dört mevsim niğde 1

68

Upload: belediye51

Post on 05-Aug-2015

226 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

Dört Mevsim Niğde 1 Tam Sürüm

TRANSCRIPT

Page 1: Dört Mevsim Niğde 1
Page 2: Dört Mevsim Niğde 1
Page 3: Dört Mevsim Niğde 1

Su Kemerleri Kemerhisar Niğde

Fotoğ

raf: A

tilla A

lp Bö

lükbaşı

Page 4: Dört Mevsim Niğde 1

İÇİNDEKİLER

Dört Mevsim Niğde

Yerel Süreli Yayın

üç ayda bir yayımlanırYıl:1 Sayı:1

Aralık 2009, Ocak, Şubat 2010

Niğde Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi

Faruk AKDOĞANNiğde Belediye Başkanı

Genel Yayın YönetmeniAhmet KÖSEOĞLU

Belediye Başkan Yardımcısı

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hanifi YALÇIN

EditörMuharrem ŞABANÇELEBİ

Yayın Kuruluİsmail ÖZMEL

Mehmet Öncel KOÇMurat SOYAK

Halil İbrahim TONGURUğur ARIBAŞ

Yapım

Bu dergi Niğde Belediyesi tarafından hazırlatılmıştır. Tüm hakları Niğde

Belediyesi'ne aittir. Yazı ve resimlerin tamamı yada bir bölümü, yayıncıdan

izin almadan fotokopi dahil, optik, elektronik yada mekanik herhangi bir yolla kopyalanamaz, çoğaltılılamaz, basılamaz,

yayınlanamaz. Haber amaçlı kullanımlar için kaynak belirtilerek alıntı yapılabilir.

Güzeltepe Mah. Fevzi Çakmak Mah. No:117C-D BLOK Alibeyköy-İstanbul

Telefon 0312 326 25 70

LayerBranding.com

BaskıEBAT BASIM

Page 5: Dört Mevsim Niğde 1

14

28

18

36

24

8

12

GÖZLEMSungur Bey Camii

S.8Niğde'de Hakk'a Yönelişin Güzide Mekanı

ESKİMEYENLEREskimeyen Niğde Evleri

S.12Niğde'nin Sivil Mimarisi

UNUTULMAYANLARTürkülerle Niğde

S.14Niğde Türküleri'nin Derinlemesine Bir Araştırması

İZLENİMLERElması Kadar Natlı Niğde

S.18Duran Çetin'in Niğde İzlenimleri

KİTAPKitap Evlerinde Sabahlamak

S.32Kibar Ayaydın'nın Kaleminden

KONFERANSNOTLARIŞehir, Kültür ve Medeniyet

S.28Murat Soyak'ın Çözümlemesi

YAŞAMDANKESİTLERKalenin Gölgesinde Kalan Hayatlar

S.36Uğur Arıbaş'ın Belgesel Tadındaki Yazısı

SÖYLEŞİ İsmail Özmel

S.36"Niğdeli Şairler ve Yazarlar" Kitabının Yazarı İsmail Özmel İle Yapılan Söyleşi

HABERLERS.40Sosyal, Kültürel , Fiziki Belediyecilik Haberleri

BELGESELHalil İbrahim Yurdakul

S.24Türk Gizli Teşkilatının "Vaziyetler Kurtaran" Niğdeli Çocuğu

Page 6: Dört Mevsim Niğde 1

Gülen Meryem Ana Freski Gümüşler Manastırı Niğde

Fotoğ

raf: A

tilla A

lp Bö

lükbaşı

Page 7: Dört Mevsim Niğde 1

Dünü, bugünü, belki yarını… Tarihi, kültürü, edebiyatı, sanatı, dili, folkloru kısacası Niğde’ye ait ne varsa bulabileceğiniz, ‘Dört Mevsim Niğde’nin ilk sayısını sizlerle buluşturmanın heyecanını yaşıyoruz. Adından da anlaşılacağı

üzere ‘Dört Mevsim Niğde’ her üç ayda bir yayımlanacak ve Niğde’de edebiyatla, sanatla ve kültürle ilgilenen çok değerli yazarlarımızın şiir, makale, deneme, yorum, araştırma – inceleme, hikaye, eleştiri vb. gibi eserlerini içerecek.

Kimi zaman tarihe ya da Niğde’ye mal olmuş portreleri, kimi zaman da bu kimselerin Niğde’ye ve Niğde kültürüne kazandırdıklarını anlatacak ‘Dört Mevsim NİĞDE’. Yeri gelecek bir haberci diliyle hitap edeceğiz, yeri gelecek dillerden düşmeyen bir türkü ya da bir şiir seslenecek sizlere sayfalarımızdan. Belki de siyah beyaz bir fotoğraf alıp götürecek sizleri Niğde’nin geçmiş zamanlarına…

Her şeyi ince eleyip sık dokuduk. Önce dergimizin ismini belirledik ‘Dört Mevsim NİĞDE’, sonra başladık sıkı bir beyin fırtınasına. Çok değerli yayın kurulu üyelerimizle toplantılar yaptık. Niğde Belediyesi’nin tamamen Niğde’yle dolacak bir yayın çıkaracağını duyduklarında en az bizler kadar heyecanlanan yazarlarımız, hocalarımız bu ilk sayı için çeşitli yazılar kaleme aldılar. Sonra onları geçirdik süzgeçten, çünkü okurlarımız için en özelini bulmalıydık, bulduk da nitekim. Sonra fotoğraf çektik, bazen uyumadık ‘acaba hangi zaman diliminde en güzel Niğde’yi fotoğrafl ayabiliriz’ diye.

Dört Mevsim NİĞDE’nin yazı işleri yoğun bir süreçten geçtikten sonra işin büyük bir bölümünü tamamlamış olduk. Sıra tasarıma geldiğinde ise topu alanında uzman arkadaşlara attık. Onlar da sağ olsunlar her sayfayı büyük bir titizlikle hazırladılar.

‘Dört Mevsim NİĞDE’nin ortaya çıkmasında öncü olan Belediye Başkanımız Sayın Faruk Akdoğan’a, Genel Yayın Yönetmenimiz ve Belediye Başkan Yardımcımız Sayın Ahmet Köseoğlu’na, Yazı İşleri Sorumlumuz Hanifi Yalçın’a; kimi akademisyen kimi öğretmen, kimi şair, kimi avukat olan Yayın Kurulumuza ve yazarlarımız İsmail Özmel’e, Kültür Müdürümüz Sayın Mehmet Öncel Koç’a, Murat Soyak’a, Halil İbrahim Tongur’a, Uğur Arıbaş’a, Nedim Bakırcı'ya, Hayrullah Eraslan’a, Kibar Ayaydın’a, Cevat Akkanat’a, Fatih Uyan’a, Fikret Dikmen’e, Duran Çetin’e, Osman Aytekin’e, Şinasi Yızdız’a ve Murat Akalın’a değerli katkılarından dolayı sonsuz teşekkür ediyoruz.

Bahar Mevsiminde Buluşmak Ümidiyle...

Muharrem Şabançelebi

>Editörden

KIŞ2010

5

Fotoğ

raf: M

.Bekir

Ege

Page 8: Dört Mevsim Niğde 1

25 YILDIR ÇİVİ BİLE ÇAKILMAMIŞ29 Mart 2009 seçimleriyle birlikte devraldığımız görevimizin ilk dokuz aylık süresi içinde asfalttan kanalizasyona, içme suyundan yeşil alana kadar pek çok alanda değişik belediyecilik hizmetini sizlere sunduk ve bu yöndeki çalışmalarımız önümüzdeki günlerde ivme kazanarak devam edecek. Bir yandan yeni hizmetler üretirken, bir yandan da daha önce halkımızın istifadesine sunulmuş ancak işlevini kaybetmiş olan çeşitli alanları; örneğin Atatürk Kent Ormanı, Hüdavent Hatun Otoparkı gibi yerleri revize ederek yeniden kullanıma açtık. 25 yıldır neredeyse çivi bile çakılmayan İstasyon Caddemizi adeta yeniden inşa ettik, iş yerlerini su basmaması için cadde üzerindeki kaldırımların seviyesini düşürdük, içme suyu ve kanalizasyon şebekelerini yeniledik ve ışıklandırma sistemini İstasyon Caddesi’ne yakışır şekilde düzenledik. Öte yandan Niğde’nin vitrini olan şehir girişlerimizi düzenledik. Halkımızın daha modern ve yine Niğde’ye yakışır şartlarda yaşaması için geliştirdiğimiz kentsel dönüşüm ve toplu konut projelerinde neredeyse temel atma aşamasındayız. Dolayısıyla yapacağımız çok iş, sizlere sunacağımız çok hizmet var.

Seçimlerden önce sık sık dile getirdiğimiz bir konu vardı: ‘Hizmet, insan merkezli olacak.’ Bu anlayışımızı daha ilk günlerden itibaren ortaya koyduk. Kaliteli ve güler yüzlü hizmet üretme gayretimizle birçok vatandaşımızın belediyeye duyduğu güven arttı. Şeff af ve açık belediyecilik ilkesinden ödün vermiyoruz, bugün birçok vatandaşımız aklına takılan her konuyu gerek benimle gerekse belediyemizin ilgili birimleriyle görüşme imkanına sahip.

‘İnsanların en hayırlısı, insanlara hayırlı olandır’ düsturundan hareketle 7 gün 24 saat hizmet etmenin çabasındayız. Niğde’ye hizmet etme aşkıyla çıktığımız bu yolda bütün belediye personelimizle birlikte Niğde için en iyiyi ortaya koymaya çalıştık ve bundan sonra da bu gayretin içinde olacağız. Bunları yaparken de

> Başkandan

FİZİKİ VE KÜLTÜRELBELEDİYECİLİKGünümüzde neredeyse bütün belediyeler artık fiziki belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra kültürel belediyecilik alanında adeta birbirleriyle yarışır halde. Birçok belediye konferans, konser, sergi ve festival gibi çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmanın yanında, artık hemen hemen her belediye kendine ait; bulunduğu şehrin kültürünü, tarihini ve folklorunu tanıtan gazete, dergi, kitap vb. gibi eserleri yayımlayarak o şehrin dokusuna önemli bir miras bırakıyor.

KIŞ 2010

6

Page 9: Dört Mevsim Niğde 1

ilk dokuz aylık süre içinde yaptığımız gibi şehrimizi halkımızla birlikte yöneteceğiz. Her türlü istek ve şikayetinizi bizlere ulaştırabileceğiniz Açık Kapı sistemini faaliyete geçirmemiz de bunun açık bir örneğidir. Sadece şikayet ya da istekleriniz değil, Açık Kapı aracılığı ile her türlü önerileriniz de bizzat bana ve ilgili başkan yardımcılarına ulaşmakta.

Bu halkımızın yönetimde söz sahibi olduğunun açık bir göstergesidir. dokuz aylık süre içinde yaptığımız hizmetler arasında sosyal ve kültürel belediyecilik hizmetlerini de unutmamak gerekiyor. Daha göreve geldiğimiz ilk günlerde belediyemizin önünde bir açık hava sahnesi kurarak ünlü tiyatrocularımızın sahnelediği hoş bir oyunu sizlerle buluşturduk. Çeşitli kültürel ve sanatsal etkinliklere destek vermenin yanında tarihinde ilk kez Niğde’de Ramazan Etkinlikleri düzenlendi. Bu etkinliklerde halkımızın sevdiği ve alanında uzman olan yazarlar

konferanslar verdi, Türk Halk Müziğinin ve Türk Sanat Müziğinin yanı sıra özgün müziğin sevilen sanatçıları konserler verdi. Ramazan ayına has kukla, orta oyunu ve meddah gösterileri ile etkinliklerimizi takip edenler eğlenceye doydu. Halkımızın desteği ile bu etkinlikleri önümüzdeki yıllarda tekrarlayacağız ve geleneksel hale getireceğiz. Ayrıca her ay rutin hale getirdiğimiz Şehir Konferansları’na sizlerden gördüğümüz yoğun ilgi bizleri memnun ediyor.

Günümüzde neredeyse bütün belediyeler artık fiziki belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra kültürel belediyecilik alanında adeta birbirleriyle yarışır halde. Birçok belediye konferans, konser, sergi ve festival gibi çeşitli kültürel etkinliklere ev sahipliği yapmanın yanında, artık hemen hemen her belediye kendine ait; bulunduğu şehrin kültürünü, tarihini ve folklorunu tanıtan gazete, dergi, kitap vb. gibi eserleri yayımlayarak o şehrin dokusuna önemli bir miras bırakıyor.

Niğde Belediyesi olarak gerek şehrimizin gerekse belediyemizin bu alandaki eksiğini görevimizin ilk günlerden itibaren gördük ve hissettik. Hem bu eksiği giderme adına, hem de yaşadığımız şehrin tarih, sanat, kültür ve edebiyatına sahip çıkmak ve tanıtmak, şehrimizin bu zenginlikleri konusunda farkındalık yaratmak adına ‘Dört Mevsim Niğde’ isimli bu 64 sayfalık yayını sizler için hazırladık. Çok kıymetli hocalarımız, şairlerimiz ve yazarlarımız bizleri kırmayarak tamamen Niğde’mizle dolu olacak bu dergide bir araya geldiler. Ben ‘Dört Mevsim Niğde’nin hazırlanmasında, basılmasında ve okurlarına ulaşmasında emeği geçen, destek veren ve zaman harcayan herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

Sunuş

ŞEHRİN DOKUSUNAMİRAS BIRAKMAK

KIŞ2010

7

YAPACAĞIMIZ ÇOK İŞ, SİZLERE SUNACAĞIMIZ

ÇOK HİZMET VARFaruk AKDOĞANNiğde Belediye Başkanı

Page 10: Dört Mevsim Niğde 1

ADININ KAYNAĞI VE YAPILIŞI…

Sungurbey Camii’nin banisi, camiye de adını veren Seyfeddin Sungur Ağa’dır. Camiin yapım tarihi, inşa kitabesi olmamakla birlikte, 1335 olarak kabul edilmektedir. Bize “Niğde Tarihi” adlı eserinde ayrıntılı bilgiler veren Albert Gabriel, Sungur Bey’in, o yıllarda Niğde ve civarını işgal için gelen Moğol kabilesinin reisi olduğunu belirtir. Bu şahıs, İlhanlılar devri Niğde’sinden valilik de yapmıştır. Albert Gabriel, camiin kuzeydoğu minaresi üzerindeki kitabede adı geçen Emir Saif Devlet Vel-din ile Sungur Bey’in aynı kişi olduğunu kaydeder. Sungurbey Camii’nin mimarı ise bilinmemektedir.

SUNGURBEY CAMİİ’NİN İKİ DÖNEMİ…

Pek çok tarihi eserimiz gibi, Sungurbey Camii de yapılışından bugüne kadar geçen süre içinde değişikliklere maruz kalmıştır. Niğde’nin bu güzide camii 18. yüzyılın ortalarında geçirdiği yangın sonucu ilk yapılış özelliklerinden bir kısmını kaybetmiştir. Bu yüzden bugün Sungurbey Camii’yle ilgili anlatımlarda onun iki ayrı dönemi üzerinde durmak kaçınılmaz olmuştur. Bununla birlikte camii, örtü sistemi ve minareleri haricinde orijinal özelliğini ve fonksiyonunu korumaktadır.

Niğde Kalesi’nin güneybatı yönünde bulunan cami, doğu- batı doğrultusunda meyilli

bir arazi üzerine inşa edilmiştir. Dıştan 28.45x37.10m. ölçülerinde olan cami, içten 24.45x32,75m.’dir.

Yapı, kuzeyde bir mahfel, harim, doğu ve kuzey cephelerdeki taç kapılar, doğu cephedeki taç kapının iki yanındaki minareler ile aynı cephenin güney tarafına camiye bitişik yerleştirilen türbeden oluşmaktadır.

Camiin mahfeli, kuzey duvarla bağlı dört adet dikdörtgen sütuna dayanmış üç basık kemer tarafından taşınacak şekilde yapılmıştır. Bu cephedeki taç kapının üzerinde yer alan kafesli yuvarlak bir pencere (gözemeli rozas) mahfelin aydınlanmasını sağlamıştır. Vaktiyle mahfel,

SUNGURBEY CAMİİilüstrayon: Dreamstime

> GözlemCevat Akkanat

KIŞ 2010

8

NİĞDE’DE HAKK’A ‘YÖNELİŞ’İN GÜZİDE MEKÂNI

Niğde, İç Anadolu’nun bu güzel şehri, tarihî eserleri bakımından zengin iller arasında yer alır. Bu zenginlik özellikle Selçuklu devrine ait eserlerde kendisini gösterir ve adı Konya, Kayseri ve Sivas ile birlikte anılır. Zira, Anadolu camileri arasında, gerek plânı gerekse tezyinatı ile adından sıkça söz ettiren bu camii tanıtacağız sizlere. CEVAT AKKANAT’nın Kaleminden

Fotoğ

raf: A

tilla A

lp Bö

lükbaşı

Page 11: Dört Mevsim Niğde 1

ise orijinal olmayıp, camiin 1948’de gördüğü onarım sırasında yeniden yapılmıştır. Bu minarelerin orijinallerinde harim ile bağlantı kapıları bulunmakta olduğunu da kaydedelim.

Camiin doğu cephesinin güney bölümünde, 1335’de camiyle birlikte, muhtemelen Sungur Bey için yapılmış türbe bulunmaktadır. Bugün boş olan bu türbe, camiyle bitişik bir vaziyette olup camiin harimiyle doğrudan bağlantılıdır. Türbeye dışarıdan ise kuzey tarafında yer alan ve bugün kapatılmış olan bir kapıyla girilir. Bu türbe yerden 3,5 metre yükseklikte bir yapıdır. Yapının alt kısmı sekizgen, üst bölümü ise onaltıgendir. Türbenin içi sekiz köşeli bir oda olup, yarım daire bir kubbe ile örtülmüştür. Yapının dış köşelerinde ince sütuncuklar yer almaktadır. Gövdenin onaltıgen bölümünün üstünde yine sütuncuklara dayanan onaltıgen bir kasnak ve bunun da üzerinde sekizgen piramit bir üst yapı yer alır.

TAŞLAR, AĞAÇLAR, KUŞLAR…

Sungurbey Camii, taş ve ahşap işçiliği bakımından zengin bir kompozisyondur. Şimdi bunlar üzerinde durarak, yapının teknik ve dekoratif özelliklerini tasvir etmeye çalışalım.

Selçuklu devri özelliklerini bünyesinde taşıyan camii, sarımtrak renkte

kuzey tarafa açılan ve zeminle bağlantısı bir merdivenle sağlanan ikinci bir kapıya da sahipti. Bu, fevkani (yükseltilmiş) “bey kapısı” idi. Bugün bu kapının izlerine rastlanmaktadır.

Kuzeydeki dikdörtgen ayakların benzerleri camiin güney duvarında da mevcuttur. Öyle ki, duvara oyulmuş bir vaziyette inşa edilen mihrap, iki sütun içine gelecek şekilde yerleştirilmiştir. Bu iki sütun ile kuzey duvarın ortasındaki iki sütun arasında karşılıklı bir uyum söz konusu olup, bunlar camiin harimine de şekil vermişlerdir. Zira, ilk tertibatında camiin harimi, söz konusu sütunlar hizasında olmak üzere, üçerden iki sıra halinde dizilmiş sütunlarla, uzunlamasına üç sahna ayrılmaktaydı.

Camiin bu ana alanı, tamamıyla kubbelerle kaplanmış olup, orta sahnın üzerinde pencereli dört kubbe vardı. Bu kubbelerin niteliği tam olarak tespit edilememekle birlikte, Amasya’daki Burmalı Minare veya Gök Medrese’de olduğu gibi, köşe tonozları veya bingiler üzerine yerleştirilmiş kubbeler olduğu sanılmaktadır. Yan sahınlar ise geçme ve yıldız kubbelerle örtülmüştü.

Yukarıda bahsedilen yangın sırasında caminin kubbeleri dağılmış, bunları destekleyen sütunlarla birlikte yıkılmıştır. Bugün bu sütunların yerine dört sıra ağaç direkler konulmuş, üzeri alçı ve harçla sıvanmış ve eni ekseninde hafif malzemeden yapılmış basık kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır. Caminin üstü ise oluklu kiremitlerden bir çatı ile örtülmüştür.

Harimin aydınlatılmasında ağırlıklı olarak, batı duvarındaki dikdörtgen pencerelerden faydalanılmıştır. Bunların yanı sıra yan sahınların kemer eksenlerinin içine konulan küçük pencereler de Sungurbey Camii’nin ilk devrinde aydınlatma unsuru olarak kayda değerdi. Bu arada, camiin batı duvarın alt tarafında 4, doğu duvarın alt tarafında 1, üst tarafında 3 ve kuzey duvarın üst tarafında 1 pencere orijinal özelliklerini koruyarak günümüze gelmiştir.

ÇİFTE MİNARELİ TAÇ KAPI VE TÜRBE

Camiin doğu cephesinde üç önemli unsur yer almaktadır. Bunlar, taç kapı, onu çevreleyen iki minare ve türbedir. Bunlardan taç kapı, çapraz kemerli sivri tonozla örtülmüş ve iki minarenin üst temelleri ile sınırlanmıştır. Kapının cephe kemeri üstünde duvara gömülmüş vaziyetteki mermerde, bir zamanlar camiin kitabesi yazılı olduğu, fakat bunun, bahsedilen yangından ötürü tamamen silindiği sanılmaktadır. Bu taç kapının genel görünüşü Erzurum Çist e Minare ve Sivas medreselerinin taç kapılarına benzetilmektedir.

Bu arada, doğu taç kapısı asıl giriş açıklığı üzerinde 874 H./1469–70 M. tarihli vergi kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabe, camiin belirtilen tarihte tamir gördüğüne delil olabilir.

Vaktiyle doğu taç kapıyı iki tarast an saran minarelerden birisi bugün ayakta değildir. Malûm yangın sırasında eski minareler yıkılmış ve gövdelerinden iz kalmamıştır. Bugün ayakta olan kuzeydoğu minaresi

Sungur Bey’in, o yıllarda Niğde ve civarını işgal için gelen Moğol kabilesinin reisi olduğunu belirtir. Bu şahıs, İlhanlılar devri Niğde’sinde valilik de yapmıştır. Albert Gabriel, camiin kuzeydoğu minaresi üzerindeki kitabede adı geçen Emir Saif Devlet Vel-din ile Sungur Bey’in aynı kişi olduğunu kaydeder. Sungurbey Camii’nin mimarı ise bilinmemektedir.

“Niğde Tarihi” adlı eserinde ayrıntılı bilgiler veren Albert Gabriel,

Gözlem

Page 12: Dört Mevsim Niğde 1

kesme trakit taşlardan, ufkî örgülü sıralarla inşa edilmiştir. Yapıda temiz ve itinalı bir işçilik ağır basmaktadır. Taş örgü bakımından özellikle doğudaki eyvan şeklindeki taç kapının tonozu ve minarelerin üst temel duvarları dikkate değerdir. Sözkonusu tonozun sivri kemerlerinde gotik üslup özellikleri kayda değerdir.

Camiin hariminde duvarlara bitişik olan sütunların bir kısmı tek bir mermer taştan yapılmışlardır. Bunların eski bir Bizans yapısından devşirme olduğu tahmin edilmektedir. Harimdeki sütunlardan geri kalanı ise trakit taşlardan örme ayak şeklinde olup duvarların taş örgüleriyle bitiştirilmiş haldedirler.

Sungurbey Camiinin eyvan şeklindeki doğu taç kapısındaki ince işçilik ise daha hassas incelenmelidir. Eyvanın yan duvarlarına simetrik yerleştirilen mihrabiyeler, zeminden yüksekte tutulmuştur. Eyvanın duvarları tamamen bitkisel, geometrik ve figürlü süslemeyle dekore edilmiştir. Dikkati çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütuncukları arasında kalan ve sekiz kollu yıldızlardan oluşan, geometrik motifl erle bezenen panolardır. Bu panolarda, kıvrık dallar arasına yerleştirilen çeşitli hayvan başları, spiral kıvrık dalların uçları ve aralarındaki boşluğu doldurur vaziyettedir. Kuzey panoda 37, güney panoda ise 42 figür vardır. Bunlar; Kuş, fil, oğlak, at, panter, antilop, ejder, sıçan, boğa,

tavşan, maymun, köpek, aslan, koyun, ördek ve balık figürlerinden oluşmaktadır. Camiin kuzey taç kapısı da geometrik, bitkisel ve figürlü bezemelerle dekore edilmiştir. Bu taç kapının kemer kilit taşı üstünde, stilize edilmiş bir çist e başlı kartal figürü bulunmaktadır. Albert Gabriel, kabartma şeklinde yapılan bu figürün camii yaptıran ve o dönem Niğde’yi yöneten Sungur Ağa’nın arması olabileceğini ifade etmiştir. Camiin ahşap bezemeyle ilgili incelikleri ise kuzey ve doğu taç kapıların ahşap kısımları ile bugün Dış Camii olarak da adlandırılan Hüsameddin Camii’ne taşınmış olan minberinde görmekteyiz.

Bunlardan en önemlisi, caminin kuzey taç kapısındaki orijinal ahşap işlemedir. Kapının geometrik kompozisyonunu derinlemesine inceleyen Selçuk Mülayim, İslâm sanatına has bir işçiliğin bu muhteşem eserini gözümüzde görünür kılar: Dış Cami’ye taşınmış olan Sungurbey Camii minberi de eşsiz bir şaheserdir. Onun çeşitli cinsten sedef kakmalı tahtaları, yüzleri girişik arabesklerle oyularak birbirlerine kaynaştırılmıştır. Yukarıda camiin mimarının bilinmediğini belirtmiştik. Fakat bu bilinmezlik ahşap işçilik unsurları açısından geçerli değildir. Zira minber ile muhtemelen kuzey taç kapısının ahşap kapı kanatlarını Hoca Ebubekir, daha sonraki döneme ait olan doğu taç kapısının ahşap kapı kanatlarını ise Hacı Muhammed isimli ustalar yapmıştır. •

Sungurbey Camii

KIŞ 2010

10

Eyvanın duvarları tamamen bitkisel, geometrik ve fi gürlü süslemelerle dekore edilmiştir. Dikkati

çeken en önemli bezeme, mihrabiye ve eyvan köşe sütuncukları arasında kalan ve sekiz kollu

yıldızlardan oluşan, geometrik motifl erle bezenen panolardır. Bu panolarda, kıvrık dallar arasına

yerleştirilen çeşitli hayvan başları ve spiral kıvrık dalların uçları, aralarındaki boşluğu doldurur

vaziyettedir. Kuzey panoda 37, güney panoda ise 42 fi gür vardır. Bunlar; Kuş, fi l, oğlak, at, panter,

antilop, ejder, sıçan, boğa, tavşan, maymun, köpek, aslan, koyun, ördek ve balık fi gürlerinden

oluşmaktadır.

TAŞIN TAŞLIKTAN ÇIKTIĞI YAPI

Page 13: Dört Mevsim Niğde 1

Kapı kelimesiyle birçok deyim üretilmiştir. Bazen şarkıların içinde kullanılarak ruhumuza hitap etmiş kapılar. Kapılar özellikle bulunduğu kentin tarihi, kültürel ve mimari yapısını da yansıtırlar. Ev sahibinin ekonomik durumunu kapılardan ve maharetli ustaların ellerinde şekillenen kapıların vazgeçilmez aksesuarları kapı tokmaklarından öğreniriz.

Gizem dolu hayatımızda, her gün yeni kapılar açılır. Pencereler evin gözü, kapılar kulaklarıdır. Uzaktan gelen yakınımızı beklerken kapı çalındığında kalbimiz çarpar ve heyecanlanırız. Sevdiğimiz birini uzaklara gönderirken hüzünlenerek kapatırız kapıları. Fakat kulağımız hep kavuşmanın ve ayrılığın simgesi kapılarda kalır.

Sırlarımız, heyecanlarımız, hüzünlerimiz, sevinçlerimiz hep kapalı kapılar ardında yaşanır ve her şeye onlar tanıklık eder.Dünyaya gelişimizde çığlığımızı duyan ve onu sır gibi saklayan kapılar değil midir? Nice ninniler dinledi,nice acılar çekti bu yaşlı kapılar. Ömürleri tükenenler terk etti eşiklerini.Mevcutları kaydediyor duyduklarını belleğine.Son yolculuğumuza uğurlarken bizi ne kadar acı çekiyor onlar.Zor durumda kalanlar hep kapılardan medet ummadılar mı? Dakikalarca kapı tokmaklarında asılı kaldılar ,ta ki ev sahibi görene kadar…

Kapı tokmakları üzerindeki figürlere göre çeşitli anlamlar ifade etmektedir.

Büyük tokmağın sesi erkek ziyaretçinin, küçük tokmağın sesi ise bayan ziyaretçinin geldiğini ifade etmekteydi.

Her yörenin kendine has kapı tokmakları vardır. Niğde yöresindeki kapı tokmaklarında insan yüzü ve eli, horoz, kartal, köpek figürleri, güvercin siluetleri, müzik aletleri ve bitkisel motifl er görülmektedir.

Eskiden zor durumda kalanlar kapı kollarına asılarak ev sahibinden yardım talep ederdi. Bugünkü modern kapı zilleri yardıma muhtaç insanların bu hissiyatına tercüman olamamaktadır.

Kapılar ve TokmaklarMehmet Öncel Koç

Pişman olur da bir günDönersen bana geriGönül kapım açıktır Çalmadan gir içeriSana sevgiler sonsuzHenüz geçmedi zamanGönül kapım açıktır Çalmadan gir içeri

KIŞ2010

11

Page 14: Dört Mevsim Niğde 1

> EskimeyenlerOsman Aytekin

NİĞDE EVLERİNDE KULLANILAN TAŞLAR

>Binalarda kullanılan sarı taşlara bölgede kullanılan siyah renkli bazalt taşının da bir renk kattığı görülmektedir. Bu taşlar, sağlamlığından dolayı zemin katların köşelerinde, kapı, pencere sövelerinde ve çıkmaları taşıyan konsollarda uygulanmıştır. Ayrıca, duvarların arasındaki hatıllarda, kapı lentolarında, balkon ve çıkmalarda, kapı ve pencerelerde, dolaplarda, yüklüklerde de ahşaptan yararlanılmıştır. Evlerin balkon ve pencere parmaklıklarında, kafeslerinde, tokmaklarında ve kilitlerinde demir ve pirinçten yararlanılmıştır. Taşların evlerde kullanılan kısımlar, düşünüldüğünde de Niğde evlerinin geçmişten gelen bir kültürü de yaşattığı açıkça anlaşılmaktadır. Eski ev tiplerinden bugüne dönüldüğünde rahat ve ince bir sanatın ruha yansıyan ve her daim nostaljiyle insanları geçmişe götüren geleneksel yapının içinde kültürü ile birlikte kendi tarihini de barındırmaktadır. Evlerin balkon ve kapılarındaki o süslemeler, demir ve pirinçten yapılmış o tokmaklar insanları tarihe götürmekle kalmayıp eski günlerin özlemlerini de yaşatmaktadır. Cumbalı taş ve ahşap evler birer birer yok olurken ne

yazık ki Niğde tarihi de insanda, bu evlerle birlikte kaybolacakmış gibi bir his uyandırmaktadır.

KERPİÇLER KÖYLERDE GÖZE ÇARPAR

Niğde sivil mimarisinde kerpiç kullanımına bazı köyler dışında hemen hiç yer verilmemiştir. Özellikle Ağcaşar ve Kiledere de kerpiç evlerin çokluğu dikkat çeker. Bu yöredeki evler Kayseri ve Nevşehir evleri ile yakın benzerlikler göstermektedir. Yalnızca Bor ilçesinde taşın yanı sıra kerpiç de kullanılmıştır.

Niğde sivil mimarisi incelendiğinde binanın temellerde moloz taşa yer verilmiştir. Cephede olmayan yan duvarlarda ve avlu duvarlarında ise moloz taşın yoğun biçimde kullanıldığı göze çarpar. Üst örtülerde genellikle hasır ve toprak, en üstte de çorak toprak kullanılmıştır. Kiremitli çatılar ise eski evlerde hemen hemen hiç yok gibidir. Evlerin üst örtülerinin de bazen Hezen Örme ismi verilen ağaçlarla kapatıldığı, üzerlerine tahta, hasır ve saz örtüldüğü de görülmektedir.

KIŞ 2010

12

ESKİMEYEN NİĞDE EVLERİNiğde evleri sivil mimari açısından yörede bulunan taşların işlenmesiyle oluş-muştur. Her ne kadar da Nevşehir’in sarı taşlarıyla bir benzerlikleri görülse de bu taşlar benzerlikten öte gitmez. Nevşehir taşlarının sarılığı daha belirgin-dir. Yöre ikliminin ve mimari sitilinin de evlerin inşasında kullanılan sarı tra-kit taşlarda bir etkisi olduğu görülmektedir. Niğde ve yöresinde yapılmış olan bütün binalar; dini, sivil ve resmi yapılarda aynı taşın kullanıldığı görülmek-tedir. OSMAN AYTEKİN araştırıp, kaleme aldı.

Fotoğ

raf: A

tilla A

lp Bö

lükbaşı

Page 15: Dört Mevsim Niğde 1

ANITSAL GÜZELLİKTEKİ NİĞDE EVLERİ

Niğde evlerinde göze çarpan bir özellikle evlerin yüksek duvarlarla çevrili olmasıdır. Avluya anıtsal bir görünüm veren bir kapıdan girilmektedir. Bu avlularda yemeklerin pişirildiği kemerli ocaklar, mutfak ve helâlara yer verilmiştir. Bazı evlerde ise bu avludaki bölümlerin evin arkasındaki bir diğer avluya konulmuş olduğu görülür. Genellikle evlerin zemin katına kemerli bir kapıdan girilir, ikinci kata ise merdivenlerle çıkılmaktadır. Arazi yapısından ötürü çevredeki bazı evler ise Tol ismi verilen kemerli taş tonozlar üzerinde teraslar halinde yapılmıştır. Bu tonozların bulunduğu yere de ahır, depo, samanlık kullanımı için uygun görülerek yapılmış olduğu görülür. Bölgede Niğde’ye yakın Nevşehir’e bağlı bazı köylerde de tüf kayaların oyulması ile oluşturulan depo ve kilerler evin dışında yer almıştır. Derinkuyu civarlarında bu depoların yeraltında da bulunduğu görülmektedir. Bazı evlerde zemin katlarda büyük kemerli ocağın bulunduğu mutfak ve hizmet birimleri bulunmaktadır. İkinci katlarda çoğunlukla sokağa bakan sofalar ve bunların çevresinde de geniş ve yüksek tavanlı el işçiliğinin örneklerinin gözleri okşadığı odalar sıralanmıştır.

