kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

48
Yazan Tercüme eden Berlin Darülfünunu İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi Profesörlerinden Hocalarından Demokrasi nedir? tikin, bir lâfız t ki t ihtidada, mütedavıl bir ta- birden ibaretken, sonraları ilmi içtimaî mefhumatı külliyesi sırasına girmişdir; öyle ki, bu mevzudan bahseden muharrir, demokrasi keli- mesinden ne mana kasdolundugunu tayin ve izah edecek oldukta, şu in. makule müşkilâtı mümkîneden her biri ile çarpışır : fennî usuller (teknik)-e müteallik müşkilât. İlmî İstılahlara müteallik müşkilât. bir de şahsî müşkilât. Bu müşkillerden evvelkiler, fenni usullere taallûk edenler, icrası matlup olan ilmî tefahhuslarm mevzuu ber ne olursa olsun, esas İtibariyle, daima aynı müskillerdir . Bu mevzuun sissinin miktarına, çetinliği- nin derecesine, ona pirişuı zor veya kolay olup olmamasına göre t bu müşkilflt da ya pek büyük, yahut pek cüz'î olur; fakat, mütefahhı- sın uhdesine mürettep iş bu muhtelif hallerin hepsinde aynı —değiş mez—işdir : Daima matlup olan şey, lâzım gelen raalûme [1 ] - lerin hepsini bir araya getirmek, sınıflara ayırmak, düzenli bir hale komak- dır ve şerh etmekdır. Bir cok mevzuda, meselâ ulûmu tabiiyeye taallûk eden mevzula- rın hemen hemen hepsinde, yalnız fennî usullere müteallik müşkilflt vardır. Bir âlim Spitzberg - deki kömür madenlerine, kurbağa yavru- larında tabakai şebekiyenin nasıl teşekkül ettiğine,yahut hyposulfite de soude-a dair tefahhuslara koyulduğu zaman, şu muhtelif mevzu- lardan ne gibi şeyler anlaşılır olduğunu sahih surette bildiği gibi, onun yazılarını okuyanlar da bilirler.Fakal başka makulelerden bir HU Nollar " Zryl drdir, \

Upload: others

Post on 16-Oct-2021

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

Yazan Tercüme eden

B e r l i n Darü l fünunu İstanbul Darülfünunu H u k u k Fakültesi

Profesörlerinden Hocalarından

Demokrasi ned i r? t i k i n , bir lâfız t k i t iht idada, mütedavıl bir ta­

birden ibaretken, sonraları i lmi içtimaî mefhumatı külliyesi sırasına

girmişdir; öyle k i , bu mevzudan bahseden muharr ir , demokrasi kel i ­

mesinden ne mana kasdolundugunu tayin ve izah edecek oldukta, şu

in. makule müşkilâtı mümkîneden her bir i ile çarpışır : fennî usuller

( t e k n i k ) - e müteallik müşkilât. İlmî İstılahlara müteallik müşkilât.

b ir de şahsî müşkilât.

Bu müşkillerden evvelk i ler , fenni usullere taallûk edenler, icrası

matlup olan ilmî tefahhuslarm mevzuu ber ne olursa olsun, esas İtibariyle,

daima aynı müskillerdir . Bu mevzuun sissinin miktarına, çetinliği­

n in derecesine, ona pirişuı zor veya kolay olup olmamasına göre t bu

müşkilflt da ya pek büyük, yahut pek cüz'î o lu r ; fakat , mütefahhı-

sın uhdesine mürettep iş bu muhtelif hallerin hepsinde aynı —değiş

mez—işd ir : Daima matlup olan şey, lâzım gelen raalûme [1 ] - lerin

hepsini b ir araya get i rmek, sınıflara ayırmak, düzenli bir hale komak-

dır ve şerh etmekdır.

Bir cok mevzuda, meselâ ulûmu tabiiyeye taallûk eden mevzula­

rın hemen hemen hepsinde, yalnız fennî usullere müteallik müşkilflt

vardır. Bir âlim Spitzberg - deki kömür madenlerine, kurbağa yavru­

larında tabakai şebekiyenin nasıl teşekkül ettiğine,yahut hyposulfite

de soude-a dair tefahhuslara koyulduğu zaman, şu muhtelif mevzu­

lardan ne gibi şeyler anlaşılır olduğunu sahih surette bildiği gibi ,

onun yazılarını okuyanlar da bil irler.Fakal başka makulelerden bir

H U Nollar " Zryl „ d r d i r , \

Page 2: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

takım mevzular vardır ki onlarda müellifin neden bahsettiğini kar i

birden bire temyize her zaman muktedir olmaz, hatta bazan müellir

bile bahsine mevzu kıldığı şeyi temamiyle yazmış bulunduğu halde, o

mevzuu matlup olan tam ve kat 1 ! sarahatle tarif ve tayin etmek la­

zım gel ince, bunda epeyi sıkıntı çeker. Bazı tabirler vardır k i mana­

ları hiç bir vakit mükemmel bir surette muayyen olmamışdır — ve

bunlar pek çoktur — ; bir takım lâfızlar da vardır ki asılda tam bir vu ­

zuh ile vazıh bir manayi müfit oldukları halde, lisanın tekâmül mer­

halelerini tayyederken, gittikçe genişliyen bir sahada kullanılmış o l ­

maları cihet le, bir sünger kâğıdı üzerinde yayılan bir mürekkep le­

kesi g i b i , muayyen hudut ile mahdut olmaklıktan katmışla!dır; işte

bu tab ir lerd ir , bu lâfızlardır ki buhis mevkiine get i r i l ince, kar i onları

derhal anlamakta, müellif de anlatmakta daima o müçkilâta duçar

olur -

Bu tabirlerden bahsedilecek o ldukta , mütedavil bulunan lisanı

tashih için istilâhal ilminden yardım abp , manası illihash ve gayri

muayyen lâfzın hangi mahsust manada telâkki ve istimal olunması

iktiza ettiğini gayetle tetkik ederek izah eylemek gereki l i r . Bu halde

bile muhatara bak id i r : kari vukubulan tar i f i zapta her zaman muk­

tedir olmıyacagından başka, müellif bi le lisanın mehlf Ictahüatımn |2|

ihtiyarsızca nüfuzu altına g i r e r .

Müelliflerin çoğu kelimenin iştikakça ve asıkta ifade elliği manaya

nazarlarını döndürmekle bu muhataralardan sakınmak mümkün sanır;

fakat bu çare nadiren müessirdir; hatta, bu çare insanı, çok kerre ,

öyle bir karanlık ve dolambaç müşkilât yoluna sürükleyip sokar ki

onda çıkılacak yeri bu lmak, gayri mümkin olmasa b i le , gayet zordur.

Meselâ, * personne n (şah ıs) kelimesi aslında kurunu kadime aktör­

lerinin maskelerini ifade ederdi . Bunu öğrendim; fakat şu bilginin

hana yardımı pek zaiftir [3|. Hele *nution„ (millet) lâfzının "naître.

( doğmak ) manasına gelen latince * nasci „ kelimesinten müştak Ol­

duğunu Öğren m ekliği m f ik ir ler imi karışdırmakdan başka bir netice

hasıl eyleyemez , zira bugün " nation - dan anladığımız şeyin aile

rabıtalariyle hiç bir veçhi alâkası yoktur [4] .

Bu istılAhr müşkilâta bilhassa Telsefe maruzdur: Hakikat, bunda

i lmi d i l in tabirleri , konuldukları vakit üzerinden asırlar geçmesiyle,

2

Page 3: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

yeni yeni manalara vaz'olunmuş, fakat ilk manalarından büsbütün

hiynlmamıçJardır. Şu mütehekkimane tarif hu halden misidir : Felsefe

ıııahsusen tertip olunmuş bir İstılâhat mecellesinin muttariden :;ui Is*

(imalinden ibarettir.

İlmi içtimaiye taallûk eden şeylerin hepsinde kanık l ık daha

cokdur, zira bunda sair ınüşkilâtın hepsine bir de sahst müskiim ka­

tılır, i lm i içtimai zemininde, ehemmiyetli tabirlerin çoğunda ince bir

fark, hususî bir ifade kuvveti , alelhusus — bu söyliyecegim daha mü­

himdir,—onları kullanantunrı meyil ve hislerine göre taayyün eder bir

—tahmin ve takdir vasıtası olacak— ifade kuvveti peyda olur; bu tabir­

lerin her biri böylece, müellifin mensup olduğu sınıfa göre, kâh cazi­

beli , kâh menfur birer yeni mana alır. F i lvaki , terdin, mensup olduğu

içtimaî zümrenin lâzimi^ayrimüfariki olan menfaatin irap ettif l i

surette tekâmül eylemesi, aklî muhakemelerini ona göre yürütmesi

ve hareketlerini ona tevfik etmesi pisiholot yanın değişmez bir kanu­

nudur. Bu kanun, ki beynelmilel hayatla İzhar olunan vatan gayretinin

müfrit suretlerinin hepsi, ırkî kinlerin hepsi, mi l l i hayatta da sınıf ve

fırka k in ler in in hepsi ona müstenittir, hasım tarafla mantıkî istitlâl

yollarında bir itilâfa vusul imkânını hemen hemen bilkülliye selhet-

mekle kalmaz, tasavvuratı külliye hakkında anlaşma imkanını da

hemen hemen külliyen kaldırır. Kelime ne kadar mümkünse o kadar

sarahatle tarif edilsin, bunun hükmü yoklur , gerek müellif, gerek kari

nazarında, o yine bir ınuzmer kasıl İle müstamel kelimedir, o kelime­

dir ki yine hasseten sevgi veya huğuz İle telâkki edil ir ve bu telâkki

hususen keskin, dokunaklı, hem Shihholeth [5], hem de toplama nidası

olan lâfızlardan biri mevzuu bahis olunea vukua gelir.

"Demokrasi , kelimesi hu maruf nidalardan biridir, ve bu nida yirmi

beş asırdan, Atina-lı Solon devrinden, beri vakidir. Is/tikakca, "demok­

ras i , "halkın htikılmeti, sııllası* demektir, lakal yukarda söylediğimiz

"personne„ kelimesinin içtikakt manasını bilmeklikteıı matlubumuz

olan faideyi İstihraç edemediğimiz gibi , "demokrasi , nin manasına ait

şu bi lgimiz de bizi memul tpfa hin ıslarımız yolunda ilerletmez. "I lalk.de-

yinee hıından ne anlaşılır?,. — meselesinin etrafında - şüphesiz Solmı

zamanında olduğu gibi—zamanımızda da hâlâ mübahase cereyan ediyor.

Hu günkü tfünde "demokrasi- lâfzı tarihî veya muasır tur nevi hükümet

3

Page 4: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

eklini ifade etmek üzre kullanılıyor, hazan da bu şekli hükümete

utabık veya mümasil bir kanunu esasisi olan veya olmuş olan bir

devletin vasfında istimal edil iyor. Bazılarına göre, "demokrasi* tab ir i ,

umumî bir tasavvuru, bir külli mefhumu mübeyyiııdir, bazılarına göre

de, onun medlûlü siyasî bir nazariyedir, içtimaî b ir gayet hayaldir, i l l i .

Şu bulanık sularda avlanmak çok kolaydır, ve bereket versin i l ti -

başlı olan kel imeyi sahte avam kahramanlarının hepsi her dereye

sokup çamura bulamışlardır.

Bize gelince, biz burada "demokrasi , kelimesinin muhtelif manalar

yığını altında gizlenen i lk manasım araşdırmaga tasaddi etmek ist i­

yoruz. Bu hususdaki arzumuzu husule getirmek için, eski usul , kî ev­

velâ zıddı araşdımıakdan, yani , bu muhtel i f veya mürekkep tasavvur­

lardan bir i istimal mevkiine konulunca müfekkireye veya hiç olmazsa

ihtisas kuvvetine tam şuur veya nakıs şuur [6] tarikile in'ikâs eden ve

zıddı tam ile zıt olan tasavvuru taharri etmekden ibarettir, ona müra­

caat edeceğiz. Onda hemen daima geniş bir sahai e fa l i muhit "eş ta­

savvurlar, mevzuu bahs olur, ve bir inin hududunu tayine muvaffakiyet

elde edilince, ötekinin hududu bulunur.

Demokrasiye zıt olan tasavvur, d iyel im ki mukabil tasavvur, "ol i-

gokrasi [7]* dir , zaif bir ekal l iyet in külliyete hükümdür. Ekal l iyet in

her ne suret ve mertebede olursa olsun, sultası bu nam altında top­

lanır ve sıralanır. Bu bîr tek fert sultası da olabil ir , o halde "mono-

krasU o lu r . Hükümetin hukukî şeklîne gelince, bu cihet külliyen tftli

mertebede nazarı mütalaaya alınacak bir keyf iye t t i r . "Tek ferd hü­

kümeti*-(monokrasi) ister bir "prens* , ister b ir "patriarehe [81* tara­

fından icra kılınsın, ister "mutlak bir kayserî hükürnet H, bir "müste­

bit askeri hükümet* veya mülûkî (monarşik) ve meşrutî b ir hükümet

o l sun ; "ekall iyet hükümeti* (oligokrasi) ister, tabirin lıasrî manasiyle,

gerçekden bir "ekal l iyet hükümeti*, bir zaif ekall iyetin hakimiyeti

olsun, bu hükümet ister —neslen ve irsen asılzade[9] olanlardan mü­

rekkep bir zümre veya bir zenginler cümlesi (plutokrasi) ve hatta

silsilei meratip üzre memurini devlet tarafından icra edilsin |10|,

hükümet takat k i n c i mıdır, yoksa çekilebilir, tehammül edilebil ir mi ­

d i r ? âdi kanunlara ve kanunu esasiye uygun mu, yoksa muhalif mi

4

Page 5: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

olarük icra edilmekdedir ? bunların ve bunlar kabilinden meselelerin

hakikatlerini arandırmak mevzuu bahis olan tasavvurun manasını is­

tihraç ve tayin noktai nazarından nasıl tâli bir f i i l ise, zikrolunmı

muhtelif hükümet şekilleri de bu nuktai nazara göre öyledir.

Tabir en geniş manasında telâkki edilince, insanların heyet i mec­

mualarını hükmü altında intan ve tâ kurunu kadimeden zcmanımıza

gelinceye kadar hükmü altında tutmuş olan hey'eti içtimaiye cüz'ü

zenginler zümresidir. — Bir çok şekilde, fili ve hukukî çeşit çeşit

esaslar Üzerinde tezahür eden oligokrasi, zenginler zümresi hükümeti

d j r . Oliğokrasi ne "vücudün umumi bir sureti i d r ak i , dir , ne bir

"nazariye* dir , ne de bir "gayei hayâL dir, belki veleh getirici

bir hakikat dır.

Demokrasi de, bunun gibi . aslen ne umumî bir tasavvur dur, ne

bir nazariyedir, ne de bir gaye! hayâldir, belki sırf bu harikulade ha­

kikatin def i mümteni aksrıi'amclinden ibarettir, o aksül'amel ki zuruf

ve ahvale göre, muhtelif heyetlerde zahir o lu r : Tenkit/ noktai na­

zarına göre, umum t bir tasavvurdur; mantık noktai nazarına göre,

bir nazariyeyi tasvir eder: ahlâkî felsefenin takdirine göre, tekâmül

eder halde, şekil ıv halini derece derece değişdirme halinde, olmakla,

ıslâhat veya ihtilâl siyaseti gibi maksatlarına göre amelen inkişaf

eder.

Fakat hu demokrasi aksütameli zuhura başlar başlamaz teselsül

(processus) [12J de oligokrasi ye İn'ikâs eder. O fine kadar bir vak'ai

sırfe iken, sadedilâne bir tuvrile kabul ettirilmiş ve sadedilâne kabul

edilmiş b ir sultadan ibaretken, o finde kendisinde kendini anlama

kuvveti husule gelir ve o ânden İtibaren bir çok şekillerde münkeşif

o lu r , Hasebî ve irticaî tenkit amnıî tenkit [14] karşısında vücu­

dun hasebî tasavvuru sıfatiyle dik i l i r du rur ; mantık onu bir nazariye

olmak sıfatiyle müdafea eder; irade onu gayei hayâl mertebesine

çıkarır; f i i l de, hasebî siyaset gibi mağlup edecek olduğu hasımların

sevkülceyşî veya tabiyevî tedbirlerinin suver ve ahvaline göre, icab

eden tarafa teveccüh eder.

Lâfzın aslı bile ifademizin sıhhatine de l i l d i r . Bidayeten her tarar­

da olduğu mis i l l i , Atina - da dahi hükümet arazi sahipleri olan "senyür*

Page 6: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

[15] lerİn ellerinde id i , ve bunlar, yine her tarafda olduğu gihi , hü­

kümeti son derere şiddetle icra eder lerd i . "Drakonik„ denilen ahkam

[10]- in tedvin ve kanun hey'etlne vaz'olunmuş mer i hukuk ve Adet­

lerden ibaret olduklarım hiç bir vakit unutmamalıdır. Aksül'amel ol­

d u ; neyi dava ve mutıdehe i le? Şmıu" ekall iyetin sultası yerine bü­

tün halkın sultasını geçirme: demokrasi .

Fakat "Üemos„ [17] ne idi ? Bundan temamı lernamma ne anlaşı­

lıyordu? Atina ahalisinin hey'eli mecmuası değildi; hatta ahalinin

rüşde varmış kısmının hepsi bile değildi» hatta bu kısımdan erkekler

sınıfının bite temamı değildi; "l)emos„ yalnız hür adanıl aı camiası

i d i . Esirler kütlesi "Demos„-da dahil değildi, siyasî bakımda onlara

it ibar edilmezdi . Devletin hükümetini idareye iştirâk hemşehrinin

( yahut, vatandaşın ) hakkı değil \ kayıtsız ve şartasız insanın hakkı

olduğu f i k r i , ki kurunu kinlime adamlarının efkâr ve hissiyatına pek

garip geliyordu , meydana çıkıncaya kadar asırlar geçdi , hesapsız

cemaatler helâk o ldu , Yunan-Roma medeniyeti kemâl ve İkbâlinin

son mertebesine vardı.

Her tararda, — Yunanistan da, Roma da ve müstemlekelerde, "de­

mokrasi lâîzrmn medlüLüuün pek lıusrî hir surette mahdut olması

keyfiyeti red olunamaz surette gösteriyor ki bu demokrasine vücudun

bir sureti idrakiydi , ne bir gayei hayâldi, belki düzce bir aksül'ameldi.

Oligokrasi [İH] hükümet mevkiinde bulunur ve her mütegallip kükü-

metin az çok zaruret sevkile yaptığı gibi o da idaresi altındaki efrada

cevrü tazyik i le muamele ederdi, bu halde idare olunanlar sınıflarının

bazısında, siyaseten tâbi tutulan ve iktisaden feda edilen tabakaladan

çıkıp, hem biletimle siyasî hakları, hem de iktisadî imtiyazları haiz

tabakalara girmek arzusunun tevellüdü suretinde aksbl'amel peyda

olur .

