ebu’l-hasan el-harakanİ’de peygamber sevgİsİ yrd....
TRANSCRIPT
![Page 1: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/1.jpg)
Harakani Dergisi Harakani Quarterly Sayı Number 1, 2014, 49-74
EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ
Yrd. Doç. Dr. Bilal GÖK1
Özet
Harakânî, tarihi Horasan bölgesinin Bistâm şehrine bağlı Harakân
köyünde 960/963 tarihinde dünyaya gelmiştir. O, kırlık alanda yaşayan bir
köylü olarak, köy yaşantısının bütün gereklerini bizzat kendisi yerine
getirmiş, çiftçilik ve taşımacılık yaparak geçimini sağlamıştır. Allah’ın
zikrini bir an bile dilinden ve gönlünden düşürmemeye özen göstermiş,
kendisini ihtiyaç sahibi kişilerin maddi-manevi ihtiyaçlarını karşılamaya
adamıştır. Hakk’a ve halka adanan 73 yıllık bir ömrün sonunda, 1033
tarihinde vefat etmiştir. Ebu’l-Hasan Harakânî, Anadolu’nun
İslâmlaşmasında son derece önemli etkisi bulunan tasavvuf ekolünün ilk
devir temsilcilerindendir. Harakânî bu yönüyle, peygambere has “model
insan” olma sıfatının gereği olarak; söz ve davranışları, eser ve etkisiyle
insanlığa örnek olmuş, böylece ölümsüzlük kervanına katılmıştır. Bu
makalede, onun peygambere duyduğu derin sevgi ele alınmıştır. Ona göre
peygamberi sevmek, güzel ahlâk sahibi olmayı gerektirir. Allah’a inanıp
salih ameller işleyen bir kişi, yaşadığı sürece Hz. Peygamber ile
beraberdir. Aksine davranışlar sergilerse, örneğin insanları incitirse,
Allah onun ibadetini kabul etmez.
Anahtar kelimeler: Ebu’l-Hasan el-Harakânî, Harakân, Bistâm,
Peygamber sevgisi.
LOVE OF PROPHET IN ABU’L-HASAN AL-KHARAQANI
Abstract
Kharaqani was born in Haraqan village of Bistam in the historic district of
Horasan in 960/963. As a regular peasant, he performed his
responsibilities and earned his life by farming and doing transportation.
He always did zikr and devoted himself to help people those who are in
need physically and spiritually. After 73 years of dedication, he passed
1 Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
(e-posta: [email protected])
![Page 2: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/2.jpg)
50 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
away in 1033. He was one of the pioneers of the Sufism which had a great
impact on Anatolian people to choose Islam. With his exemplary life and
work, he became a model person, who influenced thousands in his era and
became immortal in people’s hearts. In this article, his love of Prophet
Muhammad (peace be upon him) is studied. According to Kharaqani,
loving the Prophet requires to be a moral person. Those, who believe in
Allah and do good deeds, are with the Prophet during their life. Allah will
not accept their worship if they do otherwise.
Key words: Abu’l-Hasan al-Kharaqani, Kharaqan, Bistam, Love of The
Prophet.
GİRİŞ
Türk ilim dünyasında, Anadolu’nun ilk İslam sûfîleri ve sûfî akımlar ele
alınırken, Anadolu’nun İslamlaşmasına yaptıkları hizmet zikredilmekle birlikte,
bunların genelde Sünnî olmayan inançlara mensup olduğu yönünde2,
kanaatimizce yanlış bir yaklaşımla karşılaşılmaktadır. Hâlbuki Anadolu’nun ilk
mutasavvıfları ve tasavvuf ekolleri, Batınî ve aşırı Şiî kaynaklı olamayıp, ehl-i
sünnet akidesinden beslenen tasavvuf ekolleridir.3
Şüphesiz bu konunun açıklığa kavuşturulması, çoğu ehl-i sünnet tarikatın
kol başı durumundaki Ebu’l-Hasan el-Harakânî’nin tasavvuf anlayışının farklı
yönleriyle ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Harakânî’nin, tasavvufî kişiliğini
oluşturan önemli hususlardan birisi de onun Peygamber sevgisidir. Bu noktadan
hareketle çalışmamızda “Harakânî’nin Peygamber Sevgisi” mevzuu, ilmî
verilerin ışığında ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bunu yaparken, Harakânî
Hazretleri’nin tarihi ve tasavvufi kişiliği ana hatlarıyla ele alınacak, sonrasında
ise onun Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı duyduğu derin muhabbet hisleri
işlenecektir. Ancak bu mevzua geçmeden evvel, konunun arka planını
2 Bu yöndeki iddialar için bkz. M. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara:
DİB Yay., 1984, s. 2; Fahri Unan, “Türkiye’de Kültür Tarihi Araştırmaları ve Türk Heterodoksi
Tarihine Farklı Bir Bakış”, Türkiye Günlüğü, sayı: 35, 1995, s. 116-128; Michel Balivet, Şeyh
Bedreddin Tasavvuf ve İsyan, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay., 2000, s. 2. 3 Mehmet Fatsa, “Yukarı Çoruh ve Kelkit Vadisinin İslamlaşmasına Öncülük Eden Türk
Dervişleri”, Tasavvuf, İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, (TD), sayı: 22, 2008, s. 257-281;
Zamira Ahmedova, Türkler Arasında İslamiyet’in Yayılmasında Tasavvufun Rolü, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara Ü. Sosyal Bil. Enst., 2006, s. 39-72. Tahsin Ünal,
Karamanoğulları Tarihi, Ankara 1986, s. 105; Feridun M. Emecen, “Saruhanoğulları ve
Mevlevilik”, Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul 1995, s.
282, dipnot 2; Ali Üremiş, “Türkiye Selçuklularında Bazı Sünni Tasavvuf Hareketleri“, Selçuk
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 28, s. 318.
![Page 3: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/3.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 51
oluşturması hasebiyle, İslam’ın Allah ve peygamber inancı ile bu hususların
tasavvufî düşüncedeki yerine kısaca değineceğiz.
İslam inanç siteminin en temel akidesi tevhiddir. Tevhidin esasları ise en
güzel şekilde İhlâs suresinde ifadesini bulur. Bu ilâhî kelama göre: “Allah, birdir.
Her şey O'na muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğurmamış ve
doğmamıştır. Hiçbir şey O'nun dengi ve benzeri değildir.4” Benzeri ve zıddı
olmadığından, zatıyla tanımak mümkün olmayıp, sadece sıfatlarıyla bilinebilir.5
Tevhid akidesi Kelâm mezheplerinin ana konusu olduğu kadar, sûfîlerin de temel
konularından birisidir. Ancak Kelâm mezhepleri tevhidi aklı esas alarak
tartışırken, sûfîler tevhidin aklın yanında ilham ve keşif yoluyla da
kavranabileceğini ileri sürmüşlerdir.6
Tasavvufî düşünceye göre Allah, gizli bir hazine iken bilinmek istedi ve
bu sebeple insanları yarattı.7 Onları müjdelemek, uyarmak8 vb. yöntemlerle
dosdoğru yola iletmek amacıyla, varlığın hakikatinin şahitleri olan
peygamberleri9 ilâhi vahiyle birlikte gönderdi. Son gönderilen peygamber,
peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Rivayete göre, önce gelen bütün
peygamberler, onun geleceğini haber vermişlerdi.10 Peygamberimiz, Arabistan
yarımadasının en önemli din ve ticaret merkezi olan Mekke’de11 571 tarihinde
dünyaya geldi.12 Doğmadan önce babasını, 6 yaşında annesini kaybetti. Onun
hayat evreleri çile, sıkıntı ve fedakârlıklarla geçti. Peygamberlik gelmeden evvel,
4 İhlâs, 112/1-4. 5 Said Yazıcıoğlu, Cemal Sofuoğlu, Recep Kılıç, İslâm Dini Esasları, Eskişehir: Açık Ö. F. Yay.,
2006, s. 34-39. 6 Hamide Ulupınar, “İlk Dönem Sûfîlerinde Tevhid Anlayışı”, TD, sayı: 22, 2008, s. 235. 7 Ahmet Ögke, “Tasavvufta Kenzi Mahfi Düşüncesi ve Sofyalı Bâlî Efendinin “Küntü Kenzen
Mahfiyyen” Şerhi Bağlamında Varoluşun Anlamı”, TD, sayı: 5, 2004, s. 9-24; Yıldırım, bu
sözün hiçbir kaynak hadis kitabında yer almadığını dolayısıyla uydurma olduğunu belirtir. Bkz.
Ahmet Yıldırım, “Tasavvufa Kaynaklık Etmesi bakımından Bazı Kudsî Hadisler ve Değeri”,
İslam Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2009, s. 94-95, 8 Fâtır, 35/24. 9 Hayrani Altıntaş, “Varlığın Şahitleri”, TD İbnü’l-Arabî Özel Sayısı 2, sayı: 23, 2009, s. 65-74;
Peygamber, her kavme kendi içinden, kendi diliyle konuşan, Allah’ın âyetlerini getiren, hidâyet
rehberi, müjdeleyen ve inkârcıların karşılaşacağı tehlikeleri haber veren, ilâhî rahmet taşıyan
bir insandır. Bkz. Ahmet Taşgetiren, “Peygambere İman”, Altınoluk Dergisi (AD), sayı: 79,
1992, s. 3. 10 Remzi Kaya, “İlahi Kitaplarda Hz. Muhammed”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, c. 6, sayı: 6, 1994, s. 221-239. 11 İbrahim Mahmood, “Social and Economic Conditions Pre-Islamic Mecca”, International
Journal of Middle East Studies, Vol. 14, No: 3, 1982, s. 343-358. 12 Nico Kaptein, “Materials for the History of the Prophet Muhammad's Birthday Celebration in
Mecca”, Islam, sayı: 69, 1992, s. 193.
![Page 4: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/4.jpg)
52 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
Mekke toplumu onu Muhammedü’l-Emîn yani kendisine güvenilir kişi diye
nitelendirmiş ve değerli eşyalarını ona emanet etmişti.13 Ancak ilahi vahye14
kavuştuktan sonra Mekkeliler, onun tebliğine karşı çıktılar. Hatta bu sebeple onu
taşlayıp yaraladılar.15 O, müşriklerden gördüğü her türlü eziyeti, sonsuz sabrı ile
karşıladı.16 Yine de, ‘’Ya Rab onlar bilmiyorlar. Onları affet,’’ diye yalvardı.
Peygamberimiz, insanlara ve diğer canlılara karşı çok merhametliydi. Ümmetine
karşı ise şefkati daha fazlaydı.17 Hz. Peygamber (s.a.v.), bu yüce ahlaki
vasıflarından dolayı, İslam toplumunda müstesna bir yere sahiptir.18
Kur’an’da, Hakka yakınlaşmak için vesile aranması19 istenilmektedir. Bu
hususta en güzel vesile, şüphesiz Allah’ın Resulüdür.20 Çünkü Peygamberimiz
(s.a.v.) üsve-i hasene, yani model şahsiyettir.21 İslam tasavvuf anlayışına göre,
hal ve hareketlerinde peygamberin sünnetine uyan, onun gerçek vârisi
durumundaki ârifler de, Allah’a yakınlaşmak için bir vesiledir.22 O halde tasavvuf
nedir? Tasavvuf anlayışında Hz. Peygamber’in yeri nedir? Kanaatimizce, kısaca
mevzuun ele alınması çalışmaya derinlik kazandıracaktır.