Eski Niğde Evlerinde iç sofalar dikkat çekmekte ve bu sofa tipleri evlerde görülmektedir. Tek katlı evlerde doğrudan sofaya geçilmekte ve evin merkezini oluşturan bu sofaya da bütün odalar açılmaktadır. Mübadele dönemi öncesinden kalan bazı evlerin sofaları ise dini inançlara uygun olarak yapılmış haç biçimindedir.

SOKAĞA RENK KATAN CEPHELER

Sokaktan bakıldığında evlerin cephelerinin çıkmalarla hareketlendirilmesi göze çarpar. Niğde evlerinde değişik biçimlendirmeler kendi tarihi içinde çıkmalarla karşılaşılması yaşanılan yüzyılın bir göstergesi olarak görülmelidir. Bu çıkmalar dikdörtgen, üçgen ve yarım daire şeklindedir. Bazı yapılarda ise taş konsollar üzerine binen çıkmalara da rastlanmaktadır. Cephedeki pencereler demir parmaklıklarla ve kafeslerle kapatılmıştır. Buradaki demir kafesler S harfi şeklinde kıvrımlar meydana getirmiş, ayrıca damın üzerine yerleştirilen değişik formlardaki çörtenler de cephenin zengin bir görünüm kazanması için yapıldığını düşündürmektedir.

Niğde evlerinde taş süslemelerindeki bezemeler ön plandadır. Katları birbirinden ayıran mukarnaslı, görünüşe yönelik silmeler, pencere aralarındaki mukarnas ve iyon başlıklı sütuncuklar pencereleri çevreleyen silme ve kemerler de görülmektedir. Çıkmaların üzerine oturduğu konsollarda stilize edilmiş arslan, ejder, at gibi figüratif şekillerde yapılmış olduğu görülür. Bazı çörtenler de bunlara benzer şekilde arslan başlarını andırmaktadır. İç mekânlarda dolap ve yüklükler ile tavan göbekleri ahşap bezemelerle kaplanmıştır.

YAŞAYAN NİĞDE KONAKLARI

Niğde’de eski evler denilince birkaç konak göze çarpmaktadır. Bunlar ise: Kadıoğlu Konağı, Resul Özkul… vs.dir. Bu tür evlerin az oluşu Niğde’de yeni evlerin yapılmasıyla birlikte eski evlerin birer birer yıkıldığı, yıkılmasıyla da Niğde evlerinin tarihe karışmaya başladığını düşündürür. Bununla beraber Kültür Bakanlığının ildeki 55 evi tescil ederek koruma altına aldığını öğreniyoruz. Edinilen bilgilere göre Niğde’nin Aşağı Kayabaşı Mahallesi’ndeki Kadıoğlu Sokağı ile Sungur Mahallesi’ndeki Cullas Sokağı evleri koruma altında olup, Niğde evlerinin tipik örnekleri burada bulunmaktadır. Bu tanınmış evlerin yanı sıra hala eski halini korumakta olan ancak bütün yeniliklere direnmekte olan ve fakat imkânsızlıklar nedeniyle yıkılamayan evlerin de koruma altına

alınması gerektiği tarihi bir mecburiyet, bir görev olarak düşünülmelidir. Her yeni evin yapılması demek her eski evin yıkılması demek anlamına gelmemelidir. Niğde evleri koruma altına alınarak onarımı yapılmalı ve eski Niğde Evlerinin görünümüyle birlikte bir zamanların huzur ve sanatının zarafetini de bizlere göstermelidir.

YIKILAN ESKİ EVLER

Bilindiği üzere Niğde Belediyesi bu yaz içinde bazı evlerin yıkımını yapmıştı. Eski evler denildiğinde belki zihinler karışabilir. Zira tarih içinden bugüne kadar ayakta durmayı başaran Osmanlılar döneminin tarihi yapılarını ve otuz kırk yıllık binalarını da düşünmeniz mümkündür. Niğde Belediyesinin yıktığı evler yakın dönemi kapsadığı gibi harabe,

viran olmuş ve tinercilerin meskeni haline gelmiş evlerdir. Bu bakımdan bu evlerin yıkılması bir çok açıdan isabetli olmuştur. Binaların hem tehlike arzetmesi hem de tinerci çocukların meskeni olmaktan kurtarılmış olması açısından da bu yıkım işi bir gereklilikti. Bilindi gibi bu evlerin yıkılması için Belediye Encümeninin aldığı karar ‘İmar Kanunu’nun ilgili maddesi gereği tehlike arz edecek dereceye gelen eski evlerdi. Bu evler belediye görevlileri tarafından tek tek tespit edilerek ve ev sahiplerine ulaşılarak yıkım başlatılmıştı. Ev sahibine ulaşılmayan durumlarda muhtarlıklar aracılığıyla 10 gün süre için bu evlerin yıkılacağı ilan edilmiş ve 10 gün içinde ev sahibine ulaşılmadığı zaman bu evler belediye ekipleri tarafından yıkılmıştı. Yıkım ekipleri Şahinali ve EfendiBey mahallelerinden işe başlamıştı.

Belediye yetkilileri, SİT alanı ilan edilen yerlerdeki kaçak yapılaşmanın da önüne geçileceğini düşünerek yapılan binalar hakkında da yıkım kararı almıştı. Vatandaşlar bu evlerle ilgili olarak düşüncelerini şöyle dile getirmişlerdi: “Yıllardır boş duran bu evler uzun zamandır kim olduklarını bilmediğimiz insanların barınağı haline geldi. Bu insanların yerleşmesiyle birlikte semtimizde hırsızlık başta olmak üzere yüzlerce asayiş olayı meydana gelmeye başladı. Karanlık çöktükten sonra sokağa çıkamaz hale geldik. İki adım ötedeki bakkala çocuğumuzu gönderemez olduk. Şükürler olsun ki, belediye yetkilileri yıkım kararı aldı da bizler de rahatladık. Hem mahallemize huzur gelecek, hem de çirkin bir görünüm sergileyen bu harabe binalardan kurtulmuş olacağız. Zaten bu harabe bina görüntüleri de Niğde’ye de yakışmıyordu.’•

Eskimeyenler

KIŞ2010

13

Page 16: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ 2010

14

> UnutulmayanlarŞinasi Yıldız

>Edebiyata ve müziğe sevdalı bir babanın oğlu olarak çocukluğumdan beri edebiyata ve müziğe karşı hep ilgi duymuşumdur. 1950’li yıllarda babam Hakkı Yıldız, Çamardı ilçesi posta müdürü iken Çamardılı Üçkardeşler (Sihirli Tef)’le sık sık musiki meşkleri yaparlardı.

Gerek bu meşkleri takip etmem gerekse Şemsi Yastıman gibi bir üstadın yakın arkadaşı olan Suvermezli Âşık Mehmet Ağa’dan kendilerine has bağlama tavrını öğrenmiş olmam benim sanatımın gelişmesinde büyük rol oynamıştır. İlerleyen yıllarda Refik Başaran ve Bayram Aracı’nın plaklarını dinlemiş olmam Ahmet Gazi Ayhan, Orhan Subay gibi radyo sanatçılarını da yakından takip etmem, müzik bilgimin gelişmesine öncülük etmiştir. Bu nedenle Niğde türküleri hakkında uzun yıllar araştırma yapan birisi de olarak, sizleri Niğde türküleri hakkında bilgilendirebilirsem kendimi bahtiyar sayacağım.

Dünyada birçok millette olmadığı kadar tarihi eserlere, türkülere, yemeklere, gelenek ve göreneklere sahibiz. Kültürümüz içerisinde önemli bir yer tutan türkülerimiz, bilindiği üzere geçmişteki kültürel bilgileri bizlere aktaran ve ışık tutan hazinelerimizdir. Aynı zamanda türkülerimiz bizleri bilgilendirirken bazen ağlatmış, bazen coşturmuştur.

Atatürk, 14 Ekim 1925’te İzmir Kız Öğretmen Okulu’nu ziyaretinde, öğrencilerin “Hayatta musiki gerekli midir?” sorusuna “Hayatta musiki mutlaka gereklidir. Çünkü hayatın kendisi musikidir. Musiki ile ilgisi olmayan canlı, insan değildir”

cevabını vererek müziğin insan hayatında ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu da bizlere göstermiştir.

Sadi Yaver Ataman’ı dinleyen Atatürk elinden sazını alarak “Beyler bu bir Türk sazıdır. Bu küçük sazın içinde bir milletin kültürü dile geliyor, kıymet ve ehemmiyet verilmelidir.” der. Hayalindeki musiki devrimi de bu cümleler içindedir. Bu cümleyi iyi analiz etmemiz ve Atatürk’ün hayalindeki musiki devrimini, millet olarak gerçekleştirmemiz gerekmektedir.

Radyo sanatçısı Nurettin Çamlıdağ 1950 yılında Niğde’de askerlik yapmıştır. Niğdeli Nurettin Bayhan ve Kazım Camkes’ten aldığı türküleri yıllarca TRT radyolarında okumuştur.

Radyo sanatçısı Ahmet Gazi Ayhan da uzun yıllar ilimizde çalıp söylemiştir. 1950-1954 yılları arasında İstasyon Caddesi’nde Tacirler’in dükkânı üzerinde “Saz” denilen gazino gibi bir yer vardı. Ahmet Gazi Ayhan meşhur kemani Haydar Tatlıyay ve Niğdeli Emin Çalışır ile birlikte burada çalıp söylerlerdi. Ben o dönemler çocuktum. Haydar Tatlıyay’ın kemanıyla “Fatmanım nasılsın” dedirttiğini hayretle dinlerdik. Daha sonraları Ahmet Gazi Ayhan Niğde’den derlediği Niğde türkülerini Ankara Radyosunda göreve başladığında maalesef kendi yöresi olan Kayseri’ye mal etmiştir. Örneğin “Gak gak gubarak” diye bilinen keklik türküsü Ahmet Gazi Ayhan tarafından TRT repertuarlarına Kayseri türküsü olarak geçirtilmiştir. Halbuki bu türküyü Muzaff er Sarısözen, Halil Bedii Yönetken ve Rıza Yetişen

TÜRKÜLERLE NİĞDEDünyada birçok millette olmadığı kadar tarihi eserlere, türkülere, yemeklere, gelenek ve göreneklere sahibiz. Kültürümüz içerisinde önemli bir yer tutan türkülerimiz, bilindiği üzere geçmişteki kültürel bilgileri bizlere aktaran ve ışık tutan hazinelerimizdir. ŞİNASİ YILDIZ kendi hayatından anlatıyor

Page 17: Dört Mevsim Niğde 1

birlikte 25.07.1941 yılında hazırladıkları derleme çalışmalarının beşincisinde Eskigümüşlü Rifat Çavuş’tan (Ünlü) derlemişlerdir. Orijinal adı da Akşam aşıp gidiyor/Fikrim şaşıp gidiyor şeklindedir. Ahmet Gazi Ayhan bu türküyü “Keklik” olarak, Sarısözen ekibi de Rıfat Çavuş’un söylediği haliyle “Akşam aşıp gidiyor” adı altında kaydetmişlerdir.

“Yabandan gel” türkümüzde bu derleme çalışmalarında Rifat Çavuş’tan derlenmiştir. Ne yazık ki günümüzde bu türkü de “Kostak yeri yeri” olarak okunmaktadır.Oysa, kostak yürünür veya Niğde ağzı ile “yörünür”, kostak diye bir yer tanımlaması yapılamaz.

TRT arşivinde 540 repertuar numarası ile Rifat Çavuş’tan alınmıştır diye kayıtlıdır. Bu böyle bilinsin lütfen Niğde’mizin otantik yapısıyla çalınıp söylensin isteriz.

Gelelim Niğde Bağları türkümüze; bu türkümüz de radyo sanatçıları Nimet Balkan ve ortaokulu Niğde’de bitiren Nida Tüfekçi tarafından Türkiye radyolarına taşınmıştır.

1950’lerde babam Hakkı Yıldız Çamardı, PTT Müdürü iken Çamardılı Üçkardeşlere (Sihirli Tef) Niğde Bağları, Mihrali Bey, Sarı Yıldız gibi pek çok türküler vermişti. Niğde Bağlarını Üçkardeşler o zamanın radyo sanatçısı Hacer Buluş’a vermişler, Hacer Buluş Niğde Bağları’nı başında “Hey hey” olmadan Niğde tavrında en güzel şekilde yarım asra yakın TRT Radyolarından okumuştur. Ne yazık ki günümüzde sanatçılar bu türküyü başına “Hey hey” getirerek Konya’nın “Gitme bülbül gitme bahar erişti” türküsüne benzeterek Konya tavrında okumaktadırlar.

Türkülerimizin otantik yapısını ve kelimelerini bozarak acaba gelecek nesle nasıl bir kültür mirası bırakabiliriz bilemiyorum.

Osmanlı idaresi zamanında Niğde’nin gerek Konya’ya bağlı olması gerekse Kayseri- Konya yolu üzerinde olması dolayısıyla çeşitli kültür alışverişi olmuştur. Türkülerimiz de bu güzergah üzerinde gidip gelmiştir. Kayseri’den Gesi Bağları, Germil Bağları Niğde’den Niğde Bağları Konya’dan Meram Bağları türkülerinin yakıldığı oturak alemi mekânları olarak gözümüze çarpmaktadır. Gesi Bağları Kayseri türküsü olduğu halde Fertek ağzı Gesi Bağları Niğde’de olgunlaşmıştır.

Mübadele yıllarında Niğde’den Yunanistan’a göç edenlerden Prof. Dimitrios Katsikas ile bir karşılaşmamızda ben Sazalca türküsünü hikâyesi ile çalıp söyledim, o da bana Fertek ağzı ile Gesi Bağlarını söyledi. Mübadele yıllarında bizim kültürümüzün Yunanistan’a kadar gittiği görülüyor.

Niğde Bağları türkümüz Konya oturak âlemlerinde “Ak silleye vardım anam anam” türküsü şeklinde değişik bir varyanta dönüşmüştür. İletişim araçlarının hızla gelişmesi ile türkülerimizin tavır ve otantik yapısı ne yazık ki gittikçe kaybolmaktadır. Zamanımızda elektro bağlama ile düğün çalmak adet haline gelmiştir. Türkülerin yapısı ve sazların tınısı bozulup kaybolmaktadır. Eskiden düğünlerimiz takım sazlarla (klarnet, keman, cümbüş, darbuka) çalınırdı. Sazların birisi hata yapsa diğer sazlar düzelterek, türkülerimiz oto kontrol şeklinde muhafaza edilirdi.

Niğde’de La-Re-Sol akortlu uzun sap bağlama türkülerimizde tavır ve mızrabımıza uygun düştüğü için kullanılagelmiştir. Eski usul tel sıralamasında alt iki düz tel La türküyü icra eder, orta cim ve sarı tel zil ve tef sesini verir, üstteki tel (bam teli) darbuka sesini verir. Cim ve sarı tel çok çabuk koptuğu için teknoloji ve çağın imkânları ile sırma kalın teller bu tellerin yerini almıştır. Sarıtel demişken (sarı öküzü sattıran sarıtel) Niğde’mizin çok söylenen bir oturak alemi deyiminden bahsetmeden geçemeyeceğim.

Mahali türküsü Niğde Bağları, Emine, Cindallı, Kozan Dağları Hazallı bağlarda eski çağları Mızrapta bir başka sazı Niğde’nin. Niğde Türkülerini; Kırık havalar, Uzun havalar, Halaylar olarak üç grup da sıralayabiliriz.

Kırık Havalar:

Niğde Bağları, Bir Yıldız Doğdu Yüceden,Cindallı Çarşısı, Sazalca’dan Çıktım Ben De Gelirim Aman, Güverdim Bostan Oldum, Ak Silleye Vardım, Bağa Girdim Üzüme, Mihrali Bey, Bir Sigara Ver Bana, Camekânın İçinde, Çaya İndim Durnaya, Çekin Halay Düzülsün, Sarı Kızın Saçları, Dama Bulgur Sererler, Gökyüzünde Asılıdır Zembilim, İki Durnam Var, Aklı Kareli, Peşkir Çektim Direkten, Sarıçiçek Mor Menevşe Zamanı, Yabandan Gel, Sepete Sarı Saman, Su Gelir Akmayınan, Karakaş Gözlerin Elmas, Adana’ya Bir Kız Geçti, Adaletin Bumu Dünya, Çok Verdi Felek Bu Derdi, Bülbül Neden Hep Ağlarsın, Pınar Başı Burma Burma, Çıktım Pınarın Başına Elettim Yâre, Minarenin Âlemi, Çayıra Basma Yârim, Tombili, Aziziye, Dalma Beyim Dalma Çaylar Derindir, Osman Abi Evde mi.‣

Unutulmayanlar

Osmanlı idaresi zamanında Niğde’nin gerek Konya’ya bağlı olması gerekse Kayseri- Konya yolu üzerinde olması dolayısıyla çeşitli kültür alışverişi olmuştur. Türkülerimiz de bu güzergah üzerinde gidip gelmiştir. Kayseri’den Gesi Bağları, Germil Bağları Niğde’den Niğde Bağları, Konya’dan Meram Bağları türkülerinin yakıldığı oturak alemi mekânları olarak gözümüze çarpmaktadır. Gesi Bağları Kayseri türküsü olduğu halde Fertek ağzı Gesi Bağları, Niğde’de olgunlaşmıştır.

Kültürel Etkileşim

KIŞ2010

15

NİĞDE BAĞLARIYine yeşillendi anam, anam Niğde bağları,

Bize mesken oldu anam, anam gurbet elleri.

Aman bülbül kaşlarında sümbül ayrılmak müşkül.

Merhamet eyleyin anam anam Niğde beyleri.

Bilmem hayal midir anam anam bilmem düş müdür?

Gelmiyor mektubun anam, anam yollar kış mıdır?

Tersine dönderdi anam anam devranı felek.

Hep boşuna gitti anam anam verdiğim emek.

Havalar bulandı anam anam kar mı yağacak?

Gözlerim seğriyor anam anam yar mı gelecek.

Page 18: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ 2010

16

Unutulmayanlar

SARI YILDIZ Bir yıldız doğdu yüceden Yar, yar, yar, yar, yar, yar amman Şavku düştü pencereden Aleylim amman. Kavlimiz var dün geceden Yar, yar, yar, yar, yar, yar amman Niye doğdun sarı yılldız Aleylim amman Aşşağıdan yukardanYollar çamur olmadanAlacaksan albeniDeyyus baban duymadan(Kayın peder duymadan)Sarı yıldız tekerlendiYar, yar, yar, yar, yar, yar ammanBal dudaklar şekerlendiAleylim ammanBurda kızlar şikarlandıYar,yar,yar,yar,yar,yar ammanNiye doğdun evler yıkanBeller büken yıldız dönNakaratParmağında hatemyüzükYar, yar, yar, yar, yar, yar ammanKolunda burma bilezik Aleylim ammanSabah oldu kıza yazıkYar, yar, yar, yar, yar, yar ammanNiye doğdun tan yıldızıAleylim amman.Nakarat

SAZALCA'DAN ÇIKTIM Sazalca’dan çıktım bende gelirim ammanMahpus olacağımı bende bilirim ammanİfl ah olmam ben bu dertten ölürüm ammanSen sallan da ben boyuna bakayımAk gerdana beşibirlik takayımDolsun da badeler dolsunAnnen de kaynanam olsunSazalca’nın ufak tefek taşlarıHilal olmuş Despina’nın kaşları Bir omuzdan bir omuza saçlarıBir Muraff am kaldı Niğde Boru’unanElimden aldılar yâri zorunanÇok uğraştım eniştesi körünen (muraff a:problem)(Despina: Rum kızının ismi)

UZUN HAVALAR

Niğde’ye ait uzun havalar oldukça azdır. “Küçükten görmedim Ana Kucağı”, “Katırcıoğlu Bozlağı”, “Eminem Oturmuş Taşın Üstüne”, “Atım Kalk Gidelim”, “Davran Gır At Davran Yokuşu”, “Gır At Gemin Almış Yol mu Dayanır”, “Ağa Gelin” gibi uzun havalarımız vardır.

KÜÇÜKTEN GÖRMEDİM ANNE KUCAĞIKüçükten görmedim de anne kucağıKoç yiğit vatanı da damlar bucağıBir yiğit mahpus olmayınan batar mı ocağı?Gülümü gonca iken soldurdu felekAhirete yaralı gönderdi beniOrtaya uzattılar selvi dal gibiDerimi yüzdüler sırma tel gibiAhbaplarım gelmiş bakar el gibiAtadan intizar aldım ağlarım

Dert ile mihnete kaldım ağlarımNiğde Kalesine verdim özümüDerbent Boğazına diktim gözümüNe ettin de aldın elin kızını ?Ah ettikçe gözlerimden nem gelirEle düğün bayram bana gam gelir

KATIRCIOĞLU BOZLAĞIDemir kapıya da kurulmuş mahşerMurtaza’yı görenin tebdili şaşarTabuttan kanları sel olmuş taşarGülümü gonca iken soldurdu felekAhirete yaralı gönderdi felekKatırcıoğlu derki kırıldı kolumKalmadı mecalim tutmuyor elimBeni vuran da bir kanlı zalimGülümü gonca iken soldurdu felekAhirete yaralı gönderdi felek(Bu iki uzun hava birbirine karıştırılıyor. Sözleri ayrı ama melodisi aynıdır.)

HALAY HAVALARI:

“Çekin halay dizilsin ellerin yari” ilk akla gelir. Kırık hava türkülerimizin pek çoğunun oyunları oynanılır. “Peşkir Çektim Direkten” türküsü ile üçayak oynanır.

Niğde’de tek enstrümantal (sözsüz) parça Cezayir (Kalk Gidelim havası da denilir.) havasıdır. Düğünlerde karşılama, gelin alma, bitiş ezgisi olarak kullanılmaktadır.

İç Anadolu türküleri denilince iki ayrı tarz görülür. Birincisi; Kırşehir, Keskin, Kırıkkale hattı üzerindeki; Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Neşet Ertaş tarzıdır.

İkincisi; Konya, Niğde ve Kayseri hattı üzerindeki; Bayram Aracı, Ahmet Gazi Ayhan, Zekeriya Bozdağ, Kırşehirli olmasına rağmen Şemsi Yastıman, Ali Ercan ve Rıza Konyalı gibi üstatların tarzıdır. Bu tarzdaki ana kaynak da Refik Başaran’a dayanır. Refik Başaran askerliğini Niğde’de yapmış, çoğu günleri de Niğde civarında geçmiştir. Büyüklerimizden çoğu zaman Refik Başaran ile ilgili anıları dinlemişizdir.

Koyunlu’da söylediği bir dörtlüğü sırası gelmişken burada zikredelim.

“Evlerinin önü bir kötü yokuş/ Kız kurbanın olurum o nasıl bakış/ Halının üstüne döktüğün nakış / İlmek çalan ellerine kurban olurum.”İsteriz ki yöremizin türküleri tavrı, mızrabı, otantik yapısı kaybolmasın gelecek nesillere orijinal hali ile taşıyalım. Sıra gecelerimizde, Niğde gecelerinde, düğünlerimizde bütün mutlu günlerimizde bu güzel türkülerimizi çalıp, söylemek ve dinlemek Niğdeli olmanın gereğidir.Niğde’de Niğdeli olmak istersen,Essahtan Niğdeli olmanız gerek.İlminden, kültürden almak istersenSazını, sözünü bilmeniz gerek. En leziz aşımız Niğde tavası,Arada pişirip yemeniz gerek.Özümden istersen geldi sırası,Nörüyon, abaruh demeniz gerek. Unutma bu kültür atadan kaldı,Nesilden nesile vermemiz gerek.Şinasi yıllarca sazını çaldı,Niğde’nin Türküsün bilmeniz gerek.

Page 19: Dört Mevsim Niğde 1

Unutulmayanlar

NİĞDE TÜRKÜLERİNE EMEĞİ GEÇENLERDarü’l Elhan (İstanbul Konservatuarı) Rauf Yekta, Yusuf Ziya Bey, Dürri Turan, Ekrem Besim Bey 1926’larda Niğde Türkülerinin ilk derlemeleri yapılmıştır. Ankara Devlet Konservatuarı 5. derleme gezisi 25. 07. 1941 Muzaff er Sarısözen, Halil Bedii Yönetken, Rıza Yetişen tarafından ikinci bir derleme yapılmıştır.

Ahmedi Hulüs: (Ersöz 1871–1948 Hulüs dayı) :Ağustos 1926’da fonoğrafl a ilk derlenen Kozanoğlu türküsünü saz ile çalıp okuyan yine o yıllarda pek çok plaklara türkülerimizi okumuş (İstanbul Konservatuarı'nda plakları mevcut)

Tahsinzade Ali Bey: (Süel 1880 - 1951) Yine aynı yıllarda pek çok plaklara türkülerimizi okumuş (İstanbul Konservatuarı'nda plakları mevcut)

Hilmi Tuğkan: Altınhisar’lı 1940’lı yıllarda türkülerimizi plaklara okumuş. (İstanbul Konservatuarı'nda plakları mevcut)

Refik Başaran: (1907–1945) İç Anadolu türkülerinin en büyük kaynağı. Askerliğini Niğde’de yapmış. Yaşlılarımızdan hatıralarını dinlemişizdir.

Nurettin Bayhan: (1911–1990) Nurettin Çamlıdağ vasıtasıyla “Küçükten Görmedim Ana Kucağı” ( Katırcıoğlu Bozlağı), “Sarıkızın saçları”, “Bir Yıldız Doğdu Yüceden”, “Bastım Asmanın Dalına”, “Sazalca’dan Çıktım Ben de Gelirim Amman”, “Minarenin Alemi”, “Cimdallı Çarşısında”, “Bağa Girdim Üzüme” adlı Niğde türkülerini TRT repertuarına kazandıran kaynak kişi.

Nurettin Çamlıdağ: (1922–1997) İstanbul doğumlu, radyo sanatçısı 1950’li yıllarda askerliğini Niğde’de yapmış Nurettin Bayhan’dan ve Kazım Camkes’ten aldığı Niğde türkülerini TRT de yıllarca okudu.

Sihirli Tef: (Niğdeli Üçkardeşler) Ahmet (ud 1906 ),Raci(keman 1915-2003 ), Talat( tef, klarnet1922-1985) Baykan kardeşler 1950’li yılarda radyo sanatçıları Sabite Tur Gülerman, Hamiyet Yüceses ve Hacer Buluş’a eşlik ettiler. Hacer Buluş’a Niğde Bağları gibi bazı türküleri verdiler.

Rifat Çavuş: (Ünlü-1901–1967) Muzaff er Sarısözen, Halil Bedii Yönetken, Rıza Yetişen’le birlikte 25–7–1941 tarihinde beşinci derleme çalışmalarında; “Yabandan gel”, “Keklik” (akşam arada kaldı), “Sarı Yıldız” ( Eminem bozlağı), “Eski Mahpushane türküsü”, “Şu görünen Mısırlının yurtları” türkülerni vermiş Niğde türkülerine kaynak kişilik yapmıştır. Yakın zamanlara kadar Rifat Çavuşun sesinden Sarı Yıldız türküsünü TRT Radyolarından dinlemekteydik.

Ali Ercan : (1931- ) 1950 yıllarından sonra Karakaş Gözlerin Elmas, Adaletin Bu mu Dünya, Adana’ya Bir Kız Geçti Gördün mü, Kırat Gemin Almış Yol mu Dayanır gibi türküleri meşhur etmiş emektar bir Niğdeli sanatçımızdır. Bu sanatçılarımız gibi pek çok kişiler bir nesilden diğer bir nesile türkülerimizi taşımışlardır.

Halit Ongan: (1903–1972) Niğde Türkülerine emeği geçenlerin Başında gelen Halit Ongan; 1930’lu yıllarda Niğde Halkevi Güzel Sanatlar Komitesi Başkanlığı döneminde Bando takımı kurdu. 1937 yılında “Niğde Halk Türküleri” adı altında notalarıyla zamanımıza ışık tutan kıymetli bir kitap yayımladı. Pek çok kitap ve makaleler yazmış. Niğde Dumlupınar İlkokulu öğretmenliğinden sonra, pek çok resmi kuruluşlarda müdürlük yapmıştır.

Dr. Halil Atılgan: (1946- ) Kültür Bakanlığı Şanlı Urfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu kurucu şefi, derleyici, araştırmacı, danışman gibi sayamadığımız pek çok meziyeti olan hocamız; Kültür Bakanlığınca 2000’li yıllarda Niğde Türküleri üzerine araştırma ve derlemeler yaparak “Geçmişten Günümüze Niğde Halk Müziği” adlı kitabıyla Niğde’mize büyük bir eser kazandırmıştır. Halil Atılgan’ın pek çok Radyo TV programları, kitap ve makaleleri vardır.

Şinasi Yıldız: (1943- ) Kültür ve Turizm Bakanlığı Yöre Sanatçısı. Niğde Türkülerinin bozulmadan gelecek nesillere aktarılması için yıllarca çalıştı. Çeşitli radyo ve televizyonlarda Niğde Türküleri ve şiirlerini içeren programlar yaptı. Halil Atılgan’ın hazırladığı “Geçmişten Günümüze Niğde Halk Müziği” kitabına pek çok katkıda bulundu. Bir Niğde ve Niğde Türküleri sevdalısıdır.

Ziya Özdağ: (1944-) Kültür ve Turizm Bakanlığı Yöre Sanatçısı. Niğde Folkloruna büyük hizmetler yaptı. Niğde Halaylarını gün yüzüne çıkardı. Çeşitli radyo ve televizyonlarda Niğde programları yaptı. “Çok verdi felek bu derdi”, “Bülbül neden hep ağlarsın”, “Gül dalında çalı biter mi” adlı türkülerini plak yaptı.

Burada bahis olan veya olmayan Niğde Türkülerine emeği geçen herkese minnet ve şükranlarımı bildirmeyi vazife addederim.

KIŞ2010

17

Kolaj

: Hali

l İbrah

im Ke

ş

Page 20: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ 2010

18

>“İlk defa gittiğim şehrin bende oluşturacağı çağrışımlar ve önceden kafamda var olan düşüncelerimin örtüşeceği konusundaki kararsızlığımla uzaktan görünmeye başlayan şehre bakıyorum.

İlginç, dikkat çekici, bakış açısına göre etkileyici, çarpıcı bir görüntü bu. Hiçbir yeşilin olmadığı dağlar uzanıyor şehrin iki yanında…

Ağaçların yapraklarının sararmaya başladığı, otların saman rengine büründüğü, farklı renklerde sonbaharı yaşayan ve hissettiren alacalı renklerin armonisini barındıran bir tepeden; karşımdaki kurşuni rengin ağırlığı altında kalan çıplak dağların azametine odaklanıyorum. Böyle bir görüntüyü daha önce hiç görmedim.

“Maden mi acaba?” sorusu aklıma geliyor. Hani çok

yaygın bir ifade ile şüyu bulmuş “Maden olan yerde ot bitmez.” cümlesi defalarca zihnimde tekrar etti durdu. Kim bilir belki de öyledir.

Bu tabiat canlılığının yaşadığı tepeden “ğayri zi zer’ın” olan bu dağlara bakarken gözlerim ortada kalan canlı şehrin hareketliliğine kayıyor. Canlı bir şehir capcanlı. Sonbaharın çağrıştırdıklarına inat canlılığın sürdüğünü görmek sevindirici. Sonbaharın verdiği kasvetli duyguları ve iki yönde uzayıp giden dağlardan olumsuz etkilenmenin verdiği olumsuzlukları alıp giden bir canlılık bu.

Bir vadinin ortasında tarihin derinliklerinden nefeslenen bir şehir.

Küçük, güzel, geleceği olan bir şehir… Anadolu’nun tipik davranışlarını yaşayan bir şehir.

Şehre giriyorum. Bir cadde uzanıyor boydan boya.

Yan caddeler var. Alternatif caddeler var.

Ortak özellikleri cıvıl cıvıl oluşu. İnsanlar dışarıda, çoluk çocuk geziyor, vitrinleri seyrediyor, alışveriş yapıyor, parklarda oturuyor.

Nerden bakarsanız bakın tarihi fısıldayan bir kalenin muhteşem görüntüsü sizi vurgun yemişe çeviriyor. 1900’lü yıllarda yaygınlaşan saat kulelerinin bir örneği size “gel” diyor.

Alâeddin Tepesi denen “kale” bölgesine doğru yola koyuluyorum. Kalenin içinde ve civarındaki tarihi değeri olan yapılar göze çarpıyor.

Ezan okunuyor. İkindi vakti. İnsanlar camiye gidiyor. İşlemesi yoğun bir kapıdan giriyorum camiye: SungurBey Camii. İlhanlılar dönemine ait bir cami burası.

> İzlenimlerDuran Çetin

Konya’da yaşayan yazar DURAN ÇETİN, bir hast a sonu Niğde’ye gitti. Saat Kulesi, Sungurbey Camii, Bedesten Çarşısı, Alâeddin Camii, Kent Müzesi ve Gümüşlerdeki tarihi manastırı gezdi. Duygu düşünce ve izlenimlerini paylaştı.

Fotoğ

raf: A

tilla A

lp Bö

lükbaşı

Page 21: Dört Mevsim Niğde 1

Selçukluların ayak bastığı yerlerde Alâeddin ismini duymamak olamazdı zaten. Kale etrafında tarihi doku içerinde yapılmış camilere ve diğer

yapılara rastlamak mümkün.

Tarihin Bugünkü izleri

İzlenimler

Caminin dış yapısından içyapısına kadar bir kargaşa bir karmaşa varmış duygusundan uzak kalamıyorum. Her bir köşesi, her bir tarafı farklı işlemeler, farklı taşlar, farklı usuller… Hele mihrabının derinliği ve işlemesi gözünüzden kaçmıyor.

Anlatıldığına göre, Hıristiyanlar cami inşaatında çalışmalarından dolayı Sungur Bey tarafından “Mesih’in milletinden vergi alınmayacak” fermanına muhatap olmuşlardır.

Camin yanındaki bedesten tarih kokuyor. İçinde çok sayıda dükkân olduğunu duyduğum bedesten tarihte olduğu gibi ticaret hayatının hararetini hissedeceği günü beklemekte.

Kale kapısından içeri girmeden geri dönüp baktığımda kiliselerin ayakta kalmış ama bitap düşmüş hallerini görüyorum.

Kendine has özelliklerle inşa edilmiş taş evler tarumar olmadan koruma altına alınması, tarihi özellikleriyle korunarak ayrı bir mahalle olarak doku içerisindeki seçkiliğini koruması ayrı bir hava katacaktır şehrin karakterine.

Alâeddin Camiine parke döşerli yoldan çıkarken Konya’nın meşhur Alâeddin Tepesi geldi aklıma.

Tabii olarak Alâeddin Camiini hatırlayıverdim. Aynı isimle bir camiinin olduğunu duyduğumda şaşırmadım. Zira Eskişehir’i gezerken de Alâeddin camiini görmüştüm.

