. Orada kalanlar bedenleri arınmış, güçlenmiş ve esnekleşmiş, zihinleri biraz daha sessizleşmiş ve kendileriyle ilgili yeni birşeyler keşfetmiş olarak dönüyorlar evlerine. Orada edinilen deneyimler hayat boyunca kalıyor bedenlerde ve ruhlarda…

Bir gün bir başka yerde duyulan bir koku, bir ses, göze çarpan bir renk ya da Yoga matının üzerindeki herhangi bir an binlerce kilometre öteye götürüveriyor insanı. Hindistan yer ediyor kişide, bir ömür çıkmamacasına…

Page 132: Dergi Bursa

130

Page 133: Dergi Bursa

131

Page 134: Dergi Bursa

132

saç sağlığı

• Saçınızın doğal yapısını tanıyın. Yağlı mı, kuru mu, dipler yağlı uçlar kuru mu? Saç bakımınızı bu doğrultuda yapın.

• Aşırı yağlı saç yapısına sahip olan kişiler ellerini saçlarından uzak tutmalı çünkü devamlı saçlarla oynamak onları daha hızlı yağlandırır ve fazla yağlanma saçlarınızın dökülmesine sebep olur.

• Saçlarını boyatan bayanlar, saçlarının doğal dengesini korumalı, düzenli bir boyatma sistemi izlemelidir. Örneğin iki ayda bir boyatıyorsanız, bu periyodu bozmayın. Bu ayda bir de olabilir, üç ayda bir de… Bu düzeni sağlayamazsanız saçlarınızın doğal dengesi bozulur ve zarar görür.

• Aşırı kuru tipteki saçların bakımında;

saçlarınız kuru iken, destekleyici nem veren ürünler ile takviye yapılabilir. Özellikle dikkat etmeniz gereken nokta ise saçlarınızı yıkadıktan sonra aşırı kurutmamak olmalı. Ayrıca düzleştirici ve maşa gibi saçların nemini öldüren uygulamalardan da kaçının. Saçınızın nemi için soğuk suyun önemi büyük, aşırı sıcak su saçta nem kaybına sebep olur. Özellikle durulama suyunda soğuk su kullanmalısınız, saçınıza nem yüklemesi yapacaktır.

Tatilde ise;

• Deniz ve güneşe maruz kalmış saçlarda mutlaka UV filtre içeren koruyucu bakımlarla güneşe çıkmalısınız. Böylece saçınızın rengini ve sağlığını korumuş olursunuz.

• Mevsimsel geçişlerde saç derisinde bir takım değişiklikler olur. Bu değişimler saç dökülmesine neden olur. Bunlardan korunmak için saç köklerine masaj ile keratin yüklemesi yapın, dökülmelere iyi geldiğini göreceksiniz.

• Saç dökülmesinin bir çok sebebi vardır bunlar; troid, kansızlık, stres, hormonal sebepler, demir eksikliği ve daha çok da kalıtsal etkenlerdir. Aşırı dökülme problemlerinde yapmanız gereken iyi bir cilt uzmanı doktoruna giderek belli testlere tabi olup saç analizi yaptırmanızdır.

Saçlarınıza sağlık…

Yazın gelmesiyle saçlarımız için zor bir süreç de başladı. Güneşin denizin ve havuzun yıpratıcı etkisi tüm saçlar için büyük bir tehlike arz ediyor. Saçlarımızı yaz çıkışında da aynı canlılık ve parlaklıkla korumanın yolu ise biraz özenden geçiyor.

Saç bakımı ipuçları

Semih Bizimtuna

Page 135: Dergi Bursa

133

Page 136: Dergi Bursa

134

genel sağlık

Op. Dr. Nejat GülgörDoruk Sağlık Grubu

Bağırsak kanserlerinin esas nedeni bilinmemekle birlikte, risk faktörlerinin ortaya konularak nedenleri ve korunma yolları ile ilgili birçok çalışma yapılmıştır. Kalın barsak kanseri sanayileşmiş ülkelerde daha sık görülür. Yağlı, yüksek kalorili ve posa içermeyen gıdalarla beslenme risk olarak kabul edilir. Kesin olarak kanıtlanmamakla birlikte lifli gıdaların tüketilmesi bağırsaktaki zehirli maddeleri seyreltmek ve kolon kanserinden korunmak açısından önemli olduğu kabul edilir. Ayrıca brokoli gibi sebzelerde olan ve kanserojen etkenleri yok eden bazı maddelerin koruyucu olduğu ileri sürülür.

Kalsiyumun kalın barsak kanserinden koruduğunu belirten çalışmalar olması nedeniyle, kalsiyumdan zengin süt, yoğurt gibi gıdaların tüketilmesi faydalı olabilir. Ayrıca tartışmalı olmakla birlikte A, C, E vitaminlerinin ve çinkonun kansere karşı koruyucu olabileceği öne sürülür. Yine kesin olmamakla birlikte aspirin ve benzeri bazı ilaçların kanser

ve kansere neden olan poliplerden korunmak için faydalı olabileceği iddia ediliyor. Düzenli spor yapılmasının da, kansere karşı koruyucu olabileceği ileri sürülüyor.

Alkol ve sigaranın da içilen miktar ve yıla bağlı olarak polip ve kanser gelişimini arttırdığına ait çalışmalar bulunuyor. Bazı çalışmalarda “demir” ilacı alan kişilerin beraberinde “alkol” almasının kanser artışına yol açabileceği iddia ediliyor.

Akrabalarında kolon kanseri bulunan kişilerin kolon kanserine yakalanma riskleri, diğer kişilere göre 2 ile 4 kat fazla. Bu nedenle, akrabalarında bağırsak kanseri olanların çok daha dikkatli olması gerekiyor. Ayrıca Ülseratif kolit ve Crohn hastalığı gibi iltihabi bağırsak hastalığı olan kişilerin kanser gelişimi açısından yüksek riskli olması nedeniyle düzenli kontrollerinin yapılması gerekir.

