hİl-Âu altinda dÖrt s£ne...7. fasıl 20 8. fasıl 34 halil bey kuvvei seferiyesi nezdinde 34 9....
TRANSCRIPT
B. E. Rs. X. S.
Hİl-ÂU ALTINDA DÖRT S£NE
ve
Buna ait bir cevap
Y azan:
Uafael de INögalis
Çeviren ve tenkit eden Kaymakam
Hakla
1 9 3 1
Nilâ! altında dört sene ve buna karşı bir cavaıı
Kitabının fihristi
B a şla n g ıç Sahife
4 . Fasıl 1 H asankale’de Ordu karar£>-âlnnda 1
5 . Fasıl 6 Erzurum’dan Vangölü’ne 6
6 . Fasıl 12 Ermeni isyanı 127 . Fasıl 208 . Fasıl 34 Halil Bey kuvvei seferiyesi nezdinde 349 . Fasıl 40 Ric’a t ve Ermeni mezalimi 40
Hilâl altında dört sene adlı kitap hakkında ımıtalea 57
Ordunun sevk ve idaresine taallûk eden hususlar 58K ürt’ler ve Erm eni’ler hakkm da etnoğrafik m alûm at 63 Ermeni tehciri ve Em ıeni’lere reva görülen zulüm ve itisaf 65
Başlangıç
Bü_yük harbin başlangıcında m üracaat ettiği Avrupa hükümetlerinin hiç birinden yüz bulam ıyarak muhtemelen
o zaman heyeti ıslahiyeyi teşkil eden Alman’lann
delâletiyle Türk Ordusuna gönüllü sıfatiyle girmiş ve
harbin nihayetine kadar Ordumuzda kalmış bulunan
Venezuellâh Rafael de Nögales adındaki şahıs tarafından
yazılıj) Berlin’de tabettirilm iş olan «Hilâl altında
dört s e n e » [ Vier Jahre unter den Halbmond ] adlı
kitabın Şark darülharekâtına ait kısmının tercümesiyle
uzun mübdet o cephede vaziyeti umumiyeye temini
vukuf ettiren memuriyette bulunmuş olan E . K a y . ı
Hakkı Bey’in buna ait cevabını ihtiva eden bu risale,
ecnebilerin ve hele Nögales gibi sevabıkı ve hasep
ve nesebi karışık kimselerin memleketin ve Ordunun
en harim köşe ve bucağına ve en teferruatlı işlerine
karıştırılmasının ne büyük m ahzurlar doğurcağına
gözel ve yeni bir örnek olmak itibariyle m ütalcaya şayandır
HİLÂL ALTINDA DORT SENE
4 • Fasıl
Hasankale’de Ordu karargâhında
Harpten evvel 70 000 kadar sekenesi [bunun yirmibini Erm eni] olan H arsene-R um [H arzen «er» rum yahut Erzuru mşehri daha
K urunuvustada büyük bir rol oynam ıştı. Bu şehir, esasen volkanik olan yüksek bir ovanın Cenup kısmında, F ırat G arbındaki sulak mm- takada k â in d ir.
Şehri kuşatan yüksek dağlar m eyanında Kargapazarı ve Palandöken dağlârı m eşhurdur ; berrak günlerde A araratdağı’mn tarihî kayaları dahi görünür; A raratdağı'nm dik zirvesinde devam üzere duran kar, beyaz ziya halinde p a rla r. Erzurum ’un Şark cephesi Rus hududuna çok uzak değildir. Şehir R us’lara karşı H asankale boğazına hâkim ve yarım daire şeklindeki ileri mevzilerle müdafaa ve jnu- hafaza olunur. K afkas’a giden dört mühim kervan yolu H asankale boğazından ayrılır.
Erzurum ve civarının umumî m anzarası çok hazin ve fenadır, o derecede ki, R us’lar bile buraya <Türk Sibirya’sının payitahtı» diye ad koym uşlardır. Ne ta rafa bakılsa nazara kar, buz ve bir mağmum sem a ç a rp a r ; bu sema, kurşun kubbe gibi bedbaht şehrin üzerinde asılı zannedilir. Köylerin etrafında sıra sıra m ezarlıklar vardır; buna rağm en birçok ölüler gömülmüyerek karlar üzerine atılm ıştır; bunlar K ürt köpeklerine gıda vazifesini^ g ö rü y o rla r. Sari hastalık ta şehirde çok tahribat y ap m ıştı. Ordu, kendi mevcudunun takriben yüzde yirmisini hastalık yüzünden kaybetm işti.
Sari hastalık ve kara rağmen Erzurum ’da o su’ada hummalı ve Şark şehirlerinin alışmadığı bir faaliyet daima mevcuttu . H er tarafta askerler, redif neferleri küme küme top lan ıyorlard ı; bu toplanış k ıt’a- larm hareketlerine, cepane nakliyatına mâni ve hail oluyordu .
Ç arş ı'v e pazarnı dar yolları ve geçitleri insan gürültüleriyle çullarken deri kaputlarına [Yam çı] sıkıca sarılmış, nargilesini devam üzere içen Türk satıcıları da nafiz nazarlarla önlerinden geçenleri
Hilâl altında dört sene
takip ed iyorlard ı. Bunlar bağdaş kurarak oturuyorlar ve bekliyorlardı ki, bir sinek ağa düşerek asılsnı k a ls ın ; zira mal sahipleri m üşteriyi asla çağırm azlar . Allah miişteriyi gönderir itikadm dadırlar . Şehrin aşağı kısmındaki büyük bir caddede Osmanh Bankasının bir şubesi ve ayrıca iyi donatılmış, çok m iktarda, m ağazalar da v a rd ır ; bu mağa- zalarm ekserisi Erm eni’lere a i t t i r . Erm eni’ler oynak ve şüpheli nazar- larıyle derhal tan ıhyordu . Hemen bütün Erm eni’ler büyük bir korku içinde idiler; birçok Erm eni’ler yeniden kıtal olup olmıyacağnıı sormak için Beni yanlarına çağıııyorlardj . Neticede bunların süallerinin makul sebeplere m üstenit olmadığı kanaati bende hasıl o ld u . İşin hakikatine vakıf olmak için, bundan sonra herşeyi dinlemeğe tetkik ve müşahedeye koyuldum; zira, işin doğrusunu öğrenmek için Şarkta ân iyi çare budur ; burada kanıların kulağı vardır ve dudaklarda da kilit asılıdır .
H arbin ilânm dan fvvelki gıinlerde Erm eni’lerin gayrı muntazam k ıt’a. [Milis 1 teşkili hakkında Hükümetin tekliflerini reddettiklerini de diğer faideli m evat m eyanm da duymuştum; Hüküm et harp ilânından sonra, bu gayrımuntazam k ıt’alarla K afkasya’ya girmek niyetinde id i . M uhasamat başladıktan sonra Erzurum m eb’usu Pastırm acıyan 3 . Ordudaki hemen bütün Ermeni zabitan ve neferleriyle Rus tarafına geçmiş ve müslüman köyler ahalisini bilârahmü şefkat yakm ak, k a tletmek için R us’larla birlikte Türk arazisine girmişti. Bu vaziyet üzerine Türk Hükümeti, henüz Ordudan kaçm ağa m uvaffak olamıyan Erm eni neferlerini tophyarak yol inşasında yahut dağlık yerlerde erzak naklinde kullanm ağa mecbur oldu . Bundan başka Erm eni ahalisinin düşman hesabına çahşacaldarm dan korkuluyordu, buraya mu- vasalatinden birkaç hafta sonra Van vilâyetindeki Erıneni’lerin îra n ’a doğru yürüyen kuvvei seferiyelerimizin gerisinde isyan çıkarm aları bunun delilid ir. Bu isyan neticesi Erm eni’lerin zararına o lm uştu r.
Erm eni’ler daha akıllı ve daha az haris adam lar olmuş olsalardı bugün ihtimalki Türkiye üzerinde kontrol hakkına malik o lacak lard ı. F ak a t Erm eni’ler hayale kapıldılar ve Şark vilâyetindeki Türk’leri boyundurukları altına alm ağa çabaladılar. H ayal peşinde koşmanın cezasını nasıl gördükleri m alûm dur; biz iyi bir H ıristiyan sıfatıyle Erm eni’lere acırız . Erm eni’ler, Garp medeniyetinin irtikâp eylediği azmi hatalara rağm en gene Şarkıkaripte köprü hizmetini görebileceklerdir .
Sarıkamış meydan m uharebesinden evvel ve me^^dan muharebesi esnasında 3. Orduda birkaç Ahııan zabiti v a rd ı; fakat bunlar sonradan yavaş yavaş Ordudan ç ıkarıld ı. K afkas cephesine ınuvasalatim- den beş yahut altı hafta sonra aynı sebeplerle Poselt P aşa da Ordudan ay rıld ı. Poselt Paşa, tifüs hastalığından vefat eden İsmail Hakkı Paşanın y e rin e , hakkı olan Ordu kumandanlığı kendisine tevdi edilmediği için m üteessir olmuş ve bu sebeple buradan ayrılmıştı . Enver Paşa, 3 . Ordu kumandanlığını Mahmut Kâmil Paşaya tevdi ey lem işti.
Bereket versin, K afkasya'daki Ordumuzun kumandanı derhal aczini anladı ve Ordunun idaresini Erkânıharbiye Reisi Kaymakam Göze Beye bıraktı. Göze Bey K afkasya ve Şimalî İran ’daki k ıt’aları idare ettiği m üddetçe Ordu, takriben 1500 kilometre uzunluğunda bulunan cephede tu tunabilm işti. F akat Göze Bey’in 18 ay hizmetten sonra Alm anya’ya avdet etmesi herşeyi çığrığmdan çıkarmış, Moskof’un müthiş tazyiki karşısında 3 , Ordu berbat ve perişan olmuştu .
Kaymakam Göze Bey o vakit 42 yaşında, ufak yapılı, kalkık bıyıklı, narin, kuvvetli ve çok çalışkan bir adam dı. Bu cephede Goze’- den başka şu zabitlere de tesadüf ettim ; Kaymakam Ştanke, Binbaşı Şitaseviski [topçuda], Birincimülâzim Şobner [mülâzim Şobner bu aralık Erzurum’da Alman konsolosu id i]. Zabitvekih Mayer ve Til. İsimlerini saydığım zabitler m eyanm da dokuz aydanberi bu cephede hizmet eden yegâne şahsiyet Göze id i . H er türlü entrikalara rağmen Göze Bey, Tifüs hastalığına tutuluncıya kadar Ordudaki mevkiini muhafaza etmiş ve berayı tedavi A lm anya'ya avdete mecbur o lm uştu . Görünüşe göre R us’ların ileri hareketini durduran bu zât i d i ; Goze’nin infikâkinden sonra Jeneral Yudeniç Kafkas Ordumuza ta a rruza geçti ve Orduyu hem en kamilen imha ey led i.
Mahmut Kâmil Paşa, Goze’siz işlerin ileri gidemiyeceğini anlamış ve Goze’yi geri çağ ırm ıştı; bu hususta da çok geç kalınm ıştı. Göze avdet ettiği vakit R us’lar Erznrum vilâyetini kâmilen ve Bitlis vilâyetini de kısmen işgal eylem işlerdi.
Bu cepheye geldiğim zaman, ( R u s — Türk — İran ) cephesindeki harp karın çokluğu ve hareket imkânsızhğı sebebiyle, sükûnete mün- kahp olmuştu; gerek Osmanh ve gerekse Rus kuvvetlerinin gayrikâfi olması bu sükûnete sebep olmuştu; her iki tarafın kuvveti, Karadeniz sahilinden Azerbaycan içerisine kadar uzayan vâsi cepheyi işgal e tmeğe güç kâfi geliyordu .
Türkler Oltu civarında Rus arazisinde dar bir m m takayı işgal ettikleri halde düşman üçkilise’yi ve Van vilâyetinin bütün Şimal kısmım
Hasankale'de Ordu karargâhında
Hilâl altında dört sene
ele geçirm işti. Bu sırada 3. Ordu cephesinde muharebe faahyeti gösteren yegâne kuvvet meşhur Van Jandarm a Fn-kası idi; bu ftrkaya Binbaşı Köprülülü Kâzım Bey [H alen Büyük Meclisi Reisi Kâzmı Paşa] kum anda ediyordu.
Van ve BitHs vilâyetlerindeki nizamiye ve Milis kuvvetlerinin ba- kıyyesiyle takviye edilmiş olan bu fırka, Rus kuvvetlerini Urmiye gölü Garp sahiline atmış ve hattâ Tibriz’i de geçerek İran 'ın K aradağ vilâyetine kadar ilerlem işti. Kâzım Bey firkası ile bir kuvvei seferi}'e başında Musul’dan İran 'a doğru yürüyen Halil Beyin [Kûtül'am are kahram anı Halil Paşa] Dilman civarında R us’larm tahkim eylediği mevzie m üştereken taarruz etmeleri kararlaştırılm ıştı.
Kafkas cephesinin merkez m nıtakasm da muharebe faaliyeti to])çu ateşiyle ileri karakol müsademelerine inhisar ediyordu. Cephenin diğer kısımlarındaki k ıt’a lara düsen vazife, soğuğa katlanm ak, Tifüsten korunmak, tekrar harekâta başlıyabilmek için' kışın hitamını beklemek id i .
Bu atalet, can sıkıcı ‘id i; H asankale’de Ordu Erkânıharbiyesinin azası sıfatıyle geçirdiğim hayat benim için şayanı memnuniyet değildi; bu sebeple bir sabah Göze Bey’e, Van jandarm a fırkasına naküm için ricada bulundum . Mirimumaileyh, uzun müddet beni oyalamaksızıu ricamı derhal kabul e t t i . Seyahat hazjrhğı ve veda için Mahmut K âmil P aşa ’yı ziyaret ettim . Ordu kumandam, benim yalnız başıma hareket edeceğimi haber almış olduğu için, otuz ath jandarm anın terfik edilmesini derhal em reylem işti. F akat muhtelif sebeplerden dolayı bu kadar jandarm ayı refakatim e alm adım ; emirberim Kâzım Çavuş ve seyis neferim Ali ile iktifa eyledim ; her iki nefer de çok iyi binici idiler, bu genç neferlerle yola ç ık tım ; hali intizarda bulunan bir adamın nazarı gibi mağmum bir havada, aleddevam yağan kar taneleri altında, kanlı gözyaşı akıtan elem ve ıstu'ap çeken memlekete. Ermeni U rartusuna doğru, berayı tetkik g ittim .
5. Fasıl
Erzuruın'dan Vangölli’ııeCenuba, eski Erm enistan’a doğru seyahatim çok tehlikeli idi;
çünkü evvelâ kış oılasm da 18 000 kadem yüksekliğindeki Bingöl dağını geçmek mecburiyetinde idim; yazın bile bu nuntakada seyahat
Erzurum’dan V angolü’ne
bir cesarete tevakkuf ederd i. Enııeni tarihinde büyük bir rol oynamış ve atiyen oynayacak olan meşhur Aras nehri l:)u yüksek m m takanm yalçın, sarp' boğazlarından geçer. Ben, yalnız kar ve buzla değil, bu m m takadaki yarı vahşi kabilelere karşı da kendimi m üdafaa ve mu- lıafaza eylemek mecburiyetinde kalıyordum , Bu kabileler hemen m ünhasıran K ürt'lerden ibaret idi ve Sultaıun lıiıkmü nüfuzu bunlar üzerinde yalnız ismen cari idi; bunlar hayatlarım az, çok eşkıyalık yaparak temin ed erle rd i.
Müşkülât çoktu ; (Türk — Iran) cephesine gitmek için başka yol olmadığından yüksek ovalardan tırm anm ağa ve 2 0 0 0 sene evvel Yunan serdarlarından Ksenofon Xenofon ] ım meşhur 10 000 kisi iler L j i Aric’at ederken takip ettiği yol ile harekete devam e ttim , K ürt’leri Ksenofon tarihinde tavsif edildiği şekilde buldum . O zam andan beri bunlar hiç değişmemişlerdir; bunların yalnız silâhları değişm iştir; ’ ok ve yay yerine şimdi Mavzer tüfeği ve m ükerrer ateşli tabanca kullanıyorlar. F akat eğri hançerleri, âdetleri ve bilhassa fırın lan [fırınları toprak içine gömülmüş tandır halindedir] ozamanda ne ise şimdi de o d u r .
Bhıgû] dağmm karh tepelerini hiç unutam ıyacağım ; bu tepeler solgun sis dalgalarına bürünmüş, ölüm uykusuna yatm ış gibi görünüyorlardı . Gözün görebildiği saha dahilinde ne bir ağaç, ne de bir ufak çalı v a rd ı. Dağın ismini taşıyan sayısız göller dahi bu m m takanm manzarasını asla değiştirmiyordu. Göller donmuş ve üzeri karla örtülmüş olduğundan bunların mevcudiyetlerini, göl üzerinde yürüdüğümüzü hayvanlarımızın ayaklarının çıkardıkları seslerden anlıyorduk.
5 — Nisan gecesini fakir bir köy olan K etvan’da geçird ik ; bu köy kar altında gömülmüş birkaç kulübeden ib a re t. 6 — Nisanda Mesçit köyünde k a ld ık ; bu köy fakirlik ve pislik itibariyle Ketvan köyünden İliç farkı yoktur; 7, <S — Nisanda Hacun ve B arşm ak’ta geceledik. Bu köylerin kâffesi [Hacun hariç [ muhtelif ırklardan mürekkep insanlarla m eskûndur. H acun köyü ise halis bir K ürt köyüdür. Bu köy bir kaya duvarına inşa edilmiş, şahin yuvasına benzer; çatılan düzdür , Evleri çok b asık tır; ocak bacaları pencere vazifesini görm ektedir.
Dışarıda hüküm süren acı soğuklara rağm en evlerin içerleri, ah ırdaki lıayvanlar sebebiyle çok sıcaktır; aile efradının oturdukları asıl oda ahırların bitişiğindedir.
Erkekler, bilâistisna beyaz külah giyerler, bu külahların tepeleri yuvarlak ve geniştir; külâhın etrafına bir şal veyahut muhtelif renkh
^ Hilâl altında dört sene
sarık biçiminde yemeni s a ra r la r . Elbiselere gelince; bol ve boru şeklinde pantalon, kalın yün çorap, yemeni, siyah keçi derisinden bir yelek, yelek altına da bir gömlek; gömleğin kolları bileklere kadar uzmı.
K ürt’ler aşiret halinde yaşarlar; bunların bir reisi bir de m aiyyeti vardır. Reisler asıl H int ve Cerm an neslinden kırmızı kum ral saçlı, açık yahut koyu mavi ve keskin gözlüdür; keskin ve sert bakışları nazarı dikkati uyandırırlar. M aiyyetleri ise mağlûp m illetler u’kına m ensupturlar; bunlar reislerinin âdetlerini kabul etm işler ye hepsi de Kürtçe konuşurlar.
H arem kadınları arasında, halis Çerkeş tijMnde kadınlar bulunduğunu da haber alm ıştım . Kadınların kılık kıyafetleri çok azametli, alelûmum güzel gözlü, karta l burunlu, kar gibi beyaz‘d işhd ir; başlarındaki saçlar şeride bağlı gümüş yahut altın para larla tezyin edilmiştir .
K ürt’leri, eski m edeniyetin menfur ahlâksızlıkları ile malûl olmadıklarından, Ş ark ıkarip te" nesli ati için elverişli bir unsur telâkki ediyorum. Bunlar yalmz Şimalî İran ’ı ve Cenubî küçük A sya’nın büyük kısmını tahtı itaatlerine alm akla iktifa etmeyip tem asa geldikleri nim vahşî milletleri de kendi tabiatlerini temsil etmeğe m uvaffak o lm uşlard ır.
K ürt’lerde de çok H ıristiyan vard ır; N asturî mezhebine salik olanlar, Yezidî’ler ve şeytana tapan lar bu m eyandadır; fakat K ürt’lerin çoğu Sünnî ve bir kısmı da Şiî mezhebine m alik tirler. Tarihin bize hikâye eylediği en m uteber K ürt’ler, 12. asır nihayetinde K udüs’ü Ehlisalip’ten kurtaran Sultan S alâhattin ’e m ensupturlar.
1 2 — Nisanda H ınıs’a vardık; karlar eridiği için Hınıs bir bataklık halini alm ıştı; kaza kaym akam ı beni burada zengin tüccarlardan bir Erm eni’nin evine misafir v e rd i. Ev sahibi beni izaz için ne mümkünse y a p tı .
Çok makul ve dindar zanneylediğim, bu kabiliyeth milletin yaşayış tarzını tetkik etmeğe burada fırsat bulmuştum .
Rum, zengin olsa bile yemek ve içmek hususunda h as is tir; Erm eni ise bilâkis sağlam elbise giyer, çok iyi yemek yer ve geniş, raha t ve iyi tanzim edilmiş bir mesken teminine ça lışır. Erm eni’nin de m ese lâ ; nankörlük ve hırs gibi büyük kusuru vard ır; fakat buna mukabil, 1500 senelik itisafa rağmen, iyi meziyetleri de vard ır. Bu m eziyetler m eyanında vatan muhabbeti, H ıristiyan dinine karşı m erbutiyet zikre şayandır .
Erzurum’dan Vangölü'ne
Gece, diğer eşraf m eyanında Ermeni papazı ve uzun müddet Nev- york’ta yaşamış ve bir saa t fabrikasında çalışmış olan genç bir adam beni zi}^arete geld iler. Bunların kâffesi de büyük bir m erak ve endişe içinde idiler, kıtal başlayıp başlamıj^acağını benden soruyorlardı. Akşam yemeğinde hane sahibinin hanımı ve kızları da bulunm uşlardı; bunlar güzel, millî elbiselerini de giym işlerdi. H ane sahibi, harp bittikten sonra buradaki bütün mal ve mülkünü satarak bütün ailesiyle Amerika’ya hicret edeceğini sureti mahrem anede bana sö jdem işti. Bu adam bu arzusunu tatbika imkân bulam adı; köpek ve kurtlar bunları da kasabam n diğer Erm eni’leri m eyanında yem işlerdi. Zira 19 — M ayısta yani ben H ınıs’tan ayrıldıktan 5 hafta sonra, H ınıs’ta kıtal başlamış ve buradaki bütün Ernıeni’ler tamamıyle imha edilm işlerdi.
Ben H m ıs’ta iken silâhtan tecrit edilmiş bir Ermeni asker kafilesi buraya gelmişti. Bunlar, yük hayvanları gibi yüklü, arkalarında un çuvalları taşıyorlardı. Hüküm et tarafından bunlara verilen istihkak, yevmiye yarım kilo ekmeği keçmİ5>'ordu. Bunlara refakat eden m uhafızlardan öğrendiğime göre bu kafiledeki, Eemeni’lerin yansından çoğu yollarda açlık ve soğuktan ö lm üşlerd ir.
14 — Nisan öğleden sonra yolumuza devam ettik, derin ve çetin vadi ve boğazlan aşarak karlı ve çamurlu bir düzlüğe geldik. Gecelemek için dikenli bir çalılığın arkasında bir çukurluğa iltica ettik . Kurtların ulumasından bütün gece gözümüze uyku girmedi. Bazen karanlıkta kurdun gözlerinin parıltısını görebiliyorduk; m aahaza yırtıcı hayvanlardan daha korkunç olan K ürt’lerin nazarı dikkatim celbetme- mek için bunlar üzerine ateş etmeğe cesaret edemiyorduk .
Ortahk ağardığı vakit âdeta bir deniz üzerinde sincabı bulutlarla yüksekten azemetli Bingöl dağının soğuk tehditkâr keskin zirvesinin m anzarası son defa olarak gözümüze çarp tı. Güneş doğarken, gölgeli yeşil tepeler etrafında kâin Gümgüm’e vardık; Gümgüm’ün m anzarası ilkbaharın ferahfeza ilk nişanesi id i ; keza ötede beride birtakım sarı, kırmızı çiçekler, kayalar arasında mahcup bir vaziyette, gelip geçenleri selâm lıyorlar gibi bakıyorlard ı.
Geceyi zengin K ürt şeyhlerinden M ustafa Efendinin evinde geçirdim ; haber aldığıma göre M ustafa Efendi İstabul’da Harbiye m ektebinde tahsil görmüş ve bilâhare bir Aşiret yahut Hamidiye alayına kumanda etm iş. 1895 — 1896 Ermeni katliam ı esnasında çok hizmetler görm üştü. Bundan sonraki geceyi fakir bir köy olan Z arkat’ta geçirdim ; 1:)urada bir jandarm a deposunda y a ttım . Sabahleyin saa t bire
lû Hilâl altında dört sene
doğru başhyan ve bunu bir yaylım ateş takip eden m üteaddit m erm iler beni uyandırdı. Birkaç mermi yatağunın karşısındaki duvara isabet etmişti , karakol kumandanını çağırıp dışarda ne olduğunu sorduğum zam an bana dedi ki, Erm eni’ler uzun zam ndanberi her gece bu tarzda bize ateş ederler. Jandarm a kuam andanm m bu cevabı, bizim mühim vakayi arifesinde bulunduğumuz kanaatin i tamamiyle takviye eylemişti .
Gündüz olduktan sonra F ırat nehrini [bu nehir M urat nehri olacak] geniş bir taş köprüden geçtik, K arasu’yun tozlu vadisi ile yolumuza devam e tt ik ; vadi içindeki Eerm eni köylerinin çatıları üzerinden hıris- tiyan kiliseleri uzaktan görünmeğe başladı. Öğleden sonra Muş kasabasına geldik. Muş heybetli Antitoros dağlarının eteğinde k â in d ir. Bu silsilei cibal Darkuş ve Şeytan dağının gümüş gibi parlak kubbeleriyle yaldızlanm ıştır.
Muş küçüktür, şayanı tem aşa hiçbir yeri yoktur. Muş m utasarrıfı kendisini ziyaret ettiğim zaman, bana mevki kum andanının müstacelen vilâyet mei’kezi olan Bitlis’e çağrıldığını ve Muş’ta Alman m isyonerleri tarafından idare edilmekte olan bir kız mektebi mevcut olduğunu hikâye eylemişti. Verdiği bu m alûm attan çok sevinmiş ve m ektebi ziyarete gitm iştim . F ak at mektep, Alman mektebi olmayıp DanimarkalI kadınlar tarfm dan idare edilen Ermeni kız çocuklarına mahsus bir yetimhane idi.
Bu mektepteki talebelerden Erm enistan’daki vaziyet hakkında heyecanlı m alûm at aldım ve bunların istikbal endişesiyle ufak bir himayeye iltica etmeleri sebebini an lad ım .
Kaym akam Veysel Beyin [acele Bitlis seyahati] münasebetiyle hâsıl olan suizanlara rağm en, bu heyeti teseUi etmeğe çalıştım ; heyet, V an’daki Misyonun Reisine verilmek üzere bana bir mektup tevdi e tti.
Akşam üzeri, m uteber bir Ermeni, V an’da Enver Paşanın eniştesi honhar Vali Cevdet Bey yüzünden vaziyetin çok fena bir şekil aldığım öğrendim; Vali kendi vilâyetindeki birçok m uteber hıristiyanları katletm ekle iktifa etmemiş, kurşuna dizmek veya asmak için P iskoposu bile tevkif etmeğe teşebbüs eylem iştir.
Kâfi derecede mola verdikten sonra Muş’u arkam ızda bıraktık, F ırat vadisinin [M urat vadisi olacak] Cenup kenarı boyunca yolumuza devam ettik; göneş ğurup ederken Kodneh köyüne vardık; bu köy Nemrut dağı karşısmdadır. Nemrut dağı 9 000 kadem irtifam da sönmüş bir volkan halindedir bu yanardağın menfezinde 8 kilometre vüs’atinde bir göl hâsıl olmuştur. Bu sebeple Nem rut dağı 5 Ermeni mucizesinden birisini teşkil eder.
Erzurum'dan Vangölü'ne 11
Kodneh köyünün 4, 5 mil gerisinde yol kenarında akan bir dereden hayvanlanm ızı suladık; etraftaki harabelere göre bu derede bir m anastır yahut köşkün mevcudiyetine hükm olunabilir. Bui’ası meşhıu’ K arasu’yun kaynağıdır; bu kaynak, A rarat dağı civarındaki Aladağın Şimal eteklerinden çıkan Şarkî F ıra t nehrinin membaiyle ekseriyetle karıştırılm aktadır. 17 — Nisan öğleden sonra Vangölü’nün Cenubugar- bî köşesinde mahfuz vaziyette bulunan T atvan’a geldik .
«Eski Arisa P a lu s » ismini taşıyan Vangölü deniz sathından 1300 m etre yöksek tir. Suyu her ne kadar çok tuzlu ise de bahğı boldur, bu gölün, bin sene evvel devamlı yanardağ halinde olan Nem rut dağı’nm lâvlarından hâsıl olduğu ve Dicle havzası dolayısıyle mecrasmm kapandığı zannolunuyor. Vangölü Bitlis şehrine tahtezzeınin kanallarla m erbut olduğu gibi Şarkî F ırat nehriyle de Nazikgölü ismindeki küçük bir göl ile iltisak peyda etm iştir.
Tatvan, küçük bir dağın eteğinde, ufak bir kasabadır; yüzlerce, binlerce sene evvel Ksenofon ve Timürlenk bu dağın zirvesinden Vangölü’nün şeffaf mavi sularına atfm igâh eylem iştir. Benim takip etm ek tasavvurunda bulunduğum yol bu ovadan g e ç e r . Bu yolda çok kar bulunduğunu haber aldıktan sonra yolumu değiştirmeğe biraz uzak ve fakat daha rah a t olan Şimaldeki yolu takip etmeğe karar verd im .
Öğleden sonra geç vakit yalnızca Tatvan tepelerinde tevakkuf edip Vangölü’ne baktığım zaman semadaki bulutlar dağılmış veSübhan dağfnı köpükten bir ehram gibi sem aya yükselmiş gördüm . Sübhan dağı akşamın karanhğıyle tedricen karardıktan sonra uzaktan A rarat dağı, erimiş bir kükürt damlası gibi, kızıllaşmağa başlad ı. Sönmüş bir şule, nihayetsiz elemle dolu bir gözelhği ihtiva eden bu m anzara, hedefime vardığımı bana h a tır la ttı; artık eski Erm enistan’ın kalbigâhına gelm iştim .