Selçukluların ayak bastığı yerlerde Alâeddin ismini duymamak olamazdı zaten. Kale etrafında tarihi doku içerinde yapılmış camilere ve diğer yapılara rastlamak mümkün.

Tepenin yeşilliği ve dinlenme yeri olarak şehre hâkim oluşu harika manzaralar sunuyor temaşacılara.

Kalenin ayakta kalan kısmını gezerken şehrin heybetli bir duruş sergileyen saat kulesine bakıyorum. Nice yıllar ayakta kalıp zamanı, zamanın önemini haykırmış gözlere, akıllara. Şimdilerde gençlerin mekânı olmuş. Umarım bu gençler, öz kültürümüzün gereklerini yaşayarak geleceğe emin ve güven dolu adımlarla koşarlar.

Kalenin iç mekânlarında bir kent müzesinin varlığı ile karşılaştım. Yöresel işler ve kıyafetlerle küçük bir gösteri alanına dönmüş müzenin daha nice figür ve sanatlarla doldurulması mümkün. Günün sonuna yaklaşırken mutlaka görülmesi gerektiğini duyduğumuz küçük, güzel, yeşil ve elma bahçelerinin arasında bir kasaba olan Gümüşler’deki Manastıra yolculuğumuz başladı. Kısa bir yolculuğun arkasından manastıra ulaştığımızda; büyük bir emek ürününün muhteşem kalıntılarıyla karşılaşıyoruz. Kat kat oyularak yapılmış manastırı gezerken kilise kısmının korunabilmiş olmasına şaşırıyorum. Turistik gezilere sebep olacak kadar güzel olan bu yapının tanıtıma ihtiyacı var.

Hayal edin; Bu şehri bir de elma bahçelerindeki çiçekler arasında, rüyalalarıyla seyredin.

Bu şehri yakın tepelerdeki gelincik çiçeklerinin kırmızısına boyayıp öyle görün.

Bu şehri çeşit çeşit meyve kokularının arasında yaşayın.

Bu şehri özel tatlarıyla olgunlaşmış rengârenk elmalar içinde düşleyin.

Bu şehre nam salmış patatesinin beyaz çiçekleriyle süslü tarlalarından bakın.

Bu şehri Bolkar Dağlarının bol karlı zamanlarında temaşa edin.

Bu şehri hak ettiği turizm potansiyeline ulaşmış haliyle bekleyin.

Bu şehri şehir ruhunu korumuş geleceği kucaklayan gelişmiş bir şehir olarak izleyin.

Bence hayal etmeyin bunların hepsi olabilecek, olması elzem olanlar. Sadece biraz gayret ve zamana ihtiyacı var.

Şehrin kalbi durumunda bir yerde, Hüdavent Hatun Türbesi etrafındaki yapılan park çalışmaları devam ediyor. Tarihi dokunun korunması, yapılanın önemini daha da artırıyor. Geçmişten kopmadan geleceğe yönelmek ne güzel!

Bütün bu anlattıklarımın günümüzdeki takipçilerinden söz etmeden yazının eksik kalacağı muhakkak. Teşekkürü hak ettiklerine inanıyorum.

Cevval bir insan, belediye başkanı Faruk Akdoğan.

Yapılacakları, şehrindeki şimdiki çalışmaları anlatırken gözleri parlıyor. Azimli olduğu belli. Şehri için çok güzel şeyler yapmayı hedefl iyor. Yaptıklarının yeterli olmayacağının farkında. Gelişmiş, her haliyle çağı yakalamış bir şehir peşinde.

Bu konuda başarılı olacağına inanıyorum.

Öyle bir başkan yardımcısı var ki gözü pek, stratejik planlamalar yapabilen, proje üretip geliştiren, yıllarca belediye tecrübesi edinmiş biri; Ahmet Köseoğlu.

Bizlere şehri gezdirirken hedefi olduğu her haline yansıyan Köseoğlu’nun da şehrin imar ve inşasında büyük işler başaracağına inanıyorum. Kültür kokan bir şehir hedefi olduğunu da biliyorum.

Her ikisine de başarılı olmalarını dilerim. Kendime yakın bulduğum şehri, tam olarak tanıyamadığımı düşünüyorum. Tekrar gezmeyi arzu ederim. Sahi ben nereyi anlattım dersiniz? Bir şehir işte…

Anadolu’nun bağrında güzel bir şehir. Mekân olmuş nice yiğide: Niğde.•

KIŞ2010

19

Page 22: Dört Mevsim Niğde 1

>Uzun süreden beri ülke gündemini meşgul eden ‘açılımlar’ bir anlamda çözümün önündeki engelleri bertaraf etmek; kamuoyuna sunulan ‘alternatif yol’ ya da ‘çözümsüzlüğe karşı çare aranması’ olarak anlam kazanıyor. Tabu olarak önümüzde duran zihnimizi kemiren değişimin ve gelişimin önündeki barikatların yıkılarak, eski alışkanlıklardan kurtularak yeni şeyler söylemek, yapılmayanları yapmak için kaçınılmaz oluyor.

Ülke gündemini meşgul eden ‘Açılımlar’ ülkenin iç ve dış ulusal meselelerde önünü açmak için başvurduğu yol ve yöntemdir. Türk milleti açısından bahse konu olan açılımlar görecelidir. Biz burada bunun artılarını ve eksilerini tartışmayacağız.

Ama Niğde ölçeğine ‘Açılımı’ indirgersek yaşadığımız şehir açısından da değişimin, dönüşümün ve açılımın kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Çünkü Niğde’nin ciddi sorunları var.

Sürekli dışarı göç veren Niğde’de yaşıyoruz. Nüfusunun 3-4 katı dışarıda yaşamlarını idame ettirmektedirler. Bu gidenler keyfi olarak değil, yaşamlarını asgari şartlarda sürdürmek için mecburi olarak bu yola başvurmuşlardır. Bu, başlı başına bir sorundur.

Niğde’de göçün dışarı akmasını tetikleyen istihdam sorunu var. Nüfusa göre bu oran büyüktür.

Sokakta, gelecek endişesiyle boşta gezen yığınla insanımız için bu alın yazısı değildir. İstihdam sorununu Türkiye’nin yansıması olarak görme lüksü kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir.

Bugün Niğde’nin tanıtım sorunu var. Türkiye’de kendini ifade edemeyen illerden biri de Niğde’dir. Geçmiş yönetimlerin tanıtım, kültür, sanat, yayıncılık alanındaki ihmalleri neticesinde oluşan bir tablo bu. Bir an evvel bu sorunun çözümü noktasında projeler geliştirilmeli.

Kendisinden ayrılmış ilçelerin şimdi il olarak Niğde’den ekonomik ve sosyal açıdan daha iyi duruma gelmeleri bize Niğde’nin eksik tarafl arının olduğunu göstermiyor mu?

Önemli olan dışardan Niğde’ye bakmaktır. Dışarıdaki insanın Niğde’ye baktığı resimden dersler çıkarmaktır. Biz dışarıyı görmeden ya da görmek istemeden, dışardan bakan insanların eleştirilerinden istifade etmeden kendimize bakarsak avunabiliriz. Güzel sözcüklerle teselli de bulabiliriz. Ama kandırılan Niğde olur.

Ülke gündemi birkaç aydan beri meşgul eden ‘Açılım’ kavramından yola çıkarak ‘Niğde Açılımı’ dedik. Niğde’nin sorunu ideolojik değildir. Vatanına, milletine, devletinin kutsallığına inanan, zor şartlarda bile olsa devlete olan vergisini

aksatmadan veren Niğdeli’nin ekonomik-sosyal sıkıntıları vardır. Tanıtım sorunu vardır.

‘Niğde Açılımı’nda sorunun çözümü Niğde dışına taşabilmektir. Bu gelişme Niğde’nin panzehiri olacaktır. Dışarıya göç vermemenin yolu da buradan geçer. İstihdamı artırmanın yolu da yeni iş kolları üretmenin de… Niğde kendini dışarıya anlatabilmelidir. Niğde, güzelliklerden haberdar edilmelidir. Bu topraklarda yetişen iddialı ürünlerimiz, uzman olduğumuz iş kolları; elimizdeki bu nimetler Niğde dışına tanıtımı maksimum oranda yapılarak yansıtılmalıdır.

Yatırım BoyutuBirko Koyunlu halı fabrikası ölçeğindeki fabrikaları Niğde de çoğaltmak lazım. Bunun adı kalsit olur, tekstil olur, makine olur. Sanayinin gelişmesi Niğde’de istihdamı çözer. Göç veren değil, göç alan Niğde olur. Niğde’nin kalkınmada öncelikli yöreler kapsamında olması bu tür yatırımları kolaylaştırır. Bunun için bütünleşmiş Niğde lobisiyle yatırımların Niğde’ye çekilmesi lazım. Şu an Niğde deki ‘Mikronize Kalsit’ oldukça revaçtadır. İnşaattan gıda sektörüne kadar bir çok alanda kullanılan bu sektör değerlendirilebilir. Niğde’de seramik fabrikaları kurulabilir. Toprak Seramik, Çanakkale Seramik yanında markası Türkiye’de tescillenmiş ‘ Niğde Seramik Fabrikası’ neden olmasın?

> YorumHayrullah Eraslan

Ülkenin gündemini meşgul eden ve ülkeyi yeni dönemlere sürükleyecek olan bir süreç açılım. Ancak Niğdelilerin yaşamsal nitelikteki açılımlara ihtiyacı var. Gelin bunları Niğde ölçeğinde yapılabilecek açılımlara indirgeyelim ve tartışalım

KIŞ 2010

20

Page 23: Dört Mevsim Niğde 1

Tanıtım Boyutuyla Gelecek Yatırımlar

Uluslararası Elma Festivali yapılabilir. Niğde elma konusunda iddialıdır. Ürünün markalaşması için tanıtımının hak ettiği şekilde yapılması gerekir. Her yıl düzenli olarak yapılacak bu festivale, ülkeyi yönetenler, sanatçılar davet edilmeli, konferanslar, paneller düzenlenmeli medya etkin şekilde kullanılarak tanıtım atağı yapılmalıdır.

Uluslararası Patates Festivali yapılmalıdır. Niğde Türkiye’de patates üretiminde pastanın önemli payına sahiptir. Türkiye’de patates denildiğinde akla ilk önce ‘Niğde Patatesi’ gelmelidir. Sarımsak denildiğinde aklımıza Kastamonu geliyor. Çünkü onlar bu ürün için uluslararası festival yapıyorlar. Ülkeyi idare edenler geliyorlar, sanatçıları davet ediyorlar. Dikkatleri şehir ve ürün üzerine çekiyorlar. Bunda da başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Bu festivalin benzeri Niğde’de de yapılabilir.

Uluslararası Dondurma Festivali düzenlenebilir. Niğde’yi Niğde dışında temsil edenlerin başında dondurmacılar gelir. Türkiye’nin hangi ili ya da ilçesine giderseniz gidin mutlaka Niğdeli bir dondurmacıya denk gelirsiniz. Kahramanmaraş’ın ulusal ve uluslararası tanışmışlığın kendine sağladığı getirisinden pay alınabilir. Bu sayede yurt içi ve yurt dışında bu sektör temsilcilerin Niğde’ye yönlendirilmesi sağlanabilir. Bu sayede bu işle iştigal eden Niğdeliler için prestij de olur. Bu iş kolunu amatörce ve hayatlarını idame ettirmek için değil de uzman oldukları, kaliteli olduğu için Niğde dondurması markalaşır. Zaten son zamanlarda dünya da bu sektörün de günden güne genişlediğini görüyoruz. Türkiye merkezli bu sektörün bir ayağı da Niğde’ye taşınabilir. Bu şehirde, maddi ve manevi payına düşeni alır. Niğde de sembolleşmiş ürünler(elma, patates vs.) ve ürünlere bağlı olarak yan ürünlerle Niğde Marketi kurulabilir. Bu markette bu ürünlerimizi sergileyerek Niğde dışından gelenler Niğde ili anısına bu ürünleri hediyelik olarak götürebilirler. Yine Niğdelileri, Niğde dışına gittikleri zaman eş, dost, tanıdıklara götürerek bu ürünlerin Niğde ile sembolleşmesi için ileri adım atılabilir.

Yine Niğde’nin Niğde dışına tanıtım atağında ‘Gül Baba’, ‘Ahmet Kuddusî Baba’ gibi Niğde’nin yetiştirdiği manevi dinamiklerin ulusal alanda tanıtılması için çalışmalar yapılabilir. “Kendin çal kendin oyna” olarak değil de Niğde tanıtımına önemli katkı sağlayacak şekilde geniş alanda organize edilip kapsamı Türkiye’ye yayılabilir.

Niğde turizm açılımı yapmalıdır. Kapadokya bölgesinin bir ayağını Niğde oluşturmaktadır. Ayrıca önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu il turizm yönünden hissesine düşen payı alamamaktadır. Gümüşler Manastırı ve kiliseler, Tyana Su Kemerleri, Roma Havuzu gibi çok önemli eserlerimiz var. Ayrıca Selçuklu mimarisinin izlerini yansıtan türbe, cami gibi çok önemli mimari yapılarda olmasına rağmen hak ettiği ilgiyi görememektedir. Uzman kişilerle çalışma yaptırılıp tanıtım atağına başlanmalıdır. Niğde'de

Yorum

ki tarihi eserler ve değerler Niğde’nin Türkiye karnesinde görülmesi sağlanmalıdır. Yanı başımız Nevşehir’deki turizmin ikinci uğrak yeri olarak Niğde’ye yönlendirilmesinin çalışması yapılmalıdır.

Elbette Niğde'de güzel gelişmelerde olmuyor değil. Niğde sosyal ve kültürel açıdan birtakım aktivitelere hasret bir ilimizdi. Niğde’de üniversite olmasına rağmen bir yıl içinde Niğde halkını da kapsayacak etkinlikler yok denecek kadar az. Özellikle birkaç

aydan beri insanımızı kucaklayacak etkinliklerin olması dikkat çekiyor. Özellikle Ramazan ayı boyunca her gün Niğde Belediyesi öncülüğünde yapılan etkinlikler göz doldurdu. Türk kamuoyuna mal olmuş birbirinden değerli sanatçıların Niğde halkıyla buluşturulması önemli idi. Yine Niğde Belediyesinin “Şehir Konferansları” ismi ile organize ettiği tanınmış yazar ve fikir adamlarını Niğde insanıyla bir araya getirilmesi bizi gelecek adına umutlandırmaktadır. Umarım bu sosyal ve kültürel etkinlikler hız kesmez; artarak devam eder.

Yine Niğde Belediyesi bünyesinde yeni kurulan “Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü” Niğde’nin tanıtımına önemli katkı sağlayacağını düşünüyorum. Niğde’nin handikabı olarak gördüğümüz tanıtım

eksikliğinde umarım bu müdürlük ile Niğde’nin dışa açılan kapısı için önayak olunur.

“Niğde Açılımı”nda elini taşın altına koyacak olanlar bu ile yön veren idareciler olmalıdır. Niğde Valiliği, Niğde Belediyesi, Üniversite, Organize sanayi bölgesi yönetimi, Niğde dernekleri ve Niğde’ deki çeşitli sivil toplum kuruluşları, Niğdeli işadamları olmalıdır. Her birim ve kişi kendinde bu sorumluluğu görmelidir. Tarihte var olmuş insanlar, içinde

KIŞ2010

21

NE YAPILABİLİR?

“Niğde Açılımı”nda elini taşın altına koyacak olanlar bu ile yön veren idareciler olmalıdır. Niğde Valiliği, Niğde Belediyesi, Üniversite, Organize Sanayi Bölgesi yönetimi, Niğde dernekleri ve Niğde’ deki çeşitli sivil toplum kuruluşları, Niğdeli işadamları olmalıdır. Her birim ve kişi kendinde bu sorumluluğu görmelidir.

bulunduğu şartları azami derecede değerlendirerek aktif somut çalışmaları gerçekleştirenlerdir. Makam, mevkiinin hakkını ben merkezli güzel günler olarak değil de Niğde merkezli olması samimiyet testinin göstergesidir. Etrafa bakıp kim yapacak denmesi yerine “ben varım ve üzerime düşeni yapmalıyım” denmelidir. Geçmişteki eksik uygulamalar ve yapılmayanların bizi rehavete sürüklememesi lazım. Mevlana’nın dediği gibi: “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” sözünden ilham alarak geçmişe sünger çekip, yarına kalıcı şeyler bırakmak için atağa geçilmesi gerekir. Bunun için birlik beraberlikle hareket edilip güçlü bir Niğde lobisinin oluşması lazım. O’cu, bu’cu, şu’cu ayrımı yapmadan; asgari Niğde menfaatlerinde bir arada hareket edilmesi gerekiyor. Etkili, tetikleyici kararlar almak gerek. Alınan kararları uygulamada güçlü bir birlikteliğin olumlu etkisi olacaktır.

Bugün Niğde’nin açmazlarından kurtulmak için “açılım” kaçınılmazdır. Şunu unutmamak gerekir ki “Açılımın önündeki engeller insanlardır.” Açılımı gerçekleştirecek olanlar da tarihe iz bırakacak insanlardır. Bu ve bundan sonraki neslin bizi hayırla yad etmesi için ilimizdeki her kurum ve kuruluş, ayrıca, Niğde içi ve dışında yaşayan başarılı iş adamlarımız ve bürokratların bu açılım sürecinde yer almaları gerekir. Üretim için birlik-dirlik için ve nihayetinde daha güzel günler için çalışmamız gerekiyor. Gün, yürüyüş günüdür.•

Page 24: Dört Mevsim Niğde 1

Türkiye’nin ilk açık artırma sitesi olan gittigidiyor.com sitesinde Niğde ile ilgili çok ilginç hatıralar satılıyor. Türkiye’nin en çok para kazanan ve kazandıran siteleri arasında yer alan sitede Niğde’nin tarihi gizli…Hatıralardır bizi ayakta tutan…

Hatıralar bizim yakın tarihimiz, yaşama sevincimizdir.

Yaş ilerledikçe hatıralarımız bizi sarar ve daha da değerlenir…

Yıllarca saklarız onları. Hatıralar çoğu zaman bir eşyadır, bir mektuptur, bir fotoğrast ır. Ucu tırtıklı, solmuş bir fotoğrafı yıllarca saklar, özlemlerimiz depreştiği zaman tozlu hatıralar arasından çıkarıp bakarız…

Bir askerlik mektubu, yâre yazılmış bir şiir saklıdır bir yerlerde… Silikleşmiş bu fl u dünyada yaşımız kemâle erdiğinde şu sözler dökülür dudaklarımızdan:

“Hey gidi eski günler heyy!”Bazen hatıralardır canımızı yakan…

Ama her ne olursa olsun hatıralardır bizi yalnız bırakmayan… Türkiye’nin ilk açık artırma sitesi olan gittigidiyor.com sitesinde Niğde ile ilgili çok ilginç hatıralar satılıyor. Türkiye’nin en çok para kazanan ve kazandıran siteleri arasında yer alan sitede Niğde tarihi gizli… “Ha gitti ha gitmedi” ve “en çok parayı veren alır” mantığı ile açık arttırma yapan sitede Niğde’nin eski bir tarihi yatıyor.Arama bölümüne “Niğde” yazdığım zaman çok ilginç sonuçlara ulaştım.

Niğde Tapusu 15 TL’ye satılıyor

Sitede ilginç materyaller satılıyor. Mühürler, kartpostallar, eski fotoğrafl ar,

> Ayrıntılar

KIŞ 2010

22

Halil İbrahim Tongur

Page 25: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ2010

23

Ayrıntılar

eski dergiler, el dokuması halılar hatta eski faturalar bile satışta. Sultan Reşat Devri’nden kalma tapular dikkat çekerken, Osmanlı dönemi bir tapu 15 TL ile açık artırmaya girmiş. Mühür basılmış eski kâğıtlar 27,50 TL’ye satılırken, kartpostalların tanesi 2 ila 3 TL arasında gidiyor.

“Hevası hoş, meyvesi leziz, şirin bir beldedir”

Haluk Egemen Sarıkaya’nın Ufo Gerçeği, Niğde-Aksaray Olayı adlı kitabı da 12 TL’den satışa sunulmuş. Ayrıca çeşitli gazetelerin çıkardığı Niğde eklerinde Niğde’yi tanımlayan Evliya Çelebi’nin ilginç bir cümlesi ile karşılaşıyoruz: “Hevası hoş, meyvesi leziz, şirin bir beldedir”

“Bunu dokuyan çocuk kör oldu”

Cem Yılmaz’ın Gora filminde halısının reklamını yaparken söylediği “Bunu dokuyan çocuk kör oldu” cümlesine benzer bir cümleyle tanıtılan Niğde Yörük Halısının fotoğrafı altında şunlar yazıyor:

“Bu güzel Yörük halısı Niğde ilinde yüzde 100 koyun yünü kullanılarak dokunmuştur. Halı hiç kullanılmamıştır. İpeksi bir yüze haizdir. Harikulade Yörük Halısı 200 TL’den satışa sunulmuştur”

Siyah-beyaz fotoğrafl arda kalan hatıralar

Sitede satılan ürünler arasında siyah-beyaz fotoğrafl ar

da ilgi çekiyor. Arkası yazılı ve imzalı fotoğrafl ar Niğde tarihine ışık tutuyor. 8 Mayıs 1937 tarihli “Subay ve Eşi” fotoğrafı 15 TL’den açık artırmaya çıkmış.

1938 senesinde çekilmiş, sağ üst köşesi kırık, altıncı sınıf öğrencileri ve öğretmenlerinin Hüdavent Hatun Türbesi önündeki toplu gezi fotoğrafı da dönemin eğitim hayatı hakkında bizlere ipucu veriyor. Fotoğrafl ar arasında 16 Kasım 1953 tarihli İş Bankası Niğde Şubesinden iki anlık enstantane var. İş Bankası’nın o zamanki iş ve işlemlerini gösteren fotoğrafl arın arkasında “Foto Tuğrul NİĞDE” kaşesi bulunuyor.

Niğde’nin üç büyük şöhreti şimdi yok!

Misket Elması, Tist ik Keçisi, Bağcılık işte Niğde’nin üç büyük şöhreti olarak açıklanan belge ise Hayat Türkiye Ansiklopedisi Niğde bölümünde. Hayat Yayınları’ndan çıkan 3. hamur renkli ve siyah-beyaz resimli 8 sayfa dergi ebatında olan bu belgede yazılanlar artık hayal olmuş durumda. Çünkü Niğde’de artık ne misket elması kaldı, ne Tist ik Keçisi ne de bağcılık…

Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine kısa bir yolculuk yaptıracak olan bu belgeler, koleksiyon ve Niğde sevdalılarını bekliyor.

Bedelleri fazla yüksek olmayan bu belgelerin, Niğde’nin gayri resmi tarihine ışık tutacağını umuyoruz…•

Ama her ne olursa olsun hatıralardır bizi yalnız bırakmayan… Türkiye’nin ilk açık artırma sitesi olan gittigidiyor.com sitesinde Niğde ile ilgili çok ilginç hatıralar satılıyor. Türkiye’nin en çok para kazanan ve kazandıran siteleri arasında yer alan sitede Niğde tarihi gizli… “Ha gitti ha gitmedi” ve “en çok parayı veren alır” mantığı ile açık arttırma yapan sitede Niğde’nin eski bir tarihi yatıyor.

Page 26: Dört Mevsim Niğde 1

Savaş yılları

Milli Mücadele döneminde Yunan kuvvetleri 22 Haziran 1920 tarihinde Ayvalık-Aydın hattında genel bir taarruza geçmiştir. Beş tümen kadar olan bu kuvvet karşısında direnebilmek çok güçtür. Nitekim kısa zamanda Bursa'yı ele geçirmişlerdir. Milli güçler mahalli erattan meydana gelmektedir. Onlar da düşmanın zulmünden çoluk çocuğunu daha içerilere kaçırma telaşına düşmüşlerdir. Bu bölgede henüz güvenilir kuvvetler yoktur. Gayret, Halil Nuri gibi genç subaylara düşmektedir.

Atatürk’ün dikkatini çekiyor

Kızı Leyla Doğan (Yurdakul) anlatıyor: “Bozüyük'e gelen 70. Alay Kumandanı Halit Bey'i, Atatürk kompartımanına çağırmış, yanında yaveri olarak babam da varmış. Atatürk Halit Bey'den durum hakkında bilgi aldıktan sonra; ‘Halit Bey, durumumuz çok vahim. Memleketimiz çok kötü anlar yaşamaktadır. Bir an önce askerlerimizi toplayıp Karaköy mevkiine gidiniz’ emrini verir. Halit Bey dışarı çıkınca babam, Atatürk'ün yanına gelerek selam verir ve;

- ‘Paşam ben günlerden beri Bozüyük ve Pazarcık'ta faaliyetteyim, buralardan kuvvet toplayacağım. Emir veriniz’ deyince. Atatürk, babamı baştan aşağı süzer ve sonra:

- ‘Oğlum, biraz evvel dinlediniz, size vereceğimiz bir tek kuvvetimiz yok, yalnız başınıza ne yapabilirsiniz?’ deyince, buna cevap olarak babam:

‘Paşa Hazretleri ben düşmanı Nazif Paşa hattında durdurmak için hazırlık yaptım’ diye cevap verir. Atatürk, hayretle ve müşfik bir gözle babamı süzer,

- ‘Çocuk, isminiz?’- ‘Halil Nuri’ - ‘Tek başınıza bu iş nasıl olacak?’ - ‘Ben her şeyi hazırladım. Paşam, siz emir veriniz.’- ‘Ali Fuat Paşa ile temasa geçtiniz mi?’ - ‘Hayır Paşam.’ - ‘Öyle ise acele edin çocuk, Paşa ile temasa geçin’ der. Ve babam selam vererek yanından ayrılır. Ali Fuat Paşa ile temasa geçer.”

Gözüpek istihbaratçı

Büyük Taarruz öncesi Milli Savunmadan gelen gizli bir emirle, Yunan işgal bölgelerine köylü kıyafeti ile girip haber toplayacak gönüllü subaylar aranıyordur. Halil Nuri hemen müracaat eder. Yanına bir Rumca bilen, bir de muhabere subayı verilir. Bu üç kişi köylü kıyafetleri giyip yanlarına fotoğraf makinesi gibi bir çok malzeme alarak eşeklere binip Yunanlılar’ın işgal ettiği bölgelere giderler. Oradan buradan aldıkları kömür, odun, tezek, tuz gibi şeylerle ticaret yapıyor şekli içinde, o bölgeleri gece ve gündüz iyice tararlar. Yunan birliklerinin nerelerden nerelere kaydırıldığı, nerelere yığınak yapıldığı, bu birliklerin sayısı ve savaşma gücü hakkında bilgiler edinirler. Sonra Yunan komutanlığı ile cephe arasındaki telefon hattını bulurlar. Bir gece bu hattan orman içine paralel bir tel çekerek komutanlığın verdiği bütün emirleri günlerce

> Belgesel

Milli Mücadele döneminde Yunan işgal bölgesine köylü kıyafeti ile girerek düşmanın telefon hatlarını dinleyip istihbarat toplayan cesur asker… Bu başarısı ile Atatürk’e “Bu çocuk vaziyeti kurtardı” dedirtecek kadar takdire şayan vatansever… Milli Kuvvetleri kendi gayreti ile toparlayıp harekete geçiren ve gerilla savaşını ilk uygulayan fedakar gönüllü... Savaş sonrasında yenilikçi bir aydın... Ömrünün son gününe kadar gizli teşkilatta çalışan ancak sır vermeyen sadık istihbaratçı… Evet, Atatürk’ün savaşta silah arkadaşı, savaş sonrasında Genel Sekreteri olan ve günümüzde adı Bor’da bir kütüphaneye verilen Niğdeli Halil Nuri Yurdakul’un, soyadındaki gibi “Yurduna kul olma” mücadelesini UĞUR ARIBAŞ anlatıyor

KIŞ 2010

24

Uğur Arıbaş

Page 27: Dört Mevsim Niğde 1

dinlerler, tercüme edip not alırlar. Bir müddet sonra üç Türk subayının köylü kıyafeti ile Yunanlıların işgal ettiği bölgeye girip istihbarat topladıklarını ve bunun araştırılmasını bildiren konuşmayı dinlerler. Bunun üzerine hemen telleri keserek oradan kaçarlar. Topladıkları askeri sırlar, Büyük Taarruz planlarının başarıyla hazırlanmasında çok yardımcı olmuştur.

Vaziyeti kurtaran çocuk

Muzaff er Kılıç anlatıyor: “Atatürk'ü bu kadar müteessir ve ümitsiz görmemiştim. Hiçbir yerde duramıyor, devamlı kompartımanında dolaşıyordu. Halil Nuri'den gelen raporu aldığı zaman alaka ile okudu çok memnun olarak bana döndü : ‘Çocuk,

bir sigara ver. Bu çocuk vaziyeti kurtardı.’ dedi.” Bu fedakârane hizmet meclis kürsüsünden de dile getirilmiştir.

Milli ruhu uyandırıyor

Leyla Doğan Yurdakul anlatıyor: “Babam, Kandıra'da toplanmış olan Milli kuvvetlerimizin iaşesi ve idaresi ile meşgul olur. Çete reisleri buna kızarak Halil Nuri'yi öldürmeye karar verirler. Tam bu sırada bir İngiliz subayı Eskişehir'de yakalanır. Eskişehir Kumandanı, Kaymakam (Yarbay) Atıf Bey idareyi ele alarak İngiliz subayı ile babamı değiştirerek ölümden kurtarmış olur. Babamın çalışması devam etmektedir. Bozüyük'te bir mehter takımı kurar, mahalle mahalle dolaşarak

Belgesel

Halil Nuri Yurdakul

Kimdir?1898 yılında Bor’da doğmuştur. Babası Mazlumoğulları'ndan Ko-lağası Halil Efendi, annesi Sivas-lı Ayşe Hanımdır. Çocuk yaştay-ken öksüz kalmış ve annesi ta-rafından büyütülmüştür. Babası-nın bir arkadaşı Askeri Okula kayıt ettirmiştir.1918'de Harbiye’yi bitir-miştir. Savaş yıllarındaki büyük ba-şarılarının ardından, savaş bittik-ten sonra Fehime Hanım’la evlen-miştir. Atatürk'ün sağlığında Cum-hurbaşkanlığı Muhafız Alay Komu-tanlığı (Genel Sekreter) yapmış-tır. 1932 yılında Niğde'de bulunan 41. Alay'a atanmıştır. 1933 yılın-da Atatürk tarafından Almanya’ya gönderilmiştir. Bu görevini hiçbir zaman söylememiştir. 1940 yılında Kayseri Zincidere Köyü’ndeki Ast-subay Okulu’na Dahiliye Müdü-rü olarak atanmıştır. Kayseri'den sonra Maraş Alay Kumandanlığı-na tayin olmuştur. 1950-54 yılla-rında Niğde Milletvekili olarak gö-rev yapmıştır. 1954 yılında Emek-li Sandığı İdare Heyeti'ne geti-rilmiştir. “Neferin Dest eri”, “Se-lam”, “Bomba” isimli eserle-ri vardır. 27 Şubat 1970 tarihinde Ankara'da vefat etmiştir. Bor Acı-göl Mezarlığı'nda metfundur. Halil Nuri Yurdakul'un 5 çocuğu vardır. Bunlar: Leyla Doğan (Merkez Ban-kasından Emekli), Lemi Yurdakul (İç Hastalıkları Mütehassısı-40 yıl-dır Amerika'da yaşamakta), Yurda-nur Oral (ev kadını), Yurdakul Yur-dakul (Kalp Damar ve Göğüs Has-talıkları Profesörü), Özer Yurdakul (İstanbul'da serbest Diş Hekimi).

Bir gece bu hattan orman içine paralel bir tel çekerek komutanlığın verdiği bütün emirleri günlerce dinlerler, tercüme edip not alırlar. Bir müddet sonra üç Türk subayının köylü kıyafeti ile Yunanlıların işgal ettiği bölgeye girip istihbarat topladıklarını ve bunun araştırılmasını bildiren konuşmayı dinlerler. Bunun üzerine hemen telleri keserek oradan kaçarlar. Topladıkları askeri sırlar, Büyük Taarruz planlarının başarıyla hazırlanmasında çok yardımcı olmuştur.

BÜYÜK TAARRUZA AZ KALDI

KIŞ2010

25

Page 28: Dört Mevsim Niğde 1

"İnönü Harpleri öncesi birliklerimiz, çok ciddi bir askeri eğitime tabi tu-tulmuşlardı. Ayrıca, askeri bölgele-re, Yunanlılar’a haber ulaştırırlar kor-kusuyla hiçbir sivil şahıs sokulmazdı. Bir gün karargah penceresinden, eği-tim yapan askeri birliğin atları arka-sında koşuşup, eteklerine, birbirlerini iterek ve kapışarak bir şeyler doldu-ran kadınlar gördüm. Hemen emir eri-me emir vererek, o kadınları, ne top-luyorlarsa onlarla beraber kararga-hıma alıp getirmesini emrettim. Az sonra emir erim dört beş köylü kadı-nını eteklerinde topladıkları şeylerle beraber odama alıp getirdi. Kadınlar iyice korkmuş, renkleri sapsarı, bana yalvarmaya başlamışlar ve suçsuz olduklarını söylemeye çalışıyorlar-dı. Zavallıların, renkleri belli olmayan yüzlerce yamalı giysileri içinde, üstle-ri başları adeta dökülüyordu. Etekle-rini açtırdığımda eteklerinin at pislik-leri ile dolu olduklarını gördüm. Bun-ları ne yapacaklarını sordum. İçlerin-den birisi dışkı içinde bir arpa tane-si bulup bana göstererek, ‘Ha bunları toplar fışkıdan (at pisliği) ayırır, temiz-ler, yıkar öğütür ekmek yaparız. Baba-sız yetimlere yediririz’ diye cevap ver-di. Kurtuluş harbi böyle yokluklar için-de kazanılmıştır."

halkı galeyana getirir. Milli marşlar çalarlar. Geyveli Hafız Şevket'in davudi ve gür sesi ile okuduğu milli şiirlerle halk coşmuştur. Çoluk çocuk, büyük küçük mehter takımının peşine düşmüş, korkuyu unutmuşlardır. Gönüllüler göğüslerine taktıkları (müstakimimiz Hazreti Allah'tır, utandırmaz bizi) yazılı şeritlerle mehterin peşinden giderler. (Bu şeritlerden birkaçı Bozüyük Belediyesinde saklıdır.) Bozüyük Kaymakamlık binasına gelince siyah bir bez üzerine yazılı bayrağı bir masaya diker. Üzerinde ‘Müslümanlar beklediğiniz kıyamet bu günlerdir birleşelim kurtuluruz’ yazılıdır. Halk coşmuş düşman üstüne tekbir getirerek hiç korkmadan yürümüş ve düşmanı vatanımızdan kovmayı başarmıştır. Birkaç kere yaralanan ve tedaviden sonra tekrar düşman karşısına çıkan babam, ayak kemiğindeki kurşunu ölünceye kadar taşımıştır. Babamın yaptığı bu çalışmaların II. İnönü Savaşının kazanılmasında büyük rolü olmuştur. Harp sonrası Atatürk babama takdirname ve İstiklal Madalyası verir. Köylü kıyafetli 3 fotoğrafının Askeri Müzede teşhir edilmesini emreder.”