1. Tasavvuf ve Peygamber Sevgisi
1.1. Tasavvuf Nedir?
Sûfiye ve mutasavvıfa isimlerinin aslının, Arapça “sûf/yün” kelimesinden
geldiği ve sûfîlerin giydiği yünden kaba elbiselere nispetle kullanılageldiği
13 Yıldız Kızılabdullah, “Esma-i Hüsna’dan Bir İsim: “El-Mü’min”: Din Öğretimine Konu
Edilmesi ve Uygulama Örneği”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 14/1, 2009,
s. 241. 14 Vahiy, genel olarak Tanrı tarafından peygambere insanlara iletmesi için bir emir veya
düşüncenin bildirilmesi şeklinde anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle Peygambere gelen tanrısal
kelam ve haber, bir düşünce ya da buyruğun Tanrı tarafından elçisine ilham edilmesidir. Bkz.
Yaşar Türkben, “Richard Swinburne’ün Vahiy Anlayışı”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, sayı: 14/1, 2009, s. 204. 15 Daniel Peterson, Muhammad, Prophet of God, Chambridge 2007, s. 75. 16 M. Yaşar Kandemir, “Babana Üzülme Yavrum”, AD, sayı: 52, 1990, s. 20. 17 Tevbe, 9/128; Ahzab, 33/6; Kandemir, Peygamberimizin müminlere karşı şefkatini farklı
örneklerle izah ediyor. Bkz. M. Yaşar Kandemir, “Gönül Adamı ve Tevazu”, AD, sayı: 124,
1996, s. 24. 18 Sahabilerin, onunla konuşurken “Anam babam sana feda olsun!”, “Canım sana feda olsun!”
şeklindeki ifadeler ona olan, sevgilerinin bir tezahürüydü. Bkz. H. Kâmil Yılmaz, “Peygamber
Hasreti”, AD, sayı: 137, 1997, s. 24. 19 Maide, 5/35. 20 M. Yaşar Kandemir, “Dilara”, AD, sayı: 125, 1996, s. 24; M. Y. Kandemir, “Allah Onu Sevdi”,
AD, sayı: 189, 2001, s. 24. 21 H. Kâmil Yılmaz, “Şeyh veya Mürşid”, AD, sayı: 111, 1995, s. 32. 22 Selçuk Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatler, İstanbul: Marifet Yay., 1990, s. 451-452; Jan Knappert,
Islamic Legends, Leiden: Brill, 1985, 15-16.
![Page 5: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/5.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 53
söylenir.23 Sûfî kelimesi, sûfîlik yoluna giren ve tasavvuf öğretisini benimseyen
kimseler için kullanılmıştır. Sûfîlik ise kısaca zühd ve takva hayatı yaşamak diye
tarif edilebilir. Tasavvufa gelince, sûfîliğin düşünce ve nazariyat yönünü temsil
etmektedir.24 Ancak sûfîlerin büyük çoğunluğu, tasavvufu ameli ahlâk, edeb,
istikâmet, kalb tasfiyesi, ya da nefs tezkiyesi gibi ifadelerle tanımlamışlardır.25
Bu tanıma göre tasavvuf, içi boş ve kuru bir nazariye olmayıp, ruhu derinden
saran ve içten kucaklayan bir hayat tarzını ifade etmektedir.26
Tasavvuf anlayışının, İslam’ı daha iyi anlama ve yaşama isteğinden
doğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek olduğu
belirtilmiştir.27 Tasavvuf bilginlerinin ifadelerine göre, bu yola girmek için
dünyadan çok Allah’a28, ahirete yönelmek ve nitelikli ibadet edip, nefsi disiplin
altına almak gerekir.29 Ancak benliği terbiye edip kemal derecesine ulaşma işinin,
yavaş ve tedricen gerçekleştiği de vurgulanmıştır.30
23 Abdullah Aydınlı, Doğuş Devrinde Tasavvuf ve Hadis, Ankara: Seha Neşriyat Yay., 1986, s.
28; Zehra Yılmaz, İbn Haldun’un Tasavvufa ve Felsefeye Yönelttiği Eleştiriler, Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Ü. Sosyal Bil. Enst., 2006, s. 21. 24 Cavit Sunar, Ana Hatlarıyla İslam Tasavvufu Tarihi, Ankara: Ankara Ü. İlahiyat F. Yay., 1978,
s. 7; Hayrani Altıntaş, Tasavvuf Tarihi, Ankara: Ankara Ü. İlahiyat F. Yay., 1986, s. 13; Hayrani
Altıntaş, İslam Düşünce Tarihi, Eskişehir: Anadolu Ü. Yay., 2005, s. 33. 25 Saffet Kemalüddin Yetkin, “Tasavvuf ve Istılahları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, c. 1, sayı: 4, 1952, s. 1; H. Kâmil Yılmaz, “Ahlaksız Olmaz”, AD, sayı: 198, 2002, s.
11; Tasavvufun çok çeşitli tarifleri bulunmakla birlikte yapılan bu tariflerden birisinde,
Tasavvuf: “Saadet-i ebediyye’ye nail olmak için nefis tezkiyesinin hallerini, ahlâk tezkiyesini
zahir ve bâtının tamirini bildiren bir ilimdir” şeklinde tarif edilmiştir. Bkz. Abdülkadir İsa,
Tasavvufi Hakikatler, (trc. Hasan Arslan), İstanbul: İlim Yayma Cemiyeti Yay., (?), s. 7. 26 Kerim Yavuz, “Şiirleri İçinde Ak Şemseddin’in Tasavvuf Dünyasına Psikolojik Yaklaşımlar”,
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (ÇUİFD), c. 1, sayı: 2, 2001, s. 40; Tasavvuf,
kâl ilmi değil de hâl ilmi klişesiyle tanımlanan, yani bizzat tecrübe edilen ve sübjektif yönü ağır
basan bir disiplindir. Bkz. Süleyman Gökbulut, “İlim Tasniflerinde Tasavvufun Yeri”, TD, sayı:
19, 2007, s. 248. 27 Günay, ilk dönemleri hariç tutarak, sonraki dönemlerde tarikat ve tekkelerin, cahil kişilerin
elinde tembellik ve meskenet yuvalarına dönüştüğünü belirtmektedir. Bkz. Ünver Günay,
“Çağdaş Türkiye’de Din, Toplum, Kültür, Gelenek ve Değişme”, ÇUİFD, c. 1, sayı: 2, 2001,
s. 12. 28 Allah’a yönelmek, Kur’an’da inâbe terimiyle ifade edilir. Müfessirlerin bu kavrama verdikleri
ortak anlam, kulun Allah’a yönelmesidir. Tasavvuf disiplininde ise inâbe makamı, tevbe olarak
ifade edilmektedir. Bkz. Abdurrahman Kasapoğlu, “Kur’an’da “İnâbe” Kavramı - Dinî Tecrübe
Açısından Bir Yaklaşım”, TD, sayı: 22, 2008, s. 137. 29 H. Kâmil Yılmaz, “Dîvân-ı İlâhî’de Durmak”, AD, sayı: 212, 2003, s. 8; Türkiye Diyanet Vakfı,
İlmihal, Ankara 2004, I, 48; Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatler, s. 38. 30 Rivayete göre Allah’a giden yollar, mahlûkatın nefesi sayısıncadır. Bkz. Necmeddin Kübra,
Risâletün fi Tarik-i İlallah, (Yazma Eser), vrk. 1; Yavuz, “Şiirleri İçinde Ak Şemseddin”, s. 46;
Kadir Özköse, “Tasavvufî Tecrübede Salikin Kendinden Geçme Durumu: Vecd”, TD, sayı: 18,
2007, s. 70.
![Page 6: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/6.jpg)
54 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
Tasavvuf ve sûfî kelimelerinin Kur’ân’da geçmemiş olması, tasavvufu
tartışma ortamına çekmiştir.31 Ancak İslam’ın ilk döneminde, Kur’ân ve sünnet
kaynaklı bir zühd hayatı yaşandığı32, o dönemde yaşanan bu zühd hayatının, daha
sonra tasavvuf ve tarikat adını aldığı dile getirilmiştir. 33
Tarikatların oluşumu aşamasında tasavvufta Basra, Kûfe, Horasan34,
Bağdat ve Mısır ekollerinin varlığından söz edilir. Hasan Basrî (ö.728), Basra
ekolünün öncüsü olup ilk dönemin en önemli sûfîlerindendir. Allah korkusunun
ve hüznün hâkim olduğu, uhrevilik, takva ve zühde yönelik bir eğilimi temsil
etmiştir. Ebû Hâşim Kûfî (ö.776) ise sûfî adıyla anılan ilk şahıs olup, Kûfe
ekolünün temsilcisidir. Kötü huylardan özellikle riyanın tehlikelerine dikkat
çekmiştir. Horasan bölgesinde yaşayan İbrahim b. Edhem (ö.776) ise zühdle
birlikte rıza, tevekkül35, fütüvvet ve melâmet terimlerini ön plana çıkarmıştır.
Aynı yörenin diğer sûfîleri olan Şakik-i Belhî (ö.810) tevekkül, Ebû Hafs Haddad
(ö.883) fütüvvet, Hamdun Kassar (ö.884) ise melâmet düşüncesiyle birlikte
hatırlanmıştır.36
Basra ekolünün bir başka önemli temsilcisi olan Rabiatü’l-Adeviyye
(ö.801), havfın yanında aşka dayalı zühd anlayışının oluşmasını sağlamıştır.
Bağdat’ta yaşamış olan Haris Muhasibî (ö.857), muhâsebe, rızâ, takvâ ve havf
kavramlarıyla öne çıkmıştır.37 Mısır’da yaşayan Zünnun-i Mısrî (ö.859) ise
ma’rifet ve muhabbet terimleri etrafında yoğunlaşan düşünce sistemiyle tebarüz
etmiştir. Yine Horasan bölgesinde, tasavvufi düşüncenin genel seyrini ve
gelişimini temelinden etkileyecek olan Bâyezîd-i Bistamî, (ö.847) fenâ
31 Bazı tasavvufi terimler: “Yakin, züht ve kanaat, hayâ ile beraber hizmet ve hazm, fakr ile kerem
ve fütüvvet, havf ile mücahede ve mürakabe, rıza ile istiğfar ve tazarru, muhabbet ve muhasebe
ile sabır ve şükür, müşahede ile şevk” vb. şeklinde sıralanabilir. Bkz. Mehmet Çalışkan,
“Kur’an’ın Nuzûlü ve Yedi Harf (el-Ahrufu’s-Seb’a) Meselesi”, ÇUİFD, c. 5, sayı: 1, 2005, s.