19 — N isanda da Nem rut dağı’nm eteğinden A hlat’a doğru yoluma devam ettim . Ahlat, Vangölü’nün Şimaligarbî köşesi civarındadır; eski A hlat harabelerinden çok uzak değ ild ir. Bir vakit Timürlenk muharebe ile boru ve tram pet sesleri arasında buraya g irm işti.
A hlat’ta oturduğum evin penceresinden, mevki kumandanının acele ile zabitlerine emir verdiğini ve aynı zam anda birçok kâtiplerin şifreli telgrafları açm akla meşgul olduklarını görüyordum.
Mutadın fevkinde gördüğüm bu faaliyet her nerede ise hücumun derhal başlıyacağı hissini bende uyandırıyordu .
Bu hissiyatımda aldanmamışım.
İ2 Hilâf altında dÖrt sene
Ertesi sabah, yani 20 — Nisan — 915 te Ahlat gerisinde 5 0 ! kenarında parça parça edilmiş birçok Ermeni cesetlerine tesadüf ettik ve bir saa t sonra da gölün öteki sahihnde müthiş duman sütunlarm m sem aya yükseldiğini gördük. Duman sütunlarm a nazaran Van vilâyetindeki şehir ve köylerin alevler içinde yanm akta olduğu an laşıhyordu.O A^akit vaziyeti kavnyabilm iştim . Piyango isabet e tm işti. Ermeni ihtilâli başlam ıştı.
6 ■ Fasıl
Ermeni İsyanıK aranlık basmadan az evvel eski kale olan Adilcevaz'a vardık;
bu kasaba, çıplak bir dağın ortasındadır. etrafında bodur ağaçlar ve Zeytin ağaçları v a rd ır . Ötede beride çiftlik binaları ve bunlarm a ra sında uzun kavak *ağaçları ve gümüş gibi parlak çayırlar ve ihtiyar çm ar ağaçları altında azametli camilerin ve türbelerin istirahate çekilmiş harabeleri mevcuttur. Göl kenarında da küçük bir kayık yalpa vuruyordu.
F ak at sönük bir halde bulunan çarşının m anzarası çok fec id i. Ermeni dükkânları yağm a edilmiş, akmış olan kan, katilin kıhcı altında kurbanların kesildiği yerleri irae ed iyordu. Tepeden tırnağa kadar silâhlanmış olan Türk ve K ürt k ıt’a lan sükûnetle sokaklarda dolaşıyor- larken uzaktan akseden mermilerin sedası insan avcılığının henüz nihayet bulmadığını gösteriyordu .
K aza Kaymakamı eşrafla birlikte, hükümet konağı karşısında idiler; kısa bir görüşmeden sonra, kıymetli halı ve yazılarıyle — altınla yazılmış K ur’anıkerim sureleri — müzeyyen meclis odasına girdik, burada vaziyetin ciddiyetine ve bizi tehdit eden Ermeni tehlikesine m uttali oldum ; şehir etrafındaki tepelerin de Erm eni’ler tarafından tu tulduğu söyleniyordu .
Güneş gurup ediyordu; maamafih Şarkta sem a kızıllaşm ıştı. Şarkta Ermeni Payitahtı Van alevler içinde idi ve gürültüsü kızıl geceyi sarsan Türk bataryalarının tesiri altında münhedim ve münkariz oluyordu .
21 — Nisanda ilk fecirde, tüfek ateşi beni u y an d ırd ı. Erm eni'ler şehre taarruz etm işlerdi. V ak’a hakkında m alûm at alm ak için derhal atım a bindim ve atlı bir k ıt’a refakatinde Hüküm et konağına gittim . M ütaarrız Ermeni olmayıp bizzat jandarm a k ıt’aları olduğunu öğrendiğim zaman çok hayret etm iştim . Jandarm alar K ürt’lerin ve diğer
Ermeni isyanı 13
halkın muavenetiyle Ermenilere hücuma geçm işler ve Ermeni m ahallelerini yağm a etm işler; 300 : 400 Hu’istiyan, ümitsiz bir cesaretle çapulcu çetelerine karşı kendilerini m üdafaa ediyorlard ı. M ütaarnzlar kaıjılan kırıyorlar ve çitler üzerinden athyarak evlere g iriyorlard ı. Müdafaaya gayrı m uktedir mazlûmları süngüleyorlar, bedbaht kadın, ana, kızları ayaklan önünde ve kollarında bulunan cesetleri sokağa atm ağa icbar ediyorlar, diğer bir güruh ta elbiselerini soyarak cesetleri çıplak bir halde [K arga ve çakallara gıda olmak lizere] oldukları yerlerde b ırak ıyorlard ı.
Sokakların devamlı ateş ile seddedilmesine rağm en kanlı şenliğin muharriki olan belediye reisinin bulunduğu yere gitmeğe muvaffak oldum ; katliam a nihayet verilmesini belediye reisine emrettim . F akat ancak tahrirî bir emirle bu işe nihayet verileceğini bana söyledi; bu hal çok hayretimi mucip o ldu . Bu katil hakkm daki emir vilâyet valisi tarafından imza edilmiş ve 12 yaşından yukarı bilûmum erkek Ermenilerin imha edilmesi mealinde im iş . Sırf mülkiye tarafından verilmiş olan bu emrin icrasına asker sıfatıyle mâni olamamıştım; binaenaleyh refakatimdeki atlıları [jandarm aları] geri çektim ve çaresiz m ukadderata tâbi oldum .
Bir buçuk saat devam eden kıtalden sonra Adilcevaz’da berhayat yalnız 7 Ermeni kalm ıştı; bunları da cellatların elinden üzerlerine birkaç el tabunca atm ak suretiyle kurtarabildim . Bu bedbaht adam lar etrafımı almış, atımın boynuna sarılm ışlardı; kanlı ve ganim et yüklü adam lar arasından kendime yol açarak, birçok insan kalabalığım yararak bunlarla birlikte şehre girdim . K alabahğm ekserisini Türk ve Kürt kadınları teşkil ediyordu; bunlar bir heykel gibi sokaklarda yahut evlerin damları üzerinde bihareket duruyorlard ı.
Belediye binası önünde hayvandan indiğimiz zaman kaymakam karşı gelerek, şehri Erm enilerin şiddetli taarruzundan kurtardığım için, hükümet nam ına bana teşekkür e t t i . Bıı azîm küstahlık karşısında nutkum tu tu ldu ; ne cevap vereceğimi bidayette kestirem edim . Bana iltica eden bu Erm eni’lere şefkat gösterilmesini kendisinden rica ettiğim zaman kemali tazim ve hürmetle bunların hayatlarını kendi başından aziz tu tarak muhafaza edeceğine söz vermişti. Halbuki kimse farkında olmadan bunları gece öldürtmüş ve cesetlerini göle a ttırm ıştı; bunlar m eyanında kendilerini saklamış olan diğer 43 Ermeni de imha ed ilm işti.
Şarkta yeminler ve Hükümet m em urları tarafından verilen sözler bu tarzda tutuluyordu .
Bir müddet sonra telgraf muhabereleri tek rar açıldı ve Bitlis valisinin seyahate devam için emrime tahsis eylediği bir m otor sahile y a naştı ; motöre bindim . Veda için göl sahiline toplanmış olan Adilcevaz Belediye heyeti ve ahalisini son defa olarak selâmladım ; bundan sonra Van istikam etinde seyrimize devam ettik .
Van uzaktan görünüşünde dünyanın en sakin bir yeri zannolunan bu korkunç m ahalden çabuk uzaklaştık .
Gemi m ürettebatı bir kaptan, birkaç jandarm a, m akinist ve tayfa vazifesini gören 4 Erm eni’den ib a re tti .
Biraz yorgun olduğum için istirahate çekilmiştim . Uyandığım vakit öğleden sonra saat 5 olmuştu; fakat biz sahilden hayli uzaklaşm ıştık. Geminin güvertesinde aşağı yukarı gezmeğe başladım, gemideki 4 E rm eni’den ikisinin ancak mevcut olduğunu müşahede eyledim; diğerleri ne olm uştu? Şarkta böyle süaller sormak budalahktır.
Türk sivil memurları güriiltüsüzçe, en muvafıkı, vam pirler gibi, geceleyin suikastlar yapıyorlar, cesetlerin akıntı sebebiyle sahillere gelmemesi için tercihan gölün en derin ve akıntı olmıyan yerine atıyorlar . . . yahut köpek ve' çakalların yardımıyle izleri kaybetm ek için bu cinayeti kasabalardan uzak dağ yarlarında yap ıyo rla rd ı.
K aranlık bastığı vakit küçük Akdam ar adası yanından geçiyorduk bu adada eski, güzel bir kilise görünüyordu; görünüşe nazaran bu kilise Van Katolik piskoposunun ikam etgâhı i d i . Binaran cephesinde tasavvufa ait birtakım işaretler vardı; fakat alaca karanlık sebebiyle gemiden bunları tamamiyle anlamak mümkün olm ıyordu. Kilisenin eşiğinde ve methalinde üst üste konmuş j^iskopos ve rahiplerin cesetleri vard ı; fili katli yaj>an birkaç jandarm adan başka adada zihayat kimse yoktu .
Bu jandarm alar da cellat vazifesini gö rm üşlerd i. Bunlar bizden cepane istiyorlardı, daha kimleri öldüreceklerini Allâh bilir. Bunlara 5000 fişek verdikten sonra sahil boyunca seyrimize devam e ttik ; esnayı seyirde yanan köylerin yükselen kızıllıkları tekrar görünmeğe b a ş la d ı.
Ertam it köyünde devamlı ve şiddetli ateş huzmesi görü lüyordu. Bu köy, V an’ın zengin tüccarlanm n sayfiyesi idi. Kilise, m eşale gibi yanıyor ve bize kılavuzluk vazifesini görüyordu .
Akşam saat 10 dan az evvel koyu karanlık ve sükûn içinde karaya ç ık tık ; bu sükûneti, uzaklardan arasıra işitilen tüfek ve çakal sesleri ihlâl ediyordu . Ortahk ağarmcıya kadar burada kalm ak istem ed ik ; gemiyi jandarm alara bıraktıktan sonra ben ve kaptan tarla lardan ve
14 Hilâl altında dört sene
çayırlardan dolaşarak bir saat yol yürüdükten sonra bir Türk k a ra kolunun (Kim dir O) sözü üzerine tevakkuf e ttik . Köyün ilk hanelerine yaklaştığımız zaman A rtaınit köyünün askerî kumandanı bizi selâmladı ve selâmetle geldiğimizden dolayı bizi tebrik e tti; zira kumandanın ifadesine göre bizim geçtiğimiz yollar Erm eni komitacıları tarafından işgal edilmiş im iş; hakikatte de böyle idi, mııvasalatimizden birkaç dakika sonra geldiğimiz istikam ette mermilerin şimşek gibi çakması, kurtuluşumuzun tesadüfe medyun olduğu kanaatini bizde hâsıl e y le d i.
Bulunduğumuz pazar yeri yangın ateşleriyle ışıklanmıştı, yangınlar bir ifrit gibi yanan kilisenin enkazı altından başlarını yükseltiyorlardı, etraftaki evlerin pencerelerinde, heryerde, başıbozukların tüfeklerinin namlıları görünüyordu. Bunlar fişek ve fişeklikleriyle şayanı tem aşa bir vaziyet arzediyorlardı. Başıbozukların elinde m ükerrer ateşli tüfek ve kemerlerinde enli bir bıçak yahut mavzer tabancası v a rd ı. . . Ahali arasında bir takım kürtler de bulunuyordu . Bunlar ertesi sabah geleceği beklenen yüzlerce kişi mevcudunda bir k ıt’aya mensup kimselerdi, bu k ıt’a burada mevcut Erm enilerin kökünü kesecek ti.
Düşman ateşi şiddetlendiği ve yanan Erm eni cesetlerinin kokuları bizi tazip ettiği için burayı terkederek yürümeğe başladık, bir beyaz sayfiyenin cephesine tesadüf edinciye kadar bağçeler arasında yürüdük^ geceyi bu binada geçirdik .
Istirahate koyulduktan az zaman sonra, bir pencere açmak ve yangınların hâsıl eyledikleri korkunç m anzaraya son bir nazar a tfetmek fikri hatırım dan geçti. Başımı pençereden dışarı çıkarırken müteaddit mermilerin kulağımın dibinde vızıldadığını işittim ; bu mermi lerden birisi ceketimin kolunu dehp g eçm işti. Mütezayiden artan atışlara rağm en ertesi gün sabaha kadar güzel uyku uyudum. Mermilerin ve yaylım ateşlerinin vücude getirdiği müthiş bir çığlıkla uyandım . K ü ıt’ler, E rm enilere arkadan taarruz etm işlerd i. Oturduğum evin balkonunda beni ziyarete gelen birtakım K ürt reisleriyle kahvealtı yaptığım zaman tasviri gayrıkabil müthiş bir dram gözlerimizin önünde oynuyordu.
K ürt’ler Erm eni’lere ateş ediyorlardı ve bu ateşle düzinelerle E rmeni yere seriliyordu; Erm eni’ler korkunç hayvanlar gibi öteye beriye koşuyorlardı. Birkaç Erm eni yere oturmuş, m ihraba bağlanmış kurbanlık hayvanlar gibi, şaşkın birhalde ölümü bekliyorlardı. Yalnız birkaç genç adam lar bir duvar arkasında yeisaver bir cesaretle kendilerini m üdafaa ediyorlardı; bunlar da neticede K ürt’lerin dipçik ve
• Ermeni isyan ı 15
16 Hilâl altında dört senç.
bıçak darbeleri altında yere serild iler. K ürt’ler fişekten iktisat yapm ak için daha ziyade eslihai carihalannı kullanıyorlardı. Bahçelerde bu hâdiseler cereyan ederken komitanın [çete] keşif kolları gelip gidiyor ve îslâm larm kuyu ve evlerine saklanmış, gizlenmiş Erm eni’leri a rıyorlardı; buldukları Erm eni’lerin kafalarını yatağanla parçalıyorlardı, yahut bıçakla boğazlarını kesip bırakıyorlardı.
Kurban olanların ölüm raşesiyle vücutleri titrerken dudaklarda beliren ıstırap tebessüm lerini gördüğüm zaman bende hâsıl plan tahas- süsatı izah etmeğe hacet görem em . Bu manzarayı hatırladığım zaman ihtizar halinde bulunanların canhıraş feryatlarım duyuyor gibi oluyordum .
H erşey olup bitmeden az evvel çeteler kılık kıyafetleri çokiyi iki genç kimseyi bana getirdiler, bunlar kollarını kaldırarak benden himaye talep ediyorlardı. Neye mal olursa olsun bunları kurtarm ak istiyordum ve civar sam anlıklardan birisine koydurdum; akıbetleri hakkında tarafım dan bir karar verilinceye kadar bunlara ilişik edilm emesi hakkında emir verdim . F akat birdenbire birkaç Kürt peyda oldu, benim verdiğim emri biç bilmiyorlarmış gibi bunlara saldırdı ve kapının arkasında yakalayıp yere serdiler. Atımların vızıltısı ve ölüm çığlıkları bunlara yajjılan muamelenin mahiyetini bana izah ediyordu. F akat lıiçbirşey görmemiş gibi bir vaziyet takm dım ; çünkü, Ş ark ta hayatla çok alâkadar olmamak, çok hassas görünmemek, değiştirilmesi mümkün oinnyan hususlara karşı protesto etmekle iktifa eylemek zarurîdir .
Volkan halinde yanm akta devam eden kiliseye nazarımı çevirdiğim zaman birçok başıbozuklar gözüme iliş ti; bunlar katledilen Erm eni’lerin karılarına ekmek dağıtıyorlardı. Bu hâdise gaddarlık ve m erham et gibi hislerin el ele verdiklerini gösteriyor ve Şarkın tezat memleketi olduğunu ve daima böyle kalacağını ispat ediyordu .
Burada kadınlar pantolon ve erkekler ise bilâkis entari giyerler; camiye girdikleri vakit müslümanlar ayakkaplarını çıkarırlar ve feslerini başlarında muhafaza ederh;r; yokuş yukarı dörtnalla ve düz yerlerde ağır ve sükûnetle a t sü re rle r . Türk umumiyetle hayır dem ez; bugün derse yarın zanneder, fakat yarın derse, o işin hiç olmıyacağmı a n la r .
Öğleden azevvel, Vali Cevdet Beyin bana yolladığı atlı jandarm adan mürekkep refakat kıt’ası g e ld i. Artık bu cehennemi yerden kurtulduk, ötede göl kenarında küçük bir sayfiye gördük, burası Van’daki Amerikan misyonerine a i t t i , Binanın kapısının önünde birkaç ceset
Ermeni İsyani 17
v a rd ı. Yolun sağ ve solunda siyah kargalar öterek uçuşuyorlar, köpeklerin dağıttıkları Erm eni cesetleri üzerinde gıda arıyorlard ı. Garp istikametinde, dalları kesilmiş kavak ağaçlarının arasından m inareler ve Ermeni payitahtının siyah kubbeleri görünüyordu.
Bu şehir, duvar gibi dik kayalıklı kale tepesinin Cenubunda dik bir sırtın eteğinde kâindir. Bu sarp kale Şarktan G arba doğru takriben 1 kilometre uzunluğundadır; kalenin girintili çıkıntılı kubbesi 80 m etre yüksekliğindedir. Bu kubbenin etrafı, gayet muazzam bir kale duvarı ve bir de çok eski kale burçlarıyle tezyin olunm uştur. Bu kalenin Asurî Kıraliçelerinden Semiramis devrine ait olduğu arlaşılıyo r,
Van, Erm enistan’ın yüksek yaylasındaki bütün Erm eni şehirleri gibi çok hazin bir tesir uyandırıyor. Burası sathı bahirden 5 : 6 bin kadem jmksekliğindedir, senenin 6 ayında etraf karla örtü lüdür. Gayrı kâfi olan sekenesi, tesiratı havaiyeden kendilerini korumak için nehir yataklarına iltica etm işlerdir. Buraları çok münb i t t i r . V an’daki evlerin çoğu iki ve ha ttâ üç katlıdır; evler tuğladan ve temelleri taşla çimentodan yapılm ıştır. Hemen bütün evlerden duman sütunları ve alevler sem aya yükseliyordu; bir çağlıyan gibi görülen kale burçlarının şehir üzerine düşeceği zannediliyor, Türk topçularının muayyen fasılalarla gürleyen yaylım ateşleri Erm eni’lere gece gündüz hiç rahatlık vermiyordu .
Birkaç kilometre Cenupta Bağlar m ahallesi ( A ikesdan) görünüyordu; bu mahalle kasabaya geniş ve iyi inşa edilmiş bir şose ile m erbuttur . Şosenin beriki tarafında etrafı bahçeli yüksek sayfiyeler, yahut kanallarla sulanan ta rla la r m evcuttur. Bu tarlalar, Semiramis zamanında inşa edilmiş olan pek eski su bentleriyle su lanm aktad ır.
Bağlar mahallesi, m ünferit ve etrafı tuğla duvarlarla çevrilmiş sayfiyelerden ibarettir. Erm eni’ler bu sayfiyeleri m eharetle birbirine raptetm işler ve bu suretle kuvvetli sistemde mevziler vücude getirm işlerdir . Topçularımıza mukavem et edebilecek bu tesisattan başka Erm eni’ler, V an’ın etrafında 80 noktai istinat yapm ışlardı; bunların ateşi etrafa hâkimdi.
Ateş m ıntakası haricinde kalan Ermeni evleri İslam ların avam tabakası tarafından kıymetli eşya araştırılırken hemen kâmilen tahrip edilmiştir. Çünkü Şarkta parasım bankalara verenlerin adedi m ahduttu r; ekseri insanlar paralarını duvarlarda yahut kilerlerde hazan da tavan arasında sak la rla r . Bu sebeple kıymetli eşyalar ararken evlerin altı üstüne çevrilmiştir. 3
Van şehrine geldiğim vakit hükümet temizhkle m eşguldü; ilerde hesap vermeğe mecbur olmamak için Ermeni cesetlerini ortadan kal- dn'tıyor ve cinayete taallûk eden izleri belirsiz etmeğe bütün faaliyetle çalışıyordu. Bu mesaiye rağm en ötede beride üzerleri az toprakla örtülen ceset yığm lan, köpekler tarafm dan çıkanhrken müşahede ediliyordu.
Yığılı cesetlerin neşrettiği koku okadar keskin idi ki, bunun derecesini vahnin oturduğu hükümet konağına geldiğim zam an takdir edebilmiştim ; hükümet konağında valiyi bulam adım . Müşarünileyh bu esnada kaleyi teftiş ediyordu. Valinin avdetine kadar burada kalmak i'ötemedim; kalede kendisini selâmlamak için yoluma devam ettim . M üşarünileyhe mülâki oluncıya kadar birçok dolaşık yollardan yürüdüm ; çünkü, Erm eni’ler iyi nişan alarak şiddetli ateş ed iyorlard ı; birkaç mermi yüzüme yakın vızhyarak g e ç ti .
Erm eni’ler mavzer tabancalanyle iyi teslih edilmişlerdi; bu tabancalarla kısa m esafelerde iyi netice istihsal ediyorlardı; âdeta makinalı tüfek g ib i .
4 İlâ 6 tabanca ekseriya aynı zamanda aynı hedefe ateş ediyorla rd ı . Bundan başka bir nevi burgu icat etm işlerdi; bununla evlerin tuğla duvarlarım çabuk deliyorlardı. Erm eni’leri bir mevziden attık tan sonra tabancaları diğer yerde birçok deliklerden görünmeğe başlıyordu ; biz vaziyetin ne şekil aldığını anlayıncıya kadar bunlar ateşleriyle aram ızda ölüm saçıyorlardı. Mahsurinin çoğu, bilhassa çocuklar ve kadınlar kaya duvarın eteğindeki evlere iltica etm işlerdi; bu duvarlar amudî vaziyette yükseldiği için kale topçularına karşı mahfuziyet tem in ediyorlard ı.
Bu kaya duvarlar birtakım kitabelerle tezyin edilm iştir. Kitabeler, U rarto Kıralı Siduni zam anında yazılm ıştır. K itabelerin en büyüğü üç lisanla yazılm ıştır; yazılar Darius’un oğlu Kserkes (X erxes) ten bahseder. Bu duvarlar mahsurinin ateşi altında bulunduğundan buralara yanaşm ak ve kitabeleri tetkik etmek mümkün o lam am ıştır.
Sütun ankazlanndan, kale duvarlarındaki kitabelerden Van kalesinin yüz defa tahrip ve Türk, Selçukî’ler, Bizans, Roma, P a r t [P a rteh ] , İran, Midya, Asurî Babilî, Sümeria [Süm erisch] Fatihleri tarafm dan yüzlerce binlerce sene evvel Erm enistan’ın yüksek ovasından geçtikçe tek rar tam ir edildiği an laşılıyor. Erm enistan da tıpkı Suriye , F ihstin gibi, büyük bir geçit m m takasıdır; Anadolunun bütün Fatihleri evvelâ bu m ıntakadan geçmişler, sonra O rta Asya’da zuhur eden yeni Fatih O rdularına karşı kendilerini muhafaza için buraları tahkim etmeğe m ecbur o lm uşlard ır.
18 Hilâl altında dört sene
Ermeni isyanı 1Q
Kale birbirine girift binalardan, kışlalardan ve dayanıklı taşlar içinde yapılmış barut anbarlarm dan ibarettir - Tepede bir beyaz cami vardır ; karargâhım ı burada tesis ettim . Mermer sütun gibi semaya yükselen cami m inaresinden, duvarda asılı harita gibi Van şehrine topçularımızın yaptığı ateşi tarassu t ve idare ediyordum. H er evi, sokaklarda dörtnalla koşan münferit adam ları ha ttâ bazen dürbünsüz bile görebiliyordum.
Birkaç kilometre ötede G arpta göl sahilinde kâin İskele köyünün beyaz evleri, bir güvercin sürüsü gibi, görünüyor, Ş ark ta koyu renkh arazide Arçak, H azeran, Boğazkesen, Şusans ve diğer köyler sarı bir leke hahnde nazara çarp ıyordu ; bu köylerin sekeneleri kâmilen Erm eni’dir .
Bu köyler bir hilâl şeklinde Van kasabasını kuşatm ışlardır ; bu yarım ay Şimalde küçük Ercik gölüne ve Cenupta Erk dağına dayanmaktadır.. Bu kütlenin G arp eteklerinde Yedikilise namiyle maruf büyük bir m anastır vardır ; bu m anastır bir kale gibi inşa ed ilm iştir. Erm eni’ler buradan itibaren, kervan yolunun geçtiği aynı isimdeki boğaza hâkim bulunuyorlar; bu kervan yolu Van vilâyetinin dahilî kısmını H avasor vadisiyle İran hududuna raptediyor .
Buraya geldiğim gün V an’ın m uhasarası başlam ıştı. Aram P ş . maiyyetindeki Erm eni’lerin m iktarı Mis Knap ve Müsyü Ruşduni [ Ruschduni ] tarafından vaki olan neşriyata göre 30 000 ve daha fazla tahm in edilm ektedir. Şehri ihata eden surlar ve Aykestan [A ikesdan] yani Bağlar mahallesi Erm eni’lerin elinde id i . Biz de kaleye ve şehir civarına hâkim idik, buralarda, demir bir çember vücude getirm iştik ; bu çenber hergün yaptığımız ilerleme nisbetinde darlaşıyordu . Van’ın m uhasarası esnasında yapılan m uharebeler gibi şiddetli m uharebeleri nadiren görmüştüm. D ar bir saha dahilinde bilâ fasıla çarpışılıyordu. Ekseriya bir tuğla duvar bizi düşmandan ayırıyordu. Hiçbir taraf, Hıristiyan, İslâm birbirlerinden af talebinde bulunmuyorlardı. Düşmanın eline düşen kendisini ölmüş addediyordu. Esirleri kurtarm ak teşebbüsü ümitsiz idi ; H er iki ta ra f ta ellerine düşen ganim eti aç kaplanlar gibi parça parça ediyorlardı. Van’daki evlerin duvarlarm ı yıkmak için top ları evlerin içersine tabiye etmeği lüzumlu gördüm . Elimize geçen evleri, düşmanın geceleyin tekrar zaptedememesi için derhal yıkıyorduk . Saçlar dağınık , yüzler b an t duınanıyle siyahlanmış, top gürültüleriyle yarı sağır bir halde, yakından gelen tüfek ateşleri altında ilerlemeğe ve anudane m üdafaa edilen şehrin kalpgâbm a kadar, böyük güçlükleri
20 Hilâl altında dört sene
atla tarak yanaşm ağa muvaffak olduk. Erm enistan’m halâsı ve m ukaddes Salibin galebesi için, evlerinin kararm ış ankazları arasında son nefese kadar mücadele eden Erm eni’lerin bize gösterdikleri m üşkülât çok büyü k tü . Fakat fena tali yüzünden din kardeşlerim in felâketi için sarfettiğim zam ana lanet ediyordum.
7- Fasıl
Hükümetin nafiz erkânından Enver Paşanın Eniştesi , Van valisi Cevdet Bey kale methalinde beni karşıladı. Cevdet Bey kırk yaşlarında, dikbıyıkh, narin ve güzel yapılı, P aris’in son modasına uygun kıyafette bir zattir ; kömür gibi kara gözleri ve saçları, nazara çarpan beyaz simasile bir tezat teşkil ediyordu. Doğru bir Osmanlı gibi, terbiye görmüş, kibar, sevimli ve m ert [ alicenap ] olan Cevdet Bey hakikatta insan kıyafetinde bir kaplandır. Muhitini rahatsız eden kimseleri imha e ttir t ird i; 'fazla bilgisi olanları da ortadan kald ırırd ı. Mahrem emirlerinin icrasına yüzbaşı Reşit Efendiyi ve bunun kum andasındaki yeniçerileri memur ed e rd i. Bunlar zehir, ip ve tabanca ile hedeflerini elde ederlerdi.
Türk etiketine uygun debdebeli selâmlaşm adan sonra kaledeki tara- çalardan biri üzerine oturduk. Ayaklarımızın altındaki şehir bir volkana benziyordu ; bu volkandan devam üzere şiddetli dum anlar ve bazan kızıl ateş demeti havaya yükseliyordu. H ertaraf kıvılcım yağm uru ile sulanıyordu.
Bataryaların, etrafı sarsan, gürültüleri ve piyade ateşinin devamlı darbeleri altında Cevdet Bey bana bu kanlı facianın evveliyatı vesaire hakkında m alûm at veriyordu. Gece başladığı vakit maiyyetimizle birlikte hayvanlarım ıza bindik ve ateş yangm lanyle aydınlanmış olan tehlikeli sahayı çabucak geçtik .
Az zaman sonra saraya geldik ; saray zarif, Avrupadaki binalar gibi inşa ve iyi tefriş edilmiş bir sayfiye idi ; etrafı kavak ağaçlarıyle çevrilmiş ; A ikestan'a giden yol üzerinde id i ; Rengârenk cam larla tezyin ve Arap usulü lâm balarla tenvir edilen küçük ÎDİr odada yattım. O dada kıymetli halılar, altın ve gümüş kakm alı silâhlar ve fağfurî porselenler, bunlardan başka mükemmel bir yatak veya yataktan ziyade tentene ve yeşil ipekten mamul hakikî bir yuva vardı .
Elbisemi değiştirdikten sonra bir uşak beni yemek salonuna götürdü; salonun ortasında ışıklı bir m asa v a rd ı. Gümüş takım ve kristal ta baklar, A vrupada bile nazarı dikkati celbeden, bir zarafet nümunesi id i ,
Sofrada beyaz k ıravath kusursuz akşam elbiseli valinin karşısında oturdum ; müşarünileyhi adeta düğme deliğine takılmış bir çiçek zannediyordum .
