Âkİfname - esgiciesgici.net/022_011/hasan basri cantay akifname mehmed...âlemi terkdir. kader, bu...

403
ÂKİFNAME (MEHMED ÂKiF) BALIKESİRLİ Haşan BASRİ Çantay Naşiri: Mürşid Çantay Ordu Cd. 195, P.K. 32 — Bayezıd-İst.

Upload: others

Post on 02-Mar-2020

25 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

 K İ F N A M E(MEHMED ÂKiF)

BALIKESİRLİ Haşan BASRİ Çantay

N aşiri: Mürşid Çantay Ordu Cd. 195, P.K. 32 — Bayezıd-İst.

Page 2: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bu eser, Mehmed A k if’in ölümünü müteakip günlerde basılmak üzere hazırlanmıştı. Bazı sebep­lerden dolayı basılamadı. O günün hatırasına hür­meten hiç bir değişiklik yapmadan neşrediyorum.

M. Ç.

AHMED SAİT M ATBAASI İstanbvd-----------------------1966

Page 3: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

M. Akif

M. A k if’in ölümünden bir hafta evvelki hali

Page 4: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Edebiyat tarihimizin, en saltanatlı devirlerinin, en ihtişamlı eserle­ri, esefle kaydedelim ki bugün artık yeni neslin hafızalarmı süsliyemiyor. O, devirden devre intikal eden ve edebî san’atlerle müzeyyen edebiyat şaheserlerinin bugünkü dile çevrilmesi mümkün değildir. Çünki anlam­ların ayrıca açıklanması, devrinin kültürünü ve tarihini bilmeğe bağlıdır. Bugün artık, o eski kültüre okul programları ve günün anlayışı başlıca engeldir. Hiçbir millette görülmeyen bu tereddüdü, millî tarih ve kül­türümüzün mersiyesini hazırlamaktadır. San’atta yenilik, tarihî san’at- leri imha etmek değildir. Onlara hürmet, ayrıca bir kültür terbiyesi ol­malıdır. Nâbî merhum «Her şeyin ilmi güzel cehlinden» der. Biz, «san’ati san’at için» diyen zümreyi aralarında başbaşa bırakarak, «san’at gayesi içindir» diyen san’atkârlara bakalım.

Didaktik mahiyetteki eserleri san’at dışı bırakırsak, millî, tarihî ve sosyal konularla mücehhez külliyâtı, edebiyat tarihimize, büyük millî şâirimiz ve İstiklâl Marşımızın mübdii Mehmed  k if merhum ihdâ et­miştir. Bu ihlâs ile yugrulmuş san’at âbidesinin mümessilini kaybımızın otuzunpu hazin yılını idrâk etmek üzereyiz.

Şimdiye kadar hakkında, emsaline nasîb pekçok eserler yazıldı. San’a- tı, fikriyâtı, hayâtı, hizmeti tahlîl ve tevkîr edildi. Ve her ölüm yıldönü­mü vatanın her köşesinde İstiklâl Marşı şâiri ve Safâhat mübdii olarak hürmetle yâda vesîle yüzlerce konferans verildi, musâhabeler yapıldı ve bu millet yaşadıkça sinesinden fışkıran bu tebcîl şerareleri artacak, ek­silmeyecektir.

Merhûmun devrinde yaşayan bütün edîb ve şâirlerle kendisini yakın­dan, uzaktan tanıyanların hâtıralarını, kendisiyle hayatı boyunca fikir beraberliğinde bulunmuş olanlar tarihimize büyük eserler hediye etti­ler. Enson olarak büyük şâirimizin ençok sevdiği dostlarından ve millî mücâdele arkadaşlarından, memleketimizin değerli din âlimlerinden Bi­rinci Büyük Millet Meclisine Balıkesir M eb’usu olarak iltihâk eden üstad Haşan Basri Çantay merhum, sağlığında bizlere  k if hakkında etraflı bir eser hazırlamakta olduğunu beyan buyurmuştu. Hayatında onu bastır­mak kendisine müyesser olmadı. Fakat Hayr-ülhalefi Mürşid Çantay,

 K İ F N  M E

Page 5: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

merhum üstâdın bu emeğini yurt çapında değerlendirmek üzere neşre karar vermiştir. Kendisine bilhassa teşekkür ederiz. Üstad Haşan Basrî Çantay, m illî mücadele ve birinci Büyük Millet Meclisi süresince Meh- med A kif merhumla geceli gündüzlü arkadaşlık etmiş olması ve bütün fikriyâtına, tahassüsâtına yakından ilgili bulunması dolayısiyle tarihe, en yetkili kalem olarak «Akîfnâm e»yi ihdâ etmiş oluyor. Yurdumuzun her iki büyük şahsiyetine Cenâb-ı Hakdan rahmetler, mağfiretler niyaz ederken Mürşid Çantay Bey kardeşimizi de candan tebrik ederiz.

M AHİR İZ

Page 6: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

« Â K İ F N Â M E » Y E D A İ R

Tasavvuf tecrübesinde üç safhadan geçilir. Birincisi terk safhasıdır. Allah yolcusu bu birinci safhada dünyaya ait kendinde ne varsa onların hepsinden boşalır. Servetten geçer, devletten geçer, şöhretten geçer. Hâ­tıralardan ve zekânın mahsûllerinden boşalır, fâni sevdâlardan boşalır, kendi iktidarının inancından boşalır.

Boşalma tamam olunca ikinci safha başlayacaktır. Onda, varlık ve­himlerinden boşalan ruha lutf-u İlâhî dolar. Kendi yokluğunda İlâhî var­lığın azametini duyan ruh, içten bir fırtınaya tutulmuşcasma sarsılır, kendinden geçer. Bu safha, vecd safhasıdır. Vecd denen bu ruhânî sar­hoşluk halinde temâşâ edilen âlemler, tasavvuf ehlinin terennümlerini doğurur. Vecdin sonunda üçüncü ve son olan Huzur safhası açılır. Huzur, hareketsiz, sarsıntısız, adetâ düşüncesiz visâl halidir. Onun yaşattığı, bel­li bir koriuya bağlanmayan ve sınırları olmayan sevinç ve selâmetten ibaret, içerisinde varlığın eridiği tek bir duygudur. Fırtınadan sonraki durgun denizin mutlak durgunluğunda yaşattığı ezelî hikmetin, ruhda sessiz, sözsüz hayat oluşudur.

Mehmed Akif’in hayatında bu üç safhayı arayabiliriz. Birincisi o, Ça­nakkale harbine kadar İstanbul’da yaşadı. Bu devrenin duygularını «Âs\m»dan önceki beş «Safahât»ında buluyoruz. İkinci safha, bilinci ci­han harbinin felâketleriyle başladı. Sanki mağlûbiyet denen büyük ıztı- rap, milletimize «Âsım »ı kazandırmakla karşılandı. Sonra bu vecd hali, istiklâl savaşı esnasında Ankara’da devam etti. Üçüncü safha, kendisine vahdet-i vücudu ilhâm eden çölde başlayacaktır. Onun müjdelerini «Göl- geler»de buluyoruz.

İstanbul’daki birinci safhada Âkif, dünyasına ait nesi varsa nağme halinde hepsinden boşaldı. Mekânın her noktasında durdu. Şark’da, Garp’- da dolaştı. Yaralarının hepsini neşterledi. İslâm diyarının her karış top­rağına ümid tohum lan serpmek istedi. İnsan denen hilkat hârikasını, İlâ­hi varlığın sınırlarında ona en yakın yere yerleştirdi. Sonunda hüsrânın büsbütün boğulmadığını görünce, «Şu sessiz kubbenin altında insandan eser yokmuş!» diye haykırmakdan kendini alamadı.

Buraya kadar Akif’in san’atı henüz feryad halindedir. Eserde Akif ve  lem tezadı göze çarpmaktadır. Onun tasavvuru olan âlem, dünyamı­zın gerçeğinden ayrı bir âlemdir. Ona, bu haliyle bu âlemden boşalmak gerekmektedir. Ondaki eflâtunî ideale yakışan hareket, bütünüyle bu

Page 7: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât, içinde yaşadığı ve dokunduğu dünya ile san’at- kârın ideali arasındaki ürpertici tezat yüzünden, onu belki biraz geç ka­lan bu terk hareketine hazırlayıcı ıztıraplı geçit olmuştur.

İkinci olan V ecd hali onda Çanakkale harbi ile başladı. İstiklâlini is­teyen milletinin o zaman kalbi olan Ankara’da Allaha götüren yolculuk halinde devam etti. «Asım» ile «Gölgeler» deki şiirlerin bir kısmı vecdi- nin ifadeleridir. Ankara’nın Tâceddin dergâhında ümmetin kurtuluşu için Allah tarafından görevlendirilen uyarıcı, sırf ilahi olan cezbelerini daha sonra Büyük Huzura açılan çölde yaşayacaktır. «Gece» ve «Secde», bu devrenin mahsulü olan Vahdet-i vücut aşkının terennümleridir. Üçüncü olan Huzur halini de o muhakkak yaşamıştır. Ancak bu son devre hak­kında bilgimiz yok. İnsanla Allah arasındaki bu samimiyet sırrını, bu ifşa edilmez hali, o da her mistik gibi kendisiyle beraber götürmüş olsa ge­rektir. Her halde dünyada iken yaptığı ruh tecrübesinde huzura eriştik­ten sonra ötedeki büyük huzura kavuşmuş olmalıdır.

Büyük sırra götüren yolda istiklâl ezânlannm inlediği Ankara’nın kıyısındaki Tâceddin dergâhında cezbelerini yaşarken, çok sevdiği ve adı­na «Bülbül»ünü ithaf ettiği o zaman Karesi mebusu olan Haşan Basri Bey, san’atkârın vecdinin yakından şâhidi olmuştu. Bu esnada şâirin ruh dün­yasındaki fütuhatı, Anadolunun mübarek toprağının dokuz yüz y ıl önceki ilk fetihleri gibi şa’şaalı, Yunusun cezbeleri gibi derindi. O derinlikleri bugün biz ölçemeyiz. Sanki bir güneşten kopup da gelmişcesine Ankara’ya sığmayan adam oradan, «Bülbül» deki hıçkırıklarla kararmış semalara haykırdığı gibi, Allahın en ulvî ihsanı olan hiç sönmeyecek ümitle de Maltada esir olan vatanın kara gün dostu Süleyman Nazif i selâmlıyordu. Rabbinden mukaddes vazife almışçasına coşkun yaşayan şair, Anadolu­nun haritasından taşmak isteyen aşk, ümit ve îman karışığı olan bir ruh tuğyanı ile yetim yurdun mutlaka kurtulacağına birer hüccet, birer ye­min olan yazılarını yazıyordu. O acı günlerde en yakın dostlarından olan ve kendisiyle sürekli temas halinde bulunan merhum Haşan Basri Çan- tay, şairin yazılarına ilham olan hâdiseleri ve karlakterindeki insanüstü teşekkülün safhalarmı adım adım tesbit ediyordu. Zira san’at eserini, san’atkânn yaşayışı ile izah etmek lâzımdır. Bu yaşayışın hâdiselerini göz önünde tutmayarak yapılan izahlar, san’at eserini hakkiyle tanıtmak­tan uzak kalmaktadır. Şunu da söyleyelim ki Haşan Basri Çantay, alelâde bir müşahit değildi. İslâm ilimleri üzerinde geniş vukuf sahibi âlim, şair, muharrir, mûsikiye de aşina bir şahsiyetti. Zekâ ile hassasiyet tek bir ışık halinde birleştiği zaman ne kadar ince ve ne derecede keskin bir kuvvet hasıl olursa o öyle bir insandı. Tarihin böylesine bir lûtfu olan o îman ve ilhâm devrinde Akif’i tanıdı, onu sevdi, ona bağlandı. Devrimizin artık anlamadığı bir dinî derinlikte ona dost oldu. İnsanı anlayış bakımından

8

Page 8: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

derin zekâsı, hâdiseleri anlatma hususunda ince ve akışlı ifadesi ile Meh- med  kifi yeni nesle tanıtmada onun büyük rolü olmuştur. O, «Safahât» şairinin şiiriyle yanyana giden hayatını yakından takip etti. San’atkârın büyük sırrı olan bu içsel münasebet sırrını ifşa etti. A lim ve şair şahit, onun büyüklüğüne hayranlıkla geçirdiği yılları anlattı. Âkifin daha eski dostları arasında bile onu hiç anlamayan, onun kutsal davasını yer yer küçümseyenler olmuştu. Haşan Basri Çantay gibi bir dost, şüphesiz ki taliinin güzel cilvelerindendi. Zaman, dostların değerini ve gerçek çehre­sini meydana çıkarıyor. Devrimizin anlayışından artık uzaklaşan bu bü­yük müslümanlar, şimdi barmdıkları hakikat dünyasında elbette birbir­lerini tekrar bulmuşlar ve ebedî sohbetlerine dalmışlardır. Bu sohbetten şimdilik nasipsiz olarak toprağın üstünde sürünen bizler. Akitleri güneşe bakabildiğimiz, güneşteki cevheri görebildiğimiz kadar anlıyoruz. Biz za­vallı nasipsizler onu, nihayet büyük bir şair ve san’atkâr olarak tanıyo­ruz. Edebiyat ve san’at tarihimizde Akifin yeri, derinlikte Yunusların ayak ucunda ise azametle parlaklıkda Fuzûlîlerle Sinanlann başucunda- dır. Akif, yalnız yirminci asrın Müslüman-Türk şairi değil, dokuzyüz y ıl­lık tarihimizin en yükseklerde duran terennümcüsüdür. O koca bir tari­hin türbedârıdır. San’atta fertten Allaha, ferdî sevdâlardan ilâhı aşka, birlerden Bütünün sevdâsına doğru basamaklanan, bu cüz’îlerden küllîye gidiş davasında, Mevlânâlarla Yûnuslarm yürüttükleri kervanın önünde yarışan atletler, taştan yapılmış eserde Koca Sinan ise söz san’atında Fuzûlî ile Akif değil midir? Dinî san’at denen zirve edebiyatının kapısı yirminci asırda Akifin eliyle açıldı. Bu kapıdan girmek kolay değil; çün­kü pek yüksek. Ona tırmanmak için büyük ruh kuvveti lâzım. Onu ancak alçaklardan selâmlıyoruz. Akifin kabri, ziyaretçilerin durduğu yerden çok yükseklerde yapılmalıydı. A kif i konuda, kafiyede, tasavvurların dar çemberi içinde tanımaya çalışmak beyhudedir. Haddimizi bilmek, Akifin dostluğunun harîminde yaşamış olan Haşan Basri Çantaylara gıpta ile, sevgi ile, hörmetle yaklaşıp onlardaki ilâhî emanetten birer damla dilen­mesini bilmektir.

Bu toprak daha çok A k if 1er yetiştirecek mi? Bu soruyu, mümince dua ve ümitlerle karşılamak kolaydır. Ancak nâzımın, şâirin, idealcinin, hatta vatanperverin üstünde, ta uzaklarda, sanki Levh-ı mahfuzda yazılı bir insan vasfı var. Bir insan vasfı ki onu insan isimlendiremiyor. Fazilet diyorsunuz, yetm iyor; Hamiyet küçük kalıyor; Aşk, önünde yanıp kül oluyor. Cezbe nedir bilirseniz eğer, «Allah!» deyip kalıyorsunuz. Kelime ile cevaplanmayan bu İlâhî bilmeceyi, ancak yine kelimesiz ibadetteki vecd cevaplandırıyor. Eğer bulmak hususunda iktidarınıza inanıyorsanız, işte Akifde onu arayınız. «Akifnâme» de bu sırrın çözümünü bulabilirse­niz, Akifi anladınız demektir.

NURETTİN TOPÇU

Page 9: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

İ S T İ K L Â L M A R Ş I

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O, benim milletimin yıldızıdır, parlıyacak;O, benimdir, o, benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl. Kahraman ırkıma bir gül ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra halâl... Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım; Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmaz, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı dıvar.Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! nasıl böyle bir îmanı boğar, «Medeniyyet» dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş yurduna alçakları uğratma sakm,Siperet gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakkın;Kim bilir belki yarın.. Belki yarından da yakın!

Bastığın yerleri «toprak» diyerek geçme tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı!Sen şehîd oğlusun; İncitme, yazıktır atanı: Verme, dünyâları alsan dâ bu cennet vatanı!

10

Page 10: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!Cânı, cânânı, bütün vârımı alsın da hudâ,Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli: Değmesin ma’bedimin göğsüne nâmahrem eli.Bu ezanlar — ki şehâdetleri dînin temeli —Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder — varsa— taşım; Her cerihamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım; Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi halâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyyet, Hakkıdır, hakka tapan milletimin istiklâl.

11

Page 11: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Üstâd- 1 Kerîmim (Mehmed A kif Bey) hakkmda bir kitab neşretmek hatırımdan bile geçmezdi. Çünkü Akif, kanâatımca, yazılamazdı. Hele onu ben hiç yazamazdım; Hem aczim mâni’di, hem fartı mahabbetim. Üstadım öldü, Balıkesir’de çıkan (Türk Dili) gazetesi benden bir yazı is­tedi. Bu talebi, reddedemedim. Kırık dökük bir şeyler yazdım. Teşvik ettiler, teşci’ ettiler, nihayet şu âvâre eser meydana geldi.

(Akifnâme) yalnız benim âciz yazılarımı değil, ilk zamanlarda üstada dâir yazılan hemen bütün yazıları ihtivâ etmektedir. O zaman ve ondan sonraki zamanlarda göremediklerim, bulamadıklarım tabiî hariç.

Üstâd hakkındaki hükümlerimde elimden geldiği kadar bitaraf olmı- ya çalıştım. Seyrimde durmaksızın devam ettim, aleyhinde yazılan bir iki zavallı yazıya ayrıca cevab vermedim.

(Süleyman Nazif) merhumun hayatta en çok üzüldüğü şey adının unutulması idi. Sövmek bile ona hoş gelirdi. Çünkü ancak o sayede ya­şadığını anlayabilirdi. A k if ’e sövenler onun ebed-zindeliğine hizmetten başka bir şey yapmamışlardır.

Bin safsata bir mısraı bercesteye değmez.

Avni

H. Basri ÇAN TAY

12

Page 12: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Mehmed A k if bey (eski) Kosuva vilâyetinin (İpek) sancağı merke­zine bağlı Şuşisa (Foşiçe) köyü eşrâfından (Nureddin ağa)nın oğlu (Meh­med Tahir efendi) nin sulbünden dünyâya gelmiştir. Doğduğu tarihi (1290) hicrî yılının (1873 M.) şevvalidir. Mahalli tevellüdü de İstanbul’un (Sarıgüzel) [1] mahallesindeki evleridir.

Dedesi Nureddin ağa — A k if’in (Âsim) ındaki şu :

— Hoca rahmetli yetişmişti, düşün hem nereden?Kimin oğluydu baban? kimdi tmuttım mu deden?İpeğin köylüsü; ümmî, yan vahşî bir adam..

— Bâri yamyam de! ne mâni’ ki?— Evet ak yamyam!

mısralarmdan da anlaşıldığı üzere — «ümmî» bir adamdı, çiftçilikle meş­gul idi, okumuşlara ve okumıya âşık ve temiz bir zât idi. Onun için oğlu (Mehmed Tahir) i İpekte okutmuş, ikmal-i tahsil etmek üzere de İstanbul’a yollamıştı.

Mehmed Tahir efendi İstanbul’da (Yozgat’lı hoca Mahmud efendi) nin derslerine devam etti, onun, en olgun ve en kıymetli talebesinden olarak, icâzet aldı ve sonra da fâtih medresesinin müciz müderrislerinden oldu.

İbnül Emin Mahmud Kemal bey, (son asır Türk şâirleri) adındaki 4îitabınm (Mehmed A kif) kısmı haşiyesinde şu satırları y a z ıy or :

«... Sâlih, Fazıl, Vefî, Sahî, Alî cenab, Mürüvvetkâr, Müstakim bir üstâd-ı Kâmil idi... Aslan Buhara’lı olan refikası da hüsnü ahlâk sâhi- bi muhterem bir hanımdı. Cenâb-ı Hak ikisini de mazhar-x rahmet bu­yursun.»

Nureddin ağanın târihi vefatı malûm değildir. Oğlu Mehmed Tahir efendi İstanbulda yerleşmiş, îpek ’le alâkasını kesmişti. Vefatı 1305 hicrî yılındadır. Edirnekapı mezarlığında medfundur.

MEHMED AKİF’İN DOĞUMU VE AİLESİ

[1] Balıkesir’i! (Sangürz) ismine, galat olarak, izafe edilmiştir. (Sarıgürz Nureddin efendi) büyük ve hak-perest âlimlerdendi. Vefatı: 928 hicrî yıldadır.

13

Page 13: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Mehmet A k if’in validesi Tokat’lı (Hace Emine Şerife hanım) dır. Ona (Buhara’h ) denmesinin sebebi şudur ;

Bundan (170) sene kadar evvel Buhara’dan (Hekim hacı baba) nâ­mında bir zât Anadoluya hicret ediyor, (Boyabat) ta evleniyor, bil’âhare karısı ile birlikte (Tokat) a gidiyorlar. Emine Şerifenin annesi Tokat’ta bu zâtm sulbünden dünyâye geliyor, evlenme çağında yine Buhara’dan gelen (tâcir Mehmed efendi) ile evleniyorlar ki bu zât Emine Şerifenin babasıdır ve Mehmed A kif de, Mehmed Tahir efendi ile bu Emine Şeri- fe ’nin İstanbul’da teehhülünden meydana gelmiştir [1],

ÂKÎF’İN ÇOCUKLUĞU VE İLK TAHSİLİ

Mehmed A kif bey babasının biricik oğlu idi. Onu camndan ziyâde severdi. Adını (290) hicrî doğum târihini göstermek üzere Ragif koy­muştu. Fakat bu ismi annesi hep (Râkif) diye telâffuz ederdi. Başkaları da öyle derlerdi. Bil’âhare mekteb dâiresi o adı (Â k if)e tahvîletti.

A k if 5 yaşında iken babası Fâtih’te (Emir Buharı) mahallesi mek­tebine, sonra yine Fâtih’te Muvakkithane İbtidâî mektebine, daha sonra da Oklukcu yokuşundaki Merkez Rüşdiyyesine verdi. Fakat, onun ta’- lîm-ü terbiyesiyle asıl meşgul olan kendisi idi.

Mehmed Tahir efendi merhum asabî bir zâtti. Çocuğunu behemehal yetiştirmiye azmetmişti. Onun için daha ilk tahsil hayâtında oğluna karşı olan vaz’iyyeti; değişti, ciddileşti, sertleşti. Çünkü: Tahir efendinin ter­biye sisteminde müsâmahanın, serbest ve programsız hareketin yeri ve ma’nâsı yoktu. Fıtraten zekî, cevval ve müteharrik olan Mehmed Akif çocukluğunu böyle sıkı terbiye altında geçirdi. Zavallı ara sıra dayak da yerdi! Bu dayak faslı ölünceye kadar A k if’in dilinde dönmüş, dolaşmış­tır [2]. Onun için kendisi terbiyede «intizam içinde serbesti» tarafdarı idi.

A k if’in 7-8 yaşından itibaren hayâtı İbn-ül’emin Mahmud Kemal bey ile birlikte geçmiye başladı. Çünkü: Mehmed Tahir efendi A k if’le berâ-

[1] Yugoslavya’da (istok) cemâati imamı Yahya Selâmi efendi bir mektubunda şöyle yazıyor; «Âkif beyin babasmm doğduğu Foşiçe köyü bulunduğum yere yakındır. Burada onun amcazadeleri vardır. Memiş nammda biri simaca A kif merhuma pek benzer.»

[2] — Dayak «âmentü»ye girdiyse, benim kam ım tok.— Gül değil, kıl bile bitmez sopa altında!

— Hele!Öyle olsaydı şu karşmdaki yalçın kelle, fark olunmazdı kızanlıktaki güllüklerden! bu dayak faslı da aç kamm a bilmem nerden?

(Asım) dan

14

Page 14: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ber İbn-ül’emin’in de hususî hocası idi. Â k if’in çocukluk devresini bir de kendisinden dinleyelim :

Sekiz yaşında kadardım, babam gelir: «bu gece,Sizinle câmi’a gitsek çocuklar erkence.Giderseniz gelin ammâ, namazda uslu durun,Merâmınız yaramazhksa işte ev, oturun»Deyip alırdı beraber benimle kardeşimi.Namâza durdu mu, hâliyle koyverir peşimi.Dalar giderdi. Ben artık kalınca âzâde,Ne âşıkaane koşardım hasırlar üstünde!Hayâl otuz sqne evvelki hâli pişimden Geçerdi, başladım artık yanımda görmiye ben;Beyaz sarıklı, temiz, yaşça elli beş ancak;Vucûdü zinde, fakat saç, sakal ziyâdece ak;Mehîb yüzlü bir âdem; kılar edeble namaz Yanında bir küçücük kızcağızla pek yaramaz Yeşil sarıklı bir oğlan ki; başta püskül yok.İmâmesinde fesin bağlı sâde bir boncuk!Sarık hemen bozulur, sonra şöyle bir dolanır;Biraz geçer, yine râyet misâli dalgalanır!Koşar koşar duramaz, âkibet denir âmin Namaz biter. O zaman kalkarak o piri güzin,A lır çocukları, oğlan fener çeker önde.Gelir düşer eve yorgun. Dalar pek âsûde Derin bir uykuya...

O «yeşil sarıklı, fesinin imâmesinde (ibiğinde) boncuk bağlı» çocuk  k if’in kendisi idi. «Pîri güzin» de babası merhumdu.

(İBN-ÜL’EMİN) MERHUMUN ÎZÂH ATI

Yukarıda yazdığımız vech ile çocukluk ve kısmen gençlik hayâtını A k if’le birlikte geçirmiş olan İbn-ül’emin Mahmud Kemal bey bize yaz­dığı bir mektubunda şu îzâhâtı vermiştir:

«Mehmed A kif merhumu ne zaman, ne suretle tanıdığımı ve çocuk­luğuna âid hatırâtımı soruyorsunuz. Bir kısmını yazıyorum; Sıkılmazsanız okuyunuz.

Akrıbâ ve mensûbattan bir kaç çocukla kardeşim Ahmed Tevfik mer­hum ve ben altışar, yedişer yaşlarımızda idik. Bizi okutmak için bir ho­caya lüzum görüldü. Beşikten mezara kadar ilim ile uğraşan babamız ve velini’met-i irfânımız Seyyid Mehmed Emin paşa merhum, ilmi hadîs

15

Page 15: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

tederrüs ettiği ricâl-i ilmiyyenin efâdılından Kırşehirli hoca Mahmud efendiden afîf ve fâzıl bir muallim istedi. Müşarün’ileyh, en faziletli m e’zunlarmdan İpekli Mehmed Tahir efendiyi intihab etti. O sırada Ya­kacık’taki sayfiyyemize naklettik. Hoca efendi de oraya geldi. Müahha- ren âilesini de getirdi. Pek az fark ile bizim yaşımızda bir çocuk olan oğlu Mehmed A k if’i [1] bu suretle tanıdım.

(Son Asır Türk şâirleri) nâmındaki eserde de söylediğim vech ile Tahir efendi, Fâtih medresesi müderrislerinden salih, fazıl, vefâkâr, sa­hi, âlîcenâp, nimet şinâs ve mürüvvetmend bir üstâdı kâmil idi. Her yaz bizimle berâber Yakacığa giderek, tahsis olunan dâirede oturur, kışa doğru yine bizimle berâber İstanbul’a dönerdi. Bir âile efrâdı gibi birbi­rimize merbut olduk. Senelerce kemâli ihlâs ve meveddet ile birlikte ya­şadık. İncinmedik, incitmedik.

Henüz on, on iki yaşında iken A k if’te şâirlik alâmetleri görünmiye başladı. Vezinli vezinsiz, ma’nâlı, ma’nâsız nazımlar söylemiye çalışırdı.

A k if’i şâir yapan, o ma’sumâne güzelliklere gönül verişler, o suretle kendinden geçişlerdir. Aşık olmayan şâir olamaz. Onun âşıkaane, şâirâne beytleri çoktur. Bir zamanlar memleketin maruf pehlivanları sırasına geçmesi de şâirliğinden ve âşıklığından ileri geliyordu.

Yarım asır evvel söylediği bir kaç fârisî beyit karikatüründen mıs- râa benzeyen şu söz, hatırımda kalmış:

«İmşeb tâbesehar nehabîdem beışkı yâr.»

Amcamızın bizden büyük olan kızı Hatice Cemile [2], Akif ve ben— çocukluğumuza bakmayarak müşterek gazel söylemiye uğraşırdık. Aruz bilmediğimiz gibi parmak hesabında da parmağımız yoktu. Yaşımız, başımız, bilgimiz, görgümüz, şiir şöyle dursun, düzgün bir kaç cümle yaz- mıya da müsâid değildi. Fakat Akif’in sözlerinden ba’zılan, bizim sözle­rimizden daha iyice idi. Eşyâmız, kitablarımız ve kâğıdlarımız, seneler­den beri envâ-ı inkılâba uğradığından o «Fş’ar-ı letâfet nisâr» da zâyi’ oldu. Bugün ellerde bulunsaydı bir kaç parçasını naklederim de — bil’â- hara en değerli şâirler derecesine yükselen— Akif merhumun sabavet hengâmmdaki sözlerini okurdunuz ve muhtelif suretlerde mütehassis olurdunuz.

Akif, muahharen ilmi aruz tahsil etti. Mümarese için dâimâ nazm ile

[1] Velâdet târihi olarak babası «Rağif» tesmiye etmişti. Annesi ve komşuları ile b i­zim evdeki kadmlar ve uşaklar «Râkif efendi» ve bir çok sebeble babası mertebesinde olan babamız «Raif efendi» ve mekteb arkadaşları f kif efendi» derlerdi. Rağif nihayet A kif’te karar etti.

[2] Hatice Cemile, o zamanlar A kif’e «Gülistan» okutmuştu. Kadm, kendinin hocası olduğunu vefatma kadar söylerdi.

16

Page 16: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

meşgul oldu. Çocukluğunda başladığı şiirden ihtiyarlığında da vaz geç­medi.

Bir zamanlar, onunla Yenişehirli Hüseyin Hâşim, Halil Edib, ağlarca zade Hakkı, Beyazıt Kütübhanesi müdürü hoca Tahsin ve şâir zarif ve şâir ahibbâmızla buluştukça nazmen muhavere ederdik.

A k i f ’ in — on dört, on beş yaşlarında ve İ ’dâdî mektebinde bulunduğu esnâda— babası gırtlak vereminden vefat etti. A k if’le anası ve kız kar­deşi her türlü ma’nâsı ile bîkes ve bîçâre kaldılar. Aradan yıllar geçdik- ten sonra söylediği bir manzumede — ki oldukça müteessir olurdu — çek­tiği çileleri nakleder. O manzumenin [1] bir parçası:

Geldi seâdetle, fakat, nevbahar,Bende ne ol neşve, ne ol şevk var!Annemin ıssızca kalan lânesi,Kardeşimin eski yetimânesi,Mevceger oldukça hayâlimde ah.Görmez olur âlemi artık nigâh.Güç ise de ben nasıl olsam olur.Validem amma ne teselli bulur?Hem o kadın hayli belâ dîdedir.Gördüğü âlâm ise nâdîdedir.Ailesi münkariz olmuş bütün,Kimsesi yoktur, yalınızdır bugün.Lânesi birkaç sefer olmuş harab,Canına yetmiş doğalı iğtirab.Hisseme düşmüş olanı hiç iken,Ben kocadım çektiğimiz çilleden!Yirm i beşe gelmedi sinnim, tuhaf.Saçlarımın bir çoğu olmuş telef!Kalmış olanlar da ağarmaktadır [2],Kıhfım ı tırtıl gibi sarmaktadır.

[1] Bu manzume resimli gazetede münderictir. Mütâreltede fransız ve İngiliz asker­leri tarafmdan evimizin cebren işgal ve eşyamızm yağma edildiği hengâmda (resimli ga­zete) de götürülmüştür. Baş muharrirliğini Sâmih Rif’at, daha sonra Halil Edip merhum- larm îfâ ettikleri bu gazetenin yazı işleri bil’âhare bana tevdi’ olundu; Akif, Halil Edib, Hüseyin Hâşim, Ağlarca Zâde Hakkı ile gazeteyi muntazaman çıkarmıya başladık. Damat Mahmud paşa, Hersekli A rif Hikmet bey ve — müahharen Şeyhul’islâm olan— Musa Kâ­zım efendi gibi zevat da muavenette bulundular. Gazete rağbet gördü. Bir kaç sene sonra ba’zı esbabtan dolayı terk ettik. A kif’ in o gazetede manzumeleri vardır. Kendi yazısı ile birkaç şiiri de defterlerimde mukayyettir. Bana gönderdiği mektuplar ve manzumeler mü­târekede zayi, olan evrak arasındadır. ,

[2] Babasmm da genç iken saçı, sakalı ağarmış, saçları dökülmüş idi. Elli dört ya­şında vefât etti, sakalmda bir siyah kıl kalmamıştı.

F: 2 17

Page 17: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hoca efendinin irtihâli, bizim de maişetçe en mihnetli zamanımıza tesâdüf etmekle berâber, yaz gelince o yetim âileyi — her seneki gibi — yakacığa götürdük. Abradan bir ay geçmiş, yahut geçmemiş idi ki Mustafa Sıdkı efendi [1] bir akşam üstü geldi. Şen ve şuh meşrep bir adam ol­duğu halde, çehresi mağmum idi. Fâciayı birdenbire haber verip de ye­tim âile ile berâber bizi de dilhun etmemek için bir takım îmâlı mükad- dimeler serdediyordu. Nihayet anlaşıldı ki — esbâb-ı maişetleri yok de­nilecek derecede az o lan — bu bîçarelerin Sarıgüzel’deki ocakları yanmış, yahut sönmüş.

Sığındığı yuvadan da mahrum olan o dertli kadmla o iki bedbaht çocuğun bu feci’ haber üzerine ne hale girdiklerini düşününüz. O haber-i musibet bizi de yaktı, tutuşdurdu.

A k if’in — yukarıdaki manzumede söylediği vec i le — anası, evvelce de yuvası yıkılmış, ocağı sönmüş bir çille keş kadındı. İkinci def’aki y ı­kılış ve sönüş zavallı kadını dünyâye geldiğine peşîman etti, perişan etti.

Akif, işte böyle musibetler, mihnetler, zaruretler, sefâletler içinde Îdâdî tahsilini bitirdi. Kendini ve anası ile kardeşini beslemek için kısa bir yol bulmıya mecbur oldu. Uzun müşavere, müzâkereler ettik. Mes­lekine, meşrebine tamamiyle muhâlif olduğu halde — o sıralarda açılmış olan — Halkalı Baytar mektebine girdi. Şâirlik ve âşıklık da berâber gir­di. Mektebten haftada bir def’a çıkar, bir gece anasının yanında, bir gece de bizde kalırdı. Mektebde derslerden fırsat buldukça yazdığı manzume­leri bize okur, birer suretini bırakır, bize gelemediği zamanlar mektebten mektub ve manzume gönderirdi. Hepsi mahfuz iken evimizin işgalinde onlar da mahvoldu.

Zaruretle, mihnetle pençeleşerek mektebi bitirdi.Sınıfının birincisi olarak diploma aldı. Orman ve meâdin nezâretinin

baytarlık kısmında bir hizmete tayin olundu. Fakat yine rahat bulamadı. Yine mihnetten kurtulamadı. Doğduğu günden, öldüğü güne kadar safa yüzü görmedi, yahut gördüğüne kani’ olmadı. Gittiği âlem-i ebediyyette rahat ve seâdete nâil olduğunu eltafı ilâhiyyeden ümîd etmekle müte­selli oluyorum.

Geçen sene Mısır’da bulunduğum esnâda A k if’le görüştük. Hasta olarak İstanbul’a geldikten sonra da mükerreren ziyaret ettim. Her gidi­şimde memnuniyyetini izhar ederdi. Hattâ hastahanenin merhuma âlîce- nâbâne/ve kadirşinâsâne muâvenetlerde bulunan pek muhterem bir kadın •— ki muâvenetlerinden ve isminden bahsedilmemesini bana tenbih et­m iştir— «Akif de, siz de ba’zan birbirinizden şikâyet ederdiniz. Fakat

[1] Mustafa Sıdkı efendi Hoca efendinin «dere beği» nâmile yâdettiği ve talebesi içinde en ziyâde sevdiği civanmerd bir adam idi ki hocasının hizmetinde bulunurdu. H o­canın vefatından sonra Mehmed Emin paşa gibi o da âileye muavenet ve sahabetten geri durmadı. Â kif ona amca derdi.

18

Page 18: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

başkaları şikâyet etse ikiniz de râzî olmazdınız. Her halde birbirinizi can­dan severdiniz. Sizin sırrınıza akıl ermez» demiştir.

Vefâtı — beni ta’rif olunmaz derecede— müteellim etti. Birlikte ya­şadığım, birlikte okuduğum bunca yıllık bir kardeşten ayrılmak elbette can yakar. Pek sevdiğim, dâima iltifat ve riâyetini gördüğüm Recaî zâde Ekrem bey merhumun Süzinâk makamından Dilrübâ bir surette beste­lenmiş olan :

Saklayüp kalb-i mükedderde seni,Anarım âh ile her yerde seni.

şarkısını şimdi kûşe-i inzivâda lâhni hazîn ile terennüm ve teellüm et­mekteyim.

«Hak teâlâ ruhunu şâd eylesün».İbn-ül’emin

MAHMUD KEMALHamiş:«20 Ağustos 1314 de Hersekli A rif Hikmet, Halil Edib ve biraderim

Ahmed Tevfik merhumlarla Hırka-i Şerîf semtindeki Arushâneye med’- uvven giderek, A k if’in nikâhını yapmıştık. Evlendiği târih odur.

[Latife: A rif Hikmet, arahkta «A kif evlenmezden evvel epey adam­dı. Evlendikten sonra ........... oldu. Canım efendim, şâir kısmı evlenir mi»derdi.] Zevcesi Tophane Müşîriyyeti dâiresi m e’murlarından Mehmed Emin efendi nâmında bir zâtin kızıdır. İstanbul’ludur. Bayan İsmet. Akif’in ana, baba bir «Nuriye» isminde ve kendinden biraz küçük bir hemşiresi vardır ki berhayattır ve Arif efendi nâmında bir zâtin zevce­sidir.»

i. M. K.Not:İbn-ül’emin Mahmud Kemal bey de rahmeti rahmana kavuştu. Akif

beyle pek iyi geçinemezlerdi. Kemal beyin mizâcı aristokrat, öbirininki demokrattı! Kemal bey herkese söver sayardı, Akif onun bu âdetini be­ğenmezdi, onunla teklifsizce konuşmaktan çekinirdi. Paşazâdenin Akif’in ölümünden sonra da ona dil uzatmasının sebebi bu idi.

H. B.

ÜSTADIN ORTA VE YÜKSEK TAHSİLLERİ

Mehmed Akif bey İ ’dâdî tahsilini (1889) da ikmâl ettikten sonra ev­velâ Mülkiyye mektebine girmiş, hattâ birinci sınıfına devama başlamıştı. Fakat, îbn-ül’emin beyin de yazdığı üzere, «kendini ve anasiyle karde­şini beslemek için kısa bir yol bulmıya», binâen’aleyh «meslekine, meş­

19

Page 19: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

rebine tamâmiyle muhâlif olduğu halde o sırada açılan Halkalı Baytar mektebine» girmiye mecbur olmuştur.

Akif’in yâr-ı cânı Sabri Sözen bey [1] diyor ki: Akif’i 1307 senesinde Mülkiyye Baytar mektebinde tanıdım. Bu mektebin ilk çıkanlanndan- dır... Her sene sınıfını birinci olarak geçerdi. Daha mektebte iken güzel yazı yazar ve oldukça güzel şiirler söylerdi. Ben Baytar mektebinin üçün­cü senesine geçtiğim vakit Akif mektebini birincilikle ikmâl ederek, şe- hâdetname almış (1893) ve birdenbire Zirâat Nezâretinin beşinci şubesine me’mur olmuştu. Ben hasbel’îcab Baytar mektebini üçüncü senesinde, 1309 senesi kânun-ı sânîsinde terkederek, altı ay kadar bekledikten son­ra Yüksek Muallim mektebinin Fen şubesine girdim. Gerek bu müddet ve gerek mektebin tahsil müddeti olan iki sene zarfında Akif’le berâber Lonlu Fransız (Kamil) den Fransızca öğrendiğimiz için ekseri geceler birleşirdik.

Mumâileyh bir taraftan da (Tabhane) medresesinde (İskeçeli hafız îsâ efendi) nin odasına' devâm ederek, hıfz-ı Kur’ân’a ve Ulumı Arabiyye tederrüsüne çalışırdı. Hıfzı bir senede ikmâl etti. Ulumı Arabiyyede de tekmil-i nüsah ederek icâzat aldığını işittim.

1312 senesinde m e’m urij^etle taşralara çıktım. 1329 senesinde Tedri- sât-ı Tâliye birinci şube müdüriyyetiyle İstanbul’a naklettiğim zaman Akif’i ilmen çok yükselmiş buldum.»

AKİF’İN RESMÎ HAYATI

Mehmed A kif merhum Mülkiyye Baytar mektebi âlîsini birincilikle ikmâl ettikten sonra, 14 Kânun-ı evvel 1309 (1893) târihinde 750 kuruş maaşla orman, meâdin ve zirâat nezâreti beşinci umur-ı baytariyye ve ıslâhı hayvânat şubesi me’murluğuna ve bil’âhare müfettiş muâvinliğine ta’yin olunmuştur.

1 Mart 1313 te maâşı, Nazır (Selim Melhame paşa) nın merziysine muhâlif bir hareketinden dolayı, 675 kuruşa indirilmiş, fakat 8 Eylül 1313 te 900 kuruşa çıkarılmıştır. Bu m e’muriyyet 1055, 1350, 1800 kuruş ma- âşlarla 25 Ağustos 1325 tarihine kadar devâm etmiş ve ondan sonra ken­disi umur-ı baytariyye müdür muâvinliğine terfi’ edilerek, 2000 kuruş aylığa nâil olmuştur. Bu nazâretteki vazifeleri yirmi sene (11 Mayıs 1913

[1] A kif’in ölünceye kadar hürmet ve mahabbetine mazhar olmuştu. Bayezid Muta­sarrıfı sabıkı idi. Bu satırları yazdığım sıralarda emekli olarak Balıkesir lisesinde Fran­sızca muallimliği etmekte idi. O da irtihal etti. A kif bu zâtın kudret-i ilmijfyesine, fazâll-i ahlâkıyyesine, merdliğine, vefakârlığına meftun idi. Mütâreke devrinde Balıkesir Maârif Müdürlüğü zamanmda Kuvâyi JVülliyyenin te’sîsinde birinci derecede âmil olanlardandı. Allah rahmet etsin.

20

Page 20: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

tarihine kadar devam etmiş, ondan sonra isti’fa suretiyle çekilmiştir. îs- ti’fanâmesi şöyledir:

«Orman, Meâdin ve Zirâat Nezâreti CelîlesineUmur-ı Baytariyye müdîri Abdullah efendinin yerden göğe kadar

haklı olduğu bakteriyolojihane mes’elesinden dolayı azli üzerine âcizleri de m e’muriyyetimden sureti kat’iyyede istifa ediyorum olbahta...

Umur-ı Baytariyye müdir muâviri Mehmed ÂKÎF

4 Teşrini evel 1906 da Halkalı Zirâat mekteb-i âlîsi Kitâbet muallim­liğine, 25 Ağustos 1907 de Çiftlik Makinist mektebi Türkçe muallimliği­ne, 11 Teşrini sani 1908 de Darül’fünun Edebiyyât müderrisliğine ta’yin olunmuş ise de, umumî harb senelerinde vâk’i neşriyyâtından dolayı is- ti’faye mecbur edilmiş, bir aralık Meşihat dâiresinde tayin edildiği (Da- rül’hikmetil’islâmiyye) umumî kitâbet ve a’zalığından da Balıkesir’de Millî Mücâdeleyi teşvik ettiğinden dolayı (Damad Ferid) hükümeti ta­rafından azlolunmuştur.

A k if’in baytar müdür muâvinligindeki vazifesi nazâret merkezinde idi. Fakat o, üç, dört sene kadar Rumeli, Anadolu ve Suriye’de sârî hay­van hastalıklariyle mücâdeleye me’mur edildiği gibi umumî harbte de Almanya’ya gönderilmiştir.

Edirne m eb’usı muhteremi (Şeref A ykut); üstâdın Edirne’de çalış- dığı zamanları şöyle anlatıyor: [1] «Benirh bir horde beygirim vardı. Âkif bunun üzerine meşhur kıl heybesini atarak üstüne biner, köy köy gezerdi ve Türk köylerinden topladığı binbir destanı içli ve duygulu gönlünden taşarak anlatırdı.»

Mehmed A k if İstanbul’un işgali üzerine Ankara’ya gitmiş, birinci Büyük Millet Meclisine (Burdur) m eb’usu seçilmişti. O meclisin feshini müteâkib İstanbul’a döndü ve birkaç senesini, kıymetli ve aziz dostu merhum ve mağfur (Prens Abbas Halim paşa) ile birlikte kışın Mısır’a gitmek, yazın da İstanbul’a gelmek suretiyle, geçirdikten sonra, en son yaptığı kış seyahati esnâsında Mısır 'Üniversitesi Türkçe ve Edebiyyât müderrisliğine ta’yin olunarak, hastalığının iştidâd ettiği günlere kadar, kendi ta’birince, «canını dişine alıp» o vazifede çalışmış, nihâyet İstanbul’a dönerek, mukadder gününe kadar (27.12.1936) berhayat kalmıştır.

Hamiş:Mısır’a ve Medîne-i m ünevvere’ye ilk seyahati, Berlin’e hareketi

ve orada ifâ ettiği mühim hizmetler, Necd seyahati hakkında mükemmel malûmat Eşref Edib beyin (Mehmed Âkif) namındaki eserinde (Sahife: 39:46).

[1] Yazısı kitabımızdadır.

21

Page 21: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(Türk dili) gazetesinden:

H A T I R A L A R

[Mehmed A k if’in ölümünü duyar duymaz onunla birlikte geçirdiği­miz günlerin ba’zı hatıralarmı ve bu münâsebetle üstada âid bilgi ve duy­gularımı Balıkesir’in günlük (Türk dili) gazetesinde, müteessir ve mef- tur yazmıya çalışmıştım. Okuj^anların, bir kitab haline getirilmesi hak- kındaki, lütufkâr teşviklerine mazhar olan bu yazılarımı, bir, iki ta’dil ile, dere ediyorum:]

31.12.1936

Yedi aydır (Siroz = Teşemmuu kebd) hastalığından rahatsız bulu­nan büyük üstad şâir Mehmed A k if’in pazar günü 27.12.1936, saat 20 ye çeyrek kala Beyoğlunda Mısır apartmanında dünyaye gözlerini yumdu­ğunu acılarla duyduk. Merhumun daha evvel Mısır’dan dönerek, tedâvi için Teşvikiyye Sıhhat Yurdu’na yattığını yazmıştık. Hastalığından ümid- lerin kesilmesi neticesinde sıhhat yurdundan çıkan ve Alemdağında yeni ve oldukça ümidli ve çok ihtimamlı bir tedavi altına giren üstâdın rahat­sızlığı son zamanlarda yine artmış, o, Beyoğlunda Mısır apartmanının beşinci katındaki bir odaya nakledilerek, orada hayatının son günlerini geçirmiye başlamıştı.

Karnında toplanan sular yüzünden kendi tabirince «gebe kadınlar» hâline gelen büyük üstâd son tedâvî esnasında «yanında İngiliz tuzunun Kara kulak suyu gibi» geldiği zehirli ilâçlardan artık bıkmış, doktoru da ona yemede, içmede tamâmen serbest olduğunu söylemişti. Bu hal kur­tulması ümidinden biran halî kalmıyan bizi de derin yeislere gark etmiş­ti. Nihayet öteki gün gelen İstanbullu arkadaşlarımız duymak istemedi­ğimiz ölüm haberini ciğerlerimizin derinliklerine kadar duyurdular. A l­lah rahmet etsin.

Mehmed A kif’in kim olduğunu, nerede doğup, nasıl yaşadığını, bu millete ne gibi eserler verdiğini... hemen bilmeyen yoktur. Muhibb-i hâ­lisi «Süleyman Nazif» merhumun müstakil ve pek güzel bir eseriyle de tanıttığı üstâdın terceme-i hâlinden ve sâiresinden bahsetmeyi kendimce zâid görüyorum. Yalnız senelerce devâm eden şerefli refâkatinden aldı­ğım ve duyduğum bir kaç hatırayı-zikiri cemîline yeni bir vesile olsun diye arzedeceğim :

22

Page 22: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

1 — AKİF VATANPERVERDİ

Ben onunla 1908 senesinde İstanbul’da tanıştım.O zaman A k if yeni intişara başlayan haftalık «Sıratı müstakim»

mecmuasının baş muharriri idi. Mülakatımız da o mecmua idârehanesinde olmuştu.

A k if’in vatanperverliği bir imtisâl nümunesidir. Onun Balkan har­binde, Umumî muharebede, İstiklâl savaşında yazdığı vatanperverâne şi­irler bilâ istisnâ hiç bir şâire nasîb olmayan yüksek yurt sevgisinin çok coşkun ve İlâhî ilhamları idi.

*

Yunanlıların İzmirimizi işgalini müteâkib Balıkesir’de başlayan mil­lî hareketlerde de A k if’i yanımızda bulduk. O zaman A kif İstanbul hü­kümetinin Dârülhikme a’zâsından idi.

O, millî hareketi duyar .duymaz Balıkesir’e koşmuş, (Zağnos Meh- med) paşa câmiinin kürsüsünde verdiği celâdetli hitâbesinde «Ey BalIke­sirliler, güzel yurdunuzu çiğnetmeyiniz, müdâfaanız meşru’dur, sebât ediniz, yürüyünüz...» demiştir. Bu hitabenin memlekette yaptığı te’sîr pek büyüktür. O zaman — hatırımda kaldığına göre (İzmire doğru) ga­zetesinde de aynen intişar eden hitâbe yüzünden— A kif İstanbul hükü­metince me’muriyyetinden azledilmişti...

A k if bir arkadaşı ile birlikte Ankara yolunu tuttuğu zaman sevincin­den, heyecanından âilesini bile unutmuştu. O, keseciğinde otuz altı ku­ruş mevcudu ile Ankara yoluna çıkmıştı!

Hilâfet ordularının Anadolunun muhtelif yerlerinde uyandırmıya ça­lıştığı fitne ve mel’anetler zamanında Akif Kastamoniye gitmiş, orada (Nasrullah) câmiinde, millî da’vamızın esaslarına dâir, verdiği büyük m ev’izasiyle — ki derhal tab’ ve neşredilmiştir— Vatanperverliğinin en kudsî ifâdelerini terennüm etmiştir.

*

A k if birinci Büyük Millet Meclisinde (Burdur) m e’busu idi. Mücâ­dele yıllarında gösterdiği îman ve itmînan cidden büyüktü. Onan:

Cihan yıkılsa emîn ol bu cebhe sarsılmaz

diye biten şiiri düşmanın tam Ankara’ya doğru gelmiye başladığı bir za­manda intişâr etmiş ve bu şiir halkın îmanına âdetâ yeni bir can kat­mıştır.

23

Page 23: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

5.1.1936

Üstad A k if’in ölümü haberini alınca hislerim dondu, sanki câmid bir cisim haline geldim. O hal ile ne yazacağımı değil, ne yapacağımı bilmi­yordum.

 kif başlı başına bir cihandı.Onu anlatabilmek, yazabilmek benim haddim m i? Ben A k if’i yine

yazmayacağım, çünkü: yazamayacağım. Yalnız ona âid ufak tefek hatıra­larımla kendimi belki avutabileceğim. İşte o kadar.

*

Uğursuz mütârekenin ilânı sıralarında idi. Türkiyenin mühim dimağ­ları i ’tilâf devletlerinin işgaliyle felce uğratılıyordu. Ben Balıkesir’de (Ses) gazetesini çıkaracaktım. Haykıracaktım.

Bu münâsebetle A k if’ten bir kıt’a istedim; Şunu yolladı:

Düşman sesi duymak istemezsen,Kardeş sesidir, uyan bu sesten!Kalkınca görür ki akşam olmuş.Vaktiyle uyanmayan bu sesten.

(Sehli mümteni’)a pek güzel bir misâl olan bu kıt’a 17 Teşrini evvel 1918 den 13 Mart 1919 tarihine kadar intişâr eden, fakat ondan sonra ermeni ve rumların mütemâdi ta’kibleri yüzünden kapatılan gazetemin başında bir tâci san’at ve hamiyyet gibi parladı, durdu. O kıt’a A k if’in Safahat’ında yoktur. (Ses) in o zamanki ümidsizliklere tâze ümidler ve sarsılmaz îmanlar veren (İstanbul yazıcısı) üstâdın arkadaşı B. Eşref Edib idi. O arkadaşı idâre eden, onun yazılarını en emin vasıtalarla mun­tazaman bana ulaştırmayı te’min eyleyen de bizzat A k if’ti.

[İstitrat: A k if Balıkesir’i çok severdi. Hastalıktan kurtulmuş olsaydı Balıkesir’de yerleşecekti, hayâtının son günlerini bile hep bu emelle ya­şadı.

Ankara’da idik, memleketimizin yunanlılar tarafından işgali sene-i devriyyesine müsâdif bir günde (Yeni Gün) gazetesine yazılacak meftur bir yazıyı karalamakla meşgul idik. A k if te şu kıt’ayı yazıp bize v e r d i ;

O yeşil toprağın ey yüzler ağartan (karesi).Şimdi binlerce şehidin kanayan makberesi.Sana hasret kalan evlâdın için dünyâda Varsa kahrolmadan ârâm edecek yer neresi?Hani gök kubbenin altında görülmüş mü eşin?Dağların bağ, hele vâdilerin altın deresi!Ey benim her taşı bir ma’bedi îman yurdum,Seni er geç bana mutlak verecek ma’budum!

II

24

Page 24: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bu kıt’a (Yeni Gün) ün 30 Haziran 1338 tarihli nüshasında intişar etmiştir. Safahat’ında bu da yoktur.]

İstiklâl muharebelerinin devam ettiği sıralarda A k if’i görmeli idiniz, O, kafesleri yırtan arslanlar gibi kükrüyordu. Düşman Ankara’ya yak­laştığı sırada A k if hiç istifini bozmadı, onun kuvve-i ma’neviyyesi zerre kadar sarsılmadı; etrafındakilere hep ümid, hep îman, hep cesâret telkîn etti. Sanki o, kocaman bir dağ idi!..

Galibâ 1926 senesindeydi. Ben hastalanarak İstanbul’a gitmiş, orada tedâvî altına girmiştim. (Karesi) otelinde âcizi lütfen ziyarete gelen A kif bana yeni bir şiirini okudu. Galiba (Gece) siydi [1]. Dedim ki:

— Hazret, siz vadîyi değiştirmişsiniz!Cevap v e rd i:— Benim asıl vâdîm bu idi. Ben şiirlerimi ce ’miyyete fâideli olsun

diye yazdım [2].*

A k if’in şiirleri baştan başa vatanperverânedir. Onların içinde aşka, bâdeye, hevâiyyâta... âid tek bir mısra’ bulamazsınız. O, yazdığı (Baha- riyye) sinde [3] bile vatana ağlamıştır :

Çık ta bir seyret bahârın cûş-i rengârengini;Nefhi sûrûn dinle mevcâmevc olan âhengini!Bir yeşil kan, bir yeşil can yağdırıp, kudret, yere;Yemyeşil olmuş fezâ; gömgök kesilmiş dağ, dere.En kısır toprak doğurmuş, emzirir bir çok nebât;Fışkırır bir damlacık ottan, tutup sıksan hayât!Dün kemikten külçe hâlindeydi her çıplak fidan;Bak, ne sağlam kan, bugün, dolgun yüzünden damlayan!Dün, kudurmaktaydı ormandan cahîmî bin zefîr;Aşiyan tutmuş, bugün, her dalda perran bir safir!Dün, nigehbâniydi milyarlarca zîrûhun sübât;Silkinip çıkmış o mahbesten, bugün, bir kâinât!Dün, ne matemdeydi âlem! Yer hazin, gökler hazin;Sûri fıtrattır bugün: Fıtrat bugün sahrâ güzini;İşlemiş kırlarda yer yer kudretin feyyâz eli.Öyle yapraklar ki sun’undan.. Gidip bir görmeli!

[1] Safahat, cUd: 7.[2] Rahmetli Ruhi Nâci sağdıç ta beraberinde idi.[3] Safahat — Hakkın Sesleri, cild: 3.

25

Page 25: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ö y le ammâ, gördüğüm elvâh-ı şevkin rağmine,Bende hâlâ zevka benzer duygu yok, hâlâ yine!Bir değil, yüzbin bahâr indirse hattâ âsüman;Hiç kımıldanmaz benim ruhumda kök salmış hazan! Dem çeker bülbül.. Benim beynimde baykuşlar öter! Sonra, karşımdan geçer, bir bir, yıkılmış lâneler! Âşinâlık yok, hayâlin konsa en bildik yere,Yâd ayaklar çiğniyor: Düşmüş vatan yâd ellere! Başka ses bilmem, muhitimden enîn eyler huruş; Beklerim dinsin bu matem, beklerim, olmaz hamuş! Ah! Tek bir âşiyandan bin yetîmin nâlesi. Yükselirken, dinleyen insan mıdır bülbül sesi?!

2 — ÂKİF KÂM İL BİR MÜ’MİN İDİIII

6.1.1937

O, «Süleyman Nazif» merhumun dediği gibi «Hakka, Hazreti Pay- gambere, Eâzım-ı eslâfa, cem ’iyyete, insâniyyete ve bilhassa insâniyyete îlânı aşk» etmiş, kâmil bir mü’min idi. «Büyük şâir tabiatın mehâsinin- den, eşcâr ve ezhârın güzelliklerinden, güzel çehrelerden aldığı mâye-i tehassüsü dâimâ gizlemiş, ketmedemediklerini cem ’yiyetin elvâh-ı mu- kadderâtına mezcetmiştir...»

Onun mızrâb-ı beyânı âlâm-ı İslâm idi. Iztırabâtı beşerdi.«Kalb-i îslâmı göğsünün içine sığdıran bu şâiri görünce şehidler :— Biz bu kadar eziyyet çekmedik ve ıztırâbın bu derecesine biz ta­

hammül edemeyiz... diyeceklerdir.»Allah’ın bu «büyük şâiri»ni alel’âde dindar ve daha doğrusu riyâkâr

ve tam mâ’nâsiyle «geri» insanlarla hem iyâr tutanlar oldu. Ona «kör» dediler, «sağır» dediler [1]. Halbuki: Beşerin en ince ve gizli elvâh ve âlâmını şâirlerimiz içinde yalnız A kif’in gözü gördü, A k if’in kulağı duy­du. Onun en büyük düşmanı riyakârlıktı, «din namına» yapılan «maska­ralık» lardı.

Üstâdın yetiştirdiği ve yaşadığı devrin o müstekreh riyâkârlığı ve cem’iyyeti hâlâ arkasından sürüklemiye çalışan o kötü hurâfeler vatan­dan ilk önce A k if’in çelik kalemleriyle yıkılmıya başladı.

(M. Şemseddin) in (Zulmetten Nura) ve (Hurâfattan Hakîkata) nâ­mındaki eserleri her halde A k if güneşinden mühim bir feyz ve ilham almıştır. O eserler o gün için ne büyük birer hamle idiyse, A k if’in şiir­leri de o devirde ondan daha imanlı birer kahramanlıktı.

[1] Gaiblere karışan biri.

26

Page 26: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bizde İslâmın ruhunu, İslâmm felsefesini, îslâmın samîmiyyetini en yüksek ve ince idrâk ile, şiir ile anlatan yegâne şahsiyyet üstaddır. Üs- tâdm şâirligi olmasaydı bile yalnız şu mesâisi onun büyüklüğünü isbata kâfi idi.

 k if zamanında «geri» adam olamazdı, O, kendisini geri görenleri fersah fersah geçmişti. Gerilikle, cehâletle, irticâ’ ile, istibdat ile, yanlış itikadlarla, meskenetle hemen yegâne uğraşan Akiftir. İşte bütün eser­leri...

«Süleyman Nazif» der k i :«Â kif garbm ulûm-i tabîiyye ve edebiyyesine îsâl-i vukuf etmekte

hiçbir vakit teassub göstermedi; okudu, öğrendi, okuttu, öğretti. Bununla berâber o destâr-ı sebzin altında tenebbüt etmiye başlamış olan devha-i îman, ûlûm-i müsbetenin sarsar-ı telkînâtiyle yıkılmadı. İ’tikadını tak- lidden tahkîka îsal ettikten sonra Mehmed Âkif daha kavî bir müslüman olmuştur.»

«Tahsili âliyi birincilikle neş’et etmiş olduğu Baytar mektebinde kimya, hikmet, nebâtat, hayvânat, teşrih, fizyoloji, hâsılı rehzeni dîn zan­nedilen ulûm-i tabîiyye genç şâirin meshuf-ı irfan olan fikrine ifşây-i râz ederken, vicdânındaki îman-ı ezelîye dokunmıya âdetâ kıyamıyor. Mehmed Âkif medreseden götürdüğü hamule-i i ’tikadın bir zerresini bu mekteblerde bırakmadan ve bil’akis buralardan îmanına mâye-i takviyet alarak cidâl-i hayata atıldı...»

» it*

Ben üstâda âid ufak tefek hâtıralardan bahsedecektim, daldım git­tim. Bu hâtıraları tasnîfe tâbi’ tutacağım...

Ankara’ya henüz gitmiştim. Üstadla birlikte kiraladığımız mütevâzi’ bir evde oturuyorduk. Bir sabah elli yaşlarında yakışıklı, fakat gözlerin­den şeytanat akan hoca kıyâfetli biri üstâdı ziyarete geldi. Bu zât henüz tanışmadığımız biri idi. Pek uzun bir başlangıçla mevzua giren o adamı  kif huzurundan öyle bir recm-ü tard etti ki, o asabî ve kaahir sesin ta- nîni hâlâ kafa tasımın içinde tınlar. O adamcağız  k if’i kendisi gibi sa­nıyordu. Ona (cem ’iyyeti diniyye) namı altında bir teşekkül teklifinde bulunmuştu.  k if’in verdiği cevab şudur :

— Anadoluda da bir otuz bir Mart mı çıkartmak istiyorsun? Böyle bir teşebbüs hâlinde karşınızda evvelâ Akif’i bulursunuz! Haydi d e fo l şuradan!..

İşte Akif’le onun hem-ıyar tutulmak istenildiği «geri» sınıf arasın­daki bâriz fark!

27

Page 27: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

3 — AHLÂKI, SECÎYYESİ

IV7.1.1937

Mehmed A k if bilhassa ahlâk ve seciyyesi ile de yüksek bir imtisâl numûnesi idi. O, çok temiz bir âile muhitinde doğmuş, ilk terbiyeyi Fâtih müderrislerinden babası (Tahir efendi) merhumdan almıştır.

Tahir efendi hakkında üstad (Hakkın Sesleri) ünvanlı üçüncü kitabı­nın 14 üncü sahifesi haşiyesinde şöyle diyor :

«... Benim hem babam, hem hocamdır. Ne biliyorsam kendinden öğ­rendim.»

Tahir efendi ona yalınız medrese ve mekteb tahsillerini te’mîn ile kalmamış, üstâdı ahlâk ve seciyye sâhasında da bir pırlanta gibi yetiş- dirmiştir.

A k if’in mekteb tahsili zamanlarında en açık ve candan görüştüğü Sabri Sözen bey merhumun bize kuvvetle te’mîn ettiğine göre «Mehmed A kif bey içki kullanmamıştır. Onun nezâheti, terbiyesi, seciyyesi, akran­ları içinde meseli sair olmuştu. O, bir karıncayı bile incitmedi. Çok te­miz, çok hayırhah, çok namuslu bir gençti...»

[A k if hayâtında içkiden başka, hattâ sigara ve kahve de içmedi. Vâ- kâı enfiye çekerdi, fakat, sonradan onu da bıraktı.]

(Vefâ) üstâdın en bariz vasfı idi. O, bu dünyâye gözlerini yumunca- ya kadar dostlarını unutmadı, unutamadı.

A k if hayâtında bir kere bile kendisini düşünmedi, hep cem ’iyyeti için yaşadı, insaniyyet ve milleti için yaşadı. Bütün şiirleri (Diğergâm) dır. Yüksek faziletlerine şâhidi tamdır.

O, ne yazdı ise duyarak yazdı, ağlayarak yazdı, pare pare sıhhatim, varlığını eriterek yazdı. İnandı; yazdı, inanmadığına iltifat etmedi. Sa- mîmiyyeti A k if ’in umde-i hayâtı idi. Az söylerdi, öz söylerdi. Temiz ru­hu muhaatabını mesteder, bilmeyerek onu kendisine çekerdi.

Artık muhaatab A k if’indir.Mütevâziydi. «üstâd, hazret, beyefendi...» gibi elfâzı hürmetten sı­

kılır, ma’sum bir kız gibi utanırdı.Sadeliği severdi, Merdüm giriz idi. Vahdetten hoşlanırdı. Teşrifat,

merasim iğrendiği şeylerdi. Riyakârlık ,yalancılık, hilekârlık, kanâatsız-' İlk, karektersizlik onun büyük düşmanları idi ki yazılarında en çok on­larla mücâdele etmiştir.

O koca âlem, o büyük âlim saf ve ma’sum bir çocuk gibi söylenene inanırdı. Yüzünden kendisini seven, fakat arkasından riyâkârlıkla ona söğen ba’zı adamlar vardı ki ölünceye kadar üstâdın kalbinde sevgi ile yaşadı.

Maamafih o şahsının düşmanlığına aldırış eder bir adam da değildi.

28

Page 28: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Onun en çok sinirlendiği şey vatan, millet gibi mukaddesâtına sögmek- ten ibaretti. Bu sahada afvı yoktu. Bununla berâber derdini kimseye söy­lemez, içine atar, erir, erirdi.

Hiç unutmam; Samih R if’at bey merhum [*] üstâdm sevemediği bir adamı koluna takarak — güya A k if’le barıştırmak iç in — onun bulun­duğu bir yere getirmişti. Üstâd o zâti karşıdan görür görmez yayından boşanmış ok gibi dışarı fırladı. Bir daha dönmedi. Ben bu yaptığının iyi olmadığını söylediğim zaman şöyle cevab verm işti:

— Evet, ayıb ettim. Sâmih buna meydan vermeyecekti. Benim o adamla zorum yok. Fakat mukaddesâtıma söğdü o. Basri, Basri, o, benim evlâdımı öldürseydi belki afvederdim. Haanümânımı söndürseydi yine afvedebilirdim. Daha ileri gideyim. Alâmeleinnâs benim yüzüme tükür- seydi yine geçebilirdim, mâdem ki bana gelmiştir ve onu aziz bir dostum getirmiştir. Fakat o, benim mukaddesâtıma söğdü, mukaddesatıma söğdü!

V8.1.1937

Şâir Tevfik Fikretle aralarının açılması da o yüzden olmuştur. Fik­ret resmî me’muriyyetinden gayz-ü nefretle çekildikten sonra (Robert K olej)e muallim olmuştu. Bu mekteb protestanlarındı.

O vakit vatan içinde körpe- dimağları zehirlediği söylenen bu mek­tebi A k if sevmezdi. îş bununla kalmadı, Fikret şahıslara karşı olan ki­nini daha ziyâde teşmile çalıştı. Çünkü muhâlif olmuştu. En çok sevdiği arkadaşları bile ona ;

Kopsun seni Fikret" diye alkışlayan eller!diyorlardı.

En koyu bir teassub ocağında çalışan Fikret’in gizli ve mülhidâne görülen bir şiiri [1] ellerde dolaşmıya başladı. Vaktiyle :

Mü’minlere imdâda yetiş merhametinle,Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle;Gümrâhlarındır ki karanlıklara dalmış,Bir rehber olur necmi emel yok ta bunalmış.V e :Mülhid de senin, kalbi müvehhid de şenindir,İlhâd ile tevhîd nedir? Menşei hep bir!V e :Şensin yaratan, başka değil, zulmeti, nuru,Şensin veren ilham ile takvâyi, fücûru!

[*] A kif’in meftûnü idi. (D îvan-ü lügat-i türk) ü. Maârif vekâleti adına, berâberce terceme etmişlerdi. Vekâlet Sâmih beye de, A kif beye de dörder yüz lira ücret vermiş, fakat A kif bey kendi hissesini Sâmih beye devretmişti. O değerli terceme Vekâlet kütüb- hanesine konulmuştu. Ne oldu bilmem.

[1] Târihi kadîm».29

Page 29: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

diyen Mehmed  kif dayanamadı, Safahatın ikinci cildini teşkil eden «Süleymaniyye Kürsüsünde» nâmındaki eserindeki vâiz ağzından şu söz­leri söy leyiverd i:

Üdebânız hele gaayetle bayag mahlûkat.Halkı irşâd edecek öyle mi bunlar? Heyhât!Kimi garbın yalınız fuhşâne hasbî simsar,Kim i îran malı der, kühne alır, hürde satar!Eski dîvanlarınız dopdolu oğlanla şarâb,Biradan, fâhişeden başka nedir şi’ri şebâb?Serseri: hiç birinin mesleği yok, meşrebi yok,Feylesof hepsi, fakat pek çoğunun mektebi yok!Şimdi Allaha söğer... Sonra biraz bol para ver:Hiç utanmaz, protestanlara zangoçluk eder!

Bu parça Tevfik Fikret’i kızdırdı, O :

Ben ki birkaç pulu tercihinden Protestanlara zangoçluk eden Şâirim...

diye başlayan ve :

Sen ne dersin buna ey molla sırat? ile biten bir şiiri ile A k if’e cevab verdi. Â k if durur mu ya? Ah, keşke dursaydı, keşke söylemeseydi! O, «Berlin hatıraları»nda şöyle d e d i :

Muhitin üstüne meyhâneler kusan bu gedik.Kapanmak üzere iken başka rahneler çıktı.Ayakta kalması lâzım ne varsa hep yıktı.«Değil mi bir tükürük aina çarpacak te’dîb.Ne hükmü var» diye üç beş hayâ züğürdü edîb,Çıkardı ortaya, gezdirdi, saksılar dolusu,Hevây-i fuhşu kudurtan zehirli zambaklar.

Cevab bu kadarla kaldı mı? Ne gezer! Bunu yüz mısra’ daha takib eder ki «Safahat»ta yoktur. Â k if koydurmamıştır.

Tevfik Fikret ölmüştü. A kif bu yazdığına son nefesine kadar müte­essir ve nâdim oldu.

 kif bey halîm idi, gazub idi. Çocukla çocuk olur, büyükle büyük olurdu. Hayâtımda onun kadar mûnis ve beşûş bir adam görmedim. Böy­le iken onun dağları yuvarlayan o fırtınaları ne idi!

30

Page 30: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

 kif haksızlığa dayanamazdı. Zulme düşman, mazluma yâr ve me- dedkâr idi. Meşrutiyyet devrinin en belîğ tasvirlerini yapan üstâdm (Asım)ındaki şu beyitler iddiâmı isbat eder :

Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem.Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sögemem.Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım..— Boğamazsın ki!

— Hiç olmazsa yanımdan koğarım!Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam,Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam!Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?Kesilir, belki, fakat çekmiye gelmez boyunum.Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım:Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.Zâlimin hasmıyım amma, severim mazlumu.

VI9.1.1937

A k if bey hayâtında eğilmedi, gerek istibdad devrinde, gerek meşru­tiyyet senelerinde açlığa rızâ gösterdi, kimseye eyvallah etmedi.

Umumî seferberlik zamanı idi, Â k if bir arkadaşı ile birlikte oturmuş, kuru fasulya aşı yiyordu. Nezâret erkânından biri çıkageldi. Selâm teb­liğ etti. Yazılarında o derece ileri gitmemesini nâzikçe söylemek istedi, Âkif pürhiddet dedi k i :

— Nâzırına söyle; kendilerini düzeltsinler! Bu gidiş devam ettikçe bizi susturamazlar. Ben fasulya aşı yemeğe râzi olduktan sonra kimseden korkmam!

*

 kif İstanbul Ziraat Nezaretindeki m e’muriyyetinden de. Darülfü­nun müderrisliğinden de hep haksızlığa isyan şeklinde istifâ etmiştir. Za- valh, hiçbir insanın katlanamayacağı sefâletlere katlandı, Eyyûbî bir sabr ile yaşadı, fakat ne izzet-i nefsinden, ne karakterinden bir zerresini fedâ etmedi.

*

A k if’in Tevfik Fikret’e verdiği çok ağır cevab «Sebilürreşad»da in­

31

Page 31: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

tişâr edince kıyâmetler koptu. Zâten Fikret yazdığı «Tarihi Kadîm»i ile aleyhdarları tarafından da artık sevilmiye başlanmıştı!

Başta yüz ellilikler içinde iken afv olunan bir zât olmak üzere A k if’e karşı müdhiş hücum ve şütum kasırgaları çıkarıldı, yazdılar, yazdılar.

O zât bir konferans vermiş, Fikret’i müdâfaa A k if’i tel’in etmişti! Sesler «Kahrolsun Akif» diye bağrışıyordu! «Süleyman Nazif» araya gir­di, yazı yazdı, fâide vermedi! Akif bir şiir neşretti. Onunla sinirlere biraz gevşeklik geldi ise de, yine hücunnlar — zaif te olsa— devam ediyordu. Nihâyet (Ahmed Naim) merhumun (Tevfik Fikret’e dâir) ünvaniyle neşrettiği mufassal bir makale kavgayı yatıştırdı.

A k if’in o zaman, ya’nî o kavga münâsebetiyle neşrettiği şiir kısmen Safahat’mda münderictir. Yazılmayan parçası da şu idi: [1]

«Ne yapsam, neyle kurtarsam şu yatmış inliyen halkı» deyip, ezber de olsun, gezdiğin vâkî midir Şarkı?Benim beynim sağır, yahut gözüm .körmüş. Pekî, Lâkin,Senin görgün yolundaymış da keskinmiş de idrâkin.Ne gördün, söyle evlâdım, ne duydun, lütfen îzâh et?Hayır, hâcet te yok îzâha, pek meydanda mâhiyyet!O mâhiyyet fakat iğrenç, O mâhiyyet fakat çirkin!«Niçin» dersen, sıkılmak hissi İnsanîsi yok ilkin!

Evet, beynim sağırdır.. Kâinâtım çünkü hep feryâd.İşitmem başka bir ses milletim eylerken istimdâd.Gözüm görmez, evet, zîrâ muhitim kapkaranlıktır,Fakat sinemde îmamm müebbed fecri sâdıktır.Kör olmaz ağlayan gözler, sağırlaşmaz tutuşmuş beyn,Yaşarmaz gözle yanmaz beyni hilkat addeder bir şeyn!Geçilmez kahkahandan her taraf yangm içindeyken..Yanan bir sineden, lâkin, ne istersin? Nedir öfken?Berâber ağlamazsın, sonra, kör dersin, sağır dersin!Bu hissizlikten insanlık hem iğrensin, hem ürpersin!Ne ibret, yok mu bir bilsek kızarmak bilm iyen çehren?Bırak tahsili, evlâdım, sen ilkin bir hayâ öğren!

Bu son kavgalar bundan yıllarca evveline âidtir. O zamanın îcâbâtım, şerâitini düşünmek, o kavgaları tıbkı bir tarih okur gibi okuyup geçmek lâzımdır. A k if te, Fikret te bu memleketin büyük şâirlerindendi. Arala­rında çıkan o kavgalar şâirliklerini alâkadar etmemek icab eden kanâat çarpışmalarmdan başka bir şey değildi.

[1] Yüz mısra bunlardan hariçtir ki daha evvel işaret edilmişti.

32

Page 32: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Tarihi Kadîm» şâiri Tevfik Fikret hakkında, daha doğrusu onun fi­kirleri, kanâatları aleyhinde Ord. Prof, rahmetli Mehmed A li Ayni bey tarafmdan da müstakil bir kitab neşredilmiştir [1].

«Süleyman Nazif»in A k if’e âid kitabında da bu hususta hayli muha­kemeler vardır. Fakat, ben söyleyeyim ki: Tevfik Fikret son nefesinde tam bir müslüman olarak ölmüştür [2]. O, mülhidâne bir eser yazdığına ne derece nâdim olmuşsa Mehmed A kif de ona çattığına ölünceye kadar öylece müteessir olmuştu. Allah hepsine rahmet etsin [3].

VII10.1.1937

Üstad bütün hayâtını fakr-ü zaruret içinde geçirdi. Böyleyken hâlin­den şikâyet ettiğini ne ben ne de diğer yakınları hiç duymadık. Zavallının babası — Akif 14 yaşında iken — ölmüş, İstanbul’daki evceğizleri de yan­gında eşyasiyle birlikte yanmıştı. O, hep kiralık evlerde oturdu.

Bununla berâber kendisi gayet cömerd idi. Kesesinde kaç kuruşu varsa istiyene ve istemiyene dağıtırdı.

***

Hiç unutmam; bir akşam bizi Ankara’da evine çay içmiğe çağırmıştı.Biz gitmek üzere iken o, koşa koşa bize geldi, dedi ki: «bu akşam

çayı sizde içeceğiz.»Ben tabîî memnun oldum. Fakat, bunun sebebini de anlamak ister­

dim.Sordum, gülerek dedi k i :— Bizim odanın kilimini bir fakire vermişler!O oda ki mefrûşâtı zâten o tek kilimden ibaretti ve o tek kilimi bir

f af kire veren de kendisi idi!*

Müdhiş bir kış günündeyiz. A k if’i kır bir caketle görüyoruz. Üşüyor. Hissettirmemeye çalışıyor. Tahkik ettim; Paltosunu evinin kapısına ge­len çıplak bir fakire giydirmiş!

Evet, o zaman Akif 150-180 lira kadar M eb’usluk tahsisatı alıyordu. Fakat o, «bir istasyon, para bir tren» di [*]. Cömerdliği (îsâr) derecesine yükselmişti.

[1] «Reybîlik, Bedbinlik, Lâilâhîlik nedir?» «Tevfik Fikret’in Tarihi Kadîm’ine bir cevab» Kitabhane-i sûdî — Yeni matbaa — 1927.

[2] Başında bulunan rahmetli «Cenab Şehabeddin» bizzat söylemiştir.[3] Rahmetli' «Fatin hoca^nm kitabımızda münderic enfes mektubunda da bu hususta

güzel izahat vardır.[*] Bu ta’bir yâr-ı cânım merhum «İbrahim Tepecikli» nindir. Bahkesir’in 1,5 saat

mesâfesindeki «Tepecik çiftliği"’ nin sahibi idi, haanedan bir zâtti.

F: 3 33

Page 33: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Birgün A k if’i ba’zı arkadaşları Maarif vekili seçtirmiye kalktılar. Üs- tâd işitmiş, kıyâmeti kopardı. Diyordu k i :

— Ben kendimi ve evimi bile idâre etmekten âcizim. Koskoca bir vekâleti nasıl yaparım? Üstüme düşerseniz m eb’usluğu da atarım!

Filhakika üstadımız Akif hususî hayâtında çok halîm ve nâzikti. O, belki idâre adarm olamazdı.

Onun dünyâda biricik emeli bu milletin çocuklarına ilk tahsillerin­den i’tibâren sâde, güzel şiirler yazmak, İstiklâl harbi destanını nazet- mek, Haccetülveda’ı tasvir eylemekti.

Birinci meclisin hitâmından sonra (Bürhaniye) nin (Pelit) köyüne yerleşecek, gıyâben sevdiği Mehmed Câvid [*] ona bir «bakla aşı» te’min edecek, üstâd da denize nâzır, sâkin ve âsûde evcigezinde bu millete şi­irler yazacaktı. O, bu hülya ile ne kadar sevindi, ne kadar sevindi!

Üstâdm Seyfi baba [1] başlıklı şiirinde bu hasta ve ihtiyar adama para vermek istediği halde muvaffak olamadığından dolayı kopardığı şu feryâd çok hazin değil midir?

Bir de baktım ki tek onluk bile yokmuş kesede;Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî:Y a hamiyyetsiz olaydım, ya param olsaydı!

VIII12.1.1937

A k if beyin çatmaları müdafâa vaz’iyyetinde idi. Yoksa o, kendiliğin­den kimseye çatmadı. Kanâatlara hürmet ederdi. Kendi kanâatında bu­lunmayan bir çok dostlariyle ölünceye kadar ehbabca yaşadığına bütün yakınları şâhiddir. Çünkü üstad bir ilim adamı idi, fikr adamı idi. Şahıs­lar aleyhinde konuşmaz, gizli emeller, ihtiraslar ta’kibetmezdi.

O, bir teşkilât adamı da değildi. Onun içindir ki Akif bey hiç bir za­man fa ’âl bir idâre ve belli başlı vazîfe başında bulunmadı.

Dârülfünun müderrisliğinden ve daha evvel İstanbul Zirâat Nezâre­tindeki m e’muriyyetinden istifâsı başkaları için ehemmiyetsiz, fakat ken­disi için çok ehemmiyyetli sebeblere müstenidti. Haksızlık yapılmıştı. Buna tahammül edebilir miydi?

Üstad — garibtir k i— sürekli münâkaşalara girmekten de çekinirdi. Pek sıkıştırılmadıkça İlmî cebhelere girmek istemezdi. Çünkü O, kendi

[*] Birinci devre Büyük Millet Meclisinin hitâmından sonra «Mehmed Câvid^ beyin köyünde yerleşmiye karar vermişti. Ben de oraya gidecektim. Fakat ikinci devre seçimle­rinde Mehmed Câvid’in ısrarla meb’us intihab olunması bu rü ’yânm gerçekleşmesine mâni’ oldu. Çok asiyi ve haanedan olan Câvid bey de Allah’ın rahmetine kavuştu.

[1] «Safahat, cUt: 1».

34

Page 34: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

kanâatınca, «âlim değil»di, «kaba taslak bir şâir»di! «Biraz da lisandı» idi. Âkif bu kanâatında tamâmen samimî idi.

Birinci Büyük Millet Meclisinde (Burdur) m eb’usu olan üstad, za­man zaman dâire-i intihaaabiyyesi halkınm mürâcaatları karşısında ka­lır, bunlardan sıkılırdı. Çünkü: İs’aflarını recâ etmek için vekâletler nez- dinde teşebbüslerde bulunmak lâzımdı. O, kendini daire müdürlerine ne diye prazanta edecekti? Ayıb değil miydi! Bu, kendi kendine zât-ü zaman vermek değil mi idi?

Onu sevenler yapacağı işleri yapıverirlerdi. Birgün Burdur’un kaza olması hakkında ez kaza kuvvetli bir teklif gelip çattı! A k if’i görmeli idi­niz! O, dâire-i intihabiyyesini henüz tanımamıştı bile! Ne diyecekti? Ken­disini gıyâbında seçenlerin hukukunu nasıl müdâfaa edecekti? Bu vaz’iy- yet karşısında seyirci kalabilir m iydi? Üstad isti’faya kıyam etti, güç hal ile vaz geçirdik. Kendisini seven bütün arkadaşları o hâdisede âdetâ bi­rer Burdur m eb’usu kesildiler, kazadan da kurtulduk.

*^ sjc

ÜSTADIN KIYÂFETİ NASILDI?

Bunu anlamak için şu küçük fıkrayı arzedeyim :Bir gün onunla birlikte Ankara’mn koyun pazarına doğru gidiyorduk.

Arkamızdan da Meclisin Kavânin müdürü Niyazi [1] ve Dursunbeyli Ah- med Hulusi beyler geliyorlardı. Aralarında kopan bir kahkaha ile başı­mızı onlara çevirdik. Akif bey bundan birşey sezmişti. Sebebini sordu, gülmeği artırdılar. Üstâd :

— Allah aşkına, Allah aşkına söyleyiniz! dedi.O, bu kahkahanın kendine matûf olduğunu anlamıştı.Ahmed Hulusi, «darılmazsanız söyliyeceğim» dedikten, üstaddan

«Bil’akis memnun olurum» cevabını aldıktan sonra şöyle d e d i: -— Niyaziye dedim ki bu adam bizim taraflara gelse keçi celebi «tüc­

carı» diye yüzüne bakan olmaz!Bu söz Akif’in o kadar hoşuna gitti ki Ahmed Hulusiye bir kaç def’â

tekrarlattı! (Ahmed Hulusi de vefat etti)Filhakika, Â k if sırtında yazlık bir caket, ayağında ütüsüz bir panta-

lon, onun üstünde yemeneci işi, topukları beyaz bir çamırlık, kırarmış lâstik bir ayakkabı, kalıpsız bir külâh ile giyinmiş kalender kıyafetinde bir adamdı!

O, fesçi dükkânının önünden geçmezdi, çünkü onun bir def’a fesi na­sılsa başından çalınmış, kalıplattırılmıştı! Bununla berâber elbisesi, üstü başı yağlı, kirli değildi, temizdi.

[1] Balıkesir avukatlanndandı. «Gazî Zağnos paşa» ahfâdmdandır.

35

Page 35: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Suuretim fakr-ü sîretim mün’im,Hey’etim mûr, himmetim anka.

beytin i' sanki üstadımız hakkmda söylemiştir.

H am iş:A kif beyin m eb’uslukta bulunduğu o günler hayat ve memat günleri

idi. Memleketin bir çok akşamı düşman istilâsı altmda bulunuyordu. Ya­lınız A kif bey değil, bir çok içli ve hisli arkadaşlarımız da düzgün ve şık kıyâfetten ziyâde vatanın bir’an evvel kurtulması endîşesi ve gayreti içinde idi.

5 _ ÜSTADIN SPORTMENLİĞİ

IX13.1.1937

Üstâdımız Mehmed Akif bey, gençliğinde aldığı beden terbiyesi sâ- yesinde emsâli arasında parmakla gösterilir bir idmancı olmuştu. Adale­leri kuvvetli, a’zası çok mütenâsib idi. Daha mekteb hayâtında müsâba- kalarda birinciliği alırdı. Zaman zaman alaturka güreşlere iştirâk eder, kendinden kuvvetli pehlivanlarla güreşir, galib gelirdi! Onun sırtı bir def’a bile yere gelmemişti. Kendine mahsus kısbeti bile vardı! Onun zoru parsa toplamak, öğdül almak değil, sâdece galib gelmekti. O, parsaya da, öğdüle de, alkışa da hiçbir zaman iltifat etmedi. Safahatının altıncı cil­dini teşkil eden (Asım) daki pehlivan güreşleri tasviri ne kadar canlıdır! O, ıstılâhat, o eski ve heyecanlı Türk an’aneleri Akif’in bizzât yaşadığı pehlivan hayâtının fiilleridir. Eğer Akif’in o şiiri olmasaydı bizde Türk pehlivanlığının, Türk güreşi derneklerinin halkî ve manzum bir yazısı henüz yazılmamış bulunacaktı. Zâten Akif’in «Mahalle kahvesi», «Mey- hane»si, «Küfe»si ve daha bir çok şiirleri de halkçı değil midir? Onlar yazılmasaydı, o âlemler de yoktu. Bu noktaları üstâdın şiirleri üzerinde dolaştığımız zaman açmıya çalışacağız.

Akif, gençliğinde deniz yarışlarında, yaya koşularında, atlama müsa­bakalarında hep birinciliği kazandı. Saatlerce kürek çeker. Boğazı yüze­rek geçerdi. O iyi taş ta atardı. Ankara’da bulunduğu zamanlarda ta’til günlerini bu gibi idmanlarla geçirirdi. O vakit bile binnisbe daha genç ve daha idmanlı bazı arkadaşlarına tefevvuk ederdi.

Değirmen arkının en geniş yerlerinden öyle bir atlayışı vardı ki in­san halecandan bakamazdı. Su derindi, arkın kenarları i ’vicaclı idi, me- sâfe korkunçtu.

Birgün (Etlik) bağlarında iki arkadaşı ile birlikte iddiâlı artırma taş atışı yaptılar. Biri taşını Akif’in attığı mesafeye kadar ulaştırmıştı. Akif

(Fuzuli) :

36

Page 36: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bu müsâvâtı tabîî isteyemezdi! İkinci, üçüncü, dördüncü... onuncu de’fa attı. Nihâyet inadcı arkadaşını geçti. O arkadaş ısrara tekrar başlayınca  k if :

— Hay, hay, dedi. Size benim ölümüm de yeter!Bereket versin: Biz araya girdik, güç hal müsâbakayı durdurabildik...

Rahmetli Akif güneşi pek çok severdi. Ona âşıktı.

*

Üstâdın, İstanbul hayâtında, saatlerce mesâfelerde hergün yaptığı yaya cevelânlara dâir gazetelerde ba’zı yazılar intişâr etti. Ömründe tramvay, otomobil, araba... gibi vasıtalara — fevkal’âde muztar olma­dıkça— binmemiş, dâimâ yaya yürümeği tercih etmiş olan bu çelik ada­mın ben de bir hikâyesini söyleyeyim ;

A kif’in sevdiklerinden rahmetli Hüseyin Kâzım bey, İstanbul’dan Ankara’ya gelmişti. Birkaç gün kaldıktan sonra dönecek olan bu zât üs- tâda bir veda’laşma ziyareti yapmıştı. Üstâd yarın teşyîa geleceğini söy­lemişti. Bana uğradı, birlikte teşyîine gittik. Fakat, müsâfir üç çeyrek saat evvel yaylı araba ile hareket etmiş.

Vaktinden önce vuku’bulan bu hareketin sâikı da arabacının isti’cali imiş. B e n :

— Vazifemizi yaptık. Nasîb değilmiş, dedim. Fakat üstâd bilâihtiyâr arabanın gittiği yola düzülerek, bir anda gözden gaib oldu. Tam öğle za­manı idi. Üstadı karşımda gördüm. Konuştuk;

— Ne yaptınız?— Eriştim, veda’laştım. Selâmı var.— Nerde eriştiniz?— Üç saat mesafede ( .......) de.— Üç saat mesafede m i? Avdetiniz de o kadar sürdü. Demek altı

saat!— Evet.— Bâri bir vasıta bulaydmız?Gülerek :— A yıb olurdu!— Peki, arabayı tutamasaydımz ne yapacaktınız?— Vârid değildir, mâdem ki bir kerre yola çıkmış bulundum!O, gürbüz, o tunç adamı ölüm döşeğinde ümidsiz, dermansız ziyâret

ettiğim zaman hep bu vak’alar gözümün önüne dikildi. Ağladım ,ağladım.

37

Page 37: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

6 — İLİM VE LİSAN CEBHESİ

X14.1.1937

Mehmed Akif bey ilk tahsilini ve ilk terbiyesini babası Tahir efendi merhumdan ve İbtidâî ve Rüşdî mekteblerinden aldı, Arabça ve Farsçayı da pederinden öğrendi. Bil’âhare yine babasının delâletiyle M ülkiye îdâ- dîsine ve sonra da Yüksek Baytar mektebine girdi ve birincilikle bitirdi. (Ahmed Naim) ve (Şevket) [1] merhumlarla birlikte ayrıca Arab Ede- biyyâtiyle iştigal etmiş, hususî tahsiller görmüş, bundan sonra da meş­hur İslâm Târihi ve Arab Edebiyyâtı mütehassısı Hersek Müftisi (A li Fehmi efendi) merhumdan istifâde etmiştir [2].

Baytar mektebinden çok dolgun ve olgun fen bilgileriyle çıkan üstâd resmî ve hususî bütün meşgaleleri zamanında da boş durmadı. Şarkın ve garbın içtimâi, edebî, fennî ilimlerini, cereyanlarını tedkik ve tetebbu’ etti. Bu i’tibar ile A k if muâsır şâirlerin en âlimi sayılabilir ki (Süleyman Nazif) merhum da bu noktayı haassaten zikretmişti. Bununla berâber, A kif hiçbir zaman kendine âlim demedi. Kimseye de dedirtmedi. Her hangi bir mes’ele-i ilm iyye mevzu-ı bahs olunca onu mütehassıslarına havâle ederdi. Çünkü: «îlm -ü fen durmuyor, ilerliyor»du. A k if’in kemâl-i tevazuu ile berâber meselâ, Fâtih câmii, Süleymaniyye kürsüsü, Fâtih kürsüsü... ne kadar âlimânedir. O, bu ve diğer bütün eserlerinde ilmin,

[1] (Ahmed Hamdi Aksekili) merhumun bildirdiğine göre: Akif, arkadaşı Şevket hakkında şöyle dermiş: «Türklerde Şevket kadar yüksek bir edib yoktur.»

[2] A kif kendi mecmuasmda (cild: 1, sahife; 198) de «Darülfünun talebesine mühim bir tebşir» başlıklı bir makaale yazmıştır. Onda Hersek M üftî-i sâbıkı «Ali Fehmi» efen­dinin Darülfünuna edebiyyât-ı Arabiyye muallimi ta’yin olunduğundan bahs ile sürurla- rm ı izhar ve talebeyi tebrik ettikten sonra diyor ki; «Kendisini ilk d e fa bir âşinây-i ka­dîmin evinde görmüştüm. Hâne sahibinden benim de lisân-ı arabla biraz tevağğulüm ol­duğunu işidince bana pek büyük teveccühler, iltifatlar gösterdi. Ü debây-i arabdan kim ­leri tanıdığımı, ne gibi âsâr ile müteveğğıl olduğumu sordu. Uzatmayalım, muhavere ede- biyyâta, târiha, bilhassa târih-i İslama döküldü. Ben Şüarây-i Câhiliyyeden olsun, muhad- reminden olsun, müvelledînden olsun, kimin bir beytini inşaa edebildiysem hocanız altmı üstünü, ona münâsebeti olan başka şâirlerin eş’ârını okumakta hiç sıkmtı çekmedi. Bilir­siniz k i arabm eyyâmı, vekaayıı, kabâili, Ensâbı mazbut olmadıkça edebiyyâtı da mümkün değil, anlaşılamaz...

Lisân-ı Arab’a çocukluğumdan beri şiddetli bir incizâbım olduğu için erbâbmı her zaman arardım. Hattâ Arabistanm bir hayli yerlerini dolaştım, üdebây-i Arabtan bir hay­lisiyle görüştüm. Doğrusu lisânın dekaaikmı, Edvârını, Kavâidini, üdebâsmı, Arabm târi­hini hocanız kadar etraflı tetebbu’ etmiş kimse görmedim... İmam (Müberred) in Kitâb-ül’ kâmil’ ini birinci def’a olarak îstanbulda hocanız okuttu. Hattâ lisânı Arabtaki iktidârı ruka- bâsmın bile mazhar-ı i’tirâfı olan (Halis Efendi hoca) bir kerre bana rast gelmişti de «Akif, oğlum, miifti efendiden okuyormuşsunuz. Aman fırsatı iğtinâm edin. Hocanız pek edib, pek fazıl adam» demişti... Hocanızı sıkı tutunuz... Ne kadar müşkiliniz varsa sormaktan hiç çekinmeyiniz. Maârif nezâreti her fedâkârlığı göze aldıraydı da Mısır’dan bir adam getir­seydi hazretin yerini ya tutardı, ya tutamazdı.»

38

Page 38: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

fennin en m u’dil ve en ince bahislerini şiir ve san’atla çok mâhirâne iş­lemiştir [1].

Türkiyemizin yüksek ve nâmdar âlimlerinden, doktor merhum «Ad­nan Adıvar» bana dedi ki:

— Ben A k if’i yalnız şâir diye değil, daha çok büyük bir insan ve büyük bir fen adamı diye severim, Onun Fâtih kürsüsü eşsiz bir âbide-i fendir, O eserin her kelimesi ilm-ü fen deryâsmdan saçılmış inciler, cev­herler, mevcelerdir. Ya onun temiz ahlâkı... Bir gün rahmetli (Yusuf Akçora, Doktor Adnan) ellerinde bir ecnebi gazetesi olduğu halde, A kif’e geldiler. Onda, galiba Piyer Loti’nin bize âid güzel bir yazısı vardı. De­diler k i ;

— Üstad, bunun tercemesini siz lütfedeceksiniz...— Hayhay, dedi, fakat yazacak bir adam? Derhal çantamdan kâgıd

çıkardım. Buyurunuz yazacağım, dedim. O, gazeteyi mecliste sırasının üstüne koydu, bil’âhare hiçbir kelimesi yerinden oynatılmamak şartiyle âdeta türkce bir eseri yazdırıyormuş gibi, tercemesini çarçabık yaptı, bitirdi.

— Üstâd bir kerre gözden geçirseniz, dedim.— Hayır, istemez cevabını verdi.Fransızcayı iyi bilenlerin söylediklerine nazaran A k if bu lisanın da

sayılı bir vâkıfı idi.«Buhranlarımız» nâm-ı umumîsi altında çıkan bir «Seri»nin iki, üç

kitabını Fransızcadan dilimize terceme eden A k if’tir. Bunlardan başka edebiyyâta âid tercemeleri de vardır. Maamâfih, A k if’in yazdığı, terceme ettiği okuduğundan çok azdır.,

XI1.5.1937

Yirm i senelik arabça tahsil ve iştigalinden sonra, Ankara’da üstâ- dımdan bilhassa «Câhiliyye şiirleri» ni okumuştum. İddiâ ederim ki: Arab edebiyyâtında Türkiye’de hâlen A k if’in bir İkincisi daha yoktur.

O, arabça eserleri türkçeye o kadar mehâretle çevirir, mukaabilleri öyle iyi intihab eder ki...

Bu lisandan dilimize naklettiği tercemeler pek çoktur [2], Bunlar mecmuasında intişar etmiştir.

[1] Eşref Edib beyin değerli eserinde gördüğüm şu bahisleri lütfen okuyunuz: «Rus­ya’daki Türk Müslümanların intibahma gayret — Lisan münakaşaları — Sadelik ? Serveti fünunculara bombamdıran, s. 11-13».

[2] Muhammed Abdühû’nun ve Ferid Vecdi’nin muhtelif eserleri, makaaleleri, Hanoto ile Abdühû’nun münâkaşası, Asır sûresinin tefsiri, muhtelif sûrelerin tefsirleri, ferdin hâ- kimiyyeti ile cemaatin hâkimiyyeti, Müslüman kadını, Hadika-i Fikriyyesi, Müslümanlıkla Medeniyyet sayü amelin nazarı Islâmdaki mevkii, din ve ilim, Ataletin intâc ettiği fenalık­lar, dîn nedir? Kazâ ve kader, dînin müsâdekârlığı, müslümanlarm esbab-ı inhitâtı, fezâil ve rezâil, Şeref, Z ik r-i Cemil, mülkü muhafaza esbabı, Hıristiyanlık ve müslümanlık, teas- sub, milletin mazisi, hali ve hastalıkları ve çaı;esi ve saire. (Sadi) ve (lâ edri) nam-ı müs- teâriylede çok kıymetli yazılar yazdı.

39

Page 39: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Akif, merhum (Hacı Zihni efendi) yi çok sever, hürmetle anardı. Çünkü: kendisi arabçaya çahştığı zamanlar ondan da istifâde etmişti.

A k if’in bulduğu mukabillerle yaptığı tercemeler edebiyyât-ı arabiyye mütehassıslarınca hakemlik rolünü ifâ ederdi.

Birinci devrede İzmir mebusluğunda bulunan (Nazillili Hacı Süley­man efendi) derdi k i : [1]

— Ben tek, bir kelimenin tahkiki için diyar diyar dolaşmış bir adamım. Arabda da A k if kadar arabça bilen bir kimse bulamadım.

A kif’in en çok yıldığı ve korktuğu şey «Kur’ân-ı Kerîm» tercemesi idi. Ben ona ne kadar yalvardım. İknâ’ edemedim. Onun kanâatınca Kur’ân terceme edilemezdi. O, ömrü olursa, on sene daha şiir yazacaktı. Ondan sonra şiir yazmak isterse dostlarının kendisine mâni’ olmasını recâ ederdi! Çünkü; İnsan «Düştüğünü belki fark edemezdi. «O, on sene içinde çocuk ve mekteb şiirleri yazacak, «İstiklâl muharebeleri» ni ya­zacak, Haccetülvedâı tasvir edecekti. «Fakat bunlar şiir olacak» tı.

K ur’ân tercemesi hakkında hepimizin hele merhum Ahmed Hamdi Aksekili’nin, gösterdiğimiz anûdâne ısrar, eyvah ki A k if’in hem geceli gündüzlü birçok senelerini, hayâtını eritti, hem memleketimizi o m ev’ud şiirlerden mahrum etti. Bâri Kur’ân tercemesi meydana atılabildi mi? ne gezer!

Üstâd :— Beni tatmin etmeyen bir terceme başkasını nasıl tatmin eder? di­

yordu.*

Üstâdın Farisî lisânı da öbürleri kadar kuvvetli idi.Buna âid hatıralarımı yazmaktan ise «öbürleri kadar» demekle ikti-

fâ ediyorum. Çünkü bahs gittikçe genişliyor.Yalnız şunu arzedeyim :Bir arab şâirini, bir Acem edibini, bir Fransız âlimini bir sofrada

toplıyan Berlin’de, Mehmed A kif tek başına ve aynı zamanda onların hep­siyle hem konuşmuş, hem kendilerini yekdiğeriyle konuşturmuştur.

17 — FIKRALAR — LATİFELER

XII16.1.1937

Üstâdın fıkracılığı, şakraklığı bütün eserlerinden bellidir. O ciddî bir mevzu’a girmek istedi mi ilkin birkaç lâtîfe yapar, kaariî neşvelendirir; Ba’zan, karşısındakine melâl geleceğini hissedince, söz arasında da aynı

[1] Çok âlimdi, Derya gibi idi.

40

Page 40: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

tenşıyt yolunu ihtiyar eder. Bu sayede (zevk-i bedîî) si olmayan okuyu­cular da üstâdın şiirlerini seve seve okurlar, bitirmeden de ellerinden bırakamazlar.

Ancak, bu fıkraların, bu lâtîfelerin intihâsı şiirlerinin çoğunda mut- lakaa göz yaşlarından ibarettir. O, kaariin sürekli handelerine tahammül edemez, ağlatır, ağlatır...

«Mahalle kahvesi» gibi, meyhane gibi en geri halk tabakasının ruh­larına tercüman olan şiirleri bile böyledir. Demek o, eserlerinde mutlakaa ahlâkî, ictimâî gaayeler gözetmiştir, gaayesiz bir şey yapmamıştır [1].

A kif’in hususî konuşmaları böyle değildi, sâfi neşve idi. Hele mille­tinin sevinçli günlerinde...

Onun hatırımda kalan ufak tefek lâtîfelerini, nüktelerini anlatayım : Birgün bir doktor hakkındaki kanâ’atmı sormuştum, dedi ki:«îyi oğlandır amma, ( .......) nin kocası olmasa!»

*

Kastamonunun «Nasrullah» camiinde verdiği m ev’izasından bahset­miştim. Kastamonulular ilk zamanlarda A kif’in yüzüne suratına bakma­mışlar. Bu münâsebetle derdi k i :

— Benim ne adam olduğumu en iyi anlayan Kastamonululardır! Vaktiyle çerkes ümerasından biri nüfus kâğıdını zâyi’ eder. Yeni bir

tezkire almak üzere vilâyetin nüfus müdürüne baş vurur.Miidür sorar :— Milliyyetin?Adamcağız :— Abaza, der. Müdür :— Sus, utanmaz herif! diye çattıksan sonra, gözlüğünün altından

başkâtibine bakarak :— İstimnâ bilyed cemâatından diye yazıver, emrini verir!A kif bu fıkrayı eski m e’murlarm seviyyesine bir misâl olarak anlat­

mıştı.

İstanbul’da ihtikârların, sûi-isti’mallerin fevkal’âde revaç bulduğu re- zâlet devirlerinde A k if’in dostlarından biri haksız yere azlediliyor.

Bu zât bir gün sevinerek geldi, dedi k i :— ( .......) Benim için nazıra tavsiyede bulunmuş, namuslu adamdır,

muktedir adamdır, demiş. Artık bekliyorum.A kif: «Ne demiş, ne demiş?» diye sordu. O zât aym kelimeleri tek­

rarlayınca dedi k i ;

[1] Safahat’taki fıkralarından bir kısmı ayrıca yazıldı.

41

Page 41: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Desene artık sana m e’muriyyet haram! O adam neye «Efendim... sizdendir, sizin gibi her şeyi yapar, dememiş? cevabmı verdi...

Mecliste safvetiyle, gürlekliğiyle meşhur ve çok sevimli bir arkada­şımız vardı, hemen her gün birer şiir yazar, kendisine mahsus edâsiyle üstâdın önünde gür sesle okurdu.

Birgün üstad dedi k i ;— Bizim ( .......) def’i hacet eder gibi yirm i dört saatte bir şiir çıka­

rıyor!

XIII17.1.1937

İstanbul’da üstâdım Akif’e :— «Süleyman Nazif»le aranız nasıl? diye sordum, şu cevabı verdi :— Şeytan kulağına kurşun!

** *

A kif cimri zenginlere «ağniyâ-yi sâbrînden.», cömerd fakirlere de «fukarâ-yi şâkirînden...» derdi.

«Nasreddin hoca» merhumun en nefîs ve zarif hikâyelerini, fıkrala­rını zaman zaman söylerdi. İşte ikisi :

Hoca’ya gül gibi karın var, demişler, «evet, demiş, ben de hissediyo­rum. Çünkü dikenleri var!»

Bir gün hocayı karısı dögmüş, merdivenden yuvarlamış, atmış. Gü­rültüyü duyan komşuları ertesi gün sormuşlar :

Hoca, bu akşam sizin evin merdiveninde müdhiş gürültüler oldu. Neydi

Hoca :— Gömleğim yuvarlandı, demiş!— Amma yalan ha! Gömleğin de gürültüsü olur mu? denilince şu

cevabı vermiş :— Canım uzatmayın, içinde ben de vardım işte!

Bir bütçe müzâkeresi esnâsında idi. Mazbata muharriri «me’murin» diyeceği yerde «me’mureyn» demişti. Akif dayanam adı:

— Me’mureyn olsa balla kaymakla besleriz, dedi! [1]*

ri] M e’murin kelimesi arab kaaidesine göre (Me’mur) un cem’idir, memurlar demek­tir. Öbürü ise (tesniye) dir ki (iki memur) manasma gelir.

42

Page 42: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Onun çok eski, çok candan bir dostu vardır. Hem iyi sevişirler, hem bir araya geldiler mi mutlakaa kavga çıkarırlardı. Birgün o kıymetli dostu hakkında dedi k i :

— ( .......) Evvelce yüzde doksan dokuz neşve, bir humar idi. Şimdibir neşve, doksan dokuz humar! oldu.

* * Üt

 kif eski İstanbul hükümeti zamanında Maârif nezâretinin lügat ko­misyonu a’zalıgına ta’yin olunmuştu. Reisleri de bir hoca idi. Hoca sa- rıksızlara bir şey bilmez göziyle bakardı. Gerek  kif olsun, gerek arka­daşı ve eski dostu büyük ve hakîm üstâd rahmetli (Ferid Kam) olsun bu vaz’iyyete tutulurlardı.

Birgün hoca bir kelime hakkında ayağını dayad ı:— Ben «300» bu kadar senelik bir lüğat kitabında gördüm; kelime

dediğim gibidir! dedi.A k if şöyle cevab v e r d i :— Ben de bin senelik «Şeyhullüğa» [1], da kelimeyi şu dediğim şe­

kilde buldum. O, kelim eyi istediği gibi hocaya kabul ettirmişti.Ertesi toplantıda sıra «Ferid beye» geldi. Yine hoca bir kelime üze­

rinde fakat bu kerre haklı olarak, tevakkuf etti. «Ferid» dedi k i :— Âkif, bu sefer amelimizi [2] hocanın ağzına uyduralım...«Ferid» bey de çok nüktedan bir zâttı. Reîs ondan sonra bir daha

ağzını açamamıştır.

Karşısında temerrüd eden ba’zı münevverlere :— Durun, ben size «Avrupa âyetleri» okuyayım, der mevzu-ı bahs

olan mes’elede Avrupa âlimlerinin neler dediklerini, hangi memleketler­de o mes’elenin ne suretle tatbik edildiğini sayar, döker, nihâyet muha­tabını yola getirirdi. Üstâdın kafasında «Avrupa âyetleri» o kadar çok­tu ki!..

8 — ŞİİR CEBHESİX IV

19.1.1937Üstüd Mehmed  k if’in şiir cebhesi çok sarptır, benim tırmanamaya-

cağım dik ve ulu dağlarla muhattır.Ben zâten ona âid ufak tefek hâtıralarımı yazmakla iktifa edecek

değil m iydim ? Bu kararımda, şu yeni cebhe karşısındaki acz-i mutlakım- dan dolayı da, sebât ve sadâkat göstermiye mecburum. Kaari’in afvıne ilticâ ederim.

*

[1] Tabiî böyle biı* kitap yok.[2] «Hareketimizi» demek.

43

Page 43: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hatırlardadır ki o büyük adama hayatında muhtelif ünvanlar tevcih edildi. «Şâir» dediler, «Nâzım» dediler, «geri» dediler, «ileri» dediler, «hep» dediler, «hiç» dediler...

Fakat, râvilerin veyâ muârızlarmın döne dolağa, nihâyet, ittifak et­tikleri bir nokta vardır ki o da A k if’in yazdıklarında samimî olduğudur. Herkes onun şiirlerini veyâ nazımlarını ruhundan kopan, vicdânından gelen birer ses diye tanıdı.

İşte, yalınız bu vasf, bir insan oğlu için, hele bir şâir veyâ nâzım için en büyük meziyyet, başlı başına bir varlıktır. Acabâ hangi şâirimiz bu yüce varlığa erebildi?

Akif, ba’zı telâkkilere göre, belki «geri» idi, yahut sâdece «dîn şâ­iri» idi. Fakat, ona benzemeyen, onun gibi olmayan hangi babayiğit ve ileri bir şâirimiz bu millete, bu milletin öz ruhuna onun kadar işleyebil- miştir? K im A k if kadar «bu cennet vatanın uğruna» bütün varlığını vakf-ü fedâ etmiştir? Muârızlarından hangisi bir Balkan fâciası, bir Ça­nakkale destanı, bir İstiklâl marşı ibdâ’ edebildi? Hangisi, meselâ, bir Meyhane, bir Mahalle kahvesi, bir Hasta, bir Küfe, bir Bayram, bir Seyfi baba, bir Köse imam... yazdı? Daha ileri gidiyorum: Dünyânın hangi kıt’asındaki bir İslâm veyâ Türk şâiri Türkün yahut mensûb olduğu İs­lâm milletinin âlâmını — bilâ fasıla— Akif kadar duydu ve bütün öm­rünce onu cihanlara duyurdu?

A k if Türk ve İslâm âleminde eşi pek nâdir bulunan bir şahsiyyetti. O koca âlemi kendi dar ölçülerine sığdırmak isteyen muârızlarına acırım. «Zîrâ bu terazi o kadar sikleti çekmez.»

A k if şâir değil m iydi? Bunu ilkin kendisinden öğrenelim; o, birinci cild Safahatının başlangıcında şöyle dem işti:

Bana sor sevgili kaari’, sana ben söyleyeyim.Ne hüviyyette şu karşısında duran eş’ârım:Bir yığın söz ki samîmiyyeti ancak hüneri;Ne tesannu’ bilirim, çünkü, ne san’atkârım.Şi’r için «göz yaşı» derler, onu bilmem, yalnız,Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!Ağlarım, ağlatamam, hissederim, söyleyemem;Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!Oku, şâyet sana bir hisli yürek lâzımsa;Oku, zîrâ onu yazdım iki söz yazdımsa.

Aynı cildin sonunda da şu «İtiraf» ı yazmıştır ;

44

Page 44: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Safahatımda, evet, şi’r arayan hiç bulamaz;Yahnız, bir yeri hakkmda «hazin işte bu» der.Küfe yok. Kahve? hayır. Hasta? değil. Hangisi ya?Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömr-i heder!

Evet, büyük üstadın kendi şiirleri hakkındaki hükmü işte budur. O, diğer eserlerinde de aynı mahviyyeti göstermiştir. O, san’atı yalınız san’- at için değil; daha çok cem ’iyyet için ihtiyâr etmiştir.

X V20.1.1937

Üstâdın altıncı kitabını teşkîl eden (Âsim) ındaki şu muhaveresi ne kadar mütevâzi’ , fakat ne derece hazindir :

— Sen düâ et hocadan [1] topladığın mîrâsa.Hep onun himmetidir üç satır ilmin varsa.

— Üç satır hem de, İlâhî, ne tükenmez irfan?— Hadi üçyüz satır olsun, mütehammilse kafan!

Babanın kâ’bma yükselmen için dağlar var.— Tırmanırsam?

— Hadi tırman, bakalım işte dıvar!— Göreceksin!

— Bu bacaklarla mı?^ Hay hay!

— Belli!— Yaşınız kaçtı, paşam, elli mi?

— Yoktur elli.— Aştmız kırkı ya?

— Kırk altıyı bulduk,— a’lâ.

Yüzü bulsan, yine «hâlâ mı bu mektub, hâlâ»Arzı olmazsa hayâtın ne çıkar tulünden?Hani kırk altı yılın eldeki m.ahsûlünden?Hangi fenlerde teâlî edebildin, evlât?Hangi san’atta rüsûhun göze çarpar? Anlat!Ulemâdan mı sayıldın, Fukahâdan mı?

— Hayır.— Ya siyasî mi nesin? Kendine bir meslek ayır.— Şâirim.

— Olmaz olaydın: O ne yüzler karası!

[1] Rahmetli Mehmed A kif’in babasıdır. Konuştuğu köse imam da o hocanın, talebe- sindendi.

45

Page 45: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bence dünyâdaki işsizlerin en maskarası.— Afvedersin onu!

— İmkânı yok etmem, ne demek?Şi’re meslek diye oğlum verilir miydi emek?Ah, vaktiyle gelip bir danışaydın kösene,Senin olmuştu bugün belki o kırk altı sene!— Ama pek hırpaladın şi’ri..

— Evet, Hırpaladım:Çünkü merkeb değilim, Ben de mürekkeb yaladım.Ben de târih okudum; Âlem i az çok bilirim,«Şüarâ» dendi mi, birden bire oynar sinirim!

Hem senin şi’re tarafdâr oluşun ma’nâsız:Sana şâir diyen, Oğlum, Seni gördüm yalnız!Kim i m evlidci diyor.

— Âh, olabilsem, Nerde!Yetişilmez ki: Süleyman dede yükseklerde.— Kimi bid’atcı diyor. Duyduğum ancak bunlar.— Başka yok m iydi?

— Hayır. Var, Var unuttum; Baytar!— Keşke baytarlık edeydim...

^ Yine et mümkinse,— Yapamam.

— Belki yapardın be..— Unuttum be köse.

— Keşke zihninde kalaymış, ne kadar lâzımmış;Beni dinler misin evlâd, yine kaabilse çalış:Çünkü bir tecribe etsen senin aklın da yatar,Bize insan hekiminden daha lâzım baytar.

Beni gördün ya, şu ben kaç paralık şâirsem,Senin ilmin de odur, nâfile uğraşma kösem!

 k if bize «Âsim» mı san’atm yüksek şahikaları üzerinden vermişti. Ondan sonra intişâr eden eserleri ise daha güzeldir. Öyleyken üstad yine kendine şâir diyemedi. Eslâfmın ve müâsırlarmm benlik fışkıran o soğuk fahriyyeleri yerine o, meselâ, en sevgili talebesinden Mehmed A li’ye şu güzel hitâbı yazıyordu :

Bir nüsha-i kübrâ idin, oğlum, aramızda:Sen benden okurdun, seni, ben senden okurdum.Yüksekliğin idrâkimi yorgun bırakınca,Kalbimle yetişsem diye şâirliğe vurdum!

46

Page 46: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Şi’rin başı hilkatteki ahengi ezelmiş..Lâkin, ben o âhengi ne duydum, ne duyurdum!Yıktım koca bir ömrü de, baykuş gibi, geçtim.Kırk beş yılın eyyâmı harâbında oturdum.Sen, başka ufuklar bularak, yükseledurdun;Ben, kendi harabemde kalıp çırpına durdum!Mağmum iki üç nevha işittiyse işitti;Bir hoşça sadâ duymadı benden hele yurdum.

Akif, kadar hiç kimse kendini bu derece yüksek mahviyyetler, yüce tevazu’lar içinde gaaib etmiye çalışmamıştır. İşte Futugrafisine yazdığı kıt’alar :

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,Günler bu heyûlâyi de er geç silecektir.Rahmetle anılmak, ebediyyet budur ammâ,Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir?

Dış yüzüm böyle ağardıkça ağarmakta, fakat, Sormayın iç yüzümün rengini: yüzler karası! Beni kendimden utandırdı, hakikat, şimdi. Bana hiç benzemeyen sûretimin manzarası.

XVI21.1.1936

Üstâdm (Gölgeler) inde vatan tahassüriyle ağlayan şu (Arîza) sı da onun tam kendisidir [1] :

Ey bâd-i sabâ, uğrayacaksın ya şimâle,Bilmem, bir işim var, sana etsem mi havâle?Vaktâki sekiz yüz mili bir nefhada geçtin;Vaktâki bizim yerleri rü’yâ gibi seçtin;Dikkatle bakın; marmaranm göğsüne yatmış,Sırtındaki örtüyse bütün zümrüde batmış,Bir, Heybeli, derler — bileceksin— ada vardır.Etrafı da az çok ona benzer adalardır...Gördün ya? Evet, şimdi bu sahilde biraz dur;Herkes gibi (Abbâs paşa) nın köşküne baş vur.

[1] Bu şiirim Mısır’dan Heybeli’ye, orada oturan merhum mihmandarı Abbas Halim paşa’ya yazmıştır.

47

Page 47: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Sen yolcu adamsın, bakan olmaz ki kusura...Arzettirerek ismini, çıktın mı huzûra,Hülvanlıların [1] hepsinin ihlâsını ilkin,Birbir sayıver, bitti m i defter, de ki

«Lâkin,Mevziin düşürür saçmayı bir saçma adam var,Manzuum sayıklar gibi manzuume sayıklar!Zannım mütekaaid şüarâdan olacak ki:Hiçbir yenilik yok, herifin herşeyi eski.Hâlâ ne sakaldan geçebilmiş, ne bıyıktan;Âsârı da menmun görünür kühne kılıktan.Hicrî, kamerî ayları ezber sayar ammâ.Yirminci asır zihnine sığmaz ne muammâ!Ma’mure-i dünyâyi dolaşdiyse de, yer yer,Son son, «hadi sen kumda biraz oyna» demişler!Yâhû, sorunuz bir bakalım takati var mı?Kaynarken adam oynamak ister mi? Sarar mı?Ey Heybeli iklimine kıştan çekilenler.Ey Afrika temmuzunu efsâne bilenler!Ey yağ gibi üç çifte kayıklarla kayanlar.Ey Maltepeden Pendigi bir hamle sayanlar!Ey çamların altında serilmiş uzananlar!Ey her nefes aldıkça ömürler kazananlar!Siz camları örter, sakınırken cereyandan;Biz, bodruma sarkar da kaçarken galeydandan!Siz, mercanın a’lâsmı attıkça şişerken;Biz, kumda çirozlar gibi piştikçe pişerken!Siz, marmara âfâkını dürbinle süzerken.Biz, poyrazı görsek diye, damlarda gezerken;Siz, yelkeni açmış, suyun üstünden akarken;Biz, küplere binmiş, size hasretle bakarken!İnsâf ediniz kopmayacak şey mi kıyamet?Elbette kopar. Dinle paşam, ceddine rahmet:Ben Heybeliden vaz geçerim şimdilik ancak,Üç beş gün için pek hoş olur (Remle) de kalmak [2],

A k if’in samîmiyyetinde herkesin ittifak ettiğine göre kendisini yer­den yere çarpan hiçbir muârızının söyleyemeyeceği sözlerle — hâşâ — tezlîle kalkan şu kanâ’atlarının da samimî olduğuna inanmak lâzımdır. Fakat, hakikat öyle mi?

[1] t)stâdm ikâmet etti^ yer.[2] Bu şiirin İkincisi, te’kîdi de var. (Gölgeler) e yazılmamıştır. Kitabmııza dercettik.

48

Page 48: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Evet, öyledir! Çünkü bize nazaran hayatta rolünü yapmış, eserle­rini vermiş, vazifesini bitirmiş olan A kif kendine nazaran, henüz şiirle­rini yazmamıştı!

O, verdiği eserlerde — yukarıda işâret ettiğim g ib i— (san'atı) değil, yalnız (cem ’iyyet) i düşünmüştü. Bundan sonra ise cem ’iyyetle berâber san’atı da ihmal etmeyecekti. Bir gün kendisine, latife olmak üzere, (Sa­fahat) mdaki ufak tefek (kafiye) kusurlarından bahsetmek istemiş, bu arada :

Var mı Abbâsı bilm eyen? yoktur.O sahâbîyi dinleyin ne diyor?

beytindeki (yoktur — ne diyor) kafiyelerine nazarı dikkatini celbeyle- miştim. Derhal dedi k i ;

^ Ben o kitabda daha neler, neler görüyorum. Hani elimden gelse (Safahat) ı yakacağım! Şiir hakkmdaki düşüncelerim şimdi bambaşka olmuştur. Bugün yazdığımı yarın beğenmiyorum. Allah on sene daha ömür ve vakit verirse artık (şiir) yazmıya çalışacağım.

Dediğime de, diyeceğime de cidden nâdim olmuştum. Ben (Safahat) hakkmdaki meftuniyyetimi izhar ettikçe o :

— Hayır, hayır.. Diye bağırıyordu.Üstâdm ilk işi kitabının ba’zı yerlerini ta’dil etmek oldu. Onun tas­

hihlerinden geçen (Safahat) evvelkinden daha güzeldir. Meselâ O, oku­duğum b e y t i :

Var mı Abbâsı bilmeyen kimdi?O sahâbîyi dinleyin şimdi.

şekline getirmişti. Ba’zı mısraları tamâmen tayyetmiş, kitabına yeni yçni mısralar, beyitler eklemiştir.

A k if’in kendi hakkında ki bîeman hükümleri ne olursa olsun onun çok yüksek bir şâir olduğunda elbette şübhe edilmez.

xvn22.1.1937

Nitekim üstâd (Boğaz harbi) ni, (İstiklâl marşı) m yazdıktan, o mü- tehassir ve mustarib yıllarının pinti ve insafsız günlerinde yarattığı son parçaları neşrettikten sonra (nâzım) diyenler ona — lütfen— (şâir) de- miye başladılar. Bu vasf-u tevcihte nihâyet ittifak ettiler..

O halde, Mehmed A kif — bilâ nizâ’ — bugün şairdir. Kendisini öl­dükten sonra tebrik ederim; eğer bu tebrikin, onca, zerre kadar değeri varsa!.. [1]

[1] Garibür k i öldükten biraz sonra yeni baştan ve bir ağızdan tekrar hücumlara başlandı!

F: 4 49

Page 49: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

A k if’in şâir ligini yalınız o eserleri mi kazandırmıştır? A k if daha ev­velden de şâir değil m iydi? O yeni eserleri yazmamış olsaydı ona sâdece (nâzım) mı diyecektik? Ben bu süallerin cevabını vermekten âcizim. O cevabı ancak salâhiyyetdar olanlar verebilirler. Maamâfih vermişlerdir de...

Yalınız ben diyeceğim ki: (Akif paşa) nın açtığı (teceddüd edebiy- yatı) Mehmed Akif’in ölümiyle artık kapanmış, ondan sonra yeni edebî bir devr başlamıştır.

Ne garîb tesâdüftür ki bundan bir asra yakın zaman evvel Akif pa­şa da — tıpkı üstâdımız g ib i— Mısır topraklarında hastalanmış, o, hasre­tini çektiği güzel İstanbul’a kavuştuktan sonra vefat etmiştir. Allah rah­met etsin.

(Süleyman Nazif) merhum (Mehmed A kif — şâirin zâti ve âsârı hak­kında ba’zı malûmat ve tedkîkat) ünvanlı kitabım daha evvel, ya ’ni 1919 senesinde (Serveti Fünun) da tefrika halinde neşretmişti. O zaman mey­danda henüz (Asım) yoktu. Binâen’aleyh (Boğaz harbi) şiiri de doğma­mıştı. (İstiklâl marşı) keza...

İşte, (Nazif) eserinin o kısımlarında demişti k i :— Bu memleketlerin taşma, toprağına hiç bir şâirimiz Mehmed Akif

kadar rabtı aşk etmemiş ve onların zayama hiçbir şâirimiz Mehmed Akif kadar samimî göz yaşlan dökmemiştir.

— Hiç unutmam. Balkan harbinin son safhasında ve son günlerinde Istanbulda bir (Müdafeai M üliyye) hey’eti teşekkül etti. Neşriyyat şu’- besine recâî zâde Mahmud Ekrem bey re’is intihab olunmuştu. A ’zâ mi- yanında Mehmed Akif te bittabi’ mevcud idi. Ben, üstâd Ekrem gibi âsâ- n edebiyyeyi güzel anlar ve takdiratında musîb pek az edib gördüm. Teşviki dirîğ etmez, fakat senâyi hiç tebzîr eylemezdi. (Safahat) şâirine bizim için bir (Şehnâmeî millî) yazmasını ve bu yolda bir eseri ibdâ’ için vücûdu muktazî evsaf ve şeraiti yalınız kendisinde gördüğünü — Mehmed Akif’in mesleğine, şiirine derin bir kin ile muârız bir iki zât te mevcud olduğu halde— o mecliste, âdetâ vasıyyete benzeyen bir tavr ile tavsiye ve beyan etti... Bu mes’eleyi yolda da tekrar ile Mehmed Akif’in eş’ârı hakkında meftuniyyetler izhar etti. Üstâd Ekrem’in taleb ve emrettiği şey’i biz hepimiz Safahat şâirinden recâ etmeliyiz.

— Mehmed Akif din ve vatanımın en siyah günlerinde onların mâ- temini terennüm etti.

— (Hakkın sesleri) mübdiinin samîmî kalbinde hissetmediği hiçbir şey onun şiirlerine karışmamıştır. O, nasıl duydu ise öyle yazdı. Her duy­duğunu yazmamış, fakat her yazdığını — m evcudiyyeti ma’neyiyye ve maddiyyesini saracak surette— duymuştur. Öyle olmasaydı, yazıları kar­

50

Page 50: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

şısında kalbler bu kadar ihtizaz etmezdi. Mehmed Âkit kadar meâyib vğ mesâvîden müteneffir pek az adam gördüm.

— O, tahakküm ve tecebbürün, hakka ve acze tesallüt eden her kuv­vetin hasmı bîemânıdır. Nerede bir za’af ve mahrumiyyet, nerede bir ız- tırab ve sefâlet ve sarılacak bir ceriha görür ve işidirse onlara karşı yal­nız kalemini ağlatmakla iktifâ etmez, âğuşı tehassüsünü açarak imdâda da şitâb eder.

— (İstibdad) manzumesi lisânımızda pek az nazîri ve nev’i miyânın- da ise bînazîr olan bir bedîai san’attır. Kelimeler Mehmed A k if’in hemen her şiirinde olduğu gibi, birer boya ve ses kuvvetiyle manzara ve vakaa- yii hem tasvir, hem intak ediyor...

— Mehmed A k if’in manzumeleri ba’zılarmca istihfaf ediliyor. İstih­fafa yeltenenler de, garibtir ki, şâir ve mütefekkir geçinen ba’zı derbede- rânı fikrü vicdandır. Onların kısmı a’zamı ellerindeki günâgûn resmî şe- hâdetnamelerde kaydü ta’dâd edilmiş olan ulûmi tabîiyye ve müsbetteye Mehmed A kif kadar vâkıf mıdırlar? Hâşâ! Onların hepsi lisanı, elsineyi, bedâyii Mehmed A k if kadar tahsil ve temellük etmişler midir? Yine bin kere hâşâ!

— Şarku garbın benim bildiğim lisanlarında ve bu vâdîde, gerek te’lîf, gerek terceme suretiyle bu kadar güzel ve pürüzsüz, kusursuz bir şiir okumadığımı fahrü lezzetle i’tiraf ederim [1].

xvm23.1.1937

— (Süleymaniyye kürsüsünde) münâsebetiyle: rakiyk hissi, pürtem- kin aklı, dakıykı, zevki, derin ilmi ve bîpâyan aşkıyle içini, dışını, his­simize, akhmız:a, zevkımıza tavaf ettirirken, nasıl coştuğunu ve nasıl bi- tâbi tehassüs düştüğünü gözlerinizle görürsünüz.. Mihrablarını, sütunla­rım, kemerlerini, yarım ve tam kubbelerini, hasılı her tarafım en ince ve derin meâllerine ve remzlerine kadar — Mi’mar Sinan’ın ruhi hayranını nutka ve vecde getirecek bir vukuf ve talâkatle— izah ve teşrih ettikten sonra... İşte zevki selimin, ya ’ni hasta olmayan zevklerin şiirden aradığı ve istediği budur...

— Üstâdı güzin (Cenâb Şehâbeddin) diyor ki: şiiri millî nâmiyle ır­kımızın rüsûm ve an, anâtına âit neşîdeler kasdediyorsak, pişinde serfürû edeceğimiz bir dehâyi şâiriyyet görüyorum: Mehmed Akif! Hiç kimse o kadar saf ve şeffaf bir billürı beyan içinde menâzırı milliyyeti teşhir ede­memiştir. Türk ve İslâm ruhu (Safahat) m rüşeymi ilhâmı oldu. Târihi edebiyyat şimdilik büyük Akif’ten daha büyük bir İslâm ve Türk şâiri tanımaz..

[1] Necd Çölleri hakkında, cild: 5.

51

Page 51: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Hey’eti ictimâiyyemizin mukadderâtı hiçbir şâirimizi Mehmed  kif kadar meşgul ve muztarib etmemiştir.

— (Safahat) ı dûn dirâz tedkîk etmeyerek onun gelişi güzel bir kaç manzumesini okum.uş olanlar, Mehmed  kif’i yalınız İstanbul’un menâ- zır ve menakıbını görüp göstermiye kudretkâr bir musavvir, bir nevi’ mütehassıs zannederler. Halbuki Fâtih sokaklarından (Berlin) câddele- rine ve (Necd) ile (el, uksur) çöllerinden İstanbul kahve ve meyhanele­rine kadar, nereyi ve neyi tasvir etmiş ise aynı muvaffakiyyeti ibdâ gös­termiştir. İstihzâlarında, ve sitem ve şetimlerinde bile bir edâyi giryan, bir ihtizâzi teellüm var.

— Henüz elli yaşından uzakta bulunan Mehmed  kif inhitat ve hat­tâ tevekkuf devrinden de uzak, mütevaliyen tekâmül ediyor.

(Süleyman Nazif) Serveti Fünundaki yazılarını beş sene sonra bir kitab halinde neşretmek istediği zaman (Âsim) da çıkmıştı. Bu münâse­betle kitabına bir (Mu’cizei şiir) serlevhasiyle beş on sahîfe daha ilâve etmiştir. Onları (Boğaz harbi) ve (İstiklâl marşı) şiirlerini anarken bah­sedeceğiz.

*

(Safahat) m henüz birinci cildi çıkmıştı, (Hamdullah Subhi bey) Serveti Fünun’da yazdığı takdirkâr bir makalesinde daha o zaman üstâ- da bülend pâyei şâiriyeti verdi.

Demek ki  k if son eserlerini neşretmezden evvel de yüksek bir şâi- rimizdi. Yazmıya çalıştığım (Âkifnâme) de onun şiirleri üzerinde uzun uzadıya dolaşacağız ve o vakit ayrıca bu bahse geleceğiz.

Anlıyorum ki çizdiğim programın dışına çıkıyorum. Şimdi tekrar hatıralarıma döneyim.

 k if’in san’at telâkkisi nasıldı? Bunu A k if’in bütün eserlerinden an- lıyabiliriz. M illî mücâdelenin kaynaştığı zamanlarda Balıkesir’e gelen Mehmed  kif (Zağnos Mehmed paşa) câmiindeki o meşhur ve vatanper- verâne hitabesini verdikten sonra (Darülmuallimin) de de ayak üstü bir konuşma yapmıştı. Çünkü ona talebeden biri san’at hakkmdaki telâkki­sini sormuştu. Davûdî sesi ve kat’î ifâdesiyle verdiği cevabın hülâsası şu d u r:

— (San’at san’at içindir) düsturu ölmüştür. Cem’iyyete, hayata ya­ramayan san’at yerin dibine batsın!..

Tezini müdâfaa yolunda irad ettiği — kendi ta’b irince— «avrupa âyetleri» hayli zengindi... Â kif’in san’ata vurduğu bağ (Süleyman Na­zif) in de nazarı dikkatini celb etmiştir. O te’vil yollarına sapıyor, amma, hakikat dediğim gibidir.

52

Page 52: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hakimi şehîr (Ferid bey) merhum, (Safahat) m üçüncü cildi somm- daki (Takriz) inde A k if’e şöyle hitâb eder :

— Ben senin eserlerinde bu düstûra muhalefetini gösterecek bir şey görmüyorum. Çünkü sen de san’atta gaye aramıyorsun; lâkin gayette san’at arıyorsun. Meslekin tamâmiyle maksadını te’mine kâfidir...

A k if şiiri nasıl yazardı? — Hangi şâirlerin te’sîrine uydu? — Kim­leri beğenirdi? — En çok sevdiği şiirler? — istiklâl marşım nasıl yaz­d ı ? — A kif ve musikî — Türkiye’de eslâfi en iyi bilen adam? — A kif ve hece vezni — A k if’in ilk şiirleri? — Henüz intişâr etmeyen yeni şiirle­ri? — A k if’in inşad tarzı? — A k if’in nesri ve şâire... bunları ve A kif hak­kında yazılan birçok yazıları ve muhitin ihtisâslarını (Akifnâme) de oku­yacaksın. Şimdilik ;

«Ey semâvî hâk benden bin selâm olsun sana!» [1]

San’at telekkîsi:,— San’at san’at içindir.— San’atın gayesi san’attır.— San’at mukayyed değildir.