228. 32 Her ne kadar Sufi ve tasavvuf kelimesi Hicri II. asırda kullanılmaya başlansa da, tasavvufi
düşüncenin hicri I. asırda Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Ebu’l-Derdâ, Ebû Zer el-Gıfârî, Huzeyfe el-
Yemânî, İmran Huzâî gibi seçkin sahabiler tarafından temsil edildiği dile getirilmektedir. Bkz.
Altıntaş, İslam Düşünce Tarihi, s. 35. 33 H. Kâmil Yılmaz, “Zühd”, AD, sayı: 98, 1994, s. 32; Hayrani Altıntaş, “İslam Düşüncesinde
Tasavvuf”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 27, 1985, s. 111-122; Ayrıca
bkz. Yılmaz, İbn Haldun’un Tasavvufa, s. 38. 34 Alexander Knysh, İslamic Mysticism: A Short History, Leiden: Brill, 2010, s. 81. 35 Bu terim hakkında geniş bilgi için bkz. Hayati Aydın, “Kur’ân’da İrâde-Azm ve Tevekkül”,
TD, sayı: 22, 2008, s. 59; Aydınlı, Doğuş Devrinde Tasavvuf, s. 219-224. 36 Abdullah Damar, “Tasavvuf Terimlerinin Oluşumu”, TD, sayı: 17, 2006, s. 162. 37 Julian Baldick, Mystical Islam, New York: Tauris Parke, 2000, s. 33.
![Page 7: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/7.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 55
düşüncesinin ilk temsilcilerinden olmuştur.38 Daha evvel ifade edildiği üzere
Bâyezîd, Harakânî’nin manevî üstadıdır. Tasavvuf bilgini H. Kâmil Yılmaz’ın
ifadesiyle, Sıddıkiyet yolunun temsilcisi olan Harakânî, hocasından aldığı manevi
mirasını zenginleştirerek devam ettirmiş ve Ebu Âli Farmedî gibi büyük tasavvuf
üstatlarını yetiştirmiştir.39
M.IX. asra kadar tasavvuf terimlerinin40 henüz oluşmadığı bilinmektedir.
Çünkü bu döneme kadar sûfî terimleriyle diğer İslâmî ilimlere ait terimler iç içe
olduğu gibi, âlimler, zahitler, hadisçiler de bir birinden çok farklı kimseler
değildi.41 Bu arada bağımsız tasavvuf terimleri oluşurken, ilk sûfî tekkelerinin de,
kendisine has bir tasavvuf tarzına sahip Horasan bölgesinde ortaya çıkmaya
başladığı dile getirilmiştir.42
1.2. Tasavvuf Anlayışında Peygamber Sevgisi
Kur'an-ı Kerim, sevgi temalarıyla dopdoludur. Çünkü sevgi, kalbin ve
ruhun gıdası, gözlerin nurudur. Sevgi, imanın, amellerin, manevi makamların,
hallerin ruhudur. Sevgiden mahrum olanlar, ruhsuz ceset gibidirler.43 Bilindiği
üzere, insanın en çok sevdiği kendi öz nefsi, anne-babası ve çocuklarıdır. Ancak
sevgi çemberinin Hz. peygamber lehine aşılması, onun en çok sevilenlerden daha
fazla sevilmesi gerekir44 ki din bilginlerinin ifadesiyle bu sevgi, Allah katında bizi
kurtaracak bir sevgidir.45
Velâkin bu sevgide de ifrattan kaçınmak ve önceki toplumların yaptığı
hatalardan ders çıkarmak en doğru olanıdır. Zaten Kur’an’da, Hz. Peygamber’in
beşeri yönü vurgulanmak suretiyle, peygamberleri ilahlaştıran önceki yanlış
tutumlar tashih edilmiştir. Bilhassa Hıristiyan Batı toplumlarında, Allah’ın
38 Damar, “Tasavvuf Terimleri”, s. 163; TDV, İlmihal, I, 57. 39 H. Kâmil Yılmaz, “Ebû Ali Farmedî”, AD, sayı: 69, 1991, s. 28. 40 Çetinkaya’ya göre, büyük mutasavvıfların ve bazı filozofların tasavvuf terimlerinin önemli bir
kısmını İhvân-ı Safâ’dan aldıkları söylenebilir. İhvân-ı Safâ, din ile dünyayı veya dünya ile
ahireti birbiriyle muhalif olmaktan kurtararak, her iki alanı da kuşatan, mutlu ve erdemli
insanları yetiştirmeyi amaç edinen bir tasavvuf felsefesi ve anlayışı sunmaktadır. Bkz. Bayram
Ali Çetinkaya, “İhvân-ı Safâ Düşüncesinde Temel Tasavvufî Kavramlar ve Meseleler”,
Cumhuriyet Ü. İlahiyat F. Dergisi, c. 9/2, 2005, s. 205. 41 Damar, “Tasavvuf Terimleri”, s. 163. 42 Artur F. Buehler, Sufi Heirs of the Prophet, The Indian Nashbandiyya and the Rise of the
Mediating Sufi Shaykh, Colombia 1998, s. 46; Ayrıca bkz. Klaus Kreiser, “Tekke ve Dervişlik”,
TD, sayı: 22, 2008, s. 341-345. 43 Raşit Küçük, “Allah’la Dost Olmak ve Sevgiyle Arınmak”, AD, sayı: 83, 1993, s. 14-15. 44 İ. Lütfi Çakan, “Candan İçre”, AD, sayı: 9, 1986, s. 6. 45 M. Yaşar Kandemir, “Bizi Kurtaracak Sevgi”, AD, sayı: 100, 1994, s. 24.
![Page 8: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/8.jpg)
56 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
varlığı bile sevgi ile eşleştirilirken, İslam geleneğinde Allah ve peygamber
sevgisi, ilahi emirlere itaat etmeye bağlanmıştır.46
Tasavvufî anlayışın genellikle dört ana esas üzerinde yoğunlaştığı görülür.
Bunlar; ilahî emir ve yasaklara teslimiyet, Allah ve Resul’ünü çok sevmek, Allah
ve Resul’ünün ahlâkıyla süslenmek, Allah’tan başka her şeyden kalben
uzaklaşmaktır. Nitekim tasavvuf eğitiminde manevi sevginin basamakları,
fenafilihvân, fenafirrasûl ve fenafillâh olarak sıralanmıştır.47 Görüldüğü üzere
ilahi aşkın ilk mertebesi48 yol arkadaşını, ikincisi Peygamber (s.a.v.)’i, üçüncüsü
ise Allah’ı sevmektir. Yani müminleri Allah için sevmeyen,49 kardeşlik sevgisiyle
benliği ve bencilliği aşamayan,50 Hz. Peygamber ve Allah’ın sevgisine
erişemeyecektir. Bu sebeple tasavvuf terminolojisinde sevgiye ayrı bir önem
verilmiştir. Bu anlayışta sevginin merhaleleri, yedi basamakta ele alınmıştır. Bu
yedi basamak; meveddet, heva, hillet, muhabbet, şağaf, hüyam ve valeh tarzında
sıralanmaktadır.51
Horasan ekolünden gelen Ebu’l-Hasan el-Harakânî’nin, tasavvuf
düşüncesinin temel yapısıyla ilgili hususlarda orijinal değerlendirmeleri
mevcuttur. Şüphesiz bu hususların hepsine burada değinmek, çalışma konusunun
sınırlarını azami ölçüde aşacaktır. Bu sebeple biz, Harakani’yi kısaca tanıttıktan
sonra, onun peygamber sevgisinin yanında konuyla ilgili bazı düşüncelerine de
yer vereceğiz.
46 Sekan İnce, Kuran’da Psikolojik Kavramların Dilsel Analizi ve İslam Kültüründe Ruh Bilimine
Yaklaşım Tarzı, Nordestedt 2010, s. 118. 47 S. Mehmet Şen, “Aşk”, AD, sayı: 147, 1998, s. 41. 48 Bu mertebeler hakkında geniş bilgi için bkz. Ömer Yılmaz, “Tasavvuf Kültüründe İnsan-Dünya
İlişkisi”, TD, sayı: 18, 2007, s. 194. 49 H. Kâmil Yılmaz, “Gençliğin Eğitiminde Tasavvufun Rolü”, AD, sayı: 14, 1987, s. 37. 50 H. Kâmil Yılmaz, “Diğergâmlık Terbiyesi”, AD, sayı: 187, 2001, s. 5. 51 Meveddet: Sevgi sebebiyle kalbin özlem içinde bulunması halidir. Hevâ: Sürekli olarak sâlike
gözyaşı döktüren sevda durumudur. Hillet: Sevgilinin sevgisiyle sermest olması ve tam dostluk
durumudur. Muhabbet: Sevilene bütünüyle yönelmek ve O'nun istediği doğrultuda yaşamak
demektir. Bu sayede kötü huylardan arınma ve güzel huylarla donanma suretiyle sevgiliye layık
olma ve ona böylece yaklaşma demektir. Şağaf: Kalbi parçalayan ve yakan ateşli sevgi
durumunu ifade eder. Hüyam: Sevdalıyı çıldırtan sevgi olup, sevgi çılgınlığı, sevgilinin kulu
kölesi olma halidir. Valeh: Dostun ve yerin güzelliğini seyrederken sevgi şarabıyla kendinden
geçme, kana, kana içme şeklinde tarif edilmiştir. Bkz. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri
Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yay., 2012, s. 49.
![Page 9: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/9.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 57