Özer Yurdakul’dan babasının bir anısı

"Sakarya savaşının çok kızıştığı bir anda Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak'ı görmek ister ve Halil Nuri’ye onu çağırmasını emreder. Halil Nuri bunun üzerine Fevzi Çakmak’ı bulur ve onun bir kayanın arkasında diz çöküp oturarak Kur’ân okuduğunu görür. Atatürk’e gelip durumu anlatır. Atatürk de, 'Bir şey söyleme. O, Kur’ân okumaya devam etsin. Biz burada zaferi, ancak Allah’ın yardımı erişirse kazanabiliriz’ der"

Savaş sonrası kültür hizmetleri

Harp tarihinde önemli yeri olan Halil Nuri, Sakarya'da yaralandı ve savaştan sonra Harbiye’ye öğretmen olarak tayin edildi. Bundan sonra muhtelif askeri görevleri sırasında çeşitli kültür hizmetleri ifa etti. Memleketine gelerek Bor'da bando takımını kurdu, ilk gramofonu ve ilk bisikleti getirdi. Bor'da 5000 kitaplık kütüphane kurdu daha sonra Milli Eğitim Bakanlığına hediye etti. Bakanlık bu kütüphaneye onun ismini vermiştir. Ayrıca Altunhisar, Çukurkuyu, Kemerhisar ve Ulukışla'da da okuma odaları tesis etti. Görev yaptığı pek çok yerde çocuk bahçesi, kütüphane, sünnet düğünü

yaptırdı. Fakir öğrencilere okul gereçleri aldı. Niğde'den sonra Şark hizmeti olarak Erciş Askeri Şube Reisi olarak atandı. Oralarda da okullarda izci takımı kurdu. Çocuk bahçesi yaptırdı. Daha sonra 1940 yıllarında Kayseri Zincidere köyünde olan Astsubay Okuluna Dahiliye Müdürü olarak atandı (Yarbay). Orada da çocuk bahçesi yaptırdı. Köyün eksiklerini tamamlayarak örnek köy olmasını sağladı. Bando teşkilatını kurdu. Kayseri'den sonra Maraş Alay Kumandanlığına tayin oldu. Orada Maraş kahramanlarının büstlerini yaptırarak uygun olan bir bahçede devamlı teşhirini sağladı, hamam yaptırdı. Bir sene sonra alayın Dörtyol'a tayini ile Adana'ya geldi.

1950 seçimlerinde Niğde Milletvekili oldu. Ankara’ya yerleşti. Bir gazete çıkartarak, Mecliste olup bitenleri Borlular’a ve köylülere duyurdu. Eşekle köy köy dolaşıp kitap dağıtan bir ekip kurdu, bununla kitap isteyen köylülere ulaşıyordu. (Gezici bir kütüphane kurmuş oluyordu.) Milletvekilliği sona erdikten sonra Emekli Sandığı Yönetim Kurulu üyesi oldu. Boş zamanlarında Bor'a giderek bir kaynaşma, bir uyanış sağlamak üzere konferanslar verdirdi. Spor kulübü, atış poligonu, arkeoloji müzesi, çocuk bahçesi ve köycülük bürosu kurdu. Okullara trampetler temin etti. Hast ada bir gün milli oyunlar tertip etti. Bor gençlik marşı için yarışma açtı. Halil Nuri Yurdakul yalnız memleketine hizmet vermedi Erciş, Zincidere, Pozantı ve Dörtyol'da da kitaplık, müze, yol açma, cami inşası gibi birçok işlere ön ayak oldu.

Atatürk, sağlığında ona birçok eşyasını armağan etti. Bunlar kravat, kemer, gömlek, mendil, tabanca, kaşkol ve kazaktan oluşan markalı armağanlardı. Ayrıca Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’ı birkaç kez Bor’a davet ederek evinde misafir etti.28.02.1970 yılında yaşama veda etti. Öldüğü güne kadar bugünkü adı MİT olan teşkilatta çalıştı. Bu teşkilattaki son görevi olarak Hac’ca gitti ve geldiğinin ertesi günü vefat etti. Oradan getirdiği pek çok kitap MİT Müsteşarlığına teslim edildi. ABD'de yaşayan oğlu Prof. Dr. Halil Lemi Yurdakul Bor’da bulunan mal varlığını Bor Belediyesi’ne bağışladı. •

Belgesel

KIŞ 2010

26

Page 29: Dört Mevsim Niğde 1

Alaaddin Camii Taç Kapı Niğde

Fotoğ

raf: A

tilla A

lp Bö

lükbaşı

Page 30: Dört Mevsim Niğde 1

> Konferans NotlarıMurat Soyak

>Niğde Belediyesinin organize ettiği “Şehir Konferansları”nın ilki 14 Kasım 2009 tarihinde, Niğde Kültür Merkezinde gerçekleşti. Türkiye Yazarlar Birliğinin kurucu üyesi ve onursal başkanı D. Mehmet DOĞAN “Şehir, Kültür ve Medeniyet” konulu konferansına konu ile ilgili kelimelerin ve kavramların kök anlamları, karşılıkları, çağrışımları hakkında bilgiler vererek başladı.

Şehir, kent, Medine, medeniyet kelimelerine dair ufuk açıcı bir girizgâh ile başlaması etkili oldu. “Kent” kelimesinin ilk anlamının “köy” olduğunu bildirdi. Azerbaycan Türkçesinden verdiği misaller ve atalar sözü hükmündeki “Kent yorganı mitil olmaz” ifadesi konuya daha bir açıklık getirdi. Bir dönem TDK tarafından “şehir” kelimesinin karşılığı olarak sunulan “kent” kelimesinin kullanımdaki yanlışlığı böylelikle vurgulandı.

Eski Anadolu Türkçesinin bazı hususiyetleri üzerine verdiği kelime misallerinde kültür değişmesi, kültür etkileşmesi sonucu bir arada kullanılan ve bir zaman sonra da diğer kelimeyi iten, bastıran

veya unutturan gelişmelere işaret edildi. Mesela “günah” kelimesi karşılığı olarak geçiş döneminde, Eski Anadolu Türkçesinde “yazuk” kelimesi kullanılmış. Daha sonra bu iki kelime gündelik dilde kalıplaşmış bir ifade biçimi olarak “yazık-günah” biçiminde yerleşmiş. Bu kullanım günümüzde de devam ediyor. Kelimelerin, kavramların derinliğine inildiğinde devir-kültür-düşünce okumalarının nasıl aydınlatıcı olabileceğine dair birer işaretti bu konuşmalar.

“Medeniyet” kaynağını “Medine”den alır. Önce insan, sonra Medine ve nihayetinde medeniyet. Yerleşik hayata geçmekte ağır davranan Türkler ile nehirler çevresine yerleşen ve gelişen Çinliler arasındaki ezeli mücadele bir kez daha gündeme geldi. Yazılı kültürü çok zengin olan Çin, aradan geçen bin yıllara rağmen, Mao dönemindeki devrimlere rağmen kültürel devamlılığını sağlamıştır. Sözün özü dün ile bugün arasında bir kopuş yoktur. Düşünenler için bir ibret vesikası bu. Yerleşik hayat malum olduğu üzere su havzalarında başlamıştır. İki nehir arası anlamına

Niğde Belediyesinin organize ettiği “Şehir

Konferansları”nın ilki 14 Kasım 2009 tarihinde,

Niğde Kültür Merkezinde gerçekleşti. Türkiye

Yazarlar Birliğinin kurucu üyesi ve onursal başkanı

D. Mehmet DOĞAN “Şehir, Kültür ve Medeniyet” konulu

konferansına konu ile ilgili kelimelerin ve kavramların kök anlamları, karşılıkları,

çağrışımları hakkında bilgiler vererek başladı.

KIŞ 2010

28

Page 31: Dört Mevsim Niğde 1

gelen “Mezopotamya” bölgesinde kurulan sayısız devletler ve o bölgedeki hareketlilik geçmişi, bugünü anlamlandırmamız noktasında önemli. Göçebe Türkler ile yerleşik Çinliler arasında yıllarca süren kavga, savaş durumu yıkımları, yenilgileri, acıları getirdiği gibi süreç içinde kültür etkileşimini, kültür değişimini de sağlamıştır. Türkler ilk yazılı metinler ile (Göktürk Yazıtları) bir arayış, sorgulama ve yeniden yapılanma dönemini de başlatmış oldular. Yaşanan yeni dönemde şehirler oluşmaya başlar. Ve yerleşik hayata geçen ilk Türk devleti Uygurlar. Türkler'inde bir dönem sonra Müslümanlığı kabul etmeleri ile asıl şehirleşme başlar. Dil ve kültür alanındaki tesirler önemlidir.

Düşünce adamı D.Mehmet DOĞAN, “Selçuklu Medeniyeti” tabiri üzerinde sıkça durdu. Özellikle Sultan Sencer dönemi mimari anlayışının sonraki dönemlerde de bir şekilde devam ettiğini bildirdi. Mesela İslam şehirlerinde menzili, yönelişi belirlemek için yükselen mimari yapılar (cami, türbe vd.) ön plandadır. Bu seçkin eserler medeniyetimizin birer nirengi noktası hükmündedir. Talas Savaşı sonrasında Türkler arasında daha bir yaygınlık kazanan İslamiyet, dinamik ruhlu yeni insanı, yeni hayatı inşa etmiştir. İlk köklü, bayındır şehirlerimiz: Merv, Rey, Semerkant, Konya…

O devirde bulunduğumuz coğrafyada Farsça güçlü bir dildi. Etkisi altında kaldığımız Farsça özellikle dinî kelimelerin, kavramların kullanımında tercih edilir olmuştur. Milletimiz tarafından benimsenen; medeniyetimizin ortak kelimeleri, kavramları: Peygamber, abdest, namaz, oruç vb.

Selçuklu medeniyetinin seçkin şehirleri: Konya, Kayseri, Sivas, Niğde, Tokat, Erzurum…D. Mehmet DOĞAN’ın tespiti ile “Niğde, Selçuklu devrinin önemli medeniyet merkezlerinden birisidir.”Osmanlı Devletinin Anadolu’ya bakmadığı, ilgilenmediği iddiası yanlış ve mesnetsiz. Selçuklu Devletinin eser inşa ettiği, bayındır kıldığı yerlerde Osmanlı sesini yükseltmemiştir. İnce bir medeniyet anlayışıdır bu. Niğde örneğine bakıldığında görülen manzara da bu düşünceyi destekliyor. Niğde’nin en görkemli yapıları olan Sungur Bey Camii ve Alaeddin Camii sonrasında Osmanlı dönemine ait baskın bir eser yoktur. Niçin bu böyle? Çünkü o alanda yapılması gereken eserler evvelce Selçuklu devrinde yapılmıştır. Yani o bölgeye hizmet ulaşmıştır. Diğer bölgeler ise cami, kervan, köprü gibi eserlere muhtaçtır. Cihân-şümûl, akıncı bir ruhun; Hakkı, hakikati duyurması adına yeni yerlere, yeni insanlara ulaşması gerekirdi. Ve bu anlayış çok geniş bir coğrafyada bütün görkemi ile gerçekleşti. Ve şehir-belediye arasındaki bağlantı… Tanzimat’tan sonra batı tarzı merkezî belediyecilik yaygınlık kazanmıştır. Bizde en eski belediyeler 1850’lerde başlar.

Başşehir İstanbul’un yönetimi ayrı bir hususiyet taşır. Bu noktada İstanbul Efendisi diye tanımlanan şahsiyet şehrin yönetiminde belirleyici bir konuma

sahiptir. Şehirlerde hizmetler vakıf sistemi ile yürütülür. Hemen her alanı kuşatıcı bir vakıf vardır. “Vakıf Medeniyeti” tabiri konuyu daha bir aydınlatıyor. D.Mehmet DOĞAN, Türkiye’de belediyeciliğin gelişmesinde sivilleşmenin, özgürlüklerin olumlu katkısı olduğuna işaret etti. Millet ile bağları güçlü, değerlere saygılı hareketlerin öncülüğünde başarılı hizmetlerin gerçekleştiğini yakın dönemden verdiği örnekler ile somutlaştırdı. Özellikle 1950’lerden sonra köyden kente yapılan göçler yeni sosyolojik yapıyı belirlemiştir.

Şehirlerde artık yeni bir döneme geçiş yaşanıyor. İdeolojik yaklaşımın, buyurgan dilin sona erdiği yeni dönem sivil oluşumlar ve gönüllü kuruluşlar ile şekilleniyor. Kültürel açılımın olumlu, yapıcı sonuçları alınıyor. Hamaset ve siyaset rüzgârına kapılmadan gerçekleşen bu konferans dil, tarih, düşünce, sanat ve edebiyat okumalarının bir yansıması olarak bizlerde güzel intibalar bıraktı. Hayat içinde olup bitenleri dikkatli bir bakış ile derinlikli okumalar ile yeniden değerlendirmek gelecek adına insanımıza yeni kapılar açacaktır. Umutlu olduğunu, gelecek günlerin daha güzel olacağını muştuladı D. Mehmet DOĞAN. Yağmur sonrası bir Niğde akşamında gerçekleşen bereketli sohbet meclisi, gözümüzü, gönlümüzü aydınlattı. Niğde Belediyesinin organize ettiği Şehir Konferansları nicedir unuttuğumuz sohbet meclisini de bizlere hatırlatmış oldu. Söz ikliminde yürüyüş devam etmeli. Bu güzel etkinliğe emek verenlere teşekkürler. Selâm olsun cümle iyiliğe, güzelliğe !. •

Konferans Notları

KIŞ2010

29

Page 32: Dört Mevsim Niğde 1

KADARAK'TA ÇAMAŞIR YIKAMAK>Ninem Mevhibe Altuncu’dan dinlediğim bir “Kadarak’ta çamaşır yıkama” hikâyesini nakletmeliyim:

1930’lu 40’lı yıllar olmalı. Evlerde çeşme suyu olmadığı gibi, şehrin bazı semtlerindeki çeşmelerden evlere küllü(özel çamurdan Ovacık köyünde yapılan, iki tutamaklı, büyük su kabı),teneke, kova gibi kaplarla su taşınıyor. Bu sular içme suyu olarak kullanıldığı gibi evin temizlik işlerinde, tabii ki çamaşır yıkamada da kullanılırdı. 1950’li yıllarda şehir içme suyu şebeke hatları döşendikten sonra evlere içme suyu verildi ve temizlik işleri de evlerin içindeki musluktan akan suyla yapılmaya başlandı.

Hikâyemiz bu dönemden önceki dönemlerin bir olgusu. Kadarak şimdiki vali evinin bulunduğu yerde; bir büyük masa gibi güneyden kuzeye uzanan; kayalık baştanbaşa yapının girmediği bir düzlük idi. Şimdiki Avukatlar Sitesinin önünden geçen Gebere Barajından güneye doğru uzayıp gelen arktan, Kadarak dediğimiz bir su akardı. Yeşilburç köyünün üstündeki su, havzasından yani Gebere Barajı’ndan gelen bu su sulama suyu olarak kullanılırdı. Su boldu ve arkı ağzına kadar doldurarak akardı. O zamanlar böyle beton

ark da yoktu. Kayaları su nasıl oymuşsa, sular bu kaya oyuklarının meydana getirdiği arktan akardı. Çevresi de düz-engebeli kayalarla çevrili idi. Çamaşır yıkamak için gelenler, herani denilen büyük bakır kazanı, suyu ısıtmak için kullanacakları yakacakları ve yıkanacak kirli çamaşırları heybelere kor ve çamaşır yıkayacak hanım ve yakınları da eşeklere binmiş olarak bu suyun kenarına gelirlerdi. Yanlarında çocuklarını, kayınvalidelerini, annelerini

getirmeyi de ihmal etmezlerdi. Önce getirilen yakacaklarla ateş yakılır, üzerine kazan konur, içi Kadarak suyu ile doldurulur ve suyun kaynaması beklenirdi. Bu arada getirilen çamaşırlar küllü su ile başka bir kapta ıslanmaya bırakılırdı. Suyun kaynaması ile yıkama işlemleri başlardı. Benim ilginç bulduğum şey, şehrin hemen batısında bir tepenin üzerindeki düzlüğe eşek sırtında yakacak ve çamaşırların getirilmesidir. Suyun bol olması ve kayalıkların üzerinin hem çamaşır yıkamaya, hem de güneşte kurutmaya çok elverişli bir yer olduğunu ve o zamanki kadınların her işlerinin ne kadar meşakkatli olduğunu anlatmaktır. Biz çamaşır makinesine deterjan ve çamaşırları koymayı iş sandığımız bir dönemde bu anıları anmak ve aradan geçen zaman içinde kat edilen mesafenin hiç de küçümsenecek gibi olmadığını anlatmaktır.

KIŞ HAZIRLIKLARIGeçmişten günümüze bir çizgi çizmek için, her yıl güz mevsiminde hemen hemen bütün ailelerin yaptığı kış hazırlıklarını da hatırlamamız gerekir.

Mevsim sonbahar. Meyveler bahçelerden toplanmış, kimisi pekmez, reçel olmuş küplere, kavanozlara girmiş, birçoğu da kurutularak torbalarına doldurulmuştur. Pekmez; daha koyusu büzeyden (koyulaştırılmış özel bir pekmez-artık unutulmak üzeredir); reçellerden, tatlı kabağının dilimlenerek kirece batırılmış haliyle yapılan reçel, kabak reçeli, reçellerin en şöhretlisi idi. Kayısı bilhassa Tokaloğlu denilen iri kayısı ve beyaz kirazdan yapılan reçeller. Gül yapraklarından yapılan gül reçeli, erik reçeli ve benzerleri. Bütün tazeliği ve göz alıcı renkleri ile eskiden küp, küpecik ve üzlük tabir edilen toprak kaplarda, şimdi de naylon, pet kavanoz veya cam kavanozlarda rafl arı süslemeye devam ediyorlar.

> Dünİsmail Özmel

ESKİ NİĞDE’DEN ANILAR, MANZARALAR1

KIŞ 2010

30

Page 33: Dört Mevsim Niğde 1

Kayısı ve erik kurularının bir kısmı torbalarla ayrılır. dı Onlar toprak mangal, küllü veya püren süpürge ile değişmek için bekletilirdi. Özellikle Kayseri yolu üzerindeki Ovacık kasabasından eşek sırtında getirilen topraktan, köy sakinlerinin bizzat yaptığı mangal, küp ve küpecik, üzlük gibi kapları, rıza pazarında bu kurularla değiştirirlerdi.

Elma bozumu ailece, yakınlarla yar-dımlaşarak yapılan güzel ve ahenk-li bir çalışma idi. Önce geçen yıl am-barlara istif edilen boş sandıklar ta-mir edilir ve tekrar bağlara getirilir-di. Sandıkların içine serilmek üzere, okunmuş gazete veya ambalaj kâğıdı alınır, sandığın kapağına çakılacak çivi bile düşünülürdü. Bunun yanında dışarıdan ücreti ile tutulan elma bo-zum ameleleri varsa, ne yedirileceği de konuşulan konulardandı. Elma bo-zumu için üçayak denilen merdiven-ler ve yüksek dallardaki elmaları ala-bilmek için kullanılan ve uzun saplı sırıkların uçları üççatal şeklinde yaş-ken kesilerek yapılan ve çatal denilen araçlar getirilir, yoksa olan komşudan bir günlüğüne rica edilir ve dal uçla-rında, yükseklerde kalan elmalar on-larla alınırdı.Elma bozumu ve elmanın ambarlanmasının bazı incelikleri vardı. Bu inceliklerin onda biri kalmadı. Şimdi bozulmuş elmaların doldurulduğu helkiler (kova), yüksekten takır takır tahta sandıklara boşaltılıyor. Eskiler görmesin, “elma berelendi” diye dertlere batarlardı. Oğlum, kızım biraz yavaş boşaltsanız olmaz mı? O elmalar berelenir ambarda kaç gün dayanır, diye ikaz ederlerdi, (uyarırlardı).

Elmalar bozulunca (dallardan toplanınca), sınıfl amaya tabi tutarlar, delikliler, yeşil kalmış küçük elmalar (mazak elma), orta elmalar ve ekstre elmalar ayrı sandıklara konurdu. Ekstre denilen elmalara külah da denirdi. Birinci elmalar ve iri elmalar kulplanırdı. Kulplanırdı dedim, altın liralar, yarımlar, çeyrekler, beşi bir yerdeler ve elgazi denilen kulpsuz altınlara kulp kaynatılmasına da kulplama denir, ama bu başka bir kulplama. Madeni çay kaşıkları alınır, her elma işçisi elmanın kulpunu, yani sapını tam ortadan gelecek şekilde bu kaşıkla kırar ve öyle sandığa yerleştirirdi. Böylece elma kulplarının başka elmalara batarak yaralamasını önlerlerdi. Şimdi elmalar taş alır gibi alınıyor ve patates boşaltır gibi kaplara boşaltılıyor ve ayırma da ciddi bir şekilde yapılmıyor. Bu da elmaların çabucak çürümelerine sebep oluyor. Bozulan, tasnif edilen elmalar şehre heylerle taşınırdı. Bir eşeğin palanının iki yanına, uzunlamasına urganla bağlanan tahtadan yapılmış dörtgen prizma şeklindeki kaplar elmalarla doldurulur ve iki heyin arasına, bozulma esnasında yere düşen bereli

ama güzel elmalar bir torbanın içine konurdu. Yolda rastlanan tanıdık bildik kimselere, şehirde mahallede oynayan çocuklara bu elmalar dağıtılırdı. Elma bozumu esnasındaki ikinci görüntü: Çist lik ilçemizden eşeklerle gelen insanlar (o zamanların en önemli nakliye vasıtası eşeklerdi, ona binilerek köyden, kasabadan gelinir, şehirde de bağlara

onlarla gidilirdi.) topladıkları püren süpürgelerle elma değiştirirler veya dökülen elmaların iyilerini tenekesi 35-50 kuruş arasında alır ve köye götürürlerdi. O zaman köylerde meyve ağacı yok denecek kadar azdı. Şimdi şehir merkezinden daha çok elma ve meyve köy ve kasabalarda yetişiyor ve artık işin uzmanı onlar oldu.•

Dün

KIŞ2010

31

Page 34: Dört Mevsim Niğde 1

> KitapKibar Ayaydın

Marcus Tullius Cicero

KIŞ 2010

32

Page 35: Dört Mevsim Niğde 1

>Kitap ve ev kelimelerine daima sıcak bakmış, taşıdıkları manalara daima mest un olmuşumdur. Kitap, dost bir bilge; ev, sıcacık bir yuvadır insana. Büyük hatip Çicero’nun herkesçe bilinen o meşhur sözü ne kadar manalıdır değil mi? “Allah’ım bana çiçek dolu bir bahçe ile kitap dolu bir saray nasip et.” Kitapseverin nazarında bütün Kitabevleri birer saray, içlerindeki kitaplar da birer hazinedir. Bu yüzden Kitabevleri, sırrını paylaşabileceği kitap dostlarını, her zaman sabırla bekler. O sırrı taşıyabilen kitap sevdalıları ise ömürlerinin en mutlu anlarını bu kitap sayfalarında bulur.

Kitabevleri, matbaadan yeni çıkmış kitapların mürekkebi kurumadan geldikleri ilk uğrak yerleridir. Bu uğrak yerlerine her gidişimde, bana göz kırpan, beni selamlayan yeni kitapları gördükçe; heyecanlanır, adeta mutluluktan uçacak gibi olurum. Görücüye çıkan yeni kitaplar, kendilerine uzanacak elleri büyük bir hürmetle karşılar. Onların her türlü reveransları taliplileri için ayrı bir davettir. Bir kitapsever olarak Kitabevlerini hep bu aşkla ziyaret etmiş, elime aldığım her bir kitabı hep bu tutkuyla okumuşumdur. Bu tutku zamanla insanın ayrılmaz bir parçası, adeta bir uzviyeti haline geliyor. “George Sand; “Hâtıralar”ında ; ‘Kitap beni her vakit eğlendiren, avutan bir arkadaş, bana akıl öğreten bir dost olmuştur. Aramızda kim vardır ki, büyük bir hazla okuduğu ilk kitapları, sonradan tatlı bir sevgi ile hatırlamasın.” Diyerek bu tutkunun köklerine vurgu yapmıştır.

Kitabevinin Mazisi Kitabevi ya da kitaphane işin bir de ticari yönüyle ele alınıp değerlendirildiği mekanlar olarak da zikredilir. Dergâh yayınlarının Edebiyat Ansiklopedisinde kitaphane şu farklı anlamda da kullanılır. “Seri halinde yayımlanan eserlere verilen isimlerden biri de kitaphanedir. XIX. asır başlarında

batı matbaacı ve yayıncıları geniş halk kitlesinin de maddî sıkıntıya katlanmadan kitap edinmesi ve kültürünü arttırabilmesi için cepte taşınır boylarda, sahifeleri fazla olmayan, ucuz ve seri halinde kitap çıkarmak yolunu bulmuşlardır. Fransızlar bu çeşit yayınlara Bibliotaequé (kitaphâne), collection (koleksiyon), Almanlar Universal Bibliotek (genel kütüphane) gibi isimler vermişlerdir.”

Günümüzde aynı gelenekten gelen farklı yapılanmalar da mevcuttur. Mesela hem yayıncılık hem de pazarlama yapan Kitabevleri, bünyelerinde kurdukları ayrı birimlerle kültür ve edebiyat sohbetleri de yapmaktadırlar. Kitap, dergi basıp bunu okuyucuyla buluşturma adına dernek ve vakıf statüsünde yayın yapan kurumlar adeta bir okul gibi çalışıyorlar. Aslında bu kurumlar, kendi kültür ve medeniyetimiz adına o kadar güzel şeylere imza atıyorlar ki; bunu ancak, ortaya çıkan eserlere bakınca daha iyi anlamış oluyorsunuz. Türk Edebiyatı Vakfı’nın Çarşamba sohbetleri,- Bu sohbetler daha sonraları, Devler Konuşuyor (2002), Üstatlar Konuşuyor (2002), Bilginler Konuşuyor (2003), Aydınlar Konuşuyor (2003), Tarihimiz Konuşuyor (2004) Hayatlarıyla Yol Gösterenler (2005), Hayatın Manevi Boyutları (2005) adlarıyla kitaplaştırılmıştır.- Kubbealtı Neşriyatın, Kubbealtı sohbetleri; Kaynak yayın grubunun, Kaynak Kültür Merkezi’nde yaptığı kültür sohbetleri bunun en güzel örnekleridir.

Kitabevi ile kitap ayrılmaz bir ikilidir. Kitabın olduğu yerde, kitabı inceleme, onu tetkik etme gibi eylemler, doğal davranış örnekleridir. “Dostluklarda görüşme, konuşma, dertleşme, akıl danışmanın önemli yeri vardır. Kızmayan, küsmeyen, bildiğini esirgemeyen kitap da bu özellikleriyle iyi bir dosttur.” Üslubuna hayran olduğumuz bir yazarın kitabını incelerken; farkında olmadan

Kitap

Kitabevleri, matbaadan yeni çıkmış kitapların mürekkebi kurumadan geldikleri ilk uğrak yerleridir. Bu uğrak yerlerine her gidişimde, bana göz kırpan, beni selamlayan yeni kitapları gördükçe; heyecanlanır, adeta mutluluktan uçacak gibi olurum. Görücüye çıkan yeni kitaplar, kendilerine uzanacak elleri büyük bir hürmetle karşılar.

KIŞ2010

33

Page 36: Dört Mevsim Niğde 1

kitabın tamamını okuduğumuz çok olmuştur. Bu tür edimler ise, hakiki bir kitapsever için sıradan şeylerdir. ‘Kitapların Çekiciliği Üzerine’ enfes bir deneme yazan Orhan Duru, bir kitapseverin portresini şu yalın cümlelerle özetler: “Kitapların kendine özgü bir çekiciliği var. Yeni olsun eski olsun herhangi bir kitap beni heyecanlandırıyor. Elime alıp bakıyorum, sayfalarını karıştırıyorum, içinde neler olduğunu anlamaya çalışıyorum. Kitap demek, kimi zaman bir başkasını tanımak demek; insanlığı, onun geçirdiği evreleri öğrenmek, uygarlıkları, geçmişimizi karıştırmak, başkalarının düşüncelerini anlamaya çalışmak, uzak ülkelerde dolaşmak demek. Bir büyük serüven bu insanoğlunun tarihini kapsayan bir uzun öykü. O nedenle herhangi bir eve konuk olduğumda bir kitaplıkları varsa en önce oraya gözatıyorum. Orada gördüğüm kitaplardan ev sahibinin kişiliğini, meraklarını bir ölçüde çıkarabiliyorum.”

Kitapsever OkurHakiki bir kitapseverin ruh portresini çizmek oldukça zordur. Bir kitapseverin kitaplarından ayrı düşmesi kadar, ruhunu sıkan başka bir şey olamaz. Onlar kitaplarından ayrılmak istemezler, onun içinde gittikleri her yere kitaplarını götürmek isterler. Ama nafile uğraşırlar! Kitapların tamamını yüklenip götürmek imkansızdır. Kitapsever, yeni kitaplığını oluşturmak için bulunduğu şehirdeki Kitabevlerini keşfe çıkar. Kitapsever sahip olmak istediği kitaplar için de hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Size kitapsever bir denemecinin, tadı damağımda kalan şu satırlarını aktarmak istiyorum: “Yaşayan bilir, kitap-insan arkadaşlığında her şeyi dışta bırakan bir baş başalığa kavuşulur her şey bir yana, kitap bir yana. Bu durumun arı-duru havasını bozabilecek küçücük bir gölgeye bile yer tanımaz insan. Düpedüz arkadaşlık içgüdüsü bu. Neler yapmazsın arkadaşın kitapla, konuşursun, bol bol konuşursun. Ortada işitilen bir şey yoksa da sürekli konuşma, kitap okuma. Gerçi okuyan sensin. Ama susan birşey değil kitabın. Senin dinlemendir bu konuşmayı saran sessizlik. Hem konuşan hem dinleyen sensin ama, kitap olmasaydı, ne konuşabilir ne dinleyebilirdin. Öylesine içten bir konuşma ki, sen konuşurken o konuşur, sen susunca o da susar. Arkadaşı olarak sen onu var ediyorsun, o seni: bir-ikilisiniz, ikili-birsiniz.”

Nermi Uygur’un kitap ile olan dostluğuna gerçekten hayranım. Onun, “Tadı Damağımda” isimli kitabını okuduğumda, onunla benzer anılara sahip olduğumu fark edince, birden heyecanlandım. Hakiki kitapseverlerin, demek ki ortak geçmişleri oluyor. Evliliğimin ilk aylarıydı, saat üç sularında ekmek almak düşüncesiyle evden ayrıldım. Eşime de onbeş yirmi dakika içinde gelirim diye de söylemişim. Niğde’nin sayılı kitapçılarından olan Kültür Kitabevi o sıralar bugünkü Oscar pastanesinin yanında bulunuyordu.

Nasıl olduysa ayaklarım beni gayri ihtiyari olarak içeriye attı. Rafl ardaki kitapları tek tek inceliyor, beğendiğim her kitabı masanın üzerine koyuyordum. Derken epeyce bir kitap ayırmışım masanın üzerine. Bu arada her ay aldığım maaşın yarısını bu Kitabevinde tüketiyordum. Birden saate bakmak lüzumunu hissettim. Aman Allah’ım saat tam tamına sekizdi! Hemen kitapları alıp evin yolunu tuttum. Bu arada iki de ekmek almıştım! Eve varınca manzarayı tahmin edebiliyorsunuzdur. Eşimin yüzü korkudan bembeyaz kesilmişti. Elimdeki kitap kolisini görünce söylenmeye başlandı. Sen bunca zaman neredeydin? Beni meraktan öldürdün. İnsan bir haber vermez mi? Bu kitaplar benden daha mı kıymetli? Beni burada tek başıma bırakıp da nasıl gittin? Daha evliliğimizin ilk ayındayız, insan hiç böyle tek başına bırakılır mı?

Diye ağzına ne geldiyse söylendi… Ben eşimin gönlünü almaya çalışsam da, bu olay uzun süre hafızalardan silinmedi. Tabii benim için sıradan olan bu meseleye, zamanla eşimde alışacaktı. Ancak eşimin söylediği şu sözler, uzun süre zihnimi meşgul etti: “Git, o Kitabevinde sabahla, ne diye geldin ki! Ekmek almak için gitmiştin, bir koli kitapla geldin. Hiç mi beni düşünmedin?” Aslında eşim bir bakıma haklıydı, ya hemen gidip gelmeli; ya da haber vermeliydim, ama biz kitap delilerinin ne zaman ne yapacağı belli olmuyor ki…

Her şehirde, kitapseveri kendine mest un eden bir Kitabevi muhakkak ki vardır. Bu Kitabevleri, kapılarını bütün sevecenliğiyle kitap dostlarına açar. Kitapların evleri, kendilerine misafir olan kitapseverleri büyük bir saygıyla karşılar. Kültür

Kitap

KİTABEVİ VE KİTAP AYRILMAZ BİR İKİLİDİR. Kitabın olduğu yerde, kitabı inceleme, onu tetkik etme gibi eylemler, doğal davranış örnekleridir. “Dostluklarda görüşme, konuşma, dertleşme, akıl danışmanın önemli yeri vardır. Kızmayan, küsmeyen, bildiğini esirgemeyen kitap da bu özellikleriyle iyi bir dosttur.” Üslubuna hayran olduğumuz bir yazarın kitabını incelerken; farkında olmadan kitabın tamamını okuduğumuz çok olmuştur. Bu tür edimler ise, hakiki bir kitapsever için sıradan şeylerdir.