Jandarm a Yüzbaşısı Reşit Bey, zarif üniformasını lâbis olduğu halde, sol tarafım a o tu rdu ; mumaileyh Lâz taburu kumandam ve valinin itimadını kazanmış id i. Meclisteki terbiyeli vazı ve tavrı, yüzüklerle tezyin edilmiş ellerini, düzinelerle ve h a ttâ yüzlerce m asum ların kanına bulaştırdığını tahattu r etm ekten nefsimi kolayca m enedem edim .
Sağ tarafım da Ahmöt Bey oturuyordu; mumaileyh güzel bir İngiliz spor elbisesi giymişti; birkaç lisanı kusursuz konuşuyordu, İstanbul’daki en iyi kulüplerden birkaçının azası idi; uzun müddet Londra’da yaşamıştı. Asilâne vazı ve tavrı ve traşh çehresi, kendisini H aydepark’ta 4 koşulu araba ile gezmeği itiyat edinmiş bir Ayan azası zanneder.
Bu Ahmet Bey, çete Yüzbaşılığıyla m aruf ve nam dar Çerkez gönüllü kıt’ası kum andanı Çerkez Ahmet id i ; mumaileyh bilâhare Hükümetin emriyle Ermeni m eb’uslardan Zührap [Zorab] ve Vartakis, Dağa- varyan’ı şeytan dersinde kesmiş ve bilâhare Cemal P aşa tarafından yapılan takibat üzerine Şam ’da asılm ıştı.
Dört kişi, ziyadar m asa başında oturmuş ve son haberleri konuşurken yahut m asallar anlatırken saray pençerelerinin çerçeveleri sal - landı. K ahram an Van şehrini tem elinden sarsan ve burasını ateşten bir denize çeviren ateş fırtınası bütün şiddetiyle devam ediyor, hergün yüzlerce masum çocuklar, kadınlar yere seriliyordu.
Kalenin ve Van’ı m uhasara eden kuvvetlerin kumandasını deruhde etmek için ortalık ağardığı sırada hayvanım a binip jandarm a fırkasının karargâh binasına gittim ; bu bina hendeklerle Cenubuşarkî m ıntakasına rap tedilm işti.
Kalede 2 topçu bataryası, 1 K ürt taburu, bir de Türk gönüllü ta buru bıraktım . En tehlikeli olan G arp m ıntakasım 3 gönüllü taburu ve birkaç atlı jandarm a ile tutturdum ; buradaki kuvvetleri Yüzbaşı Salahattin ve H akkı Efendilerin emrine verdim . Cenubugarbî mmta- kasında da Çerkez gönüllülerinin tecrübeli kum andanı Canbulat Beye bıraktım ; Canbulat B ey d e Binbaşı Ahmet Bey gibi, Başkale jan d arm a taburu kumandanı id i. Mumaileyh ile m uhasaraya memur kuvvetlerin başında 2 1 gün devam eden m üşterek mesaimiz esnasında itimadımı tam am en kazanmış dürüst bir zat idi.
Cenup ve Cenubuşarkî mmtakası yukarda ismi geçen Ahmet Bey ile Binbaşı Bürhanettin Beyin kum andaları altında idi, hemen bütün
Van'ın muhasarası esnasında 21
22 Hilâl altında dört sene
niuvazzaf ve birkaç gönüllü taburları Ahmet Bey kumandasında, birkaç ihtiyat süvari ve piyade kuvvetleri ise BOrhanettin B, emrinde
bu kuvvet jandarma fırkası karargâhmda iskân ettirilmişti. Bu kuvvetlerden başka emrimde daha iki gönüllü taburu 1 200; 1500 kadar Kürt çeteleri vardı; gönüllü taburlara Kaymakam Süleyman B . kumanda ediyordu.
Kürt çeteleri iyi avcılardır. Göğüs göğüse muharebeye çok elve- i'işlidir; fakat inzibata alışkın olmadıklarından uzaktan muharebelere elverişli değildir. Ganimete konmak ümidi bunları buraya bağlamıştır; muhasaranın uzaması üzerine bunlar da küme küme ortadan savuşup kaybolmuşlardı.
Modern topçu olarak emrimizde birkaç sahra topu vardı; bunlardan iki buçuk batarya mantelli, birkaç düzine, yuvarlak mermi atan, eski toplardan vardı. Yuvarlak mermi atan toplar bilâhare çok işime yaramıştı: Çünkü bu toplarm kâfi miktarda cepanesi vardı; yalnız şarapnel noksandı. Binaların tuğla duvarlanna karşı bu mermilerin tesiri de çok iyi idi; zira bunların yuvarlak mermileri beyzî uçlu mermilerin yaptığı gibi dıivarlan delecek yerde, çekiç darbesi gibi evleri yıkıyor, yani binanın katlarını taludp ederek binayı zemin tesviyesine indiriyordu.
Vali Cevdet Bey, dağ topçülarıyle diğer mantelli topları seyyar kollar için alıkoymuştu; bu toplarla Ermeni’lerin Bağlar mahallesini hurdehaş etmiş, henüz Ermeni’lerin ellerinde bulunan civardaki köylere taamız eylemişti.
Emrim altında bulıınan kıt’alann kuvveti 10 000 ; 12 000 kişiye baliğ olmuştu; şu halde aşağı yukarı bir fırka kuvveti demekti. Bunların hepsi de harp tecrübesi görmüşlerdi; başlarında tecrübeli zabitler vardı; Ruslar’ın yaklaşmasıyle vaziyetin .daha tehlikeli bir şekil almasına rağmen zabitan ve efrat dağılmamışlar, son zamana kadar sebat eylemişlerdi. Rus’lar, Van’dan birkaç saat uzakta bulunuyorlardı ve Barğiri, Kotur boğazlarında yahut Hanazon [Hanasun] dan Van’a doğru yol açmağa çabalıyorlardı. Boğazlar birkaç jandarma taburu tarafından kahramanlıkla müdafaa olunuyordu; jandarmalar ayrıca Kürt’ler ve Erciş, Başkale kazalarmm gönüllü efradından da müzaheret gömıüşlerdi.
Van’da mahsur vaziyette kalan 30 ; 40 bin Ermeni, mızıka bandosu teşkil edecek yerde muvakkat bir Hükümet teşkil edip madalya ve harp nişanları imal ve taamızî harekâta ictisar eylemiş olsaydı ve bizzat sopa, balta, bıçak üe silâhlanıp kütle halinde huruç hareketine
Van’ın muhasarası esnasında 23
teşebbüs etseydi, kim bilir, vaziyetimiz ne o lu rdu ; bu hareketle Erme- ni’ler muhtemelen bizi geri a tar ve belki de Bitlis vilâyeine doğru geri çekilmeğe icbar ve bu suretle İran ’daki kuvvei seferiyenin ric’at hattm ı da kesmiş o lu rdu . Bu takdirde, Van vilâyetinde K ürt’lerin kılıçları ve gönüllülerimizin kurşunlan altında hayatlarına hatime çekilen binlerce dindaşlarının hayatlarım kurtarm ış olacaklardı.
Mahsurların ellerindeki topçu, kendilerinin bizzat imal eyledikleri eski bomba topları id i . Bu topları tuğla evler içinde muhafaza ediyor 1a r; bunları evler arasından hertarafa, köşelere, m ethallere ve bara kalar arasından müdafaa edilebilecek sokaklara kolayca gönderiyorlar dı. Erm eni’lerin elinde binlerce mavzer tabancasından başka çok mik ta rda filinta ve tüfek te vardı; bunları senelerce satın alarak depo etm işlerdi. Erm eni’lerde, bize çok zayiat verdiren, el bombası da meb- zulen m evcuttu .
Biz filhakika kaleye sahip idik; fakat topçumuzun şehre karşr istimali hemen gayrı m üm kündü. H er noktai nazardan vaziyet Erme- ni’ler için daha m üsaitti; hele adeden üstünlük tamamıyle Eemeni’ler tarafında idi. Kendileri tarafından işaa edildiğine göre Erm eni’lerin kuvveti — yukarıda zikredildiği gibi — 30 000 den fazla id i; hergün civardaki köy ve kasabalardan kaçarak V an’a gelenlerin m iktan buna dahil değildir.
Mevzileri ve kıt’aları teftiş ettikten sonra bir işaret hizmeti tertip ettim . Bazı zabitlerin geceleri ordugâhtan ayrılarak hususî evlerde kaldıklarını haber alm ıştım ; bunu da şiddetle menettim . Tupçu ateşinin, hiç fasıla verilmiyerek sabahtan akşam a kadar devam etmesi, vaziyet icap ettiriyorsa geceleri dahi topçu ateşine devam edilmesini bir yevmî emirle tamim ettim .
G arp m m takasm da bir sabah, birkaç hanenin yıkılmasıyle burada birkısım yer zaptettik, ağır ağır büyük bina istikam etinde ilerledik; büyük binaya (Büyük konak) adını verdik. Şark m m takasm a Eerme- ni’ler, m inareler ve m aruf noktai istinatlar sayesinde ova kenarına kadar şehre hâkim bulunuyorlardı.
Büyük olduğu için (m eyva konak) adını verdiğimiz bu noktai istinatlardan birini öğle vakti bir hücumla elimize geçird ik . Kuvvetlerimizin gevşemiş olan cesaretini tekrar canlandırm ak için bu hücumu bizzat ben idare ettim .
Cenup m ıntakada, E rm eni’lerin elinde kuvvetli bir noktai istinat mevcut olduğu için burada Erm eni’lere yaklaşam adık. M uhasara devam
ettiği müddetçe Erm eni’ler taarruzlanm ıza karşı m uvaffakiyetle mukavem et ettiler; bu mukavemeti, kalenin topçularına karşı kendilerini saklıyan ev kümelerinden icra eyledikleri yan ateşe m ed y u n d u rla r.
Öğleden sonra saat dörde doğru vali beni arattırm ış; bana bağlar mahallesi etrafında yaptırdığı tahkim atı gösterm ek istiyormuş . Ovadaki firarilere yolu kapam ak için Şark ta raf bililtizam açık bırkılmıştı. Mahsurinin erzaklarının çabuk azaldığı söyleniyordu .
Valinin emrindeki k ıt’alar vazifelerini iyi yapm ışlard ı. Topçulnmız için çok iyi ve cazip bir hedef teşkil eden Amerikan Misyonerinin oturduğu yüksek binaya tevcih edilmiş olan iki m antelh toj)onun vaziyeti hiç hoşuma gitm edi. Bu halin beynelmilel kavaide mühalif olduğunu Ceycet Beye söylediğim zaman bu tertibatın alınm asında bir suitefeh- hüm mevcut olduğunu dokunaklı bir tarzda cevaben bana sö y led i.
Bunun üzerine topların başka yere doğru tabiye edilmesini derhal em reyledi. Amerikan Misyonerini topa totm ak hususundaki ufak hilenin keşfedilmesi müşarünileyhin hiçte hoşuna gitmediği minnetta- rane tebessüm lerine rağm en anlaşılıyor ve nazarı dikkatimi daima şehrin m uhasarasına celbetmek istiyordu.
Yukarıdaki mülâkatan vuku bulduğu yerden ayrılm ak ve saraya gelmek istiyorduk; bu sırada Başkale’den birkaş atlı jandarm a ve 300 kadar ath Kürt geld ile r. Bonlar, Ermeni komitası rüesasından Kojuncan tarafından, birçok siperlerden ve Yedikilise m anastırından edilen ateşe rağm ek Erek boğazından geçip gelmeğe m uvaffak olm uşlardır.
Bu k ıt’anın zabiti ile görüşürken civardaki bir Ermeni köyünden kesif bir duman yükselm eğe başladı; jandarm aların yahut yardımcı K ürt’lerin buköy civarından geçerken burasım ateşledikleri an laşılıyor. Cevdet bey bu dum anı gördüğü vakit çok hiddetlenm işti. M üşarünileyhin arzularının K ürt rüesası üzerinde pekte m üessir olmadığı zannohm uyordu; rüesa, Valinin hiddetinin göründüğü gibi, pekte ciddî olmadığına şüphesiz kanidiler .
Sarayda akşam yemeğini yerken dışarda ateş m uharebesi o derece şiddet peyda eylemişti ki, Erm eni’lerin kütle halinde huruç hareketleri yapm alarından korktum ve atım a binerek dörtnalla karargâhım a gittim . Orada yaverim Ahmet Efendi’den vaziyetin bidayette çok mühim olduğunu ve Erm eni’lerin, neferlerimi aleyhime isyan çıkarmak için teşvik ettiklerini öğrendim maiyyetimdeki askerler E rm eni’lere, benim de gâvur olduğumu yani dinsiz köpek — Erm ni’ler kibi — olduğumu siperlerden Erm eni’lere bağırm ışlar.
24 Hilâl altında dört sene
V an’ın muhasarası esnasında 25
24 — Nisan :Sabahleyin erkenden ateş hafiflemişti; binaenaleyh biraz istirahat
edebilecektim . F akat azzaman sonra, topçularımızm şiddetlenen ateş faaliyetleri üzerine m uharebenin şiddeti yeniden ziyadeleşmeğe başlad ı. Bu defa başhyan m uharebe bidayette olduğu gibi tesadüfi olarak başlamış olan m ünferit m uharebeler değildir, bilâkis muntazam bir muhasara etrafında devam eden m uharebedir. Bu m uharebelerde işaretlerle verdiğim emirlerin noktası noktasına icra edildiğini ben bile görerek mütehayyir olm uştum .
Vahdeti idare olmadan ya az ilerliyorduk, yahut hiç ilerliyemiyor- d u k ; çünkü Ermini’lerin gösterdikleri mukavemet çok takdir ve sitayişe lây ık tı. K ıt’alarımız nerede kendilerini gösterirse her ta rafta Erm eni’ler tarafından derhal iyi nişan alınarak şiddetli ateş altına alınıyordu. Erm eni’ler için her ev bir kale halinde idi; bunların teker teker zaptolunması lâzım id i; düşmanın nazarı dikkatini başka taraflara çevirmek için yaratığım nümayiş taarruzlarına rağmen, hücum kollarımı şehrin kalpgâhm a tevcih ederek, hedefime varm ağa m uvaffak olam iyordum .
Bunun sebebini evvelâ, Türk gönüllülerinin K ürt ve Çerkez’leri m üşterek bir taarruza sevketm ekteki g ü ç lü k te ; saniyen Erm eni’ler tehdide maruz cephelerdeki kuvvetlerini az zaman içinde takviye etmelerinde aram ak icap eder.
Kimseye haber vermeden, bir binayı hücumla ele geçirmek ve burasını noktai istinat olarak kullanmak istiyordum; fakat ertesi gün ortahk ağardığı vakit, düşmanın geceleyin, burasını tahkim ettiğini haber ald ım . Demek ki Frm eni’ler fikrimi keşfetm işlerdi. Bir akşam Vali bir Kürt süvari k ıt’asını Şuşans ismindeki m üstahkem bir köye karşı gönderm işti. Burası Erekdağı’nm eteğindedir; Frm eni’ler Ova m ıntakasm dan gelen firarileri tophyarak geceleyin Bağlar m ahallesine getirm eğe m uvaffak oluyorlardı. Erm eni’ler müfrezenin muvasaletini beklemeden Yedikilise işgal kuvvetlerini tam vaktinde emniyet altına a ld ıla r.
Bu günden itibaren avcı siperlerini hiç terketm edim . H attâ saray da akşam yemeğine bile kalm adım ; çünkü gecenin hulûliyle muharebe daha ziyade şiddet peyda ediyor, düşmanın kütle halinde taarruza geçmesi ihtimali artıyordu. Böyle bir taarruz vuku bulsaydı şüphesiz K ürt’lerin ve h a ttâ Türk gönüllülerinin de kuvvei maneviyeleri k ırılırd ı. Bu gönüllülerin ve Kürtlerin kâffesi Van civarındaki köylerin sekenesi idi; bunlar silâlıa sarıldıkları zaman memleketleri terkedilmiş ve
4
bu sebeple ailelerini komşu İslâm köylerine göndermeğe mecbur k a lm ışla rd ı.
25 — Nisan:Gündüz başladığı vakit topçu ve piyade ateşi tek rar şiddetlend i;
gecenin hulûliyle tek rar hafifledi.Şark raıntakasım teftiş ederken bir binanın çatısına konan bir
sahra topunun, sarsıntısıyle hanenin yıkılarak neferlerin bir kısmının toprak altında kaldıklarını haber aldım .
Topun, rnahsurinin eline düşmemesi için Erm eni’lerin bu aralık girdikleri y an yıkık bir haneye bir onbaşı ve bir çavuşla beraber gittim . İleriden ve her iki yandan bize taarruz eden düşmanı ben ve çavuş bıçak ve tabanca ile tardederken onbaşı da topun kundağına kalın bir ip bağlam ağa muvaffak o ldu ; gerideki diğer neferler de ipten çekerek topu bina dişarsm a çıkarmağa çahşıyorlard ı. Bundan sonra çavuş ile ben yanımızda yıkılan duvarın tozu ve mermi dumanı a rasında y an boğulmüş bir halde geri çekildik. Gerçi topu kortardık; bu kurtarış bize beş şehit ve bir m iktar yaralıya mal o lm uştu .
Son zamanda bir mermi çavuşun başını parça parça etm işti.Bu vak’adan takriben 1 saa t sonra Lâzistan taburu 300 ath K ürt’le,
Şahbağı köyünü işgal etmek üzere hareket e t t i ; burada 4 : 5 yüz Ermeni tahkim at yapm ışlard ı. Laz’lar topçu ateşi himayesi altında süngüleriyle taarruza geçtikleri zam an K ürt’ler de arkadan Erm eni’leri yakahyarak hepsini imha ettiler .
Cevdet Bey ve ben kalenin burçlarından bu muharebeyi tarassu t ederken Erm eni’ler de şehirde Peterpavles adını taşıyan başkilisenin kubbesinden m ütearrızlar üzerine ateş etmeğe başladılar. Bu m ukaddes yeri şimdiye kadar korum uştum ; burasınm ibadethane olm asından değ il daha ziyade tarihî kıymeti haiz bir tarzı inşaya malik olm asından dolayı korum uştum .
Binanın harabisine rnahsurinin akılsızça hareketi sebep olm uştur; zira Cevdet Bey mermilerin geldiği tarafı tesbit eder etmez burasının ateş altına ahmnasını em retti. F akat kihse çok kuvvetli bir tarzı m imarîde inşa edildiği için birkaç saat ateşimize mvıkaveınet g ö s te rd i; gece olduğu vakit bu kilise de bir harabeye çevrilm işti.
Erm eni’ler başkiliseden de tardedildikten sonra büyük caminin m inaresinden bize ateş etmeğe başlad ılar; bunun üzerine valinin protestosuna rağmen derhal burasını da ateş altına aldırdım ; çünkü [bu muharebedir] bu suretle aynı gün içinde Van şehi’inin iki muazzam m abedi ortadan kaybolm uşlardı; heriki m abette de kıymetli sütunlar ve abideler vardı, bunlar takriben 9 . asırda inşa edilm işlerdi.
26 Hilâl altında dört sene
26 — N isan:Şark m ıntakası kum andanı Ahmet Bey ileriden arazi kazanarak
gerideki, evleri yanar lıalda bu’aktığı gibi Garp m m takası kum andanları da (B üyükkonak) önüne kadar ilerlem işler ve bunun önünde tavakkuf eylem işlerdi,
Bu kuvvetli noktai istinadı zaptetm ek için, Ahmet Beye kendi m m takasm da taarruza devam eylemesini emrettiğim gibi Canbulat Bey’de kendi Çerkez’lerinin başm da olarak baskın tarzında, yukarıda ismi geçen Büyükkonağa doğru ilerliyecek ve burasını hücumla zap- ted ecek ti. Bu noktai istinadı kabili hücum bir hale getirmelerini bütün topçulara vazife olarak verd im ; saat onbirde topçular Büyükkonağa ateş açtılar ve birçeyrek saat içinde binanın birinci ve ikinci katlarını yere serdiler. F akat Erm eni’ler enkaz dumanlai’i içinden büyük bir cesaretle Çerkez’lerimize ateşe devam ediyorlardı. Bereket versin Türk ve K ürt gönüllüleri, hücuma iştirak zamanını iyi takdir e ttiler; bunlar hücuma başladıkları zam an Erm eni’ler de takviye kıtaatı a lm ışlard ı. Türk vaziyeti inkişaf etm ekte id i. Büyükkonak m m takasına gitmeğe k arar verdim . Reşit Beyi kale topçularının kum andanı olarak geride bıraktım ve dörtnalla tehlikeli m m takayı geçtim . Tütm ekte devam eden Büyükkonağm enkazı içindeki tahkim ata yerleşm iş olan Erm eni’- lerle bizim aram ızda yarı yıkılmış yalnız bir tuğla duvar v a rd ı .
Derhal hücum emrini verdim; Canbulat ve maiyyetindeki Çerkez’ler hücuma k alk tıla r. Bu sırada yaverim bir mermi ile alt çenesinden vurularak yere serild i; ben de bihuş bir halde bir duvar parçası altında yıkılı kaldım, büsbütün duvarın altında kalm am ak için Canbulat bacaklarım dan tu tarak beni kendine koğru çek m işti.
Meşhur Büyükkonağı ele geçirm ek için giriştiğimiz ilk teşebbüs bu yüzden akim k a lm ış tı.
27 — Nisan:Bu aralık m uhasara topçumuzu çok eski birkaç havanla takviye
etmeğe çabalad ım ; bu havanlar büyük taş mermileri a tıy o rla rd ı.Pek iptidaî olan bu toplarla alelacele imal ettiğimiz bombaları atı
yorduk; Van şehrinin büyük kısmı bunlarla tahrip edildiği gibi müda- filerden çoğu da bunlarla öldürülm üştür. Bu topun mermisi bir binaya isabet ettimi, bina derhal yıkıhyor ve içindekiler enkaz altında kamilen m ahvoluyorlardı. Zannıma göre, bir isabette 60 kişiden fazla zayiat verdirmesi nadirattan değildi. Türk’lerin (H avan topu) tesmiye eyledikleri bu toplarm mermileri yuvarlak ve o kadar büyük idi ki,
Van'ın muhasarası esnasında 27
28 Hilâl altında döH seri e
bazen dürbün yardnnıyle havadaki yolunu görmek mümkün olabiliyordu . Aksine olarak birgün dolduruş yapıinken ateş aldı ve bu yüzden Binbaşı Reşit Bey şehit oldu. Şehadet h a tn ası olmak üzere m ezarında mermiden bir ehram yaptırd ım ; bu ehramı belki de bugün kalenin enkazı arasında bulmak kabildir.
2 8 — Nisan;Gün başladığı vakit bütün topçu ateşini Büyükkonak ve civarın
daki binalara tevcih e ttird im . Binalar sıra ile tahrip ediliyordu . H ücum işaretini çaldırdığım zam an Çerkez’lerin bu defa hücumdan çekindiklerini teessürle m üşahede eyledim ; fakat Türk ve, K ürt gönüllüleri m untazam surette taarruza geçtiler, fakat bunlar da muvaffak olam adılar; muhaı-ebe m eydanında çokça şehit ve yaralı b ırak tılar.
Büj’ ükkonağı alm ak için giriştiğimiz ikinci teşebbüs te bu suretle neticelendi. Burası bir enkaz yığınına çevrilmekle beraber yine ateş ve ölüm saçm akta berdevam id i .
Bugün, Erm eni’ler bir lâğım yardımıyle Reşadiye m ahallesinin yarısını berhava e ttiler; bjı mahallede Yüzbaşı Reşit Bey ve Bargiri kaymakamı. Bağlar m ahallesinin büyük kısınma ateslenyle hâkim bulunuyorlardı .
Bu felâket, Cevdet Beyi çok tehyiç ettiği için, Çerkez Ahmedi çetesiyle birlikte civar Erm eni köylerini imha için gönderd i.
2 9 — Nisan :Sabahleyin sis kalktığı vakit yeniden topçu ateşini açtırd ım . Tüfek
ateşi, bilhassa Şark m m takada devam üzere şiddetleniyordu; bu cephenin kum andanı uzun zam anda göz koyduğu birkısım mevzileri zaptetm ek için kararı zatîsiyle taarruza geçm işti.
Kale topçusunun [Binbaşı Ahmet Bey tarafından yapılan taarruzu] bütün kuvvetiyle himaye edip edemediğini tetkik için yanım da birkaç zabit, Kürt, Lâz, Çerkez Reisleri olduğu halde hayvanla kalenin tepesine çıktık . Bu tepenin bin sene içinde, Türk, Bizans, Roma, P art, îran , Midye, Asurî, Babilî, Zumemerli’ler tarafından kaç defa hücumla zaptedildiğini Allah bilir. Aynı tahribat işi birçok tarihî tesadüfler sebebiyle şimdi yani 915 senesinde Katolik mezhebinden Amerikalı bir zabite tevdi edilmiş oluyor.
Muntazam şekilde insan avlam ağı seyretm ek fırsatına da ınazhar oldum . Ahmet Bey ve ben bir avluda idik, bulunduğumuz yeri düşman ateşi tuttuğu için bir köşeye çekildik; yeni bir taarruz plânı hakkında görüşmeğe başladık, bir Erm eni bizim yerimizi keşfederek pencereden üzerimize ateş etmeğe b a ş la d ı.
Düşmanı aldatm ak için kalpaklarımızı bir duvara asarak siper içine girdik, Erm eni’nin kalpaklarım ıza ateş ettiğini görüyorduk; ateşe devam ettiği halde kafalarımızın mermilere ne kadar çok m ukavem et ettiğine hayret ediyordu.
Şimdi Ahmet Bey benden ayrıldı ve arazide sürünerek bir kaplan gibi Erm eni’ye y ak laş tı. Avına birkaç m etre kaldığı vakit ayağa kalkarak nişan aldı, Erm eni bir şevki tabiî ile ve çabuk kendisine iltica e t t i .
F akat bu dakikada fildişi gibi beyaz iki küçük kol Erm eni’nin boynuna sarıldı ve bir çocuk sesi anlaşılm az kelimelerle kulağına fısıldayordu. Bedbaht adam , bu vakitsiz kucaklam adan bidayette ta tlılık ile kurtulm ak is ted i; bunda muvaffak olamayınca sağ kolunu harekete getirerek kurtulm ağa çabaladı. F akat gitgide fazla sıkan iki kola karşı bu teşebbüsü de faide verm edi. Bir an için nazarı küçük kızına teveccüh etti helâk olması için bu an kâfi geldi; Ahmedin attığı bir kurşun alnına isabet etm işti.
M ahsurinin ateşi biraz yavaşladıktan sonra, akşam yemeğini vah Beyde yemek üzere yaverim ile birlikte yürüdüm . Tehhkeli m m takayı geçer geçmez düşman üzerimize bir yaylım ateş yaptı ve biz de hayvanlarımızı m ahm uzlayarak bu ateşten kurtulm ağa çalıştık.
Sarayın yakınında 3 asker gördük; bunlar hiçbir şey yemeden 9 gün civar bir kuyuda kalmış olan bir Erm eni’ye yiyecek veriyorlardı. Bu Ermeni, vahnin katli için tertip edilen suikaste iştirak etmeği reddeylediğinden, arkadaşlarının takibatından korkarak kendini bu kuyuya sakladığını hikâye ediyordu; A rkadaşları bunu imha için arayor- la rm ış . Açlığı geçtikten sonra Erm eni bir hastaneye ya tırıld ı. İyi oluncaya kadar birkaç gün orada tedavi ed ild i; sonra kurşuna d izild i. Bu Erm eni ile sofrada bana hizmet eden silâhsız bir jandarm a ve tercüm anlık vazifesini gören terzi Başan isminde bir Ermeni, Van’ın m uhasarası esnasında bizim tarafta görebildiğim yegâne Erm eni’ler idi.
Vali sarayda beni bekliyordu. Vali, maiyyetleriyle birlikte geri çekilmek isteyen birkaç Kürt Eeislerini bu fikirlerinden vaz geçirmekle meşgul idi. K ürt reisleri ise emin bir vaziyete girmek istiyorlardı. Zira R uslar’ın Kotur boğazını zaptetmek üzere oldukları şayiası burada duyulm uştu. Cevdet Bey, bu teşebbüsün faide vermediğini görünce hiddete geldi ve yumruğunu m asaya vurarak bağ ırd ı; ( Vallahi, Billahi) Allah intikamını siz korkaklardan ve katillerden a l ı r . Bundan sonra hakaret olmak için arkasını bunlara çevirdi ve beni kolumdan tutarak selâmlık odasına götürdü; burada rah a t koltukta oturduk, kahve ve
Van'ın muhasarası esnâsındâ 20
sigara içtik birkaç saat olsun vazifemizin iahm il eylediği zahmet ve m es’uliyetleri unutm uştuk .
30 — Nisan :Muharebe bütün kızgınlığı ile devam eylediği gibi yavaş dahi olsa
biz de Van şehrinin kalbine doğru ilerliyorduk; Vilâyete mensup kazaların k ıt’alara da yalnız cesaretleriyle Barg-iri boğazında tutunm ağa çalışıyorlar ve mahsurini kurtarm ağa gelen Rus Ordusunun ileri hareketini menetmeğe uğraşıyorlardı. Buna rağm en düşman tarafından taarruza uğrayacağımızdan, düşm an avcılarına av olmaktan korkuyorduk . Bu ümitsizlik K ürt reisleri üzerinde, izalesi gayri kabil bir tesir icra ey ledi; bu sebeple rüesa, aile ve sürülerini R us’lardan emin bir yere götürmek için birer ikişer maiyyetlerijde birlikte bizi b ıraktılar.
Türk gönüllüleri de aynı hareketi ihtiyar ettiler; b u n la rd a K ürt’le rin savuştuklarını gördükleri zaman, rahat durm am ağa b a ş la d ıla r .
Bu hâdiseler bu küçük Orduda, bizi endişeye ilka eden cesaretsizlik havasını m eydana getirdi.
Tam bir inhizam başladığı takdirde yapılacak işleri müzakere etmek üzere ertesi gün Cevdet Beyi aradığım zaman m üşarünileyhin ahalinin kısmıazammı ve vilâyetin hemen bütün servetini imha eden bu hâdiseye nihayet vermek üzere Erm eni’lerle bir m ütarekenam e imzaladığını hayretle haber a ld ım . Cevdet Bey, kısmıazamı gönüllü olan kuvvetle m uhasarayı aynı şiddetle idame ettirm ek imkânsızlığına kanaat getirmiş olduğu gibi R us’ların Bargiri boğazında ve Kotur boğazında kahram anhkla sebat eden gönüllülerimizi geri atabilecekleri imkânını da hesap etm işti.
