kiz ihtidada mütedavı, l bir ta
TRANSCRIPT
Yazan Tercüme eden
B e r l i n Darü l fünunu İstanbul Darülfünunu H u k u k Fakültesi
Profesörlerinden Hocalarından
Demokrasi ned i r? t i k i n , bir lâfız t k i t iht idada, mütedavıl bir ta
birden ibaretken, sonraları i lmi içtimaî mefhumatı külliyesi sırasına
girmişdir; öyle k i , bu mevzudan bahseden muharr ir , demokrasi kel i
mesinden ne mana kasdolundugunu tayin ve izah edecek oldukta, şu
in. makule müşkilâtı mümkîneden her bir i ile çarpışır : fennî usuller
( t e k n i k ) - e müteallik müşkilât. İlmî İstılahlara müteallik müşkilât.
b ir de şahsî müşkilât.
Bu müşkillerden evvelk i ler , fenni usullere taallûk edenler, icrası
matlup olan ilmî tefahhuslarm mevzuu ber ne olursa olsun, esas İtibariyle,
daima aynı müskillerdir . Bu mevzuun sissinin miktarına, çetinliği
n in derecesine, ona pirişuı zor veya kolay olup olmamasına göre t bu
müşkilflt da ya pek büyük, yahut pek cüz'î o lu r ; fakat , mütefahhı-
sın uhdesine mürettep iş bu muhtelif hallerin hepsinde aynı —değiş
mez—işd ir : Daima matlup olan şey, lâzım gelen raalûme [1 ] - lerin
hepsini b ir araya get i rmek, sınıflara ayırmak, düzenli bir hale komak-
dır ve şerh etmekdır.
Bir cok mevzuda, meselâ ulûmu tabiiyeye taallûk eden mevzula
rın hemen hemen hepsinde, yalnız fennî usullere müteallik müşkilflt
vardır. Bir âlim Spitzberg - deki kömür madenlerine, kurbağa yavru
larında tabakai şebekiyenin nasıl teşekkül ettiğine,yahut hyposulfite
de soude-a dair tefahhuslara koyulduğu zaman, şu muhtelif mevzu
lardan ne gibi şeyler anlaşılır olduğunu sahih surette bildiği gibi ,
onun yazılarını okuyanlar da bil irler.Fakal başka makulelerden bir
H U Nollar " Zryl „ d r d i r , \
takım mevzular vardır ki onlarda müellifin neden bahsettiğini kar i
birden bire temyize her zaman muktedir olmaz, hatta bazan müellir
bile bahsine mevzu kıldığı şeyi temamiyle yazmış bulunduğu halde, o
mevzuu matlup olan tam ve kat 1 ! sarahatle tarif ve tayin etmek la
zım gel ince, bunda epeyi sıkıntı çeker. Bazı tabirler vardır k i mana
ları hiç bir vakit mükemmel bir surette muayyen olmamışdır — ve
bunlar pek çoktur — ; bir takım lâfızlar da vardır ki asılda tam bir vu
zuh ile vazıh bir manayi müfit oldukları halde, lisanın tekâmül mer
halelerini tayyederken, gittikçe genişliyen bir sahada kullanılmış o l
maları cihet le, bir sünger kâğıdı üzerinde yayılan bir mürekkep le
kesi g i b i , muayyen hudut ile mahdut olmaklıktan katmışla!dır; işte
bu tab ir lerd ir , bu lâfızlardır ki buhis mevkiine get i r i l ince, kar i onları
derhal anlamakta, müellif de anlatmakta daima o müçkilâta duçar
olur -
Bu tabirlerden bahsedilecek o ldukta , mütedavil bulunan lisanı
tashih için istilâhal ilminden yardım abp , manası illihash ve gayri
muayyen lâfzın hangi mahsust manada telâkki ve istimal olunması
iktiza ettiğini gayetle tetkik ederek izah eylemek gereki l i r . Bu halde
bile muhatara bak id i r : kari vukubulan tar i f i zapta her zaman muk
tedir olmıyacagından başka, müellif bi le lisanın mehlf Ictahüatımn |2|
ihtiyarsızca nüfuzu altına g i r e r .
Müelliflerin çoğu kelimenin iştikakça ve asıkta ifade elliği manaya
nazarlarını döndürmekle bu muhataralardan sakınmak mümkün sanır;
fakat bu çare nadiren müessirdir; hatta, bu çare insanı, çok kerre ,
öyle bir karanlık ve dolambaç müşkilât yoluna sürükleyip sokar ki
onda çıkılacak yeri bu lmak, gayri mümkin olmasa b i le , gayet zordur.
Meselâ, * personne n (şah ıs) kelimesi aslında kurunu kadime aktör
lerinin maskelerini ifade ederdi . Bunu öğrendim; fakat şu bilginin
hana yardımı pek zaiftir [3|. Hele *nution„ (millet) lâfzının "naître.
( doğmak ) manasına gelen latince * nasci „ kelimesinten müştak Ol
duğunu Öğren m ekliği m f ik ir ler imi karışdırmakdan başka bir netice
hasıl eyleyemez , zira bugün " nation - dan anladığımız şeyin aile
rabıtalariyle hiç bir veçhi alâkası yoktur [4] .
Bu istılAhr müşkilâta bilhassa Telsefe maruzdur: Hakikat, bunda
i lmi d i l in tabirleri , konuldukları vakit üzerinden asırlar geçmesiyle,
2
yeni yeni manalara vaz'olunmuş, fakat ilk manalarından büsbütün
hiynlmamıçJardır. Şu mütehekkimane tarif hu halden misidir : Felsefe
ıııahsusen tertip olunmuş bir İstılâhat mecellesinin muttariden :;ui Is*
(imalinden ibarettir.
İlmi içtimaiye taallûk eden şeylerin hepsinde kanık l ık daha
cokdur, zira bunda sair ınüşkilâtın hepsine bir de sahst müskiim ka
tılır, i lm i içtimai zemininde, ehemmiyetli tabirlerin çoğunda ince bir
fark, hususî bir ifade kuvveti , alelhusus — bu söyliyecegim daha mü
himdir,—onları kullanantunrı meyil ve hislerine göre taayyün eder bir
—tahmin ve takdir vasıtası olacak— ifade kuvveti peyda olur; bu tabir
lerin her biri böylece, müellifin mensup olduğu sınıfa göre, kâh cazi
beli , kâh menfur birer yeni mana alır. F i lvaki , terdin, mensup olduğu
içtimaî zümrenin lâzimi^ayrimüfariki olan menfaatin irap ettif l i
surette tekâmül eylemesi, aklî muhakemelerini ona göre yürütmesi
ve hareketlerini ona tevfik etmesi pisiholot yanın değişmez bir kanu
nudur. Bu kanun, ki beynelmilel hayatla İzhar olunan vatan gayretinin
müfrit suretlerinin hepsi, ırkî kinlerin hepsi, mi l l i hayatta da sınıf ve
fırka k in ler in in hepsi ona müstenittir, hasım tarafla mantıkî istitlâl
yollarında bir itilâfa vusul imkânını hemen hemen bilkülliye selhet-
mekle kalmaz, tasavvuratı külliye hakkında anlaşma imkanını da
hemen hemen külliyen kaldırır. Kelime ne kadar mümkünse o kadar
sarahatle tarif edilsin, bunun hükmü yoklur , gerek müellif, gerek kari
nazarında, o yine bir ınuzmer kasıl İle müstamel kelimedir, o kelime
dir ki yine hasseten sevgi veya huğuz İle telâkki edil ir ve bu telâkki
hususen keskin, dokunaklı, hem Shihholeth [5], hem de toplama nidası
olan lâfızlardan biri mevzuu bahis olunea vukua gelir.
"Demokrasi , kelimesi hu maruf nidalardan biridir, ve bu nida yirmi
beş asırdan, Atina-lı Solon devrinden, beri vakidir. Is/tikakca, "demok
ras i , "halkın htikılmeti, sııllası* demektir, lakal yukarda söylediğimiz
"personne„ kelimesinin içtikakt manasını bilmeklikteıı matlubumuz
olan faideyi İstihraç edemediğimiz gibi , "demokrasi , nin manasına ait
şu bi lgimiz de bizi memul tpfa hin ıslarımız yolunda ilerletmez. "I lalk.de-
yinee hıından ne anlaşılır?,. — meselesinin etrafında - şüphesiz Solmı
zamanında olduğu gibi—zamanımızda da hâlâ mübahase cereyan ediyor.
Hu günkü tfünde "demokrasi- lâfzı tarihî veya muasır tur nevi hükümet
3
eklini ifade etmek üzre kullanılıyor, hazan da bu şekli hükümete
utabık veya mümasil bir kanunu esasisi olan veya olmuş olan bir
devletin vasfında istimal edil iyor. Bazılarına göre, "demokrasi* tab ir i ,
umumî bir tasavvuru, bir külli mefhumu mübeyyiııdir, bazılarına göre
de, onun medlûlü siyasî bir nazariyedir, içtimaî b ir gayet hayaldir, i l l i .
Şu bulanık sularda avlanmak çok kolaydır, ve bereket versin i l ti -
başlı olan kel imeyi sahte avam kahramanlarının hepsi her dereye
sokup çamura bulamışlardır.
Bize gelince, biz burada "demokrasi , kelimesinin muhtelif manalar
yığını altında gizlenen i lk manasım araşdırmaga tasaddi etmek ist i
yoruz. Bu hususdaki arzumuzu husule getirmek için, eski usul , kî ev
velâ zıddı araşdımıakdan, yani , bu muhtel i f veya mürekkep tasavvur
lardan bir i istimal mevkiine konulunca müfekkireye veya hiç olmazsa
ihtisas kuvvetine tam şuur veya nakıs şuur [6] tarikile in'ikâs eden ve
zıddı tam ile zıt olan tasavvuru taharri etmekden ibarettir, ona müra
caat edeceğiz. Onda hemen daima geniş bir sahai e fa l i muhit "eş ta
savvurlar, mevzuu bahs olur, ve bir inin hududunu tayine muvaffakiyet
elde edilince, ötekinin hududu bulunur.
Demokrasiye zıt olan tasavvur, d iyel im ki mukabil tasavvur, "ol i-
gokrasi [7]* dir , zaif bir ekal l iyet in külliyete hükümdür. Ekal l iyet in
her ne suret ve mertebede olursa olsun, sultası bu nam altında top
lanır ve sıralanır. Bu bîr tek fert sultası da olabil ir , o halde "mono-
krasU o lu r . Hükümetin hukukî şeklîne gelince, bu cihet külliyen tftli
mertebede nazarı mütalaaya alınacak bir keyf iye t t i r . "Tek ferd hü
kümeti*-(monokrasi) ister bir "prens* , ister b ir "patriarehe [81* tara
fından icra kılınsın, ister "mutlak bir kayserî hükürnet H, bir "müste
bit askeri hükümet* veya mülûkî (monarşik) ve meşrutî b ir hükümet
o l sun ; "ekall iyet hükümeti* (oligokrasi) ister, tabirin lıasrî manasiyle,
gerçekden bir "ekal l iyet hükümeti*, bir zaif ekall iyetin hakimiyeti
olsun, bu hükümet ister —neslen ve irsen asılzade[9] olanlardan mü
rekkep bir zümre veya bir zenginler cümlesi (plutokrasi) ve hatta
silsilei meratip üzre memurini devlet tarafından icra edilsin |10|,
hükümet takat k i n c i mıdır, yoksa çekilebilir, tehammül edilebil ir mi
d i r ? âdi kanunlara ve kanunu esasiye uygun mu, yoksa muhalif mi
4
olarük icra edilmekdedir ? bunların ve bunlar kabilinden meselelerin
hakikatlerini arandırmak mevzuu bahis olan tasavvurun manasını is
tihraç ve tayin noktai nazarından nasıl tâli bir f i i l ise, zikrolunmı
muhtelif hükümet şekilleri de bu nuktai nazara göre öyledir.
Tabir en geniş manasında telâkki edilince, insanların heyet i mec
mualarını hükmü altında intan ve tâ kurunu kadimeden zcmanımıza
gelinceye kadar hükmü altında tutmuş olan hey'eti içtimaiye cüz'ü
zenginler zümresidir. — Bir çok şekilde, fili ve hukukî çeşit çeşit
esaslar Üzerinde tezahür eden oligokrasi, zenginler zümresi hükümeti
d j r . Oliğokrasi ne "vücudün umumi bir sureti i d r ak i , dir , ne bir
"nazariye* dir , ne de bir "gayei hayâL dir, belki veleh getirici
bir hakikat dır.
Demokrasi de, bunun gibi . aslen ne umumî bir tasavvur dur, ne
bir nazariyedir, ne de bir gaye! hayâldir, belki sırf bu harikulade ha
kikatin def i mümteni aksrıi'amclinden ibarettir, o aksül'amel ki zuruf
ve ahvale göre, muhtelif heyetlerde zahir o lu r : Tenkit/ noktai na
zarına göre, umum t bir tasavvurdur; mantık noktai nazarına göre,
bir nazariyeyi tasvir eder: ahlâkî felsefenin takdirine göre, tekâmül
eder halde, şekil ıv halini derece derece değişdirme halinde, olmakla,
ıslâhat veya ihtilâl siyaseti gibi maksatlarına göre amelen inkişaf
eder.
Fakat hu demokrasi aksütameli zuhura başlar başlamaz teselsül
(processus) [12J de oligokrasi ye İn'ikâs eder. O fine kadar bir vak'ai
sırfe iken, sadedilâne bir tuvrile kabul ettirilmiş ve sadedilâne kabul
edilmiş b ir sultadan ibaretken, o finde kendisinde kendini anlama
kuvveti husule gelir ve o ânden İtibaren bir çok şekillerde münkeşif
o lu r , Hasebî ve irticaî tenkit amnıî tenkit [14] karşısında vücu
dun hasebî tasavvuru sıfatiyle dik i l i r du rur ; mantık onu bir nazariye
olmak sıfatiyle müdafea eder; irade onu gayei hayâl mertebesine
çıkarır; f i i l de, hasebî siyaset gibi mağlup edecek olduğu hasımların
sevkülceyşî veya tabiyevî tedbirlerinin suver ve ahvaline göre, icab
eden tarafa teveccüh eder.
Lâfzın aslı bile ifademizin sıhhatine de l i l d i r . Bidayeten her tarar
da olduğu mis i l l i , Atina - da dahi hükümet arazi sahipleri olan "senyür*
[15] lerİn ellerinde id i , ve bunlar, yine her tarafda olduğu gihi , hü
kümeti son derere şiddetle icra eder lerd i . "Drakonik„ denilen ahkam
[10]- in tedvin ve kanun hey'etlne vaz'olunmuş mer i hukuk ve Adet
lerden ibaret olduklarım hiç bir vakit unutmamalıdır. Aksül'amel ol
d u ; neyi dava ve mutıdehe i le? Şmıu" ekall iyetin sultası yerine bü
tün halkın sultasını geçirme: demokrasi .
Fakat "Üemos„ [17] ne idi ? Bundan temamı lernamma ne anlaşı
lıyordu? Atina ahalisinin hey'eli mecmuası değildi; hatta ahalinin
rüşde varmış kısmının hepsi bile değildi» hatta bu kısımdan erkekler
sınıfının bite temamı değildi; "l)emos„ yalnız hür adanıl aı camiası
i d i . Esirler kütlesi "Demos„-da dahil değildi, siyasî bakımda onlara
it ibar edilmezdi . Devletin hükümetini idareye iştirâk hemşehrinin
( yahut, vatandaşın ) hakkı değil \ kayıtsız ve şartasız insanın hakkı
olduğu f i k r i , ki kurunu kinlime adamlarının efkâr ve hissiyatına pek
garip geliyordu , meydana çıkıncaya kadar asırlar geçdi , hesapsız
cemaatler helâk o ldu , Yunan-Roma medeniyeti kemâl ve İkbâlinin
son mertebesine vardı.
Her tararda, — Yunanistan da, Roma da ve müstemlekelerde, "de
mokrasi lâîzrmn medlüLüuün pek lıusrî hir surette mahdut olması
keyfiyeti red olunamaz surette gösteriyor ki bu demokrasine vücudun
bir sureti idrakiydi , ne bir gayei hayâldi, belki düzce bir aksül'ameldi.
Oligokrasi [İH] hükümet mevkiinde bulunur ve her mütegallip kükü-
metin az çok zaruret sevkile yaptığı gibi o da idaresi altındaki efrada
cevrü tazyik i le muamele ederdi, bu halde idare olunanlar sınıflarının
bazısında, siyaseten tâbi tutulan ve iktisaden feda edilen tabakaladan
çıkıp, hem biletimle siyasî hakları, hem de iktisadî imtiyazları haiz
tabakalara girmek arzusunun tevellüdü suretinde aksbl'amel peyda
olur .
Umûmî târihin bize bildirdiği devletlerin hepsinde vukua gelmiş
olan bi l umum mücadeleler, bll 'umum dövüşler biraz daha yakından
tetkik olundukta, bu hâl daha ayan görünür. Her tarafda, Korent-de
olduğu gibi Atina-da dahi, Taranto-da olduğu gibi Roma-da dahi. Ve-
nedik-de otdııgu gibi Floransa-da dahi, Irıgiltere-de, Fransa-da, Almaıı-
ya-da dahi "demokrasim - yi olİğokr«si[1il]-ye karşı tutup İltizam ve mü-
dafea eden fırkanın başında zengin "burjuva- [2()]-yı*moneifed-interest„
6
ıııı-
: ire
re :
(paraya çevrilmiş meııfaat>-in müdafileri bu luruz; ve her tarafla vu
kuatın sureti cereyanı gösteriyor ki onun maksadı balkın değil, k
dişinin tanı hakimiyette hükümetini cereyan mevkiinde tutmaktır.