İşte, Mehmed Akif’i hayatında en çok sinirlendiren sözler!Millî cidâlin kaynaştığı ve kızıştığı zamanlarda -Balıkesir’e gelerek,

(Zağnos paşa) câmiinde verdiği hitâbesiyle halkın hamâset ve şehâme- tini birkat daha coşturan üstâdımızla birlikte, bir gün sonra, Balıkesir mekteblerini ziyârete gitmiştik.

Muallim mektebinde idik [2]. Üstâd sınıfları dolaşdıktan ve biraz istirâhat ettikten sonra veda’laşarak mektebten ayrılıyordu. Cenub tara­fındaki kapıya doğru ilerlediği sırada, talebeden biri yanma sokuldu, Ona :

— Müsâade ederseniz birşey arzedeceğim, dedi. Üstâd hayretle ka­rışık bir nâziklikle :

— Söyleyiniz evlâdım, cevabını verdi.Çocuk sözüne başladı;— Edebiyyatta san’at san’at içindir. San’at mukayyed değildir, diye

birşey var. Sizin kanâatiniz nasıldır?A kif ummadığı bu süâl karşısında irkilmiş, bir kaç kelimelik cevab

ile mukaabele edivermek istemişti. Fakat, diğer bütün talebe de onun etrafını sardı. Nihâyet:

[1] A kifindir. Balıkesir’de münteşir «Türk dili» gazetesindeki yazılarım bundan iba­rettir.

[2] O vakit adı «Dârülmuallimîn» di.

53

Page 53: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Durunuz öyleyse, bagçeye çıkalım, ben size anlatayım, dedi, bag- içede ayak üstü hemen aynen şu îzâhatı verdi: [1],

— O sözler yeni değildir. Onlara ittibâ’ eden kimse yoktur. Şarkta, garpta yetişmiş meşâhîrin mahalled eserleri tedkik edilince görülür ki herbiri, her yazdığı eserinde mutlaka bir gaye ta’kib etmiştir. Demek ki san’at mutlak değildir. Mâdem ki «san’at san’at içindir» düsturunun or­taya atılmasına rağmen hiçbir edib, hiçbir şâir bir maksad gözetmekten kendini kurtaramıyor; o halde, bu düstur artık iflâs etmiş demektir. Ke- zâlik, mâdem ki bu düsturların hükmüne tebeiyyet edilemiyor, san’at mukayyed kalıyor, öyleyse san’atı bir takım hasis emellere, sefil ve müs- tekreh maksadlara âlet edinmektense ulvî, pâk, asîl, necîb duygulara, dü­şüncelere vâsıta kılmak elbette daha ma’kul bir hareket olur.

Bugün san’at san’at için değil, san’at cem ’iyyet içindir diyorlar. Av- rupayı ele alalım. Meselâ: Fransızların en büyük romancılarından herke­sin bildiği bir (Emil Zola) vardır ki o zâtin yazdığı hikâyelerin bir kıs­mını namus kaydında bulunan âileler evlerine sokmazlar. O derece ser­best yazılmıştır. Ayni zâtin (Meyhane) adında bir romanı vardır. Bu ro­man intişâr ettiği zaman Fransa’da kıyametler koptu: «Bu eser, gayri ah­lâkîdir» denildi. Eğer, «san’at san’at içindir» düsturu (değil başkaları ta­rafından, Emil Zola kadar serbest düşünen. Emil Zola kadar hayâtı ha- kîkıyye sahnelerini bütün çıplaklığı ile teşhirden çekinmeyen) o edib indinde bile kabul edilmiş olsaydı bu hücûma karşı onun vereceği cevab ne olmak icâb ederdi? Tabîî derdi ki: «Ben ahlâk ile, âdât ile mukayyed olacak kadar dar düşünenlerden değilim. Siz benim eserimde yalnız san’­at arayınız. O noktadan bir kusur görüyorsanız o zaman bana hücum edi­niz». Halbuki hiç te böyle demedi. (Emil Zola) eserinin gayri ahlâkî ol­duğu iddiâsmdan son derece müteessir oldu, eserinin ikinci tab’ında bir mukaddime yazarak, onda kitabının gayet ahlâkî olduğunu, bu hükmün bilâ tedkik verildiğini, yoksa hikâye dikkatle okunacak olursa ahlâka münâfî gibi görünen sahîfelerin ahlâksızlığı terzil suretiyle ahlâka hiz­met etmiş olduğunu îzah etti. Bu (Emil Zola) nın her biri beş, altı yüz sahîfeye baliğ yirmi cildlik bir silselei hikâyâtı vardır ki baştan aşağı kendisince doğruluğuna kanâat ettiği bir fikri terviç için yazılmıştır.

Garpta Millî, içtimâi, Vatanî nâmütenâhî asârı san’at mevcud olduğu hâlde (san’at san’at içindir düsturu ekseriyyeti azîme tarafından iltifat görmezken, her edib, her müellif eserinde ulvî, nâfi’, hiç olmazsa cem ’iy- yet için gayri muzir olmıya çalışırken biz kütübhanei edebîmizin bu fa­kirliğiyle, bu zaruretiyle nasıl olur da yapmadan yıkmıya kalkışırız? Ul­vî gayeler, muazzez maksadlar uğrunda yazılmış eserlerimiz yok denecek kadar az iken, şunun, bunun tarafından karalanan müstekreh eserlere taraf dar olabilir miyiz?

[1] Cebimdeki zımbalı defterime not etmiştim.

54

Page 54: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Fransız romancılarından bir (Alfons Dode — Alphons Daudet) var­dır. Bu adamın şaheseri sayılan (Safo) ismindeki romanı bir fahişenin sergüzeştini hikâye eder. Lâkin, m üellif eserinin baş tarafında, «Ben bu eseri oğullarım yirm i yaşına geldikleri vakit okusunlar diye yazdım» diyor. Demek ki, m üellif bir fahişenin sergüzeşti sefîhânesinden bile ev­lâdı vatan için, hattâ kendi çocukları için bir hissei ibret çıkarıyor.»

10 Temmuz 1908 sabahı, çok olgun, çok duru, çok güzel şiirleriyle bir­denbire meydana çıkıveren rahmetli Mehmed  kif ondan evvelki zaman­larını acabâ bomboş mu geçirdi? Ona şâirlik bir günde mi gelmişti? O, gençliğinde, delikanlılığında aşka, kadına, bâdeye, güzelliklere karşı hiç hoplamadı, duymadı mı? A k if’in 10 Temmuz 1908 den evvelki şiirleri ha­kîkaten yok mudur? Varsa nelerdir, nerelerdedir?

Ben bunlara çok merak ettim. Birgün Ankara’da üstâdımdan ısrar ile cevab istedim. Nihâyet dedi k i :

— Ben arkadaşlarıma yüzer beyitli mektublar yazardım. (Ziyâ paşa) üslûbunda terkib bendim, terci’ bendim vardı. Fakat, bugün bunların bir mısraı bile hatırımda kalmamıştır! Kendimi Milletimin huzurunda gördüğüm günden beri san’attan ziyâde cem ’iyyeti düşünmek istedim. Ne ona yâr olabildim, ne buna...

Mehmed A kif kadar eslâfı bilen bir adama rastlamadım. Üstâd, şark ve garbın meşhur bütün eş’ârını hemen hafızasına nakşetmişti. Bununla berâber, yenileri de ihmâl etmezdi. Ona her hangi şâirin bir mıs’raını ya­rım yamalak okuduğunuz vakit, derhal o mıs’raın başından şiirin sonu­na kadar okurdu.

O şâirlerden bir kısmını san’at noktai nazarından uzun uzadıya tak­dir ettiğini de defeatla duydum. Fakat, bunlara rağmen onun san’atkâr- lığını cem ’iyyete bu derece esîr edişine hayrette kalmamak mümkün müdür? ' M i [

Bu, ne sâdece şâirliktir, ne san’atkârlıktır; doğrudan doğruya melek­çe bir haslettir, en İlâhî bir fazilettir.

Mehmed A k if’i diğer bütün şâirlerimizden ayıran bâriz meziyyet te budur.

A kif (san’at san’at içindir) düsturunu eserlerinin bir çoğunda da hır­palamıştır. Bir iki m isâ l;

Sokak deyin meselâ., şimdi baktığım luğate,Mürâcaat yine lâzım mı? Lâzım elbette!Evet, o bir halezondur ki kutru altı karış.Ya tuulü? Bilmiyorum, her ne söylesem yanlış!

55

Page 55: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Muvaffak olmanın imkânı yok ki tahmine:Biraz gidip dalıyor haydi evlerin birine!Zemâne şi’rine benzer zemîn-i tertibi:Zalâm içinde mebâdîsi müntehâsı gibi [1].

Muhitiniz ne âcâyib muhît-i velveledar:K i her gürültüsü bir başka intibâha medar. Sanâyiin ne var âfâkı tutsa demdemesi?Bedâyiin de münevvim değil ki zemzemesi.Ne musikînize girmiş uyuşturur nağamat,Ne şi’rinizden olur tarmâr fikr-i hayat.Onun lisânı semâvisi ruha söylerse,Bununki ruh-i meâlîyi nefh eder hisse.Gelip te görmeli san’atte gaaye var mı imiş? «Hayır» denir m i ki; her gaayenizde en müdhiş, En ince san’atın esrârı yükselip duruyor.Sizinki yükseledursun biraz da gel bizi sor: [2]

Geçer şebâbımızın en güzide eyyâmı,Hayâtı anlayarak atmadan bu evhâmı.Hayâtı anlamıyor., çünkü görmüyor, okuyor, Zavallı kırkına gelmiş te ağzı süt kokuyor! Okutma; bitti, okut; serserî-i şi’rü hâyâl! Okutmasan da, okutsan da ayni istikbâl!Hesâb edilse cehâlet kadar çıkar mühlik,Maârif oldu mu bir yerde sâde müstehlik.Ulû’m-i haazıradan beklenen menâfildir;Demek, birincisi ilmin; hayâta nâfiidir.O halde bizdekiler sadra hiç değil şâfî.Fünûn-i müsbeteden istifâdemiz menfî,Ne kaldı, bir edebiyyatımız m ı? Vâ esefâ!Bırak ki ettiği yoktur bir ihtiyâca vefâ;Ya ruh-ı Milleti efsunluyor, uyuşturuyor.Ya sinelerdeki hislerle çarpışıp duruyor.Şarâb kokar eslâfın en temiz gazeli..Beş altı yüz sene «Sâkî» hevây-i mübtezeli [3].

*d e *

[1] Berlin hatıraları, cild: 5.[2] «Berlin hatıraları, cild: 5». tJstad bir Alman kadınıyla konuşurken.[3] «Berlin hatıraları, cild: 5».

56

Page 56: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(Süleyman Nazif) diyor k i :— Mehmed A kif güzel olmak şartiyle her eseri sever, şekil ve m ev’-

zuu ne olursa olsun. (Fuzulî) nin Gazeliyyâtı gibi, (Muhteşem-i Kâşânî) nin Mersiyyesi, (Alfons Dode) nin (Cak) ı, (Safo) su gibi, Abdülhak Ha- mid’in bir (Sefîlenin Hasbihali) onu müteessir etmekte hemkudret ve yekâhenktir. Heccâv-ı bînazîr (Eşref) merhumun müstehcenâtını bile aşk-ı san’atle takdir ettiğini biddefeât gördüm...

— Mehmed  kif bir eseri sevmek için onda, meslek ve mekteb nok- tasmdan tedkik ve intihab etmeksizin, âlel’itlak güzellik aramaktadır. Nasıl ki (Viktor Hügo) y ı da pek ziyâde beğenir.

— Şâirlerimizden (Nedim) i de çok sever.— (N efî) y i sevmez...— Mehmed  kif ihtimal ki san’at yalnız san’at içindir düstûruna ve­

rilmek istenilen vüs’at ve mutlakıyyeti biraz tahdîd, biraz takyîd etmek isteyenlerdendir.

— Hâlâ o fikirdeyim ki takvâ ile san’at v e mürebbî ile münakkid biri birinden büsbütün ayrı şeylerdir. Biz ileride Mehmed A kif’in yazılarını tedkik ederken göreceğiz ki «Safahat» şâiri de her yerde bu kayd ile mu- kayyed bulunmuyor. Ahlaksızlığı takbih etmesi onu çirkin bulduğundan- dır. Cem’iyyetin cerîha-i sefâletini teşhir ederken korkutan ve iğrendiren kanlı veya mülevves her köşesini pervây-i ahlâk ile aslâ düçâr-ı tered- düd olmaksızın, irâe ve teşrih ediyor. O, bu hususta hattâ Eşref merhum­dan bile bîemandır. Şu kadar ki Mehmed Akif, şahsî emel veya kinlerin tekâzâ-yi tatmin ve teskininden tahlîs-i girîban ederek, kudret-i şâiriy- yetini idealine haadim ediyor.

Evet, A k if bey san’atı yalnız ahlak ile ölçmüş değildir. Fakat o, ah­laksız san’atın memlekette açtığı rahnelerden müteessirdir. Büyük ve kıymetli intikadcımız (Râif Necdet) in dediği g ib i :

— San’atsız bir cem ’iyyet yaşayabilir, fakat ahlaksız bir Millet? Aslâ!

A k if’in takyidleri sırf endîşe-i Vatandandır. Cem’iyyet huzurunda söz söyleyen bir şâir, bir edib, bir muharrir kendisini o cem ’iyyetin tâbi’ ol­duğu bağların haricinde tutamaz. Bununla berâber, san’atı yalnız ahlak­sızlığa âlet etmek te yine bir takyittir.

San’at ve ahlak mes’elesi asırlardan beri münâkaşa edilmiş, leh ve aleyhinde pek çok sözler söylenmiş bir m evzu’dur. Bunu daha ziyâde uzatmıya lüzum görmüyorum [1].

[1] Balıkesir’de münteşir (Türk dili) gazetesinin 8, 9, 10, 11, 12, 13, 15 Teşrini evvel 1935 nüshalarında (Ülkü edebiyyâtı) başlıklı yazılarım çıkmıştı. Risale halinde yaymlanan o eserimizde bu bahisler münâkaşa edilmiştir.

57

Page 57: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ŞİİRİ NASIL YAZARDI?

Evvelâ pilânını hazırlardı, pilân üzerinde fazla tevakkuf ederdi. Me­selâ: O, Ankara’da (Asım) ını ikmâle çalışırken ben ve Mehmed Vehbi Bolak bey [1] ve Abdülgafur Iştın efendi [2] gibi A k if’in çok sevdiği bir­kaç arkadaş pilânının hangi kısmını yazmış olduğunu, hangisini yazaca­ğını bilirdik. Çünkü: üstâd bize pilânını îzah etmişti. Asım bitti, gördük ki eser pilânın dillenmiş, şiirleşmiş tam bir tatbikîdir.

Vâkıâ, üstâd M illî İstiklâl marşımızı iki dakika içinde mecliste yaz- mıya başlayıverdi. Fakat, bütün memleket şâirleri kaynaşırken, acabâ o, daha evvelden kendisince zihninde bir pilân hazırlamamış mı idi? Onun ruhu kıpırdamıyor mu idi?

Mehmed A kif pilânını hazırladıktan sonra eline avuç içi kadar bir kâğıt alır, şiirini ona karalamıya başlardı. Şiiri o kadar kolay yazamazdı. Çünkü müşkilpesentti. O, minik kâğıd üzerine döktüğü mısra’lar, kelime­ler üstâdm elinden neler çekmezdi! Çok vakit mısraları, beyitleri kâğıt- cığma tam olarak yazardı. Fakat kelimeler üzerindeki tevakkufu fazla­ca idi.

İşte, su gibi okuduğumuz, ruhumuza kana kana, doya doya sindirdi­ğimiz o yedi cildlik ve (6000) bu kadar beyitlik (Safahat) hep o minik kâğıdlardan meydana gelmiştir.

Rahmetlinin şiirlerindeki selâset, tabîiyyet ve samîmiyyetle o şiirle­rin yazılışındaki bu zorluğu tezad şeklinde görenler bulunabilir. Fakat, hakîkat dediğim gibidir ve o akkın ve güzel şiirler Akif’in hayatını yıp­ratan, m evcûdiyyetini sarsan böyle büyük büyük emeklerden doğmuştur.

Mehmed A k if Millî marşımızı yazdıktan sonra geceleri artık şiir yaz­mamaya başladı. Çünkü gece mesâisi «uykusunu harâb» ediyor, «dimâgı- nı bozuyor», ilham orduları bîeman baskınlara kalkıyordu. Bize de tav­siye etti ki: Geceyi mutlaka sükûn içinde geçirelim...

Fakat, yukarda da dediğimiz gibi, Mehmed A kif malâmâl-i bedâyi’ sahîfelerle zevk-i bediîmizi âdeta müşkilpesend ediyor. İhtimal ki o lütfü- nü zımnen göstermiş olmak için bu manzumayi (Sefahat) a dercetmiş.

«Abdülhak Haamidin feyz-i dehâsı eş’ârı Akif’in her safhasına sere- yan etmiş görünür. Fakat, kuvvetli bir tabîate ve hiç kimsenin nüfûzuna müddet-i medîde mün’kad olmayacak bir isti’dâda mâlik olan Mehmed Akif, biraz evvel isimlerini hürmetle zikrettiğimiz dört şâirin dâire-i te’sîrinden çıkmış ve kendine has bir vâdî-i tedkik ve beyan küşâd ede­rek, istikbâle intikal edebilecek bir tarzı hakîm vücûde getirmiştir.

«Şâirin (Safahat) ı ta’kîb eden muhalledâtı sırasıyle okunursa hemen her manzumenin bir hatve-i irtikaa olduğu görülür.»

[1] Birinci ve ikinci devre m eb’uslanndan, esbak Maârif vekili idi. O da irtihal etti.[2] Birinci devre meb’uslarından. Bu kıymetli âlim de vefat etti.

58

Page 58: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

HANGİ ŞÂİRLERİN TE’SÎRİNE UYDU?

(Süleyman Nazif) merhum diyor k i :«Mehmed A k if’in şahsiyyet-i edebiyyesinde dört şâirin nüfûzu en zi­

yâde bâriz görünür; Evvelâ muallim Nâciyi seve seve okumuş, sonra Ab- dülhak Haamide şiddetle meftun. Bir aralık ta Kemâl zâde A li Ekremin (Elvâh-ı tabiat) iyle, Tevfik Fikret’in tarzı tahkiyesine müncezib olmuş.

«Meselâ: (Safahat) taki bir (Hasbihâl) inde Mehmed Âkif tam bir muallim Naci’dir :

Ey bülbüli terzebânı irfan,Dembeste nevâlarınla vicdan,Hem safveti ruh olan o âvâz,Oldukça harîm-i canda demsâz,Pâmâlim olur bütün avâlim,Lâhûte kadar çıkar hayâlim.Eşvâkıma dar gelir de eb’âd,Eyler fikrim fezâlar îcâd.

Beyitleriyle başlıyarak,Müstakbeli almayıp hayâle,Gel biz dalalım bu hasbihaale.Edvârı hayât perde perde,Allâh bilir ne var ilerde!

beyitleriyle nihâyet bulan ve şâirin diğer âsârı derecesinde zevk ve he­yecan vermeyen ve hattâ kaarie îrâsı teab ve kelâl eden elli beytlik bir manzumenin zîrinde (Muallim Naci) imzâsına bedel (Mehmed Akif) is­mini görmek insanı birdenbire müteaccib ediyor. Bu neşıde (Ateşpâre) de olsaydı o, mecmua-i eş’ârın en güzel parçası sayılırdı.

HANGİ ŞÂİRLERİ SEVERDİ?

Üstâd Nazif’in kanâatına göre; A k if’in «pek ziyâde sevdiği şâirler» şunlardı:

Arablardan îbni Faarıız, Türklerden Fuzulî, Acemce yazanlardan Sa’dî-i Şîrâzî, Fransızlardan Lamartin [*].

Bunlardan başka, Fransızlardan (Alfons Dode) ile (Emil Zola) yı, Türklerden Nedim’i, hattâ hicivci Eşref’i de hubb-i san’atla sevdiğini söylüyor.

Halbuki, Mehmed Akif yalnız onları değil, daha bir çok şâirleri de sever, şiirlerini tatlı tatlı okurdu.

[*] A kif’in «Sıratı müştekim, cild: 4, sahîfe: 131» de münteşir bir makaalesinden:

59

Page 59: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

o , «Mukallidliği de yapamıyoruz» başlıklı bir makaalesinde şöyle de­mişti :

«(İmreül’kays) in, (Nâbiga) mn, (Antere) nin, (Cerir) in, (Müteneb- bî) nin, (Ebû Temmam) m, (Buhtürî) nin, (İbni Fariz) ın, (Ebûl’bekaa Saalih) in, (Tehâmî) nin, (İbni Züreyk) ın karşısına çıkaracak hangi şâirimiz var?»

Üstâd bunlardan (Mütenebbî) hakkında diyordu k i :«Bizim koca Ragıb paşa merhumun hikmetiyle Nef’înin cezâleti, şid­

deti bir yere getirilir de ayni şâire verilirse işte size bir mütenebbî...»«Mütenebbînin muâsırlarından bir de (Ebû Firası Hamdânî) vardır

ki arabın en büyük şâirlerindendir.«Kemâl’in cezmîsinde görülen :

Venahnu ünâsün lâ tevassuta beynenâ,Len-âs sadru dûnel’âlemîne evilkabru [1].

Müfredi (Ebu Firas) m pek ma’ruf bir kasidesindendir ki emsâline az tesadüf olunur. Hattâ arablar ;

— Şiir bir emîr ile başladı, bir emîr ile bitti, derler ki evvelkisiyle Muallaka saahibi (İmreül’kays) ı, İkincisiyle de (Ebu Firas) ı kasdeder- 1er» [2].

Akif (Sa’dî) ve (Firdevsî) haklarındaki kanâatini da şöyle izhar et­miştir :

(1) Becihan hurrem ezanem ki cihan hurrem ezust,Âşıkam ber heme âlem ki heme âlem ezust.

diyen (Sadiî Şirazî) hakkında ne perestişkârâne bir hürmet beslersem,(2) Ve alâ tefennüni vaasıfîhi bihusnihî,

Yefnezzemânu ve fihi malem yusafu.Terâne-i vicdan rübâsiyle her dem istiğraak olan (ibni Farız) a karşı ruhumda ne büyük bir incizâb duyarsam,

(3) Ey ki beher ca huzur kerde benâmi diğer,Hem arabî râ ilâh, hem acemi ra hudâ!

Tehlîl-i ârifânesiyle cihan-ı şi’rin berterin tabakaatma yükselen (Feyzî-i hindî) ye nasıl hayran olursam,

Gerçi cânandan dil-î şeydâ için kâm isterim,Sorsa canan bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir!

Neşîde-i lâhûtîsiyle aşkındaki kemâl-i fevkaUıayâli duyuran (Fuzulî) yi ne kadar sever­sem... (Lamartin)i de o kadar sever, o kadar hürmetle, o kadar iştiyakla yâd ederim.

[1] Cihanda şadlığım cihanm mahbubumla şad olduğundandır. Bütün âleme âşıkım, çünkü bütün âlem ondan ibâretdir.

[2] Güzelliğini vasfedenlerin bunca teaddüd ve tenevvuuna rağmen, zaman fenâ bu­luyor da ta’rîfedilemeyen bütün vasıflar haalâ onda (Hazret-i Peygamber salleUâhü aleyhi ve sellemde) kalıyor.

[3] Ey her yerde başka başka namlarla hazır, hem arabînin ilâhı, hem Fârisînin hudâsı olan Allah!

H. B. Ç.[1] Meâli: Biz öyle insanlarız ki — Kâinâtm rağmma — ya sadrı izzetle yaşarız, ya

kabri ihtiyar ederiz. İkisinin ortası yok! (Bu, bizdeki «ya devlet başa, ya kuzgun leş’e, meseline benzer).

[2] Sırat, cild: 5, sahîfe: 88.

60

Page 60: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«... Meselâ: Avrupalılarca dünyâya gelen şâirlerin (Homer) den son­ra en büyüğü tanılan Firdevsî’yi ne yapayım? Altmış bin beytlik (Şeh- nâme) si (Bostan) m yedi, sekiz beyte varan iki hikâyesi kadar insanij' - yete hizmet edebilmiş midir?

(Sa’dî) yi çekemeyen muâsırlarından biri :— İyi amma, yalnız mev’ize vâdîsinde güzel sözler söyler, yoksa Fir-

devsî gibi harb ve darb tasvir edemez, demiş. Sa’di bunu işidince :— Ayol, ben sulh adamıyım! cevâbını vermiş. Hâlbuki müşârün’iley-

hin isterse, Firdevsî gibi harb ve darb tasvîr edebileceğini gösteren eser­leri de yok değildir» [1].

Mehmed Âkif Ayni makaalesinde (Dumafis) i Sa’diye benzetmek­tedir.

Üstâdın Hersekli Arif Hikmet merhuma dâir yazdığı uzun bir mer- siyye vardır ki evvelâ mecmuasında [2] intişâr etmiş, bil’âhare Safahat’ı- na koymuştu. Fakat, tashihken geçen y,e,Q Safahat’ında ^ u g iic yo tur; Âkif; merhumu çok senâ eder. Maamâfih, üstâdımızın sevdiği şâirler bun­lardan da ibâret değildir. Meselâ: Arablardan (Ebülfethi Büstî) yi, (İs­mail Mıkrî) yi de çok severdi. Türklerden de mevlid Nâzırm (Süleyman dede) ye meftundu. Yahyâ’yi, Nabî’yi, Bakî’yi, Şeyh Galib’i, adaşı Âkif paşa’yı, Ziyâ paşa’yı dâimâ takdir eder, Namık Kemal’i, Abdülhak Haa- mid’i hürmetle anar, üstâd Ekrem’i, Osman Şems’i, muallim Cûdî’yi, «ha­masî şairimiz» [3] Midhad Cemal’i fevkal’âde severdi. Faruk Nâfiz’in bil­hassa teşbihlerini beğenirdi.

Son senelerde Hindistânın filesof şâiri (Muhammed İkbâl) in kıymet­li eserlerini de okuyan üstâd bu zâtin Farisî şiirlerindeki derinliğe hay­ranlıklarını izhar etti. Yedinci cild kitabında onun bir beytini şu suretle terceme etmiştir :

Heyecâna verdi gönülleri.Heyecanlı sesleri gönlümün;Ben o nağmeden müteheyyicim,Ki yok ihtimâli terennümün.

(İkbâl) diyor k i :Gerçi misli günce dilgîrîm ma,Gülstan mîred eger mirîm ma! [4]

*

Rahmetli Akif’in san’ata vurduğu bağ ile bir kısmı, hattâ bir çoğu kendisine benzemeyen şâirleri sevmesi arasında bir tenakuz var gibi gö-

[1] Sırat, cild; 5, sahîfe: 227.[2] Sırat, cild: 2, sahöe: 6.[3] Bu tabir üstadındır.[4] Tercemesi: «Vâkıâ, gönlümüz bir gonca gibi kapanıktır; fakat biz ölürsek bütün

bir gülüstan ölür».

61

Page 61: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

görünmez mi? Hayır! Akif’in san’atı bağlaması yüksek Vatanperverli­ğinden, İnsanî ve ahlâkî düşüncelerinden, o şâirleri sevmesi de onların san’atkâr olduklarmdandır.

MİLLÎ İSTİKLÂL MARŞI NASIL YAZILDI? NASIL KABUL EDİLDİ?

Millî İstiklâlimizin güzel ve uyar bir marşını yazmak üzere Maârif vekâleti şâirlerimize mürâcaat etmişti, bir müsabaka açmıştı. Birinciliği kazanan şâire (500) lira mükâfât verecekti. Aradan kısa bir zaman geç­tikten sonra Vekâlete bir çok marşlar gelmiye başladı.

Bu marşın — İstiklâl mücâdelesinin içinde, Büyük Millet Meclisinin sakf-ı hamiyyeti altında bulunan— Mehmed Akif tarafından yazılmasını kendisine söylediğimiz zaman o :

— Ben ne müsâbakaya girerim, ne de «câize» alırım!., cevâbını ver­mişti. Ben recâlarımı tekrar ettikçe o da aynı sözünü söylüyor ve ;

— Bırak yazsınlar. Ben bu yaştan sonra yarışa mı çıkacağım, ayıb değil mi? diyordu.

Bir gün Maârif vekili bay Hamdullah Subhi Meclisde beni gördü, dedi k i :

— Şimdiye kadar (500) den [1] fazla marş geldi. Ben hiç birini be­ğenmedim. Üstâdı ikna’ edemez misin?

Cevab verdim:— Akif bey müsâbaka şeklini ve ikrâmiyyeyi kabul etmiyor, eğer

buna bir çâre ve bir şekil bulursanız yazdırmıya çalışırım.Düşündü, «dur, dedi, ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna

tâbi’ olacağımızı bildireyim. Fakat, tezkireyi kendisine siz veriniz...»Ben de muvâfık gördüm. Yarım saat sonra şu tezkireyi getirip bana

verdi:«Pek aziz ve muhterem efendim,îstiklâl marşı için açılan müsâbakaya iştirâk buyurmamalarındaki

sebebin izâlesi için pek çok tedbirler vardır. Zâti üstâdânelerinin matlub şiiri vücuda getirmeleri maksadın husulü için son çâre olarak kalmışdır. Asîl endîşenizin îcab ettiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu mü­essir telkin ve tehyîc vâsıtasından mahrum bırakmamanızı recâ ve bu vesîle ile en derin hürmet ve mahabbetimi arz ve tekrar eylerim efen­dim.»

5 Şubat 1337 Umun Maârif VekiliHamdullah Subhi

[1] Âkif’inkinden mâada (724) olduğunu Eşref Edib bey yazıyor.

62

Page 62: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Mecliste Akif’le yan yana oturuyoruz. Çantamdan bir kâğıd parçası çıkardım. Ciddî ve düşünceli bir tavr ile sıranın üstüne kapandım, gûyâ bir şey yazmıya hazırlanmıştım. Üstâd ile konuşuyoruz ;

— Neye düşünüyorsun, Basri?— Mâni’ olma, işim var!— Peki. Bir şey mi yazacaksın?— Evet.— Ben mâni’ olacaksam kalkayım.— Hayır, hiç olmazsa ilhâmından ruhuma bir şey sıçrar!— Anlamadım.— Şiir yazacağım da..— Ne şiiri?— No şiiri olacak. İstiklâl şiiri! Artık onu yazmak bize düştü!— Gelen şiirler ne olmuş?— Beğenilmemiş.— (Kemâli teessürle:) Ya!— Üstâd, bu marşı biz yazacağız!— Yazalım, amma, şerâiti berbad!— Hayır, şerâit filân yok. Siz yazarsanız müsâbaka şekli kalkacak.— Olmaz, kaldırılamaz, i’lânedildi.— Canım, Vekâlet buna bir şekil bulacak. Sizin marşınız yine res­

men Mecliste kabul edilecek, güneş varken yıldızı kim arar?— Peki, bir de ikrâmiyye vardı?— Tabîî alacaksınız!— Vallâhi almam!— Yahu, latife ediyorum, onu da bir hayır müessesesine veririz. Siz

bunları düşünmeyin!— Vekâlet kabul edecek mi ya?— Ben Hamdullah Subhi beyle görüştüm. Mutaabık kaldık. Hattâ

sizin nâmınıza söz bile verdim!— Söz mü verdiniz, söz mü verdiniz?— Evet!— Peki ne yapacağız?— Yazacağız!Tekrar tekrar (söz verdin mi?) diye sorduktan ve benden ayni kat’î

cevabları aldıktan sonra, elimdeki kâğıda sarıldı, kalemini eline aldı, be­nim daldığım yapma hayâle şimdi gerçekten o dalmıştı...

Meclis müzâkere ile meşgul, Âkif marş yazmakla. Ben müddeti ken­disine kısaca göstermiştim. Birkaç gün sonra marşı vermiş olacağız! Mü­zâkere bitti, Âkif te engin hayâlinden uyandı [*].

[*] Böyle gürültü içinde dalışa Akif bey «değirmenci uykusu» derdi. Çünkü değir­menci; uykusundan ancak gürültü kesilince uyanır!

63

Page 63: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Aradan iki gün geçti, sabahleyin erken üstâd bizim evde, marşı yaz­mış, bitirmiş. Fakat, vaktin darlığından müşteki...

«Yarına kadar sizde kalsın, göstermeyin, belki tadîlât yaparsmız» dedim.

Artık (Millî İstiklâl marşı) yazılmıştı! Şimdi bunu — üstâdı rencide etmeden— Meclisten nasıl geçirebiliriz?

Ben ve — Marşı çok beğenen— Hamdullah Subhi bey , hayli günler bu gizli endîşe ile yaşadık.

Marş yazıldıktan sonra tezkireyi de göstermiştim.20 Mart 1337 günü... Marş Büyük Millet Meclisinde. Mehmed Akif

te sırasında. Marşı daha evvel gören ve Sebilürreşad’ta okuyan [1] bir çok arkadaşlar onu zâten beğenmişlerdi. O günün ilk târihî müzâkeresini aynen yazıyorum :

«Reis paşa — Efendim, iki takrir vardır. Arkadaşlardan Basri beyin, Hamdullah Subhi bey efendinin İstiklâl marşının kürsüden okunmasma dâir teklifleri var.

Muhiddin Bahâ bey — Hangi İstiklâl marşı, Basri bey söylerler mi?Besim Atalay bey — Daha kabul edilmedi efendim. Bir encümen te­

şekkül edecekti.Basri bey — Maârif vekâletince yedi tânesi intihab edilmiş. Bunlar­

dan herhangi biri okunsun.Reis paşa — Maârif vekâletince intihab edilmiş olanlardan birisinin

kıraati tensib ediliyor.Muhiddin Bahâ bey — Hamdullah Subhi bey, Basri bey hangisini

isterlerse okusunlar.Reis paşa — Efendim, Basri beyin bu teklifini kabul buyuranlar lüt­

fen ellerini kaldırsın, (kabul olunmuştur efendim)Reis paşa — Hamdullah Subhi bey efendi buyurun, (şimdi gelir ses­

leri) Maateessüf bu dakîka için te’hir ediyoruz.

Reis paşa — İstiklâl marşlarından bir tânesinin kürsüden okunması­na hey’eti celîle karar vermişti.

Hamdullah Subhi bey — Arkadaşlar, hatırlarsınız, Maârif vekâleti son mücâdelemizin ruhunu terennüm edecek bir marş için şâirlerimize mürâcaat etmiştir. Bir çok şiirler geldi. Arada yedi tânesi en fazla evsafı hâiz olarak görülmüş ve ayrılmıştır.

Salih efendi — İsimleri nedir?

[1] 17 Şubat 1337 «Kahraman ordumuza» ithaf olunmuştu.

64

Page 64: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hamdullah Subhi bey — Ayrıca arzedilecektir. Yalnız Vekâlet yapmış olduğu tedkîkatta fevkal’âde kuvvetli bir şiir aramak lüzumunu hissetti­ği için ben şahsan Mehmed Akif beyefendiye mürâcaat ettim ve kendi­lerinin de bir şiir yazmalarını recâ ettim. Kendileri çok asîl bir endîşe ile tereddüd gösterdiler. Bilirsiniz ki bu şiirler için bir ikrâmiyye vad’e- dilmiştir. Halbuki bunu kendi isimlerine takrîb etmek arzusunda bulun­madıklarını ve bundan çekindiklerini izhar ettiler. Ben şahsan mürâcaat ettim. Lâzım gelen tedâbîri alırız ve icâb eden i’lâm yaparım dedim. Bu şart ile büyük dînî şâirimiz bize fevkal’âde nefîs bir şiir gönderdiler. Di­ğer altı şiirle beraber nazarı tedkîkinize arzedeceğiz. întihab size âidtir.

Arkadaşlar, re’yimi ihsâs ediyorum. Beğenmek, takdîr etmek husu­sunda hâiz-i hürriyyetim. İntihabımı yapmışım. Fakat, sizin intihabınız benim 'intihabımı nakzedebilir. Arkadaşlar bu, size âidtir efendim.»

(Bundan sonra Hamdullah Subhi bey çok güzel bir inşad ile kürsüde İstiklâl marşını okudu, Meclis alkış tufanları arasında çalkandı.)

Bu müzâkere bir başlangıçtı. Marşın asıl intihabı ve kabulü merâsi- mi (12 Mart 1337) târihinin ikinci celsesinde ikmâl edildi. Riyâset mev­kiinde doktor Adnan bey vardı. O celsenin buna âid müzâkeresini aynen yazıyorum: [*]

«Hamdullah Subhi bey (Maârif vekili) — Arkadaşlar, İstiklâl marş­ları hakkında Vekâlet tarafından vâki’ olan da’vet üzerine ne kadar marş elimize gelmiş ise bunları bir encümen ma’rifetiyle tedkik ettik, neticeyi hey’eti celîlenize arzettik. Bunları görmek arzu buyurdunuz, matbu, ola­rak tevzi’ edildi efendim. Bir nokta üzerine nazarı dikkatinizi celbetmek isterim. Bu İstiklâl marşları tarafı âlînizden tedkik edildikten sonra in­tihabınız hangi şiir üzerinde temerküz ederse ikinci bir muâmele daha yapılacaktır: Bestekârlara yollayacağız, bestekârlar dahi bize muhtelif besteler yollayacaklardır. Onlar arasında bir intihab daha yapılacaktır. Anadolu mücâdelesi uzun müddetden beri devam ediyor. Bunu ifâde et­mek, bunun ruhunu söyletmek üzere yazılmış olan bu şiirler ne kadar ev­vel bir karara iktiran ederse şübhesiz daha fazla müstefîd oluruz. Hey’e­ti celîlenizden istirham ediyorum. Şiirler mütâlaa edilmişdir. Bunu bir hey’ete, bir encümene mi verirsiniz, hey’eti umumiyyece bir karara mı rabtedersiniz, ne arzu buyurursanız yapınız.

Reis — Maârif vekâleti bu İstiklâl marşmm bugün ruznâmeye alına­rak müzâkeresini arzu ediyor. Bugün müzâkeresini kabul edenler lütfen el kaldırsın (kabul edildi).

Muhiddin Bahâ bey (Bursa) — Muhterem efendiler, söyleyeceğim sözlerin yanlış anlaşılmamasını, bir maksadı mahsusa hamledilmemesini te’mînen ibtidâ bir hakîkatdan bahsedeceğim. Bu millî marş müsâbakası i’lân edildiği zaman müsabakaya ben de iştirâk etmek istedim. Fakat bu

[*] Bu müzâkere başlarken Âkif bey meclisi terkedip çıkmıştı.

F: 5 65

Page 65: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

mes’ele öyle bir cereyan almışdır ki bendeniz bu müsabaka işinden sarfı nazar ediyorum. «M» imzalı şiir bendenizindir. Bunu idhal buyurmayınız. Yine «Kemâleddin Kâmi» namında biri vardır ki aynı sebebden dolayı gazetemizde kendi şiirini geriye almışdır. Bunun üzerine mütalaanızı be­yan buyurursunuz. Bir encümeni edebî mi teşkil edersiniz, ne yapılacak- dır, ona göre.

Reis — Burada bir mes’ele var. İstiklâl marşlarını doğrudan doğruya hey’eti umumiyyede müzâkere ederek bir karar mı vereceksiniz, yoksa bir encümene mi havale edeceksiniz?

Besim Atalay bey (Kütahya) — Efendim, şiirler iki türlüdür: Ya hislerin ma’ksidir, yahud derin veyahud ağlatıcı bir ruhun, ağlatıcı bir galeyânın aksidir. Şiir bu iki şekil üzerine doğarsa makbul ve mu’teber- dir. Dünyâda o şiirlerdir ki halk arasında yaşar. Ya yüksek ve bediî bir hisden doğar, yahud bir halecandan doğar. Böyle olmayıp da ısmarlama tarîkiyle yazılırsa bu şiirler yaşamaz. Bizim Cezâir marşımız vardır. Bu, halk arasında yaşıyor. Bu, müsâbaka ile yazılmamışdır. Bu, ağlayan bir ruhun eline silâhını alarak düşmana koşan, vatanına koşan bir ruhun his- siyyâtma terennüm eder. Marsiyez’in nasıl söylendiğini bilirsiniz. İnkı­lâbı kebîr esnasında silâhını almış koşan bir gencin söylediği şiir birden­bire teammüm etmişdir. Evvelâ bu gibi şiirlerin memleketin ma’ruz kal­dığı felâketlere ağlayarak, titreyerek evvelâ güftesi değil, bestesi söyle­nir. Ismarlama şiirlere verilecek memleketin parası yokdur.

Hamdullah Subhi bey (Antalya) — Arkadaşlar, bir hatâ üzerine, bir galatı rü’yet üzerine dikkati âlînizi celbetmek isterim. Bilhassa para mes’elesi ile bu şiirler arasında bir münâsebet bulmak gayet yanlış bir noktai nazardır. Memleketin kuvâyi maddiyye ve ma’neviyyesi vardır. İstihlâsı vatan mücâdelesini yapan milletin vekilleri, onun vekillerinin vekilleri halkın heyecânmı ifâde etmek üzere memleketin şâirlerine mü- râcaat etmişdir. Bu şâirler ilk def’a şiirlerini yazmamışdır. Arkadaşlar, bize şiirlerini yollayan şâirler, seneler arasında bütün memleketin ke­derlerini, ıztırablarını, bütün mefâhirini söyleyen şiirler yazmışlardır. Demek para mükaabilinde şiir mevzuu bahs değildir. Biz halkın ruhunu, heyecânım îfâde eden şiirler yazmak için şâirlerimize mürâcaat, etdik. Hiç biri para hakkında birşey söylememişdir. Geçen def’a işâret et- diğim üzere nazarı dikkatinizi celbediyorum: Mehmed Âkif bey ki bu şâirler arasında para mes’elesinden kaçınan arkadaşlarımızdan birisidir. Zâten senelerden beri en yüksek ve en İlâhî bir belâğatla yazmışdır. Yeniden yazmakdan çekinmesi ba’zılarmın hatırına para gelir diye korkmasındandır ve ona binâen yazmamışdır. Ben gelen şiirleri okudukdan sonra bu işde vazîfedar etdiğiniz bir arkadaşınız sıfa- tiyle arzu etdim ki bir kuvvetli şiir daha bulunsun ve kendilerine mürâ­caat etdim. Bunun üzerine kendileri de bir şiir yazdılar, gönderdiler. Be­

66

Page 66: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

sim Atalay beyin halk şiirlerinin — bilhassa büyük vekaayii milliyyeye tealluk eden şiirlerin— bir sipârişi mahsus üzerine doğmadığı sözü gayet vâriddir. Yalınız bizim şimdiye kadar mevcud olan şiirlerimiz bugünkü mücâdelemizi ifâde etmiyorsa, şâirlerimizin kendi duygularını ifâde et­meleri kat’iyyen doğru değildir. Kendileri şu noktada haklıdırlar: Bütün şiirler ve millî şiirler cihânm en ma’ruf olan şiirleri halk hareketleri ara­sından doğmuş olan şiirlerdir. Fakat i’tiraf ederim ki bu şiirler aramızda daha doğmamışdır. Doğmasını arzu etmek bizim için bir vazifedir. Şâir­lerimize mürâcaat etdik ve bize çok güzel şiirler yazdılar. Bu şiirler ara­sında intihab hakkı hey’eti aliyyenize âiddir. Şiirleri okuyunuz. Ben is­tirham ediyorum ki bir an evvel bu şiirlerin bestelenmesi için bir karar ittihaz ediniz ve bütün milletin lisânına geçmesi için isti’cal buyurunuz. Bir karar veriniz, tebliğ ediniz. Ben de mesâimin ikinci kısmına geçeyim.

Doktor Süad bey (Kastamoni) — Beğler, esâsen meslekim şiirle, ede- biyyatla iştigale müsâid değildir. Bu i’tibarla arzedeceğim îzâhatı şiir ve edebiyyat tenkîdatı gibi arzetmeyeceğim. Ancak Hamdullah Subhi bey efendi geçenlerde bu kürsüde, bu şiirleri inşad etdiği vakit, Meclisde bü­yük bir gürültü olmuşdu. Ondan anlaşılıyordu ki bu İstiklâl marşı olarak, bu şiirlerden birisinin intihab edilmesini teklif ederlerse çok güzel birşey olacak. Bendeniz Âkif beyin diğer eserlerini de okumuşum. Esâsen bir marş bir milletin heyecanlarını, tehassüsâtını terennüm etmek i’tibariyle kıy­metli ise Akif beyin son yaptığı İstiklâl marşından evvel inşad etmiş ol­duğu şiirler zâten bidâyeti inşadından çok evvel bizim hissiyyâtımızı, te- hassüsâtımızı ifâde etmişdir. Kendisinin memleketin tehassüsâtına karşı ne kadar bir kudreti şi’riyyesi olduğunu ve garb ve şark âlemi-hakkm- daki tehassüsâtının en güzel nümûnelerini «Safahat» ismindeki eserleri gösterir. Bu i’tibar ile bu kahramânı edebi tebcil etmemek elden gelmez. Bendeniz kendi namıma Mehmed Âkif beyin büyük bir ünvan ile ter- tibetdiği eseri tedkik etmek istemem. Tahsîsen bu mes’elede bunların içinde yazmış olduğu marşların en güzeli İstiklâl marşıdır ve bundan ev­vel de Meclisde büyük bir vecd uyandırmışdır. Onun için dürü diraz mü- tâlaa etmeksizin bunun tasvib edilmesini teklif ederim.

Hacı Tevfik efendi (Kengırı) — Efendiler, bendeniz bu şiirin şu ha­kikat kürsülerine nasıl çıkdığına tehayyür ediyorum. Bunu Meclisi Meâ- rif kendisi intihab eder, kendisi tercih eder, kendisi yapar. Gerçi şiir bir meziyyetdir, gerçi şiir bir zîverdir. Lâkin bir hayâldir. Bu kürsü hakika­te çıkması doğru değildir. Eğer tercih lâzım geliyorsa Âkif beyin şiiri gayet güzel yazılmışdır. Lâkin biz âşiyanda değiliz. Millet Meclisinin kürsüsünde olduğumuzu unutmayalım, bunu Maârif Encümeni kendisi mütâlaa etsin, kendisi takdir etsin, kendisi tercih etsin (doğru sesleri).

Tunalı Hilmi bey (Bolu) — Arkadaşlar, mes’ele gayet mühimdir. Eğer bu marş milletin ruhunu kavrayabilecek bir marş ise onda ufacık

67

Page 67: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bir yakışıksızlık diyelim, sonra o marş İçin pek büyük düşüklük verir. Biraz serbest söyleyemiyorum, kusura bakmayınız. Burada edebî tenkî- dâta girişecek değilim. Binâen’aleyh yalınız fikrimi kısaca arzedecegim. Kat’iyyen Hamdullah Subhi beyin isti’câline iştirâk edemem (biz ederiz sesleri), edemem. Bir kerre bu marş milletin ruhundan doğma bir marş değildir. Besim Atalay beyin hakkı vardır. Milletin ruhuna tercüman olacak bir marş olmalı (gürültüler).

Reis — Kesmeyelim, böyle müzâkere edemeyiz ki...Tunalı Hilmi bey (devamla) — Bu, o kadar müzâkereye lâyıkdır ki

siz takdir edemezsiniz,Refik Şevket bey (Saruhan) — Reis bey, usulü müzâkere hakkında

söz isterim. Müsaâde buyurur musunuz? Şiirler sahihlerinin malıdır. Be­ğenirsek re’y veririz, beğenmezsek re’y vermeyiz. Herkesin muhterem şahsiyyâtına tecâvüz etmeyerek kabul edelim veyahud etmeyelim, recâ ederim.

Tunalı Hilmi bey (Bolu) — Gerek şu şiire ve gerek şu manzumelere karşı birşey söyledim mi ki böyle söylüyorsunuz? İsim zikretmedim, iyi dinleyiniz, kulaklarınızı açınız. Arkadaşlar, istirham ederim, bunu bir en­cümeni mahsus teşkil edelim, oraya havale edelim, bu manzumelerin bi­rini intihab etsin. Asıl mes’ele buradadır. O encümeni mahsus intihab ettiği manzumenin sahibini çağırır, der ki ona, şu mısraı terk ederseniz veya şu meâlde tebdil ederseniz ve şu kelimenin bununla tebdili elzem­dir, o zaman o manzume daha parlak olur. Sahibi muvâfakat eder ve manzume daha iyi olur, istirham ederim, bu noktaya dikkat buyurunuz. Arkadaşlar, manzumenin başdan başa iyi olmasını bütün samîmiyyetimle arzu ediyorum ve bu teklifde bulunuyorum (gürültüler). Müsâade buyu­runuz, bana biri imzalı, biri imzasız iki mektub geldi. Bu mektubda de­niliyor ki: diğer verilmiş olan manzumeleri de okuyunuz, onların içinde intihab edilmiş olanlardan daha muvâfıkı vardır (Handeler — «Memiş Çavuş» sesleri). Sahibi mektub garb ordusuna gitdi, imzasiyle gösterebi­lirim. Arkadaşlar, tekrar ısrar ediyorum, bir encümeni mahsusi edebî teşkil edilmelidir ve intihab onun re’yine bırakılmalıdır (hayır sesleri — gürültüler).

Reis — Efendim, müsâade buyurunuz. Trabzon meb’usu Celâl beyin İstiklâl marşı ile bir takriri var :

Riyâseti CelîleyeMin gayri haddim karaladığım gayri matbu’ İstiklâl marşının Mec­

lisi âlî huzurunda kıraat olunmasını teklif eylerim.Trabzon meb’usu

CelâlReis — Müsâade buyurunuz, recâ ederim. Zannediyorum ki bu hey’e-

ti celîlelerine dağıtılan manzumeler müddeti muayyene zarfında topla-

68

Page 68: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

lamp da şimdi intihab edilenlerdir. Bunun müsâbakaya idhali kaabil mi­dir? (hayır, hayır sesleri).

İhsan bey (Cebeli Bereket) — Şekil aramıyoruz, iyi ise dinleyelim (muvafık sesler).

Reis — Efendim, müsâade buyurunuz. Tekrar ediyorum: Muayyen bir zaman zarfında marş müsâbakası i’lân edildi. Onlardan Maârif Ve­kâleti intihab etmiş, göndermiş. Şimdi bu gönderdiği marşlardan birinin intihabını hey’eti umumiyyede kendisi ta’kîbediyor ve müzâkere ediyo­ruz. Bu miyanda birisi bir marş gönderiyor. Bunu kabul etdikden sonra yarın vaakî olacak mürâcaatları da reddedemeyecegiz.

Refik bey (Konya) — Nasıl reddedeceksiniz? İlânihâye devam ede- cekdir.

İhsan bey (Cebeli Bereket) — Marş lâzımdır. Hangisi güzel olursa o lâzımdır.

Reis — Bu marşın okunmasını kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın (kabul edilmedi efendim).

Hamdi Namık bey (İzmit) — Efendiler, millî bir marş yapmak ihti­yacı hasıl olmuş, Maârif Vekili şâirleri müsâbakaya da’vet etmiş, bir çok şiirler içerisinden bir kaç parça intihab ve tab’edilmiş. • Bendeniz anlamı­yorum, bu, bir Meclisi Millî işi midir, bir Encümeni Edebî işi midir? (mil­let işidir sesleri). Millet işidir şübhesiz efendiler. Fakat ma’lumı âlîniz şiir mes’elesi bir san’at mes’elesidir. Eğer bunu tercîh etmek hakkını biz der’uhde ediyorsak, aramızda şiirle tevagğul etmiş arkadaşlarımızdan bir Encümeni Edebî teşkil edelim, onlar tedkik etsinler. Geçen gün bu mak- sadla söylediğim bir söz sûi telâkkiye uğramışdır. Binâen’aleyh eğer bu­nun tedkîki için içimizden bir encümen teşkil etmeyecek olursak o hak doğrudan doğruya Maârif Vekâletine âiddir. Noktai nazarını îzah etsin, ya kabul edersiniz, yahud kabul etmezsiniz. Bunun uzun uzadiye sürün­mesine hacet yokdur (gürültüler).

Hüseyin bey (Ma’mureituraziz) — Maârif Vekâletine ne kadar şiir verilmiş ise yeniden bir encümene verilsin ve orada tedkik idilsin.

Hamdullah Subhi bey (Maârif Vekili) — Arkadaşlar, Refik Şevket beyin sözünü tekrar ediyorum. Bu şiirler mevzuu bahs olduğu vakit lü­zumsuz yere, hattâ arzumuz hilâfında şiirler yazmış olan arkdaaşlarımız için böyle bir söz buradan çıkmamalıdır. Bahusus ki, arkadaşlar, ısmarla­ma sözü ve halkın tercümanı olmaz sözü yanlışdır. Çünkü halkın mü­messilleri olan sîzlerin huzurunda okunan şiirin hey’eti aliyyeniz üzerin­deki a’zamî te’sirine bendeniz de şâhid oldum. Eğer halkın te’sirini anla­mak için kendi kalbimizden başka mi’yârımız varsa o başkadır. Eğer hal­kın te’sirini kendimiz anlayacak olursak halkın kalbini de anlamış olu­ruz. Şimdi, arkadaşlar, bendeniz diyeceğim ki yeni bir Encümeni Edebî­ye havâle edersek bir fâide mütesavver olabilir, eğer encümen kararını

69

Page 69: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

verip bitirecek ise. Fakat zannediyorum Meclisinizin verdiği karar ve ısrar etdiği nokta kendisi bu işi halletmekdir. O halde Encümenden çıkıp yine hey’etinize gelecekdir, yine bu vaz’iyyet hasıl olacakdır. O halde burada yedi tâne şiir vardır. Riyâset bunları ayrı ayrı re’ye vazetsin. Hangisi tarafınızdan mazharı takdir olursa onu kabul edersiniz (doğru sesleri).

Reis — Efendim, müzâkerenin kıfâyetine dâir takrirler var. Müzâke­renin kifâyetini re’ye koyacağım. Müzâkereyi kâfi görenler lütfen el kal­dırsın (kabul edildi). Kırşehir meb’usu Yahya Galib beyin bir takriri var :

Riyaseti CelîleyeMuhiddin beyin inşad ettikleri marşın kürsüde taraflarından okun­

masını teklif eylerim. 12 Mart 1337Kırşehir meb’usu

Yahya Galib

Reis — Kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın (kabul edilmedi).Reis — Efendim, Muş meb’usu Abdülgani beyin bir takriri var :

Riyâseti Celîleyeİstiklâl marşı Maârif Vekâletince müsâbakaya vaz’edilmiş ve intiha­

bı Vekâleti Mezbureye âid bulunmuş olduğundan ve Meclisi âlî bir Mec­lisi Edebî olmadığından intihabın dahi Maârif Vekâletine âid olduğunu arz ve teklif eylerim. 12 Mart 1337

Muş meb’usu Abdülgani

Reis — Kabul edenler lütfen el kaldırsın (kabul edilmedi efendim).Reis — Efendim, Saruhan meb’usu Avni beyin takriri var :

Riyâseti Celîleyeİstiklâl marşı vatanî bir parça olmakla berâber her halde şâyânı tes­

limdir ki şiir, mûsikî, vatanî olması lâzım gelen bu marşın tedkîki her halde bir ihtisas ve ehli hibre mes’elesidir. Binâen’aleyh bu marşın tefrik ve kabulü için erbâbı ihtisasdan mürekkeb bir encümene tevdiini ve ba’- dehû bestelenmesini teklif eylerim. 12 Mart 1337

Saruhan meb’usu Avni

Reis — Efendim, bu teklifi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın (kabul edilmedi).

Reis — Şimdi, efendim, müzâkerenin kifayetine dâir muhtelif tak­rirler var. Yahud her marşı hey’eti aliyyenizin re’yine koyalım.

70

Page 70: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Basri bey (Karesi) — Reis bey, bizim bir takririmiz vardır. Süad beyin de bir takriri var.

Reis — Meclisi âlî re’yini ne suretle izhar ederse, ondan sonra an- laşılacakdır.

Riyaseti CelîleyeMüzâkerenin kifâyetini ve Mehmed Akif beyin İstiklâl marşının ka­

bulünü teklif ederim. 12 Mart 1337Kastamoni meb’usu

Doktor Süad

Riyâseti Celîleye

istiklâl marşının şu’belerce teşkil edilecek bir encümeni mahsus ta­rafından tedkik ve tasdik olunmasını teklif ederim. 12 Mart 1337

Bolu meb’usu Tunalı Hilmi

Reis — Bu takriri kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın (red olundu).

Riyâseti Celîleye

Şiirin besteye gelip gelmemesi mes’elesi vardır. Şuarâ ve bestekâr­lardan mürekkeb bir encümen teşkilini teklif eylerim. 12 Mart 1337

Ertuğrul meb’usu Necib

Reis — Ayni meâlde bir çok takrirler vardır. Necib beyin takririni kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın (reddedildi).

Riyâseti CelîleyeBütün Meclisin ve halkın takdîrâtını'celbeden Mehmed Akif bey

efendinin şiirinin tercîhan kabulünü teklif ederim. 12 Mart 1337Karesi meb’usu

H. BasriRiyâseti Celîleye

Müzâkerenin kifâyetiyle Mehmed Akif beyin marşının kabul edilme­sini teklif eylerim. 12 Mart 1337

Ankara meb’usu Şemseddin

Riyâseti Celîleyeİstiklâl marşlarını matbu’ varakalarda hepimiz ayrı ayrı tedkik etti­

ğimiz için encümene havâlesine lüzum yokdur. Mehmed Akif beye âid olanının Millî marş olarak kabulünü teklif ederim. 12 Mart 1337

Bursa meb’usu Operatör Emin

71

Page 71: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Riyâseti CelîleyeKâffei ervahı îslâm üzerine kıraati heyecanlar tevhd edecek derece­

de i’cazkâr olan büyük îslâm şâiri Mehmed Akif beyin marşının takdî- ren kabulünü teklif eylerim. 12 Mart 1337

Bitlis meb’usu Yusuf Ziya

Riyâseti CelîleyeÖteden beri İslâmın ruhnevâz şâiri Akif beyin - İstiklâl marşı her

vech ile müreccah ve Meclisi âlînin ruhi ma’nevîsine evfak olmagla ka­bul edilmesini teklif ederim. 12 Mart 1337

İsparta meb’usu İbrahim

Riyâseti CelîleyeMehmed Akif bey tarafından inşad edilen marşın kendi tarafından

kürsüde kıraat edilmesini teklif eylerim.Kırşehir meb’usu

Yahya Galib

Reis — Bu takrirlerin hepsi Mehmed Akif beyin şiirinin kabulünü mütezammmdır (re’ye sesleri) müsâade buyurunuz, recâ ederim, müsâ­ade buyurunuz efendiler.

Tunalı Hilmi bey (Bolu) — Reis bey, müsâade buyurursanız Meh­med Akif beyin marşının re’ye vaz’mdan evvel bendeniz ufacık bir recâ edeceğim. Tebdil edilmesi ihtimâli vardır.

Reis — Müzâkere bitmişdir efendim, recâ ederim.Salih efendi (Erzurum) — Bendeniz bir şey arzedeceğim.Reis — Müzâkere bitmişdir. Maârif Vekâletinin teklifi vardır. Her

marşı ayrı ayrı re’ye koyunuz diye teklif etmişlerdi. Her marşın ayrı ayrı re’ye vaz’mı kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın (kabul edilmedi).O halde bu takrirleri re’ye koyacağız. Basri beyin takririni re’ye koyuyo­rum (Basri beyin takriri tekrar okundu).

Reis — Basri beyin takririni kabul buyuranlar lütfen el kaldırsın (kabul edildi efendim). (Gürültüler ve red sadâları).

Refik Şevket bey (Saruhan) — Mehmed Akif beyin şiirinin aleyhin­de bulunanlar da ellerini kaldırsın ki ona göre muhaliflerin mikdarı an­laşılsın (muvafıkdır, anlaşılsın sadâları).

Reis — Bu takriri kabul edenler, ya’nî Mehmed Akif bey efendi ta­rafından yazılan marşın, İstiklâl marşı olmak üzere tanınmasını kabul edenler lütfen el kaldırsın (ekseriyyeti azîme ile kabul edildi).

Müfid efendi (Kırşehir) — Reis bey, yalınız bir şey arzedeceğim. Hamdullah Subhi beyin, bu marşı, bu kürsüden bir daha okumasını recâ ediyorum (gürültüler).

72

Page 72: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Refik bey (Konya) — Milletin ruhuna tercüman olan işbu İstiklâl marşının ayakda okunmasını teklif ediyorum.

Reis bey — Müsâade buyurunuz efendim. Hey’eti muhtereme bu marşı kabul ettiğinden tabîî resmî bir İstiklâl marşı olarak tamnmışdır. Binâen’aleyh ayakda dinlememiz îcabeder. Buyurunuz efendiler (Ham­dullah Subhi bey İstiklâl marşını kürsüde okudu. A ’zaayi kirâm kaaimen sürekli alkışlar arasında dinlediler) [1].

Bugün İstiklâl marşımızı beğenmeyenler, istemeyenler var. Fakat şunu düşünmelidirler ki o marş — Hamdullah Subhi bey efendinin de dediği gibi— «Son mücâdelemizin ruhunu terennüm» eden «bir marş- dır» ve o marşı alkışlarla ve «ekseriyyeti azîme ile» kabul eden de İstik­lâl savaşının târîhî ve millî kahramanı' Büyük Millet Meclisidir. O gün­lerin îcab ve şartlarını unutanlar, o günün içinde yaşamayanlar için bu çîn-i cebîn ne kadar yersiz ve ne kadar çirkindir! İstiklâl marşı o gün­lerde haakim olan kutsal zihniyyetin tam ifâdesi ve târihidir. Târihî ger­çekler ve hâdiseler nasıl değiştirilemezse İstiklâl marşımız da değiştiri­lemez.

Birinci Büyük Millet Meclisinin ilk açılış merâsimini ve o meclisdeki muhtelif kanâat zümrelerini bir noktai vahdetde birleşdiren ve onları yekpâre bir kuvvet ma’cumu hâline getiren gerçek âmilleri burada îzah etmek istemiyorum.

DİĞER MARŞLAR

Mehmed Âkif beyin marşı başda olmak üzere Maârif Vekâletince yüzlerce manzume içinden ayrılan ve tab edilerek o vakit meb’uslara tevzi 'olunan marşlardan diğer altısı. Bunları — Meclisin alkışlarla ka­bul etdiği İstiklâl marşı ile mukaayeseye medâr olur diye— aynen ve sırasiyle neşrediyorum :

Türkün evvelce büyük bir pederi Çekti sancağa hilâli sehari Kanımızla boyadık bahrü beri Böyle aldık bu güzel ülkeleri

[1] Zabıtname de bundan sonra İstiklâl marşı yazılmışdır. «Mustafa Kemal» paşa marş okunurken sıralarının önünde onu ayakda dinliyor ve mütemadiyen alkışlıyordu. Mü­zâkerenin hitâmında «Tunalı Hilmi» beyle konuşdum, itirazlarının sebebini sordum. Dedi ki: «Bu ezanlar — ki şehâdetleri dînin temeli—; Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli» beytindeki «inlemeli» kelimesinin «gürlemeli» şekline çevirilmesini isteyecekdim». Güldük.

Bu müzâkereler başlarken — yukarıda işaret etdiğimiz g ibi— üstâd sıkılarak salon­dan dışarı fırlamış, cümle kapısından çıkmış, hattâ câddeyi boylamışdı! O, ikrâmiyyeyi al­madı, yoksul kadmlara ve çocuklara örme işleri öğretmek üzere açılan «Dârülmesâî» ye tahsis ve ciro etdi.

73

Page 73: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

îleri, arş ileri, arş ileri Geri kalsın Vatanın kahbeleri

Seni ihya için ey namı büyük Vatanım uğruna öldük öldük Ne büyük kaldı bu yolda ne küçük Siper oldu sana dağlar gibi Türk

Yürü ey Milletin efradı yürü Ak süt emmiş Vatan evlâdı yürü

Vatan evlâdını kurban edeli Milletin hür yaşamaktır emeli Veremez kimseye bir Çamlı beli Bağlanır mı acaba Türkün eli

İleri, arş ileri, arş ileri Çiğnenir çünkü kalan yolda geri.

Hüseyin Süad

İSTİKLÂL TÜRKÜSÜ

Millet aşkı, din aşkı, vatan aşkı uyansın Yurduma göz dikenler alkanlara boyansın Ya ben ya onlar diyen silâhına dayansın Türk oğludur bu Millet Trükündür bu memleket Türk oğludur bu Millet Trükündür bu memleket Düşman gözü tutamaz yanar dağlar başını Bağrımızda saklarız Vatanın her taşını Yurdumuza yan bakan döker gözün yaşını Türk oğludur bu Millet Trükündür bu memleket Türk oğludur bu Millet Trükündür bu memleket Can veririz her zaman hürriyyetin yoluna «Ya gazî, ya şehid» lik ne devlettir kuluna Ata emanet etmiş namusunu oğluna

Bize Türk oğlu derler Hep bizimdir bu yerler.

Ankara, A.74

Page 74: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

İSTİKLÂL MARŞI

Göz yaşına veda’ et,Ey güzel Anadolu!Hakkını korur elbet, Türkün bükülmez kolu Cenk ederiz genç, koca Bugün değil, yarın da Yadımız ağladıkça İzmir ezanlarında.Hak yolunda kan olur. Dünyalara taşarız;Ya şerefle vurulur,Ya efendi yaşarız.Her gün yeni bir hile Arkasında satıldık;Her gün yeni bir dille Yurdumuzdan atıldık. Yeter, ey kâ’bemizi Elimizden alanlar Ahkoyamaz bizi Yolumuzdan yalanlar.Biz bu yolda sel olur Dünyâlara taşarız Ya şerefle vurulur Ya efendi yaşarız.Hangi alçak el alır.El zinciri boynuna?Kim Yunanı bırakır;Türk kızının koynuna?Biz ki Türküz, muhakkak Her Milletten uluyuz Yer yüzünde biz ancak Yurdumuzun kuluyuz. Yurd yolunda kan olur Dünyâlara taşarız;Ya şerefle vurulur.Ya efendi yaşarız.

Matbuat Müdüriyyeti Umumiyyesi muharrirlerinden Kemaleddin Kami

75

Page 75: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ey Müslüman, ey Türk oğlu Açıldı İstiklâl yolu,Benim bu son günlerimdir; Diyor bize Anadolu.Çek Sancağı Türk -Ordusu; Olmaz Türkün can korkusu; Esârete dayanır mı;Türk Vatanı, Türk namusu? Bu son savaş bize farzdır, Fırsatımız gayet azdır; Muzaffer ol da ey Millet Altın ile tarih yazdır. Birleşelim özümüzden, Dönmiyelim sözümüzden. Hem silelim bu lekeyi, Tarihdeki yüzümüzden.

Merzifon Î’dâdîsi hat muallimi İskender Hakî

Altı bin yıl efendilik yapdm, «Kahraman Türk» idi cihanda adın. Bir ateşten siperdin İslama,Sönmeyen bir güneş gibi yaşadın.Ey büyük ünlü Milletim ileri! Hasmma çiğnetme koş bu şanlı yeri! Düşmanın bir cihansa dostun hak [1], Hakkın elbette müstekil yaşamak. Atıl, ez, vur şenindir İstiklâl [2], Ebedî parlasın şu al bayrak.;.Ey benim şanlı Milletim ileri!Ele çiğnetme koş bu ülkeleri!..

23 Kânunsani 1337 M.

Yıllarca altı cebhede ateşle kanlara;Türkün hilâlü dinine düşman olanlara; Ceddin o; Yıldırım gibi saldın zaman zaman

Manzume sahiblerinin notları:Cl] Yahut: Düşmanın bir cihansa dostun hak.[2] Yahut: Yürü, vur, ez şenindir istiklâl.

76

Page 76: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yüksek başın eğilmedi bir an cihanlara,Ey kahramanlar ordusu, ey yıldırım — Şitab [1].

Göster cihanı mağribe bir kanlı inkilâb!Ey mâzii havariki bin dastan olan;Garbın zelâmı zulmüne yüz yıl kılınç salan [2]Arslan yürekli ordu; demir giy, silâh kuşan!Zira hududu kapladı ateşle, kan, duman.

Ey kahramanlar ordusu; ey yıldırım — Şitab. Göster cihanı mağribe bir şanlı inkilâb!

Arslan mücâhid ordusu, ey harisi salâh Destinde seyfi hak gibi pek şanlı bir silâh.Açtın semayi millete pürnur bir sabah.Atî bizim., bizim artık Vatan, zafer; felâh.

Ey kahramanlar ordusu; ey yıldırım — Şitab, •Göster cihanı mağribe bir şanlı inkilâb!

Mehmed Muhsin

MEHMED AKİF VE ARUZ

Rahmetli Mehmed Akif hakkında edib ve şâirlerin ittifak etdikleri bir nokta da onun aruz üzerindeki mutlak hâkimiyyetidir. Şimdiye kadar aruz vezniyle şiir yazan hiçbir şâirimiz üstâdm o vezindeki kat’î saltana­tına eremedi.

(Süleyman Nazif) merhum diyor k i :«Zebur saahibinin [3] yedi i’câzında âhen ne idiyse, Safahat şâiri­

nin desti ibdâında kelime ve aruz da odur. Usul ve kavâidini bilmediğim ve fakat kırk seneye karîb bir zamandan beri nâz ve kahrını çekdiğim (Efâîl ve tefâîl) in ba’zan ne kadar serkeş, ne kadar mütemerrid olduğu­nu bilirim. İhtimal ki Mehmed Akif de bu melekeyi ihraz için uzun se­neler çalışmış ve yorulmuştur. Fakat (Buse fal) İskenderin azmü sebâtı- na nasıl münkaad oldiyse, tevsen-i aruz da Safahat sâhibinin irâdesine öyle teslim-i inan etdi. Nesirlerimize bile gıbta âver olacak selâset-i ifâde ve sühûlet-i beyan şâirin manzumelerini emsâlinden tefrik ve temyiz eder. Sühûlet mi? Heyhat!.. Meslekden olmayanların su gibi okuduklarıo mısralar, meslekden olanların pek çoğunca mümteniul’ibdâ’dır...

— Esere [4] medhal olan mükâlemede, lisânımızın son tekâmülü ve

[1] Ey kahramanlar ey berki pürşitab.[2] Baş eğmiyen cihanlara yüz yıl kılmç salan.[3] Peygamber Davud Aleyhisselâm.[4] (Asım).

77

Page 77: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

kaabiliyyeti inşâdiyle o serkeş aruzun Mehmed Akif gibi bir üstâd elin­de ne kadar mûnis ve mülayim haale geldiği görülür. Bunlardan başka muhaavere serâpâ şiirdir; Serâpâ zarâfet ve letafet...»

Akif şiirlerindeki bu dupduru ve çok akkm vezn ve âhengi bulun- cıya kadar kim bilir ne derece uğraşmıştır. Eğer (Safahat) ındaki şiirle­rinden önce yazdığı eserlerini elde etmiş olsaydık bunu daha iyi anlar­dık. Maamâfih, Safahat’ındaki ilk ve nisbeten ibtidaî şiirleri de bu husus- da bir fikir verebilir.

Akif bey, şiir ve san’atda olduğu gibi, vezin ve âhenkde de mütemadi­yen ilerlemişdir. Meselâ: Birinci cilddeki (Dervas) ı ile diğer şiirleri ara­sında derece derece tekâmüller göze çarpar. İşte, Akif’in en çok okunan bir şâir olması sebeblerînden biri de budur. Onun şiirlerini okuyanlar imâle gibi, zihaf gibi, tenâfür gibi dakıntıları görmeden, sezmeden em- niyyet ve zevk ile yürüyebilirler.

Mehmed Akif’in aruzu sâkin havada gâh ağır, gâh sür’atli uçuşlar yapan, ba’zan iki büyük kanadını dümdüz açarak, hâkimiyyetle süzülen ve olduğu yerde duran, ba’zan da kendisini boşluğa atıp, tekrar uçuşlar yapan, hârikalı binbir ma’rifet gösteren kartala benzer. Kuvvetli bâzu- sunun, pehlevan bünyesinin alaturka güreşlerde gösterdiği oyunlu me- hâretleri üstâd, olgun melekesiyle, ince zekâsiyle daha çok aruzda gös­termiştir.

Bir Mahalle ilmühaberini, bir Çmkıraklı i’lâli, bir Eşek masalını, bir Kıragası hikâyesini pürüzsüz ve akkın nesirden daha selîs bir suretde şiire, nazma çeken Akif artık aruzda kimseye işleyecek, oynayacak bir yer bırakmadı. Onun kelimeler üzerindeki hâkimiyyetini, aruzdaki salta­natım, şiirlerindeki selâseti, sâdeliği, düzgünlüğü, akkınlığı görenler, sandılar ki: «Bu eserler dümdüz birer nazmdır, onlarda şiiriyyetden bir şemme bile yokdur!»

Halbuki, Akif’i intikad edenlerden hiçbiri o eserlerin bir kısmını ol­sun henüz meydana getiremediler ve bu gidişle getiremeyecekler de...

Maamâfih, (Millî vezn) imizin [1] parmak sayışından daha kolay bir vezni aruzu :

— İşte bizim asıl veznimiz budur, diye herkese okutan bir adama kim eş olmak ister?! Bu, bir tenezzül değil mi?!

[1] Aruz-hece kavgalarına girmek mevzuumuzdan hariçtir.

78

Page 78: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bütün eserlerini aruz vezniyle yazmış olan üstâdın hece veznimiz hakkmda ne düşündüğünü anlamak elbette bir merakdır.

Kadıköy’de, (Şark musikî cem’iyyeti) karşısındaki bir evde oturu­yordum. Tedâvî altında idim. Üstâd Üsküdar’daki evinden her gün kal­kar, yaya olarak lütfen hastalığımı ziyârete gelirdi. Birgün ona aruz ve hece vezinlerindeki yazılarımdan bir kaçını okudum. Tevâzuu icâbı ola­rak beğendi. Maksadım hece vezni hakkındaki düşüncesini anlamakdı. Dedim k i ;

— Bizim gibi acezeye de böyle hece vezni yakışır.Derhal cevab verdi:— Hayır hayır, vezin bir ölçüdür. İş o ölçüye intibak edebilmekde

ve şiir yazmakdadır. Ben hece vezniyle çok güzel eserler okudum. Söz hâyide oldukdan sonra onu aruza çeksen de boştur, heceye koşsan da. Evet, aruzu beceremeyenler parmak hesabına kalkıyorlar amma, bir ço­ğunun yazdıkları şiir olmakdan uzak düşüyor. (Yunus Emre) ne kudretli bir hece şâiridir. O âşık, yüreği yanık adamın, o koca Türkün bir çok şi­irleri hafızamdadır. Son zamanlarda hece vezniyle yazan ba’zı gençler var, muvaffak olacaklar gibi görünüyorlar.

Sordum:— Kimdir onlar? üstâd? Dedi k i :— Ankara’dan siz de tanırsınız.Üstâd sözüne devam etdi;— Ben şiir telekkîsinde şekle o derece i’tibar edenlerden değilim. Va-

kıaa, kendi yazılarımda biraz müşkilpesendim. Fakat, ben o yazıları şiir addetmiyorum ki...

— Estağfurullah.— Yok yok, öyledir. Bir eser hem şiir olmaz, hem şekilden, kaaide-

den mahrum bulunursa berbaddır. Bunun aksini al; Şekil de, san’at ta dürüst oldu mu, oh ne güzel!

*

Üstâdın eski bir (Musahabei Edebiyyesinden) :— Bizim nazmımız acem vezinlerine tâbî olduğu için her istediğimizi

kolayca söyleyemeyiz. Şâirlerimiz ekseriyâ zarureti vezn denilen hasta- lıkdan vefât ederler!

— Acem veznini asırlardan beri işleye işleye bu günkü derecesine getirmişiz. En muktedir şâirlerimiz bu vezni büsbütün terk edip de hece vezninde bir çok eserler meydana getirmedikçe arkanızdan kimse gelme- yecekdir!

— Elimizdeki vezin vakıaa dar, lâkin size söyledikleri kadar değil.

MEHMED ÂKİF VE HECE VEZNİ

79

Page 79: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Nitekim büyük şâirlerimiz bu vezn ile pek güzel şiirler söylenebileceğini eserleriyle ısbat etdiler. Zâten nesir varken nazm ile tebliği hissiyyâta kalkışmak bir nevi miras yedilikdir. Karihası zarureti vezn derdi müz­mini altında inleyen bizim gibi fukarâyi san’at ya haddini bilerek miras yediliğe özenmemeli, yahut acem vezinlerinden şikâyet etmemeli...»

ÂlâF BEYİN İNŞAD TARZI

Üstâd Akif’in inşâdı tasannu’suzdu. O, şiirleri davudi bir sesle okur, kelimelerin ve ma’nânm icâbına göre sesinde — fakat tabiiliği hiç boz­mamak ve karşısındakine de âdetâ hissetdirmemek şartiyle— güzel de­ğişiklikler yapardı. İnşadda gâh suratını ekşiten, gâh bir kukla gibi acâ- yib va’ziyyetler gösteren, ba’zen bir salon kabadayısı, ba’zan da en nârin ve sinirli bir bayan olan inşad tarzını Âkif hiç sevmezdi.

Bir gece Ankara’da (Taceddin) odasında biri onun (Bülbül) ünü oku- muşdu. Ertesi gün üstâd dedi k i :

— O bülbül bizim bülbüle benziyordu amma, ne kanadını bırakdı, ne kuyruğunu!

Akif’in inşad tarzında da yüksek bir tabiîlik ve samimîlik vardı; o davûdî ve tatlı ses taklid edilemezdi.

Üstâdın umumî yerlerde, kalabalık cemâ’at huzurunda inşad etdiği şiir ile hususî âleminde okuduğu şiir birbirinden farklı idi. Evvelkisi daha sıkılgan, öbürü daha serbestdi. O, türklerden «Hersekli Arif Hikmet» ve «Hüseyin Kâzım» merhumlarla rahmetli «Ferid Kâm» m inşadlarını be­ğenirdi.

Mehmed Akif’in (inşad) hakkında yazdığı ve kendisinin de şartları­na bihakkın ittiba’ etdiği uzun bir makalesinden şu parçaları alıyoruz [1];

«... inşâdm fenâlığı sebeblerinden başlıcalarını sayıyoruz;1 — Lisânımızda kullanılan vezinleri bilmeyerek tef’ileleri birbirine

karıştırmak,2 — Ba’zı hecelerini çekmek icab eden kelimeleri kısa geçmek, kı­

saltılacak heceleri de uzun okumak, hele pek tabîî, ya’ni söylendiği gibi okunmak lâzım gelen kelimelere imâle vermek, ya’ni uzatmak bir hasta- lıkdır ki nazm ile muârefesi olmayan, yahut âşinâlık pek yeni başlayan ağızlara müstevlidir. Böyleleri mısraın hiç olmazsa iki üç kelimesinin kuyruğu, kulağı çekilmedikçe manzum olmaz vehminde bulunurlar. Bu illetin çâresi çokça şiir okumakdır.

3 — Nazmı nesir gibi dümdüz okuyuvermek (tefrıyt),4 — Nazmı takti’ edercesine okumak (ifrat),

[1] «Sıratı müştekim» — cild 7, sahîfe 358, 26 Kânun sâni, 1327.

80

Page 80: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

5 — Ma’nâ i’tibâriyle birbirine bağlı mısralardan, yahut beyitlerden her birinin sonunda sözün bitdigini zannetdirecek surette vakfederek sâ- miin zihnini karışdırmak,

6 — İstifham, teessür, teaccüb, tehekküm, hülâsa bir başkalık; bir fevkal’âdelik ifâde eden cümleleri de diğerleri gibi ırad eylemek,

7 — Nesri manzum tarzında yazıldığı için ba’zan sözün arkasını al­mak beş on mısraaı bitirmiye mütevakkıf olan yeni şiirleri de eski şiir­ler gibi müstakil ma’nâlı mısralardan müteşekkil farzederek, öylece in­şâda kalkışmak,

8 — Kafiyeleri dinleyenlerin kulağına zorla sokar gibi lüzûmundan ziyâde hissetdirmek,

9 — İmâleleri, hususiyle türkce kelimelerdeki imâleleri pek belli et­mek,

10 — Vezinde, kafiyede, tavırda bir sakatlık yapmamakla berâber, şi­irin müeddâsma göre eda ihtiyârı cihetini düşünmeyerek, rakıyk, şedid, yüksek, derin ne kadar hisler, hayaller, fikirler varsa hepsini birden ayni âhenge münkad eylemek..

«... aruz müteassıblıgından ileri gelen taktıycüik en selîs nazımlan bile en müstekreh kılığa sokar.

«Sâkin harfden evvel gelen hurufı med biraz fazlaca çekilir. Bu çe­kiliş nazma bir âhenk de te’min eder. Ba’zıları vezni şaşırmamak için o sâkin harfi harekeli okurlar ki bu suretle hasıl olan sekaalete değme ku­lak tehammül edemez. Evet:

Bahardır, bahardır, bahardır, bahar.

mısraındaki (bahardır) kelimelerinin birinci (R) lerine birer kesre vere­rek (baharıdır) tarzında okuyanları çok gördük.

«İmâleler ne kadar mümkinse o kadar az belli edilmelidir. Hele mıs­ra’ sonundaki kelimelerin âhir hecalarına rastgelen imâleler hiç his et- dirilmemelidir.

«... Kemâl’in şu matlaını alalım :Ermemişken kimsenin nûri niğâhı koynuna,Gizli girmiş dün gece zülfi siyahı koynuna.

Bu beyitde «nûr, nigâhi, koynuna, gece, zülfi, siyâhi» kelimeleri hep imâlelidir. İki satırda altı imâle dinleyeni sıkar. Lâkin, biz oldukça güzel bir inşad sâyesinde sıkıntıyı yarı yarıya indirebiliriz. Evet, (Nûr) un «R» sini ince uzun okuyacağımıza biraz tefhıym, ya’ni kabaca teleffuz ede­riz. O vakit imâlenin sikleti gereyi gibi azalır, «nigâhi» kelimesindeki «hi» hecesine de ince uzun bir kesre vereceğimize kaba, lâkin kısa bir kesre veririz. Bundaki imâle de hafifler, «koynuna» redifindeki son he-

F: 6 81

Page 81: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

cayi ise imâlesizce okuruz. İkinci mısradaki «zülfi, siyahi, koynuna» ke­limelerinde de ayni suretle hareket ederiz.

«... bununla berâber, uzatılması îcabeden öyle kelimeler de vardır ki kısa geçilmesi aruzcuların zihaf dedikleri kusuru vücûda getirdikden başka esâsen o gibi hecelerin memdud okunması ma’nâ üzerinde de pek güzel te’sir hasıl eder.

«Döner vâdîde dûrâ dûr bir ses rûdlar çağlar,

Hey ne senğin dilsin ey zaalim ki te’sîr etmiyor,Âhlar, feryâdlar, çâki girîbanlar sana!

*Feryâd bu gülşendeki âhengi siyehden!

î5<Eyvâh bu bazîcede bizler yine yandık!

❖Ey vefâsız dostum senden vefâliymiş gamım!

neşidelerinde «dûrâdûr-rûd-âhlar-feryâdlar-feryâd-eyvâh-dostum» kelime­leri mutlakaa memdud okunmalıdır. Hele «ah-eyvah-heyhat-oh» gibi tees­süre, tahassüre tercüman olan kelimeler kısa geçilmemeli, dörder elif mıkdarı çekilmelidir.

«Naci merhum tercümanı hakikatte gazeller yazarak heveslileri tan- zîre daveteder, sonra da o nazireleri birer birer didiklerdi. Talebei ulum­dan b iri:

Dün gece âteşi sevdâ düşüp ah medresemeYandı mantıkla meâni ve beyanü maksud

tarzmda, yahut bundan daha hallice bir yâve göndermiş, Naci bu zavallı mollanın gazeline âid sözlerini şu mutalea ile bitirmiş:

— Biz ahların memdud olmasına tarafdarız. Hususiyle âteşi sevdâ ile bütün mameliki yanıp kül olan senin gibi bir molla böyle kısacık ah demez, yürekden olmak şartıyle gayet uzun bir âh çeker.

«... Şiddetli fikirlere, ateşli hislere tercüman olan şiirler yüksek ses­le, müheyyic tavr ile okunmalı, rakıyk, nâzik meânî de kendisine münâ- sib bir lahn ile tebliğ edilmelidir. Sesi kaldırmak icabeden yerde indir­mek, alçaltmak lâzım gelen yerde yükseltmek pek münasebetsiz olur. Bununla berâber, bir takım zübbelerin yapdığı gibi şiire ruh vereceğim diye acemi oyuncu tavrı takınarak, soğuk soğuk ca’liyyetler göstermenin yine luzûmu yokdur. Bu, bir tasannu’dur.»

82

Page 82: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Rahmetli Mehmed Akif musikiyi çok severdi. Hususî sohbet âlemle­rinde arkadaşlariyle birlikde İlâhîler, şarkılar okur, güzel seslilere gazel­ler na’tier okuturdu. Ankara’mn Tâceddin dergâhmdaki [1] odasmda, kendi evinde, bağ evlerimizde bu âlemleri zaman zaman tekrar ederdik.

*

Şark musikî cem’iyyeti reîsi merhum «Ali Rifat» [2] üstâdm (Bül­bül) ünü bestelemişdi. Rahmetli (Sâmih Rifat) birgün kendisini evine daVet etdi. Mahdumları (Hâtif)le arkadaşları o güzel besteyi ona muh­telif sazlarla dinletdiler. Oh, Akif’i görmeliydiniz! Akif damadı Hayred- din’i [3] derhal besteyi öğrenmiye me’mur etdi, Hayreddin ögrenmişdi. Hususî âlemlerimizde gazellerden, şarkılardan sonra onu okurdu.

MEHMED ÂKİF VE MUSİKÎ

«Neyzen Tevfikin» kardaşı Baytariyye ulemâsından Şefik [4] de An­kara’da bulunduğu müddetçe sık sık üstadın yanına gidip ney çalardı. Üstâdın kanâatmca «Şefik eşsiz bir neyzendi, fakat kardeşinin onda biri bile olamazdı!»

Gaalibâ 1926 senesinde idi. İstanbul’da (Karesi) otelinde müsâfirdim. Üstâd ve rahmetli «Ruhi Nâci» ile birlikde otelin gazinosunda oturuyor­duk, Neyzen Tevfik çıkageldi, O «samîmî can arkadaşı» nın, o «koca üs­tâd» ın ellerini tutdu, yüzüne gözüne sürdü, öptü, öptü... Beş on dakika geçmedi, (Hafız Sami) efendi geliverdi. O da karşıdan üstâdı görmüştü. Senelerden beri kendisine mütehassirdi. Garibdir ki ayni merâsimi ihti­ramı o da îfâ etdi. Fakat, oturuşu Neyzen gibi mübâlâtsız değildi, daha çok hürmetkârâne idi. Bu iki üstâda «koca üstâd» söylüyordu, onlar din­liyorlardı.

Gazinonun içi dışı dolmuşdu. Öyle ya, bir şâir, bir neyzen, bir de hânende toplanmış, bir araya gelmişlerdi.

Üstâda (Hafız Sami) ye bir gazel okutmasını işâret etdim, ihtimâl kalabalıkdan hoşlanmadığı için kaşlarını kaldırdı. Biliyorum ki hânende- nin dünyâda hatırını kıramayacagı adam belki yalnız «koca üstâd» dı.

[1] (Taceddin Veli) nin. medfun olduğu bir dâire içindedir ki hayli zaman evvel dergâhlıkdan çıkmışdı. Hususî iki odası vardı. Biri o velinin torunlarından Taceddin efen­di tarafından Mehmed Akif’e tahsis edihnişdi.

[2] Sâmih Riraf’in kardeşi, büyük mûsiki üstâdı.'[3] O zaman henüz damadları olmamışdı. Millî Müdâfaa Vekâleti zâbıtlarmdandı. Ba-

lıkesirin sâbık meb’uslarmdandır.[4] Akif’in çok sevdiği talebesindendir.

83

Page 83: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hafız Sâmi Akif’in ellerini öptü, «gönlünden çıkarmamasını» niyâz ile ayrılıp gitdi. Kalabalık da hayli dağılmışdı.

Tevfik torbasından o biricik nayını çıkardı.

— Emret, üstâdım, dedi.

Âkif onbeş sene evvel (......) deki faslını üflemesini istedi. Artık ru­humuz Neyzenin çıkardığı o lâhûtî nağmeler arasında vecd ile titriyor, sanki uçuyordu. Üstâdın yüzüne bakdım, gözlerinden sessizce yaşlar dö­küyordu. Fasıl bitdi, tekrar konuşmalar başladı.

Âkif dedi k i ;

— Ah, Tevfik, onbeş sene evvelki semâlarda uçamıyorsun!Üstâd ile baş başayız, bize Tevfik’in bir hikâyesini anlatdı :

— Tevfik bir arkadaşiyle galiba bir fırının üstündeki bir odaya ka­panmışlar, kırk gün, kırk gece içmiye, dışarı çıkmamıya karar vermiş­ler! Eşleri dostları kendilerini vazgeçirmiğe çalışdıkca, tek bir cevab ver­meyerek, daha evvelden odaya astıkları şu iki levhayı gösterirlermiş :

1 — V’az ve nasihat dinlenmez!

2 — Fikri ferdâ ve endîşei maişet memnu’dur!..Bana haber verdiler, gitdim, kararlarını bozdum. Tevfik beni sebat­

sızlıkla ittihâm edecekler'diye bırakıp soluğu ta Mısır’da aldı!(Tevfik) nev’i şahsına münhasır kıymetli bir adamdır. Bir zaman

gelecek, arayacağız.*

Üstâdın son «Safahat» ında (San’atkâr) başlıklı nefîs bir şiiri vardır. Musikî hakkındaki meftûniyyetini terennüm eden o şiirle dehâyi san’a- tını öteden beri takdir etdiği yârı kadîmi (Şerif Muhyiddin) beye sureti mahsusada yazdığı [1] parçaları okunmalıdır. Bu parçalar üstâdın mu­sikî telakkini de göstermekdedir [2].

Akif’in sesi çok tatlı ve davûdî idi. Onda eslâfın en güzide besteleri vardı. Bunlardan ba’zılarını bize de geçdi.

[1] lUc def’a olarak — Fuad Şemsi beyin himmetleriyle kitabımızda intişar etmek-dedir.

[2] (Beşinci Safahat — Berlin Hatıraları) nda Alman mûsikisi hakkmdaki takdirkâr- lığı da tedkîka değer.

84

Page 84: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

SAFAHAT’DAN LATÎF FIKRALAR:

RESSAM HAKLI!

(Rahmetli Mehmed Akif’de çok zengin ve çok zarif fıkralar vardı. Bunlardan ba’zılarını nazma çekmişdir. İşte birkaç örnek);

Bir zaman vardı ya târihi mukaddes modası..Yeni yapdırdıgı köşkün büyücek bir odası,Mutlakaa eski tasâvîr ile zinetlensin Diye, ressam aratır hayli zaman bir zengin.Biri peyda olarak, ben yaparım, der, kolunu Sıgayıp akşama varmaz, sekiz arşın salonu Sıvar, amma ne sıvar! Sahibi der:

— Usta bu ne?Kıpkızıl bir boya çekdin odanın her yerine!— Bu resim. Askeri basmakda iken Firavn’ın,Bahri ahmer yarılıp geçmesidir Mûsânın.— Hani Musâ be adam?

— Çıkmış efendim karaya!— Firavun nerde?

— Boğulmuş r— Ya bu kan rengi boya?

— Bahri ahmer, ay efendim, yeşil olmaz ya bu da!— Çok güzel levha imiş, doğrusu şenlendi oda!

Cild: 1 — 20 Teşrin sani 1325

ŞÂİR HUZURUNDA MÜNEKKİD

Düzer yâvegû bir herif bir gazel:Müeddâ perişan, edâ mübtezel.Tabîî o gayetle parlak bulur.Okur, dinletir, söyletir, gaşyolur.Biraz sonra bastırmak ister, fakat.Sakın olmasın, der, ufak bir sakat.Büyük, muktedir bir münekkid arar,Nihâyet zarifin birinden sorar.Gözetmez, bu Âdem de hatır, huzur.Bulur lâfz-u manâda bir çok kusur.Herif şimdi tenkide hiddetlenir,Rezîlâne artık neler söylenir!Biraz dinleyip sonra, bak, der zarif:Sizin nesriniz nazmınızdan lâtif!

Cild; I

85

Page 85: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

KALENDER [1]

Kalenderin biri köyden sabahleyin- fırlar,Arar nasibini; avdetde kırda akşamlar.Fakat güneş batarak, ortalık karardıkça.Görür ki yerde yatılmaz, hemen çıkar ağaca. Herif ağaçda iken bir iniltidir, işidir..Bakar ki bir kötürüm tilkinin yanık sesidir. Zavallı, pösteki olmuş, bacak yok işleyecek; Boğazsa işlemek ister., ne yapsın inleyecek!Biraz geçince, kavî dişlerinde bir ceylan,İner yakındaki vâdiye karşıdan arslan.Yukarda çıkmaz olur, şimdi, yolcunun nefesi; Tabîatiyle durur hastanın da inlemesi!Yeyip şikârını Arslan dalınca ormanına; Sürüklenir, yanaşır Tilki sofranın yanına;Doyar efendisinin artığıyle, sonra yatar.Herif düşünmiye başlar eder de hâle nazar. «Cenabı Hak ne kadar merhametli, görmeli ki; Acım demekle amelmanda bir topal tilki, Ayağına gönderiyor rızkın en mükemmelini..O halde çekmeli insan çalışmadan elini.Değer mi koşmıya akşam, sabah, yalan dünya? Dolaşmayan dolaşandan akıllı. Gördün ya:Horul horul uyuyor kahbe tilki, senden tok! Tevekkül etmeli öyleyse şimdiden tezi yok. Yazık bu âne kadar çekdigim sıkıntılara!..»

Sabah olunca, herif dağ başında bir mağra Tasarlayıp, ebedî i’tikâfe niyyet eder.Birinci gün bakınır: Yok ne bir gelir, ne gider! İkinci gün basar açlık, erir erir süzülür.Üçüncü gün uyuşuk bir sinek olur büzülür. Ölüm mü, uyku mu her neyse âkibet uzanır; Fakat işitdigi bir sesle silkinir, uyanır:«Dolaş da yırtıcı arslan kesil behey miskin! Niçin yatıp, kötürüm tilki olmak istersin?Elin, kolun tutuyorken çalış, kazanmıya bak,Ki artığınla geçinsin senin de bir yatalak.»

[1] Cild; 4 — (Sa’dî) den terceme ve tevsi’ .

86

Page 86: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(MEVLÂNA) d a n

Delik, deşik, evinin, bir zavallı hâne-harab,Görür de halini, hergün eder şu yolda hitab;«Yıkılma ha! beni evvelce etmeden âgâh.Çoluk, çocuk biteriz sonra hep, maâzallah!»Bu hasbihâl ile yıllar gelir, geçer., derken.Gelir bakar ki bir akşam o âşiyâm ^ühen.Yıkılmış, altına almış zavallı aileyi!Görünce karşıdan âdemcegiz bu hâileyi.Yığınla taş kesilen yudunun harâbesine Döner de der ki: «meğer aldanırmışım, desene!Ne oldu bunca niyâzım, ey âşinâyı kadîm?Çocuklarım olacakken ben oldum işte yetim!Sakın yıkılma haber vermeden demez miydim?Bu muydu senden, a zâlim, bu muydu ümmîdim;Hukuku, ahdi gözetmek nedir, sakın bilme!Yazık, yazık sana sarfetdiğim emeklerime!..»O taş yığınları bir hâtifî lisan olarak,Zavallı âdeme der: «haksız infiâli bırak!Geçip de karşıma feryâd eder misin şimdi?Haber mi vermedim, ammâ kulak veren kimdi!Diyarlarımda yarık sandığın ağızlardan.Birer zebâni tezallüm uzatdım, ey nâdan!Fakat çamırla kapardın da her gün ağzımı sen,Ziyâde söyleyemezdim susardım artık ben!»

Cid: 4KURTLA EŞEK

Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi.Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.Lâkin aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşek,Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı..Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!..

Cild: 5MUALLİM ORDUSU

Nasılsa gaaib edip kâmilen muhaarebeyi,Esâret altına girmişdi bir büyük millet.Zevil’ukul arasında seçilme bir hey’et.Düşündü: milleti i’lâye çâre hangisidir?

87

Page 87: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Döküldü ortaya ârâyi encümen birbir:Siyâseten kimi kurtarmak istemiş kalam;Demiş ki diğeri: «Asker halâs eder vatanı»,O der: «donanmaya vardır bugün eşeddi lüzûm». Bu der; «hayır, daha elzemdir iktisâbi ulûm». Kiminde san’ate rağbet, kiminde nakde heves, Hülâsa, her kafadan başka başka çıkmış ses.Bir ihtiyar yalınız dinleyip bidâyetde.«Mahalle mektebi lâzım» demiş nihâyetde. Zavallının sözü pek anlaşılmamış ilkin;«Bunak» diyen bile olmuş düşünmeden; lâkin, Herif, bu söz ne demekdir, güzelce şerbetmiş. Deminki lâfları pek vaakıfâne cerhetmiş.Sonunda: «kuvvetimiz, şübhesiz ilerlemeli.Fakat düşünmeli her şeyden önceden temeli. Teammüm etmesi lâzım maârifin mutlak:Okur yazarsa ahâlî, ne var yapılmayacak? Dopanma, ordu birer ihtiyâcı mübrimdir;O ihtiyâcı, fakat, öğreten (muallim) dir»Deyip karârını vermiş ki, aynen icrâya Konunca ortaya çıkmış, bu günkü Almanya. «Sedan» da orduyu teslim eden Fransızlar,— Ki her zaman o vuku’âtı yâdedip sızlar —Ne der, bilir misiniz? hem de öyledir inanın: «Muallim ordusudur harbeden purusyalının; Muallim ordusu, lâkin asıl muzaffer olan».Bu sözden almalıdır, hiç değilse, ibret alan.

Cild: 4

D A V U L

Zavallı köylüye, ilkin, epeyce söğmüşler; İşitmemiş., bu sefer bir odunla döğmüşler.Birer davul kadar olmuş da butlarındaki şiş, «Davul çalınmada, zannım, aşağki evde!» demiş. İnince, derken odunlar budur diyip beyni; Davul bizim eve gelmiş! demiş sonunda, hani?

Cild: 4

88

Page 88: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

T i R Y Â K t

Bütün kebâire tiryaki bir kopuk tanırım..— Ne oldu bilmiyorum şimdi, sağ değil sanırım — Kumar, şenâatin aksâmı, irtikâb, içki...Hulâsa defteri a’mâli öyle kapkara ki:Yanında leyli cehennem sabâhı cennetdir! «Utanmıyor musun etdiklerin rezâletdir»Denirse kendine, milletlerin ekâbirini Sayardı göstererek hepsinin kebâirini:«Filân içerdi.. Filân fuhşe münhemikti...» diye, Mülevvesâtını bir bir ricâli mâzîye İzâfe etmeye başlardı pâye vermek için«Peki! fezâili yok mıydı söylediklerinin?»Diyen çıkarsa «müverrihlik etmedim!» derdi.

Cild: 4

KALENDERİN FELSEFESİ

Kalenderin zifir olmuş su görmedik yakası..Bakıp da bir titiz insan demiş ki:

— Kahr olası! Nedir o gömleğinin hâli, yok mu bir yıkamak?— Değil mi kirlenecekdir sonunda keyfine bak!— Su kıtlığında değilsin ya., hey müseyyip adam, İkinci def’a yıkarsın..

— Fakiriniz yapamam: Cenâbı Hak bizi dünyâye muttasıl gömlek Sabmlaym, diye göndermemiş bulunsa gerek!

Cild: 5

ACEMİ SEMERCİ

Eşeklerin canı yükden yanar, aman derler. Nedir bu çekdiğimiz derd, o çifte çifte semer! Biriyle uğraşıyorken gelir çatar öbürü;Gelir ki taş gibi hâin, hem eskisinden iri. Semerci usta geberseydi.. değmeyin keyfe! Evet, gebermelidir inkisar edin herife.Zavallı usta göçer birgün akıbet, ancak, Makaamı öyle uzun boylu nerde boş kalacak?

89

Page 89: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Çırak mı, kalfa mı, kim varsa yaslamr köşeye,Agac yonar durur artık gelen giden eşeğe.Adam meğer acemiymiş, semerse hayli hüner;Sırayla baytarı boylar zavallı merkebler.Bütün o beller, omuzlar çürür çürür oyulur;Sonunda her birinin sırtı yemyeşil et olur.«Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?Ya böyle kalfa değil, basbayağ mualhmdi.Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş:Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!»Nasihatim sana: herzeyle iştiğaali bırak,Adamlığın yolu nerdense, bul da girmiye bak.Adam mısın: ebediyyen cihanda hürsün, gez;Yular takıp seni bir kimsecik sürükliyemez.Adam değil misin, oğlum: gönüllüsün semere;Küfür savurma boyun kestiğin semercilere.»

Cild: 6

HACI KAPTAN

Bocalarken bakar üstündeki kaptan acemi.Sarılır bir kayanın boynuna bîçâre gemi.«Bu nedir, bey baba, bitdik mi, ne olduk?» derler;Kimi evrâd okur üfler, kimi yardım bekler.«Yok canım! der, hacı kaptan, biriken yolculara:Su tükenmiş, haberim yok, buyurun işte kara»!

Devri sâbıkta kaza teknesi bir kühne vapur.Ak deniz hattına tahsis edilir bol keseden.Eski kaptan «gidemem, der, getirin varsa giden».Yeni kaptan gelerek, doğru çıkar mevkiine.Adamın tâlii oldukça güzelmiş ki yine.Yel iifürsün, su götürsün diye bekletmez pek.Gece kalkar bu adem postası İzmir diyerek.Gök sudaymış gibi fış fış yüze dursun miskin..Denizin neş’esi a’lâ, hava enfes... lâkin.Bir tarafdan verivermez mi nihâyet patlak,Tekne kör kandil olur, yolcular allak bullak.Şimdi bîçâre süvariye ne dur var, ne otur;Dinlenir farzederek bir çok emirler savurur:«Getirin hartayı!» der, baksana maşâallah:Şile, bartın, kızılırmak.. güzelim, bahri siyah!

90

Page 90: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Ak deniz yok mu? — Hayır yok. — Bu nasıl kaptanlık?— Haklısın, bey baba, göndermediler, çok yazdık».Eğilir sonra bakanTFresi yok bir pusula..Yürümez ezbere, yâhû, gemi, evyahlar ola!Bora esdikce eser, dalgalar azdıkça azar..«Getirin ibreyi!» der, bulmanın imkânı mı var?«İbre yok, bey baba, bilmem ne getirsek?» derler..O da «öyleyse şehâdet getirin!» der bu sefer!

Cild; 6

V A İ Z

— Hani vâiz geçinen maskara şeyler var ya,Der ki bir tânesi peştahtayı yumruklayarak:Dinle dünyâ nenin üstünde durur hey avanak!Yerin altında öküz var, onun altında balık;Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık.Öteden kürt atılır :

— Doğru mu dersin be hoca?— Ne demek, doğru mu dersin? gidi câhil amca? Sö.7,lerira. basma değil, yazma kitabdan tekmil;Kim inanmazsa kızıl kâfir olur böylece bil.— Rahatım yok benini öyleyse bu günden sonra; Gömülüp kurtulayım bâri hemen bir çukura.— Ne zorun var be adam?

— Anlatayım dur ki hocam: Ben bu dünyâyi görürdüm de sanırdım sağlam.Ne çürükmüş o meğer, sen şu benim bahtıma bak: Tutalım şimdi öküz durdu, balık durmayacak;Diyelim hayli balık durdu biraz oldu deyem.Ya deniz?., hiç dibi yokmuş bu işin.. Ört ki JıJetfl!

Cild: 6KIR AĞASI

Oruç sıcaklara gelmiş kırağısı bakmış ki:Sabahlar akşam olur şey değil, bu tiryâki.Bütün gün esnemeden, hiddet etmeden bıkmış.Al atla bağdaşarak «yâ sefer!» demiş çıkmış.Takım rahat, pala uygun, gazâ mubârek ola:Tavuklu, hindili, köylerde haftalarca mola.Refiki arpayı bulmuş, keser ferîh-u fahur,Bu dört öğün yeyip ister sonunda bir de sahur!

91

Page 91: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bedâva sofraya düştün mü hoş geçer ramazan;Müsâfirim diye insan mukîm olur ba’zan.Nasılsa birgece 'b îr düş görür bizmTyöIcu;Sabâhı bekliyemez, yok ya haainin orucu,Uyandırır ne kadar köylü varsa, der: «çabucak,Gidin bulun bana bir şöyle zorlu düş yoracak».Çarıkçı emmiyi sağlık verir cemâat de,— Fakat sahurda yatar, kalkamaz bu sâatde.Biraz sabırlı olun..

— Şimdi isterim, gelecek:Ben öyle bekleyemem, kalkamaz demek ne demek?Çarıkçı emmi gelen halkı uğratır kapıdan.İkinci def’a gelirler. — ocağına düştük aman.Herif lâf anlamıyor, gel de sonra yat, haydi!— Sabah sabah bu ne düşdür be? görmez olsaydı!Henüz yatagma uzandım, bakındı aksiliğe..Gebermediydi ya!

— sen git de söz geçir deliye!Ne söylesen kızıyor. Hak şaşırtmasın kulunu.Adamcağız çıkar evden tutar köyün yolunu,

' Ki uyku sersemi tak der zavallının canına;Düşer gelince nihâyet kır ağasının yanına.— Aman be emmi!

— ne var?— düş yorar mısın?

— be adam,biraz nefesleneyim, dur ki, yorgunum..

— duramam.— Neden?

— fenâma gider beklemek de..— vah vah vah!

— Bilir misin ki ne gördüm?— Hayırdır inşallah!

Yemek yeyip yatıverdim, tamam yarıydı gece,Bir öyle hayvana bindim ki seçmedim iyice.— Peki, o bindiğin at mıydı, anlasak neydi?— Bilir miyim? yalınız dört ayaklı bir şeydi.

katır mı desem? eşek mi desem? öküz mü desem? inek mi desem? al at mı desem? idiç rni desem? koyun mu desem? çepiç mi desem?

92

Page 92: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Güzel..— biraz yürüdük..

— geçtiğin nasıl yerdi?— Nasıl mı yerdi?., unuttum, görür müsün derdi?

yokuş mu desem? iniş mi desem? uzun mu desem? geniş mi desem? çorak mı desem? çayır mı desem? sulak mı desem? hayır mı desem?

— Tamam! ilerde ne gördün?— ilerde bir kocaman

karaltı vardı..— peki ismi yok mu?

— bilmem aman! ağaç mı desem? kütük mü desem? dıvar mı desem? hövük. mü desem? ağıl mı desem? hamam mı desem? yıkık mı desem? tamam mı desem?

— Ya sonra?— karşıma, baktrnı, dikildi..

— kim?— bir adam..

— tanıştınız mı?— o, bilmem tanır mı, ben tanımam..

Babam mı desem? kızım mı desem? hasım mı desem? hısım mı desem? çıfıt mı desem? gâvur mu desem? şudur mu desem? budur mu desem?

•r— uzatma, sen buluyorsun belânı Allahdan.. bu elde bir; yalınız pek seçilmiyor ne zaman.,

bu gün mü desem? yarın mı desem? uzak mı desem? yakın mı desem? yazın mı desem? güzün mü desem? güzün mü desem? yazın mı desem?

Cild: 6

DERVİŞ AHMED [1]

«Bir ömürdür içiyorsun, bırak artık şunu!» der,Derviş Ahmed bu hidâyetle hemen tevbe eder.Amma bir tevbe ki: binlikleri,camar-^vara:Tas, çanak, desti, perîşan, serilir tahtalara.

[1] Tevfik Neyzen’in «3400» üncü tevbesinden isti’fâsı münâsebetiyle.93

Page 93: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Rakı tuhfânı, su girdâbı alırken odayı;Anaforlarla dönerken mezeler fırdolayı;Bir kerâmetle dedem postu otudup sedire,Oradan mesti zafer, bakmıya başlar seyire.Başlar amma, pek uzun boylu seyirden bıkılır... Derviş Ahmed de bizim, öyleye varmaz, sıkılır. Kalkar olmaz, yatar olmak, döner olmaz dediği. Neyle doldursa o bir türlü kapanmaz gediği; Zikreder, vahde.te girsem diye zorlar, giremez;Hû çeker, sîne döger, hiç biri eylendiremez.Saatin ömrü solukdan da kısayken, hani, dün,O, ne yıllar devirir, sâniye gecdikce bugün!Devrilen devrile dursun, dedem «illâllah!» der,Camı sarasar, damı sarsar, tepinirken terter!Bu kadar velvele oynatsa yerinden ya biraz.Ne harun şey ki «zaman» hiç yürümez, hiç tınmaz! Derviş Ahmed, bu sefer «ben yürürüm» der mi sana!

«Aman Ahmedim, bana baksana!Bozacak mısın yine tevbeni?Kıracak nusın yeniden beni?Sakın Ahmedim, gideyim deme!»

Cezbe kuvvetlice gelmiş ki dışardan dedeme.Bu içindenkaBaransesle hiç irkilmiyerek,Hak erenler yola bir düşme düşer: yel yepelek! «Derviş Ahmed gidiyorsun ya, sakın sapma soja!İşte bak, dirseğe geldin, göreyim şimdi: mola!

Bu gidiş hayır değil ahmedim,Dayan ahmedim, dikil ahmedim!Aman ahmedim göreyim seni.Dayan ahmedim, göreyim seni!»

Lâkin aldırmıyor ahmed, cereyanlar müdhiş.Karnı irkilse, bacaklar gidecek, hem ne gidiş!«Ne o meyhâneye geldin mi? sakın girme, dayan!

Aman ahmedim, sonu pek yaman!Kuzum ahmedim gireyim deme!Mola istemem, vereyim deme!Asıl ahmedim. kasıl ahmedim!Bu geçit belâ, asıl ahmedim!O ne batmalar, ne boğulmalar!

94

Page 94: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Asılır, boş, kasılır, boş, dedem en sonra dalar.«BarTmeyhâneye (3u|“dün, be mübârek derviş, İçmeden geç ki desinler: dede sultan ermiş!Hadi ahmed, hadi yavrum, hadi son bir gayret!»

Lâkin ahmed, bu ne gayret, ne tahammül, hayret! Sen kurul lök gibi meyhâneye, ser postu, otur;Yan, tutuş,' sonra^dayan: dağ gibi dur, taş gibi dur! Dağ demiş, taş demişim, doğru mu lâkin? ne gezer! Onu bir zelzele sarsar bunu bir dalga ezer.Seni kaç zelzeledir yokladı hiç sarsamadan;Koca arslan, hani, ögmüş de yaratmış yaradan!Öyle bir tevbe geçîrdinkiThSîkar^ey^^Az belâ mıydı, seher vakti, o tufan ne idi? Çiğnedin dalgayı, g^dâbı çıkardın, daraya,Postu cûdîye yanaştırdın atıldın karaya.Sallamış tekmeyi bir mülke, diyorlar, edhem; Yumruk atmış mı yarım bin^ e hiç zannetmagı! Hak'*erSler, iyi bak kendine, mikdarını bil: Şendedir nüshai Kübrâ. okumuşlarda değil!Sen ne cevhersin, adevletli, ne cansın, bilsen!Aba altındaki sultanlara sultansın sen!Sen ki kevşer jiagıtan haydara kulsun anca^Sana ısmarlamayan, kimlere* ısnıarEyaca0^

Hadi evlâd, dede sultan ne içer, bir sor ki... Doldurun dervişe benden iki binlik yorgi!

ÜSTADIN NESRİ

Mehmed Akif merhum baş muharrirliğini etdiği kendi mecmuasında yıllarca nesirler yazdı. Gerek ecnebî dillerinden yapdığı tercemeler, ge­rek muhtelif mevzulara dâir yazdığı yazılar pek çokdur. Fakat, terceme- lerinde ve şiirlerinde gösterdiği o yüksekjuvaffakıy^ tle r i kendi nesir- lerinde — maaT*Se$' ^ ^ ^ '‘goHeirememlşdi^ Bu, bir hakikatdır. Onun için üstaoayuEs^bir (nâsir) diyemeyiz. Zâten bunu kendisi de takdir eder­di. Vakıâ, nesirleri doldurma, değildir, çok olgun bilgileriyle yüklüdür. Fakat, okuyanları müstefid etse de, şiirleri derecesinde cezbetmez. Onun— Sexfeddm lnjıi^^hikâj^esi yokturj Cenab Şehabeddin’in, Süleyman Nazif’in, Samih Rif’at’- ın, Hiîseyîn “Cahid’in, Halid Ziyâ’nm, Ercümend Ekrem’in, Ruşen Eşref’-

95

Page 95: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

in, Falih Rıfkı’nın... o güzel mensûr şiirleri derecesinde hemen hiçbir nesri intişâr etmemişdir.

İsimlerini saygı ile zikretdigim bu zevâtm nesirlerini Âkif bey ken­disi de beğenirdi.

Onun nesirde o derecede inkişaf etmemesinin başlıca sebebleri şun­lar olmak gerekdir :

1 — Şiir ile çok fazla iştigal etmesi,2 — İlmî ve fâideli mevzulara daha ziyâde ehemmiyyet vermesi,3 — Edebî mensûreler yazmak ihtiyacından kendini âzâde görmesi...Mehmed Âkif bey Ankara’da «artık büsbütün yazamaz hâle geldiği­

ni, bir nesri karalamıya başlayınca şiirin muayyen şerâiti ve hududu içi­ne saplanıp kaldığını» söylerdi.

NESRİNDEN ÖRNEKLER:

i N T i K A D

(Üstâdın 1912 yılında bu serlevha ile yazdığı bir makalenin ba’zı ak­şamını iktibas ediyoruz:)

«... Arabcada tenkid kelimesi yokdur. İntikad, nakd maddesinden gelir. Nekkad, ya’ni sarraf meskükâtm kalplarını, siliklerini, eksiklerini, hulâsa bir suretle tedâvül hassasından mahrum olanlarını eyice seçerek «şunlar geçmez, ötekiler geçer» dediği gibi kendisinde intikad salâhiyye- tini gören edib de eline aldığı eserin her parçasını, hattâ her kelimesini ayrı ayrı tartıp «şunlarm revacı vardır, şunlann yokdur» hükmünü verir.

«Doğru bir intikad için her şeyden evvel sağlam bir kafa ile sağlam bir yürek lâzım. Bunların ikisini birden kendisinde cem’ edebilmiş olan müntekıdin vereceği hükümler bir dereceye kadar hakîkata yaklaşabilir.

«... Bizde şimdiye kadar sözüne itimad olunur bir müntekıd çıkma­mıştır diyecek olursak, intikadın ne ehemmiyyetli, ne azametli bir iş ol­duğu anlaşılır.

«... Âsârı edebiyyenin muhtelif noktai nazarlara göre meziyyetlerini, yahut noksanlarını ta’yin için, her ne kadar bir çok nazariyye, bir sürü kaide ileri sürülmüşse de, her zaman o kaidelerle, o nazariyyelerle bir eserin iyiliğine, yahut fenâlığına hüküm olunamaz. Hüküm nihâyet zev­ki selimden ibâret kalır. Pek a’lâ, kendisini zevki selim sahibi görmeyen kaç kişi tasavvur edebilirsiniz? Meselâ riyâziyyâta, yahut tabîiyyâta âid bir eserin doğru olup olmadığını o fenlerin esaslariyle kat’î suretde isbat edebiliriz. Edebî eserlerde ise hasmınızı susturacak deliller, kat’î deliller getiremezsiniz...

96

Page 96: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«... Hele insan insafı bırakır, müşkilpesendliği ele alırsa hiç bir sözü beğenmemek onun için iğden bile değildir.

«Bizde evvelce intikadın kendi şöyle dursun, ismi bile yokdu. «Nef’î» nin «Veysî» hakkındaki kıt’aları «Sürûrî» ile «Vehbi» arasında geçen ağız dalaşları gibidir. «Şeyh Galib» tarafından «Nâbî» nin hayrâbâdına , âid olarak yürütülen mülâhazalar da intikaddan ziyâde hücumdur. «Kâ- ni» iyi bir münakkıd olacakmış, yapmamış.

«İlk intikadı, te’lif olarak, Kemal’in «Tahrib» i ile «Ta’kîbi» ni kabul etmek zarurîdir. Yalınız şurasını söylemeliyiz ki «Ziyâ paşa» merhumun harâbâtı’nı intikad maksadiyle yazılan bu iki eser, pek çok sağlam mülâ- hazâtı hâvi olmakla beraber, bîtarafâne yazılmış değildir. «Kemal bey» infiâline mağlûb olarak bir çok haksızlıklar da yapmışdır. Bununla berâ- ber, nazm ile şiirin henüz ayrılmayıp bir zan edildiği, hangi söze şiir de­nilebilecek, çokları tarafından kestirilemediği bir zamanda yazılan o iki eseri müâhazede ileri gitmek doğru olamaz. Bizde Kemal kadar malumâtı edebiyyesi geniş bir edib yokdur. Arab, acem, türk edebiyyâtını hakkiyle bildiği gibi garb edebiyyâtına da lüzumu kadar vâkıfdı. Lâkin, ne mer­humun bu derecelerdeki ihâtaî edibiyyesi, ne de — üç beş garazkâar ile beş on kopuk istisnâ edildiği takdirde— herkesin müsellemi olan dehâyi fıtrîsi onun iyi bir nekkad olmasına elvermezdi. Zîrâ son derecede his- siyyatcı, son derecede infiâlâtma mahkûmdu.

Vakıâ Nâci merhum da münekkıdlik ederdi. Fakat onun mütâlaâtı intikadiyyesi sırf lisâna, nazma âiddi, denilebilir. Merhumun mesleğine göre vezni düzgün, elfâzı âhenkli, hey’eti umumiyyesi lisânın şivesine uygun bir nazm en birinci şiir idi. Şunu da söyleyelim ki Nâci’nin inti- kadlarından lisan istifâde etmişdir. Hâlâ etmekdedir. Merhuma söğenler, lâkin düzgün bir ağızla söğenler dillerini Nâci sâyesinde o kadar kıvrak bir hale getirebilmişlerdir.

«Üstâd Ekrem’in intikad yollu eserlerinden şiirimiz cidden büyük büyük istifâdelere mazhar olmuşdur. Yazık ki o yazıların devamını gö­remedik. Evet, Nâci şekle, nazma, üstâd ise manâye, şiire çok hizmetler- etmişdir.

«Bir zamanlar Serveti fünun risâlesinde de intikadlar görülürdü. Lâ­kin medhi mütekaabil esâsı üzerine yürütülen o mülâhazalar tabîî taraf- girlikden âzâde değildi.

«Bir şâir her eserinde şâir olmaz, ya’nî insanın her yazdığı şiir dere­cesine çıkamaz. En büyük şâirlerin öyle yâveleri olur ki en küçük şâir­den sudur etmez. Bunun gibi herze söylemekle iştihar edenlerin arasıra öyle sözleri görülür ki şahslarma verilemez. Onun için hakkında hüküm vereceğiniz eseri sahibine aid olmak üzere taşıdığınız fikirden tecerrüd etmeden okursanız dâimâ yanılırsınız.

«Şarkın iki büyük, iki hakîm şairi (Sa’di) ile (Mütenebbî) den ev­

F; 7 97

Page 97: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

velkisi: «— Ayıb arayan göz hüner görmez» ,diyor, İkincisi de: «— Rızâ gözü bütün kusurlara kargı kör olur, nasıl ki gazab gözü olanca fenâlık- ları bulur bulur çıkarır», hükmünü veriyor. Bunlar çok doğru sözlerdir. İnsan bir eseri herçi bâdâbad beğenmek niyyetiyle okursa dâima iyi ta­raflarını görür. Bil’akis beğenmemek için mütâlaa ederse nazarına güzel yerleri hiç isâbet etmez, yalınız nâkıysaları rast gelir.

«... Her eser kendi vâdîsinde tedkîk edilir, hepsi de mevzua, sonra, o mevzudan çıkarılmak istenen neticeye göre intikad olunur. Muhtelif eserler hakkında ayni noktai nazar muhafaza olunamaz. Ayrı ayrı mev­zuların belâgatı ayrı ayrı olmak pek tabîî olduğu gibi çok def’a fesahat­leri bile başka başkadır. Bunlar kavaidi edebiyyeyi şaşırtacak, hükümden sâkıt bırakacak noktalardır. Daha doğrusu edebiyyatdaki düsturların pek çoğu (hukuku düvel) kaideleri gibidir; Yalınız zavallı yazıcılar hakkında tatbik olunur. Yoksa kalemine güvenen, o kaideyi yırtıp, öte tarafına ge­çer de kimse sesini bile çıkaramaz!»

ÜSTÂDIN ŞİİRLERİ ETRAFINDA BİR TAVAF

Mehmed Akif’in san’atkârlığı ile inanışlarını bir birine karıştırma- malı. Onun hakkında verilen yanlış hükümler bu karışıklıkdan doğuyor. Üstâdın san’ata vurduğu bağı beğenmeyenler hükümlerinde ondan fazla takyidci oluyorlar ki, bu tenakuzdur.

Akif’in şiirlerinde bir san’at intikadcısının arayacağı şey yalnız san’- atdır.

Akif intihab etdiği mevzuları iyi tasvir edebilmiş midir, kari’lerine ruhî bir vecd, bedîî bir zevk verebilmiş midir. Daha kısası: eserlerinde muvaffak olabilmiş midir? İşte, asıl aranacak şey budur.

Gerçi, bir müntekid kanâatler ve fikirler üzerinde de söz söyleyebi­lir. Fakat, bu, yazılan eserin eser-i san’at olup olmamasiyle değil, daha ziyâde fikr ile, ilm ile, mantıkla alâkadardır. Serbest san’at tarafdarlann- ca âsâr-ı san’at arasında «bu çıplakdır, bu örtülüdür» diye bir «fark gö­zetilmez, fırça ile kalem serbestdir.»

Akif’i bağlı san’atcı da tedkik edebilir, çünkü o, tam kendisi gibi bir san’atkâr karşısındadır; Serbest san’atcı da sevebilir, zîrâ onun mesleğin­de zâten takyid ve tefrik yoktur.

Müntekid her şeyden evvel bitaraf olmalı. Akif’in meslek-i vicdânîsi ile şâirliğini yekdiğerine karışdıranlar bir lahza mukaayese-i nefs ile, bir nebze de kıyâs-ı gayr ile bir düşünürlerse, o meslek sâhibinin doğuşun­daki safvetle ölüşündeki ulvî temizlik arasmda geçen o yekpâre vahdet ve samîmiyyet önünde hürmetle eğilirler..

Bu noktayi uzatmıya hiç lüzum görmüyorum.*

98

Page 98: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Akif’in bir kısım şiirleri kendisinin hayâtında intikadlar gördü. O in- tikadları yapanlar başlıca şunlardı:

1 — Ali Ekrem,2 — Midhat Cemal,3 — Hamdullah Subhi,4 — Râif Necdet,5 — Cenâb Şehâbeddin,6 — Süleyman Nazif,7 — İsmail Habib,8 — İbnül’emin Mahmud Kemal.O, hasta iken de, öldükden sonra da ratb-ü yâbis yeni yeni Lntikad-

lara mazhar veya hedef oldu.Ben, o yüksek intikadların hiç biri ile alâkadâr ve mükayyed olmaya­

rak, her müntekidin kanâatim tabîî muhterem tanıyarak, üstadın yalnız beğendiğim, ve nazarı dikkati câlib gördüğüm şiirleri etrafında, haşiâne bir tavaf yapmakla iktifâ edeceğim.

Birinci cild: B A Ş L A N G I Ç

Bana sor, sevgili kaari’, sana ben söyleyeyim,Ne hüviyyetde şu karşında duran eş’ârım.

beytiyle başlayan ve :Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa.Oku, zîrâ onu yazdım iki söz yazdımsa

beytiyle biten (Mukaddime) nin (Sehli mümteni) a bir misâl olabilece­ğini yukarıda söylemişdim. Akif’in hemen bütün eserleri böyledir. On­ların şu berrak ve şeffaf okunuşlarına bakıp da benzerlerinin kolayca ya- zılıverecegine hükmetmek fazla saflık olur.

Mısraları, beytleri terkib eden kelimeler o suretle yerleşdiriliyor ki aynı kelimeleri bilen diğer bir şâir onlarla o maksadı bu kadar pürüzsüz ve duru olarak ifâde edemiyor.

Evet, okudukdan sonra :— Adam sen de bu da bir şey mi, diyoruz!Akif’i ba’zı nazarlarda sığ gösteren işte bu şeffaflıkdır, bu muvaffa-

kıyyetdir.Üstâdı muallim Nâcinin bir tekmilesi sananlar var, insaf!Evet — meselâ— ben de şu beş beytli nazmı (şiir) derecesine yük­

seltemiyorum. Fakat, Akif’in tam bir şiir denebilen diğer eserlerinde de aynı şeffâfiyyet yok mudur? Bu onların şiir olmasına mâni’ midir?

Meselâ, Mukaddimedeki:Aczimin giryesidir bence bütün âsârım

mısraını şiirin hududu hâricine atabilir miyiz?99

Page 99: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

FATİH CAMİİ

İşte, bir manzume-i şiir [1], Esere ağır bir vezn ile başlanıyor; Ne zararı var?

Derâguş etmek ister nâzenîn-i bezm-i lâhûtî:Kol açmış her menârı sanki bir ümmîd-i cür’etkâr!O revzenler, nazarlardan nihan dîdâra müstagrak,Birer gözdür ki sıyrılmış önünden perde-i esrâr.Bu kudsî ma’bedin üstünde tâban fevc fevc ervah,Bu ulvî kubbenin altında cûşan mevc mevc envâr.Tecessüd eylemiş güya ki subhun ruh-ı mahmuru;Semâdan yahud inmiş hâke, sînâ renk olup, dîdâr!

Ne ince, fakat ne azametli ve keskin görüşler! Hayâlin yükseldiği bu makam bir kürsî-i şâiriyyet değil de nedir? Hele :

Bu bir ma’bed değil, ma’bude yükselmiş ibâdetdir mısraı ne güzel!

H A S T A

İçli, hicranlı bir vâkıa. «Hisli bir yürek» le de yazılmış, okuyanın ta canına dokunuyor.

T E V H i D

Eski bir vâdînin yeni bir terennümü. Daha ilk :Ey nurı Ülûhiyyetinin zilli avâlim.Zillin bile esrâr-ı zuhurun gibi muzlim!

beytinde ârifâne, mutesavvifâne bir edâ göze çarpar. Tasavvufcıların (Vahdeti vücud) nazariyyesi ma’lum. Onlar eşyâye, ya’nî kâinâta hakkın gölgesidir, derler. Bu ta’bir hakkın müşahhasıyyeti demek değil, eşyanın zât-i Hak ile kaaim birhiç olduğunu ifâdeden ibâretdir. Onlara göre bir anda — hâşâ,— Allah olmasa o anda kâinat da yoktur.

Tesavvuf Akif’in diğer eserlerine hemen girmemiş gibidir. Şu kısım­larında adetâ (Zıyâ paşa) yı okuyoruz :

Bir sahne midir yoksa bu âlem nazarında? bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde!Cânîleri, kaatilleri meydâna süren sen; cânîdeki, kaatildeki cür’et yine senden! sensin yaratan, başka değil, zulmeti, nuru; sensin veren ilhâm ile takvâyi, fücûru!

11] Mensûre mukaabili değil tabîî.

100

Page 100: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Zâlimde teaddîye olan meyi nedendir? mazluum niçin olmada ondan müteneffir?Akil nereden gördü bu ciddî harekâtı? câhil neden öğrenmedi âdâb-ı hayâtı?Bir fâilin icbârı bütün gördüğüm âsâr! cebrî değilim., olsam İlâhî ne suçum var?!

Şu fark ile ki bunlar daha temiz, düşünce i’tibâriyle daha yeni ve daha güzeldir. Hele :

Yarab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi?Senden daha bir emr-i sükûn inmeyecek mi?Bendense eğer çekdiğimiz bunca devâhî,Kimden kime feryâd edelim söyle İlâhî!

Ve :Mazlûm şikâyetde, nedâmetde sitemkâr;Huunâbe-i maktûle garik olmada hunhar!

Teşhîr ile şühret kazanan sahne-i dünyâ Gelmez mi İlâhî sana bir kanlı temaşâ?

îmandır o cevher ki ilâhî ne büyüktür., imansız olan paslı yürek sînede yüktür!

beytleri ne kadar canlı! Şâirin dergâh-ı izzete ref etdiği âvâze-i iştikâ bu vâdînin şâirlerine cidden nümune nümâdır.

îmandır İlâhî ..........îmansız olan ..........

Ve :Mülhid de senin, kalbi müvahhid de şenindir, ilhaad ile tevhîd nedir? menşei hep bir!

beytleri eserin, diğer ebyâtı gibi, ârifânedir.Şâir-i İlâhî bu eserinde hem coşmuş, hem coşdurmuşdur. Okuyan

hazz-ı bediîsini tamamiyle alabiliyor. O halde, bu esere şiir dememeye bir imkân yokdur. Üstâdm bu şiiri diğer şâirlerin (tevhid) lerinden hem bambaşka, hem çok yüksek.

K Ü F E

Yokluğa, çâresizliğe, kadere ağlayan hisli, insânî bir manzume. Şâir te’sirini yapmış. Çocuğu pek güzel söyletmiş. Hâlden istikbâli görmüş. Cem’iyyetin ihmâline ağlamış, son beyti de hoş. Mevzuun acılığı ile tas­virin acıklılığı imtizâc etmiş. Okuyanlar müteellim. Demek, eser muvaf- fakdır, şiirdir.

101

Page 101: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

D U R M A Y A L I M

(Sa’dî) nin manzum bir parçasmdan terceme ve tevsi’. Hakîmâne, fâideli ve güzel bir nazm.

H A S J J l

Fakr-ü sefâlete sessizce ağlayan, esâsa eski bir devrin zihniyyetin- den giren; daha doğrusu mevzuunu — çörek otu, zencefil, biber, tiryak, sakız, balmumu, tütün, hasır... satan, (yılancık) hastalığına nefes (üfü­rük) tavsiye eden— bir (attar) m dükkânı içinde yakalayan halkçı bir şiir.

Akif’in âdetidir: birden bire mevzuuna girmez, önce tuhaflıklarla taariini neşvelendirir, güldürür. Bu, dikkati çekmek, kaarii mevzuun içinden ağlayarak çıkarmak içindir. İşte mevzuun bir kısmı;

Hasır büküldü, omuzlandı, daldı bir sokağa;Sokuldu kim bilir ordan da hangi bir bucağa.Açıldı bir ölü saklanmak üzre sinesine; kapandı ketm-i adem heybetiyle sonra yine!Beş on fakire olup bâr-ı dûş-i istiskal,Huzur-ı lâlini bir nevha etmeden ihlâl.Sükûn içinde uzaklaşdı âşiyânmdan. geçince sûrünu şehrin, uzatdı servistan garîb yolcuyu tevkîyfe bin bükülmez kol! omuzdan indi hasır, yokdu çünkü artık yol.

— Yüzümde âleme nefrin, içimde şevk-ı memât; gözümde iç yüzü dehrin: yığın yığın zulümât! bulunduğum o mukassi mahalden ayrıldım, bu perde bitdi mi? heyhât! atmadım bir adım, ki ruhu eylemesin böyle bin fecîa harab!Hayât nâmına, Yârap, nedir bu devri azâb?

GEÇİNME BELÂSI

Sa’dı’nin: «Umr-i âzîz şu harflerin içindedir: yazın ne yiyeyim, kışjn ne giyeyim» meâlindeki beytinden mülhem, temiz, güzel, hakîmâne bir şiir... hele şu parçalar ne kadar parlak :

102

Page 102: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Âvâre beşer sâha-i gabrâye düşünce,Etrâfma binlerce devâhî üşüşünce meydan mı bulur râhatı esbâbını celbe? başlar o cılız kolları dünyâ ile harbe! kaynar güneşin âteşi mihraak-ı serinde; karlar buz olur hep beden-î bî siperinde, medhûşa nigâhında köpürdükçe denizler; beyninde bütün dalgalar ötdükce mükerrer;

Ömr olsa da binlerce tekâlif ile meşhun,İnsan yaşamakdan yine memnun, yine memnun.

Maksad bu kadar dağdağadan bir yaşamaktır..

(Şunu arzedeyim: Ben Akif’in şiirleri etrâfmda sâdece tavaf ediyo­rum. Eğer bir edebiyyatcı olarak içerisine dalmış olursam hem işin için­den çıkamam, hem kitabımı lüzûmundan çok fazla büyütmüş olurum, diye korkarım.

Akif gibi müşkilpesend bir şâirin âsârı yalnız esaslariyle değil, şekil­leriyle de intikada lâyıkdır. Benim gözüm başlangıcdan buraya kadar hayli kusurlar gördü. (Sehli mümteni) a örnek gösterdiğim ilk kıt’ada bile, meselâ, tenafürler var. Diğerlerinde de buna benzer bazı hatalar sırıtıyor...)

M E Y H A N E

Azametli ve tatlı bir giriş, çok acıklı ve acı bir çıkışdır. İlk iki ben­dini süsleyen şu beytler ne kadar candan:

Yıkılmış haanümanlar sanki çıkmış da mezârından, dehânı hasret açmış rahnedâr olmuş cidarından! çöker bir dûd-i mâtem titreyen kandili târından; sönüp gitmiş ocaklar yükselir güyâ gubaarından!