Kolon kanserlerine genellikle bağırsakta oluşan poliplerin sebep

olması nedeniyle, bu poliplerin kansere dönüşmeden önce tespit edilebilmesi ve çıkarılması çok önemlidir. Bu nedenle hiçbir şikayet olmasa bile 50 yaşından sonra mutlaka bağırsak taramalarının yapılması, bunun içinde her yıl “dışkıda gizli kan” taraması ve 5 yılda bir “kolonoskopi” ile inceleme yaptırılması önem taşır. Daha önce, kalın bağırsakta polip saptanan kişilerin 1-3 yılda bir kolonoskopi ile takiplerinin yapılması gerekir. Bu şekilde başarılı tarama programları ile kolon kanseri riski yüzde 75-90 oranında azaltılabilir.

Son olarak bağırsak alışkanlıklarında değişiklik, kronik ishal, demir eksikliği anemisi ve makattan kanama gibi ciddi belirtileri olan tüm hastalara kolonoskopik tetkik yapılmalıdır. Kolonoskopi’nin ABD’de ilk sıra tercih edilen tarama aracı olduğu bilinen bir gerçektir.

Sağlıklı bir yaşam dilerim.

Kolon kanserinden korunmanın ipuçları

Çağımızın en önemli hastalıkları arasında yer alan kolon(kalın bağırsak) kanseri, mide ve bağırsak sisteminin en sık görülen kanserleri arasında yer alır. Batı ülkelerinde yaşam boyu bu kansere yakalanma riski yüzde 6’dır. Tahmini olarak her 18 kişiden birinin kolon kanserine yakalanma riski taşıdığı söylenebilir. Bu son derece önemli bir rakamdır ve kolon kanserinde erken teşhis çok önemlidir.

Page 137: Dergi Bursa

135

Page 138: Dergi Bursa

136

genel sağlık

Dyt. Sabiha Ataç AsanJimer Hastanesi

Yaz boyunca çıkılan tatillerde, hem sıcak hava hem de dengesiz beslenmeyle vücudunuz fazlasıyla yorulabilir. Dinlenmek yerine sergilediğimiz bu tempo istemediğimiz sonuçlar da doğurabilir. Tatillerde beslenme ile ilgili en büyük tehlikelerden bir tanesi de açık büfeler... Otellerin kalori bombası “açık büfe”lerde mümkün olduğunca beslenmenize dikkat etmenizde fayda var.

Açık büfeyi görünce hemen hepsinden almalıyım fikri yerine mutlaka seçim yapacağınıza kendi kendinizi önceden hazırlayın. Hep ya da hiç mantığından vazgeçmelisiniz. “Kendimi tatil besinlerinden mahrum ediyorum” veya “yedikten sonra pişmanlık duyuyorum” duygusunu ortadan kaldırın. Tatil diye geç kalkıp, öğün atlatmak olmamalı. Mutlaka güne kahvaltı ile başlamalısınız.

Açık büfe kahvaltı:

Kahvaltılarınız için 2 küçük tabak kullanın. Küçük tabakta peynir çeşitlerinden 2-3 dilim seçin (daha

az yağlı peynirler tercih edilmeli) 4-5 adet zeytin alın, 1-2 ince dilim kepekli çavdar veya mısır ekmeği kesin ve tabağın geri kalan kısmını meyve dilimleri veya 4-5 adet kuru meyve ile zenginleştirin veya 1 tatlı kaşığı kadar bal / reçel ekleyin.Küçük tabağa domates, salatalık, taze nane, taze maydanoz, roka, biber koyun.

İçecek olarak açık çay veya bitki çayları veya kan şekeri ile ilgili probleminiz yok ise taze sıkılmış meyve suyu içebilirsiniz.

Ana öğünlerde ne yapmak gerekir?

Hemen orta boy servis tabağınızı alın ve tabağınızı dört eşit parçaya bölün. Böylece sevdiğiniz her şeyden azar azar alma şansına sahip olursunuz. Dörtte bir kısmına zeytinyağlı sebze yemeği veya 1 adet dolma üzerine 1-2 yemek kaşığı kadar yoğurt, dörtte bir kısmına ızgara tavuk, balık, köfte, geriye kalan dörtte ikilik kısmına az yağ eklenmiş salata ve öğünün yanına 1-2 dilim tam buğday/yulaf veya çavdar ekmeği ekleyin. Önce salata tüketmeye

başlayın, yemek yeme süresini uzatmış olursunuz ki unutmayın ilk 10 -15 dakika beyne tokluk hissi gelmeyecektir.

Her şey dâhil tatil yerleri çok kışkırtıcı gelebilir. İkindi gözleme, poğaça, pizza ve gece çorbaları gibi... Eğer öğle öğününde sadece salata ve 1 kâse yoğurt yerseniz ikindide yağsız bir tost ve ayran tüketilebilirsiniz fakat gece akşam yemeğinden sonra meyve dışında bir şeyler atıştırmamakta fayda var.

Son olarak tatiliniz için küçük öneriler:

Tatildeki bütün fiziksel aktivitelere katılmaya özen gösterin. Bol bol su için. Çok acıkırsanız meyve, galeta, ayran vb. atıştırın. Öğün atlamayın. Tabağınızı silip süpürmek içgüdüsünü unutun. Masadan kalktıktan sonra yemek yemeyi bırakın. Çevrenizdeki kişiler tabakları bittikçe büfenin önünde dolaşacaklar ve tabaklarını dolduracaklardır. Tahrik olmayın zaten siz her şeyden tabağınıza alıp yediniz.

Sağlıklı dolu bir ömür dileğiyle...