Müttefik sınıflar zafere nai l olur olmaz, büyük büyük malî mua
meleler yapar olan bu adamlar ve şu büyük bankacılar, bu sânayi ve
ticaret beyleri (prens) "sulta* nın eski zi lyedleriyle, "landed-interest,
(toprağa çevrilmiş menfeat)-in mümessilleriyle husus! musahthHİarım
akte müsareal, bunlarla yeni "asilzade* sındını, "yeni kibarların oli-
gokrasya„[21|-sını teşkil eylerler ve aşağı tabakalara mensup olan e
müttefiklerine yeni devletin hükümetine iştirak hakkını verme kl
külliyyen imtina ederler.
Lâkin bu yeni efendiler [22] alePekser "demokrat ik . |23| iba
terk ip ler i yapıp kullanır olduklarından, tabir oldukça mültebis bir mana
alır: artık nihayet derecede mütenakız maksatlara hadim olmak D m
'hayet derecede müteanz nazariyat ve harekâtı müdafaa yolunda v
rek yukarda, gerek aşağıda İstimal edilmeğe başlar.
Kurunu kadimenin şehirler haricinde müesses olan eski devletle
nisbeten az müterakki bir inkişaf mertebesini geçmemişlerdi. Memle
kette nüfus kalmamak veya fıkdan derecesinde azalmak hali , ki ka
vimlerin korkunç veremidir, o yüzden üiüme, maddt yokluğa, helâke
— ondan sakınılmaz bir surette mahkûmdular, çünkü onlar halâ"krasi„
idiler, çünkü esir çalıçması esası üzerinde sahih ve sâlim bir ictiın
hayat asla kurulamaz. Ksaret kapitalist rej imini terkip eden ecza ar
sın d akı tenasüp ve ahenk üzerinde bir hakiki intan orağı, bilhassa
virüs [24|-lü, hastalık Amillerinin "kültür suyu . |25| gibi müessir âmil
d i r .
Zemanımız kavimleri , ki daha bahtiyardırlar, hu mühlik virüsü hey
eti ictimaiyenîn bedeninden az vakit içinde ve çabuk tardetmişlerdir
ve kurunu kadime devletlerinin varabilmiş oldukları medeniyet mert
besini hayli geçmişlerdir.
Onların iktisadî minhaclan serbesti ile iş t/örme d i r ; akibeli ha
leri de "verem-e duçar olmaklık değil, belki halkın neşvll nüma bul-
maklığıdır, ölüm değildir, belki hayatdır. tşte yine bu sebeplerdir ki
hukuku esasiye için mücadeleleri İlerleyebilmİşdir ve çok yüksek h
dereceye varmıştır. Garb-in mütemeddin devletlerinin başlıcalannda
:
içtimaî tabakalar birbir i ardınca, pek büyük mücadeleleri semeresini
idrak i le . gerek siyasî, gerek medeni hukukça müsavat ihraz etmiş
lerdir , Bu milletlerin bir inci safında Okyaııusya-daki Biritanya müstem
lekeler i—A vusturalya ve alethusus Yenî-Zelandn—bulunmakdadır;sonra,
İngiltere, Fransa, daha sonra, uzun bir fasılayı müteakkiben, diğer
garbi Avrupa devletleri — cihan mücadele! iktisadiyesiııde ûmiliyetce
mertebelerinin tefavütüne göre ınütefavit mesafelerle birbir lerinden
ayrılmış oldukları inilde—sıraya ge l i r ler . Şarki Avrupa ile Asya dev
letlerinde ise, bil akis, büyük cidalin ilk çarpışmalarını hezün görmck-
dey iz .
Bu mücadelelerin sureti cereyanı bile demokrasi tasavvurunun te-
rakkiyad muayyen hedefine doğru sür'atle yükseldiğini bize apaçık
gösteriyor .Bu tasavvur hakikaten aslında bir — evvelâ ga r i z i , sonra
suurf—aksuramelden ibaret idisede, şimdi hakikaten bir "umumî
tasavvur* , b ir "nazariye, ve bir *gayei hayaU olmakltğı kasdediyor.
Vaktiyle çok dar bir surette tahdit edilmiş olan *I)emos„ sahası
gittikçe genişliyor.
Vaktiyle ahalinin hey'eti mecmuasında bir cüz'ü ekalle muhtııs
olduğu halde, şimdi o halkın umumunu şâmil olmakhk neticesine
doğru yol almaktadır. Dördüncü sınıf— * gayri - mutasarrıflar „ sınıfı
"işçiler, yalnız işçiler",, kendilerine ihanet etmiş olan üçüncü sınıfın
başlarına geçirmiş olduğu vesayet hoyundurugunu sarsıp, sosiyalizmin
siyasi fırkası sıfatiyle kendi bayrağını açtığından b e r i , bu dördüncü
ve sonuncu sınıf hürriyet ihraz edeliden beri , "demokrasi- kelimesi
demokrasi aleyhinde- mücadele edenlerin dil lerinde hakikî manasını
almıştır: bütün hemşehrilerin ( yahut, vatandaşların ) sultaları .
Bu , hiç değilse resmen ve onun müdafiMerinİn derunî kamıatle-
rince böyledir. Lâkin bu kanaat hazan mahduttur : Bu müdafiler
çok defa yalnız kendilerini ve kendi ihtiyaçlarını görmekte ve yanı
başlarında, onlannkilere müsavi mutalebat serdince haklı, şâir içtimaî
tabakalar mevcut olduğu keyfiyeliııi nazarı mülâhaza önüne getirmek
ten Aciz gürünmektelerdir.
Meselâ Alman sosiyalisl demokrasyası köy işçilerini unutup, mün
hasıran sanayi amelesinin temsili yoluna g i d i yo r ; halbuki o işçi-
8
er de vardırlar , onlar da mihnet çekmekte va hürriyet arzu etmek
tedirler; n e v i beşerin yansını , belki yarısından fazlasını, terkip eden
kadınların hAlâ siyaseten ve hukukan Itlakları aleyhinde bulunan
sosiyalistler vardır, ve bunların miktart İhmal nazarile görülebilecek
bir miktar değildir.
Bununla beraber , bütün şu engellere rağmen , f ik i r yürüme ha
lindedir, ve göze çarpar bir surette i ler i lemektedir : şüphe yok k i işini
hakikaten görmeğe muvaffak olacaktır. Erkek ve kadın bütün kabil
lerin müşterek hükümetleri f i k r i umumi f i k i r o luyor , nazariyenin
cevheri oluyor ve ameli siyaset için gaye mevkiine çıkarılmış
bulunıyor •
Asrımızın bu — önünde dayanılmaz — cereyanı oligokrasya taraf
tarlarına şin , demokrasi taraftarlarına falnr getirir: fakat . umumiyet
i t ibar iyle, ne ötekiler, ne de beriki ler bu genişleme hadisalı müteaki-
besinin silsilei cereyanında "demokrasi" - nin yeni bir mana iktisap
etmek Üzre İlk manasından derece derece çıkdıgrnın farkında değiller
gibi görünüyorlar. Hegel-in ve Marx-ın dedikleri gibi 1 kemmiyet
keyfiyete inkılâp ediyor . . Tabirin İlk cüz'ü oian t/emos- un medlûlünün
dairesi genişledikçe, ikinci ve mütemmim cüz'ü olan kmtoa-un med
lulünün dairesi darlaşıyor. Bu i k i cüz'ü mürekkipten birincisi inkişafda
kemal mertebesini bulunca, ikincisi gözden kaybolmuş bulunacak;
ondan kalan eser . manadan hAlî bir kelimeden ibaret olacak. Ana
rahminde zavallı ceninler otur ki daha kuvvetl i bir ceninin feyizl i bü-
yümesile sıkışıp neşvtt nema bulmazlar; o cenin dünyaya geldiğinde
bunlar da , bu zavallı faeti pnpyn&ooarijti de bir gışa suretinde ve
acınacak halde meydana çıkarlar : Ara/m-da böyle olacaktır.
"Demos,-un seyyaremiz üzerinde hakikaten ve geniş manasiyle
zuhur ettiği gün, "kra tus , arlık hu kabilden bir foetus /tapyaccus-Kİen,
manadan hAlf bir kel imeden, hayattan ârî bir tasavvurdan İbaret kal
mış bulunacak ; z i r a . bütün kabil ler hükümet İcrasına çağı rıh nca ,
bu hükümet kimlerin veya nelerin üzerinde icra olunacak ? kendile
rinin üzerinde mi î Çocukların üzerinde mi ? Tabiat Üzerinde mi ? Her
kim ki bu şıklardan bir ini kabul etmek iddiasında bulunur, "kratos„-un
tarihi manası hakkında cehli tamınım isbattan başka bir şey yapmış olmaz:
9
"kralos„-un tarihi manası taamirane, icbar hakkı i l e , hükümet" dir ;
bu manayı o İddiada bulunabilecek adama öğretmek gerekt i r . Ona
tesavvurî, hayalî ( ideni ) bir mahiyet vermek istlyen feylesofların
bu baptaki bütün cehillerine rağmen, ancak bir tarif mümkündür:
"Hükümet, iktisnrii bir istisnuırtn hukukî şekfirv/en i bare t t i r , ve
daima böyle o lmuştur . .
Böyle o lunca , İstismarı nefs için " nefse hükümet oldukça
müşküldür.
Çocukların istismar olunmalarına gelince, kendileri de vakt iyle
katılıkla büküm ve cebir allında tutulmuş ve istismar edilmiş vasiler
ve bilhassa anababalar tarafından çueukların şurada burada istismar
olunmakta bulundukları maalVsef görülmektedir; Fakat, hiç değilse
bu keyf iyet in bir hakka istinatla cereyan etmeyip, bir cinayetten ibaret
olduğu musaddakdır; bütün dünyanın bütün kanunları ve Adetleri
hükmünce, babanın ve ananın veIâyetler) ve vasilerin vesayetleri ancak
velayet veya vesayet altında bulunan çocukların menfeatleri ve hayır
ları yolunda olmak şartiyle makbuldür.
Tabİate gelince, *Au&nuUtmtj* (İşleme, istismar) kelimesinin hasrt
manasına göre, istismarın mahalli eşya değil, ( zi hayal ) mevcudat
{u)essen)dîr. Binaenaleyh, demokrasi lemamiyle tahakkuk edince, "kra-
si„ olmaklıktan çıkıp, a-krasi [28] haline g i recekt i r .
insaniyetin gayei hayali , bütün gayei hayallerin en yükseği, bun
ların en büyük mütefekkirler taralından tehayyül ve inşa edilmiş ola
nı, hakikaten budur . EflAtun-un Poli tein |27]-sından, More ( 28 H i n
"Utopia. Bina, Quesnay [28-l]-nin nizamı tabiisine, l^ss ing [29]-in dev-
külliye-sine ve Kant-ın Eşhas hirligi-ne, Saint-Simoıı-un sınaAtciIigin-
den [30] Marx-ın Müstakbel Pevlct-ine varıncaya kadar muhayyehîtın
hepsinde "akrasi. insaniyet için bir gayei kemal mertebesine çıkarılmış
tır .
Edebi tarihde mütebahhir kari burada bana : 1 Dur ! H diye hay
kırır. Söz, Lessİng-le Kant-a müteallik cihetçe doğrudur, Iflkİn diğer
hayal iyyun hakkında hiç de böyle değildir. Bunların hepsi amirane,
cebir hakkı ile hükümeti elzem görürler. Eflatun, More, Campanella|:t11
feylesoflann veya ruhanî reislerin , Sainl-Simon büyük ehli sına-
Aiın sultanlarını ifrat derecesinde methederler, Quesnay zekâvetmen-
10
dune İsliptadı, kııvminin hem hekimi, hem de mürebbisi olun müstebit
hükümdarı sayıklar. Hatta Marx bile kalem reis ve zabitlerinin hüküm
sürer olmalarını—iktisadî hayatı, servetin İstihsali— gibi tevziini de, on
ların tanzim etmelerini, her vatandaşa göreceği işi onların tahsis eyle
melerini ve teayyüş için muhtaç olduğu şeyleri ona onların vermele
rini i s ter .
Pek doğru! Bununla beraber şu zatleriıı hepsi "ıı-krasi,-nin gay
ret l i tarafdarları idiler. Ben az kullanılan bu "a-krasi. tabir in i , umu
miyetle şayi olan ve ekseriya bununla karışdırılan diğer bir tabirin
başka bir tasavvuru ifadede kullanılması zunmnda.kasdeu intihap elt im:
"A-krast,. "An-nr&i* değildir.
"A-kras i . , her türlü iktisadî İstismar indinde meçhul bir hey eti
ietimaiyeııin, »aıı-arşi,, ise her türlü sultandan ve her türlü cebrî kuv-
vei hukukıyeden Ari bir heyVIi ictimaiyenin gayei hayfllidlr : Binaen
aleyh, bunlar, her şeyden evvel tecridi görüşle, yani gayri vücüdf .
gayri aynî bakışla, birbirine temamile zıt İki tasavvur halinde nıanzur-dur .
Anarşistler söyle mukabele ed iyor la r : Dekaaikı mücerrede bizim
nemize gerek! Amel sahasında, yani aslen, münhasıren haizi ehemmi
yet olan saharla "a-krasL ancak anarşi ile vücûda İmkân bulur. Her
nerede ki sulta mevcut olmuştur, orada istismar da mevcut olmuştur:
her neredeki bunlardan biri mevrut olaeaktır,orada öteki de mevrut
olacaktır. Binaenaleyh, "a-krasL usulü idaresini vüeûde getirmek için
tek bir vasıta vardır ı ha vasıta anarşidir.
Beyan olunan rey bu mezhebin gerek tarafdarları. gerek aleyhdar-
lnn arasında geniş bir mikyasda şAyidir. Alman sosİyolo< yasının mües-
sislerinden biri olan Ludwig Gumplowilz, kl anarşizmin hasmı eAnı-
dır, aşağıda zikrolunan yolda beyan ettiği sosiyolocyâî akidesinin 60-
tün o gamli bedbinliğini hasunlarıyle bir l ikte kabul eylediği bu esasi
reye bina etmiştir : "Sulta olmaksızın içtimaî bayat bütün büttlne
mümkünsüzdür; karına karışıklık haline düşeriz; imdi. istismarsız sul
ta gayri müiesavverdir; binaenaleyh, İstismardan hal i bir bey'eti içti
maiye de gayri mütesnvverdir , „
Burada mevzu olan nıesVle beşeriyetin en mühim mes elelerinden
b i r i d i r . Bir taraftan ezelf ve ebedî bir istismar; diğer taraftan her gû-
11
na harsin, her türlü servetin cümlenin rümle ile kavgasından mütevel
l i t karma karışıklıkta yok olması : bu i k i halden bir ini iht iyardan baş
ka çâremiz hakikaten yokmu? İnsan daima yağmurdan kaçayım der
ken doluya tutulınayamı mahkûmdur?
Anarşistler insanların kendilerini sultasız idareye muktedir o l
duklarını İddia ediyor lar , ve bazi ifrattı adamla* ihtimal ki bunun
böyle olduğuna gerçekden İnanıyorlar. Bu iddia veya İtikat sırf ve
himdir . " A - kanisi „ usulünde idare olunur b ir hey'eti ict imaiyeyi
nazan hayalimiz önüne getirdiğimizde onu ancak usgarî derecede,
alelhusus Lessing-in Devleti külliye-sinde tehayyül ettiği şekilde, bir
sultaya mühtac görürüz, O r du , pol is , hapishaneler ve mahkemeler
memurları ve müstalıdimleri ya büsbütün ortadan kalkacaklardır, ya
hut miktarları o kadar azalacak k i zemanuıuzda bu ancak tasavvur
ed i leb i l i r . Lakin ehemmiyeti bîr köyünkünden fazlaca b ir cemaat ka
nun ve kanunu tatbik ve hükümlerini indelhace infaz ettirecek me
murlar olmaksızın beka bulmaz ; ceza kanunu ve istimlâk hakkı o l
maksızın cemaatin mevcudiyeti gayri mümkindir. Ceza kanunu o l
maksızın cezai misil — dişe diş, göze-göz—• vendetta |32] „ ve hAkim
Lynch [33] kanununun koyduğu vahşi adetlere ntlçûr dönüp düşeriz ;
bunlar haddi zAtlerinde hürmete pek layık müesseselerdir, me
deniyetin yüksekçe mertebesinde zorcu tehmnmül olunur şeylerdir .
Cemaatin menfeati İçin i-timi.il. hakkı olmaksızın del i ler , beyinsiz ve
atak adamlar, bedhahlar cemiyetin sahip ve müstesmirleri o l u r l a r .