Erm eni’lerin de bu mütarekeyi kabul ettiklerine emniyetle kanaat getirdikten sonra bütün cephede ateşi kestird im . Emrin icrası maksa- dıyle husule gelen derin sükûn bende büyük bir tesir yaptı; biz topların tarrakasına ve tüfek ateşlerinin bilâ fasıla devam ına ünsiyet eylemiştik .
Birbuçuk saatlik müzakereden sonra murahhasımız Piskoposun cevabını g e tird i. Gelen cevapta Erm eni’ler Sultanın hakimiyetini daim a kabul ettiklerini, İran ’a hicret etmek için şehri tahliyeye hazır olduklarını temin ediyorlar ve fakat emin bir kefalet olmak üzere va- lininin şahsen kendilerine refakat etmesini şart koyuyorlardı. Valinin bu teklifi reddedeceğine kani id im ; halbuki, ben de kan dökülmesine nihayet verilmesini çok arzu ediyordum ; bu sebeple kendisine vekâleten benim Erm eni’ler nezdine gönderilmekliğimi rica e ttim ; fakat vali bu teklifimi işitmemezliğe geldi ve bu suretle müzakere inkıtaa uğradı1 — Majns tam saat 7 de topçumuzun ateşi tekrar başladı.
30 iiü â l altında dort seıie
K ahvaltı yaparken, askerî hastanede 2 hasta bakıcı Ahııan kadını m evcut olduğunu ve bunların birçok m üşkülâta katlandıklarını hizmetçim bana söyledi, Derhal hayvanla hastaneye g ittim ; bunlardan birisi Alman hemşire M artha diğeri Şimalî Amerikah Mis Me Laren id i . İkisi de V an'daki misyona m ensuptular. F ak a t m uhasara başlarken Türk’lerin eline nasıl düştüklerini bilmiyorum. Bunların askerî hastanede bulunduklarım daha evvel haber almış olsaydım, ihtimalki bazı güçlüklerden kendilerini kurtarm ış o lurdum . Görünüşe nazaran hastane Başhekimi İzzet Bey bunlara gösterilmesi lâzım gelen hürmeti esirgem iştir . Hemşire M artha bilâhare Tifüs hastalığından Bitlis’te ö lm üştür. Bunların aıılatışlarnia göre Türk’ler bütün Ermeni hastaları ve mem urlarım derhal hastaneden çıkarm ışlard ır. Bundan başka bütüne s »yaralıları da yangında yak ın ışlard ır. İzzet Bey bir kol yahut bacağın k a t’m dan sonra aletleri de dezenfekte ettirm ezm iş; genç madam ların canını sıkan diğer şeyler de ölü taşıyan aynı arabalarla sebze, ekmek ve sair erzak ve hasta taşıttırılm ası keyfiyeti idi.
Bu m ülakattan sonra Vali Beyin yanm a geldim . H astanedeki m adam lar hakkında bana tebligat yapılm adığından dolayı şikâyette bulundum. Hemşire M arta tarafından bildirilen fenalıklar için kendisinin m es’ul olduğunu söyledim . Cevdet Bey, bu vaziyetten dolayı çok m ütessir oldu ve başhekimi nezdine çağırarak şiddetle muaheze e y le d i; bu muahezenin tesiri görü ldü .
2 ve 3 — Mayısta vaziyet fena değildi, m aahaza gene o kadar ağır m uharebe oldu ki, doğan yıldızlar 1 0 0 : 200 kadar yeni kurbanların solgun yüzlerini ve sönmüş gözlerini aydınlatıyordu. Yüzbaşı Reşit Bey seyyar bir müfrezenin başında olarak isyan çıkaran bazı k ıt’a lan tedip için hatırım da kaldığına göre 2 — M ayısta hareket e tm işti.
F akat Usat, bu müfrezenin takarrübiyle siperleri tahliye etmişler ve Erek boğazını emniyet altına alm ışlard ı. 4 — Mayıs sabahı Hasan- kale [Erzurum] jandarm a taburu, yüzbaşısı Kâzım Ef. nin kum andasında olarak, buraya geldi ve bir miktar da dane beraber g e tird i; bizde dane, mermi çok azalm ıştı.
Bugünlerden birinde, lâyikıyle tahattu r edemiyorum, Vali Doktor «Uscher> den bir mektup a ld ı ; Doktor bu mektubunda, birkaç danenin Vandaki Misyonun oturduğu binalara doğru atıldığından protesto ed iyordu ; halbuki bu binalar Amerikan bayrağıyle belli ed ilm işti.
Cevdet Beyin bana Fransızca olarak tercüm e eylediği bu mektup çok kaba bir tarzda yazılmıştı. Vah bundan dolayı çok hiddetlenm işti; l>enim teklifime muhalif olarak tehditkâr bir cevap v e rd i; Şimali
Van’ın muhasarası esnasında 31
Amerika Misyonerleri, Erm eni’leri Hüküm et aleyhine tahrike devam ettikçe ve ihtilâlciler bu binalarda toplandıkça büsbütün sistematik bir tarzda bom bardm ıana devam edeceğini bildirdi.
Bu arahk . rm eni’ler kütle hahnde Yedikihse m anastu’i etrafm da toplanm ışlardı; geri çekilmemiz halinde toplanan bu Erm eni’ler bizim için hakikî tehlike teşkil ed erd i. Bu sebeple Erzurum jandarm a taburuna, Erm eni’leri bulundukları yerden dağıtm ak vazifesi v e rild i. Erraeni’ler böyle bir taarruzu hiç beklemiyorlardı ; bu tarihî binayı, binlerce senelik kütüphanesiyle Türk’lerin eline düşmemesi için, derhal a teşled iler.
O sırada, artık bizde hiçbir K ürt kalm am ıştı. Kaym akam Halil Beyin Dilman civarında mağlup olduğu ve kuvvei seferiyemiziiı Türk — İran hududuna çekilmekte olduğu haberi musibeti de g e ld i.
H ergün muhtelif m m takalarda mütebeddil m uvaffakiyetlerle m uharebe devam ediyordu; bu m uharebeler, Ruslar yaklaştıkça daha ziyade şiddetleniyordu. Cebren V an’ı zaptetm ek ümidi artık münselip olan Vali Cevdet Bey bu defa, şehri açlıktan teslime icbar etmek istiyor u . Bu hedefe varm ak için Vali etrafındaki köylerde bulunan bütün Ermeni çocuklarını ve kadınlarının m ahsurinin siperleri önüne kadar gönderdi ve bunları şehre sokmak istiyordu. Vali bunda da aldandı. Ben te sa düfen kalenin taraçasm da bulunuyordum; şehirde cereyan eden hâdiseyi görebiliyordum. Erm eni’ler bu bedbaht adam ları kabul edecek yerde yaylım ateşle karşıladılar, bu ateşle birkaçı yaralandı, diğerleri öldü, kurtulabilenler ise korkudan bağırarak bizim ta rafa iltica e ttile r ; gözümle gördüğüm bu m anzaraya bir .türlü inanm ak istem iyordum .
Gayrı İnsanî bu muameleden bir hıristiyan sıfatıyle çok hiddetlendim ; bu gayrı insani adamlar, yiyeceklerini bunlara da taksim etmemek için kendi çocuklarını ve ailelerini kurşunla öldürmekten korkmıyor- lardı. Bunun üzerine ben de Erm eni’lere ates açtırdım ve Erm eni’lerin sığındıkları binalar tarüm ar oluncıya kadar ateşe devam e ttird im ; bina ankazı altında bunların da et ve kan lan yırtıcı hayvanlara yem oldu .
12 — Mayısta Van şehrinin üçte ikisine hâkim bulunuyorduk. Erm eni’ler büyük binaların üçte birine sahip id ile r. Bunları da tahrip için buralara geceli, gündüzlü dane yağdırıldı. Erm eni’lerin m ukavemetleri çok iyi idi ; m uhasaranın ilk haftasında Van şehrine 16 000 bomba ve dane atılmış id i .
Şehrin son parçasını da ele geçû'mek için evvel emirde lokanta tabir edilen noktai istinadı almak lâzım dı; burası düşmanın Cenup mmtakadaki müdafaa tesisatının âdeta anahtarı id i .
32 Hilâl dört sene
Van’ın muhasarası esriasında 3â
Erzurum jandarm a taburu, civardaki birkaç haneyi ele geçirdikten sonra bütün topçu ateşini bu noktai istinada tevcih e ttird im . Bina yıkılmcıya kadar ateş devam etti.
F ak a t Erm eni’ler yarı yıkılmış duvarların menfezlerinden, yarıklarından ateş ederek mücadeleye devam ed iyorlard ı.
Askerlerimizin kurşun ve ateş püsküren ankaz yığınlarııa büyük m üşkülâttan sonra ateşe verm elerine rağm en hedeflerine varm ağa asla muvaffak o lam ad ılar; zira müdafiler duman bulutunun yükseldiğini gördükleri yerlere ve en tehlikeli m ahallere su kovaları ile ve ölümü istihkar ederek koşuyorlardı ,
Müteaddit teşebbüslerin akim kalm asından müteessiren yalnız başıma ankaz yığınları üzerine atıldım ; daha ilerdeki binaları ateşlem ek istiyordum . Ben, siperi terkeder etmez birdenbire bir el bombası yukardan aşağı düştü ; benimle beraber ilerlemeğe cesaret etmiyerek siperde kalanlar kamilen, kısmen yaralandı ve kısmen de, şehit o ldu .
Bu dakikada Vali geldi-ve Kotur boğazındaki gönüllülerimizin gittikçe şiddetlenen Rus taarruzları karşısında geri çekilmeğe başladıklarım tebliğ e t t i ; R us’ların bu hareketi bizim Dilman civarında mağlûj) olan kuvvei seferiyenin hattı ric’atini kesmek m aksadına m üstenit olduğu anlaşılıyordu .
Tehlikenin takarrübü sebebiyle hastanedeki m em urlarla hastaların göl tarikiyle Bitlise gönderilmesi em redildi.
G erek bu tedbir, gerekse İran hududundan gelmekte olan fena haberler İslâm ahahnin hicretini ve aynı zam anda ailelerini tehlikeli m m takadan çikarmak için gönüllülerimizin büyük kısmının dağılm alarını intaç eyledi
Kale garnizonunda yalnız m eselâ birkaç yirmi kişiyle, Ahlat mın- takasına mensup 2 Çerkez aşiret bölüğü kalm ışlard ı.
İh tiyat zabitlerimiz arasında da karışıklık b aşlam ıştı; bu zabitlerin kâffesi de civar m m takalara mensup yaşlı adam lard ı. Bunlardan mülâzım Ağa E f . muhafazası kendisine tevdi edilen barut am barının anahtarların ı teslim etmeksizin savuşup g itm işti; Topçulara cepane verm ek için am barların kapılarını balta ile kırm ağa mecbur oldum . Erm eni'lerin, kalede husule gelen za’fımızı hissetm elerine mâni olmak için güneş batıncıya kadar topları bizzat kullandım ; efrat ve birkaç zabit binlerce m azeretlerle yavaş yavaş avdet ediyorlardı.
Erm eni’ler sabahleyin bizdeki panikten istifade etmiş olsalardı, kaleyi tarüm ar eder ve topçularımızı tam am en perişan ederlerd i. Bugünden sonra artık hiç kimse V an’ın zaptedilmesini düşünmedi;
D
34 Hilâl altında dört senĞ
herkes Halil Beyin ric’at hattını kesmek üzere bulunan Rus'ların ileri hareketlerini durdurmağı düşünüyorlardı.
M uhasaraya devam etmenin m aksatsızhğmı artık takdir etm iştim ; Kâzım Efendi, benim vazifemi deruhde etmek istediğinden m uhasara kumandanlığım mumaileyhe teslim ettim, müteakip günlerde yani 14 — M ayısta (Türk — İran) hududuna gitmek için yol hazırlıklarına başladım .
8- Fasıl
Halil Bey M seferiyesi nezdlDdeErk dağı boğazında Ermeni komitacılarından mürekkep bir müfreze
ile ehemmiyetsiz bir müsademeden sonra Ermeni köylerinin enkazından çıkan dumanla örtülü geniş H avasor vadisinden inmeğe b aşlad ık .
Öğleden sonra saat 4 e doğru Van istikam etinden son top seslerini işitiyorduk. Gecenin hulûlünden az evvel Hoşap kasabasına v a rd ık ,
Burada kitabeli ve güzel taş bir köprü ve ayrıca İran lı’lardan yahut A rap’lardan kalm a eski ve muazzam bir kale, yani bir Güvercin kalesi v a rd ı; Güvercin kale denmesine sebep kalesinde muhtelif delikler mevcut olması ve güvercin sürülerine kılavuzluk vazifesini görmüş olması id i .
Ertesi gün öğleden evvel K urt dağının karlı tepelerini aştık ; bu dağı Yüzbaşı İbrahim Efendi kum andasında bir piyade k ıt’ası işgal eylem işti. H ayvandan indiğim zaman Yüzbaşı bana Başkale K aym akamı Şefik Bey’in bir mektubunu v e rd i; Kaymakam bu mektubunda, şimdiye kadar R us’ların ileri hareketlerini tevkife çalışmış olan Kotur dağı boğazındaki kuvvetlerin kumandasını deruhde etmekliğimi benden rica ediyordu .
Bereket versin tam vaktinde buraya gelmiş ve R us’ların, m üttefikleri E rm enilerle ikinci defa ve çok şiddetli olarak giriştikleri taarruzu durdurmak için mukabil tedbirde bulunmağa muvaffak olmuştum. Piyadeler tarafından himayeye m azhar olan Rus Kazaklarının taarruz -1 lan bende büyük bir tesir hâsıl eylem edi. K ürt’lerimiz bu taarruz karşısında yerlerinde sebat e ttile r ; zafer bizim ta ra fta i d i .
Müteakip günlerde m üdafaa için iktiza eden hazırlıkları bitirdikten sonra gece yoluma devam ettim . Dir yakınından Zap suyunu geçtim, ortahk ağarırken Başkale’ye geld im ; burada Şefik Bey, elinde bir telgraf, beni bekhyordu.
Telgraf m uhteviyatm a göre, ben ayrıldıktan sonra R us’la r Kotur dağı etrafından dolaşarak ilerlemeğe muvaffak olmuşlar ve bu yüzden gönüllü ve jandarm alarım ız mevzilerini tahliye ve Cuh dağı eteğine
çekilmeğe mecbur olm uşlar; burada yeniden enn^e intizar edecek lerd i.Kotur dağında mukavem etten vazgeçildikten sonra, çok m iktarda
erzak ve malzemei harbiye iddihar eylediğimiz Başkale üzerine R us’la rın ilerlemelerini durdurm ak imkânını artık görm üyordum .
Vaziyetin ciddileştiğini düşündüm ve m es’uliyeti üzerime alarak B aşkale’nin derhal tahliyesine karar verd im . K asaba sekenesini K azaklarla Ermeni gönüllülerinin mezalimine maruz bırakm am ak için bu ağır kararı vermeğe mecbur oldum; ahalinin fikirlerine göre Kazak ve Erm eni’ler sırf cinayet arzusıyle adam öldürüyorlar ve tercihan kadın ve çocukları imha ediyorlarmış .
Düşmanın eline düşmemek için ağır yaralılarım ızdan birkaçının diz çökerek çekilmeğe çabalam ası m anzarası görüldüğü vakit kalplerimiz parçalanıyordu , Muntazam Türk kuvvetleriyle Rus Orduları ellerine geçen harp esirlerinin hukukuna hürmet ve riayet ediyorlar; K azak ve Ermeni gönüllüleri ve K ürt aşiretleri ise ellerine geçen düşman yaralılarım yahut silâhsızları kâmilen bilâ rahm üşefkat öldürüyorlardı .
Öğleden sonra saat birde Başkale ahalisinden 300 yahut 400 Erm eni çocuklarından yahut kadınlarından mürekkep bir grup ve takriben 1 2
kişi kadar Ermeni san’atkârı geri kalm ışlard ı; hükümeti mülkiye san ’at- kârları hayatta b ırakm ıştı; askerî im alâthaneler içm bunlara ihtiyaç vardı. Bunlar beni görünce bacaklarım a sarıldılar, muhafazasız bırakıl- mamalarım rica ettiler ; bunların söylediklerine bakıhrsa Başkale gönüllü taburu bunları tuzağa düşürmek istiyorm uş. Bu m anzara bana çok tesir yaptı; kaza kaym akam ı bana; bunların müvacehesinde, erkekleri kadın ve çocukları emniyeti kâmile ile ve müfreze refakatinde Tokar- ağua’ya göndereceğini yemin ile temin ey led i. Faciayı ikmal için emrine riayet etmiyen jandarm aları idam ile tehdit e tti. Şefik Beyin sözlerine itim at ederek bedbaht adam lara gidecekleri yolu g österd im ; m innetkârlıklarm a işaret olmak üzere ellerimi, üzengiyi ve hattâ hayvanımın boynunu ve saçlarını öpüyorlardı.
Bu esnada R us’ların öncüsü de Başkale istikam etinde ilerliyordu; bunların ilerisinde yaya ve atlı olarak K azaklarla Erm eni gönüllü k ıt’a lan vardı. R us'lar yarım kilometre yakınımıza yaklaştıkları zaman üzerlerine birkaç el yaylım ateş ettik, sonra geceyi geçirdiğimiz Sava köyüne çekildik; Rus keşif kolları bizi takip etm işlerdi,
Halil bey kuvvei seferiyesi nezdinde 35
36 Hilâl altında dört sene
Ertesi sabah Zap suyu’nu yüzerek geçtik ve öğlden evvel Tokar- ağua köyüne geldik. Bu köy Cnod, H anis’in birkaç mil Şimalişarkîsinde kâindir; Cuod, H anis’te Nasturî patriki Marşimon [M ar Şem un] oturuyordu ; burası K ürdistan’nı merkez noktasm ı teşkil ediyordu. Burada m isafir kabul etmez, çok yüksek dağ silsileleri (Türk — İran ) hududunu teşkil ediyordu. Eskiden bu dağlarm gümüş gibi parlak sağrıla- rm da zümrüt gibi yeşil ve lâtif m er’alar, buralarda İlkbaharm zinetini teşkil ediyorlarmış . H ayvanla geçtiğimiz bir patikanın bulunduğu tepeden derelerin tatlı şarıltıları işidiliyordu; bu dere su lan keskin meyildeki m ecralarından akarak gidiyordu, F akat yukarıda ufak ufak köyler bu ivicaçlı ve dik sırtlara yapışmış kalm ışlardı; rom antik bir arazi, fakat misafir kabul etmez ve vahşi.
Tokarağua köyünde bizim fırkanın kumandanı Kâzım Beye tesadüf e ttim . Mirimumaileyh aslen A rnavu ttu r; nam uskâr, makul ve cesur bir askerdir. Emri altında yalnız jandarm a fırkası ve bir*de Cevdet Bey vilâyetinin Türk , K ürt gönüllü k ıt’alan. olduğu halde Rus Ordusunu beş ay işgal e tm iştir. Mirimumaileyhin cesaret ve azimkâr lığı R us’lar üzerinde büyük bir tesir b ırakm ıştır; R us’lar, Kâzım Beyin hududa geleceğine hiç ihtimal verm iyorlar bilâkis Başkale ve Sai'ay m ıntakalarm ı tahhye edeceğine intizar eyliyorlardı. Vaziyet, aksi zuhur edince Rus’lar Şimalî İran ’a çekilmişler ve Tebriz’den ilerisini Türk’lere b ırakm ışlard ı.
Kaymakam Halil Bey [ bilâhara Kütül’am are kahram anı Halil Paşa] bu sahnede göründüğü zaman (Rus - - Türk — İran ] hududunda vaziyet bu merkezde id i; Halil Beyin gurur ve hırsı herşeyi bozdu .
Başkale’de Rus’lar eline düşen erzak ve cepane am barlarını kurtarm ak istiyordum; bu iş için Kâzım Beyden maiyyetindeki m uhafızlardan altmış atlı rica ettim . Gönüllü olarak bana iltihak eden bir zabit grubu ile Şimal istikametinde yürüyüşe geç tim ; mümkün olursa aynı gece içinde Başkale’ye bir baskın yapacaktım . Güneş batm adan az evvel Zap suyu’nu geçtik . Saat dokuza doğru Başkale karşısında sükûnetle ava yayıldık. Kasabaya, mümkün olduğu kadar yaklaştıktan sonra birkaç el yaylım ateş ederek K azaklan baskına uğrattık ; bu ateş baskım üzerine K azaklar kasabayı terkederek firara koyuldular.
Düşmanla teması muhafaza için derhal dört hücum kıt’ası ileri surdum . Aynı zamanda Kâzım Beye de bir mektup yazarak bana bir m ik tar takviye kıt’ası yollamasını rica eyledim; kendisi geride kalan k ıt’alarla gelinciye kadar bunlarla B aşkale’yi muhafaza edebilşcektiın,
H dlil bey kuvvei seferiyesi nezdinde 37
Zira Başkale Kurtdağı boğazının anahtarı idi. Kurtdağı ise Van’ı
muhasara eden kıt’alarımızm arkasına düşüyordu.
Gecenin bakıyyesini ayakta eğerli hayvanlarımızın yanında geçir
dik . Gece birkaç defa yanlış yere silâhbaşı yapmaktan başka bir
hâdise olmadı. Gündüz başlayıp ta güneş şuaatıyle İran dağının beyaz
zirvesini kül rengine garkeylediği zaman uzakta iki Rus piyade ala
yını tefrik edebiliyorduk; birkaç Kazak bölüğü ihtiyatlı hareket ederek
bizimle temas peyda ettiler. Daima süngü takılı vaziyette olan Rus
süngülerinin parıltısı her iki kolu tozlu ovalardan kayıp gelen altın
pullu ejderhalara benziyordu. Rica eylediğim takviye kıt’ası tam
vaktinde gelemiyeceğini görünce Başkale’nin büyük binalarına gaz
döktürdüm, Rus’lar geldikleri vakit şehrin dört köşesinde yangın baş
lamış bir halde bulacaklardı.
Tokaragua köyüne gelmeden yarım saat evvel bir kürt grubuna
tesadüf ettik ; ortalarında yeknazarda Efganlı bir dilenciye benzer bir
adam götürüyorlardı. Şefik Bey bu adamı söyletmek istiyordu, fakat
ne yaptı ise muvaffak olamadı. Kurşuna dizilmek için tertibat alındığı
zaman benimle konuşmak istediğini işaret eyledi.
Talebi üzerine yanına gittim ve bunu bir tarafa alaı-ak konuşmağa
başladım. Çok fasih bir Fransızça ile benimle konuştu. Lisanından
ve Paris’teki hayatının hatıralarından kendisinin zannedildiği gibi bir
Ermeni casusu olmadığını derhal anladım. Fermanferma ailesine
mensup İran prenslerinden; birisi idi; hatırımda kaldığına göre hükü
mete taallûk eden sebeplerden dolayı dilenci maskesiyle dağlardan
geçerken yolunu kaybetmişti. Bu adamı tevkif için artık bir sebep
kalmamıştı; kendisini serbest bıraktık ve bir miktar muhafız ile İran
hududnna yolladık. Bir sene sonra, refakatinde kâtibi olduğu halde
bu adam beni Halep’te ziyarete geldi; benim ne olduğumu sorup anla
madan göğsüme îranh’larm yüksek bir nişanını talik etti bugün dahi
o nişanı taşıyorum.
Akşam şafağının gölgeleri, girintili, çıkıntılı dağların aşağılarını
kaplarken uzakta dar bir vadinin methalinde boz bir leke gördük;
bu görülen yer kuvvei seferiyemizin çadırlarının kurulduğu mahal id i;
kuvvei seferiye İran’dan buraya gelmişti. Biz buraya yaklaştıkça tepe
nin eteğinde otlıyan koyon, sığır, ester, at sürülerini lâyikı ile tefrik
edebiliyorduk. Ordugâhta karınca kümeleri gibi hareketler vardı;
karakol ateşini pırıldayan ziyasıyle renkleşen arabalerın, topların beyaz
çadırların arasında yaya piyadeler, atlılar dolaşıyorlardı,
38 Hilâl altında dört sene
Akşam yemeğinden sonra Kâzım Bey beni kuvvei seferiye kuman
danı Kaymakam Halil Beye takdim etti; mirimumaileyh Şarka mah
sus seremoni ile beni kabul etti; bu usulü biz en samimî usul olarak
telâkki ederiz; ekseri halde bu tarzı kabul makûs ta telâkki edilebilir.
Bu ipek eldiven fırsat düşünce boğaza sarılacak ijDek ip yahut fincan
içinde zehirli kahve gibidir.
Halil Bey, o zaman takriben 38 yaşında idi; şeklen zayıf, veçhen
güzeldi; kendisi 3 sene içinde Yüzbaşılıktan Miralaylığa kadar irtika
eylemişti. Bu terakki, iktidarından dolayı değildi, çünkü askerlikteki
malûmatı gönüllü bir lat’a kumandanının malûmatından fazla değildi;
Harbiye Nazırı Enver Paşanın amcası olduğu için çabuk ilerlemişti.
Halil Beyin İstanbul’dan getirmiş olduğu kuvvet, Miralay Kikolay
Bey tarafından yetiştirilmiş nizamiye alayları id i. Bu kıt’aların cesaret
ve inzibatları ve bilhassa teçhizatları çok mükemmel id i. Bu seçme
[güzide] kıt’a bir Halil Beyin ellerinde çok fena oldu; Halil Beyin
intizamsızlığı bir vakit Orduda hemen darbımesel olmuştu. Mirimuma
ileyh bu cephede parlak tavr ve hareketiyle nam bırakmış olan Kâzım
Beyi de kıskandı; bu sebeple Kâzım Beyin fırkasını da emrine a ld ı.
Moskof askerlerinin ileri hareketlerini kendi kazaları dahilinde kahra
manlıkla durduran Şatak, Bargiri, Saray kaymakamlarına da kendi
bulunduğu yere kadar kuvvetlerini derhal çekmelerini emreyledi.
Bu suretle Rus Ordusuna tam bir serbesti verilmiş oldu; beklenildiği
gibi hemen bütün Van vilâyeti ve Bitlis vilâyetinin bir kısmının
hasım tarafından zapt ve işgali gecikmedi. Halil Bey, iyi kumandan
ları birbiri ardınca feda ediyordu ; halbuki bunlar 6 ay İran hududunun
kâh bu tarafında, kâh diğer tarafında şanlı hilâli müdafaa ve muha
faza eylemişlerdi.
İstanbul’dan getirdiği kuvvei seferiyeden çok birşey kalmayınca
bunu kendi haline bıraktı ve kendisi Erzurum’a gitti; Burada ümidinin
boşa gittiğini görünce iyi 2 fırka ile Irak’a ,gitti; bu yüzden Kafkas
cephesi zayıflamış oldu. Rus’lar, tabiî derhal bu vaziyetten istifade
ettiler ve 3. Orduyu geriye atarak Erzurum vilâyetinin büyük kısmım
[916 — Mart] işgal ettiler. Halil Bey bu cepheden aldığı kuvvetlerle
Bağdad’a hareket etti. Miralay Nurettin Bey’in Selmampak meydan
muharebesinde istihsal eylediği muzafferiyeti kendisine mal etmeğe
başladı. Daha sonra da Felt Mareşal Golç Paşanın ölümünden istifade
ederek Kûtül’amare galibi namını aldı; halbuki Kûtüramare zaferini
ihzar eden Felt Mareşal id i.
Bütün komediler gibi, Halil Paşa da nihayet son nasibini buldu ;
Felt Mareşahn vefatından az evvel kendisine tevdi eylediği 6. Orduyu
berbat ve perişan etmeden evvel irtika eylediği mevkiden sukut
etmedi. Mütarekeden sonra Halil Paşa Cevdet Beyle ve diğer 200
İttihadı terakkiye mensup rüesa ile birlikte tevkif edilmişti; iki sene
evvel, İstanbul’da Divanı Âlinin hakkında vereceği karara intizar
eyliyordu.
Bu aralık Halil Bey, Van’ı kendi taliine terketmesi ve Hoşap
üzerinden Tokarağua’ya gelmesini vali Cevdet Beye emreylemişti.
Bu emir üzerine vali kendi adamlarını yanma alarak hareket etti;
fakat müşarünileyh Kurfcdağı’ndan inerken az daha Dir’de Ordugâh
kuran Moskof Ordusunun eline düşecekti ; buradaki Rus’lar Çuğ
[Dschug] civarında yolu kesmişlerdi. Maahaza Cevdet Bey, Kazaklara
50 ölüye mal olan kısa bir muharebeden sonra düşmanı buradan at
mağa muvaffak oldu.
Yardım için kendisine yolladığımız 2 taburla da himaj'^e edilerek
birgün sonra Tokarağua’da bizimle birleşti.
Kendisi Van’dan çekildikten sonra Ermeni’lerin ovaya hâkim ol
duklarım ve bütün Müslüman ihtiyar, kadm ve çocukları servetlerine
tamaan kestiklerini o vakit Vali Beyden haber almıştık; halbuki, Kürt’lerde bile bu derece şeni hareketler görülmezdi; zira Kürt’ler yalnız
erkekleri katlediyorlardı, kadm ve çocuklara karşı daha mutedil
hareket ederlerdi ve alenen birşey yapmazlardı. Bu hadise bana,
Van’ın muhasarası esnasmda yaşadığımız bir vak’ayı hatu’lattı. Vak’a
şu idi :
Topçumuzun ateşini tarassut için birkaç zabitim ile bir tavan arasında
bulunuyordum. Civardaki evin damında Müslüman ihtiyar bir kadm
bir ip üzerine çamaşır asıyordu. Ermeni’ler bunu görür görmez üzerine
şiddetli ateş açtılar ve ihtiyar kadının vücudünü delik deşik ettiler.