KIŞ 2010

34

Page 37: Dört Mevsim Niğde 1

tarihimizde bu saygıyı hak etmiş yüzlerce kitap sevdalısı vardır. Dursun Gürlek’in kaleme aldığı ‘Çınaraltı Kitap Sohbetleri’ ile ‘Ayaklı Kütüphaneler’de bu kitap sevdalıları tek tek zikredilmiş; kitapla, okumayla olan maceraları

gözler önüne serilmiştir. Bu kitap sevdalılarından biri de Cemil Meriç’tir. Onun Kitabevleriyle olan diyalogu, doyma bilmeyen ruhu için her dem yeni bir kitap arayışının başlangıcı olmuştur. Çünkü kendisi de kitaptan bir insandı ve “Bir Mabet İşçisi” olarak hep kitapların sayfalarında çalışıyordu. “Kitap kâinata açılan kapı. Ruh yazının icadından sonra ölümsüzleşti. Ehramlar ahmak bir taş yığını. Granit homurdanır, mermer gülümser. Yalnız kitap konuşur… Kitap binlerce yılın ötesinden gelen ve binlerce yıl öteye taşıyan ses. Kitap bütün peygamberlerin mucizesi. Efl atun’u barbardan ayıran okumuş olması. Hepimiz maddenin mağarasına zincirliyiz. Kitap mağaramıza akseden ışık. Pisliklerinden, ölümlü tarafl arından sıyrılan insan, yalın kılıç insan. Kalp ve kafa.”

Kitabevi, rafl arında bulunan bütün kitapları bir bir döker sevdalısına. Kitap sevdalısının kitap ile olan dostluğu, Kitabevine esrarını hiç kimsenin çözemediği farklı bir atmosfer yaşatır. Bu atmosferde, şiir kitaplarından dökülen bir “aşk” nağmesi yürekleri hoplatırken; bir deneme kitabının, gönlünüzü çelen kıvrak üslubu sizi alır götürür. Sırtlarını birbirine dayamış ağır ciltler altında geçmiş zaman hayalini kuran okuyucu, bu “anın” lezzetlerini tadar. Kitapsever, farkında olmadan Proust’un Swann’ı ile adeta geçmiş zamana bir yolculuk yapar. Kitabevinin büyülü atmosferi, birbirine zıt yüzlerce kitabı aynı rast a bir

araya getirmiştir. Selüloz ile mürekkebin musanna ciltler altındaki terkibinde duygu ve düşüncenin sessiz tanıkları saklıdır. Burada çok farklı bir birlik söz konusudur. Bir bakıma çokluk içinde, aynı rast a bir birlik vardır. Cesanna’nın renkleriyle, Edward Munch’un “Çığlık”ları(Scream) “Sanatın Öyküsü”ne el ele vererek girer. Şeyh Galip’in mumdan gemileri, ateş denizini “Kuğunun Son Şarkısı”nı söyleyerek geçer. “Mona Roza” ile “Annebel Lee” Rüzgârlı Bayır’ın uğultusunda birbirini kucaklar. “Mesnevi” ile “Sözler” “Divan-ı Kebir” meclisine sem’a ederek girer. “Safahat”, “Sükûtun Çığlıları”yla aynı ıstırabı dile getirirken; “Çile”nin metafizik şairi aynı rast a “Risalet-ün Nushiye”ye yaslanmış, “Diriliş” şarkısını söyleyen “Doğunun Yedinci Oğlu”na selam gönderir. “Türkiye’nin Zihin Tarihi” “Huzur”la sırt sırta yaslanmış olarak, ”Çağının Eleştirisi”ni yapar. “Alperen”, “İsyan Ahlakı”yla “Bu Ülke”nin destanını yazar. “Esir Şehrin İnsanları”, “Kendi Gök Kubbemiz”de “Önden Giden Atlılar”ın “Uzun Hikaye”sini dinler. “Cebrail’in Kanadı”, “Efendimiz”in “İlahi Aşk”ına doğru kanat çırpar. “Büyük Türkiye Rüyası”nı gören “Kahramanlar”, “Ateş Tecrübeleri”nden sonra “Tarihin Sınırlarına Yolculuk” yapar… Velhasıl bu dostluk sürüp gider… Kitabevleri, kitap okurların ve kitap sevdalılarının ilk uğrak yerleridir. Çok çeşitli kitap türleriyle görücüye çıkan Kitabevleri, hakiki kitapseverleri bu büyülü atmosferlerine, her zaman beklemektedir.

Kitap

“Kitap kâinata açılan kapı. Ruh yazının icadından sonra ölümsüzleşti. Ehramlar ahmak bir taş yığını. Granit homurdanır, mermer gülümser. Yalnız kitap konuşur

KIŞ2010

35

Page 38: Dört Mevsim Niğde 1

Yanı başımızda yaşayan ancak farkına

varamadığımız, yıllardır Niğde Kalesi

çevresinde hayatlarını sürdüren o esmer tenli

insanlar kimdir? Nasıl yaşarlar? Ne iş yaparlar?

Beklentileri nelerdir? Şehrin bir gerçeğini,

UĞUR ARIBAŞ yerinde araştırdı...

> Yaşamdan Kesitler

KIŞ 2010

36

Uğur Arıbaş

Page 39: Dört Mevsim Niğde 1

>Niğde Kalesi’nin tarihi dokusunu etrafındaki eski evler tamamlar. Sırtını Kale’ye yaslamış bu evlerin sokaklarına çoğumuzun yolu düşmemiştir. Kale’ye çıkan insanların gezi macerası Alaattin Camii’nin kapısına işlenmiş kız resminde biter. Ötesini belki de kimse merak etmez. Biz merak edip, merak edenleri de tatmin etmek isteyerek yola çıktık.

Kale’nin tepesinden başlayarak aşağılara doğru süzülen dar yolların nereye çıktığı görülmüyor. Burayı biraz ilginç biraz da ürkütücü yapan bu dolambaçlı yolları olsa gerek. Ancak buralarda yıllardır yaşamlarını sürdürmeye çalışan bir insan topluluğu var. Onlar farkında olmasalar da ‘Niğde Kalesi’nin gönüllü bekçileri’ gibiler aslında.

Karşımıza İlk Kim Çıkacak?Kış günü öğleden sonra Kale’den aşağıya doğru Arnavut kaldırımlı yollara vurduk. Elimizde ajanda ve fotoğraf makinesi, birilerinin bu yabancının karşısına çıkarak yolunu kesmesini bekliyoruz. Hava soğuk olduğu için ortalıkta kimseler görünmüyor. Kapılar da sonuna kadar kapalı. Kâh inişli kâh çıkışlı yollarda birilerini görme ümidi ile devam ediyoruz. Yollar dar, dolambaçlı ve yollardan ayrılan merdivenler hem aşağıdan hem yukarıdan evlere gidiyor. Fakat kimseyi göremediğimiz yol bizi tekrar başladığımız yere Kale’nin tepesine getiriyor. Bu sefer kendimize başka bir yol seçip aynı işi yapmaya koyuluyoruz. Pencere seviyesi, yolla birleşik sayılabilecek bir evin önünden geçer geçmez cama sert bir şekilde hızlıca vuruluyor. Bu işaretin bize yapıldığını anlayarak biraz da çekinceme ile geriye dönüp bakıyoruz. Pencerede yaşlıca ve oldukça esmer bir kadın görünüyor. Kadın gülen yüzü ile bir şeyler söylüyor. Sesi duyulmasa yaptığı el hareketi ile belli ki oralarda kimi ya da neyi aradığımızı soruyor. Cama yaklaşarak eşinin olup olmadığını soruyoruz. Kadın evde eşinin olduğunu ancak gözleri görmediği için dışarı çıkamadığını söyleyerek bizi davet ediyor. Nereye girdiğimizi bilmeden içeri dalıyoruz. Birkaç basamak indiğimiz merdivenler, bizi evin küçük bir giriş bölmesine ulaştırıyor. Oradan, Kale evlerinin vazgeçilmezi olduğunu iyice anladığımız birkaç basamağı bu kez de çıkarak oturdukları odaya giriyoruz. Kapılar dar ve başımızı eğerek geçebileceğimiz boydalar.

Kendilerini Dinleyecek Birine Hasret Kalmışlar...Bizim insanımıza özgü misafirperverlikle kapıda karşılanıyoruz. Bir adam iki kadın... Kendimizi tanıtıp ne maksatla orada olduğumuzu anlatıyoruz. İsteğimiz kabul görüyor ve sohbete başlıyoruz. Onları tanıyınca aslında bizim aradığımız insanlar olmadıklarını anlıyoruz. Çünkü Ahmet Bey, eşi ve komşuları Nuran Hanım, Kale civarında yaşayan az sayıdaki Niğdeliler’den. Ama olsun. Onlar da o civarın gerektirdiği yaşam tarzına sahip ve kendilerini dinleyecek bir yabancıya hasret kalmışlar.

Yaşamdan Kesitler

KIŞ2010

37

Page 40: Dört Mevsim Niğde 1

Yaşamdan Kesitler

Onların da Bir Öyküsü Var.Herkes gibi onların da öyküsü var. Dinliyoruz. Ahmet Bey birkaç yıl önce görme yeteneğini kaybettiği için eve hapsolmuş durumda. Gözünün sadece güçlü ışıkları alabildiğini söylüyor. İstanbul’da çalıştığı, Adıyaman’da askerlik yaptığı gençlik yıllarını iç çekerek anlatıyor. Şimdi ise maddi durumlarının iyi olmadığını, hiçbir sosyal güvencesi olmadan eve kapandığını söylüyor. Nasıl geçindiklerini sorunca, yufkacıda çalışan çocuğunun hast alığı ile geçinmek zorunda olduklarını gururuna yediremediği edası ile belirtiyor. Sorularımızın yönlendirmesi ile komşuları hakkında bilgi verdikten sonra, evlerine gelen bu takım elbiseli, kravatlı insana sıkıntılarını da anlatıyorlar. Komşuları ile kendilerini kıyaslayarak onlardan daha zor şartlarda yaşadıklarını söylüyorlar.

58 yıldır Kale’de...Komşu Nuran Hanım belki de Niğde Kalesi’nin yaşayan en eski sakini. Bundan tam 58 yıl önce Kale’deki bir eve gelin gelmiş. Hala aynı evde oturuyor. Yıllar önce kaybettiği eşinden sonra bir başına yaşamını sürdürüyor. Oraya geldiği ilk günden bu güne şehrin damında kim bilir nelere şahit olmuş, ne acılar ne sevinçler yaşamıştır. Başımızı ağrıtmamak için onlardan pek bahsetmiyor.

Bizi, komşularına götürmelerini isteyerek sohbete son veriyoruz. İki kadınla beraber yine dar sokaklardan birine giriyoruz. Kadınlar yanlarında ben yokmuşum gibi kendi aralarında doğal konuşmalarını sürdürüyor. Biri diğerine sabahları aldıkları bakkal ekmeğinin pahalıya geldiğini, artık sobada pişirdiği çörekleri yediklerini anlatıyor.

Duruşlar Cesur, İfadeler Çekingen...Yine yokuş bir yolun kenarına kurulmuş odun fırınında, ekmek pişiren asıl görmek istediğimiz insanların yanına götürüyorlar bizi. İki genç kadın, hamurları içine yapıştırdıkları ilginç fırında mis gibi ekmek pişiriyorlar. Onlarla

KIŞ 2010

38

Page 41: Dört Mevsim Niğde 1

konuşmak istediğimizi söylüyoruz. İşlerini yapmaya devam ederken cesur duruşlarla ancak biraz çekingen ifadelerle bazı sorularımızı cevaplıyorlar. İş fotoğraf çekmeye gelince kesinlikle reddediyorlar. Eşlerinden çekiniyorlar. Ama Nuran Hanım’ın çekineceği hiç kimsesi olmadığı için ekmeğin birini kaptığı gibi objektife poz veriyor. Bir dilim de ekmeklerini yedikten sonra evlere gitmek üzere oradan ayrılıyoruz.

Alihan’la Tanışıyoruz...Nuran Hanım’la yürüyoruz. Yolun bir yerine geldiğimizde artık evine dönmesi gerektiğini söyleyerek bize aşağılardan, üzerinde asma olan bir evi gösterip oraya gitmemizi istiyor. Kendisine teşekkür edip merdivenlerden inerek tarif ettiği evin önüne geliyoruz.

Yüksek duvarlı ve avlu kapısı kilitli bir ev. Ziline basıyoruz. Kapıyı açan olmuyor. Orada koşuşturan çocuklara evin sahiplerinin nerede olduğunu soruyoruz.

Sokağın başından bize doğru gelen bir çocuğu gösteriyorlar. Çocuk dediğimizin, yaklaşınca genç bir lise öğrencisi olduğunu görüyoruz. Kendimizi tanıtıyoruz. Ona da Alihan adını vermişler. Alihan bizi evlerine davet ediyor. Önce bizim uyarımızla annesine ana diliyle evin müsait olup olmadığını soruyor. Olumlu cevabı alınca bizi içeri buyur ederek, bu dili kullanma sebebinin, annesinin Türkçe’yi tam olarak anlamamasından kaynaklandığı açıklamasını da yapıyor.

Evlerine Konuk Oluyoruz...Dayan Ailesinin evinde anne ve küçük bir çocuk var. Çocuk yer sofrasında istifini bozmadan yemek yiyor. Belli ki az önce anne de yiyordu ancak biz gelince saygısından dolayı sofradan kalkmıştı ve yemiyormuş gibi davranıyordu. Alihan’la derin bir sohbete dalıyoruz. Kendilerini tanımak için sorduğumuz soruları içtenlikle cevaplıyor. Alihan 16 yaşında bir lise öğrencisi. Ailesinden daha farklı, çağın gerektirdiği gibi yaşamaya çalışıyor. Liseye giderken hedefl eri var ve bunları gerçekleştirmek için ne yapması gerektiğini kurguluyor zihninde. Görünüşü bile ailesinden farklı. O artık cicili bicili giyinen kızlar ve erkeklerle aynı sıraları paylaşıyor, onlarla sosyal ilişkilere giriyor. Bu yüzden görünüşüne özen göstermeli, onlar gibi konuşmalı ve yaşamalı. Az sonra zil çalıyor. Babaları geliyor. Nasıl bir insanla karşılaşacağız, bize hangi gözle bakacak diye düşünürken kapı çalıyor ve orta yaşlı, zayıf , esmer bir insan beliriyor. Ayağa kalkıyoruz. Gülen yüzü ve hızlı adamlarıyla yanımıza geliyor. Önce elimizi sıkıyor ve bizi sıkıca kavrayarak yanaklarımızdan öpüyor. Karşılama beklediğimizden çok çok sıcak oluyor. Alihan babasına bizi tanıtıyor. Sohbetin boyutu baba Hayrettin Bey’in katılımı ile iyice genişliyor. Ona ilk olarak buraya neden göç ettiklerini soruyoruz. Bozuk Türkçe’si ile Niğde’ye geliş öykülerini şöyle anlatıyor:

“1994 yılında Siirt’te yaşanan terör olaylarının baskısından dolayı rahat bir yaşam sürmek için ailece Niğde’ye göç ettik. O günden bu güne bir daha da memleketimize hiç gitmedik. Bazı çocuklarım burada doğdu. Daha öncesinde Niğde’de çalıştığım için burayı biliyordum. Kale civarında Siirtli olarak yaklaşık 500 kişi varız. Diğerleri de bizimki gibi sebeplerden dolayı buraya göç etmek zorunda kaldı. Bizden daha az Mardinli, Diyarbakırlı ve Malatyalı aileler de var. O bölgeden yaklaşık 50 aile varız. Şu an inşaat bekçiliği başta olmak üzere kapıcılık, duvarcılık, sıvacılık vb. işler yapıyorum. Günlükçü olarak çalışıyorum. İşin olmadığı kış aylarında da evde ya da kahvelerde vakit geçiriyoruz.

Memleketle tek bağlantımızı oradaki yakınlarımızın gönderdiği çay ve tütün sağlıyor. Bir de oralardan getirilen gelinler... Bizim buradaki düğünlerimiz çok sıradan oluyor. Davetiye bile bastırılmıyor. Kendi aramızda yapıyoruz. Ama buraların düğün adetleri bizi yavaş yavaş etkiliyor. Bazı düğünlerde konvoy oluşturuluyor. Saz çalma adet olmaya başladı. Ancak bizde oyun ve dans yok. Gençlerimiz birbirleri ile evleniyorlar. Başka ailelerin çocukları ile evlenen pek yok. Devletimiz bizi burda öksüz bırakmıyor.

Ailelerimizin çoğu yakacak, yiyecek yardımı alıp yeşil kart kullanıyor. Öğrencilerimize burs bile veriliyor.”

Otlu Peynir İkram Ediliyor...Yemek adetlerini evin annesi Vesile Hanım’dan öğreniyoruz. En çok tarşik ve maşik adını verdikleri yöresel yemekleri yiyorlar. Bunların yanında bulgur pilavı, fasulye, nohut, patates ve pirinç en çok yedikleri yemekler. Bir de çayın yanında peynir yemek vazgeçemedikleri adetleri. Peynirden bahsedince meşhur otlu peynir yediklerini söylüyorlar. Onlar adına Siirt peyniri deseler de biz onu otlu peynir olarak biliyoruz. Bize bir tabak otlu peynirle ekmek

getirip ikram ediyorlar. Tadına bakıyoruz. Hayatımızda ikinci defa yediğimiz bu peynir öncekinden çok çok lezzetli geliyor bize. Ekmeklerini ise elektrikli fırında kendileri pişiriyor. Yazları ocakta yaptıkları özel ekmeğe tifik adını veriyorlar.

En Özgün Kız İsimleri “Beyaz” ve “Esmer”Sohbetimiz esnasında evde olmayan büyük kızlarını anlatıyorlar bize. Açık Lise’de okuyan kızlarının spor başarısından bahsediyorlar. Kızın bir kulübün lisanslı sporcusu olarak karate sporu ile uğraştığını ve en önemlisi bu dalda madalya bile kazandığını söylüyorlar. Görmek istediğimiz madalyayı Alihan hemen diğer odadan getirip önümüze koyuyor. Madalyada Türkiye Karate Federasyonu’na bağlı olan ve zor telaff uz edebilecekleri “Muay Thaı“ dalının adı yazıyor. Merak ettiğimiz bu kızın ismini sorduğumuzda biri “Tuğba Merve” diyor, ötekisi “Öyle değil, Merve Tuğba” diyor. Bir süre bunu aralarında bile tartışıyorlar ama bir sonuca varamıyorlar. Çünkü onlara, isimlerden ziyade şahıslar daha önemli geliyor. Çocuklarına verdikleri bazı isimler de çok ilginç geldi bize. Mesela “Beyaz” ve “Esmer”. Kız çocuklarına bu isimleri fazlaca koyuyorlarmış. Erkek çocuklarında ise Resul, Adıl, Hanım gibi isimler daha çok varmış.

Onlar arasında şehir hayatının bazı olumsuz etkilerini görmek mümkün. Eskiden aileler birbirleri ile çok fazla samimi iken şimdilerde işin gücün artması ile komşuluk ilişkileri zayıfl amaya başlamış. Bu yüzden birbirlerinden hal hatır sormayı bile ihmal edenler oluyormuş. Kadınların hemen hemen hepsi okuma bilmiyor. Ancak kız çocuklarını okula göndermeye çalışıyorlar. Niğdeliler ile ilişkileri de dışarıdan göründüğü gibi fazlaca kopuk değil. Birçok konuda ilişkileri oluyor. Buradaki hayatlarından memnun oldukları için başka bir yere gitmeye düşünmüyor. Zira onlar “Artık biz de Niğdeli olduk” diyorlar.•

Yaşamdan Kesitler

KIŞ2010

39

Page 42: Dört Mevsim Niğde 1

MURAT SOYAK İLESAM ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olan, çeşitli gazetelerde başyazılar yazmış ve 10’a yakın şiiri bestelenmiş olan Niğdeli şair ve yazar İsmail Özmel’le “niğdeli şair ve yazarlar” kitabı üzerine söyleşi yaptı.

> SöyleşiMurat Soyak

>“Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabının 1.cildi 1990’da, 2.cildi 2001’de yayımlanmıştı. 3. cildi de ihtiva eden genişletilmiş hali ile yeniden basıldı. Şimdi “Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabı bir bütünlük içinde ve tek kitap halinde. Niğde’nin âşıkları, şairleri, yazarları, erenleri hakkında önemli bir çalışma. Özellikle Niğde üzerine yazılan şiir, yazı ve hikâyelerin varlığı sevindirici. Bu yönüyle bir başvuru kaynağı. Niğde’nin Türk edebiyatına kazandırdığı şair ve yazarları tanıma, anlama, anlatma hususunda okuyucular için bir rehber. Niğde üzerine güzelleme ve güldeste(antoloji) özelliklerini de taşımaktadır bu eseriniz. “Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabı üzerine bazı sorularımız olacak. Bu vesile ile esere dair bir konuşmayı da gerçekleştirmiş olacağız.

MURAT SOYAK: “Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabını hazırlamaya ne zaman ve nasıl başladınız?

İSMAİL ÖZMEL: Niğde’ye lise son sınıfa geldiğimde, Niğde’nin Sesi gazetesinde yazmaya başlamam, okumak ve yazmak konusundaki gayretlerimi

adeta tetikledi. Gece geç saatlerde günlük derslerimi bitirdikten sonra ilgi duyduğum kitapları okuyor, şehir meseleleri üzerine yazılar yazıyordum. Bu durum üniversite yıllarında ve sonraları da devam etti. Bu arada tanıştığım şair ve yazarlar da oluyordu. Mesela Emin Ali Tanık ve Mehmet Naci Ecer (ortaokul müdürümüz), ilerleyen yıllarda Adanalı halk şairi Sadık Çavuş, Fahri Bulut, destan şairi Basri Gocul, Ahiri(Ahmet Gönenç) gibi şairleri tanıdım. Daha sonraki yıllarda çevremizdeki şairlerle ilgili yazılar yazıyor dergilerde, gazetelerde yayınlıyordum.

1982 yılına gelince Niğde Valiliği her yıl Niğde Şenlikleri yapmaya karar verdi. Vali Ünal Özgödek, şenliklerin ikinci günü akşamı “Niğdeli şairleri tanıtan bir program yapar mısınız?” dedi. Elimdeki notları ilk şekillendirmem böyle başladı. Yıl 1982. Şenliklerin ikinci günü akşamı yaşayan şairleri bizzat çağırarak, ebedi âleme göçmüşleri de ben kısa kısa tanıttım. Çok ilgi gördü. “Kültür ve Tarih Sohbetleri” kitabımı yeni bitirmiştim. Yeni bir kitaba başlamak

“Niğdeli Şair ve Yazarlar” Kitabının yazarı

KIŞ 2010

40

Page 43: Dört Mevsim Niğde 1

üzere düşünüyordum. Daktiloma kâğıdı taktım, adeta yol ayrımına gelen atının dizginini serbest bırakan Köroğlu gibi, baktım ellerim “Niğdeli Şair ve Yazarlar” diye yazmaya başladı. Şuur altına itilmiş bir duygu bir arzu gibi selamladım bunu. O tarihe kadar “Folklor Dergisi”, “Erciyes”, “Filiz” gibi dergilerde ve mahallî gazetelerde yayınlanan yazılarımı toplamaya başladım.

Sarı Saltuk türbesi Bor’da yolun kenarında olduğu için gidip gelirken türbeye uğrar, sandukasına, yapı taşlarına, kapısına, penceresine bakardım. Adeta tarihin o eski dönemlerine gider gelirdim. Onu muhayyilemde canlandırıyordum. Önce onu yazmaya karar verdim. Edebiyat tarihimizde iki zat var ki rüyalarında Peygamberimizi görürler, birisi Evliya Çelebi, “Şefaat Ya Resulullah” diyeceği yerde “Seyahat ya Resulullah” der ve Peygamberimiz ona yol verir. İkincisi de Saru Saltuk’tur. Peygamberimiz rüyasında: “Saltuk kulum, Edirne küff ar elindedir, orayı İslam diyarı yap”der. O da 700 kadar adamını yanına alır gider ve Edirne’yi fetheder. İşte Saru Saltuk böyle bir zat. Daha ilginç olan ise yedi yerde mezarının bulunmasıdır. Bu mezarlarından birinin de Danzig’de olduğunu kayıtlarda buldum. Bor Halil Nuri Yurdakul Kütüphanesinden Saltukname’yi aldım okudum. Sonra yazmaya başladım. Bir Konya seyahatimde, Bursalı Mehmet Tahir Efendi’nin “Osmanlı Müellifl eri” adlı eserinin birinci cildi Meral Yayınları arasından yeni çıkmıştı. 1970’li yıllar… Bir süre sonra ikinci cildi yayınlandı. Oradaki incelemelerim beni yüreklendirdi.

Yakın dostlar, öğrenciler Ebubekir Hazım Tepeyran’ı soruyorlardı. Onunla ilgili kaynakları araştırırken, ilginç bir gelişme oldu. Türkiye Yayınevi “Canlı Tarihler” adlı bir seri yayınlıyordu. Bu listede Ebubekir Hazım Beyle ilgili bir cilt yayınladığını öğrendim. Yayınevi sahibi Rahmetli Tahsin Demiray’la yıllar önce şahsen tanışmış birkaç gün beraberliğimiz olmuştu. Derken İstanbul’a giden bir arkadaştan rica ettim. Babıali’de bayır yukarı çıkarken sol tarast a valilik binasına varmadan bir yayınevi dedim. Bir hast a sonra kitap geldi. Hacimli bir cilt. Yazmaya başladım. Bir yerinde “Ebubekir Hazım Bey’in en büyük eseri anılarıdır” dedim. Bu cümlenin olduğu paragraf, İhsan Işık dostumuzun “Yazarlar Ansiklopedisi”nde yer alacağını nasıl bilebilirdim. Artık çalışmalar bir kesafete ulaşmıştı. 400 sayfaya yaklaşan birinci cildi yayınlamanın vakti gelmişti.

Vali Ahmet Özyurt ile iyi görüşüyorduk. Bir araya geldiğimizde eski valilerle olan anılarımı anlatıyordum. Söz Niğdeli şair ve yazarlara geldi, anlattım. Kitapta yer alan kişilerden, onların öykülerinden bahsettim. Sağ olsunlar, ilgilendiler. “Getir bastıralım” dedi. İncelendi, basıma layık bulundu ve birinci cilt 1990 yılanda 3000 adet olarak yayınlandı.

Kitabı yayına hazırlama aşamasında nasıl bir yöntem izlediniz?

Yazılarıma son şeklini daktilo ile yazarak veriyordum. En eskiden en yeniye doğru bir çizgi tutturayım dedim. Bu çoğu zaman mümkün olmadı, ama yine de çalışma sırasını kitapta da muhafaza ettim. Sonradan yapılan ilavelerin sayfalar arasına girmesi hakikaten meşakkatli oluyordu. Günümüzde bilgisayar ve diğer teknoloji araçlarının sağladığı kolaylığı görünce, geçmiş yıllardaki gayretleri hayretle karşılamak gerekir diye düşünüyorum.

Kitap 754 daktilo sayfası tutarındaydı. Vali Bey’in isteği ile Vali Muavini Osman Bey kitabı yeniden daktilo ettirdi. Sayfa sayısı azaldı. Ama ben metinlerde bir ayıklama veya kısaltma oldu mu diye merak bile etmedim. Çünkü kitabın yayınlanması benim için büyük bir yükten kurtulmak demekti. Nitekim yayınlandı, çok büyük bir ilgi gördü.

İyiliği, güzelliği dile getiren kalem sahiplerinin birlikteliği sayfalara yansımış.“Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabında yer alan kişilerin ve eserlerin seçiminde hangi ölçüler belirleyici oldu?

Daha çok yayınlanmış kitabı olanları tercih ettim. Bunun yanında şiirlerini yayınlama konusunda imkânsızlıklar içinde olanları gördüm; onları da edebiyat dünyamıza sunmanın bir görev olduğunu düşünerek kitaba aldım. Şimdi üç

cilt bir arada;1231 sayfa ve 105 şair-yazar yer alıyor. Niğdeli şair ve yazarlar elbette bunlardan ibaret değildir. Unuttuklarımız, gözümüzden kaçanlar oldu. Onlardan özür diliyorum. Önümüzdeki zamanlar neler getirir bilmem ama onları da yazmak isterim.

“Niğdeli Şair ve Yazarlar” kitabını hazırlama sürecinde yaşadığınız bir olayı yahut hatıranızı anlatır mısınız?

İkinci cildi hazırlamıştım. Kitabı bir kalın klasör içinde ilgili yayın birimine teslim ettim. “Birinci cildin aynısıdır” diye söyleyen bir memur, kurulu etkilemiş. Onlar da bir karşılaştıralım dememişler ve yayınlama talebi retle sonuçlanmış. Bari teslim ettiğim klasörü alayım diye gittim. Klasörü ile beraber notların kaybolduğunu söylediler. Orayı burayı aradılar, bulamadılar. İşin ilginç yanı kendimde iki şair hariç suretleri vardı. Suretleri olmayanlardan birisi Niğdeli divan şairi Visalî. Diğeri ise “Geçti Bor’un Pazarı” şiirinin şairi Namdar Rahmi Karatay. Divan şairimiz Visalî ile ilgili notlarımı bu toplu basımda da bulamadım. Namdar Rahmi Bey’i etrafl ıca yazdım. Bu eser otuz yıla yakın bir gayretin sonucu oluştu. Bu süreç içinde acı-tatlı yaşadıklarımızı bir çırpıda anlatmak kolay değil.‣

Söyleşi

KIŞ2010

41

Kitabı bir kalın klasör içinde ilgili yayın birimine teslim ettim. “Birinci cildin aynısıdır” diye söyleyen bir memur, kurulu etkilemiş. Onlar da bir karşılaştıralım dememişler ve yayınlama talebi retle sonuçlanmış. Bari teslim ettiğim klasörü alayım diye gittim. Orayı burayı aradılar, bulamadılar.

Page 44: Dört Mevsim Niğde 1

Niğde ilinde yaşamak ve Niğde’de yazmak hakkındaki duygu ve düşünceleriniz nelerdir?

Niğde’de yaşamaktan mutluyum. Bu arada çevre illere, Adana, bilhassa Kayseri, Ankara ve tabii ki İstanbul seyahatlerim, bana tazelenme imkânları verdi. Yeni dostlarla, yeni eserlerle tanıştım. Okumaya ve yazmaya yeterli zamanı ayırmamda, Niğde’de yaşamamın ve yakın çevremin bana bu huzurlu çalışma ortamını hazırlamalarının birinci derecede etkili olduğunu düşünüyorum. Yalnız içimi cız diye yakan bir gerçeği de sizinle paylaşmak istiyorum. Belki de bu konuya bu kadar açıklıkla ilk defa temas ediyorum. Niğde’de oturup edebiyat dünyasında hak ettiğiniz noktaya gelmeniz ne kadar zordur. Bilhassa İstanbul edebiyat muhitlerinde, dikkatleri eserleriniz ve isminiz üzerine çekmeniz- makale ve şiir bazında demiyorum-kitap bazında adeta bombardımana tabi tutarsanız ne ala, değilse üç beş eserle, edebiyat muhitlerini kendilerine kurdukları çerçevenin dışına çıkarmanız mümkün değildir. Her dönemin ve her meşrebin bir çevresi ve dostları, tanıdıkları vardır. Oralara nüfûz etmek başlı başına bir mesele.

Bir yazarımız, deneme türünde yazılan eserlerden bir seçme yapmış ve kitaplaştırmış. Bizi de haberdâr ediyor. “Deneme antolojisinde bizim eserimiz de var mı?” dedim. Gelen cevap şu: “Kitaplarınıza ulaşamadığımız için maalesef yoksunuz” dediler. Denemelerimden “Sihirli Zaman” ve “Bindallı Yazılar”ı gönderdim. Teşekkür ediyorlar ve kitaplar için güzel şeyler söylüyorlar. Şükür ki son yıllarda edebiyatımızın gerçek dostları eserlerimizi mihenge vuruyorlar; değerlendirme-inceleme yazıları yayınlıyorlar. Ben de zevkle ve şevkle yazmaya

devam ediyorum. Niğde’de yaşamanın bir zorluğu da yayınlanan eserlerimin dağıtım ve tanıtım imkânlarının kısıtlı olmasıdır. Son yıllarda dört kitabımı yayınlayan Salkımsöğüt Yayınları dağıtım ve tanıtım konusunu bir çözüme kavuşturdu. Bundan dolayı da kendimi mutlu hissediyorum.

Bütün bu okumalar, derlemeler sonucunda Niğde’nin kültür, sanat, edebiyat alanındaki birikimi hakkındaki düşünceleriz, tespitleriniz nelerdir?

Bu çevrede doğmuş veya bu çevrede hizmet vermiş; buralar için yazmış şair ve yazarları bir araya getirmeyi, kitap halinde yayınlamayı kendime görev bildim. Bu edebiyat tarihi ile ilgili çalışmaların yanında, düşünce yazılarımı “Dil ve Edebiyat Yazıları”, “Kültür ve Tarih Sohbetleri”, “Sihirli Zaman”, “Bindallı Yazılar” adlı kitaplarda topladım. Beş şiir kitabımdan sonra bütün şiirlerim 400 sayfa olarak Salkımsöğüt Yayınları arasında “Bütün Şiirler” üst başlığı ile çıktı. Şiirlerim kadar fikir yazılarımı da önemsiyorum.

Niğde’de bir kültür ve edebiyat birikimi var. Ancak bir iletişimsizlik sonucu kimse kimsenin ne yaptığından çoğu zaman haberi yoktur. Bir de amatörler vardır; yıllıklardan, yayınlanmış kitaplardan bir şeyler bulup bir araya getiriyor ve kitap olarak yayınlıyor. Sanıyor ki yıllıkların bölümlerini yazan kimseler yok, yıllıkları hüda-yı nabit (kendiliğinden bitmiş) eserler sanıyorlar. Belki de her şehrimizin böyle problemleri vardır. Kitap yazmayı düşleyen insan, “Hangi konuya ne kadar emek verdim ki ne kadar biliyorum ki kitap yazayım” demiyor. Adam ömründe beş on makale yayınlamamış ama bakıyorsunuz kitap yazacağım diye karşınıza çıkıyor.

Niğde, emsalleri ile karşılaştırılırsa artıları olan bir il. İlk köy romanını yazan kişilerden birisi Niğdeli’dir. Ebubekir Hazım Tepeyran, 1910 yılında “Küçük Paşa” adlı romanını yazarak, Anadolu gerçeğini ilk defa dile getirmiştir. Çoğu muhitler halen bu gerçeği bilmiyor. 1950’den sonra Mahmut Makal da bir Niğde köyünü anlatarak bu konuda bir şeyler yayınladı. Bizim gibi uzun yıllar, gerek meslek gerekse politika sebebiyle köyleri dolaşmış, köyleri yakından bilen insanlar için hiç de fevkaladeliği olmayan bir anlatım. “Bizim Köy” 1950’li yıllarda azımsanmayacak bir ilgi gördü. İnek mayısından yapılmış buğday konulan sabit silindirik ambarları anlatması şaşkınlık uyandırmıştı. Hâlbuki o zamanlar çuval ve telis gibi hububat koyacak kapları olmayan köylümüz buğdayını, arpasını böyle kaplara koyuyor, koruyordu.