Umûmî târihin bize bildirdiği devletlerin hepsinde vukua gelmiş

olan bi l umum mücadeleler, bll 'umum dövüşler biraz daha yakından

tetkik olundukta, bu hâl daha ayan görünür. Her tarafda, Korent-de

olduğu gibi Atina-da dahi, Taranto-da olduğu gibi Roma-da dahi. Ve-

nedik-de otdııgu gibi Floransa-da dahi, Irıgiltere-de, Fransa-da, Almaıı-

ya-da dahi "demokrasim - yi olİğokr«si[1il]-ye karşı tutup İltizam ve mü-

dafea eden fırkanın başında zengin "burjuva- [2()]-yı*moneifed-interest„

6

Page 7: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

ıııı-

: ire

re :

(paraya çevrilmiş meııfaat>-in müdafileri bu luruz; ve her tarafla vu­

kuatın sureti cereyanı gösteriyor ki onun maksadı balkın değil, k

dişinin tanı hakimiyette hükümetini cereyan mevkiinde tutmaktır.

Müttefik sınıflar zafere nai l olur olmaz, büyük büyük malî mua­

meleler yapar olan bu adamlar ve şu büyük bankacılar, bu sânayi ve

ticaret beyleri (prens) "sulta* nın eski zi lyedleriyle, "landed-interest,

(toprağa çevrilmiş menfeat)-in mümessilleriyle husus! musahthHİarım

akte müsareal, bunlarla yeni "asilzade* sındını, "yeni kibarların oli-

gokrasya„[21|-sını teşkil eylerler ve aşağı tabakalara mensup olan e

müttefiklerine yeni devletin hükümetine iştirak hakkını verme kl

külliyyen imtina ederler.

Lâkin bu yeni efendiler [22] alePekser "demokrat ik . |23| iba

terk ip ler i yapıp kullanır olduklarından, tabir oldukça mültebis bir mana

alır: artık nihayet derecede mütenakız maksatlara hadim olmak D m

'hayet derecede müteanz nazariyat ve harekâtı müdafaa yolunda v

rek yukarda, gerek aşağıda İstimal edilmeğe başlar.

Kurunu kadimenin şehirler haricinde müesses olan eski devletle

nisbeten az müterakki bir inkişaf mertebesini geçmemişlerdi. Memle­

kette nüfus kalmamak veya fıkdan derecesinde azalmak hali , ki ka­

vimlerin korkunç veremidir, o yüzden üiüme, maddt yokluğa, helâke

— ondan sakınılmaz bir surette mahkûmdular, çünkü onlar halâ"krasi„

idiler, çünkü esir çalıçması esası üzerinde sahih ve sâlim bir ictiın

hayat asla kurulamaz. Ksaret kapitalist rej imini terkip eden ecza ar

sın d akı tenasüp ve ahenk üzerinde bir hakiki intan orağı, bilhassa

virüs [24|-lü, hastalık Amillerinin "kültür suyu . |25| gibi müessir âmil­

d i r .

Zemanımız kavimleri , ki daha bahtiyardırlar, hu mühlik virüsü hey­

eti ictimaiyenîn bedeninden az vakit içinde ve çabuk tardetmişlerdir

ve kurunu kadime devletlerinin varabilmiş oldukları medeniyet mert

besini hayli geçmişlerdir.

Onların iktisadî minhaclan serbesti ile iş t/örme d i r ; akibeli ha

leri de "verem-e duçar olmaklık değil, belki halkın neşvll nüma bul-

maklığıdır, ölüm değildir, belki hayatdır. tşte yine bu sebeplerdir ki

hukuku esasiye için mücadeleleri İlerleyebilmİşdir ve çok yüksek h

dereceye varmıştır. Garb-in mütemeddin devletlerinin başlıcalannda

:

Page 8: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

içtimaî tabakalar birbir i ardınca, pek büyük mücadeleleri semeresini

idrak i le . gerek siyasî, gerek medeni hukukça müsavat ihraz etmiş­

lerdir , Bu milletlerin bir inci safında Okyaııusya-daki Biritanya müstem­

lekeler i—A vusturalya ve alethusus Yenî-Zelandn—bulunmakdadır;sonra,

İngiltere, Fransa, daha sonra, uzun bir fasılayı müteakkiben, diğer

garbi Avrupa devletleri — cihan mücadele! iktisadiyesiııde ûmiliyetce

mertebelerinin tefavütüne göre ınütefavit mesafelerle birbir lerinden

ayrılmış oldukları inilde—sıraya ge l i r ler . Şarki Avrupa ile Asya dev­

letlerinde ise, bil akis, büyük cidalin ilk çarpışmalarını hezün görmck-

dey iz .

Bu mücadelelerin sureti cereyanı bile demokrasi tasavvurunun te-

rakkiyad muayyen hedefine doğru sür'atle yükseldiğini bize apaçık

gösteriyor .Bu tasavvur hakikaten aslında bir — evvelâ ga r i z i , sonra

suurf—aksuramelden ibaret idisede, şimdi hakikaten bir "umumî

tasavvur* , b ir "nazariye, ve bir *gayei hayaU olmakltğı kasdediyor.

Vaktiyle çok dar bir surette tahdit edilmiş olan *I)emos„ sahası

gittikçe genişliyor.

Vaktiyle ahalinin hey'eti mecmuasında bir cüz'ü ekalle muhtııs

olduğu halde, şimdi o halkın umumunu şâmil olmakhk neticesine

doğru yol almaktadır. Dördüncü sınıf— * gayri - mutasarrıflar „ sınıfı

"işçiler, yalnız işçiler",, kendilerine ihanet etmiş olan üçüncü sınıfın

başlarına geçirmiş olduğu vesayet hoyundurugunu sarsıp, sosiyalizmin

siyasi fırkası sıfatiyle kendi bayrağını açtığından b e r i , bu dördüncü

ve sonuncu sınıf hürriyet ihraz edeliden beri , "demokrasi- kelimesi

demokrasi aleyhinde- mücadele edenlerin dil lerinde hakikî manasını

almıştır: bütün hemşehrilerin ( yahut, vatandaşların ) sultaları .

Bu , hiç değilse resmen ve onun müdafiMerinİn derunî kamıatle-

rince böyledir. Lâkin bu kanaat hazan mahduttur : Bu müdafiler

çok defa yalnız kendilerini ve kendi ihtiyaçlarını görmekte ve yanı

başlarında, onlannkilere müsavi mutalebat serdince haklı, şâir içtimaî

tabakalar mevcut olduğu keyfiyeliııi nazarı mülâhaza önüne getirmek­

ten Aciz gürünmektelerdir.

Meselâ Alman sosiyalisl demokrasyası köy işçilerini unutup, mün­

hasıran sanayi amelesinin temsili yoluna g i d i yo r ; halbuki o işçi-

8

Page 9: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

er de vardırlar , onlar da mihnet çekmekte va hürriyet arzu etmek­

tedirler; n e v i beşerin yansını , belki yarısından fazlasını, terkip eden

kadınların hAlâ siyaseten ve hukukan Itlakları aleyhinde bulunan

sosiyalistler vardır, ve bunların miktart İhmal nazarile görülebilecek

bir miktar değildir.

Bununla beraber , bütün şu engellere rağmen , f ik i r yürüme ha­

lindedir, ve göze çarpar bir surette i ler i lemektedir : şüphe yok k i işini

hakikaten görmeğe muvaffak olacaktır. Erkek ve kadın bütün kabil­

lerin müşterek hükümetleri f i k r i umumi f i k i r o luyor , nazariyenin

cevheri oluyor ve ameli siyaset için gaye mevkiine çıkarılmış

bulunıyor •

Asrımızın bu — önünde dayanılmaz — cereyanı oligokrasya taraf­

tarlarına şin , demokrasi taraftarlarına falnr getirir: fakat . umumiyet

i t ibar iyle, ne ötekiler, ne de beriki ler bu genişleme hadisalı müteaki-

besinin silsilei cereyanında "demokrasi" - nin yeni bir mana iktisap

etmek Üzre İlk manasından derece derece çıkdıgrnın farkında değiller

gibi görünüyorlar. Hegel-in ve Marx-ın dedikleri gibi 1 kemmiyet

keyfiyete inkılâp ediyor . . Tabirin İlk cüz'ü oian t/emos- un medlûlünün

dairesi genişledikçe, ikinci ve mütemmim cüz'ü olan kmtoa-un med­

lulünün dairesi darlaşıyor. Bu i k i cüz'ü mürekkipten birincisi inkişafda

kemal mertebesini bulunca, ikincisi gözden kaybolmuş bulunacak;

ondan kalan eser . manadan hAlî bir kelimeden ibaret olacak. Ana

rahminde zavallı ceninler otur ki daha kuvvetl i bir ceninin feyizl i bü-

yümesile sıkışıp neşvtt nema bulmazlar; o cenin dünyaya geldiğinde

bunlar da , bu zavallı faeti pnpyn&ooarijti de bir gışa suretinde ve

acınacak halde meydana çıkarlar : Ara/m-da böyle olacaktır.

"Demos,-un seyyaremiz üzerinde hakikaten ve geniş manasiyle

zuhur ettiği gün, "kra tus , arlık hu kabilden bir foetus /tapyaccus-Kİen,

manadan hAlf bir kel imeden, hayattan ârî bir tasavvurdan İbaret kal­

mış bulunacak ; z i r a . bütün kabil ler hükümet İcrasına çağı rıh nca ,

bu hükümet kimlerin veya nelerin üzerinde icra olunacak ? kendile­

rinin üzerinde mi î Çocukların üzerinde mi ? Tabiat Üzerinde mi ? Her

kim ki bu şıklardan bir ini kabul etmek iddiasında bulunur, "kratos„-un

tarihi manası hakkında cehli tamınım isbattan başka bir şey yapmış olmaz:

9

Page 10: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

"kralos„-un tarihi manası taamirane, icbar hakkı i l e , hükümet" dir ;

bu manayı o İddiada bulunabilecek adama öğretmek gerekt i r . Ona

tesavvurî, hayalî ( ideni ) bir mahiyet vermek istlyen feylesofların

bu baptaki bütün cehillerine rağmen, ancak bir tarif mümkündür:

"Hükümet, iktisnrii bir istisnuırtn hukukî şekfirv/en i bare t t i r , ve

daima böyle o lmuştur . .

Böyle o lunca , İstismarı nefs için " nefse hükümet oldukça

müşküldür.

Çocukların istismar olunmalarına gelince, kendileri de vakt iyle

katılıkla büküm ve cebir allında tutulmuş ve istismar edilmiş vasiler

ve bilhassa anababalar tarafından çueukların şurada burada istismar

olunmakta bulundukları maalVsef görülmektedir; Fakat, hiç değilse

bu keyf iyet in bir hakka istinatla cereyan etmeyip, bir cinayetten ibaret

olduğu musaddakdır; bütün dünyanın bütün kanunları ve Adetleri

hükmünce, babanın ve ananın veIâyetler) ve vasilerin vesayetleri ancak

velayet veya vesayet altında bulunan çocukların menfeatleri ve hayır­

ları yolunda olmak şartiyle makbuldür.

Tabİate gelince, *Au&nuUtmtj* (İşleme, istismar) kelimesinin hasrt

manasına göre, istismarın mahalli eşya değil, ( zi hayal ) mevcudat

{u)essen)dîr. Binaenaleyh, demokrasi lemamiyle tahakkuk edince, "kra-

si„ olmaklıktan çıkıp, a-krasi [28] haline g i recekt i r .

insaniyetin gayei hayali , bütün gayei hayallerin en yükseği, bun­

ların en büyük mütefekkirler taralından tehayyül ve inşa edilmiş ola­

nı, hakikaten budur . EflAtun-un Poli tein |27]-sından, More ( 28 H i n

"Utopia. Bina, Quesnay [28-l]-nin nizamı tabiisine, l^ss ing [29]-in dev-

külliye-sine ve Kant-ın Eşhas hirligi-ne, Saint-Simoıı-un sınaAtciIigin-

den [30] Marx-ın Müstakbel Pevlct-ine varıncaya kadar muhayyehîtın

hepsinde "akrasi. insaniyet için bir gayei kemal mertebesine çıkarılmış­

tır .

Edebi tarihde mütebahhir kari burada bana : 1 Dur ! H diye hay­

kırır. Söz, Lessİng-le Kant-a müteallik cihetçe doğrudur, Iflkİn diğer

hayal iyyun hakkında hiç de böyle değildir. Bunların hepsi amirane,

cebir hakkı ile hükümeti elzem görürler. Eflatun, More, Campanella|:t11

feylesoflann veya ruhanî reislerin , Sainl-Simon büyük ehli sına-

Aiın sultanlarını ifrat derecesinde methederler, Quesnay zekâvetmen-

10

Page 11: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

dune İsliptadı, kııvminin hem hekimi, hem de mürebbisi olun müstebit

hükümdarı sayıklar. Hatta Marx bile kalem reis ve zabitlerinin hüküm

sürer olmalarını—iktisadî hayatı, servetin İstihsali— gibi tevziini de, on­

ların tanzim etmelerini, her vatandaşa göreceği işi onların tahsis eyle­

melerini ve teayyüş için muhtaç olduğu şeyleri ona onların vermele­

rini i s ter .

Pek doğru! Bununla beraber şu zatleriıı hepsi "ıı-krasi,-nin gay­

ret l i tarafdarları idiler. Ben az kullanılan bu "a-krasi. tabir in i , umu­

miyetle şayi olan ve ekseriya bununla karışdırılan diğer bir tabirin

başka bir tasavvuru ifadede kullanılması zunmnda.kasdeu intihap elt im:

"A-krast,. "An-nr&i* değildir.

"A-kras i . , her türlü iktisadî İstismar indinde meçhul bir hey eti

ietimaiyeııin, »aıı-arşi,, ise her türlü sultandan ve her türlü cebrî kuv-

vei hukukıyeden Ari bir heyVIi ictimaiyenin gayei hayfllidlr : Binaen­

aleyh, bunlar, her şeyden evvel tecridi görüşle, yani gayri vücüdf .

gayri aynî bakışla, birbirine temamile zıt İki tasavvur halinde nıanzur-dur .

Anarşistler söyle mukabele ed iyor la r : Dekaaikı mücerrede bizim

nemize gerek! Amel sahasında, yani aslen, münhasıren haizi ehemmi­

yet olan saharla "a-krasL ancak anarşi ile vücûda İmkân bulur. Her

nerede ki sulta mevcut olmuştur, orada istismar da mevcut olmuştur:

her neredeki bunlardan biri mevrut olaeaktır,orada öteki de mevrut

olacaktır. Binaenaleyh, "a-krasL usulü idaresini vüeûde getirmek için

tek bir vasıta vardır ı ha vasıta anarşidir.

Beyan olunan rey bu mezhebin gerek tarafdarları. gerek aleyhdar-

lnn arasında geniş bir mikyasda şAyidir. Alman sosİyolo< yasının mües-

sislerinden biri olan Ludwig Gumplowilz, kl anarşizmin hasmı eAnı-

dır, aşağıda zikrolunan yolda beyan ettiği sosiyolocyâî akidesinin 60-

tün o gamli bedbinliğini hasunlarıyle bir l ikte kabul eylediği bu esasi

reye bina etmiştir : "Sulta olmaksızın içtimaî bayat bütün büttlne

mümkünsüzdür; karına karışıklık haline düşeriz; imdi. istismarsız sul­

ta gayri müiesavverdir; binaenaleyh, İstismardan hal i bir bey'eti içti­

maiye de gayri mütesnvverdir , „

Burada mevzu olan nıesVle beşeriyetin en mühim mes elelerinden

b i r i d i r . Bir taraftan ezelf ve ebedî bir istismar; diğer taraftan her gû-

11

Page 12: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

na harsin, her türlü servetin cümlenin rümle ile kavgasından mütevel­

l i t karma karışıklıkta yok olması : bu i k i halden bir ini iht iyardan baş­

ka çâremiz hakikaten yokmu? İnsan daima yağmurdan kaçayım der­

ken doluya tutulınayamı mahkûmdur?

Anarşistler insanların kendilerini sultasız idareye muktedir o l ­

duklarını İddia ediyor lar , ve bazi ifrattı adamla* ihtimal ki bunun

böyle olduğuna gerçekden İnanıyorlar. Bu iddia veya İtikat sırf ve­

himdir . " A - kanisi „ usulünde idare olunur b ir hey'eti ict imaiyeyi

nazan hayalimiz önüne getirdiğimizde onu ancak usgarî derecede,

alelhusus Lessing-in Devleti külliye-sinde tehayyül ettiği şekilde, bir

sultaya mühtac görürüz, O r du , pol is , hapishaneler ve mahkemeler

memurları ve müstalıdimleri ya büsbütün ortadan kalkacaklardır, ya­

hut miktarları o kadar azalacak k i zemanuıuzda bu ancak tasavvur

ed i leb i l i r . Lakin ehemmiyeti bîr köyünkünden fazlaca b ir cemaat ka­

nun ve kanunu tatbik ve hükümlerini indelhace infaz ettirecek me­

murlar olmaksızın beka bulmaz ; ceza kanunu ve istimlâk hakkı o l ­

maksızın cemaatin mevcudiyeti gayri mümkindir. Ceza kanunu o l ­

maksızın cezai misil — dişe diş, göze-göz—• vendetta |32] „ ve hAkim

Lynch [33] kanununun koyduğu vahşi adetlere ntlçûr dönüp düşeriz ;

bunlar haddi zAtlerinde hürmete pek layık müesseselerdir, me­

deniyetin yüksekçe mertebesinde zorcu tehmnmül olunur şeylerdir .

Cemaatin menfeati İçin i-timi.il. hakkı olmaksızın del i ler , beyinsiz ve

atak adamlar, bedhahlar cemiyetin sahip ve müstesmirleri o l u r l a r .