Kumrunu bir miktar mülke —ve lev bu mülk yol lardan, mekteplerden,
tıatta kiliselerden < anarşist bir devllette Ki l ise- yi kapamağı k im is
teyebilir? ) ibaret bulunsun, —sahip olmaksızın hiç bir büyük cemi
yet in vücûduna imkân yok t u r . Bu saydıklarımız idare ve bakını ister,
hu fla memurlar kulhuımaklıgı icab eder— memurlar ki iktiza eden
Ücretlerini verebilmek için yalnız b ir vasıta vardır: V e r g i . Müşterek
menfeate tealluk eden hususat için bu vergi bih\ vasıta tekl i f gibi
mecmudan alınabilir. Lakin devleti azasının hüsnü rızaları esası üze
rinde müessese ve kaim bir çok cemiyet halinde tasavvur ederek,
bu cemiyetlerin bazısını mahalli cemiyetlere, yani kendilerine mahsus
hacetleri olan kommünlere, mühtaç görürüz, ki bu ihtiyaç da saiAhi-
yet l i memurları ve devlet"rant„ - mı istilzam eder.Cetveller(kanal), setler
12
yapmak, su yükseltme ve akıtma ameliyelerini icra etmek gibi ferdin
yalnız başına lâyıklı göremeyeceği işlerin yapılması matlup olunca
kommünleıyınarşist mebadisine rağmen, aralarında cemiyet teşkilinde
muztar kalacaklardır; ve bu İşlere ait projeleri meydana getirmek
i r i n memurlar tayini ve vergi toplama tar ik iy le sermaye, tahsisat te
dariki t lzem olacakdır. Mutlak anarşi cemiyeti beşeriyenin birbirleri le
kavga eder sayısız küçük güruhlara bölünüp perişan olmasından iba
r e t t i r : mutlak anarşi her türlü istihsalât kuvvetinin yok olması ve
binnetice, hâli hazırdaki cemiyeti beşeriyenin en büyük kısmının yo
olmasıdır ( zira bu derecelerde zaif bir taksimi âmal olunca* bir k i
lometre murabhaı toprak iaşesi matlup cüzü'lerin birden ziyadesini
beslemeğe ancak yetişir . )
Binaenaleyh, her türlü sultanın ve her türlü cebir salâhiyetinin
lağvı yapılamaz bir şeydir; beşeriyetin sefalet ve esaretini azaltmak
ve hafifletmek şöyle dursun, hu vasıta onları ölçülmez derecelerde
tezyit ve teşdit eder. Sefaletçe, esaretçe vahşiden daha iptidaî halde
insan varandır? Halbuki Ernest Grosse-a göre, anarşistlikre vahşi
nin mevkii en öndedir.
Şu ha lde , sulta i le istismarın geçmiş zamanlarda tahli l ve tefrik
mümkün olmaz suretle birbirine bağlı olduğu ve gelecek zamanlarda
da böyle bulunacağı hakkındaki anarşist iddiasını tasdik lâzım gelmez
m î ? Hu sözü maziye tealluku İtİbarile topdan kabul ed ip , yalnız,
kaideyi nakza kf l f i olmasalar bile onun eereyanı sahasını daha ziyade
darlaşdtrıcı istisnalar bulmak mümkün olduğunu kaydeyleriz . Şurada
burada temamile hür cemaatler gördüğümüz g i b i , memuriyetleri müd-
detînce fiayet vasi bir salâhiyet istimal eder memurlar gördüğümüz
halde nüfuzu memuriyetlerini sui istimale hatta teşebbüs sayesinde
servetlerinin ve şahsî nüfuzlarının artabileceği f ikr i ne onlara ne de
onların İdareleri altında bulunanlara ge l i yor . Nitekim hür Dniyeper
kazaklarının Hetmanlar-ı müntahap reislerken . muharebe esnasında
nıüntehİplerinin hayat ve mematları ellerindedir; "Dithnıarschen (34) *
kommünlerinde ve bazı vakitler İsviçre kommünlerinde bile belediye
reislerinin ve milis Ümerasının salâhiyetleri hemen hemen ğayri mah-
put idi ; hakikaten zannolunurmu ki Homa-da Samnİt muharebe-
13
leri esnasında yaşayan — ve emsali bu devinle olduğu gibi her
devirde bulunmuş olan — Mariyüs - 1er , Silin - 1ar , Sezar • 1ar
şahsî menfaatleri için devletin nizamını alt üst etmek veya konsül veya
tribün sıîatiyie haiz bulundukları nüfuzu hususî menfaatleri yolumla
sui istimal eylemek f i k r i onlara gelmiş olsun? Hu istisnalar anarşits-
lerin iddialariyle sosyologların bedbinliklerinin esassız olduğunu isbata
şüphesiz kifayet etmez; bunlar çok nadir ve alelhusus çok mahdut
zamanlarda görülmüştür. Bununla beraber sultayı istismara sevkeden
kuvvetlerin şurada burada, mukabil , şahsî veya içtimaî kuvvet ler i ,
velev pek kısa bîr müddet meflüç haline sokdugunu veya hiç değilse
frenle sıkıştırıp tutar gibi zabıt ve tevkif edebilir olduğunu farzetmek*
lige olsun medar olmaz mı?
Bu istisnaların vazıh suretle isbat ettiği bir şey daha vardır, ki
o d a sulta ite istismar arasında vücûdu iddia olunan alâka vasıtasız
Ur alaka değil, belki yalnız devletle hüküm süren içtimai, iktisadî ve
siyasî hallere birer suretle müteallik bulunan mütevassıt Amiller vası-
tasiyle olan bir alakadır, Şimdi i l im karşısına konulan mes'ele bu nıü-
tevassıt uzuvların, sosyoloji tarikiyle il letlerine varıp, keşfi mes'elesi-
dir. Ancak bu takdirdedir ki sık sık vukubulan , muntazam denilebi
lecek olan hu hayatı içtimaiye irtibatının batınî, — yani hariçten bir
Filin tesiriyle vaki olmayıp, bâtında kâin vefâil, — bir makule ve bina
enaleyh gelecek zamanlarda da de f i gayri mümkin bir zaruret, yahut
sakınılması mümkün ve gayri zarurî sebeplerden ileri gelme tarihî bir
makule olup olmadığını kesdirebiliriz. Ancak bu araştırmadır ki mes'-
eleyi İzaha medar olur: Bu araştırına vaki olmadıkça, anarşitslerin
mezkûr iddiaları sırf temsil tarikile istintaçtan, maziye bakıp istikbal
hakkında hüküm senlinden ibaret kalır. Temsil tarikiyle hiç bir şey
isbat edilmez. Bir Aristot-un bi le—temsil esaretin hey'eli içtımaiyenin
hayatı maziyesinde olduğu gibi bütün bayatı fidyesinde de bir makulei
hatmiye olduğu hakkındaki temsilî ifadesini tarih vazıh ve sarih surette
tekzip elmişür.
Biz şimdi bu araştırmaya tahsisi nefsedecegiz, tâ k l ^a-krasi,,
manasuHİaki demokrasi nin insanlarca gerçekten tahkiki muhal bir
gayei hayal olup olmadığını meydana çıkaralım.
14
Her sosiyolocya meslekinde azimet noktası insanın ihtiyarları o l
malıdır (yani sosyoloji zeminindeki tetebbülerde, tetkiklerde ve mülâ
hazalarda sOziln başı insanın ihtiyarları bahsi olmalıdır). Hey'eti içti
maiye, azasının ihtiyaçlarım ııınmkün olduğu kadar kamil surette defe
muvaffak olabilmeklik İrin İstimal olunan vasıtaların ednasıdır. Hu
iht iyat lar arasında birinei mertebede bulunanla, ferd için en mühim,
yani en âcil ve bir dereceye kadar hayvanatla müşterek olanlardır, ki
maddi nimetler? tealluk eder ve içlerinde i lk sırada gıda ve mesken,
sonra elbise. alAl ve edevat ve en sonra zinet eşyası bulunur.
insan mühtac olduğu nimetleri tedarik edehitmeklik için birbirine
temaınile zıt i k i vasıtaya sahipdir. Birincisi tazatiamel_ dir : tabiiyet
halinde saıTedİIen emekten, ve daha yüksek bir medeniyet derecesine
vanldığuıda,mii/m/tf/ıe mühadele-ûen, bir şahsın gördüğü İşin mahsu
lünü başkalarının gördükleri işlerin mahsulleriyle trampa etmekten,
ibarettir, tki şekilde fealiyet, ki iktisat noktai nazarınra telâkki olunan
hey eti içtimaiye kâmileıı onlara istinad eyler, burada onlar mevzubah-
solduğu cihetle, bu ik i vasıtayı Jktisadi vasıta» tabirinde ıneşmul
eyledim .
Mühtac olduğu i l imcileri edinmek üzre İnsanın kullandığı i k i n r i
vasıta cebir tarikiyle temellük dür, — bu cebir ister rismanî icbar olsun.
ister enbiyanın ve rühbanın ruhani sultalarım sui istimal yolunda
vukubulsun. Bu vasıtayı hsiyast vasıla, tesmiye ett im.
Ne sebeple buna "siyasî vasıta, dedim? Düzce şu sebeple ki bu
vasıta gerek m i l l i , gerek beynelmilel, hayattaki siyasete kamilen ha
kimdir . Beynelmilel münascbatın hepsinin iptidai nümunesi, İlk misal i ,
harptır; harbin, ekseriya bahaneleri başka başka olur, fakat hemen
daima illeti bir milletin başka bir millet zararına olmak üzre servet
edinmek istemekliği, yahut bu kasıt ile vııkubulan lesaddilere karşı
konaklığıdır. Halta bu günkü günde ekseriyet beynelmilel ticarette
hile, "merkant i l ismus, [ M ] mehadisine tevf ikan, gayri müteadil müha-
delat vasıtası, yani . bir milletin tüccarına, ecnebi tacirlerin zararlarını
müeddî surette, bir Tazlaİ enVhn "celbimle vasıta, nazariyle bakmak
ladır . Fakat siyasi vasıtanın mutlak surette hükmü allında tuttuğu şey.
hayatın, mil letlerin dahilî hayatlarının en mühim tarafıdır. Siyasi vasıla
dev/eti ihdas etmiştir. Devlet, inkişafda kemal mertebesine ermiş
siyasî vasıtadan ibarettir.
Bu f ikr in yeniliği ancak görünfışdedir, yoksa onun cevheri olan
mefhum pek eskidir, ve inkişafını Fransız dehâsı sayesinde istikmal
etmiştir. Onun silsilei nesebi Rousseau-dan başlayıp, . 1 . - B . Say - den
geçip, Proudhon-a müntehi olur. Bu f ik i r , k i ortaya konulmuş bulunan
f ik ir ler arasında, belki , en İhtilâli olandır, onun uğrunda yırtıcı hay
vancısına mücadelelere girilmiştir: bu f ik i r istihkâmları, kaleleri
kaldırıp devredil ir bir müşhıttm
Rftyic bulunan siyasî felsefe devletin böyle tasavvur edilmesini
şiddetin son derecesiyle red ve iptille sayetmektedır. Bazı feylesofların
reylerine göre, " devlet", f i k r i ilâhînin, yahut başka bir muazzez mef
humu mücerredin, yer yüzünde İktisû ettiği surettir. Bu zfltlere cevaben
yalnız denilebilir ki biz " devlet ^-in ne maksatlarla ihdas olunduğunu
ve nasıl bir kemal mertebesine varması iktiza ettiğini i lahiyat ve lügat
i l imlerinin yollarında araştırmakta değiliz: bizim düzce istediğimiz şey
sosiyolocyâî ve ta limî noktai nazara göre, " D e v l e t l i n mahiyeti ne
tduğttnu, ne gibi sebeplerden dolayı, ne gibi beşerî (mafevkattabia
değil) maksatlarla tesis edildiğini öğrenmektir. "Epikür„-den sonra
zuhur eden bir takım feylesoflar da, onun demiş olduğu g i b i ^dev le f- i n
dışarda hududları vikaye, içerde kanunu himaye etmekliği istihdaf
eder olmak üzre, tertip ve tanzim edilmiş bir hey'ettir. Bu İfade doğ
rudur; ama, bu zûtlere de cevaben diyebi l i r iz k i , evvelemirde, şu vazi
feler * Devlet „-in cevherini kâmilen musavvir bulunmaklıkdan çok
uzaktır, çünkü devletin sıyaneti altına aldığı hakkın ne makuleden
olduğu hala telkika mtlhtac bulunmakrladır.
" D e v l e t l i n tabiati, aslı ve menşei hakkında ilmî tahli l ve tetkike
mütehammil olan tar i f ,k i en çok kısmı it ibariyle Ludwig Gumplowitz-in
dir,aşağıda beyan olunandır. Ben GunıpIo\vitz-in sırf hukukî ve siyasî
olan tarifine yalnız bir cüz'ü nâkısı, iktisat rüz'linü, İlave ederek onu
am e t t im : "Dev le t , , hâkim bir sınıfın hükllm allına alınmış bîr
sınıfa gerek cebir, gerek ruhanî sultayı sııi istimal tar ikiyle, ve, ip t i
d ada , mücerret aşağı sınıfı yukarı sınıfın menfeatine olmak üzre
"İktisaden müsteîad eylemek* maksadiyle, kabul ettirdiği bir hukukî
müessesedir; "bir sınıfdan faide çıkarmaktık* süziyle kasdettigim ma-
16
na, bu sınıfı, asgarî derecede (-alışma ile azamî neticei tkıime mebdei
ne göre, usul tahtında ve muttarit surette istismar manasıdır.
İlk nazarda biraz garip bir f ik i r gibi görünen şu mateante, e
velfl istikra yolunda istidlal ile isbat o lunabi l i r . Bîr devlelin başk
bir surette teessüsüne tarih hiç bir misal göstermiyor (müstamel
lerin teşkillerinde ekseriya cebir eserleri görünmez o l u r : bunun sebe
bi şudur k i , umumiyet it ibariyle, müslamirler yeni vatanlarına mev-
l id ler i olan memleketlerin kanunu esasilerini getir ir ler, halbuki bu
kanun "hukuk- şekline konulmuş ipt idai rebirden başka bir şey
değildir) .
Bununla berarber. müddeamızın doğrulunu en açık surette isbata
alelhusus İstinlae yolunda istidlal ile varırız.
Asrımızdaki devletlerin hepsi gibi geçmiş devirlerdeki devletlerin
hepsinin de "ahalisi sınıflara ayrılmış devletler, halinde, yani b i rb i r i
nin üstüne konulmuş, hukuku muhtelif, iktisaden dahi başka bir
yolda teçhiz olunmuş, mütenevvi tabakalar halinde, teşekkül etmiş
oldukları mülearif. söz götürmemiş ve götürmez, bir keyf iye t t i r .
Bu sınıflara ayırılma hflH, yeni zamanlara gelinceye kadar, hııkukau
teshil olunmuş, kanunu esasinin himayesi allına alınmış, sair kanun
ların da zamaııetleri altına konulmuş bir hakka müstenit o eski cebir
den,—kıl ıcın, dinî âyîıı kitabının veya günah çıkarın papazın tiöcre-
sinin hakimiyet tarikiyle icra ettiği cebirden,—ibaret olduğu, ve zama
nımızda bile hir çok devlette bu hfllin mevcut bulunduğu şüphesizdir.
Kurunu kadimedeki esaret, kurunu mütevassıtadaki çiftlik köleliği
[88] sırf siyasî, fakat kanunla musaddak ve müeyyet, vasıla idi ,Ku
runu kadime âleminin devleti hâli esaretin "hukükî şekli haricisi.-n-
en,kurunu vusta âlemi de çiftlik köleliğinin "hukuki şekli hariclsU-n
•den ibaret bulunmuş olduğuna göre, müddeamız, hey eti ictimaiyenin
şu ik i büyük devrine teallukca, ishal edilmiş hulunmakdadır.
Acaba, şu zamanımız devletleri, ki memleketlerinde ne o esirlik,
nede bu kölelik kanunen yoktur, onlarda da hal bu merkezde mid i r?
Husıısan, demokrasyâî tekâmülde oldukça yüksek bir mertebeye var
mış olmalariyle intihaplarda reyi ftm, hizmeti askeriyece mecburiyet,
sülünü vazetmiş bulunmakta olan ve bilcümle hemşehrileri kanun na-
armda müsavatı kâmile İle mütesavl bulunan devletlerde, acaba on-
17
laıda ela hal bu merkezde mid i r? Acaba o devletler de inkisar yolunda
kemal derecesine varmış siyasî vasıtadan iburetmidirler ?
Bu suallerin cevaplan vuzıîıan tasdik id ir . Kimse bu devletlerin,
hiç değilse iktisaden, "sınırlı devletler» makulesinden oldukları key
f iyet in i şüpheli göstermeğe kalkışamaz, ve bundan başka, zan ede
rim ki bu devletlerin siyaseten de o kabilden olduklarını, yani ahalisi
sınıflarından refah içinde bıılununları, kendilerini terkip eden efradın,
nüfus mecmuuna nishetle ekalli kal i l denilebilecek bir miktarda iken,
idareye, teşri u, gerek dahilî gerek harici siyasete, harbe ve ticarete
müteallik işlerde, sair sınıfların nüfuzlariyle kıyas kabul etmez bir de-
recei kuvvette, ihsası nüfuz eyler devletlerden olduklarını kimse tas-
dikden, fakat cidden, imtina edemez, ve bundan mada, şu nüfuzun
aşağı sınıfların hayırları yolunda imal olunduğunu kimse iddiaya cür'et
eyleyemez.
Bunun için dir ki mihldeamızı burada tekrar ediyoruz: zemamnuz-
daki "sınıflı devleU bile, kanunen hür devlet bile, inkişaf yolunda
kemal bulmuş siyasî bir vasıtadan başka bir şey olamaz f sınıflara ayı-
rılma keyf iyet i mutlaka, eski cebrî sultayı tasdik ve te'yit eden ve onu
zaınaneti altına alan bir kanunu esasî ve bir hak mucibince vukua ke-
tebilîr; bu hak ortadan kalkar kalkmaz, sınıflara münhasıra bulun
maktık hali de, mutlaka, ve hemen, ortadan kaldırılmış bulunmak İktiza
eder. Bu hak, arazi ihtikarı hakkıdır!