Burada şu gerçeği de tespit etmemiz gerekir: Demek ki okuryazarlarımızdan sadece öğretmenler görevleri sebebiyle köylere gitmişler, diğer aydınlar köyü göz ardı etmişler ve eski bir ifade ile, evlerinde hizmetçi olarak çalışan köy çocukları vasıtası ile köye, köy gerçeklerine nüfuz etmeye çalışmışlar. Ama bugün öyle manzara da kalmadı ama bu sefer de standartlar ortaya çıktı ve bizde şunlar yok, bunlar yok demeye başladık. Tabii ki toplum geliştikçe bu taleplerin de ardı arası kesilmeyecektir.

Biz de her ile nasip olmayacak bir hacimde “Niğdeli Şair ve Yazarları” yazdık. 1231 sayfada 105 şair ve yazarı tanıttık. Niğde için bir kazanç olduğunu düşünüyorum.

Niğde’de hissedilen önemli eksiklik eli kalem tutanların bir araya gelip fikir alışverişi, danışma ve yardımlaşma imkânlarının bir türlü olmamasıdır. Edebiyat, kültür, sanat muhitlerini oluşturmak gerekiyor. Biliyorum ki şehrimizde bir edebiyat-sanat potansiyeli var. Bunu zaman içinde daha da geliştirip zenginleştirmemiz şart. Bu şekillenmede edebiyata, sanata gönül vermiş aydınlarımızın önemli katkıları olacağını düşünüyorum.

Eseriniz cümlemiz için hayırlı olsun. Bu söyleşi için teşekkür ederim.

Ben de size teşekkür ederim.•

Söyleşi

Niğde’de yaşamaktan mutluyum. Bu arada çevre illere, Adana, bilhassa Kayseri,

Ankara ve tabii ki İstanbul seyahatlerim, bana tazelenme imkânı verdi. Yeni dostlarla, yeni eserlerle tanıştım.

Okumaya ve yazmaya yeterli zamanı ayırmamda, Niğde’de yaşamamın ve

yakın çevremin bana bu huzurlu çalışma ortamını hazırlamalarının birinci derecede

etkili olduğunu düşünüyorum.

KIŞ 2010

42

Page 45: Dört Mevsim Niğde 1

>Folklor terim olarak Türkçeye çevrildiğinde “Folk: halk, lor: bilim, bilgi” karşılığı halk bilgisi ya da “halk bilimi” demektir.

Folklor bir ülke ya da belirli bir bölgenin halkına ilişkin maddi ve manevi alandaki kültürel ürünle-ri konu edinen halkoyunlarını, halk müziğini, kos-tümlerini, yemeklerini, gelenek ve göreneklerini, manilerini, ninnilerini, bunları kendine özgü yön-temleri ile derleyen, toparlayan, sınıfl andıran, çö-zümleyen, yorumlayan ve son aşamada da bileşi-me vardırmayı amaçlayan bir bilim dalıdır.

Dünya üzerinde yaşayan insan topluluklarını millet yapan en önemli unsurlardan birisi kuşkusuz onla-rın kültürleridir.

Zengin tarihi, kültürel değerlere ve doğal güzellik-lere sahip Niğde ili ve çevresinde uzun yıllar boyun-ca göç almış bir belde olma özelliğiyle (balkanlar-dan ve havalisinden) kültür etkileşmeleri olmuş-tur. Kültürü yaratan ve yaşatanlar insanlar olduğu-na göre,bu göçler yöreye yeni folklorik değerlerin gelmesine neden olmuştur. Ayrıca komşu illerden etkilenmeler olmuştur.

Her yörenin kendine özgü yaşam şartlarına (iklime, bitki örtüsüne, ulaşım şartlarına v.s) göre folklorik yapısı vardır. Niğde ilimizin zengin tarihine baktı-ğımızda kendine has folklorik özellikler görmekte-yiz. Halkoyunları, halk müzikleri, yöresel kıyafet-ler, gelenek görenekleri, çocuk oyunları kısaca do-ğumdan ölüme kadar yaşamın her alanında kendi-ne has özellikler sergiler. Niğde ili her yönüyle ken-dine özgü, kendine has bir şehirdir. Tabii bir varlık

olan insan yaşadığı tabii çevrenin de bir ürünüdür. Bu nedenle yaşadığı çevrenin özelliklerini en iyi şe-kilde yansıtır.

Gelenekler birden bire çıkmış değillerdir. Gelenekle-rin, adetlerin kökü insana dayanır. Kökü insana, in-san yaşamına dayanan bu ürünler bir yerde doğup yayılma halkalarından geçtikten sonra toplum ta-rafından benimsenir. Her yörede olduğu gibi Niğ-de ilinde de zengin kültür miraslarımız folklorik ya-pımız giderek kaybolmaya başlamıştır. Türküleri-miz, oyunlarımız, ezgilerimiz belli yörelerde doru-ğa ulaşmıştır. Niğde ili de bu yörelerden birisidir. Ancak gerek gelişen teknoloji, gerek kültür alışve-rişi nedeniyle özellikle genç nesiller tarihi zengin-liklerimizi unutmaya başlamışlardır. Düğünlerimiz-de, toplantılarımızda, kutlamalarımızda halkoyun-larımız, halk türkülerimiz oynanmayıp söylenmez olmuştur.

Geleneklerimiz, örf, adet ve ananelerimiz, kültürel değerlerimiz, folklorik öğelerimiz gibi atalarımız-dan bize miras kalan bu hazinelerden toplumumuz uzaklaşmaya başlamıştır.

Özellikle Niğde halkoyunlarında günümüze kadar bir takım etkileşimler meydana gelmiştir. Gerek ekonomik şartlar, gerekse teknolojik gelişmeler yö-redeki sosyal ve kültürel zenginliklerin kaybolması-na yol açmaktadır. Artık Niğde’ye ait halkoyunları figürleri birkaç tane ilköğretim okulu ve üniversite-nin dışında başka bir yerde sergilenmemekte, ne-redeyse bu kurumların dışında hiçbir faaliyet için-de yer almamaktır. Düğünlerde bayramlarda dahi Niğde’ye ait halkoyunlarının oynanmadığı gözlen-

miştir. Bununla birlikte geçmişte dilden dile dola-şan Niğde türküleri ilimizde hak ettiği yere ulaşa-mamıştır. Niğde halkı olarak bizi biz yapan bu de-ğerlerimize sahip çıkmalıyız ve bizden sonraki ne-sillere doğru olarak aktarmalıyız.

Çağımız hızlı bir gelişme ve değişme çağıdır. Bu gelişme ve değişmelerin kültürümüzü yok etmesi-ne izin vermemeliyiz. Bunların yazarken teknolojik gelişmelere kaşı olduğumuzu sanmayın.

Sadece bu hızlı gelişme çağında atalarımızdan ka-lan bizi biz yapan diğer milletlerden ayıran bu özel-liklerimize sahip çıkalım. Onları yok etmeyelim. Kültür dinamik bir bütündür. Gelenek, görenekle-rimiz bu bütünün bir parçasıdır.

Geçmişteki değerlerimizin, kültürümüzün gelece-ğe doğru bir biçimde aktarılması bizim görevle-rimiz arasındadır. Toplumlar bu değerler sayesin-de ayakta kalırlar ve millet olma özelliği gösterir-ler. Çünkü aynı kökten gelen toplumların sevinçle-rine, üzüntülerine verdikleri tepki de milletçe aynı-dır. Toplum olarak varoşlumuzun ortak noktası kül-türümüz folklorik yapımızdır.

Dolayısıyla binlerce yılın birikimi sonucu kazanı-lan kültürel değerlerin tespiti, değerlendirilmesi, yaşatılması ve uluslararası boyutta büyük önderi-miz Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “ Mu-asır medeniyetler arasında yüksek seviyede tem-sil edilmesi ulusal kültür adına yapılması gereken en önemli görevdir. Folklorümüzü yaşayan ve ya-şatanlara hürmet ve saygıyı bir vazife olarak telak-ki ediyorum.

FOLKLÖRÜMÜZE SAHİP ÇIKALIMNiğde gerek yüz ölçümü gerekse nüfusu bakımından Türkiye’nin birçok ilinden küçük bir şehir. Ancak bunların aksine hem tarihi yapısı hem kültürel dokusu bakımından çok zengin bir il. Kendine has gelenekleri, örf ve adetleri olan Niğde, folklorik öğeleri ve halk türküleri yönünden de oldukça fazla kaynağa sahiptir. Ancak özellikle teknolojik gelişmeler ve ekonomik şartlar nedeniyle Niğde’nin kültürel değerleri unutulmaya ve kaybolmaya başlamıştır.

Folklör

KIŞ2010

43

Fatih Uyan

Page 46: Dört Mevsim Niğde 1

Bi garının, benim gibi bi garının “deveci” diller bi o(ğ)lu varımış. Kunde da(ğ)a giderimiş, kunde da(ğ)a giderimiş. “O(ğ)lum niye da(ğ)ğa gidiyon?” dimiş, garı. “Giderim ana” diyor…Bunun dalındaa çekedi sade altındanımış. ‘Kimse ban(g)a dalaşmasın’, diyi o gitmiş da(ğ)da geze-rimiş. Ahşam oluncu gelirmiş. “ Ana filan patişa bi dunûr git…” diyor, o(ğ)lan. “Gid o(ğ)lum…” diyor “ sen bi deveci o(ğ)lansın; patişah san(ğ)a gız virir mi?” diyor. O(ğ)lan “Virir ana…” diyor. “ hele sen bi git ana.” diyor, “Ne ilazımısa yapalım, getirelim.” diyor. Bu garı varıyor bir gûn… Varırhana patişan gapı-sında deee dûnyanın şiyi var: iti, tazısı…Gapıda hep onnar ba(ğ)lıymış orda. Bi de o zamana itler saldırıncı bu garı giri dönüp geliyor. Giri dönüp ge-lince ahşam oluyor. Deveci o(ğ)lan da(ğ)dan ge-liyor. “ Nôrdûn ana?” diyor. Anası da “Ne yapıyım o(ğ)lum; ben varırhana it-ler saldırdı.”diyor. “Ben giri dönüp geldim.”diyor. “Ana, bu gûn patişah gôremedi de öyle” di-yor. “Yarın bi da git.”diyor. “Gayrı itleri-ni salmaz san(g)a.” diyor. “İtlerini çırahlarına bekledir.”diyor.Bu garı gine çıhıp varırhana padişah diyor ki: “İki gundûr bi garı çıhıp geliyor…” diyor, “ney bunun derdi; ban(g)a getirin bi annayım, soruyum bunun şiyini.” diyor, padişah. Garıyı padişaa çı(k)harıp getiriyorlar. Garı gapıya geliyor ki ne bahan; eve girilmez şiyden. Bi de o zamanadan garı şöyle seki altına oturuyor.Padişah: “ Ana beri gel.”“Yoh olum; gelemem. Ben şurda otururum” di-yor, garı.“Hızmatın ney ana?” diyor, padişah.Garı diyor ki: “Benim deveci olana,senin kadın gızı istemeye,dunûr geldim.” diyor. “Heey ana!” diyor padişah. “Olur amma..” diyor, “benim gonaa gôrdûn(g) mü?” diyor. “Aynı bu gonahtan yaptırırsan, gabımda ne ba(ğ)lı onla-rı hepden ba(ğ)larsan olur ana.” “Müsade se-nin.” diyor padişah.Gahar bu garı. Müsadeyi alıyor eve geliyor bu garı. Gelinci ahşam oluyor. O(ğ)lu da(ğ)dan geliyor, “Ne yaptın ana?”diyor. “Ne yapıyım o(ğ)lum..” diyor. “vardım..-işte böyle böyle didi -” diyor: ‘Benim gonam gibi go-nah yaptırırsa, benim dayram gibi dayra yaptı-rırsa; gapımdaa it, dilki,canavar hepsini gapısı-na ba(ğ)larsa olur.’ didi, padişah.”diyor.“Tamam ana.”diyor, o(ğ)lan.Zabahtan gahar bu o(ğ)lan. Bi usta dutar bi ame-le dutar.. Ondan sona bi ayın içinde yapdırır. Yap-dırdıhtan sona, her şiyi sa(ğ)ına soluna; sona gi-der. Patişaa varır.

“Tamam…”dir patişah. Çırahları gônderiyor, “Gi-din bahın gelin.”diyor. “Aynısı olduysa gôtûrsün benim gızı.”diyor. “Olmadıysa, olmaz.” diyor, padaişah.Çırahlar varıyor ki aynısı, patişankinden de fazla…“Aman patişam, ne var seninkinde… Onunki bi ev olmuş, gonah olmuş ki ne din sen!” diyorlar.Bunnar gayri: “ Dik bayrağını da gôtûr gızı.”diyorlar.Bu, deveci o(ğ)lana gızı viriyor. Ne gızın habarı var, ne annenin habarı var bu işten. Bicecik patişah viriyor gızı. Şinciki zaman gibi de(ğ)ilimiş ki o zaman. Herkez viririmiş nire virirse gendi viririmiş. Bir tek ata… Annesinin dahi habarı yomuş, gızın da habarı yo-muş. Bu, bayra dikiyor. Bi hast a dû(ğ)ûn dôdûrüyor. On-dan sonra gızı, o(ğ)lana getiriyorlar. Üş gûn geçi-yor.Ötes(i) (ğ)üne dû(ğ)ûnü yapıyorlar…Olan bi deveci olan oluyor, gelin de bi geçi oluyor…Gaynana bi ohla vuruyor, gelin çıhıyor tahaya…Olan da zabahtan gahıyor, kûnde da(ğ)a gidiyor kunde da(ğ)a…“Sen patişan gızı olacan da nasıl deveci olanı gelip de alacan?” diyi buna ilin adamı dimiye baş-lıyor. Dimiye başlayıncı bu gelin gaynanaya diyor ki: “ Bunun çekedini yahalım.” diyor. “Hanı çe-kedi yahmayıncı bu, kôyde durmaz. İlin adamı da beni gandırıyor.”diyor, gelin. “Aman gızım! Nası idip de çekedini yahacayıh bunun?” “Bunu çekedi sade altın… Bunun çekedini yah-dımızınan, biz bunu elde idemezik.” diyor. “Bu, o zaman hiç gelmez da(ğ)dan.”diyor. “Yoh anne… Bunun çekedini yahmayıncı bunu biz kôyde durudamazıh; bunu yahacayıh.” “Bunu üyüdüncü ne yapıp neşe idip çekedi ya-hacayıh.” “Bu, üyümeden çekedi alır gazzığa asar. Bu, üyüyüncü tandıra ateşi yahalım, bu-nun çekedini üstüne gapatalım.” diyor. “Bu, içinde yanıp şiyideneden-biteneden-bunun ha-barı olmaz.”diyor. O zamanadan bunun aynısını yapallar. Yahallar ete-şi… Eteşi yahdıhdan sona üstüne bülleyorlar çeke-di. Yanıyor, yanıyor…. Kohusu olanın bunnuna gidi-yor.“Ana, gorhum var çekedimi yahdınız; kohusu benim bunuma gidiyor.”diyor. “Başınızı elden alamazsınız, beni bu diyarda bulamazasınız!”diyor, olan. “O(ğ)lum, niye yahalım çekedini ?” diyor.Çekedi eteşe yînî bırahmışlarımış… O zamanadan olan bi daha uyuyup oyananadan bu çeket hiç gal-madan yanar. Hiç altın multun her şiy biter.Bu olan gahar bi bahar kii “Ben il içine çıhamıyor-dum…Çekedim benim hep altınıdı. Kimse beni-nen dalaşır da altınlar dôkûlür dii ben kimsenin

yanına varamayordum.”dir. “Dizlerin dutmaz olsun” dir. Bu olan o avratdan da ayrılır anasından da… Çıhar gooor gider başka bi melmekete . Gide gide orı-ya varır bi memlekete. Orda çırah olur. Bi hast a on gûn çırah olur.Garının gôzleri gôrmez olur, dizleri dutmaz olur, ağlarımış. Gelin çıharırmış dışarıya…O zamanadan bu gelin diyor ki: “ Ben gidecem, o(ğ)lunu bulacam.”“ Gitme yavrum? Nirde bulacan? Dada mı, daşta mı nirde bulacan?”didiyse de gelin yola düşüyor. Git ha git, git ha git... Bi kôya varıyor;devlerin kôyüne varıyor…. Neyse soruyor oralardan.“Öyle bi o(ğ)lan geldi amma…”diyorlar, “yir-mi, yimbeş otûz gûn oldu…”, “Onun dû(ğ)ûnû var.”diyorlar.Devler gızını virmiş bunun dû(ğ)ûnû varımış. “Ban(ğ)a orayı gôsterîn, orıya gidiyim ben.”diyor.Onnar da diyor ki: “O o(ğ)lanın yanında ne işin var?”“Ben bacısı olurum onun.”diyor. “Issız evde du-ramadım, yalın(ğ)ız evde ben. Onun pişine sora sora geldim.” diyor.‘Benim gocam olur’ dise hemen öldürüllerimiş yani. Bu o(ğ)lanınan gôrüller,gôrüşülüller…“Sahın haa sahın!”diyor o(ğ)lan. “Ben bunun horantası olurum dime…”diyor. “Bacısı olurum di;yohsa seni devler paylaşır,yir.”diyor. “Dûğûnümüz var bi gızınan… O dûğûnü yapsın-nar; gerdek gicesinde seninen gaçalım.”diyor. “Gerdek gicesinde gelin geldi de tam eve girdi mi ya tam o zaman seninen biz gaçalım.”diyor.Bunu(gızı) getirmişler “Bu ney?” dimişler. “Ardın-da gelen ney bu gız?”“Issız evde bi bacım varıdı da duramamış, yola düşmüş, bunarın başında ağlarhana beni buldu.”diyor.“Virirseniz bi ekmek yir,virmezseniz yimez;isder ekmek virmen” diyor. O zamanadan bunnar tam gelinin çıhd(ğ)ı gûn ga-çarlar.Gaç gaçmamısın, gaç gaçmamısın, gaç gaçmamı-sın…Gelin evde gôzlerimiş. O,eline barda almış almış çıhmış. Gelin gôzlerimiş o(ğ)lan gelmedi, gelin gôzlerimiş o(ğ)lan gelmedi…Gızı almış elinden dutmuş, eskisi avradını alıp gaçıp geliyor; devlerin gızı orda galıyor.Bi de bu gız bağırıyor: “O(ğ)lanın(ğ)ız gitdi…He-men hemen yarım saat oldu o(ğ)lunuz gitdi… Su dôkmiye gitdiydi yoh, gelmedi!”diyor.Herkez eline diyne alıp goşuyor, bulamayollar.Gaçıyor, evlerine geliyorlar, garıyı buluyorlar.

KIŞ 2010

44

>Niğde'nin Eskimeyen Değerleri Murat Akalın

Deveci Oğlanla Patişahın Gızı

NİĞDE AĞZI ARAŞTIRMASI/MASAL

Page 47: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ2010

45

Eski Düğünler ve Misafir AğırlamaBir dû(ğ)ûn_olduğu zaman bu kôyde dû(ğ)ûn_olduğu zaman burdan Şıhlar’ı , Du(v)ara’yı, Mahmıtlı’yı...dayvet idellerdi, bu kôye dayvet idel-lerdi. Dayvete gelirlerdi. Onnar gelirdi. Ya(v)ud bi goç alıllardı, ya(v)ud bi davar_alıllardı. Kôyden parayı toplayollar alıyor-lar. “Gıvrım” dillerdi ona gıvrım. Bu_ez onnar ge-lirken burdan çalgıynan falan ônûne inellerdi. İnel-ler kôyûn gıyında onnar(ı) garşılallardı. Ondan sona Duvara’dan geldiyse kôyûn altın-da garşılallardı. Ne gadar_adam geldiyse odala-ra tahsim idellerdi. Dörd odaya tahsim idellerdi onnarı;misafir_idellerdi.Dû(ğ)ûn bi hast ay(ı)dı o zaman;şincikîbî de(ğ)eldi. Dû(ğ)ûnde bi hast a çalgı çalınırdı, etlik kesi-lirdi, şincikîbî de(ğ)eldi. Ya inek kesilecek ya ôkûz kesilecek. .. Et bişerdi. Et biştî(ğ)i zaman gazan_azı açallardı. Gazan_azını aşdıhları zaman, ilk_ açanlar ilk yîme yîr,orıya para virirdi. A’lar –yani Kôyûn böyükleri-varırdı orıya. Bizler varamazdıh da; yani Memiş_ A, ôte Mu(i)ddin Ça(v)uş, işde bizim boba,dede gibi onnar; yani gabilenin ileri gelenleri varırlardı. Bun-nara yimek gonurdu,onnar ora ba(h)şiş atardı. Ordan sona millet gayri varan yimek yir;yimeksiz hiç gahmazdı.Şinci yime(ğ)i yiyen giderdi. Yimek-

siz hiç kimseyi galdıramazlardı. Utanıllardı tabi o zaman “ Filan kôye vardıh da aj gahdıh .” didird-mezlerdi. Orda duran delannılar senîn gibi delannılar çıhar damları gezellerdi. “ Yimek zamanı misafir dışar-da galmasın, misafir toplan gelin yavrum,alın gelin!” dillerdi.Gezerdik damları. Misafirleri ordan getirirdik;yidirir,içirirdik. Ondan sona bu bitti mi dû(ğ)ûn biterdi. Bittikten sona onnarı bu_ez yol-cu idellerdi. Yolcu_(i)derdik burdan;sa(v)uşdurur-duh. Adamlar “Alla_(ı)smarladıh.”dir, gelin çıh-dıhdan sona gidellerdi. Gelin çıhar, gelin çıhdıhdan sona gelin tabi ata bi-nerdi. O zaman at varıdı;Şincikîbî de(ğ)eldi ya. Ata binerdi,atnınan varırdı. Gelin indikden sona öte-si_(ğ)ün du(v)ah_olurdu. Du(v)ah_oldu(ğ)u za-man şincîkîbi gızınan o(ğ)lan garışıb da dûğûn şîyî yapamazlardı. Bekçiyi dikellerdi orıya. Hiç bi irkek_uşah, bir irkek delannı gadınnarın du(v)anın yanı-na varamazdı. Hiç varamazdı,imkan yoh. Muh-dar sıhışdırırdı. E(ğ)er muhdar_ıcıh gevşek_ala-cah_olsa, kôyûn ileri gelen A(ğ)aları sıhışdırırdı. Şincikîbi de(ğ)eldi. “(A)man ne me gerek” yodı orda;sıhışdırırlardı.Muhdarı ney dinemezlerdi. Yani böyle bil.Ondan sona bu ez gelin du(v)ahdan geldikden sona ıcıh (i)ki (ğ)ûn geçti mi şinci gaynanası gelini ar-hasına alırdı; ahrabalarının evini gezdirirdi,el_öp-

türürdü. Gelin el_öperdi. Gitdikleri yere bi çorap fa-lan iletillerdi. Onnar da geline hediyesini virirlerdi. Öyl_öyle ahrabalarını gezellerdi. Yahın ahrabalar da bitdikden sona –üş,beş,altı gûn- gelinin işi biterdi.Birbire bu gadar muhabbet yapallardı.Anlatı ve Ağız Rehberi:*Parantez içi sesler-(ğ),(v), (ı), (i) vb.- Niğde ağ-zında belli belirsiz çıkan pasif seslerdir.*Niğde ağzında ulama çokça görülmektedir. Ula-ma sırasında bazı sesler kaybolmakta ve ağızdan çıkmamaktadır. Ulamalar, alt çizgi(_) ile gösteril-miştir.* Yuvarlak ünlülerden “ö”, çoğunlukla “o-ö” ara-sı bir söyleşişle ağızdan çıkmaktadır.Bu durum me-tinde “ô” şeklinde gösterilmiştir. Yine “ü” ünlü-sü, çoğunlukla “u-ü” arası bir ses olarak söylen-mektedir.Bu ses metinde “û” şeklinde gösterilmiş-tir. “i” ünlüsü için de benzer bir durum söz konu-su olup”ı-i” arası bir söyleyiş vardır ve”î” şeklinde gösterildi.*Niğde ağzında sert ünsüz benzeşmesi çoğunlukla meydana gelmemektedir.(... indikden, ...du(v)ah-dan geldikden, Gitdikleri)*Niğde ağzında “k”ünsüzü çoğunlukla”h-k” arsı bir ses olarak çıkmaktadır.Bu durum metinde”h” ile gösterilmiştir;ancak bu tam bir “h”olmayıp”h-k”arası bir sese denk gelmektedir.

Örf-Adetler

Niğde'nin Eskimeyen Değerleri

Page 48: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ 2010

46

Page 49: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ2010

47

Niğde Belediyesi bu yıl ilkini düzenlediği Ramazan Kültür ve Sanat Etkinlikleri’ni Türk Halk Müziği Sanatçısı Uğur Demirci’nin muhteşem konseri ile tamamladı. Konsere katılanlar Demirci’nin söylediği birbirinden güzel türkülerle eğlendi. Gecenin sonunda Uğur Demirciye teşekkür eden Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, 18 gün boyunca beklentilerin çok üstünde bir ilgiyle karşılaştıklarını söyledi. Akdoğan halkın yoğun katılımının bu programlara Niğde’de ne kadar ihtiyaç olduğunu da gösterdiğini söyledi.

28 Ağustos’ta başlayan etkinlikler 18 gün sürdü ve 14 Eylül’de sona erdi. 18 gün boyunca belediye önünü hınca hınç dolduran vatandaşlar, konferansından, stand-up gösterilerine, şiir dinletilerinden halk konserlerine kadar her gece farklı bir programla dolu bir Ramazan yaşadı

Etkinlikler dahilinde yapılan programlarda Senai Demirci, Vehbi Vakkasoğlu ve Halit Ertuğrul gibi eğitimcilerin konferanslarının yanı sıra, Orhan Çakmak, Aykut Kuşkaya ve Mustafa Demirci gibi isimlerin konserleri yer aldı. Şiir ve ilahi dinletilerinin yanı sıra etkinliklerde Ramazan gecelerinin vazgeçilmezi olan kukla, orta oyunu, meddah ve gölge oyunu gibi figürler de Niğdelilerle buluştu.

Etkinliklerin son akşamı olan 14 Eylül’de ise izleyenlere muhteşem bir programla veda edildi. Türk Halk Müziği Sanatçısı Uğur Demirci birbirinden güzel türkülerle, alanı dolduranlara hoş bir gece yaşattı. 1. Ramazan Kültür ve Sanat Etkinliklerinin kapanış konuşmasını yapan Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da konserinin ardından Uğur Demirci’ye teşekkür etti. Önümüzdeki

yıl etkinliklerin ikincisini düzenleyeceklerini belirten Başkan Akdoğan, “Daha farklı ortamda, daha farklı yapı içerisinde, daha iyi organize olmuş bir şekilde önümüzdeki yıl halkımızın karşısına çıkacağız. Ancak şunu ifade etmek istiyorum ki 18 gün boyunca bizim beklediğimizin çok üstünde bir katılım oldu. Niğde halkı bizi mahcup etmedi. Bundan dolayı teşekkür ediyorum ve bu programlara Niğde’mizde ne kadar ihtiyaç olduğunu da halkımızın bu yoğun katılımı göstermiştir” dedi.

Niğde’de kültürel ve sanatsal anlamda yaşam kalitesini de yükselteceklerini vurgulayan Başkan Akdoğan şöyle konuştu: “Biz bunu seçimlerden öncede söylemiştik. Kültürel anlamada, sosyal anlamda, gelişmişlik anlamında Konya da ne varsa, Kayseri de ne varsa, etrafımızdaki illerde ne varsa, Niğde’de de oda olacak demiştik. Bugün bu etkinlik bunun bir göstergesidir. İlkini düzenledik, her akşam insanlarımız meydanı hınca hınç doldurdu. Her gün değişik alanlarda farklı konuklarımız geldi, hiçbir parti taassubu gütmeden bizde her dalda sanatçı arkadaşlarımızı ilimize davet ettik. Zaman zaman konferans verdiler, zaman zaman şarkı türkü söylediler, halkımızı eğlendirdiler. Halkımızın bunun daha fazlasını hak ettiğini düşünüyorum. İnşallah her gün daha fazlasını halkımıza vermeye devam edeceğiz. Yarınımız mutlaka bugünden daha iyi olacak. Bundan hiç şüpheniz olmasın.”

Akdoğan’ın konuşmasının ardından protokolde bulunun AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç ve Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkanla birlikte, İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan ve Belediye Başkan Yardımcıları birlikte fotoğraf çektirdi.

RAMAZAN'DA NİĞDENiğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, 18 gün boyunca beklentilerin çok üstünde bir ilgiyle karşılaştıklarını söyledi. Akdoğan halkın yoğun katılımının bu programlara Niğde’de ne kadar ihtiyaç olduğunu da gösterdiğini söyledi.

Haber

Page 50: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ 2010

48

> Haber

> Niğde Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü çalışmalar kapsamında ilk olarak cadde üzerindeki kaldırım ve orta refüjü yeniden düzenledi. İş yeri ve dükkanların yağışlardan zarar görmemesi için kaldırımların yüksekliği düşürüldü. Ardından içme suyu ve kanalizasyon şebekelerini de yenileyen ekipler asbestli ve yıllardır değişmeyen pik boruları hem sağlık hem de günün koşullarına uygun olan borularla değiştirdi. Öte yandan boruların değişimi için zeminin kazılması sırasında TEDAŞ’la yapılan görüşmeler sonucunda elektrik hatlarının da yer altına alınması sağlandı.

Sakinlerinin değimiyle ‘Neredeyse 25 yıldır çivi bile çakılmayan’ İstasyon Caddesi’nde Fen İşleri’nin çalışmaları sürerken bir yandan da Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne bağlı ekipler de orta refüj ve cadde üzerinde uygun yerlerin ağaçlandırılması ve çiçeklendirilmesi çalışmalarını yaptı. Asfaltlama çalışmasının da tamamlanmasından sonra İstasyon Caddesi, modern şehircilik anlayışına uygun şekilde ışıklandırıldı.

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da geçtiğimiz günlerde düzenlemesi tamamlanan ve yepyeni bir görünüme kavuşan İstasyon Caddesi ile ilgili

değerlendirmelerde bulundu. İstasyon Caddesi’nin Niğde’nin en eski caddesi olduğuna dikkat çeken Akdoğan “Burası Niğde’nin en eski caddesi vebu caddeyi gerçekten şanına yarışır vaziyete getirdik. Kaldırım, bordur, asfalt ve yer altındaki yapılarımız olarak dört dörtlük yaptık. Burada 40 gün süren çalışmalar boyunca esnafımıza ve mahalle sakinlerimize rahatsızlık verdiğimiz için özür diliyoruz. Ancak bu çalışmalar yapılacak. Yirmi yıldır bir çivi çakılmayan bu mahallemizi geçmişine uygun hale getirmek için elimizden geleni yaptık, diğer mahallelerimize de yapacağız” dedi.

Akdoğan cadde üzerindeki asfalt çalışmasının daha öncekilere göre faklı bir teknik kullanılarak yapıldığını söyledi. Asfaltın geçmiş dönemlerde bir önceki dönemde atılan asfaltın üstüne atıldığını hatırlatan Akdoğan, “Bu şekilde olduğu zaman zemin zamanla yükselir ve cadde üzerindeki esnafl arımızın iş yerlerini su basar. Biz bunu ortadan kaldırarak eski asfaltı tamamen sıyırdık, böylece daha önce hiç asfalt atılmamış hale gelen zemine yeniden asfalt atıyoruz. Bu şekilde zeminin seviyesini de indirerek iş yerlerimizi su basmasından kurtarmış oluyoruz” diye konuştu.

YENİLENENİSTASYON CADDESİ Niğde Belediyesi İstasyon Caddesi’nde yaptığı çalışmaları tamamladı. Cadde üzerinde daha önce asbestli su borularını değiştiren, kaldırım ve orta refüjleri yeniden düzenleyen Niğde Belediyesi, asfaltlama çalışmalarının da tamamlanmasıyla birlikte, caddeyi yepyeni bir kimliğe kavuşturdu.

Page 51: Dört Mevsim Niğde 1

Haber

KIŞ2010

49

Çalışmalar kapsamında kurumuş ağaçlar budanırken, türbenin çevresi önümüzdeki günlerde mevsimlik bitkilerle süslenecek. Alan içindeki çocuk oyun gruplarının da yeniden düzenlenmesini içeren çalışmalar dahilinde önceki gün Park Bahçeler Müdürlüğü ve Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri, proje aşaması tamamlanan çalışmayı uygulamaya koydu. Bir yandan yeşil alan ve çevre düzenlemesinin yapıldığı Hüdâvend Hâtun Türbesi çevresinde, bir yandan da alandaki kilitli parke ve bordur taşlarının yenilenmesi için yoğun bir çalışma başlatıldı. Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da kısa süre içinde tamamlanması hedefl enen proje için şunları söyledi: “Hem Park Bahçeler hem de Fen İşleri Müdürlüğü ekiplerimiz burada uygulamaya koyduğumuz projenin tamamlanması için yoğun bir mesai harcayacaklar. Hüdâvend Hâtun Türbesi Niğde ve Niğde halkı için oldukça önemli. Hem Türbe’ye adını veren Hüdâvend Hâtun’un ismini yaşatmak, hem de türbenin dönemin en iyi mimari özelliklerini yansıtan fiziki yapısını yerli ve yabancı ziyaretçilerimizin ilgisine sunmak için

böyle bir çalışmayı başlattık.” Türbe çevresindeki ağaçları ve diğer bitkilerimizin birçoğunun elden geçmesi; buraya gelecek olan ziyaretçilerin rahat etmeleri ve burada zaman geçirebilmeleri için bir takım düzenlemelerin yapılmasının zaruri hale geldiğini vurgulayan Akdoğan, “Her gün onlarca çocuğumuz buraya gelerek oyun gruplarında eğleniyor, bunların da bakımdan geçmesi gerekiyor. Türbenin alanı Süleyman Fethi Caddesi’nden Bankalar Caddesi’ne geçen vatandaşlarımız tarafından da yoğun olarak kullanılıyor. Dolayısıyla burası göz önünde olan, her gün birçok vatandaşımızın çeşitli vesilelerle uğrayıp zaman geçirdiği bir yer. Bütün bunlar dikkate alındığında buranın bakımını yapmak, yeni düzenlemeleri hayata geçirmek, kent mobilyaları koymak, kilitli parke ve bordur taşlarını değiştirmek, mevsimine uygun çiçek ve bitkilerle alanı renklendirmek ve burayı özellikle de şehrimize dışardan gelenler için cazibe noktası haline getirmenin zamanı gelmişti. Çalışmalarımız tamamlandığında da bu amacımıza ulaşacağımızı düşünüyoruz” dedi.