2. Ebu’l-Hasan el-Harakânî ve Peygamber Sevgisi
2.1. Ebu’l-Hasan el-Harakânî kimdir?
Ebu’l-Hasan el-Harakânî, İran’ın tarihî Horasan bölgesindeki Bistam
şehrine bağlı Harakân köyünde 960 tarihinde dünyaya gelmiştir. Horasan
muhitinde doğup büyüyen Harakânî, Şeyh Ebu’l-Hasan Alî b. Ahmed el-
Harakanî ismiyle anılmaktadır.52
Harakânî’nin tahsil hayatıyla ilgili fazla bilgimiz yoktur. O, kendisinin
okuma yazma bilmediğini söyler. Ancak ona atfedilen beş eser, zâhirî ve
tasavvufî ilimlerdeki kifâyetini53 gözler önüne sermektedir.54 Hakkında
yazılanlardan, işlerini bizzat kendisinin gördüğü, parasal yardımları kabul
etmediği anlaşılır. Nitekim Arap tarihçilerinden Sem’ânî, onun hayvanla yük
taşıyarak ve taşınması için kiraya vererek geçimini sağladığını haber verir.55
Harakânî, devrinin muhtelif âlim ve şeyhlerini tanımış ve en sonunda
hemşehrisi Bâyezid Bistâmî’nin56 dergâhında karar kılmış, seneler önce ölmüş
bulunan Bâyezid’in yolunu devam ettiren müridleriyle görüşmüş, kabrine on iki
yıl türbedarlık etmiştir. Sevgi ve aşkla bağlandığı bu kapı onun gönül dergâhı
olmuştur. Yılları aşıp gelen Bâyezid sevgisi, onu yoğurmuş ve vuslata
götürmüştür.57
Harakânî’nin, üveysîlik yoluyla üstadı olan Bâyezid’in dışında, ayrıca
Ahmed b. Muhammed Abdülkerim Kassâb-i Amulî’den de manevî terbiye aldığı
söylenir.58 Tasavvufta yüksek derecelere ulaşan Harakânî’nin Harakân’daki
tekkesini Şeyh Ebû Saîd59 ve Hâce Abdullah-ı Ensârî gibi devrin tanınmış sûfîleri
52 Şeyhu’l-İslam Ebî İsmail el-Herevî, Zemmul-Kelam ve Ehlihi, Medinetü’l-Münevvere 1998, I,
62; İsmail Paşa el-Bağdâdî, Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-Musannifîn,
İstanbul 1951, I, 687; İhsan İlahi Zahir, et-Tasavvuf el-Menşe ve’l-Masâdır, Lahor 1986, s. 103;
Süleyman Uludağ, “Harakânî”, DİA, c. XVI, 93-94; Hasan Çiftçi, Şeyh Ebü’l-Hasan-i
Harakânî, Eserleri, Kars 2004, s. 29, 32. 53 Ali Tenik, “Türk Mutasavvıf Şâirlerinde Varlık Anlayışı Eşrefoğlu Rûmî, Niyâzî-i Mısrî ve
Ahmed Kuddûsî Örneği”, TD İbnü’l-Arabî Özel Sayısı 2, sayı: 23, 2009, s. 481. 54 Ahmet Emin Seyhan, “Ebu’l-Hasan el-Harakânî’nin Tasavvuf ve Şehitlik Anlayışı”, Kafkas
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 1, 2014, s. 2. 55 İbn Mansur es-Sem’ânî, el-Ensâb, Beyrut: Dâru’l-Cinân,1988, II, 347. 56 Sarı Abdullah Efendi, Semerâtü’l-Fuâd Fi’l-Mebde’ ve’l-Ma’âd, İstanbul 1871, s. 128; Uludağ,
“Harakânî”, s. 93. 57 H. Kâmil Yılmaz, “Ebu’l-Hasan Harakânî”, AD, sayı: 68, 1991, s. 28. 58 Hasan Çiftçi, “Şeyh Harakânî ile Şeyh Bâyezid Arasındaki İlginç Manevî İlişki”, Nüsha, sayı:
11, 2003, s. 23. 59 Hasan Çiftçi, “İki Ünlü Şâfiînin İlginç Görüşmesi-Ebû Saîd-i Ebû’l-Hayr- Ebû’l-Hasan-i
Harakânî”, Nüsha, sayı: 9, 2003, s. 7-22.
![Page 10: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/10.jpg)
58 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
yanında, Sultan Gazneli Mahmud’un da ziyaret ettiği anlatılır.60 Sağlığında
tekkesinin büyük âlimlerin, sûfîlerin ve sultanların ziyaretgâhı olduğu gibi,
günümüzde de tasavvuf öğretisi birçok tasavvufi yolun kesişme noktası
olmuştur.61
Arap tarihçiler, onun H. 425/1033 senesinin Aşure gününde 73 yaşında
vefat ettiğini belirtirler.62 XVI. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Gelibolulu
Mustafa Âlî63 ve XVII. asır seyyahı Evliya Çelebi’ye göre,64 Sultan III. Murad
döneminde (1574-1595) yapılan Kafkas seferi (1578-1579) sırasında, Kars
kalesinin onarımı devam ederken, askerlerden birisi rüyasında, kendisinin Ebu’l-
Hasan el-Harakânî olduğunu söyleyen yaşlı bir şahıs gördü. Bu şahıs, kabrinin
bulunduğu yeri tarif ediyordu. Şahsın anlattığı yer kazıldığında ise üzerinde
Harakânî’nin ismi yazılı olan bir kabir ortaya çıktı. Bu olaydan sonra, Lala
Mustafa Paşa kabrin üzerine kubbeli bir türbe, ayrıca adına tekke ve cami
yaptırdı.
Kars yöresinde, Harakânî’nin, Kars’ın fethine katıldığı ve burada şehit
olduğu yönünde bir inanış mevcuttur. Buna göre Harakânî, Çağrı Bey’in
Kafkasya seferi sırasında Kars’a gelmiş, Yahniler Dağı’nın eteklerinde Selçuklu-
Bizans savaşına katılmış, yaralanmış ve şehit düşmüş, bilahare Selçuklu
kuvvetleri Bizans ordusunu dağıtmış ve şehrin kapıları Türklere açılmıştır.65
60 Ali b. Osman Cüllâbî el-Hucvirî, Keşfu’l-Mahcûb, Hakikat Bilgisi, (nşr. S. Uludağ), İstanbul:
Dergâh Yay., 1982, s. 268; Çiftçi, Harakânî, s. 32-35; Sadık Yalsızuçanlar, Cam ve Elmas,
İstanbul: Timaş Yay., 2012, s. 89, 125. 61 Harakânî, Nakşibendiyye risalesindeki silsilede kendisi gibi üveysi olduğu belirtilen Ebu’l-
Kasım Gürkânî’den sonra yer almıştır. Bkz. Şeyh Muhammed Niyâzî, Risâletün fi Tarîkati'n-
Nakşibendiyye, el-Ezher Ü. Ktb., vrk. 4a; Mustafa Kara, Tasavvuf ve Tarikatler Tarihi, İstanbul:
Dergâh Yay., 1985, s. 112, 229; Hacı Bayram Veli’nin bir Melâmî silsilesinde Harakânî
mevcuttur. Bkz. Yusuf Ziya İnan, İslam’da Melâmiliğin Tarihi Gelişimi, İstanbul: Bayramâşık
Yay., 1976, s. 110. 62 Yâkût b. Abdillah el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, Beyrut 1977, II, 360; Sem’ânî, el-Ensâb, II,
347. 63 Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr, (nşr. Faris Çerçi), Kayseri: Erciyes Ü. Yay., 2000, II,
335; H. Mustafa Eravcı, “Mustafa ‘Ali'nin Nusret-nâmesi ve Onun Işığında Yazarın
Tarihçiliği”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih
Araştırmaları Dergisi, c. XXIV, sayı: 38, 2005, s. 169; Ayrıca bkz. M. Fahrettin Kırzıoğlu,
Kars Tarihi, Taş Çağlarından Osmanlı İmparatorluğu’na Değin, İstanbul 1958, I, 526-527;
Çiftçi, Harakânî, s. 63. 64 Evliyâ Çelebi, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, Dersaadet 1314, II, 330. 65 Yalsızuçanlar, Cam ve Elmas, s. 185; Yavuz Selim Uzgur, Anadolu’nun Kalbi Harakânî, Sufi
Kitap, 2012, s. 13; Ayrıca bkz. Seyfullah Korkmaz, “Ahmed Yesevî ve Hacı Bektaş-ı Velî”,
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı: 11, 2001, s. 327.
![Page 11: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/11.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 59
2.2 Ebu’l-Hasan el-Harakânî’de Peygamber Sevgisi
Ebu’l-Hasan el-Harakânî’nin Peygamber sevgisine dair veriler, Attâr’ın
Tezkiretü’l-Evliyası ve kendisine atfedilen Nuru’l-Ulûmu’ndan alınmıştır. Adı
geçen eserlerdeki konuyla ilgili sözlerinin genellikle, Harakânî’nin hayatında
Allah ve Resulünün yeri, Peygamberimizin yüksek manevi dereceleri,
Peygamberimizi görmek ve onunla hem hal olmak gibi hususlarda
yoğunlaşmaktadır. Ayrıca Harakânî Hz. Peygamber’in gerçek varislerinin veliler
olduğunu belirtmekte ve gerekçelerini de sıralamaktadır. Bu bağlamda kendisine
verilen yüksek manevi derecelerden bahsetmekte ve dolayısıyla kendisinin de
onun varislerinden birisi olduğunu ifade etmektedir.
2.2.1. Harakânî’nin Hayatında Allah ve Resulünün Yeri
Harakânî, her halükârda Allah ve Resulünün kölesi, halkın hizmetkârı
olduğunu dile getirmiş ve kendisine has üslupla: “İlahi, her halükarda senin ve
Resulünün bendesi halkın hizmetçisiyim”66 derken, Mevlâna’nın meşhur: “Ben
sağ olduğum müddetçe Kur’an’ın bendesiyim. Ben seçilmiş Hz. Muhammed’in
(s.a.v) yolunun toprağıyım” sözünü hatırlatıyor.67 Her iki güzel kelam da
sahiplerinin Allah ve Resul’üne bağlılıklarını aşikâr ediyor. Ancak Harakânî,
Mevlana’dan farklı olarak, maksada ermek için halkın hizmetinde bulunmayı
kendisine şiar edindiğini belirtiyor.
Harakânî, diğer bir sözünde yaşadığı sürece Allah ve Resulünün izinden
bir an bile ayrılmadığını şöyle ifade ediyor: “Yetmiş üç yıl Hakla yaşadım, bu
süre boyunca şeriata muhalif bir şekilde secde etmedim. Bir kere bile nefsin
arzusu istikametinde nefes almadım.”68 Şüphesiz onun bu hassasiyeti, Allah ve
Resulüne olan inanç ve muhabbet hislerinin de bir göstergesidir. Benzer ifadelere
Hacı Bektaş-ı Velî’de de rastlamaktayız.69 Bu vb. benzerlikler ile adı geçen
tasavvuf yollarına ait silsilelerden yola çıkarak, Mevlâna ve Hacı Bektaş Velî’nin,
Harakânî’nin temsil ettiği tasavvuf anlayışından feyizlendikleri ileri sürülebilir.70
66 Feridü’d-din Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, (trc. S. Uludağ), İstanbul: Kabalcı Yay., 2007, s. 616. 67 Semih Ceyhan, “İsmail Rüsûhî Ankaravî’nin Mesnevî Tahkîki: Mesnevî’deki Mânâya
Metodolojik Bir Yaklaşım”, TD Mevlânâ’ya Armağan Sayısı, sayı: 20, 2007, s. 120. 68 Attâr, Tezkire, s. 608. 69 Hacı Bektaş Veli, Menâkıbnâme-i Hacı Bektaş Veli, Vilayetnâme, (hzl. A. Gölpınarlı), İstanbul:
İnkılâp Kitabevi, 1958, s. IV, 25, 27, 28. 70 Mevlânâ Ali b. Hüseyin, Reşahat Ayn el-Hayat, (sdl. Necip Fazıl Kısakürek), V. Baskı, İstanbul
(?), s. 8; Eraydın, Tasavvuf ve Tarikatler, s. 322.
![Page 12: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/12.jpg)
60 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
Harakânî, kendisine verilen manevi derecelerden bahsettiği bir sözünün
devamında: “Eğer bu makamda Muhammed Mustafa’nın şeriatından başka bir
şey görecek olsam derhal gerisin geri dönerim. Çünkü ben başkomutanı Hz.