Açık büfelere rağmen sağlıklı beslenmeKış; yorucu, soğuk ve yoğun iş temposu ile geçti gitti. Herkes tatili dört gözle bekledi. Tatillerin gözdesi açık büfelerde yemek yeme hayalleri kuranlar için sağlıklı beslenmek ise sanıldığının aksine mümkün. Biraz irade ve doğru tercihler yeterli olacaktır.

Page 139: Dergi Bursa

137

Page 140: Dergi Bursa

138

genel sağlık

Baş ağrısı nedeniyle doktora başvuranların sadece %5-7’sinin şikayetleri, bu ağrıya neden olabilecek yapısal bir bozukluktan kaynaklanır. Oysa ağrılar çoğu zaman kişinin iş yapabilmesini ya da fiziksel bir etkinliği yapmasını engelleyecek boyutlardadır.

Baş ağrısı rahatsızlığının onlarca sebebi vardır, bu durum zaman zaman ciddi boyutlara ulaşır ve yaşamı tehdit eden problemler haline gelir. Baş ağrısının ciddi olabileceğini gösteren bazı önemli ipuçları vardır;

- Hasta 50 yaş üzerindeyse,- Eşlik eden ciddi bir sistemik hastalık veya kanser varsa,- Hasta hayatında ilk defa bu kadar şiddetli bir ağrı tarif ediyorsa,- Ağrı giderek sıklaşıyor veya basit ağrı kesicilere yanıt vermeyecek düzeyde şiddetli hale geliyorsa,- Ağrıya başka nörolojik yakınmalar eşlik ediyorsa, hasta mutlaka hekim

kontrolünde incelenmelidir. Baş ağrısı türleri arasında ilk sırayı alan migren, her dört kadından birinin kâbusu olur. Doktor desteği almak isteyenlerin büyük çoğunluğu ise teşhis sıkıntısı yaşar. Migreni tetikleyen unsurlar arasında ilk sırayı stres alır.

Baş aktör östrojen hormonu Migren çoğunlukla kadınlarda görülür. Migren beyindeki kan damarlarındaki değişiklikten dolayı oluşur. Kadınlardaki hızlı hormonal değişimlerin sıklığından ötürü de kadınlarda daha yoğun görülür. Beslenme de migren tedavisinde önemli bir yer alır.

Çikolata, turunçgiller, kırmızı şarap, kahve ve peynir migreni tetikleyebilen besinlerdir. Bunların yanı sıra salam ve sosislerdeki koruyucu maddeler, sigara içmek, kansızlık veya tiroid bezinin yanlış çalışması gibi durumlar da migren ataklarını tetikleyebilir. Bazı

migrenli hastaların atakları ise stres, uykusuzluk, açlık, üzüntü ve sıkıntı nedeniyle artabilir. Baş ağrısı tedavisi bir ekip işidir, ağrıya neden olabilecek bir ya da birden fazla sorun olabilir.Bu sebeple çok yönlü bir araştırmayla doğru sonuca ancak ulaşılabilir.

Migren doğru tanı, doğru tedavi ve düzenli doktor kontrolü ile kişinin günlük yaşamını rahatça sürdürebileceği bir hastalıktır. Migren tedavisinde ilk adım ağrıları tetikleyecek faktörlerden uzak durarak günlük hayatın düzenlenmesidir. Ayrıca ağrıyı önleyecek (profilaktik) tedaviler ve ağrı başladığı zaman bunu dindirecek atak tedavileri vardır. Tüm bunların doğru bir yaklaşımla uygulanması tedavi başarısını oldukça artırmaktadır.

Sağlık dolu bir yaşam dilerim

Baş ağrısının nedenleri

“Başım çok ağrıyor”, “Baş ağrısı beni delirtiyor”, “Başım çatlıyor sanki” gibi cümleleri etrafımızdaki insanlardan sıklıkla duyarız. Baş ağrısı bazen bir anda bazen de kendini hissettire hissetire gelir. Baş ağrısının beslenme, stres ve hormonlarla yakından ilişkisi vardır.

Uz. Dr. Tuncay ÇelikÖzel Biyofiz Tıp Merkezi

Page 141: Dergi Bursa

139

Page 142: Dergi Bursa

140

“Life guide of Bursa”guidebursaRESTORAN / RESTAURANT

Beceren Botanik Parkı T. 211 52 60

CP Steak House Çelik Palas Hotel Çekirge Cad. No:79 T. 233 38 00

Dababa Esentepe Mah. Gürler Cad. No:87 / 12 Nilüfer T. 247 92 00

Gurme / BademiçiBademli Mah.No.79 Mudanya T. 549 01 09

İona Cafe RestoranFSM Bulvarı No.48 T.249 90 02

Kadife A la Carte Almira Hotel U.Hasan Bul. No:5 T. 250 20 20

Kahve Beyaz Mudanya Yolu Göynüklü Köyü Girişi T. 566 34 47

Kaju Eat & DrinkFSM Bulvarı No.46 / A T.249 80 09

Kapı RestoranOdunluk Mah. Lefkoşa Cad. Orhaneli Yolu No.23 T. 452 20 07

Kaşıkara Mudanya Yolu Göynüklü Köyü Girişi T. 566 35 66

Kavis Marigold Otel - 1.Murat Cad No: 47 T. 444 40 00

Keyf-i Ala RestoranFSM Bulvarı Tuna Cad.No.112 T.249 04 02

Placia RestaurantHoliday Inn Hotel Görükle T. 442 85 40

Olimpik Konak RestaurantKonak Mah. Balcı Sok. No:6 T. 453 30 40

Otantik Gemi Güzelyalı Yat Limanı İçi T. 554 43 00

Panaroma Çelik Palas Hotel T. 233 38 00

Sishet Restaurant Çamlıca Mah. Lefkoşe Cad. No: 86T. 452 52 62

Tike Mudanya Cad. Bademli Kavşağı T. 549 20 75

Yazı E.Mudanya Yolu Emek Yağı Fabrikası Yanı T. 548 00 28

IZGARA & MANGAL & LOKANTA / GRILLS

Anadolu Lezzet Dünyası E.Mudanya Yolu Bademli T. 549 23 03

Bademli Et Mangal Mudanya Cad. Shell B.İstasyonu No: 307 T. 244 84 60Çağrışan Et Mangal Y.Mudanya Yolu Çağrışan Köyü T. 244 91 00