Dökülmüş âbı rular bâdei pesmande hâlinde.. emel bir münkesir peymânedir saffı niâlinde! boğulmuş ruhi insânî şarâbın mevci âlinde, nümayan mel’anet sâkîsinin çirkin cemâlinde! ne mâzî var, ne âti, bak şu ayyâşm hayâlinde., tutup bir zehri ateşnâk desti bî mecâlinde. zevâli ömrü bekler hem sebâbın tâ kemâlinde! merâret intıbâ’ etmiş cebini infiâlinde..

103

Page 103: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Üstâd (Meyhane) yi şöyle tasvir ediyor;

Basık tavanlı, karanlık, sefîl bir dükkân; içinde bir masa, yahut civar tabutluktan atılma çok ölü görmüş acıklı bir teneşir! yanında hurdesi çıkmış bir eski püskü sedir, sakat, bacaksız on, on beş hasırlı iskemle, kırık dökük şişeler, bir de çinko tepsiyle beş on kadah, iki üç desti., sonra tezgâhlık eden yan üstüne devrilme kirli bir sandık, sönük sönük yanıyor rafta isli bir lâmba., önünde, bir küme: fes, takya, hırka, salta, aba kımıldanıp duruyorken, sefîl bir suhbet.Bu isli zulmete vermekte büsbütün vahşet..

Pek canlı olan bu tasvir kaariin ruhuna derhal te’sir ediyor; Kaari’, karşısına dikilen bu sefâlethaneden tiksiniyor. Bundan sonra, ayyaşların mestâne, fakat sefîlâne konuşmaları başlıyor. Şâir bu kısımda da muvaf­fak.

(Baba Ârif) in :

gözünde ebri teessür, yüzünde hûni hicab, vücudu ra’şei nâçârı ye’s içinde harab

İçeri giren; serhoşlardan vefâ, zehirden şifâ uman zavallı karısını üs­tâd ne kadar içten söyletiyor!

Evet, bu sözler bedbaht bir zevcenin tam içidir ve araya başka bir san’at müdahalesi girmiş olursa derhal şiiriyyet ve samîmiyyetini gaib eder. Manzara, kadın ve ona, onun seviyyesine göre, bir meyhane içinde söylettirilen o sözler zâten şiirdir. San’atkârın bu mevki’deki rolü o şiiri ve o iç mâhiyyeti olduğu gibi dillendirebilmektir.

Şiirde «köpek oğlu» — ki vezn icâbı ve serhoşun teleffuzu vech ile «köpoğlu» tarzında okunuyor—. «Hınzır, orospu...» gibi bayağı kelimeler göze çarpmakta. Bunlara, gaalibâ, dokunmuşlardı [1]. Fakat, muhavere­lerin nerelerde, hangi sınıf insanlar arasında geçtiğini düşünürsek o ke­limelere hasâset isnâd edemeyiz.

Serhoş Haşan, Baba Ârif başka türlü de söyleyemezdi ya! Şiir şöyle bitiyor :

Anam benim gibi evlâd doğurmaz olsaydı,Bu hâli görmeden evvel gözüm yumulsaydı! herif, şu hâlime bak, merhametli ol azıcık., bırak şu zıkkımı, içdiklerin yeter artık.

[1] Hatırımda kaldığına göre Celâl Sahir merhum bir makale yazmıştı.

104

Page 104: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

efendiler, ağalar, siz de bir nasihat edin, sizin de belki var evlâdınız..

— Haşan, ne dedin?— bırak köpeğlu kadın amma çal çeneymiş ha!— Benimki çok daha fazlaydı.

— Etme!— Elbet ya!

Onun için boşadım. Sen işitmedin mi halim?— Kadın lakırtısı girmez kulağma zâti benim, senin karım dediğin âdetâ pabuç gibidir: biraz vakit taşınır, sonradan değiştirilir!

kadın bu sözleri duymaz, tezallüm eylerdi; herif mezar taşı tavriyle sâde dinlerdi, açıldı ağzı nihâyet, açılmaz olsaydı!? taşıp döküldü içinden şu lâneti ebedî:— cehennem ol seni hınzır orospu, git: boşsun!— ben anladım işi: sen komşu, iyce serhoşsun; ayıltınız şunu yahu!

— İlişmeyin— Bırakın!

Herif ayıldımı, bilmem, düşüp bayıldı kadın!

Bundan on sene evvel İstanbul’da bir arkadaşla görüştüm. Akif’in (Meyhane) ve (Mahalle kahvesi) şiirlerini — içindeki hasis kelimelerden dolayı— sevmediğini, üstâd bu şiirleri hiç yazmamış olsaydı kendisini daha çok takdir edeceğini, o gibi mevzuları zâten (Hüseyin Rahmi) nin yazmış olduğunu söyledi. Kendisine cevab vermek istedim :

— Akif’in o şiirleri, hiçbir kıymeti olmasa bile, (halkıyyat) ve tarih bakımından çok fâidelidir. (Hayatı hakikiyye) sahnelerini yalnız rom.an- cılar değil; şâirler de yazarlar.

Hüseyin Rahmi’nin ne bir «Meyhane» si vardır, ne de «Mahalle kah­vesi». Demek ki Akif’in bu şiirleri olmasaydı o iki sefâlethane bizde he­nüz yazılmamış olacaktı, kim bilir başkaları da yazmayacaklardı.

Akif o eserleriyle en mühim İçtimaî derdlerimizi nişterlemiştir. İki heceli bir (boşsun) kelimesi yüzünden yıkılan ocakların hâddi, hesabı yoktu. İçkinin, atâletin, hurâfelerin yaptığı zararlar pek büyük.

Eğer Akif o iki şiirini bu gibi İçtimaî gayesinden uzak olarak yaz- saydı bile yine bir hakîkata hizmet etmiş olurdu.

Maamâfih, bir iki hasis kelimeden dolayı bütün bir şiiri ve o şiirden nâşi de büyük bir müessiri sevmemek insafsızlıktır.

Hâlbuki görülen o hasaset bu şiirlerde aynı belâğattır...»

105

Page 105: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

M E Z A R L I K

Âbidâne, Akif’in diğer eş’ârına nazaran, eski, durgun ve ezgin bir nazmdır. Şu parçaları güzel :

Ey mezârıstan, nihan ka’rında yüzbinlerce mah, fışkıran hâki remîminden bütün nuri nigâh!Nazeninler yâlü hâlinden nişan her bir kiyâh..Serviler mevlâye yükselmiş birer berceste âh, hufreler mevlâdan inmiş en emin bir habgâh.Ey şebistan, ey adem, ey perde perde kibriyâ, şendedir ümmîdler, senden doğar fecri bekaa,Her hacerpâren okur bir şi’ri lâhutî edâ;Her neşîden ruhu eyler sermediyyet âşinâ.Ey semavî hâk benden bin selâm olsun sana!

B A Y R A M

Âfaak bütün hande, cihan başka cihandır; Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır! Bayramda güler çehrei ma’sumı sabâvet, Ümmîd çocuk sureti sâfında lyandır.

Heycâyi maişetteki feryâdı mehîbin Dünyâda biraz dindiği an varsa bu andır. Subhunda bahânn şu sabâhat bulunur mu? Bak çehrei gabrâya: nasıl şen, ne civandır!

Beytleriyle başlayan, Fatih’in bayram yerindeki «beşik salıncakları, zilli şakşakları, mahallebi ve şifalı ma’cun» satışlarını, «paldımı düşmüş semerli düldülleri, baloncuları, hacıyatmazcıları, fırıldakları, horoz şeker­lerini, atlı karıncayı, tahtı revanı» çocukların sallanırken söyledikleri:

«Deniz dalgasız olmaz.Gönül sevdâsız olmaz.Yârı güzel olamn başı belâsız olmaz!»

Türkülerini şetâretle anlatan, konuşturan çok güzel ve halkçı bir manzume. Fakat, üstâd insanın gönlüne acı bir düğüm vurmadan geçe­bilir mi? İşte son beytleri :

106

Page 106: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Fakat bu levhai handâne karşı, pek yaşlı,Bir ihtiyar kadının koltuğunda, gür kaşlı,Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.Gelen geçen, bu niçin ağlıyor? diyor, soruyor.— Yetim ayol., bana evlâd belâsıdır bu acı.Çocuk değil mi? «salıncak» diyor..

— Salıncakcı!Kuzum, biraz bu da binsin., ne var sevâbma say..Yetim sevindirenin ömrü çok olur..

— Hay hay!Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine.Katıldı ağlamayan kızlarm şetâretine.

Bayram canlanmış, dillenmiş okuyanın ruhunda ihtizazlar yapıyor. O halde, bu esere şiir diyebiliriz değil mi?

H A S B i H A L

1906 senesinde yazılmış eski, fakat candan bir şiir. Şu parçaları ne güzeldir:

Gökler mi bütün karârgâhın?Hiç yerlere uğramaz mı râhın?Ey tâiri nâzı sidre pervaz.Kalbimde olaydın âşiyansaz;Bir başta terane gûş ederdin.Ruhum gibi sen de cûş ederdin.

Ey şâiri râzdanı mülhem,Ben râzına olmasam da mahrem, Hayrânı kemâlinim., beyânın Güyâ ki hıtâbıdır hudânın!

Lâhût ile âşinâ nigâhın,Ecrâm şuhûdi intibâhın!Her dem lemean eder o merdüm, Mihrâkı da zâhirâtı encüm!

Sevdâ kesilir bütün süveyda, Gûyâ açılır nikaabı leylâ.

Kalkar, gezerim garîbü tenhâ;Bir yer bulurum sükünet ârâ.

107

Page 107: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Fevkımda semâyi encüm âlûd;Pişimde ridâyi leyli memdûd;Yâdımda neşâidî kemâlin; karşımda hayâli yâlü bâlin,

Yarab, o ne feyzi cûş bercûş!Yarab, o ne leyleî ziyâ pûş!Yarab, o ne cilve cilve envâr,Yarab, o ne lem’a lem’a dîdâr!Yarab, o ne encümen, ne âlem!Yarab, o ne mahfili muazzam!Ey leyi, nehârın olmasaydı..Ey neşve, humârın olmasaydı!Bîdarın iken uyanmasaydım;Dünya var imiş inanmasaydım!

Edvârı hayat perde perde Allâh bilir ne var ilerde!

S E L M A

Dört yaşında ölen hemşire zâdesi hakkında. Hislidir, müessirdir. Şu :

Hayât, cengi maişet; cihansa mârekedir;Zaman zaman bu sükünlar birer mütârekedir.

beyti ne güzel! Hani, (Atalar sözü) kadar kuvvetli. Şu parçaları da hoştur :

Ne manzaraydı ki bir kuş kadar uçan o melek Dururdu bîhareket, kol kanat kımıldamıyor!Gözünde nurı nazar titriyor hemen sönecek..Dudakta nâtıka donmuş, kulak söz anlamıyor!Türâp rengine girmiş cebini sîmîni;Ölüm merâreti duydum öpünce leblerini!Başında annesi — matem tecessüm etmiş te kadın kıy âfeti almış gibi— durur mebhut;Yanında komşu kadınlar hurûşe âmâde,Egerçi ortada dönmekte bir mehib sükût.Girince ben odadan hepsi kalkdılar ayağa,Kıziyle annesi mıhlıydılar fakat yatağa!

Akif hemşiresini tesliyeye çalışıyor, «Âvâre bir talâkatle» sözüne devam etmek istiyor. Fakat:

108

Page 108: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ne oldu, hastaya bir şey mi oldu, anlamadım..O beht içindeki kızdan kemâli şiddetle,Şu sayha koptu ki hâlâ enîni yâdımda:«ne taş yüreklisi^niz.. Ah gitti evlâdım!»

Şu son mısra yok mu, «taş yürek» leri bile sızlatıyor. Âkif bu şiirini hem yaşamış, hem yaşatmıştır...

MERHUM İBRAHİM BEY

Bu, bir mersiyyedir. Merhum İbrahim, Akif’in candan sevdiği kıy­metli bir âlimdi. Şâir ona hitab ediyor:

Dönen muhiti nigâhımda yalü hâlindir.Bütün hayâlim o fevkal’hayâl hâlindir, zalâmi hayrete düşmüş, batar çıkarken ümid.Önünde rehber olan meş’alem hayâlindir.

Esîr, sanki bir âyînei celâlindir! Nücûm-i lâmia zâ bârikatı irfânın,Leyâl, ihâtai eşyâdaki kemâlindir.Sehar o saniyeden bir nişânı feyzâ feyz, şafakta dalgalanan renk, rengi âlindir. Ulüvvi kâ’bmı tasvir eder nigâhımda Semâ olanca vuzuhiyle bir misâlindir, cibâl, heykeli saahib vekaarı azmindir, Suhur, hiffete düşman olan hisâlindir. Bulut yemini leâli nisâri cûdündür, Güneş müfekkirei herdem iştiâlindir. Tulü’, levhai rengini ibtisâmındır.Gurûb, safhai gamkini infiâlindir.Hevâda mevcelenir sânihâtı kudsiyyen, Riyâh, ruhumu pürcûş eden makaalindir. Çemende cilveler eyler bahân dîdârın, Sabâ nüvidi ümmid âveri visâlindir.Şitâ, peyinde hurûşan kıyâmeti kübrâ, Rebî’, hâtırai şi’ri lâyezâlindir. hülâsa, nazrai im’âmmın önünde cihan, senin sahîfei zâtin, senin meâlindir.

Şiir eski vadide, 1906 da yazılmış. Rötüşlü değil, fakat teşbihleri, is­tiareleri çok kuvvetli, çok olgun. Hani bu buluşların yüzde onunu cicili

109

Page 109: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bicili bir şâir yakalıyabilseydi o yüzde on ile daha süslü ne şiirler çı­karırdı!

Geçen (hasbıhal) de Akif’in bir mersiyyesi idi. Fakat, ağladığı kim­dir, necidir, belli değil. Bu şiiri de öyle. Bereket versin ki başlangıcındaki nesrinde üstâd bizi biraz tenvir etmiş.

Şiirin en canlı beytleri kanâatimce şunlardır ;

Garbi, şâmı gariban kadar hazîn oluyor, nigâhı rikkatimin karşısında fecri bahar, birer bürehne kadidi mehîbi andırıyor hayât hullei sebzinde cilveger eşcar bütün bu sâhai hadrâ, bu nevdemîde çemen yeşil bir örtünün altında bir amıyk mezar!Samâhı cânıma bin uhrevî sadâ geliyor neşîdeler okuyorken gusuni terde hezar temevvüc eyleyerek gözlerinde jâlei nur şüküfezârda gûyâ ki ağlıyor ezhar

Samîmi ruhumu pür cûşü bîkarar ediyor bugün osînei hilkatte inliyen eş’âr!Muhît şimdi şebistâm iğtırâbmdır: bugün uyanmıyor artık onâzenin eshar!

Gerildi bir ebedî perde beynimizde, senin Açıldı pîşi celâlinde âlemi dîdar.Cihan cihan dolaşırsın fezâyi lâhûti,Nasıl ki yâdı hazinin gezer diyar diyâr!Hayât varsa senin sermedi hayâtındır,Azab, yoksa, bu fam hayâtı velveledar.Sükûnu nerde bulur âh kalbi mehcûrum?Deruni sinede bih. hercü merci dâim var!Demek, görünmeyeceksin ilel’ebed bana sen, demek, uzaktasın ey yârı mihriban benden!Hayâta sen beni rapteylemiş iken, şimdi Aceb nasıl yaşarım söyle âh sensin ben?

Bu gün emellerimin hepsi sernügûn oldu.. Meğerse olmayacakmış ne bir gelen, ne giden! meğer açılmayacakmış müebbeden artık O perde perde hakaaik, o ukdeler, o dihen!

110

Page 110: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yazık ki yükselerek matlaında etti karar O lem’a lem’a sünûhaat.. hem de pek erken!

Durup mezârının üstünde ağladıkça sehab; gelip başında enin eyledikçe ruhi nesîm; İnib melâiki rahmet cihânı bâlâdan,Harîmi kabrine ettikçe her zaman ta’zîm; Bahâr vakti çiçeklerde yâdı enfâsın Meşâmı câna duyurdukça bin latifi şemîm; Döner hayâlimin en muhterem harîminde Senin o tayfi latifin ey âşinâyi kadîm. Musâb olan yalınız ailen midir? Heyhat, Bıraktın arkada binlerce hanümânı yetim. O bir cihânı fazâildi, mahvolup gitti.. Nedir? Niçindir İlâhî bu inkılâbı azîm?!

A Z M

Çölde evlâdını gaib eden, sonra azmi sâyesinde bulan bir peder hak­kında. Çok güzel, çok fâideli bir şiir. Talebe aynen ezberlemeli.

Şu mısralar enfes değil mi?

Taşmış da gözünden akıyor şimdi süruru!

Kumlarda yüzüp, zulmetin âfâkına daldım;Hep rûh kesildim., ne boğuldum, ne bunaldım.

Mahkûm olarak ye’se şu bîçâre peder de,Evlâdını şayet o karanlık gecelerde.Vazgeçmiş olaydı aramaktan, ne bulurdu?Elbet biri candan, biri cânândan olurdu!

SEYFİ BABA

Bu şiire mevzu’ olan zât üstâdın tanıdıklarından fakir ve ihtiyar bir adamdır, hastalanıyor. Oğlu Osman sabahlayın işine geçerken Akif’in evine haber bırakıyor. Şâir akşam dönüyor. Kendisine keyfiyyeti anlatı­yorlar. «sağ elde sopa, sol elde kırık camlı fener» derhâl yola çıkıyor.

Boşanan yağmur iliklerde, çamur ta belde.Şimdi nasıl gittiğini anlatıyor :

111

Page 111: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hani çoktan gömülen kaldırımın, hortlıyarak,«gel» diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.

Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek, düştü artık bize göllerde pek a’lâ yüzmek! yakamozlar saçarak her tarafından fenerim, çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim!Çok mu yüzdük, bilemem, toprağı bulduk neyse; fenerim başladı etrafını tek tük hisse.Vakıa ben de yoruldum, o fakat pek yorgun..Bakıyordum daha mahmurluğu üstünde onun :

İstanbul’un harabîsini tasvir ediyor :

Gâh olur, kör gibi çarpar sıvasız bir dıvara; gâh olur mürde şuââtı düşer bir mezara; gâh bir sakfı çökük hanenin altında koşar; kâh bir ma’bedi fersûdenin üstünden aşar;Vakt olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır;Sonra en korkulu eşhasa çekinmez sataşır;

Sefâletleri görüyor :

Gecenin sütrei yeldâsmı çekmiş, üryan, sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan haanüman yoksulu binlerce sefîlânı beşer;Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler.Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı; o kopan râbıtanın darma dagan yavruları; zulmetin yer yer, içinden kabaran mezbeleler:Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler!

«Böyle kaç manzara gördiyse» sahibine de gösteren «kör kandil» hak­kında diyor :

Ya o bîçâre de rahmet suyu nûş eyliyerek.Hatmi enfâs edi-^mez mi hemin“az deyerek!

Devam ediyor :O zaman sâmianm, lâmisenin şevkiyle yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele! sopam artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi., ne yalan söyleyeyim kalbime haşyet geldi.

Nihâyet şâir bin belâ (Seyfi baba) nın evini buluyor. İçeri giriyor, hal hatır soruyor. Bize odayı ve hastayı şöyle gösteriyor :

112

Page 112: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Odanın loşluğu kasvet veriyor pek, baktım,Şu fener yansa deyip bir kutu kibrit çaktım.Hele son kibriti tuttum da yakından yüzüne.Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun kör gözüne.O zaman nîm açılıp perdei zulmet, nâgâh,Gördü bir sahnei üryâni sefâlet ki nigâh,Şâir olsam yine tasviri olur İ)ence muhal: o perişanlığı derpiş edemez çünkü hayâl!

Konuşuyorlar, şâir hastaya «karnı geniş bir cezvede ıhlamur kayna­tarak, fincan fincan vermiye» başlıyor.

Seyfi babanın hastalığı sebebini sorunca o, diyor k i :

— Mehmed ağanın evi akmış, onu aktarmak içün dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün.Ne işin var kiremitlerde a sersem desene!İhtiyarlık mı nedir, şaşkımm oğlum bu sene, hadi aktarmayayım., kim getirir ekmeğimi? oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi? kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası: dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!

Seyfi baba «yetmiş beşi geçmiş bir ihtiyar» dır. «bakacak kimseciği yok. Osman’ın eli de bilmem ki ne zaman iş tutacak!»

«ba’zı bir hafta geçer» Seyfi babanın «yanına uğrayan olmaz. Bu se­fer kimsesizlik artık camna tak demiştir.»

Şâir hastayı terletiyor, kendisi de «mangal yanına geniş bir kebe atarak, uyku taharrisine başlıyor. Fakat ne mümkin! Bir aralık sızıyor, uyanıyor.» şiiri bitiriyor :

Ortalık açmış uyandım, dedim, artık gideyim, önce amma şu fakir âdemi memnun edeyim, bir de baktım ki: tek onluk bile yokmuş kesede; mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî: ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsaydı!

Mehmed Akif bu şiirini meşrutıyyetin i’lânmdan bir sene evvel yaz­mıştır. O zamanki İstanbul’un harâbîsini, sâkinlerinin sefâletini tasvir eden parçalariyle hastanın yattığı odayı, o zavallının perişan hâlini anla­tan kısımları çok güzeldir. Şiir tam mânasiyle, l^ lfeıdır, însânîdjr.

F: 8 113

Page 113: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

İ N S A N

(İmam Âli) radıyallahü anhin «samyorsun ki, ey insan, küçük bir cirmden ibaretsin; hâlbuki senin içinde koskoca bir âlem dürülüp gizlen­miştir» meâlindeki beytinin temiz bir tercemesi ve tevsîidir. Şu par­çalar güzeldir :

Denizler bisterindir, dalgalar kehvâreî nâzm; nedir dağlar, semâ peymâ senin şehbâli pervâzm; hevâ bir refrefi seyyâli hükmündür ki bir demde, olur demsâzı âvâzın bütün aktaarı âlemde, dayanmaz pîşi ikdâmmda mani’ler, müzâhimler; kaçar, sen rezmigâhı âzme girdikçe, muhâcimler. Karanlıklarda gezsen, şepçeragm fikri hikmetidir, ki her işrakı bir sönmez zıyayî sermediyyettir.

Mevzu felsefî, tesavvüfî inceliklere, (insanı mânevi) nin ihatei kül- liyyesi içindeki o âczi mutlakı inlemiye çok müsaid iken, üstâd, meselâ, (Tevhid) inde gösterdiği lutfi muvaffakıyyeti bunda esirgemiştir.

KÖR NEYZEN

Bu zat bir şadırvanın saçağı altında, bir hasır üstünde barınan, ya­tan, çamurlu taşlara yaslanarak, kırık saziyle, eski kamışiyle bir lokma ekmek parası çıkarmıya çalışan zavallı bir âmâdır.

Eheıj^i^etsiz ..İsafiye imâle ye zihaLjıatal^ı hoş görülmek şartiyle tas-^^çok canlı ictimaîj^^ins^n^bir şiirdir. Şöyle biter :

O, kendi kendine üflermi, yoksa inlermi?Ne dinliyen, ne duran var., bakup geçer herkes.Mezârdan akseden avâzı kimse dinlermi? zavallı ölmene bak, nâlei tezallümü kes!Fakat durun., yine keşkülde bir tanîni medid duyuldu., âh ne nazendedir sürudu ümid!Şadırvanın, körü altında saklıyan, saçağı delinmemişmi? buluttan coşup gelen yağmur, o sukbeden uzanıp bir sicim gibi aşağı, zavallı keşkülü baktım yavaşça kamçılıyor, duyunca kör, bunu bir cûşi merhamet sandı, uzandı keşküle, heyhât, işte aldandı: morarmış elleri boş çıktı, sâde ıslandı!

114

Page 114: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ACEM ŞAHI

Şah Muzafferin zulm ve istibdadına tevcih edilen iki (kürzi) inti­kam. Biri hamasî şairimiz Midhat Cemalin elinde, öbürü de üstâdm elinde.

İlk parç^ajaha muhteşem, fakat daha peltek; ikinci parça daha sâde, fakat daha akkm.

Birinciden mısralar :

Yer kalmamış serayi muallâna bak utan; matemsarâylarla dolu sâhai vatan! emri cihan — muta’ı bu dünyâya ram eden eslâfının — bu gün düşünürsen — değil iken toprak dolan dihenleri feryâda muktedir, hâlâ senin bu velvelei nahvetin nedir?

İkinciden seçmeler :

Evet, îranı kabristana döndürdün, helâk ettin,kefen yaptın giribânı ümidi çâk çâk ettin!bütün dünya için bir damla kan çoktur, diyorlar, sen,Şu masum ümmetin seller akıttın hunu pakinden; hamâset perveranı kavmi tuttun birbir öldürdün, umumen şarkı ağlattın, umumen garbı güldürdün..

İ S T İ B D A D

İlk parçası vakur bir edayi nedamet ve teellüm, ikinci parçası acıklı bir giryei âczü tezallümdür. (Tevfik Fikret) in (Sis) i onun şah eseriydi, üstâdm (İstibdad)ı ise kendisinin bir çok hisli eserlerinden biridir. Ev­velkisi bir azamet ve san’ât, diğeri facialı bir vakıa ve samîmiyyet. Şu mısralar ne güzeldir :

Refiki ömrü giderken cenâze hâlinde, serildi kaldı kadın aşiyânı lâlinde. benim de bitti nihayet tahammülüm, ta’bım; boşandı seyli dümuum, boşandı âsâbım. utandım ağlıyarak, ağladım utanmıyarak..

Hele son mısra’ ...

115

Page 115: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

H Ü R R İ Y Y E T

Tertemiz bir tasvir :Beyaz ehtârisiyle kar gibi kız, sanki cennetten inme zâdei hur, ya sehar pâredirki perrandır dûşi nâzında bir sehâbei nur. Kuşanıp bir mtakı hürriyyet geziyor hâkidanı dûrâ dur! hâledar eyleyince bedri şafak bu kadar dilnişîn olur ancak, ya şu oğlan, şu tostopaç afacan ki fezâlar gelir süruruna dar; taşıyor sanki sığmıyor kabına., kendisinden büyük te bayrağı var! geçti mâzi denen o devri melal, haydi fethet: şenindir istikbâl.

söktü baktım ki hemen bir alay etfal öteden, o nasıl mevkibi şâdî, o ne âlem, görsen!

Görerek yapma değil hem, ne tabîî etvar, şu yumurcaklara bak; sanki ezelden ahrar!

O sûrı sürürü büyük bir neşveyle anlatan üstâd şiirini yine göz yaş- lariyle bitiriyor :

Bakarak arkalarından bu güzel yavruların, döndü birdenbire siması duran ihtiyarın, ne için ağladı? bilmem, şunu duydum yalnız:— Ah bir kerre gelip görse yemenden babanız!..

KOCA KARI İLE ÖMER

Ne canlı bir tahkiye, ne ince bir tasvir, ne çelik bir ifade. Vak’a şu : (İbni Abbas) bir gece (Ömer) i aramıya çıkıyor, buluyor. Birlikte

mahâllâtı dolaşıyorlar. Şehir haricinde bir çadırın önündedirler. İçerden «aciz aciz» diye feryad eden çocuk sesleri duyuluyor. Giriyorlar. Kadın­cağız bir çömlek içine koyduğu suyu (yemek pişiriyorum) diye, yavrula­rı aldatmak için muttasıl kaynatıyor!

Ömerle konuşuyorlar. Zavallı kadın gelenin kim olduğundan haber­

116

Page 116: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

siz; atıp tutuyor! Ömer oradan kalkıyor, zahire anbarına gidiyor, bir çu­val unu sırtlıyarak, İbni Abbasa da bir desti yağ yükliyerek dönüyorlar, kendi elile çocuklara yemek pişiriyor, yediriyor. Ömer kadına ertesi gün Emirlik evine gelmesini tenbih ve onun hâlini Emire söyliyecegini vâd ediyor...

Şimdi, şiiri tavaf edelim :

İbni Abbasın Ömeri nasılbuldugunu şair anlatıyor :

Bir karanlık geceydi pek de ayaz...İbni Hattabı görmek üzre biraz.Çıktım evden ki yollar ıp ıssız, yolcu bir benmigim meğer yalnız, aradan geçmemişti çok da zaman, az ilerden yavaşça oldu iyan Zulmetin sinesinde ûkde gibi, ansızın bir müheykel ârabî!Bem beyaz bir ridâ içinde garib, geliyor muttasıl mehîb mehib.

Bu gelen Ömer’dir. Birlikte dolaşıyorlar :

Ne sada var, ne bir yürür bîdar, Uhrevî bir sükün içinde civar. Ömer olmuş gezer, siyâneti hak., şu yatan beldenin huzûruna bak! o semalar kadar yücelmiş alın, çakarak sinesinde afakin, bir zaman sönmiyen nigâhiyle, necmi sâhirde sanki bir hâle!

«Ömer her evin önünde duruyor, dinliyor, içerdekiler bihaber. Şim­di Medine haricindeki çadır önündedirler.

İhtiyarca bir kadın ocak başında.»

Karıştırıp duruyorken pişen nevalesini; çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini:— durundu yavrularım işte şimdicik pişecek..

Ömer içeri giriyor, selâm veriyor. Kadın beşûş. Çocukların niçin ağ­ladığı suâline: «bu gün ikinci gün aç kaldılar» cevabını veriyor.

«Ömer o hâlde, diyor, neden biraz yemek komıyorsun?» kadın söyli- yor: «yemek mi? Sen çömleği tirit mi sanıyorsun? İçindeki sade sudur ki çakıl taşiyle beraber bütün zaman kaynıyor.»

117

Page 117: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Ne çare belki susarlar, dedim, ayıblamayın.— peki, senin kocan, oğlun, ya kardaşın, ya dayın, tek erkeğin de mi yok?

— hepsi öldü., kimsem yok.— senin midir bu küçükler?

— torunlarım.— Nede çok!

Adam emîre gidip söylemezmi hâlini?— Ah.

Emîre öylemi? kahretsin ânkarib Allah! yakında râyeti ikbâli sernügûn olsun..Ömer belâsını dünyada isterim bulsun!— Ne yaptı teyze, Ömer böyle inkisar edecek?— Ya ben yetim avuturken Emîr uyurmu gerek,

Çocukların bu sefer yükselince feryâdı, kadın tehevvürü artık cünûna vardırdı;— Şu nevhalar ki çıkar tâ bulutların içine;Ömer, savâikı tel’in olur, iner tepene!Yetimin ahım yağmur düâsı zannetme;o sayha râdi kazadır ki gönderir ademe!

Gidip te söyüyeyim ha? dilencilik yapamam.Ömer de kim? benim ondan kerîm adamdı babam, ölür de yüz suyu dökmem sizin halîfenize!!Ömer uruldu bu son sözle..

— Haklısın tize.Avut çocukları, ben şimdicik gider gelirim.Halîfe önde bitik, suçlu, Münfail, nâdim; ben arkasında, perişan, çadırdan ayrıldık.

Sabaha karşı idi. Biraz aydınlık başlamıştı. Köyün köpekleri ejder gibi saldırıyor, fakat kim aldırıyor! Zahire anbarına giriyorlar. Bir çuval un Ömerin sırtında, bir desti yağ da İbni Abbasda.

İşte, şiirin en can alacak yerleri :

Mesâfe baktım uzak, yük yaman, Ömer yaralı; dedim ki «ben götüreydim.. verirmisin çuvalı?— hayır yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:Vebâli kendine aittir İbni Hattâbın.

118

Page 118: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedinmi demin?Yarın huzurı İlâhîde, kimseler Ömer in şeriki haybeti olmaz, bu günlük olsa bile, evet hilâfeti yüklenmeyeydi vaktiyle, kenârı diclede bir kurt aşırsa bir koyunu, gelir de adli İlâhî sorar Ömerden onu!Bir İhtiyar karı bîkes kalır, Ömer mesul! yetîmi giryei hüsran alır, Ömer mes’ul!Bir aşiyanı sefâlet bakılmayip göçse:Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!Zemine gadr ile bir damla kan dökünce biri:O damla kos koca girdâb olur boğar Ömeri!Ömer duyulmada her kalbin inkisârından,Ömer koğulmada her mâtemin civârından!

Ömerden isteniyor beklenen Muhammedden..Ömer Ömer, nasıl aldın bu bârı sırtına sen?

İbni Abbas Ömeri tesliyeye çalışıyor :

Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir emîri zulum..Fakat elinde ne var? fıtraten beşer mazlum! görür burucı semânın bütün sitâreleri, zelâm içinde, yük altında inliyen Ömeri!Huzurı hakka çıkarken bu unlu cebhenle, değil zemîni, getir şahid âsümanı bile!

Güç belâ hayemeye geliyorlar. Ömer ateşteki çömlekten çakılları atıyor. Biraz yağ, biraz un karıştırıp yemek pişirmiye savaşıyor. Fakat ocak sönmek üzere. Kadın beş on parça yaş diken getiriyor..

Ocak tüter, Ömer üfler zefiri hâriyle; zemîni lihyei beyzâyi tarü mariyle, sücûd tavrı huşuunda, muttasıl süpürür; içinde ruhu yanar, cebhesinde ter köpürür!Döner muhiti nigâhında tûde tûde duman, bulut geçer gibi necmin hıyâtı nûrundan!

Ocak tutuşur, yemek pişer, Ömer çocuklara üfliyerek yedirir.

Kesildi haymede mâtem, uyandı ruhi sürür; çocuklar oynaşıyorlar, kadın ferîhu fühur.

Kadına tenbih ediliyor: «yarın emirlik dâiresine gel. Beni bul. Emire söyliyelim.» Ayrılıyorlar. Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.

119

Page 119: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— ğalibâ teyze uykusuz kaldın! îşte bağlanmak üzredir nafakan, alacaksın her ay gelip buradan, şimdi âffeyledin değilmi beni?— böyle göster fakat adaletini!

Üstadın bu şiiri bence en ülvî eserlerindendir. Teşbihler, hayaller zengin ve rengin, tekrirler, nidâlar parlak, tasvirler, tahkiyeler çok mu­vaffaktır. Sefâlete ağlıyan çok güzel ve İnsanî bir şiir.

E Z A N L A R

(Tevfik Fikret) merhumun (Sabah ezanında) manzumesi bunun ya- nmda ne kadar cılız, ne kadar zavallı. Üstâd bu eserini de içinde yaşıya- rak yazmış, içinde yaşatarak okutuyor. Mehmed Akif’in (Ezanlar) ı, baş­tan nihâyete, şiirdir. Ruhu çırpındıran, çok cezbeli, çok coşkun bir şiir.

Bir kaç parçasını okuyalım :Sehar vaktında mevcûdât, nûşin hâb içindeyken, bu rûhânî nevâ afâkı mevcâ mevc edip birden, muhitin kalbi hamûşunda başlar bir hazin şîven. bakarsın her taraf zulmet, fakat bir zulmeti ruşen! sema bîdâr, her yıldız cemâlüllâha bir revzen.Maişet kaydı canfersâsımn mahkümı, bîzârı, bütün bîçareler gündüz bu yâdı merhemetkârı, duyar sermest olur görmüş kadar ferdâyi dîdârı, o neşveyle, yorulmak şöyle dursun, en ağır bârı, sürükler görmeden, göstermeden yılgınlık âsârı.Güneş magrib güzîn olmuş, semâ esmer, ufuk gülgün, zaman durgun, zemin muğber, cihan dembeste, can mahzun; gariblik rûnümâ yer yer, sükünet dembedem efzun.. bakarsın bir de gülbanki İlâhîden dolub gerdun,O tenhâîi sevdâfî olur Allâh ile meskün!Cihânı naimi kaldırdı, bîkarar etti, zalâm içinde jıe âlemler aşikâr etti! o yükselen sesi tekrire başlayıp eb’âd duyuldu sinei şebden medîd bir feryad. semâye çıktı o fe:^âd, âhı ümmet olup! semâdan indi o feryâd, ruhi rahmet olup! uzaktan andınyorken, demin, heyûlâyi, semâhânei leylin birer küçük nâyi gibiydi şimdi hayalimde her menârı mehib..O taş yürekte bu süzüşlü nağmeler ne ğarib!

120

Page 120: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

CANAN YURDU

(Abdül hak Hâmid) in en zinde eseri, bence, (Makber) idir, (Canan Yurdu) da sanki Makber’in şiirlerinden biridir. Şu parçalarını okuyalım:

Ey tayfi nikehferîbi yârın, olmazmı bir an için kararın? heyhât, serâbı şefka döndün., karşımda parıldamanla söndün! kimden sorayım ki nerde dilber? makber gibi samt içinde her yer. cânân cânân! dedim, arandım..«bir âksi nidâ» dedikçe yandım!Yarab neye hem sağır, hem ebkem, dağlar, dereler, bütün şu âlem? ey sevdiğimin sevimli yurdu, hâlin bana âh pek dokundu! aç sineni yadı nükhetinden bir şemmeye kailim bu gün ben.

Ey lânei târü mâr söyle,Cânân sana artık İnmiyormu? ey matemi pâydâr söyle,Sahandaki nevha dinmiyormu? ey ebri semâ güzîni seyyar, yâdındamıdır o nazh reftar? ey darbei bâde karşı, râşan, inşadı enîn eden nihâlân!Bir şîri revan olub ta cânân, geçmezmi bu gölgeden hirâman?

Bin nevhai cân içimde pür cuş, geldim bu ğarîb yurda medhuş. fery âdımı yokmu eyliyen güş?Yarab, bu nasıl cihânı hâmuş: bir «yok» diyecek sada da yokmuş!

BİR MERSİYE

On dokuz, yirmi yaşlarında ölen Hilmi hakkında. 10 Haziran 320 ta­rihinde yazılmış. Güzel ve zengin hayâllerle dolu bir şiir.

(Boğaz Harbi) ^ in şehidler kısmında bundan., ba. gürde o ,kısımdan nişanel^r^v^ gib i:

121

Page 121: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kitabe senki mezarında bir kitabı ledün, sirâc fevki serinde ziyâyi nuri yakin. sütunu merkadinin hakka yükselen tehlil; revakı meşhedinin nazilâtı arşı berin, zemîni hâkine ferrâş desti nazı nesim; fezayi kabrine sakî sehâbı nesrâyîn. nücum türbesinin türbedârı bîdârı; bahâr, lahdine puşîde sütrei rengini, açılmadan kuruyan guncei izan için seherde nevhai bülbül teranei yâsîn! Hevâda mevcesidir şehperi melâikenin, eden riyâh değildir bu servilikte enin.Ley âl o tay fi latifin harîmi ismetidir; şef ak ki hatırai igtirâbıdır, ne hazin!

Nagmendir eden riyâhı tehziz, senden bu nevâyi şuriş engiz!Tayfın beni eyliyor sehar hiz.. ey hatırasıyla ruhi lebriz, indimde bu kâinat hep sen!

Ey hatırasiyle kaldığım yar, artık aramızda bir cihan var! sen gökte safa güzîni dîdar, ben yerde âzab içinde bîzar! güşümde bütün terane şîven. şîven demi nâyi nagmekârın, şîven cereyanı cuybarm, şîven sesi bâdı bîkararın, şîveiı bana âh yadı kârın., sen gökleri hande zâr ederken!

D E K V A S

Güzel bir nazmdır, hikâyedir.

MAHALLE KAHVESİ

Bu eser hâkikî ve sefil bir sahnenin, canlı bir tasviridir. Şâir :

122

Page 122: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Dilenci şekline girmiş bu sinci cânîler, bu, gündüzün bile yol vermiyen, haramiler, adımda bir, dikilir, azminin, gelir, önüne.. zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe!Evet, dilenci sanır seyreden kıyafetini; fakat bir onluğa aguş açan sefaletini, görüp te rikkate şayan, biraz sokulsa, hemen, urur şikârını tâ kalbinin samîminden!

beytlerile kari’lerine anlatmıya başladığı (Mahalle Kahvesi) nin bekası­na düşmandır :

Mahalle kahvesi hâlâ niçin kapanmamalı; kapansm elverir artık bu perde pek kanlı! hayır, bu perde, bu şarkın bakılmıyan yarası;Bu, çehresindeki levsiyle yurda yüz karası; hayâtımızda gediktir, «gedikli» namiyle, açık durur koca bir kavmin ihtimamiyle!Sakın firengiye benzetmeyin fecâatini; bu karha Milletin emmekte ruhi gayretini, mahalle kahvesi Şarkın harîmi katilidir.

Mahalle kahvesinin fecâatlarını, sefaletlerini düzgün bir nazm ve hisli bir yürekle anlatan üstâd bizzat kahvenin içine girerek, oradaki acıklı levhaları, sefil suhbetleri birer birer tasvir ve tahkiye etmiş, kari’- lerini o âlemden tiksindirmiye bihâkkın muvaffak olmuştur. Zaten ga­yesi de bu idi.

Halka inen, halkı söyleten ifadeleri ne kadar canlı ve hakîkîdir.Bu şiirde «hasaset» vardır diyenler onun mev’zuunu unutmuşlardır.

(Berlin) gazinosunu çok süslü ve çök güzel tasvir edebilen şairin «Ma­halle Kahvesi»ndeki bu halka inişini ve acıklı bir hakikata terceman olu­şunu onun hasasete revaç verişi gibi anlamak bir anlamamazlıktır.

Mehmed Akif’in bu eseri Halkçı ve hakika'tçı bir eserdir.Sefîl bir mahalle kahvesini bütün teferruâtiyle, âmiyâne mahabbet-

leriyle tecsim ediyor. Şiirin sonu şudur :

Tavanın pervazı a:ltındaki toprak yuvadan, bakıyor bunlara, yan yan, iki çift ince nazar;«ya sizin bir yuvanız yokmu?» diyor anlaşılan, dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...

Teessüf olunur ki mahalle kahvesine sögen Akif’in tertemiz lisanına mahalle kahvesi lisanı diye atıp tutanlar oldu! Zavallı münekkidi

123

Page 123: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

KÖSE İMAM

Köse imam Akif’in dostu, Akif köse imamm hoca zadesi. Safaha;t’m altıncı cildine adı verilen (Âsim) da' o «ilmi az, görgüsü çok, fıtratı yük­sek imam» ın oğlu. Üstâdın köse imamla konuşmaları ömürdür.

Şair üç senedir görmediği şanlı kösesini bir gece ziyarete gidiyor. Kahveler, nergileler, enfiyeler, şerbetler,Ruhu lebrîzi safâ eyliyecek suhbetler

Hepsi mebzul. Fakat, birdenbire kapı çalınıyor, içeri küçük Ahmedin annesi giriyor. Zâten köse imamın e v i;

Ev değil, han gibi bir şey; gece gündüz işler Acıklı muhavere başlıyor :

— Varmayın üstüme.— Nen var, Akuzum anlıyalım?

— Ne kafam kaldı dayaktan, ne gözüm hep şişti; karşı koysaydım eğer mutlak işim bitmişti.Ağladım, merhamet et, yapma dedim., kim dinler! boşamakmış beni dünden beri efkârı meğer..Üç çocuk annesi, emzikli kadın tek başına,Koca berhâneyi silsin de, süpürsün de sana, yine sen bilmiyerek zâlim onun kıymetini, dene bîçarede kalkıp kolunun kuvvetini!

— Dur kızım, ağlama sen, şimdi haber gönderirim; karı döğmek ne kolaymış, ona ben gösteririm.

Kadmcağzm zevci (İhsan bey) e bekçi (Memiş) le haber gönderiliyor, İhsan «gelemem, kendisi gelsin» diyor. Köse ısrar ediyor :

— Ben gidersem iyi kaçmaz, hâdi git söyle ona., şimdi gelsin..

— Ne kibarlık bu beğim, bir davet, yetmiyor, öylemi?

— Yorğundum efendim de..— Evet,

Haber aldık., o fakat sizce büyük bir şey’mi?On kadın döğse yorulmaz, benim İhsan beğimi, bilirim ben ne tosundur...

— Hoca, bak, ben kızarım!Size halt etme düşer., döğmüş isem kendi karım! ' keyfim ister döğerirn, sen diyemezsin: «döğme» bu tecâvüz sayılır doğrusu hasiyyetime...

Köse kızıyor, muhavere şiddetleniyor:— Hangi haysiyyetin oğlum, o da varmış desene,

beğimin şimdiki haysiyyeti mevhumesine

124

Page 124: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

diyecek yok., yalnız râhat ararlarsa eğer, böyle külfetli kuyud altına hiç girmeseler!

— Sen imam, saçmalıyorsun., yetişir artık dur. beni ısrâr ile dâvetteki maksad burnudur?

— Haremin geldi demiri aglıyarak, sızlıyarak..— gözü çıksın domuzun, patlasın isterse, bırak.— Döğeceksin, ne boşarsın? boşadın dögmek ne?

hem günah, hem de âyib..bakma onun sen sözüne, ne domuzdur onu bilsen!

— nesi var, hırsızmı?yoksa yüzsüzmü?

— değil hiç biri., lâkin canımı sıktı akşam «edemem, üstüme evlenme!» diye.Ne demek, dörde kadar evlenir erkek, demiye kalmadan başladı şirretliğe., kızmazmı kafam?

— kustuğun herzeyi yutsun diye, hey sersem adam! döğüyorsun, boşayorsun ilin öksüz kızını., haklı bir kerreya, insan boşamaz haksızını.

— Boşamaz? ammada yaptın! ya şerîat ne için bize evlenmiyi tâ dörde kadar emretsin?İki alsam ne çıkar sâyei hürriyyette? boşamışsam canım ister boşarım elbette, işte meydanda kitab, hem alırız, hem boşarız.

— Dara geldinmi, şeriât! sus ulan, iz’ânsız!

Ağzı meyhâneye rahmet okuturken, hele bak, bana gelmiş te şeriatçı kesilmiş —.. avanak!

Müslümanlıkta şerîat bunu emretmiş imiş; hem alır, hem de boşarmış; ne kadar sade bir iş!Karı tatlîkı için bak ne diyor peygamber;«bir talâk oldumu dünyâda, semalar titrer.»

Karı iş görmiyecek, varsa piçin bakmıyacak; çamaşır, tahta, yemek nerde? ateş yakmıyacak.Bunların hepsini yapmak sana aid «şer’an!»Çocuk emzirmiye hattâ olacak bir süd anan.

Köse imam bu iki eşi barıştırıyor, gidiyorlar, ondan sonra Akif’e hıtab ediyor :

125

Page 125: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Dinledin, gördün a oğlum, ne bozuk terbiyemiz, ne yapıp yapmalı, insanlığı öğretmeliyiz.Şu bizim halkı uyandırmadadır varsa felâh;Hangi bir millete baksan uyanık., çünki: sabah;Hele bîçare şeriâtle nasıl oynanıyor!Müslümanlık bumu yahu, diye insan yanıyor.Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödelek, otuz üç yıl bizi korkuttu «şeriat!» diyerek.(vahdeti) muhlisiniz, elde asâ çıktı herif, bir alay zabiti kesdirdi. sebeb? «şer’i şerif!»Karı döğmüş, boşamış., «emri İlâhî» ne denir! bunların hepsi emîn ol ki cehâlettendir.

Gel nikâh kıy, demesinler, diye bazan kaçarım., düğün olmazmı, gelirler de bütün komşularım: yine kondun hoca! derler, onu bilmezler ki, daha memnun olacaktım o düğünsüz belki.Zerde karşımda durur kanlı yemek tavriyle; öksüz oğlan sanırım çalgıyı duydummu, hele!Bu neden? çünkü nikâhın sonu er geç boşamak, yahut akşamki gelenler gibi hır gür yaşamak, düğün olsaydı ne âlâ idi tek bir perde; ayrılık faslı da var sonra bunun mahkemede; ne kadınlar, ne sefalet doğuranlar görürüz; işte binlerce çocuk, hem baba sağ, hem öksüz! üç sınıf halka içim parçalanır, hem nekadar! ihtiyarlar, karılar, bir de küçükler, bunlar merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan; yoksa insanlığı bilmem nasıl anlar insan?

Padişahlık devrinde «şeriat» namına yapılan bütün rezaletlerle, hu­rafelerle bîeman savaşlar yapan, o zamanki İçtimaî derdlerimizi olanca açıklığıyle ve acılığıyle teşriha çalışan üstâdın (geri) olduğunu iddia edenler onun bu ve diğer şiirlerini dikkatle okumalıdırlar. Bu şiirleri yaz­mak o devrin geri adamları nazarında büyük bir cinayetti. -

Üstâdın (Safahat) ı olmasaydı şimdiki ve gelecek nesil o zamanların fenalıklarını böyle düzgün ve toplu bir halde teşhîr eden başka bir eser bulamıyacaklardı. Şiir şu beytlerle bitiyor ;

Bu cehâlet yürümez; asra bakın: asrı ulum! başlasın terbiyeniz, âilelerden oğlum, sâde hürriyyeti ilân ile bir şey çıkmaz;Fikri hürriyyeti hazm ettiriniz halka biraz!

126

Page 126: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

NAZM PARÇALARI

Ressam haklı, iki kitabe, resim kıt’ası, şair huzurunda münekkid, gül- bülbül, tercemeler, hüsranı mübin...

Bunlardan (Ressam) ile (Münakkid) fantazi birer parçadır, (Safa- hat’tan fıkralar) faslında yazılıdır.

(Hüsranı mübin) i okuyalım :Başlattığı gün mektebe, duydum ki diyordu, rahmetli babam: «âdem olur oğlum ilerde.» annemse, oturmuş, paşalıktan kuruyordu., âdemliği geçtik., paşalık ölsün, o nerde? âmâli tezad üzre geçerken ebeveynin, hep böyle harab olmada etfâl arayerde.

AHİRET YOLU

Bir cenaze alayının hazin bir dilidir. Güzel ve halkçı bir şiir. Tasvir mükemmel. Şu parçaları okuyalım :

Basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbut, başında çınlıyan âvazı dinliyor, mebhut. denildi: «Fatiha!» Âmîni kestiler; bu sefer; göğüsler inledi, derken, açık duran eller, hazin alınları bir kerre okşayıp indi; derriinki zemzemeler bir zaman için dindi.Duyuldu sonra imâmın nidâyi mağmumu, diyordu: söyleyin Allâh için şu merhumu.Nasıl bilirsiniz ey Müslümanlar?

— îyi biliriz!— Yarın huzurı İlâhîde toplanıp hepiniz,

bu yolda hüsnü şehâdet edersinizya?— Evet.

— İmam efendi, helallik ta iste, merhamet et..— Helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı.

Helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı!Cemaatin yüreğinden kopup «helâl olsun!» nidâyi safveti, birden cenâze âhı derun; misâli uğradı evden, fezâda yükseldi.İçerde başladı bir cuşu nevhadır şimdi; baş örtüsiyle kadınlar gözüktü pençireden:

— Bıraktın öylemi en sonra kardaşım bizi sen.— yıkıldı dostlar evim, barkım.. Âh gitti kocam..

127

Page 127: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam.— tamam otuz senedir komşuyuz da bir kerre,

kızıb ta «Ey!» demiş insan değildi, hemşire!— Zavallı Remziye! boynun büküldü evlâdım..— Babam ne oldu?

— Baban.. Öldü.— Etme Ayşe hanım,

Bu söylenirmiya? hicran olur zavallı kıza...Ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsamzal.Açın da cumbayı etrafa baksın ağlamasın..Göründü cumbada baktım ki tombalak, sarışın, sevimli bir küçücük kız., beşinde ancak var. donuk yanakları üstünde parlıyan yaşlar, zavallının eriyen ruhi bigünahı idi. benim o mersiye yadımda ağlıyor ebedî,Sefine pâre ki sırtında mevci bîhissin, yüzer., önünde ademden nışâne bir engin, çeker durur onu sâhil cüda açıklarına; bakarmı bir taşın üstünde durmuş agliyana?

Bu hayü hûyi kıyâmet nümün içinde söner, samîmi hilkati süzân eden enîni beşer.

Bu mahmilin neye sık sık değişsin efradı? suâli fikre büyük bir hakikat anlattı;Evet, beka ezecek cismi zân fanîyi, vücud çekmiyecek ömri câvidânîyi, bu barı müdhişin altında titreyip dizler, dayanmıyor üç adımdan ziyâde duşi beşer!

Şair (müsallâ) yi anlatıyor. Şu kısmı güzel:Şeriri saltanatlar devrilir, alt üst olur dünya; müşeyyed hurcı bârûlar düşer bir bir, bu taş hâlâ, zemânın desti tahribiyle, durmuş eyler istihza,Bütün mevcuda hâkim bir adem timsâlidir güya.

Şiirin sonu :Cenaze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra, sokuldu servilerin ortasında bir çukura, atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur, kabardı toprağın altında bir çıban, bir ur!.Evet, çıban ki yatan duymıyorsa dehşetini, dönün de arkadakinden sorun fecâatini; sükün içinde uyurken şu bir yığın toprak,İlel’ebed o küçük ruh çırpmıb duracak!...

128

Page 128: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

r s T l Ğ R A K

Eski vadide, yen ice mütefekkir hayallerle müzeyyen, lâhûtî bir gür:

Tasavvur et ki muzlim bir şebi ecram nâpeyda; yatar heybetli ağuşunda dûrâdûr bir feyfa; düşen gümrah için yol bulma yok emvacı zulmetten; Gidilmez., her adım attıkça bir girdab olur rehzen;O rîhistâne batmış, çalkanan seyyahı âvâre nasıl müştak ise bir nûre, bir necmi rehâkâre, sana ey lem’ai ümmîd ben de öyle müştakım; görün bir kerre zîra pek karanlık oldu afakim! geçir pîşi hayâlinden ki cûşa cûş bir umman: nişandır yükselen her mevci tûfan hîzi bir dağdan; ölüm var, kurtuluş yok, sahili imdâd uzaklarda;Demâdem rûh titrer korkudan donmuş dudaklarda.

Çemen emvâcı nûrundur, fidanlar yâlü hâlindir; sulardan akseden sûret cemâli layezâlindir.Hıramı nâzenînindir o raksan mevceler cuda, mutarra nükhetindir gizlenen ezharı hoşbuda. leyâlin sinesinde hâbe dalmış nâzenin eshar, eder keysûna yaslanmış cebîni pakini ihtar.Nigâhından saçılmış lem’alardır pîşi hayrette Yüzen ecramı nurâ nûr bahri sermediyyette.Zemin lebrîzi âsarın; sema pamâli envarm: avâlim hep merayayi nazar pîrayi dîdârın.

Derin bir samte müstağrak, lebi deryâda hiç ses yok..Sabâ durgun, sular durgun, bütün eşyada durgunluk! o ferşi nîlgün üstünde, tıfli nâzenin vâri, uyurken dâyei bîdarı subhun tıflı en varı;Güneş pişinde dağlar perdedâr olmuş, harîminden görünmüş, sonra şehrâhmd.a yükselmişti tedricen.Teâlî eyleyince bir zaman bâlâyi kudrette, ziyalar mevc mevc oldu o pihnâyi rukûdette.Bu coşişlar o dalgın havzı sîmîni uyandırdı; saba enfası sevda perveriyle dalgalandırdı, açıklardan gelen emvacı peyderpeyle, sâhilden demâdem oldu vecd efzâ hazin bir nağme, bir şîven.Kulak verdim o âhenge: meğer ahengi şiirinmiş!O coşışzâr olan kulzüm, senin ummanı fikrinmiş.

F: 9 129

Page 129: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Güneş: ruhun imiş; bir huzme şeklinde inen nuru; o menbâdan huruşan sânihanmış doğrudan doğru, tecelli etti artık, anladım; sensin bütün dünya.. bu senlikte fakat ey yârı ğaib, ben neyim Âya?

ÂMİN ALAYİ

îşte sevimli bir tarih, mensi bir halk an’anesi. Güzel bir şiir. Şu ik­tibas ile başlıyor ;

«Gözüm ki kane boyandı, şerabı neyleyeyim?Şerabı neyleyeyim?

ciğer ki odlara yandı, kebabı neyleyeyim?Kebabı neyleyeyim?

Ne yâre yaradı cismim, ne bana bilmem hiç!Îlâhî ben bu bir avuç türabı neyleyeyim?

Türabı neyleyeyim? [1]

(Amin alayi) gözümüzün önünde tamamen canlanıyor. Hani, bir (halkiyyat âlimi) de ancak bu kadar anlatabilirdi. Fazla olarak bu eser şiirdir de ;

En önde rahlesi aguşı ihtiramında, ağır ağır yürüyen bir dokuz yaşında melek; beş on adım geriden, pîşi ihtişâmmda, şafak ziyaları hattâ ufûl edip gidecek Kadar latîf, iki mâsûmu bir açık payton vakarü nâz ile çekmekte; arkasında bunun, küçük adımlı yaman bir tabur ki hayli uzun!O rûhdan daha sâfî olan yüreklerden, zaman zaman bir İlâhî terâne yükseliyor; bu cûşi safvetin aksiyle tâ meleklerden, zemine doğru bir «âmin» sadasıdır geliyor, muhîtı her birinin bir sabâhı nûrâ nur, bütün bu kafile efrâdı, pürsürûdı sürür, yarıp önünde duran halkı muttasıl gidiyor.Bu bir ketîbei masumedir ki ey Millet; selâma durmalısın şanlı rehgüzârında;

[1] (Füad Şemsi) nin mektubunda da okuyacağmız vech ile Akif’in en çok sevdiği ve ölünceye kadar ağzmdan düşürmediği; bu şiirdir. Ben bımu (Niyazii Mısrî) nin sanı­yordum; IMvanmda bulamadım. (Yunus) un da değil. Peki, kimin? Bir İlâhî mecmuasmda bulunmuş, B. Vehbi Bolak lütfettiler, getirdiler. Şiir (Safvet) in imiş. Son beyti şöy le:

«O günde bîçâre Safvet Hesabı neyleyeyim?»

130

Page 130: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bu bir cenâh ki âtîde i i r ufak hareket yapıp cihanları oynatmak iktidârında! gelir de sâyei imdâdı hakda bir gün, bu, girer diyarı meâlîye doğrudan doğru.Bu ancak işte, eğer varsa, şanlı bir ordu!Evet, ilerlemek isterse kârıbânı şebab, yolunda durmıya gelmez, o çünkü durmıyarak, sabâhı sermedi âtîye eylemekte şitab; o çünkü istiyemez hâle katlanıp durmak!Onun kudumı için nazenini istikbal, açar da sîne, o olmazmı pürk^ayi visal?_ dururmu artık onun karşısında mâzî, hâl? Fakat o zemzemler uçdu hep dudaklardan., sürudı neşve buâlemde pek süreksizdir! ağır ağır geçiyorken alay sokaklardan, gelir de caddenin ağzında mıhlanır, dikilir, Mehib manzara bir anlı şanlı gerdûne;İçinde podralı üç katlı çehre! neyse yine, yol açdı bir iri ses mevkibin geçip önüne:

— Siz ey heyâkil bûruhı devri mazinin, dikilmeyin yoluna kârıbânı âtinin;Nedir tarikini kesmekde böyle istical, durun, ilerlesin Allah için, şu istikbal!

H A S B I H Â LÜstadın :

Geçen geçmiştir artık; âni müstakbelse mübhemdir; hayatından nasibin: bir şu geçmek istiyen demdir

beytiyle terceme ettiği arabca bir şiirin hakimâne izahıdır.

HAKKI KARAR

Üstâdın yavruları arasında geçmiş hoş bir bebek hikâyesidir.

YEMİŞÇİ İHTİYAR

Küçük bir şiir. Şu beytleri güzeldir :Elinde tartısı, düşünde mülki seyyarı; yörür.. önünde mezar, arkasında bin şiven, çeker şu bârı hayatınca hep hayatı için; bilinse âh şu bârı hayatı çekme neden?

131

Page 131: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

İ T İ R A F

Birinci cildin mutavazi bir hatimesidir :

Safahatımda, evet, şiir ariyan hiç bulamaz; yalınız, bir yeri hakkında «hazin işte bu!» der.Küfe? yok. kahve? hayır, hasta? değil, hangisiya? üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömrü hedef!

Hayır, üstâd, senin Safahat’ın üç buçuk nazmdan ibaret değil, kos koca âbidei şiir ve san’attır.

SÜLEYMANİYE KÜRSÜSÜNDE :

(Safahat) ın ikinci cildi (Süleymaniyye kürsüsünde) mevzuundan ibaret. Geliniz, birlikte.takib edelim:

Şair köprüyü geçiyor, hayli nökteler, latifeler fırlattıktan sonra (Yeni cami) in önünde şöyle bir irkiliyor :

başka bir sâhile kehvârei emvâcından, böyle şehdâne çıkarmışmı yakınlarda zaman? ne seharpârei san’at ki ezelden mahmur., lebi deryadan uçan bir ebedî handei nur! sani ummanı bekanın ezelî bir mevci, yükselirken göğe donmuş ta kesilmiş inci!

Bu mısralar yüksek birer şiirdir. Üstâd (Süleymaniyye) ye gidince­ye kadar önüne tesadüf eden şeyleri, âdeti hilâfına, anlatmıyor, ufak bir münasibetle çarçabık hedefini yakalıyor :

Süleymaniyye camiinin temellerinden bir kısmını medreseler teşkil eder. Ona işaretle diyor k i :

dur da, mabuduna yükselmek için, ilme basan mabedin hâlini göre, işte serapa iman!

Öyle bir iman ki. câhilâne değil, âlimane.. devam edelim :

Yüce dağlar gibi, af âka düşerken sâye, ,O, bekadan daha cazib kesilen, âbideye, bir nazar zevki bedîîni yeter tatmîne.. durma öyleyse, urûc et o ziyâ âlemine.O ziya âlemi bilmez ki karanlık ne demek; o semâvî yuva kirlenmedi, kirlenmiyecek.

Üstâdımız; (Mimar Sinan) ın o âbidei san’atını en ince bir san’atkâr göziyle tedkika başlarken diyor k i :

132

Page 132: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Göreceksin; o harîmin ebedî zillinde, san’atın ruhunu seyyâl bulut şeklinde!

İşte bu da tam manasile bir şiirdir. Şadırvan kapısından giriyor :Bir musanna kemer, üstünde kurulmuş tevhid; daha üstünde bir âyet ki: hudâdan te’yid;Emri mevkufı salâtın bize kat’iyyetine. şöyle bir bakdımı insan, kapının hey’etine, evvelâ her iki yandan oluyor çehre nümün: mütenazır iki mihrab, iki âzâde sütun, sonra göz yükseliyor doğru yarım kubbelere, ki dayanmış biri sağdan, biri soldan kemere.İstalaktitle donanmış o hazin sineleri, okşayıp nurı nazar, geçtimi artık ileri, geliyor kısmen açılmış iki heybetli kanat, ki teârîci, telâfikı ne müdhiş san’at! sanki mevlâ mütefekkir, kocaman bir beyni, açıvermiş bize göstermek için her yerini.

Şu son bey t ne güzel! Süleymaniyyenin yüksek san’atı mimarîsini en ince teferrüâtma kadar çok san’atkârâne bize gösterdikten sonra devam ediyor :

Artık ey sevgili kari’, gel otur orta yere, cebhe dîvarma bak, camlara bak, minbere bak; sonra mihrab ile mahfillere, kürsîlere bak. işte her cebhede, her yerde demâdem görünen, lâkin esrâra bürünmüş gibi mübhem görünen, seni bîtabı telekki bırakan âyatın,

' kalarak mülhemi âvâresi hissiyyatın, dalgalansın da denizler gibi kalbinde celâl; [1] görmesin dîdelerin rengi sivâ, rengi zılâl! vecde gel, vahdete dal, âlemi kesretten uzak.. yalınız sânii gör; san’atı, masnuu bırak!Ben de bir yer bularak şöylece tenhâ dalayım; varlığımdan geçeyim, mahvi temâşâ kalayım, mabedin cebhe cidarındaki loş pençireler, güneşin sırtına bir ince tül atmış, esmer, mütemadi sağıyor dahile bir gölgeli nur. o inen perdei seyyal arasından manzur.Koca bir mahşeri îman ki ezelden medhuş.. sîneler vecd ile pürcûş, dudaklar hâmuş!

[1] «Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!»— İstiklâl marşı’ndan —

133

Page 133: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Şu son mıs’ralar da birer şiirdir. Namaz kılınıyor, dua ediliyor.

Bir de bakdım ki: o saflardan uzanmış kollar, varacak sanki yarıb boşluğu mevlâya kadar!Şimdi üç bin kişinin sînei masumundan, kopan «âmîn» sadasiyle icabet lerzan! sonra bir okşanarak titriyen ellerle cibah; döndü kürsîye o avare cemaat nâgah.

Kürsideki vaizi tâ’rif ediyor :

Bembeyaz lihyei pâkiyle, beyaz destârı,O mehib alnı, o pek munis olan dîdarı, her taraftan kuşadıb, bedri saran hâle gibi, ne şehâmet, ne melâhat veriyor yarabbi!Hele gözler iki mihrakı semâvîdir ki:Bir şüâiyle alevlendiriyor idraki.Âh o gözlerden inen huzmei nûrânûrun, bağlı her târı füsünkârına bin ruhi zebun!

Ne samimi, ne candan tasvir! Üstadın bize takdim ettiği vaiz seyyahı şehir (Abdürreşid İbrahim) dir. O, «Şarkı aksadan mağribi ıksaya kadar bütün müslüman yurdunu kaç defalar gezmiş», dolaşmış bir adamdır. Şair o zatin vazından mülhem.

Vaiz meşrutiyyetten evvelki İstanbul’un hâlini anlatırken diyor ki:

Sığmıyor en büyük endâzeye işler artık; saltanat namına, din namına bin maskaralık..Ne felâket, ne rezâletti o devrin hâli! başta bir kukla, bütün milletin istikbali,İki üç kuklacının keyfine mahkûm olmuş: bir siyâset ki didiklerdi, eminim, karakuş!

Hele İlmiyye bayağdan da aşağ bir turşu babı fetva denilen dâire ümmî koğuşu, anne karnından icâzetlidir, ecdâda çeker; yürüsün, bir de sarık, al sana kaziasker!

Yürüyor, altı çürük toprağa gelmiş, seyyar bir mezarlık gibi: her nasiye bir senki mezar!

Bu mısralar bize Abdül’hamid zamanının kab kara tarihini anlatıyor. Vaiz Rusyaya geçiyor, oradaki tazyikları hikâye ediyor. (Buhara) müslü- manlarmın ahvali. Ne fecaat âverdir :

134

Page 134: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

o Buhara, O mübarek, O muazzam toprak; zilletin koynuna girmiş uyuyor müstağrak!İbni Sinâları yüzlerle doğurmuş iklim, tek çocuk vermiyor âğûşuna ilmin, ne akim!O rasdhânei dünya, o Semerkand bile; öyle dalmış ki hürâfâta o mazisiyle:Ay tutulmuş, «kogalım şeytanı kalkın!» diyerek, dümbelek çalmada binlerce kadın, kız, erkek!

Ya teassubları?.hiç sorma, nasıl maskaraca;O, uzun hırkasının yenleri yerlerde, hoca, hem bakarsın eşi yok dîne teâddîsinde, hem ne söylersen olur dîni hemen rencide!Milletin hayrı için her ne düşünsen bid’at;Şer’î tağyir ile terzîl ise — hâşâ— Sünnet!Ne hudadan sıkılırlar, ne de Peyğamberden.Bu ilimsiz hocalardan, bu beyinsizlerden, çekecek memleketin hâli ne olmaz, düşünün!Âkif «hurafelere tapan bir adam!» öyle mi?!Koca Millet! edebiyyatı ya oğlan, ya karı., nefsi emmâre hizasında henüz duyğuları! sonra, tenkide giriş: hepsi tasavvufla dolu:Varmı sofiyyede bilmem ki ibahiyye kolu?

Bunlar manzum birer hikâyedir, vakıadır. Vaiz Çinden de şöyle bah­sediyor :

Acabâ meyli teâlî ne demek onlarca?«Böyle gördük dedemizden!» sesi milyonlarca kafadan ayni tehevvürle, bakarsın çıkıyor! arşı âmâli bu ses tâ temelinden yıkıyor.

Derd umumîdir, Müslümanların hepsi aynı halde :

Görenek hem yalınız Çindemi salgın? Nerde? hep musab âlemi İslâm o devasız derde.

Ya açar lafzı celîlin, bakarız yaprağına; yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyle bilin, ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!

Japonlar hakkmdaki teveccühü çok yüksek. Hind müslümanlarının da ergeç istiklâllerine kavuşacağına kani’dir :

135

Page 135: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Besliyorıııuş, bereket versin, o ıklîmi kadim,(Rahmetullah) a muâdil daha yüzlerce hakim.Ruhi edyanı görür, hikmeti kur’anı bilir ulema var ki huzurunda bu gün ğarb eğilir, hele hayran kalır insan yetişen gençlere de: bunların bir çoğu tahsil eder İngilterede; sonra dindaşlarının ruhi olur, kalbi olur, çünkü azminden, ölüm çıksa, o dönmez, sokulur.Öyle maymun gibi taklide özenmek bilmez;Hissi Milliyyeti sağlamdır onun, eksilmez.

Bunlar da nazmdan ibarettir. Vaiz (Haydar âbâd) a giderken teş’yii- ne ge!en bir mîzebanm genç oğlunda gördüğü îmanı, aşkı istiklâli anla­tıyor. O genç diyor ki ;

Geçiyor şimdi esâretle deyip eyyamı, müslümanlar gibi mazisi büyük bir kavmi, ebedî zillete mahkûm edemem doğrusu ben. daha bîçâremiyiz yoksa mecûsîlerden? diyeceksin ki: asırlarca sefîlâne hayat, söndürür meyli meâlîyi nihayet.. Hey’hat! göz yumulmakla kör olmaz, külün altında ateş, ne kadar kalsa bunalmaz: hele bir aç, hele eş!

Hindistanda kuvvetli bir şayia dolaşıyor:

— Sultan [1] kanuni esasiyi vermiş! vaiz inanmak istemiyor. Fakat bu, bir hakikattir! İstanbula yollanıyor:

Gemi enginde iken bende de engindi hayal; kevser içmiş sofunun hâline benzer bir hal!

O, ne tatlı rü’yalar görüyor. Vaporda tesadüf ettiği Türk düşmanı bir Rus casusu ile kavga ediyorlar, Efğanlı bir hacı çay semaverlerini yıka­rak, hainin gırtlağına sarılıyor, onu yağmur gibi ıslatıyor.

Şimdi vaiz İstanbulda... Vaz’iyyeti anlatıyor:

Galeyan geldimi, mantık savuşurmuş.. doğru: vardı aklında o gün her kimi gördümse zoru İtimse farkında değil, anlaşılan yaptığının; kafalar tütsülü hülya ile, gözler kızgın, sanki zencirdekiler hep boşanıb zencirden, yıkıvermiş te tımarhâneyi çıkmış birden!

[1] Abdülhamid.

m

Page 136: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

zurnalar şehrin ahâlîsini takmış peşine; yedisinden tutarak tâ dayanın yetmişine! eli bayraklı alaylar yürüyor dört keçeli; en ağır başlısının bir zili eksik, belli! ötüyor her taşın üstünde birer dilli düdük, dinliyor kaplamış etrafını yüzlerce hödük! kim ne söylerse, hemen el urub alkışlanacak..

— Yaşasın!— Kim yaşasın?

— Ömrü olan.— Şak! şak! şak!

Müdhiş bir inkisarı hâhâyI! Memleket tefrikalar içinde! Gazeteler olanca talâkatiyle bu tefrikaları körüklemekle meşgul. Düşmanlar fırsat gözetiyor. Şimdi vaiz Millî vahdetin lüzumundan, sayü terakki ihtiyacın­dan bahsediyor. Sonra diyor k i :

Enbiya yurdu bu toprak, şüheda burcu buyer;Bir yıkık türbesinin üstüne mevlâ titrer! dışı baştan başa bir nesli kerîmin yadı; içi boydan boya milyonla şehid ecsadı. öyle meşbuı şehâdet ki bu öksüz toprak:Oh, bir sıksa adam otları, kan fışkıracak!Böyle bir yurdu elinden çıkaran nesli sefîl, yerin üstünde muhakkar, yerin altında rezil! hem vatan gittimi yoktur size bir başka vatan; çünkü mîras yedi sâil kogulur her kapıdan!Göçebeyken koca bir devlete kurmuş bünyad;Çerke hâlindemi görsün sizi kalkıb ecdad?«çerke halinde» dedim., korkarım ondan da tebah: yurdunuz bir çökecek olsa, lyazenbillâh,Öyle iğrenç olacak âkıbetin manzarası, ki tasavvür bile vicdanlar için yüz karası!

İstiklâlin kadrini bilmek için izmihlâlin çehrei meş’umunu — siyah bir tablu gibi— gösteriyor. Cemaat hönkür hönkür aglamıya başlıyor. Vaiz bir zaman susduktan sonra devam ediyor :

Bırakın mâtemi yahu, bırakın feryadı; ağlamak fâide verseydi babam kalkardı! göz yaşından ne çıkarmış? neye ter dökmediniz? bari müstakbeli kurtarmıya bir azm ediniz!

Şimdi ’ derdlerimizi — kendi anlayışına gÖre— teşriha çalışıyor. Mü­tefekkirle avamın arasında müdhiş uçurumlar görüyor. Sonra ilâve ediyor:

137

Page 137: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Neye ilmin adı yok kos koca Millette bu gün?Çünkü efkârı umumiyye aleyhinde bütün;Çünkü yerleşmek için gezdiği yerlerde fünun, önce gayetle büyük hürmet arar, sonra sükün. asrı hâzırda geçen fenlere sâhib denecek, bir adam varmı yetişmiş içinizden, bir tek? mütefennin tanılan üç kişinin kıymeti de, münhasır anlamadan, dinlemeden taklide.Kim mesâisini bir gayeye vardırdı, hani? gösterin pâyei tahkika teâli edeni! nazariyyata boğulmakla geçen ömre yazık; amelî kıymetidir kıymeti ilmin artık..

Son beyt (atalar sözü) kadar kuvvetlidir. Bu parçalarda şiir yoktur. Vaiz o zamanın edebiyyatına, üdebasına atıb tutuyor ;

Kimi garbın yahnız fuhşüne hasbî simsar kimi İran malı der, köhne alır, hürde satar! eski dîvanlarınız dop dolu oğlanla şerab;Biradan, fahişeden başka pedir şîri şebab?

O benim en ebedî hasmmı olan Rusya bile, hakkı teslim edelim, hiç te değildir böyle,Mütefenninleri tâ keşfe kadar tırmanıyor; edebiyyatı anıldıkça zemin çalkanıyor, kudretim yetse eğer, on yedisinden yukarı,Üdeba namına kim varsa, hududdan dışarı atarım takdırarak boynuna behnâmesini;Okuyan yaftayı elbette çıkarmaz sesini, sonra bir tarzı telâfi bulurum; — gerçi garîb — kunturat akdederek Rusyadan on, onbeş edib, getirir, yazdırırım Millet için bir çok eser!..

«Mütefekkir geçinenler» hakkında vaiz şu kanaatta ;

Mütefekkirleriniz anlamıyorlar sanırım, ki çemenzârı terekkiyde atılmış her adun, değişir büsbütün akvama, cemaate göre; başka bir kavmin izinden yürümek, çok kerre, âdeta mühlik olur; sonra ne var; her Millet, gözedir seyri tekâmülde birer ayrı cihet.Bir de hatırlamıyorlar ki, umumen beşerin, dâima koştuğu son maksada yükselmek için;

138

Page 138: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

tutacak silsile akvama değildir hep bir; belki her millet için ancak o «mahiyyet» tir, ki kopar kendisinin ruhi umumîsinden.Şimdi, bir kavmin içinden mütefekkir geçinen zümre evvelce bu «mahiyyet» i takdir ederek, sonra kaç safhası mevcud ise tenvir ederek, çekecek oldumu önden o İlâhî feneri; arkasından da cemâat yürür artık ileri.Ruhidir çünkü karanlıkta elinden yedecek, yolcu şaşkınmı ki dursun, mütemâdi gidecek

Bu kanaat, yalnız vaizin değil, Akif’indir de. Şu kadar ki bu sözlerin 1328 senesi içinde, teassubun ve hurafelerin en çok hâkim olduğu bir za­manda söylendiğini unutmamalı. Bu parçalar tabii birer nazmdan ibaret­tir. Vaiz devam ediyor:

İstedim sonra, neden böyle Japonlar yüksek? nedir esbabı terakkiysi? yakından görmek, bu uzun boylu mesâî, bu uzun boylu sefer, bir kanaat verecekmiş bana dünyâda meğer.O Kanaat ta şudur:

«Sırrı terakki»ynizi siz, başka yerlerde taharriye heveslenmeyiniz, onu kendinde bulur yükselecek bir Millet, çünkü her noktada taklîd ile sökmez hareket.Alınız ilmini garbın, alınız san’atını; veriniz hem de mesâinize son sür’atini.Çünki kabil değil artık yaşamak bunlarsız; çünkü Milliyyeti yok san’atın, ilmin; yalnız, iyi hatırda tutun ettiğim ihtarı demin: bütün edvârı terakkiyi yarıp geçmek için, kendi «mahiyyeti ruhiyye» niz olsun kılavuz.Çünkü bihudedir ümmidi selâmet unsuz.

İşte bütün Akif bu sözlerin içindedir. Onun «İçtimaî tez»i bu idi. Vaiz şöyle düa ediyor :

Ya İlâhî bize tevfikını gönder..— Amin!

doğru yol hangisidir. Millete göster..— Amin!

Ruhi İslâmî şedâid sıkıyor, öldürecek zulmü te’dib ise maksudı mehîbin, gerçek, nâre yansınmı beraber bu kadar mazlumin?Bîgünâhız çoğumuz... yakma Îlâhî...

— Amin!139

Page 139: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Boğuyor âlemi İslâmî bir azgm fitne, kıt’alarla. kaymyarak gitti o girdâb içine! mahvolan âileler bir sürü masumundur, kalan âvârelerin hâli de malûmundur.Nasıl olmaz ki? tezelzül veriyor arşa enin! dinsin artık bu hazin velvele yarab!

— Âmin!

Müslüman yurdunu her yerde felâket urdu..Bir bu toprak kalıyor dînimizin son yurdu! bu da çignendimi, çiğnendi demek şer’i Mübin;Hakisâr eyleme yarab, onu olsun...

— Âmin!

(Süleymaniyye kürsüsünde) manzumesinin edebiyyat bakımından kıymetli gördüğümüz parçalarını işaret ettik. Öbür tarafı düzgün, işlek birer nazmdır. Bir çoğunu da yazmadık.

HAKKIN SESLERİ

Bu nam safahatın üçüncü kitabının unvanıdır. İçindeki şiirler ad­sızdır.

Onlar ya bir âyetin, yahud hadîsin kudsî tercemeleri, İlâhî nağme­leridir.

Balkan harbinin genaatları işte bu şiirlerle tel’in edildi. Milletin âlâ- mma bu hisli şiirler ağladı.

Diyebilirim ki: Üstâd Akif’in halk arasında en çok okunan eseri (Hakkın Sesleri) dir. Onu kur’an gibi ezberlediler. İhtiraslara, tefrikala­ra, gafletlere kurban olan (Rumeli) nin acıklı destanını bu eserde oku­yacaksınız. Bazı parçalarını yazıyoruz:

Birinci şiirden

Îlâhî, altı yüz bin müslüman birden boğazlandı., yanan can, yırtılan îsmet, akan seller bütün kandı, ne masum ihtiyarlar süngüler altında kıvrandı!Ne bîkes hanümanlar işte, yangın verdiler, yandı!

. şu küllenmiş yığınlar hep birer insan, birer candı!

Sabahul’hayri hürriyyet, İlâhî, leyi gün oldu; karanlık bir hezimet her taraftan rûnümun oldu! şehamet gitti, gayret söndü, kudretler zebun oldu, o mevcâ mevc Sancaklar ne müdhiş sernügün oldu!Sukutun dehşetinden kalbi rahmet, belki, hûn oldu:

140

Page 140: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ezanlar susdu.. çanlar inledip durmakta âfakı. yazık, şarkın semâsından hilâlin geçti işrakı! zaman artık salibin devri istilâsı, ilhakı, fakat yerlerde kalmış hakların ferdâyi ihkakı, ne doğmaz günmüş ey âcizlerin kudretli hâllâkı!

İkinci şiirden

Bu ıssız âşiyanlar bir zaman candan muazzezdi; bu damlar böyle baykuş seslerinden çın çın ötmezdi;Şu kurbağlar seken vâdîde, ceylânlar koşub gezdi; şu coşmuş, aglıyan ırmak ne handan gölgeler sezdi; bütün maziyi bir tufan, fakat, hep boğdu, hep ezdi!Vefasız yurd, öz evlâdın için olsun vefâ yokmu? neden kalbin kararmış? bin ocakdan bir ziyâ yokmu?Îlâhî, kimsesizlikten bunaldım, âşinâ yokmu?Vatansız, hanümansız bir garibim... Mültecâ yokmu?Bütün yoklukmu her yer? Bari bir «yok» der sada yokmu?Âh, karşımda vatan nâmına bir kabristanyatıyor şimdi., nasıl yerlere geçmez insan?şu mezarlarki uzanmış gidiyor, ey yolcu,nereden başladı yükselmiye, bak nerde ucu?bu ne hicrânı müebbid, bu ne hüsranı mübin..ezilir ruhi sema, parçalanır kalbi zemin!azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:dibçik altında ezilmiş, paralanmış kafalar!bereden rengi hüviyyetleri uçmuş yüzler!kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler!«Medeniyyet» denilen vahşete lanetler eder, nice yekpâre kesilmiş te sırıtmış dişler? süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden! nice başlar, nice kollar ki cüda cisminden! beşiğinden alınıb parçalanan mahlukat; sonra, namûsuna kurbân edilen bunca hayat! bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler! göğsü baltayle kırılmış memeler, valideler! teki binlerce kesik göğdeye âid kümeler: saç, kulak, el, çene, parmak., bütün enkazı beşer!Bakalım yavrusu uğrarmı, deyip, karnından, canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can! işte bunlar o felâketzedelerdir ki, düşün, kuru ot gibi doğrandı biçaklarla bütün!Ey, bu toprakta birer na’şi perişan bırakıp.

141

Page 141: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

yükselen, mevkibi ervâh! sakın arza bakıp; sanmayın: şevki şehadetle coşan bir kan var.. Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var! bakmayın hem tükürün çehrei murdârımıza! tükürün, belki biraz duyğu gelir arımıza!Tükürün, cebhei lâkaydına şarkın, tükürün! kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün! Tükürün Milleti alçakça uran darbelere! tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere! tükürün ehli salibin o hayâsız yüzüne! tükürün onların asla güvenilmez sözüne! Medeniyyet denilen maskara mahluku görün! tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!

Üçüncü şiirden

Baba, en sevgili annen, o senin öz vatanın olacakmiydi fedâ hırsına üç kaltabanın? dedemin sürdüğü ,cân ektiği toprak gitti., öyle bir gitti ki hem bir daha gelmez ebedî! ne olurdun bunu kalkıb ta göreydin acaba? «meşhed»in beynuna haç saplanacakmiydi baba! nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova., senmisin, yoksa hayâlinmi vefasız Kosuva!Söyle meşhed, öpeyim secde edip toprağını: Yokmudur sende murâdın iki üç damla kanı?Hani milletlere meydân okuyan kavmi necib? görmedim bir kişi, tek bir kişi meydanda., ğarib! Hâni, haysiyyetinin gölgesi çiğnense eğer;— olmadan üç kişinin, beş kişinin, hunu heder — kahraman gayzı yatışmaz kanı coşkun efrad? işte haysiyyeti kavmiyye muhakkar, berbad! hani «nâmahreme ben söyliyemem kızlarımın, karımın ismini., hem öldürürüm, sorma sakın» diye, tahrîri nufus istemiyen er kişiler! hani, göstermediler eski celâdetten eser; fuhşu îlâya koşan bir sürü nâmerd öteden, ne selamlık, ne harem dinlemeyip çiğnerken! hani, ey kavmi esâretzede muhtariyyet; korkarım şimdi nasibin mütemâdi haybet! hani, ey unsun birâbıta, istiklâlin? ebediyyen, sanırım, söndü bütün âmâlim! hani «başkım» cıların kurduğu yüksek hülya?

142

Page 142: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

seni yıllarca avutmuş ta o mel’un rü’ya, Uyumuştun., ya uyansaydm edermiydi tebah, mülkü birden bire, âfaka çöken kanlı sabah? Üç sefîl ordu çevirsin o metin ordumuzu, bizi koğsun elimizden alarak yurdumuzu., kimsesiz âilelerden kimi gitsin biçaga; kimi bin türlü fecaatle çekilsin kucağa.. Birinin ırzı heder, diğerinin hûnu helâl., işte, ey unsun isyan, bu elîm izmihlâl, seni tahrik eden üç beş alığın marifeti! ya neden beklemiyordun bu rezil âkıbeti?

Dördüncü şiirden

Karşında ziyâ yoksa, sağından, ya solundan, tek bir ışık olsun buluver.. kalma yolundan, âlemde ziyâ kalmasa, halk etmelisin, halk, ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşıyanlar; me’yûs olanın ruhunu, vicdanını bağlar, lânetleme bir ukdei hatır ki: çözülmez., en korkulu cânî gibi ye’sin yüzü gülmez! mademeki alçaklığı bir, ye’s ile şirkin; mademeki ondan daha mel’un, daha çirkin bir seyyie yoktur sana; ey unsun îman, nevmîd olarak rahmeti mev’ûdı hudâdan, hüsrana rıza verme... çalış., azmi bırakma; kendin yanacaksan bile, evlâdını yakma!Evler tünek olmuş, ötüyor bir sürü baykuş., sesler de: «vatan tehlükedeymiş.. batıyormuş!» lâkin, hani, milyonları örten şu yığından, tek kol da «yapışsam..» dimiyor bir tarafından! sahihsiz olan memleketin batması haktır; sen sahih olursan bu vatan batmıyacaktır. feryadı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar., uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var. feryâd ile kurtulması me’mul ise haykır, yok yok., hele azmindeki zencirleri bir kır!«iş bitti., sebatın sonu yoktur!» deme, yılma, ey Milleti merhume, sakın ye’se kapılma.

143

Page 143: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yarab, bu uğursuz gecenin yokmu sabâhı? mahşerdemi bîçârelerin, yoksa felâhı!Nur istiyoruz., sen bize yangın veriyorsun!, «yandık» diyoruz., bogmıya kan gönderiyorsun! Mazlumu nedir ezmede, ezdirmede mâ’na? zalimleri adlin, hani, öldürmedi hâlâ! cânî geziyor dip diri., can vermede ma’sum! suç başkasınmdır da niçin başkası mah’küm? Dul kaldı kadınlar; babasız kaldı çocuklar; bir giryede bin âilenin mâtemi çağlar! en kanlı şenâatle kogulmuş vatanından, milyonla hayatın yüreğinden giriyor kan!İslâmî elinden tutacak, kaldıracak yok., nahak yere feryâd ediyor: âcize hak yok! yetmezmi musab olduğumuz bunca devâhî? ağzım kurusun., yokmusun ey adli İlâhî!

Beşinci şiirden

Altıncı şiirden

Coşkun, koca bir sel gibi, dâim, beşeriyyet, müstakbele koşmakta verib seyrine şiddet, dağlar, uçurumlar ona yol vermemek ister., lâkin, o, ne yüksek, ne de alçak demez örter, akvam o büyük nehre katılmış birer ırmak., elbet katılır., hangisi ister geri kalmak! bizler ki bu müdhiş, bu muazzam cereyanla, uğraşmadayız., bak, ne kadar çılgınız, anla! uğraş bakalım, yoksa işin, hey gidi şaşkın! kurşun gibi süratle, denizler gibi taşkm, bir çağlayanın menbaı dehhâşma doğru, tırmanmıya benzer, yüzerek, başka değil bu! Ey katrei âvâre, bu cûşun, bu huruşun, âhengine uymazsan, emin ol, boğulursun! Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık, silkin de: muhitindeki zulmetleri yak, yık! bir baksan a: gökler uyanık, yer uyanıktır; dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır! Eyvâh, bu zilletlere sensin yine illet..Ey derdi cehâlet, sana düşmekle bu Millet,

144

Page 144: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bir hâle getirdin ki: ne din kaldı, ne namus! ey sînei islâma çöken kap kara kâbus, ey hasmı hakîkî, seni öldürmeli evvel: sensin bize düşmanları üstün çıkaran el!

Ey Millet uyan! cehline kurban gidiyorsun!İslâmî da «batsın.» diye tutmuş, yediyorsun!Allahtan utan! bârî bırak dîni elinden.. gir leş gibi topraklara, kendin gireceksen! lâkin ne demek bizleri Allah ile iskât?Allahtan utanmak ta olur ilm ile... Heyhat!

Yedinci şiirdenBir zamanlar biz de Millet, hem nasıl milletmişiz: gelmişiz dünyâya Milliyyet nedir öğretmişiz! kap karanlıkken bütün âfâkı insaniyyetin, nur olup fışkırmışız tâ sinesinden zulmetin; yarmışız edvârı fetretten kalan yeldâlan; fikri ferdâ doğmadan yağdırmışız ferdâları! öyle ferdâlarki; kaldırmış serapa âlemi; dîdeler bir câvidânî fecrin olmuş mahremi.

Altı yüz bin can gider; milyonla îman eksilir; kimseler görmez! gören sersem de Allahtan bilir! sonra şayed şahsının incisine, hattâ, bir tüyü: yer yıkılmış zan eder, «seyreyle sen gümbürtüyü!» kırkın aylıktan biraz, yahud geciksin vermeyin;Fodla çiy kalsm, «pilav bitmiş» deyin göstermeyin; fes, külâh, kalpak, sarık vermiş bakarsın el ele; midelerden fışkırır tâ arşa aç bir velvele! ortalık alt üst olurken ses çıkarmazdım, hani; öyle bir dernekte seyret gel de artık sen beni!Göster, Allâhım, bu Millet kurtulur, tek mucize: bir utanmak hissi ver gaib hazînenden bize!

Dokuzuncu şiirden

(Bahariyye) sini yukarda yazmıştık. Onun alt tarafından :

Kendi sağlam., hissi ölmüş, ruhu ölmüş milletin! işte en korkuncu hüsrânın, helâkin, haybetin! ey ölüm renginde topraktan hayat ilâ eden, bir yığın toprak ta olsak, sade çiğnenmek neden?

F: 10 145

Page 145: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

başka tıynetlerini hep şâyân olan ihsanına?Âh, yükselsem de, bir düşsem senin dâmânına! bir nesîm ister kımıldanmak için canlar bu gün; bir nesîm olsun, İlâhî., canlamr kanlar bütün.Nevbahârm ruhi etsin bizde bizlerden zuhur., yoksa, artık sun İsrâfîle kalmıştır nüşur!

Pek hazîn bir mevlid gecesi.

12 Rebiûl’evvel 1331Yıllar geçiyor ki. Ya Muhammed, aylar bize hep muharram oldu!Akşam ne güneşli bir geceydi..Ayvâh, o da leyli mâtem oldu!Âlem bugün üç yüz elli milyon mazlüme yaman bir âlem oldu:Çiğnendi harîmi pâki şer’in; nâmûsa yabancı mahrem oldu! beyninde öten çanın sesinden binlerce minâre ebkem oldu.Allâh için, ey Nebiyyi mâsum,İslâmî bırakma böyle bîkes,İslâmî bırakma böyle mazlum.

FATİH KÜRSÜSÜNDE :

Ustâdın dördüncü kitabıdır. Bu da (Âsim) ı gibi «müselsel ve mutta­sıl» dır. Âlimânedir, Çalışmayı, ilerilemeyi temiz bir nazm diliyle tavsiye eden, okuyanı yükseklere çıkaran, bin bir âlemde dolaştıran, yanlış inan­ları hırpalayan bir eserdir.

Mehmed Akif âdeti gibi, vapurdan Fatihe kadar yollarda ne gördiyse, arkadaşiyle ne konuştiyse bir çoğunu yazmıştır.

«Bir çoğunu» diyorum; çünkü vapurla cami arasındaki yol anlattıkla­rından her halde daha uzundur.

«Eski teknelerin köprüye yanaşmak için hışm ile nasıl tos urduklarını, zavallının karnı altı çeki odunla ancak sancılarından kurtulabildiğini, tı­marcıların elindeki baltayle üç kesip beş eklediklerini, ameliyyatı çarça- bık bitiriverdiklerini, çok eski olan Amasra sahili uşaklarının kesmekte mahir cerrah olduklarını, kılağlı baltasına ormanı gösterdinizmi temizle­yip yarına bırakmıyacaklarmı» aralarında konuştuktan sonra ormanla­rın haline geçiyorlar :

— Biraz da dikmeyi öğrenseler..— Adam sen de!

146

Page 146: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Düşündüğün şeye bak., sen şu ilmi öğren de..— O ilme hiç diyecek yok: mefâdı kat’îdir!

Ulûmı şâire sun’î, o, pek tabiîdir!— nevar ki: kalmadı tatbik için müsâid yer!— Neden?

— Nedenmi, görürdün çıkıp gezeydin eğer. Eteklerinde zığın saklı bildiğin orman, bugün barındıramaz hâle geldi bir tavşan!O, sırtı hiç te güneş bilmiyen yeşil dağlar, yığın yığın kayalardır: serâblar çağlar!

Arkadaşı diyor k i :

Sabahleyin yine bir hayli nökte fırlattın!Hayâli bol bol akıttın, serâbı çağlattın!

Akif cevab veriyor, meslekini anlatmak istiyor :

Hayır, hayâl ile yoktur benim alış verişim..İnan ki; her ne demişsem görüp te söylemişim, şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!

Demek, Akif (Hakikatçı) dır.

— Fenâ değil yolun amma epeyce sarp olacak!Odun dedin de, tuhaftır, negeldi aklıma, bak:Zavallı memleketin yoktu başka mahsulü;Odundu, nerde bulunsan, metâı mebzulü.

— Adam yetiştiremezmiş, demek ki, toprağımız!..— Latife bertaraf amma, adam değil yalnız,

odun da isteriz artık yakında Avrupadan!— Bizim filizleri göndermesin sakın ozaman!

Arkadaşı «biraz çabık yüriyelim» diyor, Akif mütehekkimâne :

Vakit geçirmeyi bizler kazanma addederiz!

cevabını veriyor; nereye gitmek istediğini anlatıyor, refikim da güç hâl ikna’ ediyor, (Yeni cami) civarındaki geçide, kemere dâir konuşuyorlar:

— Ben anlamam ya, fakat pek değerli olsa gerek..Hakikaten şu geçit çok güzelmidir?

— Nedemek!Sahîfeler yazıyor, belki, fenni mîmârî,Omeyli nâz ile mahmûr dîdeler varî, biraz meyilli bakan, maberin güzelliğine..

147

Page 147: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— kemer de öyle muvafıkmıdır acab fenne?— Ne söyledin?

— Şu atılmış verev kemer iyimi?— Fünunı hendesenin varya bir de «tersimi»

Denen usulü., onun mâhirane tatbiki.— demek ki; hayli mühimdir bunun da tetkiki.

Banka binasını görüyorlar :

— Nasıl şu banka güzel bir binamı?— Pek okadar

fena değilse de, nisbetle, bir biçimli dıvar mesâbesinde kalır camiin yanında..

— garib!Benim gözümle bakarsan: ne muhteşem, ne mehib!

— O başka., sorsalar üslüb için «şudur» denemez, esâlet olmalı san’atta evvelâ., bu melez, hayır, melez de değil., belki bir çok üslübun halîta hâli ki tahlile kalkışılsa; uzun.

Sebilin karşısmdadırlar;

Necîb eser arayorsan: sebile bak işte., taşıb taşıb dökülürken o şîri berceste, sefâyi fıtratı şahidki: tertemiz aslı, damarlarında yüzen kan da, can da osmanlı! görüp bu cüşişi san’atta rûhı ecdâdı, biraz sıkılmalı şehrin sıkılmaz evlâdı!

Bir Lisan münakaşası:Değişti hâleti ruhiyye, çünkü asra göre..

— aman şu «hâleti ruhiyye», bir de «mefküre» ayıb değil ya, gıcıklar benim sinirlerimi!

— Niçin sinirleniyorsun? taassubun yerimi?Biraz değişmeli artık bu eski zihniyyet.«lisâne hiç yenilik sokmayın!» demek cinnet.

— hayır, teassub eden yok., şu var ki icâbı tehakkuk etmeli bir kerre; bir de erbâbı eliyle olmalı matlub olan teceddüdler.. düşün ki böylemidir bizde?

— Şübhesiz.— Ne gezer!

, Delili kendi sözündür..

148

Page 148: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Kimin, benimmi?— Evet!

— Ne söylemiştim? Unuttum..— Canmı şu «Zihniyyet!»

— beğenmedinmi? Fransızca yokmu «Mantalite»? onun mukabili..

— Zâten budur ya derd işte!Tasarrufâtmı aynen alırsak İngilizin,Fransızm ne olur hâli, sonra şivemizin? lisânm olmalıdır bir vakarı Millîsi, o olmadıkça müyesser değil teâlîsi.

— Biraz muhafazakârânedir ya şimdi buda..— evet, muhafazakârım., bilirmisin, bu moda

Teammüm etmiye başlarsa..— başlasın! ne olur?

— iler, tutar yeri kalmaz lisanımız bozulur.Bu gün ne maskara olmuşsa Milletin kılığı, lisan da öyle olur!

— anlamam inadçılığı..— Bilirmisin bu garib ümmetin nedir hâli?

«Yehafü» sığasının çmkıraklı îlâlı!

Bu çmkıraklı îlâlı nazm ile, fakat aslından daha muhtasar olarak an­latan üstâd;

yıkık sebile bakıp aglıyan yanık mekteb.. geçenki yangının enkazı işte bunlar hep

diyor. Şimdi onlar Süleymaniyye camii karşısına gelmişlerdir. însanın : Nasıl kararmada maziye tırmanan nazan! bugün bizim tepemizden bakan şu âsârı, sıyanet eylemeden âciziz, değil yapmak..

— hakikat öyle! şu mabed nedir? bu haşmetebak!— bırak ki câmii, dünyâda olmaz öyle eser;

fakat nedir şu heyâkil, nedir şu medreseler! uzaktan andırıyorlar nıtâkı sîmîni,ki sarmak istiyerek vahdetin nedimesini; atılmış üç tarafından kemend olup beline;Fakat değil beli, dâmânı geçmemiş eline! beşer değilmi? teali de etse irfanı, nasıl kucaklıyabilsin harâmî yezdanı?Evet, medâris o vahdetserâyi muhteşemin önünde: hürmettir dîne her zaman ilmin.Bütün şu kubbelerin mevce mevce silsilesi: huzurı hakta kapanmış sücûd kafilesi!

149

Page 149: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Süleymaniyye medresesinin îtilâ devirlerimizdeki büyük ehemmiy- yet ve kıymetlerini anlatan şair ve refiki vefa meydanına geliyorlar :

Epeyce kahvede var..— nerde yok ki? her yerde!

Onunla milleti merhume uğramış derde! bekası varmı cihanın düşünme âkıbeti! uzan şu peykeye: buldun demektir âhireti!

Şair güzel bir fıkra söyliyor. Şimdi, (Ekmekçi oğlu medresesi) nin karşısındadırlar :

Evet, bu sıska vücudun yarın durur nefesi; fakat şu gördüğün (Ekmekçi oğlu medresesi) yaşar, demir gibi göksiyle, belki on bin yaş., ya her kaburgası: kurşunla bağlı yalçın taş!

— kemer gözüktü hele..— Gözükmesinmi ya? bir hayli kısmı geçti bile,— zavallı saklanıyor: hâli görmek istemiyor!— kurum mâziyemizden bakan şu «gözler»e sor:

o neydi, dağ gibi erler ki arza hâkimdi., nedir karıncalanan nesli muzmahil şimdi?

Kemer hakkında üstâd izâhat veriyor: «İstanbulu fetheden Türkler görmüşler ki su yok. Halbuki su çok lâzım. Bu günkü fennin de kabul ettiğine göre suyun isalesi, tevzii mutlaka tazyik yardımiyle olacak. O vakit henüz makine bilinmiyor. Onun yerine menabiin değişen rakımın­dan istihsal olunma sıkı bir tazyik istimâl etmişler, en iyi şu tazyikin en kolay yolunu bulmuşlar, onun tefazulünü kaçırmamak için şu âbidelerin îlâsma başlamışlar, fakat san’atın büyüklüğü bununla bitiyormu ya? Ha­yır! Maksimleri ayrı ayrı görmeli; hayrette kalırsın! Ne iş, ne hüner! Ne vâkıfâne hesap! Su öyle dağıdılmış ki her çeşme hakkını alır. Ölçüleri bir damlanm kesri kadar tehallüfü sezer!..»

Şimdi üstâd Fatih camiinde. Vaiz de kürsüde. Bu vaizin kim oldu­ğunu bilmiyoruz. İhtimâl, şairin kendisidir. Çünkü, Fatihte mühim mevî- zalar vermiştir. O mevîzalar o zemana göre çok teceddüdperverâne görü­lüyordu.

Vazın başlangıcı âlimâne, hakîmâne ve mütefekkirânedir, dili avam­dan ziyade münevverlere hitab eder, hayli uzundur. Ben bu başlangıcı parçalamıya kıyamadım:

Tutun da «zerre» lerinden, çıkın «sehabiyye», denen yığın yığın eşbâhı âsümânîye; hulâsa âlemi imkânı devredin; ozaman şühûda bağlı bir îmanla hükmeder vicdan;

150

Page 150: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ki hilkatin ne kadar şekli varsa: ulvîsi, kesifi, müdriki, uzvîsi, gayri uzvîsi, kemâli şevk ile mahkumı ayni Kanunun..Bütün şuûnı avâlim tecelliyatı onun, nedir ki etmededir fıtratm bu Kanûnu, fezâyi, gökleri, deryâyi, deşti, hamûnu,— Adımlarında zekâdan seri’ olup hattâ — esiri kaplıyacak füshatiyle istilâ?Evet, soruldumu idrâke ansızın bu suâl, lisânı hâli şu düstûru haykırır derhal:«bekayi hak tanıyan, sâyi bir vâzîfe bilir; çalış, çalış ki beka sây olursa hak edilir.»

Konulsa rahlei tedkiyka hangi bir mevcud; olur tekâsüfü bir sâyi dâimin meşhud. ademle karşılaşan zıd vücûd olur, demeyin;Onun mukabil olan kutbu sâydir. sâ’yin gezip dolaştığı ıssız, çorak fezâyi adem; bakarsınız ki; çıkarmış vücuda bir âlem.Tevekkuf ettiği hestîserâyi dûrâ dur, görürsünüz ki: ademdir., ne bir ziyâ, ne de nur!Kulak verin de neler söyİiyor bakın idrâk:Bu, lücce lücce tekâsüf, bu sâyi dehşetnâk.Beliğ sâyidir ummânı kudretin, ezelî;Hurûşı feyzi ezel her kutteyresinde celi.Mükevvenâtı ezelden halâs edip ebede sürükliyen; onu hayretfezâ hüviyyette Tekallübât ile bir müntehâye doğru süren; hem istikameti dâim o müntehâye veren,İrâde hep ezelî sayidir, bakılsa, onun;Kimin? o kudreti mahzın, o sırrı meknûnun!Ne dinlenir, ne de âtıl kalır, velev bir an, şûunı hilkati teksif edip yaratmaktan.

Tasavvur eyliyelim şimdi başka bir kudret, ki hep kuvâyi doğurmuş, esâsı mâdde. evet!Nedir bu? başka değil, ayni cilvenin işidir: bütün ezeldeki sayin tekâsüf etmişidir.Şu madde yokmu ki almakta bir çok eşkâli.Onun da varmadadır saye aslı seyyâli Nedenmi? çünkü bütün kudretin tekâsüfüdür.Zaman da saye çıkar: çünkü hep onunla yürür.Mekân da saye varır: sayi sıfra indiriniz,Mekân tasavvur edilmez, muhâl olur hayyiz.

151

Page 151: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ulûmı şâhikadan fışkıran süturu ziya dayandı göklere; lâkin yetişmiyor hâlâ,Bülend nushai îcadin ilk sahîfesine. bu ilk sahîfe müebbed zalâm içinde yine! Görünmiyor ki okunsun sevadnâmei gayb; yakıyne sed çekiyor her satırda yüz bin reyb. Ziyaya doğru yüzüp gitmek istedikçe hayâl, sürükliyor onu girdâba dalga dalga leyâl! Meâîi hilkate imkânı yok yetişmemizin;Fakat, o nüshai tekvini hayret engîzin başında pek iri bir hatla parlıyor, yalnız Şu cümleler ki, eğer görmemişseniz, alınız: «Bekayi hak tanıyan sayi bir vazife bilir; Çalış çalış ki beka say olursa hak edilir.» Kamer çalışmadadır, gökle yer çalışmadadır; Günen çalışmada, seyyâreler çalışmadadır. Didinmeden geri durmaz nücûmı keysûdar; Bütün alın teridir durmayıp yağan envar! yabancı sanmayımz seyredip te ecramı..Bir eski âiledir, gök yüzünde ârâmı. şu var ki, merkezi tâ asümanda olsa bile, gelip gelip bizi besler kemâli minnetle.Fakat bu aile hiç benzemez bizimkilere; bozuşmamış onun efrâdı belki bir kerre. lisânı hâli tabiat lisandır onlara da, bir ihtisâs teâtisidir dönen arada.Bir ihtisâs ki pek incedir., fakat keskin..Ne hasbihâli semavî! nasıl belâğı Mübin! Görün şu âile efrâdımn sevişmesini:Küçük büyüklerinin rûhı, kurretülayni; Büyük, küçükler için dâyedir, mürebbidir.. gider, hayatını tanzim eder, görür, gözetir. Güneş ki âilenin mihriban reisi odur.Şeriri muhteşeminden süzüp fezâyi vekur Nazarlariyle arar her tarafta mevkibini;Nasıl ararsa bir âvâre yarı gaibini.Bulunca hepsini artık o nâzenin sine,Alır birer birer ağuşi hân şefkatine.Bu hanümânı tutan hep onun himayesidir; üzerlerinde gezen sâye kendi sayesidir.O sayedir ki: yayıldıkça nurı eb’âda.Hayat ışıkları başlar serâyi mînâda.

152

Page 152: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Evet, bu âile efradı durmıyor. .el ele verip, ezelde çizilmiş bir istikametle, kemali mümkini idrâke doğru hep koşuyor; Fezâda füshatı gördükçe büsbütün coşuyor!Bu azmi kahiri nevmid edermi bir hâil?Yolun uzunluğu zira, vazifesinde değil!

Ne ittiradı müebbed! Ne muntazam hareket!Ya ellerindeki bernamec, etseniz dikkat.Bir incelikle mesaîye münkasimdir ki;Ne inceliktir o, kabil değildir idrâki.Görülmüyor birinin istirahat eylediği..Onun tevakkufu, zîra, bütün bir âileyi Dakikasında perişan eder, ezer, bitirir.Demek ki: istese bir zerre bin cihan devirir! Fakat o zerre için nerdedir atalete meyi?Bakın dururmu Süreyya, bakın dururmu Süheyl? Görüp süheylini şîrâda her zaman çalışır;Bakar uzaktaki ayyuka, ferkadan çalışır.Karan yok hele Ramihle âzelin bir an.Hülâsa, his ile yahut nazarla fark olunan,Nücumı namütenâhî bütün çalışmakta.Sükün tasavvuru kabilmi bûdi mutlakta?

Bu mevkibin, gece gündüz koşan bu kafilenin Mürettebâtı birer saltanatlı âilenin Reisi dâimidir; vakıâ bu aileler Görünmüyor bütün eb’âdı yoklasan yer yer; Fakat delâleti nuriyle gezseniz ilmin.Vücudu anlaşılır her adımda bin necmin.Bu âilâtı semaviyye ittihad ederek, doğar ki sînei mînada bir kabile, gerek Şeriri şânı, gerek zâti dâima mestur kalan reisine mühkad olup, sürekli, vakur.Fakat sevimli bir âhengi tamı vahdetle, Çalışmadan geri durmaz o muhteşem kütle.Bu kütle işte bizim kâinâtımızdırki:— Kuşatmasiyle beraber nazarda eflâki — Hududu çevriliyor kehkeşan nıtakıyle.

Geçin nücumu.. Sehabiyyeler de hakkiyle Tekâmül etmek için uğraşır, döner, didinir,

153

Page 153: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Birer kabile, birer kâinatı vasîdir.Bu kâinatı semaviyyenin — ki bir takımı deminki âile şeklindedir— kalan kısmı,Henüz meşimei hilkatte saklı efrada Hayât vermek için muttasıl çalışmakta.Nedir ki sâhai kudret denen bu zül i medid? Ziya adımları hattâ mesâhadan nevmid! Nedir nizâmı mesâî bu külli sâîde?Nedir ki sevkediyor hiç dağıtmadan ebede? Bubînihâye avalim idâresiz yürümez.Fakat idâre için hangi noktadır merkez? Nedir'ki mevkii, eb’âda sıgmıyan bu yığın İçinde, şimdi bizim kendi kâinatımızın? Harîmi hikmeti eşyâye hiç sokulmamalı:O bir cihânı muammâ ki büsbütün kapalı!

Bilirmisin, nekadar hiç imişsin ey idrâk! Buukdeler edecekmiydi böyle sineni çâk?Ya sen, ne âciz imişsin zavallı aklı beşer! Mücâheden çıkacakmıydı binnetice heder? Evet, avâlimi, hiç şübhe yok ki, bir kanun İdâre etmede.. Lâkin nedir meâli onun?Cihan şu gördüğümüz kütleden ibaretmi? Bütün avâlimi meşhûde, yoksa, hiç ismi Bilinmiyen, sayısız, kâinatı uhranın Kemine cüz’ümüdür? maverâsı ekvânın, adem değilse, nasıldır, nedir vücudu acep? Neden buleyli serâir açılmıyor yârab?Bu cûşi cür’eti etmekte ansızın mebhut, şu ses ki, mevci bülendiyle çalkanır meleküt; «Unutma kendini, hem bilmiş ol ki ey insan, Müebbeden kalacak hilkatin esası nihan. Semâyi alması kabilmi bir avuç hâkin?O sahalar ki yetişmez ziyâyi idrakin, tasavvur et: ceberûtum için hidâyettir Mükevvenât ki fikrince bînihayettir,Kemine zerresidir âsümanı hilkatimin.Gelip kenarına ummanı sermediyyetimin. Rükû’ eder ebediyyen, kıyam eden idrak; Zekâ sücuda varır, vehm olur karîni helâk. Senin o sahada yoktur işin! O saha benim. Bütün halâika mesdûd kabekavseynim!

154

Page 154: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Harîmi zâiri tahmin için küşâde değil;Serâyi vahdetimin durma karşısmda, çekil! Çekil de feyzi mübinimle tâ ezelde sana Müsahhar eylediğim bir cihanın ortasma Atıl., fezâyi dolaş, âsümana çık, yere in;Lisanı gaybım olan beyyinatı hikmetimin, Vücudu inleten âhengi yekmeâlini duy! Düşünme, haydi şu âhengi sermediyyete uy: «Bekayı hak tanıyan sayi bir vazife bilir;

Çalış çalış ki, beka sa’y olursa hak edilir.»Alın da bir küçücük taş, ziyâyi ilme tutun. Bütün nıkatını evvelce; sonra, kalkın onun, bakın vücuduna bir hurdebin alıp, lâkin,Bu hurdebin olacak kendi nurı idrâkin.Zemin kadar büyütün; âsûman kadar büyütün; Hulâsa koskocaman bir cihan kadar büyütün; Görürsünüz ki: o bir damlacık vüdudiyle. Katılmak istiyerek durmayıp giden şeyle. Önünde azmine hâil ne varsa, hep aşıyor. Demek ki: şimdi butaş canla; başla uğraşıyor, «Bütün avâlimi lebrîz eden mesâiye; benim de sayim olunmak gerek ilâve..» diye.Bu senkpâreyi siz şimdi görmeyin nâçiz..O, bir vücudı muazzam; O, bir cihânı veciz; ki encümiyle, şümusiyle, âsümâniyle, tevâbiiyle, sehabiyyesiyle, ayniyle.Bizim şu bildiğimiz kâinatı gösteriyor!Hayâl o manzaranın dehşetinden ürperiyor: Birer kabiledir eczâyi ferdi; zerratı Sırayla âilelerdir; alın züreyrâtı:Görünmemekle beraber yığın yığın efrad. Demek o, sînei eb’âdı inleten ferdayd;O, her taraftaki âhengi sayi gulgule hiz;O girüdârı umûmî., bakılsa en nâçiz Taşın muziyk vücûdunda mündemiç., hayret! Bu senki camidin eczâyi ferdi bir vahdet,Bir imtizâcı müebbedle eyliyor deveran, ki her tekâsüfü mahsuli sayinin ozaman, temessül etmede bir çok kuvayi galibeye: ya inkılâb ediyor heye’tiyle cazibeye;Ya başka türlü hüviyyet alıp ziya oluyor;

155

Page 155: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ya rengi şûlei berkiyde rûnüma oluyor;Ya bir harareti seyyale eyliyor te’sis;Ya ihtizâz ediyor mevce mevce mıknâtis.Aceb, nümunei ekvan olan bu, zaten ufak, vücudı nâmütenâhî küçültecek olsak?Küçüldü farzedelim, oldu akıbet zerre..Görün, şu zerreyi tedkik edin de bir kerre; Nasıl hurûş ile kalbinde eyliyor daraban, Avalimiyle beraber şumusı bipayan! Semâlarında uçan ayni muttarit âhenk; Denizlerinde gezen ayni sayi renga renk.Bakın ki: zerre de bir hiç olan vücudiyle, Muvaffak olmadadır kâinâtı temsile;Görün ki; zerreyi etmektedir cinan tanzir.Fakat bu bahri serâir ki mümteni takdir, Güneşte, gölgede, her yerde cûşe geldikçe.Atar kenara şu yüksek meâli her mevce: «Bekayi hak tanıyan sayi bir vazife bilir;Çalış çalış ki beka say olursa hak edilir.»

Görün kuvayi tabiatte sayi mûtadı: çalışmasaydı hararet, mevasim olmazdı.O, bir zaman azalıp, sonra bir zaman çoğalıp; Buhar eder suyu, teksif eder buharı alıp.Ziya dururmuya? zulmetle dâima yarışır..Ne varsa hasılı., toprak, deniz, bütün çalışır. Tesa’udâtı buharın bulut yığar havaya, Teressübâtı sehâbın nehir yapar ovaya.Zemin semâya alev püskürür içinden tâ; Mukabilinde sağar yıldırım zemine sema.Duyup huruşunu cevvin huruş eder enhar; Köpük saçar bunu gördükçe bâdı velveledar! Nedir bu gökteki sesler? nedir bu yerdeki cuş? Evet, kuvâyi tabîiyyenin bu dûşâ duş Mücahedâtı ki bir bînihâye silsiledir, tezâhümiyle yerin sinesinde, yükseldir.Hayatın ismini te’bîde bir büyük timsal, ki cebhesinde tecelli eder durur şu meâl: «Bekayi hak tanıyan sayi bir vazife bilir;

Çalış çalış ki beka say olursa hak edilir.» Zevil’hayâta bakın., koşmıyormu hakkı hayat

156

Page 156: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

peşinde cümle nebatat,, cümle hayvanat? Müessir atı tabîatle dâim uğraşarak;Bütün cihan gibi onlar da istiyor yaşamak. Avalimin kimi te’yid eder bekalarmı;Hücum eder kimi tacîl için fenalarını. Zavallılar, hani, bir an içinde bin kerre, kaçıp ikinci takımdan koşar birincilere. Hayâtı hak tanıyanlar yorulmuyor.. Heyhat! sükün nedir onu görmüşmüdür ki uzviyyat? Bu kârı zâre düşen hangi ferdi uzvi ki, kımıldamaz, onu çiğner geçer hemen öteki. Bu intihârı fakat nerden ihtiyâr edecek? İlerleyip duruyor işte hiç kesilmiyerek,— Ezelde ruhuna mevduı desti fıtrat olan — Güzide bir emelin arkasında koşmaktan. Değil visâli, ki bir gayedir hayatı için, Hayali vaslı da cazib o nazenin emelin!Bu gayenin, bu hayâlin ümidi idrâki, dolaştırır gece gündüz o ruhi çâlâki.Zemîni kendine hasretmek isteyip çalışır;Şu var ki başka emeller de ansızın karışır. Tezahüm ettimi âmâli bir çok efrâdın; Kesilmez arkası artık cihâdı mutâdın!Bu harb işinde kazanmaktadır çalışmış olan; çalışmayıp oturandır gebertilen, boğulan. Nedir murâdı, bilinmez, fakat hakimi ezel, cihanı mâreke halk eylemiş, hayâtı cedel. Kimin kolunda mesaî denen vefalı silâh Görülmiyorsa, ümid etmesin sonunda felâh. Gerek hücuma geçilsin, gerek müdafaaya; Müsellah olmalı mutlak giren münaizaaya. Fakat cidâli hayâtın bütün bu gulgulesi; kalanların, acı, ölmüşlerin acıklı sesi;Zaman zaman göğe yaprak nisar eder eşcar; Zemin zemin yere kalîçeler yayan ezhar; Bahara karşı tuyurun garib nevhalan;Şikâr önünde vuhuşun mehib sayhaları; Bedayiiyle baharan, şedaidiyle hazan,Bu şîri hilkati inşad eder durur her an: «Bekayi hak tanıyan sayi bir vazife bilir, Çalış çalış ki beka say olursa hak edilir.»

157

Page 157: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Nızame kevne nigehban o sermedi Kanun,Bütün cihanı tutarken tehakkümünde zebun, garib olur beşeriyyet çıkarsa müstesna Hayır, Adaleti fıtratta yoktur istisna.Hayata hakkı olan kimdir anlıyor, görüyor;Çalışmıyanlan birbir eliyle öldürüyor!Bekayi gaye sayanlar koşup ilerlemede;Yolunda zahmeti rahmet bilip müzahamede.Terekkıyâtını Milletlerin gören, heyhat,Zaman içinde zaman etse, haklıdır, isbat.

Bakın mücâhid olan garba şimdi bir kerre:Hevaya hükmediyor kani’ olmuyor da yere.Dönün de âtıl olan şarkı seyredin: ne geri!Yakında kalmıyacak yer yüzünde belki yeri!Nedir şu bir sürü fenler, Nedir bu san’atlar?Nedir bu ilme tecelli eden hakikatlar?Sefineler ki yarar kıt’a kıt’a deryayi;Şimendöfer ki tarar buk’a buk’a dünyayi;Şüun ki berka binip seslenir durur ovada;Balon ki ruhi kesifiyle yükselir havada..Hulâsa, hepsi bu asarı dehşet âkînin.Bütün tekâsüfüdür toplanan mesaînin.Adûye karşı cehennem kusan mehîb efvah; omuzlarında savâik yatan sehabı sipah;Uyünı hırsa aman vermiyen ridâyi medid:Kovuklarında yanar dağ duran huşum hadid;Refah içinde ömür sürmeler, meserretler;Huzurı hatıra makrun büyük seâdetler;Teeyyüd etmiş emeller, nufuzlar, şanlar;Küçülmiyen azametler, sürekli ümranlar..Eder neticede sayin tecessümünde karar.

Üstâd, şimdi yaşadığı devrin, içinde bulunduğu Memleket ve Mille­tin ve bütün Şark ve islâm âleminin Avrupa karşısındaki geriliklerini görüyor, içi sızlıyor, gığhyor, artık kalemine birer acı hakikat halinde şunları söyletiyor :

Zeman zeman görülen âhiret kılıklı diyar; cenazeden o kadar farkı olmıyan canlar;Damarda seyri belirsiz, irinleşen kanlar;Sürünmeler; geberip gitmeler; rezaletler;Nasibi giryei hüsran olan nedametler;

158

Page 158: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Harab olan azamet, tanmâr olan ikbal;Sukutı ruhi umumî, sukutı İstiklâl;Dilencilikle mubâhî zavallı Milletler;Harabeler, çamur evler, çamurdan insanlar;Ekilmemiş koca yerler, biçilmiş ormanlar;Durur sular, dere olmuş helâyi câriler;Isıtmalar, tifolar, türlü mevti sariler;Hurâfeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar;Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar..Atâletin o mülevves teressübatı bütün!Nümune işte biziz.. Görmek istiyen görsün!Bakın da haline ibret alın şu memleketin!Nasıldın ey koca Millet? Ne oldu akıbetin?

Akif’in maziye, î’tilâ devirlerine olan tehassürleri şundadır; O devir­leri üstâd, yaşadığı ve tasvir ettiği zamana nazaran, çok yüksek görüyor­du. Şimdi, hep o devirleri arıyor, milleti o devirlerin itilâlarına yükselt­mek istiyordu.

Şu itab ve hitablar ne kadar candandır :

Zorun gebermemek ancak «ölümlü dünya» da! değil hakikati, mevtin hayâli rü’yada Dikilse karşına, hiç şübhe yok, ödün patlar!Düşün: hayata fedâ etmedik elinde ne var?Şerefmi, Şanmı, şehametmi, Dinmi, îmanmı?Vatanmı, hissi hamiyyetmi, hakmı, vicdanmı?Mezarmı, türbemi, ecdadının kemiklerimi? salibi sineye çekmiş mesâcidin birimi?Ne kaldı vermediğin bir çürük hayâtın için?Sayılsa âh giden fidyeler necâtın için!Çoluk çocuk kesilirken. Kadınlar inlerken.Zavallılar seni erkek sanır da beklerken;Hayati, ırzı ekip yol boyunca, çır çıplak.Kaçarsın, öylemi, hey kalb adam sıkılmıyarak!

«Gazii muhterem tiryaki Haşan paşa» nın meşhur bir sözünü hatır­latıyor:

«Zafer ilerdedir oğlum, hücum edip aşarak,Hududı düşmanı, hiç yoksa, bir mezar almak,Geçip te ric’ate bin yıl muammer olmaktan Hayırlıdır.» ne yaman söz, ne kahraman îman!

Hamaset perverâne, mütefekkirâne parçalar :Meramın ölmiyebilmek, fena değil bu karar..Fakat hayat için elzem hayatı istihkar.

159

Page 159: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hayat, odur ki; nihayet bahâsı hûn olsun,Senin hayatı sefilin: bahâyi namûsun!Deden ne türlü yaşarmış.. Adamsan öyle yaşa:«Eğer hümayi zafer konmak istemezse başa,Harâm olur sana kuzğun üşürmemek leşine!»Nasıl, bu sözleri tutmak gelirmi hiç işine?

Şimâle doğru gidersin: soğuk bir istikbal Cenuba niyyet edersin: açık bir istiskal!«Aman gırey! bize senden olur olursa meded..Kuzum Puvankara! bittik., inayet et, kerem et!» dedikçe sen, dediler karşıdan: «inayet ola!»Dilencilikle siyaset dönermi, hey budala?Siyâsetin kanı: servet, hayatı: satvettir,Zebunkeş Avrupa bir hak tanır ki: kuvvettir.Donanma, ordu yürüken muzafferen ileri,Özengi öpmiye hasretti garbın elçileri!O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da.Bugün yatıb duruyorsun ayaklar altında?

Kader ve tevekkül hakkındaki yanlış inanları teşhir ve tezyif eden şu sözler ne kadar doğru :

«Kadermiş!» Öylemi? haşa, busöz değil doğru;Belanı istedin, Allah ta verdi., doğrusu bu.Taleb nasılsa, tabiî, netice öyle çıkar,Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâlimi var?«Çalış!» dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,Onun hesâbına bir çok hürâfe uydurdun!Sonunda bir de «tevekkül» sokuşturup araya,Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!Bırak çalışmayı emret oturduğun yerden.Yorulma, öyleya, mevlâ ecîri hasın iken!Yazıp sabahlayin evden çıkarken işlerini.Birer birer oku tekmil edince defterini;Bütün o işleri Rabbim görür: vazifesidir..Yükün hafifledi., sen şimdi doğru kahveye gir!Çoluk, çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak..Hudâ vekîli umurun değilmi keyfine bak!Onun hazînei in’âmı kendi veznendir!Havâle et nekadar masrafın olursa., verir!Silâhı kullanan Allah, hududu bekliyen o;Levazımın bitivermiş, değilmi? ekliyen o!

160

Page 160: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Çeküp kumandası altında ordu ordu melek;Senin hesâbına küffârı hâkisâr edecek!Başın sıkıldımı, kâfi senin o nazlı sesin:«Yetiş!», de, kendisi gelsin, ya Hızrı göndersin!Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak;Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.Demek ki: her şeyin Allah., yanaşman, ırğadın o;Çoluk çocuk ona âid: lalan, bacın, dayın o;Vekili harcın o; kâhyan, müdîri veznen o;Alış seninse de, mes’ul olan verişten o;Denizde cenk olacakmış., gemin o, kaptanın o;Ya ordu lâzım imiş.. Askerin, kumandamn o;Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassıli o;Tabibi âile, eczacı., hepsi hasılı o.Ya sen nesin? Mütevekkil! yutulmaz artık bu.Biraz da saygı gerektir., ne saygısızlık bu;Hudâyi kendine kul yaptı, kendi oldu huda;Utanmadan da tevekkül diyor bu cür’ete.. Ha?.Yehûd, Üzeyre, nâsarâ Mesîha, ibnullah demekle Unsun tevhîd olur giderse tebah;Senin bu kup kuru şirkin sıgarmı îmane?Tevekkül öyle tehakküm demekmi yezdane?Kimin hesabına inmiş, düşünmüyor, Kur’an..Cenabı hak çıkacak, sorsalar, muhatab olan!

Üstâdın şu sitem ve şetimleri nekadar yerinde ve ne ince ve zarif nöktelerle dolu. Onun yaşadığı «üfürük» devri böyle bî aman hücumlara cidden lâyıktı. O devri sürekli ve şedid bir surette Akif kadar hırpalayan hiç bir şairimiz, hattâ hiç bir âlimimiz çıkmamıştır.

Üstâd kaderin esaslarına, felsefelerine âid çok kıymetli izahat ver­dikten sonra «Tevekkül» e geçiyor ve bu münasebetle de cahil hocalara çatıyor:

Tevekkülün hele, manası hiç te öyle değil.Yazık ki: beyni örümcekli bir yığın cahil.Nihayet oynıyarak dîne en rezîl oyunu.Getirdiler, ne yapıp yaptılar, buhâle onu!Yazık ki çehrei memsüha döndü çehrei din;Bugün kuşatmada islâmı bir nazar: nefrîn.

Yazık ki; Ruhuna zerk ettiler de meskeneti;Cüzâma döndü, harab etti gitti memleketi!

Sadrı islâmı, inkılâbı islâmı şöyle anlatıyor:

F: 11 161

Page 161: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Getir hayaline bir kerre sadrı islâmı;O bînihâye füyuzun yarım asırlık bir Zaman içinde tecellîsi hangi sayededir?Bu müddetin neki akvama nisbeten hükmü,Bir inkılâba yetişsin?., bu hiç görülmüşmü?Zaman içinde zaman tay olunmak imkânı Görülmedikçe tehayyür bırakmaz insanı!Zalâmı şirki yarıp fışkırınca dîni mübin,Yayıldı sînel bathâye bir hayatı nevîn.Bu inkılâbı henüz ruhi duymadan garbın,Kuşattı satveti dünyâyi bir avuç arabın!Dayandı bir ucu tâ şeddi çîne; dîger ucu,Aşıp bulut gibi, binlerce yükselen burcu,Uzandı ansızın İspanyanın eteklerine.Hıcâzı, Çîni düşün nerde? Nerdedir Pirene!Nedir bu hârikanın sırrı? Hep tevekküldür: ki itimâdı zaferden gelen tehammüldür.

Üstâd hürâfeciler hakkında, «Ümmî dühat» hakkında daha bir hayli hücumlar fırlattıktan, (Mevlâna Celâleddini Rûmî) nin güzel bir fıkra­sını, Almanyayi kurtaran ilk tahsilin, muallim ordusunun kıymetini an­lattıktan sonra «Vatan berduş» lan ve hakîkî vatanperverleri tasvir ediyor :

Bulunca kendine bir yer, doyunca kör boğazı.Kapandı gitti, bakarsın ki, nekbetin ağzı.Fakat, sen öyle değilsin: senin yanar ciğerin:«Vatan» deyip öleceksin semâda olsa yerin.Nasıl tehâmmül eder hür olan esaretine?Kör olsun ağlamıyan, ey Vatan, felâketine!

Tefrikalara çatıyor. Millî Vahdet istiyor! «Kavmiyyet» i — bazıları­nın dediği gibi Milliyyeti değil — birlik namına zararlı görüyor. Sonra diyor k i :

Neden uhuvvetiniz böyle münhasır namaza?Çıkınca havlıya herkes niçin boğaz boğaza?Ne müslümanlığıdır, anlamam ki, yaptığınız?Çıkar yol olmıyacak, korkarım, busaptığınız!Görünce fesli, atılmak, tasarlayip biçağı;Görünce şapkalı, sinmek, değiştirip sokağı;Gönüller ayrı oluş, sîneler bir olsa bile..Nifak alâmeti bunlar, kuzum, tamamiyle.

Mehmed Akif muhtelif zümrelerin karakterlerini tedkika çalışıyor, Birinci zümreyi teşkil eden «avam» hakkında diyor ki :

162

Page 162: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Nehükmü var ki esasen yalancı dünyanın?Ölürse yan gelecek cennetinde mevlânın.Fena kuruntu değil! ben derim, sorulsa bana:«kabul ederse cehennem ne mutlu, amce, sana!»

İkinci zümre «bedbinler» dir, «hayata küskün olan» lardır ki ye’se saplanıp «hırkayı başlarına çekmişlerdir.»

Üçüncü zümre de saltanat devrinin «şebabı münevver»idir. «nezihini tenzih» ettiği bu zümre hakkında bir tablo :

Fransızın nesi var? Fuhşü, bir de ilhâdı;Kapıştı bunları «yirminci asrın evlâdı!»Ya Almanın nesi var? zevki okşıyan birası;Unuttu ayranı, mâtuhe döndü kahrolası!Heriflerin, hani, dünya kadar bedâyii var:Ulûmu var, edebiyyâtı var, sanâyii var.Giden birer avuç olsun getirse memlekete;Döner muhitimiz elbet muhiti marifete.Kucak kucak daşiyor olmadık mesâvîyi;Beğenmesen «Medeniyyet!» diyor; inandık, iyi «Ne var, birazda maârif getirmiş olsa..» desen;Emin olun size «hammallık demedim!» diyecek.

Dördüncü zümre büsbütün ayrıdır. Onların «hayatı mutadı sefâhet» tir ki îtiyadlarını hiç bir zaman değiştiremezler. Geçen kıyamet için— fırtınaydı, geçti— derler! Üstâd bunca elvahı mesâibe rağmen hâlâ müteessir olmıyarak kemâli zevk ile o tiyatrodan bu tiyatroya koşan buzümrenin intibahı için fecaat âver «altı sahne arz» ediyor:

/ ’ / ki her birinde değişsin bütün bütün âhenk;Zemîni yeknesak olsun, edâsı rengârenk!Edirne kal’asıdır gördüğün hisarı mehib;O zirvesinde biten sim siyah ağaç ta: salib!Muradı evveli sırtında gezdiren tepeler,Nasıl rüku’ ediyor ferdinanda, bak, bu sefer!Bizimmidir sanıyorsun şu yükselen Bayrak?Çeken: Savuf.. Lala Şahin değil, kuzum, iyi bak!Edirne., işte o islâmın âhenin suru;Edirne., işte o Şarkın cebini mağruru;İkinci arşı teâlîsi âli Osmanın,Birinci mevkii feyyâzı, belki, dünyânın;Edirne., işte o İstanbulun demir kilidi;Sefîl ayakları altında Bulgarin şimdi!Muzaffer ordusu hakkiyle intikam alıyor:

163

Page 163: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Çoluk, çocuk, Kadın, erkek, ne bulsa parçalıyor. Bu katli âmme de râzîyim ihtiram olsa,Harîmi dini de geçtik, harimi nâmûsa!Şu dört minareli câmi ki yoktu hiç bir eşi; ki parlıyordu hilâlinde san’atm güneşi;Salibi sineye çekmiş te bekliyor., nevmid!Ezan sadâsı değil duyduğun tanîni medid!O şanlı mâbedi sultan Selimi mağfurun, ki ihtişâmma benzerdi subhı mahmûrun,Nasıl ğurub edivermiş ki: bir ziya, bir nur,O kanlı bezlerin altından olmıyor menzur!Ne sinesinde hudâ var, ne hâtmnda nebi..Zalâmı küfre gömülmüş boyunca lâşe gibi!Birer mezârı müebbed kesilmiş evlere bak:Beş ayda kırk bini sönmüş ki yanmıyor tek ocak! Sokak sokak dolaşan sayha: vâpesin feryad;Derin derin duyulan ses; enini istimdad.Dışarda kendisi mahkûm, içerde nâmûsu...Esîri öldürüyor, bak ki, zulmün en koyusu!Meride Tuncamn üstünde gördüğün kümeler Nedir bilirmisin? Enkazı târû man beşer!Saray içindeki bîçareler ki hepsi kadın..Kenâra urmuş olan kısmıdır bu ecsâdın! Nazarlarında sönen gözlerin sönük nazarı; Kulaklarında civânn enîni muhtazarı; Kucaklarında birer nâşi pâre pâre defin..Ecelle uğraşıyor bir yığın kemik., ne hazin!Yalın ayak, ab açık, bir paçavra sırtında;Bu tam takır adanın tam takır muhitinde;Acından ölmiye mahkûm olan zavallıları,Ne kurtulur, ne ölür., derde bak, felâkete bak: Hayat? o, hakkı değildir ölüm? Ölüm de yasak!