Bundan sonra da bize ateş ettiler, yarım düzine zabit oldürmektense
böyle bedbaht adamları öldürmekte Ermeni’ler fazla bir zevk
duyuyorlardı. Halbuki, biz Ermeni’lere ihtiyar kadından daha yakındık.
Bu ve bunun gibi zikredebileceğim hâdisat ihtimalki Ermeni’ler
hakkmdaki fikrime bir dereceye kadar tesir etmiş veyahut fikrimi
zehirlemiş olacaktır. Bazı hususatta diğerlerini mes’ul görmekliğime
rağmen onların da birçok harekâtını beğenmedim. Zira gazetelerde
haksızlık, kıtal ve mezalimi okumak ile ekseriya başıma geldiği gibi
onları menetmek için birşey yapmağa muktedir olmadan heriki
taraftan bunlara seyirci olmak arasında cok fark vardır .
Halil bey kuvvei seferiyesi nezdinde 39
9. Fasıl
Rlc'at n Ermeni mezalimio — Mayısta Tokarağua’daki karargâhımızı Sava mmtakasma
kaldırdık ; burada daha müsait mevzilere yerleştik . Bu mevziler Musul
istikametini de kapıyordu. Hoşap ve Başkale üzerinden Van’a gitme
mize mâni olmak için Rus’lar da bizim karşımızda siper kazıyorlardı .
Bitlis’e doğru açık olan yegâne ric’at yolu, Vastan üzerinden giden
yoldu; bu yolda Vangölü Cenup sahili boyunca gidiyordu. Biraz
istical etmiş olsaydık, çok kuvvet sarfetmeden bu yolu işgal edebilir
dik. Fakat Kâzım Beyin tavsiyelerine rağmen Halil Bey bu cihete
yanaşmıyordu. Kâzım Bey eski bir asker idi, düştüğümüz tehlikenin
azametini takdir etmişti. Hahi Bey, Dilman civarında uğradığı hezi
metten korkmuş olduğundan kendine yol açmak için taarruzi harekete cesaret ve itimadı olmadığı anlaşılıyordu .
Etrafımızda kurulan tehlikeli ağ günden güne daha çok darlaşıyordu;
kaybettiğimiz kıymetli zamanlardan düşman istifade ediyordu.
Bir Rus taarruzuna intizaren böylece birkaç gün vakit geçirdik,
biz yani Halil Bey ve karargâhı, dağlarda cevelânlar yaparak tavşan, yabandomuzu, keklik avlamakla meşgul olduk. Kürdistan’ın sarp ve
dağlık memleketinde bu gezintiler herhalde faidesiz olmadı; kartal
yuvası gibi tepeler üzerinde derebeylerinin kaleleri vardı ; daha aşa
ğıda Zap’ın yeşil suları ve bunun tevabii akarken biz de uçurumların
kenarına yapışmış kalmış ufak köylerden geçiyorduk .
Ne tarafa bakılsa nazara beyaz ve kırmızı çiçeklerle süslenmiş
açık yeşil renkte sağrılar çarpar. Şelâleler, çağlayanlar halinde vadilere
akan dereler boyunca narin, san zanbaklar ve zakkum ağaçları inci
ve altın gibi parlak bir sema altında, hafifçe ihtizaz ediyorlardı;
çünkü o tepelerde kubbei sema, daha berrak ve şeffaf görünmek için
açık mavi rengini kaybediyordu .
Rus’ların gelmesi Kürt’leri baskına uğratmıştı. Her tarafta Kürt’lerin
sürüleriyle birlikte kaçtıkları görülüyordu; çünkü Moskof askeri ve
bunun müttefikleri olan Ermeni gönüllüleri ellerine düşen adamlara
hiç aman vermiyorlardı. Dağ tepelerinde vadiler içersinde, her tarafta
Kürt,lerin garip manzaralı Ordugâhları nazara çarpıyordu ; bu Ordu
gâhların manzarası, Hara müdürü [ Covboy ] iken ziyaret etmeği itiyat
ettiğim Amerika’daki kızıl derili yerli ahalinin Ordugâhlarına benzerdi.
4Ö Hilâl altinda dört sene
En nihayet Halil Bey de bizi tehdit eden tehlikeye kanaat hâsıl
ederek Yastan üzerinden çekilme kararım verdi.
Dağlarda harekete alışkın ve çok askerlik etmiş 12 taburdan
mürekkep Van jandarma fırkamız öncüyü teşkil etti ve Şahmans
etrafında Ordugâh kurmuş olan eski Van garnizon kıtaatım da aldık
tan sonra Vastan üzerine taarruz edecekti. Kuvvei seferiyenin bakıy-
yesi de jandarma fırkasını yakından takip edecekti.
Sava mevzilerinde geçirdiğimiz 6 yahut 7 gün içinde yalnız ufak
çarpışmalar olmuştu ; çünkü bizim atıl durmamız düşmanın işine yarı
yordu; düşman bu vaziyetten istifade ederek, bize karşı kurduğu ağı
kapamak için Şimal mıntakada bir çark hareketi yaptı. Rus’ların
intizarlarının hilâfına olarak bizim yürüyüşe geçtiğimizi görünce şiddetli
topçu ateşi açtılar ve artçılarımıza süngü hücumu yaptılar. Rus’ların
bizi tesbit için yaptıkları teşebbüs akamete uğradı; kıt’alarmız Vastan
istikametindeki Bervar ve Nârdoz dağlarına dahil olmuşlardı.
26 — Mayısta Kâzım Bey ve ben refakatimizde karargâhımız ve
bir de dağ jandarma bölüğü olduğu halde Şahmans’a doğru hareket
ettik; eski Van garnizonu burada bizi bekliyordu; bu garnizon fırka
büyük kısmının ilerisine alınacak idi. Geceyi Kişam isminde bir köyde
geçirdik ; bu köyün sekenesi evvelce zannettiğimiz gibi Kürt değildi ,
Nimvahşi Yahudiler idi : bunlar yarı Kürtçe ve yan Aram lisanı
konuşuyorlardı. Kadın nüfusu daha çoktu .
Akşam yemeğinden sonra bu köyün eşrafından, ziyaret için yanmıa
gelen birkaçı ile uzun müddet konuşmak fırsatını bulmuştum. Bu
adamlardan şayanı dikkat birçok vak’alar duydum; ezcümle Babilî
Kıralı Nebukadnesar zamanında Yahudilerin, Babilîlerin esaretine nasıl
girdikleri, bunlar sanki bir gün evvel olmuş gibi, tabiî bir lisanla
anlatıyorlardı. Yadigâr olarak muhafaza eyledikleri eşya meyanında
dayanıklı Parşümen kâğıdına yazılmış çok eski bir Tevrat kitabı
( Hazreti Musa’nın 5 kitabı vardı) bu kitap gül ağacından bir asaya
sarılmıştı; nadir yazılarla yazılmış birçok dosyalar da vardı; bunları
Türk’ler görmesin diye sakhyorlardı ; niçin Türk’lerden sakladıklarını
bilmiyorum. Kişam köyü civarında nimvah.şi muhtelif Yalıudi köyleri
vardır. Bu köyler Hartuş ve Cebelitura dağlan eteğindedir. Bu
köylerin sekenesi, sarp ve kısmen gayrıkabili nüfüz Zağros dağ silsilesinde ve Bothansu’da meskûn Yezidî, Kürt ve Nasturîlerle vifakı
tam içinde yaşıyorlardı.Ertesi gün, yani 27 — Mayısta, müteaddit Boğaz, dere ve yarları
ihtiva eden yüksek bir tepeden geçtik ; burası o kadar sarj) idi ki.
kic'at ve Ermeni mezalimi 41
6
lıayvanlannıızı yetleklc' sevko'tıneğe moclnu’ olnıııstnk. Bu yürüyüş
benim için lıiçte hoşa gidef ]:)ir yürüyüş değil id i; çünkü bir vakitten beri mide hastalığma yakalanmıştan. Bir gün evvel de şiddetli bir
dizanteri ishali başlamıştı. Ertesi gün öğleden sonra, ismini hatırla
madığım bir köyde sevimli Başhekimimiz İzzet Beye tesadüf ettik ;
İzzet Bey bize cok mükemmel bir akşam yemeği hazırlamıştı. Burada, vaktiyle Timurlengin ikamet eylediği eski bir köşkün harabeleri
arasında geceyi geçirdik. Yüz sene evvel bir şose olan bir patikada çakıl taşından yapılmış, Devekuşu yumurtası büyüklüğünde, Piramitler
gördüm. Timurlengin askerleri bu yoldan geçerken birbiri ardında bu
Piramitleri yapmışlardı. Eski zamanda, Şarkıkaripte ilerlemekte olan
kıt’aların kuvveti bu usul ile hesap edilirdi; bu usul bugün dahi
Kafkasya’nın bazı yerlerinde ve Şimalî İran’da (Talimname) ismi altında tatbik edilmektedir .
Nihayet 29 — Mayısta Şahmans köyüne geldik; burada Van’ın
muhasarası esnasında harp arkadaşlığı yaptığım Ahmet ve Bürhanet-
tin Beyleri selâmlamakla şerefyap oldum. Arkadaşlarımdan yalnız
Canbulat Bey noksandı; bu da haber aldığıma göre Rus’larla yapılan
bir muharebede esir düşmüştü . Ertesi sabah öncünün atlarıyle bir
likte Kasrik boğazına giden yol ile hareket ettim; bu yol doğru
Vastan’a gidiyordu . Düşmanın sağ yanımıza karşı bir taarruza mâni
olmak için bir gece evvel 200:300 kişihk bir kıt’a ile burasını [Kasrik boğazı] işgal eyledik.
Kasrik köyüne yaklaştığımız zaman evvelâ ]:>iyade, sonra da bilâ
fasıla topçu ateşi işittik ; biz ilerledikçe piyade ve topçu ateşi de
mütezayiden şiddet peyda ediyordu. Bu muharebe gürültüsü, Kasrik bo
ğazındaki küçük müfrezemizin Rus kıt’alarıyle gönüllü Van Ermeni’le-
rinin taarruzuna duçar olduğtnıu gösteriyordu; Rus’lar 3000 :4000
kadar piyade, 800 Kazak, 8 yahut 4 dağ bataryasından ibaret bir kuvvetle müfrezemize taarruz etmişlerdi.
Çıplak sağrının tepesinde ümitsiz bir halde kendini müdafaa eden
cesur müfrezemizi kurtarmak için Erzurum taburunu muharebeye
soktum; bu tabur düşmanın sağ yanında birdenbire göründüğü gibi
Musul taburu da düşman topçusunu ateş ile yakalayabilecek tepeleri
işgal eyledi. Bu suretle bir buçuk saat içinde Kasrik boğazına hâkim
olduğumuz gibi karanlık basmadan evvel vaziyete de tamamen hâkim
olduk. Fakat başka bir istikamette yürüyüşe devam etmek için Kas- rik’i terketmek ve yanımdaki kuvvetimle filân istikamette kendisine
mülâki olmak üzere Kasrik’in terkedilmesi hakkında Kâzım Beyden tahriri bir emir geldi
4H Hilâl altında dört sene _____
Bu emir gelmemiş olsaydı biz ertesi gün Van şehrini bile zaptede-
bilecektik; çünkü düşman adeta firar edercesine Şimale doğru ric’ate
koyulmuştu; bu manzara bütün Ordu ile kendini takip ediyormuşuz hissini bize verdi.
Akşatn saat 10 da Kâzmı Beye müLâki olduğum zaman, çabuk
yardmı talebinde bulunan Halil Beyden almış olduğu bir emir üzerine
kendisinin bu emri vermeğe mecbur olduğunu öğrendim. Çünkü kuv-
vei seferiyemizin büyük kısmının vaziyeti bu aralık çok vahamet
kesbetmişti.
Sava’dan çekilmemize mâni olmak için beyhude yere yaptıkları
süngü hücumu Rus’lara 600 kişiye mal olmuş bundan sonra Rus’lar
bütün süvarilerini takibe memur etmişler; bu takip hareketi Halil
Bey kuvvei seferiyesini perişan etmekle kalmamış aynı zamanda
hattı ric’atini de kesmiş ve bunu Mervana istikametinde çekilmeğe
icbar etmiş. Kuvvei seferiyeyi kurtarmak için düşmanın sağ yanını
tehdit etmek mecburiyetinde kaldık. Bu maksatla Piridelan üzerine
bir gece yürüyüşü yaptık; bu yürüyüş yolsuz arazide yapıldı; bir
kısım yüklü hayvanlarımız dağlardan yuvarlandı, mahvoldu. Zifiri
karanlık hüküm sürüyordu; biz bile yürürken düşmemek için hayvan
larımızın kuyruğunu tutuyorduk. Unutmıyacağım bu gece esnasında
fırkamızın hakikî kıymetini ve kıt’aımzm kıymeti harbiyesini takdir
ettim.
Jandarmalarımızın çoğu evvelce çete ve komitecilik yapmış adam
lardı ; itaatsizlikten ve sair sebeplerle buralara nefyedilmişlerdi; fakat
bunlar bizim elimizde kuzu gibi olmuşlardı; mafevklerine karşı edna
itaatsizlikte bulunanlar idam cezası ile tecziye edihrlerdi.
Kâzım Bey 40 kişiden fazla adam kurşuna dizdirmiştir; fenalıklara
ve yağmalara mâni olmak için ben bile bazan elde tabanca ve kılıç
olduğu halde yürüyüşe devam ediyordum, fakat bunlara rağmen fır
kamız her hususta çok mükemmel kıt’alardan mürekkepti; arazinin
en küçük faidelerinden istifade etmeği biliyorlardı, manevra kabiliyet
leri iyi, gerek küçük muharebelerde ve gerekse toplu birliklerle mu
harebede aynı kudret ve kabiliyeti gösteriyorlardı.
Jandarmalarımız , en kritik vaziyetlerde bile; metanetlerini kay
betmiyorlardı. Bir hezimetten sonra asla firar etmiyorlardı bilâkis
kemali intizamla ve düşmana mukabele ede ede çekiliyorlardı.
Ertesi gün Pirildelan köyü karşısında Şatak suyunu, üzerindeki
küçük ağaç bir köprüden geçtik. Kazaklar tarafından takip edilen
Ric'at ve Ermeni mezalimi 43
44 Hilâl altında dört sene
Kürt’ler de on binlerce koyun, keçi sürüleriyle o civardaki dağlardan
aşağı iniyorlar ve köprü üzerinde izdiham hâsıl ediyorlar ve burada
daha evvel köprüden geçmek için birbirlerine kurşun atıyorlar, bıçak
çekiyorlardı. Fırkamız buraya geldiği ve dipçik darbeleriyle bu adam
ların arasından bir yol açtığı zaman ne derece gürültü ve karışıklık
hâsıl olduğunu söylemek fazladır; çünkü Halil Bey kuvvei seferiye-
sinin halâsı kıt’larıınızın tam vaktinde yetişmesine vabeste id i.
Artçılarımız bu ağaç köprüyü geçer geçmez Kürt’ler yeniden bu
köprüye koşuştular; köprü üzerinde hâsıl olan izdihaıııa köprü taham
mül edemedi, yıkıldı ve üzerindekiler Şatak suyuna döküldüler; Şatak
suyu bu suretle ikinci bir Beresina oldu [ Rusya’da bir nehir ].Gece Piridelan köyünde kaldık, ertesi gün uzaklardan akseden
muharebe sesleri bizi uyutuncıya kadar beyhude yere Halil Beyden haber bekledik. Onbeş dakika sonra, dürbünle bir yürüyüş kolunu
görebildim; bu kol muharebe sesinin geldiği istikametten sarp kaya
lıklı tepelerden aşağı inerek bize doğru hareket ediyordu. Yürüyüş
nizamı çok iyi id i; temadi eden tüfek gürültülerinden bu kolun, kuv
vei seferiyemize ait olduğu fikri hiç hatırımızdan geçmedi. Düşman
süvarisinin büyük Jiismı da etekte takip ediyordu . Buna karşı hare
ket ettiğimiz zaman bizimle kuvvei seferiye arasındaki bir dağ silsilesinin
meçhul bir kıt’a tarafından işgal edilmiş olduğunu gördük. Bereket
versin bunun Hahi Bey öncüsüne mensup bir kıt’a olduğu anlaşıldı,
bir çeyrek saat sonra da Halil Bey bize mülâki oldu; tekrar fırkamı-
zm himayesi altında bulunduğuna çok sevindi.
Bundan sonra bizim artçı ile düşman arasında pek ciddî bir mu
harebe inkişaf etmişti. Moskof kuvveti birkaç Kazak alayından iba
retti; her Kazağın terkisinde bir de yaya avcı vardı; bunlar icap ettiği
yerlerde süvariyi piyade ateşi ile himaye için hayvanlardan aşağı iniyorlardı.
Kazakların manevralarını görmek bizde hususî bir tesir uyandırdı.
Arının kovanından çıkıp etrafa saldırışı gibi, Kazak’larda evvelâ
cephemize saldırdılar ; sonra yanımıza doğru saldırmak için birdenbire
ortadan kayboldular ; bu esnada intizar vaziyetinde bekliyen makinalı
tüfeklerimiz Kazak’ları, büyük zayiat verdirerek kaçırttı.
Öğleden sonra saat bir buçukta topçumuz ateş açtı ve düşmanı
geri çekilmeğe icbar eyledi. Benim karşımda bulunan düşman ancak
gecenin karanlığından istifade ederek çekilebildi. Öğleden sonra ancak
ötede beride tek tük piyade ateşi oluyordu. Bugünün hasılası Kazak’ları
vç bunlarla beraber gelen avcıları geriye atmak olmuştur; fakat
düşman mağlup edilmemiştir. Maahaza geceleyin, düşman mukabil
taarruzumuzdan endişe ederek çok geriye çekilmiş; ertesi sabah
tekrar bizimle temas peyda ejdemiştir. Bu temastan kastı bize taarruz
etmek değil bizim vaziyetimizi, kuvvet inkısammı, topculanmızm grupmanmı keşfeylemekti. Bu aralık yaklaşmakta olan Rus piyade
leri Şatak yolunu tutmuşlar ve bizim Yastan üzerinden Bitlise gitmek
için istifade edeceğimiz ric’at yolunu kesmişlerdi. Biz deniz sathından
8,500 metre yükseklikte bir tepede Ordugâh kurmuştuk, Havanın
derecei harareti Sibiryadaki gibi idi ve bir kar fırtınası gece rahatı
mızı ihlâl eyledi. Şiddetli bir piyade ateşiyle uyandım; fakat rahatımızı
ihlâl eden, çok şükür, Kazak’lar değildi, korku saikasıyle Ordugâhımıza
saldıran birkaç ayı id i; neferler tarafından birkaç el ateş edilmek
suretiyle ayılar öldürülmüştür.
Vaziyetimiz çok endişeli idi, nereye teveccüh etmek muvafık ola
cağını ancak Allah bilir; Allah ta bize yardım etmezse akıbetimiz ne
olur; bu düşüncede iken Allahtan olacak bir Kürt reisi Nuri, idam
cezasıyle mahkûm olan çete yüzbaşılarından meşhur Marmuhi’yi
cezadan affettirmek için, bunun namına yanımıza geldi ve bizi Bütan
suyunun hâsıl eylediği buzlu çöllerden ve Cudi dağından geçirerek
Siirte götürdü. Böyle bir adamın sözüne itimat ederek kuvvei seferiye
ile yeniden henüz keşfedilmemiş, ayak basılmamış mmtakadan geçtik;
Cevdet Beyin bana söylediği gibi, ilk yabancı [ Ecnebi ] olarak bu mmtakadan geçen benim .
5 — Haziranda tekrar kar düştü ve bir fırtına başladı; bu fırtına
sebebiyle birkaç mekkâre ve takriben 100 asker telef oldu .
6 — Haziranda jandarma fırkamız kuvvei seferiyenin artçısını
teşkil ederek yürüyüşe devam ettik. Bidayette Rus’lar bizi çok yakın
dan takip ediyorlardı, fakat derhal başka bir yol tuttular; ihtimal ki
bir tuzaktan korktular.
Akşam üzeri güzel bir vadiye indik; vadi, yüksek dağlar arasında
gizlenmiş, çayırlar, çiçek açmış bahçeler, üç, dört küçük ve aralarında
yemiş ağaçlan bulunan köylerle örtülü id i. Bu köyler boştu ; sekene
leri bizim yaklaştığımızı haber alarak derhal savuşmuşlardı. Yalnız
bir su değirmeninin kapısında un çuvalı yüklü birkaç eşek bu-akılmış
id i; bu eşekler de sahibi kaçarken burada kalmışlardı.
Bu vadiden sonra tekrar yokuşa tırmandık; dağdan dağa, tepeden
tepeye aşarak Hartoş’un beyaz tepelerine kadar çıktık. Hartoş dağı
bulutlar içinde kaybolmuştu. Bundan sonra akar dereler boyunca
Cenup istikametinde inmeğe başladık ; bu derelerin kırmızı sulan.
Ric'at ve Ermeni mezalimi 45
46 Hilâl altında dört sene
kayalıkları deliyor, buz kütlelerini yarıyor ve şelâleler teşkil ederek
müthiş gürültü ile uçurumlara doğru akıp gidiyordu.
Mevaddı iaşe çok azalmıştı, güzel kokulu nebatatın köklerini yemeğe
mecbur olduk; Kürt'ler bu kökleri peynir yaparken kullann'larmış.
Soğan gibi tat verir.
-6 — Haziran akşamı kaputuma bürünerek bir Ordugâh ateşi önüne
oturdum, yorgun bir halde, kuşların gece ötüşlerini dinliyor yahut
erguvanî bir renk hâsıl eden buz kütleleri ile örtülü koyu renkteki taş
kütlelerini seyrediyor idim . Keskin ve hayretaver bir inilti gecenin
sükûtunu çok defa ihlâl eyledi .
Kürt’lerimiz bu gürültüyü işittikleri zaman korkularından Ordugâh
ateşinin etrafına toplandılar; afetten yahut dağ afetinden kurtulmak için Kuranikerim okudular. Bu afet, sesine nazaran, bir Panter [yani
yırtıcı hayvan ] idi .
Bu seda ve uzaktan kurtların uluyuşu aklımı başıma getirdi. Bizim
insanlaDiı hüküm sürdüğü mmtakada olmajap, münhasıran vahşi hay
vanların yaşadığı Kelihan eteğinde buhmduğumuzu hatırlattı.
7 — Haziranda, bir dağ sırtından aşağı indik ; bu sırt dikenli çalı
lar, yabani armut ağaçlan ve bodur meşe ağaçlarıyle örtülü id i;
akşama doğru geniş bir vadiye geldik ; burasım Kürt’ler «Maziro
vadisi» diyorlardı. Burada suyu bol bir nehir [galiba Bühtan suyu yukarı
kısmı ] Cenubüşarkî istikametine doğru akıyordu.
Güneşin şuaı altında elmas gibi parlıyan dağlardan ibaret Hakâ-
rinin sarp nııntakasındaki bu yüksek vadiler, unutulmuş memleketler
senenin sekiz ayında karla örtülüdür; buraları yalnız Kürt’ler ve
Yezidîlerce malûmdur ; bunlar, sürülerini otlatmak ve ormanlarının
meşe yapraklarını toplamak için yaz aylarında buralara giderler.
Bu gece yukarıda ismi geçen nehri geçtik ve budala zannedilen
bu insanların bizim için ne kadar çok faideli olduklarını gördük. Nehrin
suyu buğaza kadar çıktığı halde bu adamlar topçu mermilerimizi çok
sert akan sudan geçirmişlerdir; halbuki buna mümasil başka vaziyet
lerde atlar ve esterler yüzerek karşı sahile geçebildiklerinden yükle
rimizi olduğu gibi bırakmağa mecbur olmuştuk.
Etrafımızdaki manzara çok güzeldi; bilhassa Cenup istikametinde,
mavi ufukta bir dünya ortasında Cebeli Turun karh, ıssız zirvesi
yükseliyor. Garpta ise eski Aram ahfadından sonra, eski zamanlarda
Hazreti Nuhun gemisinin yanaştığı Cudi dağının gümüş tepeleri
parlıyordu .
Ric'at ve Ermeni mezalimi 47
Buradan Konra yoluınn/xla artık kar yoktu ; takat cok ıssız vc
taşlık idi ; yorulan ve topalhyan lıayvaiılanıı çoğunu burada terket-
meğe mecbur olduk.Bundan başka Halil Bey kıt alarmın, A esaiti nakliyenin azlığı
sebebiyle terkeyledikleri hastalan, yaralıları da toplıyorduk : Kürt’lerin
yahut vahşi hayvanların eline düşerek telef olmağa mahkûm bu
bedbaht adamlardan hiç olmazsa birkaçını beraber götürebilmek için bütün cepane sandıklarını bırakmağa çok defa mecbur olmuştum .
9 — Haziranda Cudi dağının eteğinden geçtik; bu dağ adeta Şarktan Garba doğru mümtet bir buz kütlesine benziyordu.
Öğleden sonra saat dörtte Kâzım Bey’le birlikte küçük bir kasaba
olan Kisgir köyüne geldik. Burası bahçelerin ve fındık ağaçlarının
ortasında çok güzel bir mamureye benziyordu.
Burada güze] bir sayfiyede Halil Bey’e tesadüf ettik; mirimuma-
ileyh yahnayak bir halı üzerinde oturmuş, birkaç kâselisle üzüm rakısı
yahut düziko içiyordu.
Aynı zamanda, Kaymakam İshak Bey ve meşhur Hatip Ömer Naci
Bey de bizimle beraber vâsıl olmuşlardı. Her ikisi de İtalya’nın harp
ilân eylediklerini haber aldıkları için çok müteessir görünüyordu.
Birkaç kişi, bu meyanda Ömer Naci Bey de, Türkiye’nin muhare
beye girdiği zamanı münakaşa ediyorlardı; bunlar şu fikirde idiler:
Türkiye her halde Düveli Mutelife ile münferit bir sulh akdetmelidir;
bunun için memleketin bir parçası feda edilmek icap ediyorsa bunu
da yapmalıdır.
Bir haftadan beri mahrumiyet içinde yaşayan askerlerim için erzak
tedarik etmek üzere bir köye geldiğim zaman dükkânları ve pazar
yerlerini kâmilen boş buldum. Halil Bey’in askerleri bir çekirge bulu
tundan daha ziyankâr olarak etrafa dağılmış, götüremediklerini imha
yahut telvis eylemişlerdi. Hiç bir şey bn^akmamışlardı.
Ertesi gün susuz bir mm takadan geçtik; saat 11 de Amba,r, Gün
deş köylerine geldik; Halil Bey bu köyleri de yağma ettirmiş; sebebi
köyün sekenesi askerlerimizin birkaçınm tüfeğini almış olması imiş.
Nehir kenarında boğazlarından asılı yarım düzine Kürt cesedi gör
düm ; biraz ötede, dağlara saklanmış ve askerlerimiz tarafından yaka
lanmış 20 kadar Ermeni’ye rastgeldik; bu Ermeni’ler Nasturî tarafına
savuşmağa teşebbüs etmişler; bütün uğraşmaları boşa gitmiş. Bu Er-
meni’leri artçı teslim aldı; tekrar yürüyüşe geçtiğimiz zaman işitilen
birkaç el yaylım ateş 20 Ermeni’nin lıangi tarafa gittiklerini bize haber vermiş oldu.
Pirelerin hücumu ve dizanteri isali sebebiyle geceyi çok fena ge
çirdim; dizanterinin tifüse çevireceğinden korkuyordum.
Buralarda çok miktarda köpek ve at sinekleri vardı; bunlar hay-
vanlanmıza hiç rahatlık vermiyorlardı.
Kafkasya'nın karlı şahikalarından Elcezire’nin ve j^üksek Mezopo
tamya’nın mutedil mıntakasma inmiştik.12 — Haziranda Kazak’larla ufak bir müsademeden sonra, Dicle
nehrinin bir tâbii olan Bühtan suyunu Saman köprüden geçtik; artık
Bitlis vilâyetine gelmiştik.
Bugün yollarımız ayrıldı. Halil Bey, Cevdet Bey’in yardımı ile
Siirt, Bitlis, Muş Sason mıntakalarmda yapılacak tedip işini tanzim
için Şimal istikametinde yürüyüşe devam etti; Kâzım Bey de, Van
vilâyetinin istirdadına başlamak için Karahisar’a yürümek emrini aldı.
Kuvvei seferiye kumandanı Miralay Halil Bey tarafından değilse
de fakat mirimumaileyhin malûmatı tahtında yapılmış olan birçok
Hıristiyanların katlinden çok müteessir olarak jandarma fırkasının
Erkâmharbiye Reisliği vekâletinden çekildim. Bir gece karanlığının
himayesi altında, jandarma elbisesini lâbis olduğum halde, Bitlis şeh
rine gittim; burada Hemşire Marta [Martha] ile Mis MC Laren’in ne olduklarım görmek istiyordum.
Maalesef bunları bulamadım; ortalık ağarmadan evvel kıt’amın
bulunduğu Farkan’a bir toz yuvasına döndüm. Bui'ada köyün ağası,
Almanya İmparatorunun İslâm oldıığuna dair, İstanbul’dan bir haberin
geldiğini bana söyledi.
Siirt yolunda gönüllü Başkale taburundan birkaç zabite rasgeldim;
bunlar bana memnun bir çehre ile, taktil işine başlamak için Bitlis’te
Hükümetin her şeyi hazırlamış olduğu ve Halil Bey’in işaretini bekle
diklerini söylediler; bugünkü Ermeni tarihinin serd ve izah eylediği
taktil budur.
Türk’lerin bana liarşı izhar eyledikleri arkadaşlığın şevkiyle — ih
timal ki, lisanlarını iyi bildiğim için — Siirt’te vali Cevdet Bey tara
fından idare edilecek olan büyük kıtali görmek istiyorsanız hareke
timde istical etmekliğimi bana tavsiye ettiler ve belki de şimdi kıtal başlamıştır, bile.