Çiçek Izgara Belediye Cad. No:15 T. 221 65 26 Korupark AVM T. 241 29 88 İzmir Yolu Orhaneli Kavşağı No:1 T. 452 01 00

Hayat Lokantası Merinos Parkı T. 272 27 77

Marrakech OcakbaşıCumhuriyet Mah. Gazi Cad. No.53 T. 452 97 07

Park Izgara Mudanya Yolu No: 754 T. 244 94 01

DENİZ ÜRÜNLERİ & MEYHANE / SEA FOOD & BAR

Arap Şükrü Çetin Arap Şükrü Sokağı T. 221 14 53

Cafeman Balıkçısı Agora İş Merk. Kulealtı Bademli T. 549 10 14

Deniz TabağıArap Şükrü Sk. T. 222 19 19

Saki Rum Meyhanesi E.Mudanya Yolu No.25 Bademli T. 549 02 89

KEBAP & PİDE / KEBAB & PITA

Atmosfer Pide / Metin Durmaz FSM Bulvarı No: 92 T. 240 10 00

Dürümcü Bekir UstaSetbaşı T. 220 11 01 Çekirge T. 233 88 18FSM Bulvarı T. 243 75 75Bademli T. 549 28 28

İskender Kebap Tayyare KM Yanı No:60 T. 221 10 76 Carrefour AVM T. 452 10 62 Korupark AVM T. 241 21 10

Kebapçı Yavuz İskender Y.Yalova Yolu Ovaakça T. 267 27 20 As Merkez Outlet Yanı T. 261 60 30 Köy Tesisleri Mudanya Yolu T. 244 99 01İ.Efendi Konağı Botanik Park T. 211 26 90 Ünlü Cad. No: 7 T. 221 46 15 Zafer Plaza AVM T. 221 15 33

Tavacı Recep UstaOdunluk Mah.Erdoğan Biyücel Cad.No.5 / 1 T.452 40 04

Uludağ KebapçısıUluyol Şirin Sok. T. 251 45 51 Kent Meydanı AVM T. 255 55 56

Zeugma Restoran Azerbaycan Dostluk Parkı Nilüfer T.452 00 27

HAZIR YEMEK / FAST FOOD

Big Mammas FSM Bulvarı T. 247 44 55Kükürtlü T. 236 89 91 Ertuğrulkent T. 413 38 93

Burger King T. 444 54 64

Dominos Pizza Altıparmak T. 222 90 40 Bademli T. 241 58 00 Beşevler T. 453 46 04 FSM Bulvarı T. 453 00 76 Özlüce T. 413 15 00Çekirge T. 234 99 22 Yıldırım T. 362 60 60

Hobi Paket Büfe Altıparmak T. 221 11 63 Beşevler T. 451 11 00 İhsaniye T. 246 00 55 Özlüce T. 413 73 13

Kentucky Fried Chicken 444 35 55

La Piatto Cafe- Pizza & MacaroniFSM Bulvarı No.90 / A Nilüfer- BURSAT. 444 21 58

MarizaAltıparmak T. 225 12 25FSM Bulvarı T. 451 44 44

Mc Donald’s T. 444 62 62

Rosso Bianco Pizza & SteakhouseKorupark AVM T. 241 27 50

PASTANE / PATISSERIE

Aslı BörekCarrefour T. 452 66 86 Kent Meydanı AVM T. 251 40 02 Metro Market T. 441 37 20 Geçit Evke Plaza T. 241 80 88 Osmangazi Metro T. 272 03 03Zafer Plaza T. 223 79 79Uludağ Ünv.T. 442 88 26

Bread House Anatolium AVM T. 261 30 27 Carrefour AVM Zemin Kat No:7 T. 451 70 07 FSM Bulvarı No:54/ 3 T. 246 87 27 Kent Meydanı AVM 2. Çarşı Katı T. 255 04 05Korupark AVM Zemin Kat T. 0543 646 87 87

Waffle Evi Kükürtlü Cad. No:28 T. 236 36 90

Page 143: Dergi Bursa

141

rehberbursa“Bursa’nın yaşam rehberi”Çınar PastanesiKükürtlü Cad. No:28 T. 235 54 49 FSM Bulvarı No:68 T. 451 58 98 Setbaşı Meydanı No:8 T. 327 55 76

Durak MuhallebicisiÇekirge Meydanı T. 235 08 08İzmir Yolu Cad. No:66 T. 240 08 09 Altıparmak Cad. No: 74 T. 223 27 19Ünlü Cad. No:4 T. 220 40 80

KafkasAtatürk Cad. Heykel T. 225 25 99Carrefour AVM T. 452 49 99 Arena AVM Ertuğrulkent T. 413 78 10 FSM Bulvarı No:42 T. 245 59 00 İzmir Yolu T. 413 22 20 Kent Meydanı AVM T. 255 67 00 Kristal Park Çarşısı İhsaniye T. 246 50 51As Merkez Karşısı T. 261 52 61 Davutdede- Conk Sok. Yıldırım T. 360 03 30 Korupark AVM T. 241 49 29 Hürriyet Soğukkuyu No:10 T. 247 25 25 Terminal T. 261 58 02Soğukkuyu No:2 Nilüfer T. 245 01 70