Kumrunu bir miktar mülke —ve lev bu mülk yol lardan, mekteplerden,

tıatta kiliselerden < anarşist bir devllette Ki l ise- yi kapamağı k im is­

teyebilir? ) ibaret bulunsun, —sahip olmaksızın hiç bir büyük cemi­

yet in vücûduna imkân yok t u r . Bu saydıklarımız idare ve bakını ister,

hu fla memurlar kulhuımaklıgı icab eder— memurlar ki iktiza eden

Ücretlerini verebilmek için yalnız b ir vasıta vardır: V e r g i . Müşterek

menfeate tealluk eden hususat için bu vergi bih\ vasıta tekl i f gibi

mecmudan alınabilir. Lakin devleti azasının hüsnü rızaları esası üze­

rinde müessese ve kaim bir çok cemiyet halinde tasavvur ederek,

bu cemiyetlerin bazısını mahalli cemiyetlere, yani kendilerine mahsus

hacetleri olan kommünlere, mühtaç görürüz, ki bu ihtiyaç da saiAhi-

yet l i memurları ve devlet"rant„ - mı istilzam eder.Cetveller(kanal), setler

12

Page 13: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

yapmak, su yükseltme ve akıtma ameliyelerini icra etmek gibi ferdin

yalnız başına lâyıklı göremeyeceği işlerin yapılması matlup olunca

kommünleıyınarşist mebadisine rağmen, aralarında cemiyet teşkilinde

muztar kalacaklardır; ve bu İşlere ait projeleri meydana getirmek

i r i n memurlar tayini ve vergi toplama tar ik iy le sermaye, tahsisat te­

dariki t lzem olacakdır. Mutlak anarşi cemiyeti beşeriyenin birbirleri le

kavga eder sayısız küçük güruhlara bölünüp perişan olmasından iba­

r e t t i r : mutlak anarşi her türlü istihsalât kuvvetinin yok olması ve

binnetice, hâli hazırdaki cemiyeti beşeriyenin en büyük kısmının yo

olmasıdır ( zira bu derecelerde zaif bir taksimi âmal olunca* bir k i ­

lometre murabhaı toprak iaşesi matlup cüzü'lerin birden ziyadesini

beslemeğe ancak yetişir . )

Binaenaleyh, her türlü sultanın ve her türlü cebir salâhiyetinin

lağvı yapılamaz bir şeydir; beşeriyetin sefalet ve esaretini azaltmak

ve hafifletmek şöyle dursun, hu vasıta onları ölçülmez derecelerde

tezyit ve teşdit eder. Sefaletçe, esaretçe vahşiden daha iptidaî halde

insan varandır? Halbuki Ernest Grosse-a göre, anarşistlikre vahşi­

nin mevkii en öndedir.

Şu ha lde , sulta i le istismarın geçmiş zamanlarda tahli l ve tefrik

mümkün olmaz suretle birbirine bağlı olduğu ve gelecek zamanlarda

da böyle bulunacağı hakkındaki anarşist iddiasını tasdik lâzım gelmez

m î ? Hu sözü maziye tealluku İtİbarile topdan kabul ed ip , yalnız,

kaideyi nakza kf l f i olmasalar bile onun eereyanı sahasını daha ziyade

darlaşdtrıcı istisnalar bulmak mümkün olduğunu kaydeyleriz . Şurada

burada temamile hür cemaatler gördüğümüz g i b i , memuriyetleri müd-

detînce fiayet vasi bir salâhiyet istimal eder memurlar gördüğümüz

halde nüfuzu memuriyetlerini sui istimale hatta teşebbüs sayesinde

servetlerinin ve şahsî nüfuzlarının artabileceği f ikr i ne onlara ne de

onların İdareleri altında bulunanlara ge l i yor . Nitekim hür Dniyeper

kazaklarının Hetmanlar-ı müntahap reislerken . muharebe esnasında

nıüntehİplerinin hayat ve mematları ellerindedir; "Dithnıarschen (34) *

kommünlerinde ve bazı vakitler İsviçre kommünlerinde bile belediye

reislerinin ve milis Ümerasının salâhiyetleri hemen hemen ğayri mah-

put idi ; hakikaten zannolunurmu ki Homa-da Samnİt muharebe-

13

Page 14: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

leri esnasında yaşayan — ve emsali bu devinle olduğu gibi her

devirde bulunmuş olan — Mariyüs - 1er , Silin - 1ar , Sezar • 1ar

şahsî menfaatleri için devletin nizamını alt üst etmek veya konsül veya

tribün sıîatiyie haiz bulundukları nüfuzu hususî menfaatleri yolumla

sui istimal eylemek f i k r i onlara gelmiş olsun? Hu istisnalar anarşits-

lerin iddialariyle sosyologların bedbinliklerinin esassız olduğunu isbata

şüphesiz kifayet etmez; bunlar çok nadir ve alelhusus çok mahdut

zamanlarda görülmüştür. Bununla beraber sultayı istismara sevkeden

kuvvetlerin şurada burada, mukabil , şahsî veya içtimaî kuvvet ler i ,

velev pek kısa bîr müddet meflüç haline sokdugunu veya hiç değilse

frenle sıkıştırıp tutar gibi zabıt ve tevkif edebilir olduğunu farzetmek*

lige olsun medar olmaz mı?

Bu istisnaların vazıh suretle isbat ettiği bir şey daha vardır, ki

o d a sulta ite istismar arasında vücûdu iddia olunan alâka vasıtasız

Ur alaka değil, belki yalnız devletle hüküm süren içtimai, iktisadî ve

siyasî hallere birer suretle müteallik bulunan mütevassıt Amiller vası-

tasiyle olan bir alakadır, Şimdi i l im karşısına konulan mes'ele bu nıü-

tevassıt uzuvların, sosyoloji tarikiyle il letlerine varıp, keşfi mes'elesi-

dir. Ancak bu takdirdedir ki sık sık vukubulan , muntazam denilebi­

lecek olan hu hayatı içtimaiye irtibatının batınî, — yani hariçten bir

Filin tesiriyle vaki olmayıp, bâtında kâin vefâil, — bir makule ve bina­

enaleyh gelecek zamanlarda da de f i gayri mümkin bir zaruret, yahut

sakınılması mümkün ve gayri zarurî sebeplerden ileri gelme tarihî bir

makule olup olmadığını kesdirebiliriz. Ancak bu araştırmadır ki mes'-

eleyi İzaha medar olur: Bu araştırına vaki olmadıkça, anarşitslerin

mezkûr iddiaları sırf temsil tarikile istintaçtan, maziye bakıp istikbal

hakkında hüküm senlinden ibaret kalır. Temsil tarikiyle hiç bir şey

isbat edilmez. Bir Aristot-un bi le—temsil esaretin hey'eli içtımaiyenin

hayatı maziyesinde olduğu gibi bütün bayatı fidyesinde de bir makulei

hatmiye olduğu hakkındaki temsilî ifadesini tarih vazıh ve sarih surette

tekzip elmişür.

Biz şimdi bu araştırmaya tahsisi nefsedecegiz, tâ k l ^a-krasi,,

manasuHİaki demokrasi nin insanlarca gerçekten tahkiki muhal bir

gayei hayal olup olmadığını meydana çıkaralım.

14

Page 15: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

Her sosiyolocya meslekinde azimet noktası insanın ihtiyarları o l ­

malıdır (yani sosyoloji zeminindeki tetebbülerde, tetkiklerde ve mülâ­

hazalarda sOziln başı insanın ihtiyarları bahsi olmalıdır). Hey'eti içti­

maiye, azasının ihtiyaçlarım ııınmkün olduğu kadar kamil surette defe

muvaffak olabilmeklik İrin İstimal olunan vasıtaların ednasıdır. Hu

iht iyat lar arasında birinei mertebede bulunanla, ferd için en mühim,

yani en âcil ve bir dereceye kadar hayvanatla müşterek olanlardır, ki

maddi nimetler? tealluk eder ve içlerinde i lk sırada gıda ve mesken,

sonra elbise. alAl ve edevat ve en sonra zinet eşyası bulunur.

insan mühtac olduğu nimetleri tedarik edehitmeklik için birbirine

temaınile zıt i k i vasıtaya sahipdir. Birincisi tazatiamel_ dir : tabiiyet

halinde saıTedİIen emekten, ve daha yüksek bir medeniyet derecesine

vanldığuıda,mii/m/tf/ıe mühadele-ûen, bir şahsın gördüğü İşin mahsu­

lünü başkalarının gördükleri işlerin mahsulleriyle trampa etmekten,

ibarettir, tki şekilde fealiyet, ki iktisat noktai nazarınra telâkki olunan

hey eti içtimaiye kâmileıı onlara istinad eyler, burada onlar mevzubah-

solduğu cihetle, bu ik i vasıtayı Jktisadi vasıta» tabirinde ıneşmul

eyledim .

Mühtac olduğu i l imcileri edinmek üzre İnsanın kullandığı i k i n r i

vasıta cebir tarikiyle temellük dür, — bu cebir ister rismanî icbar olsun.

ister enbiyanın ve rühbanın ruhani sultalarım sui istimal yolunda

vukubulsun. Bu vasıtayı hsiyast vasıla, tesmiye ett im.

Ne sebeple buna "siyasî vasıta, dedim? Düzce şu sebeple ki bu

vasıta gerek m i l l i , gerek beynelmilel, hayattaki siyasete kamilen ha­

kimdir . Beynelmilel münascbatın hepsinin iptidai nümunesi, İlk misal i ,

harptır; harbin, ekseriya bahaneleri başka başka olur, fakat hemen

daima illeti bir milletin başka bir millet zararına olmak üzre servet

edinmek istemekliği, yahut bu kasıt ile vııkubulan lesaddilere karşı

konaklığıdır. Halta bu günkü günde ekseriyet beynelmilel ticarette

hile, "merkant i l ismus, [ M ] mehadisine tevf ikan, gayri müteadil müha-

delat vasıtası, yani . bir milletin tüccarına, ecnebi tacirlerin zararlarını

müeddî surette, bir Tazlaİ enVhn "celbimle vasıta, nazariyle bakmak­

ladır . Fakat siyasi vasıtanın mutlak surette hükmü allında tuttuğu şey.

Page 16: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

hayatın, mil letlerin dahilî hayatlarının en mühim tarafıdır. Siyasi vasıla

dev/eti ihdas etmiştir. Devlet, inkişafda kemal mertebesine ermiş

siyasî vasıtadan ibarettir.

Bu f ikr in yeniliği ancak görünfışdedir, yoksa onun cevheri olan

mefhum pek eskidir, ve inkişafını Fransız dehâsı sayesinde istikmal

etmiştir. Onun silsilei nesebi Rousseau-dan başlayıp, . 1 . - B . Say - den

geçip, Proudhon-a müntehi olur. Bu f ik i r , k i ortaya konulmuş bulunan

f ik ir ler arasında, belki , en İhtilâli olandır, onun uğrunda yırtıcı hay­

vancısına mücadelelere girilmiştir: bu f ik i r istihkâmları, kaleleri

kaldırıp devredil ir bir müşhıttm

Rftyic bulunan siyasî felsefe devletin böyle tasavvur edilmesini

şiddetin son derecesiyle red ve iptille sayetmektedır. Bazı feylesofların

reylerine göre, " devlet", f i k r i ilâhînin, yahut başka bir muazzez mef­

humu mücerredin, yer yüzünde İktisû ettiği surettir. Bu zfltlere cevaben

yalnız denilebilir ki biz " devlet ^-in ne maksatlarla ihdas olunduğunu

ve nasıl bir kemal mertebesine varması iktiza ettiğini i lahiyat ve lügat

i l imlerinin yollarında araştırmakta değiliz: bizim düzce istediğimiz şey

sosiyolocyâî ve ta limî noktai nazara göre, " D e v l e t l i n mahiyeti ne

tduğttnu, ne gibi sebeplerden dolayı, ne gibi beşerî (mafevkattabia

değil) maksatlarla tesis edildiğini öğrenmektir. "Epikür„-den sonra

zuhur eden bir takım feylesoflar da, onun demiş olduğu g i b i ^dev le f- i n

dışarda hududları vikaye, içerde kanunu himaye etmekliği istihdaf

eder olmak üzre, tertip ve tanzim edilmiş bir hey'ettir. Bu İfade doğ­

rudur; ama, bu zûtlere de cevaben diyebi l i r iz k i , evvelemirde, şu vazi­

feler * Devlet „-in cevherini kâmilen musavvir bulunmaklıkdan çok

uzaktır, çünkü devletin sıyaneti altına aldığı hakkın ne makuleden

olduğu hala telkika mtlhtac bulunmakrladır.

" D e v l e t l i n tabiati, aslı ve menşei hakkında ilmî tahli l ve tetkike

mütehammil olan tar i f ,k i en çok kısmı it ibariyle Ludwig Gumplowitz-in

dir,aşağıda beyan olunandır. Ben GunıpIo\vitz-in sırf hukukî ve siyasî

olan tarifine yalnız bir cüz'ü nâkısı, iktisat rüz'linü, İlave ederek onu

am e t t im : "Dev le t , , hâkim bir sınıfın hükllm allına alınmış bîr

sınıfa gerek cebir, gerek ruhanî sultayı sııi istimal tar ikiyle, ve, ip t i ­

d ada , mücerret aşağı sınıfı yukarı sınıfın menfeatine olmak üzre

"İktisaden müsteîad eylemek* maksadiyle, kabul ettirdiği bir hukukî

müessesedir; "bir sınıfdan faide çıkarmaktık* süziyle kasdettigim ma-

16

Page 17: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

na, bu sınıfı, asgarî derecede (-alışma ile azamî neticei tkıime mebdei

ne göre, usul tahtında ve muttarit surette istismar manasıdır.

İlk nazarda biraz garip bir f ik i r gibi görünen şu mateante, e

velfl istikra yolunda istidlal ile isbat o lunabi l i r . Bîr devlelin başk

bir surette teessüsüne tarih hiç bir misal göstermiyor (müstamel­

lerin teşkillerinde ekseriya cebir eserleri görünmez o l u r : bunun sebe­

bi şudur k i , umumiyet it ibariyle, müslamirler yeni vatanlarına mev-

l id ler i olan memleketlerin kanunu esasilerini getir ir ler, halbuki bu

kanun "hukuk- şekline konulmuş ipt idai rebirden başka bir şey

değildir) .

Bununla berarber. müddeamızın doğrulunu en açık surette isbata

alelhusus İstinlae yolunda istidlal ile varırız.

Asrımızdaki devletlerin hepsi gibi geçmiş devirlerdeki devletlerin

hepsinin de "ahalisi sınıflara ayrılmış devletler, halinde, yani b i rb i r i ­

nin üstüne konulmuş, hukuku muhtelif, iktisaden dahi başka bir

yolda teçhiz olunmuş, mütenevvi tabakalar halinde, teşekkül etmiş

oldukları mülearif. söz götürmemiş ve götürmez, bir keyf iye t t i r .

Bu sınıflara ayırılma hflH, yeni zamanlara gelinceye kadar, hııkukau

teshil olunmuş, kanunu esasinin himayesi allına alınmış, sair kanun­

ların da zamaııetleri altına konulmuş bir hakka müstenit o eski cebir­

den,—kıl ıcın, dinî âyîıı kitabının veya günah çıkarın papazın tiöcre-

sinin hakimiyet tarikiyle icra ettiği cebirden,—ibaret olduğu, ve zama­

nımızda bile hir çok devlette bu hfllin mevcut bulunduğu şüphesizdir.

Kurunu kadimedeki esaret, kurunu mütevassıtadaki çiftlik köleliği

[88] sırf siyasî, fakat kanunla musaddak ve müeyyet, vasıla idi ,Ku­

runu kadime âleminin devleti hâli esaretin "hukükî şekli haricisi.-n-

en,kurunu vusta âlemi de çiftlik köleliğinin "hukuki şekli hariclsU-n

•den ibaret bulunmuş olduğuna göre, müddeamız, hey eti ictimaiyenin

şu ik i büyük devrine teallukca, ishal edilmiş hulunmakdadır.

Acaba, şu zamanımız devletleri, ki memleketlerinde ne o esirlik,

nede bu kölelik kanunen yoktur, onlarda da hal bu merkezde mid i r?

Husıısan, demokrasyâî tekâmülde oldukça yüksek bir mertebeye var­

mış olmalariyle intihaplarda reyi ftm, hizmeti askeriyece mecburiyet,

sülünü vazetmiş bulunmakta olan ve bilcümle hemşehrileri kanun na-

armda müsavatı kâmile İle mütesavl bulunan devletlerde, acaba on-

17

Page 18: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

laıda ela hal bu merkezde mid i r? Acaba o devletler de inkisar yolunda

kemal derecesine varmış siyasî vasıtadan iburetmidirler ?

Bu suallerin cevaplan vuzıîıan tasdik id ir . Kimse bu devletlerin,

hiç değilse iktisaden, "sınırlı devletler» makulesinden oldukları key­

f iyet in i şüpheli göstermeğe kalkışamaz, ve bundan başka, zan ede­

rim ki bu devletlerin siyaseten de o kabilden olduklarını, yani ahalisi

sınıflarından refah içinde bıılununları, kendilerini terkip eden efradın,

nüfus mecmuuna nishetle ekalli kal i l denilebilecek bir miktarda iken,

idareye, teşri u, gerek dahilî gerek harici siyasete, harbe ve ticarete

müteallik işlerde, sair sınıfların nüfuzlariyle kıyas kabul etmez bir de-

recei kuvvette, ihsası nüfuz eyler devletlerden olduklarını kimse tas-

dikden, fakat cidden, imtina edemez, ve bundan mada, şu nüfuzun

aşağı sınıfların hayırları yolunda imal olunduğunu kimse iddiaya cür'et

eyleyemez.

Bunun için dir ki mihldeamızı burada tekrar ediyoruz: zemamnuz-

daki "sınıflı devleU bile, kanunen hür devlet bile, inkişaf yolunda

kemal bulmuş siyasî bir vasıtadan başka bir şey olamaz f sınıflara ayı-

rılma keyf iyet i mutlaka, eski cebrî sultayı tasdik ve te'yit eden ve onu

zaınaneti altına alan bir kanunu esasî ve bir hak mucibince vukua ke-

tebilîr; bu hak ortadan kalkar kalkmaz, sınıflara münhasıra bulun­

maktık hali de, mutlaka, ve hemen, ortadan kaldırılmış bulunmak İktiza

eder. Bu hak, arazi ihtikarı hakkıdır!

Bir işei sınıfı ancak Hbütün arazı sahip bulmuş olunca* teşekkül

edebi l ir ; ve, binnetice, bu işgal bir emri vaki olmadıkça, ne "emeksiz

irad„, nede arazîden veya sermayeden ibaret büyük servetler ola­

bil ir, zira bunların hepsi bir "ğayri-mütasarrıllar., sınıflarının, Marx-m

[37] tabiri veçhile, serbest işçilerin vücudunu İstilzam eyler : bu mütea-

r i fey i , yanılmayorsam, İlkin büyük Turgot ortaya konuştur (38] •

Turgot-nun zemanında " b i l umum arazinin sahip bulmuş olduğu,,

keyf iyet i süz götürür görünmüyor, zira o devirde bir amele sınıfı, pek

büyük emlılk ve arazi ve emeksiz irad mevcut, hem de çokdan beri

mevcut, i d i . Lâkin, bu temellük nasıl vukua ğelnıişdi? iktisadî vasıta

ile mi ? Yani, kendilerini besliyen toprağı süren köylülerin tarafından

işgal olunmak suretiyle mi, yoksa, siyasî vasıta, yani , emeklerinin mah­

mulünden yıllık bir rant şeklinde, hisse vermeğe çiftçileri icbar etmek

18

Page 19: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

üzre aran İhtikarı yapan şahıslar tarafından huküki temellük Un i

İle mi ?