— Nedir şu karşiki vâdiyi bir âlev bürüyor;Fakat yılan gibi yerlerde kıvranıp yürüyor?— Nedirmi? Kükremesinden de bellidir: arda..— Ya imtidâdı mehîbince yükselen her ada?— Mezârı sabihi binlerce göğdenin, kafanın!— Bu kıp kızıl derenin rengi âteşini, sakın,Şafak bulutlarının zilli olmasın? — Heyhat! Sevâhilinde onun söndürüldü öyle hayat;ki aktı sel gibi aylarca huni mazlûmu!

164

Page 164: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Bu kanlı perde nedir? Hangi kanlı perde, Şumu? Gümülcüneyle havalisidir ki, bir canavarBu mel’anetleri yapmaz — meğer ki Bulgarlar! —Ne İhtiyar seçiyor, bak, ne kimsesiz tanıyor;Beş altı günde otuz bin adem boğazlanıyor! Pomakların deşilip süngülerle vicdanı;Alınmak isteniyor tâ içinden îmani!Birer birer oluyor ırzı. Mâlî, yurdu heder..Gidince hepsi elinden; «ya Bulğar ol, ya geber!»Şu, göğsü baltaların en köriyle parçalanan.Şu, beyni taşların altında uğrayıp kafadan,Karın, çamurların üstünde inliyen canlar;Şu, Bir yığın kömür olmuş, kül olmuş insanlar, ki gazlı bezle, o olmazsa, yağlı katranla Yakıldı Bulğara şâyeste bir soğuk kanla;«Salibe secdeye varmak hudâya isyandır.»Deyip hudasına kurban olan şehidandır.«Ya Bulgar ol, ya geber!» sâde hâinin dediği.. Tenessur etmiye koy vermiyor ehâlîyi,Behânesiyle imam görmüyormu, çıldırarak.Kuduzca saldırıyor intikam için ite bak! Sarıklarından asılmışların hesâbımı var?Yetişmiyor gibi yer, bir de gök yüzünde mezar!Siz, ey başındaki destan etmeyip te fedâ.Onunla âlemi lâhûte yükselen şüheda!Ne mutlu sizlere: dünyâda çok ölüm gördüm; Tehattur etmiyorum böyle kahraman bir ölüm. Cihanda habli İlâhîye îtisama, sizin Şu kahramanlığmızdır yegâne levhi güzin!Siz, ey vücuduna elvermeyip te hâki mezar,Nesîmi sâfa gömülmüş ricâli berhurdar Biz almasak bile adâdan intikamınızı;Huda ki defteri ebrâra yazdı nâmınızı,Günün birinde şu dağlardan indirir elbet,O intikamı alır kanlı canlı bir Millet!— Nedir uzakta nümâyan olan şu ıssız ova,ki pek hazni durıyor? — bilmiyormusun? Kosuva! Nasıl bilirdin! evet, bilmesen de hakkın var: Bırakmamış ki, taş üstünde taş, kuduz canavar!Yol uğratıp ta bu sahradan önce geçmişsen; Görürmüsün, bakalım, bir nişâne geçmişten?Ne olmuş unca mefâhir? Ne olmuş unca diyar?

165

Page 165: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Nasıl da bitmiş o saymakla bitmiyen âsar!O, yıldırım gibi sahibkıranların, ebedi Sadâyi kahrı fezâsında çınlıyan vâdi,Bir inkılâb ile, Yarab, nasıl harab olmuş?Ki çırpınıp durıyor her taşında bin baykuş! Murâdı evveli koynunda saklıyan toprak,Kimin ayaklan altında inliyor hele bak!Kimin elinde bıraktık., kimin emânetini!O pâdişâhı şehidin huzurı heybetini,Sonunda çiğniyecekmiydi Sırbın orduları,İçip içip gelerek önlerinde bandoları?Sen, Ey şehidi muazzam ki ruhi feyyâzın Duyar neler çekiyor yerde kalmış enkazın;O rûhtan bize bir nefha olsun indiriver.. ki başka türlü uyanmaz bu gördüğün ölüler!..— Nedir şu karşıda bir çok karaltılar yüriyor?— Muzaffer ordu ahâlîyi şimdi öldiriyor. Nufûsı müslime çokmuş ta gayri müslimeden, İdâre müşkil olurmuş tevazün eylemeden. Demek, tevâzün içindir bu müslüman kesmek;O hasıl oldumu artık adam kesilmiyecek! Tevazün olmadı bes belli; her taraf yanıyor; Odun kıyar gibi binlerce sîne dugranıyor!Ne rengi muzlime girmiş o yem yeşil Kosuva! Şimâle doğru bütün Pirzerin, ipek, Yakuva, fezâyi mahşere dönmüş girîvi matemden..Hem öyle arsai mahşer ki yok şefaat eden! ne bir yaşındaki masum için beşikte hayat; ne seksenindeki mazlûm için eşikte necat;O, baltalarla kesiktir; bu, süngülerle delik.. Öbek öbek duruyor pıhtı pıhtı kanla kemik. Bütün yıkılmış ocak, başka şey değil görünen; Yüz elli bin bu kadar hânümâm buldu sönen! Siz, ey bu yangım ihzâr eden beş altı sefil,Ki ettiniz bizi Hırvatla Sırba karşı rezil!Neden Hükümete kur’anla bağlı Arnavudu Ayırdınız da harab ettiniz bütün yurdu? Nasılmış, anlayınız iddiâyi kavmiyyet?Ne yolda mahvoluyormuş bakın ki bir millet! Siz, ey bu zehri en evvel kusan beyinsizler! Kaçıp ta kurtuluruz sandınız... fakat, ne gezer! Bugün belânızı bulmuş değilseniz, mutlak, Yarmki sâikalar beyninizde patlıyacak!

166

Page 166: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Şişip şişip gidiyorsun, degilmi, ey Vardar?Ya boğduğun kadının, erkeğin hesabımı var! Mezârı olmuşiken bunca na’şi mevvacın, Cenâze yutmıya hâlâmı doymaz emvacın?Ne oldu yâdına her gün hutur eden o nukuş? Nedir bu göğsüne çökmüş sevadı cûşâ cûş? Neden kısıldı muhitinde çağlıyan neğamat? Bir âşinâ sesi duysaydım ölmeden... heyhat!O kanlı canlı yiğitler ki: zilli bîdarı,Koşar gezerdi senin dûşi imtinânında,O anlı şanlı gelinler ki; Nuri dîdarı,Uyurdu nâz ile ağuşı mihribânında;O kahraman babalar, anneler ki: sâhilini Dönerdi, her biri evlâdının tutup elini..O gölgelerle beraber birer hayâli tebah,Birer hayâli defin oldu şimdi.. Öylemi? Ah! Selâniğin, Sirozun, bak, o nâmdâr ovası,Kimin elinde bugün, hangi haydudun yuvası? Zemini öyle boyanmış ki hûn islâma:Kızıl kesâfeti çökmüş cebini eyyama!Kızıl ufukların altında kıp kızıl her yer.. Kızardı, baksana, dağlar, kızardı vâdîler; Kızardı çehrei dünya, kızardı rûyi sema.Fakat şu mavili bayrak kızarmıyor hâlâ!Onun salmdığı yerlerde bir kızıl tûfan,Ne can bıraktı, ne îman, ne boğmadık vicdan! Minareler serilip hâke, sustu ma’bedler,Yıkıldı medreseler, düm düz oldu merkadler. Mesâcidin çoğu meydanda yok, kalanlar ise. Ya gördüğün gibi meyhânedir, ya bir kilsa. Şehirde evlere baskın, kazada katli nufus; Kurâda kalmadı telvis olunmadık namus! Yapan da kim? adı osmanlı, ruhi yûnanlı,Bu işde en mütehassıs bölük bölük kanlı! «Mukaddes ordu»yu te’yid eden bu azgınlar saçıp savurdular etrafa öyle yangınlar: ki uğradıkları yerlerde tütmüyor bir ocak.. Kıyamı haşre kadar, belki tütmeyip duracak! Adım başında şekavet, adım başında kıtal, Şenâatin ne kadar kanlı şekli varsa: helâl!Şu, haç kazılmak için alnı parça parça olan; Şu vaftiz etmek için buzlu gölde dondurulan

167

Page 167: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Zavallılarla soğuklarda titreşen eytam;Şu, süngülerle aranmış delik deşik er ham;Şu, na’şi kanlı çarıklarla çiğnenen kızlar;Şu, hanedanı sönenler, şu hânümânsızlar;Şu, ümmehâtı perişan, şu derbeder evlâd;Şu, saç yolan nenecikler, şu inliyen ecdad;Şu, bumbalarla çöken kubbeler derunundan.Kemik sütunları hâlinde fışkıran ecsad;Şu kül yığınları altında saklı göğdeleri Tavaf eden, o yürekler dayanmıyan feryad;

Akif’in tasvir ettiği şu acıklı sahneler Balkan harbinin çok feci’ vakı­aları idi ki onları Türkiyede üstâdımızdan başka bir şairimiz yazma­mıştır. Eğer o da yazmamış olsaydı kara günlerimizin o matemli hatıra­ları yalnız şehidlerimizin sinei masumunda gömülüp kalacak, kim bilir belki unutulacaktı da!

Milletin tâlil siyahina ağlıyan bu mâtem neşîdeleri Akif’in yurd se- verliginin. Milliyetperverliğinin en imanlı birer şahididir.

Onun «Kavmiyyet» hakkındaki telekkilerini o zamanın işte şu yaz­dığımız şerait ve icâbâtiyle tedkik ve muhakeme etmek lâzımdır.

Bu parçalar arasında çok hisli; çok canlı feveranlar, müstesna, cuşiş­ler ve binaenaleyh şiirler vardır.

Vaiz (Fatih kiirsüsü vaizi) ikindi vaktine kadar devam eden mev’iza- smı şu duasiyle bitiriyor :

Yarab, bizi kahretme, helâk eyleme.— Âmin.

Ta ibret olup kalmıyalım âleme— Amin.

Yetmezmi celâlınla göründüklerin artık?Kurban olayım, biz bu tecellîden usandık!Bir fecri ümid etmeli ferdâları te’min..Göster bize Yarab o güzel günleri..

— Amin.

Ferdalara kaldıksa eğer nerde o ferda?Hâlâmı bu islâmı ezen matemi yelda?Hâlâmı bu âfaka çöken perdei hunin?Narın yetişir, bekliyoruz nurunu..

— Amin.

168

Page 168: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

SAFAHAT, HATIRALAR — BEŞİNCt KİTAP:

Birinci Şiir

«Takat getiremiyeceğimiz yükü bize yükleme, Allahım!» diye terce- me edilen bir Âyeti kerîmeden mülhem. «Balkandaki yangm henüz kül bağlamamışken» çıkıveren «Başka bir cehennem», yâni umumî harb mü­nasebetiyle dergâhı izzete ref edilmiş bir niyazı mâsumâne. Mücahid Türkün yüksek feragat ve fedâkârlıklarını anlatan şu parçalar ne gü­zeldir ;

Lâkin bu cehennem onu yıldırdımı? Asla! îlâya siğirdip durıyor nâmını hâlâ.Kum dalgalarından geçiyor öyle şitaban:Güya o sabâ, geçtiği çöllerde hıyaban.Kar kütlelerinden iniyor öyle yaman ki; bir çağlayan akmakta yarıp taşları sanki.Kızgın günün altında beyâbânı dolaştı;Yalçın buzun üstünde sekip dağları aştı.Artık gidiyor: hakka varan bir yolu tutmuş,Allaha bakan gözleri dünyâyı unutmuş.Cûş eyliye dursun geriden nevhai hüsran..Yâdında onun şimdi ne mâtım, ne de hicran!Yadında değil lânesinin hüznü elîmi;Yâdında değil yavrusunun tavrı yetîmi;Yâdında değil doğduğu, ter döktüğü toprak;Yadında kalan hatıra bir şey, o da ancak;Gökten ona «Yüksel!» diyen ecdadı şehîdi!Artık o da yükseldi, fakat yerde ümidi:Bir böyle şehidin ki mükâfâtı zaferdir.Vermezsen İlâhî, dökülen hûnu hederdir!

U Y A N

Yirmi beytlik bir îkazı vatanperverânedir. Şu parçaları binnisbe hoş:

Gözleri mâzîye bakan Milletin,Ömrü temâdîsi olur nekbetin.Karşma müstakbeli dikmiş hudâ,Görmiye lâkin daha yok niyyetin!

Ey koca şark, ey ebedî meskenet!Sen de kımıldanmıya bir niyyet et.Korkuyorum garbın elinden yarın,Kalmıyacak çekmediğin mel’anet.

1B9

Page 169: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hakkı hayâtın daha çiğnenmeden,Kan dökerek almalısın merd isen.Çünkü bugün ortada hak sâhibi,Bir kişidir; «Hakkı vermem» diyen.

BEŞ MANZUME

Bundan sonra gelen beş parça ya bir âyetin ve ya bir hadîsin ter- cemelerinden mülhem ahlâkî ve İçtimaî birer menzumedir.

EL’UKSURDA [1]

Akif merhuma kendi şiirlerinden birini inşad etmesi reca olunduğu zeman ya bu şiirini, yahud «Necd çöllerinde» şiirini okurdu. îstidlâl eder­dik ki: üstâdımızın en çok beğendiği, yahut en çok sevdiği şiirler bun­lardır.

Filhakika, «El’uksurda» bir çok güzel tasvirlerle, tekrirlerle, zengin hayâller ve zengin hislerle müzeyyen bir şiirdir. Ecnebi sultasının o yer­lerde ve bütün şark ve İslâm dünyasında yaptığı fenalıklara işaret eden. Mısırdaki garibliğini acı acı ağlıyan bu şiiri aynen dere ediyorum ;

Hevâ ağırdı, fakat, pek dokunmuyordu sıcak;Guruba vardı esasen yarım saat ancak.Yakındı sâhile mihmânı olduğum mesken;Yavaş yavaş iniyordum, ağaçlı bir tepeden.O, nîli koynuna çekmiş yeşillenen, vâdi,— ki yok hazan safahâtında ömrünün ebedi —Önümde zümrüde benzer, yığın yığın mevecat.Saçıp saçıp uzayor: sanki bir serâbı hayat!Şu imtidâda bakın, varmı yâlü bâline eş?Bu yâlü bâli bütün gün kucaklıyan o güneş; ki nîli şarkına almış ta garba geçmişti;Ufukta son lemeâtiyle parlıyor şimdi..Fakat ziyâsına hâlâ tehâmmül imkânsız.Solumda bir büyücek hurma var ki yap yalınız..Zemîni haylice mâil de olsa, çaresi ne?Büründüm artık onun zilli pâre pâresine.

[1] El’uksur, Kahire’nin 600 kilometre kadar cenubunda, Nîlin sahili şarkîsine düşen bir mevkidir ki eski Mısırlılardan kalma pek çok âsâra malik olduğu için seyyahlarca ma­ruftur. Aşağıda ismi gelecek «Karnak» ise bizim at meydanındaki dikili taşlarla doludur.

— Safahat haşiyesi —170

Page 170: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bu noktadan ne müheyyic fezaya doğru nazar! Birer kanat iki sâhilde yükselen ovalar;Nigâh uzandımı bir kerre dûşi sâhirine,Hayâl uçup gidiyor başka âlemin birine! Zemine şimdi, o gündüz alev saçan, âfâk Ilık ılık döküyor bir hevâyi istiğrak. Gülümsüyor yüzü artık muhiti reyyânm. Muhâtı, çünkü, semâdan inen bu ■ çaglayanan. Deminki samte bedel hande çınlıyor yer yer: Gülümsüyor koca vâdî, gülümsüyor tepeler; Gülümsüyor suyu tırmanmak isteyip öteden, Uzun kürekli kayıklarla bir büyük yelken; Gülümsüyor beriden gölgeler dönüp nîle,Otel binâları etvarı imtinâniyle;Gülümsüyor kıyılardan beş altı hatve kadar, îçerde, ipli sırıklarla işliyen kuyular; Gülümsüyor suyu kırbeyle aktaran fellâh; Gülümsüyor bunu ömründe görmiyen seyyah;' Gülümsüyor çalılıklarla örtülen dereler; Gülümsüyor sayısız tarlalarla meşcereler; Gülümsüyor karılar, başlarında topraktan; Güğüm kılıklı birer kab dönerken ırmaktan. Gülümsüyor derelerden balık tutan, çıplak, Çoluk çocuk suyu kepçeyle aktarıp durarak..

Sabahlayin dolaşıp gördüğüm o heykeller; ki sermediyyete çılgın zavallı hırsı beşer,— Kulübe nakşedecek yerde yâdı rahmetini — Fezâye kazmak için zilli bî kerâmetini;Dikip te her kayadan bin hayata senki mezar, bu korkuluklara vahşetle vermiş istikrar; ki secdeler edecekmiş ayaklarında zemin; ki arşı titretecekmiş almlarındaki çîn!Fakat zaman denilen desti kibriyâyi mehib Bu kahramanları etmiş ki öyle bir te’dib;Ne enfi nahveti kalmış kırılmadık, ne kolu. Civârı ibreti enkaz lâşesiyle dolu.Ne çehrelerde mehâbet, ne cebhelerde gurur; Silik hututuna çökmüş bütün meâli fütûr. Adâletin bu kadar bî eman tecellîsi Nigâhı zâire vermekte merhamet hissi.

171

Page 171: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Evet, mezarı o heykellerin uzaktı bana;Şu var ki münatıf oldukça gözlerim o yana, Gülümsüyor diyorum onların da çehreleri. Gülümsüyor koca bir ma’bedin uzakta yeri. Gülümsüyor sağa baktıkça kargıdan «Karnak» Gülümsüyor o sütunlar ki, nîle ıriüstagrak, Zilâli ra’şe nümasiyle oynuyor emVac. Gülümsüyor, dağınık başlarında altın tac, Semâya fırça uran hurmalar sevâhilden.

Oturmuş olduğum âsûde sathı mailden,Biraz yukardaki çardak biçimli gölgeliği, Nasıla görmek için kalkayım, dedim.. Ne iyi! Fransız, İngiliz, Alman, Onüç kadar seyyah. Üçer beşer küme olmuşlar! inliyor akdâh! Birinciler gülüyor., çünkü ceybi meşhunu. Yerinden oynatıyor kâinatı medyunu.«Sedan» düşündürecek olsa olsa maskarayi.. Refâh unutturur inşâna en derin yarayı. İkinciler gülüyor, hem de hakkıdır, gülecek: Cihan bir emrine âmâde.. «Öl!» desin, ölecek. Tutuşturup bütün akvamı karşıdan bakıyor! Çelikle taş uruşurken herif çıbık yakıyor! Üçüncüler gülüyor, çünkü zûrı bazûsu.Ne derse «doğru!» denen bir kefili namûsu. Beşer ki kuvveti bahşetmiyor henüz hakka; Ne çâre var onu kuvvetle almadan başka? Zebunmusun? yalınız ağlamak senin hakkın!.. Evet, bu sâhai cûşun, bu cûşı ezvâkın

İçinde ben, yalınız ben zavallı gülmüyorum.. Oturmuş ağlıyorum, ağlasam da ma’zurum: Vatan cüdâ gibiyim ceddimin diyârmda!Ne toprağında şu yurdun, ne cûybârmda.Bir âşinâ sesi, yahut bir âşinâ izi var!Sadama beklediğim aksi vermiyor ovalar. Bileydim ey koca Şark, ey cihânı dûrâ dûr, Senin nerendeki evlâdının nasibi huzur?Başın belâlara girmiş; elin kolun pamal; İçinden esdimi bir gün hevâyi istiklâl? Görürmüyüm diye karşımda müslüman yurdu, Bütün diyârını gezdim, ayaklarım durdu..

172

Page 172: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yabancı sesleri geldikçe rehgüzârımdan,Hep inkisârı emel daşdı rûhı zarımdan!Vatan cüda olayım sinesinde islâmın?Bu âkibet, ne elîm intikamı eyyamın!Benim ki yaşlıyım artık düşük kolum, kanadım; Bu intikamı çalışsın da alsın evlâdım.

Üfukta şimdi güneş sönmek üzre sallanıyor;Şu var ki çehresi hâlâ parıl parıl yanıyor.Biraz geçince, şuââtı vâpesîniyle,Dikildi geldi de karşımda, ansızın nîle,Sularla esnemiyen bir amûdı nûrâ nûr.Fakat bu zilli mübâhi, bu intibâı vakur,— ki çok zaman kalacak sandım imtidâdından — Beş on dakikada nilin silindi yâdından!Yazık o gölgede milyarla zilli nâyâba,Katılmak üzre atılmış meğer bu girdaba! Görünmüyor güneş artık, önünde perde cibâl;O, şimdi başka üfuklardan etti arzı cemâl.Acıklı ruhunu mağrıb hazin hazin döktü;Zemine şâmı gariban yavaş yavaş çöktü.Değişti çehresi nilin; önümde az kumral;Deminki zilli sütunun yerinde pek koyu al;Biraz ilerde, fakat, adetâ karanlıktı.Bu rengi mâteme dağlar da âşinâ çıktı:Karardı baktım uzaktan dumanlı cebheleri. Ridâsı mağribin artık kucaklamıştı yeri.Demin gülümsiyen âfakı tülledikçe zilâl.Uyandı ruhi garibimde bir hayâli muhal:Cihânı sâmiti karşımda ağlıyor sandım..O gölgelikten inip nura doğru tırmandım.

(BERLİN) HATIRALARI

Üstadın Berlin seyahatından aldığı intibaları, Garb ile Şark arasın­daki bârız farkları anlatan ve nihayet Boğaz muharebesini, «Mücahidini kiram» ın gösterdikleri yüksek kahramanlıkları tasvir eden bir eserdir.

Mehmed Âkif, bermutad, bizim eski devrelerdeki kahvehanelenmjzij,hanlarımızı, şimendöferlerimizi, sokaklarımızı, çamırlarımızı .....................tuhaf tuhaf anlattıktan, yerlerin dibine batırdıktan sonra Avrupadaki mukabillerini târif ve tasvir ediyor. Meselâ, otel hakkında şöyle diyor:

173

Page 173: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Sokakta kar yağa dursun, odanda faslı bahar, Dışarda leylei yeldâ, içerde nısfı nehar!

Elektirik lambalarını anlatıyor:

Hıyatı nurunu temdid edip her âvîze Fezâda nescediyor bir sabâhı pâkîze.

Şimendöferi tarif ediyor :

Mesâfe kaydı, mekân kaydı bilmiyor insan, Dakıykanm boyu: saat. Ne ihtisân zaman!Evet, kucaklıyor eb’âdı berk olup nâgâh. Haritanın üzerinden nasıl geçerse nigah! Şehirlerin yapışık sanki hepsi birbirine:Tutup ta pençereden fırlatılsa bir iğne,Düşer ya «tık» diye her halde mevkıfın damına; Ya şehrin ismi olan levhanın gelir camına. Düdük sadâsına hasret kalır işitmezsin..Bizimki durduğu yerden öter durur, miskin!

Sokaklarını dolaşıyor :

Sokak dedikleri neymiş? Fezâyı bî pâyân, ki tayyedilmesiniri yoktur ihtimâli yayan.Demek, vesâiti nakliyye nâmı tahtında,Hevâda, yerde, yerin çok zamanlar altında Uçup duran o havârik bir ihtiyâcı şedid.Piyâde harcımı, hâşâ, bu imtidâdı medid!Bakın nasıl da mücellâ ki: ferşi nevvân.Zemine indiriyor gök yüzünden envarı.Bu imtidâdı nazar şöyle dursun istîab.Öbür kenâra geçerken düşer kalır bîtab!Şu var ki: düştüğü yerden çamırlanıp kalkmaz.. Çamır bu beldede âdet değil ne kış, ne de yaz. Geçende haylice kar yağdı Berlinin içine;Bıcık bıcık olacakken takır takırdı yine!Merak edip soruverdim, «bırakmayız» dediler!— Bırakmayın, güzel amma, yağar durursa eğer? «Bırakmayız» sözü aynen tekerrür etmezmi! Evet, bu sözde nümâyan heriflerin azmi.

Berlin’in kahvehanesine giriyor :

Fezâ içinde feza., bir harimi nûrâ nûr, ki âsumanı kerîminde bin güneş menzur!

174

Page 174: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ne selsebîli ziya karşımızda cûşe gelen,Ziyâ değil, seharın ruhudur taşıp dökülen.Leyâle karşı o tufanı fecri görmelisin.Hudâ bilir şaşırırsın, donar kalır hissin!

Bundan sonra vaz’iyyet ciddileşiyor. Çünkü: «kır sakallı bir adamla» onun «ridâyi mâteme girmiş felâket arkadaşı» ve,bir de «sevimli küçük kızı» kahvehanede Akif’in tam karşısına oturmuşlar; derin derin düşün­mededirler. Kadının :

Zehirli bir düğüm olmuş dudaklarında keder,Çözülmüyor, onu ancak çözerse girye çözer!

Alman madamı harbte ölen bir oğlunun hicranından müteellim. Akif bu fırsattan istifade ile kadınla görüşmek, ona söylemek istiyor. Bir mu­kaddimeden sonra diyor k i :

Mesâibin ezelî âşinâsı varsa biziz:Cihanda bir günümüz geçmemiş felâketsiz!Sürura kalsa da bigâne müslüman yüreği;Bilir teessürü masum önünde inlemeyi.Onunla söyleşilir en acıklı hicranlar, ki her fiğanı açık bir lisan kadar anlar.

Hayır, demem., bilirim pek vefalıdır o mezar, Fakat, düşün, neye etmiş hayâtı istüıkar? Düşün, neden bu çocuk yaktı gitti annesini? Evet, yaşatmak için ümmehâtın akdesini, «Fedâyi cân edeceksin!» demiş Vatan hissi.. Demek: heder değil oğlun, vatan fedâîsi. Bilirmisin nekadar anne var bugün, yasta, Tunusta, sonra Cezaîrde, sonra Kafkasta? Götür de kalbine bir kerre ey kadın elini; Düşün zavallıların sernüvişti erzelini!Ne ibtilâ, ne musibet! cihân cihân olalı.Bu ıztırâbı eminim ki çekmiş olmamalı.

O ümmehâtı, o zevcâtı bir düşünmelisin; Kimin hesabına ölmüş, desin de inlemesin. Anarken oğlunu, bîçâre, yahut erkeğini? «Kimin hesâbına?» bir söz ki parçalar beyni!

Bütün hazâini Hindin, o muhteşem yurdun. Gider de hırsını teskine üç şakî lordun;

175

Page 175: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Zavallı yerliyi kıtlık zaman zaman kemirir;Bu, kan tükürmiye baksın, o, muttasıl semirir!O, can alıp veredursun, bilirmisin bu ne der? «Ölürse hizmet eder, öldürürse hizmet eder»

Zemini Şarkı mezalim kasıp kavurdukça;O kıp kızıl’yüzü hâkin fezâya urdukça;Gurûb seyreden âvâre bir temaşager Kadar da olmadı dünya nasîbedari keder.Keder de sözmü ya? alkışlıyordu cellâdı Utanmadan koca yirminci asrın evlâdı.

Ne hisli vâlidelerdir bizim kadınlarımız!Yazık ki anlatacak yok ta yanlış anladınız.Yazık ki onları tasvir eder birer umacı,Beş on romancı, sıkılmaz beş on da maksatçı.

Nüfusunuz iki kat arttı, ilminiz on kat; Uçurdunuz yüriyen fenne taktınız da kanat. Zemini satvetiniz tuttu, cevvi san’atınız;Yarın musahharınızdır, bugün değilse, deniz

«Beyin»le «kalb»i hem ahenk edüp te işleteli, Atıldı vahdeti Milliyye sakfmın temeli.O vahdet işte bütün ihtişâmınızdaki sır,Cihâna râşe veren ses onun sadalarıdır.

Sizin işittiğiniz bir terâne, bir perde;Beşikte, sonra eşiklerde, sonra mektebte.Hülâsa her çatının altı ayni sesle dolu.Bütün şüûnu bir âhenge rapteden bu yolu Tutunca, git gide mekteble, kışla, fabrika fen Seçilmez oldu, hakikat harîmi âileden.Bu ittihâdı tabiî yaşatmak isterdi..Asi kemâlim Millet o işde gösterdi:Düşündü hangi semâdan hayatın indiğini;Düşündü ruhi umumîyi emziren dîni.Sonunda gördü ki; ümmette müşterek vicdan Tehassüsâtım almakta ayni menbâdan;Kurursa bir gün o menbâ’ ne his kalır, ne' hayat; Bekayi din ile kaim bekayi cemiyyat;

176

Page 176: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Mükaddesâtmı tesbîte uğraşıp durdu..Mücerredâtı kesifiyle bir cihan kurdu.Alınca şekli taayyün vatan heyûlâsı,Budur revâbıtı Milliyyenin en âlâsı,Deyip sarılmada asla tereddüt etmediniz.Nasılsa mektebiniz tıbkı öyle mabediniz.Ne çan sadâsı boğar san’atın terânesini,Ne susturur medeniyyet bu âhiret sesini.

Ne mûsikînize girmiş uyuşturur negamat;Ne şîrinizden olur târu mâr fikri hayat.Onun lisanı semâvîsi ruha söylerse;Bununki ruhi meâlîyi nefheder hisse.Gelip te görmeli san’atta gaye varmı imiş?«Hayır» denirmi ki: her gayenizde en müdhiş,En ince san’atın esrârı yükselip durıyor.Sizinki yükseledursun biraz da gel bizi sor!

Akif’in bu parçalarını şiir olmaktan ziyade kendine âid bir fikir ola­rak yazdık. Üstâd, âşık bir mecnun gibi her yerde, hattâ Avrupada da kendi «leylâ» yi kanâatinin izlerini görüyor.

Bizi şu suretle tasvir eder :

Beşikte her birimiz bir terânedir işidir, ki bestekârı tabiat değil de an’anedir.Evet, bu an’anenin tellerinde mazimiz Terennüm etse o parlak sesiyle razîyiz.Fakat mefahiri ecdadı nakleden «ana» tel, bakılmayıp ta asırlarca kalmadan mühmel,Ya büsbütün sağır olmuş, ya öyle paslanmış: ki hangi perdeye ursan, çıkan sadâ yanlış.Bu tel ki yıldırımın dâsitânı satvetini Başında besteleyip, ceddimin sahavetini Zafer hevâsına doymaksızın uyutmazdı;Bugün uyuşturuyor «nenni»lerle ahfâdı!Eşikten atlamak isterseler hayâta yarın.Beşikte duyduğu sesler gelir, bu yavruların dokur üfukları üstünde bir serabı kesif, ki yırtarak çıkabilmek ümîdi hayli zaif!Geçer şebâbımızın en güzide eyyamı Hayâtı anlıyarak atmadan bu evhamı!Hayatı anlamıyor., çünkü görmüyor, okuyor;Zavallı kırkına gelmiş te ağzı süt kokıyor!

F: 12 177

Page 177: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Edebiyyatımızın hâline intikal ediyor. Müstehlik meâriften şikâyet eyliyor. Sonra şu canlı ve güzel parçaları söylüyor ;

Okur yazar denilen eski baş belâsından,Olunca ümmeti merhume büsbütün me’yus;Muhiti fikrine çullandı kanlı bir kâbus.Çekilse arkada mâzî denen ley âli azab;Atılsa önde bir âti ki dalga dalga serab!Ne gökte yıldıza benzer ufak bir aydınlık;Ne yerde göz kadar olsun ışıldıyan bir ışik,Adem bulutları dökdükçe gölge tûfanı,Kefenli gezmede mevtin hayâli üryânı!Bağırmak istedi lâkin duyulmuyordu sesi.Bunaldı... çünkü tıkanmıştı büsbütün nefesi.Nihâyet oldu bu rü’yadan öyle bir bidar: ki hepsi gitmiş elinden, ne yâr var, ne diyar!Çatırdamakta bütün hânümanınm temeli;Âlev saçaklara sarmış., yerinde yok Rumeli!

Balkan hezimetinin âvakibi elîmesini anlatan güzel beytlerinden:

Şakî çarıkların altında hurdehâş îman;Hudâyi titretiyor eyledikçe istiman!Domuz çobanları Balkanda hânedâm vekur!O hânedanlar, o beğler bütün bütün makhur.

Zemini câmidi seyyâl bir âlev bürüyor:Bütün sular durarak pıhtı pıhtı kan yürüyor.

Felâketlerin de bir dersi ibret ve intibah olabileceğini, Fransız ordu­sunun «Yena»da galib olmasına rağmen, hakikatte Almanların «Napol- yon»a yenilmediklerini, o perişanlıktan bir Alman vahdeti doğduğunu, bizim felâketimizin ise bizi uyandıramadığını, bil’akis ye’s verdiğini izah ettikten sonra bunun sebeblerini anlatıyor :

Ne intibaha, ne ikdâma vermiyor meydan. Bunun da hikmeti; Millette bir değil vicdan. Vatan gülünce, bizim muhterem vatandaşlar Tehâmmül etmez olur, ekşi çehreler başlar! Mesâib etmiye görsün zavallı mülkü zebun; Asık suratlıların hepsi münbasıt, memnun! Nasıl bu memleket âtiden olmasın nevmid? Üfuklarında sönük bir ziya, çiliz bir ümid

178

Page 178: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Belirmesiyle, bakarsın, deminki baykuşlar,Meşimesinde fezanm o nuru boğmuşlar!Koşarken Avrupa tâlîle ihtizânmızı;İçerde bir sürü hâin kazar mezârımızı!«Gebermek istemeyiz biz!» desek te kim dinler?Kımıldasan, «ezeriz, mahvolursunuz!» derler.Kımıldamaz da durursan, işittiğin nekarat:«Çalışmıyanlar için yok cihanda hakkı hayat.»Sözün hülâsası: bîhûdedir boğuştugurnuz;Çalışmasak ta, çalışsak ta mevte mahkûmuz!

Demek, üstâd kendisinin yaşadığı, «muhterem vatandaşlai'»ın «me­zarımızı kazdığı» o devrin «mevte mahkûm» olduğuna kani’dir! îşte onu Anadoluda, Ankarada başlıyan İstiklâl ve hayat davasına soluk soluğa koşturan sebeb budur. Çünkü o meşru’ dava, yep yeni bir istihâle ile. Türkün hayatını kurtaracak, Türkiyede «Vicdani bir Millet» yaratacaktı. Bütün ömrünce hezimetten başka bir şey görmiyen Âkif, Millî savaşlar­dan doğan o yüksek ve şanlı zaferler önünde sevincinden çıldırıyordu. Diyebilirim ki onun hayatında sürür namına aldığı biricik nasîb işte o sevinçlerden ibarettir.

Burada acı bir hatıramı yazacağım: Sakarya muharebelerinin en kara günlerinde idi. Biri dedi ki:

— Sen hâlâ zafer mi bekliyorsun? Asırlar var; biz onu görmedik! Giriştiğimiz her savaş mutlak bizi mağlûb çıkarmıştır. Ankarada topla­dığınız bir avuç kuvvetle mi düşmanı yeneceksiniz? İşte muhacirler! El­lerinden kaçan o güzel yurdlarını sayıklıya sayıklıya ölüp gidiyorlar. Hangisi yurduna vuslet ve memleketini istirdad devletine kavuşmuştur;

Düşündüm: Ben de muhacirdim! Ben de yeşil memleketimden ko- ğulmuştum! İçiin burkuldu, boğazmıa — ur gibi— bir acı düğüm tıkan­dı. Ağlıyamıyordum. O bedbaht ve me’yus adama dedim k i :

— Bu savaş müstesna bir İstiklâl savaşıdır ki asırların sim siyah ta­rihini tekzib edecektir.

O sıra Âkif geldi. Anlattım; O zate şu cevabı verdi:— Arkadaş, burası Ankaradır! İşi Millet kendi eline aldı, korkma! Bu

sefer Yunanla döğüşen; Türkün öz imamdır. İman mağlûb edilemez...Üstâd Berlinde iken Boğaz muharebelerinin, en müdhiş ve cehenne­

mi safahatı devam ediyordu. İngilizlerin İslâm ve Türk âlemini yer yü­zünden kaldırmıya matuf plânını yazdıktan sonra, dönüşünde birdenbire Boğaz harbine intikal ediyor. Hâtıralarını şu enfes beytleriyle bitiriyor:

Beş altı pençe bir olmuş boğazlamakta bizi!Silindi gitti hilâlin şu anda belki izi,Zavallı marmaranm şerha şerha bağrından!

179

Page 179: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bir İngiliz bezidir, belki, şimdi dalgalanan Bizim Çanakkale âfâkı târu mârında,O dârı saltanatm bâbı şermisârmda!Sen ey boğaz ki, uzattm da âhenin kolunu,Zavallı yurdumu tehdîd eden deniz yolunu,Cihâna karşı asırlarca bağladın durdun;Açık değil ya henüz rehgüzârı mesdudun;Yerinde kaldı ya kıblem, harîmi îmanım?Hudâ rızâsı için söyle, pek perişanım!Uzakta olmama rağmen civârı zârından,Civârım inliyor âvazı ihtizârından!Şu anda cebheni görmekteyim: ateş yağıyor; Bulutların biri binlerce yıldırım sağıyor!Nigâhı bin bukadar mil mesâfeden kavuran, Alevleriyle beraber, o şeyle karşı duran,Karaltılar nedir, askermi, taşmı, gölgemidir?Hudâ rızâsı için, seçmiyor gözüm, bildir.Ne taş, ne gölge, ne asker., serâb korkuyorum. Yığınla kül kesilen sırtlarında menzurum!Taş olsa, çünkü, erir; gölge olsa parçalanır; daşar gelir de bu tûfan, önünde, sed mi tanır! Durun?., kımıldanıyor gördüğüm hayâletler,.Bakın: ilerledi... asker! Hudâ bilir, asker!Evet gözüm seçiyor şimdi bir bir efrâdı:Muazzam ordumuzun en muazzam evlâdı, ki pâk alınları İslâm için son istihkâm.Hudâ rızâsi çün ey mücâhidini kiram! [1]Sebâtı kesmeyiniz; çünkü, sâde sizde ümid; Dönerseniz ebediyyen söner gider tevhid,Harîmi hak yıkılır savletiyle evhâmın.O elde tuttuğunuz yer hayâtı islâmm Yegâne umdesidir. Yâd ayak basarsa eğer,Olur mealimi dînin bir anda zirü zeber!Ümidi sizde kalan üç yüz elli milyon can— ki hasta göğsünü yıkmakta şimdiden halecan — Kopup damarları şîrazesiz kitâba döner;Kalır sahâifi yerlerde rast gelen çiğner!Minâreler sökülür sinesinden âfakın;Fezâye söylemez artık lisanı hallâkm!

[1] Sakarya muharebelerinin en kızgın zamanlarında bu mısradan «Cihan yıkılsa...» mısrama kadar olan kısmı Ankara’da neşredilmişti.

180

Page 180: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Onüç, Onüç buçuk asrın ne varsa kalbinde,Hayatı mâziyemizden, şu an için, zinde;Boğar da hepsini bir bir tutup tutup nisyan,Bütün mef âhirimiz bir ser âb olur o zaman!Göçer Hazîrei târiha beyti mevlânm;Çürür gider ayak altında göğsü kur’ânm!Bilirsiniz ki, hemen, yüz, yüzelli yıldır, biz.Ne varsa elde verip muttasıl çekilmedeyiz!Ömerlerin, yavuzun biz vefâsız evlâdı,Sıyanet eylemedik yâdigârı ecdadı.Ne yârı candı o, lâkin biz olmadık ona yâr;Sonunda parçalanıp yurdumuz, diyâr diyâr.Küçüldü öyle ki: yoktur yaşatmak imkânı,Dönüp te arkaya namûsu, dîni, vicdanı!Evet, bu hisler için bir mezar olur ancak.Kalırsa elde nihâyet beş on karış toprak!Enin içinde vatan., kıymayin şu mazlûma,Hudâ rızâsı için ric’at etmeyin...

— Korkma!Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz!Düşermi teş taşı, sandın, harîmi nâmûsun?Meğer ki harbe giren son nefer şehîd olsun.Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;Bu altımızdaki yerden bütün yanar dağlar, daşıp ta kaplasa âfâkı bir kızıl sarsar;Değil mi cebhemizin sinesinde îman bir;Sevinme bir, acı bir, gaye ayni, vicdan bir;Değilmi sînede birdir uran yürek... yılmaz!Cihan yıkılsa, eminol, bu cebhe sarsılmaz!Nasıl ki yarmadan âfâkı pâre pâre düşer,Hudâyi boğmak için saldıran cünûnı beşer;Nasıl ki nurı hakikatle çarpışan evham;Olur şirarei gayretle âkibet gümnam.Şu karşımızdaki mahşer de öyle haşr olacak.Yakında kurtulacaktır bu cebhe...

— Kurtulacak?Demek yıkılmıyacak kıblegâhı âmâlim..Demek ki ölmüyoruz..

Haydi arkadaş gidelim!

181

Page 181: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

NECİP ÇÖLLERİNDEN MEDİNEYE

Yukarda da ..söylediğim gibi Akif ’in kendi şiirleri arasında en çok sevdiği iki eserden biri de «Necid çöllerinden Medineye» şiiridir. Üstâdm en coşkun îman kaynagmdan ilham alan bu âşıkane şiiri kanaatımca bir şah eserdir. Şair kudreti tasvirini ve heyecanını ilk mısraından son mıs- raına kadar ayni muvaffakıyyetle ve ayni derecede muhafaza edebil­miştir.

Bu şiir intişar ettiği zaman merhum Süleyman nazif vaporda rast geldiği rahmetli Cenab Şehabeddine sormuştu :

— Akif’in «Necid çöllerinden...» şiirini nasıl buldunuz?Cenab dedi k i :— Bir hâdisedir. Bundan sonra Akif’e erişilemez!Ben öyle tahmin ediyorum ki; Nazif, Cenab ve Akif, sehpâyi mahab-

bet ve samîmiyyeti asıl bu «Hâdise» den sonra tesis etmişlerdir. Bu şiiri parçalamıyarak aynen yazıyorum :

Narı bey2amı nedir, öğle zamânında güneş?Tepesinden döküyor beynine âfâkm ateş!Yıldırım yağmuru şeklinde inen büzmesine,Siper olmuş yanıyor çöldeki çıplak sine.San’atm sırrını ressâmı ezelden okuyan;Ruhi mâsumu bütün hilkati kendinde duyan;Şimdi yerlerde şefak, şimdi bulutlarda bahar,Şimdi tûfânı ziyâ, şimdi köpük, şimdi buhar,Şimdi mahrumı tefekkür, uzanan enginler.Şimdi yalçın kayalar, şimdi oyulmuş inler.Şimdi dalgın dereler, şimdi zılâl ummânı,Şimdi bir vâha çizen, şimdi bütün elvanı,Toplayıp mavi elekten geçirirken, üryan Kumların üstüne bin türlü bedâyi’ dokuyan,O güzel sîne, o çöl, şimdi ne korkunç oluyor:Bir cehennem ki uzanmış, dili çıkmış soluyor!Ne zemininde sezersin, ne fezâsında hayat;Ah bir rengi hayât osla da görsem., heyhat!Benzi külden de uçuk.. Nerde o masmavi sema?Yine bîçarenin üstünde o müzmin humma!Yorulup titremeden, sanki, dalarken mahmum,Gizli nevbet gibi nerdense çıkıp şimdi semum, deşiyor bağrını cevvin, eşiyor, aktarıyor O zeman işte muhîtâtı alevler tarıyor;Bir avuç gölgeyi minnetle veren kuytuların,Yalıyor, parçalıyor göğsünü binlerce fırın!

182

Page 182: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ne soluk var, ne de ses., bâdiyenin hâli harab! Çağlıyor sâde üfuklardaki âvâre serab;Bir de çan seslerinin dalgalanan tekrarı.Geceden girdiği dehşetli muğaylanzân,Gündüzün geçmek için kafile olmuş develer, Eğrilip büğrülerek, yangına düşmüş ejder Iztırabiyle, ne müz’ic uzanıp kıvranıyor!İniyorken yanıyor, tırmanıyorken yanıyor.Ya o sırtındaki yüzlerce heyûlâyi beşer,Âteşin dalgalar üstünde yüzen bir mahşer, ki bu enginleri tayyetmek için çalkanarak.Gidiyor bulmıya, heyhât, yeşil bir toprak!Yokmu ey bağrı yanık çöl! Ebedî pâyânın? Nerdedir vahası, Yarab, bu serâbistâmn?Necdin âmakına dalmış, iki aydan beridir.Koca bir kafile mecnun gibi hâib, hâsir,.Koşuyor, merhamet et, bâdiyeden bâdiyeye, Görürüm bir gün olur «Haymei leylâ» yi diye!Ne devâm etmeye tâkat, ne karâr etmeye yer;Bir ılık gölge, îlâhî... o da olmazsa eğer,

' Kalmıyor sâhili maksûda vusûl imkânı.Yeniden cûşe gelirken bir alev tûfânı.Karşıdan «Kubbei Hadra» [1] edivermezmi zuhur? O nasıl heykeli dîdar, O nasıl cebhei nur!Öyle bir nûr ki; her lemhai istiğrakı.Olmadan çâki tecellî, süzüyor hallâkı!Ebedî fecrini gördükçe perişan lâhût;Zilli memdûduna düştükçe güneşler mebhut!Sanki feyfâyi teherrîde yanan ervaha,Sâyeler dökmek için sidreden inmiş vâha.O cehennem gibi vâdîde bu cennet ne güzel!En büyük şîri tezadınmıdır, ey hüsnü ezel?Sana bir mıs’raı bercestedir etmişki sünuh:Duyar amma varamaz yükselen ahengine rûh.

«Menâha» [2] dan geçiyorduk, ikindi olmuştu. Çıkınca karşıma cânânımm yeşil yurdu,Gözüm karardı, atıldım harîmi câzibine;

[1] Merkadi Nebevinin üzerindeki kubbe.[2] Medine’nin ortasında bir meydandır; kafileler develerini oraya çöktürürler.

— Safahat haşiyesinden —

183

Page 183: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yarıp cemaati, düştüm direklerin dibine. Sonunda bir yere, lâkin, gömünce varlığımı, Ridâyi haşyete his eyledim sarıldığımı,Yavaş yavaş o demin duyduğum derin heyecan İçimde dondu da bir râşe koptu ruhumdan; ki hilkatimdeki her zerre ayrı ürperdi!Önümde sineye çekmiş huşûu titrerdi.Zemin zemin kabaran saflariyle günâ gün züâli câmide hâlinde, bir cihanı sükün!Evet, O kos koca âlem.. Tunuslu, Efğanlı, Transıvallı, Buhârâlı, Çinli, Südanlı,Habeşli, hîveli, Keşgarh, yerli, Hersekli, Serendibin, Cavanın, Mağribin bütün şekli; Hülâsa, attığı kollar muhiti garbiden.Cihan cihan dolaşıp müntehâyi şarka giden,O dudümanı kerîmin sayılmaz evlâdı,Huzur içinde bırakmış bu mahşer âbâdı!

Ne manzereydi, îlâhî, o hercü merci samût ki vecde geldi temaşâdan ansızın melekût;Hurûş edip beşi birden yanık minârelerin, Hudâyi bağrına basmış yığın yığın beşerin Gömülmüş olduğu ummânı dalgalandırdı; Deminki mahşeri inletti, sûru andırdı!Birinci «Eşhedü enlâilâhe illellah»Nidalariyle dönerken semâya doğru cibah. Duyuldu merkadi pâkin de, ayni ikrarı.Derin derin gelen âvazelerle tekrarı.Bütün o mâkese dönmüştü cebheler şimdi;Onun sadaları artık muhite hâkimdi, îkinci mevci şehâdetle ayni aksi medid,Hudâyı etti zeminden için için tevhid.Üçüncü oldu şehâdet ki: tuttu eb’âdı, Muhammedin Ebediyyet güzîn olan yâdı.Ne gulguleydi o yâdın peyinde dalgalanan!Nasıl uyanmadı bilmem ki uykudan canan? Muhîtı bunca zamandır ki inliyor, azmi?Kıyamı haşre kadar yoksa hiç uyanmazmı?Nasıl sığar ki, îlâhî, hayâle, idrâke;Şu hâbgâhı derağûş eden demir şebeke,— Yerinden oynamıyan dağ kadar vücudunda — Bütün bu cûşişi ürpermelerle duysun da;

184

Page 184: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

o mihribanı ezel, ruhi nazeniniyle,Uyanmasın koca bir mahşerin eniniyle? Minareler yeniden «Lâilâhe illallah» Terânesiyle coşarken, ayaklanıp nâgâh. Göründü yerdeki saflar huzurı mevlâda; Yayıldı velvelesiz bir inilti eb’âda.Önümde ümmeti mazlûmesiyle Peygamber; Gözümde sel gibi yaşlar, içimde titremeler;Ne ihtiyârıma sâhib, ne îtiyâdıma ram.Bu girdibadı ibâd ortasında bîârâm;Sularla engine düşmüş sefîne pare gibi,— ki şimdi üste çıkar, şimdi bulmak üzre dibi, İner iner silinir, şimdi tâ uzaklarda,Yavaş yavaş kabaran dalgalarla kalkar da, lyân olur yeniden — öyle çalkanıp durarak; Zemini acze kapandım sonunda müstagrak! Ayılmışım ki; o dehşetli girdibad, o huruş, Süküne münkalib olmuş ta bekliyor, medhuş. İnince yerlere mahfilden âkibet bir enin, Boşandı gitti o binlerce sineden «Âmin!»Boyun bükük, kol açık âsümâne, göz kapanık; Ne inliyor o cemâat, ne inliyor artık!Fezâyi dolduran eller ki Hakka yalvarıyor; Yarıp ta loşlugı bir müttekâyi nûr arıyor!Bu başka başka lisanlar, bu hercü merc âvâz, Birer niyaz idi mevlâye.. hem de ayni niyaz! Evet, Şu önde duran ihtiyar Serendibli,Ya arka saflara düşmüş zavallı Magribli;Dalıp dalıp gidiyorken semâyi merhamete. Gerek bu âleme âid, gerekse âhirete.Ne istesin ki, beraberce ben de istemeyim?Şu ben ki.. Her birinin ayrı ayrı kardaşıyim. Ezelde kaynaşan ervâha ayrılık varmı?Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynarmı? Olunca minberimiz. Arşımız, hudâmiz bir; Benim de beklediğim nur onun da gayesidir.

O nuru gönder, İlâhî, asırlar oldu, yeter! Bunaldı milletin âfâkı, bir sabâh ister. İnâyetinle halâs et ki, dalga dalga zalam İçinde kaynamasın çarpınıp duran İslâm!Bu secdegâha kapanmış yanan yürekler için.

185

Page 185: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bütün soluklan feryâd olan şu mahşer için;Harîmi kâben için, sermedi kitabın için; Avâlimindeki Ay âtı bîhisâbın için;Nasibi dâimi hüsran kesilmiş ümmet için;Şu hâki pâke bürünmüş semâyi rahmet için;Biraz üfukları gülsün cihânı islâmm Hudûdu yokmu bu bitmez, tükenmez âlâmın?O, çünkü, âleme hâkim yegâne kudret iken,Bir inkılâb ile mahrum olunca azminden,Esâretin ne kadar şekli varsa katlandı.. Vatanlarında garîb oldu kendi evlâdı!O azmi sen vereceksin ki eylesin sereyan.Soluk benizlere kan, inliyen göğüslere can.O rûhu ver ki, İlâhî, kıyâm edip dînin.Zemine feyzini yaysın hayâtı mazînin...

Henüz düâ ediyordumki; «Yâresûlellah!»Nidası kükriyerek, bir kanadlı tayfı siyah.Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere.Süzüldü uçtaki ÎBabüsselâm» önünde yere.Mehib sayhası hâlâ fezâda çınlardı, ki yükselip yeniden, yardı geçti eb’âdı.Düşünce ravzai Peygamberin ayaklarına;Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına.Dikildi cebhei dîdar önünde, müstağrak.Diyordu inliyerek:

— Yâ Nebî, şu hâlime bak! Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahrânın;Benim de ruhumu yakdıkça yaktı hicrâmn! Harîmi pâkine can atmak istedim durdum;Gerildi karşıma yıllarca âilem, yurdum. «Tehammül et!» dediler., hângi bir zemâne kadar? Ne bitmez olsa tehammül, onun da bir sonu var! Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak; Önümde durmadı artık, ne hânüman, ne ocak.. Yıkıldı hepsi., ben aştım diyârı sûdânı.Üç ay «Tehâme» deyip çiğnedim beyâbânı. Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada; Yetişmeseydin eğer; Ya Muhammed, imdada; Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;Akar sular gibi çağlardı her tarafta sesin!İrâdem olduğu gündür senin irâdene râm,

186

Page 186: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram.Bütün heyâkili hilkatle hasbihâl ettim;Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim!Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü..Nücuma sor ki bu kirpikler uyku görmüşmü?Azabı hicrine katlandım elli üç senedir..Sonunda alnıma çarpan bu zâlim örtü nedir?Beş altı sineyi hicrân içinde inleterek.Çıkan yüreklere hüsranmı, merhametmi gerek?Demir nikabını kaldır mezârı pâkinden;Bu hasta ruhumu artık ayırma hâkinden!Nedir o meş’ale?... Nurunmu?.. Ya Resulellah!...

Sükûn içinde bir an geçti, sonra bir kısa «Ah!»..Ne gördüm, oh! serilmiş zemine Südanlı..Başında ağlıyarak bir zavallı Seylânlı,Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini.

Bitince hârice nakliyle gasli, tekfini,«Bakî’» a [1] gitti şehidin vücudû fânisi;«Harem» de kaldı, fakat, ruhû cavidânîsi!

Altıncı Kitab :â s i m

Yalınız muhavereden ibaret. Akif’in bütün kanaatları bu eserde te­kasüf etmiş gibidir. Münakaşalar samimî. Yalnız bir «kusur»u varsa o da sözün «müselsel ve muttasıl» [2] olmasıdır. Konuşma umûmi muharebe zamanlarında, üstâdın evinde ve dört kişi arasında geçmiştir: 1 — hoca zade (Üstâd), 2 — Köse imam (Akif’in pederi merhumun talebesinden),3 — Asım (Köse imamın oğlu), 4 — Emîn (Üstâdın oğlu).

Eserin baş tarafları bermutad bir çok lâtifelerle dolu. Köse imamın iki büyük derdi vardır: Biri evlâd derdi, öbürü de komşu derdi. Evlâdı- nmkini sonraya bırakıyor da diğerini anlatıyor ki hülâsası şu:

Mütekaid ve komşu paşalardan biri karısının üstüne rum hizmetçisi (Eleni) yi almak istiyormuş, imama ilmühaber yazdırmıya gelmiş, o da yazmamış. Şimdi imam sefih olan o adamın (hacr) ine bir çâre arıyor. Paşanın Türk, karısı hakkındaki sözlerden;

Hanım akşam bize gelmişti namazdan sonra..Yolda bîçare şaşırmış, hadi girmiş çamıra.

[1] Medine mezarlığının ismi.[2] Bu tabir üstadındır. Asımın kendince mühim bir kusuru bu imiş.

^ 187

Page 187: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ne kıyafet, ne hazin manzara, görsen yavrum!Kendi ağlar, kızı ağlar., ne diyim, bilmiyorum.Ciğerim sızladı bakdım da, fakat, fâide ne?Kaderin cilvesi, kurbân olayım halledene!Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak;Yüreğin hislimi, işkencedesin taliâ bak!

Üstâd nazm ile — eski ahkâma ve resmi (sakk^e — kıyak bir ilmühaber yazıyor ki aruzurrartîF“enTnüvafîak ve en oynak bir münte- hasıdır. Bundan sonra köse ile görüşmelerinde devam ediyorlar :

Bittim artık, bilemezsin ne kadar bittiğimi;Âh görsem şu cihandan yıkılıp gittiğimi Ne gebermez, ne kütük bünye ki hiç kağşamamış!Bunu E,abbim bana sağlık diye nerden yamamış?İstemem kendinin olsun ...............................Bana dünyada ne yer kaldı, emîn ol, ne de yar;Ararım göçmek için başka zemin, başka diyar..Bunalan ruhuma ister bir uzun boylu sefer;Yaşamaktan ne çıkar günlerim oldukça heder;Bir güler çehre sezip güldüğü yoktur yüzümün;Geceden farkını görmüş değilim gündüzümün.Seneler var ki har ab olmadığım gün bilmem;Gezerim abdala çıkmız gibi sersem sersem [1].Dikilir karşıma hep görmediğim, bilmediğim;Sorarım kendime: gurbettemi, hayrettemiyim?Yoklarım taşları, toprakları: izler kan izi;Yurdumun kan kusuyor mos mor uzanmış denizi!Tüter üç beş baca kalmış.. O da seyrek seyrek..Âşinâ bir yuva olsun seçebilsem, diyerek.Bakınırken duyanm gözlerimin yandığını:Sarar âfâkımı binlerle sıcak kül yığını.Ne o göm gök dereler var, ne o zümrüd dağlar; ne o çıldırmış ekinler, ne o coşkun bağlar.Şimdi kızğın günün altında pinekler, bekler,Sâde yalçın kayalar, sâde ıp ıssız çöller.Yurdu baştan başa vîrâneye dönmüş Türkün;Dünkü şen, şâtır ocaklar, yatıyor yerde bu gün.Gündüz insan sesi duymaz, gece görmez bir ışık.Yolcu haykırsa da baykuş gibi çığlık çığlık.«Bu diyarın hani sâhibleri?» dersin; cinler,«Hani sahihleri?» der karşıki dağdan bu sefer!

[1] «Abdala çıkmak» Orta oyununda abdal oyununu oynamak demektir.— Kitabm haşiyesinden —

188

Page 188: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bunlar Millî, İçtimaî, Bedîî birer şiirdir, birer nefisedir. Şair Millî mefahirimizi, şanlı devirlerimizi hatırlıyor, hezâle uğramış, zâfa düşmüş ırkımızın, harab olmuş Vatanımızın önünde telehhüflerle ağlıyor:

Nerde Ertogrulu koynunda büyütmüş obalar?Hani Osman gibi, Orhan gibi gürbüz babalar?Hani bir şanlı Süleyman paşa? bir kanlı Selim?Âh, bir Yıldırım olsun göremezsin, ne elîm!Hani cündîleri şahin gibi ceylan kovalar,Köpürür, dalgalanır, yem yeşil engin ovalar?Hani târihi soruldukça, mefâhir söyler.Kahramanlar yetişen toprağı zengin köyler?Hani orman gibi âfâkı deşen mızraklar?Hani atlar gibi sahrâyi eşen kısraklar?Hani ay parçası kızlar ki koşar oynardı?Hani dağ parçası milyonla bahadır vardı?Bugün artık biri yok., hepsi masal, hepsi yalan!Bir onulmaz yaradır, varsa yüreklerde kalan.

Kartal’daki bir köy düğününden, orada yapılan zavallı bir güleşten bahsediyor. Şu tasvirler ne kadar kuvvetli'T’'""" ' ^

Bet beniz sap sarı bîçarelerin hepsinde;Ne olur bir kişi olsun görebilsem zinde!Şiş karın, sıska çocuklar gibi kollar sarkık;Arka yus yumru, göğüs çökmüş, omuzlar kalkık.Gözlerin bus bulanık rengi, kapaklar şiş şiş;Yüz buruşmuş, uzamış, cebhe daralmış gitmiş.Gezecek yerde o âvâre nazarlar dalıyor;Serilib düştümü bir noktaya, kaldırması zor!Sıtmadan boynu bükülmüş te o dim dik Türkün,Düşünüp durmada öksüz gibi küskün küskün.Göğde teşrihlere dönmüş, o bacaklar değnek;Daha yaş yirmi iken eller, ayaklar titrek.Değişik sanki o arslan gibi ırkın torunu!

Pehlivanlar hani? derken, söküvermezmi, hocam, Birbirinden daha bîçare sekiz çıplak adam?Ah o soygunluğu rü’yâda gören korkardı:Çünkü gömlek gibi etten de soyunmuşlardı!

Karşıdan tentesinin nısfı hasır, nısfı aba,Bir tekerlikleri alçak, yana yatmış araba; Yerliden az kaba, maltız keçisinden çok ufak,

189

Page 189: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

îki mahzun öküzün seyrine münkad olarak,Ne yanık mersiyeler söyletiyor dingiline!Bunu gördüm acımak geldi içimden geline:Sana baksın da kızım, bahtın utansın., nediyim?O, senin, kimdi, bugün nerde yatar, bilmediğim Ninenin rûhuna agûş açıyorken melekût.Tertemiz nâşini gufran gibi örten tâbut,Şu gelinlik arabandan daha şâhâneydi.Geçti rü’ya gibi, Allahım, O günler neydi!Şu bayırlarda — ki vaktiyle bütün bağlardı —Sesi dünyâyı tutan bir bereket çağlardı.Ya şu vâdî ki çırıl çıplak uzanmış, bîtab,Hiç yazın böy leşine fezâsmda tütermiydi ser ab? Şimdi âfaka alev püskürüyor her çatlak,Yarılıb hasta dudaklar gibi, yer yer, toprak.

Üstâd y_ak^^bir geçmi|i bile j^ehassürle ^lyor :Dağlar orman, tepeler bağ, ovalar hep tarla;Koca mer’â dolu baştan başa sağmallarla.İğne atsan yere düşmez: O enkin bir tûfan;Atlı girsen gömülür buğdayın altında kafan. Köylünün kırları tutmuş, yayılırken davarı, Sökemezsin, sarar âfakını yün dalgaları!Dolaşır sal gibi göllerde hesabsız manda,Fil sanırsın, hani, bir çıksa da görsen karada. Geniş ainiyle yarar otları binlerce öküz.Besiden her birinin sırtı, bakarsın, düm düz.Ne de ıslak pati burnundaki mos mor meneviş! [1] Hadi gelsin bakalım damların altında geviş.Diz çöker buldumu yaslanmıya kâfî meydan; Sörünür toprağın üstünde o kat kat gerdan.Çifte gözler süzülür, tek çene durmaz çiğner;İki yandan yere şeffaf iki ipliktir iner.Bunların ağdalanır, maç maç öterken sakızı,Öteden bir sürü gürbüz, demevî köylü kızı, Tarayıb hepsini evlâd gibi, bir bir kınalar.Tepeden kuyruğu dikmiş; inedursun danalar,Dalar etrafa köyün damgalı yüzlerce tayı;İnletir at sesi, kısrak sesi göm gök ovayı. Gündüzün kimse görünmez: kadın, erkek çalışır; Varsa meydanda gezen tos topaç oğlanlardır.

[1] Sığırların burunları üstündeki ıslak nişanei sıhhattir. Geviş getirmeleri de öyledir.— Kitabın haşiyesinden —

190

Page 190: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Köylünün perisanlıMarmı^ sefaktlerini.^ borçluluğunu, çehâletini. hastalıklarını anlattıktan sonra, eski koy'lîerneklerini, j)eW^ güleşle- fini tasvir ediyor. Şu parçaları çok guzeî :

Eskiden zurnalar öttükçe feza inlerdi;O ne dehşetli düğünler, o ne derneklerdi!Kurulur meydana harman gibi kırk elli sini;Tablalar yigmıya başlar koyunun beslisini.Ense kat kat taşıp etrâfa dökülmüş yakadan;Göğsün eb’âdı kabardıkça gerilmiş camadan;Başta âbânî sarık, tende hilâli gömlek;Belde lâhur şalı, üstünde o som sırma yelek;Dizde kaytan çevirilmiş çuhadan sıkma potur;Amcalar, lök gibi, bağdaş kurarak halka olur.Sofranın hâlesi şeklinde duran, kutru geniş,Boyu çep çevre kılaptanla zarîf işlenmiş.Eni az peşkiri herkes götürür dizlerine.Çorbadan sonra etin türlüsünü kalkıp, yerine,Hamırın türlüsü Devlet gibi kondukça konar.

Sekiz on yerde güğümler mütemâdi kaynar.

Akif’in pehlevan güleşleri tasviri bir ömürdür. Güleşleri o kadar can­landırıyor ki., bunlar ve Akif’in Meyhane, Mahalle kahvesi gibi diğer bir çok manzumeleri bilhassa tarih ve halkıyyat bakımından çok kıymetlidir. Bu sözlerde memleketin havalarını teneffüs ediyoruz.

Muhavere uzuyor, köse ile Akif derinliklere dalıyorlar, bir hayli fık­ralar, nökteler savuruyorlar, millî marazı teşhise çalışıyorlar. Orada ge­çen muhaverelerden :

Bana dünyaya çıkarken «batacaksın!» dediler..Çıkmadan batmayı öğren, ne kadar saçma hüner!Ye’si ezber bilirim, azmi yüzünden tanımam;Okutan böyle okutmuştu, beğendinmi imam?İki üç yüz senedir serpemiyor bizde şebab;Çünkü bîçârenin âtisine îmanı harab.

Yandık ecdâdımızm nârına hâlâ yanarım.Ye’si tekfir eden îmanıma olsun ki yemin. Bize telkîni ümid etmediler, yoksa bu din. Yine dünyâlara yaymıştı yeşil gölgesini;Yine hakkın sesi boğmuştu dalâlin sesini. Müslümanhk bu değil, biz yolumuzdan saptık, Tapacak bir putumuz yoktu, özendik, yaptık.

191

Page 191: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Âh o din nerde, o azmin, o sebatın dini;O yerin gökten inen dîni, hayatın dini?Bu nasıl dar, ne kadar basma kahb bir görenek? Müslümanhkmı dedin?., tevbeler olsun, ne demek! Hani Kur’andaki ruhun şu heyûlâda izi?Nasıl İslâm ile te’lîf ederiz kendimizi?Ye’si hınzır gibi zerk etmiş edenler dîne..O ne mel’un aşı, hiç benzemiyor, hiç birine!Dikkat et bin senesinden beri, â’sabı harab.Yatıyor kos koca bir âlemi îman, bîtab.Pıhtı hâlinde yürekler, cevelansız kanlar;Çevirip yastığı tekrâr uyıyor kalkanlar Gözünün gördüğü yok beynine çarpan güneşi!..

«Zübbe vâlîye» çatan hangi müderrisse ona, Sorarım ben ki: açık gördüğü bir hak yoluna, kellesinden geçecek molla yetiştirmişmi?Oturub sâdece, mektebleri ten’kid işmi?Kuru laftan ne çıkar? tıngır elek, tıngır sac... Mektebin açsa eğer, medresen ondan daha ac!

Medresen varmı senin?., bence o çoktan yürüdü. Hani göster bakayım şimdi de «İbnürrüşdü»?«İbni sînâ» neye yok? nerde «Gazalî» görelim? Hani «Seyyid» gibi, «Razî» gibi üç beş âlim?En büyük fazılınız; bunların âsârmdan.Belki on şerha bakıp, bir kuru mâna çıkaran.Yedi yüz yıllık eserlerle bu dînin hâlâ, İhtiyacatını kabilmi telâfi? Aslâ! 'Doğrudan doğruya Kur’andan alıp ilhamı.Asrın idrâkine söyletmeliyiz islâmı.Kuru dâva ile olmaz bu, fakat, ilm ister;Ben o kudrette adam görmüyorum, sen göster! Koca iLmiyyeyi aktar da, bul üç tâne fakîh;Zevki fıkhîsi bütün, fikri açık, ruhu nezîh?Sayısız hâdise var ortada tatbik edecek?Hani bir tane usûl âlimi, yahu, bir tek?Böyle âvâre düşünceyle yaşanmaz, heyhat, «Mülteka» fıkhınızın nâmı, usûlün «Mir’at». Yaşanır, zannediyorsan, baba caferliksin;Nefes ettir, çabucak, kendine, olsun bitsin!Ölüler dîni değil, sen de bilirsin ki bu din.

192

Page 192: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Diri doğmuş, duracak dip diri, durdukça zemin.Neye israf edelim bir sürü iknaiyyat?Hoca, mademki bu din; dîni beşer, dini hayat,Beşerin hakka refîk olmak için vicdanı,Beşeriyyetle beraber yürümektir şanı.Yürümez dersen eğer, ruhu gider islâmm;O yürür, sen yürümezsen, ne olur encamm?

İşte, Akif’in vicdan kanaatmm ap açık bir hülâsası! Bu kanaati o za­mana göre «geri» addetmek bilmem ki doğru mudur?

Muhaverenin dalkavukluğa âid kısmı nefistir...

Bundan sonra, köse imamın evlâd derdine bir girizgâh bulunmak is­teniyor; şu muhavere başlıyor :

— Şimdi oğlum, kızacaksın ya, fakat, boş ne desen;Bu rezâlet beni me’yus ediyor âtiden.Hâle bakdıkça adam kahroluyor elde değil; 'Bizi kim kurtaracak, varmı ki bir başka nesil?

— Asımın nesli, hocam,— Nerde!

— Hayır, haksızsın!Galiba oğlana pek fazla bugünler hırsın?

— «Asımın nesli» diyorsun. Ne uzun boylu hâyâl!— Asımın nesline münkad olacak istikbal.— Ne kehânet bu?

— Bilirsinki değil mûtadım.— Güzel amma, ne faziletleri var evlâdım?— Ne faziletmi? çocuklar koşuyor, aç çıplak,

Cebheden cebheye arslan gibi hiç durmıyarak.Yine vardır bir ölüm korkusu arslanda bile;Yüz göz olmuş bu çocuklar ölümün şahsiyle!Cebhenin her bîri bir kıt’ada, etrafı deniz;Kara dersen daha dehşetli, ne yol var, ne de iz.Harekâtın görüyorsun ya, hocam, en kolayı,Yalnayak Kafkası tutmak, baş açık Sinâyı!Yapılır zannediyorsan, bakalım, sen de soyun..Kıt’a kapmak, köşe kapmak değil artık bu oyun..

İşte, bu girizgâhtan Mehmed Akif’in o meşhur «Boğaz harbi» bediası doğuyor. Bu bediayı aynen yazıyorum :

F: 13 193

Page 193: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

BOĞAZ HARBİ

Şu boğaz harbi nedir? varmı ki dünyâda eşi?En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,— Tepeden yol bularak geçmek için Marmaraya — Kaç donanmayle sarılmış ufacık bir karaya.Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!Nerde — gösterdiği vahşetle «bu; bir Avrupalı» Dedirir— yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,Varsa gelmiş, açıhp mahbesi, yahut kafesi!Eski dünya, yeni dünya, bütün akvamı beşer, kaynıyor kum gibi... mahşermi, hakikat mahşer.. Yedi iklimi cihânm duruyor karşında;Osturalyayla beraber bakıyorsun: Kanada!Çehreler başka, lisanlar, deriler rengâ renk;Sâde bir hâdise var ortada: vahşetler denk.Kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem nebelâ.. Hani, taûna da züldür bu rezîl istila!Ah o yirminci asır yokmu, o mahlukı asîl.Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,Kustu Mehmedcigin aylarca durup karşısına; döktü karnındaki esrârı hayasızcasına.Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz..Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab.Öyle müdhiş ki: eder her biri bir mülkü harab. Öteden saikalar parçalıyor âfâkı;Beriden zelzeleler kaldırıyor âmâkı;Bumba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin;Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam;Atılan her lağamm yaktığı: yüzlerce adam.Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,O ne müdhiş tipidir: savrulur enkazı beşer..Kafa, göz, göğde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak. Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağhak.Saçıyor zırha bürünmüş te o nâmerd eller.Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.Veriyor yangını, durmuş ta açık sinelere.Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyare.Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler.. Kahraman Orduyu seyret ki bu tehdide güler!

194

Page 194: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ne çelik tabyeler ister, ne siner hasmmdan; Alınır kal’ami göğsündeki kat kat îman? Hangi kuvvet onu, hâşa, edecek kahrına ram? Çünkü te’sîsi İlâhî o metîn istihkâm.Sarılır, indirilir mevki müstahkemler,Beşerin azmini tevkif edemez sun’ı beşer;Bu göğüslerse hudânın ebedî serhaddi;«O benim sun’ı bediim, onu çiğnetme.» dedi. Âsimin nesli., diyordumya.. nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmiyecek. Şühedâ göğdesi, bir baksanâ, dağlar, taşlar..O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Urulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.Bir hilâl uğruna, yar ab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk âlnı değer.Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi.. Bedrin arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? «Gömelim gel seni târîha» desem, sığmazsın. Hercü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitab.. Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.«Bu, taşındır» diyerek kâbeyi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namiyle. Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrânüyle; Ebri nîsâm açık türbene çatsam da tavan. Yedi kandilli süreyyâyi uzatsam oradan;Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanma. Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvîzeni lebrîz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana.. Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Sen ki, son ehli salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanı Selahaddîni,Kılıç arslan gibi icIâline ettin hayran..Sen ki islâmı kuşatmış, boğuyorken hüsran,O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla berâber gezer ecramı adın; Sen ki, â’sâra gömülsen taşacaksın... heyhat.

195

Page 195: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Sana gelmez bu üfuklar, seni almaz bu cihat..Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,Sana âğuşunu açmış duruyor Peygamber.

Bu şi’ri güzini, mevzuundaki İslâmî kokudan dolayi, beğenmiyenler oldu! Hay hay, herkes beğenmekte, beğenmemekte serbesttir. Yalnız şu­nu düşünmeli ki: Dünyânm her yerinde, şehidlere âid eserlerde beheme- hâl uhrevî bir koku vardır. Zâten ma’nevî ve en yüksek bir mertebe, bir pâye olan «Şahadet ve şehîd» yerine o kudsiyyeti ifâde edecek yeni bir kelimeyi insanlar henüz ibdâ edememişlerdir. Boğaz harbinde olsun, di­ğer muharebelerde olsun «Mehmencik» i âteşlere ve ölümlere atan en kudretli âmil onun lâhûtî ve lâyezal îmanıdır. İntikadcı ne o kudsî «şe­hîd» kelimesinin, ne de o îman ve hamiyyetin mahiyyet ve manasını de­ğiştiremez.

Bununla beraber, bir san’atkârı en çok alakadar eden şey; mevzudan ziyâde, Rûhı san’attır. Görüyoruz ki Âkif bu eserinde şairliğin en yük­sek şahikalarına çıkmıştır. Bunu inkâra kalkışmak âdeta «güneş yoktur» demektir. Şimdiye kadar hiç bir şair tarafından yazılamıyan «Boğaz harbi» şiiri o kudret ve mahiyyette nazîri yazılıncaya kadar birinciliği muhafaza edecektir.

Bilfarz yazıldıktan sonra bile yine tekaddümü ve o zamanların çok yüksek hatıralarını terennüm etmekte olması itibariyle imtiyazını, husu- siyyetini saklıyacaktir.

Boğaz harbini ziyarete giden bir (heyeti edebiyye) vardı; Onlardan hangisi böyle bir şiir yaratabilirdi? Büyük şair Abdülhak Hâmid mer­hum demişti k i :

— Akif’in bu eseri, dünya durdukça, yaşıyacaktır. Onun bir nazirini yapmak muhâldir [1].

Süleyman Nazif merhum da o şiiri bir «mû’cize» diye tavsif et­mişti [2].

*

Köse imamın oğul derdi şu: Âsim mütehevvirdir. Ataktır; haksızlığa, merhametsizliğe, saygısızlığa, sefahete düşmandır. O, babasına hakaret eden bir adamı vaporda döğmüş, arkadaşlarını da pestil etmiştir. Kumar- hâneleri dağıtmıştır. Şimdi de kendi kafasındaki adamlarla daha büyük bir iş peşindedir: «Babı âli» yi basacaktır! İmam artık bu «zıpır»a söz geçiremiyor, şimdilik hemşiresini sayıyorsa da, o da belki hâkim olamı- yacak. Asıma sözünü geçirebilecek; o kadınla beraber Akif’tir. Kendisini bu kötü tasavvurundan vaz geçirmeli, Avrupadaki tahsilini ikmâl için bir an evvel yola çıkarmalı...

[1] Bizzat kendisinden duyan mevsukulkelim bir adamdan işittim.[2] Mehmed Âkif — Şairin zâti ve âsârı.

196

Page 196: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kuvvetin sırtını kimmiş, göreyim, okşamayan?Ne zaman altta kalırsan, o zaman derdine yan!Beşerin adli masal, hak zıpırındır yalnız;Döğülen mahkemelerden koğulur, çünkü: cılız!

Diyenlerdendir, «Efe» dir. Üstâd bu münevver genci şöyle anlatıyor

Ne büyük hilkat o Asım, ne muazzam heykel!Onu, bir şiri hamaset gibi, ilhâmı ezel.Sana sunduyse, açıp ruhunu tegriha çalış..

A s ım :

Yalınız göğsünün eb’âdımı sandın yüksek?İn de âmakına bir bak, ne derinmiş o yürek!Dalgalandıkça içinden daşan îman denizi, dökülen hisleri gör: incilerin en temizi.Göğde yalçın kayadan âbide, lâkaydı ecel;Sanki hiç duygusu yok., bir de fakat ruhuna gel;Ö ne ifrât ile rikkat! Hani, etsen tâmik,Bir kadın ruhu değildir o kadar belki rekıyk!Sonra, irfanı için söyliyecek söz bulamam;Oğlanın bildiği, öğrendiği her şey sağlam.Boynu dehşetli, evet, beyni de lâkin zinde;Kafa enseyle berâber gidiyor seyrinde.

Âsim çölde üstâdın arkadaşı idi. Asker güleşler ve yarışlar tertib et­mişti. Yaralı olmasına rağmen Akif onu da güleşe çıkarıyor :

Neydi oğlandaki endâmm o âhenği fakat!Belli her uzvu için ayrı çalışmış hilkat.Ya kemikler ne salâbetli, ya etler ne katı:Tepeden tırnağa, güya, dolamışlar halatı,İki üç katlı büküp bir çınarın göğdesine.

Yaralar başkaca endamına heybet veriyor,Bir şehametli temâşâ ki vücud ürperiyor.

(Âsim) 1 bîhuzur eden sebebler — imamın anlattığına göre— şun- ır :lardır :

Hele sen gel de «Hamiyyet!» diye abdal kandır; Canı yanmış dedenin son sözü «İllâllah!) dır. Ben sefâletten ölürken seni sıkmazsa refah,Hak erenler buna ummam ki desin: eyvallah!

197

Page 197: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yok civârımda bugün ac yatanin pâyânı;Her perişan yuva bir âile kabristanı!

Hakkınız nerde, sefîh olmıya dünyâ açken?

Bizim ev mahkeme; hâkim, bereket versin, acar;Geceden hükmü verir, gündüzün icraya koşar!

Ac, sefil inliyerek can veredursun dünya,Yine siz dinlemeyin, anlamayın matemini,Sürün artık serilen yurdunuzun son demini!Sağda yüzlerce ölen, solda hesabsız sürünen;Karşıdan bunlara gülmek nedemektir alenen?

Köse, hele akşamları, pek muztaribtir :

Heyecan, geldimi oğlan; halecan, gelmedimi.

Kösenin Asıma verdiği nasihatlardan :

Hiç bu mantıkla, a dîvâne, Hukümetmi yürür?Bir cemâat ki erenler işi yumrukla görür.Kafa bitmiş demek artık, çekiver kuyruğunu!Kuvvetin hakkımıdır enselemek bulduğunu?Bize, Âsim, ne şunun yumruğu lâzım, ne bunun;Birinin pençesi ister yalınız: Kanunun.Ver bütün kudreti Kanuna ki vahdet yürüsün..Yoksa Millet değil, ancak dağınık bir sürüsün..

Akif’le Asım baş başa. Konuşuyorlar. Âsim kendini ma’zur göstere­cek sebebleri saymak istiyor. Üstâd mütecellid. «Milletlerin ikbali için iki kudret lâzım; Marifet, fazilet. Evvelkisi ilkin ahâlîye seâdet verecek bütün esbabı taşır, sonra öbürü gelerek, o birikmiş duran sebebleri. Mem­leketin yüksek hayır ve menfeatine tahsis ve sarfeder. Marifetsiz bir Mil­let yalnız faziletle yükselemez; Za’fa düşer. Âsâbına ibtidaîliğe mahsus âvâre bir sükün çöker. Farzedelim ki marifet var da fazilet yok. Bu nâ- mahdud bir felâkettir.»

Bizler edvarı faziletleri cidden parlak.Bir büyük Milletin evlâdıyız, oğlum, ancak,O fazilet son üç asrın yürüyen ilmiyle,Birleşip gitmedi; battıkça da ümmet cehle,Bünyevî kudreti günden güne meflûc olarak,Bir düşüş düştü ki; davransa da sarsak sarsak.Garbın emriyle yatıp kalkmıya artık mahkûm;

198

Page 198: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Çünkü hâkim yaşatan şevketi fenden mahrum.Biz, evet, hasmımızın kudreti irfanından, bînasîbiz de o yüzden bu şerefsiz hüsran.Sonra, â’sara süren haybeti çekmekle, bugün,O fazilet bile hissiz, hareketsiz, ölgün.Şimdi, Asım, bana müfrit de, ne istersen de,Marifetten de cüdâ, şark, faziletten de!

Demek, Akif kendisini ittihâm edenlerin dediği gibi «idraksiz» değil! devam edelim:

Sâde garbın, yalnız ilmine dönsün yüzünüz.O çocuklarla berâber, gece gündüz, dininin;Giden üç yüz senelik iLmi sık elden edinin.Fen diyânnda sızan namütenahi pınarı.Hem için, hem getirin...

Bir yılın var daha zannımca.— Evet.

— Bak, ne kolay;Lâkin ihvanı kiramın.

— Çoğunun altışar ay.— Hep giderlerya, berâberce?

— Giderler, mâlûm.— Hepsinin mesleki sağlammı?

— Evet, müsbet ûlûm!— İnkılâbın yolu mademki bu yoldur yalınız,«Nerdesin hey gidi Berlin » diyerek yollanınız.

Hani, bir ömre bedeldir şu geçen her gününüz;Bir gün evvel gidiniz, bir saat evvel dönünüz.Şarkın agûşu açıktır o zaman işte size;O zaman varmanın imkânı olur gayenize;O zaman dinlerim artık seni. Asım, bol bol..

İşte Akif’in mefkûresi! Onun aleyhinde söz söyliyenler, maal’esef, kendisini tedkik etmemişlerdir. Bu eser; Akif’in sözülmüş bir kanaatidir.

(Asım; hayalî bir şahsıyyettir. Hakikatte öyle bir adam yoktur.)

199

Page 199: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yedinci Kitab G Ö L G E L E R

Bu kitab Akif’in son şiirlerini ihtiva eder. Kanâatımca üstâd 95 sahi- 'felik bu eserini san’atın ta zirvei kemâlinden vermiştir. Yalnız «Gölgeler» çok hüzn âverdir, Makber gibi. Bir kaç parçası müstesna olmak üzere sâde «göz yaşı» ile dolmuştur. Herkes gölgelerin yüksek şiir kudretini hayranlıkla anarken ben ağlıyordum. Çünkü: mısralar arasında Akif’in son nefeslerinin ihtizazlarını âdetâ seziyor gibiydim. Üstâdım mutlak hasta idi. Eğer öyle olmasaydı, o, Ye’s ve fütür ile, bu derece inlemezdi.

Dayanamadım; Âdetim hilâfına, ahvali sıhhiyyesini bir mektubla sordum. Gelen 28 Şubat 936 tarihli cevabta şöyle deniliyordu :

«... şu son iki yıl zarfında çok ihtiyarladım. Çok dermansız düştüm. Eski hâlimi bilenler beni şimdi güç tanırlar. Öleceğim dâima hatırıma gelirdi, lâkin böyle canlı cenaze hâline geleceğim hiç aklımdan geçmezdi...

«... hastalığım dolayisiyle ne bir şey okumak, ne bir şey yazmak ta­raflarına yanaştığım yok. Canımı dişime alıp haftada dört gün Camia­ya [1] gidiyorum. Tatili iple çektiğimi söylemiye hacet yok, değil mi?...»

(Gölgeler) de görülen şiirlerin çoğu Mısırda, üstâdın ikâmet ettiği Hülvanda yazılmıştır. Akif Mısırdaki yıllarının kısmı âzamini Kur’an-ı Kerîm tercemesiyle geçirmişti. Bu yüzden ve şairlik bakımından da Mı­sır ona yar olamamıştır.

Üstâdın Mısırdaki ihtiyarî veya ıztırârî ikameti onun için ıztirablarla dolu bir azâbtı. Mübtelâ olduğu maddî illet ruhî (Daüssıla) nın yanında ayni rahmetti. O, içinde doğduğu, içinde yaşadığı, maneviyyet ve şiiriy- yetini çocukluğundan beri eme eme ruhunu yıkadığı «cenneti vatan» ını pek çok özlemişti.

«İhtiyarî veya ıztırârî...» dedim. Mısıra gidişi ve orada kalışı tabîî kendi ihtiyariyle olmuştur. Onu icbar eden hiç bir sebeb yoktu. Fakat o gidiş ve o kalış ihtiyaç ve ıztırârî maîşetle de her halde alâkadardı.

Eğer Akif böyle bir zaruret olmasaydı, kabil değil, memleketinden muvakkat bir surette olsa da ayrılamazdı...

İşte, «Gölgeler» in bu derece hüzn âver olmasının sebebleri bunlar­dır. Şimdi şiirleri üzerinde dolaşalım :

tl] Mısır Darülfünununun adıdır. Bazılarının zannettiği gibi «camiül’ezher» değildir.

200

Page 200: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

H Ü S R A N

Âkif bu şiirini uğursuz mütâreke devrelerinde ve o devrelerin çok ye’s âver demlerinde yazmıştır. O zaman İstanbuldaki mecmuasında (Se- bilürreşad) intişar eden bu eserini aynen dere ediyoruz :

Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı,İslâmî uyundurmak için haykıracaktım.Gür hisli, gür imanlı beyinler, coşar ancak.Ben zâten uzun boylu düşünmekten uzaktım!Haykır! Kime, lâkin? hani sâhibleri yurdun?İllerdi yatanlar, sağa baktım, sola baktım;Feryâdımı artık boğarak, na’şini, tuttum.Bin parça edip şîrime gömdüm de bıraktım.Seller gibi vâdîyi eninim saracakken.Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım.Yoktur elemimden şu sağır kubbede bir iz;İnler «Safahat»ımdaki hüsran bile sessiz!

Üstâd bu şiirinde kendini ne güzel tâ’rif ediyor :

Gür hisli. Gür imanlı .................Ben zâten uzun boylu .................

Tevazuun en kudsî bir ifadesi olan bu söz, yukarda da söylediğim gibi, Akif’in çok samîmi bir kanaati idi. Şu kadar ki: Âkif, tahmininin hi- lâfma olarak, vazifesini vatanperver bir şair gibi yapmış, itmam etmiş­tir. Onun inliyen elemleri hiç bir zaman ma’kessiz kalmamıştır.

Ş A R K

İslâm âleminin sürüklenen ve didiklenen ölmüş hayatına bir mersi­yedir. 3 Teşrinevvel 334 de yazılmıştır. Şu mısralar güzeldir:

Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda baş vurdum.Mezarlar, âhir etler, yükselen karşında durâ dûr;Ne topraktan güler bir yüz, ne göklerden güler bir nûr!Derinlerden gelir feryadı yüzbinlerce âlâmın;Üfuklar bir kızıl çenber, bükük boynunda islâmın.

ALINLAR TERLEMELİ

Şu parçalarını okuyalım ;Cihan alt üst olurken, seyre baktın öyle durdun da,Bugün bir serseri, bir derbedersin kendi yurdunda!

201

Page 201: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hayât elbette hakkın, lâkin ettir haykırıp ihkâk;Sağırdır kubbeler, bir ses duyar: dâvayı istihkak.Bu milyarlarca dâvadan ki inler dağlar, enginler,Oturmuş, aglıyan âvâre bir mazlümu kim dinler? Emeklerken, sabi tavriyle, topraklarda sen hâlâ,Beşer dogrulmuş, etmiş, bir de baktın cevvi istilâ!Yanar dağlar uçurmuş, gezdirir beyninde dünyânın; Cehennemler batırmış, yüzdürür kalbinde deryânın;Eşer âmakı, izler keşfeder edvârı hilkatten;Deşer âfâkı, bir şeyler sezer esrârı kudretten;Zemin mahkûmu olmuştur, zaman mahkûmu olmakta;O, heyhat, istiyor hâkim kesilmek bûdü mutlakta!

Yaşanmaz böyle tek tek, devri hazır, devri cem’iyyet.

Desen bin kerre «insâmm!» kanan kim? hem niçin kansın? Hayır, Hürriyyetin, hakkın masûn oldukça insansın.

UMARMİYDÎN?

24 Teşrinevvel 334 tarihinde yazılmış bir telehhüftür. «On dört asır­lık bir cihanın inhidamına» ağlamaktadır. Şu parçaları canlıdır :

Civârın, manzırın, cevvin, muhitin, her yerin mâtem;Kulak ver; çarpıyor bir mâtemin kalbinde bin âlem!

Samimî yaşlarından coştu ruhum, hercü merc oldu; Fakat, mâtem halâs etmez cehennemler saran yurdu. Cemaat intibâh ister, uyanmaz gizli yaşlarla.Çalışmak! başka yol yok, hem nasıl? canlarla, başlarla. Almlar terlesin, derhal iner mev’ûd olan rahmet.Nasıl hâsir kalır «tevfikı hak ettim» diyen Millet? İlâhî, bir müeyyed, bir kerîm el yokmu tutsun da, Çıkarsın şarkı zülmetten, götürsün fecri maksuda?

MEHMED ALİYE

Şİİr-,telekkîsine yüksek tevazuuna misal olan bu manzumesini da­ha evvel yazmıştık. '

2Ü2

Page 202: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

HÂLÂ MI BOĞUŞMAK?

Mütarekenin korkunç ve kara günlerinde yazılmış bir îkazı Vatan- perverânedir ki Milleti gür sesiyle vahdete ve intibaha çağırmaktadır. İşte bir kısmı:

Sen! ben! desin efrad, aradan vahdeti kaldır;Milletler için işte kıyamet o zamandır.Mazilere in, mahşeri edvârı bütün gez:Kanûnı ilâhı, göreceksin ki, değişmez.Tarîh, o bizim eştiğimiz kanlı harâbe, saklar sayısız lahd ile milyonla kitabe.Taşlar ki biner parçadır üstünde zeminin.Mânayı perişanı birer nakşı cebinin!

«Hürriyyetî aldık!» dediler, gaybe inandık; «Eyvâh, bu bazîcede bizler yine yandık!» Cem’iyyete bir fırka dedik, tefrika çıktı;Sap sağlam iken Milletin erkânını yıktı. «Türaneli» namiyle bir efsâne edindik; «Efsâne, fakat, gaye!» deyip azmi didindik? Kaç yurda vedâ’ etmedik artık bu uğurda? Elverdi gidenler, acıyın eldeki yurda!

YE’S YOK

Bu manzume; üstâdın «Dalâle düşmüşlerden başka kim Tanrının rah­metinden ümidini keser?» diye terceme ettiği bir âyeti kerîmeden mül­hem. Mütareke devrinde halka ümmid ve hareket vermiye çalışan «Gür bir iman» dır. Ye’sin çehresini şöyle tasvir ediyor ;

Beyninde uğuldar durur emvacı leyâlin;Girdâba urur alnını, koştukça hayâlin!Hüsran sarar âfâkını, yırtıp geçemezsin.Arkandamı, karşındamı sahil, seçemezsin.

Eski bedbin ve gülmez terbiyeyi Âkif şu mısralariyle hülâsa et­miştir :

Doğduk, «yaşamak yok size!» derlerdi beşikten,Dünyâyi mezarlık bilerek indik eşikten!Telkini hayat etmedi asla bize bir ses;Yurdun ezelî yasçısı baykuş gibi herkes,

203

Page 203: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ye’sin bulanık ruhunu zerk etmiye baktı; Mel’un aşı bir nesli uyuşturdu, bıraktı!«Devlet batacak!» çığlığı beyninde öter de, Millette beka hissi ezilmezmi ki? nerde!«Devlet batacak!» İşte bu öldürdü şebâbı;Git yokla da bak, varmı kımıldanmıya tâbi? Âfâkına yüklense de binlerce mehâlik,Batmazdı bu Devlet, «Batacaktır!» demeyeydik.

İman veren çelik sözler :

Batmazdı, ■ hayır batmadı, hem batmıyacaktır; Tek sen uluyan ye’si gebert, azmi uyandır.Kâfi ona can vermiye bir nefhai îman; Davransın ümidin, bu ne haybet, bu ne hirman? Mazideki hicranları susturmıya başla;Evlâdına sağlam bir emel mâyesi aşla,Allaha dayan, saye sarıl, hikmete ram ol..Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.

AZİMDEN SONEA TEVEKKÜL

Bu manzume de yukarıki parçanın tekmilesidir. Üstâdın kanaatları- nı tesbite yarıyacak olan şu mısraları okuyalım :

Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?Üç kıt’ada, yer yer, kanıyan izleri şahid,Dinlenmedi bir gün o büyük nesli mücahid.Âlemde «Tevekkül» demek olsaydı «Atâlet»,Mirası diyanetle yaşarmıydı bu Millet?Çoktan kürenin meş’ali tevhidi sönerdi;Kur’an duramaz, nezdi İlâhîye dönerdi.

Dünyâ koşuyorken yolun üstünde yatılmaz; Davranmıyacak kimse bu meydâna atılmaz.Müstakbeli bul, sen de koşanlarla bir ol da;Mazîyi, fakat, yıkmıya kalkışma bu yolda Ahlâfe döner, korkarım, eslâfe hücumu:Mazisi yıkık Milletin âtîsi olurmu?

İşte şu son mısra’ Mehmed Akif’in en bariz ûmdei kanaatidir.

204

Page 204: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

SÜLEYMAN NAZİFE

«Nazif» merhumun Maltadan yazdığı meftur bir gazelin son:

«Ruhum benim oldukça bu îmanla beraber,Üç yüz sene, dört yüz sene, beş yüz sene bekler»

beytine verilmiş bir cevabtır. O zaman (1337) üstâd Ankarada idi. Sü­leyman Nazif’in gazelini okuyunca çok müteessir oldu. Buna «Millî sa­vaş kâbesinden bir mukabele lâzım» dedi; o cevabını yazdı.

Kariin müsaadesiyle gazelin de, cevabının da tamamını dercedece- gim ;

SON NEFESİMLE HASBİHÂL

Ahfadımın en son doğacak ferdine benden,Bir tuhfei îman götür ey son nefesim sen:Vicdanı düşündükçe o ğamhânede, bîkes, olsun ebü ecdâdımın ervahına mâkes.Meyyâli zeval olsa da tarihim, ufuklar Geçmişlerin enkazı girizanını saklar.Evlâdımı ecdâdıma bigâne görürsem.Ruhum ebediyyette kalır, ebkemü mâtem.Olsun geçen â’sar ile meşgulü mukayyed,Mâzi yaşasın yâdı yetiminde müebbed.Ey son nefesim olmadan Allaha mülâzım,En son doğacak oğluma sen söyle ki daim:Ruhum gibi hasretzede, mâtemzede, mahzun.Hissen vatanı zâyiimin zâiri olsun;Tarihimizin tûdei etlâlini her gün Tekrîm ile, tâzim ile, te’Iîh ile öpsün.

Daldım yine ben şimdi o hicranlı hayâle,Gelsin Vatanı derbederim yadı melâle:Bin hâtıra her zerrei hâkinde hırâman,^ Her hatıra hîşanı perîşânıma giryan —

Üç kıt’ada yüz beldeye, bin beldeye sâhib Bir memleketim vardı. Sen ey Rabbı mesâib,Sen vermiş iken aldın elimden yine bir bir..Yar ab nerede kaldı o evvelki mefâhir?Etmiş gibi medlûlü müsemmasını gaib,Karşımda «Vatan» lafzı durur hasirü hâib,

205

Page 205: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Gurbetine nisyâna sürülmekte diyarım,Yoktur, demek, artık ne diyârım, ne mezârım..Sarsarsa becâ arşını ümmetlerin âhı,Sen adnı bize dûzehi ye’s etme, İlâhî!

Nevmidi vakayi’ sürünen aczime lâ’net Eyyamı musibet geçecektir yine elbet.Ümmidime imanım olur şehperi pervaz,Bin tevbe eğer ye’s ile oldumsa negamsaz mızrabı beyanımdaki elhânı meraret,Bir hastanın evhamına etmekte işaret.Tevfiki sabâh eyliyemez namütenâhî,Varsın yürüsün bir gecenin ceyşi siyâhi!Efrada fena olsa da âlemde mukadder.Milletleri öldürmiyecek hâlikı ekber.Sarsılmıyan îmanıma mevûd olan âtî,Canlandırır elbette bu enkazı hayatı:Ruhum benim oldukça bu îmanla beraber.Üç yüz sene, dört yüz sene, beş yüz sene bekler!

Malta: Süleyman Nazif

C E V A B

«Beş yüz sene bekler» mi? nasıl bekliyeceksin?Ruhun da asırlarca bu hüsranı mı çeksin?Karşımda duran dehşeti, güya, edip îma,«Hüsran» deyiverdim, hani, birden bire, amma.Mahşer gibi âfakımı sarmış zulümatın.Teşrihine kamusu yetişmez kelimatın!Kaç yüz senedir bekliyoruz, doğmadı ferda;Artık yetişir çektiğimiz leylei yelda.Bir nefhai rahmet temi esmez? diye, sînem.Yandıkça, semâdan boşanıp durdu cehennem!Lâkin, bu âlev selleri artık dinecektir;Artık bize nâr inmiyecek, nûr inecektir.Ey, tek kara gün dostu, bu hicranzede yurdun Sen Milletin âlâmını dünyâye duyurdun.En korkulu günlerde o müdhiş kaleminle..Takdis ederiz nâmını.. Lâkin, beni dinle:Azmin, emelin heykeli zîruhu iken, dün.Bilmem ki, bugün, ye’se nasıl oldu da, düştün?Çoktan beridir bekledi., bekler., diye Millet,

206

Page 206: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Â’saramı sürsün bu sefalet, bu mezellet?İslâm elinin sâde esâret mi nasibi?Sen, yoksa, unuttun mu o mazîi mehîbî?Etrâfa bakıp sarsılacak yerde ümidin,Vicdâmnı, îmânını bir dinlemeliydin.Garbın ebedî gayzı ederken seni me’yus,«İslâma göz açtırmıyacak», dersen o kâbus, mâdâmeki hakkın bize vâ’d ettiği haktır.Şarkın ezelî fecri, yakındır, doğacaktır.Hiç bunca şehidin yatarak göğdesi yerde,Deryâ gibi kan sînei hilkatte tüter de,Yakmaz mı bu tûfan, bu duman, git gide, arşı? Hissiz mi kalır lüccei rahmet buna karşı?İsyan bize racî’se de, bir böyle temaşa.Sığmaz sanırım, adli ilâhîysine, haşa!İslâmî, evet, tefrikalar kastı, kavurdu;Kardaş, bilerek, bilmiyerek, kardaşı urdu.Can gitti, vatan gitti, biçak dîne dayandı;Lâkin, o zaman silkinerek birden uyandı.Bir gör ki: Bugün can da onun, kan da onundur; Dünya da onun, din de onun, şan da onundur. Bin parça olan vahdeti bağlarken uhuvvet. Görsen, ezelî rabıta bir buldu ki kuvvet:Saldırsa da kırk ehli salîb ordusu, kol kol,Dört yüz bukadar milyon esir olmaz, emin ol.

B Ü L B Ü L

1337 malî yılının mayıs ibtidâlarmda idi, Ankara’da idik. Üstâd ales­sabah bize geldi, yazdığı bir şiiri okuyacağını müjdeledi ve okudu. Bu, (Bülbül) dü.

Beğenip beğenmediğimi sordu; «anlıyamadım, lütfen bir daha...» de­dim. Tekrar okudu. Kendisine âcizâne, şu kanaati arzettim; «Üstâd, Bül­bülünüz Gülüstanı âsârımzm en bedîî ve coşkun bir dilidir.» dedi ki:

— Bunu size ithâf ettim.Bazı parçalarını yazıyorum :

O Zümrüt tahta kondun, bir semavî saltanat kurdun;Cihânm yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.Bugün bir yem yeşil vâdî, yarın bir kıp kızıl gülşenGezersin hânümânm şen, için şen, kâinatın şen.

207

Page 207: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Neden öyleyse matemlerle eyyamm perişandır?Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?Hayır, mâtem senin hakkın değil, mâtem benim hakkım;Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfakım!Teselliden nasibim yok, hazân ağlar baharımda.Bu gün bir hânümansız serseriyim öz diyarımda

Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim hercü merc oldu,Selâhaddîni Eyyubilerin, Fâtihlerin yurdu.Ne zillettir ki nakus inlesin beyninde Osmanm;Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı mevlânm!Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzî serab olsun;O kudretler, o satvetler harab olsun, tür ab olsun!

Ne haybettir ki: vahdetgâhı dînin devrilip taş taş.Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!

Dolaşsın, sonra, islâmın haremgâhında nâmahrem..Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem!

Bu manzumenin haşiyesinde de yazıldığı üzere, o zamanlar Yunan işgali altındaki memleketlerimizden, hele Bursa ve Balıkesirden çok elîm haberler alıyorduk. Tetkikine de imkân yoktu. Akif işte bundan mütees­sir ve mülhem olarak «Bülbül» ünü yazdı. ,

Bu «Bülbül» Eslâf ve muâsır şairlerin dîvanlar, sahifçier dolduran mâ’hûd ve ihtiyar bülbülünden tabiî bam başkadır...

Üstadın «beğenip beğenmediğimi» benden sorması kemâli tevazuun- dandı. Ona şiirleri hakkında, sırf istifade kasdiyle ve bil’iltizam, müşkil- pesend gibi görünürdüm. Hattâ intikadlara da girişirdim!

«Bülbül» şark musikî cem’iyyeti reisi büyük üstâd merhum Ali Rif’at tarafından çokr güzel bir surette bestelenmiştir.

L E Y L Â

Üstâdın en coş'gun ve en muvaffak şiirlerindendir. Akif’in yanıp tu­tuştuğu «Leylâ» ne Fuzulî’nin Leylâsıdır, ne de en son mümtaz şairimiz Yahya Kemal’in tasvir ettiği o güzel «Leylâ» dır.

Hayır! şarkın, o hodgâm olmıyan mecnunı nâkâmın,bütün dünyâda bir leylâsı var: âtîsi islâmın.

Mehmed Akif bu eserinde gayei hayaliyyesini (Ülküsünü) açıklamış bulunuyor. Bu gayenin hâki payi nâzmda gösterdiği niyaz ve fiğan çok

208

Page 208: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

candandır. Üstâd bu eserinde ruhunun bütün cuşişini gösterebilmiştir. «Leylâ» baştan nihayete şiirdir. Hele şu parçalan ne güzel;

Bunaldım kendi kendimden, zaman ıssız, mekân ıssız;Ne vahşetlerde bir yoldaş, ne zulmetlerde tek yıldız!Cihet yok: sermedi bir şeddi var karşında yeldânm;Düşer, hüsrane, kalkar ye’se çarpar serseri alnın!Ocaksız vahalar, çöller; sağır, vadiler, enginler;Aran: beynin döner boşlukta; haykır: ses vere cinler!Şu vîran kubbe, yıllardır, sadâdan dûr, ışıktan dur;İlâhî, yok mu âfâkında bir ferdâye benzer nûr?

Füsünkâr iltimaâtiyle döndürmüş te şeydâye; Sürükler bunca yıllardır, o sevdâdan bu sevdaya.

Bugün yadiyle müstağrak, yarm yadında müstağrak!

Gel ey leylâ, gel ey candan yakın canan, uzaklaşma! Senin derdinle canlardan geçen mecnunla uğraşma!

Niçin hilkat zemininden henüz yüksekte pervâzın?Şu topraklarda, şâyed, yoksa hiç imkânı î’zâzm,Şef aklar ferşi râhın, fecri sâdıklar çerâğmdır; Hilâlim, göklerin kalbinde yer tutmuş otâğmdır; Ezanlar nevbetindir, inletir eb’âdı haşyetten; Cihâzındır alemler, kubbeler, inmiş meşiyyetten; Cemâatlar kölendir, kâ’beler haclen.. gel ey Leylâ, Gel ey candan yakın cânan ki gaiblerdesin, hâlâ!Bu nâzın elverir, Leylâ, in artık in ki bâlâdan, Müebbed bir bahar insin şu yanmış yurda mevlâdan.

FİR’AVÜN İLE YÜZ YÜZE

Allahlık davasına kalkan fir’avünlerden «ikinci Amnofis» in mezarını ziyaret münasebetiyle yazılmış bir eserdir. Şu mısraları güzel:

Huzur içinde, sanırsın ki nenniler duyuyor;Semâyı altına sermiş, derin derin uyıyor [1],

[1] Nil hakkında.

F: 14 209

Page 209: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

o Çöl dedikleri aylarca bitmiyen nekarat.

Kovanda habsedilen bir yığın ateş böceği,Delip halâs edeyim, der, bu sermedi geceyi! [2]

Bu çehremiydi ki titrerdi karşısında zemin? Bunun mu handesi âfâka tarh ederdi enin?

Şeâmetin nede etmiş ki cevvi istila:Hayatın ayrı felâket, mematın ayrı belâ!

V A H D E T

Eski bir İslâm muharebesinde yaralı mücahidlerin son demi hayat­larında, hayatları bahasına gösterdikleri, pek âlî bir diğergâmlığı tasvir eden hikâyeden ibaret. Şöyle bitiyor :

Şarkın ki mefâhir dolu, mâzîi kemâli,Yarab, ne onulmaz yaradır şimdiki hâli!Şirâzesi kopmuş gibi, manzumei îman.Yaprakları yırtık, sürünür yerde, perişan.Vahdet mi şiâriydi? görün şimdi gelin de:Her parçası bir melabe eyyâmm elinde!Tarihine mev’ûdı ezelken ebediyyet.Ey, tefrika zehriyle şaşırmış giden, ümmet!Nisyana çıkan yolda mı kaldın gümrah?«Lâ hâvle velâ kuvvete illâ billâh!»

G JE_Ç E

(Gölgeler) in en derunî ve en ulvî seslerindendir. Şair bunda ve bundan sonraki iki eserinde aşkın ve san’atın nihaî kemâlini göstermiş­tir. Şu mısraları Akif’in en yüksek bir nasîbei tasavvufa da malik oldu­ğunu pek güzel isbat ediyor:

Diyorlar; hep senin şemsinden ayrılmış, bu ecramı..İlâhî onların bir an için olmazsa ârâmı;Nasıl dursun, benim bîçâre gölgem, senden ayrılmış? Güneşlerden değil, Yarab, senin sinenden ayrılmış!Henüz yadımdadır bezminde medhûş olduğum demler,

[2]

210

Bir kızıl dağın sinesindeki simsiyah, dehlizlerde yanan elektrik lâmbaları hakkmda.

Page 210: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

o demlerdir ki yâdından kopar beynimde bin mahşer! Tutundun kibriyâdan bir nikab, uçtun nigâhımdan.İlâhî bin tecelli berk ürürken kıblegâhımdan,Urur mihrâbtan mihraba alnım şimdi hüsranla.

Serilmiş secdemin inler durur yerlerde miracı;Semâlardan gelir ûmmanlarm tehlîli emvacı!Karanlıklar, ışıklar, gölgeler sussun ki, Allahım,Bütün dünyâyı inletsin benim secdem, benim âhım.

Şu mısra’lardan daşıb dökülen en yüksek ve arifane samîmiyyet ve ma’sumiyyeti tavaf edelim :

Ömürler geçti, sen yoksun, gel ey bir dânecik mâ’bud.Gel ey bir danecik gaib, gel ey bir danecik mevcud!Ya sıyrılsın şu vahdetgâhı vahşetzâr eden hicran, ya bir nefhanla serpilsin bu hâsir kalbe itminan.Hayır, îmanla, itminanla dinmez ruhumun ye’si;Ne âfâk isterim sensiz, ne enfüs, tam takır hepsi!Senin mecnununum bir sensin ancak taptığım leylâ.Ezelden sunduğun şehlâ nigâhm mestiyim hâlâ!Gel ey sâkîi bâkî, gel, elestin yâdı şâd olsun:Yarım peymane sun, bir cürâ sun, tek aynı meyden sun!

H İ C R A N

Serapa şiir ve aşk. Şu parçalarını okuyalım :

İlâhî bir hatâ ettimse elvermezmi hüsranım? Güneşler doğdu, aylar doğdu, ben hâlâ perişanım!

Sen ey dilber ki, serpildikçe handen, fışkırır yer yer. Semâlardan, zeminlerden, şefaklar, lâleler, güller.

Bütün cevviyle, ecrâmiyle insin, tarumar olsun.Nedir mânası bir kalbin ki, âfâkında sen yoksun!

S E C D E

Bu eseri güzinin tamamını yazacağım. Çünkü hiç bir mısraını ihmâle imkân yoktur. Üstâdın «Secde» si Safahat’ın arşı âlâsıdır :

211

Page 211: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Şühudundan cüdadır, çok zemanlar var ki, îmanım;Bu vahdetzâre, güya, geldim amma bin peşîmanım:Huzur imkânı yok, dünyâyi etmiş cezben istîla;Ne hüsrandır, İlâhî, mâbedim, çep çevre, vaveylâ! Derinlikler, kovuklar, kuytular, şellâleler, yarlar. Bulutlar, yıldırımlar, çöller, enginler, sular, karlar, Güneşler, gölgeler, aylar, şefaklar... hepsi çığlıkta;Gelir tarrakaler çaktıkça ecramın karanlıkta!Sabâ dağlarda sûr üfler, coşar vâdîde bin mahşer; denizler yükselir, seller döner, taşlar semâ’ eyler. Üfuklar çalkanır, kaynar ziyâ girdâbı göklerde;Asırlar devrilir: çamlar, çınarlar çırpmır yerde.Bütün zerrâtı sun’un bir müebbed neşveden serhoş.Sağım serhoş, solum serhoş, İlâhî, ben ne yapsam boş! Ömürlerdir, gözüm yollarda, hâlâ beklerim, hâlâ,Şühud imkânı yok, coştukça hilkatten bu vaveylâ.Hayır, bir başka rûh esmiş ki, akşam, sermediyyette: Uyandım, fecre baktım, titriyor par par meşiyyette.O coşkun nâ’ralar bîtab; o taşkın zerreler mahmur;O tufanlardan ancak terliyor meşrikta tek bir nûr.O göm gök kubbe, sînâ rengi tutmuş, bir avuç toprak: Işıklar püskürürken, şimdi haşyetlerle müstagrak!O ecrâm, âh o gözler öyle fâniler ki mevlâda.Dönüp bir kerre olsun bakmıyorlar artık eb’ada. Denizler, dalgalar, dağlar, ağaçlar, gölgeler dalgın..İlâhî, ürperen tek gölge yok bağrında âfâkın.Saba durgun, sular durğım, gölün durgun hayâlinde.Ne mâ’nîdar o gökler, kudretin bir vahyi hâlinde!Bu vahdetzâre dün baktım: ne meyhaneydi cûşâ cuş! Bugün rindânı gördüm: başka bir peymâneden bîhûş. Bütün dünyâ serilmiş sunduğun vahdet şerabından; Benim mest olmıyan maczubun, Allahım, benim meydan! Bırak, hâsir kalan seyrinde mî’racım devam etsin; rüküum yerde titrerken, huşuum arşı titretsin!İlâhî, serserî bir damlanım, yetmez mi hüsranım?Bırak taşsın da doldursun şu vahdetzârı îmanım.Bırak, hilkatte hiç ses yok, bırak, meczûbunun feryad.. Bırak, tehlîlim artık dalgalansın, herçi bâdâbad!Kıyılmaz lâkin, Allâhım, bu gaşyolmuş yatan vecde.. Bırak, «hilkat» le olsun varlığım yekpâre bir secde!

212

Page 212: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

HUSAM EFENDİ HOCA

Merdâne, müttekıyâne, âlîcenâbâne bir mevzu’, bir fıkra. Kıt’alar.Şunları intihab ediyorum:

Geçmişten adam hisse kaparmış., ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hissemi verdi?«Tarîh» i «tekerrür» diye tâ’rif ediyorlar;Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?

«Arkamda kalırsın, beni rahmetle anarsın» [1]Derdim sana baktıkça, a bîçâre kitabım!Kim derdi ki: sen çök te senin arkana kalsın.Uğrunda har âb eylediğim ömrü har âbım?

*

Bahar olmuş, çemenler, lâleler, güller bütün bitmiş; [2] Gülüm, bir sensin ancak bitmiyen hâla şu topraktan. Rebîî bir bulut şeklinde ağlarken mezarında.Nihayet öyle yaş döksem ki, artık sen de fışkırsan!

*

MEVLİDİ NEBÎ

Ne lâhûtî geceymişsin ki teksin sermediyyette;Meşimenden doğan ferdâye hayrânım, ne ferdadır!Işık namiyle vicdanlarda ondan başka bir şey yok;O bir sönsün, hayat artık müebbed leyli yeldâdır.Perişan sözlerimden bıkma, hoş gör, yaresulellâh,Kulun şeydâdır amma, açtığın vâdîde şeydadır!

Onu şu iki vasfı celîl ile târife çalışmıştım: 1 — Şairi ilâhî, 2 — Âşıkı Risâletpenâhî. İşte Akif’in şiârı mümeyyizi ancak bunlardır. Onun mâyei tahassüsü hep aşkı İlâhî ve aşkı nübüvvetpenâhi idi. İlhamım doğrudan doğruya o iki menbaı kudsiyyetten alan Mehmed Akif başka mana ve ma- hiyyetlerle tavsif edilemez ve o mana ve mahiyyetlerle ölçülemez de.

[1] Bu kıt’anm muhatabı (Safahat) tır. Ne acı bir hitab! Fakat, üstâd, senin (Safahat) m ebed zindedir. Ölmemiştir ve ökniyecektir.

[ 2] (Sadî) den tercemedir.

213

Page 213: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hayatında yazdığım halde kendisine veremediğim ve okutamadıgım bir manzumede demiştim k i :

Sana şâir diyemem; vahyi ezeldir şi’rin;Bahrinin mevcelerinden, senin, Allah taşar!

O, Hakkın ve Muhammed (S.A.) in gül bagçesinde yetişen ve orada şakıyan bir bülbüldü, (Ömer Âli) merhumun dediği gibi :

«Zağ gülzârdaki hâleti şevki ne bilir?»

Üstâda bir nati resul yazmasını reca etmiştim; Haşyetle silkindi ve dedi k i :

— Onun nâiti (vasıfı) bizzat Allahtır, Kur’andır. Ben nasıl yazabili­rim? Hakikaten Âkif hayatında bir tek na’ti resul yazmamıştır. Korkar­dı, titrerdi. Kur’anm tercemesi hakkmdaki vaz’iyyeti de böyle idi.

Yukarda yazacağı «Haccetülveda’» dan bahsetmiştim. Âkif bunu ya­zamadı. Yazamayacaktı. Çünkü aşkı’ haşyeti ilâhiyye ve mahabbeti Mu- hammediyye (S.A.) ile mâlâmâl idi. Akif gibi bir şair yüce Peygamberin makamına çıkıp ta onun lisamndan ümmetine hıtab etmiye sıkılırdı. îş- te, «Haccetülveda’» ın, olanca recalara rağmen, yazılamamasının iç sebebi her halde bu olmak lâzımdır, kanaatındayım.

Ç O C U K L A R A

Akif’in yüksek tevazuunu ve yürüdüğü yolun sarplığını gösteren bir ket’adır.

BİR ARİZA

Yurd tehassürünü inleyen bu samîmi eserini yukarda görmüştük. Bunun bir de te’kidi var ki henüz intişar etmedi. Akif’in kendi hakkın- daki kanaatlere. Mısırda devam eden İktisadî buhrana, borçluların kur­dukları hülyalara, alacaklı «yaran» ın «zebani» lerin şimşek gibi çakan enzarma işaret eden bu şiîrini aynen yazıyorum [1],

Ey bâdi sabâ, ahde vefâ böyle mi sizde?Yelkenle koşarken, hani, kırlarda, denizde,Hâtırlamadm Heybeliden geçmeyi, heyhat,Gûyâ edecektin, hani, takdimi tahiyyât,Hülvanlıların sevgili Abbâsına bizden..

[1] Bu şiiri gönderen muhterem Fuat Şemsi kardeşimizdir. İkinci mektubunu oku­yunuz.

214

Page 214: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ey bâdi sabâ, kurtulamazsın elimizden.Biz neyse, fakat, şâirimiz var ki belâdır,Söz anlatamazsın ukalâdır, sükalâdır!Asrın, hani, yüz kible değiştirse şüûnu,Tek ibre bilir kendisi ancak, o da: burnu!Bin söyle, onun doğrusudur vichesi, şaşmaz;Her hatvede sürçer, yıkılır, sulha yanaşmaz.Düşkünse bu gün, kimse değil, kendisi bâdî.Beyninde sekiz bin senedir körpe mebadi.Er geç dönecek bunlara dünyâ diye bekler,Zulmette pinekler gibi âvâre sinekler..Yâhû, bu tuzaklarla beşer avlanacak mı?Yirminci asır ak babalardan da bunak mı?İdrâke bakm sonra ömür altmışa gelmiş;Aklın yeri başmış, yaş olaymış ne güzelmiş!Yetmez gibi vâiz kesilip ettiği kem küm, îster edebiyyata kadar, bulsa, tehâkküm!Hülyâ mı dedin, hem de ne dîvânece hülya:Ahlak ile zincirliyecek san’atı güya!

Bir yosma ki, çıplak, daha mûnis, daha dilber, endîşei nâmûs ile örtünse, ne derler?Endîşei san’atle eder, belki, tahammül,Endâmını, rü’yâ gibi, örterse de bir tül.Bir tül ki şafaklarla seherler gibi şeffaf; bir tül ki durulmuş suların kalbi kadar saf;Bir tül ki esîrî mi nedir târ ile pûdu Örterken açar büsbütün âvâre vücudu.Artık bunu ölçüp biçecek terzi, tabîî,Dört peşli giyen çulha değil, zevki bediî.

Ey zevki bediîye kıyan şâiri mecnun, iflâsı karihâyle bunaldın mı? oh olsun!Kumlarda sürün, inlere gir, dağlara tırman;Kabil mi senin bir daha ilhâma kavuşman?Evrad oku, efsunlu, mürekkepli sular iç;Bin bekle ,bin uğraş., o perî gelmiyecek hiç!Lâkin gelecek — evlere şenlik— sıra derler Bakkal, kasap, eczacı, hekim, kahveci, berber.Ev sâhibi, ekmekçi, manav, sebzeci, fulcu;Silkip dökecek her biri koynundaki borcu.Sen dil dökeceksin, edebilsem diye, hey’hat.Karşındaki yâranla bir ay sonra mülâkat..

215

Page 215: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bihûde o diller, o nefesler, o emekler;Yâr an seni terketmiyecek, gitmiyecekler.Ey san’ate zencir düşünen şâiri evhâm, Hasretmisin ilhâma? evet, al sana ilhâm:En seçme zebanileri karşısmda cahimin, boy boy gezedursun, kimi kâfir, kimi mü’min. Döndükçe nazarlar sana, şimşek gibi çaksm.. kurtul göreyim, şimdi, nasıl kurtulacaksın? Feryâdma kimdir koşacak? kim kimi dinler, Buhran diye inlerken ufuklarla zeminler? îhvanı safâmn kimi medyun, kimi müflis;Gök kubbenin altında ne tek his, ne de mûnis! Bir tâne paşam var., o da, gördün ya, pamuklar Düşkün diye, gitmiş, yakacıklarda uyuklar!

Hamiş:

Ey badi sabâ, öyle değil sen beni dinle:Son cümleyi yazdmsa, çizip kendi elinle. Hamiş de kenar bir yere çek, söyleyeyim yaz: Elbet paşamın nüshai sânîsi bulunmaz.Tek nüsha çıkarmış, çıkarırken onu hilkat; Tezhibi de, tehzibi de bambaşka hakikat. Şîrazesi din, dîni salâbetle mücehhez;Servetçe düşer, belki, fakat kendisi düşmez. Allaha dayanmış, onu sağlam bilir ancak; Bilmez ne demektir pamuk ipligne dayanmak.

16 Temmuz 1932

BİR GECE

11 Rebiul’evvel 1347

İşte yine mevlid gecesine âid enfes bir şiir :

On dört asır evvel, yine bir böyle geceydi, Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi! Lâkin, o ne hüsrandı ki: hissetmedi gözler; Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi! Nerden görecekler? göremezlerdi tabu:Bir kerre, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;Bir kerre de mâ’mûrei dünyâ, o zamanlar, Buhranlar içindeydi, bu günden de beterdi.

216

Page 216: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;Dişsiz mi bir insan, onu kardaşları yerdi! Fevzâ bütün âfakını sarmıştı zeminin, Salgındı, bugün şarkı yıkan, tefrika derdi. Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz. Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!Bir nefhada insanlığı kurtardı o ma’sum.Bir hamlede kayserleri, kisrâlan serdi!Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi; Zulmün ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi; Alemlere rahmetti, evet, şer’i mübîni, Şehbâlini adi isteyenin yurduna gerdi.Dünyâ neye sahibse, onun vergisidir hep; Medyun ona cem’iyyeti, medyun ona ferdi. Medyundur o Mâ’suma bütün bir beşeriyyet.. Yarab, bizi mahşerde bu ıkrâr ile haşret.

NE ESERDİR, NE SEMER!

Akif’in can kardaşı bay Fuad Şemsi’nin mektubunda kısmen okuya­cağız. Zamanın telekkıyat ve tehavvülatını, beşerin verdiği fevrî ve şah­sî hükümlerle sakat kıymet ölçülerini mütehekkimâne didikleyen bir nazmdır. Bu nazm Akif hakkmdaki dedi kodulara karşı ne beliğ bir is­tihzadır!

DERVİŞ AHMED

«Neyzen Tevfik’in 3400 üncü tevbesinden isti’fası münasebetiyle» ya­zılmış fantazi ve ömür bir şiir. Akif’in hiç bir eseri bu derece şakrak ve lâübâlî değildir. Ben bu feyzi müstesnâye Tevfikımızın ruhi şuhundan da bir şey karışmış olduğuna kaniim. «Safahattan fıkralar» faslımızdadır.

SAİD PAŞA İMAMI

«Ahlâkı da sesi gibi İlâhî olan bu adam» Valide sultanlardan biri ta­rafından yalıda mevlid okutmıya çağırılmıştı. Yalıda büyük ve çok î’ti- nalı bir mevlid toplantısı yapılıyor, davetliler fevca fevc saraya geliyor­lar, yemekler yeniyor, yatsı namazları kılınıyor, fakat mevlidci meydan­da yok! Sultan müteessir ve münfeîl. Davetliler hayrette! İlâhiciler mev­lidi okuyorlar, tam merasim biteceği sırada Said paşa imamı çıkıb geli­

217

Page 217: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

yor! Meğer onu dağ gibi kız evlâdını gömmüş fakir bir kadıncağız yolda yakalamış, ölünün kırkıncı gecesi olduğu için kendisine mevlid okutmuş imiş. Sebebi teahhur bu!

Üstâdm bu eseri hem san’at bakımından, hem halkçılık ve an’aneci- lik noktasından çok kıymetlidir. Evvelâ başlangıçtaki şu güzel tasviri okuyalım:

Coşar avizeler artık, köpürür kandiller;Bu ışık çağlayanından bütün âfak inler!Yalının cebhesi, Ülker gibi, baştan başa nur;nîm açık pençereler, rengü ziyâdan mahmur.Al, yeşil, mâvi fenerlerle donanmış kıyılar;Servi sîminler atılmış suya, titrer par par!

Rıhtımın taşları, zümrüd gibi, İran halısı;Suda bitmiş çemen, üstünde de sultan yalısı!

Mevlid yemeklerini tasvir eden canlı mısra’lardan ;

Tablalar ay dede çıkmış gibi, başlar devre Yayılır baygın, ılık bir buğu, bir tatlı duman;

Mevlid okunma merasimine âid san’atkârâne bir tablo:

Kalan üç bahri terennümle, çekerken «Âmin!»Tâ uzaklarda çakar zulmet içinden bir enîn.Gecenin kalbi durur, ürperir inler, cinler;Açılan pençereler, göz kulak olmuş dinler.O enîn karşiki sahilden açılmaz mı biraz,Sûrı mahşer gibi sesler çıkarır, şimdi, boğaz!Tutuşur, cebhei sînaye döner, sinei cev:Sanki yüzlerce yanık ney savurur, yer yer, alev!Kayalardan, kıyılardan bir ateştir çağlar:Lahni Dâvûd ile inler yine gûyâ dağlar!Ah o kudsî nefes eşbâha ederken sereyan,— Karalar vecd ile pürcûş, sular pür galeyan —Dem çekip, dem tutarak etmiye başlar feyad.Boğazın her tarafından bir İlâhî inşad:

Üstâd (Galîb) in na’ti meşhurunu söyletiyor ve şu parçasını iktibas ediyor :

«Sultanı rüsül, şâhı Mümeccedsin, efendim!Bîçârelere Devleti sermedsin, efendim!Menşûrı «Leamrük»le müeyyedsin, efendim!

218

Page 218: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Dîvânı İlâhîde serâmedsin, efendim!Sen Ahmedü Mahmûdü Muhammedsin, efendim!Haktan bize sultânı müebbedsin, efendim!

Kühne kayıkla sahile çıkan mevlidci teahhüründeki maziretini valide sultana kısaca anlatırken diyor k i :

Hatunun sözleri dîvâneye döndürdü beni;Ne saray kaldı hayâlimde, ne sultan, ne fülân; «Çile dolsun, yürü öyleyse, dedim, oldu olan!» Size yüzlerce adam mevlid okur benden iyi. Ama bîçâre kızın, bağrı yanık, anneciği, Yoklasın merdini, nâmerdini, insan diyerek.Eli yüzlerce heyûlâya değip boş dönecek! Fukarânın seneler, belki, siler göz yaşını, Hangi taş pekse, hemen urmıya baksın başmı, İlin evlâdına yanmaz parasız bir kimse! Çâresizdim sizi bekletmede, beklettimse.

Yine kıt’alar ;

RESİM İÇİN

Beni rahmetle anarsın ya, işitsen, bir gün.Şu sagu- kubbede, hâib, sesimin dindiğini?Bu heyülâye de bir kerrecik olsun bak ki, Ebediyyen duyayım kabrime nûr indiğini!

NEFSİ NEFİS

Beşerin taptığı bir kendisinin heykelidir; Dinlemem, etse de AUâhı bütün gün takdis.Ben bu mel’un putun uğrunda geberdim, hâlâ, Kabaran kokmuş içimden: yaşasın nefsi nefis!»

YAS ALTMIŞ

Üstadın nefsini horlıyan bir kıt’asıdır.

N E V R U Z ANe güzel nasihattir:

İhtiyar amcam dinlermisin, oğlum. Nevruz?Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işde gerek. Lafı bol, karnı geniş soyları taklîd etme;Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, Irkına çek!

219

Page 219: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Oh, ne güzel şiir! Hele ikinci beyti...

Lâmekânlardamısın, nerdesin, ey gaib ilâh? Dönerim enfüsü, âfâkı ezelden beridir. Serpilib kubbene donmuş, o ışık damlaları, Seni yer yer ariyan yaşlarımın izleridir!

N E R D E S İ N ?

TEK HAKİKAT

Tek hakikat var, evet, bellediğim dünyâdan; Elli, altmış sene gezdimse de, şaşkın şaşkın; Hepimiz kendimizin, bağrı yanık, âşıkıyız; Sâde, ilânı çekilmez bu acâib aşkın!

HAYAT ARKADAŞIMA

Seni bir nûra çıkarsam, diye, koştum durdum. Ey, bütün dalgalı ömrümde, hayat arkadaşım! Dagmıdır, karşı gelen, taşmı, hep aştım, lâkin. Buruşuk alnıma çarpan bu sefer kendi taşım!

S A N ’ Â T K Â R

Üstadın bu eserine mevzu olari zât Şarkın yegâne dehâyi musikîsi bay Şerif Muhiddindir. Şu parçaları intihab ediyorum :

Nazar — kamaştığı berkiyle bimecalî şuhud —Kalır ayaklarının tâ ucunda gaşyi sücüd!

Bulutlu gözleri canânda, kendi müstağrak;Fezâ yıkılsa, kızm ruhu belki duymıyacak!— Emir, o sonraki üç parça yokmu, pek müdhiş; Bu şâh eserleri ömründe sahne dinlememiş.Nasıl, bulutlara yangın verir de yaz güneşi, Yakarsa gökleri şimşeklerin serî’ ateşi;Senin de çalmadı parmakların, tutuşturdu.Ziya adımları altında haykıran ûdu!Ne hisle inledi karşında sineler, bilsen.

220

Page 220: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kümeyle tellere birden alev dökerken sen!Kanar, yanar gibi yüzlerce bülbülün kalbi,O perde perde tüten nevha neydi, yarabbi!Evet, bizim medenî garbm ilk işittiği ses,Çölün yanık yüreğinden kopub gelen bu nefes,Nidâyi hak gibi edvârı haşreden bu hıtab............................................................................................. r...........Aceb hayâli tararken semayi ilhâmı,Cenâhı dört açılır böyle bir dehâ varmı?

Gücenme, anla nihayet ki: bir belâzedeyim,Kader dedikleri unsurla pençeleşmedeyim!

Döner döner çıkamam, ye’s içinde kıvranırım;Mezâra canlı giren bir zevallıyım sanırım!

Tulûu mahşere kalmış batan güneşlerimin!

îşte, hakkında «şair değildir, nazımdır» veya «Nazım da değildir, bir hiçtir» denilen büyük üstâdın seçme şiirleri! Eğer bu şiirler de alel’âde nazm veya bir «hiç» telâkki edilecekse, o halde, yalnız Türkiyede değil, bütün cihanda henüz bir şair doğmamıştır !

Akif’in vicdan ve fikir kanaatlarım tebarüz ettirmek maksadiyle al­dığımız bazı parçalarla yedi cild Safahat’tan kitabımıza geçirmediğimiz akşamın içinde şiir sayılamıyacak bir çok beytler de vardır. Fakat, bir şair bütün eserlerinde de şair olamaz ya!.. Meselâ, büyük şair Abdlilhak Hâmid merhumun eserleri içinde öyle hâyîdelere tesadüf olunur ki Sün- bülzade Vehbi divanında eşini bulamazsınız! Her şair ancak vasfı mü­meyyiziyle tanılır ve onunla anılır.

BİR HÜLASA

Akif’in, etrafında tavaf ettiğimiz şiirleri kendi «Hüviyyet» ve «Şah- siyyet» inin canlı birer tarifidir. Onda göze çarpan mümeyyiz vasıflar, başlıca şunlardır :

1 — Yüksek şairdir. Onu bu vasfından uzaklaştırmıya imkân yoktur.2 — Kendini duygulandıran mevzuları, büyük bir cûşü hurûş ile,

okuyanların tâ ûmkı ruhuna kadar işletebilmiştir.3 — En ibtidaî hâdiseleri de, en yüksek ve ince mevzuları da kud­

retli ve nüfuzlu bir şair selâhiyyetiyle tasvir edebilmiştir.4 — Hele, muhaverelerdeki muvaffakiyyeti emsalinden çok üstün-

221

Page 221: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

5 — Lisanı temizdir. İstanbul lehçesini ihtiyar etmiştir. Muâsırları- nm yaptığı şekil, kâfiye ve vezin kusurları onda yoktur.

6 — Aruz veznini en son merhalei tekâmülüne o erdirmiştir.7 — İntihab ettiği kelimelerde ibtizale düşmemiştir. Tenasübe, mu-

vafakata î’tina etmiştir.8 — Başkalarında vezn doldurmıya yarayan «Evet, hele, hadi, Hay

hay...» gibi kelimeleri kelâmm nesci arasında tamamen gaib edebilmiş, ne yamasını ne de ekini belli etmemiştir.

9 — Teşbihlerinde, istiarelerinde, daha doğrusu hayallerinde çok dol­gun, olğun ve metindir. Maamafih bunlardan bir kısmını daha ince, daha güzel de işliyebilirdi.

10 — Şiirleri sâdedir, tabiîdir, samimîdir, içlidir.11 — Muhatabı yüzde doksan halk, on münevverdir.12 — Yüksek seviyyeye hitab etmek istediği zaman hararetini biraz

azaltmıştır.13 — Aşka, bâdeye, canâna. Meye, Neye... âid bir şey yazmamış, «te-

ceddüd edebiyyatı»nm zaman zaman divan edebiyyatına kayan hevesle­rinden müberra kalmıştır.

14 — Şahsını, âilesini, hususiyyetini harîmi şiirine sokmamıştır.15 — Cemiyetcidir, ictİmaiyyatcıdır, halkçıdır, vatanperverdir.16 — Başı boş san’ata düşmandır, nazarında san’at «cem’iyyet ve ha­

yat» ile bağlıdır.17 — Sözü özüne, özü sözüne uygundur; ancak inandığını yazmıştır.

Yazıları yapmacık değildir.18 — Yüksek bir feragati nefse sahihtir.19 — Eserlerinde hiç bir kuvvetle sarsılmıyan yekpâre bir vahdet ve

iman hâkimdir.20 — Hurafenin, dalkavukluğun, riyanın, hodgâmlığın, câhilâne taas­

subun, cehlin, irticâm, kozmopolitliğin, urdum duymazlığın, dinsizliğin, zulmün... düşmanıdır. Onlarla yaptığı mücadeleler çok hamlelidir, bî amandır.

21 — Şiirleri hemen umumiyyetle «terbiye» bakımından faidelidir.22 ? Eserleri hey’eti umumiyyesiyle nezihtir; her âilenin harîmi mah-

remiyyetinde emniyyetle okunabilir.23 — Yaşadığı asrı, içinde bulunduğu cem’iyyeti, olduğu gibi, yazmış,

gelecek nesle çok güzel bir tedkik ve intibah fırsatını vermiştir. (Tarih ve halkıyyat bakımından hizmeti büyüktür).

24 — Din, vatan, ahlâk, milliyyet, insaniyyet, sa’y, terekkî... yolların­daki hamleleri kuvvetlidir, samimîdir.