Bir işei sınıfı ancak Hbütün arazı sahip bulmuş olunca* teşekkül
edebi l ir ; ve, binnetice, bu işgal bir emri vaki olmadıkça, ne "emeksiz
irad„, nede arazîden veya sermayeden ibaret büyük servetler ola
bil ir, zira bunların hepsi bir "ğayri-mütasarrıllar., sınıflarının, Marx-m
[37] tabiri veçhile, serbest işçilerin vücudunu İstilzam eyler : bu mütea-
r i fey i , yanılmayorsam, İlkin büyük Turgot ortaya konuştur (38] •
Turgot-nun zemanında " b i l umum arazinin sahip bulmuş olduğu,,
keyf iyet i süz götürür görünmüyor, zira o devirde bir amele sınıfı, pek
büyük emlılk ve arazi ve emeksiz irad mevcut, hem de çokdan beri
mevcut, i d i . Lâkin, bu temellük nasıl vukua ğelnıişdi? iktisadî vasıta
ile mi ? Yani, kendilerini besliyen toprağı süren köylülerin tarafından
işgal olunmak suretiyle mi, yoksa, siyasî vasıta, yani , emeklerinin mah
mulünden yıllık bir rant şeklinde, hisse vermeğe çiftçileri icbar etmek
18
üzre aran İhtikarı yapan şahıslar tarafından huküki temellük Un i
İle mi ?
Ne Tu rgu t , »ede onun haleflerinden hiv biri (be lk i irlanda
sosiynlisl Thompson bunlardan İstisna edilebilir, ı kendilerini bu meş e
karşısında bulmamışlardır. Unlardan hiç b ir i bu İşgal keyfiyetin'
muhtelif İki suretle i zailimi imkan bulmuş görünmüyor. Onlar
İstintaç ile ik l i fa etmişlerdir: "Bütün hey'eti içtimaiyenin İhtiyaçları
tesviye edebilecek kadar arazı mevrut olsaydı t ne atıali arasında
sınıflara ayınhna olurdu , nede büyük emlâk . Halbuki bunların ikisi
de vardır; binaen aleyh kullanılmağa salilı olarak mevcut arazının
miktarı kafi değildir.»
Bu istintacda galat vardır, zira en ziyade muhtemel olan (araziye
onda ihmal edilmiştir, Zikrohınan arazi mevrudu , kaUi olduğu halde,
ihtikâr hakkı bu arazinin ikt isadi işgalinden köylüyü men ederse
kifayet etmez o lu r . Bu takdirde ihtikarın ahali arasında sınırlar teşek
külünce neticeleri arazı ihtikarının hakikatte mevcut olmaması takdi
rinde hasıl olan neticelerin temamiyle aynıdır.
Mes'ele nasıl halledebilir ? Bundan basit bir şey yok tu r : Rakam
larla ve istat ist ik le. Bunun halli yolunda yapacağımız şey. evvelâ
mahsulü bir köylü ailesini besleyebilecek kabil i ziraat arAzinin mesa-
hai sathiyesini; sonra, hali hazırdaki köy halkının mıklan ile i;şini
lebil ir arazinin miktarını tayin etmekden ibarett i r . Kger hesaplarımız
bu arazi mevcudunun hakikaten kifayetsizliğini gösterirse, demek olur ki
sınıflara bölünme tabii hallerin neticesidir, cemiyeti beşeriyerıin batini
(yani haricden bir Amilin tesiriyle husule gelmeyen) ve çaresiz bir ıııa-
kuleşidir: Bu halde memleketinin ahalisi sutıfl ara ayınlmiş vakti hazır
devleti gerçekden bir değişmez müessesedir .
Fakat b i l ak is münbit arazi mevcudu ferah ferah yetiyorsa, sınıflara
ayı n lma keyf 'yet i ve binun h i rumum netîeeleri hukuki sebeplerin hasılı,
toprağı ihtikar tar ik iy le mahbuı tutmanın akibeti, olup. bu hakle mem
leketinin ahalisi sınıflara münkasim zemane devleti siyasî vasıtanın
hem sun u hukukîsi, hem de şekli hukukisi olan bir makutei tarihiye
dir.
Hakikati ahvale yalnız ikinci faraziyenin tekabül ettiğini hesap ame
liyesi hiç şüpheye mahal hirakmayacak surette isbat etmekdedir: Bu
19
hesapları başka bir yerde |39| tafsilen arzettiguıiiieıı, burada yalnız
esas rakkaınlarım zikredeceğim.
En mevsuk malûmata nazaran, bir köylü ailesini beslemek için
Iflzım olan İşlenflebfUr arazi miktarı Alnıanya-ya göre arlam başına
takriben bir, beher aile için azamî 5 üâ 7 hektardır, Mesaha! sathiyesi
hu m ik ta r l a olan arazı beş kişiden mürekkep bir aileyi ferah ferah
geçindirir: en yeni istatistiklere nazaran, şarkt Almanya-da bu miktar
araz i , köylünün kemlisi , ailesi ve hayvanları için istihlAkAlı temamiyle
tenzil edlldikden sonra, pazarda satılan mahsulatı berleü olmak üzre,
hektar başına 300 markdan ziyade kAr getirmekdedir. Hem de bu para
istihsali mümkün olandan çok aşağı miktardır: Fransa-nın şimal ta
raflarında ve Oanimarka-da görüldüğü veçhile, hayvan yetişdirme daha
mühim surette vaki olunca, kAr da ehemmiyetli ııisbetlerde ar tar . Bu
miktar arazi (adam başına bir hektar), Alman ziraatiııdeki faal iyetin
orta derecesine nazaran, b ir köylü ailesini, ücretli yamaklar kul lan
madığı halde, bu gün alel'ade ve azami derecede işleyebileceği arazi
miktarının da aynıdır, ve bizim anlamak istediğimiz nokta da işte
budur: Amele sınıfını havi olmayan bir hey'eti ictimaiyede bir aileyi
iaşe İçin ne miktar arazi lAzmıdır ?
Hesap nisbeten kolaydır, Ahnanya-nın sürülmeğe elverişli arazi
sinin mesaha! sathiyesi 34 milyon hektardır, köy ahalisi ise 17 milyon
kişiden ibarett ir : Hali hazırdaki bu 17 milyon çiftçi ahalinin yarısından
ziyadesi köylü işçi olduğu ve bakiyenin yarısından ziyadesinde beher
adamın arazisi bir hektardan çok aşağı miktarda bulunduğu halde,
demek oluyor ki Almanya, topraklarını işleyen takriben 35 milyon k i
şiyi kolayca besleyebil ir. Muammanın anahtarı şu İbarededir: Arazi
ihtikarı. Memleketin sürülmeğe elverişli arazisinin dörtte bir i (orman
lar hesaba katılmadığı halde) 100 hektardan ziyade tarlaya mutasar
rıf 13 bin kadar büyük emlAk sahiplerinin, bakiyenin dörtte birinden
ziyadesi topraklarını bir çok İşçinin yardımlariyle işleten 225,1)00 ka
dar büyük çiftçinin el lerindedir. Şu halde toprağın siyasî işgali A l
manya-da vaki bulunduğunu ve sınıflara inkısam iktısadt vasıtanın
değil, siyasî vasıtanın eseri olduğu söz götürmez bir surette sabi t t i r .
Lloyd-George-un aleyhlerine yürüdüğü "latifundia., [40)-vAri gayet
büyük malikAneİ hususileriyle büyük Britanya-da, Belçika-da, Italya-da
20
Avusturya-da, Rusya-da, l tomauyada , i l l i ; , d a h i l i n i bir merkezde
olduğu gibi , arazinin çoğu köylülerinin ellerinde olan Fransa, İsviçre,
Holanda. Şimali Amerika MUtlehidesi gibi ıneaıiekcllerde de bal viııe
bu merkezdedir. Hali hazırdaki köylü ahalinin miktarını hayli geçer
miktarda müstakil çiftçileri kolnyen iaşe etmek her tarafda mümkün
dür, bununla beraber her taraida |>ek çok fakir köylü ve yine pek
çok ufacık emlak görüyoruz. Her nerede ki adam basma bir hektar
arazinin mahsulü, ziraatce faaliyet seviyesinin aşağılığı hasebiyle, bir
kAhili beslemeğe yetmez, orada nüfusun kesafeti daha azdır, ve her
nerede k i nüfus bilhassa kesifdir, ziraatce faaliyet ziyadedir ve lâzım
gelen mesahai sathiye de o nisbetde ınahdudtur. Almanya-nın garp
kısmı İle Fransa, ki topraklan daha feyzl idir, ik l imi daha mutedildir
ve ziraatce faal iyetlerinin derecesi daha yüksekdir, oralarda adam
başına 2 3 hektar, aile basına vasatt 8 4 hektar ferah ferah yetişir
addolunuyor. ( "vasa t i , den maksat şudur ki inhatT kuvveti daha az
veya pazar yerine uzak arazinin mahsulü bu nishet dairesinde sahip
lerinin geçinmelerine elbette yetişmez, onlara daha ziyade ister; daha
münbit ve satım yerine daha yakın arazi için nisbel İm 3 4 hektardan
aşağıdır.) Büriıan ile kıyas İşte böylece hadde vardırılmışdır. Turgot
ile haleflerinin eski tasavvurları galat olduğunu, sınıfların teşekkülleri
siyasr vasıtanın eseri bulunduğunu ve, binııetice, memleketinin ahalisi
sınıflara in taka sim devletin lemamiyle inkişaf etmiş siyasi vasıtadan
ibaret olduğunu isbat e t t ik . Arazi iht ikrtn olmasa sınıflara İnkısam,
amele sınıfı, büyük emvali gayri menkule veya menkule bu gün ol- >
mamış olacağı gib i , uzun asırlar geçmeden de olamaz.
Mes'elemiz için araşdırdığımız sureli halliye hile yolumla bu netice
bizi i leri letirmi? Şimdi bu ciheti daim yakından letkik edel im: Devlete
daima istismar peyrev olmuş olduğundan, hu halin devamı zaruri
olduğunu anarşistler iddia ediyor lar . Sırt temsil tarikiyle istidlale
ıniislınid olan bu istintacın hiç de İshalli ve mukni olmadığım lebyin
e t t i k , şimdi de ilmi yakın ile beyan edebiliriz ki bu iddia temamiyle
galattır, çünkü bunda devlet lafzı külliyen muhtelif ik i hadiseye med-
101 makamında kullanıhuışdır: Hu iki hadiseden biri memleket inin
ahalisi sınıflara ayrılmış eski ve bu günkü devlet, öteki memleketinin
ahalisi her türlü sınıf taksiminden azilde Atî devlet i : bu devletleri
21
zuhura getiren kökler — siyasî vasıta ile iktisadî vasıta, — arasında
ne kadar esaslı fark varsa o devletler de birbirinden öylece farklıdırlar.
Umumi tarihin kın unu kadimeden ze banımıza kadar mali l imi
olan suretteki "sınıflı,, devlette her uhdenin — her ne nıakııledeıı
olursa olsun: ister hakim veya ceneral, ister belediye reisi veya
mı luıs, [İh., vazifesi olsun, — sahihini kudreti resmiye sui İstimaline
çaresiz saik olduğu vehleten bedihid ir . Her nerede böyle bir devlet
varsa onda memur bir sınıfa dayanıp, onun yardnniyle başka bir
sınıfa tehakküm eder ve onu soyar. Marius |4I] mutasarrıflara galebe
çalmak için avam sınıfına dayanır, Sytla |42| avam sınıfını ezmek İçin
mutasarrıflara dayanır. Her tarafda adede karşı adet, kuvvete karşı
kuvvet, başka bir kuvvete, başka bir menfeate karşı bir kudreti müş
tereke, bir menfeati müştereke.
Fakat, kemal mertebesinde "A-krasi„ [4S] ye varmış bir demok
raside sınıfları havi ohnıyan bir siyasî cemaatte idareleri kemlisine
mevdu efradı istismar arzusunda bulunan hir memur neye istinad
edebi l ir? Her nerede ki ahali sınıfı yoktur, ondan çıkan şu menfeal
tezatlarının hiç biri de yokdıır. Şüphesiz, bir memuru cürüm ikamdan
hiç bir şey ahkomaz; Takat mücrim olmak takdirinde efkarı umumi-
yeniıı gazebinden onu hiç bir kudret çekip kıırtaramıyacakdır, zira
efkarı ııınumiyenhı tu'r tek masdarı olacakdır, halbuki zemane devle-
tirule ne kadar sınıf varsa o kadar da efkArı umumiye masdarı vardır.
Bir memurun cemaati meufealine muzır bir yola tevcih etmesi de
vaki o lab i l i r : fakat eeınaali ne bu yola girmekligc, ne de bu yolda
devam etmeklifte icbar eyliyemez. 0 , her kese karşı tekd i r , yalnızdır,
o yalnız cemaatin iradesini ifa ve menfeatlerini vikaye ettikçe kudret
l id ir , eemaatin iradesi ve menfeatleri h i la l imi harekete tasaddî edince
8cİ7 mevkiine düşer .
Araşdırmalarımızın bu neticesi yukarda zikrettiğimiz midir istis-
ualaın izahı imkanını da bize bahşeder. Her nerede ki hükümet bütün
bir sınıfa dayanabi l ir , orada istismar yoluna gider, ve bu sınıf yal
nız istismar olıınmaklıkdan vareste kalmayıp, İstismardan maddî men-
fentler bile cer eder .
Meselâ kurunu kadime Aleminin sanki demokrat devletleri işte bu
kayaya çarpıp batmışlardır; kurunu kadlmenin • sınıflı „ devletleri şu
22
ik i müessese Üzerimle kurulmuşlardı: Hrazı ihtikârı, esaret . Kunun
neticesinde sıkı bir silsile! meratip teşekkül etti , ki yalnız hu silsilei
meratip demagogların — halkın teveceühünü kazanmak için onun men-
featlerini korur gibi görünenlerin — ve sulta davaeılarının en seni sui
istinıatleriue iniktin kapısı açtı : bunlar daima bir sınıfa dayaualali|i
ötekini ezdiler. Zamanımız Avrupa-sında da sureli ahval bunun hemen
hemen aynıdır .
Fakat her nerede ki tın mütevasstt Amil. sınıflara inkısam, yoktur,
hükümet kendisine verilmiş olan salahiyetleri hiç bir vakit r-ezasız
sui istimal edemez, ve hiç bir halde sui istimali müslemir surette ika
eyleyemez.
Kger bu istintaçlar sıhhate makrun ise. ( bize ge l inre , hu delil le
rimizin reddi mümkün olacağını pek de zan e tmiyoruz , ) oligokrasya-
nın demokrasiyai mutalebata karşı serdedebîleceği tek bir delil var
dır ( çünkü • iradei ilahiye <_ yi hükümetin meşruiyetini isbat sade
dinde i ler i sürmekden vazgeçilmedir. ) ve bu delil şundan ibarettir :
demokrasi behemehal anarşiye ve karmakarışıktık haline müncer olur,
çaresiz kendiliğinden düşer. Yalnız A-krasi ile Anarşi yi birbirine
kanşdırmamalıdır. İstikbalin - sınıfsız „ devlet i , benim tabiri ince "ser
best federasiyon ( 4 4 ) , . siyasî vasıtanın son bakayasından azade
kılınmış federasyon, kuvvetl i bir sultai teşriiye ve idariyeye sahip
olacaktır, onun gayet vflsi salâhiyetleri haiz memurlari , b i r tekf l l i f usulü,
bir mecellei kavanini ve hakimleri olacakdır. Hiç bir veçhile anarşi
olmaksızın lemamiyle - a-krasi „ olacakdır.
Bana şu yolda bir itiraz tevcih ed i leb i l i r : " Pek a l i l , tasavvur et
tiğiniz veçhile, siyasî vasıtanın sonuncu bakiyei AsAnnı : arAzı ihti-
rını. ortadan kaldırma larıkile mutlak bir demokrasinin tesisi imka
nının htısül bulacağını kabul ed iyoruz ; — ahalinin sınıflara ayınlması
bundan sonra olmayacak ve • sınıflı devlet kalmayacak : ve yeni
hey'eti ictimaiyede nüfuzu memuriyetlerini sui istimal etmelerinden
korkulmaksızın kendilerine gayet vAsi salahiyetler verilmiş memurlar
nasbolunabileceftine göre, hu hey'et ebedmüddet olacak. Bunların
hepsi güzel, hepsi i y i ; ama, bu yeni sureti ahvali mürettebehin ha-
23
klkateıı arzu edilir aimnklifiu lâyık okluğunu bize nasıl iştial edebi
leceksiniz? Buruda mevzuubahsolan keyf iye t , düzce, vücudun bir baş
ka yokla tasavvuruna karşı bir sureti İdrâki, bir siyasî nazariyeye
karşı bir siyasi nazariye, b i rgayei hayale karşı bir gayei hayal degilmİV
Bize kim ishal eder ki ohgarşik tasavvur fenadır, demngralik-akralik
tasavvur iyidir? „
Biz burada yeni bir mesVle karsısında bu lunuyoruz: Bu minval
üzre içtimaî felsefe mertebesine yükselen i lmi içtimainin kıymeti
mes'eJesi ,
Sosyoloci ilel ve mâliUal i lm id i r , bey'eti ictimaîyenin * vücud *
unun ve " sayrıl ret „ inin i lm i d i r : İçtimaî felsefe gayelerin ve mak
satların, takdir vasıtası ulan hükümlerin ve neticelerin, bu hey'eti
Icttmalyetıtn "z immet"" ( 4 5 ) inin i lm i d i r . Oligarşi İle demokrasinin
kıymetlerini mukayese için elimizde biri ba t i n i , Öteki haricî ik i miyar
vardır: b i r inns i , tın nehirlerin hey'eti içtimaiye İrin vücude getirdik
leri eser, ikincisi onların batında kâin ve fılil olan - ınanevf kanını,,
larıdır,
Takdirde i lk in harici miyarı, İki nehri siyasinin gördükleri işi
nazarı mütalaaya alalım .