Ne Tu rgu t , »ede onun haleflerinden hiv biri (be lk i irlanda

sosiynlisl Thompson bunlardan İstisna edilebilir, ı kendilerini bu meş e

karşısında bulmamışlardır. Unlardan hiç b ir i bu İşgal keyfiyetin'

muhtelif İki suretle i zailimi imkan bulmuş görünmüyor. Onlar

İstintaç ile ik l i fa etmişlerdir: "Bütün hey'eti içtimaiyenin İhtiyaçları

tesviye edebilecek kadar arazı mevrut olsaydı t ne atıali arasında

sınıflara ayınhna olurdu , nede büyük emlâk . Halbuki bunların ikisi

de vardır; binaen aleyh kullanılmağa salilı olarak mevcut arazının

miktarı kafi değildir.»

Bu istintacda galat vardır, zira en ziyade muhtemel olan (araziye

onda ihmal edilmiştir, Zikrohınan arazi mevrudu , kaUi olduğu halde,

ihtikâr hakkı bu arazinin ikt isadi işgalinden köylüyü men ederse

kifayet etmez o lu r . Bu takdirde ihtikarın ahali arasında sınırlar teşek­

külünce neticeleri arazı ihtikarının hakikatte mevcut olmaması takdi­

rinde hasıl olan neticelerin temamiyle aynıdır.

Mes'ele nasıl halledebilir ? Bundan basit bir şey yok tu r : Rakam­

larla ve istat ist ik le. Bunun halli yolunda yapacağımız şey. evvelâ

mahsulü bir köylü ailesini besleyebilecek kabil i ziraat arAzinin mesa-

hai sathiyesini; sonra, hali hazırdaki köy halkının mıklan ile i;şini­

lebil ir arazinin miktarını tayin etmekden ibarett i r . Kger hesaplarımız

bu arazi mevcudunun hakikaten kifayetsizliğini gösterirse, demek olur ki

sınıflara bölünme tabii hallerin neticesidir, cemiyeti beşeriyerıin batini

(yani haricden bir Amilin tesiriyle husule gelmeyen) ve çaresiz bir ıııa-

kuleşidir: Bu halde memleketinin ahalisi sutıfl ara ayınlmiş vakti hazır

devleti gerçekden bir değişmez müessesedir .

Fakat b i l ak is münbit arazi mevcudu ferah ferah yetiyorsa, sınıflara

ayı n lma keyf 'yet i ve binun h i rumum netîeeleri hukuki sebeplerin hasılı,

toprağı ihtikar tar ik iy le mahbuı tutmanın akibeti, olup. bu hakle mem­

leketinin ahalisi sınıflara münkasim zemane devleti siyasî vasıtanın

hem sun u hukukîsi, hem de şekli hukukisi olan bir makutei tarihiye­

dir.

Hakikati ahvale yalnız ikinci faraziyenin tekabül ettiğini hesap ame­

liyesi hiç şüpheye mahal hirakmayacak surette isbat etmekdedir: Bu

19

Page 20: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

hesapları başka bir yerde |39| tafsilen arzettiguıiiieıı, burada yalnız

esas rakkaınlarım zikredeceğim.

En mevsuk malûmata nazaran, bir köylü ailesini beslemek için

Iflzım olan İşlenflebfUr arazi miktarı Alnıanya-ya göre arlam başına

takriben bir, beher aile için azamî 5 üâ 7 hektardır, Mesaha! sathiyesi

hu m ik ta r l a olan arazı beş kişiden mürekkep bir aileyi ferah ferah

geçindirir: en yeni istatistiklere nazaran, şarkt Almanya-da bu miktar

araz i , köylünün kemlisi , ailesi ve hayvanları için istihlAkAlı temamiyle

tenzil edlldikden sonra, pazarda satılan mahsulatı berleü olmak üzre,

hektar başına 300 markdan ziyade kAr getirmekdedir. Hem de bu para

istihsali mümkün olandan çok aşağı miktardır: Fransa-nın şimal ta­

raflarında ve Oanimarka-da görüldüğü veçhile, hayvan yetişdirme daha

mühim surette vaki olunca, kAr da ehemmiyetli ııisbetlerde ar tar . Bu

miktar arazi (adam başına bir hektar), Alman ziraatiııdeki faal iyetin

orta derecesine nazaran, b ir köylü ailesini, ücretli yamaklar kul lan­

madığı halde, bu gün alel'ade ve azami derecede işleyebileceği arazi

miktarının da aynıdır, ve bizim anlamak istediğimiz nokta da işte

budur: Amele sınıfını havi olmayan bir hey'eti ictimaiyede bir aileyi

iaşe İçin ne miktar arazi lAzmıdır ?

Hesap nisbeten kolaydır, Ahnanya-nın sürülmeğe elverişli arazi­

sinin mesaha! sathiyesi 34 milyon hektardır, köy ahalisi ise 17 milyon

kişiden ibarett ir : Hali hazırdaki bu 17 milyon çiftçi ahalinin yarısından

ziyadesi köylü işçi olduğu ve bakiyenin yarısından ziyadesinde beher

adamın arazisi bir hektardan çok aşağı miktarda bulunduğu halde,

demek oluyor ki Almanya, topraklarını işleyen takriben 35 milyon k i ­

şiyi kolayca besleyebil ir. Muammanın anahtarı şu İbarededir: Arazi

ihtikarı. Memleketin sürülmeğe elverişli arazisinin dörtte bir i (orman­

lar hesaba katılmadığı halde) 100 hektardan ziyade tarlaya mutasar­

rıf 13 bin kadar büyük emlAk sahiplerinin, bakiyenin dörtte birinden

ziyadesi topraklarını bir çok İşçinin yardımlariyle işleten 225,1)00 ka­

dar büyük çiftçinin el lerindedir. Şu halde toprağın siyasî işgali A l ­

manya-da vaki bulunduğunu ve sınıflara inkısam iktısadt vasıtanın

değil, siyasî vasıtanın eseri olduğu söz götürmez bir surette sabi t t i r .

Lloyd-George-un aleyhlerine yürüdüğü "latifundia., [40)-vAri gayet

büyük malikAneİ hususileriyle büyük Britanya-da, Belçika-da, Italya-da

20

Page 21: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

Avusturya-da, Rusya-da, l tomauyada , i l l i ; , d a h i l i n i bir merkezde

olduğu gibi , arazinin çoğu köylülerinin ellerinde olan Fransa, İsviçre,

Holanda. Şimali Amerika MUtlehidesi gibi ıneaıiekcllerde de bal viııe

bu merkezdedir. Hali hazırdaki köylü ahalinin miktarını hayli geçer

miktarda müstakil çiftçileri kolnyen iaşe etmek her tarafda mümkün­

dür, bununla beraber her taraida |>ek çok fakir köylü ve yine pek

çok ufacık emlak görüyoruz. Her nerede ki adam basma bir hektar

arazinin mahsulü, ziraatce faaliyet seviyesinin aşağılığı hasebiyle, bir

kAhili beslemeğe yetmez, orada nüfusun kesafeti daha azdır, ve her

nerede k i nüfus bilhassa kesifdir, ziraatce faaliyet ziyadedir ve lâzım

gelen mesahai sathiye de o nisbetde ınahdudtur. Almanya-nın garp

kısmı İle Fransa, ki topraklan daha feyzl idir, ik l imi daha mutedildir

ve ziraatce faal iyetlerinin derecesi daha yüksekdir, oralarda adam

başına 2 3 hektar, aile basına vasatt 8 4 hektar ferah ferah yetişir

addolunuyor. ( "vasa t i , den maksat şudur ki inhatT kuvveti daha az

veya pazar yerine uzak arazinin mahsulü bu nishet dairesinde sahip­

lerinin geçinmelerine elbette yetişmez, onlara daha ziyade ister; daha

münbit ve satım yerine daha yakın arazi için nisbel İm 3 4 hektardan

aşağıdır.) Büriıan ile kıyas İşte böylece hadde vardırılmışdır. Turgot

ile haleflerinin eski tasavvurları galat olduğunu, sınıfların teşekkülleri

siyasr vasıtanın eseri bulunduğunu ve, binııetice, memleketinin ahalisi

sınıflara in taka sim devletin lemamiyle inkişaf etmiş siyasi vasıtadan

ibaret olduğunu isbat e t t ik . Arazi iht ikrtn olmasa sınıflara İnkısam,

amele sınıfı, büyük emvali gayri menkule veya menkule bu gün ol- >

mamış olacağı gib i , uzun asırlar geçmeden de olamaz.

Mes'elemiz için araşdırdığımız sureli halliye hile yolumla bu netice

bizi i leri letirmi? Şimdi bu ciheti daim yakından letkik edel im: Devlete

daima istismar peyrev olmuş olduğundan, hu halin devamı zaruri

olduğunu anarşistler iddia ediyor lar . Sırt temsil tarikiyle istidlale

ıniislınid olan bu istintacın hiç de İshalli ve mukni olmadığım lebyin

e t t i k , şimdi de ilmi yakın ile beyan edebiliriz ki bu iddia temamiyle

galattır, çünkü bunda devlet lafzı külliyen muhtelif ik i hadiseye med-

101 makamında kullanıhuışdır: Hu iki hadiseden biri memleket inin

ahalisi sınıflara ayrılmış eski ve bu günkü devlet, öteki memleketinin

ahalisi her türlü sınıf taksiminden azilde Atî devlet i : bu devletleri

21

Page 22: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

zuhura getiren kökler — siyasî vasıta ile iktisadî vasıta, — arasında

ne kadar esaslı fark varsa o devletler de birbirinden öylece farklıdırlar.

Umumi tarihin kın unu kadimeden ze banımıza kadar mali l imi

olan suretteki "sınıflı,, devlette her uhdenin — her ne nıakııledeıı

olursa olsun: ister hakim veya ceneral, ister belediye reisi veya

mı luıs, [İh., vazifesi olsun, — sahihini kudreti resmiye sui İstimaline

çaresiz saik olduğu vehleten bedihid ir . Her nerede böyle bir devlet

varsa onda memur bir sınıfa dayanıp, onun yardnniyle başka bir

sınıfa tehakküm eder ve onu soyar. Marius |4I] mutasarrıflara galebe

çalmak için avam sınıfına dayanır, Sytla |42| avam sınıfını ezmek İçin

mutasarrıflara dayanır. Her tarafda adede karşı adet, kuvvete karşı

kuvvet, başka bir kuvvete, başka bir menfeate karşı bir kudreti müş­

tereke, bir menfeati müştereke.

Fakat, kemal mertebesinde "A-krasi„ [4S] ye varmış bir demok­

raside sınıfları havi ohnıyan bir siyasî cemaatte idareleri kemlisine

mevdu efradı istismar arzusunda bulunan hir memur neye istinad

edebi l ir? Her nerede ki ahali sınıfı yoktur, ondan çıkan şu menfeal

tezatlarının hiç biri de yokdıır. Şüphesiz, bir memuru cürüm ikamdan

hiç bir şey ahkomaz; Takat mücrim olmak takdirinde efkarı umumi-

yeniıı gazebinden onu hiç bir kudret çekip kıırtaramıyacakdır, zira

efkarı ııınumiyenhı tu'r tek masdarı olacakdır, halbuki zemane devle-

tirule ne kadar sınıf varsa o kadar da efkArı umumiye masdarı vardır.

Bir memurun cemaati meufealine muzır bir yola tevcih etmesi de

vaki o lab i l i r : fakat eeınaali ne bu yola girmekligc, ne de bu yolda

devam etmeklifte icbar eyliyemez. 0 , her kese karşı tekd i r , yalnızdır,

o yalnız cemaatin iradesini ifa ve menfeatlerini vikaye ettikçe kudret­

l id ir , eemaatin iradesi ve menfeatleri h i la l imi harekete tasaddî edince

8cİ7 mevkiine düşer .

Araşdırmalarımızın bu neticesi yukarda zikrettiğimiz midir istis-

ualaın izahı imkanını da bize bahşeder. Her nerede ki hükümet bütün

bir sınıfa dayanabi l ir , orada istismar yoluna gider, ve bu sınıf yal ­

nız istismar olıınmaklıkdan vareste kalmayıp, İstismardan maddî men-

fentler bile cer eder .

Meselâ kurunu kadime Aleminin sanki demokrat devletleri işte bu

kayaya çarpıp batmışlardır; kurunu kadlmenin • sınıflı „ devletleri şu

22

Page 23: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

ik i müessese Üzerimle kurulmuşlardı: Hrazı ihtikârı, esaret . Kunun

neticesinde sıkı bir silsile! meratip teşekkül etti , ki yalnız hu silsilei

meratip demagogların — halkın teveceühünü kazanmak için onun men-

featlerini korur gibi görünenlerin — ve sulta davaeılarının en seni sui

istinıatleriue iniktin kapısı açtı : bunlar daima bir sınıfa dayaualali|i

ötekini ezdiler. Zamanımız Avrupa-sında da sureli ahval bunun hemen

hemen aynıdır .

Fakat her nerede ki tın mütevasstt Amil. sınıflara inkısam, yoktur,

hükümet kendisine verilmiş olan salahiyetleri hiç bir vakit r-ezasız

sui istimal edemez, ve hiç bir halde sui istimali müslemir surette ika

eyleyemez.

Kger bu istintaçlar sıhhate makrun ise. ( bize ge l inre , hu delil le­

rimizin reddi mümkün olacağını pek de zan e tmiyoruz , ) oligokrasya-

nın demokrasiyai mutalebata karşı serdedebîleceği tek bir delil var­

dır ( çünkü • iradei ilahiye <_ yi hükümetin meşruiyetini isbat sade­

dinde i ler i sürmekden vazgeçilmedir. ) ve bu delil şundan ibarettir :

demokrasi behemehal anarşiye ve karmakarışıktık haline müncer olur,

çaresiz kendiliğinden düşer. Yalnız A-krasi ile Anarşi yi birbirine

kanşdırmamalıdır. İstikbalin - sınıfsız „ devlet i , benim tabiri ince "ser­

best federasiyon ( 4 4 ) , . siyasî vasıtanın son bakayasından azade

kılınmış federasyon, kuvvetl i bir sultai teşriiye ve idariyeye sahip

olacaktır, onun gayet vflsi salâhiyetleri haiz memurlari , b i r tekf l l i f usulü,

bir mecellei kavanini ve hakimleri olacakdır. Hiç bir veçhile anarşi

olmaksızın lemamiyle - a-krasi „ olacakdır.

Bana şu yolda bir itiraz tevcih ed i leb i l i r : " Pek a l i l , tasavvur et­

tiğiniz veçhile, siyasî vasıtanın sonuncu bakiyei AsAnnı : arAzı ihti-

rını. ortadan kaldırma larıkile mutlak bir demokrasinin tesisi imka­

nının htısül bulacağını kabul ed iyoruz ; — ahalinin sınıflara ayınlması

bundan sonra olmayacak ve • sınıflı devlet kalmayacak : ve yeni

hey'eti ictimaiyede nüfuzu memuriyetlerini sui istimal etmelerinden

korkulmaksızın kendilerine gayet vAsi salahiyetler verilmiş memurlar

nasbolunabileceftine göre, hu hey'et ebedmüddet olacak. Bunların

hepsi güzel, hepsi i y i ; ama, bu yeni sureti ahvali mürettebehin ha-

23

Page 24: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

klkateıı arzu edilir aimnklifiu lâyık okluğunu bize nasıl iştial edebi­

leceksiniz? Buruda mevzuubahsolan keyf iye t , düzce, vücudun bir baş­

ka yokla tasavvuruna karşı bir sureti İdrâki, bir siyasî nazariyeye

karşı bir siyasi nazariye, b i rgayei hayale karşı bir gayei hayal degilmİV

Bize kim ishal eder ki ohgarşik tasavvur fenadır, demngralik-akralik

tasavvur iyidir? „

Biz burada yeni bir mesVle karsısında bu lunuyoruz: Bu minval

üzre içtimaî felsefe mertebesine yükselen i lmi içtimainin kıymeti

mes'eJesi ,

Sosyoloci ilel ve mâliUal i lm id i r , bey'eti ictimaîyenin * vücud *

unun ve " sayrıl ret „ inin i lm i d i r : İçtimaî felsefe gayelerin ve mak­

satların, takdir vasıtası ulan hükümlerin ve neticelerin, bu hey'eti

Icttmalyetıtn "z immet"" ( 4 5 ) inin i lm i d i r . Oligarşi İle demokrasinin

kıymetlerini mukayese için elimizde biri ba t i n i , Öteki haricî ik i miyar

vardır: b i r inns i , tın nehirlerin hey'eti içtimaiye İrin vücude getirdik­

leri eser, ikincisi onların batında kâin ve fılil olan - ınanevf kanını,,

larıdır,

Takdirde i lk in harici miyarı, İki nehri siyasinin gördükleri işi

nazarı mütalaaya alalım .

İlk evvel mühim bir müşkil ile çarpışıyoruz: Her çapda ve her nevi,

eski yahut yen i ,—lar ih i veya muasır—yalancı demukrüsilerin misâlleri­

ni bi l iyoruz: fakat hakiki hiç bir deniokresi, yani"ak ra*L yol unda hiç bir

demokrasi görmüyoruz. Binaen aleyh, kıyasımızı mümkün olan kanaat

kuvveti karnilesiyte doğrudan doğruya tertip yerine, hakikat mOşnhe-

battınn, tabiri diğerle, zahirî hakayik ile ilılimalâta, islinad ederek, b i l ­

vasıta yapmakla iktifa elıneklikigimiz irap ediyor.

Bununla beraber, şunlardan mümkün mertebe hak i kal e yaklaşan­

lar, ihtimallerdir.