Niğde Belediyesi HÜDÂVEND HÂTUN TÜRBESİ’nin turizme kazandırılması için başlattığı peyzaj çalışmalarına hız verdi. Türbenin daha fazla dikkat çekmesi, yerli ve yabancı turistlerin şehri gelişleri sırasında türbeyi de rahatlıkla ziyaret edebilmeleri için yapılan peyzaj projesini uygulamaya geçiren Niğde Belediyesi türbe çevresindeki ağaç ve bitkilerin bakımını yapıyor.

TÜRBE ÇEVRESİNDE ÇALIŞMALAR

HIZLANDI

Page 52: Dört Mevsim Niğde 1

> Haber

KIŞ 2010

50

>Sağlık Bakanlığı tarafından kullanımı yasaklanan asbestli boruların hijyenik ve halk sağlığına uygun borularla değişimi çalışmalarını bir süre önce Vali Konağı Caddesi’nden başlatan Niğde Belediyesi, çalışmaların birinci etabını tamladıktan sonra şehrin çeşitli yerlerinde değişim çalışmalarına devam etti. Boruların değişimi sırasında içme suyu ve kanalizasyon hatlarındaki arızaları gideren, onarım, bakım ve bu hatlar üzerinde gerekli görülen yerlerde yenileme yapan ekipler zeminin zaman içinde birkaç defa kazılmasını yani ‘zeminde yap boz’ yapılmasını da önlemiş oluyor.

Fen İşleri Müdürlüğü’ne bağlı ekipler bin 600 metrelik ilk etap çalışmaları kapsamında asbestli boruları kaldırarak, bakanlık onaylı PVC boruların döşenmesi işlemini yaptı. İlk olarak Yeşil Burç su deposundan Vali Konağı su deposuna su naklini sağlayan boruların değişimini yapan ekipler, aynı güzergah üzerindeki bin 600 metrelik içme suyu şebekesinin de revize edilmesini sağladı. İkinci etap çalışmaları olarak da Efendibey Çınarlı Camii yanından Vali Konağı su deposuna giden hat üzerindeki boruların değişimini yapan ekipler son olarak ise çalışmaları geçtiğimiz günlerde tamamlanan İstasyon Caddesi’ndeki asbestli su şebekelerinin değişimini yaptı. Böylelikle yaz döneminde Fen İşleri Müdürlüğü’nün değiştirdiği asbestli boruların uzunluğu 6 bin metreye yaklaştı.

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan ise asbestli su boruları ile ilgili yapılan çalışmaların hava şartları müsaade ettiği sürece kış döneminde de devam edeceğini söyledi. Niğde’de ne kadar asbestli boru varsa hepsini değiştireceklerini belirten Başkan Akdoğan, “Son olarak İstasyon Caddesi’nde yaptığımız düzenlemeler kapsamında buradaki asbestli su borularını değiştirdik. Bu yönde şehir genelindeki çalışmalarımız devam edecek. Yaz aylarında başlattığımız çalışmalar kapsamında bugüne kadar 5 bin 500 metrenin üzerindeki Bakanlığımızın yasakladığı asbestli borunun değişimini yaparak, halkımızın sağlığına uygun PVC borular döşedik. Şunu her zaman ifade ettik ‘Her şeyin başı sağlık’ bunun için de ilk olarak musluklarımızdan içtiğimiz suyun temiz olması gerekiyor. Bu nedenle başlattığımız değişim çalışmalarını önemsiyoruz ve mümkün olan en kısa sürede şehrimizdeki bütün asbestli boruların değişimini tamamlayacağız” dedi.

ASBESTLİ BORULARIN DEĞİŞİMİ DEVAM EDİYORNiğde Belediyesi şehir genelinde içme suyu şebekesinin yüzde 10’unu oluşturan asbestli boruların değişimi çalışmalarını sürdürüyor. İlk olarak Vali Konağı Caddesi’nden başlayan çalışmalar kapsamında, bugüne kadar 6 bin metreye yakın asbestli boru şebekelerden çıkartılarak, yerine Sağlık Bakanlığı onaylı hijyen ve halk sağlığına uygun borular döşendi.

ASBEST NEDİRBir doğal silikat minerali olan asbest maddesinin, ısıyı iletmemesi yani iyi bir izolasyon maddesi olması nedeniyle kullanımı çok eski çağlarda başlamıştır. Arkeolojik çalışmalardan elde edilen bilgiler doğrultusunda asbest kullanımının 2500 yıl öncesine dayandığı bilinmektedir.

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra ısıyı ve elektriği yalıtması, sürtünmeye ve asit gibi maddelere dayanıklı olması nedeniyle sihirli mineral olarak tanınmaya başlanmıştır. Fakat yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra insan sağlığına önemli zararlar veren kanserojen bir madde olduğunun tespit edilmesi ile asbest maddesi için öldürücü toz tanımlaması yapılmıştır. http://tr.wikipedia.org/wiki/Asbest

Page 53: Dört Mevsim Niğde 1

Haber

KIŞ2010

51

Programın açılış konuşmasını Belediye Başkanı Faruk Akdoğan yaptı. Açık Kapı’yı ‘Niğde’yi halkımızla birlikte yönetiyoruz’ sloganından hareket ederek kurduklarını belirten Akdoğan, “Halkımız her türlü şikayetini, isteğini, talebini ve önerisini Açık Kapı’dan bize ulaştırabilecek. Bu birime gelen dilekçelerimiz müdürlüklere dağıtılacak, üç gün sonunda ilgili müdürlüklerden bu birime cevap inmemişse, görevli arkadaşlarımız cevabını sorgulayıp vatandaşa dönecekler. İşin en önemli ayağını bu oluşturuyor. Bu birime vatandaşlarımız internet üzerinden ulaşabilirler” dedi. Akdoğan internet aracılığı ile 2010 yılı içinde vatandaşların birçok belediyecilik hizmetinden çok daha kolay faydalanabileceklerini belirtti. Başkan Akdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: “2010 yılında yine internet bankacılığını kullanan vatandaşımız istiyorsa İstanbul’da, istiyorsa Ankara’da ikamet ediyor olsun, Niğde belediyesine olan emlak, ÇTV gibi borçlarını Niğde’ye gelmeden ödeme imkanına kavuşmuş olacak. Kısaca insanımıza, halkımıza ve belediye personelimize kolaylık sağlanmış olacak. Her şey otokontrole bağlanmış şekilde çalışacak ve Niğde’yi halkımızla birlikte yönetiyoruz.”

Vali Sebahattin Öztürk ise günümüzün belediyecilik anlayışının, insanların 24 saatini, doğumundan ölümüne kadar her durumunu kucaklayan ve sarıp sarmalayan bir belediyecilik anlayışı olduğunu bildirdi. “İnsanın acılı gününde, doğumunda, ölümünde belediye mutlaka insanımızın yanında olmalıdır” diyen Öztürk, “Açık Kapı da işte 24 saat sizin yanınızdayız, sizin akrabanızız, sizinle birlikteyiz imajını vermeye yöneliktir. Sayın Başkan yönetişim kavramından söz etti, belediyeyi birlikte yönetmek yerinde ve güzel bir düşünce. İnsanların problemlerini hem kaliteli, hem hızlı bir şekilde çözecek, vatandaş memnuniyetini esas alacak bir düzlemde belediyecilikle karşılaşmaları her zaman onları memnun edecektir. Bu hizmetin de Niğde’mize, Niğdeli vatandaşlarımıza ve belediyemize hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu.

Niğde Belediyesi bünyesinde faaliyete giren Açık Kapı Halkla İlişkiler bürosunun açılışı yapıldı. Açılışa ev sahipliği yapan Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan açık kapı ile Niğde’yi, Niğdelilerle birlikte yöneteceklerini belirtti. Açılış programına katılan Vali Sebahattin Öztürk ise belediyeyi halkla birlikte yönetmenin yerinde ve güzel bir düşünce olduğunu vurguladı. Öztürk insanların problemlerini hem kaliteli, hem hızlı bir şekilde çözecek, vatandaş memnuniyetini esas alacak bir düzlemde bir belediyecilikle karşılaşmalarının her zaman onları memnun edeceğini söyledi.

Açık Kapı’nın açılışına Vali Öztürk’ün yanı sıra, AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç, Merkez İçe Başkanı Ayhan Çalkan, İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan, İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal, İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi Üyeleri ve vatandaşlar katıldı.

BAŞKAN AKDOĞAN: “NİĞDE’Yİ HALKIMIZLA

BİRLİKTE YÖNETİYORUZ”

Niğde Belediyesi Açık Kapı Halkla İlişkiler Bürosunun Açılışı

Page 54: Dört Mevsim Niğde 1

ATATÜRK KENT ORMANI'NDAPİKNİK KEYFİ BAŞLADINiğde Belediyesi Atatürk Kent Ormanı mehteran gösterisi ve Ünlü Sanatçı Uğur Işılak konseriyle hizmete açıldı. Atatürk Kent Ormanı açılış törenine, Niğde Valisi Sebahattin Öztürk, AK Parti Milletvekili Muharrem Selamoğlu, Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Görür, İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal, PMYO Müdürü Hamdi Erdoğan, İl Genel Meclis Başkanı Nuri Ayduğan, AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç, AK Parti Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkan, İl Müst üsü Mehmet Özlen, NİTSO Başkanı Serdar Ecemiş, Belde Belediye Başkanları, ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Programın açılış konuşmasını Belediye Başkanı Faruk Akdoğan yaptı. Kent Ormanı’nın yeniden hizmete açılmasıyla birlikte Niğde’nin yeşil alan ve mesire yeri konusunda önemli bir ihtiyacının karşılanmış hale geldiğini vurgulayan Akdoğan; “Dört yıl önce dönemin Milletvekili Erdoğan Özegen Bey2in öncülüğünde ‘Niğde’mizde bir kent ormanı olsun’ düşüncesi ile bu proje hayata geçirilmişti. Ne var ki kent ormanı istediğimiz düzeye hiçbir zaman gelemedi. Niğde’mizin insanı bundan yeterince faydalanamadı. Sayın Valimizin destekleri ile iki ay önce Orman Bölge Müdürlüğü2nden Kent Ormanı'nın Niğde Belediyesi'ne tahsisini istedik ve burası 10 yıllığına Niğde Belediyesi’ne tahsis edildi. Bize destek veren Sayın Valimize teşekkür ediyorum” dedi.

“Her Gün Biraz Daha Gelişecek”Niğde Belediyesi olarak Kent Ormanı’nı devraldıktan sonra yapılan çalışmalara ilişkin de bilgi veren Başkan Akdoğan, belediye personelinin yoğun çalışmaları neticesinde ormanın bugünkü halini aldığını bildirdi. Kent Ormanı’nın yenilenmesi ve değişimi çalışmalarında emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkür eden Akdoğan, “Kent Ormanı ilimizde yaşayan herkese hizmet verecek. Tabiî ki bu alanın bu haliyle yeterli olduğunu elbette düşünmüyoruz. Her geçen gün buraya yeni ilaveler yapılacak. Ancak bunu da yeterli görmüyoruz. İlimizin bir başka bölgesinde başka mesire ve piknik alanı oluşturmakta kararlı olduğumuzu belirtmek istiyorum” şeklinde konuştu. Piknik yapmaya gelenlerin Niğde Belediyesi Atatürk Kent Ormanı’nda A’dan Z’ye her şeyi bulacaklarına dikkat çeken Faruk Akdoğan burada canlı müzik, kahvaltı salonu, restoran gibi hizmetlerin yanı sıra market, manav ve kasap gibi alışveriş imkanlarının da olacağını belirtti.

> Haber

KIŞ 2010

52

Page 55: Dört Mevsim Niğde 1

Niğde Belediyesi bakım, onarım ve düzenleme yaptığı Hüdâvent Hâtun Otoparkı’nı hizmete açtı. Otoparkın hem içinde hem de üst zemininde düzenleme yapan Niğde Belediyesi park eden araçların üzerine yağışlı havalarda su akmaması için izolasyon çalışması yaptı. Otoparkın tadilatı için daha önce iki defa ihaleye çıkan ancak elde edilen rakamların yüksek olması nedeniyle bütün işçiliği kendi personeliyle yapan Niğde Belediyesi ilk olarak üst zeminde döşeli bulunan andezit taşlarını söktü. Daha sonra zemine dolgu yapılarak yağışlı havalarda ortaya çıkabilecek su birikintilerinin, rogarlara yönlendirilmesi sağlandı. Araçların üzerine yağışlardan zarar görmemesi için üst zemini su geçirmez bir maddeyle kaplayan ve ardından yeni taşlar döşeyen Niğde Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü ekiplerinin çalışmalarının tamamlanmasının ardından alanı Selçuklu yıldızı ile süsledi. Park Bahçeler Müdürlüğü’nün de yeni oturma alanları oluşturduğu Hüdavent Hatun Otoparkı üzerinde mevsime ve iklime uygun bitkiler dikildi. Üst zeminde yapılan çalışmaların yanı sıra otoparkın içinde de çeşitli düzenlemeler yapıldı. Yön ve park çizgilerinin çizildiği otopark

içinde duvarlar ve kolonların bakımı ve boyaması da yapıldı. Çalışmaların tamamlanmasından sonra ise Bankalar Caddesi’nin trafiğini rahatlatan Hüdâvent Hâtun Otopark’ı ücretsiz olarak halkın kullanımına sunuldu. Bir süre bu şekilde kullanılan otoparkın işletmeye verilmesi için de geçtiğimiz günlerde ihale yapıldı.

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’da otopark’ın yapımı için iki kez ihale düzenlediklerini ancak ortaya çıkan fiyatların yüksek oluşu nedeniyle her iki ihalenin de iptal edildiğini bildirdi. Bunun üzerine düzenlemelerin belediye tarafından yapılmasına karar verdiklerini dile getiren Başkan Akdoğan, “İhalede 120 -130 - 140 milyar verilen işi biz 70 bin TL’ye mal ederek kendimiz yaptık. Şu anda çalışmalarımızı tamamladık ve burayı yeniden halkımızın hizmetine sunduk. Önceki şekliyle bakıldığında burada bir yağmur suyunun gideceği bir eğim yoktu, biz gerekli çalışmaları yaparak buranın eğimini yola doğru vererek logarlara bağladık. Dolayısıyla burası önceki gibi su tutmayacak. Niğde kış memleketi yağmuru ve karı özellikle sık olan bir yer, bu nedenle buranın su geçirmez malzeme ile izolasyonunun yapılması gerekiyordu ve biz de bunu gerçekleştirdik. Artık sürücülerimiz araçları zarar görmeden rahatlıkla bu otoparkımızı kullanabilirler” dedi.

Haber

KIŞ2010

53

Niğde Belediyesi sık sık kazaların meydana geldiği ve can kayıplarının yaşandığı DİTAŞ Kavşağı’nı düzenledi. Kilitli parke ve bordur çalışmasının yapıldığı, asfaltının yenilendiği kavşakta çalışmaların tamamlanmasıyla birlikte mevcut uyarı ve yön levhalarına bir de sinyalizasyon sistemi dahil edildi.

Önceki haliyle ihtiyaca cevap veremeyen ve sık sık kazaların meydana geldiği kavşakta ilk olarak ortadaki adacık kaldırıldı. Yeni bir projenin uygulamaya konulduğu DİTAŞ kavşağında trafiğe yönelik çalışmalar sürerken bir yandan da bordür ve kilitli parke çalışması yapıldı.

Hem araç hem de yaya güvenliğinin üst seviyeye çıkarılmasını sağlayan düzenlemeleri tamamlayarak trafik güvenliğini üst seviyeye çıraktan Niğde Belediyesi Zabıta Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Trafik ve Ulaşım Hizmetleri Birimi yeni trafik lambaları, kavşakta sürücüleri uyarıcı levhalar ve yön tabelalarını da içeren geniş kapsamlı sinyalizasyon çalışması yaptı.

DİTAŞ KAVŞAĞINA SİNYALİZASYON

HÜDÂVENT HÂTUN OTOPARKI HİZMETE AÇILDI

Page 56: Dört Mevsim Niğde 1

> Haber

KIŞ 2010

54

İl Özel İdaresi Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansa Niğde Valisi Alim Barut, İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan, Bor Belediye Başkanı Sıtkı Erat, AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç ve Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkan, İl Kültür Müdürü Mehmet Öncel Koç ve İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal ile İl Milli Eğitim Müdürü Halil İbrahim Yaşar, ilçe ve belde belediye başkanları ve vatandaşlar katıldı.

‘HER AY FARKLI BİR KONUK’

Konferansın açılış konuşmasını Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan yaptı. Şehir konferansları kapsamında her ay bir bilim adamını, konusunda uzman bir kişiyi, Türkiye’de isminden söz edilen ve Niğdelilerin de görmek istediği kişileri davet etmeyi planladıklarını söyleyen Başkan Akdoğan şöyle konuştu: “Özellikle yerel yönetimlerde görev yapan bütün belediye başkanlarımızı, meclis üyelerimizi, il genel melcesi üyelerimizi, ilimizin bürokratlarını davet ederek hep birlikte bilgilenelim ve bu bilgileri de idaresini yürüttüğümüz yerlerdeki insanlarımıza hizmet olarak aktaralım düşüncesindeyiz. Elbette şehirler tarihleriyle, kültürleriyle, sanatlarıyla kendilerinden söz ettirirler. Niğde’miz de bir Selçuklu kenti olmasına rağmen kendisinden bu güne kadar yeterince söz ettirememiş bir il. Bundan bu güne kadar yoksun kalmışız, bundan sonra yoksun kalmayı istemiyoruz, o yüzden bu çalışma içine girdik.”

‘OSMANLI SELÇUKLU ESERLERİNİ GÖLGEDE BIRAKMADI’

Konferansa konuşmacı olarak katılan Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı ve RTÜK Eski Üyesi D. Mehmet Doğan ise şehir, kültür ve medeniyet kavramlarının birbirleriyle sıkı bir bağı olduğunu söyledi. Kültür ve medeniyetin şehir üzerindeki etkisine dikkat çeken Doğan, Niğde’nin Selçuklu’nun sesli olarak kendini ifade ettiği medeniyet merkezlerinden birisi olduğunu belirtti. Niğde’de Selçuklu döneminden kalma çok önemli eserlerin bulunduğuna işaret eden Doğan, bu eserlerin hala şehre damgasını vurduğunu ifade etti.

Konuşmasında ‘Osmanlılar Selçuklu şehirlerine bakmamış’ yönündeki iddialara da değinen Doğan, “Bu iddia ilk bakışta doğru gibi görünse de Osmanlı Selçuklu’nun yüksek sesle konuştuğu hiçbir yerde sesini yükseltmemiştir, yani bir eser yaptıysa da daha öncekileri silecek büyüklükte yapmamıştır. Osmanlılar Konya’da, Kayseri’de, Erzurum’da ve Niğde’de birçok eserler yapmışlardır ancak bunların hiçbirisi Selçuklular döneminden kalan eserleri gölgede bırakacak cesamette olmamıştır. İhtiyaç duyulan her şeyi yapmışlardır ancak Selçuklu eserlerinden büyük eserler yaparak onları geride bırakmayı uygun görmemişlerdir. Bu da bir medeniyet esprisidir” dedi.

‘BELEDİYECİLİK TURGUT ÖZAL DÖNEMİNDE GELİŞTİ’

Doğan konferansında Türkiye’de belediyeciliğin tarihiyle ilgili de bilgi verdi. Belediyelerin ilk kuruluş dönemlerinin 1850’li yıllara rastladığını dile getiren Mehmet Doğan belediyeler kurulmadan önce şehirlerde hizmetlerin devletin bütçesinden değil, vakıfl ar yoluyla yapıldığını vurguladı. Türkiye’de Tanzimat dönemine kadar şehirleri kuran, yaşatan, onları sistematik olarak ayakta tutan başlıca etmenin vakıf sistemi olduğunu bildiren Doğan, “Yolları yapmak, şehri temiz tutmak, öğretim kuruluşları kurmak ve idame ettirmek, su temin etmek ve yazın bu suyu soğutmak gibi hizmetlerin hepsini vakıfl ar yapıyordu. Çünkü o dönemde şimdiki anlamda belediye hizmetlerini yürütebilecek maddi imkanlar yoktu” diye konuştu. Mehmet Doğan Turgut Özal döneminde ise belediyecilik

hizmetlerinin ciddi bir sıçrama yaptığını şu sözlerle açıkladı: “Turgut Özal Türkiye’de şehirlerin önünü açan kişidir. Eğer Turgut Özal belediye hizmetlerine el atmasaydı, Ankara’nın başına Altınsoy’u, İstanbul’un başına şimdi firari olan Bedrettin Dalan’ı getirmese ve onların arka planında durmasaydı Türkiye’de şehircilik ve belediyecilik hizmetleri bugünkü merhaleye gelemeyecekti.”

ŞEHİRLER YENİDEN YAPILANIYOR

Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı RTÜK Eski Üyesi Mehmet Doğan konferansının sonunda şehirlerin artık yeni bir oluşumun içine girdiğine dikkat çekti. Bu dönemde eskiden olduğu gibi devlet yukardan ideoloji dayatamayacağına işaret eden Doğan, “Bu oluşum gönüllü karakterle olacak, o toplumun öncülüğünü hak etmiş kişiler yapacak, ilim müesseseleri yapacak, dini kurumlar yapacak, hayır kurumları yapacak, spor kurumları yapacak, toplumun damarlarında neler dolaşıyorsa o nabızları tutan insanlar yapacak. Her şeyi devletten beklemek yerine sorumluluk sahibi olarak hepimiz nasıl bu değişime katkıda bulunabileceğimizi düşünerek, üzerimize düşeni yapmalıyız” dedi.

Programın sonunda ise Niğde Valisi Alim Barut konferansın anısına Mehmet Doğan’a plaket takdim etti.

ŞEHİR KONFERANSLARINDA İLK KONUK D.MEHMET DOĞAN>Niğde Belediyesi tarafından düzenlenen Şehir Konferansları’nın birincisi önceki akşam Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Şehir, Kültür ve Medeniyet konulu konferansa konuşmacı olarak katılan Türkiye Yazarlar Birliği Onursal Başkanı ve RTÜK Eski Üyesi D. Mehmet Doğan Türkiye’de şehirlerin yeni bir oluşumun içine girdiğini vurguladı. Doğan Türkiye’de belediyecilik hizmetleri konusunda en büyük atılımın Turgut Özal döneminde yaşandığını belirterek, “Eğer Turgut Özal belediyecilik konusuna el atmasaydı, şehir ve belediyecilik hizmetleri bugünkü merhaleye gelemeyecekti” dedi.

KIŞ 2010

54

Page 57: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ2010

55

Kent konseyi yeni dönemin ilk toplantısını gerçekleştirdi. Niğde Belediyesi Meclis Salonunda yapılan toplantıda konseyin yönetim kurulu üyeleri ile başkanı seçildi. Toplantıda oy birliği ile Kent Konsey Başkanı seçilen Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Kent Konseyi üyelerinden, konsey dahilinde kurulacak komisyonlardaki üyelerden, vatandaşlardan gelecek talep, öneri ve düşüncelerin belediyeye, vilayete ve ilgili kurumlara taşınmasını sağlayacaklarını söyledi.

Konseyin yeni dönemdeki ilk toplantısı Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ın başkanlığında toplandı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile açılan toplantıda ilk olarak yönetim kurulu üyeleri seçildi. Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Görür, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Serdar Ecemiş, Esnaf Odaları Başkanı Fahri Eker, Niğde Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Süleyman Tuzcu, Milli Eğitim Müdürü Halil İbrahim Yaşar ve Belediye Başkan Yardımcısı Ali Cemil Arıcan’ın yanı sıra, Kültür Müdürlüğü’nden Salih Akyüz, Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Ayhan Söyler, İl Sağlık Müdürlüğü’nden Seyrani Uyaroğlu gibi isimler de yönetim kurulu üyeliğine seçildi. Ayrıca Efendibey Mahallesi Muhtarı Tevfik Özbek ve Aşağı Kayabaşı Mahallesi Bahtiyar Yamaner de yönetim kurulu listesinde yer aldı.

Daha sonra Kent Konseyi’nin başkanlık seçimi yapıldı. Üyelerin de teklifi ve oybirliği ile Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan konseyin başkanlığına seçildi. Başkan Akdoğan toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Kent Konseyi merkezi yönetimin, yerel yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin ortaklık anlayışıyla, hemşehrilik hukuku çerçevesinde buluştuğu; kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının, vizyonlarının sürdürülebilir kalkınma ilkeleri temelinde belirlendiği, tartışıldığı, çözümlerin geliştirildiği ortak aklın ve uzlaşmanın esas olduğu demokratik yapılar ile yönetim mekanizmasıdır.”Kent Konseyi’nin

tüm Türkiye’de uygulandığını dile getiren Akdoğan, konseyin daimi üyelerinin yasa ile tespit edildiğini vurguladı. Akdoğan konseyde yönetim kurulunun belirlenmesinden sonraki süreci ise şöyle anlattı: “Yönetim oluştuktan sonra hem tabii üyelerimizden hem de dışarıdan sivil vatandaşlarımızdan komisyonlara üyeler dahil ederek, daha geniş kitlelerin düşüncesini belediyeye vilayete ve ilgili kurumlara taşınmasını sağlayacağız. Kararlaştıracağımız projelerin Niğde’mizde gerçekleşmesi için tüm kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, derneklerimi, vakıfl arımız ve muhtarlıklarımız üzerine ne düşüyorsa onu yapacak diye düşünüyoruz”

KENT KONSEYİ TOPLANDI

2 – 17 Eylül tarihleri arasında Tayvan'ın başkenti Taipei'de yapılan İşitme Engelliler Olimpiyatları'nda gülle atmada ikinci olarak gümüş madalya kazanan Mahmut Kılıç için Niğde Belediyesi’nde ödül töreni düzenlendi. İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan ve AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç’ın da katıldığı törende Olimpiyat İkincisi Mahmut Kılıç’a 10 adet altın hediye edildi.

Olimpiyat ikincisi Mahmut Kılıç Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı, Antrenörü Sedef Kurt ve Gençlik Spor İl Müdürü Metin Kaplanla birlikte ziyaret etti. Kendisine olimpiyatlara hazırlanması için destek veren ve çalışması için ihtiyacı olan alanı temin eden Belediye Başkanı’nı ziyaret eden Kılıç’ı Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da altınla ödüllendirdi. Gecesini gündüzüne katan Kılıç uzun süren hazırlık ve azimli bir çalışma sürecinin meyvesini olimpiyatlarda ikinci olup gümüş madalya kazanarak aldı.

Daha önce de gülle atmada Avrupa şampiyonluğu ve dünya ikinciliği bulunan Mahmut Kılıç için Niğde Belediyesi’nde düzenlenen ödül töreninde konuşan Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, başarılı sporcunun Tayvan’da yapılan İşitme Engelliler Olimpiyatlarında elde ettiği başarı sayesinde Türkiye’nin Niğde’nin adını çok yükseklere taşıdığını belirtti. Mahmut Kılıç’a ve antrenörü Sedef Kurt’a teşekkür eden Başkan Akdoğan, Kılıç’ın bundan sonra katılacağı müsabakalarda başarı diledi.

Törene katılan Gençlik Spor İl Müdürü Metin Kaplan ise Niğde’de sporun gelişmesinde Niğde Belediyesi’nin büyük katkıları olduğunu vurguladı. Özellikle olimpiyat madalyasının kazınılması noktasında Mahmut Kılıç için gerekli olan çalışma alanını kendisine Niğde Belediyesi’nin tahsis ettiğini vurgulayan Kaplan, “Mahmut Kılıç kendisine verilen destek sayesinde olimpiyat ikincisi olarak karşımızda. Daha önce de Avrupa şampiyonluğu, Avrupa ikinciliği ve dünya üçüncülüğü gibi dereceler elde etti. inşallah bundan sonra kendisinden daha iyi dereceler bekliyoruz” dedi.

Başarısıyla Niğde’nin gururu olan işitme engelli sporcu Mahmut Kılıç’ın antrenörü Sedef Kurt da elde edilen başarıda Niğde Belediyesi’nin katkısının göz ardı edilemeyeceğini belirtti.

Konuşmaların ardından Başkan Akdoğan, İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan ve AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç Mahmut Kılıç’ı 10, antrenörü Sedef Kurt’u ise 5 altınla ödüllendirdi.

Haber

Page 58: Dört Mevsim Niğde 1

> Haber

Niğde’nin yeşil alanlar açısından zengin bir şehir olması için çalışmalarını sürdüren Niğde Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri başlattıkları ağaçlandırma çalışmalarını sürdürürken birçok bir yandan da mevsime uygun çiçek ve bitkilerin dikimini yapıyor.

Şehir merkezinde araç ve yaya trafiğinin yoğun olduğu kavşaklarda mevsime uygun ve kışa dayanıklı çiçeklendirme yapan ekipler, bunun yanı sıra bahar dönemi için de lale dikimi başlattı. Derbent mezarlığı ve TEDAŞ kavşakları ile Sabancı Yurdu’nun önünde lale dikimi yapan ekipler bayram öncesinde 50 bin adet lale soğanını toprakla buluşturmuş olacak.

Niğde Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri şehir içindeki birçok bölgede ağaç dikimi başlattı. Özellikle kurumuş ve ilklime karşı dayanıklılığını yitirmiş ağaçların yerine yenilerini diken ekipler çalışmalar kapsamında orta refüjlerde ve kaldırımlarda ağaçlandırma yapıyor.

Niğde Belediyesi sınırları içinde kalan birçok noktada, orta refüjlerde ve kaldırımlarda ağaçlandırma ve çalılık düzenlemesi yapan Park ve Bahçeler Müdürlüğü ekipleri özellikle şehir girişleri ile alt ve üst yapısı yenilenen İstasyon Caddesi’nde yoğun bir çalışma içine girdi.

Gümüşler ve Bor yolu ile DİTAŞ Kavşağı’nı da kapsayan ağaçlandırma ve çalılık düzenleme çalışmaları dahilinde kurumuş ve iklime karşı dayanma özelliğini yitirmiş ağaçlar sökülerek yerlerine yenisi dikiliyor. Geçtiğimiz günlerde yaptıkları budamaların ardından ağaçlandırmaya ihtiyaç duyulan yerlerde de dikim yapan ekipler topak akasya, Japon eriği, Çınar, huş, ters tut ve mazı gibi ağaç türlerini dikerek ‘yeşil içinde bir Niğde’ oluşturmayı amaçlıyor. Niğde Belediyesi’nden yapılan açıklamada ise ağaçlandırmayla ilgili şu bilgiler verildi: “Şehrimizin değişik yerlerinde yaptığımız budama, çalılık düzenleme ve ağaçlandırma çalışmaları kapsamında birçok bölgede özellikle de şehir girişlerimizde bazı ağaç türlerinin kuruduğu tespit edilmiştir. Niğde’nin vitrini olan şehir girişlerine yakışmayan bu görüntüyü ortadan kaldırmak için önceliğimizi buralara verdik. Ayrıca İstasyon Caddesi ve halkımızın yoğun olarak kullandığı bölgelerde yeşillik ve ağaçlar açısından hoş olmayan görüntüleri de ortadan kaldırmak için ekiplerimiz yoğun bir mesai içine girdi. Şu anda ağaçlandırma ve çalılık düzenlemesi yaptığımız yerlerde zemine ve iklime uygun olan ağaç türlerimizin dikimini yapıyoruz. Çalışma yaptığımız yerlerde kullanıma uygun ancak bakım isteyen ağaçlarımız varsa da bunları sökerek belediyemiz bünyesindeki fidanlığımıza götürüyoruz. Niğde’yi daha yeşil ve ağaç zengini bir şehir yapmak için de çalışmalarımız sürecek.”

Niğde Belediyesinden yapılan açıklamada ise lale dikiminin bayramdan sonra da devam edeceği ve dikilmesi hedefl enen lale soğanı miktarının 200 bin olduğu belirtildi. Güzün yapılan budama, bakım ve ağaçlandırma çalışmalarıyla birlikte toprakla buluşturulan lale soğanlarının baharda Niğde’yi rengarenk ve çiçek zengini bir şehir yapacağı ifade edilen açıklamada “Mevcut yeşil alanların düzenlenmesiyle birlikte başlattığımız ağaçlandırma ve çiçek dikimi çalışmalarımız sürerken, ihtiyaç duyulan yerlerde mevsime ve zemine uygun bitkilerimizin dikimi yapılıyor.

Bu kapsamda olumsuz hava koşullarına karşı dayanıklı olan bitkilerimizi dikerek kışın dahi şehrimizin çiçeklerle donatılmış bir görüntüye sahip olmasını istiyoruz. Bunların yanı sıra bir yandan da bahara hazırlık yapıyoruz. Bu bağlamda başlattığımız ve bahara doğru çiçek açmasını beklediğimiz lale soğanlarını şehrimizin birçok bölgesinde toprakla buluşturduk.

Bayram öncesinde başlattığımız bu çalışma bayramdan sonra da devam edecek ve baharda Niğde lale zengini bir şehir olacak.”

NİĞDE LALE ZENGİNİ BİR ŞEHİR OLACAK

KIŞ 2010

56

Page 59: Dört Mevsim Niğde 1

Niğde belediye başkanı Faruk Akdoğan 2010 yılının ilk altı ayı sonunda Niğde’nin sayısal haritasını ortaya çıkarmayı hedefl ediklerini söyledi. Konuyla ilgili İller Bankasıyla mutabakata vardıklarını belirten Akdoğan yaklaşık 2 milyon TL’ye mal olacak sayısal haritanın yapılmasından sonra nazım imar planının da yapılacağını bildirdi.

Nazım imar planı ve bu çerçevede yapılacak 1/5000 ölçekli haritanın yapılması yönünde yoğun talep aldıklarını belirten Başkan Akdoğan nazım imar planının yapılabilmesi için ilk olarak Niğde’nin sayısal haritanın yapılması gerektiğine dikkat çekti. Halihazırdaki durumlarını yani sayısal haritalarını neredeyse bütün belediyelerin oluşturduğunu dile getiren Akdoğan, birçok belde belediyesinin dahi sayısal haritasını yaptırdığını söyledi.

NİĞDE'NİN GELECEĞİPLANLANIYOR

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Türkiye Sakatlar Derneği Niğde Şubesi ve Niğde Bedensel Engelliler Spor Kulübü’nün açılışına katıldı. Derneğin ve kulubün yeni yerinin açılışında konuşan Başkan Akdoğan engellilerin de her insan gibi toplumun bir parçası olduğunu vurguladı. “Hepimiz yarın özürlü olmaya adayız” diyen Akdoğan şehircilik adına onlara daha iyi imkanlar sağlayacaklarını belirtti.

Türkiye Sakatlar Derneği Niğde Şubesi ve Niğde Bedensel Engelliler Spor Kulübü’nün yeni yerinin açılışına Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ın yanı sıra İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan, AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç, Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkan, İl Emniyet Müdürü Kadri Kartal ile Gençlik Spor İl Müdürü Metin Kaplan ve dernek üyeleri katıldı.