İlk evvel mühim bir müşkil ile çarpışıyoruz: Her çapda ve her nevi,
eski yahut yen i ,—lar ih i veya muasır—yalancı demukrüsilerin misâlleri
ni bi l iyoruz: fakat hakiki hiç bir deniokresi, yani"ak ra*L yol unda hiç bir
demokrasi görmüyoruz. Binaen aleyh, kıyasımızı mümkün olan kanaat
kuvveti karnilesiyte doğrudan doğruya tertip yerine, hakikat mOşnhe-
battınn, tabiri diğerle, zahirî hakayik ile ilılimalâta, islinad ederek, b i l
vasıta yapmakla iktifa elıneklikigimiz irap ediyor.
Bununla beraber, şunlardan mümkün mertebe hak i kal e yaklaşan
lar, ihtimallerdir.
Mes'eleyi her han^i bir surette ortaya koyarsak koyalım, yani İs
ler bir oligokrarşi, yahut, tabirin mütedavil ınanasiyle, bir demokrasi ,
yani idaresinde hüküm efradı az bir sınıfın imtiyazı mahsusu olmıyan
bir hükümet İle İdare edil ir hır kavmi — yalnız onu ; yahut bir inin
hükümeti oligokrasya, Ötekinirıki demokrasya nehrinde idare edil ir i k i
memleketi nazarı mutalaya alalım, bulduğumuz neliceler birbir in in
aynıdır : Her noktai nazardan kıyas kabul etmez dere rede yüksek
24
bir eseri icl lmal demokrat memleketleri başkalarından temyiz
eder. Mesela feodalite ( derebeyliği ) devrindeki Fransa-yı, halta
Büyük Kral (hTı-ın saltanatı zemamıulaki Fransa-yı, üçüncü rünıhııriy
Fransa-sı i le, devri hazırın İptidalarında asilzadeler sınırının tebakkiim
altında bulunan Prusya ile bu günkü meşruti Prusya-yı, kursdasduahm,
ömrü beşerin müddetinde, f i k r i lıarsde ve tefekkür hürriyetinde, sına-
atlarde, saadet ve ikbale vesile olan hailenle, siyasi kudretle vatani
efkarda, ve diğer cihetten. Uç dört misli arlan tarla mahsullerinde ve
yüz mislinden ziyade artan sınartl mahsulatında ne harikul'ade bir tezad
görürüz 1
Hele şimalî Amerika ile hali hazırdaki Husya-yt mukayese edersek,
hu kıyasda da ne harikulade tezat görürüz f Gayet büyük ik i memle
k e t , ki arazilerinin mesahai sattı yeleri ve unlusunun miktarı birbir i
nin hemen hemen aynıdır; her ikisi de kutup medarından mintakai
lıarre medarlarına kadar mümteddir, ve her ikisi de tükenmez tabiî
servet lere; demir , petrol , kömür madenlerine , yahut ormanlara ,
İl l i . , sahibdir ; her ikisinde de bu seyyaremizin hiç bir ik l imimle
benzerleri olmayan tabii seyrisefain yol lan ve gayet büyük göller—da
hilî denizler, vardır: İki memleketki gttya acı istihzayı sever eıvahdau
bir i , bizonları mukayese edelim de oligokrasya İle demokrasyanm ne
ler yapmağa muktedir okluklarını görelim d i ye , halk etmiştir. Z i r a ,
telkikde İttihaz olunan rüyet zaviyesi ne olursa olsun, ister fikrî ve
maddi hars, ister zenginlik ve kudret veya halkın saadeti hali , i l l i , ,
noklai nazarından bakılsın. Yeni Dünya denmkra*yasuun Eski Dünya
oligokrasyasına kıyas kabil olmaz derecede faik olduğu görülür . Bu
radaki tezad eski Fransa ile bu günkü Fransa arasındakinden daha bü
yüktür. Bu sureli ahvalin en beliğ alameti halkın haleti l ikriyesinde
görünür: Husyada hüzünlü, {antlı bir atalet, hayattan derin bir istik
l a l i , sofuluğun korkunç surette tefevvuku; Amerikada ise taşkın bir
nikbinl ik, kanaate ıııakrun Uf -ömür sürmek sevinci , her tarafta fış
kıran kuvvet ve şevk,
Şüphesiz, henüz oligokrasyanın tehakkümü altında bulunan Prus-
ya-dan kal'ı nazar, yarı demokrat devletlerin hepsinde, hatla terakki
yolunda en ilerlemiş ik i büyük memleket olan Amerika MUttahidesi
ile Fransa-da hile, hala bir çok hata ve eseri zad görülmekdedir. Bil-
25
la
hassa DOvel-İ- Müttahide-de müfrit bîr plutokrasi (zenginler hükümeti
veya tegallübü), m e m urların irtişası, müstehliki utanmazca istismara
müsait satAlıiyatı teşriiye sui istismuli, efradının binlercesi ilAlı Dollar¬
m mezbulınıda kurban edilen İşçi sınıfı kuvvetlerinin zalimane sıkışdı-
nlınası hallerini teessüfte «örınekdeyiz ,
BÛtÜn bu keyf iyet ler in reddi kabil değildir, ve şu müessif misallere
bakıp ila demokrasideki gayei hayalden şüpheye düşen ve bir mem
lekette doymak bilmeyen ferdî hırs ve tamaı hükmü altına alıp aeiz
halimle tutan bir kudret l i nl igokrnsya olursa onda böyle sui istimallerin
vukuu mümkün olmayacağı itikadına meyi eden akıllı ve hayırhah k im
selerin miktarı çoktur.
GfiVaben diyebil ir iz ki zikrolunan sui istimaller bu demokrasilerin
henüz hakiki n-kitstfo olmamalarından, meselâ" mazinin korkunç mirası
olan arazi ihtikarını kanunu esasileriyle hukuku ammelerine dere
ve İdhal ile teyid etmiş olmalarından ileri gelmekdedir . Fakat hasım
larımız bu sebepleri kabulden imtina ederlerse bunda hakları vardır.
Ezcümle d iyebi l i r lerk i mesela Amerikadn demokrasi, hiç değilse siyasî
zeminde, bir emri vakidir ve eğer demokrasi mebdei doğru ise ondan
ala neticelermemul etmek de İnsan haklıdır.
İtirazın tarihî ve ihsaî mukayeselerle reddine teşebbüs etmek müm
kün olduğumla şüphe yokdtıs. Gerek geçmiş zamanlardaki, gerek vakti
hazardaki bütün mil letler kanunu esasilerine ve tevzi usullerine ne
kadar çok demokrasi unsurları sokmıışlarsa İstihsal kabil iyeti ile
terakki gayei hayallerine daima o nisbette yaklaşmışlardır. Oligokrasya
nehrinde idare olunur devletlerde ahlak bozukluğu |47| nun daha
ziyadesîle mevcııd olduğu ve halkın kuvvetinin istismarı bile, k i bu
devletlerde kaidedir, Amerika Düveli Müttahidesi-nin takbih edilmesine
sebep tutulan istismarı fersah fersah geçdigi i ler i sürülebilir. Bu
hususdaki misaller pek boldur; yalnız intihap ehliyetinin zaif bir ekal
l iyete münhasır olduğu o eski devirde İngiltere parlamentosunun
meseli sair hükmüne geçmiş olan nıürtckipliği, hala Rusyalını yafası
olan mürtekiplik, Kilise hükümeti memleketlerindeki mürtekiplik, Galiç-
ya-da ve Macaristan-da yapılan şüpheli intibah manevrelerı derhatır
edilsin, tngiltere-de sermaye tahakkümü nehrinin ilk tekamül devir
lerinde küme küme kurban edilen insanların telef olmaları, k i , hiç
26
egilse gaiple, misli görülınenıişdir ve mil letin zebunluk derecesinde
kuvvetlen düşmesini iutnc elınişdir, bu vak'alarla çocuk vefeyahıuu
korkunç nisbeti, ahalinin bütün aştığı tabakalarının tazyik edile edile
beyaz esir derecesine düşürülmesi, ancak hükümetin demokrasi neh¬
rine sokulması sayesinde tadili mümkün olan bütün menfur ve müthiş
hareket lerde tehattur ed i l s in . Kudretl i hlr oliftokrasyanın Mıak -
mü allında bulunan mülûkî devletlerde, renübî llalya-da, ve Siçil-
a-da, çocuklara tahmil olunan ezici İşdeıı, kükürt madeni ve çeltik
denilen cehennemlerden ve, m8dam ki mürtekijılik Azü edilmiştir, Ca¬
morra |4**| ve Maıia [49| hırdan da bahsetmek lazım mı? Hu misalleri
zikrettikten sonra ^Özlerimizi demokrasi yayei hayaline en çok yaklaş
mış devletlere, hür Kanada-ya; Avustralya-a, busıısen yerıi-Zelanda-ya
ve bize daha yakın olan İsviçre kantonlarının çoğuna ve, alelhusus.
esbabı tabiiye dolayisiyle fakirliğine rağmen, demokrat Norvec-e çevi
rirsek her tarafda ne görürüz? Umumi bir saadeti hal. yüksek bir hars
seviyesi, zekAvetle cereyan eden siyasî bir Faaliyet, sahihini her türlü
fedakarlıklara hazırlamış bir vatan f i k r i , velhasıl dinç. sağlam bünyeli,
kuvveti taşkın bir ırk.
Fakat bütün bu sebepler, pek kuvvetli olmakla beraber reddi
mümteui olmak mertebesinde mukni, hele kani olmak islemeyen bir
kimseye kanaat ver i c i , değildir, İnatçı bir hasım, bu ifratların ve
tefri t lerin hepsi — gerek yukarı tabakaların mutlak hakimiyetleri .
gerek avam sınıfının mutlak hakimiyet i , — rnütesaviyen şeametli oh
dtıgunn ve bunda da — hayır ve hakikal ortada bulunduğunu muka
bele yollu soyliyehilu . Dernek oluyor ki tahsil görmüş ve hali mü
reffeh kütlelerin, kuvvetl i bir sulta tarafından nezaret altında bulun
durularak ve intizam dairesinde tutu larak, hükümeti mü&tt'i*>kt> leri
gayei mat lup tur . Müstemlekelerin nail oldukları ikbale gelince, bu
yalnız o iklimlerde müsait bazı ahvalin mevcudiyet in i : nüfusun git
tikçe miktarı artan fazlasını bir çok miktarda ktıt/ttdttan hali toprak.
Terra libera* bel'eyledigini müshittir .
Buna karşı kal'ı bir itiraz serdetmek mümkün değildir. Her ikr
r e yde kabil i müdafeadır. Binaenaleyh , mllbahaseyı kat'î surette ka
payacak bir deli l , ki f ikr imre reddi asla kabil değildir, Uyanına
muktedir nlmaklı£ımız şayanı şükrandır , Demokrat devletlerin bütün
27
ya r a l a n , bütün zaıfları tek bir suçlunun fil inden ileri gemiliğini ve
hu suçtu Eçki Dünffü devletlerindeki ulh}okrasr/:t neuvi t/iduf/unu ifa
imtn cahtediifomz .
Herbert Speucer gayri kâmil bir hey'eti iclimaiyede bir mevcudu
kilmile tesadüf etmeklr j in memul edilemez olduğunu " i lmi ahlak., ında
söyler. Aynı büküm daha vAsi mevcudiyetler hakkında da veri lebil ir:
Öflyri kamil bir alemi siyasîde kâmil bir devlete iesadüf etmeklik
nıemul ulmaz .
Demokrasilerin tekâmüllerimle beynelmilel kuvvellerin icra e l l ik
leri tesir bu güne kadar hiç bir vakit k i l l i suretle tetkik edilmemiştir.
Her ne vakit hürriyetin zararlı tesirini isbat matlup olursa iraıl olunan
îki " büyük „ misa l : 1789 daki Fransız ihti lal inin tereddisi ile şimali
Amerika Müttnhidesi-uiıı hali hazırdaki plntokrasyaî istihalei rediesi
Üzerinde bu kuvvetlerin nasıl tesir ika etmiş olduklarını burada araş-
dırmağa çalışacağım .
Zikrolunaıı İki halılen b ir inc ide, bence tarihin ve tabayiin tetki
kinden en emin surette tebeyyün eden keyfiyet şudur : Eger oligo-
krasya nehcinde idare olunur devletlerin uıüdaheleleri vaki olmamış
olsaydı 89 İnkılabı biç bir vakit " dehşet devri . nîıı ifratlarına , zu
lümlerine müncer olmazdı , Yalnız asilzadeler sınıfının ve sarayın
üttefikleri olan oligokrasyaî sülalelerle birl lkde , teri ip ett ikleri
fesat, İstilâ tehdidinin husule getirdiği endişe i le fiuyız dır ki bir
Murat-nıu, bir Robespierre-in ortaya ç lkıp da bütün halkı nevmi sun'île
tıyutmuşcasına kendilerine ram e:lip de ona ihlirastarıııı lelkiıı edebil
melerine sebep olmuştur.
Kger İm haricî tesirler vaki olmamış olsaydı, mutedil anasırın
halkı yeddi zabıtlarında tutmaları pek kuvvetle muhtemeld i , ve bu
halde muharebenin, alelluısus ona tekaddürn eden telaşlı k o r kunun ,
İras ettiği büyük zararların ( iktisadî düşgünlük, kredi ve nakit buh
ranı ve, biunetice, işsizlik, kıtlık ve sefalet ) çoğundan sakınılahilirdi;
hususen en tehl ikel i bir halin ; bütün o sefaletzedeleria , bütün o uıü-
îeheyyiç ve açlık İztirabiyle muztarip adamların kahıhahk lakımlar
halinde büyük şehirlere üşüşüp de oralarda en tehlikeli unsuru teşkil
etmelerinin. Alemi ateşe vermek için bir kıgılcmı hekliyen barut fıçısı
gibi durmalarının önüne geçilebilirdi .
2H
Bu a l f l l k , bu terini tarlhden hemen hemen göze itişmez surette
geçerse, yalnız kavimlerin yer altındaki cereyanlara benzer surette
vaki olan, ağır, hemen göze görünmez surette, gürültülü tezahürler
den hrtlf > ve zevrttı * illiye „ nin iştirakleri olmaksızın , husule gelen
cereyanı hayatının hareketleri mevzuu hahs nklukda hu alâikin , bu
tesirahn nazarı İtibare alınmış olduğu umulnbil ir mi ? Bununla bera
ber , oligokrasya tasavvunmda mergup olan ikinci d e l i l i n , demokrasi
aleyhinde kullandığı silahlardan indinde en ziyade mergup olan silâ
hın , beynelmilel münasebat kalkanı karşı konulunca , mütearnzı
vurmak Özre arkaya çevrildiğini isbat noktasına varabildiğimi sanıyo
rum . Şimali Amerika Düveli Müttahidesi-rıdeki ahlak bozukluğu (47)
İle o kaba ve şeni ta mammonisme ( 50 > • den bahsetmek istiyorum *
Rusya-mn şeraiti hayatiyesinde Amerika-nınktlere nisbel kahnl
etmez derecei ziyadede fesat mevcut i ken , bizim oligokrat nazariye-
çilerimiz bu şeraitten berikileri tasvir ederken paletlerinde en kara
renkleri karışdıınakda kusur etmeyip, ötekilere gelince bu hallerini en
lâtif renkler altında gizlemeğe çalışırlar ; Amerika-mn şeraiti hayali-
yesi bize tasvir ett ikleri kadar karanlık olabil ir ; fakat demokrasi ma
sumdur, suçtu ftbuâ otit}okrasuadtr,
Amerika Düveli Mbttahidesi tarih sahnesinde iktisadî bir demok
rasi sıfatiyle değil, belki siyasî bir demokrasi sıfatiyle zuhur eterindir
Washingtoıı-un kanunu esasisine konulan hürriyet hemen hmen hu-
dudsuzdıı. fakat hör devlet arazı ihtikârı hakkını, bunun levabii (s ı
nıflara İnkısam, işsiz irad, sermayenin tehakküm ve tegallübü ve ma-
monizm ) ile bir l ikte ana vatandan alıp memlekete sokmuşdu . Kazla
olarak, genç cumhuriyet arazı ihtikârını memlekete yalnız nazari ola
rak değil, amelî olarak da getirip dikmişdi. Max Sering-ın dediği gibi ,
Washington-un muasırları arazii mil l iye ticaretine hayasızca koyul
muşlardır . Devletin emlâki müzayedeye konulduğu vak i t , satımın
şartları öyle idi ki müzayedeye ancak zengin sınıflara mensup olanlar
girebi l ir lerdi ; bu hal musammem, kaide altında cari arazı ihtikârı i d i :
hu hal tükenmez tabiî servetleri ahalinin fazlasının ve kalabalık ta
kımlar halinde yeni gelenlerin yeddi istifadelerine geçemez eylemek
ve bunları böylece arazı sahiplerine haraçgüzar olmakhga mecbur
etmekdi : Hey'eti kâmilesiyle vasıtai siyasiye I
Bununla beraber v eğer nüfusun artması yalnız doğumların fazla
lığı tar iki adâsiyle vukua gelmiş olsaydı» bu meıııdulı niyetlerin nkı-
bett arınacak surette haybel, busran olurdu, ve ika ulunan halaların
cümlesine rağmen, demokrat bir devlette istismarın gayri mümkiıı
olduğu red olunanuyacak surette İh bat edilmiş bulunurdu . Düveli
Müttalıide arazisi o kadar genindir ki > adf şerait dairesinde, bu mah-
bus topraklar hakikî bir kıymeti ticariye İktisap etmeklik İçin asırlar
geçmek icap eder ve şu halde akar rantı Üzerinde her türlü muamele
kendilisinden düşer. Mürekkep faizle yatırılan bir tek dolar yüz yıl
da o kadar büyük bir sermaye vücude getir ir ki araziye konulan pa
rayı çıkarmak gayri mümkin olurdu ve nâdir bulunan çiftçiler ( mü l
tezim ) ve müstamelleri paylaşamayan bir çok arazı sahiplerinin re
kabetleri arazinin kıymetini hemen hemen sıfıra düşürmüş bulunurdu.