Mes'eleyi her han^i bir surette ortaya koyarsak koyalım, yani İs­

ler bir oligokrarşi, yahut, tabirin mütedavil ınanasiyle, bir demokrasi ,

yani idaresinde hüküm efradı az bir sınıfın imtiyazı mahsusu olmıyan

bir hükümet İle İdare edil ir hır kavmi — yalnız onu ; yahut bir inin

hükümeti oligokrasya, Ötekinirıki demokrasya nehrinde idare edil ir i k i

memleketi nazarı mutalaya alalım, bulduğumuz neliceler birbir in in

aynıdır : Her noktai nazardan kıyas kabul etmez dere rede yüksek

24

Page 25: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

bir eseri icl lmal demokrat memleketleri başkalarından temyiz

eder. Mesela feodalite ( derebeyliği ) devrindeki Fransa-yı, halta

Büyük Kral (hTı-ın saltanatı zemamıulaki Fransa-yı, üçüncü rünıhııriy

Fransa-sı i le, devri hazırın İptidalarında asilzadeler sınırının tebakkiim

altında bulunan Prusya ile bu günkü meşruti Prusya-yı, kursdasduahm,

ömrü beşerin müddetinde, f i k r i lıarsde ve tefekkür hürriyetinde, sına-

atlarde, saadet ve ikbale vesile olan hailenle, siyasi kudretle vatani

efkarda, ve diğer cihetten. Uç dört misli arlan tarla mahsullerinde ve

yüz mislinden ziyade artan sınartl mahsulatında ne harikul'ade bir tezad

görürüz 1

Hele şimalî Amerika ile hali hazırdaki Husya-yt mukayese edersek,

hu kıyasda da ne harikulade tezat görürüz f Gayet büyük ik i memle­

k e t , ki arazilerinin mesahai sattı yeleri ve unlusunun miktarı birbir i

nin hemen hemen aynıdır; her ikisi de kutup medarından mintakai

lıarre medarlarına kadar mümteddir, ve her ikisi de tükenmez tabiî

servet lere; demir , petrol , kömür madenlerine , yahut ormanlara ,

İl l i . , sahibdir ; her ikisinde de bu seyyaremizin hiç bir ik l imimle

benzerleri olmayan tabii seyrisefain yol lan ve gayet büyük göller—da­

hilî denizler, vardır: İki memleketki gttya acı istihzayı sever eıvahdau

bir i , bizonları mukayese edelim de oligokrasya İle demokrasyanm ne

ler yapmağa muktedir okluklarını görelim d i ye , halk etmiştir. Z i r a ,

telkikde İttihaz olunan rüyet zaviyesi ne olursa olsun, ister fikrî ve

maddi hars, ister zenginlik ve kudret veya halkın saadeti hali , i l l i , ,

noklai nazarından bakılsın. Yeni Dünya denmkra*yasuun Eski Dünya

oligokrasyasına kıyas kabil olmaz derecede faik olduğu görülür . Bu­

radaki tezad eski Fransa ile bu günkü Fransa arasındakinden daha bü­

yüktür. Bu sureli ahvalin en beliğ alameti halkın haleti l ikriyesinde

görünür: Husyada hüzünlü, {antlı bir atalet, hayattan derin bir istik­

l a l i , sofuluğun korkunç surette tefevvuku; Amerikada ise taşkın bir

nikbinl ik, kanaate ıııakrun Uf -ömür sürmek sevinci , her tarafta fış­

kıran kuvvet ve şevk,

Şüphesiz, henüz oligokrasyanın tehakkümü altında bulunan Prus-

ya-dan kal'ı nazar, yarı demokrat devletlerin hepsinde, hatla terakki

yolunda en ilerlemiş ik i büyük memleket olan Amerika MUttahidesi

ile Fransa-da hile, hala bir çok hata ve eseri zad görülmekdedir. Bil-

25

la

Page 26: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

hassa DOvel-İ- Müttahide-de müfrit bîr plutokrasi (zenginler hükümeti

veya tegallübü), m e m urların irtişası, müstehliki utanmazca istismara

müsait satAlıiyatı teşriiye sui istismuli, efradının binlercesi ilAlı Dollar¬

m mezbulınıda kurban edilen İşçi sınıfı kuvvetlerinin zalimane sıkışdı-

nlınası hallerini teessüfte «örınekdeyiz ,

BÛtÜn bu keyf iyet ler in reddi kabil değildir, ve şu müessif misallere

bakıp ila demokrasideki gayei hayalden şüpheye düşen ve bir mem­

lekette doymak bilmeyen ferdî hırs ve tamaı hükmü altına alıp aeiz

halimle tutan bir kudret l i nl igokrnsya olursa onda böyle sui istimallerin

vukuu mümkün olmayacağı itikadına meyi eden akıllı ve hayırhah k im­

selerin miktarı çoktur.

GfiVaben diyebil ir iz ki zikrolunan sui istimaller bu demokrasilerin

henüz hakiki n-kitstfo olmamalarından, meselâ" mazinin korkunç mirası

olan arazi ihtikarını kanunu esasileriyle hukuku ammelerine dere

ve İdhal ile teyid etmiş olmalarından ileri gelmekdedir . Fakat hasım­

larımız bu sebepleri kabulden imtina ederlerse bunda hakları vardır.

Ezcümle d iyebi l i r lerk i mesela Amerikadn demokrasi, hiç değilse siyasî

zeminde, bir emri vakidir ve eğer demokrasi mebdei doğru ise ondan

ala neticelermemul etmek de İnsan haklıdır.

İtirazın tarihî ve ihsaî mukayeselerle reddine teşebbüs etmek müm­

kün olduğumla şüphe yokdtıs. Gerek geçmiş zamanlardaki, gerek vakti

hazardaki bütün mil letler kanunu esasilerine ve tevzi usullerine ne

kadar çok demokrasi unsurları sokmıışlarsa İstihsal kabil iyeti ile

terakki gayei hayallerine daima o nisbette yaklaşmışlardır. Oligokrasya

nehrinde idare olunur devletlerde ahlak bozukluğu |47| nun daha

ziyadesîle mevcııd olduğu ve halkın kuvvetinin istismarı bile, k i bu

devletlerde kaidedir, Amerika Düveli Müttahidesi-nin takbih edilmesine

sebep tutulan istismarı fersah fersah geçdigi i ler i sürülebilir. Bu

hususdaki misaller pek boldur; yalnız intihap ehliyetinin zaif bir ekal­

l iyete münhasır olduğu o eski devirde İngiltere parlamentosunun

meseli sair hükmüne geçmiş olan nıürtckipliği, hala Rusyalını yafası

olan mürtekiplik, Kilise hükümeti memleketlerindeki mürtekiplik, Galiç-

ya-da ve Macaristan-da yapılan şüpheli intibah manevrelerı derhatır

edilsin, tngiltere-de sermaye tahakkümü nehrinin ilk tekamül devir­

lerinde küme küme kurban edilen insanların telef olmaları, k i , hiç

26

Page 27: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

egilse gaiple, misli görülınenıişdir ve mil letin zebunluk derecesinde

kuvvetlen düşmesini iutnc elınişdir, bu vak'alarla çocuk vefeyahıuu

korkunç nisbeti, ahalinin bütün aştığı tabakalarının tazyik edile edile

beyaz esir derecesine düşürülmesi, ancak hükümetin demokrasi neh¬

rine sokulması sayesinde tadili mümkün olan bütün menfur ve müthiş

hareket lerde tehattur ed i l s in . Kudretl i hlr oliftokrasyanın Mıak -

mü allında bulunan mülûkî devletlerde, renübî llalya-da, ve Siçil-

a-da, çocuklara tahmil olunan ezici İşdeıı, kükürt madeni ve çeltik

denilen cehennemlerden ve, m8dam ki mürtekijılik Azü edilmiştir, Ca¬

morra |4**| ve Maıia [49| hırdan da bahsetmek lazım mı? Hu misalleri

zikrettikten sonra ^Özlerimizi demokrasi yayei hayaline en çok yaklaş­

mış devletlere, hür Kanada-ya; Avustralya-a, busıısen yerıi-Zelanda-ya

ve bize daha yakın olan İsviçre kantonlarının çoğuna ve, alelhusus.

esbabı tabiiye dolayisiyle fakirliğine rağmen, demokrat Norvec-e çevi­

rirsek her tarafda ne görürüz? Umumi bir saadeti hal. yüksek bir hars

seviyesi, zekAvetle cereyan eden siyasî bir Faaliyet, sahihini her türlü

fedakarlıklara hazırlamış bir vatan f i k r i , velhasıl dinç. sağlam bünyeli,

kuvveti taşkın bir ırk.

Fakat bütün bu sebepler, pek kuvvetli olmakla beraber reddi

mümteui olmak mertebesinde mukni, hele kani olmak islemeyen bir

kimseye kanaat ver i c i , değildir, İnatçı bir hasım, bu ifratların ve

tefri t lerin hepsi — gerek yukarı tabakaların mutlak hakimiyetleri .

gerek avam sınıfının mutlak hakimiyet i , — rnütesaviyen şeametli oh

dtıgunn ve bunda da — hayır ve hakikal ortada bulunduğunu muka­

bele yollu soyliyehilu . Dernek oluyor ki tahsil görmüş ve hali mü­

reffeh kütlelerin, kuvvetl i bir sulta tarafından nezaret altında bulun­

durularak ve intizam dairesinde tutu larak, hükümeti mü&tt'i*>kt> leri

gayei mat lup tur . Müstemlekelerin nail oldukları ikbale gelince, bu

yalnız o iklimlerde müsait bazı ahvalin mevcudiyet in i : nüfusun git­

tikçe miktarı artan fazlasını bir çok miktarda ktıt/ttdttan hali toprak.

Terra libera* bel'eyledigini müshittir .

Buna karşı kal'ı bir itiraz serdetmek mümkün değildir. Her ikr

r e yde kabil i müdafeadır. Binaenaleyh , mllbahaseyı kat'î surette ka­

payacak bir deli l , ki f ikr imre reddi asla kabil değildir, Uyanına

muktedir nlmaklı£ımız şayanı şükrandır , Demokrat devletlerin bütün

27

Page 28: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

ya r a l a n , bütün zaıfları tek bir suçlunun fil inden ileri gemiliğini ve

hu suçtu Eçki Dünffü devletlerindeki ulh}okrasr/:t neuvi t/iduf/unu ifa

imtn cahtediifomz .

Herbert Speucer gayri kâmil bir hey'eti iclimaiyede bir mevcudu

kilmile tesadüf etmeklr j in memul edilemez olduğunu " i lmi ahlak., ında

söyler. Aynı büküm daha vAsi mevcudiyetler hakkında da veri lebil ir:

Öflyri kamil bir alemi siyasîde kâmil bir devlete iesadüf etmeklik

nıemul ulmaz .

Demokrasilerin tekâmüllerimle beynelmilel kuvvellerin icra e l l ik ­

leri tesir bu güne kadar hiç bir vakit k i l l i suretle tetkik edilmemiştir.

Her ne vakit hürriyetin zararlı tesirini isbat matlup olursa iraıl olunan

îki " büyük „ misa l : 1789 daki Fransız ihti lal inin tereddisi ile şimali

Amerika Müttnhidesi-uiıı hali hazırdaki plntokrasyaî istihalei rediesi

Üzerinde bu kuvvetlerin nasıl tesir ika etmiş olduklarını burada araş-

dırmağa çalışacağım .

Zikrolunaıı İki halılen b ir inc ide, bence tarihin ve tabayiin tetki ­

kinden en emin surette tebeyyün eden keyfiyet şudur : Eger oligo-

krasya nehcinde idare olunur devletlerin uıüdaheleleri vaki olmamış

olsaydı 89 İnkılabı biç bir vakit " dehşet devri . nîıı ifratlarına , zu­

lümlerine müncer olmazdı , Yalnız asilzadeler sınıfının ve sarayın

üttefikleri olan oligokrasyaî sülalelerle birl lkde , teri ip ett ikleri

fesat, İstilâ tehdidinin husule getirdiği endişe i le fiuyız dır ki bir

Murat-nıu, bir Robespierre-in ortaya ç lkıp da bütün halkı nevmi sun'île

tıyutmuşcasına kendilerine ram e:lip de ona ihlirastarıııı lelkiıı edebil­

melerine sebep olmuştur.

Kger İm haricî tesirler vaki olmamış olsaydı, mutedil anasırın

halkı yeddi zabıtlarında tutmaları pek kuvvetle muhtemeld i , ve bu

halde muharebenin, alelluısus ona tekaddürn eden telaşlı k o r kunun ,

İras ettiği büyük zararların ( iktisadî düşgünlük, kredi ve nakit buh­

ranı ve, biunetice, işsizlik, kıtlık ve sefalet ) çoğundan sakınılahilirdi;

hususen en tehl ikel i bir halin ; bütün o sefaletzedeleria , bütün o uıü-

îeheyyiç ve açlık İztirabiyle muztarip adamların kahıhahk lakımlar

halinde büyük şehirlere üşüşüp de oralarda en tehlikeli unsuru teşkil

etmelerinin. Alemi ateşe vermek için bir kıgılcmı hekliyen barut fıçısı

gibi durmalarının önüne geçilebilirdi .

2H

Page 29: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

Bu a l f l l k , bu terini tarlhden hemen hemen göze itişmez surette

geçerse, yalnız kavimlerin yer altındaki cereyanlara benzer surette

vaki olan, ağır, hemen göze görünmez surette, gürültülü tezahürler­

den hrtlf > ve zevrttı * illiye „ nin iştirakleri olmaksızın , husule gelen

cereyanı hayatının hareketleri mevzuu hahs nklukda hu alâikin , bu

tesirahn nazarı İtibare alınmış olduğu umulnbil ir mi ? Bununla bera­

ber , oligokrasya tasavvunmda mergup olan ikinci d e l i l i n , demokrasi

aleyhinde kullandığı silahlardan indinde en ziyade mergup olan silâ­

hın , beynelmilel münasebat kalkanı karşı konulunca , mütearnzı

vurmak Özre arkaya çevrildiğini isbat noktasına varabildiğimi sanıyo­

rum . Şimali Amerika Düveli Müttahidesi-rıdeki ahlak bozukluğu (47)

İle o kaba ve şeni ta mammonisme ( 50 > • den bahsetmek istiyorum *

Rusya-mn şeraiti hayatiyesinde Amerika-nınktlere nisbel kahnl

etmez derecei ziyadede fesat mevcut i ken , bizim oligokrat nazariye-

çilerimiz bu şeraitten berikileri tasvir ederken paletlerinde en kara

renkleri karışdıınakda kusur etmeyip, ötekilere gelince bu hallerini en

lâtif renkler altında gizlemeğe çalışırlar ; Amerika-mn şeraiti hayali-

yesi bize tasvir ett ikleri kadar karanlık olabil ir ; fakat demokrasi ma­

sumdur, suçtu ftbuâ otit}okrasuadtr,

Amerika Düveli Mbttahidesi tarih sahnesinde iktisadî bir demok­

rasi sıfatiyle değil, belki siyasî bir demokrasi sıfatiyle zuhur eterindir

Washingtoıı-un kanunu esasisine konulan hürriyet hemen hmen hu-

dudsuzdıı. fakat hör devlet arazı ihtikârı hakkını, bunun levabii (s ı ­

nıflara İnkısam, işsiz irad, sermayenin tehakküm ve tegallübü ve ma-

monizm ) ile bir l ikte ana vatandan alıp memlekete sokmuşdu . Kazla

olarak, genç cumhuriyet arazı ihtikârını memlekete yalnız nazari ola­

rak değil, amelî olarak da getirip dikmişdi. Max Sering-ın dediği gibi ,

Washington-un muasırları arazii mil l iye ticaretine hayasızca koyul­

muşlardır . Devletin emlâki müzayedeye konulduğu vak i t , satımın

şartları öyle idi ki müzayedeye ancak zengin sınıflara mensup olanlar

girebi l ir lerdi ; bu hal musammem, kaide altında cari arazı ihtikârı i d i :

hu hal tükenmez tabiî servetleri ahalinin fazlasının ve kalabalık ta­

kımlar halinde yeni gelenlerin yeddi istifadelerine geçemez eylemek

ve bunları böylece arazı sahiplerine haraçgüzar olmakhga mecbur

etmekdi : Hey'eti kâmilesiyle vasıtai siyasiye I

Page 30: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

Bununla beraber v eğer nüfusun artması yalnız doğumların fazla­

lığı tar iki adâsiyle vukua gelmiş olsaydı» bu meıııdulı niyetlerin nkı-

bett arınacak surette haybel, busran olurdu, ve ika ulunan halaların

cümlesine rağmen, demokrat bir devlette istismarın gayri mümkiıı

olduğu red olunanuyacak surette İh bat edilmiş bulunurdu . Düveli

Müttalıide arazisi o kadar genindir ki > adf şerait dairesinde, bu mah-

bus topraklar hakikî bir kıymeti ticariye İktisap etmeklik İçin asırlar

geçmek icap eder ve şu halde akar rantı Üzerinde her türlü muamele

kendilisinden düşer. Mürekkep faizle yatırılan bir tek dolar yüz yıl­

da o kadar büyük bir sermaye vücude getir ir ki araziye konulan pa­

rayı çıkarmak gayri mümkin olurdu ve nâdir bulunan çiftçiler ( mü l ­

tezim ) ve müstamelleri paylaşamayan bir çok arazı sahiplerinin re­

kabetleri arazinin kıymetini hemen hemen sıfıra düşürmüş bulunurdu.

Her neredeki nüfus durgun bir halde kalmış bu lunur , yahut iptidaî

halde, yani işlenilmemiş, bulunan toprakların mesahai suthiyJeriyle mü-

tenasiben artmaz ise, arazinin kıymetini arttırmakda ihtikâr bile âciz

kalır. Bunun gözlerimiz Önünde delâili sübutiyesi varılır: Meselâ

Fransa-da , mahsulâtı arziye miktarı çogalmakda bulunduğu ha lde ,

çiftlik kiraları hemen hemen tevakkuf hal indedir ; Berlin-de, şehrin

merkezinde bulunan apartımanlarıu kiraları b ir müddetten beri müs-

tenıirren düşüyor, hiç değilse esbabı istiralıate ve arz olunan menfe-

attere teallük it ibariyle tenezzül ediyor, çünkü şehir civarındaki muh­

telif kommünlerin rekabetleri piyasaya . nüfusun sür'atle artmasına

rağmen, şehrin istimal edemeyeceği miktarda arsa çıkarıyor.

Fakat arazı ihtikârı muamelesi Aruerika-da tam muvaffakiyetle

neticelenmişdir . Bu zahirî Fezaıldı nasıl İzah etmel i? Pek basit hir

suretle : Düvel-i-MÜttahide nüfusunun artması yavaş yavaş değil ,

sür'atle, hattâ har ikulade hir sür'atle, yerl i nüfusda doğu m lan n faz­

lalığı ile değil, doğum fazlasından ona kıyas kabul etmez derecede

ziyade miktarda muhacir gelmesiyle» vuku hıılmusdur. Muhaceret akar

rantının ve sermaye tahakkümünün * /7/f?/ „ İdir, arazı ihtikârı ise

onun sırf " ş a r t l ı d ı r . Bu külliyetli muhaceret nereden vaki o l u yo r ?