RıhtımFSM Bulvarı Kamuran Sitesi T. 451 24 77Altıparmak Cad. No:33 T. 222 31 77 Konak Mah. Beşevler Cad. T. 452 66 28Eğitimciler Cad. No:139 T. 453 36 00Çekirge Meydanı T. 236 83 58

Un-Pa Çekirge Meydanı T. 236 73 65 Bilginler Cad. Mehtap Sitesi T. 452 26 72 Bilginler Cad. Tunca Apt. No:32 T. 443 26 17

Uzay PastanesiAltıparmak Cad. No:19 T. 225 12 55Çekirge Cad. No:124 T. 236 42 04Saygınkent AVM T. 413 43 06FSM Bulvarı No:12 T. 249 13 44Geçit Mah. Mudanya Yolu No:77 T. 244 63 97

KAFETERYA / CAFE

Cafe CrownCarrefour AVM T. 451 21 45Kent Meydanı T. 255 30 00 Korupark AVM T. 242 06 24

Coffe and Beyond FSM Bulvarı T. 247 22 37 Fink FSM Bulvarı T. 243 09 99

Gönül Kahvesi Nostaljik Tren İst.Beşevler T. 452 82 16 FSM Bulvarı No:11 T. 247 66 06

Gren Arap Şükrü Sokağı No: 46 T. 223 60 64 Kahve Dünyası Anatolium AVM T. 261 14 50 Korupark AVM T. 241 23 45Zafer Plaza AVM T. 225 29 29

Kahve Mania FSM Bul. No:116 T. 245 02 22

Lusso FSM Bulvarı No: 139 / 7 T. 241 45 30

Pascal Nilpark AVM T. 240 02 04

Saklıbahçe 1.Murat Cad. Çekirge T. 236 99 59

Siesta Pembe Çarşı No:4 T. 232 35 05Nalbantoğlu Heykel T. 221 53 01

Starbucks Carrefour AVM T. 453 20 76 Kent Meydanı T. 255 37 39 Korupark AVM T. 241 27 60 Kükürtlü T. 233 39 55 Zafer Plaza AVM T. 220 00 46

Şale Karagöz Cad. Kükürtlü T. 233 18 27

Tesadüf FSM Bulvarı T. 241 58 58

Time FSM Bulvarı No:151 T. 242 41 40

BAR – BİSTRO / BAR BISTRO

Address Nilpark AVM T. 247 01 50

Angaje Lounge & BrasserieNilpark AVM T. 246 77 44

Bigo FSM Bulvarı No.48/C T. 240 04 04

Boo Live Geçit No:639 T. 244 88 78

Bongo Bar Kültürpark içi Altın Ceylan T. 234 34 34

Benzin FSM Bulvarı No:147 / A T. 243 47 43

Cadde Üstü FSM Bulvarı T. 246 66 74

Cadde Üstü Üni. Görükle T.483 67 77

Cha Cha Mihraplı Mevkii Carrefour Arkası T. 452 13 50

Caka Teras Kumova Plaza Nilüfer T. 453 09 09

Demo FSM Bulvarı No:59 T. 452 26 96

Duetto FSM Bulvarı No: 94 T. 240 10 16

Exit Oulu Cad. No:13 T. 234 50 70

Highout Oulu Cad.Oylum Carşısı T. 233 00 60

Ivory Kükürtlü Cad. No:56 T. 234 91 90

Jazz Bar Uludağ Yolu No:45 T. 239 62 54

K Bar Çekirge Cad. T. 233 44 22

Kafe Pi Bursa Angels Çekirge Cad. No.114 T.234 62 00

Kat 3 Magazin Outlet Ataevler T. 443 22 72Kent Meydanı AVM T. 255 55 22

Keyifli Bar FSM Bulvarı No:96 T. 245 80 86

Kırmızı Cumhuriyet Mah. Gazi Cad. No:53 T. 452 97 07

Kios Bar Holiday Inn Görükle T. 442 85 40

Klan Bademli T. 548 00 48

Konak 18 Çekirge Cad. No:18 T. 235 37 07

Krema Jazz Club Bademli Kavşağı Tike Restoran T. 549 20 75

Kulüp Kültürpark içi Altın Ceylan T. 0530 242 68 78

La Luz Korupark AVM T. 243 93 98

Leman Kültür FSM Bulvarı T. 240 20 00

MiranoKorupark AVM T.24313 80

Mox Lounge FSM Bulvarı T. 240 22 42

Mualla FSM Bulvarı No: 94 T. 240 10 16

Malt Magazin Outlet Ataevler T. 443 22 72

People Agora İş Merk. Bademli T. 549 04 43

Picante Gazi Cad. No.51 / A T. 451 36 34

Pronto Sport Cafe & BistroSaygınkent AVM Ertuğrulkent T.413 70 80

Resimli Holiday Inn Görükle T. 442 88 15

Şey Pub Oulu Cad. No:9 T. 233 07 25

Shakespeare Bistro Korupark AVM T. 241 29 59 Suare Magazin Outlet Ataevler T. 443 10 01

Veni Vidi Kükürtlü Oulu Cad. No:6 T. 233 99 99

Wamtes Çekirge Cad. No:40 T. 233 66 22

The Winston BrasserieDr.Rüştü Burlu Cad.No.11 T.233 13 48

Page 144: Dergi Bursa

142

“Life guide of Bursa”guidebursaOTEL / HOTEL

Adapalas *** 1.Murat Cad. No:21 Çekirge T. 233 39 90

Artıç *** Atatürk Cad. Ulucami Karşısı T.224 55 05

Almira ***** Uluabatlı Hasan Bulvarı No:5 T.250 20 20

Anatolia **** Çekirge Meydanı T. 233 94 00

Baia **** Y.Yalova Yolu As Merkez Outlet Yanı T. 275 45 00

Beceren (Butik) Botanik Parkı T. 211 52 60 Boyugüzel (Butik) Askeri Hastane Karşısı Çekirge T. 239 99 99