Her neredeki nüfus durgun bir halde kalmış bu lunur , yahut iptidaî
halde, yani işlenilmemiş, bulunan toprakların mesahai suthiyJeriyle mü-
tenasiben artmaz ise, arazinin kıymetini arttırmakda ihtikâr bile âciz
kalır. Bunun gözlerimiz Önünde delâili sübutiyesi varılır: Meselâ
Fransa-da , mahsulâtı arziye miktarı çogalmakda bulunduğu ha lde ,
çiftlik kiraları hemen hemen tevakkuf hal indedir ; Berlin-de, şehrin
merkezinde bulunan apartımanlarıu kiraları b ir müddetten beri müs-
tenıirren düşüyor, hiç değilse esbabı istiralıate ve arz olunan menfe-
attere teallük it ibariyle tenezzül ediyor, çünkü şehir civarındaki muh
telif kommünlerin rekabetleri piyasaya . nüfusun sür'atle artmasına
rağmen, şehrin istimal edemeyeceği miktarda arsa çıkarıyor.
Fakat arazı ihtikârı muamelesi Aruerika-da tam muvaffakiyetle
neticelenmişdir . Bu zahirî Fezaıldı nasıl İzah etmel i? Pek basit hir
suretle : Düvel-i-MÜttahide nüfusunun artması yavaş yavaş değil ,
sür'atle, hattâ har ikulade hir sür'atle, yerl i nüfusda doğu m lan n faz
lalığı ile değil, doğum fazlasından ona kıyas kabul etmez derecede
ziyade miktarda muhacir gelmesiyle» vuku hıılmusdur. Muhaceret akar
rantının ve sermaye tahakkümünün * /7/f?/ „ İdir, arazı ihtikârı ise
onun sırf " ş a r t l ı d ı r . Bu külliyetli muhaceret nereden vaki o l u yo r ?
Avrupa aliğokmstıalnrındiuı* Muhaceret evvelâ derebeyliği usulü ida
resi , ifrat derecede arazı ihtikârı altında ezilen memleketlerde, o de
virde bu günkü yalanci demokrasyasının küşnyişinden çok uzak bu-
30
lunan Büyük Britnnya-da, alelhusus cüzî miktarda oligokratlaru
yugıııalnrına duçar olan zavalJı Irlanda-da haşladı ; hu hareket A l
manya-ya, alelhusus yine cüz'î miktarda feodal ( dereheyi ) olig
kralların sertlikle istismar ett ikleri şarkî Almanya-ya, ve sonraları hal
ya-ya Rusya-ya. Mncaristan-a, Galıçya-ya, Koınnnya-yn , hasılı Enk
Dünya-nuı hütün niittokrat memleketle t ine sirayet etti .
19 uncu asrın başlangıcından i t ibaren, hemen hepsi heyVti ieti-
maiyenin aşağı tabakalarından, çoğu genç yaşda ve tam kuvveti te
nasül çağında, 25 milyon kadar muhacir meııbaı kuıumaz, daima
feyzi artar bir sel balında Amerika Büvel-i-Müttahidesi memleketlerine
akıyor: Tarihin kayit ve zikrettiği akvam hicretlerinin en harikul adesi.
Bu milyonlarla adam ve onların sayısız evlad ve ahfadıdır ki faziletli
ve demokrat " hacı babalar „ ııı yapdıkları bu ihtikârı çok karlı çıkar
mışlardır ve bu gün ezici bir miktarda faizlerini vermeğe mecbur ol
dukları ğayet yüksek arazı bedellerini ihdas etmişlerdir. KnufHOmffM
ntn " sınıftı devletini Kski Dfmya-nın " sınıflı devletten meydana
yetirmişlertli. Ana vatanda cari oligokrasya usulü idaresidir ki bu
vatanda oturmağı muhacirlere gayri kabili tehammül kdnıışdı ; zira
her tarafda asilzadeler, büyük tacirler veya büyük memurlar değil,
cemiyetin aşağı tabakasından olanlar , işçiler, fakir düşmüş vaztül hal
kOylüler Bahri Muhİl-İn ötesinde servet arasdırmaga gitmişlerdir .
Kger bu oligokrasiyâf arazi İhtikârı hakkı olmasaydı, demokrasi bu
hahkalı insan selini massa ve ik l im ile imtizaç ettirmeğe —iş takati
beşer fevkinde görünür olmakla beraber, — elbette muvaffak o l u r du .
Fakat ortada arazi ihtikârı var, ve bundan dolayıdır ki temsil hadisAtı
müteakibesinin silsilei cereyanında vukuf, apansızın durgunluk devir
leri peyda olmakladır ve bu keyfiyetler alelhusus işlenilmemiş toprak
ların İşgali hir emri vaki haline geldiğinden beri vak id i r . Şimdiki halde
muhacirler İle onların evlâd ve ahfadının sermaye tahakkümünden ve
tazyikinden kurtulmak üzre kâfi derecede AmerikalılaşdtrılmaJan ve
temdin edilmeleri için en uşağı bir ik i batın ister. Yine sej halinde
olarak yeni gelenlere, o "soulless being„ ler (511 k i , alelhusus son
zamanlarda çoğu sefaletzede Rus mültecileri, esaretin en zelil ve menfur
derecesine düşürülen, yeni vatanlarının d i l in i ve âdetlerini b i lmez,
^cooly^-ler |62]-dir, en behimî ve hayadan flri hırsa, holokost, |53J tak-
dini edercesine binlerle ve binlerle kurbanı yutun tşll nuş meclislerinde
paraya tapıcılamı İfratla yedikleri avlardır.
Aeaha bu sermaye telınkkümünün ve bu çok kaba ve çirkin nakit-
perestlik ile tevabiinden ulan ahlak bozukluğu [ 47, 541 - nun illeti
nedir ?
Bunun İlleti i-.shi Dünya ntn oliğökrasyaiartndan top top kaçmak
ıztirarile vukua uelen muhaceretten ibarettir.
Sermaye tehakkümü ancak kullî miktarda "hür* İşçinin, yani ça
lışmalarının mahsulünden başka geçinmeğe medar bir şeyleri olmayan
amelenin vücudu ile mümkündür. Eğer İptidada bu işçiler külliyetli
miktarda hicret etmemiş olsaydılar, Amerika da sermaye tehakkümü
hiç bir vakit vücuda gelmezdi ; bu fanilanız muhaceret otmasatpti az
vakit içinde ı/tkıltıt/ı.
Yeni Dünya kıyılarına her yıl bir milyon "kuli„ [5'2| alan nıulıa-
cerel selinin muayyen bir devirde, on yıldan, halta beş yıldan ibaret
bir müddet içinde, birdenbire kesildiğini farzedelun ve bu devrin so
nundu Amerika da sermaye tehakkümü ile onun tevabiinden olan ah
lâk bozukluğu |r>4|-nuıı ne hale gelmiş olacağını kendi gendimize so
ralım. Arzın azalması sebebiyle amele ücretleri ğayet yüksek nisbelte
a r l a r ; ve arlmakda daim olur, ve artmakda daim olur, çünkü ücretle
rin artması mahsulâtı sınaiye talebinin artması neticesini hasıl eder ,
bu İse zikrolunan mahsulâtı meydana getiren sanayi için amele tale
binin artması demekt ir . Bu gün bile korkulu olan amele cemiyetleri
kadiri mutlak olurlar ve işleme şartlarını devrilmiş bulunan "trustlar*- a
mütehakkimane, mülzimane söyler ve tahmil ederler. Ücretler yük
seldiği, b i r de sendikalar hakim vaziyetine geçmiş oldukları cihetle,
tcmetlülerin miktarı düşer, düşdükce düşer. İşsiz İşçilerin ordusu, bu
ihtiyat ordu, massolunmuş bulunur ; kahvehaneler, dış mehallerîn dar
ve karanlık sokakları, bom boş kalır. Bu halde intihap mehafili siya-
siyesinin elebaşıları aç ve her şeyi yapmağa hazır, reylerini bir dolara
çok memnuniyetle satar " k u l i * leri nerede bulacaklar ? Temellüat
sıfıra inince büyük trnst-lar sanadidi rey satın alma için lâzım olan
milyonları nasıl tedarik edecekler ?
Klhasıl Amerikanın fesadi ahlâki [5n| ve paraya tapıcılığı neden
İleri gelmişdir ? Bu haller şu keyfiyetin neticesinden ibarett i : Amerika
32
*Demokrasya»-sı henüz mükemmel hir ' â ^ m y i , değildir ve, hin¬
netice, külli miktardaki Avrupalı muhacir *kuli„ <o2)-lert, siyaseten ve
iktisaden, çabukça massetmek iktidarını haiz olmamızdır, ve huna he
nüz muktedir edgiidİr, Eğer Franklİn-hı ve Washington-un eserlerini
beynelmilel münasebat haricinde tasavvur edersek» bünyesindeki ehem
miyetl i nakisaya, demokrasi mebanisine mugayir olan "ziraî Hak. ka
rağmen tamun kusursuz îaaliyet icra eder bulunduğunu görürüz.
Şu noktayı kendimize mebdei mütalaa ittihaz edip, oliğokrallaruı
demokrasiye masaldı ı ammenin billurî sularını bulandırma töhmetini
acı bîr itap yol lu isnad ettiklerini işittiğimizde hatırımıza geliveren şey
kurt la kuzu hikâyesi değilmidir ?
Bütün medenî âlemi bir asırdan kısa bir zaman İçinde tortusundan
tasfiye etmesini ; asırlarca süren zalimane tazyik sehehiyle, iktisadî
vasıtanın hayâsızca istimali sebebiyle tefessüh eden "Murl^-dan tabiiye
eylemesini ; milyonlarla esiri veya çiftliklerde demirbaş eşya makule-
sinden tutulan köleleri, sihirbaz değneği kullanma gibi bir marifet
yaparakjıaysiyetlerini mùdr'ik* witanrfas+A&r çevirmesini demokrasiden
beklemek garip hır iddin ile ortaya atılmış bir adamın kân değilimdir f
Teslim ederiz ki Amerika ııuı nâkıs demokrasyasıııın , yolunda peyda
olan bütlln engellere rağmen, vücuda gelirmiş bulunduğu şey. büyük
lüğün eşi olmayan bir eserdir .
S9 İnkllaplılarının muharebeyi memleketleri hududunun haricine
götürüp yapmağa neden mecbur ohiuklart şİındı anlaşılıyorum ? Onlar
biliyorlardı ki mücavir oligokrasyalardaki tâuu ocakları havaya sira
yet tohumları neşreder bulundukça demokrasi masuniyet halinde ka
lamaz. Kger hakikaten nâkıs bir âlemi siyasîde hiç bir kâmil devlet
mevcut olamazsa, demokrasinin hattı tıarakeli ayan suretle çizilmişdir;
o "demokcralia militaııs„ ( mücahit demokrasya ) olmalıdır, bilâhare
bütün cihana yayılmak üzre evvelâ kendi kendini rslah ve takviye etmel id ir .
Beynelmilel siyasi hiftiêXthà: İşte yakın atinin programı.
Demokrasi hakkında haricî miyar ile, eseri vakiin ameli miyariyle
verdiğimiz hükmün neticesi işle budur .
Şimdi hu hükmü istinaf edelim, bunu beşeriyetin ınalıkemer riya
sına, ahlak kanununu arzedeliııı.
Umumııyet itibarlte otıgokrasi ile demokrasi arasındaki mücadele
Öyle bir suretle tasvir edil iyor ki insan bunları aleltakrip Darwin ile
Lnmarck-m lehnizleri veya felsefede hakikiye mezhebi (realizm)-ne sâ-
lik olanlarla tasavvurlye mezhebi ( idealizm )-ne müııtesip bulunanlar
arasındaki münazaralar gibi, ahlâkî noklni nazardan nıüteadil tasav
vurlar sanıyor .
33
Sosİyoloci, en hasrî manasında, yani, gayeler ve oBcud i lmi mann-
sındn, telâkki edilerek, noktai nazar ittihaz klhnirsa, bu farksızlık daha
artıyor. Burada zümreler veya sınıflar nazariyelerinin, devletin haya
tının ta başlangıcından itibaren nasıl karşı karşıya bulunmuş olduğunu
görüyoruz. Yukarda oliğokrasyn, meşruiyet |5ri] nazariyesi, aşağıda
demokrasya nazariyesi, hukuku tabiiye, olduğu halde, ik i büyük ebedi
nazariye, her zamanda ve her yerde bütün asırların bütün devletle
rimle, her ikl imde ve her ırkda, aynı mümeyyiz vasıflarla manzurdur.
Her yerde"meşruiyetcilei„, tehakkümü ve istismarı haklı göstermek
İÇİH, efendiler (22) zümresini teşkil edenlerin mflyei fıtrctleri kölele-
rinkine faik olduğunu iddia ederler. Onlara göre, yaptıkları devlet
gemisini kayarlar arasında lamlara çarpdırnıadaıı yürütmek için elzem
olan ehliyet ve dirayet yalnız onlarda vardır ve kul haline konulmuş
takımın en korkunç şerlerinden sakınabilmesi için tek çare onların hü-
ktjm sürmeleridir. Yine onlara göre, işbu zümre o kadar şerir, o kadar
akılsız, o kadar zaif ahlaklı unsurlardan mürekkeptir ki hâkim sınıf hü
kümetin dizginlerini elinden lıırakdıgı gün cümlenin nünle ile muha
rebesi infilâk eller .
Hukuku tabiiye tasavvuru erbabına, aşağı sınıfdan olanlara, gelince,
onlara göre. oligokratların soydan çıkardıkları kibir ve gurur gülünç
bir küslahhkdır; kendileri de aşağı sınıfdan olanlarda, rakipleri gibi
devleti idareye ehildirler ve insaniyetin oligokrasya usulü idaresine
kurban edilen seadeli ıılyasuun kâmil surette husulünü ancak demok
rasi temin edebilir .
İki tasavvur mukayese edilince, bunlardan birisine tarafdarlık be
yanı ilk bakışda mümkün değil görünür.
Ahlâk noktai nazarından her ikisi de bir kıymette gibi , her ikisi de
aynı sınıf hodbinliğinin en hâlis birer sureti beyanı gibi, görünür. Bun
dan dolayıdır ki ekseriya hukuku tabiiye nazariyesini "esirler felsefesi*
diye hakaretle red ederler.
Fakat mesele daha yakından nazarı mütalaaya alınınca, her i k i
mezhebin "kelimei şehadeU-lerinin, hiç değilse bir cihetten, büsbütün
muhtelif oklukları görünür. Meşruiüet nazariyesi haşvi bir nazariyei
siyasiyedir, hukuku tabiiye nazariyesi şümtllf bir nazariyedir. Bu i k i
nazariyeden evvelkinin tarafdarlan vatandaşların ekseriyetine me
denî ve siyasî hukuku vermekden imtina ederler; ikincinin tarafdar
lan , vakıa uttutetA lağvetmek isterler, ama hiç birimnde rolleri tersine
degişdirip de asilzadeler sınırına mensup olanlara vatandaş hukukunu
vermekden imtina f ik i r ve niyeti görülüp işidilnıemişdir.
Bu tezaıl iki tasavvur arasımla mevcut olan esasî ihtılâl'daıı mün-
34
içedir. Üst sınıfla meşruiyete iliği flhlrtk kanunu ile mütearızdır: hukuku
tabiiye hu kanunun tehakkkundan ibarett ir .
Burada arlık İllât ve malrilât arasında İşlirakât kaziyesi değil, tak
dirler ve tahminler kaziyesi mevzıuıhahsolmakia, son söz ilmi icliıııaî-
nin* "vücut,, i lminin , değil, belki relsefei ictimaiyenhı, zimrnrt (Tıt)) i l
minindir . Bahsiyle meşgul olduğumuz ehemnıiyelli ihtilâli tarihiye hu
ı l ı n ı n mahkemesinde hOkınolunmahdır; dava o kadar acık ki hasımla
rla hükümlerine hırakıimtısındaiı hile hiç korkulmaz.
Her kim olursa olsun her adamda, şuuru rnuhtel yahut kara sev-
rlaya müptelâ olmayınca, ahlâk kanunu şu cümle! emıiyel mutlaka
[ rj7)-yi açık ve lllihasdan hâli hir surette söyler: '•öyle davran ki dav
ranışın başka davranışların hepsine örnek oldun . yahut : -kendine
yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma* . — Biliyoruz ki bu ka
nun her gün, her saat, ve müstemirren. nnkznlunnmkdadır; her an,
kürreî arzın her noktasında insanlar ebnâi cinsleri tarafından soyul-
makda ve İstismar olunmakda. yaralauınakda ve hor tutulmakdadır-
lar : fakat bu f i i l ler hiç bir vakit cömlei emriye resmi kalkan tutula
rak irtikâp edilmez. Tabii halde bulunan hiç bir şahıs hırsızlığın ve
istismarın, cebir ve şiddetin ve zalimane tazyikin haddi zatlerinde
ıneınduh, haddi zatlerinde adle makrun f i i l ler olduğunu iddiaya ce
saret edemez: her ne vakit cümlei emriyei mutlaka mu mazmununu
ihlâl ederse bir özür araşdınr; muahazeyi mucip olan hareketinin ah
lâk kanununa muhalif olmaklıgını inkâı eder. yahut bizim Nietzche
yahut harvvln tarardanım zemancsine peyrev olarak, hafi hazırdaki
istismarını bir elim zaruret, âtinin hayrı âlâsı için, belki "harikul ade
adam, (68)-m mevcudiyeti veya ırkın tekemnıülij için, elzem bir feda
kârlık olduğunu söyler; yahut, me6'ele ik i şenlen b i r i n i : ya anarşiyi
veya tevabiinden olan istismar ve onun mOsetlem tazyiki zalimanesi
ile birl ikde hükümeti cebriyeyi iht iyar etmekden iband bulunduğu
revaniyle iktifa eder; ama, tekrar edelim, istismarın haddi zâtlnda
bir şer değil, bir bayır olduğunu kimse biç bir vakit iddiaya cesaret
edemez.