Avrupa aliğokmstıalnrındiuı* Muhaceret evvelâ derebeyliği usulü ida­

resi , ifrat derecede arazı ihtikârı altında ezilen memleketlerde, o de­

virde bu günkü yalanci demokrasyasının küşnyişinden çok uzak bu-

30

Page 31: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

lunan Büyük Britnnya-da, alelhusus cüzî miktarda oligokratlaru

yugıııalnrına duçar olan zavalJı Irlanda-da haşladı ; hu hareket A l

manya-ya, alelhusus yine cüz'î miktarda feodal ( dereheyi ) olig

kralların sertlikle istismar ett ikleri şarkî Almanya-ya, ve sonraları hal

ya-ya Rusya-ya. Mncaristan-a, Galıçya-ya, Koınnnya-yn , hasılı Enk

Dünya-nuı hütün niittokrat memleketle t ine sirayet etti .

19 uncu asrın başlangıcından i t ibaren, hemen hepsi heyVti ieti-

maiyenin aşağı tabakalarından, çoğu genç yaşda ve tam kuvveti te­

nasül çağında, 25 milyon kadar muhacir meııbaı kuıumaz, daima

feyzi artar bir sel balında Amerika Büvel-i-Müttahidesi memleketlerine

akıyor: Tarihin kayit ve zikrettiği akvam hicretlerinin en harikul adesi.

Bu milyonlarla adam ve onların sayısız evlad ve ahfadıdır ki faziletli

ve demokrat " hacı babalar „ ııı yapdıkları bu ihtikârı çok karlı çıkar­

mışlardır ve bu gün ezici bir miktarda faizlerini vermeğe mecbur ol­

dukları ğayet yüksek arazı bedellerini ihdas etmişlerdir. KnufHOmffM

ntn " sınıftı devletini Kski Dfmya-nın " sınıflı devletten meydana

yetirmişlertli. Ana vatanda cari oligokrasya usulü idaresidir ki bu

vatanda oturmağı muhacirlere gayri kabili tehammül kdnıışdı ; zira

her tarafda asilzadeler, büyük tacirler veya büyük memurlar değil,

cemiyetin aşağı tabakasından olanlar , işçiler, fakir düşmüş vaztül hal

kOylüler Bahri Muhİl-İn ötesinde servet arasdırmaga gitmişlerdir .

Kger bu oligokrasiyâf arazi İhtikârı hakkı olmasaydı, demokrasi bu

hahkalı insan selini massa ve ik l im ile imtizaç ettirmeğe —iş takati

beşer fevkinde görünür olmakla beraber, — elbette muvaffak o l u r du .

Fakat ortada arazi ihtikârı var, ve bundan dolayıdır ki temsil hadisAtı

müteakibesinin silsilei cereyanında vukuf, apansızın durgunluk devir­

leri peyda olmakladır ve bu keyfiyetler alelhusus işlenilmemiş toprak­

ların İşgali hir emri vaki haline geldiğinden beri vak id i r . Şimdiki halde

muhacirler İle onların evlâd ve ahfadının sermaye tahakkümünden ve

tazyikinden kurtulmak üzre kâfi derecede AmerikalılaşdtrılmaJan ve

temdin edilmeleri için en uşağı bir ik i batın ister. Yine sej halinde

olarak yeni gelenlere, o "soulless being„ ler (511 k i , alelhusus son

zamanlarda çoğu sefaletzede Rus mültecileri, esaretin en zelil ve menfur

derecesine düşürülen, yeni vatanlarının d i l in i ve âdetlerini b i lmez,

^cooly^-ler |62]-dir, en behimî ve hayadan flri hırsa, holokost, |53J tak-

Page 32: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

dini edercesine binlerle ve binlerle kurbanı yutun tşll nuş meclislerinde

paraya tapıcılamı İfratla yedikleri avlardır.

Aeaha bu sermaye telınkkümünün ve bu çok kaba ve çirkin nakit-

perestlik ile tevabiinden ulan ahlak bozukluğu [ 47, 541 - nun illeti

nedir ?

Bunun İlleti i-.shi Dünya ntn oliğökrasyaiartndan top top kaçmak

ıztirarile vukua uelen muhaceretten ibarettir.

Sermaye tehakkümü ancak kullî miktarda "hür* İşçinin, yani ça­

lışmalarının mahsulünden başka geçinmeğe medar bir şeyleri olmayan

amelenin vücudu ile mümkündür. Eğer İptidada bu işçiler külliyetli

miktarda hicret etmemiş olsaydılar, Amerika da sermaye tehakkümü

hiç bir vakit vücuda gelmezdi ; bu fanilanız muhaceret otmasatpti az

vakit içinde ı/tkıltıt/ı.

Yeni Dünya kıyılarına her yıl bir milyon "kuli„ [5'2| alan nıulıa-

cerel selinin muayyen bir devirde, on yıldan, halta beş yıldan ibaret

bir müddet içinde, birdenbire kesildiğini farzedelun ve bu devrin so­

nundu Amerika da sermaye tehakkümü ile onun tevabiinden olan ah­

lâk bozukluğu |r>4|-nuıı ne hale gelmiş olacağını kendi gendimize so­

ralım. Arzın azalması sebebiyle amele ücretleri ğayet yüksek nisbelte

a r l a r ; ve arlmakda daim olur, ve artmakda daim olur, çünkü ücretle­

rin artması mahsulâtı sınaiye talebinin artması neticesini hasıl eder ,

bu İse zikrolunan mahsulâtı meydana getiren sanayi için amele tale­

binin artması demekt ir . Bu gün bile korkulu olan amele cemiyetleri

kadiri mutlak olurlar ve işleme şartlarını devrilmiş bulunan "trustlar*- a

mütehakkimane, mülzimane söyler ve tahmil ederler. Ücretler yük­

seldiği, b i r de sendikalar hakim vaziyetine geçmiş oldukları cihetle,

tcmetlülerin miktarı düşer, düşdükce düşer. İşsiz İşçilerin ordusu, bu

ihtiyat ordu, massolunmuş bulunur ; kahvehaneler, dış mehallerîn dar

ve karanlık sokakları, bom boş kalır. Bu halde intihap mehafili siya-

siyesinin elebaşıları aç ve her şeyi yapmağa hazır, reylerini bir dolara

çok memnuniyetle satar " k u l i * leri nerede bulacaklar ? Temellüat

sıfıra inince büyük trnst-lar sanadidi rey satın alma için lâzım olan

milyonları nasıl tedarik edecekler ?

Klhasıl Amerikanın fesadi ahlâki [5n| ve paraya tapıcılığı neden

İleri gelmişdir ? Bu haller şu keyfiyetin neticesinden ibarett i : Amerika

32

Page 33: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

*Demokrasya»-sı henüz mükemmel hir ' â ^ m y i , değildir ve, hin¬

netice, külli miktardaki Avrupalı muhacir *kuli„ <o2)-lert, siyaseten ve

iktisaden, çabukça massetmek iktidarını haiz olmamızdır, ve huna he­

nüz muktedir edgiidİr, Eğer Franklİn-hı ve Washington-un eserlerini

beynelmilel münasebat haricinde tasavvur edersek» bünyesindeki ehem­

miyetl i nakisaya, demokrasi mebanisine mugayir olan "ziraî Hak. ka

rağmen tamun kusursuz îaaliyet icra eder bulunduğunu görürüz.

Şu noktayı kendimize mebdei mütalaa ittihaz edip, oliğokrallaruı

demokrasiye masaldı ı ammenin billurî sularını bulandırma töhmetini

acı bîr itap yol lu isnad ettiklerini işittiğimizde hatırımıza geliveren şey

kurt la kuzu hikâyesi değilmidir ?

Bütün medenî âlemi bir asırdan kısa bir zaman İçinde tortusundan

tasfiye etmesini ; asırlarca süren zalimane tazyik sehehiyle, iktisadî

vasıtanın hayâsızca istimali sebebiyle tefessüh eden "Murl^-dan tabiiye

eylemesini ; milyonlarla esiri veya çiftliklerde demirbaş eşya makule-

sinden tutulan köleleri, sihirbaz değneği kullanma gibi bir marifet

yaparakjıaysiyetlerini mùdr'ik* witanrfas+A&r çevirmesini demokrasiden

beklemek garip hır iddin ile ortaya atılmış bir adamın kân değilimdir f

Teslim ederiz ki Amerika ııuı nâkıs demokrasyasıııın , yolunda peyda

olan bütlln engellere rağmen, vücuda gelirmiş bulunduğu şey. büyük­

lüğün eşi olmayan bir eserdir .

S9 İnkllaplılarının muharebeyi memleketleri hududunun haricine

götürüp yapmağa neden mecbur ohiuklart şİındı anlaşılıyorum ? Onlar

biliyorlardı ki mücavir oligokrasyalardaki tâuu ocakları havaya sira­

yet tohumları neşreder bulundukça demokrasi masuniyet halinde ka­

lamaz. Kger hakikaten nâkıs bir âlemi siyasîde hiç bir kâmil devlet

mevcut olamazsa, demokrasinin hattı tıarakeli ayan suretle çizilmişdir;

o "demokcralia militaııs„ ( mücahit demokrasya ) olmalıdır, bilâhare

bütün cihana yayılmak üzre evvelâ kendi kendini rslah ve takviye etmel id ir .

Beynelmilel siyasi hiftiêXthà: İşte yakın atinin programı.

Demokrasi hakkında haricî miyar ile, eseri vakiin ameli miyariyle

verdiğimiz hükmün neticesi işle budur .

Şimdi hu hükmü istinaf edelim, bunu beşeriyetin ınalıkemer riya­

sına, ahlak kanununu arzedeliııı.

Umumııyet itibarlte otıgokrasi ile demokrasi arasındaki mücadele

Öyle bir suretle tasvir edil iyor ki insan bunları aleltakrip Darwin ile

Lnmarck-m lehnizleri veya felsefede hakikiye mezhebi (realizm)-ne sâ-

lik olanlarla tasavvurlye mezhebi ( idealizm )-ne müııtesip bulunanlar

arasındaki münazaralar gibi, ahlâkî noklni nazardan nıüteadil tasav­

vurlar sanıyor .

33

Page 34: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

Sosİyoloci, en hasrî manasında, yani, gayeler ve oBcud i lmi mann-

sındn, telâkki edilerek, noktai nazar ittihaz klhnirsa, bu farksızlık daha

artıyor. Burada zümreler veya sınıflar nazariyelerinin, devletin haya­

tının ta başlangıcından itibaren nasıl karşı karşıya bulunmuş olduğunu

görüyoruz. Yukarda oliğokrasyn, meşruiyet |5ri] nazariyesi, aşağıda

demokrasya nazariyesi, hukuku tabiiye, olduğu halde, ik i büyük ebedi

nazariye, her zamanda ve her yerde bütün asırların bütün devletle­

rimle, her ikl imde ve her ırkda, aynı mümeyyiz vasıflarla manzurdur.

Her yerde"meşruiyetcilei„, tehakkümü ve istismarı haklı göstermek

İÇİH, efendiler (22) zümresini teşkil edenlerin mflyei fıtrctleri kölele-

rinkine faik olduğunu iddia ederler. Onlara göre, yaptıkları devlet

gemisini kayarlar arasında lamlara çarpdırnıadaıı yürütmek için elzem

olan ehliyet ve dirayet yalnız onlarda vardır ve kul haline konulmuş

takımın en korkunç şerlerinden sakınabilmesi için tek çare onların hü-

ktjm sürmeleridir. Yine onlara göre, işbu zümre o kadar şerir, o kadar

akılsız, o kadar zaif ahlaklı unsurlardan mürekkeptir ki hâkim sınıf hü­

kümetin dizginlerini elinden lıırakdıgı gün cümlenin nünle ile muha­

rebesi infilâk eller .

Hukuku tabiiye tasavvuru erbabına, aşağı sınıfdan olanlara, gelince,

onlara göre. oligokratların soydan çıkardıkları kibir ve gurur gülünç

bir küslahhkdır; kendileri de aşağı sınıfdan olanlarda, rakipleri gibi

devleti idareye ehildirler ve insaniyetin oligokrasya usulü idaresine

kurban edilen seadeli ıılyasuun kâmil surette husulünü ancak demok­

rasi temin edebilir .

İki tasavvur mukayese edilince, bunlardan birisine tarafdarlık be­

yanı ilk bakışda mümkün değil görünür.

Ahlâk noktai nazarından her ikisi de bir kıymette gibi , her ikisi de

aynı sınıf hodbinliğinin en hâlis birer sureti beyanı gibi, görünür. Bun­

dan dolayıdır ki ekseriya hukuku tabiiye nazariyesini "esirler felsefesi*

diye hakaretle red ederler.

Fakat mesele daha yakından nazarı mütalaaya alınınca, her i k i

mezhebin "kelimei şehadeU-lerinin, hiç değilse bir cihetten, büsbütün

muhtelif oklukları görünür. Meşruiüet nazariyesi haşvi bir nazariyei

siyasiyedir, hukuku tabiiye nazariyesi şümtllf bir nazariyedir. Bu i k i

nazariyeden evvelkinin tarafdarlan vatandaşların ekseriyetine me­

denî ve siyasî hukuku vermekden imtina ederler; ikincinin tarafdar­

lan , vakıa uttutetA lağvetmek isterler, ama hiç birimnde rolleri tersine

degişdirip de asilzadeler sınırına mensup olanlara vatandaş hukukunu

vermekden imtina f ik i r ve niyeti görülüp işidilnıemişdir.

Bu tezaıl iki tasavvur arasımla mevcut olan esasî ihtılâl'daıı mün-

34

Page 35: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

içedir. Üst sınıfla meşruiyete iliği flhlrtk kanunu ile mütearızdır: hukuku

tabiiye hu kanunun tehakkkundan ibarett ir .

Burada arlık İllât ve malrilât arasında İşlirakât kaziyesi değil, tak­

dirler ve tahminler kaziyesi mevzıuıhahsolmakia, son söz ilmi icliıııaî-

nin* "vücut,, i lminin , değil, belki relsefei ictimaiyenhı, zimrnrt (Tıt)) i l ­

minindir . Bahsiyle meşgul olduğumuz ehemnıiyelli ihtilâli tarihiye hu

ı l ı n ı n mahkemesinde hOkınolunmahdır; dava o kadar acık ki hasımla­

rla hükümlerine hırakıimtısındaiı hile hiç korkulmaz.

Her kim olursa olsun her adamda, şuuru rnuhtel yahut kara sev-

rlaya müptelâ olmayınca, ahlâk kanunu şu cümle! emıiyel mutlaka

[ rj7)-yi açık ve lllihasdan hâli hir surette söyler: '•öyle davran ki dav­

ranışın başka davranışların hepsine örnek oldun . yahut : -kendine

yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma* . — Biliyoruz ki bu ka­

nun her gün, her saat, ve müstemirren. nnkznlunnmkdadır; her an,

kürreî arzın her noktasında insanlar ebnâi cinsleri tarafından soyul-

makda ve İstismar olunmakda. yaralauınakda ve hor tutulmakdadır-

lar : fakat bu f i i l ler hiç bir vakit cömlei emriye resmi kalkan tutula­

rak irtikâp edilmez. Tabii halde bulunan hiç bir şahıs hırsızlığın ve

istismarın, cebir ve şiddetin ve zalimane tazyikin haddi zatlerinde

ıneınduh, haddi zatlerinde adle makrun f i i l ler olduğunu iddiaya ce­

saret edemez: her ne vakit cümlei emriyei mutlaka mu mazmununu

ihlâl ederse bir özür araşdınr; muahazeyi mucip olan hareketinin ah­

lâk kanununa muhalif olmaklıgını inkâı eder. yahut bizim Nietzche

yahut harvvln tarardanım zemancsine peyrev olarak, hafi hazırdaki

istismarını bir elim zaruret, âtinin hayrı âlâsı için, belki "harikul ade

adam, (68)-m mevcudiyeti veya ırkın tekemnıülij için, elzem bir feda­

kârlık olduğunu söyler; yahut, me6'ele ik i şenlen b i r i n i : ya anarşiyi

veya tevabiinden olan istismar ve onun mOsetlem tazyiki zalimanesi

ile birl ikde hükümeti cebriyeyi iht iyar etmekden iband bulunduğu

revaniyle iktifa eder; ama, tekrar edelim, istismarın haddi zâtlnda

bir şer değil, bir bayır olduğunu kimse biç bir vakit iddiaya cesaret

edemez.

Hiç kimse, hattâ en müfrit oligokrat ve meşruiyetçi bile, bu Iddt-

yı serde cesaret edemez, Nizaı hâsmiçin hasımlarımızın bu itirafları,

ki bizim mebdeimizin faikiyetlııi tasdîkdn ıııuztar kaldıklarını göster-

mekdedir, ondan başka delil iradına nıühlac değiliz.

Ahlâk kanununun mahkemesi huzurunda oliğokrasyaııın bir şer

"Idııgııuıı, velev kerhen, tasdikde muzlardırlar: olsa olsa bunun zaru­

r i bir şer olduğunu ilâveten söyleyebilirler.

Ahlâk kanununun mahkemesi huzurunda demokrasinin, daha doğ-

36

Page 36: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

ısu u-krasinin, bir tjittjvi lıumll, bir uıtt/ei kemâl olduğunu cin tasdikde

muzlardırlar: bunda da olsa olsa ilâveten diyebil irler ki bu; kendine

varılmaz bir gayed i r .

Bundan dolayıdır ki oliğokrasya ile u-krasya arasındaki mücade­

lenin iki muhteli l guyei hayâl arasında vaki bir mücadeleden ibare!

olduğuna bizi İkna etmek isteyenlere karşı var kuvvetimizle İtiraz

etmekde şimdi haklı bulunuyoruz. Bundan daha gulul, bundan daha

muhataralı hiç bir yeş yok tu r , Oligokrasya ahlâk kıtnunuuun neFyü

inkârı demek olduğu halde en kâmil şeklinde demokrasya onun sureti

vakıası olduğunda hiç şüpheye mahal ve imkân yok tur , öteki, laknin

olunmuş ve hak mertebesine çıkarılmış ndâletsizlikdir; beriki ise mer-

tebei kemâlde adalett ir ; öteki, siyasî vasıta hakkıdır ; ber ik i , ik t i sad i ;

vasıta hakkıdır; öteki, cebirdir ve cebir tarikiyle temellükdür; beriki ,

nıüsâlemetkâraue çalışına ve nısfet ve hakkaniyet dairesinde trampadır.