18 — Haziran öğleden evvel Siirt’in önüne geldik; Siirt beyaz ve
çatısı sivri evleriyle aslen Babilî şehri olduğunu gösteriyordu. Birisi
eğri olan 6 minare, mermer sütun gibi Mezopotamya’nın mavi sema
sına doğru yükselmişti. Sığır ve manda sürüleri ovada sükûnetle
otlayorlar, develer biı- İcaynalî etrafında istirahat ediyorlardı.
48 Hilâl altında dört sene
Bu güzel manzaranuı letafeti ile, bozuk mizacım, zevkıyap olduğu
bir dakikada uazanm birdenbire müthiş bir manzaraya çarptı; yol
kenarındaki bir tepede yan çıplak, kanlı binlerce cesetler vardı;
cellâtların kurşun ve bıçaklarıyle bu cesetler yere serilmişti. Bazı
cesetlerin azalan henüz hareket halinde, bir kısım ölülerin gözleri
çıkarılmış ve bunların yanına üşüşen köpekler bağırsakları vücutten
ayırmışlardı. Bu manzaranın canhıraş tesiri altında yolumuza devam
ettik; ekseri yerde atlarımız cesetler üzerinden atlıyarak geçmeğe
mecbur oluyordu; nihayet Sürfe geldik. Burada polisler ve ahali
Huistiyan evlerini yağma etmekle meşgul idiler.
Hükümet konağında, vilâyetin jandarma kumandanı Yüzbaşı Nazım
Efendi’nin yanında içtima etmiş olan birçok vilâyet memurlarına
tesadüf ettim; jandarma kumandanı bu kıtali şahsen idare etmişti.
Bu kıtale bir gün evvel Cevd^ Bey tarafından karar verildiğini,
Başkale taburu zabitanınm bahsetmiş oldukları diğer kıtallere başla
mak için Cevdet Bey’in bu sabah erkenden Bitlis’e hareket eylediğini
jandarma kumandanının sözlerinden derhal istihraç eyledim.
Bundan sonra Nasturı’lere ait güzel bir haneye yerleştim; bu hane
de diğerleri gibi talan edilmişti. Mobile namına ev içinde birkaç
kırık sandalya kalmıştı; döşeme ve duvarlar kan lekelerine boyanmıştı.
Metruk bu- köşede bir İngilizce lügat ve Hazreti Meryem’in küçük bir
tasvirini buldum; bunlar da her hangi bir şahıs tarafından acele ile
bu köşeye atılmıştı. Azıcık istirahatten sonra askerî gazinoya gittim;
Van’ın muhasarasında emrim altında bulunmuş olan birçok zabitler
burada beni bekliyorlardı. Siirt şehrinin maruz kaldığı fecaiyii bu
zabitlerle birlikte teferrüatıyle takip edebiliyordum . Tebessüm
ile bakmağa mecbur olduğum bir musibet yani depdebeli bir
alay, baştarafta bir jandarma kıt’ası, bunun ortasında ihti
yar belli başlı bir adam götürülüyordu. Siyah setresine ve
dut rengindeki takyesine nazaran bir Nasturî papası olduğu
anlaşılıyordu. Alnındaki bir yaradan kan damla damla aşağı sızarak
solgun yanaklarından akıyor ve mazlum gözyaşlarıyle biıieşerek kızıl
bir renk hasıl ediyordu. Önümüzden geçtiği vakit nazarı bana ilişti;
benim de Hıristiyan olduğumu sanki hisseylemişti; bir tepe istikame
tinde yürümeğe devam etti; ölüm yolunda kendisine takaddüm etmiş
olan arkadaşlarının sürüsüne bu da iltihak etti; katiller bunu da de
mirle parça parça ettiler. Bundan sonra çocuk ve ihtiyar cesetlerin
den mürekkep alay geçti; bunların başları kaldırımlar üzerinden sür
tülerek götürülüyordu; yanlarmdan geçenler ölülere tükürüyorlardı.
Ric’at ve Ermeni mezalimi 49
7
Sû Hilâl altında dört sene
Çok hazin ve kanlı alaylar gözümün önünde akıp gidij^ordu; bu
fecî manzaralara baka baka yoruldum . Nihayet ikametgâhıma dön
düm ve böyle cinayetlere rıza gösteren Halil Paşanın bayrağı altında
hizmet etmemeğe kat’î olarak karar verdim,
Nihayet gece oldu, parlak ay kemali sükûnla hurmahklarm ve
caınilerin üzerinden yükseliyordu; camiler, sihirengiz saraylar gibi
azemetli şekilleriyle mavi ufuklardan nazara çarptığı gibi trampet
seslerinin karanlıklar içindeki hafif aksi sedası gibi, sırtlanların da
esrarengiz feryatları işidiliyordu.
Güneş yükseldiği vakit ben hayli yol almış ve Siirt şehrinden
uzaklaşmıştım; hangi istikamete gideceğimi kimseye hissettirmeksizin Koşinan mıntakasmdan geçtim.
Öğle vakti, birkaç Kürd’ün yardımıyle şiddeth akan bir nehirden
geçtik; Kürt’ler bizi diğer sahile geçirdiler, sonra da arkadan bize bas
kın yapmağa teşebbüs ettiler. Maahaza biz de hazır bir vaziyette
idik ; bunların ilk taarruzu hemen hepsinin otlara serilmesiyle nihayet
buldu.
O zaman oralarda insan hayatının kıymeti çok az id i. Altın dişli
olanların vay haline;
Kürt'ler altın dişli adamları günlerce takip ediyorlar, sonra öldü
rerek altın dişleri söküp çıkarıyorlardı.
Gece olmadan az evvel Zokıt isminde bir köye geldik; bu köyde
sağır ve dilsiz şeyh Mehmet Şefik Ef. ikamet ediyordu; nafiz şeyhlerden
Mehmet Ef. nin biraderi idi; Mehmet Ef. nin etraftaki düzlükte 70
parça köyü vardı; Van önünde bizimle beraber düşmanla muharebe
ediyordu; fakat şeyh sonradan şahsî sebeplerden dolayı düşman tara
fına geçmişti. Kürt’ler bidayette beni köye kabul etmek istemiyorlardı;
gûya şeyh E f. benim köye girmeme muvafakat etmemiş ; hakikatte
ise beni yoluma devam ettirmek ve geceleyin benimle beraber maiye
timde bulunan 7 askeri bu tenha mmtakada öldürmekmiş.
Namlısı tesadüfen sağu’ ve dilsis şeyhe müteveccih olan bir mav
zer tabancanın gürülmesi ve oradaki adamlardan birçoğunun beni ve
adımı tanıması üzerine şeyh Mehmet Şefik efendi kararını değiştir
meğe mecbur oldu ve kendi evini ikametgâh olarak bana teklif etti., Kürtleri ve bunların hainane tabiatlerini kâfi derecede bildiğim
için bir bahane serdederek bu teklifi reddettim, diğer evlere hâkim
olan münferit bir evin bize tahsis edilmesi kâfidir, cevabında bulundum.
Akşam yemeğini yedikten sonra mükemmel bir panorama gibi her
tarafı gören küçük kalenin damına çıktım; Şarkta güzel bir manzara
teşkil eden Yahudi dağının penbe renkteki tepesi semaya yükseliyor,
Garpta Sasun ve Antok dağlarının mavi kütlesi ufukta dalgalanıyordu;
1896 senesinde Erraeni’ler Dicle’nin yukarı kısmında Sasun dağlarında
Ali Paşa kumandasındaki Türk — Kürt kınalarına karşı muzafferaııe
mukavemet eylemişlerdi.
Beş hafta sonra burada Bitlis vilâyetinin hemen bütün Hıristiyanlan
Kürt’lerin kılıcı ve Cevdet Bey gönüllülerinin kurşunları altında
imha edilmiş. Cevdet Bey, vazifeye aşık olmaktan ziyade vatanına
ve dinine hizmet ediyor kanaatiyle bu cinayetleri yaptırıyordu; tıpkı
Gothfried Fon Bacillon’un kumandası altında bulunan Ehlisalibin
1099 sene. inde Kudüs'teki Yahudi ve İslâm ahaliyi kamilen kes
tirdiği gibi.
Mavimsi dağ silsileleri, her tarafa doğru imtidat eden bir kılıç
gibi san renkte, geniş ovalar, her harabe ve hattâ her taş bana
şaşaalı Orduları ve Roma asilzadelerini titreten İran atlılarının gök
gürültüsünü andıran hücum taarruzlarını hikâye ediyordu.
Kürt’ler ve yerli Meze])otamya’hlar sıcak mevsimlerde düz çatılar
üzerinde yatmağı âdet edinmişlerdi; kimsenin dama çıkmaması nazarı-
dikkatimi celbetti; yalnız akşam namazım eda eden birkaç kişi ve
bizi kollayanlar müstesna olarak damlara çıkmışlardı. Bu şayanı dik
kat ahval bunların bize karşı bir tuzak kurmakla meşgul oldukları
kanaatini uyandıi’dı. Muhtemel bir baskma karşı ben de muktazi ihtiyat
tedbirleri aldırmış ve neticeyi bekliyordum.
Geceyarısı geçmişti, civar evlerden birisinde tuhaf bir ses işittim;
bunu güç işidilir bir ıslık takip etti, bunların evvelce kararlaştırılmış
bir işaret olduğu aşikârdı; neferlerimi uyandırmak için herçibadabat
bir el ateş ettim; bu atını Kürtlere işaret yerine geçmişti; çünkü
bunlar, sabaha kadar devam etmek üzere, derhal üzerimize şiddetli
ateş açtılar.
Bir aralık, muharebe gürültüsü, civardaki dağlarda saklanmış olan
bir, iki düzüne Türk firarilerini de buraya cezbetmeğe sebep oldu;
bunlar Kürt’lerin toplandıklarını gördüler; Kürt’lere taarruz ederek
bize doğru yol açacak, yerde firar etmeğe başladılar; Kürt’ler bunları
takip ettiler, ve yakaladıklarını kestiler; Kürt’lerin memulun hilâfına
olarak firarilerin peşlerine düşmeleri işimize yaradı; hernekadar 4
yaralımız varsa da atlara bindik kılıçları ve tabancaları çekerek bir
yol açtık ve tozu dumana katarak dörtnalla oradan savuştuk . Fakat
Ric'at ve Ermeni mezalimi 51
daha evvel, ikamet ettiğimiz evi de yaktık, veda makamma kaim ol
mak üzere pencerelere birkaç el yaylım ateş ettik; Mehmet Şefik
Ef. ve kendi şeyhlerinden birkaçı pencereler arkasma saklanmışlardı .
Sabah hiçte güzel geçmedi; hayvanlarımız bile bizimle hemfikir
olduklarını kişnemekle ilân ediyorlardı.
Işık ve kurtuluşu temsil eden bu güzel manzarada bizi en ziyade
iz’aç eden, evvelce Hıristiyan köyleri iken bu defa harabeye çevrile
rek tüten ve içindeki cesetlerin etrafa intişar eden kokulan idi.
Bu esnada Kürtler baskının husule getirdiği şaşkınlıktan kurtularak
bizi takibe başladılar ve güzel koşu beygirleriyle bize hayli yaklaş
tılar, fakat kendilerine vermiş olduğumuz ders ve Zok kasabasının
[Garzan] yakınlığı bunların aklını başına getirmiş olmalı ki, derhal
cemaatleriyle tozu dumana katarak ortadan kayboldular .Mevkiin kaymakamı Bulgar’dan dönme ve benim eski dostumdu,
beni görür görmez boynuma sarıldı ve bana Cevdet Beyden gelen
müstacel bir telgrafı gösterdi; Cevdet Bey benim buradan geçip geç
mediğimi kaymakamdan soruyordu . Bu tebligat beni müteessir etti;
fakat ben Bulgar’ın asîl seciyesini bildiğim için vaziyetimi bütün
tafsilâtıyle kendisine açıkça izah ettim . — Kendisinden başka birşey
beklemediğimden — Cevdet Beye buradan geçmedi cevabını verdirdim .
Ertesi sabah kahvaltı yaparken Hükümet konağı penceresinden
dışarıya baktım; yüzlerce Hıristiyan kadın ve çocuklardan mürekkep
bir kafilenin kasabanın pazar yerinde istirahat ettiklerini gördüm;
ölüm damgasını taşıdıklarından dolayı bunların yanakları solmuş,
gözleri çukura batmıştı. Genç kadınlar arasında birkaç ana da vardı;
bunlar çocuklarını yahut iskelet halindeki çocuklarım kollarında taşı
yorlardı . Kadınlardan birisi aklım kaybetmişti; bu, yeni doğurmuş
yarı ölüm halindeki bir cesedi de beraber götıirüyordu . Bir diğeri de
oturmuş bihareket duruyordu ; bu da ölmüş idi . Bu kadının iki çocuğu
analarının uykuya daldığını zannederek bunu uyandırmağa çabalıyor
lardı ; bunun yanında, güzel genç bir kadın can çekişiyordu; bu da
muhafızlardan bir askerin kurbanı. Yüksek bir sınıfa mensup olduğu
anlaşılan bu kadının lâtif bakışları insanda tasviri gayrıkabil bir tees
sür uyandırıyordu. Bu kadma bir bardak su vermek için, Kürt’ler
arasında kırbaçla kendime bir yol açtığım zaman^ kadın son gayreti
sarfederek elimi öpmeğe çabaladı, bundan sonra hayata veda etti.
Hareket işareti üzerine bu kirli ve pejmürde kıyafetli iskelet kafi
lesi birbirini müteakip ayağa kalktılar ve ağır hatvelerle yürümeğe
52 Milâl altında dört sene
Rc’at ve Ermeni mezalimi 53
başladılar; refakatlerinde muhafız olarak sakallı bir jandarma kıt’ası
vardı; Kiirtler de bu kafileyi takip ediyorlardı. Muhafızlar taşla vur
mak suretiyle bu kafileyi yürütmeğe çabalıyorlardı, bununla kafileyi
korkutamıyorlardı; bir kıt’anm döküntüleri gibi, birbiri ardında.kur
banlar bırakıyorlardı. Muhafızların silâhla bu bedbahtları tehdit
edişi bile kâretmiyordu; bu felâketin saikı bunların Hıristiyan
olması id i.
Uzun zamandanberi tanıdığım Hükümet memurlarından birisi, böyle
birkaç kafilenin bir hafta içinde Sinan istikametinde hareket ettiklerini
ve fakat hiç birisinin mezkûr mahalle varmadıklarını sureti mahrema-
nede bana söylemişti. Bunun sebebini sorduğum zaman; bana müte-
vekkilâne şu cevabı verdi; (Allah büyük ve rahimdir).
24 Saatlik bir istirahatten sonra yolumuza devam ettik .
Mezepotamya’nın güneşi bütün parlakhğıyle sarı başakları tenvir
ederken, Dicle nehri tevabiinden Batmansuyu’nun gümüş gibi berrak
sulan da uzaklarda parlıyordu ; Batmansuyu’nu kürekle işler kayıklarla
öğle üzeri geçmiştik. Saat birde, 36. fırkanın öncüsünü teşkil eden
bir mızraklı süvari bölüğüne tesadüf ettik, bu fırkanın kumandanı
Miralay Ziya Bey id i; mirimumaileyh vaktiyle İstanbul’da Askeri
akademide hocalık etmiş sempatik bir zatti; çok güzel Almanca
konuşuyordu .
Bu zat Halil Beyin de hocası id i; fakat birkaç hafta sonra gûya
kendisine gölge ettiğinden dolayı Halil Bey tarafından kumandadan
elçektirildi ve rütbesi refedildi.Bu geceyi Sinan köyünde geçirdim; bu köyün muhtarı, sarı saçlı
genç bir arap id i; bu adam bidayetten itibaren bende iyi bir tesir
uyandırmadı, Hemen bütün Araplar gibi bu da herşeyi bilmek ve
tecessüs etmek istiyordu. Meselâ; kıtal hakkında fikrimi dinlemek
istedi; asker sıfatıyle bunların bize taallûku yoktur, cevabını verdim.
Buna rağmen yanındaki kâtibe [ benim işidemiyeceğim bir sesle ] hafif
sesle îstanbuldaki Harbiye Nezareti makamına (benim herşeyi bildiğim hakkında telgraf) yazılmasını enıreyledi.
Birşey anlamamazhğa geldim ve kendisinden ayrılırken şimdilik
kahvealtı yapmak ve sonra da Rıdvan tarikiyle Akrabi iiöprüsünden
geçerek Musul’a gitmek istediğimi söyledim . Sözümü hakikaten yap
tım, birkaç saat sonra yolu ve istikameti değiştirdim, şimdi Garba
doğru yoluma devam ettim; gecelediğim Bismil köyüne geldim.
Beni evine kabul eden köy muhtarı çok ketum bir Çerkez’d i;
ertesi sabah kendisinden ayrılırken hafifçe gülümsiyerek herşeyi
54 Hilâl altında dört sene
bildiğini, fakat bunları tekrar unuttuğunu söyledi; kendisinin misafiri olduğumu da unutmuştu; bir Çerkez için misafir mukaddestir .
25 — Haziranda Cevdet Bey, Kakigyan [Kakighian] Efendiyi
Bitlis’li 200 kadar muteber Ermeni’yi kendilerinden 5000 altm aldıktan sonra asdırmış ve bu parayı Halil Beyle birlikte aralarında tak
sim eylemişti, Cevdet Bey bununla da iktifa etmemiş şehrin bütün erkek
Ermeni’lerini ellişer kişilik kıt’alar halinde, civar dağlardaki tenha
köylere şevketmiş ve verdiği emirle oralarda katledilmiş ve kendilerine kazdırılan kuyulara gömdürülmüştü; bunlardan ancak birkaç düzine
san’atkâr sağ bırakılmıştı, çünkü askerî imalâthanelerde bunlara ihtiyaç vardı.
Genç kadınlar alçak güruh arasında taksim edilmiş, ihtiyarlar ve
12 yaşma kadar çocuklar başka memleketlere nefyedilmişlerdi.Bu suretle Bitlis ve civarında birgün içerisinde 1-5000 Ermeni imha
edilmişti. Bitlis’te ikamet eden bir ecnebi madam bu kıtal hakkında 23 — Haziran ve müteakibi günlerde şunları yazmıştı; ( Ermeni’lerin
hapsinden sonra Türkler, kadmlan başka memleketlere nefyetmeğe
başladılar. Bunu gördüğüm zaman Vali Beye müracaat ettim, bu bed
baht adamlara merhamet edilmesi ricasında bulundum. Arzu etse bile
bu emri değiştiremiyeceği cevabım verdi; çünkü bu emri bizzat Halil
Bey kendisine tebliğ eylemişti. Sonra Halil Beye müracaat ettim; Halil Bey bu müracaatime hiç cevap vermedi).
Bu ecnebinin evvelki fasılda ismi geçen Hemşire Marta olduğunu
zannediyorum. Bitlis’teki kıtalden kurtulmağa muvaffak olan birkaç
Ermeni ile Silvan, Beşiri taraflarından kaçan Ermeniler de kısmen
Muş mıntakasına dahil oldular. Bunlar, Belik, Bekran, Şego köylerinin
Kürt’leri tarafından takip edildiklerini görünce yavaş yavaş yolsuz ve
yüksek dağlık olan Sasun mıntakasına çekildiler .
Bu yüksek mmtakamn gümüş gibi parıldayan tepelerinde, sönmüş
volkanlarında 30 000 erkek, kadın, çocuk toplanmışlardı. Bunlar
Kürtlerin ve Cevdet Bey gönüllülerinin eline düşmemek için boğazlar
dan, uçurumlardan aşağı kendilerini düşürerek helâk ediyorlardı.
Cevdet Bey uzun zamandan beri artık Ermeni’lerin Azraili olmuştu ;
şimdi kendisi Halil Beyin elinde, her şekle uyan bir alet id i. Hıris
tiyan’lardan intikam almak için Halil Beyin verdiği her emri yapardı; çünkü Ermeni’ler, Dilman meydan muharebesinde ve bunu müteakip
Van vilâyetinin zapt ve işgalinde Rus’lara maddî ve manevî yardımda
bulunmuşlardı.
Bitlis şehrindeki Ermeni’lerin, Güldanî’lerin, Suriye Katolik’lerinin
ve Nasturî’lerin katlinden sonra Cevdet Bey, Kâzmı kara Bekirin
refakatinde olarak — bilâhare bizzat Cevdet Beyin bana hikâye
eylediği gibi o zaman Kaznn Bey kaymakammış — Muş vadisine gitti;
bu mmtakadaki ve Sasun dağlarındaki asileri tedip için gitmişti .
Kıtalden bahsedildiği vakit Türk’ler bu usatı ileri sürüyorlardı. — Muş
ve civarı ve Sasun mıntakası Jandarmalar ve aşiret kıt’alarıyle kuvvetli
kordon altına alınarak seddedildikten sonra Cevdet Bey — âdeti veç
hile — cebrî istikraza başladı; bunu, katil, yani bu Vilâyetlerdeki
Ermeni ahalinin büyük kısmının ifna ve imhası takip etti.
Bu katle Muş vadisindeki 80 — 100 Ermeni köylerinin sekenesi ve
hattâ Muş’taki umumî isyan sebebiyet veriyor; Ermeni’ler sevkulceyş
hatalarını burada da tekrar ediyorlar ; yani Türk topçuları tarafından
derhal tanzim ateşi yapılabilecek büyük binalarda ve kiliselerde tah
kimat yapıyorlar, Muş içinde ve etrafında 14 gün içinde cem’an
50 000 Ermeni öldürülmüştür. Civardaki bazı köylerde, ezcümle Alecan,
Magrakon ve Keskeg’de müthiş katliâm olmuştur. Kadın ve çocuk
ların bir kısmı toplattırılmış ve canlı olarak yakılmıştır; diğerleri de Fırat suyuna atılarak ölmüşlerdir.
Bu sırada — gizlenmiş silâhlar bahanesi ile — Mardin, Diyarbekir,
Mezraa, Harput ... ilâahirihi şehirlerinde kütle halinde nefiy ve tağrip,
katil suretiyle buralarda Hıristiyan ahaliden kamilen tecrit edilmiş, bu
yüzden Harput, Diyarbekir Vilâyetlerinde ticaret ve sanayiin büyük
kısmı sönmüştür .
Diyarbekir’deki katilden sonra kan ve takip illeti Adana vilâyetine
ve Şimalî Suriye’ye intikal etti [ Zeytun, Urfa, Meraş ve saire]; Mer
kezî Anadolu’dan ve Şimalî Anadolu’dan [ İzmir, İstanbul, müstesna ]
buralara çok miktarda menfiler gelmişti. Almanya ve Avusturya’nın
tazyiki üzerine İstanbul ve İzmir’de takibattan sarfınazar olundu.
Van, Bitlis, Diyarbekir ve kısmen de Mamuretülâziz Vilâyetinde
kelimenin tam manasıyle katil yapılmıştır. Hükümetin diğer vilâyet
lerinde nefiy şeklinde başlamış olan takibatta aynı neticeye müncer
olmuştur, çünkü Karadeniz sahilinden, merkezî Anadolu’dan ve Şarkî
Anadolu’dan Suriye ve Irak çölleri istikametinde sevkedilen binlerce
kişilik birçok kafilelerin dörtte üçü dahi yüzde doksanı yollarda tifüs
hastalığından ve mahrumiyetlerden dolayı helak olmuşlardır.
Açlıktan kaçanlar Kürt ve Çerkez eşkıyaları tarafmdan katledilmiş
lerdir ; muhafızlar tarafmdan öldürülenler de nadir değildir ; muhafız
lar da — bedbaht adamlarla birlikte gitmek mecburiyetinden dolayı
yorgun bir halde — dipçik darbeleriyle bunların işlerini bitiriyorlar
yahut ateş ile tehdit ederek çıplak bir halde şiddetli akan nehirlere
Ric*at ve Ermeni mezalimi 55
atılmağa icbar ediyoı*lardı; bunlar nehire atıldıktan sonra bir daha
görünmiyorlardı. Ben bile Fırat nehri sahillerinde yüzlerce Ermeni
çocuklarının, kadınlarının cesetlerini gördüm ; bunlar vahşi hayvanlara,
çakallara yem vazifesini görüyorlardı. Cesetlerin ötede beride açıkta
duruşu hayretimi mucip oldu .
Sırtlanlarla Hilâlin müştereken işledikleri bu cinayetin, kargaların
üzerlerinde uçuşmasından, köpeklerin etraflarında dolaşmasından belH
olmaması için sivil memurlar cinayete müteallik eserleri umamiyetle
ve itinah surette belirsiz ediyorlardı .
Katillerle, nefiylerin, mevkii iktidardan çekilen Fırkanın hazırladığı
esaslı bir plân dahilinde icra edildiğine hiç şüphe yoktur ; bu plânı
başta Sadrıazam Telât Paşa olduğu halde sivil hükümet memurları ihzar eylemiştir.
Evvelen Ermeni’leri, sonra da Rum ve diğer Hıristiyan’ları Türkiye
arazisinden çıkarmaktır.
Bunun da delih Siirt, Cezire ve o civardaki Vilâyetlerde yapılan
katillerdir ; bu takdirde 200 000 den fazla Nasturî, Suriyeli Katolik,
Kıpti ve sairenin imha edilmesidir; bunların Ermeni’lerle lıiç bir
münasebetleri yoktur ve hükümetin daima sadık teb’ası olarak yaşa
mışlardır . Ölümü İslâmlığa tercih eden Ankara’h Ermeni Katolik'lerinin
teb’idi, Greğoriyen Ermenilerinin büyük kısmının Türk’ler tarafından
aynı teklif ve şeraite tâbi tutulması bu plânın neticesidir.
56 Hilâl altında dört sene
« Hilâl altında dürt sene» adlı kitap U l d i ı d a mlitaleaYazan:
Kaymakam
Hakkı
Kitabın müellifi Venezöellâ’lı Rafael dö Nögalls, kitaptaki malûmattan anlaşıldığına göre, Avrupa’da Büyük harp başladıktan sonra itilâf Orduları saflarında gönüllü sıfatı ile harbe iştirak etmek üzere
evvelâ Fransa’ya, sonra sırası ile Belçika, İngiltere hükümetlerine
müracaat etmiş, buralarda hüsnü kabul görmemiş; bilâhare İtalya tarikiyle Sırbistan’a geçmiş, burada da maksadına muvaffak olama
mış ; hâsılı hangi kapıyı çalmış ise açılmamış; neticede İstanbul’a gelmiş, Başkumandanlık vekâletine müracaat etmiş; gûya bulunmaz
bir meta imiş gibi Türkiye hükümeti mumaileyhi süvari yüzbaşısı rütbesi ile ve gönüllü olarak Orduya kabul eylemiştir.
Bu zat evvelce gazetecilikle de meşgul olduğu için bu husustaki
kabiliyeti çok işine yaramış, daha İstanbul’a ayak basar basmaz
Almanca gazeteler ve bunlardan naklen Türkçe gazeteler « Jeneral Nögalis » başlığı altında uzun uzadıya medhiyeler yazmışlardır.
Nögalis, bu gazeteleri vesika makamında üzerinde taşımış, nerede
hüviyeti hakkında kendisinden malûmat sorulmuş ise derhal üzerinde taşıdığı bu gazeteleri göstermiştir.
Hasankale’de 3. Ordu karargâhına geldiği vakit, daha ilk temasımızda bize de bu gazeteleri göstermiş ve okunmuştur.
Mumaileyh «Hilâl altında dört sene » adlı kitabında Türkiye’deki maceralarını hikâye ederken tamamıyle bitaraf kalamamış, birçok hususlarda hakikatten ayrılmıştır.
Dört sene Türkiye hükümetinin nân ve nimetiyle yaşadığı ve her yerde, kendi itirafı veçhile, aziz Türk milletinden insaniyetkârane
muamele gördüğü halde, maalesef Hıristiyanlık hissiyatına mağlûp olmuş, nankörcesine bir sürü tezyifkâr mütalea ve fikirlerle kitabını doldurmuştur.
Hakikate uymıyan fikir ve mütaleaları umumî surette üçe ayırmak mümkündür;
1 — Ordunun sevk ve idaresine taallûk eden hususlar;2 — Kürt’ler ve Ermeni’ler hakkında etnoğrafik malûmat;3 — Ermeni tehciri ve Ermeni’lere reva görülen zulüm ve itisaf.
Bunlar hakkındaki malûmatın doğrusunu yazmağı vicdanî, millîvatanî bir vazife telâkki ettim .
8
5â H ilâl altında dort serie
Ordunun sevk ve idaresine taallûk eden hususlar
Nögalis, Erzurum müstahkem mevki kumandanı Poselt Paşa’nnı
8. Ordudan ayrılmasına sebep olarak diyor k i: «Tifüs hastalığından
vefat eden Ordu kumandam Hafız Hakkı Paşa’nm yerine tayin olun
mak hakkı Poselt Paşa’nın imiş; kendisine bu vazife verilmediği için müteessir olmuş, Ordudan ayrılmıştır ».
Nögalis, ihtimal ki, B. Ordudaki Alman zabitlerinden aldığı ilham
üzerine bu mütaleayı serdetmiştir. Çünkü Hafız Hakkı Paşa, daha
Ordu kumandanı iken Poselt Paşa’nın İstanbul’a iadesi takarrür etmiş ve bu baptaki emir kendisine te 3İiğ edilmişti.
Poselt Paşa esasen ağır topçu zabitidir; Meşrutiyetin ilânından
sonra 326 senesinde Türkiye’ye gelmiştir. Muhtelif müesseselerde va
zife görmüş, bazı müstahkem mevkilerin tahkim komisyonlarında bu
lunmuş. Umumî seferberlik ilân edildikten sonra Erzurum müstahkem mevki kumandanlığına tayin olunmuştur.
Bu zat Erzurum’a geldikten sonra kaleyi tetkik etmiş ve seyyar
Ordunun zararına olarak kale için bir takım tekliflerde bulunmuştur.
Bu tekliflerin kabul edilmesine imkân yoktu; esasen vaziyet te buna
müsait değildi. Binaenaleyh Türkiye hükümeti Umumî harbe iştirak
etmeden az evvel, Başkumandanlık vekâleti, Erzurum kalesini bir kale
olarak kullanmaktan sarfınazar eylemişti; kaleye ait bilumum seyyar
kuvvetler Ordu emrine verilmişti. Sabit malzemelerden kabili istifade
olanlardan da Ordu istifade edebilecekti. Bu vaziyet hâsıl olduktan
sonra kale kumandanına artık fazla bir iş kalmadı; müşarünileyhin faaliyet, sahası darlaştırılmış oldu.