Hiç kimse, hattâ en müfrit oligokrat ve meşruiyetçi bile, bu Iddt-
yı serde cesaret edemez, Nizaı hâsmiçin hasımlarımızın bu itirafları,
ki bizim mebdeimizin faikiyetlııi tasdîkdn ıııuztar kaldıklarını göster-
mekdedir, ondan başka delil iradına nıühlac değiliz.
Ahlâk kanununun mahkemesi huzurunda oliğokrasyaııın bir şer
"Idııgııuıı, velev kerhen, tasdikde muzlardırlar: olsa olsa bunun zaru
r i bir şer olduğunu ilâveten söyleyebilirler.
Ahlâk kanununun mahkemesi huzurunda demokrasinin, daha doğ-
36
ısu u-krasinin, bir tjittjvi lıumll, bir uıtt/ei kemâl olduğunu cin tasdikde
muzlardırlar: bunda da olsa olsa ilâveten diyebil irler ki bu; kendine
varılmaz bir gayed i r .
Bundan dolayıdır ki oliğokrasya ile u-krasya arasındaki mücade
lenin iki muhteli l guyei hayâl arasında vaki bir mücadeleden ibare!
olduğuna bizi İkna etmek isteyenlere karşı var kuvvetimizle İtiraz
etmekde şimdi haklı bulunuyoruz. Bundan daha gulul, bundan daha
muhataralı hiç bir yeş yok tu r , Oligokrasya ahlâk kıtnunuuun neFyü
inkârı demek olduğu halde en kâmil şeklinde demokrasya onun sureti
vakıası olduğunda hiç şüpheye mahal ve imkân yok tur , öteki, laknin
olunmuş ve hak mertebesine çıkarılmış ndâletsizlikdir; beriki ise mer-
tebei kemâlde adalett ir ; öteki, siyasî vasıta hakkıdır ; ber ik i , ik t i sad i ;
vasıta hakkıdır; öteki, cebirdir ve cebir tarikiyle temellükdür; beriki ,
nıüsâlemetkâraue çalışına ve nısfet ve hakkaniyet dairesinde trampadır.
Zamanımız insanlarının en iyi leri arasında çok kişi demokrasiye
imanlarının, insana teselli verici bir sulh ve adâlet atisine imanlarının
za'fa Uğradığını kederle his ediyorlar . Ben bu cesaret kırıklığına, bu
şüphelere sebep olmadığına mutak id im. Bizi bu gün rencide eden hal
ler, tecavüzler, teaddiler, meydanlarda ve kürsülerde yapılan büyük
şamatalar, mücadelenin bayağılığı ve makasıdı *karibe B-nin zi l let i ,
avamîiı iplerin (demagogların) tumturaklı ve kof sözlerle gevezelikleri,
politikanın iç yüzünün son derece Adilikleri ve sef i l l ik ler i , görünüşde
pek cesaret kırıcı olan bütün bu haller, nice vakitten beri mühlik şer
re zebun olan insaniyetin geçirmekde olduğu buhranın alâmetlerinden
ibarett ir : insaniyet tamdan yenileşmiş ve zafere ermiş olduğu halde
siy ir i l ip çtkaeukdır. Nefsimizi ye'se kaptırmayalım. Asrımızın semâ
sında bir yıldız parılriayor, ki ziyası r n korkulu bulutlardan geçiyor,
şa'şauh kutup yıldızı k i , ııârin sefinei cemiyeti kayalar arasında em
niyetle sevkediyor, — bu, insaniyetin gayei hayâli ıılyası, adaletin ka
nunu, ahlâkın sureti hakikat i , bütün hayırların kurtarıcısı ve tevzi
edicisi olan l)cmoknıxİ'ü\v.
(1) İstidlalde mehntyyön ' aleyh il l ihaz edilen noktadır, ki müselle-
ınatdıındir .— Mütercim.
(2) Ruh ınepluıstııde f ikir lerin birbir ini hatırlatan (abii irtibatları
gibi : tasavvurların, f ik i r ler in , rubt hadiselerin, b ir ib ir iu i , araya İrade
girmeksizin, yani iradenin bir güna dahil ve tesiri olmaksızın, halta
onun mukavemetine rağmen, şuur sahasına çekip yetirmeleri gibi Mütereci m.
(3) Bazı lügat erbabının beyan el l ik ler i ihtimale göre.1" personne„
lAfzıııın iştikakea tahli l i şöyledir:" p$r* : ..arasında"; nno IM re*: ses
çıkarmak. — Mütercim .
(4) Müellifin bu [iürüşü temamiyle ınusipdir. "Nat ion . kelimesin
hukııkan. alelluısus luıknkıiflüvel nnklai nazarına göre, tarif edecek o l
duğumuzda: bu lûfız , mcdlOlü olan bir insan cümlesinin fertleri arasımla
velâdet , menşe alâkalarını gösterir; lisanca . aldatıra ve Metlerce .
an' a ıı it [arca ve, alel'ekser hususî İstidallarça ve kabiliyetlerime dahi,
lemeyyüz eden ırkî birliği teznmmun eder, i l iyoruz : fakat bu M I Z , bu
tarif temamiyle doğrumu ? Değil . Bu $i\ı\ yer yüzünde hiç bir millet
hiç bir kavım yokdur ki diğer milletler ve kavimler ile bir düziye İh
tilâl etmiş olmaksızın asrımıza varmış bulunsun ; hiç bir insan züm
resi yokdur ki efradının her biri asılları ve menşe|-ri i l ibariyle diğe
rine küllt alâka ve rabıtalarını güslerehilsin . Beşer kevmelerinin
bir birine kıyaslarında müşterek mümeyyizeleri gÖrüJehilir; fakat bu
mümeyyizleri bize istihraç ettiren kıyas pek umumîdir . Bunların hu
susî halleri tetkik olununca görülür kl bu kevmelerin her bir inin eczası
hile hayli ihtilâflarla muhteliftir: meselâ , Ispanyotlar-Ja l'ortekizler-e
mesken olan llıeria yarımadasını , havi olduğu nüfusun cinsiyeti
nokta) nazarından, mulaleii edelim, Iheres Ispanya-tıın eski ahalisine
Canlan is imdir : riıvıı/ete f/örf ve kavim iptida jıarhi Avrupa-Ja oturur -
ken . sonra orla Asya-riaıı gelen Kell ler ( t ' e l t e s l tarafından püskür-
37
cihetlerinde bulunun " B a s k . (Has^ue) kavminin Ibere-leriu bakiyesi
olduğu da zannedilmekledir.
Ispaııya-nm sair taraflarında ise Gollıs , Vandales ve diğer ka -
vimierle kıınştp , nihayet Romalıların istilaları zamanlarında büsbü
tün fatinlesmtşfer . Ibere İsmine gelince , Ispanya-nın şirindi şarkî
parçasında Ehre ırmağının eski adı ulan îberüs-den müştakdır. tberia
asılda Ebre havzasına, sonraları bütün İspanya ve Porlekiz-i şamil
yarım adaya verilen isimdir . Hu isini eski zamanlar coğrafya •
Uilda Kafkasya-daki Şervan ile Gürcİstan-m bir kısmından ibarel
olan bir hıttaya dahi dirik olunurdu. Halta ispanya elıalii kadimesinin
oradan gelmiş olduklarını Uldİü edenler dahi vardır. h Kamu -
sürahim „ dan iktibas ettiğim bu sözlere güre asılları, menşeleri bile
rivayetler, Kantar , iddialar arasımla ilk asırların karattlıklarınagömül-
nıüş olan Iberia sekeııei asliyesine . tarihin onları orada sakin gördüğü
zamandan İtibaren, katılan diğer cinslerden cemaatleri birer söleyip,
ı KuıuusÜl'AlAm „ ı bu cihetçe ikmal eylemeliyim, Iberia-nıu ilk sakin
leri CclEiberİen-lerdir, ki onlarla şu kavimler kalkmışlardır : Fenikel i ler ,
Yummiler , Kartacalılar , Romalılar, Barbarlardan A ben taifesi, Alman
yalını şimdiki öclnvaben kirasında oturmuş olan Cermenler, Vandallar
\Vİsigoth-lar, Araplar: Şarlken in İspanya tahtına çıkınca Vurım-Ada-ya
üşüştürdüğü Almanları, alelhusus Felemenkliler-İ tifl İhmal nazarile
görmeyelim: tıele berikiler Ispanya-ya bir muhacir »kını hey'etinde
gelmişlerdi. Meıışelerini böylece karışık gördügmüz ve _ İspanyollar
* Portekizlileı diyip geçlvirdigimiz halkın hir de lıu günkü unsuru
terktblûl tahl i l edelim de bakalım som gibi görünen unsurlar hey'eti
hakikalta öylemidir ve bu tabir ona layıknmhr, yoksa bu anasıı kay
naşmamışlar mıdır ?
Kvvelâ. İspanyollar ile l'ortek izler arasındagayet şiddetli bir münaferet
mevcuttur. İspanyollar çok mağrur adamlardır; enk izi si yon hır, Araplara
karşı baştan başa ahit ve insaniyet hilafı hareketler, *Na mağlup do
nanma,, (Invinetbile ArıııadnHuu makhurane mağlubiyeti (löSH), Cavite
vakıası (1906), ilh\, bu gururu, değil kırmak, bir dereceye kadar olsun
azaltmış bile değildir. İspanyollar bilhassa ecnebilere karşı mill iyetle*
riyle mağrurdurlar. Kakal, bu mil l iyette emmiye», vahdet hiç yoktur.
Kastiiyahlar, Kndülüslüler, Katalonyalılar, Basklar, Arağoııyalılar, G«-
liçeliler (Gallegos) cisınanf evsafça, alelhusus fikirce, ahilik ve ndatra
biribirindeıı çok farklıdırlar. Bu zümrelerin her birinin lehçesi resmî
ve edebî lisan ittihaz olunan Kastilya dilinden külliyen farklıdır, (şte
takriben 21 milvoııdaıı ibaret ve * İspanyol m i l l i ye t i , ile mliftahir kavmi
;J8
terkip eden unsurlar böyle pek büyük bir IbtllAf ile muhteliftir. — Por-
tekizlİler-e gelince, beş buçuk milyondan İbarettirler. Bu nüfus menşe
it ibariyle üç sınıfa münkasinıdir: Iberynhlar, Çelter (yahut Keltler: Oel-
tes), Araplar. Bu kadar kişinin anısında bite, asırlarca müddet ufacık
bir memlekette oturdukları halde, kaynaşma vaki olmamıştır. Ahalisi
nin cinsiyetleri it ibariyle Mİnho-nun manzarası Çelt d in Algrave vila
yetinde hatA Arap hükümetinin derin izleri bakidir, o kadar ki hu vüA-
yetin adı bile araptır: Klgarp "El-Garb, den Kalattır.
Gelelim "na t ion . lafzının lisaııımızdaki mukabi l ine, fransızcadau
hukukî eserler tercüme etlenlerden, bi lmiyorum kimdir? bunu *mitfet„
tabiriyle dilimize nakletmiş ve bunun böylece takarrür edip kalmasına
sebep olmuş olan zat fahiş bir hata İrtikap eylemiştir: çünki. "nation*
nun dilimizde asıl mukabili "ümmetedir, *ana, manasmdaki * t o t ,
lügatinden müştak olan *ümnmk\ medlülünde veladetçe müşterek alaka
olduğu gibi , lis.-mfan bir adamların teşkil ett ikleri cennnaate de bu
tabir Itlak olunur. Binaenaleyh, mesela "Türk ümmeti, "İslam mi l l e t i ,
d iyebi l i rd ik .
(5) Benî israil hakimlerinden Yeftah-ın zamanında, kaçma halinde
bulunan KfrayimİleH teşhis ve tem/yiz için CeTndlIer bu kelimeyi şiar
makamında kullanmışlar, bunu (adara telaffuz ettirmişlerdi, ziru (Arap
elifbesinin 4 üncü harfi gibi telaffuz olunan) *se„ y i Rfrayimiler doğru
lehlffuz edemez, bunu " t . gibi söylerlerdi. •Yeftah cümle Cel'adller-İ
eenıedip Kfrayim İle, muharebe eyledi ve Cel adiler Kfrayiıni vurdular,
zira; Siz, ey Ccl'adiler! Efrayim-in arasımla ve Meşa nm arasında Kf
rayim firari lerisiniz, demişlerdi; ve Cel adiler Kfrayimin önünce Erdenin
geçitlerini zapteltiler ve Kfrayim f i rar i ler i , geçeyim, dediğinde Cel'-
drter ona; Efrayimînıisin ? derlerdi, o ; , h deg i l un , dendiği halde ona:
"Öyle ise. Şehitie.s "de , derlerdi; o İse doğru telaffuza muktedir olma
dığından *ŞehuM<, demesi üzerine, onu tutup Erdeıı-in geçitlerinde
katlederlerdi — (Kitabı aıukaddes , Ahdi At ik , Hâkimler, 12 nci bap,
4-0.)—Bu gün bu kelime-paınla.^şiar, makamında kullanılmaktadır.—
Mütercim.
((>) Eserin muharriri buradaVonscieınment. ve "subconsciemmeııt,
tabirlerinin karışklarını kullanmıştır. "Subeonscienee. zait. müpheru
bir şuur, demekdir; bazı Iflgal erbabı bunu Tıim şuur. tabiriyle ter
cüme etmişlerdir. Böyle olunca, ve bu İki tabir yan yana getir i l ip kul
lanılınca "conscience,-! vasfetmek lazım geldi; o sebeple öteki tabire
" l a m . sıfatını ilhak ettim, berikini de, o sıfatla mütenazır olmak üzre
88
fcnftkıs, vasfiyle tavsif ett im. Vakıa " n i n u . "rıatemaııu manasımla da
müstameldir; fakat bu mana onun asıl manan değildir; o, evvel emirde
bir şeyin ik i bülükde b ir in i , yarısını i İnde eder; onun bu manasında sara
hat, muuyyeniyet vardır. "Subconsciencc-a—arzettiğinı tarit ine göre,—
"nakıs, sıfatı daha lâyık görünüyor. — G. L. Fonsegrive-in "Elenıents
de Phİlosoplıie,-sini "Ilmünnets, unvanı altında lisanımıza nakletmiş
olan Müderris Ahmet Naim beyfendi tasubconseienU-ı-*phenomene
sııbcousrient, tabirinde -şeeııi imi tahteşşuur, lafızlariyle tercüme et
miştir . Ben bu tercümenin sıhhati krtmilcsine kail değilim. Zunnım
doğru olmasa bile, müşarünileyhin kullandığı hu tabirde külfeti ifade
vardır. Bence "nakıs şuur,, hatta, muteber Fransız luğallerirıin tarif-
lerindeki Mdemi-consrience«-ı- aynen tercüme edip, "nim-şııur, demek
evladır. — A.-R.
(T) "Otiğokrasi. kelimesi "o l igarhia , hlfzının nıüradifidir. Fakat
kullanılmaz olmuştur. Müellifin bu İki tabirden beriki metrük tabir i
İhtiyar etmes i , zahir hale göre, aşağılarda kullandığı "uıunokrasl,.
tabiriyle onu mütenasip bulmasıdır. "Monokrasi , titizi Fransızcada
yoktur; Fransızlar bu nıakamda^momırctüe,lügatini kullanırlar.Bu tabir
Ingilizcede vardır; İngilizler Vınlam aya "ıııonos,vehkratos,lafızlarını alıp
birleştirip "moııocracy, tabirini lûgatnameleıine koymuşlardır. Bununla
beraber, onun nıüradifî olan "ıııonarclıy^yi tereilıan istimal ederler.—A.-K,
(S) Müellif burada "Prens, kelimesini talî ve hasrt manasında de
ğil, belki asli ve şil m i l ol ın manasında kullanıyor; yani, bir memleke
tin devleti riyasetinde "prens , unvauile bulunan bîr hükümdarı değil,
belki, unvanı her ne olursa olsun, bir saltanat makamında bulunanla
rı kasdediyor. — "Patrİarche, hUzına gel ince, bunu da lahik manası
olan "pa t r i k , medlülünü kasd ile kullanmıyor, belki eski nebilerden
İbrahim, Islıak ve Yakup ile bunun on İki oğullan, ki Benî İsrail es
babımı baş dedeleridir, onları mıırad ediyor ; z i ra , malûm olduğu Öz
re, bunlar kavimlerinde hem nübüvvet, hem ile hükümet İcra etmişler¬
d i r . Bu hükümet "Baba velayet i , ndeıı neş'et etmiş olduğu c ihet le ,
işbu velayet sahiplerine "pa t r i a rh . ve onların iera ett ikleri velayet
veya hükümete "pa t r iarh i , denilmiştir. — T a b i r i n İştikakça tahlil i şu
vecih Özredir: Yunanca "pater . peder, baba; "arhe in , emretmek, ema
ret, hükümet icra eylemek. Bazı Fransız lügatlerine tföre, bu kelime
nin İki eüz'ünden birincisi kezıllik Yunam a "pa t r ia , dan — doğrudan
doğruya—müştak imiş. İngiliz lügat Alimleri bunu kabul etmiyorlar.Esa
sen "patria,- da soy, nesil, Aile manaları varılır ve gerek "pater , gerek
40
"pa t r ia , upater„- den mllştakdır. Bu kelime ewel f t aynen Lâtinceye,
sonra "Vater , suretinde Almaneaya , Tatlıer, heybetinde Ingilizeeye ,
"père, şeklinde Fransizcaya. ilh.,geçmiştir . — A.- R.