Muhammed (s.a.v.) olmayan bir kervanda bulunmam71” diyor ve böylelikle
maneviyat yapısını oluşturan esaslarda Hz. Peygamberin sünnetine uymayan bir
unsura asla yer vermeyeceğini kesin bir dille ilan ediyor. Bu ifadelerden yola
çıkarak Allah ve Resul’ünün Harakânî’nin hayatında büyük bir mevkie sahip
olduğu hiçbir şüpheye mahal kalmayacak şekilde söylenebilir.
2.2.2. Peygamberimizin Yüksek Manevi Dereceleri
Harakânî, Allah Resulünün manevi makamlarından bahsetmeye ve onu bu
yolla yüceltmeye özen göstermiştir. Çünkü Allah, kimseye vermediği kıymeti
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e vermiş, şanını yüceltmiş, hiçbir peygambere
nasip olmayan özellikleri, üstünlükleri, mucizeleri ona bağışlamıştır.72 Din
bilginleri bu makamlardan birisinin Makam-ı Mahmud olduğunu ifade ederler.73
Harakânî, Allah Resulünün manevi makamlarını isim olarak zikretmese de bu
derecelerin nihai noktasını kestirmenin çok güç olduğunu belirtmiştir.
O, bunu söylerken kendisine has üslubuyla, Üç şey dışında her şeyi nihai
noktasına kadar biliyorum. Nefsin oyunlarının nihai noktasını, Hz. Mustafa’nın
(s.a.v.) sahip olduğu derecelerin nihai noktasını ve marifetin nihai noktasını ise
bilmiyorum, der.74 Başka bir sözünde ise peygambere verilen sorumluluğun en
yüksek dağların bile taşıyamayacağı kadar büyük olduğunu ifade etmiştir.
Velilerin de diğer insanlarla kıyaslandığında, Allah katındaki derecelerinin
yüksek olduğunu, ancak hiçbir velinin peygambere yüklenen mesuliyetin
altından kalkamayacağını ifade eder. Şöyle ki, Peygambere gelen şey evliyaya
gelseydi, yeryüzünde “La ilâhe illallah” diyen hiç kimse kalmazdı. Hz.
Mustafa’ya (s.a.v) gelen şey, Kaf dağına inseydi, dağ parça parça olurdu,75
diyerek bir bakıma ilk sözüne açıklama getiriyor. Diğer taraftan da: “Eğer biz, bu
Kur'an'ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek
parça parça olmuş görürdün.”76 âyet-i kerimesini hatırlatıyor.
71 Attâr, Tezkire, s. 605. 72 M. Yaşar Kandemir, “Onu Allah Yüceltti”, AD, sayı: 188, 2001, s. 24. 73 Hamdi Döndüren, “Allah Resulünün Gece Hayatı”, AD, sayı: 199, 2002, s. 37. 74 Attâr, Tezkire, s. 602. 75 Ebu’l-Hasan Harakânî, Nûru’l-Ulûm, (nşr. Şenol Kantarcı), Ankara: E. H. Harakânî Der. Yay.,
1997, s. 38. 76 Haşr, 59/21.
![Page 13: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/13.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 61
Harakânî’nin peygamber sevgisi, sadece Hz. Peygamber’in sahip olduğu
yüce makamları övmekten de ibaret değildir. O, Hz. Peygamberin aile hayatıyla
ilgili yapılan bazı yanlış yorumları da tashih eder ve “Âlimler diyor ki:
Peygamber’in (s.a.v.) dokuz karısı vardı, bir yıllık yiyecek bulundururdu,
çocukları da olmuştu. Biz de deriz ki: Evet, öyleydi ama o altmış üç yıl bu
dünyada gönlünün bunlardan haberi olmadığı halde yaşamıştı. Bütün bunlar
onda mevcutken onun ancak Allah’tan haberi vardı”77 der. Harakânî’ye göre
Peygamberimizin 9 eşinin, çocuklarının ve yıllık nafakasının olması doğrudur.
Ancak bu sayılanlar Peygamberimize Allah’ı unutturmamıştır. Şeyh, böylelikle
dünyalık mansıp ve nimetlerin peşinde koşarak Allah’ı unutan zamanın âlimlerini
de eleştirmiştir.
2.2.3. Peygamberimizi Görmek ve Onunla Hemhal Olmak
Harakânî’ye göre Allah’ı seven kişi onunla birlikte olmalı, onun peşinden
gitmelidir. Nakledildiğine göre Şeyh bir âlime: “Sen mi Allah’ı seviyorsun, Allah
mı seni seviyor?” diye sorduğunda âlim: “Ben Allah’ı seviyorum.” demiş. O da
cevaben: “Kişi sevdiği ile beraberdir.”78 nebevî kelamını delil gösterip: “O halde
git onun çevresinde bulun, bir kimse birini severse onun peşinden gider.”
demiştir.79 Harakânî, böylece Allah ve Resulünü sevmenin, sözle değil fiille
gerçekleşeceğini vurgulamış, yaşantısıyla da bizlere örnek olmuştur.
Harakânî, sözlerinde Hz. Peygamber ‘i (s.a.v) görmeye de değinmiştir.
Ona göre Allah’a inanıp sâlih amel işleyen ve güzel ahlak sahibi olup insanlarla
hoş geçinen bir kişi, günlük yaşamında Hz. Peygamber ile beraberdir. Şayet
insanlara rahatsızlık veren davranışlar sergilerse80 Allah onun ibadetini dahi
kabul etmeyecektir. O, bu yaklaşımıyla dini yaşantıda teoriden çok pratiği ön
plana çıkaran bir anlayışa sahip olduğunu gösterir. Şöyle ki: Bir mümini
incitmeden sabahtan akşama varan kimse, o gün akşama kadar peygamber
(s.a.v.) ile yaşamış olur. Eğer mümini incitirse Allah onun o günkü ibadetini
kabul etmez, der.81 Yunus Emre ise Ak sakallu pîr koca bilmez ki hâli nice, Emek
77 Attâr, Tezkire, s. 632. 78 Buhârî, Edeb, 96; Müslîm, Birr, 165. 79 Attâr, Tezkire, s. 635. 80 Hatta İslam öğretisinde Müslüman’ın, sadece insanlara değil hayvanlara da eziyet etmesi,
onlara taşıyacağından fazla yük yüklemesi men edilmiştir. Bkz. Ahmet Taşgetiren, “Onun
Dilinden Bir Müslüman Tarifi”, AD, sayı: 184, 2001, s. 7. 81 Attâr, Tezkire, s. 628
![Page 14: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/14.jpg)
62 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
yimesin hacca bir gönül yıkarısa, diyerek Harakânî’nin bu güzel sözünü tabir
caizse taçlandırır.82
Ayrıca Harakânî’ye göre Peygamberi yaşadığı asırda bile görenlerin sayısı
çok azdır. O bu hususu şu sözleriyle dile getirir: Hakikatte Hz. Mustafa’yı (s.a.v.)
onun dört dostundan ve ashabından başkası görmemiştir. Bunun delili nedir bilir
misin? “Görüyorsun ki onlar sana bakıyorlar ama görmüyorlar” ayetidir.83
Attâr’ın naklettiği bir menkıbede anlatılanlara göre ise Harakânî, Allah ve
Resul’ünün izinden ayrılmamanın mükâfatını, Peygamberi görerek almıştır.
Menkıbe şöyle: Bir imam Irak’ta hadis dinliyordu. Şeyh: “Burada isnadı daha
Âlî olan yok mu?” diye sordu. İmam: “Öyle birisi yok” dedi. Şeyh: “Ben ümmi
birisiyim. Hak Teâlâ bana ne vermişse minnet etmemiştir. Kendi ilmini bana
verdi ama bunu (hadis ilmini) vermekte minnet etti.” İmam: “Ey Şeyh, sen kimden
duyuyor ve hadis belliyorsun?” dedi. Şeyh: “Resul’den” dedi. Ama Harakânî’nin
bu sözü adamın hoşuna gitmedi, onu kabul etmedi. Gece rüyasında gördüğü o
büyük Zat (s.a.v.) kendisine: “Civanmertler doğru söylerler” dedi. Ertesi gün
adam hadis okuma işine başladı. Öyle bir yere geldi ki Şeyh: “Bu Peygamberin
hadisi değildir.” dedi. İmam, Nereden ve neyle biliyorsun?” diye sorunca, Şeyh:
“Sen hadis okumaya başladığın an iki gözüm Peygamber (s.a.v.)’in iki kaşı
üzerindeydi. Kaşlarını çatınca bu hadisin ona ait olmadığı bana malum oldu.”
diye karşılık verdi.84
2.2.4. Harakânî’nin Yüksek Manevi Mertebeleri
Harakânî, Allah’ın Peygamberine bahşettiği ihsanların ondan sonra
kendisine verildiğini söylemekte beis görmez ve “Hak Teâlâ dostlarına öyle bir
makam verir ki oraya ulaşmak mahlûkun haddine düşmez ve Ebu Hasan
Harakânî bu sözünde sadıktır. Şayet ben onun lütfundan söz etsem tıpkı
Mustafa’ya (s.a.v) yaptıkları gibi beni de deli diye çağırırlar. Şayet bunu arşa
anlatsam arş sallanır. Güneşe söylesem kendi yolunda dönmekten vazgeçer.”85
der. Devamında ise: “Allah Teâlâ’nın bir avuç toprak ve sudan ibaret olan bir
82 Yunus Emre, Divân, Tenkitli Metin II, (nşr. Mustafa Tatçı), Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1997, s. 243. 83 Araf, 7/198; Attâr, Tezkire, s. 598-599; Harakânî-Gazneli Mahmud ile ilgili olarak ayrıca bkz.
Muzaffer Ozak, Envâru’l Kulûb, İstanbul: Salah Bilici Yay., 1975, s. 648. 84 Attâr, Tezkire, s. 595; Yılmaz’a göre: “Âşık gönül her an Kâbeye gider gelir. Allah’ın lütfuyla
beden, kalbin huyunu huy edinir. Yolların uzunluk ya da kısalığı bedene göredir. İlâhî âlemde
uzunluk ya da kısalık söz konusu değildir. Allah murâd edince beden değişir, mesâfe yakınlaşır.
Çünkü âşıka Bağdâd uzak değildir”. Bkz. H. Kâmil Yılmaz, “Fiziki ve Manevî Kıble-Teni ve
Canı Allah’a Döndürmek”, AD, sayı: 297, 2010, s. 7-8. 85 Attâr, Tezkire, s. 606.
![Page 15: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/15.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 63
mahlûka, bana yaptığı kadar iyilik yapacağını kesinlikle bilmezdim. Hz
Mustafa’dan (s.a.v) sonra bu lütuf bana geldi. Yakînen biliyorum ki ona iman
etmek şarttır ve bu benim için gözle görülen bir gerçektir. Başka bir şeye hacet
yoktur.”86 diyerek sözünü sonlandırır.