Büyükyıldız **** Uludağ Cad. No:16 T. 239 69 90

Central **** U.Hasan Bul. No:55 T. 273 55 00

Çelik Palas ***** Çekirge Cad. No:79 T. 233 38 00

Crown Plaza ***** Odunluk Mh. Akpınar Cad. No:17 T. 444 33 16

Divan **** Dr. Rüştü Burlu Cad. No:11 T. 233 00 07 Gönlüferah **** 1.Murat Cad. No:22 Çekirge T. 233 92 10

Hilton *****Yeni Yalova Yolu Cad. No.347 T.500 05 05

Holiday Inn **** Uludağ Üni. Görükle Kampüsü T. 442 85 40

İbis Hotel *** Altınova Mah. Fuar Cad. No: 67 T. 275 85 00

Kervansaray *** Fomara Meydanı T. 220 00 00

Kervansaray Termal ***** Çekirge Meydanı T. 233 93 00

Kırcı **** Çekirge Cad. No:21 T. 220 20 00

Kitapevi (Butik) Kavaklı Mah. Burçüstü No:21 T. 225 41 60

Kent **** Atatürk Cad. No: 69 T. 253 54 20

Marigold ***** 1.Murat Cad. No:47 Çekirge T. 444 40 00

Montania **** İstasyon Cad. Mudanya T. 211 32 80

Otantik Club (Butik) Botanik Parkı T. 211 32 80

Otantik Gemi (Butik)Güzelyalı Yat Limanı İçi Mudanya T. 554 43 34

Tiara TermalÇekirge Meydanı 1.Murat Cad. No.5 T.444 28 05

ALIŞVERİŞ MERKEZİ / SHOPPING CENTER

Anatolium Y. Yalova Yolu No.487 T. 261 12 22As Merkez Outlet Y. Yalova Yolu T. 261 51 51Carrefour İzmir Yolu T. 219 73 00Kent Meydanı S.Garaj Mah. T. 255 43 63Korupark Mudanya Yolu 9.Km T. 242 35 35Özdilek Y. Yalova Yolu 4.Km T. 219 60 00Zafer Plaza Cemal Nadir Cad. T.225 39 00

SAĞLIK / HEALTH

Acıbadem FSM Bulvarı Sümer Sok. No.1 T. 444 55 44

Biyofiz Tıp MerkeziKaraman Mah.Kültür Cad.Biçen Sok.No.10 Nilüfer T.246 66 66

Bursa Anadoluİzmir Yolu Cad. No.105 T. 451 09 09

Bursa Göz Merkezi Fomara Meydanı Osmangazi T.444 04 69

Bursa Vatan Fevzi Çakmak Cad. No.55 T. 220 10 40

Çekirge Kalp ve Aritmi Kükürtlü Mah. Konca Sok. No.2 T. 275 75 00

Dentatürk Diş FSM Bulvarı No.167 T. 270 09 00

Doruk Özel Bursa Hastanesi Zübeyde Hanım Cad. No.5 ÇekirgeT. 444 04 53

Doruk Yıldırım Hastanesi Ankara Cad. No.221 Yıldırım T. 444 04 55

Esentepe Tıp MerkeziMudanya Yolu Cad. No.169 T. 444 02 46

Jimer Orhaneli Yolu Beşevler Kavşağı T. 444 45 67

Konur Zübeyde Hanım Cad. No.12-2 T. 233 93 40

Medical Park Bursa Fomara Meydanı T. 444 44 84

Medicabil Mudanya Yolu Küre Sok. Fethiye T. 444 81 12

Osmangazi Tıp Merkezi Ulubatlı Hasan Bul. No:46 T. 270 05 05

Rentıp Dr. Mehmet Oktay Sok. No:8 Fethiye T. 249 77 00

Retina Göz Merkezi Mudanya Yolu Cad. No.171 / 1 T. 240 24 01

Rommer FTR Dal MerkeziKükürtlü Cad. No.54 T. 239 49 26

Turkuaz Diş Beşevler Cad. No.76 T. 451 32 22

SPOR SALONLARI / SPORTS HALLS

Asya Spor Merkeziİhsaniye Mah. İkizevler Sok. No.7 T.249 64 55

Beyge ClubBeşevler Kültür Mah. Gümüşdere Cad. No.4 Nilüfer T.453 55 00

B-Fit Spor KulübüAhmet Yesevi Mah. No.28 Balat / NilüferT.244 64 68Hat Cad. No.10 Osmangazi T.235 35 15Beşevler Mah. Bilginler Cad. No.18 NilüferT.452 60 52Siteler Kanuni Cad. No.25 / A YıldırımT.369 08 31

Çok Yaşa Clup Nilpark 5.Kat T.245 68 00

Fit In Time Esentepe Mah. İvazpaşa Sok. Esenkent Sit. No: B2/3 Nilüfer T.247 09 96

Gym Sport Agora İş Merk. Bademli T.549 25 00

Maya Spor SalonuKonak Mah. Lefkoşe Cad. Gizemler Plaza No.12 Nilüfer T.453 02 50

Score Fitness SpaKorupark AVM İçi T.242 68 00Simpaş Bursa Modern T.277 00 66

Tango Evita Dans ve Sanat MerkeziKonak Mah.Yaz Sok. T.451 44 15

K U A F Ö R / C O I F F E U R

Ahmet Albayrak Korupark AVM T.241 31 12Atölye Kuaför E.Mudanya Yolu No.35 Bademli T. 548 00 80Emma Nilüfer Hatun Cad. T. 452 67 50Enis Aslan Kükürtlü Cad. T. 233 00 51 Mss Salon Kükürtlü Cad. No.58 T. 232 30 90Roma Kuaför Korupark AVM T. 243 06 60Sacha Kükürtlü Mah. Manolya Sk. No.67 T.233 59 79Kent Meydanı AVM T. 255 63 64 FSM Bulvarı T. 453 38 55Bademli T.549 11 42 - 43 Stüdio Tim Carrefour AVM T. 452 66 98