Poselt Paşa, bundan sonra işi siyasete döktü . Bilerek veya bilmi-
yerek Ermeni komitacılarla temasa geldi. Ermeni'lerin Alman hima
yesine girmeleri için sarfı mesaide bulundu. Bu müsait vaziyetten
istifade eden Ermeni’ler Poselt Paşa’mn himayesi altında mektepler
açmağa teşebbüs ettiler. Halbuki, bu sırada Ermeni’lerin Türk’ler
aleyhindeki faaliyetleri başlamıştı; bu faaliyet günden güne artıyordu;
bu hal hükümetin ve Ordunun nazarı dikkatinden kaçmadı; Başku
mandanlık vekâleti ile muhabere edilerek müşarünileyhin İstanbul’a
avdeti temin edildi ve merhum Hafız Hakkı Paşa zamanında İstanbul’a iade olundu .
Müşarünileyh, Erzurum’da beş altı ay kadar vazife görmüştür.
Şayanı zikir bir hizmeti sebkat etmemiştir, Müstahkem mevki o za
man fırka salâhiyetinde bir makam idi; böyle bir makamı işgal eden
Ordunun sevk ve idaresine taallûk eden hususlar 59
bir zatın, meydanda birçok kıymetli Kolordu kumandanları dururken,
Ordu kumandanlığını tahayyül eylemesi çok gariptir.
3. Ordu erkânıharbiye reisi Kaymakam Göze Bey hakkında da
çok balâpervazane mütalealar yürütülmüştür. Gûya Ordu kumandam
Mahmut Kâmil Paşa sevk ve idare hususunda aczini anlamış. Ordu
nun idaresini Göze Bey’e bırakmış; Göze Bey de Kafkas ve Şimalî
İran’daki kıt’aları idare ettiği müddetçe 1 500 Km . genişliğinde bulu
nan bir cephede tutunabilmiş; Göze Bey ayrıldıktan sonra her şey çığınndan çıkmış, Ordu düşman taarruzu karşısında berbat ve perişan olmuştur.
Bu safsatalara bakılırsa Nögalis'in, erkânıharbiye reisinin Ordu kumandanına karşı vazife ve salâhiyeti hakkında bir malûmatı olma
dığı anlaşılıyor. Erkânıharbiye reisi, maiyetinde bulunduğu, kumanda
nın müşaviridir. Reis yapılacak işler hakkında, harekât şubesi müdü
rünün de mütaleasmı dinledikten sonra, kumandana mütalea ve teklifini arzeder.
Kumandan da, maiyeti tarafından vaki olacak mütalealara karşı hazır bulunmak için, lıer vaziyeti kendiliğinden tetkik ve mütalea
eder. Maiyeti tarafında,n arzedilecek mütalealar kendi fikir ve mü-
taleasma uygunsa kabul, değilse reddeder. Şu halde son söz ve
karar kumandana aittir . Hiçbir Erkânıharbiye reisi veya Erkânıharp
zabiti kendi fikir ve mütaleasmı kabul ettirmek için kumandana karşı ısrar edemez .
Kumandanlık hiç bir zaman iştirak kabul etmez ; asıl mes’ul ku
mandandır; Erkânıharbiye reisi değildir. Erkânıharbiye reisi de kuman
dana karşı mes’uldür. Kumandanlık karargâhındaki bütün işlerin na
zımı Erkânıharbiye reisidir: kaıargâhta işler kumandanın arzusu dahi
linde ve yolunda cereyan etmezse kumandan, Erkânıharbiye reisini
mes’ul ve muaheze eder .
Düşünmelidir ki bir Erkânıharbiye reisi karargâha ait bütün işleri yalnız başına yapamaz. Bunun da yardımcılara ihtiyacı vardır.
Kârargâh heyetlerinin teşekkülü bu ihtiyaçtan doğmuştur. Ordu
Erkânıbarl)iyesi vazifesini muvaffakiyetle yapmışsa bundaki şeref
hissesi yalnız Erkânıharbiye reisine değil, bütihı karargâh hey’etine şamildir .
Göze Bey 3. Ordu Erkânıharbiye reisliğinde bulunduğu müddetçe
vazifesini hüsnü ifa için çok çalışmış, her türlü güçlüklere göğüs ger
miş, kumandana karşı birçok mütalea ve tekliflerde bulunmuştur.
Kumandan kendi fikir ve düşüncesine uygun gelen mütalea ve tek
lifleri kabul etmiş, uygun gelıniyenleri bilâ tereddüt reddeylemiştir,
60 Hilâl altında dört sene
Kabul edilmiyen mütalealara karşı Göze Bey ne müteesir ve ne de
münfail olmuştur. Çünkü Göze Bey kumandan ile Erkânıharbiye reisi
nin mütekabil vaziyet ve salâhiyetlerini tamamen müdriktir; nitekim
Ordu Erkânıharbiye riyasetinde bulunduğu müddetçe kumandanlarla
arasında böyle bir münakaşa olmamıştır .Göze Beyin kendine mahsus bir siyaseti vardı; daima taarruz.
En çetin vaziyetlerde bile işin taarruzla halledilmesini teklif ederdi.
Ancak taarruzla Kafkas cephesinde fazla Rus kuvveti tutulabileceği
ve kat’î netice alınacak Avrupa cephelerine bu cepheden kuvvet şev
kinin men’i mümkün olacağı kanaatinde id i. Filhakika umumî çerçeve
dahilinde vaziyeti mütalea etmek cok doğrudur; fakat biraz da bulu
nulan mıntakamn hususiyetini, arazi vaziyetini, ikmal işini; düşman
vaziyetini de nazarı mütaleaya almak lâzımdır. Bunlar düşünülmeden
yapılacak taarruz bir muvaffakiyet vadetmez .
Mahmut Kâmil Pş. çok yüksek bir sevk ve idare adamı id i. Karar
larını, şahsî kanaatine dayanamk verir, hiçbir tesir altında kalmazdı;
Ordunun harekâtı ile devam üzere meşgul olurdu . En edna vaziyeti
bile nazarından kaçırmazdı. Erkânıharbiyesinin mütaleasmı dikkatle
dinler, kanaatine uygun olnııyan mütalea ve teklifleri kabul etmezdi.
Sarıkamış meydan muharebesinden sonra Ordunun, insan ve malzeme
itibarı ile çok üstün bulunan düşmana karşı Erzurum Şarkında 13 ay
tutunması Mahmut Kâmil Pş. nın kararlarındaki isabete ve ihtiyatlı hareketine medyundur .
Göze Bey ; (Kafkas cephesindeki muharebeler) hakkında yazdığı
eserinde Mahmut Kâmil Pş. için kurnaz ve akıllı olduğunu, sevk ve
idare hususunda çok ihtiyatlı hareket ettiğini, İstanbuldaki Türk un
surlarından çok atılgan olanlara karşı bu tabiatinin iyi olduğunu, yalnız
cür’ete taallûk eden bazı karar ve vaziyetlerde bu halin menfi tesirler yaptığını söylemektedir.
Göze Bey 331 [915] Ağustos ayında tifüs hastahğına yakalanmış
ve çok zayıf düşmüştü . Çalışacak halde değildi, Ordu heyeti sıhhiyesi
kendisine birkaç ay tebdili hava verdi. Mirimumaileyh tebdili hava
müddetini Almanya’da geçirmek istedi ve 10 — Teşrinievvel — 331 de
915] Erzurum’dan hareketle İstanbul’a ve Teşrinisani bidayetinde de
Almanya’ya gitti. Bu aralık kafkas cephesinde Rus taarruzu başladı.
Vaziyet çok nazik idi . Ordu kumandanı da İstanbul’a gelmişti.
Bu taarruz üzerine derhal Erzurum’a avdet etti. Göze Bey daha fazla
tebdih havada kalamazdı; tebdili hayası bitmeden vazifesi başına dönmeğe mecbur oldu.
Ordunun sevk ve idaresine taallûk eden hususlar 61
Göze Bey tebdili havaya gitmeseydi gene bu akıbet mukadderdi .
Çünkü Rus'lar neye mal olarsa olsun Erzurum’u zaptetmeğe karar
vermişler ve bu maksat için aylardanberi esaslı hazırlıklar yapmışlardı;
kuvvet ve malzeme itibariyle bize çok üstün bulunuyorlardı. Gerek
bu üstünlük ve gerekse vaziyeti yanlış mütalea neticesi iki fırkanın
[51, 52] Irak cephesine gönderilmesi Erzurum’un sukutunu ve binne-
tice Ordunun da mahvu perişan olmasını mucip oldu .
Nögahs bu iki fırkanın Irak cephesine şevkinde o zaman mürettep
K , O. — ki bilâhare 18, K . O . namını almıştır — kumandanı HaUl
Pş. nın âmil ve müessir olduğunu iddia ediyor ki, bu iddia ve mütalea
tamamen yanhştır ,
Bu iki fırkanın Irak cephesine şevkini Başkumandanhk vekâleti
emreylemiştir .
Ordu kumandanlığı buna itiraz etmiş, Rus’ların taarruz için esaslı
hazırlıklarda bulunduklarını yazmışsa da Başkumandanhk vekâleti
kararından dönmemiştir. Başkumandanhk vekâleti, karargâhında top
lanmış olan malûmata ve umumî vaziyete göre Rus’ların kışın Kafkas
cephesinde ciddi taarruzda bulunacaklarına ihtimal vermiyordu . Sarı
kamış tecrübesinden sonra bu kışm tarafımızdan bir taarruz yapılması
düşünülmiyordu. Irak cephesinde ise vaziyet çok gayrı müsait idi. Nite
kim bu iki fırkanın İrak cephesine yetişmesi ile orada vaziyet büsbütün değişti; Bağdat kurtarıldı, sonra Kûtül’amare muzafferiyeti istihsal
edildi.
Göze Bey Şubat bidayetinde tekrar Orduya iltihak etti; Ordu
bu esnada (Gibice — Kopdağı — Çoruh) hattına çekilmişti. Bundan
sonra 3. Ordu emrine taze, dinç ve mevcutları dolgun, Çanakkale
muharebesinde çok tecrübeler görmüş üç fırka geldi. Buna rağmen Ordu
(Mamahatun— Bayburt — Rize) mıntakasmda tutunamamış, yüzlerce
kilometre geride (Kemahboğazı — Çardaklı — Harşıtderesi Garbı) hat
tına atılmıştı.
Göze Bey bu esnada vazifesi başında idi ve Ordudan hiç ayrılmamıştı . Gerek idi ki, bu geri çekilmenin önüne geçseydi.
Nögalis Van’da Ermeni’ler tarafından çıkarılan ihtilâlde Van’daki
’rürk kuvvetlerinin kumandasını deruhte eylediğini ve sonra da Van
jandarma fırkasında Erkânılıarbiye reishği vekilliğini yaptığını sövü
yor ki bunlar da hakikate muvafık değildir.
Nögalis Hasankale’deki 3. Ordu karargâhına 331 [915] mart orta
sında gelmişti. Karargâhta iki hafta kadar kaldıktan sonra bir gün
cephedeki kıt’alardan birisine gitmek arzusunu gösterdi. Esasen
hal ve tavrı calibi şüphe idi. Mühim cephelerde kullanılmak istenilmi
yordu .
Tâli mmtaka addedilen Van havalisine, Van jandarma fırkası emrine
gönderildi. O sırada ötede beride Ermeni isyanları, vukuatı tevali
ediyordu. Van’daki Ermeni’lerin de bugün yarın isyan çıkaracakları
haber alınmıştı. Nögalis daha yolda iken Van’da ihtilâl başlamış ve ihtilâlciler Türk’ler tarafından muhasara edilmişti. Van’da esasen
nizamiye kuvveti yoktu. Yalnız zaif Türk jandarmaları ve bir miktar
eski top vardı, ihtilâl haberini duyan civar köyler halkı ve kasabada silâh kullanabilecekler Van valisi Cevdet Beyin kumandası altında
toplandı. Nögalis Van’a girdiği vakit Vali tarafından icap eden terti-
tibat alınmıştı. Nögalis tab’an ihtilâlci id i. Vali Cevdet Bey ihtimal ki
siyasî mülâhazalar dolayısıyle bunun yanından a3a’ilmadı; misafir
etti; izaz ve ikramda bulundu. İhtilâlcilere karşı hareket eden kuvvet
leri Vali idare ediyordu.
Erzurum’dan yardımcı kuvvetler Van’a yetiştikten sonra Erzurum
seyyar jandarma taburu kumandanı Yüzbaşı Kâzım Bey Van’da
kumandayı deruhte eyledi. Fakat bu da müstakil değildi; yine Valinin emrinde idi.
Van’dan ayrıldıktan sonra Nögalis Van jandarma fırkasına iltihak
etti. Fırka kumandanı Kaymakam Kâzım Bey [Hâlen B. M. M. Rs. ]
bunu karargâhta istihdam etti.
Esasen bu fırkanın, diğer fırkalar gibi karargâh teşkilâtı, Erkânı-
harbiyesi yoktu. Kâzım Bey yanma aldığı birkaç emir zabiti ile fırka
nın harekâtını idare ediyordu. Mirimumaileyh bir ecnebi zabitinin
yardımına hiç te muhtaç değildi.
Nögahs, birinci kuvvei seferiye Bitlis mıntakasına çekildikten sonra
birdenbire ortadan kayboldu ; haftalarca izi bulunamadı. O zaman
bunun Rus tarafına geçtiğine hükmolundu. Bilâhare hasta olduğu ve
kendiliğinden diğer Ordular mmtakasına geçtiği haber alındı.
Günün birinde Mamure’de menzil emrinde iken Göze Beye bir
telgrafı geldi ; bunda Van ihtilâhnde ve sonra da Van jandarma
fırkasında gördüğü hizmetlerden bahsile muharebe madalyası ile taltif
edilmesini rica ediyordu. Kendisine verilen cevapta, maiyetinde hizmet
ettiği zevat tarafından inha edilmesi lâzım geldiği tebliğ olundu .
Bundan sonra kendisinden bir ses çıkmadı. Halbuki kitabındaki
fotoğrafında harp madalyasmdan başka muharebe gümüş liyakat,
gümüş imtiyaz , kılıçlı beşinci mecidi. üçüncü mecidî nişanları
bulunmaktadır . Bunları ne zaman ve hangi hizmete mukçibil aldığına
62 Hilâl altında dört sene
Kürt'ler ve Ermeni’ler hakkında etnograîik malûmat 63
dair hatıratında bir kayıt yoktur. Yalnız harp madalyasını Göltz P ş . nm ve kılıçlı beşinci mecidî nişanını da müşir Abdullah P ş . umumî mütareke senesinde harbiye nazın iken verdiğini ve misafirliğine hürmeten kendisinin Türk Erkânıharp kaymakamlığına terfi
ettirildiğini, fakat buna ait buyurultuyu henüz almadığını hatimei kelâm olarak yazıyor. Binbaşılığa terfii hakkında da hiç bir malûmat yok. Bütün bu hayali rütbe ve nişanlar muharririn şahsı hakkında kâfi bir derecede bir fikir verebilir zannındayım.
Kürt’ler ve Ermeni’ler hakkında etnoğrafik malûmat
Nögalis Kürt’ler hakkında şu mütaleada bulunmaktadır: «Kürt’ler aşiret hâlinde yaşarlar; aşiretlerin birer reisi vardır; aşiret halkı reisin maiyetini teşkil eder. Reisler Hindu Cermenî neslindendir.
Maiyetleri ise mağlûp milletler ırkına mensupturlar. Kürt’lerde de çok Hıristiyan vardır; Nasturî’ler, Yezidî’ler ve şeytana tapanlar bu me-
y andadır. Fakat Kürtl’erin çoğu Sünnî ve bir kısmı da Şiî’dir, Tarihin bize hikâye eylediği en muteber Kürt’ler 12. Asır nihayetinde Kudüs’ü
ehlisalipten kurtaran Sultan Salâhaddine mensupturlar».
«Van tarihi ve Kürt’ler hakkmda tetebbuat > adlı kitapta Kürt’ler ve aşiretler hakkmda çok kıymetli malûmat vardır. Bu kitaptan aynen iktibas edilen malûmata göre Kürt adlı bir millet yoktur. Asur kitabe
lerinde de şimdiye kadar Kürt ismine tesadüf edilmemiştir. Avrupa uleması Kürt’lerin menşeini tetkik etmiş, Kürt namı altında müstakil
bir, millet bulamamışlardır; nihayet bunların uzun müddet Iran harsi altında kalmış, muhtelif zamanlarda müteferrik surette gelerek bu
mıntakaya yerleşmiş Türk’lerden ibaret olduğu neticesine varmışlardır.
İngiliz ansikelopedi’si Kürt’lerin Türk olduğunu sarahaten zikretmektedir.Halk arasında da Kürt kelimesi bir milliyet ifade etmiyor. Kürt
cahil, dağh, çapulcu mânasına gelir. Aşiret hayatını terkedip kasabaya
yerleşen, ticaret hayatına atılan kimseler dağlılara Kürt demeğe başlamışlardır.
Kürt’ler arasında Hıristiyan yoktur . Diğer milletlerden muhacir olarak bu havaliye gelenler, an’ane, ruh itibariyle bu halk ile kayna- şamamış ; ayrılıklarını muhafaza ejdemişlerdir. Yahudi’ler, Ermeni’ler gibi.
Bu havalide mevcut aşiretler, asırlardan beri devam edip gelen
muayyen nesillerden ibaret değildir. Bu havalideki aşiret teşkilâtı tabiî sebeplere dayanmamakta, gelip geçen hükümetlerin ihmali, daha doğrusu himayesi yüzünden birtakım açıkgözlülerin cebrü tazyikiyle
vücude gelmiş Sün’î teşekküllerden ibarettir. Bu Sün’î teşekküller
64 Hilâl altında dört sene
paydar olmamış, zamanla, hükümetin nüfuzu ile diğer bir zorba
türemiş; değnek kuvvetiyle bu adamları toplayıp kendisine ümmet,
yani, aşiret yapmıştn’ . Bu zorbanın kuvvet ve nüfuzuna ve muame
lesine göre bir aşiretten diğer aşirete geçmeler olmuş ; bu intikaller
yüzünden bazan aşiretler arasında kavga bile zuhur etmiştir.
Aşiret reislerinin tazyiki kalktığı zaman aşiretlik kalmamıştır.
Aşiret reisleri kısmen kurunu vustadaki idare memurlarının ahfadından
ibarettirler ; o zaman bir yer fethedildiği zaman o yerin idaresini
muktedir bir ümeraya tevdi ederlerdi. Bunlar da kendi adamlarım
muhtelif mevkilere memur ederlerdi. Bunlar bulundukları yerlerde
birer derebeylik hanedanı teşkil etmişlerdir. Abbasî’ler zamanında
kumandanlar kamilen Türk idi ve bunların kullandıkları memurlar da
Tük idi. Kudüs’ü ehlisalip’ten kurtaran Salâhaddin Eyyubî de aslen
Türk’tür. Salâhaddin Eyyubî Mısır meliki olduğu zaman hulefayi Abba-
siyye namına hutbe okutmuştur. Kürt’lerin Salâhaddin’e mensubiyetleri
de bunların Türk olduğunu teyit eder . Nögahs ihtimal ki Kürt’lerin Diyarbekir tarafından etrafa yayıldıklarına dair tarihlerde mevcut
an’ane üzerine muteber Kürt’lerin Salâhaddin’e mensup olduklarına
kail olmuştur. Diyarbekir tarafmdan bu havaliye gelmiş olan Kürt’ler
Halidî’lerin ahfadındandır ; Halidî’ler ise Hitit’lerden ibarettir ; Hitit’ler
ise tamamen Türk’tür.Nögalis kendi macerasında Van havalisini Ermenistan addetmiş
ve buraya Ermeni orartor’u adını vermiştir. Halbuki, Van havalisi
öteden beri bir Türk yuvasıdır; Ermenistan değildir. Ermeni’ler Milât
tan 6 asır evvel Firijya’hlarla beraber Anadolu’ya muhacir olarak
gelmişlerdir. Asırlarca İranî’lerin idaresi altında kalmışlardn- ve 4 .
asra doğru ancak bir kabile hükümeti tesisine muvaffak olmuşlarsa
da bu da çok devam etmemiştir.
Ermeni tarihleri de hükümetlerinin kablelmilât 328 tarihinde teşek
kül ettiklerini yazarlar. Şu halde Halidî Türk’leri orartor’da istiklâlle
rini kurtarmak için uğraşırlarken Ermeni’ler henüz Tesalya’da idiler .
Türk ittihadına çalışan Halidî kırallarına orartor hükümdarları namı
verilirdi.
Nögalis Van’daki Ermeni bağlarına, Hayık masalına nisbetle Ha-
yıkistan adını vermiştir ki, böyle bir tabirden bu havali sekenesinin
malûmatı yoktur. Ermeni’ler, siyasî teşekküllerini temin edebilmek
için bu ismi vermişlerdir. Rus halitalarında da bu isme tesadüf edil
mektedir. Bu isim, Ermeni’ler bu mıntakada bir müstakil Ermeni
hükümeti teşkil etmek emelini takibe başladıktan sonra ibda edilmiştir.
Ermeni tehciri ve Ermeni’iere reva görülen zuİûm ve itisaf 65
Ermeni tehciri *e Erm eni’ lere reva görülen zuiünı ve itisafNogalis'in Ermeni’ler hakkında verdiği malûmat çok mübalâğalıdır
ve hakikate de uygun değildir. Ötede beride baş gösteren isyan ha
reketleri, yollarda tesadüf eylediği muhacir kafilelerinin manzarası
bu zatin efkâr ve hissiyatı üzerinde çok müessir olmuş; bu tesirin
şevki ile daima Ermeni’ler lehinde mütalea serdeylemiştir. O sırada
Van, Biths havalisinde binlerce Türk aileleri kafile halinde sefil, peri
şan bir vaziyette dahile hicret ediyorlardı. Birçok Tüi'k’ler yollarda
Ermeni çetelerinin taarruzuna uğrayorlardı. Bunları tamamen meskût
geçmiştir. Acaba bunları hiç görmemiş mi? Ermeni’lerin tehcirine
asıl saik nedir? Nögahs bu mes’eleye hiç temas etmemiştir. Yapılan
muamelenin derecei isabeti hakkında bir fikir ve kanaat edinebilmek
için mes’elenin evveliyatını, tehcir muamelesinin asıl sebeplerini bil
mek lâzımdır. Ben bu hususu hükümetin resmî vesaiki ile ve şahsî
müşahedelerimle izah etmeğe çahşacağım. O zaman Nögalis görecek
tir ki, yapılan muamele haklı olarak yapılmıştır. Bu muamelenin icra
ve tatbiki hususunda hükümet geç bile kalmıştır.
Mes’eleyi daha iyi izah edebilmek için Meşrutiyetten evvelki idarei
mutlaka devrine rücu etmek, buradan işe başlamak faideli olur. Er
meni milleti idarei mutlaka zamanında Türk idaresinden memnun
değildi. Avrupa’da tahsil görmüş Ermeni gençlerinin çete halinde
Türkiye’de icrayı faaliyet etmeleri idarei müstebideyi devirmek; bunun
yerine meşrutiyeti idareyi kurmak maksadını istihdaf eylediği zanno-
lunuyordu. Aynı maksat için genç Türk’lerde çalışıyorlardı. Neticede
mutlakıyeti idareye nihayet verildi ve Meşrutiyet ilân olundu.
Artık bundan sonra muhtelif fırkalara, komita ve çetelere düşen
vazife siyasî mahiyeti haiz faaliyetlerine nihayet vermek, tam mana-
sıyle meşrutiyete nigehban olmak, memleketin medenî ve İktisadî
yükselmesine çalışmak id i.
Maalesef Ermeni komitaları istiklâl peşinde koşmağa başladılar;
her vasıtaya baş vurarak millî mefkurelerinin tenmiyesine ve istiklâl
lerinin teminine çalıştılar. Türk’lüğe ve Türk’lere karşı buğzü nefreti
arttıracak eserler yazdılar. Ayrıca da gençlerin fikirlerini zehirhyecek
ihtilâl, milliyet, istiklâl esasları üzerine kitaplar çıkardılar.
Ötede beride verdikleri konferanslarla hükümetin, Türk’lerin izzeti
nefsini, hissiyatı diniyesini tezyif ve tahkirden de geri durmadılar.
Meşrutiyetin daha ilk günlerinde zahiren meşrutiyet dersi vermek
9
66 Hilâl altında dört seiie
için Ermeni köylerinde dolaşan komita reisleri köylülere şu yolda
telkinatta bulunuyorlardı; «Türk’ün meşrutiyet ve hürriyetten maksadı
Ermeni’leri kesmektir. Müsavat, uhuvvet kelimelerine sakın aldanma
yın . Ermeni’nin hürriyeti silâh ve bombası ile hâsıl olacaktır. Öküzlerinizi satın; silâh ve bomba alın».
Ayrıca bomba imalini öğrenmek için Erzurum, Kayseri, Sivas,
Diyarbekir, Van, Bitlis gibi mühim yerlerden Amerika’ya, Avrupa’ya, Rusya’ya adamlar gönderdiler.
Patrikhane, murahhashaneler birer komitacı yatağı oldu; buraları
martin, mavzer ve bombalarla süslendi. Bunlar dinî vazifelerini terke- derek tamamen siyasî işlerle uğraşmağa başladılar. Mekteplerde, en
muhterem mevkii, Ermenistan timsali, Ermenistan haritası gibi levhalar işgal etti; evvelce Ermeni’ler bu faaliyetlerini çok gizli yaparken,
meşrutiyet devrinde daha aşikâr bir surette yapmağa başladılar. Şu
halde meşrutiyeti idare bunların siyasî faaliyetlerine daha müsait bir
zemin ihzar etmiş oldu. Bir müddet sonra Balkan harbi başladı. Meşrutiyetin ilânmdan sonra bilâ tefriki cinsü mezhep herkes askerlikle
mükellef id i. Ordu saflarında Ermeni zabitleri bulunduğu gibi kıt’alar-
da Ermeni neferleri de vardı. Komitalar, Türk Ordusunun esbabı
mağlûbiyetini ihzar için Ermeni neferlerim firara teşvik ediyorlardı. Komitalar bununla da iktifa etmediler.
Çete reisi Antranik Osmanh Ermeni’lerinden bir «İntikam çetesi»
teşkil ederek Rumeli’ye geçti, Rumeli’nin birçok yerlerinde biçare,
âciz İslâm kadın ve çocuklarını boğazladı. Aynı zamanda Boğos No-
bar Paşa riyasetinde bir Ermeni heyeti de Osmanh memleketindeki
Ermeni’lerin muhtariyetini istihsal için Avrupa kabineleri nezdine gönderiliyordu.
Diğer taraftan, Ermeni patriki de Ermenistan’da (?) ıslahat yapıl
ması hakkında devam üzere Babıali’ye takrirler yağdırıyordu. Ruslar
da bu son senelerde Kafkas Ermeni’lerine karşı siyasetini değiştirmiş
ti; bu hal, o zamana kadar, Rus’lardan nefret eden Ermeni ihtilâlci
lerinin kendilerine temayülünü mucip olmuştu. Rus’larm maksadı
Şarkî Anadolu’daki Ermeni’leri himayesine almak, daha doğrusu bu
havaliyi işgal etmekti. Ermenistan’da ıslahat talebindeki hedef bu
olunca buralarda daima asayişi muhil göstermek ve Avrupa’nın nazarı
merhametini bu havaliye celbetmek lâzımdı.
Rus’larm bu müzahareti komitaların çok işine yaradı. Türkiye’deki
faaliyetlerine daha esaslı bir tarzda devam edebilirlerdi. Komitacılar
teşkilâtlarını tevsi ettiler. Komitacılık en ufak köylere varıncaya kadar kol saldı.
Ermeni tehciri ve Ermeni'Iere reva görülen zulüm ve itisaf 67
Harbi umumî ise, senelerden beri maskeler altmda saklı kalan
asıl çehreyi meydana çıkardı. Öteden beri hükümet bütün taşkınlıkları
bir hizbi kalilin eseri teşviki addediyor ve müsebbiplerini ele geçire
rek tedibe çalışıyordu. Fakat Harbi umumide ötede beride patlak
veren isyanlar, ihtilâller bu harekâtın öyle zannolunduğu gibi bir iki
sebükmağzm tertip ve teşebbüsü ile olmadığını ve bütün Ermeni’lerin
komitacıların teşkilâtına dahil olduklarını meydana çıkardı.
Harbi umumîde Ermeni teşkilâtı belli başlı iki safha arzeder; Biri
si seferberlik ilânından bilfiil harbe girinciye kadar geçen safha,
diğeri de Harbi umumîye girdikten sonraki safha.Birinci safha:Osmanlı hükümeti Balkan harbi meş’umundan yeni çıkmıştı. Dahilî
ve haricî birçok gaileler ile meşguldü. Tam bu sırada Avrupa’da
Umumî harp başladı. Almanya ile ittifak aktedildiği için Osmanlı
hükümetinin ergeç harbe iştirak edeceği muhakkaktı . Zaten
hükümetin de maksadı, terakki ve inkişafımıza engel olan ve dahih istiklâlimize birer darbe teşkil eden ne kadar mukarreratı düveliye
varsa bunların kâffesinden kurtulmak, dahili memlekete lüzumlu gör
düğümüz ıslahatı bizzat kendimiz yaparak hür ve müstakil milletler gibi yaşamak idi.
İşte bu maksadın husulü için Osmanh hükümeti 21 Temmuz —
330, [8 — Ağustos — 914] te seferberliği ilân etmişti. Umum efradı
milletten, bilâtefrikı cinsü mezhep bütün tebaasından hizmet ve
fedakârlık bekliyordu.Fakat Ermeni’ler bu vaziyeti kaçırimaz bir fırsat telâkki ettiler.