Zamanımız insanlarının en iyi leri arasında çok kişi demokrasiye

imanlarının, insana teselli verici bir sulh ve adâlet atisine imanlarının

za'fa Uğradığını kederle his ediyorlar . Ben bu cesaret kırıklığına, bu

şüphelere sebep olmadığına mutak id im. Bizi bu gün rencide eden hal­

ler, tecavüzler, teaddiler, meydanlarda ve kürsülerde yapılan büyük

şamatalar, mücadelenin bayağılığı ve makasıdı *karibe B-nin zi l let i ,

avamîiı iplerin (demagogların) tumturaklı ve kof sözlerle gevezelikleri,

politikanın iç yüzünün son derece Adilikleri ve sef i l l ik ler i , görünüşde

pek cesaret kırıcı olan bütün bu haller, nice vakitten beri mühlik şer­

re zebun olan insaniyetin geçirmekde olduğu buhranın alâmetlerinden

ibarett ir : insaniyet tamdan yenileşmiş ve zafere ermiş olduğu halde

siy ir i l ip çtkaeukdır. Nefsimizi ye'se kaptırmayalım. Asrımızın semâ­

sında bir yıldız parılriayor, ki ziyası r n korkulu bulutlardan geçiyor,

şa'şauh kutup yıldızı k i , ııârin sefinei cemiyeti kayalar arasında em­

niyetle sevkediyor, — bu, insaniyetin gayei hayâli ıılyası, adaletin ka­

nunu, ahlâkın sureti hakikat i , bütün hayırların kurtarıcısı ve tevzi

edicisi olan l)cmoknıxİ'ü\v.

Page 37: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

(1) İstidlalde mehntyyön ' aleyh il l ihaz edilen noktadır, ki müselle-

ınatdıındir .— Mütercim.

(2) Ruh ınepluıstııde f ikir lerin birbir ini hatırlatan (abii irtibatları

gibi : tasavvurların, f ik i r ler in , rubt hadiselerin, b ir ib ir iu i , araya İrade

girmeksizin, yani iradenin bir güna dahil ve tesiri olmaksızın, halta

onun mukavemetine rağmen, şuur sahasına çekip yetirmeleri gibi Mütereci m.

(3) Bazı lügat erbabının beyan el l ik ler i ihtimale göre.1" personne„

lAfzıııın iştikakea tahli l i şöyledir:" p$r* : ..arasında"; nno IM re*: ses

çıkarmak. — Mütercim .

(4) Müellifin bu [iürüşü temamiyle ınusipdir. "Nat ion . kelimesin

hukııkan. alelluısus luıknkıiflüvel nnklai nazarına göre, tarif edecek o l ­

duğumuzda: bu lûfız , mcdlOlü olan bir insan cümlesinin fertleri arasımla

velâdet , menşe alâkalarını gösterir; lisanca . aldatıra ve Metlerce .

an' a ıı it [arca ve, alel'ekser hususî İstidallarça ve kabiliyetlerime dahi,

lemeyyüz eden ırkî birliği teznmmun eder, i l iyoruz : fakat bu M I Z , bu

tarif temamiyle doğrumu ? Değil . Bu $i\ı\ yer yüzünde hiç bir millet

hiç bir kavım yokdur ki diğer milletler ve kavimler ile bir düziye İh­

tilâl etmiş olmaksızın asrımıza varmış bulunsun ; hiç bir insan züm­

resi yokdur ki efradının her biri asılları ve menşe|-ri i l ibariyle diğe­

rine küllt alâka ve rabıtalarını güslerehilsin . Beşer kevmelerinin

bir birine kıyaslarında müşterek mümeyyizeleri gÖrüJehilir; fakat bu

mümeyyizleri bize istihraç ettiren kıyas pek umumîdir . Bunların hu­

susî halleri tetkik olununca görülür kl bu kevmelerin her bir inin eczası

hile hayli ihtilâflarla muhteliftir: meselâ , Ispanyotlar-Ja l'ortekizler-e

mesken olan llıeria yarımadasını , havi olduğu nüfusun cinsiyeti

nokta) nazarından, mulaleii edelim, Iheres Ispanya-tıın eski ahalisine

Canlan is imdir : riıvıı/ete f/örf ve kavim iptida jıarhi Avrupa-Ja oturur -

ken . sonra orla Asya-riaıı gelen Kell ler ( t ' e l t e s l tarafından püskür-

37

Page 38: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

cihetlerinde bulunun " B a s k . (Has^ue) kavminin Ibere-leriu bakiyesi

olduğu da zannedilmekledir.

Ispaııya-nm sair taraflarında ise Gollıs , Vandales ve diğer ka -

vimierle kıınştp , nihayet Romalıların istilaları zamanlarında büsbü­

tün fatinlesmtşfer . Ibere İsmine gelince , Ispanya-nın şirindi şarkî

parçasında Ehre ırmağının eski adı ulan îberüs-den müştakdır. tberia

asılda Ebre havzasına, sonraları bütün İspanya ve Porlekiz-i şamil

yarım adaya verilen isimdir . Hu isini eski zamanlar coğrafya •

Uilda Kafkasya-daki Şervan ile Gürcİstan-m bir kısmından ibarel

olan bir hıttaya dahi dirik olunurdu. Halta ispanya elıalii kadimesinin

oradan gelmiş olduklarını Uldİü edenler dahi vardır. h Kamu -

sürahim „ dan iktibas ettiğim bu sözlere güre asılları, menşeleri bile

rivayetler, Kantar , iddialar arasımla ilk asırların karattlıklarınagömül-

nıüş olan Iberia sekeııei asliyesine . tarihin onları orada sakin gördüğü

zamandan İtibaren, katılan diğer cinslerden cemaatleri birer söleyip,

ı KuıuusÜl'AlAm „ ı bu cihetçe ikmal eylemeliyim, Iberia-nıu ilk sakin­

leri CclEiberİen-lerdir, ki onlarla şu kavimler kalkmışlardır : Fenikel i ler ,

Yummiler , Kartacalılar , Romalılar, Barbarlardan A ben taifesi, Alman­

yalını şimdiki öclnvaben kirasında oturmuş olan Cermenler, Vandallar

\Vİsigoth-lar, Araplar: Şarlken in İspanya tahtına çıkınca Vurım-Ada-ya

üşüştürdüğü Almanları, alelhusus Felemenkliler-İ tifl İhmal nazarile

görmeyelim: tıele berikiler Ispanya-ya bir muhacir »kını hey'etinde

gelmişlerdi. Meıışelerini böylece karışık gördügmüz ve _ İspanyollar

* Portekizlileı diyip geçlvirdigimiz halkın hir de lıu günkü unsuru

terktblûl tahl i l edelim de bakalım som gibi görünen unsurlar hey'eti

hakikalta öylemidir ve bu tabir ona layıknmhr, yoksa bu anasıı kay­

naşmamışlar mıdır ?

Kvvelâ. İspanyollar ile l'ortek izler arasındagayet şiddetli bir münaferet

mevcuttur. İspanyollar çok mağrur adamlardır; enk izi si yon hır, Araplara

karşı baştan başa ahit ve insaniyet hilafı hareketler, *Na mağlup do­

nanma,, (Invinetbile ArıııadnHuu makhurane mağlubiyeti (löSH), Cavite

vakıası (1906), ilh\, bu gururu, değil kırmak, bir dereceye kadar olsun

azaltmış bile değildir. İspanyollar bilhassa ecnebilere karşı mill iyetle*

riyle mağrurdurlar. Kakal, bu mil l iyette emmiye», vahdet hiç yoktur.

Kastiiyahlar, Kndülüslüler, Katalonyalılar, Basklar, Arağoııyalılar, G«-

liçeliler (Gallegos) cisınanf evsafça, alelhusus fikirce, ahilik ve ndatra

biribirindeıı çok farklıdırlar. Bu zümrelerin her birinin lehçesi resmî

ve edebî lisan ittihaz olunan Kastilya dilinden külliyen farklıdır, (şte

takriben 21 milvoııdaıı ibaret ve * İspanyol m i l l i ye t i , ile mliftahir kavmi

;J8

Page 39: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

terkip eden unsurlar böyle pek büyük bir IbtllAf ile muhteliftir. — Por-

tekizlİler-e gelince, beş buçuk milyondan İbarettirler. Bu nüfus menşe

it ibariyle üç sınıfa münkasinıdir: Iberynhlar, Çelter (yahut Keltler: Oel-

tes), Araplar. Bu kadar kişinin anısında bite, asırlarca müddet ufacık

bir memlekette oturdukları halde, kaynaşma vaki olmamıştır. Ahalisi­

nin cinsiyetleri it ibariyle Mİnho-nun manzarası Çelt d in Algrave vila­

yetinde hatA Arap hükümetinin derin izleri bakidir, o kadar ki hu vüA-

yetin adı bile araptır: Klgarp "El-Garb, den Kalattır.

Gelelim "na t ion . lafzının lisaııımızdaki mukabi l ine, fransızcadau

hukukî eserler tercüme etlenlerden, bi lmiyorum kimdir? bunu *mitfet„

tabiriyle dilimize nakletmiş ve bunun böylece takarrür edip kalmasına

sebep olmuş olan zat fahiş bir hata İrtikap eylemiştir: çünki. "nation*

nun dilimizde asıl mukabili "ümmetedir, *ana, manasmdaki * t o t ,

lügatinden müştak olan *ümnmk\ medlülünde veladetçe müşterek alaka

olduğu gibi , lis.-mfan bir adamların teşkil ett ikleri cennnaate de bu

tabir Itlak olunur. Binaenaleyh, mesela "Türk ümmeti, "İslam mi l l e t i ,

d iyebi l i rd ik .

(5) Benî israil hakimlerinden Yeftah-ın zamanında, kaçma halinde

bulunan KfrayimİleH teşhis ve tem/yiz için CeTndlIer bu kelimeyi şiar

makamında kullanmışlar, bunu (adara telaffuz ettirmişlerdi, ziru (Arap

elifbesinin 4 üncü harfi gibi telaffuz olunan) *se„ y i Rfrayimiler doğru

lehlffuz edemez, bunu " t . gibi söylerlerdi. •Yeftah cümle Cel'adller-İ

eenıedip Kfrayim İle, muharebe eyledi ve Cel adiler Kfrayiıni vurdular,

zira; Siz, ey Ccl'adiler! Efrayim-in arasımla ve Meşa nm arasında Kf­

rayim firari lerisiniz, demişlerdi; ve Cel adiler Kfrayimin önünce Erdenin

geçitlerini zapteltiler ve Kfrayim f i rar i ler i , geçeyim, dediğinde Cel'-

drter ona; Efrayimînıisin ? derlerdi, o ; , h deg i l un , dendiği halde ona:

"Öyle ise. Şehitie.s "de , derlerdi; o İse doğru telaffuza muktedir olma­

dığından *ŞehuM<, demesi üzerine, onu tutup Erdeıı-in geçitlerinde

katlederlerdi — (Kitabı aıukaddes , Ahdi At ik , Hâkimler, 12 nci bap,

4-0.)—Bu gün bu kelime-paınla.^şiar, makamında kullanılmaktadır.—

Mütercim.

((>) Eserin muharriri buradaVonscieınment. ve "subconsciemmeııt,

tabirlerinin karışklarını kullanmıştır. "Subeonscienee. zait. müpheru

bir şuur, demekdir; bazı Iflgal erbabı bunu Tıim şuur. tabiriyle ter­

cüme etmişlerdir. Böyle olunca, ve bu İki tabir yan yana getir i l ip kul ­

lanılınca "conscience,-! vasfetmek lazım geldi; o sebeple öteki tabire

" l a m . sıfatını ilhak ettim, berikini de, o sıfatla mütenazır olmak üzre

88

Page 40: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

fcnftkıs, vasfiyle tavsif ett im. Vakıa " n i n u . "rıatemaııu manasımla da

müstameldir; fakat bu mana onun asıl manan değildir; o, evvel emirde

bir şeyin ik i bülükde b ir in i , yarısını i İnde eder; onun bu manasında sara­

hat, muuyyeniyet vardır. "Subconsciencc-a—arzettiğinı tarit ine göre,—

"nakıs, sıfatı daha lâyık görünüyor. — G. L. Fonsegrive-in "Elenıents

de Phİlosoplıie,-sini "Ilmünnets, unvanı altında lisanımıza nakletmiş

olan Müderris Ahmet Naim beyfendi tasubconseienU-ı-*phenomene

sııbcousrient, tabirinde -şeeııi imi tahteşşuur, lafızlariyle tercüme et­

miştir . Ben bu tercümenin sıhhati krtmilcsine kail değilim. Zunnım

doğru olmasa bile, müşarünileyhin kullandığı hu tabirde külfeti ifade

vardır. Bence "nakıs şuur,, hatta, muteber Fransız luğallerirıin tarif-

lerindeki Mdemi-consrience«-ı- aynen tercüme edip, "nim-şııur, demek

evladır. — A.-R.

(T) "Otiğokrasi. kelimesi "o l igarhia , hlfzının nıüradifidir. Fakat

kullanılmaz olmuştur. Müellifin bu İki tabirden beriki metrük tabir i

İhtiyar etmes i , zahir hale göre, aşağılarda kullandığı "uıunokrasl,.

tabiriyle onu mütenasip bulmasıdır. "Monokrasi , titizi Fransızcada

yoktur; Fransızlar bu nıakamda^momırctüe,lügatini kullanırlar.Bu tabir

Ingilizcede vardır; İngilizler Vınlam aya "ıııonos,vehkratos,lafızlarını alıp

birleştirip "moııocracy, tabirini lûgatnameleıine koymuşlardır. Bununla

beraber, onun nıüradifî olan "ıııonarclıy^yi tereilıan istimal ederler.—A.-K,

(S) Müellif burada "Prens, kelimesini talî ve hasrt manasında de­

ğil, belki asli ve şil m i l ol ın manasında kullanıyor; yani, bir memleke­

tin devleti riyasetinde "prens , unvauile bulunan bîr hükümdarı değil,

belki, unvanı her ne olursa olsun, bir saltanat makamında bulunanla­

rı kasdediyor. — "Patrİarche, hUzına gel ince, bunu da lahik manası

olan "pa t r i k , medlülünü kasd ile kullanmıyor, belki eski nebilerden

İbrahim, Islıak ve Yakup ile bunun on İki oğullan, ki Benî İsrail es­

babımı baş dedeleridir, onları mıırad ediyor ; z i ra , malûm olduğu Öz­

re, bunlar kavimlerinde hem nübüvvet, hem ile hükümet İcra etmişler¬

d i r . Bu hükümet "Baba velayet i , ndeıı neş'et etmiş olduğu c ihet le ,

işbu velayet sahiplerine "pa t r i a rh . ve onların iera ett ikleri velayet

veya hükümete "pa t r iarh i , denilmiştir. — T a b i r i n İştikakça tahlil i şu

vecih Özredir: Yunanca "pater . peder, baba; "arhe in , emretmek, ema­

ret, hükümet icra eylemek. Bazı Fransız lügatlerine tföre, bu kelime­

nin İki eüz'ünden birincisi kezıllik Yunam a "pa t r ia , dan — doğrudan

doğruya—müştak imiş. İngiliz lügat Alimleri bunu kabul etmiyorlar.Esa­

sen "patria,- da soy, nesil, Aile manaları varılır ve gerek "pater , gerek

40

Page 41: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

"pa t r ia , upater„- den mllştakdır. Bu kelime ewel f t aynen Lâtinceye,

sonra "Vater , suretinde Almaneaya , Tatlıer, heybetinde Ingilizeeye ,

"père, şeklinde Fransizcaya. ilh.,geçmiştir . — A.- R.

(0) Muhtelif esalet unvanları kuru birer unvan değildi. Kral bir

zille bir en l e t payesi tevcih eder, u paye ve ona delille! eden unvan

evlada müntakil olurdu. Bir de "İkinci esalel mertebesi, (noblesse de

second degré) vardı; bu paye mevrus olmazdı : Müellifin ifade ettiği

noblesse sınıfı bir budur; bir de zamanımızda hükümdarlar tarafından

ictimaf, İlmî, İlli., pek yüksek mevkilere varmış olup da hükümdardan

esalel payesi ve unvam alanlardır. Bu yolda payeleri, unvanları papa­

lık makamı da tevcih inliyor, İngiltere-de mevcut siyasi bir an'ane ik­

tizası olarak, vükelâdan her hangi bir zatin Avam veya Lortlar kama-

raları-ndau birine resmen girme ve orada söz söyleme hakkına sahip

olabilmekligi o médite mensup olmasına mütevakkıftır. Mesela sırf

" A v a m , dan terkip edilmiş bir hey eti vükelâ azası Lortlar mecli­

sine dühul ve onda kelam hakkını haiz değildir. Amele fırkası reisi

Mr. Me Donald ilk kabinesini, ayandan kimseyi ona almaksızın, daha

doğrusu alamaksızııı, teşkil edince, nazırlar hey etin Lortlar kamarası

ile münasebatını temin edebilmek üzre, kabine azasından üçüne esa­

lel payosl ve unvanı tevcik ettirmeğe mecbur olmuştu. Diğer taraftan

liberal fırkasının bir hizbine riyaset eden marul Lloyd (leorge Kralın

kendisine vermek İstediği esalet payesini kabul etmedi : Lloyd Geor­

ge hakik i bir demagog, muvaffakiyeti avamferibane sözlerde ve işler­

de arar bir adamdır. — A.-K.

(10) "Bürokrasi, : Hükümet İdaresinde kalem reis ve zahitlerinin

sui istimal yolunda nüfuzları.— Mütercim .

(11) Bu tabiri " idea l , karşılığı olmak üzre kullanıyorum, İdéal,

haddi zâtinde, ta*utt*vuri demektir, İdealizm tasamtriı/c mezhebi demek

olduğu gibi ; fakat, " idéal, mukabilinde lasavvurî lügati şayi olmadığın­

dan, onu kullanmak istemedim; manasız, hele burada büsbütün mana­

sız, olan "mefkûre, yi kullanmaklıgı hiç istemedim . — A. - R,

(12) "Proressus, b ir i biri ardından ve derece derece seyr ve me-

şiet halinde bulunan şüıın silsilesidir, ki teşkil e l l ik ler i küllün rüz'üle-rimlen her biri müstakilleri nazarı mütalaaya alınabilir. Mütercim .

(18) Aristokratların ve mürtecilerin tenkil leri .— Mütercim.

(14) Demokratların tenkit leri .— Mütercim.

n

Page 42: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

(16) Malûm olduğu üzre. tflttUCe "senior , (daha yaşlı) itfamdan i l m in olan"seigneur"kurunu mütevassılanın sonlarında kLirıılıi|i t ü n ­

el , 12 nei ve 13 üncü asırlarda iulıisatının kemal mertebesini bulmuş

olan derebeyliği (Teodalité) neheinde arazi sahiplerine verilen unvandı .

Müellif "arazi sahipleri olan senyörler, tabirini kullanarak, eski arazı

sahiplerde "feodal i te , devrindeki arazi sahiplerini mukayese mevkiine

getirmek istemiştir. Evvel emirde burada kullandığım "arazi sahipler i ,

tabirini izah e tmel iy im; yoksa bu tabir nakıs ve hatta yanlış görünür.