Page 145: Dergi Bursa

143

rehberbursa“Bursa’nın yaşam rehberi”ÇİÇEKÇİ / FLORIST

Aşşk Çiçek Çelik Palas Otel Altı T. 235 16 00Bursa Çiçekçilik FSM Bulvarı T. 452 47 32Lis Çiçek Çekirge Cad. No.139/B T. 236 81 96Koru Çiçek Korupark AVM T.241 54 74Pelit Çiçekçilik & Peyzaj Saygınkent AVM Ertuğrulkent T. 413 02 62

MÜZE / MUSEUM

Bursa müzeleri pazartesi hariç her gün mesai saatleri arasında hizmet veriyor.

Arkeoloji Müzesi Reşat Oyal Kültürparkı T. 234 49 18Bitinya ve Misya bölgelerinde bulunmuş M.Ö. 3000’den Bizans Devri sonlarına kadar olan devirlere ait eserler sergileniyor. Müzede 25 bin eser yer alıyor. 2 bin kadarı sergide.

Atatürk Evi Müzesi Çelik Palas Hotel Yanı T. 234 77 1619. yüzyıl sonlarında yapılmış olan köşk, Bursa Belediyesi tarafından sahibinden satın alınarak Atatürk’e hediye edildi. 1968’de Kültür Bakanlığı’na devredilen bu köşk, 29 Ekim 1973’te, Cumhuriyet´in 50. yılında müzeye dönüştürülerek ziyarete açıldı.

Bursa Kent Müzesi Atarük Cad. No:8 Heykel T. 220 26 26Müzede Bursa’da yaşamış 6 Osmanlı padişahının balmumu heykelleri, geleneksel ticaret hayatını canlandıran dekorlar, kentin topografik maketi gibi objelerle bilgiler sunuluyor.

Celal Bayar Müze ve Kütüphanesi Umurbey / Gemlik T. 525 00 983. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın çalışma yıllarına ait fotoğraflar, anı eşyalar ve hediyeler, tablolar, çeşitli belgeler, nişanlar, madalyalar, şilt ve plaketler yer alıyor.

Hünkâr Köşkü Temenyeri Mah.Vakıf Sok. T. 327 91 90Sultan Abdülmecid tarafından 1859 yılında av köşkü olarak yaptırılmış olan köşk, Sultan Abdülmecid dışında, Sultan Abdülaziz, Sultan 5. Mehmet Reşad ve Atatürk tarafından da kullanılmış.

Hüsnü Züber Evi Uzun Yol Sok.3 Muradiye T. 221 35 421836 yılında devlet misafirhanesi olarak yapılmış, sonra Rus konsolosluğu olarak kullanılmış olan ev, tipik bir Osmanlı evi.

Karagöz Evi Müzesi ve Anıtı Çekirge Cad. T. 232 25 90Bursa ile özdeşleşmiş Karagöz oyunu hakkında bilinen tüm kültürel motifleri barındıran müzede Ramazan aylarında günümüz hayalileri tarafından Karagöz gösterimleri yapılıyor.

Ormancılık Müzesi Çekirge Cad. / Osmangazi T. 234 77 18Türkiye’nin ilk ve tek ormancılık müzesidir. Bursa’da, Çekirge caddesi üzerinde Saatçi Köşkü olarak bilinen yapıda yer alır.

Türk İslam Eserleri Müzesi Yeşil Mah. Yeşil Külliyesi T. 327 76 79Çelebi Sultan Mehmed tarafından 1414 – 1424 yılları arasında Mimar Hacı İvaz Paşa’ya yaptırılmış ilk Osmanlı medreseleri arasındadır. “Sultaniye Medresesi” adıyla da bilinir. Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi Umurbey Mah. Kapıcı Sok. T. 329 39 41Tekerleğin at arabasından otomobile gelişimini sergileyen müzede Tofaş’ın 0001 seri nolu araçlarını izlemek de mümkün.

Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları MüzesiII. Murat Cad.Şair Ahmetpaşa Med.Muradiye T. 222 75 75Müzede, Anadolu Folklor Vakfı kurucu üyelerinden Esat Uluumay’ın 45 yılda topladığı 18 değişik koleksiyon sergileniyor.

Mudanya Mütareke Evi Müzesi Sahil Yolu / Mudanya T. 544 10 68Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı tarihi evdir. Mütarekeye ait eşyaların korunduğu evde, döneme ait fotoğraflar ve belgeler de sergileniyor.

Merinos Tekstil ve Sanayi MüzesiAtatürk Kongre Kültür Merkezi T. 272 16 00Bursa´nın tekstil kenti kimliğinin yaşatılması ve Cumhuriyet döneminin ilk sanayi yapılarından Merinos Fabrikası’nın tarihinin gelecek nesillere aktarılması amacıyla kurulan Türkiye’nin ilk tekstil sanayi müzesi.