Harakânî, diğer bir sözünde, ulaştığı yüksek manevi mertebelerden
bahsederken ibadet ve itaatte gösterdiği itina, ihlâs87 ve sabrı da dile getirir. Şöyle
ki: Elli yıl ihlâslı olarak Allah’la öyle sohbet ettim ki, hiçbir mahlûk buna
ulaşamaz. Yatsı namazı kılar ve şu nefsi ayakta tutardım, aynı şekilde nefsi
gündüz akşama kadar taatında bulundururdum. Bu süre içinde iki dizimin üstüne
gelerek otururdum. Ona layık olma vakti gelinceye kadar iş böyle devam etti.88
Harakânî, diğer bir kelamında ise “Allah’ın bana ihsan ettiği şu makama
yeryüzündeki halk için de göklerdeki melekler için de yol yoktur”89 demektedir.
2.2.5. Hz. Peygamber’in Gerçek Varisleri ve Özellikleri
Ebu’l-Hasan el-Harakânî, kendilerinin peygamberin gerçek vârisi
olduğunu belirtir ve bunun gerekçelerini şöylece sıralar: “Çünkü Resul (s.a.v.)’de
mevcut olan şeylerin bazısı bizde de var. Resul fakrı seçmişti. Biz de fakrı tercih
ettik. O cömertti, güzel bir ahlâkı vardı, hainlik bilmezdi, basiretliydi, tamahkâr
değildi, hayrı ve şerri Allah’tan görürdü. Tabiatında kandırma diye bir şey
bulunmazdı. Vakte esir değildi. Halkın korktuğu şeylerden korkmaz, halkın
güvendiği şeye güvenmezdi ve hiç de gururlanmazdı. İşte bütün bunlar
civanmertlerin sıfatıdır. Resul (s.a.v.) ucu bucağı olmayan bir ummandı. Eğer
ondan bir damla ortaya çıksa bütün âlem ve mahlûkat içinde boğulurdu. İçinde
bulunduğumuz kafilenin başı Hak, sonu Mustafa (s.a.v.)’dır. Arkasında da
sahabe var. Bu kervanda bulunan ve ruhları birbirleriyle kaynaşan kimselere ne
mutlu, ama Ebu’l Hasan’ın, ruhunu hiçbir mahlûk bağlamamıştır.”90 Kelamdan
da anlaşılacağı üzere Harakânî, Peygamberliğin yanında manevi bir makam
olarak civanmertlik/velilik adıyla ayrı bir makamdan bahsediyor.
86 Attâr, Tezkire, s. 607. 87 Onun ihlâsla ilgili olarak söylediği, “Allah Teâlâ için yaptığın her şey ihlâstır. Halk için yaptığın
her şey de riyadır”, sözü ihlâsa verdiği önemi ifade ediyor. Bkz. Necdet Tosun, “İhlâssız Amel
Sahte Para Gibidir”, AD, sayı: 299, 2011, s. 12. 88 Attâr, Tezkire, s. 636. 89 Attâr, Tezkire, s. 605. 90 Attâr, Tezkire, s. 623.
![Page 16: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/16.jpg)
64 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
Harakânî bir sözünde: Şu âlemde Allah’tan, Peygamberden ve pirlerden
utanan bir kimseden Yüce Allah da o âlemde utanır, der.91 Burada Allah-
Peygamber ve pirlerin birer manevi basamak halinde zikredildiği görülür. Aynı
meyanda başka bir sözünde ise gerçek müminin, adı geçenlerin haricindekilerden
uzak durması gerektiği dile getirilir. Şöyle ki: Üç zat dışında mümin, herkese
yabancıdır. Biri Allah, ikincisi Hz. Muhammed (s.a.v.), üçüncüsü temiz olan
başka bir mümin.92 Buna göre müminin inanç dünyasındaki zincirin halkaları,
Allah-Peygamber ve temiz olan başka bir mümin yani pirler şeklinde
oluşmaktadır.
Ona göre civanmerdin (velinin) manevi makamı ne kadar yüce olursa
olsun, peygamberi geçmesi mümkün değildir. Gazneli Mahmud, ziyaret
maksadıyla Harakânî’yi ziyarete geldiğinde aralarında geçen konuşmalar
sırasında sultanın talebi üzerine Şeyh, Bayezid’den şu nakilde bulunur: “Her kim
beni görürse alnına bedbahtlık yazısı yazılmaktan emin olur. Mahmud, İyi ama
onun rütbesi peygamberlerinkinden daha mı büyüktür? Ebu Cehil, Ebu Leheb ve
başka bir sürü inkârcı onu gördükleri halde yine de cehennemlik olan
talihsizlerden oldular, dediğinde ise Şeyh, edebe dikkat et, kendi vilayetinden
tasarrufta bulun, zira hakikatte Hz.Mustafa’yı (s.a.v.) onun dört dostundan ve
ashabından başkası görmemiştir.”93, diyerek bu husustaki görüşünü ifade eder.
Harakânî, Kâmil insanın kendi ifadesiyle civanmerdin kim olduğu
yönünde sorulan bir soruya cevaben: Mustafa (s.a.v.) istisna edilirse er odur ki
onu burada kimse bulamaz. Oysa mahlûk olduğun sürece seni herkes bulur. Yani
halk âleminden değil, emir âleminden ol,94 derken kâmil insan olmanın95 çok
meşakkatli bir iş olduğunu belirtir. Ancak imkânsız da olmadığını, tasavvuf
büyüklerinden Ebu Dehhak’ın: “Ta Âdem zamanından kıyamete kadar bu yoldan
91 Attâr, Tezkire, s. 628. 92 Attâr, Tezkire, s. 626. 93 Araf, 7/198; Harakânî-Gazneli Mahmud görüşmesiyle ilgili olarak ayrıca bkz. Ozak, Envâr, s.
648. 94 Attâr, Tezkire, s. 621. 95 Kâmil insan: “Tasavvufta amaç insan-ı kâmil olmaktır. Bu durumda insan-ı kâmil (yetkin insan)
olmak, ulaşılması istenen bir merhale anlamına gelmektedir.” Bkz. Nebahat Göçeri, “Dinî
Eğitim İle Din Eğitimi Kavramları Üzerine Bir Analiz Denemesi”, ÇUİFD, c. 2, sayı: 1, 2002,
s. 54; Yılmaz, bu kavramla ilgili olarak: “Tasavvufta, lügat anlamından farklı ve kapsamlı bir
manası vardır. İnsanın Allah'ın yeryüzünde halifesi olması itibariyle, O'nun bütün isim ve
sıfatlarına mazhar olan hazerat-ı hams ve meratib-i vücudu kendinde toplayan kişiye insan-ı
kâmil denir.” demektedir. Bkz. H. Kâmil Yılmaz, “İnsan-ı Kâmil”, AD, sayı: 125, 1996, s. 31;
Ayrıca bkz. Abdülhakim Yüce, “Tasavvufta İnsan-i Kamil ve Mevlana”, Tasavvuf-İlmi ve
Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 14, 2005, s. 63-77.
![Page 17: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/17.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 65
hiç kimse geçmediğinden yolu deve dikenleri kaplamıştır, sözüne karşılık olarak
verdiği cevapta dile getirir. Bana bu sözle enbiya ve evliya küçük görülüyor gibi
gelmişti. Çünkü kuldan Allah’a giden yolu deve dikenleri tutmuşsa acaba
Allah’tan kula gelen yol nasıl olur?” der.96
Harakânî, hakikate ulaşmanın çok zaman alıcı bir iş olduğunu dile getirir.
Şöyle ki: “Şeriattan marifete kadar yedi bin, marifetten hakikate kadar yedi yüz
bin, hakikatten sarayın açılmasına kadar bir milyon derece var. Her bir derece
için Nuh’un ömrü kadar bir ömür, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in sefası (safiyeti) gibi
bir sefa gerekir.”97 Bu söze dikkat edilirse, tarikatların henüz isim olarak
belirmediği bir dönemde şeriat, (tarikat), marifet ve hakikat şeklinde bir
sıralamanın varlığı göze çarpar. Bu tasnif, Yunus Emre Divanı’nda, şerî’at-
tarîkat yoldur varana, hakîkat-ma‘rifet andan içerü98 ifadeleriyle, Hacı Bektaş-ı
Veli’nin Makâlâtı’nda ise dört kapı kırk makam99 formülüyle Harakânî’den 200
yıl sonra Anadolu’da dile getirilmiştir.100
Harakânî, sözlerinde civanmertlerin (velilerin) özelliklerinden bahsetmeye
devam ediyor: Zaman her şeye yetişir, hiçbir şey zamana yetişmez. Halk zamanın
esiridir. Ebu’l-Hasan zamanın sahibidir. Zamandan her söz edişimde mahlûkat
karşımda hezimete uğrar. Civanmertlerin canı, Mustafa (s.a.v.)’nın zamanından
kıyamete kadar Hakkın varlığını ikrar eder.101 Harakânî’nin bu sözü İsmail Hakkı
Bursevî’nin kudsî hadis olarak naklettiği “Allah’ın velî kulları ölmezler. Sadece
yer değiştirirler.”102 sözünü hatırlatmaktadır. Ancak biz meseleyi tasavvuf
öğretisinde nefis terbiyesi açısından değerlendiriyoruz. Mutasavvıflar, nefsin
yedi makamından bahsederler. Bu makamlar, nefs-i emmâre, levvâme, mülhime,
mutmainne, râziye, mardiye ve nefs-i kâmiledir. Birinci nefsten yedinci nefse
doğru gidildikçe aşama aşama ruhaniyet artar. Böylece benlik ölümlü ve iğretiden
96 Attâr, Tezkire, s. 628. 97 Attâr, Tezkire, s. 633. 98 Ahmet Kabaklı, Yunus Emre, Toker Yayınları, İstanbul 1971, s. 78; Yunus Emre, s. 234. 99 Hacı Bektaş Veli, Makâlât, (hzl. Esat Coşan, sdl. Hüseyin Özbay), Ankara: Kültür Bak. Yay.,
1996, s. 8-26; Hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî, Makâlât, (hzl. Ali Yılmaz, Mehmet Akkuş, Ali
Öztürk), Ankara: TDV Yay., 2007, s. 29-31. 100 Son zamanlarda, şeriata bağlılıklarını açık bir dille ortaya koyan Yunus gibi Hak âşıklarını,
Kur’an ve sünnetle bağımlı olmayan, Türk tipi dindarlığın gerçek temsilcilisi gibi görmeye
çalışan veya onu Türk hümanizminin bir örneği olarak göstermek isteyen bazı kişiler olmuştur.
Bkz. Annemarie Schimmel, “Türkiye’de Tasavvuf ve Manevî Hayat”, (trc. Süleyman
Gökbulut), Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 22, 2005, s. 185-195. 101 Attâr, Tezkire, s. 609. 102 Yıldırım, “Tasavvufa Kaynaklık Etmesi Bakımından”, s. 98.
![Page 18: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/18.jpg)
66 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
ölümsüze doğru yükselir.103 Kanaatimizce Harakânî, bu sözüyle kendisinin nefs-
i emmâreden nefs-i kâmileye yükseldiğini ve böylece ölümlü ve iğreti benlikten
kurtulduğunu104 ifade etmektedir.