NİĞDE'DE SPORA ENGEL YOK

Niğde Belediyesi açık hava reklam araçlarının ihalesini yaptı. İki firmanın katılımıyla kapalı zarf usulü yapılan ihalenin sonunda şehir merkezine yapılacak reklam araçları yıllık 36 bin TL bedelle işletmeye verildi. İhale şartnamesine göre yüklenici firma yeni yapacağı reklam araçlarının on yıl süreyle pazarlama ve kiralanmasını yapacak. Açık hava reklam araçları ve kent mobilyalarının yapımı Haziran ayının sonuna kadar tamamlanacak, mevcuttaki araçların tamamı kaldırılacak, yerlerine yenileri yaptırılacak.

Niğde Belediyesi meclis salonunda yapılan ihalenin komisyon başkanlığını Belediye Başkanı Faruk Akdoğan yaptı. Kapalı zarf usulü ile gerçekleşen ihaleye iki firma teklif verdi. Zarfl arın açılması ve komisyon tarafından gerekli incelemelerin yapılmasından sonra yüksek teklifi Şehir Işıkları Reklam Sanayi ve Ticaret LTD. ŞTİ isimli bir firma verdi. Daha sona yapılan son incelemelerin ardından söz konusu şirkete yeni yapacağı araçların ve kent mobilyalarının işletmesi KDV hariç olmak üzere yıllık 36 bin TL bedelle verildi.

AÇIK HAVADA STANDARTLAR YÜKSELDİ

KIŞ2010

57

Haber

Page 60: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ 2010

58

> Haber

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan şehir merkezinde faaliyet gösteren içkili mekan ve birahanelerin şehir dışına taşınması için bazı işletme sahipleri ile bir araya geldi. İçkili mekanların şehir merkezinden bulunmasından halkın rahatsız olduğunu ve bu konuda sık sık şikayet aldıklarını belirten Başkan Akdoğan, mekanları kapatmak gibi bir niyetlerinin olmadığını, içkili mekan ve birahanelerin belirlenecek bir bölgede ticaretlerini sürdürebileceklerini belirtti. Başkan Akdoğan’ın bu teklifi ilgili görüşlerini bildiren işletme sahipleri ise öneriye sıcak baktı.

Başkan Akdoğan daha sonra çarşı esnafının ve halkın büyük bölümünün birahanelerin ve içkili mekanların şehir merkezinde ticaret yapıyor olmasından dolayı gösterdikleri tepkilere dikkat çekti. Konunun Niğde’de yıllardır konuşulduğuna değinen Akdoğan, “Kimsenin ekmeği ile oynamak ya da mağdur etmek düşüncesinde değiliz. Amacımız içkili mekanları ve birahaneleri şehir merkezinden alıp başka bir bölgeye taşımaktır. Biz ne sizin birahanenizi kapatmak, ne sizi mağdur etmek, ne de sizi sıkıntıya sokmak istiyoruz. Ama insanlarımızın yüzde 70’i birahanelerin şehir merkezinde olmasına karşı. Topyekun hareket etmek, ortak noktada birleşmek, bu konuyu birlikte

çözebilmek, sizin düşüncenizi de öğrenip birlikte hareket etmek için sizleri davet ettik. Bu şehir hepimizin ve sizler de bu şehrin birer parçasısınız. Kimsenin kimseyi yok saymaya hakkı yok. Biz toplum her ferdini ve fertlerin de her türlü isteğini ve talebini dikkate almak zorundayız. Dolayısıyla birbirimizi kırmadan ve üzmeden bu konuyu birlikte çözüme kavuşturursak hem şehrimize, hem halkımıza hem de kendimize iyilik yapmış oluruz” diye konuştu.

BAŞKAN AKDOĞAN, ÖĞRETMENİNİ UNUTMADI

Niğde Belediyesi’nin yol ve kaldırım işgalinin önlenmesine yönelik çalışmaları sürüyor. Zabıtaların işyeri, dükkan ve seyyar satıcıları kaldırımlarda satış yapmamaları ve malzemelerini kaldırımlara yığmamaları yönünde uyarıları sonuç verdi. Uygulamayla birlikte şehir merkezinin en işlek caddeleri üzerindeki kaldırımlar artık tamamen yayaların oldu. Uygulamadan duydukları memnuniyeti dile getiren vatandaşlar ise Niğde Belediyesini teşekkür etti.

Özellikle Bankalar Caddesi, Bor Caddesi ve Yeni Çarşı’da bulunan seyyar satıcıların yoğunluğundan ve esnafın ürün teşhirlerinden kaldırımlarda yürüyemeyen vatandaşlar, belediyenin uygulaması ile rahat bir nefes aldı. İş yerleri teşhirini yaptıkları ürünleri dükkanlarının içersine alırken, seyyar satıcılar da kaldırımlarda satış yapmamaları yönünde uyarılıyor. Bu arada uyarıları dikkate almayanlara yönelik olarak zabıta ekipleri de Niğde Belediye Başkanı Akdoğan’ın talimatı doğrultusunda kontrollerini sürdürüyor. Uygulamadan memnun olan vatandaşlar da gün boyu telefon, mail ve faks yoluyla belediyeye teşekkür ediyor

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla ortaokul öğretmenlerinden Filiz Çolak’ı ziyaret etti. belediye başkanlığı dönemindeki ilk öğretmenler gününde kendisini ziyaret etmeyi kendisine borç bildiğini dile getiren Başkan Akdoğan ortaokul matematik öğretmeninin elini öperek öğretmenler gününü kutladı.

Başkan Akdoğan ziyarette ortaokul yıllarında Filiz Çolak’ın matematik derlerine girdiğini belirterek “Filiz Çolak Hocamızın derslerimize girmesi, mesleğini severek yapması, bizlere iyi bir eğitim vermesi nedeniyle kendisinin gönlümüzde ayrı bir yeri vardır” dedi. “Belediye Başkanlığımızın ilk öğretmenler gününde kendisini ziyaret etmeyi bir borç bildik” diyen Akdoğan “Bu çerçevede kendilerini ziyaret ettik, kendisinin ve bütün öğretmenlerimizin her zaman emirlerindeyiz. Öğretmenlerimize sorunları çözülmüş, ekonomik olarak daha geniş imkanlara sahip olmuş bir dönem geçirmelerini temenni ediyoruz” şeklinde konuştu.

Page 61: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ2010

59

Niğde’de fakir, kimsesiz, ev alma imkânı ya da kira ödeme imkanı olamayan vatandaşlarla askeri ücretli ve dar gelirli vatandaşlara yaptırılacak konutlar için geri sayım başladı. Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından yaptırılacak konutlar için proje çalışmalarının başladığını söyledi. Konutların yapımı için bütün yazışma ve ön çalışmaların tamamlandığını belirten Akdoğan 2010 yılının ilk aylarında TOKİ’nin konutlara başlayacağını bildirdi. Konutların yapımı için gelinen noktaya ilişkin açıklama yapan Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Niğde Evleri civarında inşa edilecek ücretsiz konutlarla ilgili belediye meclisinden karar çıktığını ve bu kararı TOKİ’ye ilettiklerini söyledi.

Haber

Eski Kayseri yolunda ilk olarak yol genişletme çalışmaları yapıldı. Yayalar için kaldırımların yapılmasıyla birlikte cadde üzerinde bordür ve kilitli parke döşemesi yapılırken yağmur suyu ve kanalizasyon hatları döşendi.

Demiryolları üst geçidinden Gümüşler Kavşağına kadar genişletilen cadde üzerinde orta refüjler yeniden düzenlendi. Çalışmalarla birlikte yedi metre genişleyen Kayseri Caddesi’ni demiryolları üst geçidine bağlayan virajda genişletilerek sürücülerin özellikle kış mevsiminde çektikleri zorlukların ortadan kaldırılması sağlandı. Asfaltlama çalışmalarının da tamamlanmasıyla birlikte cadde hem trafikte seyreden araçların hem de yayaların kullanımı için daha elverişli hale geldi. Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da çalışmaları sık sık yerinde inceledi. Gümüşler kavşağı ile Rahman Cami arasında ki mesafede, kaldırım ve orta refüj çalışmaları kapsamında yeniden ölçüm yaptıklarını ifade eden Akdoğan “Rahman camii yanında bulunan yolun yeterince kullanılmadığını ve şahsa ait arsaların yola ciddi manada tecavüz ettiğini gördük. Planlamamız içerisinde yer alan bu bölgenin çist yön haline getirilmesi için çalışmaları başlattık. Yaptığımız ölçümler sonucu yol mesafesinin genişleyeceği sınırımıza geldikten sonra bu bölgeye çist yön haline getirdik ve çalışmalarımızla birlikte Kayseri Caddesinden üst geçide çıkan viraj da daha kullanışlı oldu” dedi.

İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevini yürütürken Niğde Valiliği’ne atanan Alim Barut görevine başladı. Barut görevinin ilk gününde gazetecilere yaptığı açıklamada Hizmetin gerektirdiği kalkınmayı temin etmeye çalışacaklarını söyledi. Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da görevine atanmasının ardından Alim Barut’u makamında ziyaret etti. Başkan Akdoğan, yeni görevinin Vali Barut’a ve Niğde’ye hayırlı olmasını diledi.

Vali Barut için Niğde’deki ilk görev gününde Valilik binası önünde karşılama töreni düzenlendi. Vali Vekili Polat Kara, İl Jandarma Komutanı Jandarma Albay İsmet Cansaran, Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, Vali Yardımcıları Hanlar İden, Adil Nas, Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Görür, İl Genel Meclis Başkanı Nuri Ayduğan, Emniyet Müdürü Kadri Kartal’ın yanı sıra daire müdürlerinin de hazır bulunduğu törende polis merasim takımını selamlayarak kendini bekleyenlerle tek tek tokalaştı.

Basın mensuplarının sorularını cevaplandıran Barut, Niğde'nin sanayileşmesi yönünde adım atacaklarını söyledi. Konuşmasına “Hizmetten maksat refahı ve mutluluğu getirmek, güveni sağlamak. Hizmetin gerektirdiği kalkınmayı temin etmek. Buna ilişkin çalışmalarımızı yapacağız” dedi. Adil ve tarafsız olmaya çok önem verdiğini kaydeden Vali Barut, “Adil, tarafsız ve iyi niyetle gece gündüz hep birlikte çalışacağız. Niğde Valisi Alim Barut görevinin ilk günlerinde tebrik ziyaretlerini de kabul etti.

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan da, Vali Barut’u ilk ziyaret edenler arasındaydı. Ziyaretinde yeni görevinin Vali Barut’a ve Niğde’ye hayırlı olmasını temenni eden Akdoğan Niğde Belediyesi olarak, başta Niğde Valiliği ve devletin diğer kurumlarıyla olan iş birliği ve yakın ilişkilerin Vali Alim Barut döneminde de artarak ve daha güçlü bir şekilde devam edeceğini söyledi. Vali Alim Barut da Başkan Akdoğan’ın ziyaretinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Akdoğan’a ziyareti sırasında Başkan Yardımcıları Cengiz Ecemiş, Ali Cemil Arıcan ve Ahmet Köseoğlu da eşlik etti.

Niğde Belediyesi, kentin en önemli girişlerinden biri olan ve Kayseri yönünden gelenleri Aydınlık Caddesi ile buluşturan Eski Kayseri Caddesi’nde yol genişletme çalışması yaptı. Demiryolları üst geçidinden Gümüşler Kavşağı’na kadar genişletilen yol üzerinde yayaların yürüyebilecekleri kaldırımlar ve orta refüjler de yeniden düzenlendi. Cadde üzerindeki çalışmaların yapımı sırasında içme suyu, yağmur suyu ve kanalizasyon gibi alt yapı çalışmaları da tamamlandı.

Page 62: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ 2010

60

> Haber

Viyana’daki tesislerin bir benzerinin de Niğde’ye yapılmasını planladıklarını ifade eden Akdoğan Viyana’da temaslarda bulunduğu şirket yetkilerinin bu tesisin Niğde’ye yapımı noktasında talepte bulunduklarını bildirdi. Başkan Akdoğan yetkililerle anlaşılması durumunda belediyenin herhangi bir harcama yapmadan bu tesisin Niğde’ye yapılacağını duyurdu.

Başkan Akdoğan’ın Viyana’da incelemelerde bulunduğu katı atık geri dönüşüm tesisi yabancı ortaklı bir Türk şirketi. Şirketin tesislerinde bertaraf edilen çöp ve diğer katı atıklardan burada elektrik ve buhar enerji elde ediliyor. Benzer bir tesisin Niğde’ye yapılması da uzun süredir belediyenin gündeminde olduğu için Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Viyana’ya giderek bu tesislerde incelemede bulundu, yetkililerden tesislerin nasıl çalıştığına, bertaraf edilen çöplerden nasıl enerji edildiğine dair bilgi aldı.

Akdoğan Viyana’da incelemelerde bulunduğu tesisin tamamen Alman teknolojisi ile yapıldığını belirtti. Katı atık geri dönüşümü ve bu dönüşümden enerji elde edilmesiyle ilgili olarak firma yetkililerinin kendisine brifing verdiklerini söyleyen Başkan Akdoğan “Bu tesisin bir benzerini de Niğde’ye yapmak üzere bu şirket yetkilileri talipliler. Yani Niğde’nin çöpüne talipler. Bu tesis gerçekten sıfır emisyonlu, çevreye duyarlı, çevreyi temiz tutma konusunda duyarlı bir tesis. Viyana’da bu tesislerden üç tane var, ayrıca dünyada teknolojiyi iyi kullanan ülkelerde bu tesislerden mevcut. Bu tesislerde çöplerin bertarafıyla elektrik enerjisi üretiliyor, biyogaz üretiliyor. Şehrin ısınmasında kullanılan buhar enerjisi elde ediliyor” dedi.

Temaslarda bulunduğu tesisin firma yetkilileriyle anlaşılması durumunda benzer bir tesisin de Niğde’ye yapılacağını ifade eden Akdoğan şunları söyledi: “Biz şu anda bu tesisi yaptık ya da yapacağız demiyoruz, burada tamamen yabancı krediyle bu tesisi yapmayı planlayan bir şirket var. Bu tesisin yapımı Niğde Belediyesine hiçbir bir ekonomik külfet getirmeyecek, sadece bizden yer tahsisi konusunda talepleri var. Biz belirli bir süreyle bu yeri tahsis edeceğiz. Bununla ilgili olarak şu anda çalışmalar devam ediyor, bir protokol çerçevesinde bu tesisin yapılmasını planlıyoruz. Tabi çevre Bakanlığından bununla ilgili müsaade alınması gerekiyor, ÇED raporu hazırlanması gerekiyor, bunların hiçbirisi yapılmadı. Biz sadece bu tesisi incelemek, nasıl çalıştığını görmek üzere gittik, incelememizi yaptık ve döndük.”

Yapımı planlanan tesisle ilgili olarak gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Akdoğan yer konusunda bir sıkıntı yaşanmasını öngörmediklerini bildirdi. Akdoğan tesislerle ilgili son olarak şunları kaydetti: “Şehir dışında yeterli arsa yoksa da hazine arazileri var bunların tahsisini yapma imkanımız var. Bu bir söz olarak algılanmasın ama eğer bir anlaşmazlık olmazsa 18 ay içinde tesisin tamamlanması öngörülüyor ve Niğde Belediyesine hiçbir ekonomik yük getirmeden bu tesis yapılacak. Yani yap işlet devret modeli uygulanacak. 29 yıllığına bu tesisi firma işletecek bu hizmetlerin karşılığında ürettikleri elektrik enerjisinin bir kısmını Niğde Belediyesi’ne verecekler. Katı atık geri dönüşümünden gübre üretilebileceği gibi atıkların geri dönüşümü sırasında açığa çıkacak olan su tarımsal sulamada kullanılabilecek.”

BAŞKAN AKDOĞAN'IN AVUSTURYA GÖZLEMLERİ Katı atık bertarafı ve geri dönüşümü ile ilgili olarak geçtiğimiz günlerde Avusturya’nın Başkenti Viyana’ya giderek buradaki tesislerde incelemelerde bulunan Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan temaslarının ardından yurda döndü. Akdoğan Temiz İnsan Temiz Çevre yürüyüşünün ardından tesislerde yaptığı gözlemleri gazetecilere aktardı.

Page 63: Dört Mevsim Niğde 1

KIŞ2010

61

Katı atık geri dönüşüm tesislerinde incelemelerde bulunmak üzere Avusturya’nın Başkenti Viyana’ya giden Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan burada faaliyet gösteren Avrupa Niğde Akçörenliler Derneği’ni de ziyaret etti.

Ziyareti sırasında Dernek Başkanı Fevzi Özgan, Dernek Yönetim Kurulu üyeleri ve dernek üyeleriyle bir araya gelen Akdoğan ‘Avusturya’daki hemşerilerini görmekten ve onlarla bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Derneğin Avusturya’da var olmasından ve burada faaliyet göstermesinden dolayı da ayrıca mutlu olduğunu ifade eden Akdoğan “Birlikten güç doğar, birbirimizin her türlü sıkıntısından, iyi günümüzden kötü günümüzden haberdar olabilmemiz açısından dernekler çok önemli.Türkiye’de de çok önemli, burada da çok önemli” dedi. Dernek Başkanı Fevzi Özgan ise Başkan Akdoğan’ı Avrupa Niğde Akçaörenliler Derneği’nde ağırlamaktan dolayı mutlu olduklarını söyledi. Özgan ayrıca Avusturya’da dernek olarak yürüttükleri faaliyetleri de anlattı.

NİĞDE BELEDİYESİ'NİNAVRUPA NİĞDE AKÇAÖRENLİLERDERNEĞİ ZİYARETİ

Haber

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan, Hayırsever Merhum Necla Filibeli’nin Niğde’de eğitime yaptığı katkıların bütün iş adamlarına örnek teşkil ettiğini belirtti. Akdoğan Necla Filibeli’nin hayattayken Niğde’ye yaptırdığı beş okul ile vefatından sonra misyonunu sürdüren yeğeni Nazmi Filibeli’nin protokolünü imzaladığı altıncı okulun anısına ailenin işlerini yürüten Kemal Avcu’ya plaket takdim etti.

Başkan Akdoğan Filibeli ailesinin vekaletiyle Niğde’ye gelen Kemal Avcu’yu makamında konuk etti. Akdoğan Niğde Belediye Meclisi’nin daha önce fahri hemşehrilik unvanı verdiği Merhum Hayırsever Necla Filibeli'nin Niğde’de yaptırdığı beş okul ile vefatından önce yeğenine yapımını vasiyet ettiği altıncı okul için Avcu’ya plaket verdi.

BAŞKAN AKDOĞAN’DAN EĞİTİME VERİLEN DESTEĞE TEŞEKKÜR

Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan Ecemiş Suyu’nun Niğde’ye içme suyu olarak getirilmesi projesinin Konya Ovası’nı Sulama Projesi (KOP) çerçevesinde değerlendirilip projelendirileceğini vurguladı. Akdoğan Ecemiş Suyu’nun ödeneğinin de KOP içinden finanse edileceğini bildirdi.

Ecemiş Suyu’nun Niğde’ye getirilmesi projesine ilişkin değerlendirmede bulunan Akdoğan geçmiş yıllarda yapılan projelerde bu suyun Nevşehir’e verildiğini, ancak göreve geldikten sonra DSİ Genel Müdürlüğü ve Çevre Bakanıyla yapılan görüşmeler sonucunda Ecemiş Suyu’nun Nevşehir’e verilmesi işlemini durduklarını söyledi. “Bu projede Niğde olarak direkten döndük” diyen Akdoğan, “2007 ve 2008 yıllarında yapılan projelerde Niğde’nin devre dışı bırakılarak Ecemiş Suyu’nun Nevşehir’e verildiğini gördük. DSİ Genel Müdürlüğü bünyesinde Nevşehir’in Kayseri’ye, Niğde’nin de Konya’ya bağlanmış olmasından kaynaklanan bir iletişimsizlik sorununun yaşandığını tespit ettik. Bu su 2008 yılında Nevşehir’e gönderilmek üzere projelendirilmiş, ihale sürecini başlatmışlar. Bu süreci öğrendikten sonra Niğde Valimiz devreye girdi, Belediye Başkanı olarak ben ve milletvekillerimiz devreye girdik. Yaptığımız görüşmeler sonucunda bu projenin askıya alınmasını sağladık ve ihalesini yaptırmadık” dedi.

ECEMİŞ SUYU KOP KAPSAMINDA PROJELENDİRİLECEK

Page 64: Dört Mevsim Niğde 1

> Haber

KIŞ 2010

62

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu Niğde programı kapsamında Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı da ziyaret etti. Ziyarette Başkan Akdoğan Niğde’ye ilişkin Bakan Çubukçu’ya bilgi verirken, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu da Belediye Başkanlığı görevinde Akdoğan’a başarı diledi.

Başkan Akdoğan Bakan Çubukçu’nun ziyareti sırasında Niğde’nin son altı yılda eğitim konusunda çağ atladığını vurguladı. Niğde’de halen yapımı devam eden birçok okulun bulunduğuna işaret eden Başkan Akdoğan, Niğde’de eğitime verdikleri desteklerden dolayı Bakan Çubukçu’ya teşekkür etti.

Akdoğan ayrıca Niğde’de Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okulların Belediye’ye olan yaklaşık 5 milyon TL tutarındaki su borçlarının ödenmesi konusunda Bakan Çubukçu’nun hassasiyet gösterdiğini belirtti.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu ise hem 29 Mart seçimlerinde gösterdiği başarıdan hem de Belediye Başkanlığı görevinden dolayı Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı tebrik ederek görevinde başarı diledi. Çubukçu Akdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde Niğde’nin önemli hizmet ve yatırımlarla da adından söz ettireceğine olan inancını dile getirdi.

Ziyaretin sonunda ise Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan günün anısına Bakan Çubukçu’ya Niğde kilimi hediye etti. Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu daha sonra programına kaldığı yerden devam etti.

BAKAN ÇUBUKÇU BAŞKAN AKDOĞAN’I ZİYARET ETTİ

Niğde Üniversitesinin akademik yılı açılış törenine katılmak üzere Niğde’ye gelen Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı da ziyaret etti. AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Abdülkadir Aksu ve Necati Çetinkaya’nın da katıldığı ziyarette Bakan Çiçek Niğde Belediyesi’nin yatırımlarında üzerlerine düşen her türlü desteği vereceklerini belirtti.

Bakan Çiçek’in Niğde programı üniversitedeki akademik yılı açılışından sonra da devam etti. Cemil Çiçek beraberinde AK Parti Genel Başkan Yardımcıları Abdülkadir Aksu ve Necati Çetinkaya ile birlikte Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret etti. Çiçek burada bir gazetecinin Niğde Belediyesi’nin borç yükünün hafifl etilmesinde destek olup olmayacaklarına yönelik sorusuna cevap verdi. Borçsuz hiçbir belediyenin olmadığını vurgulayan Bakan Çiçek, “Önemli olan akıllı borçlanmak ve bu borcu yatırım yaparak kullanmaktır. Sıfır borçlu belediye olmaz, hizmet yapılan yerde zaten borç olur. Belediye başkanımız da Niğde’ye hizmet etmek için gayret ediyor. Bizde ilk dört ay hiçbir belediyeden kesinti yapmadık, Niğde Belediyesi’nin yapacağı yatırımlarda da üzerimize düşen her türlü desteği vereceğiz” dedi.

İçişleri Bakanlığı’nın kararı Erzurum’a atanan Niğde Valisi Sebahattin Öztürk, Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’a veda ziyaretinde bulundu. Ziyaretinde Niğde’de uyumlu bir çalışma dönemi geçirdiğini ifade eden Vali Sebahattin Öztürk; “Bu hast a boyu çeşitli kurum ve kuruluşları ziyaret ederek Allah’a ısmarladık diyeceğiz. İnşallah bundan sonraki zamanlarda burada tanıdığımız bütün insanlarla başka yer ve zamanlarda birlikte olma şansını buluruz. Hem belediyesiyle hem diğer kurum ve kuruluşları ile çok uyumlu bir çalışma süreci geçirdiğimi ve Vali olarak bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. İlişkilerimiz son derece iyiydi. İnşallah gideceğimiz yerde de böylesi olur” dedi.

VALİ ÖZTÜRK'ÜN VEDA ZİYARETİ

Page 65: Dört Mevsim Niğde 1

Haber

KIŞ2010

63

AK Parti Konya Milletvekili Sami Güçlü Niğde programı çerçevesinde Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı makamında ziyaret etti. Hem Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’a hayırlı olsun demek, hem çeşitli temaslarda bulunmak için Niğde’ye geldiğini belirten Milletvekili Sami Güçlü, asıl ziyaret sebebinin Demokratik Açılım süreciyle ilgili olarak Niğde’nin kanaat önderlerinin düşüncelerini öğrenmek olduğunu söyledi.

Eski Tarım Bakanı ve AK Parti Milletvekili Sami Güçlü’nün Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaretinde AK Parti İl Başkanı Yaşar Ataç, İl Genel Meclisi Başkanı Nuri Ayduğan, Merkez İlçe Başkanı Ayhan Çalkan ve merkez ilçe yönetim kurul üyeleriyle belediye başkan yardımcıları bulundu.

KONYA MİLLETVEKİLİ SAMİ GÜÇLÜ'NÜN AKDOĞAN ZİYARETİ

Güçlü ziyareti ve Niğde programı ile ilgili olarak şunları söyledi: “Öncelikle Başkanımızı tebrik, arkadaşlarla görüşmek ve başkan yardımcımıza hayırlı olsun demek için geldim. Ama esas olarak Türkiye’nin temel bir sorununu Niğde’mizin önde gelen insanlarıyla görüşmek, demokratik açılım üzerine karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak, ne düşündüklerini öğrenmek üzere geldim.” Yapacağı görüşmelerden sonra elde edeceği Niğde’nin demokratik açılımla ilgili düşüncelerini ve kaygılarını merkeze taşıyacağını belirten Güçlü, Türkiye’nin sorunları tartışmaya başladığını ve artık ön yargıları, yasakları, tabuları azaltarak temel sorunları tartıştığını ifade etti. “Önceden bunları görmezden gelme süremiz vardı” diyen Güçlü, “Şimdi bu süre bir bakıma dolmuş oldu. Geçen hast a Sakarya da benzer bir toplantı yaptık, bununla ilgili bilgileri milletvekillerimiz kendi bölgelerine aktarıyorlar, ben biraz daha geniş kapsamlı düşünüyorum. Bunları Konya dışında da anlatma imkanım oluyor. Bu ve benzer konuları bir şehrin ileri gelenleriyle konuşmak o şehrin konuyla ilgili düşüncelerini anlama imkanı da veriyor. Geniş kapsamlı bir organizasyon ve programdan ziyade daha kısmi bir şekilde her milletvekilimiz kendi bölgesinde böyle çalışmalar yapıyorlar” dedi.

Milletvekili Güçlü Niğde’nin derli toplu, temiz, gelecekte de varlığını çok daha iyi hissettirebilecek şehir olduğunu belirterek Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’a görevinde başarı diledi. Akdoğan da ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirerek Sami Güçlü’ye teşekkür etti.

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin yönetim kurulu üyeleri Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret etti. Konuklarla birlikte şehir merkezindeki tarihi ve kültürel mekanları gezen Başkan Akdoğan Kültür Müdürlüğü’nün Eski Niğde Evleri’nde başlattığı sağlıklılaştırma çalışmasından sonra Belediye’nin de çeşitli restorasyon çalışmaları yapacağını söyledi.

Başkan Vekili Dr. İbrahim Demirci ile aralarında yazar, şair, gazeteci ve akademisyenlerin de bulunduğu Konya Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeleri Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret etti. Ziyaretçilerine Niğde’nin turistik ve kültürel yapısına ilişkin çeşitli değerlendirmelerde bulunan Başkan Akdoğan “Gümüşler Manastırı ve kiliselerimiz, Tyna Su Kemerleri, Roma Havuzu gibi çok önemli eserlerimiz var, ayrıca Selçuklu mimarisinin izlerini yansıtan türbe ve cami gibi çok önemli mimari yapılarımız da var. Turizm potansiyelimiz düşük ancak saydığımız eserlere sahip çıkarsak çıtamızı yükseltebiliriz. Önceki yıllarda şehrimize gelen ziyaretçilerimizi ağırlayacağımız otel yoktu, ama şimdi bir dört yıldızlı, birkaç tane de üç yıldızlı otelimiz var, dolayısıyla şu anda konaklama sorunumuz yok” dedi.

Akdoğan binalarının mimari özellikleri ile oldukça önemli olan Cullaz Sokak hakkında da bilgi verdi. Cullaz Sokağın birçok ilde bulunmayan özelliklerde yapılara sahip olduğunu vurgulayan Akdoğan şöyle konuştu: “Belki burası bir başka şehirde olsaydı her köşesinde bir turist vardı, bir işletme olurdu. Ama Niğde’de bu tür konular ihmal edilmiş. Bugün Niğde’de Anıtlar Kurulu tarafından tescillenmiş 75 bina var, bir bu kadar da tescillenmemiş, farkında olunmayan yerler var. 75 eser içinden sadece bir tanesi Özel İdare, bir tanesi de Niğde Üniversitesi tarafından restore edildi. Bunların birini şu anda Gazeteciler Cemiyeti kullanıyor, diğerini de Niğde Üniversitesi Kültür Evi olarak açmak için bir hareket içinde. Şu anda Kültür Müdürlüğü’nün bu tescilli yapılardan 30’a yakınında bir çalışması başladı, kalanları da mümkün olduğunca önümüzdeki süreçte biz restore etmeye çalışacağız.”

Ziyaretin sonunda Başkan Akdoğan konuklarına Niğde ile ilgili yayınlardan oluşan bir hediye takdim etti.

Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin yönetim kurulu üyeleri Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan’ı ziyaret etti. Konuklarla birlikte şehir merkezindeki tarihi ve kültürel mekanları gezen Başkan Akdoğan Kültür Müdürlüğü’nün Eski Niğde Evleri’nde başlattığı sağlıklılaştırma çalışmasından sonra Belediye’nin de çeşitli restorasyon çalışmaları yapacağını söyledi.

Page 66: Dört Mevsim Niğde 1

> Haber

KIŞ 2010

64

Ekipler ilk olarak Kayaardı yürüyüş yolunu temizledi. Niğdelilerin spor amacıyla her sabah yoğun olarak kullandıkları güzergahta çöp, atık ve çeşitli maddelerden yolu arındıran ekipler daha sonra da Niğde’nin vitrini olan Kale ve çevresine geçti. Özellikle Alaaddin Tepesi’nde sonbahar nedeniyle dökülen yaprakları toplayan Niğde Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ekipleri hem kalenin misafirlerini daha temiz bir ortamda ağırlaması hem de kale çevresinde ikamet eden vatandaşların taleplerini yerine getirmek amacıyla bütün alanda temizlik yaptı. Niğde Belediyesi temizlik hizmetlerini bir süre önce özel bir şirkete devretmişti. İhale ve devir işlemlerinin tamamlanmasıyla birlikte hem personel hem de araç filosunu güçlendiren Temizlik İşleri Müdürlüğü aynı günün gecesinde de boş durmadı. Kayaardı ve Kale’den sonra da tadilat, onarım ve bakım çalışmaları geçtiğimiz günlerde tamamlanan Hüdavent Hatun Otoparkı’nın üstünde temizlik yaptı. Otopark üstündeki esnafl arın iş yeri ve dükkanlarının önünü de temizleyen ekipler tazyikli su ve köpükle zemini yıkayarak vatandaşların sıkça kullandığı alanın hijyenini sağlamış oldu.

Niğde’de çevre temizliği bilincini arttırmak isteyen Niğde Belediyesi ‘Temiz İnsan Temiz Çevre’ yürüyüşü düzenledi. . Niğde Valiliği’nin, Niğde Üniversitesi’nin, Milli Eğitim Müdürlüğü’nün, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının da desteklediği yürüyüş Hükümet Meydanı’ndan başlayıp Derbent Kültür Merkezi önünde son buldu. Yürüyüşün sonunda çevre temizliği konusunda halkı daha duyarlı olmaya davet Niğde Belediye Başkanı Faruk Akdoğan “Sağlığımızda meydana gelen her tür sıkıntı pislikten meydana geliyor, onun için temiz bir çevre oluşturmamız gerekiyor, bu da duyarlı vatandaşlar sayesinde olur” dedi.

Niğde Belediyesi’nin düzenliği ‘Temiz İnsan Temiz Çevre’ yürüyüşüne Vali Yardımcısı Adil Nas, Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Prof. Dr Enver Aydın

Kolukısa, İl Çevre ve Orman Müdürü Metin Süzgeç ile siyasi parti ve sivil topluk kuruluşu temsilcileri, belediye personeli, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı. Halkın çevre temizliği konusunda bilinçlenmesi, daha temiz bir Niğde için duyarlılık oluşturulması ve modern şehirleşmenin gereği olan çevre temizliğine dikkat çekmek için düzenlenen yürüyüş Hükümet Meydanı’nda başladı. Yürüyüş boyunca katılımcıların temizlikle ilgili döviz ve pankart taşıdıkları gözlenirken, öğrenciler de çevre temizliği konusunda sloganlar atarak, daha temiz bir Niğde’de yaşamak için herkesin üzerine düşeni yapmasını istedi. Ayrıca yürüyüşe katılanlardan bazıları da ellerine aldıkları poşetlerle çevredeki çöpleri topladı.

Niğde Belediyesi ‘konteynırların kaldırılarak, çöplerin poşetlerlerle toplanması’ uygulamasını başlattı. Pilot bölgeler olarak belirlenen Bor, Bankalar, İstasyon, Eski Terminal, Paşa Kapı ve El Hacı Mahmut Caddeleri’nden başlatılan uygulamayla birlikte Temizlik İşleri Müdürlüğü ekipleri ev ve iş yerlerinin bir aylık çöp poşetini dağıttı.

Modern şehirleşmenin gereği olan temiz bir çevre için harekete geçen Niğde Belediyesi görüntü ve çevre kirliliğine yol açan konteynırları şehir merkezinden kaldırdı. Pilot bölgelerde başlatılan atıkların poşetlerle toplanmasının, zaman içerisinde şehir genelinde bütün mahallelerde uygulanması hedefl eniyor.

Niğde Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ekipleri Kale ve çevresi ile Kayaardı yürüyüş yolu ve Hüdavend Hatun Otoparkı üzerinde geniş çaplı temizlik çalışması yaptı. Hem vatandaşların talebini yerine getirmek hem de mevsim dolayısıyla dökülen yaprakları temizlemek için yapılan çalışmalar vatandaşı memnun etti.

Page 67: Dört Mevsim Niğde 1
Page 68: Dört Mevsim Niğde 1