Müellif mevzubahs olan "senyör, lerin vasfımla alel'ade arazi değil »

*onMf/ memleketm manasına gelen bir kelime kullanmıştır, ve bunda

isabet etmiştir. Zira bu yoldaki arazi sahipleri malikanelerinde hakimi­

yet dahi İcra eder, onda filen hakim (souverain) ismen metbu (suzera­

in) dun o arazide işleyenler, oturanlar onun emir ve nehyine münkud

"tâbiler„(vnssaux) dir.lngilterede "senyÖrler"e " L o r d , derlerdi . Büyük

Britanya-da, betahsis fskoçy-da ve İrlandalını şimal parçasını teşkil eden

Olslerde el'an kurunu vusta tlerebeylerine benzer büyük arazi sahipleri

Lord-lar vardır. Lord-Iuk bir nevi pnyei mücerret suretinde veri l ir o l ­

muştur: simdi dfirt dünyada bir karış toprağa sahip olmayan Lord-lar vardır. Bununla beraber, her hangi bir zille fonttuk payesi ve unvanı

tevc ih edilec ek oldukta, bu unvanın bir mahalle, bir mülke nisbeti mu-

laddır: Bu unvana nail olan zât "mensubun [ l e y l i , i bir vechi ahlka bu­

larak intihap eder; meseli! Herbert Kitchner, ki umumi muharebe esna­

sında Şimal denizi ve bahri ınüncernidi Şimalî tarikiyle Iiıısya-ya gider­

ken, içinde bulunduğu gemiyi bir Alman tahtelbahiri hırpillemestte bo­

ğulmuştur, süvari binbaşısı İken Mısır ordusuna girmişti. Onun tensiki-

le iştigal ett i ; Toski mııbarehesiııde bulunup, "paşa,,sonra lugiliz-Misir

ordusunda "serdar, oldu. Ümmüdennaıı-da mehdilik davasile ortaya

çıkıp, başına topladığı "derviş, lerle İngilizlere cihat ilftn etmiş olan

Mehemnıeılül Atımed-in şctuıdetile bilen muharebe neticesinde "Derviş­

ler , in nüfuzlarını kAmilen kırdı ve Paşoda-ya katlar gidip, Mısır Suda-

nı-nı tevsi ett i ; bu hizmetine mükaTaten kendisine Ayan azalıgı tevcih

o lumlu, ve. böyle olunca, aleTıısu! , " L o r d , unvanını rla aldı . Kitclıe-

ner bu unvanı " Dervişler, - in , Ümmüdernutn „ - da teınerküzle-

rinden evvel hükümetlerine ma kar ittihaz etmiş oldukları Harbim

şehrini harpte harabeye çevirmiş olmak ablkasîle , " Lord of

Khartunı " unvanını iht iyar i t t i .—Sözü kurun vusta senyör- lerine

döndürelim. " Keodnl i te, usûlünde , nazariyatça, yer yüzünde! ne kadar

kral varsa, Imprutorluk taraftarlarına göre, imparatorun "b ib i l e r , i . va¬

sal - ter i , olup , imparator ise Allahın f i i l i m , nü ; Kilise erkanına göre

kral lar Papa-nın " b i b i l e r , i idiler. Krallar ziaınetlerinl, imparatora sa-

42

Page 43: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

Hka l , hurpte ve sair hallerde muavenet, verilen arazide işleri idare

ederken adalete riyaset şartlarile imparatordan aldılar. Krallar da ara­

zi lerini , aynî şartlarlarla, başkalarına * berikiler de topraklarını sair

kimselere verdi ler ; arazii memleket boylere sunu gelmez inkısama uğ­

radı ve b i r " suzeraiıu lef ile "VassaLler silsilesi meydana geldi. Bu

arazi ir inde büyük bir memleket deııueek kadar geniş olanları bulun­

duğu gibi , tarla denilerek kadar küçükleri de vardı. Arazi ferağında

Tarifi mefrugurılehe yalnız araziyi vermezdi ; dediğim gibi , o arazide

işleyenlere ve oturanlara emir ve hükmetmek , onlara kanun yapmak.

onların davalarına bakmak hakkı da mülkiyet hakkı ile birl ikte ve -" l i r d i . — Müellifin söylediği arazi sahipleri bunlanhr. — A.-R.

(16) Filhakika, milattan evvel 021 senesine kadar Atina-da yazılı

kanun yokdu. Halk haris, güzleri doymaz, eefaeı bir asilzadeler heye­

tinin idaresi allımla ezilmekle i d i . Hanlar efsanevi kahramanlar dev -

linin teamül? hukuku namına güya adalet tere ve ihkakı hak ederler,

bu hukukun kaidelerini kendi meııfeatleriııin icabatına göre çevirip tef­

sir ve tatbik eylerlerdi. Keyfi idare bir dereceyi bulduk! halk buna ta­

hammül edemez olup, ayaklandı .Zadegan bir taraftan halkı yatıştırmak,

b ir tarafdan da—ellerinde tuttukları—devleti fevdadan ve» huıneiice,

yıkılmaktan korumak üzre, bir nevi devlet şûrası o lan , reis ler(Arhonl)

meclisi u azasından Drakon ismineki zil l i kanunnameler tertip ve neşrine memur eltiler.

Drnkon—un yazdığı kanunlar hükümlerinin şiddetile manıfdur *

o derece ki meseli sair hükmüne geçmiştir. Boalarca en ufak bir suç

bite idam cezasını muc ip t i . Bu fevkalade şiddet muahhar zamanlarda yetişen Atina hatiplerinden birine şu sözü söyletmişlir: "Drakotı ka -

nunları mürekkeple değil , kanla yazılmıştır. - Halbuki ,— bu cihet

şayanı d ikkatt ir , — Drakon .müellifin dediği veçhile , örfleri ve Adet­

leri aynen teshil, takr ir ve taknin etmemiş, belki bunların ahka­

mını bir dereceye kadar tahfif bile etmiştir: Bu ahkamın şiddetiui:ı

derecesini artık tasavvur buyurunuz... — A.-H.

(17) Halk. amme. — Mütercim.

(1K) Azlar—havas—hükümeti. — Mütercim.

(19) 7 numaralı nota bakılması. — Mütercim.

(20) l'apaslar ve kişizadeler sınıflarının gayri sınıf mensupları. — Mütercim.

(21) 7 numaralı haşiyeye bakılması.—Mütercim.

Page 44: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

(22) "Efend i , lafzı burada "sahip, , "ma l ike "mevlrt , i l l i . , manasını

müfittir, Mütercim.

(2S) "demukrasu-nin ismi mensubu. —Mütercim.

(24) Ihıl ; - • hastalıklarda sirayet vasıtası olan muddei as l i ye . -

Mütercim.

(25) Bir hakleriyoloeya vasatı, veya muhit i , teşkil etmek, mikrop

yetiştirmek üzre sığır veya pilie etile hazırlanan mayi.—Mütercim.

(20) Yunan dilinde "a" selp edatıdır; u k ra t os B , «sutta: emir , icbar

hakkı *demekdir. Fakat burada bu tabirden hükûmetsiz/itı manası çı*

karmamahdır. Müellif İead ettiği bu tabirle hükümetinin İdaresi sınıf

tehakk tim ünden azade bir devleti kasdediyor, nitekim , aşağılarda

bunu izah etmekdedir. A.-R,

(27) KflAUln hu eserinde * polit ik i i l im adamı şifalında iasvîr

eder: "po l i t i k , insanların ("boynuzsuz ve tüysüz ik i harukhhır,)ııı ida­

re i hükümetleri ilmine sahipıtir, Ihı ilme sahih filan " p o l i t i k " mü -

eerrel l>u sahit>lik hasebile haklkîhsaltanat„-a da sahibdir: "Molitİk ,-in

vazifesi „ itina etmek - d i t , ama cebir tarikiyle deği l : Onuu sultası ser­

bestçe kabul edilmiş bulunmak ve İlme müstenit olmak lâzımdır . —

Mütercim.

(27.1) Thomas Morus-ün I5is-de yazdığı siyasî ve İçtima) roman.

Th . M. bu eserinde meçhul bir ada tahayyül edip, onda hey'eti

ictimaiyenin teşkilatı hnyaliyesini yapar . Müellif "DarÜ luılyrt, sinin

birinci kısmımla, o zamanki İngiltere İle Ufer Avrupa devletlerinin hal­

lerini pek karanlık bîr suretle gösterdikten sonra, hükümdarların İs­

tibdatları, saray adamlarının kölevari meslekleri, memuriyetlerin riş-

retle veri l ir olınaklıgı, fütuhat merakı, asilzadelerin ve keşişlerin sefa-

helleri ve adaletsizlikleri aleyhine yürür, Hütün hu fenalıkların meli­

hamı mülkün şahsî olmaklıgıuda bulur . İkinci kısımda, tasavvur ettiği

ıslahatı ikaul surette beyan etmeğe bedel, tatbik olunmuş bulunuyor

yibi anlatır. Tasavvur ettiği devlet sosyali! ve demokrat bir dev le t t i r .— Mütercim.

(28) 1ÜU4- 1774. — Mütercim.

(29) Bu Alman muharriri 172îbda doğmuş, 17Hl-de ölmüştür. — Mü­tercim ,

I I

Page 45: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

(30) "iwtustriafi.sme„: sanayii insan ve siyasi cemiyetler ivin baş­

lıca gaye sayan içtimaî meslek* —Mütercim,

(31) 1568-16H0. —Mütercim.

(32) Korsika-tla. bir tecavüz veya katilden ileri Jelme husumet

hali,ki tecavüz gören veya katloluıuııj şahsın ailesinde miras Kibi kalır.

"Vendetta , Arnavutlar ın kan davalalarına henzer, — A.-R.

(33) Lynch kanunu 17ııti asırdan beri Amerika Müttahidesi memle­

ketlerinde cari olan bir muht asar muhakeme usulüdür, ki bir mücrimin

halk tarafından tutulup, tutulduğu yerde hemen muhakeme ve baklanda verilen hükmün icra olunmasından ibarett ir ,

Amerika-da müstemlekelerin iptidai teşkillerinde t müstamirler

arasında bir çok serseri ve şerir bulunduğuna ve pek geniş olan mem­

leketle kuvvet sui istimallerini ve cürümleri tenkile adi muhakeme usulü

ile muvaffakiyet husule gelmediğine binaen, her tarafda teyakkuz ko­

miteleri teşkil olunmuş ve bunlar eürmü meşlıud halinde tutulan müc­

rimleri derhal kurşuna dizer olmuşlardı. Hu muhtasar icrayı hüküm

muameleleri de sui ist imallere yol acdıgı ve memleketin ahvali değişip,

muhakeme, hüküm ve icra usulü adiye ile kabil olduğu halde, bu ilde¬

tin büsbütün Önüne geçilememiştir. E lan , bilhassa zencilerin, hatta kü-

kümet eline geçmiş, hapishaneye konulmuş hulundııkları halde bite,

halk tarafından cehren ahiz ve idam edilmeleri vakidir ve bu idam çok

defa ancak vahşilere yakışır suveri feeiada vukua gelmektedir .

Lynch (Linç) adının menşei hakkında muhtelif rivayetler vardır.

Bazıları Lynchin bu usulü tcad eden bir hakim olduğunu iddia ediyor­

lar : müellif bu iddiada bulunanların sözlerini tasdik etmiş görünüyor;

bazıları da Lynch-in "Virginia,-da İsmine muzaf şehri i Lynchburg )

tesis eden adam olduğunu sövüyorlar. Hu İki rivaletten başkaları da

vardır. — Mülerclm.

(34) Kski Holstein-de bir nevi cumhuriyet dir. ki hnydudiariyle kor­kulu i d i . — Mütercim ,

(35) "Mereanli l ismus, adi suretle yapılan ticaret değildir: her şeyi

İeaTete, alışverişe çevirme suretiyle, dar f ik ir le , her ne yolda olursa

olsun, kâr birsiyle, icra edilir ticarettir . Vakıa, yeni lüğatlerden olan

bu kelime muttuk surette ticûi-el manasında da kullanılmaz değildir, ama müellifin burada kasdettifti mânâ beriki değil ötekidir.— Mütercim.

(3li) Bilhassa büyük ciftiklerde kullanılır işt iler, kî hizmetine alın-

Page 46: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

ılıkları çiftlik sahibinin—bu İstihdam başlar başlamaz,—garsan ve malı M

memlükleri ulurlar, topraklarında çalışdıklan malikane başkasına, in­

tikal yollaruulan bir iy le gevince, onlar ila, v>l'Uİ|!iıı demir baş eşyası

gib i , yenî 'sahib--in tasarrufu altına geçerlerdi. — Mütercim.

(37) Meşhur Alınan sosiyalisti Karl Marx, ki 'Beynelmilel Amele

Birliği- (Enternasyonalcin müessisidir. (1H18-1883.)—Mütercim.

(38) Fransa kralı K i n c i Louis-nin vükelasından Queauay ( l(ii»4-

1774)-nin nçdığı ' f iz iyokrasi- tarikatı ikhsadiyesi, ki s i l i k ler i toprağa

servetin yegane menbaı nazariyle bakarlar, ona sl l IkiH. "Servetin fa'ff-

fitjeti husufu V6 sureti tevzii hakkında tefekkurat„ t "Ht flexions sur

la formation et la distribution des richesses-) nnmmdaki eseri, iktisat

i lminin müessisi âd olunu Iskoçyah Adam Smith (17 *3-17i)0)-in "We¬

alth of Nations- ('Servet-İ-mileL) İsmindeki eserinin intişarına müsa­

dif tarihten dokuz yıl evvel yazmış bulunması (1700) nazarı dikkate

layıkdır.—Müellif beyan ettiği'mütearit'c-yi ilk evvel artaya koma şe­

refini Turgol-ya nisbet etmeklikde yandııuyor : hu şeref hakikaten

Turgot-yn aitt ir . Turgot 1021 de doğmuş. 1781 de ölmüştür.—Mütercim.

(3il) Müellifin Oie soziale Fnuje und der sozit/nfismus unvanlı

eserine bakılması.

(40) 'Lat i fundia- araziden ibaret büyük cmlrtkdır. - Hoınalılar mi­

lattan üç asır evvelden itibaren ltalya-da, alelhusus Laçyom kd bsında

umumiyet it ibariyle Patrieiyaiar ( havas ) - dun bir nıikinr ailenin ya

araziî ammeden gasb tar ik iy le veya borçlu küçük ve orta halli emlak

sahiplerinin ellerinden çıkarıp alına suretiyle teşkil ett ikleri gayet bü­

yük malikanelere "latifundia- derlerdi.—Mütereim.

(41) Kuma eenerallerindan: konsül ve avam fırkasının r e i s i . — Mütercim .

(42) Havas fırkasının reisi olup. konsiıllüğünü diktatörlüğe çevir­miş ve evvela Komaya, sonra bütün Italyaya zalimane mütelıakkim olmuştur. — Mütereim.

(43) Yunan lisanında *a- selb edatıdır; ""kratos-, "sulta- demekılir.

Fakat burada 'fıkdanı sulta- anarşizm-in kasdeltiği yolda hükümet-

sizlik değildir; müellif iratl ettiği bu tabir ile idaresi sınıl tehakkü-

ınünden azade bir devlet kaydediyor. Nitekim müellif sözünün aşağı taraflarında bunu İzah ediyor.—Mütereim.

40 •

Page 47: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

(44) Federasyon : Müteaddit devletin bir hetjeti Htilmtiye teşkil

etmeleri hali: lsviçre-de, Almanyn-da, şimalî Amerika-da, i l l i . , olduğu

gibi . — Mütercim.

(45) Matlub, yani alacak, karşılığı olaa "zimmet,.—Mütercim.

(48) 14 neti Louis . — Mütercim .

(47) Müellifin burada kullandığı (ahir " i r t ikap- "irtişa, mamılaruı-

da ila çok kullanılır bir tabirdir ,—Mütercim.

(4S) Camorra. vaktiyle Napoli krallığı dahilinde teşkil kılınmış bir

şerirler cemiyetinin adıdır. Azası kararları gizli Ilıtacaklarına dair ye­

min etmek it ibariyle gizli bir cemiyetti , ama İcraatı hemen daima ale­

n i olurdu. Tebdil ve korkulma tarikiyle para koparı/dı. Mele Hıırhon-

lamı krallıkları zamanımla öyle bir dehşet salmıştı ki bu para topla­

ma vergi tahsil etmeğe benzer olmuştu . — Siyâsi noktai nazardan mes­

lekleri hükümeti zaıf halinde tutmaktı, çünkü tek menfeatleri bunda

idi . Hu cemiyetin hala bazı bakayası olduğu rivayet edil iyor . — Mü­

tercim .

(40) Mııffi.-t, çok zannından beri Sİçılya-da mevcut ve Italya-mn

hemen hemen her tarafında münteşir bir cemiyetin adıdır. Napoli-de

müesses Oaruorra (4H numaralı nota m0rnee*d) nınkiler g i b i , Maffia

azasının da başlıca hareketleri zenginleri . alelVkser polisin ve sair

memurların iştirakleriyle, kaçırıp, fidye makamında para koparmaktır.—

Mütercim .

(oh) ^Mammotim eski Suriye kavimlrinİn zenginlik ilâhıdır. İncil

(Meta) Mnmmon-u İtiliş sifatiyle z ikreder. Hu kelimeden çıkarılıp ko­

nulan "mnmmoıusme- "paraya tapına» demektir . — Mütercim.

(51) "Cansız mnhlûkat- . ™ Mütercim ,

(88) Kııntııratla tutulup ecnebi memleketlere götürülen , Hintl i ve­

ya Çinli işçi, — Mütercim.

( f t t ) Beni İsrail adetime temamiyle yakılan kurban . —Mütercim .

(541 Müellifin burada kullandığı tabir "İrtikap- '"irtişa- manaların­

da da çok kullanılır bir tabirdir . —Mütercim.

47

Page 48: kiz ihtidada mütedavı, l bir ta

(5">ı Meşru sülale mebdei ıı i , lııtıla irs tarikiyle gevme hukkıııt mü­

dafaa edenlerin meslekleri . — Mütercim .

(5(5) Matlup, yani alacak, karşılığı olan "zimmet*—Mütercim.

(57) Kant-uı bir emir ve hususiyle akıl tarafından kendi kendine

veri len şeklinde tasavvur ettiği cümle. — Mütercim .

(58) Über-mensch (surhomme) Nİetzche, kendi Nkrince, cemiyeti

beşeriye içinde kuvvei hayatiye ve f ikr iye ve İ adi vesile hemcinsine

pek faik olarak yetişmeleri lazım gelen bir sınıf adamlar» bu ımuıı ver­

miştir . Üher-mensch-nı harfiyen manası 14fevkalbeşer adaııu dır.—Mü­

tercim .

48