2 5 Evvelâ— kendi ecdadının; topraklarını «sürdüğü, can ektiği»Arnavudlukta kaynaşan ve Türkün sinesine elde zehirli hançerle yürüyen— «başkımcılık» veya «kavmiyyet» ten başlamak şartiyle, yaşadığı devir­

222

Page 222: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

de «Millî birliği» târumâr edeceğine inandığı— bütün «kavmiyyet» cere­yanlarına şiddetle muhalefet etmiştir.

26 — Nazarında «kavmiyyet» başka, «Milliyyet» başkadır [1],27 — Türkün ve diğer îslâm milletlerinin «Asrı seâdet» teki samîmiy-

yete ircaı lüzumuna kanidir. Müslümanlığı «En nihaî medeniyyeti bile kucaklamıya kâfi beşerî, umumî ve fıtrî bir müessese» diye tanımıştır. «O müessese çok parlak ve bütün medeniyyetlere fâik ve hâkim bir islâm medeniyyeti meydana getirmişti. O müessese — yalnız uhreviyyattan ibâ- ret olan diğer dinler gibi— ilm ile, akl ile hâli münazaada olamazdı».

28 — Yaşadığı devri, hattâ îtilâ devirlerimize nazaran, çok geri gör­müş, o devrin devamına imkân olmıyacağına inanmıştır.

29 — Ahlâkıyyatımızın ictimâiyyatımızdan, ictimaiyyatımızuı, diniy- yatımızdan tekevvün etmiş olduğuna kani’dir. «Sağlam bir müslüman ol­madıkça iyi ve mütekâmil bir insan olmıya imkân yok» tur.

30 — Millî ve ictimâî hüviyyetimizi koruyalım, Avrupanın teknik me- deniyyetini alalım, ictimaiyyatını koğalım.» Maddî medeniyyeti manevî ictimâiyyatından çok ileride olan garb çökmek üzredir. O, hodkamdır, kendi bekasını, kendi seâdetini diğerlerinin zâlimâne imhasında arıyor. Garbta çıkacak bir hercü merc onları temelinden yıkacaktır. îşte:

«Medeniyyet» dediğin tek dişi kalmış canavar!Bunun remzidir. Ve müslümanlığın bütün dünyada yeniden parlaması muhakkaktır.

31 — «Asım» 1 — ki mefkürevi bir eserinin kahramanıdır. Avrupaya yollamıştır, Avrupanın «müsbet ulûmunu» alıb dönmesini istemiştir.

32 — Milliyetperverliği — kavmiyyeti değil— su ile şebergap islâm- cılıkta imtizaç ettirmiştir. «Kâ’beyi» Mehmedciğin mezarına taş^^apmış, kalbi; islâmın en büyük hadimi Mehmedciğe ağmıştır.

33 — Başta dâima «türk» olmak üzere yüzlerce milyon müslümanın kardaş olduğunu ve bu kardaşlığm samîmiyyete inkılâbindan islâm için en büyük ve azametli faideler doğacağını anlatmıya çalışmıştır. «İttihadı İslamcıdır.»

34 — Bahsettiği «ecdad; Osmanlar, Orhanlar, Selimler, Süleyman pa­şalar...» hep türktü. «Safahat» ından esen hava da ekseriyyetle türktür.

35 — Birinci Büyük Millet Meclisinin hitamına kadar Akif o meclisle birlikte çalışmış, ondan sonra başlıyan inkılâb safhaları zamanında Mı­sırda bulunmuştur.

İşte, Mehmed Akif! Ona «bugün» ün îcâbât ve şerâiti ile bakanlar «Geri», «Dün» ün göziyle görenler «İleri» diyebilirler. Akif’i zamanında iki zümre sevmezdi:

1 — Tefritli mutaassıblar, 2 — «Lâdinîler.» Birinci bizden değilsin, der, «tekfir» eder, ikinci ayni nakaratı söyler, tenkid eylerdi...

[1] Bu, müstekil bir mevzudur.

223

Page 223: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(YENİ ADAM) IN ANKETİ MÜNASEBETİYLE BİR MEKTUB [1]

Ciddî ve İlmî neşriyyatiyle tanınmış olan mecmuanızda . Mehmed Akif hakkında bir anket açmışsınız.

Buna verilen cevabları sevinçle okuyoruz. Öyle tahmin ederim ki Memleketin sayılı bütün ediblerini de müteakip nüshalarınızda okuya­cağız.

(Yeni Adam) m süalleri, leh ve aleyhinde ve hakkında bir çok yazılar yazılan, bir şairin tayini hüviyyeti ve tasnifi noktasından haizi ehemmiy- yettir. Onlara memleketin her yerinden cevablar verilmelidir. İşte, ben de — dâvetsiz düğüne gidenler gibi— bu ankete iştirak ediyorum. Zâten Cümhure âid olan bir mevzua devlet te lâzım değil ya...

1 — Ben Akif’e «Millî şair değildir» demenin imkânını bulamıyo­rum. Çünkü onun bütün terennümatı Millî idi, Milletin derunî sesleri idi.

Hem, «Millî» ile «Milliyyetci» başka başka olmak lâzımdır, kanaâtm- dayım. Eğer «Milliyyetci» demek, meselâ, eski Türk ocaklarının bir şiâr, bir meslek, bir iş bölümü hâlinde takib ettikleri «siyasî Türkçülük» de­mekse Akif o Türkçülüğün dışında kalmıştır, hattâ ona aleyhdar olmuş­tur. Akif’in bu aleyhdarlığı Türk milletinin harsini, ilerilemesini boğmak için değil, kendinin yaşadığı ve fa’al bir surette yazı yazdığı devirde zaif vatanı tefrikalardan ve parçalanmaktan siyanet etmek içindi, Yurd se- verliğindendi. O devrin icabat ve şeraitini göz önüne getirmezsek vere­ceğimiz hükümlerde hata etmiş olabiliriz.

Eğer «Milliyyetci» demek «Türkü Türk olarak sevmek» demek ise Akif, şübhe yok, olanca temiz ve şümullü manasiyle bir «Milliyyetci»dir. Çünkü o, içinde yaşadığı milleti kadar hiç bir varlığın mehabbetine, aş­kına kendini veremedi, bağlıyamadı.

Bunlarla beraber, Akif kanaat çevresini daha çok geniş tutmuştu. O çevre, merkezinde ve başında dâima Türk Milleti kalmak üzere, yüzlerce milyon müslümanı ihatasına almak istedi. Akif görüyordu ki: Dünyanın en acınacak insanları müslümanlardır. Onları hurafelerden, geriliklerden, esaretlerden, zilletlerden... kurtarmıya çalıştı. Terakki ve istiklâl aşkla­rını ruhlarına zerk etmek istedi. Bütün müslümanları yekdiğerine bağlı- yan «ana tel» islâmiyetten ibâretti. Fakat o tel eski samîmi ve kuvvetli sesini vermiyordu; Paslanmıştı! Bu pasları temizlemek kudsî bir vazife idi. Nihayet, «Cemaleddini Efganî» nin, «Şeyh Muhammed Abdühü» nün benliğini saran ve yakan «hakimiyyeti İslâm — ittihadı İslâm» ateşlerine cihanı islâmda yalnız «Akif» ve hindistanlı «İkbal» gibi mahdud şairlerle

[1] Bu mektubu (Yeni Adam) ın kıymetli müdür ve sahibi bay İsmail Hakkı Bal­tacı oğluna takdim etmek üzere yazmıştım. Anket birdenbire kapandığı için yollıyamadım. Şimdi kitaba dere ediyorum. O kıymetli mecmuanın süalleri ve yazılan ilerdedir.

224

Page 224: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ancak bir iki hakîkî âlim tevarüs etmişti. Onlar bütün müslümanlarm behemehal hakimiyyetlerine kavuşacağma.ve dünyanm hatta ergeç müs- lüman olacağına, bundan başka çare bulunmadığma inanmışlardı.

Evet, ona tam bir «İslâm şairi» diyebiliriz. Kuvvetli, imanlı, ateşli bir İslâm şairi! Fakat, Türk dâima başta kalmak şartiyle dört lisanı ede-

■ biyatile bilen Akif türk olarak yazdı, türk olarak düşündü, türk olarak yaşadı ve nihâyet türk olarak öldü.

Akif’in bir vak’asım hatırlarım; İlk Millî kaynaşma ve savaşlarda üstâd Balıkesire gelmişti. Onun samimî arkadaşlarından biri Gönene teş­kilât yapmıya gitmişti. Avdetinde o arkadaş dedi k i ;

— (......) 1er Türklere cefa ediyorlar. Millî teşkilâtı bogmıya çalışı­yorlar.

Akif’in o zaman, hiç düşünmeden, kükriyerek, verdiği cevab şudur:— Orada bir (Türk ocağı) açınız, mücadele ediniz!Akif’in beraberinde İstanbul’dan gelen bir zât «Üstâd sizi Türkçü

görüyorum» demek istedi. Akif’in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı:— Ya ne zannediyorsun? Türke hiç bir kavmin horos olmasına ta­

hammül edemem!..Bu vakıayı başkaca vesikalandırmak ta mümkündür. Çünkü şahid-

1er elyevm berhayattırlar.2 — Akif bir sınıf şairi değil, bir halk şairidir. Onun «ümmî» olma­

ması, aruz vezniyle yazması bu vasfına mani değildir. Kendinin içi de halktı, dışı da. Hem yapmacık değil, gerçekten halk! Bunda kimsenin şübhesi yoktur.

3 — Akif Türk inkılâbının temel taşlarındandır. O, yalnız eserleriyle değil, bütün varlığı ile inkılâbın hizmetkârı oldu. Balıkesirde başlıyan Millî hareketlerde bile Akif’in bir rölü vardır; O, İstanbul’da Darülhikme âzasmdandı. Balıkesir’e koşup geldi. Halka müessir bir hitabe verdi. Millî hareketleri teşci etti. O tunç hitabenin tanîni hâlâ BalIkesirlilerin kulak­larında çmlar.

İşte, bu hitabeden dolayıdır ki kendisi memuriyyetinden azledildi.Sonra, Akif Ankaraya gitti, bugün «inkılâb müzesi» hâlinde muhafa­

za edilmekte olan tarîhî «Büyük Millet Meclisi» binasınm içine girdi ve orada Burdur meb’usu olarak çalıştı.

Onun Millî davamızın esaslarını izah etmek üzere, Kastamonide ver­diği büyük bir hitabe var ki şah eserdir. O hitabenin binlerce nüshası orduya ve yurda dağıtıldı.

Akif, Meclis namına ve Meclisin selâmlarını ulaştırmak üzere, inti- hab olunan general ve meb’us Ali Fuad heyeti içinde cebhelerimizi dolaştı.

Nihayet, vatanda Millî İstiklâl marşını da o, yazdı. O zamanın Maarif vekili bay Hamdullah Subhi tarafından Meclis kürsüsünde okunan bu marş mütemâdî alkışlar arasında kabul edildi.

F: 15 225

Page 225: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Eğer bütün sayılı şairlerimizin — diğer bir çok ediblerimizin ve mu­harrirlerimizin demiyecegim— farzı kifâyesi [1] ni yalnız başına edâ et- miye koşan Mehmed Akif te inkılâba hizmet etmemiş addolunursa, o hal­de vatanda o hizmeti yapmış ikinci bir şairimiz var olduğunu iddiâya büsbütün ve bir zerre imkân yoktur.

4 — Lisana, aruza hakimiyyeti, şiirlerinin selâseti, şeffaflığı, samî- miyyeti, yekpâre vahdeti... itibariyle edebiyyata hizmeti büyüktür. O sahalarda Akif’in bir eşini henüz edebiyyat tarihimiz kaydetmemiştir. Akif paşa ile başlıyan teceddüd edebiyyatımız, kanaatımca, Mehmed Akif’le hitama ermiştir.

5 — Akif birinci Büyük Millet Meclisindeki vazifesinin hitamından sonra İstanbul’a dönmüştü. Zavallı ıztırabatı maişet içindeydi. Tek bir eve bile mâlik değildi. Hattâ borçlanmıştı da! Kendisini çok seven (Ab- bas Halim paşa) her sene kışın birlikte onu Mısıra gotürmiye, yazın da İstanbul’a, Heybeli’ye getirmiye başladı. Bu azimet ve avdet bir kaç sene devam etti. En son gidişi de yine mutat kış hareketlerinden birine müsa­difti. Mısır Hükümeti kendisini Üniversitenin Türk edebiyyatı müderris­liğine tayin etti ve o vazifede hastalığı iştidad edinceye kadar kaldı. Bu gidişlerin başkaca sebebi yoktur.

Biliyorsunuz ki, üstâdım, üniversiteler beynelmilel ilim müessesele- ridir. Akif’in bir ecnebi ve müslüman memleketindeki müderrisliği ken­disi için de. Milletimiz için de bir şereftir. Bahusus, O, Mısır’da da Türk Milliyetine ve Türk edebiyyatına hizmet etmiştir.

Eğer Akif Türkiyeye dargın olsaydı — ki buna bir sebeb yoktu — ka­naatim gizlemez, yazardı. Sonra da «Cennet Vatanı» na dönmezdi, Mı­sır’da ölür, orada gömülürdü. Akif’in hiç bir meziyyeti olmasa kanaatini gizlememesi, dos doğru söyliyen bir adam olması kâfidir. Beraeti zimmet dünyanın her yerinde asildir. Maamafih, lâyuhtîlik devri çoktan geçmiş­tir. Akif te bir beşerdir. İhtimâl, o da bazı hatalara sapmıştır. Bütün in­sanların, fakat ondan fazla, hatalara düştüğü gibi. Bu bahs uzundur. İza­hı baş ağrıtır, neşveleri kaçırır. Ah, vatanda yekpâre bir meslek ve sa- mîmiyyetle ve tertemiz çalışan ikinci bir Mehmed Akif’imiz daha bulun- savdı! Buna çok muhtacız.

6 — Akif’in bütün eserleri «İçtimaîm dir. Onu diğer şairlerimizden ayırd eden bir vasf ta zâten budur.

7 — Yukarda da dediğim gibi onun nazarında dünyanın en acınacak milletleri müslümanlardı. O, hep müslümanların âlâmiyle haşır ve neşir olmuştur. Eğer bu, İnsanî bir şey ise Akif’in eserlerinde de «İnsanî taraf­ları» mebzülen bulmak mümkündür.

[1] Halbuki uhdelerine terettüp eden o yüksek vazife farzı kifayenin de hududundan daşmış, müstesna ve kudsî yegâne borç olmuştu.

2'26

Page 226: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Sonra, Küfe, Seyfi baba, Kör Neyzen, Balkan facialarına âid eserler... Doğrudan doğruya İnsanî olan eserlerdir.

İslâmcılık, Milliyyet, İnsaniyyet, İnkılâb... bir şahsta nasıl birleşi- yor? Bu, tahlile değer bir mevzudur.

Maamafih, bir (külli tam) teşkil eden yedi cildlik (Safahat) ı daha yakından tedkik edersek bu hususta müttehid, mümtezic ve vâzih bir cevab alabiliriz. Hürmetler. 1 Mayıs 1937

SANA «ŞÂİR» DİYEMEM!(Akın Karaoğuz) a

Sana «şâir» diyemem; şîr senin pâyihda, alçalır, hâke düşer; yükselir, eflâki aşar! tacı şirindeki her rizei tarsii bedî’, o güneştir ki: semâlarda parıldar par par! sana «şâir» diyemem şîr i revânında senin, beşerin giryei mâsûmu, huruşan, çağlar!Arştan ferşe iner nazlı melekler, saf saf; sidrei kâbma yükselmek için, el bağlar! sana «şâir» diyemem vahyi ezeldir şîrîn; bahrinin mevcelerinden senin, Allah taşar!Nûrlar, penbe şafaklar, kelebekler, güller.Dereler, meşcereler, zemzemeler, gamgamalar,— Sana «şâir» diyemem— gizli aninler, boralar, hepsi., ruhunda siner, sende doğar, sende yaşar!Hissü idrâk ile örtünmüş olanlar, şemsin tâbişinden fer alır, sînesi çıplaksa yanar, sana «şâir» diyemem şîrîni kâzib fecrin nigehî hâsiri bir «hiç!» diye çiğner, yırtar! nâmı â’san yarar pîr (Süleyman dede) nin, okunur mevlidi dillerde bir âlem oynar! sana «şâir» diyemem şanlı «Süleymâniyye» taşla bir san’at olur, şîr ile olmaz, ne çıkar!(Refael), bunca havârîleri ibdâ’ eden, o dehâ; gökteki îsâ ile birlikte uçar! sana «şâir» diyemem râ’d ile berkmda senin, iztirâbâtı. beşer, sel gibi, çağlar, ağlar! bahrinin mevcelerinden, senin Allah taşar! [1]

1918 H. Basri ÇANTAY

[1] Kafiyeler mukayyed değildir. — H. B. Ç.

227

Page 227: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(Hastalığından dolayı şiir söyliyemiyen ve istimaa nazaran hayatın­dan etibbâca kat’ı ümit edilen şâiri şehir Akif’in lisanı istimdadından:)

Serilmiş bak şu takatsiz yatan cismi harâbındır, meded hâhım; enînimle nigâhı ıztırabımdır. çevirme hâibü hâsir çıkan feryadı gamnâki, benim söndürme, Allahım, içimden nurı idrâki! o idrakim ki lutfünden doğan bir lem’adır, taban, o idrakim ki eyler secde babında senin her an! o idrakim ki âfakında nuşin bir eninimdir, o idrakim ki şendedir, o bir nurı mübînimdir.Cihanlar zerrei lütfün ile olmakta handanın, beni ihyâ için kâfi değilmi lütfü ihsanın? çevir, dönsün cefasından bu solgun yüzlü eyyamım, çevir gülsün hayatı saniyemle ömri gülfamım!

Avalim şulei kudsiyyenindir müncemid nuru,Basiret gözlerimle gördü kalbim nurı mesturu.Güneşler, kehkeşanlar şuledir emvacı kudretten tahayyür etmemek kabilmi, Allahım, bu haşmetten?Bu masnûı bedîindir ukûlü eyliyen hayran, bu hayretten döner raksü semâ’ eyler bütün devran!Fakat, bilmem nedendir sonra cür’et hakka isyâna,Neden düşmektedir binlerce cebhe um’kı hüsrana!Zemini haşyetin vecdinde haşi’ giryei hunâb fezâyi vahşetin zîrinde hûnin zulmeti girdab.Cemalinden, Celâlinden müşaşâ sahnedir ekvan,Bu kudretgâha hayranım, İlâhî, dâimâ hayran!Sabun derdi devranım, muâllâ nun îmanım, evet, nurı muallâ, nurı îman, nurı rahşanım!Senin kahrınla bîtabım, senin lutfünla kudretyab Senin kandilinin mihrabıdır sînemdeki mihrab!Senin meczubunum. Mecnununum kalbimde «Leylâ» sın! Cihanlar hep şenindir, hep senin, sen öyle mevlâsm!Yanar aşkınla âteşler içimde şuleler efzun, demem amma, yine derdimle olsun sîneler mahzun, senin sevdâm rehber eyledim sevdâla dilşadım, senin nurı nigâhmla ezeldendir bu, mütâdım. doğar elbette matlubum benim de üfkı sevdâdan doğar, derler, güneşler, şuleler hep leyli yeldâdan!

MEHMED ÂKİF İÇİN

228

Page 228: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hayata meyli kalbimdir derunî âşinalardan, bu girdabı müşevveşten usandım yoksa çoktan ben! hayatın imtidâdından yegâne bir emel maksud; o maksudı celili bendenin sensin, sen ey mâbud! Gönüller namei namımla dîvanında giryandır,Bu giryan sineler aşkı hayatımla düâhandır.Benim kesme sadâyi hamemi methi cemalinden, çıkan sesler şenindir, hep senin kudsî kemâlinden! Yarat âczimde kudretler cihanı sermediyyette,Tanînim dalgalar salsın semavâtı hakikatte! yaşat, öldürme şükranım medîd olsun Cenabında, Keremler, lütfü ihsanlar nevarsa hepsi babında!

Bu istimdadü feryadım, enîni iztırâbımdır, bu feryadım, senâyi sînei rikkat meâbimdır.Yaşat; müştakı temcidim, yaşat; tevhide atşanım! Yaşat, Mevkufü hamdetmek için evkatü ezmanım. Tahammül eylemem ihvânımı ağlatma Allahım,Sana tehlilim olsun ömrüm oldukça bütün âhım!Yaşat, tebcili evsâfınla hamem iftihar etsin,Yaşat, gönlümle isyânkâr olan âsârı ğam bitsin.İlâhî, kudretin pişinde feryâd eylerim, feryâd, perişanım, zaîfim, eyle sıhhatla beni dilşâd! bu âlemde senin vaslınla şadân olmadan gitmem, tecellîyabı feyza feyzi irfan olmadan gitmem.

5 Temmuz 1936

A. Mecdi TOLON

MEHMED AKİF’İN MEZARI BAŞINDA

Edep gülzannı derdü elemler etti istilâ,O gülzarın içinde koptu bin feryadü vaveylâ! Kalem ağlar, kalem erbabı ağlar, sineler mahzun, Harab ender harab olmuş kederden şîr ile inşa. Gezer mâtem bulut şeklinde ehbabın kulûbunda,

, üfûl etti güneşler parlatan bir şâiri dana! gideri bir öyle şâir kim kemâlâtı tasavvurda ihata etmemiştir fikrini vasî’ olan dünya.Edeb dünyası hayrandır onun hüsnî beyanından cihanı îtilâyi asr içinde şâiri yektâ.O bir mevzuu yazsa hüsni te’sîri beyanîyle

229

Page 229: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ederdi en basit efkârı ülviyyet ile ihyâ. cihanı ştrü inşayi temâşâ eyledim, gördüm; onu takdîr için yer yer kurulmuş arşı istî’lâ! Mezarından işittim bir sada sermesti vecd oldum,O istiklâli Millet marşının âvazıdır hâlâ.

Bu lâhdin sahibi hurşidi ûkba, nurı dünyadır, Bu lâhdin ziri pürnuru semâlardan dübalâdır!

Bu zâtindır faziletle meâli nurı vicdanı.Faziletten, meâlîden de bâlâ aklü irfanı, muallâ bir kemâlin muhteşem bir fikri âlîsi, muazzam şairi Millet onun tebcili ûnvânı.Mücellâ bir zekânın masdarı vâlâyi izharı Münevver bir dehânın men’bai pür nun zişanı.Semâyi fikrü tasvirin fezâsında dolaştıkça Kalemden yağdırır parlak ziyâlar kalbi rahşanı. Tasavvurda yegâne mesleki mahsusa mâliktir bütün şâirler olmuştur bunun meftunü hayranı. Tevazu meşrebi pâkinde bir âlî tabiattır,Tenezzül hulkı âlîsinedir ûlviyyeti şanı.Bütün âsârı parlaktır ne yazmışsa hayâtında Temevvüc eyliyen deryâyi irfan ruhi cûşanı. Şehidanın kanından nur alıp söz şekline koymuş O rütbe rikkat âver yazdığı Şîri şehidanı.

Bu lâhdin sâhibi hurşidi ukba nurı dünyadır. Bu lahdin zîri pürnuru semâlardan dübâlâdır!

Derunumda mehasinle müzeyyen bir cihan peyda,O âlem sahnesinde bin zemin, bin âsuman peyda!O âlem bir cihanı mânevidir fikre âiddir Tecellii cemâlinde onun her bir nihan peyda! Füruğundan tecelli eylemiş ezvakı günâ gün Onun her neşvesinden bin safa, bin birgümân peyda! İçinde haşmetü şühret, içinde aşkı nurâ nur,İçinde bin bahar ezharı var, bin gülstan peyda!Bu âlem hangi sahible müzeyyendir, dedim, oldu Derununda (Muhammed Âkif) i vâlâ beyan peyda! Duyunca âhımı, feryadımı Âkif için «Mecdi»Benim sinemdedir Âkif diyip oldu zaman peyda!Onu tarihini de\rran hüsnü şühretlerle kaydetti Onun ûnvânı feyyâzı cihanda an bean peyda.

230

Page 230: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Düşündüm bir kitabe yazmayı senki mezannda, Cihanımda benim oldu bu nuranî cihan peyda.

Bu lâhdin sahibi hurşîdi ukba, nurı dünyadır,Bu lahdin zîri pürnûru semâlardan dübâlâdır.

A. Mecdi TOLON

ÂKİF’İN ÖLÜMÜNE TARİH

Ey cihanın hoş gören hüsni nazar pîrasını, Anladın mı hiç onun mâhiyyetü mânâsını? Eylemiş nabûdu bûd izhâr, sun’ı kibriyâ Âleme göstermek üzre kudreti uzmâsıhı.Var sanıp aldandığın dünya, nihâyet bir serab, Tabişiyle mâkes etmiştir fena sahrâsını.İbtidâsı, intihâsı yokluk olmuş bir vücüd Anlatır her safhasında muktedir üstâsmı [1]Aslı yok bir varlığın yoktur bekası lâcerem,Bir tahattur eyle dalgın âdemin rü’yasını!Ey seraba aldanan rü’ya içinde, aç gözün, Kendini kaptırma vehme, At beka hülyasını! Gördüğün şeyler içinde bir düşün gördünmü hiç Müddeti ümründe, yahu, bir kadem bercasını? Her dakika gökte binlerce güneş parlar, söner, Dalgalar yer, yerde arzın sahrei sammasmı!Kos koca bir dağ çöker, fevkmda deryalar yüzer, Fışkırır bir kıt’a, gaib ettirir deryâsını,Bîesasü bîsebat olmuş bekasız kâinât,Eylemiş mîmarı hilkat böylece mebnâsmı. Olduğundan âcezi mahlûk nev’i âdemî Hadisât etmektedir tâcil onun ifnasını.Çok yaşar bir taş bile cinsi beşerden el’aceb! Mahveder devran çabık insanı kevn ârasını. Kâinat arâ olan insanların da dâimâ,Cezbeder hâki fenâ en merdi müstesnasını. Âkifin de böyle bir insanı müstesna iken Sildi gözlerden sevimli. Muhterem sımasını. Hastalıkla inletip bir hayli müddet, sonra da Verdi ağuşi türâba cismi derd efzâsını.

[1] (üste) kelimesi üstâd gibi farisidir. Uzunca okunur.

231

Page 231: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Âh o yüksek şâirin, candan vatan gamhârının Bilmiyen kalmışmıdır ulviyyeti ihlâsını?Ağladı yurdun zayaa ugrıyan akşamına,Kubbei gerdûne aksettirdi vaveylâsını.Etti her bir mısraı teşkil, giryan kalbinin Tâ içinden kaynıyan emvâci müstasfasını.Gördü de lâkin teselli buldu ruhu sonradan Memleket âfâkmın envârı istî’lâsmı.Tercemanı şevki İstiklâli oldu Milletin Halka ihdâ eyledi manzûmei garrâsını.Tâebed Türkiyenin âvazei eşvakının Eyledi te’min onunla çerha isti’lâsmı Kabrini câyi tecellî eyleyip Rabbü Rahim Onda göstersin füyuzu âlemi bâlâsını.İltifatı mânevisinden şerefyab eyleyüb Şafiî kılsın onun Peygamberi vâlâsını.Hazreti Hâssânın olsun hemnişini meclisi şâiran andıkça yerde kudreti yektâsım.Fevtinin târihi cevherdârıdır «Tâhir» Oku:Buldu cehdi ruhi Âkif, Hazreti Mevlâsını

1355

Tahir OLGUN

MEHMED AKİF

Tevellüdü : İstanbul 1873

Vefatı ; 27 Kânunuevvel 1936, pazar Sa. Da.28 Kânunuevvel 1936, pazartesi 19 45

İslâma hitab eyliyerek hikmetü idrâk Telkinine cehdeyliyen Âkif idi en son. îmanı, bütün, azmi, kavî, duygusu, çalâk,Bir şâiri İslâm idi, mefküresi olgun.

İndinde vatan ravzai cennetti serâser;Millet idi yâdında gezen hûn füsünkâr.Her şiveni, her nağmesi re’fetle berâber çarpardı samaha vererek dillere ezkâr.

232

Page 232: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bir Âkifimiz var idi, eyvâh o da gitti; Gitti ebediyyen aradan... mâtemi kaldı. Âfâkı edeb yandı da hicranla bunaldı.

Namı yaşar elbet: var anın bir «Safahat»ı; Bir ölmez eser Milletin âğuşuna attı;Hem namını, hem Şîrini tebcille yaşattı.

Lâleli, 14.1.1936 Hâlil RÜŞDÎ

MERSİYE VE TARİH

Yâ ilâhel’âlemin Akif kulun âlem gibi Lütfüne muhtâctır. Lütfü kerem kıl bu kula. Mağfiret eyle zünubu vâr ise Yarabbena,Merhamet eyle ana. Dilhâhını âsan bula.Sen bilirsin Âkifi bir bülbüli eyyam idi Sevkederdi halkı tatlı söz ile doğru yola.Doğru söyler. Haktan ayrılmaz, Ömer siret idi Masivâye meyli yoktu, yoktu meyli bir pula. Bülbülün arâmgâhı gülşenü bostan olur Âkifin Ya Rab mahalli ravzai Cennet ola.

1355 Ali RiZA

D İ Ğ E R

Akif öldü ölmiyen dünyada anın namıdır,Namını ibka eden âsârıdır, Erkamıdır. înkılâbatı cihan Kanuni hak ahkâmıdır.Ahlar bîhûdedir, ölmek hayat encâmıdır,Ağlatan insanları hep ayrılık âlâmıdır«Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır»«Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır» [1].

Göçtü Akif bey bütün erbabı irfan ağlasun Bağrına taş bağlasun, yarânü ihvan ağlasun Yolsun atsun saçların zükranü nisvan ağlasun

[1] Bu beyt Ftızuli’nindir.

233

Page 233: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ehli ilmü marifet, ashabı vicdan aglasun Tutiyan feryada gelsün, andeliban ağlasun «Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengârmdır» «Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

En büyük bir şâiri kühne cihanın gitti ahGelmez artık dehre böyle şâiri irfanpenahİlmine, irfânma âsârıdır âdil güvahMağfiret eyle İlâhî Akif etmişse günahOlsun Allahım ana Firdevsi âlâ câyigâh«Ey gönül ah eyle kim âh eylemek hengâmıdır»«Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

Herkesin mıkdarmı ilâm eden güftârıdırŞâirin esrânnı iş’âr eden eş’ârıdırGösteren insanların efkârını âsârıdırAkifin dünyâyı hayran eyliyen efkârıdırNamını îlâ eden ebyatı hikmet bârıdır«Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır»«Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyamıdır»

Akifin ahvâlini bilmekse maksudun eğer Sende şayed vâr ise doğru terazuyi nazar Mubemu âsârmı gözden geçir şamü sahar Mutlaka doğru haber verir müessirden eser Şâirin ahvâlin öğrenmiş olursun serteser «Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır» «Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

Mîr Akif şairi meşhurı âlîşan idiTerceme, tefsirde allâmeî devran idiŞirü inşada hele ûmmanı dür’efşan idiTürk lisanmda tasarruf onca çok âsan idiEn büyük şairler anm nazmına hayran idi«Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır»«Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

Ağlayın, feryad edin, matem tutun, ey şâiran Gözlerin yumdu cihandan bir edibi Nöktedan Anm olmuştu makamü cahı ferkı ferkadan Şimdi vahayfâ vücudu toprak altında nihan Mürgı ruhu cenneti ulyada tuttu âşiyan «Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır» «Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

234

Page 234: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

İftirakı hazretin yaktı benim cangâhımıÂsumane eyledim isâl eninü ahimiaglasun gökte melekler dinleyüp eyvâhımıgaip ettim elli yıllık muhterem'hemrahımıÂh ölüm aldın götürdün yan âlîcahımı«Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır»«Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

Yad edüp namü bülendi Âkifi subhu mesa Dök gözünden kanlı yaşlar eyle izharı vefa Âteşi firkatle dağla sineni, ağla «Rıza»Ağlamaktır ehli derdin derdine ayni şifa Dağlamaktır sînei pürkîneyi en son deva «Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır» «Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

Çâk çâk et sineni, ağla bülend âvaz ile ağlasun ehli zeminü asuman şenle bile Hayrile yadet hâyâli yâr geldikçe dile Âkifi firdevse koysun hazreti haktan dile Gezsün âlemde mübarek namı dillerden dile «Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır» «Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

Okuyun ihlâs ile bir fâtiha ey samiân Feyzi kur’am kerimle ruhi olsun şadüman Bu duâyi bîriyayi eyleyin virdi zeban Kaldı bülbülsüz gülüstanı ciham hüsnü an Olsun Allahım Muhammed Akife cennet mekân «Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır» «Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

İstedim tarihini yazmak bu merdi ârifinBekledim ahbarını bir an ruhi kâşifinGeldi hamdolsun nidayi mânevisi hatifinMüstecap oldu düâsı bu rızayı raifinRevzei cennet ola Yarab mahalli Akif in«Ey gönül âh eyle kim âh eylemek hengâmıdır»«Ey gözüm kan ağla kim kan ağlamak eyyamıdır»

Ali Rıza ÇARŞANBA

235

Page 235: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ŞAİRİ ÂRİF MEHMED ÂKİFİN TARİHİ İRTİHALİ

Mısraı bercestei beytülkasidi şâiran Dense elyak zâtine nazmı seramed Âkifin Mat’lai hüsni beyan tab’ı bedayi perveri Feyzi ruhülkuds ile şîri müeyyed Âkifin.Mümteni’ tanziri sehli müm’teni manzumeler Al oku dikkatle âsarı muhâlled Âkifin Bitekellüf şirinin tarsiu tecnisi bedî her kitabı olmalı zerle mücelled Âkifin.Âşıkı dinü vatan, Millet fedaîsi idi,Sînei ümmettedir nâmı müebbed Âkifin.Oldu mehcurı vatan, kaldı Mısırda bir zaman Camiul’ezherde de fazlı müşahed Âkifin.Hastai bîtab edüp encamı kahrı kahire Geldi İstanbula zâfı pek müşedded Âkifin.Ümmü dünya merhamet eylermi ya evlâdına Bir tesellîdi tedavisi mücerred Âkifin.Ruhuna elfatiha, etti cihana elvedâ Meskeni olsun civân pâki Ahmed Âkifin.Nazmedildi rihleti tarihi «Remzi» noktadar Kasrı cennet beytidir şâir Muhammed Âkifin.

1355 — 27.12.1936 Ahmet REMZİ

KIT’Aİ TARİHİYYE

En büyük şâirimiz, merdi vatan perverimiz Mâsivâdan geçerek etti semâyi meVâ.Cümleten karşılayıp eyledi tebcile şitab,Tabı’ feyyazını takdir ile sükkânı sema.Senki kabrinde okunsun şu mücevher tarih:Hazreti Âkifi de aldı cenabı mevlâ

13 Şevval 1355 îzmirli Yusuf ZİYA

K I T ’ A L A R

Arabta, Türkte, İranda; hülâsa rub’ı meskünde Senin asarına benzer yazılmış bir kitab yoktur.Bu bir ilhamı rabbânî, muhakkak feyzi sübhâni Desem bilfarz cana sâni aceb varmı? Cevap: yoktur.

236

Page 236: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hoca zadem, adaşım, üstâdım, Sana kâfi şu İlâhî ihsan. Fahreder gökte bütün ervaha Safahatmla cenabı hassan.

SAFAHAT İÇİN

T A Z M İ N

Uzaktan seyredip hayretle dinler yâve güyanı,Muhammed Akifin ruhu dikilmiş te mezar üzre.(Bana ta’n eyleyen eşhası çok görmem) diyor, zira:«atarlar taşı elbette dirahti meyvedar üzre.»

İzmir Kemeraltı kütübhanesi me’muruAkif

«Şah idim şehbâz oldum işte» [1] eyyamı hani? ölmeden silmez hayalimden hayalin levhanı Pehlivan, ya baytar ol, dört beş lisan bil, şair ol Ya müderris, züfünun ol, her şey ol, var çare bul! Bunlar olmaz vasfı farık, Akifin eğlencesi. Tercemanı vahyi haksin vasfi kâmil bencesi Çârei tahsili yok bu mazhariyyettir sana İşte edvarı selef: varsa yazılmış, esselâ!Gayeti irfan gerektir, ince bir iman gerek Herkesi meşhur ederdi böyle müstesna dilek Eyleyen davudu mümtazı «Elennâ», eylemiş Hânel cevvâline arşı meânîyi iniş!Bir beratı zi bekadır, yazdırılmıştır sana Huldi rahmetle hitaben kazdırılmıştır sana!Yadı rahmet ömrü sanîdir, beka pîrâyesi Dehri faninin ne vardır mâada pîrâyesi?Zilli zaildir futugraf, âbidat, ehrama bak:Bir karanlıkta muhayyel çehrei evhama bak.Desti kahharı felekte bir oyuncak cümlesi Hepsini bir anda mahveyler anasır hamlesi.Ruh bir bülbül ki lahutî; bedendir lânesi

[1] «Şah idim İşte şahbaz oldum» mısraı şairin 1319 da 30 yaşmda sakah için söyle­diği müceher tarihtir.

237

Page 237: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kaydı yok bir kıınturatsızdır cihan viranesi.Kasrü meddi ömre bakma, nağme sene olmakta iş Bir sada kalsm ki senden olmasm vâkî geliş! öyle çınlattın ki sen âfâkı islâmijryeti Ta bemahşer sıtinin baki sadayi şevketi!Ey vakitsiz iftirakıyle bizi dilhun eden!Kadrini atîler anlar, fatihandır hatimen!

İstanbul, 3.1.1937 Hafız Yusuf CEMİL

Serteser bir sıhhati mecmua, yok hiç bir gedik.İşte maddiyyet bu surette mekinü üstüvar Hissi emma ince bir tül, rûhdan bir penbezar!Hüsnü hilkat hüsnü hülka eylemiş de imtizaç Nurdan, seyyarelerden halk olunmuş bir mizaç!Ah eder, inler, duyurmaz, iştika bilmez nedir Gizli bir volkan ki aynen hiç bükâ bilmez nedir. Yanmadan hâli değil, yanmaz, yakılmaz kimseye Eşki emma müntehidir dideden tâ sineye!Arizîdir hande bayramda yetimin gülmesi Yadı hicrandan yanıktır andelibin nağmesi.Can evindeydi yaran, izharı güç, ızmarı güç Söylemem canım darılma derdinin ikrarı güç Hamesinden nur akan âhenge bir ruhu revan Her beyanında selâset, zemzemi bir çağlayan. Hurmalıklar fırçası her tablosu bir bergüzar Bazı safha nîlgündür, bazı safha zemigâr!Sevdiği canan vatandır, hakinin üftâdesi İşte balkan harbinin tasviri, âsim, zadesi.Marşı bir kuvvette kim elfazı müstahkem çelik Zırhı dâvûdî dokımmuştur, ören kuvvet çevik Duysa hallâkul meâni «derviş ahmed» keyfini Şensin ey rabbülkavafi, der, kırardı seyfini. öyle akmış ki aruza büsbütün bigânedir Ruh mu, seyyalei berkıyye mi bilmem nedir!Ey aruz, uydurma, ey endazei tabı sakim ârız olma, kayde gelmez şairin tab’ı nedim.Ben demin dolgun demiştim pür tenasüb yalübal Şimdi solgun, kol, bacak kalmış kalem, pek bî-mecal Hâl yok, düşmüş firaşi ihtizâre inlemez Bir metanet kim eclden zorlu derdin dinlemez Vapesin olmuş nefes, sönmüş emeller, gözleri Sönmemiş, baksan yanarsın, nurdan tabü feri

238

Page 238: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

MANZUM TARİH

Cevherin târihi ahlâfa eder keşfi nikab:«Âh gitti tercemâm efsahi ünrnıül kitab» [1]Kim bu, bak, dikkatle bak, şâir Muhammed Âkifin Durmasın artık araştırsın hayâli tâifin.Bak mücellâ, bir yanar dağdır dimağı kâmilen Âteşe karşı ne küvettir tehammül eyliyen.Gözler ol kuvvette nâfiz kim şüunun târına Bir bakış kâfi' gelir delmek için esrarına Sanki lâkaydâne vaz’iyyette emma lemhavî Bir nazarda müncelidir maddenin tâ can evi Fevti ân etmez çalışmaktır yegâne pişesi «leyse lil, insani illâmâ seâ» endîşesi.Nerde yüksek bir fazilet var anın meftunudur öyle bir dâhii irfan ki zekâ mecnunudur.Yirmi beşten sonra altı ayda hafız bir zekâ En ufak peymanına sadık, pürüzsüz bir vefa. Olduğum dükkân güneş görmezdi kuytu bir mekân Yârı cânım sen doğardın suphu şama bakmadan! rahmete benzer tenezzüldü nüzulü İaneme İmrenir di beyti mamuri felek kâşaneme!Boy vasattan fazla, dolgun, pürtenasüb yalübal Lâübalilikten âzâde, riyasız halü kal Sîne bir gencînei lebrîzi esrarı huda Bir giren yok nurı îmanı hudadan mâada.Çırpınır bu neş’ei îman ile İslâm için her sözü bir mev’iza irşad için ilâm için.İnleyen bir sillei tarihtir beynindeki Dinleyen yok umduğu havfü reca beynindeki Âhenindir bünye, bazular çelik, kollar çelik

[1] Noktalı tarih: İ = 10 + T = 400 + İ = 10 + T = 400 + c = 3 + n = 50 + f + t =4ÛO + b = 2 = 1355.

239

Page 239: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

MEHMED ÂKİF

Serfirazi meaşirî şüara,Dembedem selsebîli nazmiyle Hayli ehli suhan miyanmda Olmadı Zîbi âlemi imkân O ne hayret feza suhuleti nazm!O salâbet, O hissi milliyyet Hiç görülmüş mü bir suhangüde Her zaman gülşeni edeb göremez, öyle bir bülbülü fasahat ki: öyle bülbül ki suzi nâlesine öyle bülbül ki ateşi demine öyle* bülbül ki her terennümüne öyle bülbül ki dem çekerken hep, Şairi bergüzîdei İslâm Minberi himmete hatip idi o Hîre sazı uyun mücevherdi İbni Meryem’di sanki eylerdi o vücudı mübareki pür süd Döndü bir gün fakat nahifü meriz Bî eman bir maraz altında zebun, Âkibet ruhu itilâkârı İşidüp ağladım üfulünü ah;Bir cihanı bülendi fazlü kemâl Eyleye mazhari şefaat anı Koptu târihten hazin bir «ah»:

Hazreti Âkifi sütude eda.Ravzai şiri eyleyip irva, 'Etti ihrazı sıyti bîhemta.O selâsette bir suhan pîra.O Ne itnâbi insicam ârâ!O edâyi nevini gıpta feza!Sorarım söylesin bütün üdeba? Böyle bir AndeJîbi nağme sera, negamatı kulube mahzı gıda.Can verirdi hezarı şevku heva. Zührei mihr olurdun teşne geda! İmrenirdi terane zan feza Ani dinlerdi kudsiyanı sema!Ana ünvanı fahr idi hakka. Reşkederdi beyanına hutaba.Her kelâmında mündemiç mana. Feyzi enfası mürdeler ihya!Bir zamanlar vatandan oldu Cuda; Teni pulâdı zârı bi yarâ.Kaldı, aylarca; etmedi şekva. Eyledi azmi âlemi bâlâ.Daği dil oldu intikali bana, bir avuç hâke girdi va esefa! Seyyidi kül, şefii ruzi ceza, etti Akif bey irtihali beka.

Mühyiddin RAİF

BİR MANZUM

Gençlik senin her yılda bir geceni yapacak ülkü dolu istiklâl şiirine tapacak.Altından madalyadır parlıyan bu eserin Parlıyacak göğsünde bu madalya türklerin. Her eserin çökmiyen bir çelikten anıttır. Koca yüksek zekâna eserlerin kanıttır. Milletin acısını hep terennüm ederdin. Düşünmezdin kendini acına sevinç derdin! koca şair bir parçacık yokmu idi kederin

240

Page 240: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bir keder yuvası idi amma hep, her esrin, her sözün doğruluğu parlatan meş’aleydi göğsün faziletleri koruyan bir kaleydi Sana gülen her yüze her zaman aldanırdın herkezi kendin gibi temiz kalbli sanırdın Sözlerinde kir yoktu çünkü kalbin temizdi her yolun doğruluğa giden parlak bir izdi.

Balıkesir lisesi talebesinden Orhan ÜLKÜLÜ

Uzun Bir Mersiyeden— Âkifle Hâmid ağziyle —

Bilmem ne içindir bize bu rütbe adavet,Ey cehli mülevves sana lânet, sana lânet!

İzmir Hakkı NAFİZ

ÂKİF İÇİN

Benzeşen bizlere şekilce her ne kadar Senin sıfatlarında gizlenmiş bir hudâ var!Tanrı kendi özünden kudret vermiş ruhuna Şirin, ilmin, hayatın en beliğ şahid buna.Yaşamaktan bizlere gösterdin zor bir örnek,Bir mücrime benzerdi senin yanında melek!Ey koca şâir Akif, ey büyük insan Akif,Mekânın kalbimizde, sözüme inan Akif!

En muhteşem saraylar kucak açmışken sana.Düşkünlerin ahım nakşedip san’atına,Hak şâiri olarak zulme karşı dikildin.Yalnız hakkın önünde hak diyerek eğildin!Yakıyorken içini azabın, ıztırabın Mazlumların ahiyle inliyordu rebabın!Karanlık gecelerde ışık verdin nur gibi,Bu ışıkla canlandı ümidsizlerin kalbi.

Yurdun ölüm gününde, kanlı savaş gününde,Kafkasyada, Irakta, Çanakkale önünde.Namus için çarpışan Mehmedciğe şan verdin;İsâ gibi bu kudsal ölülere can verdin!Bu kanlı savaş senin dilinle geldi dile.Asırlara geçecek yine senin dilinle!

F: 16 241

Page 241: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Dört bucaktan ateşe verilmişken bu vatan,Şendin ona en acı haykırışı yaratan!Çalkalandı bir deniz bir bülbülün göğsünde! 'Gezen senin sesindi böyle acı bir günde.

Seni ölmüş dediler, ölüm olurmu sana?Sen ki ölmez eserler bağışladın Vatana!Ebedîlik sırrına sen çoktan mazhar oldun Ölümü parçaladın işte muzaffer oldun!Karanlıklar içinde bunalırken bir cihan,Her yere Nur, ışık ve Medeniyyet dağıtan,Bir ulusun dileği İlâhî kaleminle Bir heybetli gürleyiş hâlinde geldi dile.Bilmem nasıl söylesem, nasıl anlatsam seni!Türkün güzel diliyle cihan dinler sesini!Ey büyük şair Akif, ey Akif ne mutlusun!Cihanda harikalar yaratan bir ulusun,İstiklâl şarkısını değilmi yazan sensin,Ebediyyen cihanda gürliyecek gür sesin!

Pek erken sustun Akif yazıklar oldu bize Dilerdik ki kurtuluş savaşı, bu mûcize Senin kaleminden bir İlâhî ses şeklinde Gezmeliydi yarımn Kur’an gibi dilinde!Ey koca şair Akif, ey büyük insan Akif,Mezarın kalbimizde, sözüme inan Akif!

Bandırma Mustafa DOĞAİST

(FUAD ŞEMSİ) NİN MEKTUBU

(Akif’in son nefesini sıcak ve çok vefalı kucağında teslim ettiği yârı kadîmi canı bay Fuad Şemsi’nin bir mektubunu, şükranlarla kısmen neş­rediyoruz:)

Mektubunuzu ve Akif hakkında «Türk Dili» ndeki yazılarınızı oku­dum. Akif, muhakkak, öldükten sonra eseri büyüyen ve gittikçe de bü­yüyecek olan adamlardandır, Süleyman Çelebi gibi...

Sizin gibi yân olana ne mutlu! Akif işte o mutlulardandır. O, bunu bilirdi. Sizden bahsederken kaşları çatılır, dudaklarını uzatır:

—Ooo... Ooo... adamdır, adamdır, canım adamdır, derdi.Bu teşdidi hayatında, bilmem, kaç kişi için verebilirdi.

242

Page 242: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Âkifle meşrutiyyetten bir buçuk sene sonra, (Fatin hoca) nm delâ­letiyle ve ben Darülmuallimin müdir muavini iken, gıyaben tanıştık. (Hoca) bir sene ondan bana, benden ona selâm götürüp getirdi? Bir gün kebapçı Kâmil’de Ahmed Naim merhuma rastladım, yanına oturdum. Selâmdan sabahtan sonra karşısında oturan kara sakallı, temiz yüzlü adamı göstererek:

— Tamşmıyormusunuz? Nasıl olur, her gün selâmlaşıpta, dedi. Akif’le o gün galiba iki, üç saat mektepte oturup görüştük. Son gününe kadar süren bu dostluk içinde her mülâkatta istikbal ve nihayet hal bahisleri o kadar yer tutardı ki onun mâzîsinden ve kapağı bir türlü açılamıyan ha- zînei irfanından kana kana istifadeye ve bahse imkân kalmazdı. Ne yazık!

Akif’in son zamanlarında en çok sevdiği şiiri sordum :

Gözüm ki kana boyandı;Şerabı neyleyeyim!Ciğer ki odlara yandı;Kebabı neyleyeyim!Ne bana yaradı cismim.Ne yâre yâr oldu.İlâhi, ben bu bir avuç,Türabı neyleyeyim.

kıt’asını okudu. Vefatından üç, dört gün evvel tekrar sordum. Yine bunu okudu. Akif kendi inşadını beğenirdi. Bunu içinden çıkan öyle bir nefes­le okudu ki kaç kerre uğraştım da o sesi bulamadım. İnşadında bile İman!.

Akif kıt’a ile hem hal idi. Galiba ben de dostuma yaradığımı bilmem. Bereket versin düşmanıma da kemliğim dokunmaz. Dostuma bir yarar­lığım, karşıma gelince kusurlarını saymak olur. Bu da onu dostluğuma peşiman eder. Buna sonuna kadar dayanan bir iki ahbab kaldı-. Allah on­larla da encamımızı hayır eyliye...

Akif’i anarken dostluğun bu güdük şeklinden bir kerre daha azab duyuyorum.

Merhumun en sevdiğim parçalarmdandır:

Dün beyinlerde kıyamet koparan hikmeti al.Bu günün zevkına sor, beş para etmez ciğeri!Gündüzün başların üstünde gezen şah eserin,Gece şayed araşan mezbeledir belki yeri!İstiyen almıya baksın boyunun ölçüsünü.Geri dur, sen ki peşiman atılanlar ileri!O, ne çok bilmiş adamdır ki gider sessizce,Ne esermiş, ne semer, kimsenin olmaz haberi!

243

Page 243: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Beraber okuduğumuz zaman «Bu, benim için. Hakkım da belli» dedi, O, gülerek «Züğürt tesellisi» dedi.

Akif, hastahgmda İstinyeye gelemiyeceği için Mısır apartmanında, hepimiz kendisinin gönüllü hizmetkârı olarak, yerleşti idi. Kışın apart­mana taşınınca, çiftlikten geldiği zaman, bittabi benim apartmanıma döndü. O, ölünciye kadar kendi evinde yaşadı. Hepimiz nefesimizi bile canla, başla onun rahatına bağladık. Son nefesini orada verdi. Takdiri İlâhisine kurban olayım. Ne diyeyim, bu nasip ile. hem muazzebim, hem müteselli...

Vefatından on üç, on dört gün evvel aldığım bir resmini takdim ediyorum. Yanındaki, hasta bakıcı kadındır. En derin hürmetlerimi lüt­fen kabul ediniz.

Fuad ŞEMSİ

BÜYÜK ÜSTÂD B. (FATİN) İN YAZISI

Merhum Âkif namına bir (Akifnâme) tertib edeceğinizi yazıyorsu­nuz ve dostlarından olduğumu bildiğinizden dolayi merhumun hayatı hakkında benden de bir yazı istiyorsunuz. Akif hakkında gösterilen ka­dirşinaslık şayanı tebrik ve teşekkürdür. Aramızda iken büyük göreme­diklerimize çekildikten sonra olsun büyüktü dememiz hiç olmazsa gele­ceğin büyüklerine bir medarı tesliyet olur. Benden istediğiniz yazıya ge­lince: bu istek beni haylice düşünürdü. Ben Safahat şâiri hakkında ne yazabilirim? Akif’in mânevi çehresini göstermek güçtür. O çehre yeşil, kırmızı, mavi ziya fışkıran üç güneşin nur büzmeleri altında parlayan bir çehredir. Bu üçüzlü güneş manzumesidi, ki Akif’i cazibesi altında döndürmüş durmuş, hararetiyle yakmış, kavurmuştur. Safahat bu cazibe­nin heyecanları ve bu yanıklığın çığlıklarıdır. Safahat’ın her sahifesi onun yüksek varlığının birer futuğrafisidir. Akif için yazılacak yazı onu tanıtmak itibariyle kıymet alamaz. Tanıdığımızı gösterdiği için kıymet­lenebilir.

Akif’i meş’rutiyetten dört beş sene evvel bana ilk tanıttıran boşnak Ali Şevki merhum idi. Kitab meraklısı olan ve kıymetli bir kütübhanesi bulunan bu zat Akif’in dostu idi. O zamandaki şiirlerinden bir çoğunu toplamıştı. Garâmî, hissî ve ahlâkî olan bu şiirleri ara sıra gider okurdum. Bilhassa bazı sevdiklerine yazmış olduğu manzum mektublar çok hoşu­ma giderdi. Fatih yangınında bu kütübhane bütün muhteviyatiyle bera­ber kül oldu, gitti. Bu eski yazılardan Safahata zan ederim iki üç tanesi girmiştir.

Akif’le ilk görüşmem ilânı meşrutiyyetin onuncu günü olmuştur. Va­tanperver bir guruptan müteşekkil arkadaşlariyle birlikte Akif cem’iy-

244

Page 244: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

yete alınacaktı. Direkler arasının tenhâ bir köşesinde bu gurupla temasa geldim. Maksad ve gayeyi anlattım. Bir çok istizahlarda bulundular. îcab eden izahat verildikten sonra tahlife başlanmıştı. Uzun boylu devam eden muhavereye hiç iştirak etmiyen Âkif tahlif şekline keskin bir iti­razda bulundu. Yemindeki «bilâ şartu kayd cem’iyyetin emirlerine itaat» kaydının kaldırılmasını teklif etti. Bu, o zamanda pek cesurâne bir tek­lif idi. Kısa bir münakaşadan sonra arkadaşları yemin ettiler. Fakat Âkif «Ben cem’iyyetin yalnız emri marufuna biât ederim. Mutlak surette söz veremem ve yemin edemem!» dedi. İşi kestirdi. Şahsiyyet ve kıymetini nazarı dikkate alarak cem’iyyetin artık bir ihtilâl cem’iyyetl hâlinde ka- larmyacagını düşünerek istediği gibi yemini kabul ettim. Bu tarzı tahlif cem’iyyet mehafilinde epey dedikoduyu mucib oldu ve hattâ bunun üze­rine yemin sureti tadil edildi.

Akif’in, ilânı meşrutiyyetin onuncu gününde bu cesareti göstermesi ve sözüne bu kadar kıymet ve ehemmiyyet vermesi ve hususiyle cem’iy- yete girmesindeki saikın kapalı tarafı tamamiyle menfeatten müstağni görülmesi üzerimde mühim te’sir yapmıştı. O zamandan itibaren müna­sebetimiz gittikçe ziyadeleşmiş ve samimiyyete kadar çıkmış ve devam etmişti. Görüştüğüm bu rubû asır zarfında ilk temaslarım zamanında çizmiş olduğunu anladığım kanaatları yolundan ufak bir inhiraf göster­miş olduğunun şahidi değilim. Bu yolun plânını Safahat’mda muhtelif bakımlardan çizmiştir. Önüne durulmaz hâdiselerin muhtelif zaviyeler altında kesişen cereyanlarından kanaatına muvafık olanlarla âzimkârane beraber yürümüş, muvafık görmediklerinin karşısında kendini ufak bir salıntıya bile kaptırmamıştir.

Âkif kanaatlarına gelişi güzel düşüvermemiştir. Bir çok tetebbû ve tedkik mahsulü olarak meslekini bulmuştur. Memleketin muhtelif taba­kalarını iyiden iyiye tedkik etmiş, bilhassa aşağı tabakaya çok inmiş ve bu tabakanın iniltisini çok dinlemiş ve ruhî hastalıklariyle çok meşgul olmuştur. Garb terekkiyatının âmillerini ve saiklarım da araştırmış ve muhtelif cereyanlar hakkındaki fikir yığıntılariyle uğraşmıştır. Âkif ka- naatlarmı hülâsaten şu muâdelei ictimaiyye üzerine kurmuştur: Fazilet, Vatanperverlik, ilim mecmuaları dîne müsavidir. Kavlinde ve filinde bu muâdeleye daima sadık olduğu gibi Safahat’ında yalnız bu muâdeleyi terennüm etmiştir. Bu muâdele ile alâkadar olmıyan şiirlerini bile imha etmekten çekinmemiştir.

Akif’in gerek kanaatları ve gerek hisleri usul tahtında tedkik ve tah­lil olunacak, münakaşa edilecek kıymetli ve zengin mevzulardır. Ben bu­rada yalnız Akif’in şemâili mâneviyyesini şöylece göstermek istediğim­den buna yarar aramızda geçen ve hatırımda kalan bazı muhavereleri, vakaları kayd ile iktifâ edeceğim.

Demincek Akif’in kendi eski şiirlerini imhâ eylemiş olduğuna işaret

245

Page 245: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

etmiştim. Bunu bana anlatan bir muhavereyi kaydediyorum; Yukarda bahsettiğim Ali şevki merhum veznecilerdeki Kız Rüşdiye mektebinin müdürü idi. Akif’le mektebte ziyaretine gitmiştik. Yanmış olan kütüp­hanesinden ve bu münasebetle Akif’in eski şiirlerinden söz açıldı. Ken­disinden bu şiirlerin neşrini reca ettim. «Ben onların hepsini yaktım.» Ali şevkiye hitaben de «sendekileri de yangın temizledi, orada burada bir kaç tane kalmış ise ümid ederim ki onlar da gaybolup gitmiştir» dedi. İmha edildiğini şiddetli bir tenkidle karşıladım. «Ben bir yüzlü ve bir sözlü olmayı her şey’e tercih ederim» dedi ve münakaşayı kapattı!

Akif’in bence en bariz vasfı mümeyyizi söze verdiği kıymet idi. Mer­hum «insanın mahiyyeti söylemek değil, sözünü tutmaktır.» derdi. Sö­züne kıymet vermiyenlere insan nazariyle bakmazdı. Verdiği söze ne de­recede riâyet ettiğinin ve kendine verilen sözü ne kadar kıymetli gördü­ğünün bir nümunesi olmak üzere aramızda geçen bir vakayı anlatayım: Ben Vanî köyünde oturuyordum. Kendisi de Beyler beyinde. Bir gün öğ­le yemeğini bende yemeği kararlaştırmıştık. Öğleden bir saat evvel bana gelecekti. O gün öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sel ke­sildi. Merhum yürümeği severdi. Havanın bu hâliyle karadan gelemiye- ceğini tabîî gördüm. Miâddan biraz evvelki vapordan çıkmadı, diğer va- por bir buçuk saat sonra gelecekti. Yakın komşulardan birine gittim. Va- por gelmeden döneceğimi de hizmetçiye söyledim. Yağmur devam edi­yordu. Vaktında evime döndüm, bir de ne işiteyim, bu arada sırsıklam bir halde gelmiş, beni evde bulamayınca hizmetçi ne kadar ısrar ettiyse de durmamış, «selâm söyle» demiş, o yağmurda dönmüş, gitmiş! Ertesi gün kendini gördüm. Vaz’iyyeti anlatarak özür dilemek istedim. Dinle­medi, «Bir söz ya ölüm ve ya ona yakın bir felâketle yerine getirilmezse mazur görülebilir» dedi. Benimle tam altı ay dargın kaldı!

Kendi işlerinde lâkayd görünmesine rağmen sevdiklerinin her işine alâka gösterirdi. Sevdikleriyle musahabeti sever ve uzadır ve beşuş bu­lunurdu. Sevmediklerine dürüşt muâmeleden ve keskin sözden hiç çe­kinmezdi.

Bir gün kendine en çok kimi seversin diye sormuştum. Hiç düşün­meden «Naim’i» dedi. Naim merhuma «Bakiyyei selef» derdi.

En çok hoşlanmadığın kimdir dedim. Biraz düşündü ve dedi ki «geç­mişlerinin vatan hesabına on parası geçmemiş ve bir damla kanı dökül­memiş ve ağzını memleketin temiz kan damarlarından birine yamaya­rak emmekte bulunmuş olan serseri tufeyliler yokmu işte en sevmedi­ğim bunlardır.»

Bir gün oradan buradan görüşürken sözün akını zevk ve melâl üze­rine gelmişti. Demiştim ki (En neş’eli plduğun zamanları hatırlıyabilir-

246

Page 246: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

misin?) «Pek nadir olan neş’eli bir zamanında Ferid ile geçen musahabet demleri» demişti [*].

Âkif kendi menfeatiyle hemen hiç alâkadar değildi. Derdi ki «İhti­yaç insanın kendi eliyle üzerine ördüğü bir ağdır. Hiç olmazsa gözlerini büyük tutmalı ki kurtulamazsa bari elleri, ayakları, başı dışarda kalsın». Hayatın verdiği iztirablara gülerdi. Vereceğini de alayla karşılardı. Zan ederim ki ömrünün bir haftasını olsun nisâba mâlik olarak geçirme- miştir.

Yine derdi ki: «Hayatta tehammül kabil olmıyan yük, hamulei min­nettir. Yüklenmek mecburiyyeti olunca hiç olmazsa minnete kıymet ver- miyen adam intihab edilmeli.» Minnet düsturunu böyle kurmuş olduğu halde nasılsa bir yanlış tatbika geçtiğini bir gün bana yana yakıla anlat­mıştı. Nakledeyim:

Harbi umumînin orta zamanlarına tesadüf eden bir gün idi. Beyazitte karşılaşmıştık. «Aman, dedi, ne iyi tesadüf» gösterdiği arzu üzerine Çak­makçılardan köprüye iniyorduk. Yolda dedi ki «Hoca, — merhum bana böyle hıtab ederdi — sana en hicranlı bir günümü anlatacağım; Muhare­benin umumu belvâ halinde bizim sebili (Sebilürreşad mecmuası) da

[*] Sabık Darülfünun şerhi mütun müderrisi bay Ferid. Filhakika üstadın böyle neş’eli zamanına ben de bir iki defa rast gelmiştim. İnsan, heyecan yüklü bir şeUâle gibi akan ve dökülen sözleri arasındaki ruh kadar seyyâl mazmunlarm, fikir kadar parlak nök- telerin âdeta uçuştuğunu ve koşuştuğunu görür gibi olur. Senelerdenberidir mütehassir kaldığım üstada üç dört ay evveJ Sahaflarda rast gelmiştim, öteden beriden biraz hasbıhal ettik. Ne münasebetle bilmem söz İspanya hâdisesine ve dünya ahvaline intikal etti. Üstadı biraz söyletmek istedim. Bu dünya muvazenesizliğinin sonu nereye varacağı hakkındaki kanaatim sordum. Eline nısrf daire kadar yarı şakûlî, yarı üfkî bir hareketi intikaliyye ve­rerek uzun bir ge...................... ç! çektikten sonra dedi ki «yahu ben insanlığın mezar taşmageçecek yazıyı hazırladım. Sen benden ne soruyorsun?» Biraz durduktan sonra şu kıt’ayı okudu:

Geçti dünyâdan adamlık devresi,İtimâd et gel bu kavli râciha.Şimdi hayvanlıktadır devri revaç.Bûhı insâniyyete eUâtiha!

Tam coşturacak an gelmişti. «Canım, dedim, bu kadarı bedbinliktir. Gerçi insanlık korkunç bir buhran geçiriyor, fakat bunu ölüm tehlikesine kadar vardırmak doğru değil. Her halde bu devreyi atlattıktan sonra beşeriyyetin feyyaz bir medeniyyet ve insaniyyet sahasına gireceğini ümid etmelisriz.» Bunun üzerine yavaşça şu :

Kanaatim bu benim belki bir belâhettir,Belâhet olsa bile bence bir bedâhettir.Dilersen ağla, diler gül bu hâli ağrebe sen,Cihâna hâkim olan cinnetü cinâyettir!

kıt’asmı okudu ve ayrıldı. Sellemehüllah.Bu iki kıt’ayı açıkladığım için hazretin bana darılacağmı düşünmedim değU. Çünkü

üstâd zadei tab’ı olan kıymetli parçalarm — ihtimâl ki kendi ölçüsü ile kıymetsiz gördü­ğünden olmalı— dağıhnasmı hiç istemez. Fakat ana ve baba, valid ve valide olduğu hâlde çocuk nasıl MUletin mali ise, kıymetli bir eseri edebî de kimin zâdei tab’ı olursa olsım Milletin sermâye-i edebîsidir. Her halde bu kaziyyeyi kabul ederler zannındayım.

247

Page 247: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

müşkil vaz’iyyete koydu (......... ) den biraz yardım istemeği kararlaştır­dım. Ara sıra tesadüf ettikçe bana iltifat eder ve mecmuaya hürmet gös­terirdi. Yazıhanesine gittim. Beni kabul edişi beklediğim tarzda olmadı. Rum tüccarından olduğunu anladığım iki adamla bir iş üzerine konuş­masına devam etti. Bu konuşmalar uzun sürdü. Sıkıldıkça sıkıldım. Ni­hayet onları uğurladı ve bana dönerek «hayrola bir emriniz?» dedi. Ta­sarladığım kısa bir mukaddime yarı olmadan sözümü keserek birdenbire «lâfın kısası, para mı isteyeceksin?» demezmi! Bu dört kelime bana dört tarafımdan saplanmış dört süngü gibi geldi, sendeledim. Güç hâl ile ken­dimi toplıyarak: «hayır! öyle bir maksad üzerine gelmedim. Umumî sefa­leti, umumî yoksulluğu anlatmıya girişmem servetinize daha büyük kıy­met vermeniz ve kendinizi daha büyük görmeniz içindi!» dedim ve çık­tım. Bütün ömrümde hissettiğim ve hattâ hissedeceğim acılar toplansa, bu bir lahzada hissettiğim acıyı unutturamaz.»

Prens Abbas Halim paşa merhumu candan severdi. Bir gün ahlâk ve fezailinden uzun uzadıya bahsetmişti. Demiştinı ki: «Akif, servet fazi­letin kanseridir. Sitayiş devresini tam çevirme, biraz yerini açık bırak!» sitayişi şükran telekki ettiğimi zannetti, müteessir oldu. Bir kaç gün son­ra beni paşa namına Heybeliye davet etti. Beraber gittik. Filhakika mer­hum paşayı servetinin cazibesi altında değil, insanlık ve faziletin kanat­ları üstünde gördüm. Âkif’e, Akif’in minnettarı imiş gibi muâmelesinin de hayranı oldum. Dönüşümüzde: «paşan benim zenginler hakkındaki hükmümü bozdu. Açık bıraktığın devreyi kapat ve üstünden bir devre daha geçir!» demeğe mecbur kaldım.

Menfeatine nasıl alâkasızlık gösterirse, me’muriyyet mevkiine de öylece alâkasızlık gösterirdi. Darülfünundan çekildiğini işittiğim zaman canım sıkılmıştı. Sebebini anlamak için kendini aramıştım, buldum, beni tam bir neş’e içinde karşıladı, «Ne yapayım, dedi, neşriyyatım hüküme­tin arzusuna uygun düşmüyormuş. Darülfünun dersi âmlığı ise Hükümet me’muriyyeti imiş, me’mur olana da böyle hareket caiz değilmiş... peki dedim, istifa ettim.»

Mütareke zamanında kendisini Darül’hikmeden çıkarmışlardı. Güle­rek dedi ki: «Yoo! Allah için bu işlerinde yerden göğe kadar haklıdırlar. Hem bir din müessesesinde âza ol, hem de Balıkesir’de halka vatanlarını çiğnemek üzere olan düşmana karşı umumî hareketin farz olduğunu söy­le, işte bu olmazdı! Sonra diğer işlerinde de mantık aramak lâzım ge­lirdi!»

Millî zaferden sonra tesadüfümüzde: «Artık siyaset adamı oldun, si­yasetten ayrılmak biraz gücüne gider!» demiştim, hemen (Şeyh Muham-

248

Page 248: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

med Abdühu) nun istiâzesini okudu [*]. O kadar agız alışkınlığı ile okudu ki gündelik evradı diniyyesi arasına koymuş olduğunda şübhe etmedim.

«Süleymaniyye kürsüsünde» neşrolunduğu günlerde idi. Kendisiyle bunun üzerine konuşurken meslekdaşlarına karşı umumî şekildeki hü­cumunu beğenmemiştim. Demişti ki: «şiir ve edebiyyat buluta benzer. Gerçi feyzin müjdecisidir. Fakat, ara sıra feyyaz oluşuna karşı çok ker- re güneşin neşrettiği hayat şuâlarma engel olmaktan başka faidesi ol­maz. Bizdeki şiir ve edebiyyata gelince: eskisi olsun, yenisi olsun şurada burada ilkilen sis parçalarından başka bir şey değildir. Kapladığı sahada tufeylâtı canlandırmaktan başka faidesi yoktur. Bereket versin ki bu parçalar geniş küme hâlinde değildir.» Hamidi ileri sürdüm. «Ennadirü kel’mâdum» dedi. Hamid’i çok büyük görür ve kendisine çok hürmet gösterirdi. Bir gün üstâddan bahsedilirken demişti ki: «eski ve yeni, sat­hî bir hâlde kalan Türk şiirine derinliği o vermiştir. Türk şirini o cisim- lendirmiştir.»

Fikrefi de çok severdi ve çok kıymet verici. Bu sevgi «Tarihi ka­dim» ortaya çıkTıktân‘"‘sonrar sonHıi, Eattâ nefrete döndü. Ahlâk kürsü­sünden haykıran bir adamın ister inansın, ister inanmasın halkın ahlâk mesnedi olan bir varlığına ulu orta söğmesi, işte bu akılların kabul ede- miyeceği bir şey, diyordu.

Halbuki Fikret Tarihi kadimi kendisi neşretmemişti ve bir dostun­dan başka kimseye de göstermemişti ve el altından dağılmasından son derece müteessir idi [-•'■■*]. Akif bana ithaf ettiği «Süleymaniyye kürsü­sünde» serlevhalı va’zında Fikret aleyhinde yazmış olduğu beyti çıkar­mak için çok çalıştım. En son bana dedi ki: «istersen ismini kaldırayım da, bir dostuma diye yazayım!» artık Fikret’in «Molla sırat» ı ve Akif’in

[*] Şeyhin eserlerinde arayıp bulduğum bu istiâzeyi buraya kayd ediyorum:«Euzü billahi minesseyâse, ve min. laf’zısseyâse, ve min manesseyâse, ve min külli

harfin yülfezu min kelimetisseyâse, ve min külü hayâlin yuhtaru minesseyâse, ve min külü ardm tüzkerü fihesseyâse, ve min külli şahsin yetekellemü ev yeteallemü ev yücennü ev ya’kılü fissiyâse, ve min sâsin ve yesus, ve saisin ve mesus.» Meâli şu olacak; «Siyasetten, siyasetin lafzmdan, siyasetin mânasmdan, siyaset kelimesinin ağza alman her harfinden, siyasetten hatıra gelebilecek her hayâlden, siyaset anılan her yerden, siyasete dâir konuşan, öğrenen, onun mecnun ve âkili olan herkesten, siyaset kelimesinin aslından ve onun bütün müştekkatmdan Allaha sığınırım!» — H. B. Ç.

[**] Mektebi Sultaniden çekümiye mecbur edildiğinin arefesinde idi. Ziyaretine git­miştim. Emrullah efendi merhum Meclis kürsüsünde Fikret aleyhindeki sözleri arasında tarihi kadimden kapalıca bahsetmişti. Benim gibi bir çokları Fikret’in böyle bir eseri ol­duğuna bu işaa üzerine muttali olmuşlardı. Emrullah efendinin bu taarruzundan çok mü­teessir ve müteessif olduğunu anlatarak dedi ki: «ben onu istibdadın en karanlık bir za­manında ümîdsizliğin ve teselHsizliğin hissimi, şuûrumu mefluç kıldığı bir günde ^yazmış­tım. Yalnız en itimad ettiğim bir dostumdan başkasına göstemerniştim. Epey bir ‘ müddet sonra'önü bi~3iffiTflf(îifnaK li^h'istedi, ve İsrar etti. Yalnız kendisi okuyacagma söz vere-

almış ve ert_e_sj, giin^âide'^^.e^^ (Bü dostunun Rıza TeT^ik 'oiaüğımu Hüseyin Kâzı'm merhum söylemişti.) Seneler geçtikten sonradır ki Sultanî talebesinden birinin kitabları grasmdan çıkarak dağılmış olduğuna muttali oldum ve çocuk gibi ağladım» ve büyük bir

249

Page 249: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

mukabelesi, hariçten müdahale edenlerin dedikoduları gibi hoşa gitmiyen açık, kapalı bir takım manzum, mensur sözler birbirini takib etti ve ara­larındaki münaferet te kalınlaştı gitti.

Tesavvüfe verilen eşkâlin çok aleyhinde idi. «İslâma söylediği gibi görünmemeyi, gördüğü gibi söylememeyi öğreten, en fena telekki edile­cek bir şey’in orasma burasına kulp takarak iyi bir şeymiş gibi gösteren, şuûr yollarını bozan, irade keskinliklerim körleştiren bu batıniler felse­fesidir» derdi. Hakikî tesavvüfü bunlardan ayırırdı. Meselâ Gazali’nin kudreti önünde eğilir ve Mevlânâ’ye bayılırdı.

Hocalara da şiddetli hücumlarda bulunurdu. Bir gün bizde konuşur­ken söz hocalara intikal etti. Keskin hücumlara başladı. Bir çok yerde haklı idi. Müfrit noktalarını biraz tâdil etmek istedim. Münakaşa uzadı. En son bana dedi ki: «Hoca, ihyâû lum» un varmı?» «Var», dedim. Bi­rinci cildini istedi. Kudretli bir müdafaa silâhına sarılacağını anlamakta gecikmedim. İlim bahsini açtı, lâzım gelen yerlerini okudu. Dedi ki:

— Hayatı beşere âid ilimleri, meselâ Tıp ilmini öğrenmek farzı ki- f ay emi?

— Evet, dedim.— Bunun istinad ettiği ilimler de farzı kifaye olurmu?— Evet.— Cem’iyyet hayatına âid ilimler, fenler, meselâ en basiti löks ol-

mıyan mensucat imâlini öğrenmek ve dokumak farzı kifaye mi?— Evet öyle olması lâzım. Gazali öyle söyliyor.— Ya müdafaa ve saiti? Meselâ balâstik ilmi ve bu ilmin istinad

ettiği yüksek riyazî, fizik, kimya, makine ilimleri farzı kifayemi?— Evet.— Senin mesleğin olan hey’et ilmine istinad ettiği ilimlerle beraber

farzı kifaye demezmisin?— Evet derim.— Ey, farzı kifayenin hükmü ise ihtiyaç mevcud olduğu takdirde

farzıyyetin herkese şamil olması değilmi?— Öyle.—' Peki, din ilimlerinin zarurî olan hacet mikdarmdan ilerisi, yâni

din âlimi olmak ta farzı kifaye değilmi?— Evet öyle.— Öyle ise, yüzlerce din âlimine karşı memleketin bir hekimi yok

teessür altında ilâve etti ki «bu yazmun neşri bir cinayettir. Eğer İngiltere gibi medenî bir memlekette bunu biri neşretseydi üç seneden aşağı olmamak üzere hapse mahkûm olurdu.» Fikret bu sözleri kalbinden söylemişti. Müdafaa propagandası değildi. Zâten buna kendisi ne lüzum görür ve ne de tenezzül ederdi. Herkes bilir ki Fikret çok hassas idi. Duyğvılan üzerine düşen ufak bir darba bile onun ihtisasları arasmdaki rezonansı, muvazeneyi alt üst etmeğe kâfi idi. Tarihi kadim veı hatta MoUa sırat bu hal altında bulunduğu vakıtlarda kaleminin saçtığı karaltüardarı başka bir şey değildir.

250

Page 250: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

iken din âlimi olmanın farzı kifâyeliği kalmadığı, fakat bir tabib yetiş­tirmenin farzı ayn olduğu zamanlarda niçin medrese farzın ifasına koş- mamıştır? Acaba ûlemâ sınıfı bu gibi dinî emirlere kulak assalardı ba­şımıza bu hâller gelirmiydi? Müslümanlık bu zâfa uğrarmidi? Bu vaz’iy- yet maskaralık değil de nedir? Gazâlînin haykırmasına niçin kulak ve­rilmedi? Doğru dedim, sustum. Çünkü yerden göğe kadar haklı idi.

Akif müsbet ilimlere çok kıymet verirdi. Ve bu ilimlerdeki terekkiyi takib etmek isterdi. Bana her gelişinde âmmevî yazılmış olan bir iki mecmuayı ister ve gözden geçirirdi. Kâinat hakkındaki yenilikleri ben­den istizah ederdi. Fizik ve Kimyaya âid olanları çok iyi anlardı.

Son ziyaretlerimin birinde eski hatıralar üzerine konuşurken rahat­sızlığının sıhhat ve afiyetle neticelenmesini temenni ederek yine o hatı­raları yenileriz, demiştim. İnşaallah dedi ve gülümsedi. Fakat bu gülüm­seme bir zehri hand idi. Bana «zavallı Fatin ya hastalığımı bilmeyor, ya­hut benim yarım doktor olduğumu düşünmüyor da beni teselliye kalkı­şıyor» der gibi geldi. Kendisi hastalığının ne mühlik olduğunu biliyordu. Ölüm karaltısının gittikçe kendisine yaklaştığını görüyordu. Yalnız dost­larının tesellisine karşı onlân acmdırmak istemiyordu. Zannediyorum ki hastalığının çaresizliğini daha Mısır’da anlamıştı. Birdenbire kararlaştı­rarak Vatanına dönmesi, kendisini ana toprağının kucağına atmak içindi. Rahimehullahü rahmeten vâsia.

Hamiş:Vefatına tarih düşürdüğüm şu kıt’ayı da buraya ilâve ediyorum ;

Mum gibi yandı ciğer [1] çünkü vatan Türküsünü hep geçen kap kara günlerde terennüm etdi.Çıktı «kırklar» bir ağızdan dediler tarihin:İçimizden Vatanın şairi Akif gitdi.

1356FATİN GÖKMEN

B. A. HAMDİ AKSEKİLİNİN MEKTUBU

(Kıymetli ve mütefekkir âlimlerimizden B. A. Hamdi Aksekili bize bir mektub yolladı. Akif’in sevgililerinden olan bu zatin mektubunu kıs­men yazıyoruz:)

Mektubunuzu ve Akif’i yazan gazeteleri bu gün aldım. Sevincimden gözlerim yaşardı. İşte, dedim, garazdan, ivazdan, gülü ğışten hâli bir yazı. Bu kalemin yazacağı Akif’ten her halde ruhi Akif te razidır.

[1] Hastaljğmın teşemmuu kebd olduğunu telmih, etmek istedim.

251

Page 251: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Eve geldim, hemen gazeteleri okudum. Çocuklarım da dinlediler. Basri, yazıların kurumuş gözlerimi yine yaşarttı. Bir çok hatıralar can­landı, çocuklarım da, ben de ağlaştık. Samîmi yazılar ne kadar da belli oluyor. Benim iki satır bile yazı yazmıya vaktim yoktu. Çünkü elimdeki işlerim o kadar çok ve yorucu ki. Omuzlarıma yüklediğim bu işi bitir­mek için geceli gündüzlü çalışmıya mecbur oluyorum. Fakat, beni iki şey birden bire harekete getirir, evvelden beri böyleyim. Talebeliğimde de böyle idi. Biri en doğru ve en yerinde olan şey, diğeri de yalan, hak-ı sizlik, garazkârâne ifadeler. Bunun birini mutlaka alkışlamalıyım, teşvik etmeliyim. Diğerine karşı da alabildiğime hücum etmeliyim. Bunu yapa­mazsam günlerce uykusuz kalırım, rahatsız olurum.

Yazılarınızı o kadar yerinde, o kadar vakıfâne gördüm, ki (Allah sen­den razi olsun) dedim ve şu mektubu da hemen yazmıya başladım. Siz Akif’i olduğu gibi yazıyorsunuz. Yazılarınızı, okudukça Akif gözümün önünde canlandı.

Yazdığınız gibi Akif sevdiğini tam severdi, sevmediğini de öyle. Te­miz kalbliliği yüzünden olacak ki kendisini sevmedikleri halde yüzüne gülen müraileri de ölünceye kadar sevdiği muhakkaktır. Bunu acaba ben mi böyle anlıyorum diyordum. Siz de ayni noktaya temas ediyorsunuz?

Akif’in candan, yürekten ve bihakkın sevdiklerinden biri de sizdi- niz. İsminiz geçtikçe «Ne temiz, ne temiz, eşi yoktur» derdi. Bunu kulak­larımla kaç defalar duydum. îşte, yazılarınızdaki mazheriyyet te bundan ileri gelmiş olsa gerektir.

Akif’i ben de sizin tanıdığınız zamanlarda tanımıştım. Muallekat, lâmiyetül’arab, lamiyetülacem ve daha bir kaç arabca kaside okutmuştu. Yazılarımızda hepimiz ondan ilham alırdık. Bunda hiç şübhe yok.

En canlı ve mühim noktaya temas etmişsiniz. Evet, Akif bütün ma- nasiyle vatanperverdi, dindardı. Onu titreten bir şey varsa, vatanın par­çalanması, millî birliğin bozulması, islâmın ayak altında sürünmesi idi. Manzum ve mensur bütün yazılarında bunu görüyoruz. Vahdet, istiklâl, terekki. İşte hep haykırmaları bu idi.

Vaktiyle Mısırdan firar eden merhum Cemâleddini Efganî ile bir­likte Avrupada (Elurvetülvüska) isminde neşrettikelri mecmuada ecne­bi istilâsına karşı ateş püsküren, istibdad idaresini tel’in eden, şark ve İslâm âlemindeki atâlete «müslümanlar arasında hurafelerle birlikte so­kulmuş mel’un illet» diyen Mısır müftisi merhum Muhammed Abdüh A kif’in çok takdir ettiği eâzımdan idi. Kendisini taklidden tamamen kur­tarmış olan Abdüh merhum ile Akif’in ruhu o kadar itilâf etmiş, Abdüh onu kendisine o derece cezb eylemişti ki istiklâl diye haykıran, istibdadı, ecnebi boyunduruğunu tel’in ve onlara tarafdar olanları tekfir eden bü­tün makalelerini, isIâmı müstekreh bir kılığa sokan âtıl müslümanlar ve âlim geçinen cahillerle müslümanlığın alâkası olmadığım izah eden kıy­

252

Page 252: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

metli yazı ve eserlerini Akif tamamen okumuş, türkçeye çevirmişti. Çün­kü Mehmed Âkif merhumun kendisi de ayni yüksek ruhu taşıyordu.

Böyle ezelde birleşmiş, tanışmış olan ruhlardır ki bu dünyâda tanı­şabilirler, sevişebilirler. Abdüh merhum derecesinde değilse de yine onun yolunu takib eden bazı âlimler vardı. Onları Akif te bilir, takdir ederdi, fakat sevmezdi. Çünkü onların ecnebilerden birine tarafdar olduğu ka- naatında idi. Ben onların ecnebi hâkimiyyeti aleyhindeki yazılarında kendisine bahsettiğim vakit bile yine burnunu kıvırır, «vatansız, menfaat düşkünü» derdi.

Diyebilirim ki her halde Akif, Abdüh merhumun zulmü ceberuta karşı (Elurvetülvüska) ile neşreylemiş olduğu o müdhiş yazılardan, islâ- mın ruhunu talim eden, islâmiyyetin sâfiyyeti ûlasına ircaı lüzumunu anlatan ve ictihad aleyhindeki mukallidlere karşı ateş püsküren eserle­rinden, tefsirlerinden müteessir olmuş ve onlardan çok ilham almıştır. Ebediyyetlere karışan her iki üstâdın yazılarında insan ayni kuvveti, ayni yüksekliği görüyor.

O, belki dimağı daima istifle meşgul olduğundan, az söylerdi. Müba- haseye girişmezdi. Fakat, sözleri keskindi, etrafındakilere tam bir inan verirdi.

Balkan harbinin son zamanlarındaydı. Her tarafta ecnebi mektebleri- ne karşı bir nefret uyanmıştı. Türk çocuklarını buralardan kurtarmak çarelerini düşünüyorduk. Sekiz ûn kişi söyledi, söyledi, proğramlar, ni­zamnameler yapılmıya başlandı. O zamana kadar hep susan Âkif daya­namadı, dedi ki; «Bunların hepsi boştur. Ecnebi mekteblere Türk çocuk­larının gitmemesi için tek bir çare var. Ayni ayarda mekteblerle onla­rın karşısına çıkmak. Bunu yapabildiğimiz gün ecnebi mekteblere bir Türk çocuğu gitmez. Eğer giderse o zaman onların ebeveynine çatmıya hakkımız olur. Yoksa kimseye söz söyliyemeyiz. Herkes çocuğunu okuta­caktır. Bütün mütalâalar durmuştu. Anladık ki zorbalıkla ilim müesse- selerini kapatamıyacağız.

Boğazlar mukavelesinin imza edildiği gecenin sabahı erkenden üsta­dı ziyarete gitmiştim. Fazla rahatsızdı. îçeri girerken çok oturmayınız demişlerdi. Kapıyı açıp ayağımı atar atmaz o, acılarını his ettirmiyerek derhal gülümsedi ve ilk söz olmak üzere «Boğazlar muâhedesi imzalandı mı?» diye sordu. Evet, cevabını verdim. Üstâdın sevincinden gözleri ya­şardı. «Oh oh!.. Çok büyük muvaffakıyyet, çok büyük muvaffakıyyet» dedi. O, gözlerini dikerek derinlere dalıyor gibi bir vaziyyet almıştı. Üs­tadın o sırada hatırası nelerle meşgul idi, bilmem. Fakat, ben derhal Ça­nakkale şiirini o ölmez âbideyi ve onu ilham eden büyük mârekeyi ha­tırladım. O gün gazeteler Çanakkale şiirini yazmışlar. Yanımda olmadı­ğı için kendisine okuyamadım. Aman yarabbi!.. Bu ne vatanperverlik, ne milliyetperverlik! Acaba bu, kaç binde bir adama nasib olabilir? Alelâ-

253

Page 253: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

de zamanlarda her kes vatanperver kesilebilir, her kes milliyetperverdir. Fakat, Akif’in bulunduğu şerâit ve vaz’iyyet için de boğazlar muâhede- sini düşünmek, o muvaffakıyyetten dolayı kendi ıztırablarını unutabil­mek için ancak Akif ruhlu yaratılmış olmak lâzımdır.

Akif’in bütün makaleleri size büyük bir ilham kaynağı olabilir. On­ları ihmal etmeyiniz. Çünkü o yazıları da kendisinin nasıl bir vatanper­ver, nasıl imanlı ve milliyetperver bir adam olduğunu, istikbali nasıl gördüğünü, ruhundaki o yüce esâleti pek güzel isbat eder.

Akif’in sevdiklerinden biri de merhum Şevket idi. Üstâd bir tefsirin tercemesini ona havâle etmiş. Sebilde bu yazıların bir kısmı intişar ey­lemişti. Zannederim Naim, Akif, Şevket merhumlar hep bir arada çalış­mışlardır. Akif’in ağzından işittim: «Türklerde Şevket gibi bir edip daha yoktur» demişti. Hakikaten tercemelerine bakılırsa öyle.

Perişan sözlerime artık nihayet vereceğim. Hörmetle ellerinizi sıkar, muvaffakiyetlerinizi dilerim.

22.1.1937 Ahmet HAMDİ

ÜSTÂDIMIZ BAY (M. SABRİ) NİN YAZISI

Akif’i 1307 senesinde Mülkiye baytar mektebinde tanıdım. Bu mek­tebin ilk çıkanlarmdandır. Mülkiye idadisini ikmal ederek bu mektebe girmişti. Her sene sınıfını birinci olarak geçerdi. Daha mektebte iken gü­zel yazı yazar ve oldukça güzel şiirler söylerdi. Ben baytar mektebinin üçüncü senesine geçtiğim zaman Akif mektebi birincilikle ikmal ederek şehadetnama almış ve birden bire ziraat nezaretinin beşinci şubesine me’mur olmutşu. Ben hasbel icab baytar mektebini üçüncü senesinde ve 309 kanunu sanisinde terk ederek altı ay kadar bekledikten sonra yüksek muallim mektebinin fen şubesine girdim. Gerek bu müddet ve gerek mektebin tahsil müddeti olan iki sene zarfında Akifle beraber liyonlu fransız (Kamil) den fransızca öğrendiğimiz için ekseri geceler birleşir­dik. Mumaileyh bir taraftan da tabhane medresesinde İskeçeli hafız îsa efendinin odasına devam ederek hıfzı kur’ana ve ulunu arabiyye teder- rüsüne çalışırdık. Hıfzını altı ayda ikmal etti. Ulumı arabiyyede de tek­mili nüsah ederek icâzet aldığını işittim. 312 senesinde me’muriyyetle taşralara çıktım. 329 senesinde tedrisatı taliye birinci şube müdiriyeti ile İstanbul’a naklettiğim vakit Akif’i ilmen çok yükselmiş buldum. Akif emsaline nâdir tesadüf edilen bir hafızaya malikti. Akif ahlak ve seciyye itibariyle de bir insanı kâmil denmiye lâyıktı. Diğargâmdı. Kendisinde zerre kadar hodgâmlık yoktu. Hayrhah, kalbi temiz, eli açık idi. Herkese karşı iyilik etmek isterdi. Haksızlığa karşı isyankâr bir ruha mâlikti.

254

Page 254: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Haksızlık yapanı zalim tanır, onu hiç sevmez, nefretle yâdederdi. Şiir­lerinden de anlaşıldığına göre Akif vatanini, milletini çok seven bir adamdı. Kendisi millet ve vatan âşıkı bir şairdi. Eski şâirlerimiz gibi ezvakı şehvetperestâneye âid, meyden, oğlandan ve kızdan bâhis hiç bir şiiri yoktur. Akif hakîkî ve mütesallib bir müslüman olduğu için İslâm âleminin düçar oldukları nekbetlere dâima ağlar ve avrupalıların islâm- lara karşı irtikâb ettikleri haksızlıkları teessürle yâdederdi. Akif’in ilmî ve ahlâkî fezâil ve mezâyâsı hakkında sahifeler dolusu yazı yazılsa yine kendisini ahlâfa temamiyle tanıtmak kabil olamaz. Gençler Akif’i tanı­mak isterlerse eserlerini sık sık mütalaa etmelidirler. Cenabı hak garikı lüccei rahmet etsin. 6.2.1937

Balıkesir lisesi fransızca muallimi Akif’in dostlarından

M. Sabri SÖZEN

ÂKİF HAKKINDA BİK DOST YAZISI

Lütf buyurduğunuz 13 Mart 1937 tarihli mektubunuzu aldım. Mer­hum Akif hakkında neşredeceğiniz kitab için benden de bir yazı istiyor­sunuz. Vakıâ bizim Akif’le dostluğumuz epeyce eskidir. Tanışmamız 1319 senesinde başlarsa da çok samîmi dostluğumuz 1320 senesinde kök sal­mıştır. Şu halde 33 senelik bir mâzîye maliktir. Akif’e hayranlığım ta­rif ve tasavvur edilemiyecek kadar büyük ve derin olmakla beraber onun hakkında yazı yazmıya, ne yazık ki, liyakatsizliğim müsâid değildir. Çün­kü yazılacak yazının onun büyüklüğü ile mütenasib olması icab eder.

Bundan takriben bir, bir buçuk ay evvel Pendik bakteriyoloji ensti­tüsü müdürü arkadaşım ve dostum Şefik bir mektub göndermişti ve «İs­tanbul noterlerinden şair Midhat Cemal Akif hakkında bir eser hazırlıyor, sen de hatıralarmı gönder» demişti. Kabil olabildiği kadar ve hatırlıya- bildiğim mikdar yazıp gönderdim. Zâti âlinize de ayni şeyleri yazmak tabîî yersiz olur. Maamafih müseade buyurursanız şimdi hatırıma gelen iki fıkradan bahsedeyim :

Akif’le, Hamid devrinde, bir gün Arabca bilenlerden konuşuyorduk. Bana «İstanbul’da iyi Arabca bilen dört kişi vardır» demişti. «Bunların biri Hersek müftüsü — îstanbulda otururdu—, İkincisi maarif nezareti memurlarından Şevket bey.— Şevket bey uzunca boylu, zayif, âlim, son derecede zekî, sırf kendi kendine, hocasız Fransızcayı çok iyi öğrenmiş bir zatti, Beykoz’da otururdu—, üçüncüsü baban zade Naim bey, dör­düncüsü de — kendini göstererek— bu abdi âciz.» Akif’in osmanlıcasın- dan maada, bu gün arkasından koşduğumuz öz türkçedeki bilgisi de fev­kalâde idi. Safahat’ında bir çok öz türkçe kelimeler vardır. Akif’in fars- cası çok yüksek olduğu gibi fransızcası da kuvvetli idi.

255

Page 255: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Akif’in tabı, mizaha mütemayil olduğu için karşısmdaki ile gayet mezih bir surette latifeleşmeyi çok sever ve bunu âdeta misilsiz bir tarz­da yapardı ve onun için de kimse kendisine gücenemezdi.

Ziraat nezaretinde ziraat hey’eti fenniyesi beşinci şubesinde hulefa- dan idi. Şube müfettişi olan zât erbabı servetten olmakla beraber biraz hesabi idi. Çengel köyündeki köşkünde otururdu. Bir yaz Akif te Çengel köye nakletmişdi. Evi tepede idi. Şube müfettişi Akif’e bir iyilik olsun diye, orada bulunduğu müddetçe kullanmak üzere, bir eşek vermiş. He­sabi zâtin eşeği nasıl olacak malûm. Akif şefine şöyle takılırdı: «Bay, eşek ağaç yaprakları ile yaşamıya alışmış olduğu için, ne dersin, arpayı gösterdiğim zaman tanıyamadı!»

Sonsuz saygılarımı sunarım. 20.3.1937Yüksek ziraat enstitüsü genel sekreteri

Fazlı YEGÜL

Akif. Büyük Akif!..

O da sonsuzluğa karıştı. Bana, onun hayatından ilk umut kestiren haberi getiren üstadım İsmail Habib Sevütdür. O da, ben de bu acı tak­dire bir türlü inanamıyörduk. Fekat, bu, bir hakikatti, hakikat oldu!..

Akif Mısır’dan döndükten sonra — hele, üstâdım î. Habibten bu acı haberi alınca— işlerim için İstanbula tez gitmeye can attım.

İstanbul’a varır varmaz, onun ayrılmaz arkadaşı (Eşref Edib) i bula­rak nerede bulunduğunu sordum; «Mısır apartmanında» dedi. Koştum. İçim, bin bir halecanla çarpıyordu. Salona girip, gösterilen, onun yattığı oda kapısına yaklaşırken heyecanım bütün alevleriyle benliğimi sardı. Kapıya ilk adımımı atarken, biraz ilerde onun bir yer yatağında bana doğru çevrilen zayif başını — ve fekat bu başta, eski ateşle yanan göz­lerini — görünce, kendimi bam başka bir âlemin ışığıyle sarılmış buldum.

Uzun yılların biriktirdiği coşkun bir hasret duygusiyle ellerini öp­tüm. Beni görür görmez tanıdı... Millî mücadelenin unutulmaz hâtırala­rını andık, o büyük adamın büyük hâfızası halâ bütün kudretiyle yaşı­yordu. Hâfızasının yüksek varlığına bir kat daha hayran oldum.

Yanında, «Hatıralar»mı ithaf ettiği büyük şark musikî üstâdı Şerif Muhiddin ile başka iki zat vardı, epey konuştu., ve konuştuk.

Bu arada şunu kaydedeyim ki, Şerif Muhiddini, burada, büyük üstâ- dın delâletiyle tanıdım. Üstadın ölmez eserlerinden sonuncusunu namına armağan ettiği bu şarkın tek musikî dahîsi, gerçek genç, fekat çok büyük bir kudrettir. Bizim müzik inkılâbımızda san’atından çok istifâde edebi­leceğimiz bir üstâd!.. Nedense, dikkat ettim ;

Gaztelerimiz bu genç ve büyük üstâdın İstanbul’da bulunuşundan

256

Page 256: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bile haberdar değillerdir. Üstâdın ellerini öpüp ayrılacağım sırada, dâ- madı Ömer Rıza Doğrul ve torunları geldiler... Onun, o anda duyduğu büyük sevincin heyecaniyle içim titriyerek vedâ ettim. İstanbul’dan dö­neceğim sırada, tekrar üstâdımı ziyaret etmek için Mısır apartmanına gittim. Fekat, ne acı talisizlik ki: üstâd Alem dağına gitmek üzere hazır­lanmış bulunuyordu. Otomobil, aşağıda bekliyordu.

— Niçin biraz daha evvel gelmedin? diye üzüldü. Üstadı, bu def’a ayakta görünce, çok sevinç duydum. İlk görüştüğüm zaman, yatakta ve ıztırabı belli bir halde idi. Şimdi ise vücudunun zayif haline rağmen, ayakta görmek, bana büyük bir teselli oldu. Fazla konuşmıya imkân yok­tu. Çok derin bir teessür içinde ayrıldım. İşte, son görüşmem, bu oldu!.. Ona doyamadım, doya doya konuşamadım!.. Bu, içimde sönmez ve acıklı bir ateştir.

Ölümünü duyduğum zaman, aylardan beri bekliye bekliye, damla damla zehirini içerek alıştığımız bu büyük acı karşısında, âdeta donup kaldım. Aradan bir hafta geçdi... Eşref Edib ölümünün tafsilâtını yaz­dı... Hele gençliğin gösterdiği coşkun alâka, millî hassâsiyyet karşısında, gözlerimi kaplıyan don, birdenbire çözüldü... Ağladım!.. O mektubu okur­ken, bütün varlığım göz yaşı halinde boşandı... «Ah, o günler!..» diye hay­kırdım. O günler, ki millî mücâdelenin en kudsî hâtıralarını yaşadığımız ünlü günlerdir.

Onun istiklâl marşını yazdığı ebedî günler gözlerimin önünde yeni­den canlandı: o, onun, o on, onbeş yıl önce; mâddî tunç uzviyyeti kadar çelikleşmiş îman taşan maneviyyetinin tecessüm ettiği nur ve kudret dolu çehresi...

Bütün o, fırıl fırıl ve pırıl pırıl, hadekalarınm derinliklerinde gizli güneşle yanan gözleri!..

Onun o dâima gönüllere işliyen, ruhlara fazilet ve insâniyyet ışığı­nın kudsî akislerini resmeden ilâhlaşmış bakışları!..

O, büyüklüğün ebedî bir timsali olan eşsiz varlığa, lisenin ilk sınıf­larında talebe iken, bir vurgun gönülle kanşdım. O günlerde, ki türkçe ve edebiyyat dersinde, yalnız onun millî fâcialarımızı terennüm eden ve millete îman ve zafer yollarını gösteren şiirlerini okurdum, ezberler­dim.. Hocam ve arkadaşlarım, hep onun millî îman ve heyecânının ga­şiyleri ile hercümerc olurlardı. Umumî harb bitti... Ve ben, Zonguldağa düştüm. İki arkadaşımla beraber kurduğumuz Kastamonide «Açık söz» gaztesinde, bir gün onun kudsal seslerini duydum. Sevincime ve övüncü­me son yoktu. Bunu bir manzume ile gazteye yazdım. Meğer, bu yazım, büyük üstâdı çok duygulandırmış!.. Bunu bir kaç ay sonra Ankara’ya gi­dip kamutayda onu ilk gördüğüm zaman, ilk sözlerinden anladım. Ondan sonra, o, bana çok sevdiği bir evlâd gibi mühabbet ibzâl etti.

En çok emek vermek istediği, en çok beğeneceği bir eser olacağını

F: 17 257

Page 257: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

söylediği «Haccetülyedâ» şiirini yazınca, bana ithaf edeceğini söylüyor­du. Bu, onun yüksek sevgisinin beni çok övündüren bir tezahürüdür.

Hiç unutmam; Üstâd, Sakarya zaferinden sonra o kadar büyük bir sevinç heyecanı içinde idi ki!.. Bu büyük zaferi terennüm için bir şiir yazmıya başladı... Bunun adı (Sakarya kahramanlarına) idi. îki mısraını yazdığını söylüyordu. Görmek istediğimiz halde «bitirmeyince göstermek âdetim değildir» diyerek bütün ısrarlarımıza rağmen, bir türlü bu mıs­raları okutturamadık... Bu şiir, ne oldu, bilmiyorum... Her halde, çok üstüne düştüğü «Haccetülvedâ» ile «Sakarya kahramanları» nın bir kıs­mını yazmış olacağını sanıyorum. Fakat, bunlar nerede?..

Büyük üstâdı en çok üzen bir vaz’iyet te kur’anın türkceye çevril­mesi için Mısırda boş yere geçen dört senesi olmuştur. Üstâd, bu dört sene içinde «kendine böyle bir vazife verilmemiş olsaydı», millî müca­dele destanını ve daha bir çok millî mevzular üzerinde yeni eserler yaz­mış olacağını söylemiştir; bundan dolayı çok acı duymuşdum. Şunu da bir unutulmaz hâtıra olarak kaydedeyim ki: üstâd «İstiklâl marşı» nı son kitabı olan «Hâtıralar» a niçin koymadığı süâline karşı: «artık o, mille­tin mâli oldu.», demiştir.

Akif; büyüktü, çok büyüktü. Büyük şâirdi, vatan ve millet şâiriydi, en yüksek ve tam vasıflariyle millî şâirimizdi. İnsânî ahlâkın ekmel bir ünmüzeciydi. O kaya kadar yalçın vücud, nasıl oldu da birden bire çökü­verdi!.. Onun engin ilim kudretine hayran olmamak kabil değildir. Fa­zilet dediğimiz süzülmüş insaniyyet duygularının bütün cevherini o, vic­danında taşıyordu.

O, bütün ömrünce yurdu için ve yurdunun bin bir elem ve felâket­leri için ağladı... Sağlığında; vurgun olduğu büyük yurdunun bütün şiir­lerinde terennüm ettiği istiklâline ve yüksek şan ve şerefine kavuştu­ğunu görerek, bütün bir imân ve itminan içinde, güle güle ebediyyetin kollarına kendini bıraktı. O, hiç şübhe yok ki, son bakışlarını, taptığı hi­lâlin nurdan kavsine gömerek onun ağuşunda parlıyan yıldız gibi ebe- diyyet dünyasına aktı.

Akif: Millî istiklâlin, millî ihtilâlin, millî idealin şâiridir. Ne derler­se desinler, onun şiirlerinde terennüm ettiği îman, belki «din» lügatiyle birdir. Fekat onun asıl ruhu ve damgası: millî îman oluşundadır, o «mil­lî îman» la «millî vahdet» in temelidir. Yeni türkiyeyi ve türk inkılâbını yaratan ise; millî îman, millî vahdettir. O, bunu yıllarca yüreklere sur gibi üfledi.

«Safahat»; baştan başa millî tarihtir. Millî mefkûremiz için bir ışık ve ateş kaynağıdır. Akif; Mâddî varlığıyle belki bu gün bir ölü!.. Fakat, manevî varlığıyle elinde ebediyyetin meş’alesini taşıyan İlâhî bir höviy- yet halinde, gözlerimizin önünde bir bayrak gibi alevden gölgesini yaya­rak yükseliyor. Zonguldak

Akın KARAOĞUZ258

Page 258: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

BAY (ŞEFİK) İN YAZISI

Ben bir aralık İnebolu’ya gitmiştim. Avdet ederken, hiç unutmam, 75 liraya bir muşamma almıştım. Ankara’ya Eskişehrin sukutundan son­ra müessesemle gelmiştim. Kış geldi. Ben de Etlikte serom darül’istihza- rını açmıştım. Bir hazret bana dedi ki: «Şefik sen haftada kaç def’a An­kara’ya inersin?» Cevab verdim «iki, yahut üç def’a.» İlâve etti: «Öyleyse sen inmediğin günler bana kamseleyi gönder. Ben meclise gideyim. Sana da indiğin günler ben gönderirim.» Ve öylece devam ettik.

İstiklâl marşını yapmıştı. Ona 500 mü, yoksa 750 mi lira mükâfat verdiler. O da parayı olduğu gibi Hilâli ahmere yatırmış.

Bir gün «Âkif bey hiç olmazsa kendine bir kamsele alsaydın da biz de serbestçe bunu giyseydik» diye şakalandım. Bana gücendi ve kamse- layi almadı. İki ay kadar bana kırgın kaldı ve tabîî sonra düzeldi.

İşte bu hayatı istihkara, maddiyyattan ne kadar uzak olduğuna bir delildir.

AKİF’E DAİR HATIRALAR

Onu, Mısır’a son gidişinden yirmi gün önce, Üsküdar’daki evinde zi­yaret etmiştik. Kılavuzumuz meşhur şair (Tal’at bey) merhum id i;

— Zâti faziletinize Şubbanı şîrü edebden bir hürmetkârmızı getir­dim.

Âkif bu söze kulak asmamış gibi, telâşlı ve sevinçli;— Buyurunuz efendim, buyurunuz üstâd!Diyerek Tal’at beyin koluna girdi, yarı sürükliyerek acele acele mü-

safir odasına çekti... Bir kaç kelimelik hal, hatır, soruşulduktan sonra Tal’at bey merhum — âdeti üzere— babı âlî şivesiyle komplimana baş­ladı :

— Prens paşa hazretlerine şeref mülâki olsam, zati faziletiniz gibi bir husni karin intihab buyurduklarından dolayi kendilerini tebrik edeceğim, doğrusu!

Akif göğsünden kopan sessiz ve dumanlı nefesini gevrek ve iştiha- sız bir kahkaha ile boğmıya çalıştı :

— Sen paşayı ne diye tebrik edeceksin? Yağlı kuyruğa yapıştın diye asıl beni tebrik etmelisin üstâd!

Suhbeti kesen kısa ve soğuk bir sükutu yine Akif parçaladı:— Beylerle tanışabilirmiyim?Biz, daha şair Tal’at beyin evinde iken Akif’e bir sürperiz hazırla­

mıştık; kaim pederim bay Mehmed Cavid ile Akif arasında gaibâne ve karşılıklı bir sevişme ve selâmlaşma vardı. İlkin onu hiç anmıyacaktık. Tal’at bey merhum yaşına, başına yakışan bir temkin ile :

259

Page 259: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Beyefendi Mehmed Cavid bey ve bu da onun damadı meâli mu- tâdlan Ruhi Naci...

Der demez Akif, kaşlarını gererek :— Vay!.. Pelit köylü Mehmed Cavid bey ha? Yahu, ben size ve kö­

yünüze âşıkım. Paşaya yakalanmasaydım, tevbe, kapılanmasaydım, eme­lim köyünüzde tevattun etmekti. Benim artık ihtiyacım bir topak ekme­ğe! Onu bulduktan sonra Hakka şükür!..

Oh!.. Uzun bir sükûna muhtacım.. Kafamı derüb toplıyabilmek için unutmıya, unutulmıya muhtacım!..

Şair Akif çok konuşkan bir adam değildi. Biz hep susuyor, onu dinle­mek istiyorduk. O da tefrika romanı gibi ekliye ekliye söze devam mec- buriyyetinde kalıyordu.

Yaş sırasına göre iltifat nevbeti artık bana gelmiş olmalı ki şimdi tebessümlerini bana çevirdi:

— Efendi oğlum sizin için üstâd Tal’at bey (Şair) demişti; Küçük bir parçanızı dinletirmisiniz?

Ben bir gün önce yazdığım (Tesadüf) adlı bir şiirimi sundum. Yılık gibi yan gözle ve sür’atli bir bakışla süzüyor ve :

— Aferin, aruzu güzel kullanıyorsunuz, vezne hâkimsiniz. Mevzu; aşk... gençliğin mevsimi harâreti!..diyordu. Ben biraz sarahat, biraz tafsil istedim ;

— İltifatınıza teşekkür, intikadınızı da reca ederim.Bu dileğim A kif’in pek hoşuna gitmedi, yavaş bir sesle :— Ben, dedi, hususî münakaşalardan ictinab ederim. Bence edebiy-

yatm ortada muhtelif sınıfları ve o sınıfların tabiî mücadeleleri vardır. Hayat böyle!.. Kâinat böyle!..

Artık, başka sözden çekindiğini, susmıya kat’î olarak karar verdiğini anladım. Ona sevinçli bir haber müjdeledim :

— Haşan Basri bey burada, İstanbul’da... Bendeniz onun namına arzı hürmete gelmiştim... dedim ve Basri beyin puslasmı verdim.

Bu eski ve sevgili dostunu duyunca Akif’in o pehlivan göğdesi elek- tirikleniverdi, neş’elendi. Kâğıdı okudu, bir daha okudu. Sesine ciddî bir ton verdi, Tal’at merhuma döndü :

— Üstâd, dedi; Basriyi tanımazsımz sanırım. O, ne arkadaş canlı bir efendidir. Şiir zevki tamam, ilim zevki tamam, her şey’i tamam... Onu altınla tartmak mümkün değil, elmasla belki... Lâkin o kadar büyük el­mas dünyada varmı? (Kaim pederime dönerek) Sizinle gaibâne ahbablı- ğımı da ben Basriye borçluyum.

Suhbete artık teklifsizlik, lâübalilik gelmişti. Şimdi senli benli konu­şuyorduk. Ertesi gün için Basri beyin müsafir olduğu (Karesi oteli)nde buluşmayı kararlaştırdık.

Ertesi gün ve daha ertesi günler, (Karesi) otelinin çayhanesinde bu­

26U

Page 260: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

luştuk, koca şair Akif’le enli boylu konuştuk. Arkadaşlardan o sıralarda İstanbul’da bulunan şair Es’ad Adil, Ödemişli şair Muammer, nef’ii za­man adiyle o vaktin meşhur hicviyyecisi İzmir Hâdi de bazan gelir ve musahabelerimızda bulunurdu.

Ben Akif’in seciyyesini, seviyyesini işte o samîmi suhbetlerde hak- kiyle öğrendim. Onun lekesiz imanına, temiz vicdanına, keskin irfanına ve hele o ateşli hâfızasına hayran kaldım.

O zamanlar Balıkesir’de (Çağlayan) adında edebî bir mecmua çıka­rıyorduk. Mecmuamız için Akif’ten sermaye elde etmek istiyordum, Bas- ri beyin tevassutunu reca ettim. Üstâd şair, Basriyi kıramadı ve dileğimizi yerine getirdi, o zamana kadar basılıb neşredilmiyen eserlerini bana yaz­dırdı.

Hiç unutmam: (Secde) şiirini Akif ezber söylüyordu, ben yazıyor­dum. (Tan mar) ı (taru mar) şeklinde, yâni o zamanın harflerile (vavlı) yazmıştım. Akif, hemen kalemimi tepesinden dürterek (vav) harfini ka­raladı. Ben, gittikçe derinleşib koyulaşan lâubaliliğimize mağrur olarak ;

— Ali kemâlin (Hercü merc) münakaşasını hatırlamazmısınız? de­mek istemiştim. O :

— Zihnimi hercü merc etme! Sen şimdi dediklerimi, dediğim gibi,yaz!diye bana çekişmişti. A kif’i gücendirdim sanarak bayağı içlenmiştim. Şiir bitince Basri beyin :

— Üstâd, siz vâdîyi değiştiriyorsunuz sanırım? süaline derhal:— Hayır kardaşım hayır. Benim asıl vâdîm budur. Neşrettiklerim;

cem’iyyeti beşeriyyeye hizmet için yazılmış manzumelerimdir. cevabını verdikten sonra, elini ve dilini nazm âhengine yatırmak için vak­tiyle binlerce mısra’lar, beyitler yazdığını ve hatta baştan aşağı manzum mektublar karaladığını hikâye etti. Üstâd selis nazm ve İlâhî şiir hakkm- daki kanaatlarım, haşmetli bir misâl ile, te’yid için davrandı ve bana:

— Yaz bakayım, işte şiir böyle olur!diyerek (Muallim İbrahim Cudi) nin (Uruc) ve (Şuhud) şiirlerini yine ezber söyleyib yazdırdı. Ve meşrutiyyet devrinde Maarif nezaretindeki luğat komisyonunda İbrahim Cudi ile halef selef olduğunu ve komsiyon- da (Üstadı hakîm) Ferid beyle geçen fıkraları anlattı.

Yine bir gün Karesi otelinin çayhanesinde idik. Kapıda bir tanıdık sesi işittim, çıktım. Neyzen Tevfikmiş. Bana sorıyordu (Ruhi, bizim çakır efeyi arıyorum gördünmü? [*]) ben, (hayır. Onu görmedim. İçerde pehli­van efe var..”.) dedim ve yalpalıyan Neyzen Tevfiki koltuklayıb getirdim. Neyzen Akif’i görünce bir silkindi, kıymetli ney torbasını fırlattı. Koştu:

— Ah üstâdım, sevimli üstâdım, kıymetli üstâdım!... diye diye Akif’in

[*] Balıkesir meb’usu Smdırgıh Ahmed Süreyyaya Neyzen böyle bir isim koymuştu.

261

Page 261: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

dizlerine kapandı; ellerini öpüp çekildi, Kemâli edeble oturdu. Meğer Akif’in Neyzenle ehbablığı pek eski ve pek köklü imiş; Neyzeni görünce neş’esi büsbütün cilalandı, bana döndü ;

— Bir nargile söylermisiniz evlad?dedi ve yüzüne hayretle bakan Basri beye (ben tiryaki değilim, fakat Neyzenin dumanlı keyfine iştirak etmek istedim) izahını ilâve etti.

Neyzen parmakları arasında titriyen sigara kâğıdına bir toz döşe­dikten sonra Akif’in nargilesine egilib (Dur üstâd, lüleye biraz kâ’be toprağı ekeyim de tönbakünün kerahetini gidersin!) diye elini uzatmıştı. Akif bu latifeye gülerek (Bizim kafaya dumanın sadesi bile çok geliyor. Üstü büberlisine dayanamam) deyib marpuşla Neyzenin elini men’etti.

Neyzen Tevfik, Akif’le görüşüb konuşmıya çok acıkmıştı. Ne söyli- yeceğini âdeta şaşırmıştı; Akif’e dönüyor :

— Üstâdım, bu delikanlı şair pâreleri senin kütlei mıknatısiyyen mi böyle yanma çekti?

Bize çevriliyor :— O... Esad sen de buradamısın? Aferin, aferin!.. İşte böyle olmalı.

Genç şairler, meslek kudemasına, şiir evliyasına teabbüd etmeli!diyor ve başka mevzua geçiyor :

— Siz beni biliyormusunuz? Ben işte şu koca pehlivanın karalama kâğıdıyım! Hani şu çöplüğe atılmış boklu bir müsvedde kâğıdıyım işte!..

Bu alaca sözlerle aradığı ciddî mevzuu bulmuş gibi seviniyor ;— Ha üstâd, haniya senin şapkan? Bak benim başım sayei Cumhu-

riyyetle pîrayedar oldu. Sayei felâketvâyei şâhâneden kurtulduk.Akif te aynı neşe ile mukabil latifeler yapıyor, yalçın başını işaret

ediyor :— Biz başı kabak ehâlii kiramdanız! Henüz sıramız gelmedi. •O zaman şapka yalnız memurlar için resmi serpuş ittihaz edilmiş,

halka henüz teşmil edilmemişti. Akif, (dedi kodu) sermayesi olmayı; nifaka yol açmayı istemiyordu, şu latîfeyi ekledi:

— Umumu beklemiğe hacet yok. Şapka için artık icmai ümmet var. Tabîî hep giyeceğiz.

Hakikaten ertesi gün Akif’i bir kasket almış gördük.Biz gelelim Neyzenle olan suhbete; Neyzen:— Şu bizim Şefik’a [*] söyle. Azcık beni dinlesin. Adam olsun.Akif ;— Zâtı âliniz gibi adam olabilmek her yiğitin harcımı yavrum? Neyzen :— Üstâd, hani yangın yerlerinde saz âlemleri yapardık. Sen de ge­

lirdin.

[*] Neyzen Tevfik’in kardaşı Şefik, Baytar Bakteriyolojihane müdürüdür ve Akif’in sevgilisidir.

262

Page 262: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

A k if :— Öyle... beni sözünle de, sazınla da dilşad ettiğin zamanlar hiç

unutulurmu?Neyzen torpitonun [*] dumanlarına gark olmuş, gitmişti. Uykudan

uyanır gibi toplandı:— Üstâd, dedi; sana bir Cumhuriyyet peşrevi çalayım. Evvelden ona

(Sultaniyye) derlerdi. Malum ya şimdi adı değişti.. Saltanat mülga...Neyzen onu ve daha bir çok parçaları çaldı. Bir ibadet sükün ve zev­

kiyle dinliyorduk. Birden bire silkindi, (Durun, dedi; Akif’i terennüm edeceğim, onun ruhunu terennüm edeceğim). Şimdi ruhlarımız berrak bir nağme ve âhenk şellâlerine tutuldu... Durmadan koşuyor, sekiyor, akıyorduk. Nihayet bir sükûn ummamna gömüldük, gittik... Akif ,ayıl- mıya başlıyan bir serhoş humarıyle teker teker şu kelimeleri sıraladı:

— Hamidin kalemi. Neyzenin kamışı... Öteki sesi, beriki nefesi âhenk yapıyor. Dünyâye Hâmidin eşi gelirmi? Hilkat Neyzeni bir daha tekrar edermi?...

Yine bir gün ayni yerde idik. Pençereden gördüm, hafız Sami Şahin paşa otelinin pençerelerinden içersini gözetleyib birini arıyordu. Onunla Ogün oralarda buluşacaktık. Çıkıp seslendim. Hafız Sami, gelip köşede Akif’i görünce, gitti hürmetle Akif’in iki elini birden öpmiye çalışıyordu. Akif kalktı, hem tevazuunu gösteriyor, hem latife ediyordu :

— Estağfirullah, estağfirullah efendim! Ben papas değilim, öpüp takdis edecek şey senin şu mübarek ağzındır! diyerek hafız Sâminin çe­nesini okşuyordu.

«Üt

Akif’le o günlerde her akşam Üsküdara beraber dönüyorduk. Yolda, vapurda selâmcılar ve ihtiramcılar önünden Akif sıkıla büzüle geçiyor­du. Selâm alış verişi pek yakın dostlar arasında âdet olan o kalabalık sokaklarda rast gelen en bigânelerin bile — ekseriyyete uyarak— derle­nip toplanıp Akif’ten iltifat istemesi, onun herkes tarafından tanındığına ve pek sevildiğine alâmet idi. Bununla beraber öyle candan ve temiz mu­habbetlere, hürmetlere gark olan Akif, yine melâl ve meraret içinde kahr oluyor gibiydi.. Bu, ihtimal, ihmalinden dolayı idi.

Akif’in ardından gizli gizli:— O şapkadan kaçtı!— Onun taassubu teceddüd inkılâbını hazmedemedi!— O, metaına müşteri bulmak için bir İslâm pazarı aramıya gitti!— O ecnebi diyarını öz vatana tercih edecek kadar hamiyyetsizdir!

diyen kara ağızlılar oldu. Fakat, bu çeşit iftirayı yapanların endâmı ne

[*] Esrar dıunanına Neyzen böyle der.

263

Page 263: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

yeni severlikte, ne vatanî hamiyyette, ne de İnsanî seciyyede Akif’le boy ölçüşebilecek kamet ve istikamete sahib değildi. Kendilerince fidan boylu geçinen o zavallılarm, Akif gibi levendleri hased etmesinden daha tabiî ne olabilirdi. Onlar için Akif peşin dememişmiydi:

Sıkılmadan gezecekler geniş sokaklarda!

Onlar hakkında Halil Nihad ta iltifatını şöyle izhar etmişti :

Âkifin kestiği tırnak bile olmaz birisi.

Hatta utanmadan, sıkılmadan kubbeli bir yalan uydurdular, Akif’in (kara listeye dahil olduğunu) kulaktan kulağa fısıldadılar.

Hiç aklimden çıkmaz.. Bugünün genç ve kıymetli şairlerinden hem­şehrim (Mustafa Seyyid) o tarihlerde henüz çocuktu. Kendisiyle edebiy- yat dersleri müzakere ederdik. Altı cild Safahat’ı su gibi ezberliyen ve Akif’i candan seven Mustafa’nın kulağına da Akif aleyhine uydurulan propagandalar gitmiş, onun kara listeye konmasına ve Mısır’a sürgün edilmesine çok üzülmüş...

Müteessir bana geldi, yaşına ve samîmiyyetine yakışan bir masumiy- yetle derdini döktü :

— Akif, hiç vatan hâini olurmu? Ona bu töhmet kondiyse ve töh- ftıetinin cezası îdâm ise, ceza çekmekte vekâlet muteber tutulursa., ra­zıyım, ben îdam olunayım, tek o vatandan, vatan da ondan uzak kal­masın.

*S N *

Akif Mısır’a gittikten bir yıl sonra idi, içinde dört mühim şahıs bu­lunan bir mecliste birleştik. Muhtelif mevzular üstünde bir hayli konu­şulduktan sonra — benim edebiyyat heveslisi olduğuma mürüvveten söz şiir ve şairler bahsine çevrildi.

Mahza bana iltifat olsun diye lütfen açılan bu musahabede, Akif aleyhine uydurulan kara ve serseri propagandaların meş’üm te’sirlerini sezer gibi oldum. Durabilirmiydim?

Şiirleri, kitablan ve baştan başa lekesiz hayatı meydanda olan ve şahsî meziyyetlerini yakından tanıdığım o masum Akif âdetâ şaibeli bir perde arkasında gözüküyordu.

Feveranım aşkın ve taşkın bir râddeye varmış olmalı ki yanımdaki yüksek bir zâtin ayağımı gizlice basıp yavaşça beni itidâle davet etme­sine alenen mukabele ederek :

— Demindenberi konuştuğunuz bahislere ben karıştım mı? Müsâede buyurunuz, bu mevzuu bana bırakınız, bu benim san’atımdır, kanaatları- mı döküp anlatayım, demiş ve sözüme devam etmiştim.

264

Page 264: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

o günlerde Hâmid’e (Hizmeti Vataniyye) tertibinden tahsisat veril­mişti. Galiba gönlümde Akif için de böyle bir sahabet yapılması dileği uyanmıştı; Hâmid, diyordum; Beynelmilel olmuş bir şiir dahîsidir. Ve şübhesiz onu yetiştiren Millete medarı iftihardır... Akif, Akif’te memle­ketin her derdine ağlıyan Millî bir şairdir, niçin unutulsun.

O gece gözüme uyku girmedi. Önce Hâmide bir mektub yazdım :

ŞAİRİ ÂZAM HAMİD E

Ey muhterem üstad,Yanlıştır eminim sana hâkîligi isnad;Bir hârika, bir barika, bir şahikasın sen!Enzâri temâşâ eremez arşa zemindenSer menzili cevvin bize kaç mertebe yüksek!Dünyâda ne mümkün o kadar yükselebilmek?Eb’âdi sema dar gelecek, olmasa hâil,Eflâki tutan zilli mesafatu merahil.Perrân olacak bir kanadım olsa benim de Fikrinle semâvâta çıkardı bedenim de.Mâdemeki şehbâline râm oldu semalar..Cevlânma gökler gibi yerler de müsahhar!..Mademeki ardınca yürür mevkibi gerdün..Dünyâ gibi kalbim de senin eyrevin olsun!..

Yıllardanberi hâlâ muhatabına yollanması nasib olmıyan bu hürmet- nameden [*] sonra... Tuttum Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Gene­ral Kâzım’a Akif hakkında uzun bir arzıhal donattım; Generalin yanında evvelce, birgün ağızdan yaptığım müdafeayı arzıhalımda tekrar ederek kanaatlarımı Akif’in eserleriyle de perçinledim. Arzıhalım tahminimden fazla te’sir yapmıştı.. İltifatlı bir cevab aldım. Fakat istediğim, beklediğim şey yine olmamıştı.

Akif Mısır’da hâlâ bir nafaka mültecisi olarak kalmıştı. Şimdi gerek arzıhalim, gerek onun cevabı — Akif’e teallük eden— hazin birer hatıra olarak elimde durıyor ve bana bir gönül tesellisi olıyor :

Vesika ; 1Büyük Millet Meclisi Reisi Kâzım paşa Hazretlerine

[*] Kendine yollanması nasib olmıyan bu mektubu ne yazık ki Hâmidin ölüm ihti­falinde Edremid Halk evinde Şairi azamm tayfı ruhuna karşı bir hitabe' olarak inşad ettim. Şiirimin ne hazin bir tecellisi varmış.

265

Page 265: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(Bu mektubun başından — Akif’e taallûku olmıyan — otuz satırı şim­dilik neşredilmemektedir.)

Gelelim Akif’e; aldığı dînî terbiyenin te’siriyle mesleken ümmetçi­dir. Düne kadar kim öyle değildi?

Paşam, bilmünasebe arzedeyim; mütârekeden sonra mabeyn kâtibiolmıya iyiden iyi göz diken (............. ) [*] kâh İstanbul’daki veliahde,kâh Anadolu’da bir şehzadeye sütunlar dolusu açık mektublarla (pederi cennet mekarrınızm mirası meşruu olan bu millet, bu vatan elinize ge­çince şöyle yapın, böyle edin!) zemininde akıl hocalığı yaparak benderi ikbâle yanaşmak istiyordu.

Vaktiyle sarayın saçağına sığınmak istemesi, nasıl onun pâdişahçı- lıkla ittihamını mucib değilse.. Akif’in de (Demode) sayılan İçtimaî mes­lekî tecrimine sebeb olamaz.

Akif, altı yüz sahifeye baliğ olan asarını hep vicdanı ictimâîden al­dığı ilhamla tertib etmiştir. Hayatı şairânesi hep memleketin haline, Mil­letin derdlerine ağlamakla geçmiştir.

O mübarek Kümelimiz için Akif’ten başka hangi şairimizin dilinde bir enini mâtem, gözünde bir damlacık nem görebildik?.. Kümelinin ya­sını Milletin kalbinde hâla yaşatan bence A kif’in mersiyeleridir.

Edebî meharetleri gidene sövmekten, geleni övmekten ibaret olan bir çok şairlerimizden, nâsirlerimizden biri çıkıp ta her hangi bir Türk şe­hidinin başına (Bu da bir hatırai ihtiram olsun!..) diye bir kibrit çöpü bile dikmemişken.. Cihan harbinin şah zaferi olan Çanakkaledeki Türk celâdeti müdafaası namına âlemi şiirin en haşmetli âbidesini yerden gö­ğe değil, gökten yere nûrânî bir sütun hâlinde indirip diken Akif degil- midir?

Türk edebî teceddüdünün meşhurı zemanı ve en zîkudret kahremanı olan (Cenab Şehabeddin) bile, ittihatçılar zamanında harbi teşcî’ etmiş­ken, mütareke yıllarında (Peyam) da (İmkânı kıyam) diye münteşir sil- silei mekalâtiyle Millî mücâdeleyi müâhaze eylediği malûmdur.

Bir de Akif’in o pâk seciyyesinin ceberûtuna karşı aldığı vaz’iyyeti yoklıyalım.. Bakınız memleket gençliğini nasıl siyanet ediyor ;

Bu bir ketibei ma’sumedir ki Ey Millet Selâma durmalısın şanlı rehgüzârında!Bu bir cenâh ki, âtîyde bir küçük hareket Yapıp cihanları oynatmak iktidarında!Gelir de sâyei imdâdı hakta bir gün, bu Girer diyân meâlîye doğrudan doğru..

[*] Bu mektubun yazıldığı tarihte sağ idi. Ruhundan, afivler dilerim. — R. N.

'266

Page 266: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Evet ilerlemek isterse kârıbânı şebab Yolunda durmıya gelmez, o çünkü durmıyarak Sabahı sermedi âtîye eylemekte şitab.O çünkü istiyemez hâle katlanıp durmak..Onun kudumu için nâzenîni istikbal Açar da sîne, o olmaz mı perküşâyi visal?Dururmu artık onun karşısında mazi, hal?!

Akif’in ruhî celâdeti bukadarcık degli paşam, (Âlemde Allâhm göl­gesi) diye hilâfet sarayının eşiğinde secdeye kapanmanın âdet ve ibâdet sayıldığı bir devirde, kopardığı ilk sayhai isyanla ;

Bir şahsa esîr olmayı bir kos koca Millet Mekrinle mi yarab sanıyor kendine Devlet!Siz ey insanlık istî’dadının dünyâda mahrumu Semâlardan da yüksek tuttunuz bir zilli mevhumu!..

Deyip bağıran, feveran ederi tek şairimiz, ancak Akif idi. Saray atıy- ye ve ihsanlarının iştiyak ve ihtiraslarını yenip te, kudsiyyetin heykeli addedilen hilâfete kargı dil uzatmak kabadayılığını — O devirde — başka hangi bahadır şair gösterebilmişti?

Bugün yeni tanımıya çalıştığımız medenî hayatı muâşereti Akif bize yıllarca evvel anlatmıya uğraşmış :

Hayatı aile isminde bir maişet var Seâdet ancak odur dense hangimiz anlar?Hayatı aile dünyâda en safalı hayat Fakat o âlemi bizler tanırmıyız? heyhat!

Demiştir. Milleti mazinin hari zârı dalâletinden kurtarıp âtîi seâdete doğru tahrik ve teşvik için en evvel ağız açarak :

Nehri feyzâ feyzi insaniyyetin âhengine.Uymadan kabil değildir, düşmemek bir engine.Durma, mâzî bir muğaylânzarı dehşetnâktir;Git, ki âtî korkusuzdur, hem ne kudsî hâktir!Beşerin hakka refik olmak için vicdânı Beşeriyyetle berâber yürümektir şanı.

Diyen şair, yine Akif’ten başkası değildir.Medrese, babı içtihadı kapayip, kendi kapı ve kubbelerini de örüm-

ceklendirmişken.. Akif :

Felâketin başı hiç şübhe yok cehâletimiz;Bu derde çâre bulunmaz, ne olsa, mektebsiz.İlel’ebed yetişir müctehid bu ümmetten Şu var ki çıkmalı ferdâyi nûra zulmetten.

267

Page 267: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ûlûmı hâzıradan beklenen menâfiidir,Demek birincisi ilmin hayâta nafiidir.O hâlde bizdekiler sadra hiç değil şâfî Fünunı müsbeteden istifademiz menfî.

Diye ulemâyi din sayılan hıyre fikirlere çatmıştır.Akif hatta çok millî, çok samîmi bir feminist bile olmuştur. Misali;

garbın âlemi nisvanına karşı şu hitabesidir :

Benatı cinsini bilsen neler neler çekti!Onun netîcei ikazıdır ki (Avr.upalı)Denince ruhu sağır, kalbi his için kapalı,Müebbeden bize düşman bir ümmet anlardık.Benatı cinsine göstermek isterim seni ben Yabancı durma ki pek âşinâsınız kalben.O annecikler için duyduğun hurafeyi at,Düşünme, desti müsâfâtı şarka doğru uzat!

Âkif garbın ictimaijryâtma, bedîiyyâtına ağzının suyunu akıdarak:

Semâya çıkmak için yüksek olmalıydı zemîn Bu itilâyı siz evvelce ettiniz te’min.Ne mûsikînize girmiş uyuşturur neğamat.Ne şîrinizden olur târı mâr fikri hayat!Gelip te görmeli san’atta gaye varmı imiş?(Hayır) denirmi, ki her gayenizde en müdhiş,En ince san’atın esrarı yükselip dunyor.Sizinki yüksele dursun, biraz da gel bizi sor:Beşikte her birimiz bir terânedir işidir, ki bestekârı tabîat değil de an’anedir.

Diye garba takdisler, tebciller yağdırnlış, dönüp kendi hâlimize de acımıştır.

Paşam, zamanının ulemâyı tekfiri, Akif’i âfaroz etmedilerse.. muhak­kak, bu şiirlerin meâli medeniyyet perestîsini anlıyamadıkları içindir. Yoksa, o devirde diyarı küfrü tahsin etmek mucibi küfürdü. Küfre irti- dad edenin saltanat Kanunundaki en hafif cezası da îdam idi.

İşte matbu’, münteşir eserlerinden getirdiğim bu misaller dahi gös­teriyor ki Akif Milletin lisanı vicdanıdır.

Bugün için kabahat diye gösterilen bir ciheti varsa., eserlerini med­rese ağziyle yazmış olmasından ve şiirlerini minare veya kürsiden inşad eylemiş bulunmasından ibarettir. Bu hâlinden dolayidir ki kendisini mu- taassıb ve mütemerrid tanıtmak istiyorlar.

Paşam, hakikatta Akif hiç te öyle değildir; o bizzat mutaassıb değil,

268

Page 268: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ancak Milletin umdei teassubuna sarılmış bir hatibi içtimâidir. Çünkü zamanın içtimâi zihniyyeti bu idi. Böyle istiyordu.

Sonra Akif’in fünun âşinâ lisanı, şiirimizde bir selâset mucizesi ya­ratmıştır. Bu sayededir ki hiç bir milletin nazm âhengi bizimki kadar fü- sunlu değildir.