KÜLTÜR MERKEZİ / CULTURAL CENTER

Açık Hava Tiyatrosu Reşat Oyal Kültür Parkı T. 234 49 12

Adile Naşit Kültür Merkezi Ertuğrulgazi Mah. Kaplıkaya T. 368 51 20

Akpınar Kültür Merkezi Akpınar Mh. 1050 Konutlar Havuz Sk.T. 243 73 43

Atatürk Kongre Kültür Merkezi Merinos Parkı T. 272 16 00

A.V.P.Devlet Tiyatrosu Atatürk Cad. Heykel T. 222 89 10

Barış Manço Kültür Merkezi Mimar Sinan Cad. No.79 T. 366 02 02

Bursa Senfoni OrkestrasıA. V.P. Devlet Tiyatrosu Binası T. 225 59 70

Bufsad(Bursa Fotoğraf Sanatı DerneğiGurabahane-i Laklakan Kültür MerkeziSelçuk Hatun Sok. No:9 Setbaşı / Osmangazi T. 225 51 50

Çağdaş Eğitim Kooperatifi Kültür Salonu Atatürk Cad. No:93 / Görükle T. 483 21 83

Fethiye Kültür Merkezi Huzur Cad. Fileci Sok. Fethiye T. 243 36 63

Konak Kültür Merkezi Konak Mah. Yakut Sok. No:2 T. 452 45 00

Şehir Kütüphanesi Setbaşı Köprüsü Yanı T. 326 56 49

Tayyare Kültür Merkezi Atatürk Cad. / Heykel T. 220 88 47–48

Uğur Mumcu Kültür Merkezi Basın Kültür Sarayı K.2 Ataevler T. 441 01 42

Uludağ Üniversitesi Kırmızı Salon Görükle Kampüsü T. 294 00 00

16 mm Sinema Atölyesi F. Çakmak Katlı Otoparkı T. 222 11 12

TURİZM & ULAŞIM / TOURİSM & TRANSPORTATION

Kamil Koç T. 444 05 62Nilüfer Turizm T. 444 00 99U. Teleferik İşletmesi T. 327 74 00Burkon Turizm Çekirge Cad. T. 233 40 00Plaza Turizm Oulu Cad. No.33 T. 234 58 58Şentürkler TurizmÇekirge Cad. No.51 T. 235 66 66

İDO Bursa Satış NoktalarıKent Meydanı AVM T. 255 44 60Korupark AVM T. 242 19 49Mamis Restaurant T. 211 23 81Park Plaza T. 244 94 01Plaza Tur T. 234 58 58Görükle Kampüsü T. 442 91 25Zafer Plaza AVM T. 225 39 08

SİNEMA / CINEMAKorupark Cinetech T. 242 93 83Zafer Plaza Cinetech T. 225 48 88Setbaşı Prestige T. 221 48 06 Kent Meydanı T. 255 30 84 As Merkez Avşar T. 261 57 67Akpınar K. M. T. 243 73 43Altıparmak Burç T. 221 23 50 AFM Carrefour T. 452 83 00B. Manço K.M. T. 366 08 36

TAKSİ / TAXI Altıparmak T. 222 16 44Almira T. 252 86 38Ataevler T. 441 88 00Bademli T. 549 24 90 Beşevler T. 451 28 28Çekirge T. 236 71 04Çelik Palas T. 233 27 79Dallas T. 233 81 22Doğumevi T. 236 67 06İhsaniye T. 247 47 33Kükürtlü T. 235 12 96Nilüfer T. 245 05 98Uludağ T. 222 35 14

Page 146: Dergi Bursa

144

rengarenk

Etkinliğin gerçekleştiği 13 Mayıs Pazar günü Bursa’da yağışlı başlamıştı fakat şenlik alanı yani Gölyazı Zambaktepe’de güneş vardı. Kısa sürede bine yakın insan şenlik alanında buluştu. Öyle ki öğleden sonra iyiden iyiye bulutlanan hava, gün boyu yağmayarak herkese güzel bir gün bağışlamıştı. Rengarenk uçurtmalarla şenlik alanına gelen Bursalıları bir de yarışma bekliyordu. 300’ün üzerinde uçurtmanın kaydı alındı. Yarışmaya katılabilmek için tek şart, uçurtmanın el yapımı olmasıydı. 300 kadar hazır uçurtma bu sebeple yarışa katılamadı. Yarışmada en özgün ve en başarılı uçurtmalar dereceye girebilmek için

havalandı. Anne babaların da en az çocuklar kadar eğlendiği şenlikte gökyüzü rengarenk uçurtmalarla kaplandı.

Akıncı Model’den Pilot Bülent Zeynel Yalçın’ın model uçak gösterisi yaptığı organizasyon sonunda başkanlığını Nilüfer Kent Konseyi Başkanı Şazi Çavuşoğlu’nun üstlendiği jüri, büyüklüğü, uçma kabiliyeti ve tasarımı ile dikkat çeken uçurtmaları değerlendirdi. Değerlendirme sonunda Atatürk silüeti ile tasarlanan Buse Yüksel’e ait uçurtma birinci oldu. Salih Taşkekin’in uçurtması ikinci, Tuna

Duran’ın uçurtması ise üçüncü seçildi. Yarışmada dereceye girenlere Dergi Bursa tarafından hediyeler dağıtıldı. Birinci seçilen uçurtmanın sahibine model uçak hediye edilirken, ikinci seçilen uçurtmanın sahibine günün anısına model helikopter hediye edildi.

Değerlendirmede ilk 10’a giren uçurtma sahiplerine de Dergi Bursa aboneliği hediye edildi. Birinci gelen yarışmacıya ödülünü Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey verirken, ikincilik ödülünü Dergi Bursa Yayın Yönetmeni Engin Çakır verdi.

Gölyazı Zambaktepe’de “11. Nilüfer Spor Şenlikleri” kapsamında her yıl Nilüfer Belediyesi tarafından organize edilen Uçurtma Şenliği, bu sene Dergi Bursa sponsorluğuyla gerçekleşti. Geçtiğimiz sayıda dergi ile birlikte dağıttığımız kuyruk parçaları, şenlik alanında uçurtma olup göklere yükseldi.

Uçurtma olduk, uçtuk Gölyazı’da...

Page 147: Dergi Bursa
Page 148: Dergi Bursa