Bilfiil harbe duhulümüze kadar, geçen zaman zarfında, itilâf devletlerinin
vilâyetlerdeki konsolosları ve İstanbul'daki sefaretleri ile temasa
geldiler; bunlarla hariçle ve memaliki Osmaniye’deki komitalarla muha-
■ berelerini, para, silâh gibi ihtiyaçlarım temin ettiler. Vaziyeti siyasiye
ve askeriyemiz hakkında bunlara çok mükemmel casusluk yaptılar.
İtilâf devletleri de Ermeni’lere büyük bir ümit bağlamışlardı. Bun
lar, öteden beri siyasî menfaatlerine alet ettikleri Ermeni’leri hükümeti
Osmaniye aleyhinde kullanmak için tahriklere ve teşviklere başladılar.
Rus, İngiliz, Fransız konsolosları bulundukları yerlerdeki komita
reislerine ihtilâl için , Türk Ordusunu arkadan vurmak için icap eden
talimatı verdiler.Van, Bitlis, Erzurum, Trabzon gibi harp mmtakası olması muh
temel vilâyetlerdeki Ermeni’lerin kısmı azami kendi silâhları ile, silâh
altında bulunanları da firar suretiyle Rus’lara iltihak etmişler, Rus
68 Hilâl altında dört sene
hükümeti bunları biv kat daha teshh ve teçhiz ve kendilerinden
hususî çeteler teşkil ederek muayyen vazifelerle huduttan içeri sevk
eylemişti. Daha seferberlik esnasmda hudut mmtakalarmda Ermeni
çeteleri ile bir takım müsademeler olmuştu. Erzincan mmtakasmdaki
Ermeni’lerin hemen dörtte üçü İran ve Rusya hudutlarından geçerek
Rusya’ya savuştukları gibi nizamiye ve amele taburlarına alınanlar da
firar ederek yollarda tesadüf eyledikleri yolculara, perakende neferlere, hasta ve tebdilhavahlara taarruz ediyorlardı.
Diğer vilâyetlerde de vaziyet aynı idi. Askere gitmemek için türlü
türlü hile ve desiselere müracaat ediyorlar; kaçıyorlar, en yakın olan Rusya’ya gidiyorlardı.
İngiltere, Romanya, İtalya, Amerika'daki Ermeni’ler de Ermeni
gönüllü alayları teşkil ediyorlar, Türk’lerden intikam almak için bun
ları en ziyade şiddetle arzu ettikleri Kafkas cephesine gönderiyorlardı.
Kafkasya’daki Ermeni’lerden de Rusya Hükümetinin müzahereti ile ılaylar teşkil ediliyordu.
Komita ve fırkalar reisleri Türkiye dahilindeki şubelerine şu talimatı vermişlerdi.
«Rus Ordusu huduttan ilerler ve Osmanh askeri çekilirse her
tarafta birden eldeki vesait ile kıyam olunacak; Osmanlı Ordusu iki
ateş arasında bırakılacak, mebani ve müessesatı emiriye bombalarla berhava edilecek ; yakılacak. Hükümetin kuvveti dahilde işgal oluna
cak, levazım kafileleri vurulacak, bilâkis Osmanlı Ordusu ilerlerse
Ermeni askerleri Rus’lara iltihak edecek ve kıt’alardan firarla çeteler teşkil edilecek » .
Ermeni’ler bu talimatın filiyatına daha evvel başladılar. Sabrede
mediler . Daha seferberlik esnasmda gerek Ordudan ve gerekse askere
çağırılan Ermeni’lerden akın akm firar vukuatı başladı. Hükümetin
aldığı tedbirler bu akının önüne geçmeğe kâfi gelmedi. Bir kısım
Ermeni meb’uslar da Rusya’ya geçtiler; Rusya’da faaliyete başladılar.
Erzurum raeb’usu Karakin Pastırrnaciyan bu meyanda idi . Karakin
Pastırmaciyan Tero ve Heço çeteleri ile Kafkasya’da Ruslar’a iltihak
etmiş, Rus’lar ilerlerken bu çeteler de yakaladıkları İslâm ahaliye karşı,
tüyler ürpertecek mezahm ve şenayide bulunmuşlardır. İşte hariçteki Ermeni’ler itilâf devletlerinin yardımları ile teslih ve teçhiz edilerek
intikam alayları halinde sürü sürü Kafkas ve İran cephesine koşarken
silâh altında bulunan, yahut askere çağrılanlar da düşman tarafına
firar ederken bililtizam dahilde kalmış olanlar da itilâf hükümetlerinin
muzafferiyetini tesri ve bu sayede millî emellerinin istihsali için mmtaka mıntak?, müsellâhan isyan£ başladılar ,
Ermeni tehciri ve Ermeni’lere reva görülen zulüm ve itisaf 6Q
İsyan hazırlığı için komitalar seferberlik esnasında geçen üç
aylık zamandan çok istifade ettiler; muntazam ve mükemmel bir
ihtilâl çıkarmak için hertürlü vasıtaları ikmale çalıştılar. Daha sefer
berlik esnasında ilk isyan hareketi filen Zeytin’de başladı.
Zeytinli Ermeni’ler hizmeti askeriyeye mukabil kumandan ve zabit
leri gene kendilerinden olmak üzere «Zeytin fedai alayı;» unvaniyle
memleketlerini muhafaza için aralarında bir milis teşkihne müsaade
edilmesini Hükümete teklif ettiler. Bu, teklif hükümet tarafından kabul
olunmadı. Bu nev'anma bir imtiyaz demekti. Hükümetçe kabulüne
bittabi imkân yoktu.
Zeytinliler bunu bahane ederek martin ve mavzerlerle mücehhez
çeteler teşkil ederek dağlara çıktılar; kafilelerle, yolculara tecavüze
başladılar, jandarma müfrezelerine, bizzat Hükümet kunağına da taarruza geçtiler.
Kayseri’de de Ermeni’ler isyan için hazırlık yapıyorlardı. Bu hazır
lıklar çabuk duyuldu; ihtilâl tertibatı meydana çıktı. Bu tertibat ta şu suretle meydana çıkmıştı:
Kayseri’ye tâbi Everek’te Ermeni’ler tarafından bomba imal edilir
ken kazaen bir bomba patlıyor. Mes’ele Hükümete aksediyor. Tahkikat
neticesinde dörtyüzden fazla silâh, yüzlerce muhtelif sistem bomba,
dinamit, mevaddı infilâkıye ele geçiriliyor. İhtilâle ait birçok talimat
ve komita beyannameleri meydana çıkıyor. Ermeni’ler, henüz ele
geçmiyen silâh ve bombaları ile 20 :30 ar kişilik çeteler teşkil ettiler.
Kayseri mmtakası dahilinde faaliyete başladılar. Tecavüz, suikast, katil, gasp gibi vak’alar tevah etti.
Sivas; Elâziz, Diyarbekir vilâyetlerinde de çete faaliyeti başlamıştı .
Çete faaliyetlerinin şiddetlendiği mıntakalarda yapılan taharriyatta
külliyetli miktarda tüfek, bomba, dinamit ve saire elde edildi. Bunların
fotoğrafları Hükümet tarafından çıkarılmıştır. Silâh ve saire yakalanan
yerler şunlardır: Harput, Diyarbekir, Malatya, Arapkir, Maraş, Adana,
Dörtyol, Hacin, Urfa, Sivas, Merzifon, Amasya, Suşehri, Hafik, Gürün,
Zara, Trabzon, Kayseri, Yozgat, Halep, Bursa, Adapazarı, İzmit.
İkinci safha:Osmanlı Hükümeti Umumî harbe girdikten sonra Ermeni faaliyeti
daha ziyade artmış, isyan hareketleri çoğalmıştır.
Sivas vilâyeti dahilinde köyleri dolaşan Ermeni papazlar şu yolda
telkinat ve teşvikat yapmışlardır; «Osmanh’lar mağlûp olacakları
harbe başladılar. Az zaman sonra Rus’lar Erzunım’a girecekler, bura
lara kadar gelecekler, Rus’lar önden biz arkadan Osmanh Ordusunu
işgal edeceğiz, size vaktiyle verilen silâhların- istimali zamanı hulûl
etti. Vaktiyle silâhları almakta tereddüt ediyordunuz. Bugün anlıya-
caksmız ki, silâhlar elimizde fena alet değilmiş. Hayatım feda ederek
şilâh tevzi etmeğe çalışanları siz de takdis edeceksiniz».
Komitanın faaliyeti bu kadarla da kalmıyor; her şeyin hazır oldu
ğunu, ufak bir ihtilâl hareketinin Osmanlı Hükümetini hercümerç
edeceğini, yalnız Sivas vilâyeti dahilinde otuzbin müsellâh Ermeni
kuvveti hazırlamış olduklarını, Türk’lerin eli silâh tutanlarından işe
yarar dahilde kimse kalmadığını Ermeni köylülerine söylüyorlar.
Rus’lar Osmanlı hududunu tecavüz eyledikten sonra işgal eyledik
leri mıntakalarda bulunan Ermeni köyleri ahalisi kamilen Rus tarafına
geçmiş ve bunlar içinde eli silâh tutanlar Orduya girerek Türk’lere
karşı ateş etmişlerdir.
Her hangi bir sebeple Ordudan savuşmağa muvaffak olamayan
Ermeni askerleri de ilânı harbi müteakip ilk fırsatta düşman tarafına
geçmişlerdir .
Rus’ların hududu tecavüz etmeleri âni olmuştu. Hudut civarındaki
İslâm köylüleri geri çekilmeğe zaman ve imkân bulamamışlardır. Rus
Ordusu ilerlerken Orduya refakat eden Ermeni gönüllüleri ve Ermeni
çeteleri İslâm köylerini kamilen yağma ve mulıadderatı İslâmiyeye
tasallût, çoluk ve çocukları şehit eylemişlerdir.
Ermeni’ler tarafından muntazam bir plân dahilinde icra edilmekte
olan tecavüz, gasp, zulüm ve işkence muameleleri İslâm halkı üzerinde
çok müthiş tesir bırakmış ve bu tesirin şevkiyle muharebenin mütea
kip safhalarında İslâm ahali köylerini terkederek hicrete mecbur olmuşlardır.
Rus Ordusuna iltihak etmiş olan Ermeni çeteleri Rus Ordusuna
öncülük vazifesini yaparken dahilde kalmış olan çeteler de arkadan
Osmanlı Ordusunu işgal etmeğe çalışıyorlardı.
Öteden beri Ermeni komitalarmın harekât ve faaliyetlerine, Ermeni
isyanlarına çok müsait bir muhit olan Bitlis vilâyetinde en büyük ve
kanlı vukuat zuhur etmişti. Harbi umumîye girdikten sonra bu vilâyet
dahilinde Hizan kazasının Şikâr kariyesinde filen isyan başlamıştır.
Firari derdesti, asker celbi için bu kazanın köylerine giden jandarma
müfrezelerini kariye ahalisi: «Osmanh Hükümetine asker vermeyecek
lerini ve Hükümeti tanımıyacaklarını» söyliyei’ek silâhla karşılamışlar
ve jandarmaları şehit etmişlerdir.
Aynı vukuat Muş köylerinde de olmuştur. Takibat için Muş’a üç
buçuk saat mesafedeki Arak manastırına müfrezeler sevkedilmişti,
70 Hilâl altında dört sene
Ermeni tehciri ve Ermeniİere reva görülen zulüm ve itisaf ?1
Manastırdaki papazların kimse olmadığı teminatına rağmen müfreze
manastıra 20 adım kadar yaklaştığı esnada manastırdan yaylım ateşle
müfreze kumandanı ve müfrezelerin çoğu şehit düşüyor. Manastırdaki çeteler de papazların muavenetiyle geceleyin kaçmağa muvaffak
oluyorlar.
Esasen Ermeni çete ve eşkıyaları kilise ve manastır gibi kuvvetli
yerlerde tahassun ederlerdi. İsyan için hazırlanan çeteler daima cesim
ve kârgir kihselerde toplanmışlar ve kilise rühbanları tarafından himaye görmüşlerdir. Kiliseler aynı zamanda esliha ve bomba deposu
vazifesini de görüyordu .
Erzincan mmtakasmda da suikastlar, kasaba dahilinde memurin
ve asker üzerine ateş açmak adi vukuat sırasına geçmişti. Buradaki
hanelerde müdafaa için hususî tertibat yapıldığı gibi gizli yollar, maz
gallar, menfezler, her haneyi yekdiğerine rapteden yer altı dehlizleri inşa edildiği görüldü.
Erzincan Ermeni murahhasahanesiyle evlerden binden fazla firarı
yakalandı. Bu firarilerin iaşe ve muhafazası murahhasahane tarafın
dan temin edilmişti. Burası bomba deposu haline getirilmişti. Sürpâgop
kilisesinden bomba çıkanhrken kazaen bir bomba patlamış, bu yüzden
diğer yüzlerce bomba infilâk etmişti. Mes’ele Hükümet tarafından
duyulmuştu. Yapılan tahkikat ve takibatta çete reislerinden Erzincan’h
Papazyan Dikran ele geçmişti. Bu şahıs isticvap edilirken: «Üç, beş
gün daha geçmiş olsaydı komitaların aldıkları tertibat ile Erzincan’ı
kamilen ateşler içinde bırakacakları, bütün İslâmları doğrayacaklarını»
biperva söylemiştir. Ermeni’Ierin tehcirinden sonra Ermeni evlerinin
bahçelerinde ve kuyularında birçok İslâm cesetleri çıkarılmıştır.
Diyarbekir’de: Askere icabet etmiyenlerle Ordudan kaçan Erme-
ni’ler (Tam taburu) adlı tabur teşkiline cür’et ediyorlar. Bu taburdaki
eşirranın derdesti için icra kılınan taharriyatta mahut taburu teşkil
eden 500 kişi de silâhları ile ve bombaları ile derdest olundu. Ayrıca
birçok eshhai memnua ve bombalar yakalandı.
Tahkikat neticesinde komitaların burada da aynen; «Rus'lar Van
cihetlerinde muzafferen ilerledikleri takdirde umum Ermeni’lerin mü-
rettep plân ve hususî tahmat dairesinde kıyam ve İslâmları katliâm,
şehri ihrak, emakini resmiyeyi bombalarla berhava etmeleri ve Kaf
kasya hududundaki Ordumuzun arkasını tehdit ve diğer taraftan Hükü
meti işgal ederek Ermeni teklifini kabule icbar eylemeleri ve aynı
zamanda Rus’ların ilerlemelerini teshile çalışmaları» tebliğ edildiği
anlaşıldı.
h ilâ l altında dört sene
Elâziz’de isyan tertibatı alınmıştı. Dersim ahalisini hükümet aley
hine teşvik ve Kürt’lerle bu hususta ittifak etmek üzere Dersim içeri
sine de birçok komitalar gönderilmiştir.
Bu vilâyet dahilinde de yapılan taharriyatta yalnız merkezi vilâ
yette beşbinden fazla silâh, bomba, bomba fitili ve dinamit bulunmuştur.
Sivas vilâyeti dahihnde ilk ihtilâl ateşi Suşehri kazasının Pürk
kariyesinden başladı. Bir asker kafilesi güzergâhtaki Pürk kariyesin-
den geçerken ağırlıklarını taşımak için ilk tesadüf edecekleri köyden
değiştirilmek üzere iki mekkâre talep ediyorlar. Köyün muhtarı Agop
vermek istemiyor, bu talebi reddediyor. Halbuki, 250 haneli zengin
bir köy olan Pürk için iki mekkâre hiç bir şey değildi. Köylü
bu mekkâreleri verebilecek kudrette id i. Agop kâhya bu talep
üzerine kafile memurunu tabanca ile karşılıyor ve yaralıyor.
Bu ateşi bir işaret telâkki eden yüze yakın müsellâh eşhas mevzi
alıp ateş etmeğe başlıyorlar. Kafile efradı silâhsız olduğu için hayli
telefat veriyor. Derhal mahalli vak’aya kuvvet gönderiliyor. Bu isyan
etrafa sirayet etmeden çabuk söndürülüyor. Yapılan tahkikatta Ermeni
köylerindeki tertibat Ve silâhlar meydana çıkıyor, Yalnız Suşehri
kazası dahilindeki Ermeni köylerinden binden fazla memnu silâh
elde ediliyor .
Ermeni’lik cereyanını, ruhunu anlamak için en ziyade şayanı
tetkik saha Van vilâyetidir. Burada komitaların vaziyeti ve istihdaf
eyledikleri gaye daha vazıh olarak nazara çarpar.Bunların gayesi; «Avrupa kontrolü altında Ermeni muhtariyeti» idi.
Bu vilâyette her zaman Ermeni’ler Hükümeti değil komitayı tammış
Hükümet te daima komitayı görmüştür.
Yukarıda izah edildiği gibi bu mmtakadan İran ve Rusya’ya geç
miş birçok Ermeni’ler maruf komitacılardan Antranik, Muş’lu Sembat,
Van’lı Hamazasp gibi rüesa maiyetinde taburlar teşkil etmişler, Rus
zabitanmın nezareti altında talime başlamışlar . İlânı harbi müteakip
Rus’ların Ermeni gönüllü taburları ile hudutlarımıza taarruz etmeleri
üzerine Van’daki Ermeni’lerin hâl ve tavrı derhal değişti. Hükümet
memurları, jandarmalar ötede beride Ermeni’lerin hakaret ve tecavüzüne maruz kaldılar .
Rus’ların ileri harekâtı, Ermeni’ler tarafından tasavvur edildiği
gibi, seri olmıyordu. Vaktinden evvel isyan ve ihtilâl çıkarılması
dahildeki . rmeni’ler için tehhkeli olabilirdi.
Bunu düşünen komitalar biraz daha vakit kazanmak istiyorlardı.
Bu maksatla yeniden vilâyetteki şubelere şu mealde tebligat yaptılar :
;Dahildeki rüfekayı tehlikede bırakmamak için Rus’lann yaklaşmasma
intizar etmeliyiz.» Fakat bu tebligat her tarafa vaktinde yapılamadı.
Bu tebligattan vaktiyle heberdar olamıyanlar evvelce aldıkları talimatı
tatbikte istical eden Ermeni köylerinden bazılarının jandarmalarımıza
taarruzları, telgraf tellerinin tahribi; bazı mühim yolların işgal olun
ması vukuatin zamanı muayyeninden evvel zuhurunu intaç etmiştir.
Şubat 330. [ Şubat — 915 ] te Timar nahiye merkezinde ağnam
tadadı mes’elesinden dolayı isyan zuhur etti. Civardan iltihak eden
Ermeni’lerle usatm adedi ilk günde bini geçti. Kıyam ve isyan
Gevaş ve Şatak kazalarına da sirayet etti. Vilâyet mekezinden bura
lara kuvvet göndermek icap etti. Esasen vilâyet merkezinde de çok
kuvvet yoktu. Hafif Türk jandarmalarıyle birkaç eski top vardı.
Van’dan kuvvet ifraz olunduğunu bilen ihtilâlcüar Van’da da isyan
ettiler, Ermeni mahallelerine civar jandarma, polis kuvvetlerine kışla
daki askerlere ateş etmeğe başladılar. İçşeliir denilen kısnnda çok
şiddetli tecavüzlerde bulundular.
Van ihtilâli Nisan bidayetinde başlamıştı; bu ihtilâl Ermeni’lerin
taarruzu, Hükümetin müdafaası ile Nisan nihayetine kadar devam etti.
Nögalis, Van içinde cereyan eden muharebeler hakkında çok mufassal malûmat vermiştir.
Hükümet bu zamana kadar, Ermeni’ler tarafından yapılan taşkın
lıklara, isyanlara karşı sükûnetini mahafaza eyledi; bunları mevziî
tedbirlerle, büyümeden, mahallinde söndürdü. Her tarafta bu hareketlere karşı müdafaa vaziyetinde kalmağı tercih etti,
Daha evvel Ermeni patrikine ve komitalara mensup Ermeni meb’-
uslanna harp esnasında dahilde muhafazai asayiş için istediği kadar
jandarma ve asker bulun dur amıyacağmdan Ermeni’ler tarafından bir
ihtilâl vukua getirildiği takdirde asayişi memleketi muhafaza ve isyanı tevsi etmeksizin derhal teskin için şiddetli tedbirler ittihazına mecbur
olacağını anlattı. Alınan tedbirlere, hükümetin müsamahasına rağmen
komitaların faaliyeti günden güne artıyordu. Faaliyet öyle bir dereceyi
buldu ki artık bir gün bile ihmal ve müsamahanm devlete çok babalıya
mal olacağı anlaşıldı. Binaenaleyh memleketin en buhranlı bir zama
nında vazifei vataniyeden firar eden, casusluk yapan, hayatımıza
kasteden, askere, jandarmaya, İslâm ahaliye karşı en müthiş cinayet
ve şenayii irtikâp eden, ateş ve kan saçan Ermeni komitalarına ait
merkezlerin derhal şeddine ve efradının dağıtılmasına lüzum gördü
ve bu kararını 11 — Nisan — 331 [ 24 — Nisan — 915 ] te icraya mecbur oldu.
Ermeni tehciri ve Ermenilere reva görülen zulüm ve itisaî 73
10
Fakat bu tedbir de sükûn ve asayişi, memleketin müdafaasmı temine
kâfi gelmedi. Ötede beride zuhur eden isyanlar mmtakai harp olan
Şark vilâyetlerinde Hükümeti çok tehhkeli bir vaziyete sokacak renk
almıştı. Bu tehlikeyi menedecek yegâne çare ise o havalideki Enne-
ni’leri devletin hayat ve istikbali mevzuubahis olduğu sırada mazarrat
ika edemiyecekleri ve haricin nüfuzundan uzak kalacakları bir mmta-
kaya sevk ile kabil olabilecekti. Bidayette yalnız isyan zuhur eden ve
ihtilâl tertibatı meydana çıkarılan havalideki Ermeni’lerin tehcirine
karar verildi. Tehcir hakkında Hükümet tarafından çıkarılan kanunun
tarihi 14 — Mayıs — 331 dir. (27 — Mayıs — 915 ). Bu tarihten de
anlaşılacağına göre Hükümet onbir aylık bir tahammülden sonra
tehcir kararım vermeğe mecbur olmuştur.
Hayat ve bakasım temin için binlerce evlâdını harp meydanlarında
feda eden bilâ tefriki cinsü mezhep bütün ahalisinden vatana karşı
her zamandan ziyade bir merbutiyet bekliyen bir Devletin kendisini
dahilde işgale, arkadan vurmağa çalışanlara karşı tehcir kararını
ittihaz etmesi en tabiî ve meşru bir haktır. Hükümet bu hakkını
istimalde geç bile kalmıştır.
İhracın yalnız komitacılara hasrına imkân yoktu . Çünkü komita
ların teşkilâtı en ufak köylere kadar tevsi edilmiş, her köyde komita
şubeleri tesis, çete teşkilâtı icra olunmuştu .
Van ihtilâhnden sonra Haziran 331 de Şibinkarahisarı’nda isyan
başladı. Firarı derdesti için Ermeni mahallesine giden polisler ile
birkaç jandarma üzerine evlerden ateş edilerek polis ve jandarmalar
öldürülüyor. Telgraf ve telefon telleri kesiliyor. Ermeni’ler şehre
hâkim olan Karahisar kalesine çıkıyorlar ve burasını işgal ediyorlar.
Ayrıca îslâm mahallesine de ateş veriyorlar.
Yangın şiddetle devam ediyor. İkiyüz haneden maada bütün Zara-
hisar muhterik oluyor. Peyderpey civardan yetişen askerî kuvvetlerle
kale muhasara ediliyor. 25 gün muhasaradan sonra dahildekilerin
yaptıkları bir huruç hareketi ile üçyüzü mütecaviz eşkıya firar etmeğe
muvaffak oluyor. Bu dağılan eşkıyalar vilâyetin muhtelif yerlerine
dağılarak icrayı mezalim ve şenaiye başlıyorlar.
Bilâhare Karahisar kalesi tetkik edildi. Burasının Ermeni’ler
tarafından isyanda istifade etmek için iyi hazırlanmış, üç dört ay
tadar idare edecek erzak, cepane ve bilhassa çok miktarda bomba konulmuş olduğu görüldü .
74 H i l â l d ö r t sene
Ermeni tehciri ve Ermenilere reva görülen zulüm ve itisaf 75
Bu isyanı tertip ve idare eden komita rüesasından meşhur Sıvas'lı
Murattu’ .
Amasya Ermeni’leri de kasabaya ateş verdiler. Bu yangmda 14
mahalle tamamen yandı. Fmdıcık, Yozgat, İzmit, Hacin’de yangınlar
çıkarılmıştır. Ayrıca da Urfa’da isyan başlamıştır.
Bütün bu vak’alar mıntakai harp haricinde kalan Ermeni’lerin de
dahile tehcir edilmelerini intaç etti.
Tehcir edilen Ermeni’lerin muntazam surette sevkedilmeleri hükü
metçe çok arzu ediliyordu. Bunun için de her tarafa lâzım gelen
tebligat yapdmıştı. Fakat memleket hali tabiîde değil hali harpte id i.
Bütün vesaiti nakliyesini Ordu ve memleketin ihtiyacatı uğrunda kul
lanıyordu. Bu hususta yapacağı yardım ancak imkânla mütenasip
olabilirdi.Maamafih vesaitin mühim bir kısmını bu hususun temini için terketti.
Memurlarım, asker ve jandarmadan büyük bir kuvveti kafilelerin
müreffehen ve salimen şevklerine tahsis etti.
Fakat şahıslarına büyük bir kıymet veren komitalar bu kafilelere
seyirci vaziyette kalamadılar. Kafilelerin tahlisi kendileri için millî bir
vazife telâkki olunuyordu . Kuvvetli Ermeni çeteleri bu kafilelerin yol
larını kestiler, ekseri yerlerde muhafızları şehit ederek kafileleri dağıtarak tahlis ve hakikat halde sefil ve perişan ettiler.
Bundan başka kafilelere yardım maksadı ile iaşe merkezleri açıldı.
Tehcir edilen Ermeni’lerin emvali menkule ve gayrı menkulelerini
ziyadan muhafaza için Hükümet tarafından bir kanun neşredildi. Tehcir
mıntakalarına teftiş heyetleri gönderdi; suiistimali görülenler tecziye edilmek üzere divanıharbe tevdi olundu .
Esasen Şark vilâyetlerinde müreffeh hayat geçiren, servet ve tica
rete hâkim olan Ermeni’lerdi. Her Ermeni vaziyetinden, hayatından
memnundu . Memnun olmıyan komitacılardı. Komitacılar Ermeni’ler
üzerinde müthiş bir istibdat yapıyorlardı, bu istibdadın tesiriyledir ki
teşkilât en ufak köylere kadar teşmil edildi. Her Ermeni köyünde
bir teşkilât vardı. Komitaların her tarafta vücude getirdikleri teşkilât
sayesinde ihtilâl ve isyan fikirleri her tarafa aşılandı. Siyasî gayele
rini elde etmek için Büyük harp çok müsait bir fırsat teşkil etmişti.
Gerek seferberlik esnasında ve gerekse Büyük harbe girdikten sonra Van,
Muş, Bitlis, Karahisar, Zeytin, Urfa mevkilerinde filen başlıyan isyan
ve diğer yerlerde de yakalanan ihtilâl tertibatı ve elde edilen silâh
ve bombalar Ermeni’lerin hayatı Devlete kasdettiklerini kat’iyyen tevil
götürmez bir surette ispat etmişti.
76 Hilâl altında dört sene
Hükümetin Ernıeııi’lere karşı mukabelesi ıztırarî müdafaadan
başka birşey değildi. Bu müdafaa esnasmda her iki taraftan da zayiat
olmuştur .
Nögalis sadece Bitlis, Siirt havalisinde Ermeni muhacirlerine yapı
lan muameleleri bertafsil hikâye ediyor. Bitlis, Muş vilâyetleri dahi
lindeki Ermeni köylerinin esnayı ihtilâlde Türkler ve Kürt’ler aleyhine-
irtikâp eyledikleri şenaat ve fecaatten hiç bahsetmiyor.
Filhakika Bitlis, Muş havalisinde katliâmlar olmuştur. Fakat buna
sebep olan ve bu uğurda ilk silâh atan Ermenilerdir. Ermeniler de-
Avrupa’nın tahrikât ve telkinatı ile ihtilâller, isyanlar tertip etmişler
dir. Türk’ler sadece müdafaa vaziyetinde kalmışlardır. Ermeni’ler
bu işte daha zararlı çıkmışlarsa, daha çok zayiata maruz kalmışlarsa
bunun sebebi kâfi derecede hazırlanmamış ve ihtilâl hareketlerine-
daha erken başlamış olmalarındandır. Maahaza Ermeni’ler tarafından
gerek Ruslar’m iler; harekâtı esnasmda ve gerekse Ruslar’m işgal
eyledikleri yerleri tahliye ettikten sonra katil ve imha edilmiş olan
Türk’lerin miktarı milyondan çok fazladır. Buna ait malûmat 3. Os-
manh Ordusunun (Ermeni mezalim dosyası) nda mevcuttur.
Yukarıda arzedilen malûmat resmî vesaika müstenittir. Bu malûmat
bize gösteriyor ki Ermeni tehcirine ve binnetice birçok Ermeni’nin
mahvına sebep olanlar yine Ermeni’lerdir.
Ermeni’ler 3. Kafkas Ordusunun inhizamım mucip olacak ve ana
vatanı tehlikeye koyacak ihtilâllere teşebbüs eylemişlerdir; vatanî
vazifelerinden kaçmışlardır, düşmanlara casusluk yapmışlardır, pera
kende olarak tesadüf eyledikleri İslâmları imha eylemişlerdir; askere'
ve jandarmaya karşı silâh kullanmışlar, Hükümetin davetine icabet
etmemişlerdir. Muhtariyeti idare peşinde koşmuşlardır. Etrafa dağılan
çetelerle Ordunun gerisinde asayişi ihlâl, birçok İslâm köylerine teca
vüz, İslâm muhacir kafilelerine taarruzlarda bulunmuşlardır.
Hükümet dahil ve hariçte cereyan eden bu muamelelere karşı
Eyubane bir sabır ile aylarca tahammül etmiş, ancak bir sene sonra
tehcir işine girişmiştir.
s o ı ı s r