Harakânî, velilerin ahiretteki hallerinden bahsettiği diğer bir sözünde ise:
İlahi, o büyük günde peygamberler nurdan minberlere oturur halk da onları
temaşa eder. Velilerin nurdan kürsülere oturur ve halk da onları seyreder. Halk
seni temaşa etsin diye Ebu’l-Hasan senin vahdaniyetinin üzerine oturacaktır.105
Aynı kelamın devamı niteliğindeki başka bir sözünde ise Mustafa (s.a.v.), yarın
öyle insanlar takdim edecektir ki ne öncekilerde ne sonrakilerde onlar gibisi
yoktur. Hak Teâlâ onlara karşı Ebu’l-Hasan’ı çıkaracak ve “Ey Muhammed
(s.a.v.) onlar senin sıfatlarındandır. Ebu Hasan ise benim sıfatımdır’’diyecek,
diyerek sözlerini sonlandırır.106 Böylece Harakânî, velilerin hem bu dünyada hem
de ahirette sıradan insanlarla bir tutulmayacağını dile getirmiştir.
SONUÇ
Bu çalışmanın ilk kısmında, İslam’daki tasavvuf anlayışı hakkında kısaca
malumat verilmiş, tasavvuftaki peygamber anlayışının ve peygamber sevgisinin
temel vurgularından hareketle konunun teorik çerçevesi çizilmiştir. Böylece
Horasan coğrafyasının bağrından neşet eden büyük bilge Ebu’l-Hasan el-
Harakânî’nin peygamber sevgisinin teorik altyapısı oluşturulmuştur. Konu,
Şeyhin çeşitli vesilelerle dile getirdiği sözlerine dayandırılmıştır. Bu verilerden
yola çıkarak, Harakânî’nin peygamber sevgisiyle ilgili olarak şu tespitlerde
bulunmak mümkündür:
1) Hz. Peygamber (s.a.v.), yaratılmışların en üstünü olup, aklın idrak
edemeyeceği, dilin layıkıyla anlatmaya güç yetiremeyeceği derecede
yüce mânevi makamlara sahiptir.
2) Hz. Muhammed (s.a.v.), Allah’ın peygamberi ve İslam ümmetinin
başıdır. İnsanları Allah’ın yoluna iletmek üzere Allah tarafından
görevlendirilmiştir. Bu sebeple Allah’ın Resulüne tabi olmak Allah’a
tabi olmaktır.
103 Abdurrahman Kasapoğlu, “Yusuf ve Züleyha Açısından Kur’an’da Nefs-i Emmâre Kavramı-
Freud’un İd Kavramıyla Mukayese”, TD, sayı: 17, 2006, s. 60. 104 Ölüm korkusuyla ilgili olarak bkz. Mustafa Koç, “Ölüm Korkusu Açısından Kuramsal Açıdan
Psikolojik Bir Değerlendirme”, Sakarya Ü. İlahiyat F. Dergisi, sayı: 6, 2002, s. 7-20. 105 Attâr, Tezkire, s. 615. 106 Attâr, Tezkire, s. 614.
![Page 19: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/19.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 67
3) Peygamberden sonra ise onun sünnetinin takipçileri olan Ashâb-ı
Kirâm gelmektedir.
4) Sahabe neslinin akabinde ise Hz. Peygamber’in gerçek vârisleri veliler
gelmiştir.
5) Allah’ın çizdiği, Peygamberinin ve ashabının ve ayrıca velilerin
yürüdüğü bu yol, kâmil insan olma yoludur.
6) Kâmil insan olmak, zor olsa da imkânsız değildir. Bunun
gerçekleşmesi için Allah’ın emirleri, Resul’ünün sünneti, ayrıca veliler
örnek alınmalıdır.
7) Allah’a inanıp güzel işler işleyen ve insanlarla hoş geçinen bir kişi,
yaşadığı sürece peygamberle birliktedir. Aksi takdirde ibadet de etse
Allah onun ibadetini kabul etmeyecektir.
8) Allah Resul’ünü sevmek, güzel ahlâk sahibi olmakla mümkündür.
Yani peygamber sevgisi sözle değil, fiille gerçekleşen bir olgudur.
KAYNAKÇA
AHMEDOVA, Zamira, Türkler Arasında İslâmiyet’in Yayılmasında Tasavvufun
Rolü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Ankara Ü. Sosyal Bil. Enst., 2006
ALTINTAŞ, Hayrani, “İslam Düşüncesinde Tasavvuf”, Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 27, 1985, s. 111-122.
_________, Tasavvuf Tarihi, Ankara: Ankara Ü. İlahiyat F. Yay., 1986.
_________, İslam Düşünce Tarihi, Eskişehir: Anadolu Ü. Yay., 2005.
_________, “Varlığın Şahitleri”, Tasavvuf-İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi
(TD), İbnü’l-Arabî Özel Sayısı 2, sayı: 23, 2009, s. 65-74.
AYDIN, Hayati, “Kur’ân’da İrâde-Azm ve Tevekkül”, TD, sayı: 22, 2008, s. 59-
79.
AYDINLI, Abdullah, Doğuş Devrinde Tasavvuf ve Hadis, Ankara: Seha Neşriyat
Yay., 1986.
BALDICK, Julian, Mystical Islam, New York: Tauris Parke, 2000.
BALİVET, Michel, Şeyh Bedreddin Tasavvuf ve İsyan, İstanbul: tarih Vakfı Yurt
Yay., 2000.
![Page 20: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/20.jpg)
68 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
BUEHLER, Artur F., Sufi Heirs of the Prophet, The Indian Nashbandiyya and
the Rise of the Mediating Sufi Shaykh, Colombia 1998.
BUHÂRÎ, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, (ö.870), Sahîhu’l-Buhârî, (I-
VIII), Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
CEYHAN, Semih “İsmail Rüsûhî Ankaravî’nin Mesnevî Tahkîki: Mesnevî’deki
Mânâya Metodolojik Bir Yaklaşım”, TD Mevlânâ’ya Armağan Sayısı, sayı: 20,
2007, s. 117-142
ÇAKAN, İ. Lütfi, “Candan İçre”, Altınoluk Dergisi (AD), sayı: 9, 1986, s. 6-8.
ÇALIŞKAN, Mehmet, “Kur’an’ın Nuzûlü ve Yedi Harf (el-Ahrufu’s-Seb’a)
Meselesi”, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (ÇUİFD), c. 5, sayı:
1, 2005, s. 215-242.
ÇETİNKAYA, Bayram Ali, “İhvân-ı Safâ Düşüncesinde Temel Tasavvufî
Kavramlar ve Meseleler”, Cumhuriyet Ü. İlahiyat F. Dergisi, c. 9/2, 2005, s. 205-
261.
ÇİFTÇİ, Hasan, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî, Hayatı, Eserleri-I, Kars 2004.
______, “İki Ünlü Şâfiînin İlginç Görüşmesi-Ebû Saîd-i Ebû’l-Hayr- Ebû’l-
Hasan-i Harakânî”, Nüsha, sayı: 9, 2003, s. 7-22.
______, “Şeyh Harakânî ile Şeyh Bâyezid Arasındaki İlginç Manevî İlişki”,
Nüsha, sayı: 11, 2003, s. 23-40.
DAMAR, Abdullah, “Tasavvuf Terimlerinin Oluşumu”, TD, sayı: 17, 2006, s.
EBU’L-HASAN HARAKÂNÎ, Nûru’l-Ulûm, (nşr. Şenol Kantarcı), Ankara: E.
H. Harakânî Der. Yay., 1997.
EL-BAĞDÂDÎ, İsmail Paşa, Hediyyetü’l-Ârifîn Esmâü’l-Müellifîn ve Âsâru’l-
Musannifîn, I, İstanbul 1951.
EL-HEREVÎ, Şeyhu’l-İslam Ebî İsmail, Zemmul-Kelam ve Ehlihi, I, Medinetü’l-
Münevvere 1998.
EL-HUCVİRÎ, Ali b. Osman Cüllâbî, Keşfu’l-Mahcûb, Hakikat Bilgisi, (nşr. S.
Uludağ), İstanbul: Dergâh Yay., 1982.
EL-SEM’ÂNÎ, İbn Mansur, el-Ensâb, II, Beyrut: Dâru’l-Cinân, 1988.
EMECEN, Feridun M, “Saruhanoğulları ve Mevlevilik”, Ekrem Hakkı Ayverdi
Hatıra Kitabı, İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., 1995, s. 282-297.
ERAVCI, H. Mustafa, “Mustafa ‘Alî'nin Nusret-nâmesi ve Onun ışığında
Yazarın Tarihçiliği”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih
Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, c. 24, sayı: 38, 2005, s. 163-184.
![Page 21: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/21.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 69
ERAYDIN, Selçuk, Tasavvuf ve Tarikatler, İstanbul: Marifet Yay., 1990.
EVLİYÂ ÇELEBİ, Mehmed Zıllî ibn Dervîş, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, II,
Dersaadet 1314.
FATSA, Mehmet, “Yukarı Çoruh ve Kelkit Vadisinin İslamlaşmasına Öncülük
Eden Türk Dervişleri”, Tasavvuf, İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, sayı: 22,
2008, s. 257-281.
FERİDÜ’D-DİN ATTÂR, Tezkiretü’l-Evliyâ, (trc. S. Uludağ), İstanbul: Kabalcı
Yay., 2007.
GELİBOLULU MUSTAFA ÂLÎ, Künhü’l-Ahbâr, II, (nşr. Faris Çerçi), Kayseri:
Erciyes Ü. Yay., 2000.
_________, Nusret-nâme, British Museum Add. 22.011, II. Kısım
GÖÇERİ, Nebahat, “Dinî Eğitim İle Din Eğitimi Kavramları Üzerine Bir Analiz
Denemesi”, ÇUİFD, c. 2, sayı: 1, 2002, s. 47-76.
GÖKBULUT, Süleyman, “İlim Tasniflerinde Tasavvufun Yeri”, TD, sayı: 19,
2007, s. 245-264.
GÜNAY, Ünver, “Çağdaş Türkiye’de Din, Toplum, Kültür, Gelenek ve
Değişme”, ÇUİFD, c. 1, sayı: 2, 2001, s. 1-38.
HACI BEKTAŞ VELİ, Makâlât, (hzl. Esat Coşan, sdl. Hüseyin Özbay), Ankara:
Kültür Bak. Yay., 1996.
_________, Makâlât, (hzl. Ali Yılmaz, Mehmet Akkuş, Ali Öztürk), Ankara:
TDV Yay., 2007.
_________, Menâkıbnâme-i Hacı Bektaş Veli, Vilayetnâme, (hzl. A. Gölpınarlı),
İstanbul: İnkılâp Kitabevi, 1958.
İNAN, Yusuf Ziya, İslam’da Melâmiliğin Tarihi Gelişimi, İstanbul: Bayramâşık
Yayınevi, 1976.
İNCE, Sekan, Kuran’da Psikolojik Kavramların Dilsel Analizi ve İslam
Kültüründe Ruh Bilimine Yaklaşım Tarzı, Nordestedt 2010.
İSA, Abdülkadir, Tasavvufi Hakikatler, (trc. Hasan Arslan), İstanbul: İlim Yayma
Cemiyeti Yay., (?).
KABAKLI, Ahmet, Yunus Emre, İstanbul: Toker Yay., 1971.