Akif, bundan ta on üç yıl evvel Mısır’da [*] :

Zebunmusun? yalımz ağlamak senin hakkın!..Evet, bu sâhai cûşun, bu cûşi ezvakın İçinde ben, yalınız ben zevallı gülmüyorum,Oturmuş ağlıyorum, aglasam da mâzurum:Vatan cüdâ gibiyim ceddimin diyârında Ne toprağında şu yurdun, ne cûybârında Bir âşinâ sesi, yahud bir âşinâ izi var!Sedâma beklediğim aksi vermiyor ovalar.Bileydim ey koca şark, ey cihânı dûn dur Senin nerendeki evlâdımn nasibi huzur?Başın belâlara girmiş., elin, kolun pâmal...İçinden esti mi bir gün hevâyi istiklâl?

Diye şarkm teşne olduğu siyâsi istiklâli anmış, samimi ruhundan ağlamıştır.

Paşam, Üdebâmızdan, şüarâmızdan hangisi Vatanın kederini veya sürürünü bu kadar candan, bu kadar samimî terennüm edebiliyor? Tarihi cihâna açılan şu yeni devrenin şiir ve edebiyyatı coşup kaynamalı idi.. Hani? Asrımızın şuarası niçin susuyor? Söylemek istediler de kudretleri mi yetmedi?

Yüreğim sızlıyor ki Milletin ihtiyacı edebîsini duyuralı ve duyuracak olan Akif bir lokma ekmek için uzak bir sofraya sığınmıştır...

Temmuz, 1926 — Edremidli Ruhi NACİ

Vesika : 2Edremidli Ruhi Naci’ye

Büyük Millet Meclisi Reisi Kâzım paşa

HususîBiraderi azizim efendim,Gönderdiğiniz mektubunuzu aldım. Münderecâtmdan pek çok istifa­

de ettim. Verdiğiniz malûmattan dolayi teşekkür eder ve sizin gibi kıy­

[*] Bu şiir yazılalı şimdi yirmi dört yıl olmuştur. O zamanın coğrafya kitablarmda (Mısır kıt’ası) Osmanlı Devleti haritasmm renginde idi.

269

Page 269: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

mettar arkadaşlarımla iftihar eylerim. Her teşebbüsünüzde muvaffakıy- yet temennisiyle te’yidi muhalasat eyler, gözlerinizden öperim efendim.

2 Ağustos 1926 Kâzmı

Bu iki hatıra — Akif’e teallükundan dolayi— bana teselli medarıdır. Bunları Akif’in tabutunu başı üstünde taşıyan gençliğimize hediyye edi­yorum. İşte onlarla beraber ben de hayalen Akif’in mezarına geldim. Şu mısralarımı inşad ediyorum :

ÂKİF’İN BAŞ UCUNDA

Ey Vatan annesi, ey Akif i ağuş çeken!Ey vatan şâirinin (nâ’şine) lâyık medfen!İftihar et kabaran sinede (Akif) yatıyor Bir avuç toprağa bin şîr hamâset katıyor!Şimdi rûhiyle uçarken sarılıp Bayrağına Şimdi bir gölge olup düştü temiz toprağına!Şimdi öksüzlere, yoksullara candan ağlar,Şimdi bîçârelerin derdine merhem bağlar,Şimdi mâtem savurur gür sesi balkan diyerek,Şimdi ağlar o kızıl gözleri al kan diyerek Şimdi haykırmadadır (Sus!) diye çan seslerine.Şimdi âfâkı boğar coşkun ezan seslerine.Şimdi küfrün kararan kalbine düşman kesilir.Şimdi dînin açılan fecrine îman kesilir.Şimdi çökmüş te mefahir dolu tarihi yazar.Şimdi süsler ebediyyette (Şehidân) a mezar.Şimdi llhânuna bir arşı bedayi’ kurarak Döker îmanını arzîlere sağnak sağnak.Şimdi gökten yere ecrâmı ziyâdârı sağar Sanki rabbın bir açık türbeye gufranı yağar!Şimdi örter göğe bir nûrı semâ pûşi kefen,Şimdi serper yere elvânı kuzahten medfen.Yine kanmaz bü kadar süslü şehid makberine Açtırır cenneti âlâyı o Peyğamberine.

*5N*

Müsterîh ol koca şâir yatarak kabrinde,Bu Vatan toprağı hep Milletin emrinde!..Onun üstünde de îmanlı sesin çınlıyacak:«Korkma sönmez bu şef aklarda yüzen Al sancak!»

Ruhi Naci Sağdıç270

Page 270: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Tarihin adamlarını yazarken küçüklükleri yalınız devrini küçülten, fakat küçüklüğün tazyiki altında kalan müteakib asırların gölgeleri ara­sında bile insan o düşkünlüğü görür görmez nasıl ıztırab duyarsa büyük­lükleriyle devirlerini büyülten ve büyüklükleri ebediyyetlere doğru uza­nan büyüklerin bütün edvarı kaplıyan büyüklükleri; içinde doğduğu ve yaşadığı millete şan ve şeref verirler.

Türk Milleti mazinin derinliklere doğru uzanan tarihinde nice nice doğmuş güneşlere ve o güneşlerden kopmuş yanar kürelere maliktir. Mehmed Akif ise işte o ateş dünyalarından biri idi.

İstanbul’da tahsilde idim. Meşrutiyyetin ilk neş’eli günleri devam ederken her gün yeni bir gazete veya mecmua çıkıyordu. Halk âdeta ga­zete yağmuruna tutulmuştu. Bunların en zarif ve kinayeli isimlerinden tutunuzda yüz kızartacak derecede müstekreh olanları da vardı. Gazeteci bağırıyor: «Yeni çıkan Sıratı müştekim.» Bu, bir mecmua idi. İlk nüshada Mehmed Akif imzalı şöyle bir şiir gözüme ilişti;

Ey nurı ülüyyetinin zilli avalim,Zillin bile esrârı zuhurun gibi muzlim!

Bu mısralarm fışkırdığı kalb sanki inliyen bir neydi. İşte o andan itiba­ren Mehmed Akif benim derunumda bir veli gibi takdis edildi.

İbnürrüşd «Allah esrarını keşf ettirmek için dünyâye Aristoyu gön­dermiş» diyor. Bize de turun, hiranını İlâhi zemzemelerini, mezamiri da- vudun nağmelerini, eş’ıya ve ermiyanın mersiyelerini yirminci asrın en büyük şairi olan Akif’in dininden, dilinden koca bir Milletin âlemi istik­balini, vahyi münzel g ib i:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

Ayatı şiiri ile müjdeledi. Türk kılıçları harp meydanlarında balkıdığı za­man o Erler, muhakkak kalblerinde bu mubeşşirin İlâhî nefha ve nağme­lerinden aldıkları hayr ile hamleden hamleye atılıyorlardı.

Mehmde Akif ile bir gün Reşid efendinin bir odasında okur yazar sınıfına mensub arkadaşlarla konuşuyorduk. Ben Edremitte ilk def’a ha­rekâtı Milliyenin nasıl başladığmı anlattım. O, heyecandan heyecanlanan rasathane direktörü bay Fatin; «Akif bey, size tam bir mevzu» dedi. Şair elinde tuttuğu Asım’ın matbaa tashihlerini şöyle bir yana attı. Bütün dikkati ile beni dinliyordu. Bu mevzu üzerinde daha bir çok konuşmalar oldu. Bahs döndü dolaştı, İslâm tarihine intikal etti. O dakika içimden kabarıp gelen çok samimî bir arzu ile:

— Üstâd, acaba Hazreti Peygamberin Haccetülvedâı kadar dünyada, yeni bir âlemin inkılâbını taktim eden ikinci bir hadise hatırlayabilirmi-

MEHMED Â K İF — HACCETÜL VEDA

271

Page 271: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

siniz? Eski bildiklerini ve inandıklarını ona muhatab olan koca bir âlem kendi elleri ile parçaladı. Duygu ve görgülerini tamamiyle yeni mübeşşi- re imanı ile bağladı ve bundan aynlmıyarağına söz verdi. Yüzbin insan bu İlâhî vahyin hitabına maruz kalıyor ve o mübeşşir onlardan ahd alı­yor. Bu ahde Allahı şahid tutuyor. O parmak göklere doğru kalkıyor:

Şahid ol Yarabbi!diyor. Dağlar, vadiler hep o sese ma’kez oluyorlar. Yerler ve gökler bu tanıklığa iştirak ediyorlar.

Aziz üstâd, bu İlâhî levhayı senden başka kim tasvire muktedir olur? dedim. Mehmed Akif’in, vahye mazhar olmuş gibi, gözleri aktarıldı, vü­cudu ürperdi. Sanki bütün ruhu 1300 bu kadar sene evvel cereyan eden tarihin bu büyük gününde Hazreti Peygamberi dinliyen yüz bin insanın arasında o da bulunuyormuş gibi heyecamnı zapt edemedi. Hepimizin gözleri yaşardı. İşte, Haccetülved'sa aid bu ilk recam senelerce onun gön­lünde medfun kaldı. Akıbet ebedî vedaiyle hasretini bizlere saldı.

«Biz ciham terk edip gittik.Mihnetini perki idip gittik» [1]

Tahİr Harimi Balcı Oğlu Edremit

Bu sabah yatağımdan erken kalktım. Güneşin karşı tepeden başını çıkarıp mahmur gözünü evime dikmiye başladığı sırada ben de bağçeye indim. Maksadım, elimdeki makasla ağaçlan şuralarından buralarından çimtikliyerek temzilemekti. Yola yakın bir şeftali ağacının başındayım, dalları kırılacak kadar eğilmiş, üstündeki küme küme meyveleri taşıya- mıyor. Onları seyreltmiye ve dalların uçlarını kırpmıya başladım.

Çok iyi dikkat ettim. Diğer ağaçlar benim bu ameliyyemden kaçmak ister gibi, hafif hafif esen rüzgâra ayak uydurarak hep eğilmişler, yer­lerinde titreşiyorlardı. Nîm resmî: (Affedersiniz çocuklar, siz toprağa bağlısınız, hiç bir tarafa kaçamazsınız! Nâfile depreşip, titreşip durmayı­nız!) dedim... Sözümü bitirirken rüzgâr da kesildi. Ağaçlarm topu bir­den — ihtarıma inkıyad etmiş gibi— doğruldular.

Ben meyve arasında tasfiyede, dalları kesmekte berdevamım... îçin için duâmı ettiler, ne yaptılar bilmem, vakitsiz ve lüzümsüz sivrilenlerin hepsini makastan geçirmek azmiyle çalışırken yakınımızdaki Mekteb ta­rafından küçük bir talebe, elinde, uzunluğuna bükülmüş bir kâğıda göz­lerini dikmiş, göğsünü kabartmış, silindir tazyikiyle ayaklariyle şosayı

[1] Sultan Gıyasüddin Keyhüsrevi Saniy.

272

Page 272: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

tepe tepe, eze eze yürüyor, şiir edasiyle ve yüksek sesle bir şey okuyor. Yaklaştı. Tam karşıma gelince bir iç sıkıntısiyle :

«Gömelim gel seni târîha desem, sığmazsın!» mıs’ramı bağırmaz mı?..

Akif’i okıyor. Utandım, elimden makası attım. Bir an hürmetle dur­dum. Sonra ona yaklaştım, imtihan kılıklı: (Oğlum, Akif’in Çanakkalesini okuyorsun, galiba! Acaba nereye gömdüler biliyormusun?) diye sordum. Çünkü artık soracak, öğrenecek bir şey kalmamıştı, gözüm yaşarmış, ço­cuk ta mendilini gözüne götürmüştü, cevab verdi: (Nereye gömecekler, Eyyuba gömmüşlerdir.)

Öyle ya, Eyyub ta tarih kazanmış bir İslâm mücâhidi, hürmeten anın yanına yatırmışlardır. Talebe çocuk belki imtihana hazırlanıyordu, onun için daha fazla tutmadım. Ayni terennümle yoluna devam etti. Benden uzaklaştıkça sesini artırıyor gibi, Çanakkalenin sinesinde yatan şehidleri, havasında uçuşan kol ve bacakları hep bana işittiriyordu. Senin Akif hakkındaki emrini hatırladım. Kendi kendime: gideyim Akif hakkındaki ihtisasımı tesbit ederek hocamın emrini yerine getireyim, dedim.

Şimdi bağçeden binaya dönüyorum. Hep merhum şairi düşünüyorum. Bu büyük hamulei kemâli İstanbul’un bir köşesi ağuşuna aldı... Ya Ana­dolu sinesi ne olacak?

Akif, Anadolu tarihi içinde onun göbeğine defnedilmeliydi. Orası öy­le... Sonra acaba nasıl öldü, nasıl teslimi rûh etti?

Akif gibi kafası âlemlere meydan okumuş ebed zinde bir kemâl de ruhunu Azraile herkes gibi bilâ merasim mi teslim etti? Orası şübhesiz öyle...

Kıralların bile kapılarını tıklatmadan içeri dalan Azrail, bu dahînin yanına da muhakkak bîperva girmiştir.

Zaten insan oğlu, ölüm sırrı karşısında daima yerinde saydıkça böyle olacak, ûmmanları alt üst eden koca bir dimağa, gözle müşahede mümkin olmıyan, bir mikrop musallat olup o dimağı daima devirecek, o meş’aleyi daima söndürecek, bu tesir altında damarlarda kanlar daima donacak, kalb darbeleri daima duracaktır. Meğer ki beşer ölümü ortadan kaldırsın, ölüme çare yolunda hiç olmazsa bir hatvei terakki atsm.

Şu bir nevi’ buhran eseri olan mülâhaza içinde yazı odama girdim. Yazı masasına geçtim. İşte üstâdım emrinizi yerine getiriyorum, Mehmed Akif’i ben şöyle tanırım :

Mehmed Akif, İslâmın önüne düşmüştü, şiirleri hepimize önderlik yapıyordu, onun için vefatı islâmı çok sarstı. Acınarak i’tiraf etmelidir ki tariki hamasette artık bir önder yaratıcımız yok.

Mehmed Akif’e sâde bir şairlikten ziyade İslâm ve vatan hocalığı at­fetmek daha doğrudur. Mehmed Akif, vatan vazifesini, vatanın tarzı mü­dafaasını herkesin kolayca bildiği ve anladığı kelimelerle hiç bir kimsenin

F: 18 273

Page 273: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ifade edemiyecegi bir surette, bedi’ yolunda herkese ezber ettirmiş, her­kesi bu vadide harekete getirmiştir.

Tarihimiz bize Mehmed Akif kadar evlâdmı yurdu için ayaklandıran bir şair ismi haber veremiyor. Ruslarm Maksim Gorgisi bile memleketi­nin sefaletini canlandırmak isterken, hüsni idare edememiş, refah sahih­leriyle sefilleri birbirine düşürmüştü. Mehmed Akif Millet arasında bil­hassa âhenge de çalışarak, bütün vatan evlâdını bir cebheden vatanı ihya ve müdafaaya çağırmıştır. Bu günkü Türk hareketinde şairin büyük bir hissei mefhareti vardır.

Namık Kemali vatan söyletmişti. O, vatanının meczubu idi. Bu cezbe ile feveran eder, hatta mâ’kuliyyetten çıkar, çırpınır, çırpınırdı, Mehmed Akif öyle değil: Vatan aşkını yine vatanın selâmeti bahasına hazmeden, îlânı aşk ile iktifanın vatana bir fâide temin etmiyecegini anlıyan uslu, hazımlı bir şair...

Namık Kemal’in vatan aşkı te’siri altında teheyyücüne, kendini yiyip bitirmesine mukabil, Mehmed Akif vatanı, vatandaşlarını lisana getirmek için gün geçtikçe yaşamış, gittikçe azmini artırmış imanlı, sabırlı bir şair olarak herkeste heyecan uyandırmış, herkesi vatan kaygısiyle silâhlan- dırmıştır.

Yalnız esefle denebilir ki Mehmed Akif ufûl ederken — yukarda daha birinci satırda işaret ettiğimiz veçhile— evet ufûl ederken hamaset ordu­sunu otağında tam techizatiyle kendisinden sonra ibraz edecek bir halef bırakmadı. Şu itibarla hepimiz öksüzüz, Ruhu pâkine :

«Sefer sen eyledin amma bizi ğarib ettin» mısraiyle hıtab ve itab ederiz.

Mehmed Akif şiirlerile yalnız vatandaşları ayaklandırmakla kalma­dı, ayni zamanda düşmanlara da korku püskürdü; Millî marştaki hitabe­lerinin her biri vatan düşmanlarının gözlerini kör etmiye kâfi birer avuç zehirli tozdur. Düşmanlara bu vatan bacalarının ebediyyen tüteceğini haykırmak suretile onları inkisarı hayâle uğratıyor. Canına rahmet olsun, Millî marşının ezelî ve büyük te’siri hangi harb icadında, hangi topta, hangi tüfekte vardır?.. Tayyareler bir dereceye kadar yükselir, fakat Akif’in şiirleri o kadar yükselmiştir ki semayi dolduran âlemlerden onun yedi teshirine geçmiyen bir âlem kalmamıştır.

Hepsini anlamış ve hepsini yer yüzüne — kur’anları, mantıkları — işhad ederek tanıtmıştır.

Mehmed Akif’in şiirlerini okurken yer yüzü — gök yüzü gibi tefrik ve taksime imkân yoktur. Bir ahlâk, bir hamaset, bir tefekkür ve bir in- saniyyetin yerde, gökte bütün varlıkları dolaştığını âdetâ gözünüzle gö­rürsünüz. Artık hayâ edersiniz, atalete vedâ eylersiniz, çalışmak, iyi ol­mak, insan olmak ıztırarınızı anlarsınız.

274

Page 274: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Büyük şair Safahat’ının, yedinci kitabının mukaddimesi olan Hüs­ranında daha ilk beyt olarak :

«Ben böyle bakıp durmıyacaktım, dili bağlı»«İslâmî uyandırmak için haykıracaktım»

diye İslâmî uyandırmak hususundaki kanaati umumiyyeyi tasdik ediyor, fakat büyük şair tevazuu da elden bırakmıyor, haykıramadım diyor. Hal­buki son nefesine kadar dili vatan terennüm etmiş, sesi kısılmadan son nefesine kadar lâhûtî bir beyanla haykırmıştır.

Vazifesini kimsenin kadir olamıyacağı kadar ifadan sonra göçmüştür. Onun kısa zamanda meydana getirdiği eserleri bugün mahşerlere kadar asırlar istîab edemiyecek, hükümranlığına kıyametler şahid olacaktır.

Şiirlerinde öyle bir kumanda ve emir edası vardır ki ona bizler de­ğil, bir sıra ahfadımız da itaat edecektir.

Hiç bir şair, hattâ şairi a’zam Abdülhak Hamid bile zadei tab’ı olan şiirlerini Mehmed Âkif kadar vatanına mal edememiş, vatanına fâideli kılamamıştır.

Halik bize bunun bir İkincisini ihsan etse ne olur?!..Çünkü fikir kemâli yolunda böyle mürşidlere daha çok zaman, faz-

lasiyle, ihtiyacımız var. 27 Nisan 1937.Balıkesir

Av. Vedad ÇATALOĞLU

AKİF’İN ŞARKISI

Hatırımda kaldığına göre 1312 senelerinde idi. Bir gün merhum Meh­med Akif’i İstanbul’da görmüş ve tanımış idim. Bu zat o zaman Baytar mektebine devam ediyor, kendisine Baytar Akif denildiği gibi şair Akif te deniyordu. Görüşmemiz ahbablarımdan hafız Mehmed namında bir za­tin tevassutiyle oldu. Akif’le fazla görüşemedimse de, o zamanlar merhu­mun hafız Mehmedle Edirneye gittiğini, orada bir hadise dolayısiyle yeni bir şarkıya bir nazire yaptığını bildiğimden keyfiyeti kitabınıza derç için arzediyorum:

Mektebin senelik tatili esnasında şair Akif’le Hafız Mehmed Edirne­ye gitmişlerdi. Hafız Mehmed o zamanın sayılı musiki aşinâlarmdandı. Pek müsaid olan sesiyle gazel okur, şarkı söyler, hatta şarkı bestelerdi. Edirnede bu iki arkadaş bir düğüne davet edildiler. Düğün sahibinin ha­tırı için kalem efendilerinden mürekkeb saz takımı da orada saz çalıp şarkı söylüyordu. O tarihlerde İstanbul’da yeni çıkmış bir şarkı vardı. Onun Edirnede noksan söyleniyor iddiasından dolayı bizim hafız Meh­medle sazende ve hanendeler arasında bir ihtilâf çıktı ve bu ihtilâf (Ben

275

Page 275: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

iyi bilirim, sen bilmezsin) şekline döküldü. Hafız Mehmed (Bilirim) da­vasını isbat için şair Akif’e okunan bu şarkıya bir nazire yapmasını reca etti. Akif hatırımda kaldığına göre aşağıya kaydettiğim şarkıyı orada ir­ticalen ka’-eme aldı ve biraz sonra da hafız besteleyerek okudu. Nazire şudur:

Bak şu güzel kız acaba böyle neden ağlıyor,Eski teri âdetâ cuyu gibi çağlıyor.Belli yüzünden kızın sineciğiri dağlıyor,Eşki teri âdetâ cuyu gibi çağlıyor.Tiri nigâhı batıyor nalei cangâhına,Ağlayışı benziyor bir veremin âhma.Yalvararak söylüyor derdini Allahına Eşki teri âdetâ cuyi gibi çağlıyor.

Bestelenen bu şarkıyı ben de öğrenmiştim. Hafız Mehmed Üsküdarda Valide camii kayımının oğludur. Bil’ahare şazeli dergâhına müezzin ol­muştu. Sesi dik, tatlı ve algındı. İkisine de Allah rahmet eylesin.

Balıkesir Av. Tevfik ZERDECİ

MEHMED ÂKİF

Merhum ile hususiyyetim yoktur. Ancak hastalığında bir kaç kerre görüşebildim. Şişlide sağlık yurduna, merhumu iyâdete gittiğim gün ga- rib bir hâleti ruhiyye içinde idim. Hastahane civarını, İstiklâl marşı şai­rini, Çanakkale savaşının şiirini ibda eden Akif’i görmek için gelen ve nevbet bekliyen bir kalabalığın doldurduğunu görmek istiyor, böyle bir şeyin olamıyacağını kat’iyyetle bildiğirn halde ümidin tecribelere galib gelmesini bekliyordum. Heyhat., sessizlik içinde hastahaneye girdim. Ev­velce bir kerre gördüğüm o müheykel vucudun bîtabîsıne bakarak eri­dim ve., hastahanenin çok muhterem ve mültefit başhekiminden Akif’in ölüme mahkûm olduğunu öğrenerek tekü tenha çıktım. Sokakta gençler hummalı bir fa’âliyyetle gülüşe oynaşa Taksime koşuyorlardı; Ya pek mühim bir maç, yahut garamî bir filim seyretmiye!

Bu ilk ziyaretimden sonra gençlerin bir çoğuna Akif’in hâlini ve mu­kadder neticeyi haber verdim. İkinci ziyaretimde bana beş genç, arkadaş olmak istedi, üçü geldi. Vefatından sonra gösterilen alâkayı, okuduğum gazetelerden ve aldığım bir mektubtan öğrenince bu hâle hayret ettim. Zavallı şairin tebcil edilmesi için mutlaka ölmesi mi lâzımdı, ölümündeh sonra acaba ebed zinde mi kalacak? derken aklıma

276

Page 276: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Unuturlar seni bîçare hemen ölmeye gör mısraı geldi, Allah cümlemize rahmet eylesin!

Arzettiğim gibi Akif’le hususiyyetim olmadığımdan şairliğini ve mes­lekini asarından istidlâl edenlerdendim. En bitaraf hüküm de bu suretle verilen hüküm olsa gerektir. Bence Akif; cevrî; nahîfî, vecdî, tıflî... gibi kendi duygularını terennüm eden ve devrinin tahassüslerini bize ancak bu suretle nakleden bir şair değildir. O; bir hey’eti ictimaiyyeyi bütün sefâlet ve saadetiyle, isyan ve heyecâniyle, düşkünlük ve yüksekliğiyle, hüsran ve ümidleriyle terennüme çalışmıştır. Fakat onun hitab ettiği İçti­maî hey’et, uyandırmıya çalıştığı «Ümmeti merhume» yoktu. O ümmet, çoktan dağılmış, bir kısmı esârete alışmış, zilleti hazmetmiş, bir kısmı da Milletler hâline gelmiş veya gelmiye başlamıştı. Onun için şair, biyhude çarpımp çırpınıyordu ve... galibâ o da bunu zaman zaman idrâk ediyordu. Çünkü Çanakkalede tasvir ettiği mahşerde ümmeti merhume efradı da vardı ve İstanbul işgal edilince şairin :

Kimi yamyam, kimi hindu, kimi bilmem ne belâ dediği bu çeşitli mahlûkları yakından gördük. Tevhid, artık vicdanlarday­dı ve tevhidi terennüm için ya mâzîye müracat etmek, yahut vicdanî bir murakabaya dalmak lâzımdı. Şair, öyle yaptı ve daha ziyade şairleşti: mevlüd ve secde gibi şiirleri vâzlariyle mukayese edilemiyecek kadar yüksek ve derin birer bediai san’attır.

Şu muhakkaktır ki Akif, Milliyyet devrinden evvel gelseydi büyük bir İslâm şairi olurdu. Fakat bu da muhakkaktır ki o, tahteşşuurunda bü­yük bir Milliyyet aşkı taşıyordu. Bu aşkın cûş ve hurûşa geldiği zamanlar, sahili imkâna İstiklâl marşı ve Çanakkale şehidine hitabesi gibi dürri ye­timler yolladı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda;Şâhedâ fışkıracak toprağı sıksan, şüheda.Canı, cânânı, bütün varımı alsın da hudâ,Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

diyen şair, şübhesiz büyük bir Vatan sever, samimî bir Milliyyetperver- dir. Eğer tahteşşuurunda bu Milliyyet aşkını taşımasaydı kâ’beyi Meh- medciğe taş olarak dikemez, hele ruhunun vahyini duyup ona kitâbe ola­rak hâk eyliyemezdi, nihayet Mehmedciği kâ’beye gömerdi. Fakat bu Mil­liyyet aşkını telkinleriyle başka bir şekilde göstermiye uğraşıyordu. İki mütezad duyguyu birleştirmiye çalışıyor, bazan biri galib geliyor, bazan öbürü tegallüb ediyordu. «Necid çöllerinde» si, Milliyyet bakımından de­ğil, fakat san’at bakımından Çanakkale şehidine hitabesi kadar yüksek ve derin bir şiiri mükemmel ve lâhûtîdir. Hülâsa, hissiyle yazarsa hakikaten şair olan Akif, nihayet Vatan daüssılasiyle İstanbul’a geldi ve Vatanından cüdâ olmadı. Bence Akif’in iki şahsiyyeti vardır :

277

Page 277: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

1 — Şiirini bir maksadı mahsusa hâdim kılmak ister. Mantık ve mu­hakemesine uyar, realiteye fazla düşer, teferruâta meyyâl olur. Lisanı şiiri, hiç sevmediği Fikretin lisanı şiiridir: benim hiç sevmediğim nesir gibi bir şey. Yalnız o, bu dili daha tabiileştirmiş, hele aruzun, Türkcenin bünyesinde mevcud bir âhenk olduğunu bütün vuzuhiyle isbat etmiştir. Kaleminin ucüna gelen en küçük ve en âdî fikri bile feda etmez. İstanbul sokaklarının bozukluğunu anlatır, bu vesile ile zımnen belediyyeyi itti- ham eder, meyhane âlemlerini, kahvehanelerin İçtimaî bünyemizi tahrib etmekte bulunduğunu uzun uzun tasvir eder, hatta yere tüküren adamın bastoniyle tükürüğüne mümaslar, katiler çizdiğine bile dikkat eder ve bunu bize de söyler, hemde başka türlü söylenmesine imkân olmadığından alel’âde bir surette söyler. Fakat merhum Ahmed Râsimle — Allah uzun ömürler versin— Üstâd Hüseyin Rahmi, bu işi daha mükemmel ve daha canlı yapmamışlarmıdır? Şu halde Akif’in bu yazılarına ne lüzum var? Eğer Âkif, yalnız bu çeşid yazılariyle intikad edilirse bence bir şair değil, fakat harikul’âde bir nazımdan ibarettir.

2 — Lâkin Âkif, Muhiti haricîden gözünü yumar, âmak ruhuna gö­mülür, kendi dediği gibi ruhunun vah’yini duymıya ve bize o vahyi du- yurmıya başlarsa... İşte o vakit Akif olur ve o zaman, ekseriyyetle Fik­ret’in lisanı nazımından da uzaklaşır. Bülbül, İstiklâl marşı, Necid çölle­rinde, mevlüd, Çanakkale şehidine hitabesi ve secde gibi şiirleri, bu ikin­ci, daha doğrusu asıl şahsiyyetinin ibda’ ettiği birer şehkârı belâğat, birer bedîai san’attır. Duygusunu da, devrini de bize diğer nazmlariyle değil, bu şiirleriyle duyurmuştur. Bu bakımdan Âkif, çok büyük ve kudretli bir şâirdir.

İşte Âkifi ben, böyle anlıyorum. Sözüme son verirken merhumun vefatı üzerine karaladığım tarihi de kaydedeyim ;

Gitti ol âşıkı kudsii kerim, Kenzi esrârı hudaya vakıf; Müstekil şâiri İstiklâlin, Nağmesi sanki sadâyi hatif.İki er geldi, dedi; (Bâkî), hayf, «î’tikâf etti fenadan Âkif»

Kastamoni lisesi Edebiyyat Öğ. Bâkî GÖLPINAÎİLI

278

Page 278: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kastamoni lisesi son sınıf edebiyyat şubesi talebesinden 95 Şerafed- dine. 21.3.1937

ÜSTÂD HÜSEYİN SİRETİN MEKTUBU [1]

Oğlum,Gönderdiğin mektuba şimdiye kadar cevab veremediğimden dolayı

size karşı çok mahcubum. Araya rahatsızlığım ve bir çok gaileler girdi. Kusuruma bakma. Mehmed Akif merhuma dâir benden istediğin malu­mat bende pek nakıs. Evvelâ merhumu yakın tanıyan dostlarından deği­lim. Kendisiyle muârefem yirmi beş sene kadar varise de bu uzun müd­det zarfında ancak altı yedi def’a görüşebildim. Bundan naşî hayatı hu- susiyyesine ve tarzı mesâisine vukufum nâkâfîdir. Size yazacağım şeyler, şairliği hakkında eserlerinden hasıl ettiğim fikirlerdir. Bence Mehmed Akif, Fikret gibi büyük bir san’atkâr olmaktan ziyade kudretli bir nâ- zımdır. Bu kudreti hudâdâda malik olan şair, düşünce ve duygularını nazmen ifâdede güçlük çekmez. Edebiyyatta ülküsü, âlemi islâmın içti­mâi sâhada kalkınmasıdır sanırım. Çünkü şiirlerinin ekser mevzuunu bun­lar teşkil eder. Müslümanların meskenet ve gaflet uykusu içinde zelil ve hakir kalmamalarına karşı imanlı ruhu cayır cayır yanar. Islâmiyyetin şiiri felsefîsi olan tesavvüftan nasibi yoktur. Kendisile şiir telekkîmiz bambaşkadır. O, bir katra suyu bir umman yapar. Ben bir ummanı bir katrada göstermek isterim. Velhasıl o mevzuu yapar. Ben mümkin oldu­ğu kadar toplamıya çalışırım. Onun kırk, elli beytte tasvir etmek istediği şey’i ben bir kıt’aya sıkıştırmak isterim. Sâhai nazmın şehsüvârı olan bu kudretli nâzım, tarihi edebiyyatımızda mühim bir şahsiyyettir. Çanakka­le bedîası, Süleymaniyye camii gibi yıkılmak şanından olmıyan bir âbi­dedir. Bu âbidei hamasetin bir eşi daha vücuda gelebilirmi, bilmem. İs­tiklâl marşı, bülbül, gece ve büna mümâsil bir kaç manzumesi, Edebiyya- tımızın birer şehkârıdır. îşte şairi mağfur hakkında düşüncelerim...

«Huz mâsafa, de’î mâkdir!»

Bâkî berhudarı ilmü irfan ol oğlum.

Hüseyin Siret ÖZSEVER

Hamiş:Muhterem hocana hürmetlerimin tebliğini unutma, oğlum.

[1] Kastamoni lisesinin çok kıymetli edebiyyat muallimi bay Bâkî Gölpmarlı te- vassutiyle.

279

Page 279: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ayni çocuğa.İstanbul, 29 Kânunsani 1937

MİLLET KÜTÜBHANESİ ME’MURLARINDAN

ŞAİR B. SUUDUN MEKTUBU [1]

Muhterem bay Oğlumuz,Mektubunuzu büyük bir alâka ve derin bir hissi -takdir ile okudum.

Pek sevgili bir yâri kadîmim olan Mehmed Akif hakkmdaki düşünceleri­mi sormuşsunuz. Gerek azizi cânım olan muhterem hocamzm irşâdâtı fa­zilet perverânelerine, gerek sizin aşkı hakikat yolunda gösterdiğiniz te- hâlüki meârifmendâneye karşı şu anda gayet vasî’ şükran ve takdir his- leriyle meşbuum. Feyzü irfanınızın tezâyüdü temenniyatma terdifen mel- fuf yazıları gönderiyorum.

Remzi efendinin tarih mısraı cidden bercestedir. Benim yazıma ge­lince: mecmuama kaydettiğim tarihin baş tarafına kaydettiğim bu sözleri size göndermekte be’s görmedim. Yoksa diğerleri varken benimkini oku­mak hiç te muvafık görülemez.

Muhterem Abdül’bâkî kardaşımın ellerinden mahabbetle ve iştiyakı tam ile öptüğümü tebliğa vesatatınızı reca ve size de samîmi kalbimden mütevâlî muvaffakıyyetler temenni ederim.

Millet kütübhanesinde me’murlardan Ebüssuud oğlu Suûd Yavaşı

ÂKİF’İN İRTİHÂLİNE TARİH

Mehmed Akif irtihâl etti. Akif irtihâl etti demek güneşleriyle, yıldız- lariyle, mehtablariyle beraber koskoca bir manzume yıkıldı, mahvoldu demektir. Merhumla yirmi beş yıl evvel görüşmüş ve sevişmiştik. O za­man kuru çeşmede dedelerden kalma yalımızda otururduk. Kendisi ora­da mükerreren gece kalmış, sabahlara kadar suhbetler edilmiş, şiirlerin türlüsü okunmuş, mubahaseler cereyan etmiş, yaz mevsiminde kaç defa­lar deniz banyoları yapılmıştı. Akif, pek iyi yüzme bilirdi. Evin rıhtımın­dan mehtab geceleri denize atılması, 'dalıp gitmesi, bizi merakta bırak­ması görülecek şeylerdendi.

Halkalı ziraat mektebinde muallim bulunduğu sırada tizemin oğlu Ahmed muhtar bey, o mektebin müdürü idi. Bir ramazan orada bize bir

[1] Kastamoni lisesi edebiyyat muallimi bay Bâkî Gölpmarlı delâletiyle.

280

Page 280: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

iftar verdi. Tahir, Midhat Cemal, ben, Âkifle birlikte davetli idik. Mevsim yaz idi. O gece mekteb bagçesinde ettiğimiz iftann lezzeti el’an dima­ğımda ve hatırası her lahza müfekkiremdedir. Akif, hüsnü sadâye ve hüs­nü tertîle mâlik bir hafızı kur’an idi. Bize bir teravih namazı kıldırdı ki unudulmak ihtimâli yoktur.

1338 hicrî yılında merkez efendi türbesinde yapılan nikâhım esnasın­da okuduğu aşrın in’ikâsatı da el’an kulagımdadır: Surei Yusuf ten bir kaç âyet okumuştu... «Lâteyesû min revhillâh» kelimelerini öyle bir sadâyi ümid ile telaffuz etmişti ki itminanı ruhu, bu sadâdan açıkça anlaşılıyor­du. Üstâd, o mecliste bulunduktan beş altı saat sonra vazîfei vataniyye ifası için mütenekkiren Anadoluya gitti. İstiklâl marşı, bu gidişten az müddet sonra sâmia ârâ olmuştur. 1342 senesinde şair, Mısıra seyahat ve on üç yıl orada ikamet etti. Prens Abbas Halim paşa merhum tarafından îzaz ve iskân olundu. Oranın darülfünununda Türk edebiyyatı müderrisi oldu. Paşanın vefatından sonra âyal ve encâli taraflarından ayni ikram ve ihtiramı gördü. Nihayet üstâd Akif, Mısırda hastalandı. Tedavi ve teb­dili hava için vatanına insiraf etti. Yine o hanedân tarafından Nışanta- şındaki «Sağlık yurdu» na yatırıldı. Alem dağındaki Abbas paşa çiftliği, Heybeli adada Abbas paşa köşkü, Beyoğlunda Mısır apartumanmda mah­sus bir dâire Akif’in emrine ve istirahatına tahsis edildi. Bu veçhile isti- âdei âfiyetine çok çalışıldı ise de müsmir olmadı. Çünkü hastalığı (İstis- kayi batn) denilen maraz hâil idi. Karnından beş altı defa kilolarla su al­dılar. İstanbulda yaşıyabildiği son beş ay içinde kendisini iki def’a ziyaret edebilmiştim. Birinci yoklayışımda iyileşeceğini kuvvetle ümid ettimse de oğullarımla beraber 26 Kânunevvel 1936 günü yoklamıya gittiğimde pek nevmid ve müteessir oldum. «Nasılsm, ıztırabın varmı?» dedim. «El- hamdülillâh iyiyim. Hiç ıztırab duymıyorum» cevabını verdi. Ve Tahiri sordu. Çocuklarıma dua etti. Gözleriniin yaşını gizlemiye çalışarak ya­nından ayrıldım.

On saat sonra fecîai vefatını gazetelerde okudum. Cenazesi Edirne kapısı kabristanında, yârı cânı dâhîi İslâm Ahmed naim beyin baş ucuna gömülünceye kadar yanından ayrılmadım.

îlmü ihâtasa Şarku garbe kol atmış olan Mehmed Akif merhum. Ca­mii kemâlâtı cihan bir dâhîi edeb ve fazilet idi. Eslâf ve muâsırîndan hiç birine müyesser olmamış olan mâddî ve mânevi kemâlâtı nefsinde topla­mış, bütün ömrünü nezahet ve insaniyyet âleminde geçirmiş, yerine kon­maz ve eşi doğmaz bir büyük âlim idi. Kur’anın rûhuna nüfûz etmiş bir hafızdı. Arab, Acem, Fransız dillerini bütün edebiyyâtiyle, fünuniyle bi­lir, mutaleâtı geniş bir mader zad şâiri fadıl, ayni zamanda mütefennin bir baytar idi.

Eserleri hakkında benim gibilerin sözleri dinlenemez. Çünkü bizim sınıfın ondan yalnız istifade ve istifaza hakkımızdır, kendisi için mutalea

281

Page 281: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

beyan etmek, haddimiz değildir. Cenabı hak gani gani rahmet etsin. Onun büyüklüğüne uygun tarih yazmak kudretimden üstün bir iştir. Bir şey yazmamak ayıb olacağı için şu târihi utana, utana yazıyorum :

Büyük Akif’in zayâına benim tam tarihim :

İrtihâl etti Âkifi üstad Yarab olsun makamı dârı selâm.Tercemânı lisan hâtif iken sözünü kesdi gerdişi eyyam O İlâhî dehâ ki eylerdi Halka hakku hakikati ilâm.Dense lâyık peyamberi şüara Asümandan alırdı çünkü peyam!Eklü bel’a harîs olan toprak Onu da çekti sineye encam.O büyük âdemin üfuliyle şirü san’at hayâtı buldu hitam geldi bir mü’min eyledi tevrih:«Gitti efsus! şâiri İslâm.»

Süud Yavaşı

Üniversite İlâhiyyat ve edebiyyat fakülteleri farisî muallimi büyük şair merhum Abdülbakînin hiç tanımadığı ve bir kerre bile görüp görüş­mediği hâlde şairi mağfurun «Secde» adlı şiirinden mülhem olarak yaz­dığı ve galibâ Mısıra yolladığı şiiri [1] :

Mazharı feyzi ahad, kâşifi esrârı vedûd Âkifi mutekifi zaviyei şehri şuhûd.Bütün mısrâların tehlîle müstağrak şaşırdım ben,Nasıl mâbed ki şîrin, ayni mîraci hudâ secden!Nasıl mâbed ki her kandili bir nûri İlâhîdir,Tecellîgâhı haktır, sanki bir tûri İlâhîdir.Ederken halikı zîşamna şirinle sen secde,Fezâlar, mabüdi mutlaklar gelir nûrunla hep vecde.Uçarsın, yükselirsin tâiri kudsîye benzersin.Bütün esrârmı sinemdeki îmâna söylersin.Semâlarda gezerken sen kemâli aşkila yer yer,Nücûmun gûş eder âvâzei tekbîrini diller.Ederken kilki îcâzın, hayâtın sırrını tahlil.Gelir arşı İlâhîden de aksi nağmei tehlîl!

[1] Bay Bâkî Gölpınarlı tarafından gönderilmiştir.

282

Page 282: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ne dünyalar yaratmıştır ki feyzâ feyz olan hâmen, hezaran mihri âlem âşikâr olmaktadır senden!Mesîhîdem o şâirsin ki sen olmaktadır zinde Karanlıklar, ışıklar, gölgeler hep desti feyzinde.Elinde kilki icazınla sen hassânı devransın,Serâpâ pertevi haksin, mücessem nûrı îmansın!Nümâyan nurı yezdan kalbi pâki pür fütuhunda,Nihandır on sekiz bin âlemin esrarı ruhunda!Medarı fahrisin ey banki rabbânî bu eyyamın;Rebâbı aşk olur, inlersin âfâkında islâmın.O nayi bezmi mânasın ki her nağmen değer câna;Elest esrarını söyler durursun gûşı îmana.Akar cûyi füyûzâtın kulûbı ehli îmana,Hayâti cavidânî bahşeder her lahza atşâna.O menbâdan zülâli feyzini bak, ben de nûş ettim,Zülâli feyzini nûş eyledim, cûşü hurûş ettim;Senin aşkınla coştum, şimdi ben bir bahri ummânım,O deryayım ki şimdi kendime kendim de hayranım!Bana her harfi îmanın semavî bir kitab oldu,Senin nûrunla zerrâtı vücudum âfitab oldu!Şerefyab olmadım gerçi füyûzı suhbetinden ben,Ezelden âşinâyi ruhunum, ruhum senin benden!Gel ey mihri hayâtım, payidar ol asumanımda.Gel ey necmi ümîdim, parla vicdanımda, cânımda!

Abdülbâkî

BAYAN (MÜKERREM KÂMİL SU) NUN YAZISI

Yazın Ankara’da bir eski dostla karşılaşdık. Sokaklar sıcaktan tutuş­muş gibi idi. Bizi çalıştığı yere götürerek serin havaya kavuşturmakla pek büyük bir ikram yapmış oldu.

Şurdan burdan konuşuyorduk. Söz Akif’e geldi. Onun sıhhat yurdun­da yıllarca özlem çektiği memleketine dönerek derdine devâ aramakta olduğunu gaztelerde okumuş, hele insana elle tutulan bir acı veren res­mini yaşlı gözlerle seyretmiştik.

Arkadaşımız güzel şiir okur. Bize Akif’ten öyle mısralar sundu ki... Dışardaki asfalt caddeleri olduğu gibi, insanı da eritecek kadar kuvvetli olan sıcağı ve nefis Ankara akşamlarını unutmuştuk. Oradan ayrılırken dudaklarımızda :

Çözde artık yükümün kör düğüm olmuş bağını, bana çok görme İlâhî bir avuç toprağını!

283

Page 283: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

mısraları ve gözlerimizde acı bir nem vardı. İçim burkulmuştu. Nasıl burkulmasın ki koca şair türk edebiyyatına ölmez destanlar, türk ulusu­na yüksek bir erginlik sesi veren şiirle, his ve heyecanla ruhu tüten de­rin adam.. Tanrısından bir avuç toprak istiyordu.

Hayat acılarını çok defa umuzlarımızda katlanılmaz bir yük gibi ta­şıdığımızı hisseder, ölsek deriz. Fakat acaba hangimiz bunu Âkif kadar içi saran, alt üst eden bir incelikle istiyebildik. Yanıyorum Âkif için.. Ya­şadıkça da ona karşı değersiz, küçücük ödevini yapamamış bir insan ol­duğum için yanacağım.

Ankara dönüşü İstanbul’dan geçdiğim halde niçin beş dakika olsun inlediği hasta yatağının ucuna gitmemiş, ona bir damla göz yaşma katıl­mış bir sağlık dileğinde bulunmamışdım? Ne yazık!..

Âkif evimizin derdi olmuştu. Umutsuz demişlerdi. Her gaztenin açı­lışında bir kara haber bekliyorduk. Nihayet her fâni gibi o da söndü, gitti. Dilediği bir avuç toprak altında, dilediği sükûna kavuşdu.

Âkif türk ulusu için ölmemiştir. O, bir gün vatan şehidine nasıl yü­rek titreten bir heyecanla:

Gömelim gel seni tariha desem sığmazsın! demişse... Şimdi ben de ona: «Akif, seni edebiyyat tarihine gömmedik. Çünkü yaşayan ölülerin yeri... duymasını, acı çekmesini ve sevmesini bi­len gönüllerdir.» diyorum.

Âkif aramızdan çekilip gitmiş olabilir. Fakat erginlik marşını göğ­sümüz kıvanç ve heyecanla kabararak dinler, söylerken... O, yaşıyanlar- dan çok aramızda yaşıyor. Sesi, nesilden nesile ondan ölmez bir anı taşı­yacak. Ne mutlu Âkif’e ve ne mutlu onun gibi bir şair yetiştiren türk ulusuna!

Mükerrem Kâmil SU

ÂKİF tÇİN

Âkif öldü, onu kara topraklara gömdük. O; Mezarına benden de bir parça götürdü... Âkif yurduna ölmiye dönmüş. Bir ayağının çukurda ol­duğunu anlayınca ölümün yabancı illerde kendisine yaklaşmasından ne kadar korkardı, kimbilir!

Anam anlatır; Zavallı koca asker babam da korktuğuna uğramış, biz onun bizim için aziz olan ölüsünü doğduğu topraklara getiremedik, yu­vamızda bu acıyı hepimiz biliriz... Şimdi onun kenarının çimenlerini dü- zenliyecek bir mezarı bile yok...

Akif’in gözlerini çok sevdiği yurdunda yumuşu, benim için bir tesel- liciktir... Onun bu hür yurdda, bu yarınlara yıldırım hızı ile koşan güzel vatanda mezarı var, taşı var, çiçeği var, ziyaretçileri var...

284

Page 284: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Milletini ne kadar da net görmüş ve gördüğünü ne güzel yazmış :

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsm?«Gömelim gel seni tarihe» desem sıgmazsm!

Milletini tarihlerden taşacak kadar büyük gören ve o büyüklüğe çok samîmi bir imanla bağlı olan Akif’in kâlbimde, kalbimizde unutulmasına imkân varmı?

Sonra ben her sabah ve her akşam söylediğim, dinlediğim Akif’i na­sıl unutayım.. Ne mutlu ona!.. Bize bıçağın kemiğimize dayandığı gün­lerde büyük bir varlığa karşı yalnız kanımızdaki ve başımızdaki üstün­lükle açtığımız savaş zamanlarının en içli heyecaniyle yazdığı bir İstik­lâl marşı bıraktı.

Yer yüzünde kalacak son Türkün, son damla kanını Al Bayrağın sön­memesi uğruna dökeceğini haykıran Akif; Ebede kadar yaşıyacak Türk Milletinin dâima tazeleşen içli bir heyecanla marşını söyliyeceğini bile­rek ve ona iman ederek öldü...

Akif insandı. Bu gün değilse yarın ölecekti ve hepimiz de öleceğiz; Fakat onun bize bıraktığı miras dünya kaldıkça yaşıyacak... Bu gün on yedi milyonun malı, yarın otuz milyonun malı ve daha sonra daha çok milyonların malı!

Muhiddin Okyay UZ

TÜRK SAN’AT DEHÂSINDAN BİR BURÇ DAHA YIKILDI

Sadmesi bütün Türk gençliğini titreten büyük Akif’in bürûcû semâ gibi göçtüğünü işittiğim zaman, kalbimin hazin bir ıztırab ile yandığını duydum..

Evet; Akif, kendisine yetişilemiyen bir varlıktı. O kadar ihtimama rağmen onun görmek ve işitftıek istemediğimiz üfûlü, nihayet başımıza geldi. Zaten ölümün elinden kurtulmuş kim varki? Zavallı beşeriyyet!..

Mukadder olan bu korkunç neticeyi bildiğimiz halde yine onun, o büyük dehâyi şiiriyyetin ölümüne bir türlü gönlüm katlanamadı, ken­dimi tutamadım; ağladım, ağladım... Vah vah... koca Akif!

O gün ve onu tâkîb eden günlerde çıkan gazete ve mecmualarda Akif’e âid gençlik — yalnız bir iki imza müstesna olmak üzere— çok samimî ve kadirşinas tezahürat ve teessür at gösterdi.

Akif, o bir iki imza sahibinin hazmedemedikleri büyük Akif, sayasal bir ahlak üstâdı olmakla beraber, bir san’at üstâdı idi de.. Halkın ıztıra- bmı, ahlâkî noksanlarını onun kadar ince hislerle gören, sâde, fakat san’- atlı ve ateşli ifadelerle anlatan bir halk şairi daha yetişmemiştir.

Akif’i çok seven halka, onu yermek ve onun Vatanperver olmadı­

285

Page 285: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ğını, Türk teceddüd ve inkılâbını hazmedemediğini anlatmak istiyenler, diğer bir şairin :

Şecaat arzederken merdi kıbtî sirkatin söyler dediği gibi, kendi meziyyetlerini anlatmış oldular.. Acaba bu üstâdlar (!) ilmin ve fennin hangi şubesinde mutahassıstırlar? Yine biz cevab vere­lim: Bunlar, eski tabiriyle birer (Camii kül) dürler. Hangi taşı kaldırsa- nız mutlak altmijiadırlar!

Bir gün bakarsınız, operatördür; teşrih dersi veriyor.. İkinci gün, bir baytardır: büyük bir selâhiyyetle hayvanatı bakarenin zührevî hastalık­larından dem vuruyor.. Daha öbür gün, kimyevî ve fizikî hadiseler anla­tıyor ve bir gün sonra da bunların müdhiş bir şair ve filezof odluklarını görürsünüz! «Sübhane men tehayyer fi su’nihirukul».

Akif’i şimdiye kadar anlamamış olanlar, onun dehâyı san’at ve şiiriy- yetini takdir kâr ve faziletli ifadelerle izah ve isbat eden sayın Vatanper­ver, âteşîn nâsir ve şâir üstâdımız Süleyman Nazif merhumun «Mehmed Âkif» adlı kitabını ve bu kitabta edebiyyatı cedidenin en büyük üstâdla- rından Cenab Şehabeddin merhurhun bir makalesinden alınan şu parçayı okusunlar :

«... Pişinde serfüru edeceğimiz bir dehâyi şâiriyyet görüyorum: Meh­med Âkif!.. Hiç kimse okadar saf ve şeffaf bir billûrı beyan içinde me- nazırı miUiyyeti teşhir edememiştir.» dedikten sonra: «tarihi edebiyyat, şimdilik büyük Akif’ten daha büyük bir İslâm ve Türk şairi tanımaz» diyor.

Türkün iki büyük san’atkâr edib ve şâiri Âkif için böyle kat’î bir hü­küm verirse bize onun hakkında başka kanaatlar ve hükümler yürütmek abes olmazmı?.. Ayni zamanda elimizde «Safahat» gibi koskoca bir şah eser olduktan sonra...

On dokuzuncu asrın Hakim ve filezof şâiri (Viktor Hügo) bir ese­rinde :

«Daima güzel ve müstesna olan her şeyin böyle düşmanları olmak âdettir.» diyor ki, Âkif hakkında da tabiatın bu hükmü cârî oluyor, de­mektir. Hiç ehemmiyyeti yok!..

Fakat, kim ne derse desin, Türkün bu mümtaz şairi ve «hakkın ses­leri» mübdii büyük Âkif, beşerî vazifelerini hakkıyle ve tamamiyle yap­mış, yurduna ve ırkına karşı bütün borçlarını ödiyerek şirü san’at âle­minin şahikalarında tertemiz bir yer tutmuştur.

Onun «Safahat» ı bir «Şehnâme» ve bir «Mesnevi» gibi kendisiyle be­raber yaşıyacaktır, ölmiyecektir. Yalnız, gönül isterdi ki :

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal diyen İstiklâl marşının yüce şâiri, ismi gibi aramızda cismiyle de yaşa­sın... ve bize daha «Süleymaniyye» gibi «Hakkın sesleri» gibi ve «Âsim» gibi ölmez bedîalar yaratsın..

286

Page 286: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Âsim» daki Çanakkale harbinin tasviri... Yarabbi, o ne kudretli be- dîa!.. O ne ihtişamlı san’attır!.. Üstâdın Çanakkale harbine âid bu par­çasını okurken tasvirin kuvvet ve celâdetinden âdetâ insanın tüyleri ür­periyor...

İşte şirü san’atın büyük üstâdı Akif, aylarca çektiği iztırabın acıla­rına dayanamıyarak:

Bana çok görme İlâhî bir avuç toprağını diye inlemiş ve nihayet o kıymetli vücud, ebediyyen aramızdan ayrılmış ve bütün bir gençliği de hüzün ve mâtem içinde bırakmıştır.

Fakat ne diyebiliriz ki?.. Ancak, Allâh sana rahmet etsin aziz üstâd!..Konakpmari. H. AKAY

GENÇ VE MÜTEFEKKİR ŞAİRİMİZ EDREMİT’Lİ (MUSTAFA SEYYİD SUTÜVEN) İN MEKTUBU

«Arzu buyurduğunuz halde Âkif hakkında bir şey söylemediğimi Ruhi abeyime âid mektubunuzda gördüm. Ve seJahiyyetsizliğime bir göz­le bakmadığımızı anladım.

Âkif için bir hükme varmak esasen güçtür. Bu günün (Entelektüel) sınıfı onu çok sevenler ve hoşlanmıyanlar olarak ikiye ayrılıyor. Bitaraf, fikri sahih anasın bu iki sınıftan birinde bulamayız. Zaten bizde her mü­nakaşa mevzuu, hangi zaviyeden mütalaa' edileceği belli olmadan ileri sü­rülür. Bir taraf beğendiği noktaya hücum eder, diğer taraf ta her nokta­da müdafaayı benimser. Ve artık bütün direktifler histen gelir, aklı se­limden değil...

Akif’i sevenler tabıyelerini, onun şahsiyyetinde, kendilerine nazaran, bazı fedakârlıklar yaparak kurarlarsa, umarım ki en amansız muarızla­rını dahi saflarına çekebilirler.

Âkif aramızdan derin bir iz bırakarak çekilmiştir. Bence, bu izin mü- essiriyeti Türk camiası üzerinde üç noktada aranmalı ve hangisinde daha bariz, hangilerinde ikinci ve üçüncü derecede kaldığı araştırılmalıdır.

Gördüğüm üç nokta şunlardır; Cemiyyet, Edebiyyatcılık, san’at.1 — Cemiyetcilik bakımından Akif büyük bir mazhariyyet içinde­

dir. O Türk ve İslâm ce’miyyetinin âdetâ melonkolik bir aşıkıdır. Türk ve İslâm cemiyyeti ise onun zamanında çok mühim bir dönüm noktası ya­şamakta, ya hep, ya hiç mücadelesindedir. İşte Akif, sonsuz aşkile bu mü­cadele üfuklarına silinmez bir sima çizmiştir. Onun yazıları hitab ettiği kütleye kadar inmiş ve öyle inmiş ve yayılmış ki, çok mısraları ölüme saldıran insanların tekbiri olmak derecesine yükselmiştir.

2 — Edebiyyatcılık bakımından da Tanzimattan beri kendine dön­

287

Page 287: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

mekte dev adımiyle yürüyen nazm dilimize kuvvetli bir hamle kazandır­dığı inkâr edilemez. Arab ve acem dillerinden kendine bir esâlet payı çı­karmış olan aruzu, Türkçenin ayakları altında insafsızca çiğnemiş, zama­nına göre türkceye şayanı hayret vasıflar kazandırmıştır. Verdiği kabiliy- yetlerle nazmımızı aruzdan heceye teslim eden hemen hemen odur.

3 — Bir şiirde lisana, vezne, şekle hâkimiyyet, belağat, selâset esa­sen san’atın ilk şartlarından da önce geldiği için nihâî hükümlere şâmil bir vasıf olarak ele alınamaz.

San’atın bilmem umumi bir tarifi yapılabilirmi. Bence san’atkâr, gü­zellik, aşk, cemiyyet, tabiat, mavera ve hulasa parmağını koyduğu mev­zuda kafamızın mübhematı içine bizi sürükliyerek heyecanlandırabilen kimsedir. Sanatkâr, her halde muhatabını da sanatkâr yapabilmelidir.

Akif’in bunları yapıp yapamadığını anlamak için, şahsî alâkaların karışmadığı bir devri beklemek zarurîdir. Bence...»

Mustafa Seyyid SUTÖĞEN

HÂMİD ÂKİrİN ZİYARETİNDE

İstanbul’dan muhterem ve vefakâr hemşehrimiz bay Ali Galip’ten al­dığım 27 Haziran 1936 tarihli mektupta şu satırlar yazılıyordu :

«... dün büyük şair Abdulhak Hâmid Akif’in ziyaretine geldi. Hasta- hanenin kapısından içeri girdi, Akif’in yattığı kata çıkmak üzere merdi­venleri tırmanmaya başladı. Yüzünden zehirli bir teessür okunuyordu. Birinci kata çıktı, dizlerinin dermanı kesildi, bitab oturup kaldı. Akif’e şöyle bir haber saldı;

— Ayaklarım merdivenleri çıkamıyor. Hürmetlerimi, tahassürlerimi söyleyiniz. Şifayab olmasına çok duâ ediyorum.

Mehmed Akif bilmukabele şu sözleri söyledi;— Teşekkürler ederim. İnşaallah ben kalkar, gelir de kendilerinin

hem ellerini, hem ayaklarını öperim.Hâmid hıçkırıklarla ağladı ve ağlıyarak döndü...

MASUM BİR YAZI

Ankara Hukuk fakültesi talebesinden H. Hurşid Kangal’ın bir mek­tubundan :

Akif «Tapılacak bir Allah olmasaydı güneşe tapardım» dermiş. Ben de «tapılacak bir hak olmasaydı A kif’e tapardım» diyeceğim.

Çünkü onu faziletin, insanlığın, karakterin, hamiyyetin. Vatanper­verliğin süzülmüş bir örneği olarak görüvorum. ■

288

Page 288: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yazılarınızın serlevhasında «İstiklâl marşı şairi...» diyorsunuz. Ben, müsadenizle, bu serlevhaya ilişeceğim: Akif ne sadece İstiklâl marşı şai­ridir, ne de yalınız safahat şairidir. O, bütün varlıgiyle bir Âkif’dir. Biz ona şunun şairi, bunun nazımı diyemeyiz. Onun hiç bir eserini diğerine tercih edemeyiz. O eserler kudsî birer varlıktır. Fakat müessiri olan Akif bir küldür. Onu bir taraftan, bir cebheden göremeyiz. Meselâ ben üstadı şahsan şairliğinden ziyâde, yüksek ahlâkından, yüksek faziletlerinden dolayı severim. O büyük varlığa kendi ismi üstünde topladığı bütün sı­fatları câmi olmak üzere yalınız (Akif) derim. Sizin de neşriyyatınızda öyle demenizi istiyorum...

H. Hurşid KANGAL

YAŞIYACAK ÖLÜ

«Cânı, cananı, bütün vârımı alsın da hüda,Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda!»

diyen şair, büyük üstâd, ulu vatanperver ve dinsever Mehmed Akif, son günlerini, 63 senelik feragat, heyecan ve didinmelerle dolu bir yaşayıştan sonra, hür vatanının temiz havalı, müşfik kucağında zehir gibi ilâçlardan hastalığına şifa umarak geçirdi.

Nihayet ölüm, onun ebedi bir yaşama ve taratma aşkiyle yanan göz­lerini, dünya mezbelesinden huriler âleminin beyaz kevser buharlariyle tüllenen üfuklarına çevirdi.

Binlerce gencin elleri üzerinde, salına salına İstanbul’un hücra bir köşesine gömülmiye giderken, cansız vücudu, soğuk ve kuru tabutunda «nazlı hilâl» in sıcak kollarına gömülmüş, yavaş yavaş titriyor, ruhu, son­suz bir saadet, derin bir heyecan ve mestî içinde, onu takib ediyordu.

Akif baş ucunda söylenen «İSTİKLAL MARŞI» nın ummanlar kadar dalgalı, gökler kadar derin âhengi ile, etrafını saran kara toprağın müdhiş manzarasını, tâ haşre kadar kendisine göstermiyecek bir vecde daldı.

Bu, onun için taptığı ulu Tanrının mağfiret müjdesi ve en büyük ina­yeti oldu.

*

Akif, sosyal yaralarımızı çok iyi gören ve teşrih eden bir Türktür.Akif, millî ve dinî heyecanları kitarasmın tellerinde en güzel ihtisaz

ettiren şairimizdir.Çanakkaledeki şehid mehmedciklerin namlarına dikilen en yüce ve

en sağlam anıt Akif’in yarattığıdır.Akif, bu gün 20 milyon bulunan, yarın 100 milyonları aşacak olan

Türklerin millî destanını, ebedî marşını yazan İstiklâl şairidir.

F; 19 289

Page 289: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

o, sırf milleti için yaşadı, milleti için yazdı ve nihayet çok sevdiği Peygamberi Muhammet gibi (63) yaşında öldü.

Hayır o ölmedi... ölemez... ölmüyecek...Gençlik ve Türklük onun muazzez adını nesilden nesile, kıyamete

dek nakledecek...Onun yarattığı marş, İstiklâl savaşının destanı olarak, dâima teren­

nüm edilecek...Balıkesir lisesi talebesinden

Mehmed YAŞAK

MEHMED AKİF İÇİN

Seni görmek diliyorken, kara müdhiş haberin Koca gök kubbeyi sarsıp yıkıvermişti yere.Bırakıp gittiğin iz hele bir bak ne derin Koca Akif, ulu şâir, bizi boğdun kedere!..

O, yıkılmaz bir anıttır, yedi cildlik eserin, heyecan kaynağıdır hem ve ezelden ebede Ruhunun tahtı olup kaldı da kalblerde yerin.Yaşıyorsun, yaşa sen mahşeredek marşın ile!

Balıkesir lise taletaesinden Mehmed YAŞAR

MEHMED ÂKİF

(Türk teceddüd edebiyyatı tarihi) nden :«Dün» den gelen «bu gün», «hâl» e bürünen mâzi! Kalemine kudreti

hâlden, ilhamma gıdayı dünden aldı. Gözleri bu gün görüyor, ruhu mâ- zîye bağlıdır: onu hem yeni, hem eski görmekliğimizin sebebi bundan! O, «Naci» nin tekemilesidir. Naci’de âtîye uzanan bir incilâ ile maziye kayan bir gölge vardı. O incilâ Akif’in nazmında müntehanın inkişafı, o gölge onun ruhunda daha vecdli bir tekâsüf oldu; Naci’nin daha müteva- zin bir mütemmimi!

Aruzu kimse artık ondan ziyade tâbîîleştirecek değildir ve vuzuhla selâsete kimse ondan daha fazla hâkim olamıyacak. Mısralarını aruzun içine, zarfına sim sıkı tetâbuk etmiş bir mazruf gibi yerleştiriyor. Ne za- fa ufak bir tazyik, ne mazrufun bir santim kımıldanmak ihtimali, üstâd

290

Page 290: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bir marangoz kakması gibi muhkem bir intibak, kelimeler mıs’raa mıh­lanmış sanıyorsun: çok sağlam bir nazm!

Naci lisanın en bariz kudretiydi. Vukuflu arabca ve acemcesinin ara­sında en fasîh Türkceyi yazmıştı. «Safahat» nâzımı da böyledir ve galiba bu üçüzlü lisan âlimliğinin son timsali olacak. Zaman artık bu vâdînin öyle kudretini yetiştiremiyecek gibi. Mehmed Akif bu noktadan da bir intiha gösteriyor!

Onu sırf bir din şairi sandık. O bize müslümanlık cereyanını yalnız başına nazma çeken bir ses gibi geldi. Din Mehmed Akif’in nısfı ise de, tamamı değildir. İçtimaî Mehmed Akif’le vâiz Mehmed Akif’i ayırmak icab eder. Bunlar ayrıdır, fakat kol kola, sim sıkı yürüyorlar. Onun en İçtimaî şiirlerinde dinden bir nağme, en dinî şiirlerinde de içtimai Meh­med Akif’ten bir edâ görüyoruz. îkisı birbirini boş bırakmıyor, biri di­ğerine dâima müdahale eder, iki ayrı hüviyyet fakat, birbirleriyle iyi kay­naşmışlar!

Milliyyet cereyanının Bayrakdarlığını yapan Hamdullah Subhi ki din cereyanının alemdarlığmı yapan Mehmed Akif’i «Safahat» m intişarında alkışlamış, meclisin kürsüsünde batırmıştı; takdir o şahsiyyetin iki hü- viyyetinden birine, savlet diğerine tevcih edilmiş olsa gerek!

İcti,maî Mehmed Akif mahalle kahvelerine girdi. «Köse imam» m evinde konuştu. Küfeci çocuğun iniltisini dinledi. Bayram meydanında sevinen çocuklar, meyhanelerin dumanında tütsülenen kafalar, talâkın fecîalariyle, inleyen kadınlar, hep rötüşsüz birer futuğraf sadâkatiyle Akif’in nazmına geçti. Hüseyin Rahmi’nin romanları, Ahmed Rasim’in makaleleri, Mehmed Akif’in manzumeleri... ayrı ayrı yollardan ayni şey’i yapıyorlar. Tasvirler bir zerre şiir karışmadan, kuru, fakat bünyesi sağ­lam bir nazm ile çıplak bir hakikat hâlinde kâğıda aksetmiştir :

Bitince bir sıra ev, sonra bir de vîrane.Dikildi karşıma bir han kılıklı meyhane;Basık tavanlı, karanlık, sefîl bir dükkân,İçinde bir masa, yahut civar tabutluktan atılma çok ölü görmüş acıklı bir teneşir!Yanında hurdesi çıkmış bir eski püskü sedir Sakat, bacaksız on, on beş hasırlı iskemle kırık dökük şişeler, bir de çinko tepsiyle beş on kadeh, iki üç desti...

Bu meyhaneye bir kadm kocasını aramıya gelmiştir. Ona eve dön­mesi için yalvarıp duruyor :

291

Page 291: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

... Komşunun Hüseyin dayıyı [1] alıp dolaşmadayim yatsı vakti dünyayı, anam benim gibi evlâd doğurmaz olsaydı bu hâli görmeden evvel gözüm yumulsaydı! herif şu hâlime bak, merhametli ol azıcık bırak o zıkkımı, içtiğin [2] yeter artık.Efendiler, ağalar siz de bir nasihat edin sizin de belki var evlâdınız...

Manzumenin sonu basit iki mısra içine geniş fecîayı sığdıran bir rik­kattir :

— cehennem ol seni hınzir orospu git, boşsun!— ben anladım işi sen komşu iyice serhoşsun,— ayıltınız şunu yahu — ilişmeyin — bırakın;

herif ayıldımı bilmem düşüp bayıldı kadın!

Mükâlemeleri çok defa en olmayacak teferruata kadar iner. Bir ar­kadaşla konuşarak köprüden Fatihe doğru gevezelik yapa yapa, cadde üzerinde ne görülmüşse, aklımıza ne esmişse, tuhaf veya hantal hangi nökteyi yakalamışsak, daldan dala, savruk savruk konuşup gidiyoruz. Bü­tün bunlar hiç biri kaçırılmadan, hayret veren mihaniki bir hünerle naz­ma bürünmüştür. Bir tanesini atlarsak hakikattan bir şey düşürmüş gibi olacağız. Hakikati zerrelerine kadar kavramak, amma bu ağır oluyormuş; şiirden bin fersah uzak, kup kuru, kap kalın bir nazm oluyormuş, ne zarar :

Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek: sözüm odun gibi olsım, hakikat olsun tek!

Din şairi Mehmed Âkif. Garib bir tecellîdir: aruzu. Millileştirerek, en millî, Türkçe ile, elinde dinin bayrağı, Milliyyet cereyanının karşısına dikildi.

«Süleymaniyye» nin kürsüsünden, «Fatih» in kürsüsünden, kürsü bu­lamazsa oturduğu yerden mütemâdiyen bağırıyor: Başımıza bütün felâ­ketler dinden ayrıldığımız için geldi, Milliyyet Islâmiyyete giren bir tef­rikadır :

Hani Milliyyetin İslâm idi, kavmiyyet ne? sarılıp sim sıkı dursaydına milliyyetine!Arnavutluk ne demek, varmı şeriatta yeri? küfrolur, başka değil, kavmini sürmek ileri! arabın Türke, Lazın çerkese, yahut kürde acemin Çinliye rüchânı mı varmış, nerde!

[1] «dayıyi» değil, «ağayi» olacak.[2] «içtiklerin» olacak.

292

Page 292: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Müslümanlıkta anâsır mı olurmuş, ne gezer!Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber.En büyük düşmanıdır ruhi nebî tefrikanın adı batsın onu islâma sokan kaltabanın!

Zavallı! Devayi maraz, marazı deva gibi görüyordu. Üç yüz milyon İslâm âlemi neye uykuda ve neye çukurdadır? Dinden başka câmia tanı­madığı için! Bu geniş ümmet camiasında her müslüman milleti ne zaman kurtulacak? Ne zaman Millî benliğini duyar ve bir milliyyet hâlinde aya­ğa kalkarsa! Onların her biri Türkün yaptığını yapsın, işte o vakit müs- lümanlık ta kurtulmuştur. Zannediyor ki üç asrın inişi dinden çıkışın neticesidir. İyi amma çıkaran kim? Üç asırdır parça parça çürüyen ne ve onu parça parça çürüten nedir? Asırların yuvarlanıp getirdiği şe’niyyet- teki dağdan hakikati göremiyor, «Ah, hulefayi raşidin devrindeki müslü- manlığa dönsek her şey düzelecek!» diyoruz. Hayatı döndüren emel ve emeli muhali temenni değil ki... medeniyyeti alalım, fakat milliyyeti al- mıyalım, garbın bütün ilmü fenni gelsin, fakat bizdeki eski camiaya do­kunmasın: Mehmed Akif’in bayrakdarlık yaptığı münevver dindarlık bu- dur! Bu günkü medeniyyet ki ümmet camiasını kırıp milliyyetin uyan- masiyle doğdu, Medeniyyet iyidir, fakat onun geçtiği ve gittiği yoldan yürümiyelim: hüsranlarının azameti işte burada!

Vatanı bayrakla değil, minareyle ölçüyordu. Zan ettiler ki minarenin sesi haritanın vatanını tutmıya kâfidir. İmperatorluğu din ile kurtarmak için arabistana nasıl yalvarıyordu :

Ne araplık, ne de Türklük kalacak aç gözünü, dinle peygamberi Zîşânın İlâhî sözünü Türk arabsız yaşamaz, kim ki yaşar der delidir Arabın Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir.Veriniz baş başa zîra sonu hüsranı mübin:Ne hilâfet kalıyor ortada billâhi ne din!

«Türk arabsız yaşamaz» öylemi? İşte yaşıyor ve işte yaşıyacak.Bir milletin yaşamasını başka milletin varlığında görenlerden miyiz;

hayatı o milletin içinden değil dışından mı bekliyoruz? O millet yaşamaz. Küçük ol, ehemmiyyeti yok, elverir ki milliyyetini bulmuş bir millet ola­sın. Büyük ol, bir hiçsin, değilmi ki o alev ruhunda parlamamış. Vukuâ- tm haykıran belâğatı idraklerini aydınlattımı? Eğer hayat ta hakikati anlatamadiyse bütün bu satırlar neye yarar!

Mehmed Akif ki bir kutubtu, Tevfik Fikret ki diğer bir kutuptu, biri «Tarihi kadim» i yazdı, diğeri «Kürsi» nin vazlarını, ikisi karşı karşıya çarpıştılar. Hangisi daha haklı idi? Birinde uçurum, diğerinde bataklık var. Bu günkü Milliyyet cereyanı ne Fikret’in yanından, ne Akif’in kıyı­sından değil, ikisine de uzakta kalan ortadaki hakikattan gidiyor!

293

Page 293: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Akide» ile «Şiir» i birbirinden ayırmalıyız. Safahat şairi nasıl dü­şünürse düşünsün, bu kitabı yazan onda şunu aramakla mükelleftir: Ve- cldten, dînî cuşişten şiiri çıkarabildi mi? Bunu inkâr haksızlık olur. Kuru bir nazm üstünde metanetle yürüyen nâzımın vecd anlarında şiire çıktı­ğını görüyoruz. Coğrafyanın vatanı parçalanırken müslümanlığa kalbten gelen yaralı bir azabla inledi:

Bu haybetler, bu hüsranlar bütün senden, bütün senden nasıl tâ arşe yükselmez ki me’yüsâne bin şiven! ne yerler dinliyor, yarab, ne gökler rûhum inlerken!İlâhî şer’i masumun şu topraklardı son yurdu, nasıl te’yîdi kahrın en rezîl akvâma urdurdu? evet, milletlerin en kahbesinden üç leîm ordu gelip tâ sinemizden urdu, seyret hem nasıl urdu: ki istikbal için çarpan yürekler ansızın durdu!

Çöllerde aylarca giden kafile «merkadi Nebevi» nin üstündeki «kub- bei hadra» yi görmek için din aşkının nasıl bir cuşişi ile koşuyor :

Necdin âmâkına dalmış iki aydan beridir koca bir kafile mecnun gibi hâib, haşir koşuyor, merhamet et, bâdiyeden bâdiyeye görürüm bir gün olur «haymei leylâ» yı diye!

İslâmiyyet balâda uçan bir «leylâ», şâir aşağıda ona şeyda bir «mec­nun» dur :

Şafaklar ferşi râhm, fecri sadıklar çerağındır, hilâlim göklerin kalbinde yer tutmuş otağındır, ezanlar nevbetindir, inletir eb’âdı haşyetten cihâzındır alemler, kubbeler inmiş meşiyyetten, cemâatler kölendir, kâbeler haclen.. gel ey leylâ, bu nâzın elverir, leylâ, in artık in ki mevlâdan müebbid bir bahar insin şu yanmış yurda mevlâdan!

«Bülbül» de hakikaten bir «lirizim» gösterebildi. Bu manzumede dal­galı bir ruhtan gelen heyecan ruhlarımızı dalgalandırabiliyor. Akif’in cild cild manzumelerinden belki en kuvvetlisi:

O zürdürt tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun, cihânın yurdu hep çiğnense çiğnenmez senin yurdun, bu gün bir yem yeşil vâdî, yarın bir kıp kızıl gülşen gezersin hânümamn şen, için şen, kâinâtm şen! neden öyleyse mâtemlerle eyyamın perişandır, niçin bir damlacık göğsünde bir umman buruşandır?

294

Page 294: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

hayır mâtem senin hakkın değil, matem benim hakkım; asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez âfâkım, teselliden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda. bu gün bir hanümansız serseriyim öz diyârımda. ne hüsrandır ki şarkın ben vefasız, kansız evlâdı serâpâ garba çiğnettim de çıktım hâki ecdâdı ne hay bettir ki ..............................................................

dolaşsın sonra islâmın haremgâhında namahrem benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil matem!

Bir gece yukarı Ankara’nın vadî «Tacüddin» dergâhında bize, hara­retle ikmaline çalıştığı «Âsim» ı okuyordu. Kalın, ağır, davudi bir inşadı var. Gövdeli vücudunu, toparlak ve enseli başını sallıyarak okuduğu bu kitabta Mehmed Akif’i en geniş nâzımlığı ve en irtifalı şâirliği ile görü­yoruz. Artık daha sâde, daha mütekâmil Türkçenin, aruzdaki bütün ka- yıdları eriterek akan, maniasız, sektesiz, düz ve revan âhengi içindeyiz.

Kitabın mâzîye medhiyye olan yerlerinde bir çukura gidiyor gibi ru­humdan bir isyan gelirken... mahalle imamının istid’asını aynen nazma sokacak kadar hirfet ve mihanikiyyetin hüneri karşısında dudaklarıma tuhaf bir tebessüm çizerken.. Kır ağasının hikâyesini kahkahalar, cılız köylülerin güleşlerini telehhüfler, mükâlemelerdeki canlı tabiîliği tak­dirlerle dinlerken Çanakkaleyi anlatan parçalar gibi heyecanlı yerlere geliyoruz. Vaiz unutulmuş, o tebessüm silinmiş, nazmın kuruluğu ayak­larımızın altından kaymış, yüksekteki şiirin yükseğe çeken kudretinde ruhlarımıza başka bir hava doluyor. Dergâhtan çıkarken kendi kendime hükmümü verdim: «Âsim» müellifi edebiyyatımızın tarihinde kendine mahsus bir kürsü yaptı.

Türk teceddüd edebiyyatı tarihi İsmail HABÎB

ÂKİF BEY

(Son Asır türk şairleri) namındaki kitabtan Mehmed Âkif bey [1] fatih müderrislerinden ipekli hoca Mehmed

Tahir efendinin [2] oğludur. 1290 = 1873 te İstanbul’da doğdu.

[1] Ebced hesabiyle tarihi vilâdetini göstermek üzere pederi fadıh tarafından veri­len «Rağif —, 1290» — rağif emîr vezninde gerde tâbir olunan ekmeğe denir. «Kamus ter- cemesi» mahlası mektebte Akif’e tahvil olunmuştur.

[2] Pederimin üstâdlarmdan ve ricâli ilmiyyeden Kırşehirli hoca Mahmud efendi merhum, en faziletli mezunlarından olan Tahir efendiyi eyyamı sahavetimizde muaUimli-

295

Page 295: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Pederinden arabca okudu. Muahharen diğer füzelâdan da istifade etti. Fatih mektebi rüşdîsine ve İstanbul mektebi îdâdîi mülkisine devam ile şehâdetname aldı.

14-15 yaşlarmda iken pederi vefat etti. Müteakiben Sarı güzel ma­hallesindeki haneleri yandı. Mihnetler içinde tahsili ilme ikdam eyledi. Mülkî baytar mektebine girerek, sınıfının birinciliğiyle me’zun oldu. Or­man ve zira’at nazaretinde baytarlığa aid me’muriyyete tayin kılındı. Baytarlık işlerini teftiş için bazı vilâyatı dolaştı. Mesleğine müteallik sair me’muriyetlerde istihdam edildi.

İlânı meşrutiyyetten sonra meşihhat dairesinde te’sis olunan darül- hikmetül’islâmiyye âzalığıyle baş kâtibliğine nasb olundu. Me’rnuren Arabistana ve Almanyaya gönderildi. Bir aralık meb’us oldu. Bilahara Mısır’a gitti.

Asârı şiiriyyesi < Safahat» ünvanı altında neşredildi. «Sebîlürreşad» risalesinde bazı makalâtı intişar eyledi. Son senelerde Kur’an-ı Kerîm’i tercemeye me’mur edildiğinden o hizmeti şerife ile meşgul olduğu işidil- mektedir.

Erbabı meziyyetten her ferd hakkında olduğu gibi mumaileyh için de bir çok söz söylendi. Kimi, şairdir dedi, kimi, nâzımdır iddiasında bu­lundu. Bazıları, lüzumsuz tafsilâta giriştiğini ve pek âdî şeyleri mevzuı bahs ettiğini söyledi, bazıları, tafsilâtın lüzumunu ve mevzuların ehem­miyetini iddia eyledi.

Meselâ «Türk teceddüd edebiyatı tarihi» nde deniliyor ki: [1]

Cenab Şehabeddin bey der k i :

«Hiç kimse o kadar saf ve şeffaf bir billüri beyan içinde menazırı milliyeti teşhir edememiştir.»

En ileri giden takdirkârlanndan Süleyman Nazif bey «Mehmed Akif» namiyle neşrettiği kitabda mumaileyhin «zâti ve âsârı» hakkında mufas­sal malûmat vermiş ve bfezli takdirât etmiş olduğundan burada itnabı makale ihtiyaç yoktur.

ğimize intihab etmişti. Benimle beraber biraderim Ahmed Tevfik bey merhumu, amcamızm çocuklarmı, diğer müteallikatmıızı kı^m Istanbuldaki hanemizde okuturdu. Yazm ailesiyle birlikte Yakacıktaki sayfiyyemizin bir dairesinde ikâmetle bizi müstefid ederdi. Salih, Fazıl, Vefî, Sahi, Âlî cenab, mürüvvetkâr, müştekim bir üstâdı kâmil idi. Bir âile efradı gibi senelerce beraber yaşadık. Hadidülmizac, seriülinfial olduğu halde bizi hiç bir suretle in­citmedi. Aslen Buharalı olan refikası da hüsnü ahlâk sahibi muhterem bir hanımdı. Ce­nabı Hak ikisini de mazharı rahmet buyursun.

[1] Yazmadraı.

296

Page 296: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Asım» dan :Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker Sana aguşunu açmış ...................................... [1].

Henüz on dokuz, yirmi yaşlarında iken cihanı ervaha te’âlî eden ipekli Hilmi bey hakkında ;

Nihayet oldu mezardan nihan onun mübin

Eğerçi yükselerek oldu lâmekânda mekin Ey aslına iltihak eden nur,

Şiven şiven, hezâr şiven.İbnül’emin

Mahmud KEMAL

İKTİBASLAR:

«KIRPINTI» NIN DEDİKLERİ [2]

«Mehmed Akif bey bence kudret ve ehemmiyyeti genç nesil tarafın­dan pek takdir edilemiyen bir büyük adamdır ve bu coşkun, imanlı ve ilhamlı adamda Halide hanımın tamamen aksi olarak müdhiş bir lisan vukuf ve tasarrufu vardır. Akif bey yeni bir Türkçe nazm yapmaktan zi­yade Fikret’in yumuşattığı eski nazmı yep yeni denecek derecede ıslah ve tamir etmek istemişe benzer. Vaktile bir çok fikirlerin, hislerin nak- liyyatına gayri müsait olan Türkçe üzerinde Fikret merhum bir cadde açmıştı. Akif bey bu yolu üzerinden araba, kamyon, otomobil hattâ tram­vay ve tiren geçecek bir şekle ifrağ etmiş, aruz veznine hiç bir zaman görülmedik hayretbahşa bir talâkat vermiştir. İnsan Mehmed Akif’i okur­ken gayet tekellüfsüz bir surette ve rahat rahat lakırdı etmek için en iyi vasıta aruz veznile konuşmaktır zannına düşüyor.

Bundan başka, Mehmed Akif beye medyun olduğumuz fevkal’âde bir yenilik bugünün his ve lisaniyle dînî duyguları bizim kalbimize geçiren feveranlı ve mü’min bir belagata tesadüf edişimizdir.

Mehmed Akif beyde hiç sevmediğim şey bu üstâd şairin hasasatten ictinab etmeyişi, abdestini almış, salih ve âbid bir müslüman ruhu gibi temiz ve vecdli olan şiirlerinin o hârikul’âde kıyafeti beyanı üzerine, âdî kelimelerden, bayağı ifadelerden sıçrattığı çamur ve kir parçalarıdır.

[1] Tamamım yazmıya lüzum göremedim.[2] Muhterem ve hassâs üstâd Fadıl Ahmedindir. Yeni Matbaa neşriyyatından, 1924.

297

Page 297: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Aziz üstâd buna nasıl ve niçin razi olur? Hâlâ anlamamışımdır. îşte, yine bu nezahetgirizliktir ki Akif beyin pek kıymettar bir çok eserine, insanı bazan ürperten bir ağırlık, sevimsiz ve kasvetli bir koku veriyor. Pençe­leri çok zaman açılmamış bir oda kokusu.

Mehmed Akif beyin genç nesil üzerinde te’siri hemen hemen hiçtir. Çünkü üstâd bu neslin nazarlarına teceddüdün maziye, ananâta karşı çı­kardığı bir kahraman olarak değil, belki geçmişin kuvvetlenip teceddüd etmesi için va’za başlamış bir hatib, hattâ bağıran bir münâdî gibi görü­nüyor.»

«HAYATI EDEBİYYE» DEN [1]

«Safahat» ı ilk darbei nazarda diğer şiir mecmualarından ayıran ka­rakteristik meziyyet, şiirlerin Millî ve İçtimaî bir mânâ ile süslü oluşu, havastan ziyade avama hıtab edişdiir [*]. İtiraf etmelidir ki bizim avama hıtab eden, avamın ruhuna incelik, avamın dimağına yükseklik serpen bir edebiyyata büyük bir ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyacı itiraf etmek, de­rin ve yüksek hisler ve fikirlerle lerzişdarı bedayi’ şiir ve san’ata peres- tiş eylemiye hiç bir zaman manî olamaz.

Avamın, daha doğrusu umumun seviyyesine inerek onu — kabil ola­bildiği kadar— yüksekliklere doğru çekmek pek büyük, pek İnsanî ve vatanî bir harekettir. Böyle bir hareketi alkışlamak, böyle bir hareketi edebiyyenin inkişafını himaye etmek muhterem bir vazifedir.

Türklerin millî şairi Mehmed Emin beyin şiirleri, şiirlerinin mevzu­ları hakkında hissettiğim hürmet ve mehabbeti «Safahat» hakkında da duyuyorum. Vakıâ «Safahat» da yüksek seviyyelere lerzişler verecek be- dialar, hassas ve meâlî perver ruhlara zevkler, heyecanlar dökecek nefîs ve Sanatkâr şiirler pek yok. Fakat dimağı düşündürebilecek, avama, va­sat seviyyelere ziya ve hakikat reşaşeleri serpecek metin ve ruhdar par­çalar da hiç az değil...

Mehmed Akif beyin hikâye tarzında uzun şiirleri az değildir. Bu şi­irlerde şair bir realist, hattâ bir naturalist gibi hareket ederek hakayiki olduğu gibi göstermiş, eşhas ve vakayla, kendi seviyyelerine göre, pek

[1] Bu eser kıymetli edib ve intikadcımız (Raif Necdet) in «resimli kitab» taki «mu­sahabeler» inden doğmuştur. O musahabeleri büyük bir zevk ve istifade ile takib etmiş­tik. «Hayatı edebiyye» 1909-1922 — Orhaniye matbaası, 1922 — Basan: İkbal kütüphanesi sahibi Hüseyin. — H. B. Ç.

[*] Bahsettiğim «Safahat» birinci cilde aittir. Ondan' sonra şair küçük kıtada ayni isimle daha dört cild mecmuai eş’ar neşretmiştir. Son cildler daha sehhar, daha müessir, daha selîs ve nefistir. Âlâmı Milliyyeyi terennümde şair gittikçe mütezayid bir kudret ve hayat göstermektedir. Hususile son senelerin mahsulü olan «İstiklâl marşı» ile «Bülbül» manzumeleri millî birer abidei teheyyüctür. Mart 1922 — R. N.

298

Page 298: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

tabu olarak, sözler söyletmigtir. «Natoralizim» de muvaffak oldukları için Akif beyi alkışlarım [1].»

MEHMED ÂKİF

(Balıkesir’in yüksek âlim ve şairlerinden muhterem ve fadıl üstadı­mız «Âdil» merhumun [*] çok kıymetli mahdumları Es’ad Âdil Müste- cablı oğlu tarafından bu nam ile geçenlerde tahlilî bir eser neşredilmiş­tir [2]. Üstâdın «ferdî ve İçtimaî karakteri, vatanperverliği, milliyyetci- ligi, şairliği» hakkında ihatalı ve muhtasar tedkik ve tahliller yapan bu eserin başlangıcını iktibas ediyorum):

«Büyük adamlar semavî taşlar gibi, hilkatin mihverinden kurtularak arzımıza ve insan cem’iyetlerine gelişi güzel serpilirler. Asıllarındaki bu tesadüfi intisab onlarda o kadar arızîdir ki hiç bir hudud ve engel tanı­maksızın derhal insanlığa mal oluverirler.

San’atın ve ilmin şâhikasına asırlara sığmaz gayretler ve alın terle­riyle tırmanan bu güzideler herşeyden önce insandırlar. Onların millî, dînî veya muhîtî vasflan İnsanî karekterlerinin teşekkülüne manî’ olamaz.

San’at veya ilim şahikasından arza ve insan cem’iyyetlerine şakulî bakan nekadar güzide vardır ki mensub oldukları milletten daha ziyade dünyaye ve insanlığa âid olmasınlar. İngiliz Şekspir, Yahudi Ayinştayn, Romalı Gayün, İtalyan Dante, Yunanlı Sokrat, Rus Maksim Gorki, Fran­sız Berğson, DanimarkalI İpsen, İranlı Hayyam, Türk Fuzulî... ve meselâ Mikelanj, Sinan, Refael... bütün bu güzideler, ad, meslek, meşreb, milliy- yet, renk, kıyafet bakımından güya yekdiğerine hiç benzemiyen bütün bu adamlar insanlık postunda yekdiğeriyle kolaylıkla imtizaç ediverirler.

Hangi Türk, Şekspiri İngilizdir diye, hangi Fransız Refaeli İtalyan- dır diye sevmem deyebilir, sevememezlik edebilir? Afrika zejıcisinin me­lodileriyle, bir Alman Bethofenin senfonileri ruhların gümrüğünde bir pasport muayenesine mi tabi tutulurlar? Elbette hayır!

San’atkârın davası, san’atın malzemesi, mevzuu, ilham menbaı ne olursa olsun, ruhumuzun esrarengiz guddeleri onların her biri için ayrı ifrazlar yaparak ve hiç birini yadırgamıyarak hazm ve temsil eder.

Fakat ruhları, dimağları esir; zevk ve kıymet ölçüleri kalp olanlar— ki maalesef bunlar yıldızlar kadar çoktur— matlub ve muayyen dam­gayı taşımıyan her şeyi hor ve hakir görürler. İsterler ki her şey ve bil­hassa san’at, pazardan satın alınmış bir esir gibi, ancak kendi görüş, zevk ve duygularının makesi olsun.

[*] 1270 - 1327. —

[1] Yeni Adam’ın anketine iştirak eden Raif Necdetin o yazısı da kitabımızdadır.[*] İstanbul — Ülkü basımevi, 1937.

299

Page 299: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Âbidenin ancak dînî olabileceği hissine saplanmış olanlar indinde bir minare eseri san’at, fakat bir heykel veya bir çıplak kadın tablosu mucibi nefret idi. Dinsiz bir camiada ise vaziyet büsbütün tersinedir. Millî ölçü­lere uymıyan eserlere ise tecavüz dünyanın bir çok yerlerinde hâlâ bir vazife sayılmaktadır. Niçin, en Millî bir san’atkârm en çok beynelmilel olacağmı unutıveriyoruz? Şübhe yok ki san’atkâr her şeyden önce insan, san’at ise her zaman insanlığındır. San’atı, şu veya bu telekkiye bağlı tut­mak istiyenler san’atta esaret görenlerdir.

Hür olmıyan insan asla san’atkâr olamamıştır ve hiç bir zaman esir olan bir mevzu san’at sayılamaz...

Şair Mehmed Akif’ten bahsetmek için böyle bir mukaddimeye beni sevkeden, memleketimizde başı boş bırakılmış kıymet ölçülerinin her sa­hada her şeyi ve herkesi kendi sakatlıklarına tabi tutmak istiyen serkeş­liğidir.

Mehmed Akif öldü? Bir çığın yuvarlanışı, bir dağın heyelânı gibi âle­mimizden ayrıldı. O da tıbkı Tevfik Fikret gibi öldü. Onun da ardından tıbkı o büyük şaire yapılanlar yapıldı. Gerçi nisyan, yaygaradan daha hazin bir âkibettir. Fakat bir ölünün otopsisi sünnetçiye bırakılmaz.

Safahat, millî derdlerimizi, gafletlerimizi, cerihalarımızı bütün çıp­laklığı ile gösteren, hayatı ictimaiyyemizin muhtelif safhalarını ibret âmiz bir tarzda tasvir eden bir eser, san’atile değil, lâkin samîmiyyetiyle ve selâsetiyle temayüz eyliyen bir mecmuai eş’ardır.

San’atkâr olmadığını, bakınız, muhterem şair nasıl samimî bir lisanı tevazu ile itiraf ediyor :

Bana sor sevgili kari’, sana ben söyliyeyim,

Maamafih kendi itikadımı, içtihadımı söylemek lâzım gelirse derim ki: Edebiyyatta gayei kemâl san’atın, şeklin güzelliklerini ve inceliklerini his ve fikrin derinlikleri ve yükseklikleriyle meze edebilmek, ruha zevk ve heyecan dökerken dimağa nur ve ziya sıçratmaktır...

Akif beyin şiirleri, kendilerinin itiraf ettikleri gibi, büsbütün mah- rumı san’at değildir. Şu kadar var ki kafiyelerin birbirini takiben o müt- tand tevâlîsi bazan âhengi durgun ve yeknesak yapıyor ve şiirde cazibei tenevvu’ ve serveti musîki azalıyor. Lâkin bütün bunlara rağmen şiir­lerin çoğunda mevcud ve mahsüs sâdelik, tabiîlik, Milliyyet ve samîmiy- yet onları sevimli, munis, selîs ve nefîs gösteriyor...

Fikrimce mecmuayı en ziyade yükselten şiirler, sade ve tabîî bir üs- lubla kaleme alman manzum küçük hikâyelerdir. Hususiyle en vahim bir cerihamızı, hayatı faaliyetimizi kemiren en müzmin bir derdi İçtimaîmizi gösteren «Mahalle kahvesi» hakikaten pek muvaffakiyyetkârâne tasvir edilmiştir. Cehlü taassuba, ahlâksızlığa karşı isyan eden, en derin bir ce-

300

Page 300: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

rîhai İçtimaîmizi keskin bir nişteri tahlil ile gösteren «Köse imam» da son derece şayan: dikkat bir şiirdir. Muvaffakiyyetlerinden dolayı muhterem şairi burada kemâli samîmiyyetle tebrik ederim...

Edebî neşriyyat memnût, ancak dostlar arasında edebiyyattan bah- sedilebiliyor. Vakıâ (Serveti Fünun) da Akif’in arabcadan bir iki terce- mesi çıkıyor, fakat şairin ebedî varlığiyle bunların alâkası yok gibi bir şey.

1908 inkılâbı Akif’i olgun bir halde buluyor. O sıralarda çıkmıya baş- lıyan (Sıratı müştekim) le beraber Akif’in şiirleri de dağılıyor, şühretl sür’atle etrafa yayılıyor...»

«Safahat’m güzel tarafı:Utandım ağlıyarak, ağladım utanmıyarak

gibi tahassüsü kucağında dip diri ve sımsıkı tutan nadir mısralarıdır.Lisanın sâdeliğine gelince: bunun şühreti ötekinden [1] yüksektir.

Bu selis ve sâde lisan İsmail Habib gibi çok ince bir münakkidi bile bü­yüliyor. (Edebî yeniliklerimiz) müellifi eserinde Akif’i bu noktadan ya- kalıyarak Türkçülüğe kadar götüriyor. Tez şudur :

Akif, selis, açık bir dille yazıyor. Şiirlerinde Türk hançeresi Fars ve arab telaffuzlarına hâkim. Aşüfte yerine Aşifte diyor. Hammal demiyor, hamal diyor. İstanbul şivesini kullanıyor.

Lisanda Türkçülük iddiâ edenlerin yapamadıklarım o yapıyor. Ma­demki bunu yapıyor, o halde dilde Türkçüdür. Artık bu mantık silsilesi şöyle tamamlanabilir: Akif millî ve mahallî duyguları terennüm ediyor. Mademki bunları terennüm ediyor; hissen Türktür. Hissen Türk olunca binnetice Türkçü olması lâzım gelir.

Akif’i Türkçe yazdığına, bir Türk şairi olduğuna şübhe yok. Fakat ben zannederim ki dilde ve siyasette Türkçülük bu değildir.

Benim anladığıma göre dilde Türkçülük Türk dilini arab ve Fars gramerinden kurtarmakla başlar. Eski itiyadlara rağmen şuurlu bir tarz­da Türkcenin tasfiyesine âid esaslara bağlanarak yürür. Nazmda millî vezne mutlaka bir yer ayırır. Nihayet bugünkü dil inkılâbına ulaşır. Ce- nab ta Türkçe yazıyordu, iakat dilde Türkçü değildi.

Akif hakikaten şiirlerini çok selis, çok açık yazmıştır. Yalnız arab ve fars kaidelerini kullanmamak, yabancı kelimeleri dilden atmak gibi bir davası yoktur. Hoşuna gittiği zaman pekâlâ terkib yapardı. Beğendiği arab ve fars kelimelerini kullanmakta tereddüd etmezdi. Meselâ, Safa­hat’m yedincisinde hiç çekinmeden :

Demin, şevahikı san’at bulunca pâyânı nasıl sürüldün aşarken hududı imkânı?

diye terkib yapabiliyor. Bilhassa tasvir yapmak istediği zaman eserleri­nin her tarafında bunlar bollaşır...

[1] «Aruza hâkim oluşu»ndan.301

Page 301: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Bence Akif’in asıl kıymeti mahallî oluşundadır. Bu temiz huylu, te­miz ruhlu İstanbul çocuğu mazî hasretiyle yanarak bize bir çok eski man­zaralar çizdi. Eski günlerin tatlı havasını getirdi. Hikâyelerini anlattı. Eski tipleri canlandırdı. Eserlerinde yer yer nâdîde kumaşlar gibi bu man­zaraların serildiğini göriyoruz. Hüseyin Rahminin, Ahmed Rasimin yap­tıklarının en güzellerini o yaptı.

Onu bir din şairi diye yükseltmiye çalışanlar yanılıyorlar. Âkif vaz ve nasihata başlayınca düşüyor. Çok düşüyor. Bir din şairi için lâzım olan cezbe, mistik ruh onda yok. Akif din felsefesi yapmıyor. Tanrıya ulaşmak istiyen bir ruhun çırpınışları, yükselişleri, düşüşleri yok. Yalnız bir iki manzumesinde müslüman bir Türk çocuğunun millî hislerle karışmış din sevgisini sezebiliyoruz. O tatlılık, yumuşaklık var. Ötekileri riyazetle içi kavrulmuş bir zahidin hiddetleriyle dolu...

«Bir şairden her şeyi birden istemiye hakkımız yoktur. O bize haya­tımızın en yerli renklerini verdi. Ürf ve âdetlerimizi canlandırdı...

«... Onun temiz ruhlu, yüksek ahlaklı, karakter sahibi, riyasız, sa­mîmi bir insan olduğunu tekrarlamayı da bir vicdan borcu sayıyorum.»

Onu tıbbın salâhiyyetlileri yarar ve bu ameliyyenin bir ilme dayanan şartları ve kaideleri vardır. Niçin bir san’at eserinin ve bir san’atkârın kıritiğini yaparken buderece lâübâlileşiyoruz?

Matbuatta, Akif’ten bahseden veya kendisine sorulan suale cevab ve­rerek şair hakkında sarih hükümler ileri sürmüş olan bir çok şahıslar tanırım ki Akif’in yedi kitabından bir tanesini bile tam okumamış ve bir ikisi de onu ancak kulaktan tanımış ve bir iki mıs’raını rast gele dinle- yivermiştir.

Belki de bilemiyeceğimiz te’sirler bir kısmının menfi hükümlerinde âmil olmuştur. Bilirim ki, fikrî murakaba teessüs etmemiş memleketler­de selâhiyyetsizliğe inanmak, bir kadının kendi çirkinliğine inanması ka­dar, güçtür.

Hele matbuat pazarında sergi açmış şühretlere karşı bunu iddia et­mek tehlikelidir de.. Fakat bugün, kendi açtığı devri yine kendi ölümü ile kapatmış bir şairin edebî mukadderatı mevzuı bahstir. Söyliyeceğimiz her şeye kelimelerin manası, ıstılahların şumul çerçivesi, fikirlerin siyasî ve İçtimaî teorilere bağlılık derecesi ve san’at telakkilerinin mutlak hür- riyyeti hakim olmalıdır...»

MEHMED ÂKİF HAYATI VE ESERLERİ [1]

Es’ad Âdil Müstecablı oğlunun kitabını takiben büyük edibimiz Or­han Seyfi tarafından da yukardaki nam ile güzel bir risale neşredilmiştir.

[1] İstanbul, Cumhuriyet kitaphanesi, 1937, Orhan Seyfi.

302

Page 302: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

o risalede deniliyor ki :«... Şehzade başı, başka bir sebeble de Akif’in, hayatında bir dönüm

noktası olıyor: Âkif, henüz (Naci) taklidi şiirler yazdığı devirde, bir gün Şehzade başında İspartalı Hakkıya rast geliyor. Onun teşvikile Fransızca öğrenmiye başlıyor. Bu tesadüf olmasa, belki Âkif te olmazdı.

Meşrutiyyetin ilânından evvel Akif’in edebî şahsiyyeti teşekkül et­miştir. ’Safahat) ın ilk şiirleri olan (Küfe) ve (Hasta çocuk) 1908 den evveldir. Fakat, henüz ismi tanınmıyor. Esasen buna imkân da yok.

M A T B U A T

[(Akif) in Mısır’dan İstanbul’a dönüşü ve hastalığı münasebetiyle, sonra da ölümü dolayısiyle matbuat hayli yazılar yazmıştır. İlk zaman­larda, yani üstâdın hayatında negriyyat ile ölümünden bir müddet sonra yeniden canlanan neşriyyat — bir Akif’i iki Âkif gibi göstermekte olduğu için— çok calibi dikkattir! Bunların hangisi doğru? Zannederiz ki bu su­âlin cevabını kari’ler ve nihayet zaman verecektir.

Biz merhum hakkındaki bütün yazıları — elimize geçmiyenler müs­tesna olmak üzere — aynen yazıyoruz.]

(SON POSTA) Gazetesinin 22 Haziran 1936 Tarihli Nüshasından:

«Türk edebiyyatında başlı başına bir san’at âlemi olan ve uzun se- nelerdenberi memleketinden uzak yerlerde yaşıyan şair Mehmed Âkif bir kaç günden beri şehrimizde bulunmaktadır. Kendisi şimdi Teşvîkiyye sağlık yurdunda yatmakta ve tedavi görmektedir.

Dün bir muharririmiz, Mısır’dan henüz gelmiş olan üstâdı görmiye gitti ve kendisiyle uzun boylu görüştü. Arkadaşımızın intibâ’larını aynen aşağıya naklediyoruz :

Büyük şairi dün yattığı Nişantaşı Sağlık evinde görmiye giderken, anlaşılmaz hislerin te’siri altındaydım. Küçüklüğümden beri yazılarını severek âdetâ içer gibi okuduğum bu büyük varlığı acaba ne halde bula­cağım? Mehmed Akif hasta! İçimde onu çok hasta olarak görmekten mü- tevellid bir üzüntünün acılarını duyuyor gibiyim..

Her Türkün ağızından eksik olmayan ve Mehmed Akif’in yarattığı İstiklâl marşındaki mısraları tekrarlarken kendimi daha kuvvetli hisse­diyorum.

Sağlık evinin beyaz merdivenlerinden üstâdın bulunduğu kata çıkar­ken, kafamın içindeki düşünceler birden silindi ve bunların yerine acaib bir merak kaim oldu. Bana odayı gösteren hasta bakıcıya sabredemiyerek sordum:

— Mehmed Âkif çokmu ağır hasta?

303

Page 303: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hasta bakıcı gülerek :— Hayır, dedi, hiç bir şeyi yok! Şimdi yanında bulunan dört beş kişi

ile konuşıyor.Hemşireden aldığım bu cevab beni üzüntüden kurtardı.Odaya girdiğim zeman Türk şairini karyolada oturmuş gördüm. Üze­

rinde mavi çizgili bir gecelik entarisi vardı. On bir senelik ayrılık, üstadı temamen değiştirmiş gibiydi, başı açılmış, kendisine bir mehabet veren siyah sakalı beyazlaşmış, vücüdca da zayıflamıştı. Yalnız değişmiyen ta­rafı sesinin ahengi ile canlı gözleriydi.

Üstadın elini öpmek isterken elimi kuvvetle sıktı. Ve anladım ki üs- tâd eski tevazuu bırakmamış ve kollarındaki kuvvet hiç te eksilmemiş.

Biz odaya girdiğimiz zeman oturan dört kişi üstâda vedâ’ ederek çık­tılar ve biz ikimiz baş başa kaldık.

Mehmed Âkif pençereden görünen Boğaz içini canlı gözleriyle biraz seyrettikten sonra :

— Haydi, dedi, sor bakalım evlad!..Üstâdın gözlerinin içi, küçük bir çocuk gözleri kadar munis ve tat­

lıydı. Mütevazi’ edasından cesaretlenerek sordum :— Üstâd, dedim, ne zeman geldiniz? Hastalığınız nedir?Mehmed Âkif Boğaz ve Mecidiye köyünün sırtlarına, okşar gibi, ba­

karak cevab verdi:— Perşenbe günü geldim. Cuma gününden beri de burada yatıyo­

rum. Kara ciğerimle dalağım şişti. Burada bir çok tahliller yaparak se- benini arıyorlar. Doktorlar rahatsızlığımın ehemmiyetli bir şey olmadı­ğını söyliyorlar amma ihtiyarlık mıdır nedir ben bu hastalığımı pek ehemmiyetsiz telakki etmiyorum.

Bir lahza sustu sonra yatakta biraz daha doğrularak devam etti:— Hiç bir ağrım ve sızım yok. Yalnız iştahsızım. Üç seneden beri de

hastayım. Mısır’da belli başlı bir tedavi görmedim. Memleket hasreti ve Mısır darülfünununda aldığım hizmetlerin ağırlığı hastalığımla meşğul olmama pek vakit bırakmadı. Bu biraz da benim ihmâlimden ileri geldi. Öz Vatanda sıkı bir tedâvi görürüm fikriyle orada pek az tedavi gördüm.

Üstâda aradan geçen on bir senelik uzun bir zamandan sonra İstan­bul’da en çok nazarı dikkati celbeden yeniliğin ne olduğunu sordum. Bü­yük şair hiç düşünmeden cevab verdi:

— İstanbul’da apartman bolluğu insanı hemen hemen şaşırtıyor. Va- kıâ ben daha İstanbul’u dolaşmadım amma, yapılan bu inşaat İstanbul’un şeklini değiştirmiş ve her tarafa yeni bir güzellik vermiş.

Üstâdla konuşmamız bir aralık edebiyyat vâdisine sapmıştı. Kendi­sine Türk edebiyyatı hakkındaki düşüncelerini, kimleri beğendiğini sor­dum. Ellerini birden bire havaya kaldırdı:

— Aman, aman!., dedi. Sakın ha, bana edebiyyat hakkında bir şey

304

Page 304: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

sormayın!.. Bir çoklarının isimlerini saymak, bir çoklarının da saymamak herhalde iyi olmaz. Ben dedikodudan korkarım.

Üstâdın sayılacak ve sayılmıyacak kadar bol olan isimlerden bahset­mesi memleketten uzak yaşadığı halde edebiyyatımızla alâkadar olduğu­nu isbat ediyordu. Kendisinden isim zikretmeden edebiyyatımız hakkın- daki düşüncelerini söylemesini reca ettim.

Gözleriyle hastahane bagçesinde gezen genç bir hasta kızı takib eden üstâd :

— Bir çok müsteid gençler var, dedi. Yazılarını okudum. Kendileri biraz orijinalliğe kaçmakla beraber lisana hakimiyyetleri fena değil. Bun­ların içinde kudretini takdir ettiğim şair de (Faruk Nafiz) dir.

Ben:— Faruk Nafizmi? diye sorunca üstâd dalgınlıkla bir isim saydığını

kavradı ve adetâ reca eder g ib i:— Yazmayın sakın ha yazmayın! Ben kimseyi kırmak istemem, dedi.

Ben recasmı yerine getireceğimi söyledim. Fakat sırf kendi merakım ica­bı Faruk Nafiz’in en kuvvetli tarafının ne olduğunu sordum. Sözlerim üs- tâdı inandırmış olacak ki «yazmamak şartiyle» diye söze başladı.

— Faruk Nafiz kudretli bir gençtir. Lisam temiz ve teşbihleri kuv­vetlidir.

Türk şairinin biraz da kendi eserleri hakkında malumat almak iste­dim.

— Ha.. Bak onu söylerim, dedi. Hasta olmadan evvel çok yazdım, (Gölgeler) diye bir de kitab neşrettim. Fakat hastalık yakama yapıştı, üç senedir bir şey yazmadım. Eğer, hasta olmasaydım bir iki mevzuum vardı, onları yazacaktım. İnşaallah iyi olursam burada ilk iş olarak bu mevzuları yazacağım.

Mısır’da Türkiye hakkında ne düşünüldüğünü de söylemesini reca ettim. Üstâd, hiç düşünmeden cevab verdi:

— Mısır’daki müneyver tabaka bu inkılâbımızı takdir ile yadediyor- 1ar. Kendileri boyunduruk altında yaşadıkları için Türkiye’nin bu günkü inkılâbını ve muvaffakıyyetini alkışlıyorlar. Bilhassa ecnebi imtiyazları­nın Türkiyeden kaldırılması her münevver Mısırlımn bir Türk kadar se­vinmesini mucib olmaktadır.

Şairi pek fazla rahatsız etmemek için kendisinden ayrılmak üzere iken (Son Posta) okuyucuları için ufak bir şey lütfetmesini istedim.

Üstâd bunu hemen kabul etti ve Şark hakkında yazdığı şu kıt’ayı söyliyerek bana not” ettirdi:

F: 20 305

Page 305: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Viranelerin yascısı baykuşlara döndüm, Gördüm de hazânmda, bu cennet gibi yurdu. Gül devrini bilseydim onun; Bülbülü olurdum Yarab beni evvel getireydin, ne olurdu? [1]»

Hayri YAZICI

(TAN) Gazetesinin 25 Haziran 1936 Tarihli Nüshasından

«Geçenlerde bir Hint racasmm İstanbul’a gelişine sütunlar ayıran meslekdaşlar, Çanakkale şehidlerini ve İstiklâl marşını yazan büyük Türk şairinin gurbetten dönüşünü biraz geç haber aldılar. Zümrüd ve ya­kut meraklısı racanın serveti galiba, dilimize o zümrüdlerden daha iyi yontulmuş ve daha kıymetli eserler veren şairin san’atinden daha cazi­beli göründü.

Mehmed Âkif, Şişlide bir hastahanenin sessiz bir köşesinde yarı unu­tulmuş yatıyor.

Düşüncesi, itikadı ne şekilde olursa olsun Türk şiirini onun kadar ileri götüren bir adam bizim için daima yepyeni olmak lâzımgelir.

Aramızda bir nesil farkını düşünebilir miyiz? Büyük şairler için yaş yoktur. Dünün veya bugünün şairi diye ayrılamazlar. Zaman onlar için bir kül halinde (ebediyyet) olarak düşünülür. Hattâ vatan hududları bile yoktur. Sesleri bir memleketin sınırlarından kavsi kuzahlar büyüklüğün­de dairelerle dalgalanarak bütün insaniyyetin üfuklarım sarar. Onlar, kendi Milletinin olduğu kadar herkesin ve herkes onlarmdır.

Vâkıâ, Mehmed Akif’in tam bu kıraatta bir şair olduğunu iddiâ et­miyorum. Fakat Türk edebiyyatına hakîkî erkek sesini o getirdi. Dar bir kafes içinde hülyalarını şakıyan Türk şiiri, hayatın sesini onun feryad- lariyle bize duyurdu. Alev gibi çırpınan bir kalbin içinden geçerek fik­rin nasıl şiir olabileceğini ilk defa o gösterdi.

Burada, bu fikrin münakaşasını lüzumsuz buluyorum.Mehmed Akif’te insanın bir adamın safveti ve kuvveti var. Yıllardır

ellerini bütün genişliğiyle üfuklara açarak göklere haykıran bir sesle yurdunun kurtuluşunu istedi. Büyük şair, köşesinde rahat uyusun.

Bu dua müstecap olmuştur!»

Orhan SEYFİ [2]

[1] Antakyada ve Antakya hakkında söylenmiştir. İleride görülecek. — H. B. Ç.[2] Diğer yazısmı da okuyunuz. — H. B. Ç'.

306

Page 306: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yine (TAN) m ayni nüshasından ;«Değerli şairimiz Mehmed Âkif, on bir senelik bir ayrılıktan sonra

nihayet aramıza döndü. Şairin yurttan uzak bulunduğu seneler, ona mem­leket hasretinin acılarını tattırmakla kalmamış, üstâdı ihtiyarlatmış ve sıhhatim kaybettirmiştir.

İstiklâl marşı şairini dün Teşvikiyyede Sağlık yurdunda ziyaret et­tik. Yurdun kıymetli müessisi Doktor Osman, tam bir «sağlık yurdu» olarak yapılmış hastahanesinin temiz koridorlarından geçirerek bizi bü­yük şairin yattığı odaya götürdü. Ziyaretçilerle dolup taşan bir oda. Üs- tâdm dostları ve takdirkârları onu yoracak kadar meşgul ediyorlar. Meh­med Âkif, Şişli tepelerinden Bebek sırtlarına kadar geniş bir manzarayı kucaklıyan bir pençerenin önünde. Beyaz bir yatağa uzanmış.

On bir sene evvelki Mehmed Âkif ihtiyarlamış ve sararmış, yalnız çehresinden değil, kelimelerinden de hayat fışkıran bu büyük dehâyı, be­yaz örtüler arasında daha balmumlaşan bir yüzle görmek insana hüzün veriyor. Fakat odaya girmezden bir dakika evvel Doktorun verdiği te’- minatı hatırlıyorum :

— Şair hastadır. Fakat bu tedavisi imkânsız olan bir maraz değildir ve hastalığm seyri müddetince mukavemet için lâzım gelen kuvvet Meh­med Âkif’te fazlasiyle mevcuddur.

Üstâdm müsafirleri birer ikişer çekildiler. Şair, süal sormıya meydan bırakmadan söylüyor :

— On bir senelik gurbet bende daüssıla yaratmıştı. Hastaydım, yur­dumu görmek ihtiyacını, tedavî edilmek fırsatiyle birleştirdim ve dön­düm.

Tedaviden sonra Mısıra dönüp dönmemek hususunda kat’î bir karar vermiş değilim. Kahire üniversitesinin edebiyyat fakültesinde derslerim var, imtihanlar bitmekle beraber orasiyle alâkamı kesmiş değilim. Me’- zuniyyetim bittikten ve tedavim tamamlandıktan sonra, va’ziyyete göre bir karar vereceğim.

— Mısırdaki Vefdîler, Milliyyetperver gençliğin yardımiyle iktidar mevkiini ele aldılar. Vefdilerin lideri ve bu günkü Başvekil Nahas taşa bütün Mısırlıların sevdiği bir Türk dostudur.

— Türk inkılâbı, diyebilirim ki; dünyanın her tarafından ziyâde Mı­sır’da dikkat ve alâka ile takib edilmiştir. Esnebî bir Milletin boyundu^ ruğu altında bulunan Mısırlılar, yabancı emelleri çürüten muvaffakıy- yetlerimizi istiklâl mücâdelesinden kültür ve ekonomi inkılâbına kadar her sâhada dikkatle ve alâka ile takib etmektedirler. İnkılâbın her zaferi orada takdirle ve mahabbetle karşılanmıştır. Mısır’ın münevver tabaka­sının Türkiye’ye ve Atatürk’e karşı duyduğu hayranlık sonsuzdur.

Büyük şair; Îtalyan-Habeş harbi ve İngiltere-İtalya gerginliği etra­fında Mısır’ın telekkîlerini şöyle anlatmaktadır:

307

Page 307: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Îtalyan-Habeş harbi, Mısırda İtalyanın haksız bir tecavüzü ve mü­dafaasız bir Milletin boğazlanması şeklinde telekkî edilmiş, nefret uyan­dırmıştır.

Îngiltere-İtalya gerginliğinde İngiliz tahakkümünü istemiyen Milliy- yetperver Mısırda, İtalya lehinde sempati uyanmasına vesile olacağını zannetmek hata olur. Habeşistana taarruz ettiği için İtalyayı haksız bu­lan Mısırlı, bu tecavüze karşı — her ne sebeble olursa olsun— cebhe alan İngiltereyi, tahakkümüne karşı mücadele ettiği bir Devlet olmasına rağmen, İtalyaya tercih ediyor. Maksadımı şöyle izah edebilirim :

İngiltere de, İtalya da, Mısırlı için ecnebidir. Kendi Milliyyeti ve mil­lî istiklâlinin gururu mevzuu bahs olduğu zaman ikisine de düşmandır, bunun haricinde, kendisine tealluk etmiyen bir mes’elede, haklıyı ve hak­sızı ayıracak şuuru Mısırlıda bulabiliriz.

Sözü edebiyyata getirdik, üstâd dedi k i :— Edebiyyattan bahsetmemek için, görüyorsunuz ki siyaset mevzu­

unu tercih ettim. Bu sözüm, edebî âlemle alâkamı kestiğim manasına an­laşılmasın, Mehmed Akif her zamanki Mehmed Akif’tir. Edebiyyattan bahsetmeyişim, cevab vermek istemiyeceğim münakaşalara yol açmamak içindir. Hasta bir adam, dedikoduya mevzu olmak ister mi?

Şaire hak vermemek kabil değil. Her gün gazetelerde dedikodu mev­zuu bulmak için pusu kuran (Edip) 1er o kadar çok ki..

MEHMED ÂKİF

(Yedi Gün) ün 1.7.1936 nüshasından :— Türk edebiyyatma son devrin çok güzel şiirlerini hediyye iden bü­

yük şair Mehmed Akif vatandan on bir senelik bir ayrılıktan sonra tek­rar aramıza kavuştu. Fekat İstiklâl marşının millî his, millî heycan ve millî şiirini yaratan bu büyük şair Akif yurda hasta döndü. Şimdi hasta­nede tedavi altındadır. (Yedi Gün) muharriri Akif’le konuştu. Onun yurddan ayrı yaşadığı günlerdeki hatıralarını, intihalarını topladı.

Yazan : Kan DEMİRGünün birinde sessiz sadasız yola revan olarak. Vatan üfuklarını

aşan şair Mehmed Akif, tam on bir yıl süren bu uzun seferin sonunda, işte, bem beyaz bir hasta hane odasının, bem beyaz bir yatağında solgun mecâlsiz ve bitab yatıyor.

Baş ucundaki sandalyaya oturdum. Ak kılların çerçevelediği bu sap san yüze, bu gevşemiş, sarkmış çizgilere, bu yorgun ve dalgın gözlere bakıyorum :

308

Page 308: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Zaman denen şey’in kudretini, hayat denen efsânenin sırrını bilmek istiyorum, sonra, yavaşça soruyorum :

— Özledinmi bizi üstâd...Dudaklarını hiç kıpırdatmasaydı, hiç ses çıkarmasaydı bile, bu zehir

gibi gülümsemesiyle her şeyi söylemiş olurdu ;— Özlemekmi oğlum!.. Özlemekmi!..Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi göz­

lerini yumdu, sonra, kesik kesik konuştu.— Mısırdan üç gecede geldim... bu üç gece, otuz asır kadar uzun

sürdü... orada on bir yıl kaldım... fakat bir an oldu ki, on bir gün daha kalsaydım, çıldırırdım...

— Hasret...Kup kuru dudaklarından kendi gibi solgun bir ses sızıyor :— ... Çok acı!..— Ya kavuşmanın sevinci!— Onu sorma oğlum... onu ben kendi kendime bile soramıyorum...

ancak yazık ki vapurdan çıkar çıkmaz yatağa düştüm, hiç bir şey göre­medim ve kendi kendine söyliyor.

— Cennet gibi yurdumdayım ya... çok şükür.Hastalığı akla geliyor :— Kara ciğerim, dalağım şişmiş... geldik, yattık buraya. Müşahede

altına aldılar, bakalım ne olacak...Eski hatıralarını deşiyorum. Millî mücadelenin ilk günlerinde Anka­

ra istasyonunda karşılaşışımızı hatırlatıyorum.— Evet, diyor, İstanbuldan, mücâdele aleyhine fetva çıktığı gün ay­

rılmıştım. Üsküdardan araba ile şimdi ismini hatırlayamadığım bir köye gittik, oradan «Cuma» yı tuttuk. O zaman Adapazarında karışıklıklar vardı, kenarından geçtik, kâh öküz arabaları ile, kâh beygirlerle Lefkeye geldik ve tirenle Ankarâya ulaştık... Ankara... yarabbi ne heycanlı, ha- lecanh günler geçirmiştik... hele Bursanın düştüğü gün... ya Sakarya günleri... Fekat bir gün bile ümidimizi gaib etmedik, asla ye’se düşme­dik. Zâten başka türlü çalışa bilirmiydik. Ne topümuz vardı, ne tüfeği­miz... fekat imanımız büyüktü.

Yorgun susuyor...— İstiklâl marşını nasıl yazdınız?Yavaşça yatağından doğruluyor, yasdıklara yaslanıyor, sesi birden

canlanıyor:— Doğacaktır, sana vâd ettiği günler hakkın...Bu, ümidle, imânla yazılır! O zamanı düşünün... îmanım olmasaydı

yazabilirmiydim. Zâten ben, başka türlü düşünüp, başka türlü yazanlar­dan değilim. Bu, elimden gelmez. İçimde ne varsa, bütün duygularım ya-

309

Page 309: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

zılarıradadır. Şu var ki, İstiklâl marşının şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur, ancak târihî bir değeri vardır.

Gözleri; yem yeşil Şişli sırtlarında, dilinde bir dua gibi ayni nağme titriyor :

Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...— Ya büyük zafer üstâdım... O anda ne duydunuz?Kalbi durmuş gibi sarsılıyor, sonra bir anda yeniden canlanmış gibi

nereden geldiği bilinmez bir ışıkla gözlerinin içi gülerek :— Ah!., diyor ve bir lahza bırakıyor kendini bu eşsiz sevincin koy-

nuna... dalıyor ve sesinin ta içinden dudaklarına dökülüşünü seziyorum :— Allahım ne muazzam zaferdi o!.. Ortalık herç ve merç oldu... Beş

altı saat içinde bir başka dünya doğdu..Tekrar gözlerini yumuyor:— Ve biz, mest olduk...— O zaman bir şey yazmadımzmı?— Artık benim ne düşünecek, ne duyacak, ne yazacak, hattâ ne ya­

şayacak takatim kalmamıştı... Dilimiz tutulmuştu. Ordu, bizzât yazı­yordu!

Üstâdı ziyarete gelenler, görüşmemize ikide birde fâsıla veriyorlar. Hasta bakıcı hemşirenin getirdiği yemek tepsisi odayı bir parça boşaltıyor, şimdi, O, ağır ağır çorbasını içerken bir yandan da benimle konuşmak nezaketini gösteriyor :

— Mısırda nasıl vakit geçirdiniz?— Kahirenin yirmi beş kilometre cenubunda Helvan vardır. Sakin,

asude bir köşedir. Orada oturdum.— Zâten, taban münzevî bir adamım. Gürültüyü sevmem, İstanbuTda

iken de böyle idim. Mısırda da darülfünunun işi çıkıncaya kadar Helvanda yaşadım. Son zamanlarda Kahireye indim.

— Sevdinizmi Mısırı?— Var, güzel tarafları var... Bilhassa kışın... Hoş yazın da, sıcak ik­

limlerde bulunduğum için muztarib olmazdım. Orada sıcak ta sürekli değildir, evler de ona göre yapılmıştır, En sıcak günlerde odaların harâ- reti yirmi sekiz, otuzdan fazlaya çıkmaz... Fekat bir yaz günü İstanbul... Bu doğup büyüdüğüm, bütün dostlarımın yaşadıkları İstanbul, hele Bo­ğaz gözlerimin önüne gelince...

— Mısırda neler yazdınız?— Geçmişten adam hisse kaparmış... qıe masal şey!Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?Tarihi «tekerrür» diye tarif ediyorlar;Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi!

310

Page 310: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ve üstâdın Helvanda yazdığı «Firavunla yüz yüze» sinden şu son parçayı alıyorum :

Bilmiyen, ey koca mısırın ilâhı üryanı!Mezâra, heykele âid bütün bu velveleler bakan içinmi hakikat? meramın oysa,

Heder:

Evet, bütün beşerin hakkıdır beka emeli fekat bu hakkı ne taşdan, ne leşden

istemeli!— Kolaymı yazarsın?Dudaklarına götürdüğü bardağını yana çekerek :— Hayır... diyor.Ve suyunu içdikten sonra, devam ediyor :— Çok uğraşırım... İyi çalışırım... Mevzuu uzun boylu kafamda iş­

lerim. Nihayet kâğıd üzerine naklederken de hayli yorulurum.— Zevklerinizi sora bilirmiyim üstâd?Hafifçe gülümsedi ve «zevk» diye dünyada bir şey varmı? der gibi

yüzüme bakıyor :— Zevkmi? Benim zevklerimmi? Eğer sevdiğimiz eserleri okumak,

hoşlandığı mevzuları yazmak için uğraşmak, nihayet düşünmek, yapa yalınız, bir köşeye çekilmek, sessiz sadasız düşünmek bir zevkse... eh, benim, de zevklerim var demektir.

Çorbasından başka bir şeye el sürmiyen şaire hasta bakıcı hemşire, yalvaran bir sesle öteki yemekleri gösteriyor;

— Siz yorulmayın... ben veririm...— Yiyemiyeceğim...— Mümkin değil... reca ederim*— Israr etmeyin.Ve bana dönüyor;— Eskiden beri yemekle başım hoş değil... Sigara da içmem... Şimdi

doktorlar zorla ye, diyip duruyorlar, zorla ne olur ki, yemek yene bilsin.Tekrar yatağına geçince, ben de vedaa hazırlanıyordum ve ayak üs­

tünde soruyorum:— Neler yazacaksınız?— Biraz kendime gelirsem, yazacak şeylerim hazır...Elile bir kaç defa başına vuruyor :— Var kafamda hazırlanmış mevzulanm...— Ya en son yazınız.— Mısırda geçen sene bir resmimi çekmişlerdi. Güneşli bir hava idi.

Gölgem de up uzun, kumlarda duruyordu. Bu resmin altına şöyle yaz­mıştım :

311

Page 311: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hepsi göçmüş, hani yoldaşlarının hiç biri yok senmi kaldın yalınız, gafileden böyle uzak? postu sermekse meramın yola, serdirmezler hadi, gölgenle berâber silinip gitmene bak!

Ve kup kuru kalın dudakları bir birine yapışıyordu.

KANDEMİR

(AÇIK SÖZ) ün 1.7.1936 nüshasından :

«O, memleketi terk ettiği gün doğanlar bu gün on bir yaşındadırlar ve ilk mektebi, bitirdiler. O, memleketten uzaklaştığı gün ilk mektebe yeni başlıyanlar, bu gün liseyi bitirdiler. O, İslâmlık sevgisini inkılâp ve milliyyet sevgisine tercih ederek adımlarını bu topraklardan ayırdığı gün on bir yaşında olanlar, bu gün üniversiteyi bitirdiler, hayata, atıldılar. Şimdi önümüzde, onun memleketi terk ettiği günden beri geçen ve bir yılı bir asır kadar değerli olan on bir yıllık gibi bir zaman ve bu zama­nın şuurlaştırdığı, iradeleştirdiği bir gençlik var. Bu gençliğe dünün kıy­metleri hakkında söz söylerken, hüküm verirken mücerred mantık ve mücerred mefhumlardan uzaklaşmak mecburiyyetindeyiz.

Her hangi birinin bütünlük namına alkışlanmasını, sevilmesini, hür­met edilmesini isterken onun hakikaten o bütünlük namına bir hizmet yapmış olması, inkılâbcı vicdanlarda yer tutinuş bulunması lâzımdır.

Yoksa bir Çanakkale destanı ve değeri inkılâbcılık değerinden uzak olan ve maal’esef hâlâ dudaklarımız arasında çırpınan millî marş gibi ba­zı şiirlerle hiç bir kimseyi edebiyyatın millî bir kahramanı gibi göster­mek salahiyyetini hâiz değiliz. Eğer gazete sütunları demagojilerin in’i- kâsına bir sâha olacaksa, inkılâb yapan bir memleket hesabına bu da acı­dır. Çünkü bizim vazifemiz reâliteyi yetişenlere olduğu gibi göster­mektir.

Bu mes’elede gösterilecek reâlite işe onun sanat kudreti hakkmdaki hükümleri tamamen edebiyyat tarihlerine bırakmak ve suratına karşı de­ğil yalnız gazetelerin, mecmuaların bile sahîfelerini çarpmak ve kapa­mak olacaktı. İnkılâbı benimsemiyen ve benimsemek istemediği için de onun içinden uzaklaşan bir şairi, inkılâb gençliğine bir millî şair timsâli olarak tanıtmak, hattâ onun için merhamet dilenmek bile yine inkılâb namına af edilemiyecek hatalardandır.

O, her şeyden evvel İslâmî bir şairdir. Vaktiyle gösterdiği yurd ta­hassüsü ve heyecanlan ise ayni İslâmî kanaatlarm kanallarında terbiye edilmiş hislerdir. O, her şeyi, yurdun kurtuluşunu bile dindarlığının za­viyesinden görmüş, kurtuluş yoluna ancak o köşeden girilebileceğini san­

312

Page 312: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

mıştı. Hep bu hisle bağırmış, inkâr olunamaz ki teknikte çok kuvvetli şi­irler vermiştir. Fakat bu, bu kadardır. Bunun böyle oluşu hiç bir şey ifa­de etmez. Bilhassa onun gibi bir şair için. Onun 'on bir senelik gaip oluşu zamanındaki memleket sevgisi o kadar büyük ki, bunu yine kendi ağzm- dan dinliyoruz. Bunu öğrendikten sonra ise kanaatımızda yanılmadığımızı görüyoruz. O, gazetecinin sorduğu süâle şöyle bir cevab veriyor :

— Maalesef edebiyyatla hiç alâkadar olamıyorum. Yenileri hiç tanı­mıyorum. Esasen bir şey okumadım. Mısırda iken sâdece gazetelerin bü­yük harflerle yazılmış serlevhalarını okuyordum. O kadar...

Yalnız bu sözler, bu büyük şairin memlekete olan alâkasını göster- miye kâfidir. Fakat buna da ne hacet. O, memleketi terk ettiği sıralarda ATATÜRK Büyük inkılâblardan birini daha yapıyordu: Şapka inkılâbı.

İşte memleket gençliğinin gözü önüne sürülen ve kendisine lâyik ol­duğu sevgi gösterilmedi diye şikâyet edilen şair!

«... Düşüncesi, itikadı ne şekilde olursa olsun, Türk şiirini onun kadar ileri götüren bir adam bizim için dâima yep yenidir...» gibi düşünceler bile geri bir ruhun gerice tezahürlerinden başka bir şey değildir.

İnkılâb içinde yenilik, yeni sesi getirendedir. O ise, inkılâb senele­rinde bile dâimâ eskiliği terennüm etti. San’at ve ifade şekillerinde ye­nilik ise bütün bunlarda yine onun gibisine bir meziyyet kazandırmıyacak ve yeniler onu bir iki satır içinde bile olsun okurken titriyeceklerdir. Çünkü o dâimâ geri sırtlarda pusu kurmuş, inkılâba diş bilemiştir. Öğrenmek isterdim ona tapanlardan, onun inkılâb namına yaptığı hiz­met nedir?

Onun memleketten uzak yaşadığı on bir sene içinde büyük inkılâblar olmuştur. Meselâ şapka inkılâbı, tekyelerin kapatılması, Türk medenî kanunu, teşkilâtı esasiyye kanunundan dîne aid maddelerin çıkarılması. Harf inkılâbı ve saire gibi... Bütün bu inkılâblar, eski bir devri kapayan ve bizi muâsır seviyyeye çıkaran hâdiseler değilmidir.

Memleket baştan aşağı değişti. Yer yer öten fabrika düdükleri millî kalkınmanın canlı işâretleridir. Bir sınırdan, öbür sınıra kadar uzanan, Kara denizi Ak denize bağlıyan şimendüfer hatları biter ve tükenir mev- zulardanmıdır bir şair için. Niçin onun sesini, memleketten uzak yaşadığı yerlerde duymadık. Duyamadık. Bütün istenilenler İslâmî edebiyyatı kuvvetli bir teknik ile ifade etmesi içinmidir? Oenç isyanında inkılâb için canını verenlerin kanı henüz kurumadı. Ağrı dağı hakikaten içimi­zin bir ağrısı oldu.

Menemen hâdisesi hâlâ sızlıyan bir yara hâlindedir kalbimizde. So­ruyorum, bu millî şair niçin sustu, niçin san’atının kudretini bütün bu hâdiselerde gösteremedi?

*

Bir değerin, inkılâb içinde değerlendirilmesi mücerred hükümlerle313

Page 313: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

değil, inkılâbın hükümleriyle mümkindir. Kıymetler mücerred hükümle­re dayandıkça kıymetsiz kalmıya mahkûmdur. Bu itibarla inkılâbcı bir ruhun ona vereceği hüküm, bir sıfır!

İnkılâb edebiyyatı tarihinin hükmü ise kısaca «kanaatlarının kuvvetli bir şâiri idi» demekten ibâret olacaktır. Onun için daha fazlasını istemek, inkılâba karşı hürmetsizlik olur.»

Münir Müeyyed BEKMAN

(SON POSTA) 3.7.1936 dan :

VARAN BİR!

Yine bu sütunda yazdım. Yazalı da üç gün olmadı. Dedim k i :— Biz edebiyyattan değil, edebiyyatıh dedikodusundan zevk duyarız. Bu gün okudum: Zevk duyacağımız bir mevzu üzerinde bir gene bir

yazı yazmış.— Edebiyyat dedikodusu mu?

diyeceksiniz.. Evet, hemen hemen öyle: Mehmed Âkif dedikodusu.