KANDEMİR, M. Yaşar, “Allah Onu Sevdi”, AD, sayı: 189, 2001, s. 24-26.
___________, “Babana Üzülme Yavrum”, AD, sayı: 52, 1990, s. 20-22.
___________, “Bizi Kurtaracak Sevgi”, AD, sayı: 100, 1994, s. 24-26.
___________, “Dilara”, AD, sayı: 125, 1996, s. 24-26.
![Page 22: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/22.jpg)
70 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
___________, “Gönül Adamı ve Tevazu”, AD, sayı: 124, 1996, s. 24-26.
___________, “Onu Allah Yüceltti”, AD, sayı: 188, 2001, s. 24-25.
KAPTEİN, Nico, “Materials for the History of the Prophet Muhammad's
Birthday Celebration in Mecca”, Islam, sayı: 69, 1992, s. 193.
KARA, Mustafa, Tasavvuf ve Tarikatler Tarihi, İstanbul: Dergâh Yay., 1985.
KASAPOĞLU, Abdurrahman, “Kur’an’da “İnâbe” Kavramı - Dinî Tecrübe
Açısından Bir Yaklaşım”, TD, sayı: 22, 2008, s. 137-159.
____________, “Yusuf ve Züleyha Açısından Kur’an’da Nefs-i Emmâre
Kavramı-Freud’un İd Kavramıyla Mukayese”, TD, sayı: 17, 2006, s. 57-71.
KAYA, Remzi, “İlahi Kitaplarda Hz. Muhammed”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, c. 6, sayı: 6, s. 221-239.
KIRZIOĞLU, M. Fahrettin, Kars Tarihi, Taş Çağlarından Osmanlı
İmparatorluğu’na Değin, I, İstanbul 1958.
KIZILABDULLAH, Yıldız, “Esma-i Hüsna’dan Bir İsim: “El-Mü’min”: Din
Öğretimine Konu Edilmesi ve Uygulama Örneği”, Fırat Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, sayı: 14/1, 2009, s. 229-244.
KNAPPERT, Jan, Islamic Legends, Leiden: Brill, 1985.
KNYSH, Alexander, İslamic Mysticism: A Short History, Leiden: Brill, 2010.
KOÇ, Mustafa, “Ölüm Korkusu Açısından Kuramsal Açıdan Psikolojik Bir
Değerlendirme”, Sakarya Ü. İlahiyat F. Dergisi, sayı: 6, 2002, s. 7-20.
KORKMAZ, Seyfullah, “Ahmed Yesevî ve Hacı Bektaş-ı Velî”, Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, sayı: 11, 2001, s. 327.
KÖPRÜLÜ, M. Fuat, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara: Türkiye
Diyanet İ. Bşk. Yay., 1984.
KURAN-I KERİM MEÂLİ, Komisyon, 12. Baskı, Ankara: Diyanet İ. Bşk. Yay.,
2011.
KÜÇÜK, Raşit, “Allah’la Dost Olmak ve Sevgiyle Arınmak”, AD, sayı: 83, 1993,
s. 14-15.
MAHMOOD, İbrahim “Social and Economic Conditions Pre-Islamic Mecca”,
International Journal of Middle East Studies, (Ağustos 1982), c. 14, sayı: 3, s.
343-358.
MEVLÂNÂ ALİ B. HÜSEYİN, Reşahat Ayn el-Hayat, (sdl. Necip Fazıl
Kısakürek), 5. Baskı, İstanbul (?).
![Page 23: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/23.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 71
MÜSLİM, Ebu’l-Hüseyin el-Kuşeyrî, (ö.875), Sahîhu’l-Müslim, (I-III), thk.
Muhammed Fuad Abdulbâkî, İstanbul: Çağrı Yay., 1992.
NECMEDDİN KÜBRA, Risâletü fi Tarik-i İlallah, el-Ezher Ü. Ktb., (Yazma
Eser).
OZAK, Muzaffer, Envâru’l Kulûb, İstanbul: Salah Bilici Yay., 1975.
ÖGKE, Ahmet, “Tasavvufta Kenzi Mahfi Düşüncesi ve Sofyalı Bâlî Efendinin
“Küntü Kenzen Mahfiyyen” Şerhi Bağlamında Varoluşun Anlamı”, TD, sayı: 5,
2004, s. 9-24.
ÖZKÖSE, Kadir, “Tasavvufî Tecrübede Salikin Kendinden Geçme Durumu:
Vecd”, TD, sayı: 18, 2007, s. 65-85.
PETERSON, Daniel Muhammad, Prophet of God, Chambridge 2007.
SARI ABDULLAH EFENDİ, Semerâtü’l-Fuâd Fi’l-Mebde’ ve’l-Ma’âd,
İstanbul 1871.
Schimmel, Annemarie, “Türkiye’de Tasavvuf ve Manevî Hayat”, (trc. Süleyman
Gökbulut), Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 22, 2005, s.
185-195.
SEYHAN, Ahmet Emin, “Ebu’l-Hasan el-Harakânî’nin Tasavvuf ve Şehitlik
Anlayışı”, (Basılmamış İlmi Makale), KAÜ İlahiyat Fakültesi, Kars 2012.
SUNAR, Cavit, Ana Hatlarıyla İslam Tasavvufu Tarihi, Ankara: Ankara Ü.
İlahiyat F. Yay., 1978.
ŞEN, S. Mehmet, “Aşk”, AD, sayı: 147, 1998, s. 41-45.
ŞEYH MUHAMMED NİYÂZÎ, Risâletün Fi Tarîkati'n-Nakşibendiyye, el-Ezher
Ü. Ktp., (Yazma Eser).
TAŞGETİREN, Ahmet, “Peygambere İman”, AD, sayı: 79, 1992, s. 3-5
____________, “Onun Dilinden Bir Müslüman Tarifi”, AD, sayı: 184, 2001, s.
3-7.
TENİK, Ali, “Türk Mutasavvıf Şâirlerinde Varlık Anlayışı Eşrefoğlu Rûmî,
Niyâzî-İ Mısrî ve Ahmed Kuddûsî Örneği”, TD İbnü’l-Arabî Özel Sayısı 2, sayı:
23, 2009, s. 471-509.
TOSUN, Necdet, “İhlâssız Amel Sahte Para Gibidir”, AD, sayı: 299, 2011, 12-
13.
TÜRKBEN, Yaşar “Rıchard Swınburne’ün Vahiy Anlayışı”, Fırat Üniv. İlahiyat
Fakültesi Dergisi, sayı: 14/1, 2009, s. 203-212
TÜRKİYE DİYANET VAKFI, İlmihal, I, Ankara 2004.
![Page 24: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/24.jpg)
72 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74
ULUDAĞ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yay., 2012.
____________, “Harakânî”, DİA, c. XVI, 93-94.
ULUPINAR, Hamide “İlk Dönem Sûfîlerinde Tevhid Anlayışı”, TD, sayı: 22,
2008, s. 235-255.
UNAN, Fahri, “Türkiye’de Kültür Tarihi Araştırmaları ve Türk Heterodoksi
Tarihine Farklı Bir Bakış”, Türkiye Günlüğü, sayı: 35, 1995, s. 116-128.
UZGUR, Yavuz Selim, Anadolu’nun Kalbi Harakânî, İstanbul: Sufi Kitap, 2012.
ÜREMİŞ, Ali, “Türkiye Selçuklularında Bazı Sünni Tasavvuf Hareketleri“,
Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 28, s. 295-328.
ÜNAL, Tahsin, Karamanoğulları Tarihi, Ankara 1986.
YÂKÛT b. Abdillah el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldân, II, Beyrut 1977.
YALSIZUÇANLAR, Sadık, Cam ve Elmas, İstanbul: Timaş Yay., 2012.
YAVUZ, Kerim, “Şiirleri İçinde Ak Şemseddin’in Tasavvuf Dünyasına Psikolojik
Yaklaşımlar”, ÇUİFD, c. 1, sayı: 2, 2001, s. 39-50.
YAZICIOĞLU, Said ve diğerleri, İslâm Dini Esasları, Eskişehir: Açık Ö. F. Yay.,
2006.
YETKİN, Saffet Kemalüddin, “Tasavvuf ve Istılahları”, Ankara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, c. 1, sayı: 4, 1952, s. 1-12.
YILDIRIM, Ahmet, “Tasavvufa Kaynaklık Etmesi bakımından Bazı Kudsî Hadisler
ve Değeri”, İslam Araştırmaları Dergisi, sayı: 3, 2009, s. 90-101.
YILMAZ, Hasan Kâmil, “Ahlaksız Olmaz”, AD, sayı: 198, 2002, s. 11-13.
___________, “Diğergâmlık Terbiyesi”, AD, sayı: 187, 2001, s. 5-7.
___________, “Dîvân-ı İlâhî’de Durmak”, AD, sayı: 212, 2003, s. 8-11.
___________, “Ebu Ali Farmedî”, AD, sayı: 69, 1991, s. 28-29.
___________, “Ebu’l-Hasan Harakânî”, AD, sayı: 68, 1991, s. 28-31.
___________, “Fiziki ve Manevî Kıble-Teni ve Canı Allah’a Döndürmek”, AD, sayı:
297, 2010, s. 7-9.
___________, “Gençliğin Eğitiminde Tasavvufun Rolü”, AD, sayı: 14, 1987, s. 37-
40.
___________, “İnsan-ı Kâmil”, AD, sayı: 125, 1996, s. 31-34.
___________, “Peygamber Hasreti”, AD, sayı: 137, 1997, s. 24-29.
___________, “Şeyh veya Mürşid”, AD, sayı: 111, 1995, s. 32-34.
___________, “Zühd”, AD, sayı: 98, 1994, s. 32-34.
![Page 25: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/25.jpg)
Bilal GÖK / Harakani Quarterly 1-2014, 49-74 | 73
YILMAZ, Ömer, “Tasavvuf Kültüründe İnsan-Dünya İlişkisi”, TD, sayı: 18, 2007, s.
191-203.
YILMAZ, Zehra, İbn Haldun’un Tasavvufa ve Felsefeye Yönelttiği Eleştiriler,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Ü. Sosyal Bil. Enst., 2006.
YUNUS EMRE, Divân, Tenkitli Metin II, (nşr. Mustafa Tatçı), Ankara: MEB Yay.,
1997.
YÜCE, Abdülhakim, “Tasavvufta İnsan-i Kamil ve Mevlana”, TD, sayı: 14, 2005, s.
63-77.
ZÂHİR, İhsan İlahi, et-Tasavvuf el-Menşe ve’l-Masâdır, Lahor 1986.
![Page 26: EBU’L-HASAN EL-HARAKANİ’DE PEYGAMBER SEVGİSİ Yrd. …isamveri.org/pdfdrg/G00040/2014_1/2014_1_GOKB.pdfdoğduğu, amacının ise müminleri ahlaken eğitmek ve manen yüceltmek](https://reader030.vdocuments.net/reader030/viewer/2022040812/5e56b4a2d2cc1f03a974a643/html5/thumbnails/26.jpg)
74 | Bilal GÖK / Harakani Dergisi 1-2014, 49-74