AHasta bir adam, dedikodu mevzuu olamaz!

denilmişti. Erbabının eline geçince mükemmel oluyormuş.

Mehmed Âkif genç edibleri tanımıyormuş. Olabilir. Herkes ceb tak­vimi kullanacak değil ya!

*İlk dedikodu gazetesi çıktı:— Varan bir!Bakalım arkası çorap söküğü gibi gelecek mi?

*

Aklı başmda bir adama sordum :— Bu işe ne dersin?— Ne diyeceğim, dedi, kedi yetişemediği ciğere pis dermiş.

*

— Mehmed Âkif hakkında yazı yazan bu adam kim?Mi......müsaade edin de adını söylemiyeyim. Meşhur olmak için zem­

zem kuyusuna işemiş olan adamın adı söylenmez.İMSET

314

Page 314: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(SON POSTA) 3.7.1936 nüshasından :

DEVLE CÜCE

Geceleri bîtab uzanmakta olduğum döşeğimin içinde, bermûtad ken­dimden geçivermiştim.

Rü’ya iklimini sık sık ziyaretten haz duyan dimağım yine o âleme dalmış, kim bilir nerelere gitmişti.

Birden dalgın gözlerimin önünde bir insan şekli belirdi. Ak sakallı, hasta yüzlü, omuzlan biraz çökük, fakat bütün bunlara rağmen bakışları canlı ve imanlı idi.

Bu şekil, gittikçe büyüdü.. Bir dev heybeti aldı ve sırtındaki tunçtan zırhı ile, oradaki yüksek bir dağ duruğunun üzerine gidip oturdu.

Derken yerdeki bir delikten zuhur eden küçücük bir mahluk, koltu­ğunda, taşımakta zorluk çektiği, kalem biçiminde bir kargı ile meydana geldi.

Yürüdü.Dev gibi adamın yanına sokuldu.Karşısına dikildi.— Sen bir sıfırsın, diye haykırdı.Onun bu cılız sesine, şâhikamn üzerinde oturan devin ağzından şu

karşılık çıktı:

«Tam, demiştim: azıcık yaslanayım, dinleneyim..«Biri tıksırdı ta karşımda., acâib, bu da kim?»

Cüce hiddetlendi; ve koltuğunda kısıh, kalem biçimindeki kargıyı, tunç zırhın üzerine şiddetle havale etti.

«Tınnn!» diye bir ses çıktı.Bu ses yükseldi..Ve bir beyt halinde etrafa yayıldı:

«Gömelim gel, seni târîha! desem, sığmazsın!»«Hercü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitab!»

Cüce, bir daha saldırdı..Bu sefer mısralar, zengin bir kaynaktan fışkırır gibi, birbiri ardınca

tevâlî etti:Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.«Bu, taşındır.» diyerek kâ’beyi diksem başına;Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle.Kanayan lâhdine çeksem bütün ecramiyle;Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;

315

Page 315: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yedi kandilli süreyyâyi uzatsam oradan;Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;Gündüzün fecr ile âvizeni lebrîz etsem;Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...Yine bir şey yapabildim, diyemem hâtırana!»

Ve bu mısralar, etraftaki cidarlara çarparak, dağları sarsarak, yayı- lıb duruyorken, öteden bir ses yükseldi.

Cüceye hitab ediyordu :— Bizler, Çanakkale, Filistin, Kafkas, înönü, Dumlupınar, Sakarya

şehidleriyiz.Kızıl ve tertemiz kanlarımızı yurdumuz uğruna akıtarak ebediyyete

kavuştuğumuz gündenberi, bu mısralardan başka, bizim hakkımızda han­gi Türk şairi bir destan yazmıştır?

Bizim hamasetimiz, feragatimiz, şehadetimiz senin neslinden hangi dahîyi coşturdu ey cüce?

Bugün ahlâkı, seciyyesi, yurd sevgisi, dehâsı şübhe götürmiyen hasta bir adama karşı denediğin kalem biçimindeki kargını, bizim lehimizde niçin denemedin? Mevzu çokmu azametli idi? O azamet senin kudretin­den çokmu üstündü? •

Yurdundan on bir yıl uzakta kalıb, hisli kalbine gurbet acısının zeh­ri işlemiş, bugün can atarak döndüğü vatana hasta vücudiyle, temiz duy­gularından başka bir şey getirmemiş olan bir zavallıya, durup dururken dil uzatmayı kimden öğrendin? Hangi ahlâk kitabında okudun?

Sus! O hastayı rahat bırak! Ona kalem biçimindeki kargınla indire­ceğin bir darbe, bizi. Harbi umuminin ve İstiklâl harbinin «Tertemiz alınlı» şehidlerini rahatsız eder.

E. TALU

(Cumhuriyet) 18.8.1936 nüshasından :

Alemdağına yakın ve pek yakın bir köşede otomobil sola kıvrıldı, sarsıntı büsbütün sezilmez oldu. Şoseden ham yola sapmıştık, kanatsız bir uçuşla Baltacı çiftliğine doğru yükseliyorduk. Bize, İnsanî, medenî ve bedîî bir hac yolunda kılavuzluk eden büyük filozof Ferid, üç beş dakika sonra, yeşil bhr buk’a gösterdi:

— İşte, dedi, Âkif burada yatıyor.Eski edebiyyattaki kubbei hazra tabiri hatırıma geldi. Eslâf, yeşil

çinilerle örtülü kubbeler altında uyuyan bir kaç ünlü ölünün ebedî aşi- yanlarını tarif için bu tabiri kullanırlardı. Şimdi bizim de gözümüzün önünde kubbemsi bir yeşillik beliriyordu. Fakat bunun ötekilerden farkı

316

Page 316: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

pek büyüktü. Bir kerre sun’î değildi. Tabîî idi. Altında uyuyan, da üstâd- 1ar üstâdı şair Akif’ti.

Terbiyeli bir uşağın delâleti bizi hasta bakıcı bayana ulaştırdı. Onun kılavuzluğu da heyecanlı bir iştiyakla çırpınan gönüllerimizi üstâdın el­lerine kavuşturdu, sevgi, saygı ve tahassür, yüreklerimizde hemen bir- leşip riyasız bir buse şekli almış ve dudaklarımızdan o temiz ellere dö­külmüştü.

Şimdi zekânın, irfanın, hassasiyyetin, belâgatm ve hakîkî şiirin yere düşmüş bir mihrabı gibi döşeğe uzandığını görüyorduk. Cemaatsız ma- bedlerin harab olmuş minberlerini andıran bu hasta mihrab ruhumuza elem veriyordu. Fakat yine ruhumuzla ona meczub idik, önünde diz çö- küb oturıyorduk.

Ömrümde hiç bir feveran, hiç bir tuğyan, hiç bir fırtına, hiç bir coş­kun deniz, bu şahid olduğum mahzun sükût içinde yaşıyan belâğat kadar beni meşhur etmedi, heyecanlandırmadı. Üstâd, doktorların tavsiyesine uyarak susuyordu. Lâkin yüreğimiz, kalbimiz, vicdanımız onun şu susu­şunda cild cild «Safahat» ın gür ve belîğ sayhalarını duyuyordu, vecde düşüyordu.

Akif’i ziyaretimiz, eski tabirle, bir iyadetti, iyadetlerin ise ibadetler gibi zamanları mahduddur, mukayyeddir, bu sebeble çok oturmadık, be­diî heyecan hazzını benliğimize sindire sindire oradan ayrıldık.

Akif’i yalnız bıraktığımız için hayıflanıyorduk. Lâkin onu kendi içi­mizde bulub seviniyorduk.

Şoseye çıktığımız zaman Alemdağmdan dönüş başlamıştı. Sıra sıra öküz arabası, sıra sıra otobüs, sıra sıra otomobil Taşdelen ve Tefne suları başında geçen uzun bir neş’e gününün sekri ile evlerine dönen yüzlerce yurddaşm kahkahalarını taşıyordu. Gözüm bu şen alay önünde ihtiyarsız Baltacı çiftliğine döndü ve kafamda tabiatın yarattığı bir yeşil kucağa gömülen o belîğ sükût titredi.

îşte o vakit, yine ihtiyarsız; «Utandım ağlıyarak, ağladım utanmıya- rak!»

M. Turhan TAN

BÜYÜK ŞAİRİN ÖLÜMÜ

(Cumhuriyet) Gazetesinin 28.1. Kân. 1936 Pazartesi nüshasından :

Bir müddettenberi rahatsız bulunan üstâd şair Mehmed Akif’in ha­yata gözlerini yumduğunu dün gece geç vakit acılar içinde haber aldık. Büyük şair ölümiyle irfan hayatımızda derin bir boşluk bırakmış, ken­disini seven, hürmet eden binlerce okuyucusunu sonsuz teessürler içer­sinde bırakmıştır.

317

Page 317: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Aramızdan ebediyyete ayrılan büyük üstâd yedi ay evvel Mısırdan anavatana dönmüş, muztarib bulunduğu ciğerlerini tedavi için hastaha- neye yatmıştı. Aylarca hastahanede kalan şair, bir aralık iyileşir gibi ol­muş, Beyoglunda Mısır apartımanının bir dairesine çekilmişti. Fakat son günlerde hastalık tekrar şiddetini arttırmıya başlamış, sarfedilen bütün gayretlere rağmen büyük adamı kurtarmak kabil olamamıştır.

63 yaşında bulunan üstâd Baytar mektebi âlîsinden çıkmış, muhte­lif şehirlerde baytarlık ettikten sonra İstanbula gelmiş ve Meşrutiyyette memleketin her köşesinde okunan yedi Safahat’m birincisini yazmıştır. Safahat Türkiyede en çok okunan bir eserdir. Bu kıymetli eserleriyle ta- ınan büyük şair ilk Büyük Millet Meclisinde (Burdur) meb’usu olarak bulunmuş ve İstiklâl marşını yazmıştır.

Üstâd son senelerini Mısır Üniversitesinde Türkçe müderrisliği yap­makla geçirmiş, hastalığı ağırlaşınca "ana vatana dönmüştü.

Ölümiyle memleket kıymetli bir evlâdını kaybetmiştir. Cenazesi bu­gün Beyazıd camiinden kaldırılacak, namazı kılındıktan sonra Edirne kapıya defnedilecektir.

Kederdide âilesine taziyetlerimizi sunarız.

(KURUN) Gazetesi 28 1. Kânun 1936 dan :

Bugün okuyucularımıza büyük bir kaybı haber vermekle elem duyu­yoruz. Her gün, her yerde merasimde veya hususî toplantılarımızda mil­lî heyecanımızı ifâde vaz’iyyetlerinde hürmetle söylediğimiz İstiklâl mar­şını yazmış olan büyük ve değerli şair Mehmed Akif dün gece gözlerini hayata kapamıştır.

Bütün okuyucularımıza derin bir mâtem vereceğinde şübhemiz olmı- yan bu acı hâdise dün gece saat 20’yi çeyrek geçe vuku bulmuştur.

Üstâd, evvelce de yazdığımız gibi, birkaç yıldan beri müsafir olarak bulunduğu Mısırda hastalanmış, son günlerini vatanında yaşamak iste­diği için İstanbul’a, gelmiş, burada bir müddet Şişlide sıhhat yurdunda bakılmış, sonra hastahaneden çıkarak hususî surette tedavî edilmişti. Mehmed Akif’in hastalığı önce (kanser) zannedilmiş, sonraları, sirüs = teşemmüü kebed: kara ciğerin mumlaşması teşhisi konulmuştu.

Mehmed Akif, bu hastalımın tesiri altında aylarca erimiş, zayıflamış kuvvetten kesilmiş ve nihayet dün gece bu büyük heyecan sönmüştür.

Şair hastahaneden çıktıktan sonra yazı Alemdağmda merhum Mı­sırlı Abbas Hilmi paşanın çiftliğinde müsafir olarak geçirmiş, bakılmış ve son zamanlarda Beyoğlundaki Mısır apartımanma nakledilmişti. Burada da tedavisine hususî bir ihtimam gösterilmiş, fakat maalesef ifakat bula­mayarak dün gece ölmüştür.

318

Page 318: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Mehmed ÂJiif 63 yaşında idi. İpekli hoca Tahir efendinin oğlu idi. Yüksek tahsilini İstanbulda baytar mektebinde bitirip çıkmış, fakat ede- biyyata hususî bir alâka göstermiş ve bu sahada şöhret kazanmıştı. Ede- biyyatımızda aruz veznini hâkimiyetle kullanmak ve şiirde halk hayatını halk diliyle kuvvetle ifade etmek hususunda büyük bir muvaffakıyyet kazanmıştır...

(Cumhuriyet) Gazetesinin 28. 1. Kânun 1936 nüshasından :

Büyük şair Mehmed Akif dün akşam sekize çeyrek kala vefat etmiş­tir. Bir müddet evvel Mısıra giderek Camiülezher medresesinde edebiy- yat ve Türkçe müderrisliği yapan Akif şifasız bir hastalığa tutulmuş ve tedavi edilememişti. Bu yaz, sanki hayatının son devrelerini yaşadığını hisseden büyük şair, vatanına dönmek arzusunu göstermiş ve Istanbula avdet etmişti.

Bir kaç ay, Alemdagında bir köşkte istirahat eden Akif yakın zaman­larda Beyoğlunda Mısır apartımanına nakleylemişti. Son günlerde artık koca Akif çok zayıf ve bitkin hale gelmişti, etrafındakiler onun anbean sönmesine muntazır bulunuyorlardı.

Büyük şair nihayet dün akşam; Türk Milletine İstiklâl marşı, Çanak­kale müdafaası gibi yüksek eserler miras bırakarak Allahın rahmetine kavuşmuştur.

*

Akif, Fatih müderrislerinden İpekli Mehmed Tahir efendinin oğlu­dur. 1873 te İstanbul’da doğdu. Anası Buharalıdır, halis Türk kadınıdır. İlkin babasından okudu, yine babasının sevkile medrese tahsili gördü. Mükemmel surette arabca ve acemce öğrendi. Fakat asrî tahsili de ihmal etmedi. İstanbul i’dadîsine devam etti. Oradan çıktıktan sonra Baytar mektebine girdi, birincilikle diploma aldı. Kimyada, hikmette, nebatatta, hayvanatta, teşrihte, fiziyolojide bütün arkadaşlarına tefevvuk etmişti.

Tahsilini' bitirdikten sonra Suriyede, Rumelide ve Anadoluda dolaştı, bir yandan da şiirlerini neşre başladı.

Balkan harbi sırasında teşekkül eden Müdafaai Milliyye heyetinin neşriyat şubesinde çalıştı. Mütareke sırasında Anadoluya geçti. Bütün Millî cîdal devamında orada kaldı ve Birinci Millet Meclisine Burdur meb’usu olarak aza seçildi. Bu esnada İstiklâl marşı için açılan müsaba­kada, onun hazırladığı manzume birinciliği kazanarak bestelendi.

Akif, Arab şairlerinden İbnülfarabiyi [1], Türklerden Fuzulîyi, Acem-

[1] (İbni Farud) olacak. — H. B. Ç.

319

Page 319: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

lerden Sadiyi, Fransızlardan Lâmartini severdi. Bunlardan gizli veya açık müteessir olmuştur, denilebilir. Fakat şurası muhakkaktır ki Akif Türk nazmını aruz vezniyle herkesten ve her büyük şairden daha selis bir dereceye yükseltmiştir.

Türkçe onun kaleminde en sade ve bununla beraber en belîg bir şiir dili olmuştur.

İstiklâl marşı, Akif’in kullandığı temiz ve duygulu lisanın en heye­canlı bir mahsulüdür. «Hakkın sesleri» ve yedi cildlik «Safahat» Akif’­ten bize kalan nefis armağanlardır.

Akif’in Türk edebiyyatı tarihinde şübhesiz hususî bir mevkii vardır, ve onun ölümiyle muhakkak büyük bir kıymet kaybetmiş oluyoruz.

Mehmed Akif’in cenazesi bugün Beyoğlundaki Mısır apartmanından kaldırılacak, namazı öğleyin Beyazıd camiinde kılındıktan sonra Edirne kapıdaki makberesine defnedilecektir.

Büyük şaire rahmet dilerken kederli âilesine, damadı arkadaşımız Ömer Rıza’ya derin teessür ve taziyetlerimizi sunarız.

(Cumhuriyet) Gazetesinin 29.12.1936 tarihli nüshasından :

Son günlerini yaşıyan 1936 yılı, yerine yeni seneyi terkedip giderken aramızdan pek aziz bir vücudu da alıb götürdü. Bu ağır masiyeti ken­dinden önce sönüb birer silik gölgeye dönen yıllar arasında temeyyüz etmek için mi yaptı ve şimdi o, ebediyyete götürdüğü aziz şahsiyyetle bü­tün o eski yıllara karşı tefahür 'mü ediyor? Hakikat ne olursa olsun biz nielâl içindeyiz, çünkü şair Akif’i gaybettik. Keşki bir değil, bir çok yıl­lar, ömrümüzü hırpalıya hırpalıya geçip gitseydi, fakat Akif yaşasaydı.

Bu, belki gülünç ve hatta yersiz bir temennidir. Zira Akif, aylardan- beri nefes alıb veren bir ölüden başka bir şey değildi. İçinde kıvrandığı yatak hakikatte bir mezar ve onun yaşadığı her dakika acıklı bir ihti- zardı. Bunu kendisi de biliyordu. O derecede ki bir ay evvel ziyaretine gittiğim zaman âhiretten süzülüp geldiğini hissettiren harab ve muzma- hil bir sesle sormuştu :

— Turhan. Gilbert’in bir beyti vardı, Şinasî Türkceye çevirmişti, terceme hatırında mı senin?

Ve hafızamı harekete getirmek için beytin aslını — katra katra göz­yaşı sanılacak kadar hazin bir edâ ile ve kelime kelime — okumuştu :

Je meurs et sur la tombe oû lentement j ’arrive Nul ne viendra verser des pleurs

320

Page 320: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ben (Şinasî) nin :«Can verip te refte refte vardığım kab üstüne Kimsecik bir katra göz yaşı döküp etmez feda»

şeklinde yaptığı tercemeyi kekelemiye çalışırken o, ölümü ağlatacak bir tebessümle şunları söylemişti :

— Fuzulî, Gilbert’den daha güzel ve daha ince söylüyor :«Bana ağlan, bana kim, kabrime gelmez öîicek Bir avuç toprak atar bâdi sabâdan ğayri.»

Demek ki o, yalnız öleceğini değil, öldükten sonra unutulacağını da biliyordu. Zâten bu bilgisini daha önce bir kanaat düsturu hâlinde ve şu suretlerle ifade etmemiş m iydi:

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince Günler şu heyûlâyi de, er geç silecektir.Rahmetle anılmaktadır amma ebediyyet,Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?Bir canlı izin varsa yer üstünde silinmez Ölsen seni sırtında taşır toprağın altı!Ey gölgeden ümmidi vefa eyliyen insan Kaç gün seni hâtırlıyacaktır şu karaltı?

Hayır aziz ölü, hayır! Seni herkes ve her zaman anacak, adın tarihte olduğu gibi yüreklerde de yaşıyacaktır. Çünkü yazdığın marşla adın, Türk İstiklâline bağlı, yani ebedî kaldı, ruhun emin ve münşerih o] sun.

Namık Kemal, (Tabsire) sahibi Âkif paşadan bahsederken «İlmen ve edeben şanına takarrübten aczimizle beraber kitabını Öpüp te başımı­za koymak vazifemizdir» diyor. Vatansever edib, şair Mehmed Akif’i ta- nıyaydı, hiç şübhe etmem «Her şiirini yüreğimize nakşetmek gerektir» diyecek ve hakikat severlikte onu kendinden çok üstün bulacaktı.

Bu, söz götürmez bir hakikattir. Çünkü Âkif, aşk şairi, ihtiras şairi, süs ve saz şairi değildi. Küllî kudret mefhumunu teşahhus ettiren Alla­hın Kemâlü celâlini, İlâhî büyüklüklere ve temizliklere terceman olan Peygamberin Rikkat ve nezahetini, geçmiş devirlerin yüksek şahsiyyet- lerini, mensub olduğu cem’iyyeti ve insaniyyeti terennüm ederdi.

Dindardı, fakat dinin hüsnühâl, hüsnü ahlâk ve hemdinler arasında tesanüd demek olduğunu herkesten iyi bilirdi, o haysiyyetle dine sevgi ve saygı taşırdı. İslâm âleminin hedef olageldiği musibetlere karşı ağla­yıcı birer mısra’ halinde ruhundan dökülen teellümler, telehhüfler, İn­sanî ıztırabların en nezihi ve en beliği sayılabilir.

Şarkın ve garbın bütün büyük şairlerini kâmil bir üstâd göziyle ted- kik ve tahlil etmişti. Fuzuliye âdeta âşıktı, lâkin, o aşk şairini yalnız tak­dirle iktifa ve kendisini taklidden ibâ ederdi. Yüz güzelliğine kayıtsız mıydı? Bu, o ayarda bir şaire yakıştırılmıyacak nakıselerdendir. Fakat

F: 21 321

Page 321: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Âkif, beşerî ve tabîî güzelliklerden aldığı hazzı, heyecanı şiirle ifadeye tenezzül etmezdi.

Bunları cem’iyyetin elemlerini veya emellerini teşrih ederken — sü­te şeker karıştırır gibi— kullanırdı. Ayni zamanda o, hayâl şairi de de­ğildi. Ancak duyduğunu ve gördüğünü yazardı. İhtimal ki bütün duyduk­larını ve gördüklerini yazmamış, yahut yazamamıştır. Lâkin kaleminden çıkan her yazıda maddî ve mânevî benliğinin heyecanı görünür.

Rahmetli Süleyman Nazif, artık onun gibi rahmetli diye anılmak mevkiine geçen Âkif için: «İlhâmlarını arşı âlâdan alırdı. Dehası, etekleri, güneş olan şahikalara vakit vakit iner ve sonra san’at şahikasından da yüksek üfuklara çıkardı. Namütenahîlikte hübut ile uruc, müteradiftir. Akif’in miradan da, hübutları da mübarektir» diyor.

Mübalağalı gibi görünen bu sözlerde tam bir hakikat vardır. Çünkü Akif’in bizim diyarımızda mevcudiyyetl tahayyül oluna bilen san’at şa­hikasının çok fevkine yükseldiğine şübhe yoktur. Sâdelik, tabiîlik içinde san’atı onun kadar canlandıran başka bir şair gösterilemez. Yine Süley­man Nazif’in dediği gibi, Peyğamber Davudun elinde balmumu haline geldiği söylenen demir neyse Akif’in elinde de kelime odur. Şu farkla ki Davuda atfolunan kudret muhayyeldir, Akif’in kelimelere istediği şe­kilde âhenk verdiği muhakkaktır.

Akif’in şu veya bu gazetede çıkan ilmi, edebî ve dinî yazılarından arabcadan terceme ettiği Müslüman kadını ve Fransızcadan Türkceye çevirdiği «İslâmlaşmak» adlı eserlerinden, kur’an tercemesinden burada bahsetmek istemem. Çünkü bunlar büyük ve aziz üstâdın bilği kudre­tini gösterirlerse de şairliğini ısbat etmezler. Onun Türk şiirine nasıl bir inkişaf ve î’tilâ getirdiğini ancak Safahat’ı okumakla anlıyabiliriz. Safa­hat, aynı adı taşıyan birinci kitaptan sonra şu isimler altında ve yedi ri­sale olarak basıldı: Süleymaniyye kürsüsünde. Hakkın sesleri, Fatih kür­süsünde, Hatıralar, Asım, Gölgeler.

Bunlardan birini diğerine tercih etmek, yahud içlerinden seçim yap­mak, gün ışığından bir tutam ayırmak kadar güçtür. O sebeble merhu­mun şiirlerinden örnek seçmiye kalkışmıyorum, sadece bir parça alıb rahmete vesîle olmak üzere buraya geçiriyorum :

Bana dünyada ne yer kaldı, emin ol, ne de yar Ararım göçmek için başka zemin, başka diyar.Bunalan ruhuma ister bir uzun boylu sefer Yaşamaktan ne çıkar günlerim oldukça heder?

Bir onulmaz yaradır varsa gönüllerde kalan [1].M. Turhan TAN

[1] Temammı yazmadım. Kitabta vardır. — H. B. Ç.

322

Page 322: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yine (Cumfıuriyetin) aynı nüshasından t

«İstiklâl marşı şairi Mehmed Akif öldü. Onun ölüm haberini duyar duymaz, İstiklâl marşının İstiklâl harbinde, yüreklerimizdeki îmanı na­sıl kuvvetlendirdiğini hatırladım. İstiklâl marşı, İstiklâl harbinin manevî cebhesinde yapılmış büyük ve muzaffer bir taarruzdu. O zaman, Millî Mücadelenin mutlaka zaferle neticeleneceğine inanmış olanlar, yani sağ­lam îman sahihleri bile İstiklâl marşından yeni bir manevî kuvvet al­mışlardı.

Sakarya meydan muharebesine tekaddüm eden Kütahya — Altın­taş — Eskişehir muharebelerinin ümidsiz gibi görünen günlerinde, İstik­lâl marşının nusralarını, kıt’alarını şerhederek yazarken Akif’in çelik sözleri, îmanımı bir kat daha artırdı.

Arkadaş! Yurduma alçaklan uğratma sakm.Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın...Kim bilir belki yarın.. Belki yarından da yakın.

Kıt’ası bilhassa, o zaman ne canlı, ne kuvvetliydi. Şair Mehmed Akif, yürekleri çelikleştiren İstiklâl marşını yaratmak suretiyle İstiklâl harbi­nin mânevî cebhesinde dövüşen kahramanlardan biri olmuştur.

Şiir ve edebiyyatla daha fazla meşğul olduğum zamanlarda, onun Safahat’ı hakkında bazı tenkidler okumuştum. Bu münakkidler, Mehmed Akif şair değil; nâzımdır; derlerdi. Onun hakkmdaki bu iddiânın ikinci kısmı doğru, birinci kısmı yanlıştı. Aruz vezni, Akif’in elinde; her şekle giren sihirli bir oyuncak olmuştur. Hani, lastik top, tabak gibi bazı alet­leri, havaya fırlatarak hiç düşürmeden bin marifet yapan hünerbazlar vardır, işte merhum Akif te aruz vezniyle ve kelimelerle böyle hârikalı oyunlar yapan bir san’atkârdı. Fakat, Onun yalnız nâzım tarafı değil; şair tarafı da çok kuvvetliydi. Kartal köyünü anlatan parça nâzımlığmın büyük kuvvetini gösterirse,

Vurulub tertemiz alnından uzanmış yatıyor.Bir hilâl uğruna yarab ne güneşler batıyor!

Beytile başlıyan ve Çanakkale şehidlerini tebcil eden parçası da şa­irliğinin yüksek kudretini isbat eder.

Mehmed Akif’in en büyük meziyyeti, her mısraını inanarak yazmış olmasındadır. Onun içindir ki, meselâ İstiklâl marşı, hiç bir babayiğit ta­rafından benzeri yazılmayan, alev gibi bir şiirdir.

Mehmed Akif, şair değildir, deyenlerin karşısında Çanakkale şehid- leriyle, İstiklâl marşı, ölmez bir âbide gibi yükselmektedir.

Cânı, cânanı, bütün vârımı alsın da hudaEtmesin, tek vatanımdan beni dünyâda cüda

323

Page 323: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

diyen şair, bir müddet Vatan cüda yaşadıktan sonra, nihayet en büyük emeline kavuşmuş, son nefesini vatanmda vermiş, vatanının toprağına gömülmüştür.

Mehmed Âkif öldü; fakat İstiklâl marşı şairi, yarattığı ölmez İstiklâl marşı gibi ebedî bir hayata mazhar olarak yaşıyacaktır.

Âbidin DÂVER***

Üstadın İstiklâl caddesinde Mısır apartmanından kaldırılan ve otomo­bille Beyazid camiine götürülüp musallâ taşına konulan tabutu başında Orhan Seyfinin iki mısraını hatırlıyorum :

Yaşamak... en sonunda dikilen bir taş için Bir avuç toprak olmak düşünen bir baş için.

Koca Mehmed Âkif, muhakkak ki. «en sonunda dikilen bir taş için» yaşamadı. Fakat nihayet onun çok düşünmüş başı da çok yakında bir avuç toprak olacak. Gözleri yaşlı ve matemli kalabalığın içinde kimler yok? Hemen bütün Üniversite profesörleri... Genç Üniversite doçentle­ri... Aksakallı hocalar... Şairler... Muharrirler... Yüksek rütbeli me’mur- 1ar... ve koca bir gençlik Ordusu...

Onun son yazdığı şiirin son mısralarını hatırlıyorum :

Daha yıllarca eminim ki hayâtın yükünü.Dizlerim titriyerek çekmiye mahkûmum ben.Çöz de artık yükümün kördüğüm olmuş bağını Bana çok görme, İlâhî, bir avuç toprağını!

Bütün hayâtında, düşmanlarını bile incitmekten ürkerek yaşıyan te­miz şairin, güneşli bir yaz günü kadar parlak yüzünü görür gibi oluyo­rum. Uğrunda dökülen göz yaşları, onu üzüyor sanki. Ve sanki o hepi­mize :

— Neden? diyor... Tasalanacak ne var?Hayatın yorgunluğundan şikâyet ederek, Allahtan ölüm dilenen ben

değilmiyim? Ve istediğine, beğendiğine kavuşmuş bir insanın arkasından göz yaşı dökmek için sebeb varmı?

Ona cevab vermek istiyorum :— Senin arkandan gözyaşı dökülmek için bir değil, bir çok sebebler

var. Senin, bugün son yolculuğuna çıkacağını duyanlar, yarın burada kana kana gözyaşı dökemediklerine ağlıyacaklar...

Namazın kılınmasından sonra tabut otomobile konulacak. Gençler­den biri bağırıyor :

— Onu yine başımızda taşımak istiyoruz.Ve koca şairin tabutu, gençliğin elleri üzerinde yükseliyor.

324

Page 324: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Sulu bir kar altında, onun tabutunu Beyazid camiinden tâ Edirne kapıya kadar el üstünde taşıyanlar yorgunluk ve soğuk mefhumlarının adlarını bile unutmuşlar.

Yanımda yürüyen bir genç kız, ufak mendiliyle; kapakları şişmiş göz­lerinin yaşlarını kurutuyor. Akif’in mısralarını söylüyor :

O kadar göz yaşı döksem ki toprağa.Nihayet sen de fışlarsan.. [1]

Mezar başı... Sesleri de yürekleri gibi yanık hocalar, kur’an okuyor­lar. Yanımda bulunan iki kişi konuşuyorlar. Birisi:

— Hocalar, diyor, kendilerine mezar başında okumak için para tek­lif edilmesine dehşetli kızmışlar...

Diğeri cevab veriyor:— Haklan var... Onların bu mezarın başına, menfaat kaygısiyle gel­

mediklerini, dinmiyen gözyaşlarından damı anlıyamamışlar?Dullardan sonra nutuklar başlıyor. Üniversite gençleri, Akif’in ha­

yatını olanca temizliğiyle tasvir edebilmek, Akif’in kudretini, olanca vüs’âtiyle tarif edebilmek, iki kelimeyle Mehmed Akif’i «anlatabilmek» için, işlenmiş dimağlarının olanca gayretini sarsıyorlar.

Fakat, birbirleriyle yarışırcasına gösterdikleri belâgate rağmen, kos koca Akif’in şahsiyyetine, kelimeler dar geliyor. Akif, kelimelerin, şah- siyyetinin vüs’atine nisbeten çok dar kalan mahfazasına bir türlü sığmı­yor. Nihayet onu, yine kendi dilinden anlatmayı tercih ediyorlar. Ve genç üniversite talebeleri, üstâdın en kuvvetli şiirlerini okuyorlar.

Genç heykeltıraş, Ratib Aşir, üstâdın yüzünün bir kalıbını çıkarıyor. Sonra bütün mezar başında bulunanlar, her sene, birinci kânun ayımn 28 inci gününde, büyük şairin mezarı başında birleşmiye andediyorlar.

Ve en sonunda İstiklâl marşı söyleniyor :

Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

Sanki bütün gendik Mehmed Akif’in ruhunu, kendi içinden kopan bu ebedî mısralarla, bu şafaklarda yüzen al sancağın hiç sönmiyeceğine yüzde bin te’min etmek istiyor.

Üstâd Akif’in cenazesi, Beyoğlu hastahanesinden otomobil ile alın­mış, Beyazıt camiine getirilmiştir.

Merasime buradan başlanmıştır. Öğle namazından sonra cenaze na­mazı kılınmıştır.

[1] Beyt şöyledir:Rebîî bir bulut şeklinde ağlarken mezarında,Nihayet öyle yaş döksem ki, artık sen de fışkırsan!

325

Page 325: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Üstâdın tabutu Türk bayrağına sarılmıştır. Cenazeye Mehmed Akif’i tanıyan bir çok şair ve edibler, üniversite profesörlerinden bazılariyle üniversite talebeleri ve diğer mekteb talebeleri gelmişlerdir.

Gençler, tabutu musalla taşından elleri üzerinde kaldırmışlardır. Üni­versite gençleri, tabutun cenaze arabasına konmasına razı olmamışlar ve mezarına kadar el üstünde götüreceklerini söylemişlerdir.

Büyük şairin tabutu bu suretle, havanın karlı olmasına rağmen, eller üzerinde Edirnekapıya götürülmüştür. İki gene, tabutun önünde Üniver­site edebiyyat fakültesi talebe kurumunun çelengini taşımıştır.

Büyük bir kalabalık

Cenazeyi, ekseriyyetini gençler teşkil eden büyük bir cemaat takib etmiştir. Fatih semtinde de bazı mekteb talebeleri yollara dizilerek, Âkif merhumun cenazesini saygı ile karşılamışlardır.

Cenaze, Beyazıd — Şehzadebaşı — Fatih — Edirnekapı caddesinden geçerken halk, şapkasını çıkararak son hürmet eserini göstermiştir.

Merhumun defnedildiği yer, Edirnekapıda şehidlik karşısındaki kab­ristandır. Burada eski dostlarından ve Üniversite profesörlerinden mer­hum Naim yatmaktadır. Üstâdın makberesi, onun yanındadır. Biraz daha ileride merhum şair Süleyman Nazif’in makberesi vardır.

Tabut mezara inerken

Üstâdın tabutu, makberesinin yanına indirilmiş, etrafını gençler çe­virmiştir. Burada Menemen âbidesini yapan heykeltıraş Ratib Âşir, bü­yük şairin yüzünün alçı ile maskini almıştır. Ratib Âşir, bu maskten bü­yük şairin heykelini yapacaktır. Merhumun kabri başında son merasim yapılmış, çelenkler konmuştur.

İstiklâl marşı söyleniyor

Bundan sonra gençler ve mezar başında bulunanlar hep bir ağızdan şairin İstiklâl mücadelesinde en büyük ve ebedî eseri olan İstiklâl mar­şını, derin bir heyecanla söylemişlerdir. Bu dakikalar çok yüksek duy­gular içinde geçmiştir.

Müteâkiben Üniversiteli gençler, çok samimî hitabelerde bulunarak İstiklâl marşı ve Çanakkale destanı şairinin yüksek ve temiz duyguların­dan, memlekete olan hizmetlerinden, Türk edebiyyatındaki varlığından,

326

Page 326: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Türkün kalbinde daima yaşıyacagından bahsetmişler, Çanakkale destanını okumuşlardır.

Gençler, büyük şairin mezarının da kendileri tarafından yapılacağını ve her sene öldüğü günün yıl dönümünde mezarın ziyaret edileceğini ve bir ihtifâl yapılacağını söylemişlerdir.

Bundan sonra cenazede hazır bulunanlar büyük bir teessür içinde kabirden ayrılmışlardır.

Merhumun kederli âilesine ve damadı bulunan arkadaşımız Ömer Rıza’ya tekrar taziyetlerimizi beyan ederiz.»

(Açık Söz) Gazetesinin 29 1. Kânun 1936 tarihli nüshasından :

Yazan: Nizameddin Nazif Tepedelenli

Fransa (Marseyyez = Marseillaise) i yapan Roje dö Lil’in bilmem kaçıncı yıldönümünü tes’ide hazırlanırken Türkiye İstiklâl savaşı yılla­rının ve «İstiklâl» güftesinin ve Türk şiirinin büyük şairi Mehmed Akif’i kaybetmek bedbahtlığına uğramış bulunıyor.

Kemalist Türkiye’ye, Türk ırkına, Türklerle meskün olan diyarlara, Hatay’a ve betahsis şiir, edeb ve san’at Türkiyesinin vatandaşları olan münevverlere, san’atkârlara edib ve şairlere bu onulmaz acının mâtem ve azabı karşısında taziyetlerimi sunarım.

Kemalist Türkiye taziyete muhtaçtır. Zira Türk Mehmed Akif, Türk Mustafa Kemal’in isyan narasını ilk işitmiş olan ve Kemalist ihtilâl saf­larına ilk karışmış olan erlerden bir er oğlu erdi.

Türk ırkı taziyete muhtaçtır. Zira Türk ırkının dili, işte en ufak bir tereddüde hak vermiyen kat’i bir ifade ile söyleriz ki, hançerelerde ona en gür ahengi verebilen san’atkârdan dünden beri mahrum bulunmakta­dır.

Türklerle meskün olan diyarların ve o Hatay’ın taziyetlerimize muh­taç olduklarına inanıyoruz. Zira yarın, öbür gün ve daha öbür gün nesil­ler nesilleri ve devirler devirleri takib ettikçe daima diriliğe, daima şu­ura, daima «en önde olmıya» ve daima İstiklâle doğru yürüyecek ve ula­şacaktır. Fakat bu cidallerinde zafere ulaşsalar dahi daima bir Mehmed Akif mahrum bulunmanın azab ve zaafını duyacaklardır.

Şiir, edeb ve san’at Türkiyesinin, yani münevverler, san’atkârlar, edibler ye şairler Türkiyesinin muhtaç bulunduğu taziyeti ise «Masiva» ve «fena» nın ledünnüne, kısmen olsun, nüfuz imkânını elde etmiş oldu­ğu iddiâsmda bulunan bu yüksek sınıfların, ancak kendi idrak ve şuur­larında bulabileceklerine kaniiz. Bununla beraber böyle bir netice bu sınıflara mensub olanların ferden büyük cehdler göstermeleriyle kabil olabilecektir. Zira bu ânî darbe karşısında bir hayli sarsılmış olan mü­

327

Page 327: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

nevver bünyemiz böyle bir idrâki mümkin kılacak havsala statukosuna ancak zaman ile ulaşabilecektir.

Şair Mehmed Âkif çocukluğumu geçirdiğim bir mahallenin bütün çocukları tarafından sevilen babalardan biri idi. Mekteb dönüşünde so­kaklarda şakalaşır, yaramazlık ederken onun bir köşe başında belirişi bi­zim birden bire saygı gösteren bir vaz’iyyet almamıza sebeb olur ve iri gövdesiyle yanımızdan her geçişinde, mutlaka bize, kendini bir kat daha sevdirecek iki üç cümle söylerdi. Sonra neslimin her güzel san’at merak­lısı gibi ben de devrin şairlerini tanıdım. O bir hayli müslümandı. Ben bir mayii athe idim. Buna rağmen kelimelere verdiği ahenk, söze ver­diği güzellik, ifadeyi ulaştırdığı yükseklik Akif’i idrak etmemi zarurî kılmıştı.

Son bir gün Mehmed Akif’i, Ankara’da Türk nesillerine bir «devri tarîhî» yi unutturmıyacak olan güzel eserini yazarken görmürtüm.

Güzel eserini... Yani bir müddet sonra musikinin Türk İstiklâlini terennüm edebilmesine imkân vermiş olan şiirini.

Ben o devirlerde «Hakimiyyeti Milliyye» nin müdürü idim. Gazeteye idarehane olarak Maarif Vekâletinin alt kat odalarından birini göster­mişlerdi.

Mehmed Akif, gazetenin terceme kısmını idare eden Kâmil paşa za­de Hikmeti sık sık ziyaret eder ve mahallesinde büyümüş bir çocuk na­zariyle baktığı bana da, mutlaka çocukluğumu hatırlatan bir iki güzel cemile söylemeyi ihmâl etmezdi. İşte o günlerden birinde, bir öğle ye­meğinden sonra büromda çalışırken şairin yine bizi ziyarete geldiğini görmüştüm. Akif bir parça dalgındı. Masalardan birinin başına geçerek elinde tuttuğu bir kâğıd tomarına bir şeyler karalamıya başladı. Onun çalıştığını görünce kendisini lafa tutmadım, işime devam ettim.

Aradan ne kadar geçti bilmem. Belki yirmi dakika, belki yarım saat. Birden neş’eli bir sesle bana hitab ettiğini duydum.

— Dinle bakalım delikanlı!— Buyur üstâd...— Sana bir şey okuyacağım, bakalım nasıl bulacaksın?Ve «Estağfurullah üstâd» dememe vakit bırakmadan gayet hafif bir

sesle okumıya başladı:Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak O benim milletimin yıldızıdır parlıyacak O benimdir, o benim milletimindir ancak.

— Nasıl buldun?— Sehli mümteni...— O kadar ileriye gitme... beğenirlermi dersin?

328

Page 328: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

— Hakimiyyeti Milliyyenin bunu neşredecek nüshası kapışılır kana- atındayım. Tamamladınızmı?

— Henüz değil... fakat yarın öğle üzerine kadar bitirmiye mecbu­rum.

— Neden bu acele üstadım?— Acelemi? Çapkın bunu İstiklâl marşı komisyonuna vereceğim;

Hâkimiyyete değil. En son müddet yarın.— Öyle ise üstâd... beş yüz lirayı kazanacağınıza yemin edebilirim.Gözlerini odanın bir köşesine daldırarak heyecanından boğulan bir

sesle ;— Beş yüz liramı? — dedi— Onu almıyacağıma seni te’min ederim.

Fakat bu günkü isyanı en iyi ben ifadelendirmek istiyorum. Bunun için bilmezsin içimde ne büyük bir istek var.

Ve;— Ben fazla kalamıyacağım. Hikmet gelirse selâm söyledi, dersin...

deyip odadan çıktı.Bir iki gün sonra Hamdullah Subhi Mehmed Akif’in eserini Millet

Meclisi kürsüsünde okurken bütün mebuslar pürheyecan ayağa kalkıyor­lar ve her beyti bir alkış tufanı ile karşılıyorlardı. Bu şiiri ilk dinliyen, ben, bu sahnenin şahidlerindenim de.

Ve... Mehmed Akif’in dilediği oldu.Hakimiyyeti Milliyyenin boyasız, tahta bir masası üzerinde son tas­

hihi yapılan şiir bugün Türk Milletinin İstiklâl marşıdır.Akif bir hatip miydi?Bu süale cevab verebilecek bir fırsatı elde etmiş değilim. Fakat on­

da tam ve mütekâmil bir «insan adam» yaşıyordu. Bunun içindir ki söz­leri en muhteşem hatibin en belîğ hitabesinden yüce bir derunî tesir yapardı.

Bir gün belki çok sevmediği bir Türk muharririnden, Şehabeddin Süleymandan bahsediyordu. On dakika süren sözleri dinliyenlerin hayal­lerinde öyle sarih hatlarla bir Şahabeddin Süleyman, tanımadığımız, bize meçhul ve maveraî Şehap çizmişti ki, bir an realitelerin Şehabından bam başka birini, bir romantik kahramanı hatırlar gibi olmuştuk. Şehabm bu gün sağ olan yegâne kardaşı edib dostum Rıza Çavdarlı o gün Mehmed Akif’i dinliyenlerin arasında idi ve ondan sonra Mehmed Akif’ten bah­sedildikçe hep şöyle söylemeyi îtiyad edinmişti.

— Ben kardaşımı evvelce kendi hatıralarım arasında bulur ve mâ- temini o yollardan duyardım. Şimdi hâtırama ne zaman Şehab gelse Meh­med Akif’i işitiyor ve onun gösterdiği Şehab’a acıyorum.

Mehmed Akif işte böyle bir san’atkârdı. Kardaşin kafasından kardeşi silip bir başka kardaş yaratabilen maveraî bir san’atkâr!

329

Page 329: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(TAN) Gazetesinin 29 Kânunevvel 1936 tarihli nüshasından ;

Alta ay evvel İstanbul rıhtımına yanaşan vaporun merdivenlerinden süzülen bir gülgeyi birdenbire tanımamış, dikkatle yüzüne baktıktan sonra büyük bir fâciaya kavuştuğumu anlamıştım. Midhat Cemalin o gün içinden derin ve dikenli bir ;

— Eyvah!sızmış ve bu sızıltı benim içime işlemişti.

Üstâd, Âkif hakikaten erimişti. Fakat çok nikbindi. Memleket hava­sının kendisini yeniden dirilteceğine inanıyordu ve bu inancını son daki­kasına kadar kaybetmedi. Ölümünden iki üç gün evvel konuşıyorduk.

Pek yakın bir akrabayı kendisini ziyarete getirmeyi söylemiştim :— Hayır, dedi, getirme. İnşaallah ben. kendimi toplar toplamaz ken­

disini görmiye giderim.Sonuna kadar muhafaza ettiği bu ümid, sonuna kadar sarsılmıyan

bu manevî kuvvet karşısında, bazan şaşırıyor ve ne yapacağımı kestire- miyordum. Doktorlar, vaz’iyyeti açıkça anlatmışlardı: ümid yok, kendi­si de sıhhatinin günden güne yıkıldığım görüyordu. Fakat nikbinliği ve itimadı akıllara durgunluk verecek derecede sağlamdı. Arasıra kendi kendime :

— Acaba bize teselli vermek için mi böyle söyliyor?Diyordum ve derhal kendi kendimi tashih ediyordum. Çünkü ona bu

nikbinliği, bu sönmez ve solmaz ümidi veren kaynak, beşerin hayata müf­rit bağlanışı değildi. Bu kaynak, daha derin, daha engin ve daha ulvî idi.

Hastahanede tedavî edildiği müddetçe; odası, müsafirlerle mütema­diyen dolup boşalıyor ve kendisi müsafirlerini karşılamaktan ve onlarla konuşmaktan yoruluyordu. Bu yüzden doktorları şikâyet ediyor, fakat, kendisi, kendisini sevenleri görmekten ve her birile ayrı ayn görüşmek­ten memnun oluyor ve yorgunluğundan şikâyet etmiyordu.

Nihayet bu vaz’iyyetin önünü almak icab etti ve üstâd eski ve asîl bir dostunun oğluna âid bir köşke müsafir olmıya davet olundu. Köşk Alemdağmda olduğu için üstâd buranın havasından, suyundan, huzurun­dan istifade edecek, burada gıdasına daha fazla ehemmiyyet verecek, Avrupadan getirilen ilâçlarını tatbik edecek ve günden güne iyileşe­cekti.

Alemdağına kavuşmak onu cidden sevindirmişti. Haftada veya on gündie bir şehre inerek dostlarım görecek, doktoru ile görüşecek ve tek­rar Alemdağına dönecekti, hatta kışı da orada geçirecekti.

— Orada, diyordu, bir ağacın dibine bir halı sererek uzanır, dinle­nir, arasıra gezer dolaşır, temiz hava, bol güneş içinde yaşar ve kendimi toplamıya gayret ederim. Biraz kendimi topladıktan sonra hepinizi de davet edeceğim. Çünkü aşçım, eşsiz bir san’atkâr.

Üstâd, gerçi Alemdağmda halısını yeşil ağaçların altına serdi ve

330

Page 330: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

uzandı, yeşil ağaçlar arasında gezip dolaştı. Fakat kendisine öyle bir ilâç verilmişti ki Alemdağı seyahatinin bütün zevkini zehir ediyordu: bu ilâcı andıkça :

— İngiliz tuzu yok mu, bunun yanında şerbet gibi bir şey. diyor ve ilâve ediyordu :

— Günde bir def’a içilse neyse. Fakat bir def’a içib, oh, bitti, dedik­ten sonra sıra ikinci def’aya geliyor, bu yüzden Alemdağı seferinden bir şey anlıyamıyorum.

Fakat üstâd, Alemdağı seferinden de bir türlü vazgeçmiyordu. Şeh­re gelip iki eşi dostu kabul ettikten ve doktorunu gördükten sonra der­hal yola çıkıyordu. Hiç unutmam bir gün bana şöyle yanıp yakıldı;

— Oğlum, dedi, ben evvelce Üsküdardan kalkar, bir hamlede Alem- dağını yaya olarak boylardım. Bugün gerçi ayağım yere değmeden Alem- dağma gidiyorum, fakat kaç para eder, otomobilin içinde inim inim inli­yorum. İyi olsam da yine yaya gitsem.

Üstâd, hakikaten, en uzak mesâfeleri yaya gitmeyi, mutad nakil va- sıtalariyle seyahata tercih ederdi. Bir aralık Beylerbeyinde oturuyorduk. Arasıra Göztepedeki bir dostunu görmiye giderdi. Beylerbeyi sırtlarını aşar, menzili maksuda varır, akşamlayın da ayni tarik ile eve dönerdi.

Bu gürbüz ve canlı adamın otomobil içinde inliyecek derecede elden, ayaktan düşmesi, bir fâcia değil de nedir?

Alemdağı seferleri tevali ettikçe üstâdın sıhhatten düştüğü göze çar­pıyor, fakat Alemdağına gitmekten de vazgeçemiyordu. Çünkü orada, se­nelerce mahrum kaldığı memleket havasını daha bol, daha saf buluyor, orada en derin huzur içinde memleketle baş başa kalıyor ve gündelik ih­tiyaçlarının haricindeki bütün vaktim düşünerek geçiriyordu.

Aylarca devam eden bu derin, bu ıztırablı ve buhranlı düşünme dev­ri ona kim bilir neler ilham etti ve kendisi bu ilhamları, kim bilir, hangi çerçeve içinde bize sunmayı tasarladı.

Ötedenberi en büyük emellerinden biri İstiklâl harbinin destanını yazmaktı. Mısıra çekilmekten maksadı, hayat gailelerinden âzâde bir köşede çalışmak ve bu destanı yaratmaktı. Tam bu sırada diyanet işleri riyaseti ona kur’an tercemesini vermek istedi. Kendisi bu işi kat’î su­rette kabul etmemek istemiş ve bu kararında ısrar etmişti.

Bu ısrara, ısrar ile mukabele edenlere :— Bir kaç parça şiir yazacağım, ona mâni olursunuz...Diyordu.Fakat, yine muannidâne ısrar ile karşılanmış ve onun bu yerden gö­

ğe kadar haklı olan itirazı kabul olunmamıştı.Akif buna rağmen bu işi üzerine almamıya uğraşmış, bir aralık mu­

vaffak olur gibi olmuş, bu sefer işi mutlaka ona yüklemek istiyenler, merhumun en aziz arkadaşı, merhum Ahmed Naim’i öne sürerek üstâdı

331

Page 331: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

iknaa çalışmışlar, nihayet Âkif, ömründe kırmak istemediği Naim’in ıs­rarına dayanamamış ve bu işi kendi tabiriyle «istemiye, istemiye» kabul etmişti.

Akif’in kur’an tercemesi işini kabul etmek istememesinin hikmeti, kur’ana olan sonsuz hürmeti idi. Bu yüksek hürmet, onu kur’amn her kelimesi üzerinde uzun uzun durmıya sevkediyor ve sonunda onu yine muvaffak olamadığına inandırıyordu.

Kur’an-ı Kerim’e karşı bu duyguyu ve bu îmanı taşıyan adamın kur’- anı terceme etmesine, yahut yaptığı tercemenin kendini tatmin etmesine imkân yoktu :

Nitekim kendisine, bu tercemeyi ne yaptığını sordukça :— Yapamadım, diyor ve ilâve ediyordu :— Beni tatmin etmiyen bir eser, başkalarını nasıl tatmin edebilir?Ve ben, üstâdm bu sözüne karşı bir diyecek bulamıyordum.Üstâdın Mısırda geçirdiği beş altı seneyi işgal eden bu çalışmaları,

kendisine göre, hiç bir netice vermediği için boşa gitmiş ve bu yüzden Türk edebiyyatı büyük bir âbideden mahrum kalmıştır. On senenin ge­ride kalan dördünün ikisini, daha evvelki senelerin yorgunluğunu din­lendirmek ihtiyacı, ikisini de son hastalığının ıztırabları imha etmişt;ir.

Kendisi bu boşuboşuna giden senelerini teessürle anıyor ve :— Bu yüzden ne tasarladıklarımı yazabildim, ne de bu işi bitirebil­

dim. Çok yazık oldu.Diyordu.Alemdağına çekildikçe ve arasıra da kendisinde iyilik hissettikçe ya­

zacağı eserlerden bahseder ve bunları ilk müsaid fırsatta yazmayı dü­şünürdü.

Onun yazmak istediği bir eser de (Haccetül veda) dı. İslâm tarihi­nin en müheyyic vak’alarından biri olan bu hâdise Peygamberin son hac- cını ve yüz binden fazla müslümana hitaben söylediği bir nutku tasvir edecekti.

Nihayet islâm-Türk tarihinden alınma bir vak’anın ilhamiyle bir pi­yes yazmak istediğini söylüyordu. Vak’a ehli salîb harbleri devrinden alınacak, Eyyub oğlu Selahaddinin kahramanlıklarını anlatacaktı.

Fakat üstâd, Alemdağından son avdeti sırasında pek harab bir halde idi. Bu âne kadar bu derece şiddetli buhranlar geçirdiği görülmemişti. Meş’um hastalığm son ve kat’î hücumlarını yaptığı besbelli idi. Fakat ölümünden iki gün evvel tekrar uzun uzadıya konuştuk. Gerçi dili biraz ağırlaşmıştı. Ve sözleri biraz zorla anlaşılıyordu. Fakat kafası, ciyadetin- den ve kudretinden bir şey kaybetmemiş; gözlerinin feri kat’iyyen sön­memiş, zekâ ve kavrayışı zerre kadar eksilmemişti. Bana memleket işle­rini ve dünya vaz’iyyetini sormuş ve cevablarını derin bir alâka ile din­lemişti.

Nihayet dün, üstâdın halinde gündüzden bir tahavvül göze çarptı.332

Page 332: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kendisi her zamankinden daha hallice idi. Konuşuyordu, fakat yalnız bı­rakılmak istemiyordu.

Akşamlayın yedi buçuktan biraz sonra kısa bir nefes darlığı üzerine her şey bitti ve üstâd kendi tabiriyle «nazenin bezmine» kavuştu.

Ömer Rıza DOĞRUL

(Cumhuriyet) Gazetesinin 29 Kânunevvel 1936 tarihli nüshasından :

Evvelki gün vefat ettiğini teessürle yazdığımız büyük şair Mehmed Akif’in cenazesi dün Beyoğlunda Mısır apartımanından kaldırılarak Be- yazid camiine getirilmiş ve cenaze namazı burada kılındıktan sonra Edir­ne kapıda şehidlik karşısındaki kabristanda hazırlanan hususî makbere- sine defnedilmiştir.

Cenazeye merhumun bir çok dostlarından başka Üniversite talebe­sinin büyük bir kısmı da iştirak etmiştir. Beyazid camiinde cenaze na­mazı kılındıktan sonra tabut cenaze otomobiline konacak iken talebe bunu istememiş ve yüzlerce genç Beyazıttan Edirnekapıya kadar büyük şairin tabutunu elleri üzerinde taşımışlardır.

Mezar başında tabut açılmış; Heykeltıraş Ratib Âşir tarafından bü­yük şairin yüzünün alçı ile kalıbı alınmıştır. Bu kalıba göre Mehmed Akif’in büstü yapılacaktır.

Dinî merasimi müteâkib Üniversite talebesi hep bir ağızdan merhu­mun eseri olan istiklâl marşımızı söylemişlerdir.

Bundan sonra talebeden Edebiyyat fakültesi adına Abdülkadir bü­yük şairin hayatını ve gençliğin bu ölümden duyduğu teessürü kısaca anlatmıştır. Bunu müteâkib talebeden bayan Fikret Çanakkale manzu­mesini, Süheylâ da merhumun resminin altına yazmış olduğu son şiirini okumuştur.

Mezar başında Tıbbiyeden bir genç Mehmed Akif’in mezarının Üni­versite gençliği tarafından yaptırılmasını ve bunun için de Edebiyyat fakültesi kurumunun meşgul olmasını teklif etmiş ve bu teklif ittifakla kabul edilmiştir. Bundan sonra her sene merhumun öldüğü günün Akif günü olarak kabul edilmesi ve o gün ihtifal yapılması kararlaştırılmıştır.

Büyük şairi ebedî medfenine tevdi edenler, göz yaşları arasında ora­dan ayrılmışlardır.

Mehmed Akif’e Allahtan rahmet diler ve kederli âilesine bir daha taziyetlerimizi sunarız.

(Son Posta) Gazetesinin 29 1. Kân. 1936 tarihli nüshasından :

Mehmed Akif’in en yakın bir akrabası;— 5000 den fazla ziyaretçi... diyor. Ve ilâve ediyor: Düşünün ki, üs­

tâd, bir kaç kelime söz söylemeği bile, çok güç katlanılır bir zahmet sa­

333

Page 333: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

yacak bir vaz’iyyette idi. Tâkattan o derece kesilmiş bir hastanın, bir kaç ay içinde 5000 ziyaret kabul etmiye mecbur kalması ne demektir?

Diyebilirim ki, üstâdı ziyarete gelen dostları, hiç bilmeden, hiç far­kına varmadan onun ölüm günlerini yaklaştırdılar.

Bence dünyada, bunun kadar hüsnü niyyetle yapılmış bir fenalık da­ha tasavvur olunamaz.

— Son söylediği sözleri hatırlıyabiliyor musunuz? Muhatabım, bu sorgumun cevabını, üstâdın ölümünü anlatmakla veriyor :

— Evvelki gece, saat 19,30 a kadar beraberdik. Yanında kızı ve re­fikası vardı. Daima olduğu gibi, memleket ve dünya siyaseti hakkında izahat istedi. Hatayın vaz’iyeti, İspanyanın hali, Almanyanın silâhlanması etrafında bir çok süaller sordu. Kendisine, dilimin döndüğü kadar izahat verdim.

Gayet neş’eliydi. Ve her zamankinden daha sıhhatli görünüyordu. Benim ayrılışımdan sonra, bir müddet te kızı ve refikası ile görüşmüş. Ve saat yirmiyi tam on geçe, müdhiş bir buhran gelmiş. Vakıa eskiden de buhranlar geçirmemiş değildi. Hattâ kendisini kıvrandıran müdhiş ıztı- raba dayanamıyarak bağırdığı bile oluyordu. Fakat bu sonuncu buhran hepsinden müdhişmiş ve beş dakikadan fazla sürmüş. Acıdan kıvranan, bağıran bîçare Âkife, berbad bir nefes darlığı gelmiş! Ve üstâdın haya­tına mal olan bu nefes darlığı, onun son sözlerini söyliyebilmesine bile meydan bırakmamış.

— Hastalığı neycİi?— Siros... Bildiğiniz gibi, İstanbula altı ay önce gelmişti. Evvelâ

Alemdağında bir çiftliğe müsafir oldu. Oradan on, on beş günde bir sed­ye ile ve araba vaporiyle İstanbula getiriliyor, doktoruna gösteriliyordu. Fakat İstanbula son inişinde, çok fena bir halde idi. Olanca iştihası ke­silmişti. Fevkal’âde halsizdi. Bir bardak suyu kaldırabilecek dermanı kal­mamıştı. Hiç bir şey yiyemiyordu. Bu vaz’iyette çiftliğe dönmek isteme­di. Ve Mısır apartmanına müsafir edildi. Fakat o halinde bile, hayattan ümidini kesmiş değildi. Arada sırada ziyaretçilerine, iyileşince yapmak istediği işlerden, yazmak istediği eserlerden bahsediyordu.

— Neler yazmak istiyordu?— İstiklâl harbinin bir destanını yazmak istediğini söylüyordu. Son­

ra mevzuu İslâm tarihinden alınmış bir iki manzum piyes yazmak niy- yetindeydi.

Haccetülvedâ’ adındaki başlanmış eserini de tamamlamak istiyor, iki­de birde, onu yanda bırakmıya mecbur kalmanın azabından şikâyet edi­yordu.

— Haccetülvedâ’ mı?— Evet... Yani, Peygamberin son Vedâ’ haccı...Mehmed Âkif sadece bu eseri lâyik olduğu mükemmeliyyetle yaza-

334

Page 334: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

■bilmek maksadiyle tâ Hicâza, Medîneye ve Mekkeye kadar gitti. Oralar­da topladığı notlar, bir kaç kalın defteri doldurmaktadır.

«Gölgeler» i de burada bastırmak için hazırlanmıştı. Bu eserine, gayri münteşir beş altı şiirini de ilâve etmişti.

İkide birde bize :— Hani Gölgeler? Daha basılmıya başlanmadı mı? diyordu.Ona azab veren hâdiselerden biri de, Tevfik Fikret’le giriştiği bir

münakaşa idi. «Vicdanım tebdili tâbiiyye etti.» diyerek, Türk mekteble- rini bırakan ve Robert Kolleje muallim olan Tevfik Fikret’e manzum bir cevab yazmış ve son derece ağır bir lisan kullanmış, Fikret’in ölümün­den sonra, bu hicviyyesini, bütün eserlerinden çıkartmıştı. Fakat o ağır lisanı kullanmaktan duyduğu peşimanlığın azâbını, mezarına kadar için­de götürdü.

— Memleketten uzak kalmaktan da çok azab duyduğunu söylermiş?— Öyle... Onu biraz da memleket hasreti ve memlekete kavuşmak

heyecanı öldürdü diyebilirim.Kim bu cennet Vatanın uğruna olmaz ki feda Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!

mısra’larını yazan Mehmed Akif, geçenlerde bir gün acı acı gülerek :— Şu, demişti; cennet gibi yurdda yaşıyan insanın canım almıya

Azrail bile kıyamaz.Ben ayrılmıya hazırlanırken O :— Hâlâ, diyordu, daha hâlâ hayret ediyorum. Dağ gibi Mehmed

Akif nasıl yıkıldı.Onu tanıyanlar bilir ki, Mehmed Akif, bit pehlivandı. Hem de, şam­

piyonluk kazanabilecek kadar mükemmel güreşen zorlu bir pehlivan... Ne içki içerdi, ne sigara, ne de kahve. Bir zamanlar yalnız enfiyeye müb- telâ idi. Sonraları, bu yegâne ibtilâsından da vazgeçmişti.

Harab edici bütün ibtilâlardan uzak yaşamış demir gibi bir insanın 63 yaşmda ölmesine şaşılmazmı?

Naci SADULLAH

Yine (Son Posta) nın ayni nüshasından ;

Mehmed Akif, 1873 te İstanbulda doğdu. Babası Arnavutluğun İpek kasabasından ve ulemadan Mehmed Tahir, anası da Buharalı bir kadın­dır. Babası Fatih medresesi müderrislerindendi. Arabcayı ve dînî dersleri bizzat babasından okudu. Babasının vefatmdan sonr:a camilerde ve med­reselerde tahsiline devam etti. Şark ilimlerini, bilhassa Farisiyi gayet iyi öğrendi. Binaenaleyh bu ilimler bakımından son Türk âlimi sayıla­bilir.

Fakat Mehmed Akif sâde medrese ile iktifa etmedi. Mehmed Akif’in münevver bir adam olan babası oğluna bir taraftan medrese ilimleri öğ­

335

Page 335: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

retirken, diğer taraftan onu î’dadî, mektebinde de tahsil ettirmişti. İ’da- dîyi bitiren Mehmed Akif yüksek tahsilini Baytar mektebinde yaptı. Ve bu müesseseden birincilikle şehadetnâme aldı.

Fakat Mehmed Akif tahsilini sâde bizim mekteblere de münhasır bı­rakmadı. Fransızcayı da öğrendi. En çok sevdiği Fransız şairinin Lamartin olduğunu söylerler.

Mehmed Akif üslubiyle lisanda Türkçü, hayatî görüşü ve mâşerî derdleri ve kahramanlıkları ifade kudretiyle cemiyetci ve ayni zaman­da aldığı gedikli medrese tahsili ve âilevî vaz’iyyetiyle islâmcı idi. Bu üç ayrı taraf Mehmed Akif’in şahsıyyetinde üç mühim köşe olarak yük­seldi. Onu büyük bir Türk şairi, kuvvetli ve Millî bir yazıcı ve müslü- manlığın müdafii halinde memlekete tanıttı.

Mehmed Akif Baytar mektebi müdürlüğünde bulunmuş, sonra isti’fa ederek kendini büsbütün edebiyyata vermiştir. 7 cildlik Safahat adın­daki eserinde Mehmed Akif, bütün şiir kudreti, bütün felsefesi, bütün Türkcesiyle dim dik ayakta durmaktadır. Maamafih onun en karakteris­tik işi, çok mümtaz bir zümreye mahsus olan ve zamanına kadar çok güç anlaşılan mevzuları orta sınıfa, orta sınıfın konuştuğu lisanla anlatmış, anlatabilmiş olmasıdır.

Mehmed Akif, bundan on beş, yirmi sene evvel en çok ve en geniş bir okuyucu kütlesi tarafından okunulan bir şairdi. O zamanlar memle­kette yaşıyan muhtelif ideolojiler arasında en münteşir bir ideolojiyi kütle için en cazib şekilde İfade etmiş olmasından gelen bu okuyucu bol­luğu yavaş yavaş azaldı. Hayat yürüyor ve insanlar değişiyordu. Bu iti­barla eserlerinin büyük bir kısmı sâde edebiyyat tarihlerinde yaşıya- caktır.

(Yarımay) mecmuasından:

Büyük şair Mehmed Akif te, her fani gibi, öldü.Bir müddet evvel Mısıra giderek Camiûl’ezher medresesinde edebiy­

yat ve Türkçe müderrisliği yapan Akif, şifasız bir hastalığa tutulmuş ve tedavi edilemeniişti. Bu yaz, sanki hayatmın son devrelerini yaşadığını hisseden büyük şair, vatamna dönmek arzusunu göstermiş ve îstanbula dönmüştür.

Son günlerde artık koca Akif çok zayif ve bitkin hale gelmişti. Ade­tâ dakkadan dakkaya sönmekte idi.

Nihayet Türk milletine «İstiklâl marşı, Çanakkale Müdafaası» gibi yüksek eserler miras bırakarak Allahın rahmetine kavuştu.

Akif Fatih müderrislerinden İpekli Mehmed Tahir efendinin oğludur. 1873 te İstanbulda doğdu. Anası Buharalıdır. Halis Türk kadınıdır. İlkin babasında okudu, yine babasının sevkile medrese tahsili gördü. Mükem­

336

Page 336: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

mel surette arabca ve farsça öğrendi. Fakat asrî tahsili de ihmâl etmedi. İstanbul idadisine devam etti. Oradan çıktıktan sonra baytar mektebine girdi. Kimyada, hikmette, nebatatta, hayvanatta, teşrihte, fiziyolojide bü­tün arkadaşlarına tefevvuk etmişti.

Tahsilini bitirdikten sonra Suriyede, Rumelide ve Anadoluda dolaş­tı, bir yandan da şiirlerini neşre başladı. Balkan harbi sırasında teşekkül eden müdafaai Milliyye heyetinin neşriyat şubesinde çalıştı. Mütareke sı­rasında Anadoluya geçti. Bütün Millî cidal devammca orada kaldı ve birinci Millet Meclisine Burdur meb’usu olarak aza seçildi. Bu esnada İs­tiklâl marşı için açılan müsabakada onun hazırladığı manzume birinciliği kazanarak bestelendi.

Akif, Arab şairlerinden İbnül’farabiyi, Türklerden Fuzuliyi, İranlI­lardan Sâ’diyi, Fransızlardan Lamartini, severdi. Bunlardan gizli veya açık müteessir olmuştur, denilebilir. Fakat şurası muhakkaktır ki Akif, Türk namını aruz vezniyle herkesten ve her büyük şairden daha selîs bir dereceye yükseltmiştir.

Türkçe onun kaleminde en sâde ve bununla beraber en beliğ bir şiir dili olmuştur.

İstiklâl marşı, Akif’in kullandığı temiz ve duygulu lisanın en heye­canlı bir mahsulüdür. «Halkın Sesleri» ve yedi cildlik «Safahat» Akif’­ten bize kalan nefis armağanlardır.

Akif’in Türk edebiyyat tarihinde şübhesiz hususî bir mevkii vardır ve onun ölümiyle muhakkak büyük bir kıymet kaybetmiş oluyoruz.

Akif’in ölüm haberi, herkese İstiklâl marşının İstiklâl harbinde, yü­reklerimizdeki îmanı nasıl kuvvetlendirdiğini hatırlattı. İstiklâl marşı, İstiklâl harbinin mânevi cebhesinde yapılmış büyük ve muzaffer bir ta­arruzdu. O zaman. Millî mücadelenin mutlaka zaferle neticeleneceğine inanmış olanlar, yani sağlam iman sahihleri bile, İstiklâl marşından yeni bir manevî kuvvet almışlardı.

Sakarya meydan muharebesine tekaddüm eden Kütahya — Altıntaş — Eskişehir muharebelerinin ümidsiz gibi görünen günlerinde, İstiklâl mar­şının mısralarını, kıt’alarını şerhederek yazarken Akif’in çelik sözleri, herkesin îmanını bir kat daha arttırmıştı.

Arkadaş! yurduma alçakları uğratma, sakın.Siper et göğdeni, dursun bu hayasızca akın.Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın...Kimbilir, belki yarın.. Belki yarından da yakın.

Kıt’ası bilhassa o zaman ne canlı, kuvvetliydi. Şair Mehmed Akif, yürekleri çelikleştiren İstiklâl marşını yaratmak suretiyle İstiklâl harbi­nin manevî cebhesinde dövüşen kahramanlardan biri olmuştur.

Şiir ve edebiyyatla daha fazla meşgul olduğum zamanlarda, onun

F: 22 337

Page 337: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Safahat’ı hakkında bazı tenkidîer yapılmıştır. Bu münakkidler: «Meh- med Akif şair değil; nazımdır» derlerdi. Onun hakkındaki bu iddiânın ikinci kısmı doğru, birinci kısmı yanlıştı. Aruz vezni, Akif’in elinde, her şekle giren sihirli bir oyuncak olmuştur. Hani, lâstik top, tabak gibi bazı âletleri havaya fırlatarak hiç düşürmeden bin marifet yapan hünerbazlar vardır, işte merhum Akif te aruz vezniyle ve kelimeleriyle böyle harikalı oyunlar yapan bir san’atkârdı. Fakat onun yalnız nâzım tarafı değil; şair tarafı da çok kuvvetliydi. Kartal köyünü anlatan parçası nâzımlıgının büyük kuvvetini gösterirse :

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor Bir hilâl uğruna yarab ne güneşler batıyor

beytiyle başlıyan ve Çanalikale şehidlerini tebcil eden parçası da, şair­liğinin yüksek kudretini isbat eder.

Mehmed Akif’in en büyük meziyeti, her mısramı inanarak yazmış olmasrndadır. Onun içindir ki, meselâ İstiklâl marşı, hiç bir baba yiğit tarafından benzeri yazılamıyan, alev gibi bir şiirdir.

«Mehmed Akif şair değildir» diyenlerin karşısında Çanakkale şehid- leriyle İstiklâl marşı, ölmez bir âbide gibi yükselmektedir.

Canı, cananı, bütün varımı alsın da huda Etmesin, tek vatanımdan beni dünyada cüda

diyen şair, bir müddet vatan cüda yaşadıktan sonra, nihayet en büyük emeline kavuşmuş, son nefesini vatanmda vermiş, vatanının toprağma gömülmüştür.

Mehmed Akif öldü; fakat İstiklâl marşı şairi, yarattığı ölmez İstik­lâl marşı gibi ebedî bir hayata mazhar olarak yaşıyacaktır.

Akif’i gömdüğümüz günün sabahı idi. Tramvayda, öpümdeki sırada, iki üniversiteli genç kız Cumhuriyet gazetesini okuyorlardı.

Biri başını kaldırdı ve arkadaşına :— A, bak... dedi, Akif ölmüş..Öteki hayretle cevab verdi:— Sağmıydı?..— Bilmem sağmış ki öldü...Düşündüm.. Bu gene kızlar ki en aşağı on bir uzun yılı, öğrejımek

uğrunda harcamışlardı. Ve kim bilir kaç def’a Akif’in şiirlerini, belki de mecbur kalarak okumuşlar; ve yine eminim ki bu gene kızlar kaç def’a, gözleri yaşararak İstiklâl marşının derin manası ve vakur âhengiyle tit­remişlerdi.

Fakat bu ne alâkasızlıktı bilmem ki...

338

Page 338: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yedi ay evvel yurda hasta olarak döndüğünü bile duymamışlardı. Ve nihayet ölüp ölmediğinin bile farkında değildiler.

Düşündüm. Bu muammayı o saatte halletmek mümkin olmadı.îi«

Beyazıd camii önünde bekliyorduk. Nihayet belediyenin ölüm kadar soğuk fakat süslü otomobili geldi. Çıplak tahtaları bir vefasızlık şahidi gibi sırıtan mühmel bir tabutu, Akif’in cenazesi diye musallaya götürdük.

Namaz kılmmış ve cenaze harekete hazırlanmıştı. Çelenklere göz gez­dirdim. Edebiyyat fakültesininki gözüme ilişti. Aradım: diğer fakülteler galiba göndermemişlerdi.

Cenaze kendisini seven birkaç yüz gencin elleri üstünde hareket etti. Onu, son vazifesine koşan bir gendik kütlesinin hararetli kadirşinaslığın­dan da mahrum etmek istiyen inad ve ısrar, nihayet mağlub olmuş ve mezarlığa otomobille göndertmemişti.

Bu hazin merasim içinde gözlerim, resmî şahsiyyetlerin siyah silin­dirlerini bihude araştırdı. Şairin ebedî hürmetkârı olan bir kaç kıymetli edebiyyatcıdan, birkaç yüz genç üniversiteliden maada kimse bulamadım.

Ve işte... Ancak o dakikada bir kaç saat evvelki acıklı tesadüfün manasını, iki üniversiteli genç kızın ihmâl ve lâkaydisini anladım.

Çanakkale şehidlerine en büyük âbideyi kendi san’at dehâsiyle di­ken ve Türk gençliğine İstiklâl marşmı yaratan büyük şair Akif’i, dün böyle gömdük.

Akif, bize başka hiç bir şey verememiş te olsaydı, bu iki eser öna karşı beslenmesi iktiza eden hürmetin izharı için yine kâfi bir vesile olurdu. O, ki bizde aruzu en ziyade tabiileştiren san’âtkâr, temiz Türkceyi en evvel ve en emniyyetle kullanan nâzım olmuştu.

Hangi kisveye bürünürse bürünsün, çok kıymetli bir şairdi.Ona yobaz ve softa demişlerdi. Din ki bir akidedir, ondan şiiri ayır­

mak lâzım değihni?Milletinin şehidlerine:

Gömelim gel seni tarihe... desem sığmazsın diyen Akif’i nasıl unutabilirdik?

... Amma olmadı... Akif, yurdunda, fakat sağlığı gibi hastalığına da lâkayd ve alâkasız kalan bir muhitte gözlerini yumdu.

Ne garib? Biz ki, böyle büyük kabiUyyetlere müstağni kalacak hal­de değiliz... Belki bir kaç zaman sonra edebiyyat denilen kitabı büsbütün kapamak ve kilitlemek ıztırarında kalacağız.

Çünkü geride bulunanlar, bize şimdilik, şiir namı altında bir sürü gürültüden başka bir şey vermiyorlar.

339

Page 339: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yalnız, bilmem bu çorak muhitte daha iyisi yetişecekmi?Biz san’atkârlarımıza müreffeh bir hayatı değil, bir «öldükten sonra

yaşayış» bile vadedemiyoruz. Bu şerait içinde bugünkünden daha fazla­sını beklemek yersiz bir nikbinlik olmaz mı?

Bir defa daha söylendiği gibi, hiç bir yerde ölüm, bizim memlekette olduğu kadar korkunç değildir. Soğumuş vücüdün kara toprağa bırakıl­dığı anda nisyan da hatıraları örtüyor... Ve böylece nice büyük insan ad­sız kalabalığın her ferdi gibi, mazinin unutkanlığına gömülüp gidiyor..

Bilmem zaman ne vakit ruhları bu kadar törpüledi?Ne başkasının ölümüne ağlıyabiliyoruz, ne de dostların sevinci bizi

güldürebiliyor. Öyle bir kayidsızlık var ki iliklerimize kadar işlemiş... Herşeyin karşısında dudaklarımız «adam sen de» diye bükülüyor.

Baki, zamanı için ;

Kadrini senki musallada bilip ey bâkı,Durub el bağlıyalar karşıda yârân saf.

demişti... Devir ilerledi. Şimdi senki musallada bile henüz anlıyamıyo- ruz. Ne yazık.

Hamiş:(Cumhuriyet) in 31.12.1936 nüshasında da (Dr. İhsan Unaner) imza-

siyle bir yazıya benzer bir makale intişar etmiştir. — H. B. Ç.

(Cumhuriyet) Gazetesinin 30.11.1936' nushasmdan :

En büyük vatan şairlerimizi aruz yetiştirdi. N. Kemalle başlıyan, Tev- fik Fikretle devam eden vatan şiiri, dün, Mehmed Akif’le beraber topra­ğa girmiş sayılabilir. Millî veznimiz hece olduğu halde, hece şairlerimiz için Namık Kemal’in «Vâveylâ» sı, «Kaside» si gibi Tevfik Fikret’im «Sis» i, «Kebabın cevabı», «Millet şarkısı» gibi, Mehmed Akif’in «Çanak­kale» si ve «İstiklâl marşı» gibi, bir Milletin hafızasına her mısraı atalar sözü haysiyyetiyle malolan, vatanın büyük günlerinde bir ağızdan hay- kırılan, en perakende ve şaşkın ruhları bile tek bir müdafaa aşkı ve ira­desi içinde bir araya devşirerek ayağa kaldıran, «Millî» vasfına tam lâyik bir şairimiz çıkmadı. Namık Kemalden ve Tevfik Fikret’ten sonra, iki günden beri, Mehmed Akif te yoktur, Vatan şiirinin bu üç büyük zirveli sıra dağları üstüne ölümün kara bulutu indi. Bütün ölçüleri ve haysiy­yetiyle düşünürsek, bugün, Türk vatanı şairsizdir.

Gözlerimiz, boş kalan bu üç kürsünün ayakları dibinde bazı nam­zetlerin karaltılarını seçmiyor değil, kendilerine, vatanın büyük emelle­rini, acılarını ve hasretlerini nidâ eden güzel manzumeler borçlu olduğu­muz bir çok aruz ve hece şairimizi unutmak hafızasızlıgına, yahud unu­tur görünmek politikasına düşmek istemem, fakat bu üç büyük vatan şai­

340

Page 340: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

rinin ve onlarla beraber yokluğa karışan diğer bir ikisinin yaşayışlariyle söyleyişleri arasındaki şahıs ve eser âhengi, daha açıkçası, onları yalnız eserleriyle değil hayatlariyle de birer fazilet âbidesi halinde sivrilten büyük ferağat, yerine koyamadığımız birer şeceresiz tarih kıymeti olmuş, varis bırakmamıştır.

Tesadüfle izah olunamıyacak kadar muayyen, tek bir sebebten ileri geliyormuş gibi sâbit bir kader, vatan şairlerimizin hepsini ya sürgünler­de, yahud zaruret, hüsran ve muhitin tüyler ürpertici tasasızhgı içinde öldürdü. Mehmed Âkif te bu korkunç an’aneden kurtulmuş değildir. Son defa Mısır’dan İstanbul’a geldiği zaman, fransızların «Marseyyez» ini yazan Rouget de Lile’in yüzüncü yıl dönümüydü. Sosyalist, komünist, nasyonalist, ruvayalist bütün Fransa onun mezarına diz çöküyordu; Bü­tün Fransa yüz sene sonra Marseyyez şairini ve bestekârını anarken, Türkiye, on sene içinde, İstiklâl şairini unutmuştu. Âkibeti göz önünde olan hastalığında bir Mısırlıdan başka ona tek bir Türkün yardım eli uzanmadı, bil’akis bazı gazetelerde, aleyhine yazılar çıktı.

Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!Bugün Âkif te o toprağın içindedir. Ve o şühedâ arasındadır. Bütün

ömrünü Türk bayrağındaki hilâlin şerefini müdafaaya tahsis eden şairin arkasından kendi mısraı tekrar edilebilir :

Bir hilâl uğruna yar ab ne güneşler batıyor!Peyamî SAFA

(Yeni Milas) Mecmuasının 1.1.1937 tarihli nüshasından ;

«Son zamanlarda pek çorak ve gayesiz kalmış olan edebiyyat âlemi­miz mühim direklerinden birini daha gaybetti. Millî edebiyyat olarak elimizde ne varsa zaten hep onların değilmiydi? Onlar birer birer ara­mızdan eksildikçe, san’at dünyamızın içinde bir ışığın daha söndüğünü ve o ışığın bulunduğu köşenin karanlıklar içinde kaldığını göriyoruz.

A kif’in ölümü ile (poesie) denen şey fazla bir şey gaybetmiyor. Çün­kü Akif tam bir (poete) değildi. O, seciyyesi kuvvetli bir insan, lisana hakim, san’atkâr bir sosyoloğ idi. San’atkâr diyorum; Çünkü o günün hâdiselerini kuvvetli fırça darbeleriyle tasvir etmek ve onları bir ressam kadar meharetle herkesin gözü önüne koymak kudretini haizdi. Akif’in intihab ettiği mevzuları hiç kimse bu kadar sürükliyen bir tarzda yaza- mamış, hiç kimse o mevzular içinde edebiyyatın ruhunu bu kadar derin yaratamamış ve bu mevzuları bu kadar inceltememiştir.

Manzumelerinin çoğu epik janrını taşıyan Mehmed Akif, lisana hâ- kimiyyeti ve ruhunun samîmiyyeti ile bize hemen güzel bir edebiyyat mücevheri verebilmek kudretini göstermiş yegâne yazıcımızdır desek hata etmiş olmayız. Temiz Türkceyi Akif kadar hiç kimse aruza bu ka­dar sühuletle tatbik edememiştir.

341

Page 341: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Büyük küçük bütün efradı belde hep boy boy,Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar, içinde darbuka deflerle zilli şakşaklar!Biraz gidin; kocaman bir çadır., önünde bütün Çoluk çocuk birer onluk verip te girmek için Nöbetle bekleşiyorlar. acab içinde ne var?»

Yukarda yazdığım şu mısraları okuyunca insan, bir an için: şunların manzum yazılmasında ne mâ’na vardı? İstanbul’un lâalettayin. bir köşe­sini tasvir etmek istiyen şu yazı bir gazete havadisi kadar basittir; bi­naenaleyh bunu özenip bezenip bu hâle sokmak biyhude külfet degilmi- dir? diye düşünebilir. Fakat işte bu basit hâdiseyi, san’atm yüksek eli her zaman seyredilebilecek bir resim hâline sokmuştur ki, ancak Âkif gibi bir san’atkârın elinde alelâdelikler hususiyyet alıyor, basitlikler ehemmiyyet kesbediyor. Ve ben zannediyorum ki Akif’in en büyük me- ziyyet ve kabiliyyetlerinden biri de işte budur.

Yazılarına dikkat ettiğimiz zaman görürüz ki; Âkif heyecanını nasıl eserlerinin başından nihayetine kadar muhafaza etmişse, onu ömrünün sonuna kadar da ayni ateşle saklamıştır. Onun heyecanı Haşimin ve Yah­ya Kemal’in heyecanı değildir. Haşim ve Yahya Kemal, sembolizm ve lirizm içinde (poesie) dalgaları arasında yüzen ruhlarının ateşlerini bi­rer kızıl gül halinde gösterebilen ince şairlerimizdir. Fakat Akif’in he­yecanı, beyaz kâgıdlann üzerinden yalnız samîmiyyet ve san’atın verdiği hususiyyetle gittikçe coşan seylablar hâlinde taşıyor.

«Doğacaktır sana vâdettiği günler hakkın.» diye, hazin çehreli hilâle, ruhunun en sarsılmaz inanışı ile teselliler ve­ren Akif, göğsünde boğulan heyecanı zabtedemiyerek bırakıyor ve :

«Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın.» diye ne büyük ve samimî bir inan ile bağırıyor.

«Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın;Siper et göğsünü, dursun bu hayasızca akın!»

İstiklâl Savaşınm maddi yoksuzluğu içinde, ateş dolu bir göğüsle her şeye siper olunabileceğini bu kadar temiz söyliyen büyük san’atkânmız bugün artık dünyanın havasını teneffüs etmiyor. Fakat biz hâlâ onun havası içindeyiz.»

Nahid MENTEŞE

İzmirde münteşir (Anadolu) Gazetesinin 2.1.1937 nüshasından :

(Rebabı Şikeste) müellifini, cihan harbi içinde gaybetmiştik.Fikret’in ölümü, bir çok münevverlerle perestişkârlarını derin ve

sonsuz bir keder içinde bırakmıştı. Bu derin ve sonsuz keder içinde, onu ihmal eden devrin hükümetine karşı dudaklarda gizli bir iğbirarın kor­

342

Page 342: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

kak fısıldayışlariyle ifşa edildiğini hatırlarım. Yahud, harb yıllarının sı­kıntılı şartlan içinde hükümete küsmüş olanlar, bir hak kazanmış gibi bu noktada birleşmiş oluyorlardı...

Onu sevenler, ölümünü (Fikret günü) olarak ilân ettiler. Ve yıllarca mezarına — her sene biraz daha azalmak üzere — ziyaretler tertib ettiler. Gazeteler, (vicdanı hür bir şâir), ahlâk ve fazilet kaidelerinde eşi bulun­maz bir insan olarak onu yadettiler. Ediblerimiz, Fikret’in adına risale­ler, mecmualar, hattâ kitablar tabettiler.

Bu umumî sevgi ve takdir duyguları arasında (Safahat) şairinden bahsedenleri pek hatırlamıyorum. Yahud bahsedenler oldu ise bile ona bir şair olmaktan ziyade bir nazım vasfını vermekten ileri gidemiyor­lardı.

Benim gibi toy Türkçülere gelince: Fikret’e (Zanguç) diye hücum eden Akif’e karşı derin bir nefret duyuyorlardı. Ona, (Sebüürreşad) cılar arasında yer almış kızgın ve öfkeli bir yobaz gözü ile bakmaktan kendi­mizi alamıyorduk.

Bu gençliğin ifratlı, galeyanlı, hatta sekter olduğu bir çağdır ki, za­manla ve irfanla daha olgun kanaatlere, hakları teslim eden daha mun- sif münakaşalara tekaddüm eder.

Hakikat halde, beş sene sonra Türk’cülüğün tarihinde şerefli bir yeri olan Hamdullah Subhi, Büyük Millet Meclisinde, İstiklâl marşı için Akif’­in bestelediği [1] şiiri heyecanla okuyor, Maarif vekâleti namına tertib ettiği müsabakada, birinciliği kazanmış olduğunu ilân ediyordu.

Meb’uslann alkışları biterken, koridorlarda münakaşalar başlıyordu; Türkçülerin genç unsurlariyle, ihtilâlin ateşli unsurları Hamdullaha kız­mışlardı. Fakat hakikat yenilemezdi; Hamdullah bu şiiri beğenmekte haklı idi. Akifle aramızda memleket ve siyaset işlerini düşünüş ve an­layışta dağlar kadar mesafe bulunmasına rağmen vatanperverliğini ve bilhassa şiirdeki üstünlüğünü inkâr etmekte sebeb yoktu. Akif, îstiklâl aşkını en çok kuvvetle terennüm etmiş bir şairdi...

Zafer ve kurtuluş senelerinden sonra, Akif aramızdan gayboldu. Onun Kahire’de bir medresede [2] vazife aldığmı duyduk. Ne olmuştu? Vatan için döktüğü göz yaşları yalan mı idi? Hayır, hepsi doğru idi... Akif, inkılâbın kuvvetine, hızına dayanamamıştı. Daha uzun sürecek olan bu çetin yolda çoktan yorulmuşa benziyordu. Yorgun, hattâ kızgın, hattâ kindar olarak gözlerini bize yummuş, kulaklarını tıkamıştı.

îzmirden Mısıra giden arkadaşlarım teessürle anlatıyorlardı:«Onu medresenin kuytu ve karanlık bir köşesinde [3] adetâ î’tikâfa

[1] «Güftelediği». - H. B. Ç.[2] Akif’in vazife aldığı müessese medrese değil, üniversitedir.[3] Yanlış olacak.

343

Page 343: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

çekilmiş bir halde bulduk. Hiddet ve gazab içinde bizi, Ankarayı inkâr edib dururdu...»

Küskün Fikrete Zanguç diyen şair, ayni buhrana düşmekten kendini kurtaramamış, Camiülezherin [1] kürsüsünde gördüğü zâhidâne rü’ya- larla, Türk âlemindeki hakikati boş yere inkâr edip durmuştur.

*

Zaman ve insanlar ne tuhaf :Gazeteler ve dostlar Akif’i unutmıyacaklarmı, öldüğü günü (Akif

günü) olarak kabul edeceklerini söyliyorlar. Bu çok lâzımdır. Büyüklere karşı her zaman saygılarımızı göstermeliyiz.

Ancak, bir vakitler Fikret için de böyle demiş, «Seni unutmıyacağız» diye feryad etmiştik ama, şimdi galiba mezarını Filorinalı Nazımdan başka ziyaret eden yok...

K. Ö.

(Akşam) Gazetesinin 4.1.1937 tarihli nüshasından :

Ölümiyle memleketimizin fikir ve san’at adamlarının hayat ve şah- siyyeti üstünde düşünmeğe davet eden Mehmed Akif’e, bu satırlarımla son vazifemi yapmak istiyorum.

— Safahatımda eğer şîr arayorsan, arama;Yalnız bir yeri vardır ki hazindir.

— Göster.— Küfe.

— Yok..— Hasta,

— Değil.— Hangisi ya?

— Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömrü heder...

Akif’in hayatı, yedi kitap tutan — kendi dediği gibi üç buçuk nazm değil— Safahat’m sahifeleri arasına gölgesini bırakmış bir eserdir. Bu eserin haricinde, onun hayatına yeni bir mana katacak hiç bir şeyi yok­tu. Hocalık, müdürlük, pehlivanlık, mütercimlik ve daha başkaları, hattâ şahsının tarihinde bir varlık sayılamazlar. Bir gün toprağa düşen gölgesi gibi vücudunun da cansız, yerlere serileceğini imrenerek ifade eden Mehmed Akif, Kleri Kal bir temayülün edebiyyatımızda hakikaten kud­retli bir mümessili olarak bizim dünyamızdan ayrılmış bulunıyor.

[1] Camiül’ezherle imüversite arasında bir münasebet yoktur. O ayrı, o ayrıdır. Akif ünüversite veya mahalli tabirince «Camiatül külliyyetil mısriyye» de müderristi, profesördü.

H. B. Ç.

344

Page 344: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bayramda Fatih meydanı, Mahalle kahvesi, Hasta çocuk tasvirli şiir­leriyle Türk edebiyyatına halkçı bir şair olarak giren Mehmed Âkif, Bal­kan felâketi üzerine Fatih ve Süleymaniyye kürsülerindeki vaizlerini manzum bir hale sokarak milletin uyanmasını te’min için gene halkçı bir dille eserlerini yaratmıştır. Mezheb ve meşreb itibariyle tam zıddı olan Tevfik Fikret’in nesre çalan, fakat hiç bir satırında lâübalileşmiyen nazm lisanını, daha çok mahalle ve sokak diline yaklaştırarak almıştı. Onun ka­leminde aruz, her şeyi hikâye edebilecek bir kolaylık kazanmıştır. Hikâ­ye edebilecek diyorum, çünkü bu dille her şeyi ifade etmek mümkün de­ğildir. Bu kadar açık ve bu kadar anasırı tam bir üslûble söylenemiyecek karanlık ve karışık duygularımız olduğunu da unutmamalıdır.

Hayatı telâkki tarzına gelince: Mehmed Akif, her hâdiseyi din bakı­mından görürdü ve o gözle göstermeğe çalışmıştır. Adâlet deyince hayâ­linde Hazreti Ömer, şecaat deyince Hazreti Ali canlanır bir duyguda idi. Onun için Milletin her türlü felâketlerden kurtulup ereceği bahtiyar­lığı; gelecek günlerde değil, geçmiş zamanlarda arardı. Mehmed Akif’in telkine çalıştığı (Asri saadet) çöller ortasında, zamanda ve mekânda bugün olduğumuz yerden daha arkada bir yeşil vahaya benzetilebilir. Âkif buna inanırdı. Oman kudret kaynağı bu İslâmî îmandadır. İnanılan şey her ne olursa olsun inanış, kendiliğinden bir kuvvettir ve her ina­nışın sağlamlığı da samimiyyetinde görülür. Mehmed Akif mü’mindi. çünkü îmanında samîmi ve bundan dolayi da kuvvetli idi.

Onu şairliğe çeken, bu îman olmuştur. Sâde bu imanın te’sirile kup kuru bir din nâşiri olmaktan kendisini kurtaran, şairliğinin ilk zaman­larındaki halkçılık' duygusunun pehlivan ruhunda destanî hisler haline gelebilmesidir. Yoksa Âkif te emsali gibi her hadiseyi bir nas ile izah etmekten başka bir meziyyeti olmıyan her hangi bir medrese mensubun­dan başka bir insan olamazdı. İstiklâl harbinin en heyecanlı anlarında Ankaranın ufuklarından akseden top sesleri, onun bu ruhî ihtiyacını kar­şılamakta en coşkun bir musiki te’siri yaptı. İstiklâl marşının bazı satır­larında bu gürlemelerin kaybolmaz tarrakaları var. Daha önce Çanakkale için de ayni duygularla destanî bir şiir yaratan Mehmed Akif, bütün eserleri yok olsa gene bunlarla ebedî kalacak bir şair vasfını kazanmıştır.

Mehmed Âkif şiirlerini yaratırken başlıca iki unsur kullanmıştı; Di­nî, Millî. Açık olarak görmeliyiz ki, ruhumuzda onun şiirlerine ma’kes olan taraf, millî olan tellerdedir. Meselâ Çanakkaleyi anlatan şiir parça­sında iç duyğularımızı titreten vuruşlar, onun tasvir ettiği muhteşem ve âlemleri içine alan büyük ve muhayyel tabutun dînî anasırından değil, bu tabutun içinde yatan Mehmedciğin kendisinden geliyor. Bu muharebe, ne uhüd, ne de bedir gazvesine benzer. O, sadece Çanakkale muharebe­sidir. Karşı tarafta «Kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem nebelâ...» dediği her dinde ve hattâ bizim dinde düşmanlar, bu yanda ise Akif’i

345

Page 345: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

kahramanlıklariyle coşturan Türk yiğitleri vardır. Dava, aslâ bir tevhid me’selesi değildi.

İstiklâl mücadelesinden sonra Mehmed Âkif, cemiyette gördüğü de­ğişmelere inanmadı ve inanmadığı için de uymadı. Beş altı sene memle­ketten uzak yaşamasının sebebi budur. Çünkü onun cemiyyet telâkkisi geri idi. Halbuki kurtuluş zaferinden hızını alan inkılâb duramazdı. Bir muharebede sıkı bir yürüyüş zarureti hasıl olduğu zaman, bacaklarında kudret olmıyanlar, döküntüler arasında kalırlar.

Mehmed Akif halkçılık ruhunda ve Türk milletinin gösterdiği kah­ramanlıkların destanını duymakta büyük bir isabet göstermişti. Onun bence yaratıcı tarafı buradadır; yarına intikal edecek tarafı burası oldu­ğu gibi, bu isabete mukabil, büyük bir dalâlete de düşmüştü. Mısırda kendisini karşılayan ve koruyan nihayet şu veya bu ferd olmuştur. Hal­buki hastalandıktan sonra döndüğü öz vatanında tabutunu eller üstünde götüren ferd değil, cemiyetti; Feveranlı anlarında onun diliyle kendi bü­yüklüklerini duyan ve dinliyen Türk cemiyetinin vicdanı... Onun da çok yakından tanıdığı bir yiğit millet, kendisinin her hangi bir faziletine, fe­dakârlığına hitâb eden insan, hattâ düşmanı olsa unutmaz.

Mehmed Âkif, son zamanlarda yazmayı tasavvur ettiği (Haccetülve- dâ’) 1 ile değil. Mısırdan Istanbula hicretiyle bu dalâletini, mübarek vü­cudunun ölümünden sonra bile göğsünde taşıyan Türk vatanına karşı ödemiş ve afvettirmiş sayılmalıdır.

Haşan Ali YÜCEL

ÂKİF ÖLDÜ

(Karikatür) Mecmuasının 6.1.1937 sayılı nüshasından :

Halkalıda okurken her hafta mektepten Sarıgüzeldeki evine yürüye­rek gidip gelirmiş, bütün tahsil müddetince Şark şimendiferleri idaresine bir santim bile vermemiş veya verememiştir. Mektep yollarında en uzun yürüyüş rekoru hiç şüphe yok ki onda idi. Pazartesi günü mektepliler onun tabutunu ellerinin üstünde Beyazıttan Edirnekapısına kadar taşı­dılar. Genç mekteplilerin eli üstünde bukadar uzun mesafede taşınmak rekorunu da galiba Âkif kazanmıştır ve o iptidaya bu intiha, doğrusu pek yakıştı.

Ben onu 1906 da, yani otuz sene evvel tanımıştım. Sultanahmeddeki Orman nezaretinden Fatihteki evine akşam sabah hızlı hızlı yürürdü. Bo- raların savurduğu karla siyah sakalı savmlup beyazlanırken bile şemsiye ve palto gibi şeyler kullanmazdı. Nadiren kolunda lâzım olunca kullanıl­mak üzere bir pardesü bulunduğunu ancak farkederdiniz. însan «Diyo- jen» İh tası gibi onu da kaldırıp atacağını zannederdi. Tramvaya, yahut

346

Page 346: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

arabaya tenezzül ettiğini hiç görmemiştim. Tabutu da yanı başmda boş yürüyen Belediye arabasma tenezzül etmiyor gibi idi...

Mehmed Akif’in yetişmesi, gençlere bir örnek olarak anlatılmaya lâ­yıktır. En küçük yaşlardan itibaren her türlü imkânsızlıklarla güreşmişti. Bünyesi de, ruhu da hayatın güçlüklerile ve yoksulluklarile çarpışarak mukavemet ve kudret kazanmıştır.

Onda pehlivanlık merakı mutlaka vücudundan ziyade ruhundaki taş­kın kudreti istihlâk için meydana gelmiş olacaktır. Herhâlde irfanı ve ruhu, bünyesinden fazla pehlivan olan Mehmed Akif spor gençliğine ib­ret olacak bir timsaldi.

Ölümünden bir kaç ay evvel o amansız hastalığın elinde bir kale ha­rabesi gibi yıkılmış :

Bana çok görme İlâhî bir avuç toprağını.

deyişinde bile kendine mahsus bir ruh metaneti vardır. Hangi şair buka- dar pürüzsüz ve kuvvetli bir dille ölüm temennisinde bulunabildi?

Akif fikirlerinden, hislerinden kıyafetine ve itiyatlarına kadar her noktadan gayet tabiî, bilhassa son derece samimî bir memleket adamı idi. Bazı eserlerindeki kanaatlere iştirak etmediğiniz zaman dahi onun tâ içinden kopan coşkunluklara uymamanız kabil değildir.

O, rüzgâr gibi, dalğa gibi, küllî kudretlerdendir. Sizi mutlaka sürük­ler.

Türk halk dilini onun kadar munis ve tabiî kullanan olmadığı gibi, Türk halkının gönlünü onun derecesinde doğrulukla ve samimiyyetle intak eden bir şairimiz yetişmemiştir. Öyle sanıyorum ki «Safahat» şark ufuklarında akisleri asırlarca dalğalanmıya namzet bir şaheser olarak kalacaktır.

Pazartesi günü Akif’i Edirnekapısındaki harabeye götürdüğümüz za­man memleketin bukadar kıymetli insanını yurdun bu derece kötü bir yerine bırakmaktaki acılığı derin derin hissettim. Mezarlığın ümranı ölülerden ziyade yaşıyanlarm teselli ve itminanı için değilmidir? Sekiz sene evvel Süleyman Nazif’i ayni çöplüğün biraz ötedeki köşesine bırak­mıştık. O zamandanberi kanunlar yapıldı, belediyelerde ayrıca daireler kuruldu. Fakat kabristanlar Akif’in «Utandım ağlıyarak, ağladım utan- mıyarak» mısraını tekrar ettirecek derecede elim olmaktan kurtulamadı. Ne yazık ki sevdiklerimizi sonunda mezbelelere atmaktan hâlâ hayâ ve isyan duymıyoruz deye büyük bir ıztırap altında eziliyordum. Birdenbi­re yüzlerce gencin bir ağızdan okudukları İstiklâl marşile doğruldum. Ya­şaran gözlerim ruhumun paslarını biraz yıkadı.

Akif’in büyük matemini mezarlığa gelirken de, oradan ayrılırken de gençler teselli etmiş oldular. 30. 2. Kânun 1936 Çarşamba

İbrahim Alâeddin GÖVSA

347

Page 347: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yazan : Edirne meb’usu Şeref AYKUT

1893 yılında Mehmed Âkif Edirne vilayet baytarı idi. Edirnedeki ha­yatı taşkın, coşkun geçen gençlik çağıdır.

Akif’le Edirnede arkadaşlık ettik. Bu samîmi bağ ölünceye kadar de­vam etti. 1896 da ayrıldık. Meşrutiyyette buluştuk ve en son millî müca­delede Büyük Millet Meclisinde bu karşılıklı mahabbetle uzun ve masum bir mâzînin hikayelerini söyleştik.

Akif Edirnede kocalmış arkadaşım Edirne meb’usu Faik Kaltakkı- ranın babası müverrih ve şair (Bâdî) merhum, Ömer Seyri. Hulki, Âşık Sadâî ile tanışmıştı. Bu üç zatin üçünün de hayatî örnek olmıya değer türk büyüklerimizdendir. (Bâdî) eksiksiz kırk yıl derin ve usanmaz bir araştırma ile, bir ilm aşkı ile Edirne tarihini yazmış. İki büyük cild eseri meydana getirmiştir. Bu gün Faikin kütübhanesinde güneşe çıkmak için bekliyen (Atalar sözü) derlemesi her halde eşi pek az bulunan bir eser­dir. Tarihi Kültür Bakanlığı aldı. Umarım ki bu değerli tarih kaynağını basmakla memleket irfanına büyük bir hizmet etmiş olur.

Akif’in en çok sevdiği Ömer Seyri idi. Bu nev’i şahsına münhasır, kendi kendisini yetiştiren adam tam orjinal bir koca Türk idi. Zabtiye neferi iken kapısında nevbet beklediği valinin uzattığı bir zarfın üstünü okuyamamış. Valinin «okumak bilmiyorsun da insanlar arasında ne ge­ziyorsun» sözü gücüne giderek, hemen belinden palaskayı atmış, okumak yazmak öğrenmiştir. Bir lisede hey’et dersi okutacak, cebir mes’elelerini yanlışsız hal edecek kadar ilme kavuşmuş, pürüzsüz türkce ile ya’zı ya­zar, şiir söylerdi.

Âkif bu adama meftun idi. İri vücudu, tatlı bakışlariyle insanın kal­bini dolduran okşıyan gözleri bu koca türkün ince ve temiz ruhunu gös­terirdi.

Âkif Seyrinin hatırımda kalan şu beyitlerini durmaz, tekrar ederdi.

Fark eder SEYRİ sada zatını beynelmahluk Âdemin de bilinir kiymeti efkârından.Bir değil olsa da bin cananı eyler ifna Merdi dâna dil olan hasılı namusla yaşar Mericin çağlayışı, göklere sır çekmiş ağaç Bana Türkün o büyük geçmişini anlatıyor.Bakma düşkünlüğüne sen bu büyük târîhin Onda hâlâ atamın ruhu dirilmiş yatıyor

Âkif, Seyri, Âşık Sadâî Seyrinin tavanlarına kadar toz toprak için­de yığılmış mecmualar, el yazısı kitablarla dolu hücresinde birleştiğimiz

MEHMED ÂKİF EDİRNE’DE

348

Page 348: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

vakit baykuş devrinin bütün zulüm ve adavet yaşatan muhitinden sıyrı­larak cezbeli ve vecd içinde saatler geçirirdik.

Edirne paşa konağının kapısında eski bir tarih taşı vardı. Orada şöyle bir mısra’ okunurdu :

Şer’ü Kur’an ile bunda kurulur hep dîvan

Akif’i Seyrinin hücresine karşı bu tarih taşım okurken sıra bu mısraa gelince onu şöyle okurdu :

Şer’ü kanun ile bunda soyulur hep insan!

O zaman Akif 20 ile 25 yaş arasında idi. Benim bir horde beygirim vardı. Akif bunun üzerine meşhur kıl heğbesini atarak üstüne biner, köy köy gezerdi ve türk köylerinden topladığı bin bir destanı içli ve duygulu gönlünden taşarak anlatırdı. Genç günlerimiz!..

Çanakkaleyi, İstiklâl destanını yaratan Akif’in göçtüğünü duyduğum vakit artık bu kırk beş yıllık arkadaşın aziz hatıralarını anarken fâniler arasından tertemiz eteklerini toplayıp giden bu lâyemût türkün adını yaşattırmıya and içen Türk gençliğine, Cümhuriyyet çocuklarına karşı ihtiyar gönlümde uyanan minnet ve şükranı da bildirmeyi bir borç say­dım.

ÖLMEDİ... ÖLMİYECEK... ÖLEMEZ!...

(ALKIM) Balıkesir Lisesi mecmuası, 15.1.1937 den :

Başımda bir kasırga esiyor, hafızam darmadağınık. Gözlerimden yaş akmıyor. İçimde hıçkırmak ihtiyacı var, hıçkıramıyorum.

Ağlamak istiyorum.Ağlıyamıyorum, kalbim göğsüme sığmıyor.Kafamda acı bir haberin ağır darbeleri işliyor.Ölmüş.

diyorlar. İnanamıyorum. Herkesin inandığına inanmak istemiyorum.— Hayır hayır o ölmedi...Kızıl tüllere bürünen semaya ismini haykırıyorum. Gök kararıyor,

bulutlar koşuşuyor, güneş sönüyor..Bir güneş sönüyor...Volkanlar kızıl lâvlar saçıyor, yer sallanıyor, hercümerç oluyor...Dudaklarım geriliyor, bir menbaın berrak suyundan içiyor :

Eski dünya, yeni dünya, bütün akvamı beşer Kaynıyor kum gibi tufan gibi mahşer mahşer Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,Avusturalyayla beraber bakıyorsun kanada!

349

Page 349: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Çehreler başka lisanlar, deriler rengârenk,Sade bir hadise var ortada: vahşetler denk Kimi hindü, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ Hani tâunede züldür bu rezil istilâ...

Yanan göğsüm serinliyor doymuyorum:Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin...

Göz yaşlarım boşanıyor..Ağlıyorum... Ağlıyorum...İçimden gelen bir ses bana haykır diyor.— Neden gittin? Sana daha doymadık. Biz teselliye muhtacız..ÂKİF!

Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın «Gömelim gel seni tarihe» desem sığmazsın

Bana cevap verin gökler, dağlar, denizler...İnanamıyorum öldünmü?..

Dik duran başım göğsüme düşüyor, bütün benliğim mukatdes bir dua karşısında titriyor :

Şu serilmiş görünen gölgeme imrenmedeyim,Ne saadet! hani, ondan bile mahrumum ben Daha yıllarca, eminimki, hayatın yükünü Dizlerim titreyerek çekmeye mahkûmum ben Çözde artık yükümün kör düğüm olmuş bağını,Bana çok görme İlâhi, bir avuçtoprağını...

K. Feyzi OZAN

MEHMED AKİF’İN ÖLÜMÜ

ALKIM, Balıkesir Lise mecmuası, 15.1.1937 den :İstiklâl marşımızın büyük şairi Mehmed Akif’i de aramızdan kaybet­

tik. Geçenlerde onu üniversite gençliği ellerinde taşıyarak mezarına gö­türdü. Acaba onun ruhu «sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir» mıs- raınm beyhude yere söylenmiş olduğunu hissettimi? Nankör oLmıyan gençlik çanakkale için en büyük destam yazan, İstiklâl harbi için en gü­zel şiiri düzen şairi nasıl inkâr edebilirdi. Millî edebiyatımızın en güzel bir köşesinde oturan bu büyük şairi o edebiyatın içinde dolaşanlar dai­ma hürmetle selâmlıyacaklardır. İstiklâl marşı söylenirken ayağa kalkan her Türk onu hatırlıyacaktır. Çanakkale için öğünen her Türk onu düşü­necektir.

Ne yazık bize ki o büyük şairin kalemi bir daha yazmıyacak, ne mut­lu ona ki ölmüyen ölülerin arasına karıştı bakînin dediği g ib i:

Bakî kalan bu kubbede bir hoş seda imiş.A L K I M

350

Page 350: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

MERHUM BÜYÜK ŞAİR MEHMED ÂKÎF’İN HAYAT VE EDEBÎ ŞAHSİYYETİ

ALKIM, Balıkesir Lisesi, 15.2.1937 den :

Mehmed Akif 1873 de İstanbulda doğmuştur. Babası Tahir efendi Arnavutluğun ipek şehrinde doğmuş ve genç yaşında îstanbula gelip yer­leşmiştir. Burada fatih müderrisliği yapmış ve bu esnada Buharadan İs- tanbula gelip yerleşmiş bir ailenin kızı ile evlenerek 1873 senesinde Âkif dünyaya gelmiştir.

Mehmed Âkif babasının Arnavut olmasına rağmen Arnavutça bil­mezdi. ilk tahsili babasından arapca ve farsca öğrenmekle başlıyor ve ulumu arabî dersinden icazetname alıyor, bundan sonra mülkiyeyi idadi­yi ikmal etmiş ve baytar mektebini birincilikle bitirerek ziraat nezare­tinin beşinci şubesinde memur olmuştur.

O zaman çok iyi derece ile mezun olanlar tercihan nezaret maiyetine alınırlardı. Bu sebeple Âkif İstanbulda kalmıştır. Fakat memuriyeti es­nasında bir haksızlığa maruz kalıyor, haksızlığı hiç sevmiyen Âkif der­hal istifa ediyof.

Buradan sonra onu İstanbul edebiyat fakültesi müderrisi olarak gö­rürüz. Burada bir iki sene müderrislik yapmıştır, fakat yine arkadaşla­rından birine haksızlık yapılıyor, bunun üzerine Âkif müderrislikten de istifa ediyor. Meşrutiyet başlangıcında «Sıratı müstakim» mecmuasım çı­karıyor. İlk olarak şiirlerim bu mecmuada neşretmiştir. «Sıratı müşte­kim», «Sebilürreşit» ismini alarak 1925 e kadar devam etmiştir.

Mütareke senelerinde «Darülhikme» baş kâtiplik ve azalığında bu­lunmuştur. Fakat Akif millî kuvvetler lehinde propağanda yapmağa baş­layınca bu işten çıkarılmıştır. Bunun üzerine Ankaraya gitmiş 1920 sene­sinde Burdur vilâyeti saylavı olarak Büyük Millet Meclisinde bulunmuş­tur. 19'25 de Mısır darülfünun Türk edebiyatı müderrisi olmuş bu esnada Kur’an-ı Kerîm’in tercemesi ile uğraşmış ayni zamanda en güzel eseri ve «Safahat» ın yedinci cildi olan Gölgeler’i vücuda getirmiştir.

Âkif Mısırda «siroz» hastalığına tutulmuş ve ölümünden yedi ay ev­vel îstanbula gelmiştir. 28 kânun evvel 1936 senesinde büyük şair altmış üç yaşında iken yarattığı büyük edebiyat abidesini geridekilere hediye ederek vefat etmiştir.

Şunu da yazmadan geçemiyeceğim :Meşhur atalar sözüdür: «Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur» der­

ler. İşte bunun tam canlı misali Mehmed Akif’tir.Akif sporu çok severdi en çok meşgul olduğu spor şübesi de pehli­

vanlık ve denizcilikti. Akif’in hususi bir kısbeti bile vardı. Onun vücudu çok güzel ve mütenasipti. Âkif avcılıkla uğraşmamıştır, o can yakmağı hiç sevmezdi ayni zamanda çok merhametli idi ve her gördüğü fakire yardım etmek isterdi.

351

Page 351: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Âkif çok hassas bir ruha malikti. Küçük bir hadiseden müteessir olur ve bu teessürlerini eserlerinde çok güzel, samimi ve inandırıcı bir surette anlatırdı. O ne yazdıysa duyarak, kendisine fazla tesir eden eserlerini ağlıyarak yazdı. Âkif az söyledi öz söyledi.

Onun eserlerinde eski ruhu taşıyan yeni şair olarak görürüz, bunun başlıca sebebi muallim Naci’yi çok sevmesi ve onun tesiri altında kal­masıdır.

Akif’in mensur eserleri yalmız «Sıratı müştekim» deki makalelerin­den ibarettir, zaten o düşüncelerini manzum olarak o kadar kuvvetli ifa­de ederdi ki bir çok arkadaşlarına manzum mektuplar göndermiştir [1],

Mehmed Âkif tabiatlı olduğu gibi görmüş ve gördüğünü mübalâğasız anlatmış, halkı içinden tanımış ve tanıtmıştır. Bu sahada biz hikâyeci­likte Hüseyin Rahmi’yi, makalecilikte Ahmet Rasim’i ve şiirde Mehmed Akif’i görüyoruz. Eserlerinin hemen hepsi aruz vezni ile yazılmıştır onun aruzu kullanışı hakkında Süleyman Nazif şöyle der: Nasıl ki Hazreti Da- vutun elinde demir balmumu gibi her şekli alabilecek hale gelmişse Akif’in elindede kelime ve aruz olur.

Kendisi daha mülkiyei idadi mektebinde iken şiirle uğraşmış ve bay­tar mektebinde bir çok güzel eserler meydana getirmiştir. Fakat o bütün bu yazdığı şiirlerini beyenmemiş ve yakmıştır. Kendisinin ilk kitap ha­linde neşrettiği eseri Safahat yedi kitabın birleşmesinden hasıl olmuştur. Bunlar sırası ile şunlardır :

1 — Safahat, kendisinin en güzel parça şiirlerinden olan Küfe, Mey­hane, Seyfi baba, Mahalle kahvesi bu kısımdadır.

2 — Süleymaniye kürsüsünde müslüman milletlerin hayatlarını ve lisanlarını tasvir etmiştir.

3 — Hakkın sesleri balkan harbi zamanındaki müslümanların uğra­dıkları facialardan bahseder.

4 — Fatih kürsüsünde.5 — Hatıralar.6 — Âsim, herkesin çok sevdiği Çanakkale şiirleri bu kısımdadır.7 — Son cilt Mısırda tab edilmiştir.Safahat’ın edebi kıymeti sırasıyle biribirinden kuvvetli ve kıymet­

lidir. Akif’in bundan başka bir çok dağınık şiirleri vardır, kendisi Mı­sırda iken Kur’an-ı Kerîm’in tercemesi ile uğraşmış fakat yaptığı terce- meyi beyenmediğinden yakmıştır.

Akif dört lisanı biribirinden farksız olarak bilirdi, bunlar: Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca... O arapçayı bir arap âlîmi ile boy ölçüşebile-

A K İF ’İN EDEBÎ ŞAHSİYETİ

[1] Hocamız Sabri beyde de bu mektuplardan mevcuttur.

352

Page 352: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

cek kadar, fransızcayı edebiyatı ile bilirdi, acemceyi de arapca kadar bi­lirdi.

Esbak sadrazam Sait Halim paşamn fransızca yazdığı bir çok eserleri Türkçeye terceme etmiş ve Sait paşa bunları Mehmet Sait imzası ile intişar etmiştir. Yine arapcadan bir çok tercemeler yapmıştır.

Bir çok Fransızca eser okumasına rağmen hiç terceme yapmamıştır. Mehmed Akif’in eserleri hem lirik ve realisttir, fikirlerini açık olarak açık cümleler ile ifade eder. O, dinini saydığı kadar Vatanım da say­mıştır.

Vatanı şöyle izah ediyor: ben o toprağa vatan derimki üstünde mil­letimin devleti icrayı hükümet etsin böyle bir toprak üstünde küçük bir kulübe kâfidir.

Eğer vaziyet ve hadiselere bakılacak olursa Akif Türkün en son aruz şairidir, onu toprağa gömmekle aruzu da şarka iade etmiş bulunuyoruz.

Balıkesir Lisesi talebesinden Edebiyat Kolundan

İBRAHİM

AKİF’İ NASIL ANLAMAK İSTEDİLER?

Korkut BAYÜLKEN«Akşam gazetesinde (Mehmed

Akif) adiyle çıkarılan bir kitabta tekrar edilen makalesi dolayisiyle bay Haşan Ali Yücel’e...»

Şöyle başlıyorum. Öyle sanıyorum ki, bay Haşan Ali de Akif’i afet- mekte kendine bir pay ayırmış olacak. Neyse, ayrılan bu payın hak ol­masında ittifak edemem.. Zira, hak ancak bir vazife ile kesbolunabilir. Acaba Akif’e karşı olan vazife yapılmışmıdır?

Millî varlığımızın en canlı misali olan koca İstiklâl şairimize karşı borcumuzu ödedikmi? Vazifemizi yaptıkmı? Kendilerinden, her şeyden önce bunu öğrenmek isterdim. İşte bu istemek mecburiyetinde kalışım Akif’im için esasen kanamakta olan yaralarımı bir daha zorla deştirmiş- tir. Müteessirim;

Akif’in, uzun zamandan beri sevgili yurdunun dışında yaşamasına sebep olarak gösterilenler.. Daha sıcaklığını kaybetmemiş mübarek vü­cudunu kucaklıyan mezarını taşlatmaktan başka bir şey değildir. Anla­mıyorum, yoksa, büyüklerin mezarını taşlamak meşhur olmak için bir sebep bir fırsat; yine yoksa bir modamıdır? Akif’in cemiyette gördüğü değişmelere inanmadığını kim nesiyle ispat ediyor? Ve ispat edebilir?

F: 23 353

Page 353: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bana — yalnızca söylemek i§ değil— bütün vesikalarını önüme yayarak ispat etmek lâzımdır. Bu gün sizden bunu istiyor.. Yarın, bizdende ay­nını istiyecektir. Onun için, Akif’in temiz alnına yoktan bir karayı çe­kerken hiç olmazsa, bir an olsun, onun sönmiyecek bacalarının karşısın­da düşünülmesini isterdim.

Sizin «inanmadı, inanamadı» dediğiniz değişiklikleri ve eğer Âkifi anlamak istemişseniz, anlamak isteseydiniz daha dünden, ta Çanakkale kıyılarından Sakarya boylarına kadar adım adım kanlarla sulanan top- raklarm alevleri içinden büyük bir türk inkılâbının doğacağını ölümle­rin önünde sarsılmayan inancı ile haykırdı... Haber verdi. Bize bunlarıO müjdeledi! Sonra... inanmadı öylemi? Akif’e dil uzatmak için en mü­sait bir fırsat saydıkları dindarlığı ile kendinin haber verdiğine inanm.a- mış olmasını iddia etmek biraz değil tamamen garipdir. Hem bizzat, onun dâhiyane kuvvet ve kudretini imanından, samimiyyetinin yalnızca mü’- minliğinin kaviliğinden olduğunu söylerken böyle bir iddiada bulunma bilmem ki verilen hükümler hakkında bize ne kadar inanç verebilir?

«Doğacaktır sana vadettiği günler hakkın, kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın»

diyen ve istiklâli milletinin biricik hakkı olarak bilip bütün ömrünce onu istiyen bir kimse istiklâlini almış bir milletin neler yapacağını tak­dir edemiyecek kadar kısır kafalı... Ve Avrupayı, AvrupalIların neler yaptığını, yirminci asrın ne olduğunu görüp takdir edemiyecek kadar kör değildir ve — öyle düşünenlerin hesabına— müteessirimki değildi. Bu­nun için Akif’in ne zamanda ve ne zeminde yaşadığını söylemeğe hacet yoktur. Akif’i bilmiyen elbette onun ne olduğunu takdir edemez. Her şeyden önce, ne istediğini anlıyabilmek için «Hakkın sesleri» ni ve bahu­sus bütün «Safahat» ı satır satır, tek tek okumak lâzımdır.

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

diyerek... Küf bağlamiş kulaklara, erimiş imanlara haykıran bir adamın şuursuzluğunu iddia etmek akıllara durgunluk verecek kadar garip ve acıdır. Zira Akif’e (inanmadı) demenin bundan başka bir manası olamaz ve yoktuda. Demek:

«Verme... dünyaları alsanda bu cennet vatanı»

Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl»

diye çırpman adam sosyal bakımca geri imiş. Acaba yirminci asır sos­yolojisinin bel kemiğini kıran şu iki hakikattan başka nedirki? Ah Akif’im, bir türlü anlaşılmak istenmedin gittin!.. Aşkını, en kavi imanla­rının bile sarsıldığı, titrediği izmihilâl karşısında... Dumanlanan kafalara

354

Page 354: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ışıktan birer çivi gibi çelikten çekicinle bit bir gomülünceye kadar ça­karken bugün seni softa ve geridir diyenleri o zaman... Orada görmek isterdim heyhat.

*

Softa dediler... Tarihten utanmasalardı (mürteci) bile diyeceklerdi kim bilir belkide dediler. Fes meselesinden yurddan atıldığmı ortaya sü­rüp uzun uzun dedikodular yapıldı... Geri kafalı dendi fakat hiç bir kim­se Akif gibi tanımağa yanaşmadı. Lâkin söyledi... Ağzına ne gelirse, ka­lemine ne dolaşırsa yazdı. Akif’i Akif gibi biliyorsanız. Lütfen anlatınız, ispat edinizki inanalım buna ihtiyacımız var. Çünkü Âkif ne kupkuru bir şair, nede ulu orta bir insandır. O milli varlığımın, kahramanlığımın biricik dilidir. Kendimi yalnızca onda bulur ve onda görürüm. Ölüm son milli şairimizi elimizden aldı, gitti. Öksüz kaldık. Biz Akif’i Çanakkale; İnönü, Sakarya, Dumlupınarlar bahasına kazanmıştık. Nasıl böyle bir dö­nüşe imkân yoksa, bir daha (Mehmed Akif) kazanmamızada imkân şöy­le dursun, ihtimâl bile yoktur. O geçti artık. O kuyruklu bir yıldızmış. Bir defa (1840) da görünüp, (1888) de kayboldu. Bir defada (1873) de par­layıp (1936) da eridi, gitti. Bakalım bir daha ne zaman görünür?

Efendiler... Dikkat ediniz, Akif’in alnına vurulan kara benim alnıma vurulmuş demektir. Bense, yarma temiz alınile çıkmağa çalıştığınız yeni nesilim. Yani ümidi istikbal. Daha açık. Atamın Cumhuriyet ve istiklâli emanet ettiği o türk genci benim! Ben yarına milli varhğımdan alınan granit taşlarla temeli atılmış bir benliğe dayanarak. Ortasında şereften bir meşale yanan pak alnımla çıkmak istiyorum. Âkif ise, bu temel taş­larımdan biri belki değil muhakkak en mühimidir. Onun dilindeki (Ça­nakkale) sinde civanmertliğimle (şerefimi) (korkma sönmezinde) asalet ve istiklâlimi duyarım, görürüm. Onlarda yalnızca ve bütün benliğimle ben yaşarım ve yarın, yine onu söyliye söyliye ölüme karşı gideceğim. Yalnızca o( istiklâlim) için.

Şimdi, açıkça ve acı acı bir daha beraberce tekrar edelim ki; Akif’i biz daha ölmeden unuttuk. Firdefsinin bininci, Marseyyez şairinin yüzün­cü seneleri anılırken biri bin sene, diğeri yüz sene sonra onları koynuna alan toprak yığınının önünde istisnasız bütün bir İran koca bir kozmo­polit Fransa diz çökerek yerlere kadar eğilirken biz ölmüş olanın meza­rını taşlamakla, ölecek olanın son çorba tasını devirmekle meşguldük. Ne acı. Bir (Puşkin) için hararetle devir yapılırken Tekirdağı bağrından çıkardığı koca adamı unutmuş ve bir kemal gecesi yapmamıştır. Bir (Maksimgorki) için bütün matbuat, radyo, her türlü vasıtalar matemi bütün dünyaya haykırırken her taraf karalara bürünürken Akif’im için birer sütun çok görünmüş ve okadarcıkla unutulup gitmişti. Öyle sanı- yorumki bunların her biri sizce Akif’in softalığından ve geriliğinden kat kat daha yüzkızartıcıdır.

355

Page 355: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Akif yaratıcı ve ebedi bir şairdir. Bizi coşturan ilhamını millî var­lığımızdan almıştır. Âkif cemiyyette gördüğü değişmelere inanmamıştır. Akif’in cemiyyet telekkisi geri idi, Akif halkçılık ruhunda ve Türk mil­letinin gösterdiği kahramanlıkların destanını duymakta büyük bir isa­bet göstermiştir. Fakat Akif büyük bir delâlete düşmüştü, acaba bunlar yapmadan yıkmaktan başka ne ifade ediyorlar ve birinin yaptığını diğeri yıkmaktan başka neye yarıyor. Hiç biri biçarenin koltuklarma girip ayağa kaldırdıktan sonra ayağının altına karpuz kabuğu koymakta ne mana var? Ya bas omuzlarına çiğneyip istediğin yere çık. Yahut geç kar­şısına gözlerini oğuştura oğuştura, hayran hayran bak! Bana ancak bu şekilde bir taraflı hareketler bir mana verir ve bir şey anlatabilirler. Di­ğer şekilden ise hiç bir şey anlamıyorum, hayretten başka...

Mısırda kendisini karşılıyan ve koruyan nihayet şu veya bu fert ol­muştur diyip itiraf etmenizi çok isabetli ve fakat eksik, yine dar bul­dum. Halbuki bunun başka tarafdan, başka kıymetlerle ölçülebilecek ve ayrı ayrı hepimizin yüzümüzü ilel ebet kızartacak kadar acı tarafı var­dır. Evet Mısırda Akif’i şu veya bu fert korumuştur. Acıdır ki ;

Arkadaş yurduma alçakları uğratma sakın

kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?

diye canından daha kıymetli olduğunu anlatmıya çalıştığı sevgili yurdun­da, yabancı ellerde değil, ölüm kanlı dişlerile ömrünü kemirirken yardı­mına yine o veya bu fertten, bir Mısırlıdan başka hanginiz koştunuz? Hanginiz elinizi uzattınız? Bunu uğursuz bir tesadüfle tekrarlamak mec­buriyetinde kahrken burkulan içimden kopan, dolan gözlerimden dökülen acı eseflerimi yine derin bir sızı ile anarım.

Öyle anhyorumki Akif için kısaca «biz onu daha ölmeden önce unut­muştuk ve unuttuk» desek daha yerinde bir itiraf, daha âsilâne ve hak­şinaslıkla verilmiş bir hüküm olacaktır. Gelecek nesillerin daha sadık çıkacakları ümidi elimde kalmış olan son tesellidir. Onlar Türk İstiklâl marşının ölmez şairi için bugünkü âsilâne itirafımızdan dolayı bizleri af etmeseler bile hiç olmazsa mazur göreceklerdir.

O kabahat ve günahını nihayet borcunu her ne suretle olursa olsun vatanına karşı ödedi. Acaba biz ona karşı olan borcumuzu nasıl ödiyebi- leceğiz?

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl...

K A Y N A K — Balıkesir, 19.2.1937

356

Page 356: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(TAŞAN) — Merzifon, 1.2.1937 den:

AKİF GECESİ

Büyük ve değerli şair Mehmed Akif’in ölümü münasebetile evimizin dil, tarih edebiyat komitesi bir ihtifal programı tertip ederek bir Akif gecesi yapmıştır. Şairin hayatı ve eserleri anlatılmış, en güzel şiirleri okunmuştur ve aynı ergeyle dergimizin bu sayısında da üstâda geniş yer verilmiştir.

MEHMED ÂKİF ÖLÜMÜ

Ölümün kalbimizde acı bir iz bıraktı Ruhun göklere doğru ebediyyete aktı,Savaşı yenen sesi ölüme mağlup oldu,Hayır! O, meçhullerde yol bularak kayboldu.Gökten görülebilir, bu mutlu günler ancak:«Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak»

Mısınn çöllerinde yurt özlemini çektin,Yadeller toprağına (ümit) tohumu ektin.Gözlerin görmek için kızıl alevle yandı.Uyan!., dediğin ulus gördün nasıl uyandı.Ömründe ilk defadır gördün aydınhk ocak:«Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak»

Burhan ESEN

BİR GÜNEŞ DAHAMI SÖNDÜ?

Yarab bu nasıl faciadır, kalbimi yaktı.Birden tutuşup saikalar beynime aktı,Yarap bu ne afet, bu nasıl kanla felâket?Akif gibi üstada da kıydın mı nihayet?Akif ki, senin bülbülün olmuştu yerinde,Şakrardı bütün camilerin kürsülerinde.Coştukça coşar, vahdeti, tevhidi anardı.Kalbinde İlâhi bir özün aşkı yanardı, her sanihası arşa karin, ferşe tahiyyat, her şiiri, edep, felsefe, nükte, hikmiyyat.Yurdunun, milletinin derdine her an ağlar Dökerek göz yaşını ırmaklar gibi çağlar, ırkının çektiği her türlü mesaip, mihnet,

357

Page 357: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

hep onun bağrına işler, hep onundur kasvet, ya onun bir de şehit askeri vardır (Mehmed)Allah, allah o ne kudret, o ne tazim, heybet yerde, gökte bulamaz şanına lâyık makber,(seni tarihe de gömsem, yine sığmazsın) der.Sonra bir türbe yaparki o mübarek naşa, türbe değil bence, o bir naziredir arşa, yarap bu ne halettir, saldın beni feryada, bilmem nasıl yaraşır, ölüm böyle üstada, mahşeredek açılmaz, bu matemin siyakı, bu mudur, rabbim bize, mev’ut adli İlâhi?

i. HAKİ ENGİN(TAN) Gazetesi 28 1. Kân. 1936 nüshasından :

Safahat ve İstiklâl marşı şairi üstâd Mehmed Akif dün akşam yedi buçukta hayata gözlerini yummuştur.

Merhum son günlerde kara ciğer hastalığı yüzünden şiddetli buhran­lara uğramış ise de buhranları atlattıktan sonra tekrar açılmış ve yine dostlarını ve zairlerini kabul ederek konuşmıya başlamıştı. Dün akşam da hayatının son dakikalarına kadar çocukları ile konuşmuş ve birden­bire uğradığı nefes darlığını müteâkib vefat etmiştir.

Kendisi altı yedi aydan beri tedavi ediliyor, fakat günden güne kuv­vetten düşüyor ve zayıflıyordu. Son günlerde iskelet haline gelmişti. Bu­na rağmen üstâd kuvvei âkilesini muhafaza ediyor, günün bütün hâdise­leriyle alâkadar oluyor ve her hadise hakkında tafsilât istiyordu. Nihayet dün gece alınan bütün tedbirlere rağmen üstâd son nefesini vermiştir.

Safahat şairinin cenazesi bu gün öğle namazını müteâkib Bayazid camiinden kaldırılacak ve Edirne kapısında gömülecektir.

« *Mehmed Akif 63 yaşında vefat etmiş bulunuyor. İstanbulda doğmuş

ve Baytar mektebi âlisinden neşet etmiştir.Uzun müddet baytarhkla meşgul olmuş, daha sonra eski darülfünun­

da müderrislik etmiş, milli cidal senelerinde Burdur meb’usu sıfatiyle Büyük Millet Meclisinde çalışmış, nihayet Mısıra giderek Mısır üniver­sitesinde türkçe profesörlüğü yapmıştır. Yedi ay evvel İstanbula dönen şair derhal tedavi altına alınmış, hastalıktan kurtularak Safahat’ın se- kizincisini yazmayı ummuştu ve son dakikaya kadar bu ümidi sarsılma­mıştı.

Şairin memlekete bıraktığı eser Safahat’ın yedi cildidir.İstiklâl marşı üstâdı, milli savaşın şairi yapmış, Çanakkale harbinin

en büyük edebî âbidesi olarak yaşamıştır.Merhuma mağfiret diler, kederli âilesine taziyetlerimizi bildiririz.

358

Page 358: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(Yedi Gün) 20.1.1937

Şair Mehmed Akif’i, ilk defa, 1911 de Darülfünun edebiyyat şubesin­de tanıdım. Eskilerin baba_^ani dedikleri tavırları gözümün önüne geli­yor. Sangı, cübbesi ve şalvarı olsaydı, şübhesiz bu tavırları ona daha fazla yakışacaktı. Hiç yapmacığı yoktu.

Fecri-âti’nin idadi gençleri arasında itibar kazandığı günlerde idi. Âkif hakkında bu edebiyyat mektebinin hürmetsizlik hislerinin te’siri altında bulunuyordum. Derste bir aralık yenilerden bahsetti. Genç şair­leri manasız olmakla itham etti. Sıramdan doğruldum.

— Fakat bu şiirler de manalıdırlar...Kayıtsız ve küçükseyen hali ile sordu ;— Ya öyle mi? Bir tanesini tahtaya yazınız da manasını bana an­

latınız.Ahmed Haşimi seviyordum. Onun bir kıtası aklıma geldi.

İsyan-i mevc-i zâhire ettinse vakf-ı güş çarparken üfk-u sahile...

Tahtaya yazdım ve anlatmıya çalıştım. Galiba Rüşen Eşref -te sınıftaidi.

Bu şiiri yazan Ahmed Haşimi mi, yoksa onu anlatmak iddiasında bu­lunan beni mi daha sapıtkan bulduğunu bilmiyorom. Benim kendisi hak­kında verdiğim hükmü ise hiç sormayınız.

Akif’i okuduğum vakit, Namık Kemalin meşhur Kasidesini, Tevfik Fikretin Balıkçılarını veya Haşanın gazasını, muallim Nacinin Bedir gaz­vesini, yahut bir muhacir çocuğunun feryadını hatırlarım. Akif, hakikat­te, Naci gibi lisancı, Fikret gibi nazımcı ve Namık Kemal gibi, eski ta­biriyle, hamasi idi. Fakat medresenin şairi idi.

O da OsmanlI medresesi hakkında tarihçi Ahmed Cevdet paşanın fikrindedir. Yani, medrese bozulmuştur. Medrese ilim ve ahlâk soysuz­luğuna uğramıştır. Onu eski şerefine ve müslümanlığı aslî saflığına ka­vuşturmak lâzım gelir. Garb medeniyyetinin iyi nesi varsa, din onları men’edemez; dinin reddettikleri ise, bu medeniyyetin seyyieleridir. Biz Tanzimattanberi işte sadece bu seyyieleri, yahut, zevahiri taklid edip gelmekteyiz. Siz makine yapınız da isterseniz sini etrafına çömelip elle yemek yeyiniz. Şer’i mahkemeleri değil, şeriatı düzeltmiye bakınız.

Şair Akif’e Arnavut damgasını vurmak isteyenlere bakmayınız. Şair Âkif bir müslüman milliyyetperveri idi. Yani Arnavut olduğu kadar Türk, Türk olduğu kadar Arab, Osmanlı-aşırı b ir , ümmetçi idi. Vatan­perverliği müslümanlık âlemi genişliğindedir.

Vatan ne Türkiyedir Türklere ne Türkistan Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir: Turan

diyen Ziya Gökalpın turancılığı, onda müslümancılıkla değişiyor.

ŞAİR MEHMED A K İF

359

Page 359: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

İslâm orta çağının en derin karanlığı içindedir. Bütün müslümanlar onun istediği üzere adam olabilseler, halife imparatorluğunu kurabiliriz. Şark şark, garp garptır. İslâm âleminden garp âlemine geçemeyiz. Çünkü bu medeniyyetin bütün maneviyyatı hıristiyandır. Biz sosyal prensipleri ve ahlakı, müslümanlıktan ayrılmıyan bir medeniyyete vücut vermeliyiz.

Tevfik Fikretin TARİH şiirini bir küfür saymıştır. Fikrete verdiği sıfat ZANGOÇ idi. Fikret te ona MOLLA SIRAT adını takmıştır.

Tanzimatcılığm iki türlü tenkidi vardır. Biri şarklıların tenkidi, biri garpçı Türklerin tenkidi. İki taraf ta hicivlerimizde ekseriya birleşiriz. Fakat, onlar Osmanlı inkılâbılarını, kurtuluş yollarını şark medeniyyetini kurtarmakta aramadıkları için, biz ise garp medeniyyetciliğini daha iyi anlamadıkları için itham ederiz.

Akif’in yazmış olduğu milli marşımızdaki :

medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar

mısraı, Akif’in hıristiyan garbe karşı bütün müslümancı gayzını gösterir. Akif Çanakkalesinde de, marş küftesinde de samimî idi. Onun fedakâr bir müslüman vatanperveri olduğuna şübhe edilemez. Fakat biz ne Ça- nakkaleye, ne de Anadolu ihtilâline onun gözü ile bakamayız. Bizim iki mücadeiemizin ruhunda da garp emperyalizminden olduğu kadar, şark- lıktan kurtulmak ihtirası vardır. Biz felâketlerden yalnız garbı değil, kendi şarklılığımızı me’sul tutarız. Kurtuluş yolu, bu asrın medeniyyeti içinde onun bir milleti ve devleti olmaktır.

Birinci Millet Meclisinde, Mustafa Kemal ile bazı arkadaşlarından gayrisi Akif’in ekseriyyeti idiler. Mustafa Kemal zafer sonrası hakkında, İzmire girinceye kadar susmuştur.

Akif şapka kararı çıktığı vakit, onu eline alarak, başı açık rıhtıma geldi ve bir vapura binerek esir ve müslüman Mısıra gitti. Şübhesiz bü­tün inkılâblarımızın ve şark tarihinde iki de’fa kurmuş olduğumuz bü­tün hürriyyetlerin, lâyisizmin, tefekkür ve vicdan hürriyyetinin aleyhin­de idi. Fakat şurası var ki, doğup büyüdüğü vatanının dünyada kazan­dığı şeref, ona, sığınmış olduğu yarı-sömürge havası içinde büsbütün kuvvetini hissettirmiştir.

Nihayet, başında şapkası, fakat kara ciğerinde kanseriyle türkiyeye döndü.

«— Onun hasretine dayanamadım», diyordu.Bir çok fikirlerde birleşemediğimiz Akif’in, bizden asla ayrılmayan

tarafı, şerefli ve müstakil bir millet görmek olmak davası idi. Akif, kara softaların binbirinde gördüğümüz zilletlerin hepsinden uzak kalmıştır. Bizim fikirlerimize düşmanlığı, onu asla, vatan aykırı bir politika içine sürüklememiştir.

Akif, şerefli ve müstakil bir millet olmamız için, fikirlerinin zaferini

360

Page 360: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

istiyordu. Halbuki şerefli ve müstakil bir millet olmamızı, bizim fikirle­rimizin zaferi te’min etmiştir.

Akif milli marş güftesinde hayal ettiği istiklâl Türkiyesinin toprak- lannda yatıyor. İnandığı Allahtan, bu Türkiyenin mes’ut ve kudretli kal­masından başka hiç bir şey dilemiyerek ölmüştür.

Falih Rıfkı ATAY

SUHBETMEHMED ÂKİF

30 İkinci Kânun 1937 tarihli (Akşam) Gazetesinden :

Mehmed Akif’in şiirlerini çoktan beri okumamıştım. Eskiden sevmez­dim. Çünkü o zamanlar şiirde, Mehmed Akif’in kitablannda bulunabile­ceklerden büsbütün başka meziyyetler arardım. Benim indimde Mehmed Akif diye bir şair yoktu.

Yıllarla beraber fikirlerimin bir çoğu değişti. Mısraın güzelliğinden ziyade yaymak istediği «hakikat» e, ondan da ziyade şairin bir insan ola­rak kıymetine ehemmiyyet vermiye başladım. Mehmed Akif’in benim inanmadığım, doğru bulmadığım, hatta muzir saydığım kanaatları mü­dafaa ettiğini biliyordum; fakat îmanı için ıztıraba katlanmış bir adam­dır diyordum. Bu metanetin eserinde de bir aksi bulunduğuna emindim.

Biz hayal içinde yaşıyoruz. «Mehmed Akif din şairidir, an’aneleri, mazinin müesseselerini müdafaa etmiştir» dedikleri zaman hemen onu Dante, Milton, Claudel gibi bir şair, deMaistre, Taine, Macerras gibi bir mütefekkir sanıveriyoruz. Onu gözümüzde büyütüyoruz. Kitablarını aç­tığımız zaman huşû halinde, imanından alevli feryadlar Yohanna’nın vah­yini andınr lânetler koparan veya dînî hayatın kalbe verdiği sükünetle bahtiyar bir adamla karşılaşacağımızı sanıyoruz. AvrupalIların «reaction» filosofları, mütefekkirleri gayet ince, mantıkî ağlar örmesini bilen in­sanlardır. Bizim «reaction» mütefekkirlerimiz de öyledir sanıyoruz.

Geçen gün Akif’in şiirlerini işte o vehm ile okumıya başladım. Her manzumeyi, her mısraı sevmek istiyordum. İlk rast geldiğim güzelce parçayı bir ölmez eser saymıya hazırdım. Birinci cildde «Fatih camii» ni, «Hasta» yı okudum; ümidim kırılmadı, «Tevhid, yahut Feryad» ı okumı- ya başladım; sonlara doğru. «... Mülhidlere lâkin daha çok merhamet ey­le. — gümrâhlarındır ki ama leyline dalmış, — Bir Rehber olur necmi emel yok da bunalmış — Şensin bu şebistana süren onları elbet, — Sen­den doğacak doğsa da bir fecri hidayet. — Mülhid te sensin kalbi münek­kit te şenindir...» mısralarına gelince gözlerim parladı. «Büyük şair ar­tık kendini gösteriyor» dedim.

Elimden gelen hüsnü niyyeti gösterdim. Fakat nihayet kollarım düş­

361

Page 361: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

tü. Eski kanaatıma döndüm. Akif’in, bir insan olarak kıymeti ne olursa olsun, bir şair sayılması hayli zor işlerdendir. Hele onda fikir aramak, fikre hürmetsizlik olur. Din şairi, din filosofu değil, mahalle kahvesi ha­tibi, hani. «Tesettür kalktı, ortadan bet bereket te kalktı» suzü yokmu, Akif mütemadiyen onu tekrar edip duruyor. Medreseleri ıslah edelim, mektebleri islâh edelim, namazımızı kılıp orucumuzu tutalım, ibadet ede­lim, ıslâh edelim. Bütün Akif’i okuyun, başka bir şey bulamazsınız. Ha­yır, buna «reaction», hatta düpedüz «irtica» fikriyatı, ideologiası demek bile fazladır.

Eski zaman hasreti... Hangi eski zaman? Ayağı poturlu, Priol saatli köy ağalarının kalaylı maşrapadan şerbet içip namaz kıldıkları devir. Asımı okuyun, bakın bundan başka bir şey var mı? Var; Asım Alman- yaya gidip tahsilini bitirecek, oradan bize «terekkiyatı hazırai medeniy- ye» yi getirecek. Kültür, irfan diye bir şeye lüzum yok. Peki Akif avru- panm felsefesi, edebiyyatı yerine ne teklif ediyor, şarkın felsefesini ede- biyyatını mı? Hayır, o da berbat; eski şiirimiz kötü, yenisi manasız, hafız ayyaşın biri, tasavvüf rakı içmiye bir bâhane Akif’in kitaboarma bakın; şark kültüründe de, İlmi [*] Teymiye ile Sadiden başka kimseyi kur­tarmak kabil değil. Hayır, Akif’in kültür aradığı yok: aklı-selim icabı makineye falan itibarı var; çalışın kazanın, sonra da camia gidip muka­bele dinleyin, neyinize yetmez.

Fakat Akif’in kitablarını bir açtınızmı, bitirmeden bırakamıyorsu­nuz. Güzelliğinden mi? Hayır? Ya nesinden? Basitliğinden. Ben ömrüm­de bu kadar basit bir eser okumadım. Hani bir şey anlatmak istemeyipte teferrüatı bırakıp bir türlü esasa giremiyen adamlar vardır, acaba ne diyecekler diye merak edip dinleriz, Akif’in manzumeleri de öyle bir me­rak ile okunuyor.

Belli ki aruzla söz söylemekten keyif duyuyor. Ne olsa, aklına ne gelse, ne duysa hemen aruza sokacak; «selâmün aleyküm. — aleyküm se­lâm; — Barıştık. Yüzün gülsün artık imam.» hani bazan, alay için «şi­mendifer gidiyor düt deyip bakır köyüne» veya «şekerli kahve getir, bir de çay getir taze» [1] gibi mısralar söyleriz. Akif’in kitabları bunlarla dolu. Okudukça insanın güleceği tutuyor. Aruz, şiiri tehzil eder gibi bir şey. Mıs­ralar kolay söylenilmiş; pürüzsüz, akıcı imiş. Ne söylüyor ki güçlük çek­sin? Asımda arzıhal yazma parçasını okuyun, şiir lisanı ile bu kadar alay olurmu diye insanın tüyleri ürperiyor. Şiirin ifade vasıtasını buka- dar bayağılaştıran bir adama büyük şair değil, sadece şair de demek ka­bil midir? Hatıralarda «Berlin hatıraları» nı okuyun ve sonra söyleyin;

[*] 4bni» olacak. - H. B. Ç.[1] Bilmiyorum, belki bunlar da Safahat’tan aklımda kalmıştır. — N. A.

362

Page 362: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Akif’in şiirini parodier etmek (alayla taklid) kabil midir? Sanki o müte­madiyen kendi kendini parodier etmiş...

Akif’in kitablannı ümid ile, severek okumak azmi ile açmıştım. Ya­zık. Bir ümidim daha yıkıldı.

Nurullah ATAÇ

SUHBET — YİNE ÂKİF

(Akşam) Gazetesinin 6 Mart 1937 tarihli nüshasından rBir kaç hafta oluyor, Mehmed Akif hakkında düşündüklerimi bu sü­

tunda söylemiştim. O yazım bazı kimseleri kızdırmış; bunu gayet tabîî buldum; Safahat nâzımını, insan olarak da, şair olarak da seven çok kim­seler olduğunu bilirdim. Mehmed Akif, gerek san’atı, gerek ideolojisi ile, maziyi demeyeceğim, eskiyi, «yerleşmiş» i temsil eder. O, maziyi, an’a- neyi müdafaa etmekten ziyade — her ne istikamette olursa olsun— de­ğişikliğe, harekete husumet gösterir, kafası, ruhu geri değildir. Çünkü geriye gitmek te bir kımıldanmadır. O, «Durgun» dur.

Mehmed Akif fesi, hürriyyet fikrini, meşrutiyyeti kabul etmişti; çün­kü doğduğu zaman fesi bulmuş, sonradan da Namık Kemal’i okumuştu. Sultan Mahmud zamanında gelse fese isyan eder, Namık Kemal’den ev­vel gelse Hürriyyet fikrinin, meşrutiyyetle idarenin düşmanı olurdu. Dünyanın, doğdukları zaman ne halde ise, öyle kalmasını istiyen adamlar vardır. Vardır da sözmü? Ekseriyyeti bunlar teşkil eder. Onların, ken­dilerinden olan Mehmed Akif’i sevmeleri, onu beğenmiyenlere kızmaları kadar tabîî bir şey olamaz.

Fakat o yazıma kızanlar arasında gençler de varmış, buna hayret ettim, (etmedim ya. Ne ise! Öyle demek daha işime geliyor.) Bu genç­lerin bazılarile konuştum; bana: «Mehmed Akif’e hiç olmazsa Millî mar­şımızın, İstiklâl marşının şairi olduğu için hürmet etmeliydiniz» dediler.

İstiklâl marşı... O da bir mes’ele. O «güfte» yi bir şiir diye okumak hayli zor işlerdendir. Fakat bunun büyük bir ehemmiyyeti yoktur; Bir Millî marşın güzel bir şiir olması zarurî değildir. Ona yıllar, asırlar gü­zellik verir; meselâ Marseillaise’in güftesi de pek parlak bir şey değildir ama ihtilâl günlerinde söylenilmiş olmak, bu «tarîhîlik» ona bir heybet veriyor...

Öyle ama, aradan kaç yıl geçerse geçsin, «Çatma kurban olayım çeh­reni ey şanlı [1] hilâl.» mısraınm bir hamasilik iktisab edebilmesi kolay kolay tasavvur edilecek şeylerden değildir.

Şiir tarafından vaz geçelim, Akif’in manzumesi bugün bizim Millî marşımız olabilir mi?.. İstiklâl, bizim için aşılmış bir idealdir. İstilâ za­

[1] «nazlı» olacak. — H. B. Ç.

363

Page 363: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

manında, kapitülâsyonlar devrinde istiklâl bir ideâldir; fakat İstiklâline ermiş bir cem’iyyet: «Ben istiklâl isterim» diyemezya... Fakat İstiklâl marşı; bizim istilâdan, kapitülâsyonlardan kurtulmak için çarpıştığımız, kanımızı döktüğümüz günlerde yazılmıştır; O günleri hatırlattığı için... doğru; fakat...

Fakat İstiklâl marşında bizim bugünkü ideallerimize uyacak, onlara hiç olmazsa bir telmih sayılacak hiçbir şey yoktur. «Lâkavmiyyete Fil’is- lâm» düşüncesile yazıldığı için Türk’ten, Türkiye’den bahsedemez. İçinde ezan vardır, minare vardır, imanı, müezzini, kayyımu ile bütün cemaat vardır. Millet yoktur. Doğrusu bir marş değil, bir İlâhî, bir «tazarru»dur.

O güfte bugünkü Türkiye’yi temsil edemez. Hani Cümhuriyyetin ilk günlerinde «Osmanlı postaları» pullarını kullanıyorduk; bittabi zarurî idi ve gördüğümüz zaman: «muvakkattir» diyorduk. İstiklâl marşı da bize öyle «muvakkat» gözüküyor. Fakat günler, yıllar geçiyor, o pulun üze­rine bir «surcharge» bile vurulmuyor. Bize şimdi, ideallerimize uygun, hiç olmazsa onlarla tezad teşkil etmiyecek bir marş lâzım. Niçin yazıl­masın? Bugünkü şairlerimiz Mehmed Âkif kadarda mı yazamazlar?

İstiklâl marşı, bestesi ile de bir millî marş değildir. Musikiden anla­madığımı kaç defa söyledim; bestenin san’at kıymeti hakkında bir hüküm veremem. Fakat musikişinaslarla da görüştüm, o beste «zor» bir beste imiş; şöyle ortahallice söylenebilmesi için bile insanın hayli musikî ter­biyesi görmüş olması lâzımmış. Halbuki bir Millî marşın, dilsizlerden başka, bütün vatandaşlar tarafından, benim gibi musikiye istidadı olmı- yanlar tarafından da söylenebilmesi lâzımdır. Millî marş için kolaylık sadece bir meziyyet değil, bir şarttır.

Onuncu yıl marşını, iyi kötü söyliyebiliyorum; Hele kalabalık içinde pekâlâ oluyor.

İstiklâl marşının çok uğraştım, «Korkma» sını bile bir türlü söyli- yemiyorum. Bu hususta yalnız değilim; vatandaşların bir çoğu bu hu­susta benim gibidir. Bir bestenin zor olması, güzelliğine de delil değil­dir, Deutschland ueber alles’in bestesi hem çok güzel, hem de çok kolay­mış. Onu Almanların, musiki istidadı olmıyanları da söyliyebilirmiş.

İstiklâl marşı elbette kaldırılamaz. Tarihimizin, inkılâb tarihimizin bir ânını gösterir. Öyle ama millî marşlardan biri olarak kalır; başlıca millî marşımız o değil, bir İstiklâl marşı olur.

Nurullah ATAÇ

(Yeni Adam) 25 Şubat 1937 tarihli nüshasından ;

Biz hayal içinde yaşıyoruz. «Mehmed Âkif din şairidir, an’aneleri mazînin müesseselerini müdafaa etmiştir» dedikleri zaman hemen onu Dante, Milton, Claudel gibi bir şair, de Maistre, Taine, Macerras gibi bir

364

Page 364: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

mütefekkir sanıveriyoruz... Akif’in, bir insan olarak kıymeti ne olursa olsun, bir şair sayılması hayli zor işlerdendir. Hele onda fikir aramak, fikre hürmetsizlik olur. Din şairi, din filosofu değil. Mahalle kahvesi ha­tibi. Hani; «Tekerrür kalktı, ortadan bet bereket de kalktı» sözü yokmu, Akif mütemadiyen onu tekrar edip durıyor. Medreseleri islâh edelim, mektebleri islâh edelim, namazımızı kılıb orucumuzu tutalım, islâh ede­lim, ibadet edelim. Bütün Akif’i okuyun, başka bir şey bulamazsınız. Hayır buna «reaction» hâttâ düpedüz «irtica’» fikriyyatı, ideologiası de­mek bile fazladır. Eski zaman hasreti... Hangi eski zaman? Ayağı potur­lu, priol saatli köy ağalarının kalaylı maşrapadan şerbet içip namaz kıl­dıkları devir.

Nurullah ATAÇ

İzmirde çıkan (ANAÖOLU) Gazetesinin 3.2.1937 nüshasından : MEHMED AKİF VE NURULLAH ATAÇ

Nurullah Ataç, «Akşam» gazetesinde (30 Kânunsani tarihli nüshada) «Mehmed Akif» in mezarını ve âsârmı taşa tutmuş bulunuyor. Onun na­zarında «Mehmed Akif» şair değildir, nâzım değildir, hani nerdeyse kah­vehane gevezeliklerini yapan ve hattâ, o derecede ki manzum parçala­rını (parodier — alayla taklid) için bizzat kendilerinden aşağı kıymette nesne bulunamıyan düpe düz bir hiçtir. Evet, Mehmed Akif namı altın­da bir şahsiyyet gelip geçmemiştir.

Yazı şöyle başlıyor :«Mehmed Akif’in şiirlerini çoktan beri okumamıştım. Eskiden sev­

mezdim; çünkü o zamanlar şiirde, Mehmed Akif’in kitabında bulunabile­ceklerden büsbütün başka meziyyetler arardım. Benim indimde Mehmed Akif diye bir şair yoktu.»

Yazının sonu da şöyledir :«Belli ki aruzla söz söylemekten keyf duyuyor. Ne olsa, aklına ne

gelse, ne duysa hemen aruza sokacak; «Selâmünaleyküm. — Aleykümse- lâm. — Barıştık. Yüzün gülsün artık, imam.» Hani bazan, alay için: «Şi- mendüfer gidiyor düt deyip Bakırköyüne» veya: «şekerli kahve getir, bir de çay getir taze» gibi mısralar söyleriz. Akif’in kitabları bunlarla dolu. Okudukça insanın güleceği tutuyor. Aruzu, şiiri tehzil eder gibi bir şey. Mısralar kolay söylenilmiş, pürüzsüz, akıcı imiş... Ne söyliyor ki, güçlük çeksin? Asım’da arzıhal yazma parçasını okuyun, şiir lisanile bu kadar alay olurmu diye insanın tüyleri ürperiyor. Şiirin ifade vasıtasmı bu ka­dar bayağılaştıran bir adama büyük şair değil, sadece şair de demek ka- bilmidir? Hatıralarda «Berlin hatıraları» nı okuyun ve sonra söyleyin: Akif’in «Şiirini» parodier etmek (alayla taklid) kabil midir? Sanki o mü­temadiyen kendi kendini parodier etmiş...

365

Page 365: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Akif’in kitablarını ümid’le, severek okumak azmile açmıştım; yazık. Bir ümidim daha yıkıldı.»

Nurullah Ataç’ın iddiası ve yazısı, heyeti umumiyyesi itibariyle, ken­disinin daima zımnen iddia edip benimsediği, bir çoğumuzun da zaman zaman kıymet verdiğimiz tenkid otoritesi hesabına fecî’ bir skandaldir. Çünkü bu yazıda zerrece «İlm» yoktur, zerrece tenkid yoktur. Bu yazı, Nurullah Ataç’ta da sık sık kendisini gösteren bir «inkâr» illetinin, hattâ herşeye rağmen, gözü kapalı koşan bir «Reddü inkâr» illetinin en buh­ranlı dakikalarında doğmuştur. Doğan şeyin de alelacayib, çarpık, çurpuk, şaşı, hasta, sarsak vaz’iyyeti karşısında, bunu doğurana acımamak, hattâ sitem etmemek imkânsızdır.

Nurullah Ataç’ın hatası, «Mehmed Akif» i henüz yeni tanımıya ça­lışmış olmakla başlıyor. Yani, Mehmed Akif öldükten sonra :

— Bu zat hakkında birçok şeyler yazılıyor, şunu ben de bir gözden geçirejâm.

Demiş ve Akif’in âsârını ele almış. Bir edebiyyatcı ve münakkid için ne kadar geç kalmış bir hareket... Nurullah Ataç’ın bir hususiyyeti de, herkesin düşündüğüne veya düşünebileceği şeylere aykırı olmaktır. Bu, belki bir görüş başkalığı, belki onun orijinalitesi icabıdır amma, Akif hakkındaki yazıda, tamamen «İnkâr» a giden hissî bir hareket kendini hiç gizliyemiyor. Dediğimiz gibi: «Akif» i yeni okuduğunu söylüyor. Ya­rın Yakub Kadri, Falih Rıfkı, Abdülhak Hamid, Fadıl Ahmed, Ruşen Eşref, Uşakî zade, Peyamî şu ve bu da ölünce :

— Bu adamlar kimdir diyerek, eserlerini aldım, okudum ve gördümki...

Diye kaleme sarılacağa benziyor. Bu hâl, memleket fikir, edebiyyat ve san’at hayatında bizzat Nurullah Ataç’ı ve onun kıymetini düşündür- miye ve düşürmiye yeter, artar bile.

Şu da var ki, Nurullah Ataç, Akif’in âsârına olğun yaşında el uza­tırken, gözlerini de sıkı sıkı yumarak bu işe girişmiştir. Tedkiki, â’mânın el yordamile bir cismin rengini ve güzelliğini araştırmasım andırıyor. Çünkü herkesten başka bir şey söylemek arzusu ve illeti baş gösterince, bervechi peşin, gözü kapamak lâzımdır.

Evet, hepimiz de «Mehmed Akif» de bir ümmet şairi vasfı bulmu­yor değiliz. O, ruhunun millî kısmını dümura uğratarak herşeyi, minare, mihrab ve cami âvizesi zaviyesinden görmüştür. Fakat «İstiklâl marşı» ve «Çanakkale» gibi iki şah eser vermiştir ki, millî şairlerimiz ve san’at- kârlarımızdan hiç biri, onlardaki yüksek kudret ve heyecanı, daha doğ­rusu Millî atmosferi terennüm edememişlerdir.

«Nurullah Ataç» ın eli, Akif’in âsârını yoklarken bu iki âbideye na­sıl oldu da dokunmadı, hayret edilir.. Şu halde aziz meslekdaşımız; bir defacık olsun, İstiklâl marşını da söylemiş sayılamaz. Söylemişse bile,

366

Page 366: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

kimin eseri olduğunu sormamış demek lâzımdır ki, Buna Nurullah Ataç hesabına ihtimâl vermiyoruz. Sonra; Mehmed Akif’i kendi vicdanî aki­desi ve san’atım kullandığı maksadla başbaşa bırakarak diyebilir'iz ki; merhum, en yüksek şairler arasında bulunmıyabilir. Fakat muhakkak ki, halka inebilen ve halka en iyi, en açık bir dilile yaklaşabilen, hem de aruz veznindeki eski ifadeyi ilk parçalıyan şairlerden biridir.

Onun açık, zengin ve akıcı üslûbunu, dil üzerindeki mutlak hakimiy- yetini, dağarcığındaki kelime bolluğunu ve bu sayede yarattığı yeniliği de inkâr etmiye hakkımız yoktur. Böyle bir inkârın edebî ve İlmî kıy­meti olamıyacağını da Nurullah Ataç, pekâlâ bilir.

Biz «Ölmüş bir adamla uğraşılmaz» demedik ve demeyiz. Çünkü şahsı değil, eserleri mevzubahstir. Ve böyle bir düşüncenin vazedebile­ceği tahdid, nihayet tarihin sahifelerini bile örümcek ağlarile örtmiye kâfidir. Ancak, Nurullah Ataç’ı ve her Türk münevverini tedkik ve ten- kidlerinde daima isabetli, daima haklı görmeği isteriz. «Mehmed Akif» in eserlerinin bizim cebhemizden cerh ve tenkid edilecek cihetleri çoktur. Fakat bizimle beraber olan veya bir yenilik, bir hususiyyet taşıyan te­rennümlerinde «Hiç» olduğuna da aklımız ermiyor, doğrusu.

Orhan Rahmi GÖKÇE

İHTİYAR SUHBETİ

MEHMED ÂKİF HAKKINDA

(ANADOLU) Gazetesinin 17.3.1937 tarihli nüshasından :

Dün akşam torunum Mahir bir (Akşam) gazetesi bulmuş, getirdi; «işte, dedi, (Nurullah) ile (Mehmed Akif) i bir arada takdim ediyorum.»

Oh, sevdiğim iki munis: biri münakkid, öbürü şâir.İhtiyar gönlümün hoşlandığı o iki ruh ile, demek, bu akşam da gıda­

mı buldum.Yemek hazırdı. Bir iki lokmadan sonra kalktım, gözlüğümü taktım,

o iki âşinâyi gaip ve hazır ile gözden de şöyle bir şerefyab olmıya baş>- ladım.

A, ne göreyim: Nurullah Ataç oğlumuz bu sefer sâfi celâl, sâfi hid­det kesilmiş. Bir humarı şiddet içinde atıp tutuyor.

(Kime?) mi diyeceksiniz: Mehmed Akif’e! Ben böyle iki ucu nide- yim? Daha ilk satırlarında Mehmed Akif’i sevmediğini ilân eden nezleli bir yazı... Bir yazı ki aksırıklarla, tıksırıklarla, tiksinmelerle dolu. Ya­rabbi, candanmı geçeyim, canandanmı? Nur ile ziya döğüşüyor. Fakat, ziya başka âlemlerde, nur fevki ibtihacımızda. İhtiyarlık bu ya; acıdım, acındım. Hani içime fenalık gelmiye başladı:

Böyle gecenin hayr umulurmu saharınden?367

Page 367: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ben sohbetlerde sopa uyunlarından hoşlanmam. Hele, genç bir ada­mın babası yaşta muhterem bir ihtiyara karşı hürmetsizlik, tecavüz et­mesine hiç dayanamam.

Eski arkadaşlarımdan (......) yaman bir münekkidti. Bu meslekte okadar ilerledi ki gözleri artık eserin yalnız menfi taraflarını görürdü; ruhu nefyü inkâr olup gitti. O zatin, bir deve yükü teşkil edecek olan intikadları yanında, bir miskal ağırlığında müsbet bir risaleciği bile yok­tu; kafası zengin, fakat yürecigi dardı. Sevmediği adamları bir eser yaz­sa da hırpalasam diye pusuda beklerdi. Mektebte çocuklar huyunu öğ­renmişlerdi de dersine çalışmadıkları günlerde onun mebguzlarından bi­rinin adını anarlar, tenkidçi hocalarının kanaatim sorarlardı; Artık o gün dershaneyi kesif ve karanlık bulutlar kaplar; vakit gelir; çocuklar da aydınlığa kavuşurlardı...

Bizim Nurullah Ataç ta, huyu çekmesin, Akif hicviyyesinde âdeta bu istidadı bîdadı göstermiş.

Tenkidçi oğlumuz san’ata, Mehmed Akif gibi, bağ uranlardan değil­dir. Bir kaç yazısından bunu anladım. Fakat, bu sefer mev’zuunda Akif’in vicdan kanaatlarile san’atını, bil kimya mezç etmese de, halt etmiş. Onun san’at telekkisi böyle görmemeliydi; Bir çıplak kadınla bir cami veya kilise resminde aranacak şey — okadın veya esere has — bir ruhi san’attır.

Bu gün bile mevlidini seve seve, hem de camilerde, okuduğumuz ve dinlediğimiz (Süleyman dede) yi — bir mevlidcidir diye— hariç ez ede- biyyatmı addedeceğiz?

Sonra, her şâir yetişdiği devrin şerâit ve îcâbâtile ve ancak kendi vadisinde tedkik edilir. Şâir-i âzami — bilmiyorum ya, bu vasfı da onda bırakacaklarmı?— Yetiştiren devir onun — varsa— dehasında bile bir intibak gizledi. Bizde hangi şâirdir ki yaşadığı devri büsbütün taraç ede­bilmiştir? Yalnız, şu var ki o şâirler; içinde bulundukları cem’iyyetin, dikkat edince görülür, en gerisinde değil, daha az veya daha çok, ileri­sinde yürümüşlerdir.

Hurafeler devrinin şairi Mehmed Akif te — insaf ile söyleyelim ki —o devrin hurafeleri içinde boğulmıyarak, bil’akis onlarla bîaman savaş­lara girişti; cehalete, zulme, geriliğe, barid teassublara, atalete, meske­nete, riyaya, dalkavukluğa onun kadar söğen, bu Milletin âlâmına onun kadar göz yaşı döken ikinci bir şâirimiz daha çıkmamıştır, deyebilirim.

Nurullah Atacın yazdığına bakılırsa Mehmed Akif camilerde, avam karşısında peş tahta döğen, hurafeci bir vâiz taslağından bile aşağı bir adam! Evet, şiirlerile, hatta fiillerile o da vazlar etmiştir. Fakat, o dev­rin gerisinde değil, çok ilerisinde.

Sonra, sayılı şâirlerimiz arasında Millî savaşın sinesine atılan, orada nefîs şiirler yazan. Millî istiklâl marşını yaratan yalnız Mehmed Akif değilmiydi?

368

Page 368: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Mehmed Akif hakkında Nurullah oğlumuzla belki benim de birleşe­bileceğim başka bazı noktalar bulunabilir. Fakat, münekkid öyle bir uç­tan tuttu ki ne onun bana yaklaşmasına imkân var, ne de benim onunla elele gelmeme!..

Bütün bunlarla beraber, bahsettiğimiz şu noktalar bağsız ve bağlı san’at karşısında hep lâf ve güzaftan ibarettir.

Mehmed Akif şair değilmiydi? Nazım değilmiydi? Bir hiçmiydi? Bu süallere cevap verebilmek için hangi eserlerin dairei san’at veya şâiriy- yete girebileceğini tayin etmek, bu mebhaste Nurullah Ataç oğlumuzun kurduğu yeni bir düstur veya mezhep varsa onu öğrenmek lâzımdır. Fa­kat, görüyoruz ki oğlumuz Akifiyyesinde bize böyle yeni bir düstur ve­remiyor, yalnız «Mehmed Akif şâir değildir, nazım da değildir, bir hiçtir» diyor.

Böyle delilsiz iddiâlara mantık dilinde (tahakküm) derler ki ben bunu — bazı tenkidlerini seve seve okuduğum— Nurullah Ataca yakış- tıramam. Kendisini ağır başlı, dolgun ve olgun kafalı bir adam, bir genç tanırım.

Bana belki bunak diyeceksiniz, fakat, Nurullah, Akif hicviyyesinde çok delikanlı olmuştur! Bakınız, onun yerinde, meselâ, H. Cahid Yalçın olsaydı böyle yapmazdı. O, tenkidlerinde filitreden geçen tertemiz bir suyun safvet ve berrakiyyetini gösterir; eseri yalnız san’at haysiyyetiyle başdan aşağı süzer, hamur hâline getirir, hükümlerini ondan sonra ve­rir. Hem ne nezahet, ne vekar; ne zarafet!

Halbuki nekkadı bî vedâdımız böyle bir hamır yapmıya lüzum gör­meden dedi ki :

— Bu eser posadır! Ve onu kalp akça gibi âmmei üdebânın suratına çarptı!

«Âmmei üdeba» diyorum; çünkü Akif’i şimdiye kadar «nazım bile değilsin» deye taşlayan olmadı. Demek ki taşlanan yalnız o değil, âmmei üdebadır. Ona diğer eserlerinde hiç olmazsa kelimelere, aruza hakim bir nazımlık, İstiklâl marşıyle Çanakkale şiirinde de bir şâirlik tevcih etli­lerdi.

Hayatında Akif’i sevmediğini peşin îlân eden münekkid onun eserle­rini ancak daha ziyade mematmdan sonra ve sırf tenkid ve recm için mi okumuş, bilmem ki!.. Ah, keşke böyle okumasaydı, keşke böyle de yaz- masaydı... Korkuyorum ki Vatanda bir şâir de kalmıyacak, mademki kos koca adamların mezarı üstünde böyle tepiniliyor...

Üstâdı ekrem — Afvediniz,, ağzım alışmış, kim bilir ondan da üstâd- lığı almışlardır— derdi ki «tenkid kolay, san’at güçtür.» Aruzun Akifini ve Akifin aruzunu o derece sığ görenler onun eserlerindeki şeffafiyyete aldanıyorlar. Halbuki selâmet ve vüs’ati kariha ile bir sâyi ânudun mah­

F: 24 369

Page 369: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

sulü olan eserler hayli derindir. Kolu paçayı sığayıp içine girdikten ve biraz da ileriledikten sonradır ki iş anlaşılır.

Canım, o adam da tanrının selâmını, mahâllenin ilmühaberini, tut­muş, nazma bürümüş! Bu da olurmu? Hani, ben bile okurken sinirlerim oynar da gülerim.

Fakat, evlâd, bir şâir bütün eserlerinde de şâir olmaz ya. Maamafih, oselâmlar, okelâmlar acaba gelişi güzel, kolayca yazılıvermişmidir? Aruz dedikleri kara koncolosu onunla uğraşanlar bilirler. Nurullah Ataç oğlu­muzda biraz da şâirlik veya nazımlık veya ondan aşağı bir Mehmed Âkiflik olsaydı ben onu görürdüm.

Bilmem İstiklâl marşı ile Çanakkale parçalarım nasıl buluyorlar. Ben beyneş şuara müsabakada birinciliği kazanan, halâ kıyam ve ihti­ram ile tatlı tatlı okunan İstiklâl marşının şu ilk :

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak

mısraına bile şiir diyorum, berrak saf bir şey olduğu halde. Hâttâ (Yah­ya Kemal ) in :

Gece leylâyi ayın on dördü,Koyda tenha yıkanırken gördü

beyti hakkındaki hükmüm de böyle, o da şeffaf bir eser olmasına rağ­men. ..

Benim nazarımda (Şiir =: ib’ham, ib’ham :r= şiir) düsturı inhisarı doğru değildir.

Ya, son zamanlarda başımıza bir de «şiiri halis» diye bir şey çıktı. Halis, safî... Kelime üzerinde oynamıyalım, fakat, bunda da bir esas yok. Şiiri safî veya halis demek — anladığıma göre— (san’atı kelâmda mut­lak güzellik) demek olacak. Fakat, bu itlakı bağlamak, yalnız (ibham) a hasretmek doğrumu? Itlakta zamanların, mekânların, muhtelif insanların kuyud ve izâfâtı kalkmalıdır.

Sonra, görüyoruzki güzel san’atların hemen hepsinde bu gün sâde- lik, basitlik modadır. İnsanlar artık ibham istemiyorlar.

Şimdi, «Alsancağı şafaklarda yüzdüren» hayâl ile «leylâyi, gece, koy­da ayın on dördüne gösteren» hayâlin şu ufacık, şu basit, fakat koskoca­man bir eserini şiirin kucağından dışarı atabilirmiyiz? Halbuki ikisi de görünüşte saftır, şeffaftır.

Yıllar varki susuyordum; aşk olsun yiğit Nurullahıma ki bana genç­liğimi hatırlattı da bu kadarcık olsun söyletti. Şimdi, oğlumun gözünde fikirce de bayağı olan Akif’in şark ve garp edebiyyatını çok iyi bilen, üniversitelerde, matbuatta müderrislik, muharrirlik yapan, bir çok Nu- rullahlar yetiştiren âlim ve mütefekkir bir zât olduğunu da, müsadeleri- le, ilâve etmeliyim.

370

Page 370: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Akif muâsırları içinde ilmen de yüksekti. Baytar mektebinden birin­cilikle çıkan, bütün hayatmı ilme, fenne bağlayan, bu dünyadan etek­lerini — tıbkı Nurullahm cennetlik babası Ata merhum gibi— tertemiz çeken böyle bir adamı da cahil görürsek o halde, evlâd, nasıl insan iste­diğini bana anlat ta küşei tekaüdümde öyle bir mahluku kâmil yaratıp, hemen yetiştirmesini, gece gündüz, barigâhı haktan talep ve niyaz ede­yim. Hürmetler.

Edebiyyat mütekaidlerinden KÂMİ

ESERLER VE HADİSELER

MEHMED ÂKİF

(Yeni Türk) Mecmuası, 1.3.1937Mehmed Akif’in ölümü, onun şahsiyyeti hakkında muhtelif kıymet

hükümlerinin ortaya koymasına vesile oldu. Safahat şairi gibi, edebiyyat tarihimizde önemli bir yer alacak olan edebî bir şahsiyyet hakkında ve­rilecek hükümlerin, san’at sahasında telekkî ekol ve mizaç farkını taşı­ması kadar tabîî bir şey olamaz.

Netekim, vaktiyle Safahat’m ilk kısmı neşredildiği zaman bu müna­kaşalar kendini gösterdi. Saf ve halis şiir arıyanlar onu beyenmediler. Sosyal bakımdan görenler ise takdir ettiler. Edebiyyat tarihi, kendi dev­ri ve janrı içinde ona âid hükmünü verecektir.

Ölümünden sonra ise, bu kıymet hükümlerinin yalınız edebî şahsiy­yeti etrafında kalmıyarak, tekmil şahsiyyetini kucaklıyacak derecede ge­nişlemesi, bir memleket münevver ve mütefekkiri sıfatiyle, bu günkü in- kılâb türkiyesi içindeki mevki’inin tayini elbette lâzım idi.

Mehmed Akif’in, samîmî ve heyecanlı bir şair olduğu muhakkaktır. Ancak bu heyecanının kaynağı geniş ve derin değildir. Onu harekete ge­tirecek hadiseler muayyendir. O, ferdî duğulara kıymet vermez. Gönül endîşesi tanımaz. Müslümanlığı her türlü kıymetin üstünde sayar. Eski devirleri, hususiyle sa’adet asrını dâima hasretle anar. Ömerin adâletini hatırlar ve arar. Dini müesseseler! islâh etmekle onların yıkılmakdan kurtarmakla her şeyin düzeleceğine, eski parlak devirlerin zayıfladığım görmekle te’essür duyar. O zaman haykırır gaflet içinde gördüğü halkı sarsmak, harekete getirmek, ona tehlikeyi göstermek ister. O zaman din­dar ve coşkun bir şairdir. O, halkın sefaletinden, tenbelliğinden, kayıd- sızlığmdan, âile bağımn gevşemesinden ve saygı hissinin azalmasından derin bir acı duyar. Meyhane, Mahalle kahvesi, Köse imam, Küfe... gibi sosyal mevzuları taşıyan manzumeler bu infiâlin mahsulüdür. O zaman

371

Page 371: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

da realist bir halk şairidir. Bununla beraber, ona göre, bütün bu sosyal bozukluğun sebebide yine dini terbiyenin azalmasıdır.

Nihayet o, büyük haileler karşısında taşan, köpüren,' teselli bekliyen gönüllere ümit ve emniyyet vermek istiyen bir memleket şairidir. Ça­nakkale için yazdığı manzume ile İstiklâl marşı için yazdığı küfte bu endişeden doğan şiirlerdir.

Vakıa bu manzumelerde de tasvir edilen dünya, bir Türk dünyasın­dan fazla bir müslüman dünyasıdır. Osmanlı imparatorluğunun son de­virlerinde görülen düşgünlük, nasıl dinî bağların gevşemesinden, ima­nın sarsılmasından ötürü ise, karşımıza dikilen düşman da hep din düş­manı, üzerimize saldıran ordularda haçlı ordularıdır. Bununla beraber İstiklâl marşında :

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

derken bahsettiği yurd, her halde Türk yurdudur.Safahat’ta şiir, sahibine de şair adını çok görenler oldu. Vakıa Sa-

fahat’ı dolduran manzumelerin içinde manzum konuşmadan öteye geçe- miyen değersiz parçalar çoktur. Fakat bazıları, daşıdığı heyecan, inanma kuvvetinden gelen bir samimilik ve ifadedeki tabiilik bakımından kendi­lerine kıymet verdirecek mahiyettedir. Mademki şiirin kuvveti, şairin duyduğu ve duyurduğu heyecanın kuvveti ile ölçülüyor: mademki san’a- tın bir vasfı da samimîliktir: bu manzumelere de kendi nev’i içinde birer şiir demekte tereddüt etmeyiz. Hususiyle Akif’in, Fikretten sonra Türk- ceyi aruza ustalıkla uyduran kuvvetli bir manzum olduğu düşünülecek olursa, bu sahadaki kudreti de kolayca teslim edilir.

Mehmed Akif’in ölümü ile, artık millî vasfını taşıyacak bir şair kal­madığını söyliyenler oldu.

Bu iddiaya da başka memleketlerde de rast gelmekteyiz. Zaman za­man Fransız gazeteleri de, kıymat ve şuhret kazanmış her hangi bir şai­rin ölümü ile, millî şairden mahrum kaldıklarını teessürle yazarlar. Vak­tiyle Edmonol Rostand ölümü ile de bu iddia ortaya atılmış ve uzun sü­ren bir münakaşaya kapı açılmıştı.

Ben burada millî şair tabiri üzerinde yeniden duracak değilim, an­cak millî şair vasfının, hiç bir vakit bürada olduğu kadar yersiz kulla­nılmamış olduğuna işaret etmek isterim. Herkese tereddüdsüz olarak bu vasfı verenler bile Mehmed Akif için bu sıfatı kullanmakta haklı ola­mazlar. Ona millî şair demek, kendi istemediği bir vasfı isnad ederek ruhunu azâba sokmak demektir.

Mehmed Akif, «Müslümanlıkta kavmiyyet olamaz» şiârınm en koyu ve en müteassıb müdaafiidir. Ona göre Türk, Arab, Acem ve Arnavut gibi unsurlar, kendi kavmiyyetlerine müslümanlık câmiası içinde erite­

372

Page 372: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

rek hep birden bir müslüman milliyyeti teşkil etmişlerdir. Safahat’ın üçüncü kitabını teşkil eden (Hakkın sesleri» nde arnavutlara hitab eder­ken :

Hani, milliyetin İslam idi... kavmiyyet ne?Sarılıp sımsıkı dursaydm a milliyetine!Arnavutluk ne demek, varmı şeriatta yeri?Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri.Arabın Türke, Lazın çerkese, yahut kürde,Acemin çinliye rüchanı mı varmış nerede?müslümanlıkta anâsır mı olurmuş? ne gezer!Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber.

diyor ve kendini şahid göstererek şu beyitlerle manzumesini bitiriyor :

Bunu benden duyunuz, ben ki, evet arnavudum!Başka bir şey diyemem., işte perişan yurdum.

(Süleyman Nazif) te Âkif için yazmış olduğu eserde şu satırları kay­dediyor: «Firdevsînin, milliyyet hissini acemde en evvel ve icad ederce­sine ikaz ile hissi diniye tahakküm ettirmek istemesi, şehname nazımının yadikârı irfanı ile hakkın sesleri şairinin vicdanı arasına ebedî bir perdei iftirak çekmiştir».

Hususiyle kendi ifadesi ortada dururken Mehmed Akif’e millî şair demek kadar haksız bir isnad, hatta — kendi tabiri ile— bir küfür ola­maz.

Mehmed Akif’in, bir münevver ve bir mütefekkir sıfatı ile inkilâb Türkiyesindeki mevkiine ve bu inkilâb karşısındaki vaz’iyyetine gelince: Bu, tahlile değer. İstiklâl savaşına feragatli ve sadık bir vatanperver ola­rak katılan Akif, mücadelenin ilk safhalarında önemli bir yer alacak ilk millet meclisinde meb’us sıfatı ile bulunacak kadar bu büyük hareketi takib etmiştir. Ancak biri birini takib eden sosyal inkılâblar, onun âle­minin üstünden aşacak kadar ileri ve ona uzak idi. Bu his, yabancı di­yarların elemine katlanmayı göze alacak derecede ona kuvvetli geldi.

Şübhe yok ki Mehmed Akif’i bu harekete iten kuvvet, bu ileri atıl- mıya ayak uyduracak kudret ve kabiliyyeti kendinde bulamamasıdır. Yoksa elbette her hangi bir kasd eseri değildir.

Akif gibi samîmi, ferdî ahlâk itibariyle dürüst, yumuşamaz ve iğil- mek bilmez bir tabiate malik olan bir insandan bundan başka bir şey beklenemezdi. Mazîye bu kadar bağlı bulunan, medeniyyete diş biliyen Akif’i, asrî hayata uymasına imkân olabilirmiydi?

Onun ölümünden sonra, ona karşı gösterilen saygıyı az bularak Rouget de lisle ile mukayeseye kalkanlar da görüldü. Bunlar, La marseil- laise sahibinin, inandığı ve hak bilerek bağlandığı inkilâb mücadelesinin

373

Page 373: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ön saflarında, elinde üç renkli bayrakla sonuna kadar kaldığını hatırla­malıdırlar.

Gendik, kendine daima tekrarladığı marşı bagaşlayan şaire — başka mülâhazalara kapılmadan— taputunu omuzları, hatta elleri üzerinde coşkun bir tezâhür ve halis bir samîmiyyetle taşımak suretiyle vazife­sini yapmıştır.

Agâh Sırrı LEVENT

MEHMED ÂKİF’E ÂİD BİR HATIRA

(Yedi Gün) den:Hataylı okuyucularımızdan D. Sükûtî imzasile bir mektub aldık. Bu

okuyucumuz bize geçenlerde ölen büyük şair Mehmed Akif’e âid bir ha­tırasını anlatıyor. Mektubunu aşağıda aynen yazıyoruz :

«Merhum Mehmed Akif iki sene evvel tebdilihava için Antakyaya gelmişti. Ciğerinden muztarıbtı. Ümidsizdi. Bir gün (Asi) boyunca ge­zerken bir kaç genç onu teselliye çalışıyorduk. Bir aralık Antakyayı na­sıl bulduğunu sorduk. Durdu, düşündü, kararan sulara, morlaşan dağla­ra, gölgelenen ovalara baktı, baktı... «Çok güzel, yalnız havada üzerime çöken bir ağırlık var» dedi ve sonra bize şu kıt’ayı okudu ;

Vîrânelerin yascısı baykuşlara döndüm.Gördüm de hazanında şu cennet gibi yurdu.Gül devrini görseydim onun bülbül olurdum,Yar ab! Beni evvel getir ey din ne olurdu?

Ne demek istediğini pek iyi anlamıştık, gözlerimiz dolmuştu. Bugün istiklâline kavuşan yurdumuzun hür havasına karşı onun o zaman duy­duğu tahassürleri şu birkaç beyt ile ifade etmek istedik :

Görmek bugünü sence de ne mutlu dilekti,Dursandı ne var? Beklediğin gün gelecekti.Gittin bizi öksüz gibi âvâre bıraktın,Kalsaydm «Hatay» marşını da sen yazacaktın!

9 Mart 1937 D. SÜKÛTÎ

(YENİ ADAM) IN ANKETİ

(Yukarda da yazdığımız gibi Yeni Adam mecmuası Akif hakkında şöyle bir anket açmıştır:) [1]

[1] 11.3.1937 nüshasından.

374

Page 374: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Şimdiye kadar Mehmed Akif için bir çok yazı yazıldı. Bunların çoğu onun hakkında daha çok hissî hükümlerin belirmesine vesile oldu. Maksadımız çok mühim saydığımız bu 7 noktanın aydınlanmasıdır. An­ketimize verilen cevablardan dört tanesini basıyoruz.

1 — Akif milliyyetci bir şair midir, İslâmcı bir şair midir?2 — Akif bir sınıf şairi midir, yoksa halk şairi midir?3 — Akif’in Türk inkılâbına hizmeti var mıdır?4 — Akif’in edebiyyata teknik bakımından hizmeti olmuş mudur?5 — Akif’in memleketten uzaklaşmasını nasıl izah edersiniz?6 — Eserlerinde sosyal bir tez var mıdır?7 — Akif’in İnsanî olan tarafları var mıdır?(Abdülhak Hamid) diyor k i :1 — İslâm şairidir.2 — Tefrik edilemez.3 — Eserleriyle umumî hizmetleri vardır.4 — Rolü vardır, pürüzsüz manzum yazan odur.5 — Ben yalnız Edebiyyat itibariyle tanırım. Diğer hususiyyetleri

beni alâkadar etmez.6 — Eserlerinde İslâmî hamleleri var, fakat hepsini okuyamadım.7 — Eh...(Peyamî Safa) diyor k i :1 — Akif ne milliyyetci, ne de islâmcı bir şairdir. Bu iki kelime ka­

palı sistemler ifade eder. Akifi her hangi bir sistemin içine sokuşturmak mümkin değildir. Sadece bir millet ve ümmet camiası içinde tercemanı olduğu temayüller itibarile ona hem millî, hem de İslâmî şair denebilir. Milliyyetci ile Milliyi, islâmcı ile islâmîyi biribirine karıştırmamak fik­rindeyim. Namık Kemâl için de bu hata yapılıyor ve milliyyetci olup ol­madığı soruluyor. Vatan şairi de, Safahat şairi de milliyetçi değil, millî şairlerdir: Goethe gibi.

2 — Sınıf ve halk tabirleri İlmî, yani reelin mazbut ifadesi değildir­ler. Mürekkep ve heterogene keyfiyyetlere delâlet ederler. Halktan mu- rad avam ise — bu da yuvarlak bir tabirdir, fakat biraz daha sarih gö- rüniyor— Akif halk şairiydi.

3 — İstiklâl harbi Türk inkılâbının başlangıcı sayıldıkça İstiklâl marşı bu inkılâbın tarihinde yer alacak eserdir.

4 — Akif Türk edebiyyatmda teknik bakımdan muallim Naci’yi te­kâmül ettirmekten, yani müstahase aruz kalıbını tasfiyeye çalışmaktan başka rol oynamamıştır: Aruzun cenazesini yıkıyarak gömmüştür.

5 — İctihad meselesi, fakat inkılâba küsenlere inkılâb ta küser.6 — Akif’in tezi falan yok, perâkende iştiyakları vardır. Yıkılan bir

şarka ağlamış, ahlâk tereddisiyle mücadeleye çalışmış ve hüsran içinde gözlerini kapamıştır. Onun istediği dünya Rönesanstan evvel yıkılmıştı.

7 — Dînî ve Millî olan her şey İnsanîdir. «Smıfî» demek istiyorsanız375

Page 375: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

bence bu mübhem tabir en az beşerîyi ifade ettiği için suâlinizin müz- mer fikri olmıya lâyik değildir. Din ve millet İnsanîsinin dışında bir tek varlık kalır; Ölüm karşısında insan. En müşterek insani keder budur. Akif’in bu mevzuda hassasiyyeti görülmemiştir.

Peyamî SAFA

(İsmail Hamı) diyor k i ;

1 — Âkif islâmcı bir şairdir ve hattâ şiirlerinde milliyyet fikrinin aleyhinde bulunmuştur.

2 — Akif ne halk şairi, ne de sınıf şairidir. O, bence bir ümmet şai­ridir.

3 — Akif’in Türk inkılâbına hizmeti varmıdır, şeklindeki süallere edebî şahsiyyetini istihdaf ediyorsa eserleri içinde en güzellerinden sa­yılan «İstiklâl marşı» nm güftesi millî hareket devrinde yapılmış bir hiz­met şeklinde gösterilebilir. Fakat bu güftedeki zihniyyetin ondan sonra yapılmış olan inkılâplardaki prensiplerle ne dereceye kadar tevafuk gös­terebileceği ayrı bir mes’eledir.

4 — Teknik bakımdan en mühim rolü nazm lisanındaki selâset ve hakimiyyettir.

5 — Kendisini tanımadığım için niçin gittiğini ve ne için geldiğini bilmiyorum. Eğer kendi noktai nazarından şapkayı müslümanhğa münafi bir şey sayarak gitmişse bunda tabîî aldanmıştır. Çünkü baştaki şapka ile kalbteki iman arasında bir münasebet olamıyacağına kaniim. Bu mü­nasebetle şunu da söyliyeyim ki, Avrupalılar şapkayı, şimalî Afrika müs- lümanlarından almışlardır. Onun için eğer Akif şapkayı Müslümanlığa münafi saymışsa yalnız inkılâb bakımından değil, tarih bakımından da aldanmış demektir.

6 — Akif’in şiirlerinde tasvir ettiği derdler hep İslâm sosyetesine aiddir. Akif yalnız İslâm âleminin ihtiyaclariyle alâkadar olmuştur, şiir­lerinde Türk sosyetesiyle ilgisini gösteren satırlara tesadüf edilmez. Hat­ta meşhur «Çanakkale» manzumesinde de tebcil ettiği şehidler onun na­zarında Türk şehidleri değil, müslüman şehidleridir.

7 — Akif’in islâmiyyet çerçevesi haricinde bir âlemle meşgul oldu­ğunu bilmiyorum. O, evvelâ müslüman, saniyen müslüman, salisen yine müslümandır. Bu mahiyyeti haricinde bir hüviyyet ve zihniyyeti yoktur zannederim.

İsmail HAMÎ

(Şükûfe Nihal) diyor k i :«Türk Arabsız yaşamaz, kim ki yaşar der, delidir». Bugünkü siyasî

zaruretler içinde ancak kendi varlığına dayanarak kurtuluş yolunu bulan Türk’ün büyük ideâlini sezemiyerek onu ^deli» diye tezyif eden bir adam.

376

Page 376: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Müslümanlıkta anasır mı olurmuş ne gezer?Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber...»

diye bize on dört asır evvelki ihtiyaçların yarattığı rejimlerden bahseden iskolastik bir kafa... böyle bir kafanın milliyyetcilikle zerre kadar ilgisi olamaz...

Akif, muayyen bir sınıfın şairi değildir. Ben onda bir halk şairi vas­fını da pek göremiyorum. O, ümmetçi bir adamdır, en karakteristik ta­rafı, koyu bir din adamı oluşudur. Safahat’ı baştan başa karıştırınız, her fikirde, her mevzu’da hep Allah, hep Nebi, Tûrusînalar, secdeler, her ız- tırapta, her arzuda: «İlâhî.» diye göklere açılan bir el.. İnsanî tarafı kuv­vetli, bunu (Hasta) da (Küfe) de, (Seyfi Baba) da, filân görüyoruz.

Akif’in Türk inkılâbına tek bir hizmeti yoktur. O, bil’akis, bizim ka­nımız bahasına yarattığımız inkılâbın eserlerini beğenmiyerek bu top­rakları bırakıp gitmiştir. Başından, yine bizim malımız olmadığı söyle­nen fesi çıkarıp yerine bir başka biçimde bir çuha parçası geçirmeyi bir din, bir ahlâk mes’elesi yaparak yurdunu, milletini bırakan, hurafelere takılmış bir adam.

Ben medrese adamlarının iki çeşidini gördüm, bir takımı, bir adım daha ileriye atamıyacak kadar kör, inadcı... bunlar oldukları yere sap­lanırlar, kımıldatamazsınız, bir takımı da alabildiklerine ileri atılırlar, kıraldan ziyade kırallık tarafdarı olanlar gibi... Mâzilerini büsbütün unu­turlar, etraflarına da unutturmak isterler, mondenlerin mondeni kesilir­ler, nihayet, delice attıkları adımlarla hududu tayin edemiyerek batak­lıklara düşerler. Akif birinci takımdandı. Bize uyamadı. Dünya medeniy- yetine uyamadı. Çıktı gitti... Medrese kanalından geçen hiç bir insandan hayır bekliyemem...

Akif yeni cem’iyyetin hiç bir ihtiyacını sezememiştir ki ona âid mü­dafaa edecek bir teze sahib olsun. Bütün endişesi, İslâmlık, ittihadı İs­lâm. Adaleti, fazileti, her şey’i haktan bekliyor, hatta vicdan mefhumu­nu inkâr eden bir adam. Însanî varlığa kıymet verdiği yok :

«Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne (vicdan) dır,Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır...»

Allah korkusu dediği cennet, cehennem, sırat, zebânî korkusu mudur?Bize mutlaka, bir mükâfat karşılığı iyi olmamızı Öğreten medrese

terbiyesi... (vicdan) denilen ve bize en yakın hâkimin üzerimizdeki bu yaman kudretini inkâr ediyor. Türk ocakları, Türkçülük cereyanları genç­liğe yeni idealler, yeni alevler aşılarken, mukadderatımızı ancak millî şuurun kuvvetlenmesine bağlı iken yazdığı yazıya bakınız ;

«Ben böyle bakıp durmıyacaktım eli bağlı, îslâmı uyandırmak için haykıracaktım.»

377

Page 377: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Bütün bunlardan sonra biraz geç kalmış bir süal hatıra gelebilir: Akif bir şairmidir; bir san’atkârmıdır?

Ben ona hiç bir zaman, manzum yazmasını bilen ve çok söyliyen bir insan, diye bakmaktan ilerisine geçemem. Nazmlarmda şiirden bekledi­ğimiz derunî müzik yok, estetik hiç yok... Duygular, düşünceler icazdan uzak... Bir başladı mı neler, neler söylüyor... Cübbesinin eteklerini sa­vara savura giden bir hoca gibi, durmadan dudaklarından sözler boşalı­yor, nereye? Bence, havaya!.. Şiir, bu demek değil, şiir, biraz teksif ister, dökülüp saçılmaz, şiir kalbimize saplanan, ruhumuzda hamle yaratan, hayalimizi yeni dünyalara sürükliyebilen, biraz bizi kanatlandıran şey... Akif’i okurken canım sıkılıyor, tozlu, küflü bir medrese, havasında bu­nalıyorum...

Akif’in Türk edebiyyatında teknik bakımdan bir rolünü göremiyo­rum. Herkeste müşterek bir inanış var: Akif sâde lisanla yazmış. Ha­yır, Akif sade lisanla değil, bayağı lisanla yazdı... Edebiyyatın konuşma dilinden başka bir dille yazması âdet olduğu, osmanlıca yazıldığı bir de­virde o da başkaları gibi, bize «siyehrenk dalâlet» 1er, «ziyariz hakikat» 1er, «perdepuş zulmet» 1er, «fezaî mabed» 1er «encümnema meşail» leri ve daha bilmem neler yazdı; sonra, yeni cereyana kapılarak sadeleştir­mek isterken (Halk dili) diye bize mahalle kahvesinin dilini getirdi. Bütün yazılarında kendisi de kahramanlarının diliyle konuştu, bir san’at- kâr sıfatiyle onlardan ayrılamadı, hep «Be!» 1er, «yahu!» 1ar, «hadi» 1er, «hele!» 1er ve ne küfürler, küfürler...

«Hadi, toprakta silinmez bir izin var, ne çıkar?Bağlı oldukça telekkîye hakîkî değeri...Dün beyinlerde kıyamet koparan hükümeti [1] al,Bugünün zevkine sor, beş para etmez ciğeri...

Şair değil, san’atkâr değil, yüksek seviyyede bir adam da böyle ko­nuşmaz...

Bu softalıktan, sarıklı dostlardan kalma lâübâlî bir görüşme tarzı...Medrese, hoca âlemi ki, Türk İçtimaî hayatının, Türk konuşma âde­

tinin dışında bir başka, garib âlemdir. Onun mahsullerini edebiyyatımıza olsun sokmıyalım. Şiirimizi olsun o lâübâlilikten, o çapaçulluktan koru­yalım. ..

Akif, ne diye nazmın, kafiyenin, kayıdlarına girmek zahmetine kat­lanmış, bilmem. Duyan, ıztırab çeken bir adam, pekâlâ, bunları satır sa­tır gazete sütunlarında da yazabilirdi. Hem de üçüncü sınıf bir Mehmed olarak...

Alel’âde sokak, mahalle mevzularından yükselip te biraz azamet, bi-

[1] «Hikmeti- olacak. — H. B. Ç.

378

Page 378: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

raz muhabbet yaratmak istediği zamanlarda fanteziye düşüyor, işte Ça­nakkale manzumesi... Sönük! Tarihin dümdüz kaydettiği sayfalar ben­ce daha canlı!.. Nedir o şehidler için hazırladığı türbe! O ne fantezi, ne cici bici bir şey!.. Muhabbet yok, karşısında titremiyoruz, bir yığın pı­rıltı...

Akif tarafdarlarınm serzenişlerine ugrıyacağımı biliyorum, ama ne yapayım, benim de duyduğumu açık söylemek illetim vardır: Akif’in 1335’te yazdığı Şark adlı şiirinin (Sis) ten farkı ne? Onun daha kuvvet­lisini Fikret daha (1317) de yazdı...

Akif Çanakkale şiirinde :«O ne müdhiş tipidir, savrulur enkazı beşer,Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,Boşanır hayretle [1] vâdîlere sağnak sağnak...»

Fikret, (bir lahzai teahhüf) de :«Bir mahşeri vazîi temâşa, haşin, akur Tırnaklariyle bir yedi kahrın didik, didik Yükseldi gavrı cevve bacak, kelle, kan, kemik.»

Akif (Bülbül) şiirinde :«— Eşin var, âşiyânın var, baharın var, ki beklerdin, Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül nedir derdin?»

(Yunus Emre) on üç asır evvel:Karlı dağlar mı aştın, derin ırmaklar mı geçtin.Yarinden ayrı mı düştün, niçin ağlarsm bülbül, hey. Gülistanlar yapıyorsun, benim derdim yenilirsin,Yunus gibi inilersin, niçin ağlarsın bülbül, hey.

Akif bazı da Nabileşiyor :İlâhî emrinin avare bir mahkümüdur âlem,Meşiyyet sende, her şey sende, hiç bir şey değil âdem,Fakat hâlâ vücûd isbât eder kendince her [2] sersem...

Nabi:Ne varsa cümle şenindir, bir söz ki varım yok,Cihana gelmede, gitmekte ihtiyarım yok.Benim, benim, diyecek elde bir medarım yok,Bir kârhane bilsem neyim, benim nem var?»

Ara sıra da (Hamid) leştiğini söylesem, nasıl olur, bilmem. Akif : «ki vadiden bütün bir [3] yer inenler [4] çağlayıp durdu»

[1] «her biri» olacak. — H. B. Ç.[2] «Hey».[3] «yer yer» olacak. — H. 'B. Ç.[4] «eninler».

379

Page 379: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Hamid :«Döner vadîde duradur bir ses, ruhlar çağlar...»

Bence Akif orijinâl değil, lisanında yüksek ve nezih değil. Millî in­kılâbımıza baş çevirmiş, beşerî zekâya, kültür seviyyesi müsâid olmı- yan bir insan...

İsteyen, kendisine san’atkâr payesi verebilir.Şüküfe NÎHAL

8 Nisan 1937 nüshasından ;

(Kerim Sadi) diyor k i :

«Zillüllah» ın yaşmaklı güvercinlerle dolu sarayı önünde secdeye kapanan ve popüler bir edâ ile karaladığı manzumelerini kur’an sahîfe- lerinden seçilmiş tabirlerle söyliyen Mehmed Akif ültrareaksiyoner sa­rıklılar ordugâhının ön safında dalgalanmış siyah bir bayraktır.

«Safahat şairi» batıl itikadlarla hurafelerden ve taassubtan sıyırılmış bir din — yani, ekonomik istismar altında kırmızı küreyvelerine kadar ezilen müstahsil halk kitleleri için daha «saf» bir afyon ve buna binaeno nisbette tehlikeli bir zehir— tahayyül ediyor ve kapitalist medeniyye- tine — «tek dişi kalmış canavar» a — isyan eder görünmesine rağmen, emperyalist istilâ ordulariyle yan yana yürüyen hilâfeti idealize etmekte teannüd gösteriyordu. Başında fesle Nil kıyılarına kaçışı müdafaa ettiği bazı geri telekkilerin burjua-demokratik inkılâbı tarafından enpoze edi­len sosyâl yaşayış şartları karşısında bozgununu ifade eder.

Orhan Seyfi) diyor k i :1 — Akif milliyyetci şair değildir. Müslüman akaidini neşreden ve

o yoldan ayrılan herkese levmeden bir şairdir. Akif’in şiirlerinde yüksek bir din bir cazibesi, yüksek dini bir heyecan bulmuyorum. O, hiç mistik değildir. Onun bütün, teessürü, dinî akaidi bütün sertliği ile hayatımıza tekrar yerleştirmek ve bizi, eski İslâm medeniyyetine çevirmektir.

2 — Sınıf tabirinin medlülü, hayatımızda varmıdır, acaba?... Akif muhafazakâr, veya mutaassıb diye anılan, nasların çerçevesinde kurtu­lamamış bir zümrenin şairidir. Halk şairi tabirini, biz halk arasında çı­kan ve halk edebiyyatının tekniğini kullananlara veriyoruz. Tabîî bu ma­nada Akif halk şairi değil. Yalnız popülerdir. Çok geniş bir kitleye hıtab etmek ve onlara mümkin olduğu kadar anlıyacağı bir dil ve bir duygu kullanmak istiyen bir şairdir.

3 — Akif’in Türk istiklâline hizmeti vardır. İstiklâl marşı meydan­da... Fakat inkılâbcılığa gelince, mazîye, an’aneye bağlı kalmıştır. Yani muhafazakârdır.

4 — Teknik bakımdan aruz veznini her türlü, hissî, fikrî ifadeye ka- biliyyetli bir şekle sokduğunda herkes müttefiktir. Fakat bu asıl san’at

380

Page 380: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

noktasından bakılınca ne derece ehemmij^etlidir? Aruzla, her hatıra ge­leni yazıvermek bir kıymet midir? Bence Akif’in değeri vezn oyuncakla­rında, bu kolay işlerde değil, iç taraftadır. Bize yeni bir ses duyurabilen mısralarmdadır. Bize hayatımızın eski manzarlarmı sarahatle ve kud­retle çizen tasvirlerindedir.

5 — Akif’in çocukluktan başlıyarak aldığı terbiyeyi düşünün... Onun bu terbiyeye ne kadar bağlı kaldığını ve kendisi için bunu bir fazilet, bir ahlâk ve vicdan mes’elesi yaptığını hatırlayınız. Şapkayı küfrün, düş­manın, bir remzi olarak gören bu samîmi karakterin şairin ruhunda tabiî müdhiş, bir aksi te’siri olacaktır. îşte onun Mısıra gidişini bununla izah edebiliyorum.

6 — Akif, Cem’iyyetin normâl tekâmülünü çok def’a bir tereddi şek­linde görüyordu. Eserlerinde müdafaa ettiği en yüksek tez, eski müslü- man ahlâkıdır. Yoksa, cem’iyyeti daha ileri merhalelere götürecek ham­leler yapmayı o düşünmemiştir sanırım. Onun için en mükemmel cem’- iyyet örneği «asrı saâdet» idi... Mümkin olursa oraya dönmek istiyordu.

7 — Akif halis bir İstanbul çocuğudur. Onda millî ve mahallî zevk kuvvetlidir. Bence, onun asıl kıymetini yapan budur. İnsanî tarafına ge­lince, o ancak müslüman olanı insan sayıyordu. Din duyguları haricinde İnsanî duygular şiirlerinde bir yer bulamamıştı.

*

(Yusuf Ziya) diyor ki :1 — Akif’e milliyyetci bir şair demek ne mümkin... «Fikri milliy-

yeti [1] tel’in ediyor Peygamber...» mısraı ile bağıran kendisi değilmi?2 — Akif’e halk şairi de diyemeyiz. O sarahaten yeşil edebiyyatın

yegâne cazibeli mümessili idi.3 — Evet... Akif’in Türk inkılâbına büyük hizmeti vardır. Onun

eserlerini okuduğumuz zaman nelerden kurtulduğumuzu anlıyoruz. İs­tiklâl marşına gelince: buna inkılâbın değil, ihtilâlin sesidir, diyebiliriz.

4 — Mehmed Akif’in bir çok şairlerin samimî duyguları kekelediği aruzla mahalle kahvesinde iskambil oynatmıştır. Köy düğününde pehli­vanları güreştirmiştir. Onun vezne sokarak söylediklerini, vezinsiz yaz­mak bile kolay değil... Fakat Akif’in, muallim Naciden, Tevfik Fikret’ten sonra geldiğini, hattâ Ali Ekrem’in meşhur vasiyyetinden sonra selâset yolundan rakibsiz yürüdüğünü de unutmıyalım.

5 — Benim izah etmeme hacet yok... Safahat, her mısra ile bu h& leti ruhiyyeyi izah etmiyor mu? Balkan harbinde yazdığı bir şiire bak> nız. Mağlubiyyetimizde en çok düşmanlar bize şapka giydirecek diye korkuyor.

[1] Safahat’ta bu mısraı bulamadım. Yok! — H. B. Ç.

381

Page 381: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

6 — Bir şiirinde «Ben ki evet Arnavud’um» diyen Âkif, kendi Ar- navudluğunu hatırladığı halde inkâra çalışıyor. Ve bir müslüman birliği istiyordu. Onun için, her yeni bir bid’atti. Tekrar Safahat’ı gözden geçi­relim. Bugün Türk Milletine ilerleme imkânlarını veren ne yaptıksa, Akif onlara en korkunç tehlike diye bakmıştır. Onun istediği kendi fikrî terbiyesinden doğan bir şeriat dünyasıydı.

7 — Akif’in nazarında insan, yalnız müslümandı, alt tarafı gâvur... İnsana yalnız dinî ölçü ile kıymet veren bir adamdan İnsanî eserler na­sıl bekliyebiliriz?

**■(!

(Raif Necdet) diyor k i ;Mehmed Âkif hakkındaki düşüncelerimi, bundan yirmi beş sene ev­

vel, «Safahat» m ilk cildinin intişarı münasebetile «resimli kitab» mec­muasına yazmıştım. O zamandanberi esas fikrim hiç değişmiş değildir. Böyle olmakla beraber muhterem «Yeni Adam» m benden sormak neza­ketinde bulunduğu süallere elimden geldiği kadar cevab vermeyi vicdan borcu bildim.

Akif her şeyden evvel dinî bir şairdir. Onda din fikri, müslümanlık hissi diğer bütün temayül ve ihtiraslara tahakküm etmiştir. Bunun tabiî bir neticesi olarak Akif’in milliyyetciliği İslâm cajniâsı içinde eriyib git­miştir. Maamafih bu, Safahat şairinin vatan ve milletini büyük bir fe­ragat ve samimiyetle sevmesine mani olmak şöyle dursun, belki bir âmil olmuştur. Edebiyyat tarihimizin son devrelerinde yetişen üç kıymetli şahsiyyet bariz farklar ve vasflarla birbirinden ayrılmıştır. Tevfik Fik­ret insaniyyetci, Mehmed Emin Milliyyetci, Mehmed Akif islâmcı.

Akif bu fârik vasfından sonra en karakteristik cebhesi samîmiyye- tidir. Ruhundaki samîmiyyet lirizmle, heyecan ile birleştiği zamanlarda «Çanakkale» gibi, «Bülbül» gibi çok güzel şiirler yazmıya muvaffak ol­muştur. Şiirinden, bediî güzellikten mahrum manzumelerinde ise İçtimaî bir faide, şeklî bir nefaset ve tabiî bir sadelik vardır. Maamafih tamamen bitaraf olmak için şunu da söylemelidir ki Akif’in ruh ve şekil, husu­siyle san’at ve estetik güzelliklerinden nasibsiz kalmış kuru manzume­leri, vezinli satırları da az değildir.

Şiirde Mehmed Akif’in en kuvvetli tarafı aruza mutlak hakimiyye- tidir. Filhakika şimdiye kadar hiç bir şair — Hattâ muallim Naci, hattâ Fikret de dahil olduğu halde— aruza onun gibi hâkim olamamış, bu vezni onun gibi sevimli bir sühulet ve selâset, tabiî ve elastikî bir sey- yaliyyetle kullanmamıştır. Bu itibarla Safahat şairinin teknik bakımdan şiirimize hizmeti büyüktür. Akif’te de. Muallim Nacide olduğu gibi, na­zımlık şâirliğe galibtir. İsmail Safa’ya «şairi mâderzad» derlerdi. Meh-

382

Page 382: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

med Akif’e de «Nâzımı mâderzad» diyebiliriz. Aruz veznini ilk defa pü­rüzlerden", imâle ve zihaflardan kurtarmıya çalışmak suretile Ahmed paşa’nm on beşinci asırda başladığı işi o, yirminci asırda ikmâl etmiştir. Eğer Akif’te samîmiyyet ve vezne hakimiyyet ile beraber garb, san’at ve lirizm temayülâtı da kuvvetli olsaydı asrının en büyük şairi olabilirdi.

Mehmed Akif’in Büyük Türk inkılâbına hizmet edip etmediği mes’e- lesine gelince, buna doğru cevab verebilmek için Türk inkılâbını iki bü­yük cebheye ayırmak lâzımdır. Birincisi silâh kuvvetile, vatan ve hür- riyyet aşkile memleketi inkırazdan kurtarıb millete tam bir istiklâl, tam bir hayat ve şeref hakkı veren cebhe ki asıl inkılâbın kaynağını, hareket noktasını teşkil eder. Diğeri kurtuluşu, ikbal ve istiklâli ebedîleştirmek için yapılması zarurî radikal yenilikler ve değişikliklerdir. Âkif inkılâbın ilk cebhesine değerli hizmetlerde bulunmuştur. Bazı fikrî nakîselerine rağmen temiz bir heyecanın mahsülü olan istiklâl marşı bu hizmetin mukaddes bir sembolüdür. Şuracıkta şunu da söyliyeyim ki benim İstik­lâl marşında bulduğum en ehemmiyetli zaaf Akif’in emperyalizm yerine alelumum medeniyyet aleyhinde bulunuşudur. İnkılâbın ikinci cebhesi­ne; yani asıl inkılâba bittabi Akif’in hiç bir hizmeti dokunmamış, hattâ inkılâba karşı somurtkan bir çehre almıştır. Filhakika tamamiyle şark ve İslâm medeniyyetinin te’sir ve nufuzu altında kalan şair yapılan mes’ud yenilik ve devrimler! bir türlü benimsiyememiştir. Nurlu kasırgalarla şark medeniyyetinden garb medeniyyetine geçiş Akif’in başını döndür­müş, gözünü karartmıştır. Eğer denildiği gibi, şapka giymek için okadar sevdiği memleketini terketmişse bu, değil mütefekkir ve mütefennin bir şâire, az çok doğru düşünen alel’âde bir insana bile yakışmıyacak acib bir gerilik hareketidir. Şu ibtidaî düşünce ve hareket kültür ve tefekkür bakımından çok acı tenkidlere lâyıktır. Maamafih bu dürüst ve afif ada­mın inandığı, bütün bir ruhla yapıştığı akidelere karşı gösterdiği o eşsiz samîmiyyet ve meclubiyyeti ayni zamanda hürmetkâr bir hayranlıkla karşılamamak kabil değildir. Akif’in en büyük hatası mutaassıbâne bir muhafazakârlığı her türlü yenilik ve değişikliklere üstün tutuşudur. Fa­kat muhterem şair bu hatasının cezasını pek elîm bir tarzda görmüş, mem­lekete ric’at ederken siyasî, medenî ve İçtimaî bütün prensiplerinin iz- mihlâl beratını da beraber getirmiştir.

Bütün bu hazin tecellîlere rağmen Mehmed Akif’in İnsanî ve edebî şahsiyyet ve hüviyyetini birer kelime ile karakterize etmek lâzım ge­lirse bîperva denilebilir ki o, eşsiz bir kahramandır, seciyye ve aruz kah­ramanı...

383

Page 383: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

1 Nisan 1937 nüshasından :

(Falih Rıfkı) diyor k i ;

1 — Akif, OsmanlI - İslâm âmmesinin şairidir.3 — Bizim inkılâbımız, hayat, fikir ve vicdan hürriyyetlerini ve lâi-

sizmi müdafaa eder. Osmanlı - îslâm ideolojisi ile Kemalizm ideolojisi tam tezad halindedirler.

5 — Kafasının darhğı şapka giymesine müsaid değildi. Mısır’a gitti. Fakat asıl kalbi bu memlekette bağlı idi. Onun topraklarında yatmıya geldi.

7 — İnsanî taraf şübhesiz vardır. Sefalete acır ve fazileti severdi.❖

(Sadri Ertem) diyor k i :1, 2 — Bence Akif’in karakterini tesbitten önce onun yaşadığı dev­

ri, bu devrin hududlarmı tayin etmek lâzımdır. Akif on dokuzuncu asrın şark dünyasında halkettigi, göklere çıkardığı ve yere vurduğu şahsiyyet- lerin arasında yer tutar. On dokuzuncu asrın şark dünyasmda sivrilen şahsiyyetleri üç guruba ayırmak mümkindir: a) Din çerçevesi içinde kur­tuluş yolunu arıyanlar, yani istismara din kalkanı ile karşı koymak isti- yenler. b) Nasyonalist bir hamle ile inhilâlden kurtulmak istiyenler. c) Kozmopolit bir cereyana tabi olarak Avrupa hayranlığı ile işi halle­deceklerine kani olanlar. Akif birinci zümreye mensub olanlardandır. Yani Cemaleddini Efganî ve Abdüh gibi din hassâsiyyeti ile şarkı kur­tarmak, müstekil hayata sahib olmak iddiâsmda idi. Vakıâ Akif büyük siyasî mücadelelere, sosyal kavgalara girişmiş bir insan değildir. Fakat şiiri davasına hizmetkâr yapan, ruhunun ihtilâçları onun ruhunda ondo- kuzuncu asrın kahramanları profilini çizer. Bu dekor içinde Akif vakti geçmiş bir Süleyman dede, bir müslüman Dante’dir. Akif, bu bakımdan tamamen din şairidir, fakat, biz Akif’i böyle bir sınıfa tabi kılmıya sa­vaşmaktan ise onu hassâsiyyetini terennüm ettiği zümre içinde tahlil et­meliyiz. «Said paşa» yı yazan Akif İstanbul’un bazı köşesinde küfür ile ithâm edilirken beri taraftan da kozmopolitlerin ve millicilerin hücu­mundan kendisini kurtaramıyordu. Akif zengin klerikal bir zümrenin mü­messili değildi. Zaten bizde bu zümrenin tam bir teşekkül hâlini aldığı görülmemiştir. Çünkü klerikal zümre zenginleşinse derhal sınıf değiştir­miş ve zengin mülk sahihlerine ve büyük burjualara iltihak etmiştir. Molla Beyler, Molla zadeler, Şerifler ve kaziasker çocukları klerikal züm­reden geldikleri halde sonunda onlardan ayrılmışlardır. Akif ne doğum, ne hayat, ne de ölüm itibarile bu zümre ile münasebet te’sis etti. Akif; binasını sigorta için ancak Allaha emanet eden, dükkânının kazancını «Elkâsibü Habibullah» larmdan bekliyen, her yemekten sonra da «fuka­

384

Page 384: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

ra bölüğünden ayırma yarabbî», diyen, fııkaralığı cennet için bir nevi’ hazır bilet sayan esnaf, küçük me’mur, çiftçi, dükkâncı, hulâsa bütün hücümlar önünde yegâne varlık olarak şecaatini muhafaza eden küçük burjuaların tipik bir timsali idi.

Küçük burjua her yerde olduğu gibi bizde de muhafazakâr olmak­tan ziyade geri manada anarşist, eskiye ve geriye dönmeği tavsiye eden bir zihniyyet çerçevesi içinde yaşar. Akif’i, bu zümre içine alınca bizim bugünkü tariflerimiz onu ihata edemez. Çünkü: hissen dindardır. Dil iti- barile diğer zümrelerin muvaffak olamadığı şekilde millîdir. Bu süal so­rulunca hayalimde daima aziziyye fesli, elfiye şalvarlı, kaloş kunduralı, cami şadırvanları önünde abdest alarak kıllı kollarını büyük yazma men- dillerile silen, akşamlan yine yazma mendiller ile ekmek ve çocukları­nın nafakalarını saran insanlar canlanır. Bu insanlara hangi sıfatı verir­seniz onların şiir dili olan Âkif’e de ayni vasfı vermiye mecbursunuz.

3 — Türk inkılâbını Türk İstiklâl hareketinden ayırdığımıza göre hayır, ayırmadğıımıza göre evet... Çünkü Akif Avrupa’ya karşı dik ve keskin bir istiklâl tarafdarıdır. Çanakkale şiiri, hâlâ hergün kulakları­mızda akisler bırakan, istiklâl marşı müstekil yaşamamn zevkini alan ve istiklâl yoluna kurban olmayı bilen bir adamın hislerini ifade etmek­tedir. Şair Akif Türkiye’nin istiklâlini istiyen insandı. Bir saniye onun başka türlü düşündüğünü tasavvur edemem. İstiklâl davasında o, zafere kadar bizim safımızda idi. İstiklâlden sonra sosyâl davalarda bizden ay­rıldı.

5 — Akif memleketten kovulmadı. Kendisi istiklâlini kazanan bir memleketten kendi arzusu ile çıktı, başka memleketlere gitti, dolaştı, sonra tekrar memlekete döndü ve ölüme orada kavuştu. Akif’in memle­ketten uzaklaşmasını ben büyük bir dava diye değil, bir dekor değiştir­me arzusu ve bir küçük hassâsiyyet hikâyesi diye kabul ederim. Akif’in bu hassâsiyyet hikâyesi etrafındaki gayri memnunlar tarafından müba- lâğalandırıldı. Onun hassâsiyyeti müdhiş galayanlar şeklinde gösterildi.

Halbuki Akif’in son mısraları ve hayatmın son günleri gayri mem­nunların istismar ettikleri ve «Osman’ın kanlı hırkası» şeklinde zaman zaman ortaya attıkları heyula ile hiç alâkadar değildi.

7 — Akif’in İnsanî tarafı derken çok insaflı konuşmak lâzımdır. Akif bir dünyada yaşadı ki, İnsanî hisler üç sebebten dolayı onun için katledilmiş bir halde idi. Akif’in yaşadığı dünyada insaniyyet denen şey hakikaten yoktu. Nitsche’nin Üstün adam’ını, Gustave le Bon’un âli ır­kını, bütün AvrupalIların Avrupa’nın üstünlüğünü iddia ettikleri bir de­virde yaşıyan Akif için medeniyyet gerçekten «Tek dişi kalmış canavar» idi. Avrupa’nm kanlı ittifaklar çenberi içinde 20 milyon insanı harcadığı bir zamanda yaşıyan adamın İnsanî hislere sahib olması sıhhatına de­lâlet edemezdi. Akif dünyayı İslâm göziyle seyrederdi. Bu dünyaya karşı

F: 25 385

Page 385: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Avrupa, sadece, aşağı insanlar memleketi hissi ile baktı. Bu dekor içinde bulunan adamın âsi olması kadar tabiî bir şey tasavvur edilemez. Niha­yet Âkif İslâm terbiyesi, felsefî ve onun hayatı anlıyan dekoru içinde idi. Bu dekoru teokrasiden geleni dünyayı tabiat haricinde bir Allah’ın emrine terkeden ve mutlak ve kudretli «Rabbülâlemîn» i vardı. Bu «Rabbülâlemîn» bazı beşerî hislere sahibi olmakla beraber insanları bir­birine kırdırmayı, ölümü hayata tercih ediyordu. Însanî hislerin yalnız bir söz halinde dillerde başkalarını itham için bir vasıta şeklinde konu­şulduğu zamanlarda Akif’in insaniyyet davasındaki mevkii, bence, so- rulmıya değmez. Çünkü bu süali ona değil, devrine ve dünyasına sorma­lıdır.

(Nureddin Artam) diyor k i ;

1 — Akif’in dindar olduğu, dinî esasları bir çok şiirlerinde müdafaa ettiği gün kadar âşikârdır. Fakat o, din duygularını içinde yaşadığı dev­rin ve muhitin telakkilerine uygun olarak, bir milliyyet müdafaasında kullanmak istedi.' Çanakkale neferinin bütün dünya hücumu karşısında göğüs gerişi, hepimize heyecan ve iftihar vermiştir. Bu heyecan ve ifti­har Akif’te bizden az değildi, belki de çoktu. Fakat o, Çanakkale’de dö- ğüşen askerleri «Bedir’in arslanları» ile mukayese etmiş, Çanakkale şe- hidlerinin mezarına taş olarak «kâbe» yi dikmiştir. Akif Milliyyet duy­gularını duymamış ve duyurmamıştır, diyemeyiz. Yalnız o, bütün bu duy­gulara başka bir isim koyarak bizden ayrıldı.

3 — Türk inkılâbı geniş bir mefhum ifade eder. Bu hareketlere ka­rışan bir çok simalar tanıyoruz ki yarı yolda kalmışlardır. îşgal altındaki İstanbul havası ciğerlerine pek ağır gelen şair, gizli yollardan Anadolu’­ya kaçar ve Ankara’da millî duyguları şahlandıran şiirler yazarken in­kılâbın sahnesinde inkılâbın adamı idi. Sonra? Akif’in ondan sonraki ye­ri edebiyyat tarihinin sahifelerindedir.

5 — Âkif inadcı, alıngan ve etraftakilerden kendisine karşı devamlı saygı bekliyen bir adamdı. Bu hisleri, onu, Mısır’da bir prensin kendine açık bulundurduğu bir evde inzivaya sürüklemişti. Akif, verdiği bu ka­rarın yanlış bir karar olduğunu İstanbul’a dönüşünden çok önce anla­mıştı, fakat çürümiye başlıyan kara ciğeri ona son günlerinin yaklaştı­ğını anlatıncaya kadar anayurda dönememiştir. .

7 — Buradaki insanlık kelimesi bir zümrenin duygusu ile duygula- nıb ona saldıranlara karşı sonsuz bir kin ve gayz beslememek demekse hayır, kederi, neşesi ve ülküsü bir olan bir cemiyyet içinde kendisinden başkalarının derdini bölüşinek manasına ise evet.

Nurettin ARTAM386

Page 386: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(ADSIZ) in c e v a b i [*]

1 — Akif Osmanlı milliyetçisidir. Onun koyu islâmcı gözükmesi Os- manlıhgma engel değildir. Çünkü Osmanlılığın ayırıcı vasıflarından biri de islâmcı olmasıdır. Akif’in «Osmanlı» kelimesini kullanmayıp müte­madiyen dinden bahsetmesi Osmanlı milliyetçiliğine mani olamaz. Os­manlılığın kurduğu büyük siyasî-içtimaî sistemde din en esaslı unsur olduğu için Osmanlı milliyetperverleri çok defa dinci gibi gözükmüştür. Hiç şüphe yok ki Akif Türkiyeyi Faştan, Mısır’dan ve İrandan daha çok seviyordu.

2 — «Sınıf» kelimesini gereken ve gerekmiyen her yere sokmak komünistlerin marifetidir. Onların dar kafaları her şeyi sınıflara taksim etmedikçe anlamaya müsait olmadığından her şairi de muhakkak iktisadî- içtimaî bir sınıfın malı gibi görmek istemişlerdir. Halbuki memlekette Akif’e her hususta taraftarlık edenler,, yalnız dinî bir sınıf olsa bile, Akif bir millet şairi olmak iddiasında idi. Akif’in sınıf şairi olmadığına en büyük delil, bugünkü lâik hükümetin müessesesi olan halk evinde, 18 mart ihtifalinde şiirlerinin okunmasıdır. Demek ki cumhuriyet ve inkılâp kendilerine emanet olunan bugünkü gençlik Akif’i kendisinden sayıyor, onda yabancılık görmüyor.

3 — Akif’in Türk inkılâbına hizmeti vardrr. Kurtuluş savaşında onun Anadoluya geçmesi, kendisi gibi düşünen binlerce vatandaşı bu sa­vaşa taraftarlığa sürüklemiş, şiirleri de millî savaşın manevî gıdasmı teşkil etmiştir. Bugün memlekette boru öttürmeğe kalkan bazı şairimsi kimse­ler, kurtuluş savaşı yıllarında İstanbul’da aşk ve fuhuş manzumeleri ya­zarken Akif’in Anadoluya geçmiş olması, başlıbaşına bir hizmet ve kıy­met teşkil eder.

4 — Akif’in Türk edebiyatına teknik bakımından da hizmeti olmuş­tur. Aruzun Türk diliyle kaynaşan en mükemmel örneklerini Akif ver­miştir. İptizale düştüğü yerler yok değildir. Fakat Dâhilerin bile bazan bayağılaştığı düşünülürse bunun da tabiî olduğunu kabul etmek icap eder.

MEHMED ÂKİF

(Türk baytarlar dergisi birliği) mecmuasının 1 Mart 1937 tarihli nüshasından :

Hayatı:Mehmed Akif Fatih dersiamlarından İpekli Tahir efendinin oğludur.

Anası Bubaralı bir Türk kadınıdır. Akif 1873 yılında Çanakkalenin Bay­ramiç kasabasında doğmuştur [1]. İlk tahsilini babasından görmüştür. Akif (14) yaşında iken babası ölmüştür.

[*] (Yeni Adam) müteâkib bir nüshasında da anket cevablarmı neşr etmişsede ben o nüshayi elde edemedim. Şu kadar ki (Adsız) m o nüshada cevabı bulunduğunu işiterek kendisinden istedim. İşte bu kıymetli yazı o yazıdır.

ı[l] ?

387

Page 387: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(1889) da İstanbul mülkiye idadisinden çıktıktan sonra yeni açılan yüksek baytar mektebine girmiştir. Bu mektebten senei devriye, dokto­ra imtihanlarını muvaffakiyyetle vererek (1893) yılında birincilikle çık­mış ve o senenin 14 Kanunu evvelinde yeni teşkil edilen orman, meadin ve ziraat nezaretinin beşinci umuru baytariye ve ıslahı hayvanat şubesi umumî müfettiş muavinliğine tayin edilmiştir. Bu vazifede 11 Mayıs 1913 tarihine kadar, (20) sene kalmış ve bu tarihte nezarete verdiği (Umuru baytariyye müdür muavini Mehmed Akif) imzasını taşıyan (Umuru baytariye müdürîi Abdullah efendinin yerden göğe kadar haklı olduğu bakteriyolojihane meselesinden dolayı azli üzerine acizleri de me’muriy- yetimden sureti katiyede istifa ediyorum...) şeklindeki isti’dasiyle vazi­fesinden istifa etmiştir.

4 birinci teşrin 1906 da (Halkalı Ziraat mektebi) kitabet muallimli­ğine, 25 ağustos 1907 tarihinde de Çiftlik Makinist mektebi Türkçe mu­allimliğine, 11 teşrini sani 1908 de Darülfünun edebiyyat şubesi birinci sene Edebiyyatı Osmaniye müderrisliğine tayin edilmiştir. 23 Birinci teş­rin 1908 tarihinde (Mülkiye baytar mektebi âlisi) nin Zabıtaı sıhhiye ve kitabeti baytariye ve hukuku tüccari ticariye ve kanunu tıp muallimliği de uhdesine verilmiş ise de kabul etmemiştir. İstanbul’un işgali üzerine Anadoluya geçerek kurtuluş mücadelesine iştirak eden Mehmed Âkif bir müddet Kastomonide kalmış ve birinci Büyük Millet Meclisine (Bur­dur) meb’usu olarak iştirak etmiştir. (1926) dan (1936) Haziranına kadar Kahirede bulunmuş ve Kahire üniversitesinde Türk edebiyyatı derslerini vermiştir.

Mehmed Âkif Baytar mektebinden çıktıktan sonra muvakkat vazife­lerle Anadoluda, Rumelide, Suriyede gezmiştir.

Meşrutiyetten evvel îstanbulda (ittihad ve terekki) cemiyetini teş­kil edenler arasında bulunmuştur.

Balkan harbi esnasında kurulan (Müdafaai milliye) heyetinin neşri­yat kısmında çalışmıştır.

Umumî harp esnasında İttihad ve terekki hükümeti tarafından şeyh Sünusi ve Abdul aziz Çaviş ile birlikte esirler arasında propoganda yap­mak maksadile Almanyaya gönderilmiş, orada uzun müddet kalmıştır.

Âkif âza ve umumi kâtib sıfatile îstanbulda (Darül Hikmetil İslâmi- ye) de çalışmıştır. Yazılarını ve şiirlerini (Sıratı müstakim) ve (Sebilür Reşad) da neşretmiştir. Şiirlerinin çoğu İstanbul ve Anadolu gazete ve mecmualarında da neşredilmiştir.

Âkif çok zinde bir vücüda malikti. Güreş, binicilik, yörüyüş, yüzücü­lük gibi siporları severdi. Çok zeki idi. Kuvvetli bir hafızası vardı. Mü- tevazi, samimî, vefakâr idi. Babasının seykıyle medrese tahsilini de ya­pan Âkif arabca ve farscayı da çok iyi bilirdi. Fransızcası da pek kuvvet­li idi. Şiirleri yedi cildden mürekkeb (Safahat) ında toplamıştır. İstiklâl

388

Page 388: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

marşının güftesini o yazmıştır. (1936) yılı haziranında kansere tutularak Mısırdan sevgili yurduna kavuşan Büyük Âkif 27 birinci kânun 1936 pa­zar günü akşamı İstanbulda hayata gözlerini kapadı ve 29 birinci kânun salı günü (Edirne kapıda) ki medfenine gömüldü.

Akif’in şiirleri arasında:

O, öldükten sonra bir muharrir bir gazetede çıkan yazısmda onun baytarlık gibi en namüsaid bir meslekten nasıl yetiştiğini işaret etmişti. Bize göre bukadar açık bir hayrete hiçte lüzum yoktur. Ve bu hayreti ancak bilgisizlikle ifade edebiliriz. Her meslekten şair yetişsin de baytar meslekinden niçin yetişmesin? Kaldı ki Âkif yüksek Baytar mektebinde fizik, kimya, fizyoloji, anatomi ve hayvanat gibi her birine uzun bir ömür kâfi gelmeyen müsbet ilimleri heyecanla takip etmemiş olsaydı ruhu yükselmez, kafası inkişaf etmezdi. Âkif irfanının temelini baytar mektebinde kurmuştur. Onun tedkik ve, tefahhus kabiliyyeti o mektebde açılmıştır. Safahatında şöyle bir muhaveresi vardır :

— Keşki baytarlık edeydim.— gene et mümkinse.

— Yapamam.— Belki yapardın be...

— Unuttum be köse.

keşki zihninde kalaymış, ne kadar lazımmış.Beni dinlermisin evlad? Gene kabilse çalış;Çünkü bir tecribe etsen senin aklın da yatar,Bize insan hekiminden daha lazım baytar.

Türk baytarlığının kıymetini pek güzel gösteren bu satırlar Türki- yede en yüksek bir servet kaynağı olan hayvancılığa verilmesi lâzım ge­len ehemmiyeti de göstermesi itibarile ayrıca nazarı dikkati çekmektedir. Türk baytarlığı laboratuvarlarda, enstitülerde mikroplar âlemindeki yük­sek ve mütevazi mesaîsiyle, bulaşık insan ve hayvanların müşterek has- talıklarile yaptığı mücadelelerle, mezbahalardaki çalışmalarile yalnız servet ve iktisad hayatımızda değil, ayni zamanda insanların sağlıklarım korumak yolunda cidden müsbet değerlerle yükselmektedir. Diğer taraf­tan Türk köylüsünün hayatına karışan, onun her türlü iztirablarmı ya­kından ve sık sık gören, ona ayni zamanda büyük inkılâbımızın nurlarını götüren ve Cumhuriyetin feyizlerini anlatan varlıklar arasında Türk bay- tarınm yeri de çok mühimdir. Türk baytarı senenin dokuz ayını köylerde geçirir. Köylüyü en çok tanıyan, hayatını onun uğruna fedadan çekin­meyen Türk baytarıdır. Bu itibarla ve esasen yüksek tahsil gören, müs­bet ilimleri umumî olarak ta takib eden Türk baytarları arasında Âkif

389

Page 389: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

gibi kudretli, millî duyguları duymak, şiirlerle duyurmak yönlerinden cidden eşsiz bir şahsiyyetin çıkması pek tabîî ve daima mümkindir. Eğer Akif baytarlığın tahmil ettiği vazifeleri görmek için Türk köylerinde do- laşmasaydı, Türkün yüksek cevherini, asîl özünü yerinde v€ içinde ted- kik etmeseydi ne bir İstiklâl marşı yazabilir, ne de (Çanakkale) şiirini doğurabilirdi..

Akif’in ruha, kalbe hitap eden, varlığı heyecandan sarsan şiirleri Türklüğü, Türk enerjisini haykıran şiirleri duyularak yazılmıştır. O Türkü özünden gördü, candan sevdi, duydu ve yazdı. Bu itibarla baytar Mehmed Akif, Şair Mehmed Akif’e yükseklik vasfını kazandıran bir var­lık oldu.

Şair Mehmed Akif’te Türkçe en güzel şeklini kazanmıştır. Onun bin­lerce mısralık şiirlerinde Türkçe gümrah bir çağlıyan gibi akar, hiç bir san’atkâr aruzda onun kadar tatlı bir dil kullanamamıştır. Bunu aleyh- darlan da takdir ediyorlar.

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak...

Bunda kelimelerle vezin okadar kaynaşmıştır ki, mevzuun telkin et­tiği azim ve îman, ancak bu kadar kati’, bu kadar muvaffakiyetli ifade edilebilirdi. Onun kadar Türk dilinde ve vezin kalıbı içinde bu akıcı hassasiyeti gösteren olmamıştır. O şiirleri için diyor k i :

Bir yığın söz ki samîmiyyeti ancak hüneri.Ne tasannü bilirim, çünkü ne san’atkârım..

Samîmiyyet ögünülecek bir kıymettir. Bu Akif’te . dalga dalgadır. Onda tasannu yoktur. Fakat muhakkak ki, o büyük bir san’atkârdı: Ta- sannusuz bir san’atkâr...

Samîmî şair tevazuunu:Aczimin giryesidir bence bütün âsârım!

mısraında şiirleştiriyor.Aruzun bütün ağırlığını silen ve silken aşağıdaki satırlar san’atkâr

Akif’in tabîî pürüzsüz dilini tatlı bir âhenkle yükseltiyor :

Amasra sahili çok eski bir müessesedir,Uşakların, topu cerrah olur, hemen kestir.Bu gün bir ormanı göster kılağlı baltasına:

— Temizleyip çıkıversin bırakmasın yarına!— Biraz da dikmeyi öğrenseler.

— adam sende.Düşündüğün şeye bak! sen şu ilmi öğren de.

— O ilme hiç diyecek yok: mefâdı kafidir.

390

Page 390: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Ulûmu şâire sün’i o, pek tabiîdir,Ne var ki kalmadı tatbik için müsaid yer.

— Neden?— Neden mi, görürdün çıkıp gezeydin eğer.

Eteklerinde zıgın saklı bildiğin orman,Bu gün barındıramaz hale geldi bir tavşan.O, sırtı hiçte güneş bilmeyen yeşil dağlar.Yığın yığın kayalardır, serablar çağlar.

Orman tahribatını alaylı ve iğneli bir lisanla anlatan bu mısralarda orman sevgisi taşıyor. Ormanı koruma ve kurtarma inkılâbını da cum­huriyet hükümeti yaptı. Sırtı hiçte güneş bilmiyen yeşil dağlar cum­huriyetin kudretli eliyle yeniden doğacaktır. Büyük Akif’in ruhu şad olsun!

Ona (şair) değil, diyenler ne kadar aldanıyorlar. Eğer Akif te şâir değilse başka kime şair denilecek? Onun Çanakkale mucizesini alevden mısralarla anlatan şiiri, şairliğin erişilmez merhalesini göstermez mi? Bu güne kadar onun bir eşi yazılmış mıdır? (Çanakkale) zaferi Akif’in şiirinde en heyecanlı manasını buldu. (Mustafa Kemal) in deha ve ira­desiyle türk ve cihan tarihinde en şerefli mevkii tutacak olan (Çanak­kale) zaferi ve o zaferin ulu şehidlerini şiirin parlak ve berrak âhengi ve duygusu içinde Akif, bakınız nasıl anlatıyor.

— ne fazilet mi? çocuklar koşuyor, aç, çıplak;Cebheden cebheye arslan gibi hiç duymayarak [1].

(Çanakkale) zaferi nasıl Türk varlığının sonsuzluğu, Türk ruhunun enginliğini, Türk iradesinin yalçınlığını gösterirse bu şiir de Türk ede­biyat tarihinde, ayni ruhun ve varlığın şiir olmuş ifadesi şeklinde ebedi­yetlere intikal edecektir ve bu şiiri ile, büyük Akif, mütefekkir (Peyamî Safa) nm dediği gibi «Bir hilâl uğruna batan güneşler» arasında yer al­mıştır.

*

Mehmed Akif’in İstiklâl marşını yazdığı günleri düşünüyorum: Düş­manın, yurdun büyük bir kısmını işgal ettiği, Türkün varını, yoğunu kurtuluş yoluna döktüğü o günlerde (Atatürk) ün başkumandanlığını yaptığı seferber bir millete o büyük milletin ateşli dilile cihana hitab eden ve Türk haşmetini ebediyetlere yükselten şiiri, yalnız Mehmed Akif yazmıştır:

[1] Burada Çanakkale şiiri yazılmıştır.

391

Page 391: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak,O, benim milletimin yıldızıdır, parlayacak..O, benimdir, o benim milletimindir ancak.

O kıyamet günlerinde Akif’in volkanlı ruhundan taşan bu mısralar Türke ve Türkün yarattığı büyük (Atatürk) e beslenen çok samimî bir iman kaynağından hız alarak doğmuştur. Gençliğin nurlu sesi, o kahra­man sözlerle, onun mezarında sönmez bir îman ve ciddiyyetle gürledi ise, bunun sebebini şairin ruhu yerinden koparan inanında aramalıdır.

O ,

Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklâl, bediasını yaratırken doğan güneşe inanıyordu. İnanmasaydı davayı bu kadar keskin bir belagatle anlatamazdı.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım!Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım.Yırtarım dağları, enginlere sığmaz taşarım.

şiirinin bu parçasında hür ve yiğit Türkün, hilkatten beri tarihi kapla­yan yaman karekterlerini pırlanta parlaklığıyle görüyoruz. Türkü hangi bir Türk şairi bu kadar geniş bir kudret, bu kadar açık bir şiir ile tasvir edebilmiştir? Bu kıt’ayı duyarak, anlayarak okuyan bir yabancı, Türk doğmadığına mutlaka peşiman olacaktır. Şiirde bu te’siri yaratabilmek en yüksek hünerdir. Bu dört mısrada hakikat, şiirin içinde ve şiir haki­katin içinde erimiştir. Bunda hayal yoktur, kuruntu yoktur. Binlerce yıllık koca bir tarih bu şiirde dile gelmiştir. Hakikat kendisini haykır­mıştır. Büyük şairin sönmez îmanı, sonsuz samîmiyyeti, harcını en şef­katli hislerin beslediği bu hakikat âbidesini yaratmıştır. Bu abidede Türk kendisini görüyor, ebediyyetini görüyor ve bunun canlandırdığı asil mana içinde hüviyetinin son zerresine kadar derinliğini hissediyor.

Çebhede (İman dolu köksünü serhad) yaparak çalışan Mehmetçiğe, Mehmed Akif’ten yükselen tok sesi dinleyiniz. Bu kurtarıcı ses dalgaları adamı hürriyet ve istiklâhn ebedî gülşenine götürüyor :

Arkadaş, Yurduma alçakları uğratma sakın!Siper et göğdeni, dursun bu hayasızca akın!Doğacaktır sana vâdettiği günler hakkın.Kim bilir, belki, yarın, belki yarından da yakın!Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı!Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı!Sen şehid oğlusun incitme, yazıktır, atam!Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı!..

392

Page 392: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda,Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan, şüheda.Cânı, cânânı, bütün vârımı alsın da Hûda,Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Mehmed Akif’teki vatan aşkı, hürriyet ve istiklâl aşkı en ideâl de­recesine yükselmiştir. O, bu aşklarım şiirin nurlu büzmeleri ile işliyerek her Türkün dimağına perçinlemiştir;

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı!Cânı, cânanı, bütün varımı alsın da Hûda,Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda!

Ve Türk bayrağına, nurlu yüzünü çevirerek müjdesini veriyor :

Dalgalan, sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl.Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl.Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet...

Kurtuluş mücadelesine karşı duran o zamanki imansızlar Türk ufuk­larında şafaklar doğuran bu şiir karşısmda dudak kıvırmışlardı. Asrın en mütekâmil harb vasıtalariyle teçhiz edilmiş ordulara her türlü müdafaa vasıtalarmdan mahrum bırakılmış bir kitlenin karşı duramayacağını, mut­laka yenileceğini, hasta adamm artık ölmek üzere Olduğunu el ile tutulur hakikatlerden sayıyorlardı. Fakat, tek baş, tek kumandan, Türkün cevhe­rini, ruhunda gizli kudretlerin saklı olduğunu biliyordu. O, eşsiz dehasiyle Türkün gizli kudretlerini, en kısa zamanda kurtuluş zaferi şeklinde mey­dana koydu. Bunun içindir k i :

Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl.Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyyet.

Mısraları, şairin zaferden evvel zaferi gören ve büyük öndere inanan kalbinin sesi olmuştur.

*

Akif, Abdulhamit idaresine düşmandı. O, halka yapılan zulme isyan ediyordu. Halk içinden yetişen, halkın müstebidlerden çektiklerini çok iyi gören şair, o devrin harîs, hunhar, kara ruhlu, fakat mevki sahibi softa­larını :

Anne karnından icâzetli, beşikten molla!

diye tavsif ediyor.Ya vükelası nasıldı? Akif’in aman bilmeyen dilinde istibdad vükelâsı

en açık vasıflarını buluyorlardı:

393

Page 393: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Vükelâ neydi ya? Câsus, müzevvir, kallaş,Güç okur, hiç yazamaz bir sürü hırsız çetesi!..

Onların suratlarına tükürmek, iç yüzlerini dışa vrırmak için şairin bu isabetli tasviri ve hükmü kâfi gelir.. Esasen kara sultan zavallı halkı, hep o sütü bozukların elile hırpalıyor, sürüyor, soyduruyor; ilme, irfana en ba­sit bir yer ve değer verdirmiyordu. Böyle bir hey’etin başına :

Sadrı azâm paşanız fitre alır verse biri

diye tasvir ettiği adamlar geçiriliyordu.Hürriyet onun sevgilisi idi. O, hürriyete tapardı. Hürriyet fikrini boğ­

mak isteyenlere gür sesile bağırırdı:

Sanıyorlar, kafa kesmekle, beyin ezmekle,Fikri hürriyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele.Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak.Ekilen gövdelerin hepsi yarın fıçkıracak!

Onun hürriyet îmanı da bu kadar kuvvetli idi, dediği oldu. Hürriyet fikri yolunda yere düşen gövdeler fışkırdı. (Atatürk) bir hürriyet güneşi sıcaklığıyla ufkumuzda doğdu.

Bir istibdad faciası karşısında elinden hiç bir şey gelmiyerek :

Utandım ağlayarak, ağladım utanmayarak...

diye hıncını taşıran şair meşrutiyetin ilanında torunlarına ;

Âh bir kerre gelip görse yemenden babanız!

Hitabını yaptıran ihtiyar Türk dilile Yemen ellerinde tebah olan Türklerin müebbed hicranına ağlamıştı.

Onca, insanlık hak ve hürriyetle kaimdir. Hakka ve hürriyete sahib olabilmek için de çalışmak lâzımdır:

Hayır, hürriyetin, hakkın masun oldukça insansın;Bu hürriyet, bu hak bizden bu gün ahengi say ister.Nedir, üç dört alın? bir yurdun anlından boşansm ter.

Ve işte bu gün böyle oluyor. En büyüğümüzün nurlu dehası altında bir yurdun alnmdan ter boşanıyor.

Şarkın ezelî fecri yakındır, doğacaktır

diyen imanlı şair, bu fecri Anadolunun bağrından doğuranın bütün şarka ışıklı uyandırıcı bir örnek, bir önder olduğunu gördü. Bu gün yalnız şark değil bütün dünya onun açtığı kurtuluş ve yükseliş yolu üstündedir. Bu gün şarkın ezelî fecri, cihanın ebedî güneşi gibi parlıyor.

394

Page 394: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yalnız hürriyetle iş bitmez. Yükselmek lazım ve ;

Semaya çıkmak için yüksek olmalı zemin..Şair etrafa bakıyor. Herkes çalışıyor, herkes ilerliyor. Biz niçin du­

ruyoruz? Neden oturuyoruz :

Asümânı, hâkdâni, cümle mevcudat için Kurtuluş yok sâyi dâimden, terakkiden bu gün.Yer çalışsın, gök çalışsın sen sıkılmazsan otur!

Yükseliş yolunda kalbin pek, inancın sağlam olacak, korkmayacaksın, ürkmeyeceksin, çalışarak dağları deleceksin. îleri milletlerin ahengine uyacaksın. Yoksa sonun karadır. Şair hemen bütün şiirlerinde bu duygu ve düşünce ile, bu heyecanla inlemiştir.

Şeddi rahlet, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın:Merdi sahib azm için neymiş uzak, neymiş yakın?Hangi müşkildür ki himmet olsun, âsan olmasın?Hangi dehşettir ki insandan herasan olmasın? ibret al erbabı ikdamın bakıp âsârma:Dağ dayanmaz erlerin dağlar söken ısrarına!Bir münevvim ses değil yer yer huruşan velvele.Fevc fevc akmakta insanlar bütün müstakbele.Nehri feyza feyzi insaniyyetin ahengine Uymadan kabil değildir düşmemek bir engine..

Bu günün yüksek yaşamak düstûrlarından birisi de (durmayalım dü­şeriz) dir. Şair, diğer taraftan da Türk azmini keskin bir kılıç gibi parla­tıyor :

Cehennem olsa gelen göksümüzde söndürürüz Bu, yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.

Şair, marifet, san’at ve medeniyet fikirlerini şöyle telkin ediyor :

Marifet kudreti olmazsa bir ümmette eğer,Tek faziletle teâlî edemez za’fa düşer.

Zaif olmamak için fen ve teknik âleminde de ilerlemek, millî fazileti müsbet yeniliklerle kuvvetlendirmek için avrupaya gitmek lâzım. Bu­nun için Çanakkale destanmı yaratan gençlere hitab ediyor:

Fen diyânnda sızan nâmütenâhî pınarı.Hem için, hem getirin yurda o nâfi suları!Ayni menbâları ihya için artık burada.Kafanız işlesin oğlum, kanal olsun arada.Çünkü:

395

Page 395: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Nazariyyata boğulmakla geçen ömre yazık,Amelî kıymetidir kıymeti ilmin artık.

İlim ve irfan için son yoktur. Ne kadar âlim olursan ol, mağrur olmı- yacaksın, vicdanın dâ zevki bundadır :

Evet, lâkin varıp serhaddi malumata bir insan,O gayetten demek lazım ki: «Yok irfan için imkan!»Hakikî itiraf altmda parlar zilli irfânın;Budur insanlığın mânâsı, en son zevki vicdanın..

Samîmiyyetle, yurt için ve cemiyyetin yükselmesi için çalışırken her hangi bir felâketle, bir mahrumiyyetle karşılaşırsanız kat’iyyen ye’se düşmeyeceksiniz. Çünkü:

En korkulu cânî gibi ye’sin yüzü gülmez..

Ve çünkü bize düşmanları üstün çıkaran kara kuvvet yeistir :

Ey hasmı hakîkî, seni öldürmeli evvel,Şensin bize düşmanları üstün çıkaran el!

Yaşamak için azim ve ümid lazımdır. Bunlar olmazsa yaşanılmaz :

Azmiyle, ümidiyle yaşar, hep yaşayanlar.*H :*

Akif, samimî ve mütevazi idi. O beyendigi mesleki şöyle anlatıyor :

Şudur cihanda benim en beyendiğim meslek:Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.

Bu kadar açık ruhlu olan şair çocuklara şu hitabı yapıyor :Ne odunmuş babanız, olmadı bir baltaya sap!Ona siz benzemeyin, sonra ateştir yolunuz.Meşe halinde yaşanmaz, o zamanlar geçti.Gelen incelmiş adam devri, hemen yontulunuz!Ama dikkatli olun, Bir kafanız yontulacak,Sakın aldanmayın: încelmiye gelmez kolunuz!

Bu mısralarda şairin mütevazî ruhunu görmemek mümkün müdür? Zamam, asrm bütün inceliklerini her gözden iyi gören şair geçmiş

zamanlarla bu günkü ve yarınki telakkiler arasındaki farkları tatlı bir eda ile anlatıyor. Çocuklara: (Her ileri hamleye bütün ruhunuzla, bütün gücünüzle çalışarak iştirak ediniz) deyor. Odun gibi, fakat ne kadar za­rif bir tebliğ.

Onun ruhunun şairliği kadar yüksek zirvelerinden biri de tevazuu

396

Page 396: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

idi. Onun bu tevazuu ilminden doğuyordu. Kendisini bir an bile düşün­meyen şair, nefsini varlığını medh eden tek satır yazmamıştır. Bütün kıymetleri, ululukları milletinde görmüştür. O, yalnız türkün yüceliğini terennüm etmiştir. Türk gücünün her şeyi yapabilecek bir kudret oldu­ğunu tam ve kâmil bir îman ile, duymuş ve duyurmuştur. Her biri mil­let varlığından bir volkan parçası olan Mehmetçiği öğmüş onu, onun kat­kısız ruhunu, feragatim, fedakârlığını, kahramanlığını hür ve coşkun şiir dalgaları içinde yükseltmiştir. İçtimaî yaralan en açık ve derin şekille­riyle o tedkik etmiştir. Onun şu satırlarda yükselen tevazuuna bakınız :

Dış yüzüm bÖyle ağardıkça ağarmakta, fakat.Sormayın iç yüzümün rengini; yüzler karası;Beni kendimden utandırdı, hakikat şimdi.Bana hiç benzemiyen suretimin manzarası!

Büyük denizler gibi coşan, taşan ruhundan parçalar, diye heyecandan boğularak okuduğumuz Türk şiirlerini yaratan şair o meşhur tevazuunu aşağıdaki mısralarda ne güzel canlandırıyor ;

Mağmum iki üç nevha işittiyse işitti,Bir hoşça seda duymadı benden hele yurdum.Seller gibi vâdîyi eninim saracakken Hiç çağlamadan, gizli inen yaş gibi aktım, yoktur eleminden şu sağır kubbede bir iz; înler (Safahat) ımdaki hüsran bile sessiz!Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince.Günler şu heyûlâyı de ergeç, silecektir.Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma,Sessiz yaşadım, kim, beni nereden bilecektir?

Sessiz mi yaşadın, hey koca şair. Senin şair sesin nesilden nesle bir milli armağan diye sunulacak ve seni tarih, milletinin zitirabları, felâket­leri, göz yaşları karşısında en yakıcı, en şefkatli feryatları koparan bir vatanperver diye bağrına basacak. Herkesin sustuğu, seslerin kısıldığı zamanlarda şiirlerinle Balkan faciasını, o facianın kalbleri yerinden ko­paran vahşî çehresini bize sen gösterdin. Umumî harbin hanümanlar söndüren yangınını, o yangının yurtta yarattığı yıkıntıyı bize sen anlat­tın.

Yoklarım taşları, toprakları: izler kan izi.Yurdumun kan kusuyor mos mor uzanmış denizi.Tüter üç beş baca kalmış... O da seyrek, seyrek...Aşina bir yuva olsun seçebilsem diyerek,Bakınırken duyarım gözlerimin yandığını:Sarar âfakını binlerce sıcak kül yığını!

397

Page 397: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Yurdu baştan başa viraneye dönmüş Türkün,Dünkü şen, şâtır ocaklar yatıyor yerde bu gün.

Türkü en şanlı ve ölmez karekterlerile o anlamış ve anlatmıştı:

İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?Ne büyük söyle, ne çok söyle, yiğit işde gerek.Lafı bol, karnı geniş soyları taklîd etme.Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek..

Kadına yardım ve saygı erkek için bir vazifedir :

Fiğan ederse kadın, susturur koşup erkek.

Merhamet ve şefkat insanlığın en ulvî vasıflarından olmalıdır. Yok­sa insanlık manasız olur :

üç sınıf halka içim parçalanır hem ne kadar ;İhtiyarlar, karılar, bir de küçükler, bunlar Merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan,Yoksa insanlığı bilmem nasıl anlar insan?

İhtiyara saygının, kadına sevginin, çocuğa şefkatin bir insanlık borcu olduğunu söyleyen şairi karşımızda merhametin, şefkatin bir timsali gi­bi görüyoruz. Vatan sevgisi onun şiirinde en parlak ifadesini bulmuştur. Oğlunu cephede kaybeden anneye böyle hitab ediyor :

Fakat, düşün, neye oğlun hayatı istihkar Edipte böyle perişan bıraktı annesini?Evet, yaşatmak için ümmehatm akdesini,«fedayi cân edeceksin» demiş vatan hissi.Demek heder değil oğlun, vatan fedâîsi!

Medeniyyet âleminde yükselen almanyada millî vahdetin nasıl ku­rulduğunu hayat düsturu şeklinde anlatıyor;

(Beyin) le (kalb) i hem ahenk edip te işled eli,Atıldı vahdeti milliyye sakfmm temeli...

Bir alman kadınına yaptığı hıtabda şair, yıllarca önce garb şiirinin ve musikisinin insanlar üzerinde oynadığı rolü bir kaç satırla ve tahas­sürle ifade ediyor:

Ne mûsikînize girmiş uyuşturur nağamat.Ne şiirinizden olur tarımâr fikri hayat.Onun lisanı semavîsi ruha söylerse,Bununki ruhi meâlîyi nefheder hisse.Gelip te görmeli sanatte gaye varmı imiş?

398

Page 398: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

«Hayır» denir mi ki, her gayenizde en müdhiş,En ince sanatın esrârı yükselip duruyor.

Şair, San’atın şairidir. Onun ruhunda, her yüksek, milli ve medeni eser renk renk şiir cümbüşleri doğuruyor. İşte yeni cami :

Lebi deryadan uçan bir ebedî handei nur sanki ummanı bakanın ebedî bir mevci.Yükselir göklere donmuşta kesilmiş inci!

Ve işte bedîî zevki duyuran Süleymaniye :

Ufku bir dağ gibi sed eyleyivermiş, müdhiş.Ebediyyetlere hâkim şu mehib âbidenin, yalınız şehri değil, dehri tutan şanı, senin sanırım zevki bediîni yeter tatmine.

Sanat ruhunun ebri seher şeklinde uçtuğunu görmek istermisiniz? Büyük şairin, güzelliğine hayran gözleriyle (Süleymaniye) ye bakınız :

Göreceksin o harîmin ebedî zillinde.Ruhu sanat uçuyor ebri seher şeklinde!

Şair (deha) nın düsturunu kurmuş kanatsız dâhileri sanatın kırba- cıyle hırpalamış ;

... yükselemez kollarıyle san’atkâr,Deha için kanat ister benimse yok kanadım.

*

Mehmed Akif dindardı. (Haşan Âli Yücel), yazdığı bir makalede di­yor k i : «Mehmed Akif mü’mindi, çünkü îmanında samîmî ve bundan dolayı da kuvvetli idi. Onu şairliğe çeken, bu îman olmuştur. Sade bu imanın te’siriyle kupkuru bir din naşiri olmaktan kendisini kurtaran, şa­irliğinin ilk zamanlarındaki halkçılık duygusunun pehlivan ruhunda des- tanî hisler haline gelebilmesidir... Yoksa Akif te emsali gibi bir hadiseyi bir nas ile izah etmekten başka bir meziyeti olmayan her hangi bir med­rese mensubundan başka bir insan olamazdı.»

Üstâd (Falih Rıfkı Atay) da :

«Nihayet başında şapkası, fakat karaciğerinde kanserle Türkiyeye döndü :

— Onun hasretine dayanamadım, diyordu.Bir çok fikirlerde birleşemediğimiz Akif’in, bizden asla ayrılmayan

tarafı, şerefli ve müstakil bir millet oLmak davası idi. Akif, kara softa­ların bin birinde gördüğümüz zilletlerin hepsinden uzak kalmıştır. Bizim

399

Page 399: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

fikirlerimize düşmanlığı, onu, asla, vatan aykırı bir politika içine sürük- lememiştir.

Akif, şerefli ve müstakil bir millet olmamız için fikirlerinin zaferini istiyordu. Halbuki şerefli ve müstakil bir njûllet olmamızı, bizim fikirle­rimizin zaferi te’min etmiştir,

Akif millî marş güftesinde hayal ettiği istiklâl Türkiyesinin toprak­larında yatıyor. İnandığı Allahtan, bu Türkiyenin mes’ut ve kuvvetli kal­masından başka bir şey dilemiyerek ölmüştür.» hükümlerini vermiştir.

Mehmed Akif’in de, her insan gibi eksik ve aksak tarafları vardı. Bunu inkâr kendi sakat ve aksak taraflarımızı görmemek olur.

Her ruhun iyi, güzel ve asil şahikaları olur ki, onlara bakarken ayni ruhun fena çıkıntılarını, çirkin tümseklerini temiz bir müsamaha ile gör­memek, insanlığa has bir kemalin tezahürü diye kabul edilmelidir. Hal­buki, şahikaları göremiyecek kadar kısa görüşlü olanlar, bir ruhun, bir oluşun, bir varlığm yalnız küçük, basit, çirkin taraflarını görürler.. Hü­kümlerini, kararlarını bu görüş mesafesinden yürütürler. Kahramanlara bile kızıl ve sivri dillerini uzatmaktan çekinmiyen bu gibi hastaları biz mazur görürüz.

Büyük şair Akif te, ölmeden önce ve öldükten sonra, böyle kötü gö­rüşlerin kalemile hırpalandı. Güzel Türkiyemizde bütün manasile üstâd ve sıhhatli münakkidler yetişinceye kadar hayat ve edebiyat pazarları­mız spekülasyoncuların istedikleri gibi oynadıkları serbest birer meydan olmaktan kurtulamayacaklardır.

Yabancı ülkelerde, ydlarca Türk edebiyatı derslerini vermek suretile Türk varlığma hizmet eden Mehmed Akif, milletine karşı vazifesini yap­mışlara mahsus bir vicdan huzuru içinde ve hakkında verilecek hükmü, bitaraf tarihin takdirine bırakarak, müstakil ve şerefli Türkiyede, hayata gözlerini kapamıştır.

T. N. UYGUR

400

Page 400: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

M. Akif’e en yakın alâkayı gösteren Abbas Halim Paşa

Page 401: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

Akifname .............................................................................................. 5«Âkifname» ye dair .............................................................................. 7İstiklâl' Marşı ...........................................................................................10Önsöz ............................................................................................. . ..........12Mehmed Akif’in doğumu ve âilesi ........................................................ ..13Akif’in çocukluğu ve ilk tahsili 14(îbn-ül’emin) merhumun îzâhatı ........................................................ ..15M. Akif’in orta ve yüksek tahsilleri 19Akif’in resmî hayatı ................................................................................20Hatıralar .............................................................................................. ..22Akif vatanperverdi......................................................................................23Akif kâmil bir mü’min idi ................................................................... ..26Ahlâkı, seciyyesi ................................................................................... ..28Akif’in kıyafeti nasıldı? ...........................................................................35Sportmenliği ......................................................................................... ..36İlim ve lisan cebhesi .............................................................................. ..38Fıkralar — Latifeler .............................................................................. ..40Şiir cebhesi .............................................................................................. .43Şiir nasıl yazardı? .............................................................................. ..58Hangi şairlerin te’sirine uydu ................................................................59Hangi şairleri severdi? ...........................................................................59Milli İstiklâl marşı nasıl yazıldı? Nasıl kabul edildi? ........................ ..62Diğer marşlar ..........................................................................................73Mehmed Akif ve Aruz ........................................................................ ..77Mehmed Akif ve Hece vezni 79Akif Beyin inşad tarzı ................................... ....................................80Mehmed Akif ve mûsiki 83Safahat’tan lâtif fıkralar ................................................................... .85M. Akif'in nesri ................................................................................... ..95Nesrinden örnekler — İNTİKAD ........................................................ ..96Akif’in şiirleri etrafında bir tavaf 98Birinci cild : Başlangıç ....................................................... . ............. .99Fatih Kürsüsünde ................................................................................... .146Safahat, Hatıralar — Beşinci kitap................................................... ... 169Necid Çöllerinden Medine’ye ...............................................................182Altıncı Kitap : ASIM .............................................................................. .187Boğaz Harbi ...........................................................................................194Yedinci Kitap : GÖLGELER ...............................................................200(Yeni Adam) ın anketi münasebeti ile bir mektup ................. .' ... 224Akif için yazılan şiirler ..........................................................................227

İ Ç İ N D E K İ L E R

Sayfa

Page 402: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

(Fuad Şemsi) nin mektubu ................................................................... 242(Fatin Gökmen) in yazısı ................................................................... 244A. Hamdi Aksekili’nin mektubu ........................................................ 251M. Sabri Sözen’in yazısı ................................... ................................... 254Âkif hakkında bir dost yazısı ........................................ ..................... '255Akif’e dair hatıralar .............................................................................. 259Şairi Âzam Hamid’e .............................................................................. 265Akif’in baş ucunda .............................................................................. 270Mehmed Akif — Haccetül Veda ............................ . ........................ 271Akif’in şarkısı ......................................................................................... 275Mehmed Akif ......................................................................................... 276Hüseyin Siret’in mektubu ................................................................... 279Şair B. Suud’un mektubu ................................................................... 280Akif’in irtihaline tarih ........................................................................ 280Mükerrem Kâmil, Su’nun yazısı ........................................................ 283Akif için .............................................................................................. 284Türk san’at dehâsından bir burç daha yıkıldı ................................... 285Mustafa Seyyid Sutüven’in mektubu ................................................... 287Hâmid, Akif’in ziyaretinde ................................................................... 288Masum bir yazı ................................................................................... 288Yaşıyacak ölü ......................................................................................... 289Mehmed Akif için ........................................ ................................... ... 290Mehmed Akif (İsmail Habib) .............................................................. 290Akif Bey (İbnül’emin Mahmud Kemal) ............................................. 295İktibaslar: «Kırpıntı» mn dedikleri ........................ ........................ 297«Hayatı Edebiyye» den ........................................................................ 298Mehmed Akif ......................................................................................... 299Mehmed Akif, Hayatı ve Eserleri ........................................................ 302Matbuat: (Son Posta) 22 Haziran 1936 tarihli nüshasından ... ... ... 303 (Tan) Gazetesinin 25 Haziran 1936 tarihli nüshasından — Orhan Seyfi 306 Mehmed Akif (Yedi Gün) ün 1.7.1936 nüshasından — Kandemir ... 308(Açık Söz) ün 1.7.1936 nüshasından ................................................... 312(Son Posta) 3.7.1936’dan Varan Bir ................................................... 314(Son Posta) 3.7.1936’dan Devle Cüce — E. Talu ............................. 315(Cumhuriyet) 18.8.1936 nüshasından (M. Turhan Tan) ............ ... 316Büyük şairin ölümü (Cumhuriyet’in '28. 1. Kân. 1936 nüshasından) ... 317(Kurun) Gazetesi 28. 1. Kânun 1936’dan ........................................ 318(Cumhuriyet) in 28. 1. Kânun 1936’dan ............................................. 319(Cumhuriyet) in 29.12.1936 tarihli nüshasından (M. Turhan Tan) ... 320(Cumhuriyet) in ayni nüshasından (Abidin Dâver) ........................ 323Büyük bir kalabalık ........................ ................................... ............. 326Tabut mezara inerken ................................................................... 326

Sayfa

Page 403: ÂKİFNAME - Esgiciesgici.net/022_011/Hasan Basri Cantay Akifname Mehmed...âlemi terkdir. Kader, bu terk işini, ona biraz geç olmakla beraber, yine yaptırdı. îlk beş Safahât,

İstiklâl marşı söyleniyor ................................................................... 326(Açık Söz) Gazetesinin 29. 1. Kân. 1936 (N. Nazif Tepedelenli) ... 327 (Tan) m 29. Kânunuevvel 1936 tarihli nüshasından (Ö. Rıza Doğrul) 330(Cumhuriyet) in 29 Kânunuevvel 1936 tarihli nüshasından ........ 333(Son Posta) nın 29. 1. Kân. 1936 tarihli nüshasından (Naci SaduHah) 333(Yarımay) Mecmuasından ................................................................... 336(Cumhuriyet) in 30.11.1936 nüshasından (Peyami Safa) ................... 340(Yeni Milas) Mecmuası 1.1.1937 tarihli nüshasından ........................ 341(Anadolu) Gazetesinin 2.1.1937 tarihli nüshasından ........................ 342(Akşam) ın 4.1.1937 tarihli nüshasından (Haşan Âli Yücel) ............. 344Akif öldü (Karikatür) mec. 6.1.1937 sayısından — İ. Alâeddin Gövsa 346Mehmed Akif Edirne’de (Edirne meb’usu Şeref Aykut) ............ . ... 348Ölmedi... Ölmiyecek... Ölemez — (Alkım) mecmuası 15.1.1937 ... 349Mehmed Akif’in ölümü (Alkım) 15.1.1937 ........................................ 350Merhum Büyük Şair Mehmed Akif’in Hayat ve Edebî Şahsiyeti ... 351Akif’in Edebî Şahsiyeti ............................................................. ........ 352Akif’i nasü anlamak istediler (H. Ali Yücel’e) ................... ............ 353Akif gecesi (TAŞAN) Merzifon, 1.2.1937’den ................................... 357(Tan) Gazetesi 28. 1. Kân. 1936 nüshasından ................................... 358Şair Mehmed Akif (Yedi Gün) 20.1.1937 (Falih Rıfkı Atay) ........ 359Mehmed Akif — (Suhbet) Akşam Gaz. 30. 2. Kân. 1937 (N. Ataç) ... 361Yine Akif — (Suhbet) Akşam Gazetesi (Nurullah Ataç) ............. 363(Yedi Adam) ın 25 Şubat 1937 tarihli nüshasından (Nurullah Ataç) 364 (Anadolu) Gazetesi: M. Akif ve Nurullah Ataç — O. Rahmi Gökçe 365 Mehmed Akif Hakkında (Xnadolu) Gazetesi 17.3.1937 — Kâmi ... 367 Eserler ve Hâdiseler — Mehmed Akif (Yeni Türk) Mecmuası — Agâh

Sırrı Levent ........ ......................................................................... 371Mehmed Akif’e aid bir hatıra (Yedi Gün) den — D. Sükûtî ........ 374(Yeni Adam) m anketi ......................................................................... 374Peyamî Safa — diyor ki : ........................................................ ........ 375İsmail Hamî — diyor k i ; ................................... .............................. 376Şükûfe Nihal — diyor ki : ................................................................... 376Kerim Sadi — diyor ki : ................................................................... 380Orhan Seyfi — diyor ki : ................................................................... 380Yusuf Ziya — diyor k i : ......................................................................... 381Raif Necdet — diyor ki : ........................... ........................................ 382Falih Rıfkı — diyor k i : ......................................................................... 384Sadi Ertem — diyor k i : ................................................................... 384Nureddin Artam — diyor ki : ........ ................................................... 386(Adsız) ın Cevabı .............................................................................. 387Mehmed Akif (Türk baytarlar dergisi birliği) Hayatı ................... 387Akif’in şiirleri arasındflI - /T. N. Uygur) ........................................ 389

Sayfa