(0) Muhtelif esalet unvanları kuru birer unvan değildi. Kral bir
zille bir en l e t payesi tevcih eder, u paye ve ona delille! eden unvan
evlada müntakil olurdu. Bir de "İkinci esalel mertebesi, (noblesse de
second degré) vardı; bu paye mevrus olmazdı : Müellifin ifade ettiği
noblesse sınıfı bir budur; bir de zamanımızda hükümdarlar tarafından
ictimaf, İlmî, İlli., pek yüksek mevkilere varmış olup da hükümdardan
esalel payesi ve unvam alanlardır. Bu yolda payeleri, unvanları papa
lık makamı da tevcih inliyor, İngiltere-de mevcut siyasi bir an'ane ik
tizası olarak, vükelâdan her hangi bir zatin Avam veya Lortlar kama-
raları-ndau birine resmen girme ve orada söz söyleme hakkına sahip
olabilmekligi o médite mensup olmasına mütevakkıftır. Mesela sırf
" A v a m , dan terkip edilmiş bir hey eti vükelâ azası Lortlar mecli
sine dühul ve onda kelam hakkını haiz değildir. Amele fırkası reisi
Mr. Me Donald ilk kabinesini, ayandan kimseyi ona almaksızın, daha
doğrusu alamaksızııı, teşkil edince, nazırlar hey etin Lortlar kamarası
ile münasebatını temin edebilmek üzre, kabine azasından üçüne esa
lel payosl ve unvanı tevcik ettirmeğe mecbur olmuştu. Diğer taraftan
liberal fırkasının bir hizbine riyaset eden marul Lloyd (leorge Kralın
kendisine vermek İstediği esalet payesini kabul etmedi : Lloyd Geor
ge hakik i bir demagog, muvaffakiyeti avamferibane sözlerde ve işler
de arar bir adamdır. — A.-K.
(10) "Bürokrasi, : Hükümet İdaresinde kalem reis ve zahitlerinin
sui istimal yolunda nüfuzları.— Mütercim .
(11) Bu tabiri " idea l , karşılığı olmak üzre kullanıyorum, İdéal,
haddi zâtinde, ta*utt*vuri demektir, İdealizm tasamtriı/c mezhebi demek
olduğu gibi ; fakat, " idéal, mukabilinde lasavvurî lügati şayi olmadığın
dan, onu kullanmak istemedim; manasız, hele burada büsbütün mana
sız, olan "mefkûre, yi kullanmaklıgı hiç istemedim . — A. - R,
(12) "Proressus, b ir i biri ardından ve derece derece seyr ve me-
şiet halinde bulunan şüıın silsilesidir, ki teşkil e l l ik ler i küllün rüz'üle-rimlen her biri müstakilleri nazarı mütalaaya alınabilir. Mütercim .
(18) Aristokratların ve mürtecilerin tenkil leri .— Mütercim.
(14) Demokratların tenkit leri .— Mütercim.
n
(16) Malûm olduğu üzre. tflttUCe "senior , (daha yaşlı) itfamdan i l m in olan"seigneur"kurunu mütevassılanın sonlarında kLirıılıi|i t ü n
el , 12 nei ve 13 üncü asırlarda iulıisatının kemal mertebesini bulmuş
olan derebeyliği (Teodalité) neheinde arazi sahiplerine verilen unvandı .
Müellif "arazi sahipleri olan senyörler, tabirini kullanarak, eski arazı
sahiplerde "feodal i te , devrindeki arazi sahiplerini mukayese mevkiine
getirmek istemiştir. Evvel emirde burada kullandığım "arazi sahipler i ,
tabirini izah e tmel iy im; yoksa bu tabir nakıs ve hatta yanlış görünür.
Müellif mevzubahs olan "senyör, lerin vasfımla alel'ade arazi değil »
*onMf/ memleketm manasına gelen bir kelime kullanmıştır, ve bunda
isabet etmiştir. Zira bu yoldaki arazi sahipleri malikanelerinde hakimi
yet dahi İcra eder, onda filen hakim (souverain) ismen metbu (suzera
in) dun o arazide işleyenler, oturanlar onun emir ve nehyine münkud
"tâbiler„(vnssaux) dir.lngilterede "senyÖrler"e " L o r d , derlerdi . Büyük
Britanya-da, betahsis fskoçy-da ve İrlandalını şimal parçasını teşkil eden
Olslerde el'an kurunu vusta tlerebeylerine benzer büyük arazi sahipleri
Lord-lar vardır. Lord-Iuk bir nevi pnyei mücerret suretinde veri l ir o l
muştur: simdi dfirt dünyada bir karış toprağa sahip olmayan Lord-lar vardır. Bununla beraber, her hangi bir zille fonttuk payesi ve unvanı
tevc ih edilec ek oldukta, bu unvanın bir mahalle, bir mülke nisbeti mu-
laddır: Bu unvana nail olan zât "mensubun [ l e y l i , i bir vechi ahlka bu
larak intihap eder; meseli! Herbert Kitchner, ki umumi muharebe esna
sında Şimal denizi ve bahri ınüncernidi Şimalî tarikiyle Iiıısya-ya gider
ken, içinde bulunduğu gemiyi bir Alman tahtelbahiri hırpillemestte bo
ğulmuştur, süvari binbaşısı İken Mısır ordusuna girmişti. Onun tensiki-
le iştigal ett i ; Toski mııbarehesiııde bulunup, "paşa,,sonra lugiliz-Misir
ordusunda "serdar, oldu. Ümmüdennaıı-da mehdilik davasile ortaya
çıkıp, başına topladığı "derviş, lerle İngilizlere cihat ilftn etmiş olan
Mehemnıeılül Atımed-in şctuıdetile bilen muharebe neticesinde "Derviş
ler , in nüfuzlarını kAmilen kırdı ve Paşoda-ya katlar gidip, Mısır Suda-
nı-nı tevsi ett i ; bu hizmetine mükaTaten kendisine Ayan azalıgı tevcih
o lumlu, ve. böyle olunca, aleTıısu! , " L o r d , unvanını rla aldı . Kitclıe-
ner bu unvanı " Dervişler, - in , Ümmüdernutn „ - da teınerküzle-
rinden evvel hükümetlerine ma kar ittihaz etmiş oldukları Harbim
şehrini harpte harabeye çevirmiş olmak ablkasîle , " Lord of
Khartunı " unvanını iht iyar i t t i .—Sözü kurun vusta senyör- lerine
döndürelim. " Keodnl i te, usûlünde , nazariyatça, yer yüzünde! ne kadar
kral varsa, Imprutorluk taraftarlarına göre, imparatorun "b ib i l e r , i . va¬
sal - ter i , olup , imparator ise Allahın f i i l i m , nü ; Kilise erkanına göre
kral lar Papa-nın " b i b i l e r , i idiler. Krallar ziaınetlerinl, imparatora sa-
42
Hka l , hurpte ve sair hallerde muavenet, verilen arazide işleri idare
ederken adalete riyaset şartlarile imparatordan aldılar. Krallar da ara
zi lerini , aynî şartlarlarla, başkalarına * berikiler de topraklarını sair
kimselere verdi ler ; arazii memleket boylere sunu gelmez inkısama uğ
radı ve b i r " suzeraiıu lef ile "VassaLler silsilesi meydana geldi. Bu
arazi ir inde büyük bir memleket deııueek kadar geniş olanları bulun
duğu gibi , tarla denilerek kadar küçükleri de vardı. Arazi ferağında
Tarifi mefrugurılehe yalnız araziyi vermezdi ; dediğim gibi , o arazide
işleyenlere ve oturanlara emir ve hükmetmek , onlara kanun yapmak.
onların davalarına bakmak hakkı da mülkiyet hakkı ile birl ikte ve -" l i r d i . — Müellifin söylediği arazi sahipleri bunlanhr. — A.-R.
(16) Filhakika, milattan evvel 021 senesine kadar Atina-da yazılı
kanun yokdu. Halk haris, güzleri doymaz, eefaeı bir asilzadeler heye
tinin idaresi allımla ezilmekle i d i . Hanlar efsanevi kahramanlar dev -
linin teamül? hukuku namına güya adalet tere ve ihkakı hak ederler,
bu hukukun kaidelerini kendi meııfeatleriııin icabatına göre çevirip tef
sir ve tatbik eylerlerdi. Keyfi idare bir dereceyi bulduk! halk buna ta
hammül edemez olup, ayaklandı .Zadegan bir taraftan halkı yatıştırmak,
b ir tarafdan da—ellerinde tuttukları—devleti fevdadan ve» huıneiice,
yıkılmaktan korumak üzre, bir nevi devlet şûrası o lan , reis ler(Arhonl)
meclisi u azasından Drakon ismineki zil l i kanunnameler tertip ve neşrine memur eltiler.
Drnkon—un yazdığı kanunlar hükümlerinin şiddetile manıfdur *
o derece ki meseli sair hükmüne geçmiştir. Boalarca en ufak bir suç
bite idam cezasını muc ip t i . Bu fevkalade şiddet muahhar zamanlarda yetişen Atina hatiplerinden birine şu sözü söyletmişlir: "Drakotı ka -
nunları mürekkeple değil , kanla yazılmıştır. - Halbuki ,— bu cihet
şayanı d ikkatt ir , — Drakon .müellifin dediği veçhile , örfleri ve Adet
leri aynen teshil, takr ir ve taknin etmemiş, belki bunların ahka
mını bir dereceye kadar tahfif bile etmiştir: Bu ahkamın şiddetiui:ı
derecesini artık tasavvur buyurunuz... — A.-H.
(17) Halk. amme. — Mütercim.
(1K) Azlar—havas—hükümeti. — Mütercim.
(19) 7 numaralı nota bakılması. — Mütercim.
(20) l'apaslar ve kişizadeler sınıflarının gayri sınıf mensupları. — Mütercim.
(21) 7 numaralı haşiyeye bakılması.—Mütercim.
(22) "Efend i , lafzı burada "sahip, , "ma l ike "mevlrt , i l l i . , manasını
müfittir, Mütercim.
(2S) "demukrasu-nin ismi mensubu. —Mütercim.
(24) Ihıl ; - • hastalıklarda sirayet vasıtası olan muddei as l i ye . -
Mütercim.
(25) Bir hakleriyoloeya vasatı, veya muhit i , teşkil etmek, mikrop
yetiştirmek üzre sığır veya pilie etile hazırlanan mayi.—Mütercim.
(20) Yunan dilinde "a" selp edatıdır; u k ra t os B , «sutta: emir , icbar
hakkı *demekdir. Fakat burada bu tabirden hükûmetsiz/itı manası çı*
karmamahdır. Müellif İead ettiği bu tabirle hükümetinin İdaresi sınıf
tehakk tim ünden azade bir devleti kasdediyor, nitekim , aşağılarda
bunu izah etmekdedir. A.-R,
(27) KflAUln hu eserinde * polit ik i i l im adamı şifalında iasvîr
eder: "po l i t i k , insanların ("boynuzsuz ve tüysüz ik i harukhhır,)ııı ida
re i hükümetleri ilmine sahipıtir, Ihı ilme sahih filan " p o l i t i k " mü -
eerrel l>u sahit>lik hasebile haklkîhsaltanat„-a da sahibdir: "Molitİk ,-in
vazifesi „ itina etmek - d i t , ama cebir tarikiyle deği l : Onuu sultası ser
bestçe kabul edilmiş bulunmak ve İlme müstenit olmak lâzımdır . —
Mütercim.
(27.1) Thomas Morus-ün I5is-de yazdığı siyasî ve İçtima) roman.
Th . M. bu eserinde meçhul bir ada tahayyül edip, onda hey'eti
ictimaiyenin teşkilatı hnyaliyesini yapar . Müellif "DarÜ luılyrt, sinin
birinci kısmımla, o zamanki İngiltere İle Ufer Avrupa devletlerinin hal
lerini pek karanlık bîr suretle gösterdikten sonra, hükümdarların İs
tibdatları, saray adamlarının kölevari meslekleri, memuriyetlerin riş-
retle veri l ir olınaklıgı, fütuhat merakı, asilzadelerin ve keşişlerin sefa-
helleri ve adaletsizlikleri aleyhine yürür, Hütün hu fenalıkların meli
hamı mülkün şahsî olmaklıgıuda bulur . İkinci kısımda, tasavvur ettiği
ıslahatı ikaul surette beyan etmeğe bedel, tatbik olunmuş bulunuyor
yibi anlatır. Tasavvur ettiği devlet sosyali! ve demokrat bir dev le t t i r .— Mütercim.
(28) 1ÜU4- 1774. — Mütercim.
(29) Bu Alman muharriri 172îbda doğmuş, 17Hl-de ölmüştür. — Mütercim ,
I I
(30) "iwtustriafi.sme„: sanayii insan ve siyasi cemiyetler ivin baş
lıca gaye sayan içtimaî meslek* —Mütercim,
(31) 1568-16H0. —Mütercim.
(32) Korsika-tla. bir tecavüz veya katilden ileri Jelme husumet
hali,ki tecavüz gören veya katloluıuııj şahsın ailesinde miras Kibi kalır.
"Vendetta , Arnavutlar ın kan davalalarına henzer, — A.-R.
(33) Lynch kanunu 17ııti asırdan beri Amerika Müttahidesi memle
ketlerinde cari olan bir muht asar muhakeme usulüdür, ki bir mücrimin
halk tarafından tutulup, tutulduğu yerde hemen muhakeme ve baklanda verilen hükmün icra olunmasından ibarett ir ,
Amerika-da müstemlekelerin iptidai teşkillerinde t müstamirler
arasında bir çok serseri ve şerir bulunduğuna ve pek geniş olan mem
leketle kuvvet sui istimallerini ve cürümleri tenkile adi muhakeme usulü
ile muvaffakiyet husule gelmediğine binaen, her tarafda teyakkuz ko
miteleri teşkil olunmuş ve bunlar eürmü meşlıud halinde tutulan müc
rimleri derhal kurşuna dizer olmuşlardı. Hu muhtasar icrayı hüküm
muameleleri de sui ist imallere yol acdıgı ve memleketin ahvali değişip,
muhakeme, hüküm ve icra usulü adiye ile kabil olduğu halde, bu ilde¬
tin büsbütün Önüne geçilememiştir. E lan , bilhassa zencilerin, hatta kü-
kümet eline geçmiş, hapishaneye konulmuş hulundııkları halde bite,
halk tarafından cehren ahiz ve idam edilmeleri vakidir ve bu idam çok
defa ancak vahşilere yakışır suveri feeiada vukua gelmektedir .
Lynch (Linç) adının menşei hakkında muhtelif rivayetler vardır.
Bazıları Lynchin bu usulü tcad eden bir hakim olduğunu iddia ediyor
lar : müellif bu iddiada bulunanların sözlerini tasdik etmiş görünüyor;
bazıları da Lynch-in "Virginia,-da İsmine muzaf şehri i Lynchburg )
tesis eden adam olduğunu sövüyorlar. Hu İki rivaletten başkaları da
vardır. — Mülerclm.
(34) Kski Holstein-de bir nevi cumhuriyet dir. ki hnydudiariyle korkulu i d i . — Mütercim ,
(35) "Mereanli l ismus, adi suretle yapılan ticaret değildir: her şeyi
İeaTete, alışverişe çevirme suretiyle, dar f ik ir le , her ne yolda olursa
olsun, kâr birsiyle, icra edilir ticarettir . Vakıa, yeni lüğatlerden olan
bu kelime muttuk surette ticûi-el manasında da kullanılmaz değildir, ama müellifin burada kasdettifti mânâ beriki değil ötekidir.— Mütercim.
(3li) Bilhassa büyük ciftiklerde kullanılır işt iler, kî hizmetine alın-
ılıkları çiftlik sahibinin—bu İstihdam başlar başlamaz,—garsan ve malı M
memlükleri ulurlar, topraklarında çalışdıklan malikane başkasına, in
tikal yollaruulan bir iy le gevince, onlar ila, v>l'Uİ|!iıı demir baş eşyası
gib i , yenî 'sahib--in tasarrufu altına geçerlerdi. — Mütercim.
(37) Meşhur Alınan sosiyalisti Karl Marx, ki 'Beynelmilel Amele
Birliği- (Enternasyonalcin müessisidir. (1H18-1883.)—Mütercim.
(38) Fransa kralı K i n c i Louis-nin vükelasından Queauay ( l(ii»4-
1774)-nin nçdığı ' f iz iyokrasi- tarikatı ikhsadiyesi, ki s i l i k ler i toprağa
servetin yegane menbaı nazariyle bakarlar, ona sl l IkiH. "Servetin fa'ff-
fitjeti husufu V6 sureti tevzii hakkında tefekkurat„ t "Ht flexions sur
la formation et la distribution des richesses-) nnmmdaki eseri, iktisat
i lminin müessisi âd olunu Iskoçyah Adam Smith (17 *3-17i)0)-in "We¬
alth of Nations- ('Servet-İ-mileL) İsmindeki eserinin intişarına müsa
dif tarihten dokuz yıl evvel yazmış bulunması (1700) nazarı dikkate
layıkdır.—Müellif beyan ettiği'mütearit'c-yi ilk evvel artaya koma şe
refini Turgol-ya nisbet etmeklikde yandııuyor : hu şeref hakikaten
Turgot-yn aitt ir . Turgot 1021 de doğmuş. 1781 de ölmüştür.—Mütercim.
(3il) Müellifin Oie soziale Fnuje und der sozit/nfismus unvanlı
eserine bakılması.
(40) 'Lat i fundia- araziden ibaret büyük cmlrtkdır. - Hoınalılar mi
lattan üç asır evvelden itibaren ltalya-da, alelhusus Laçyom kd bsında
umumiyet it ibariyle Patrieiyaiar ( havas ) - dun bir nıikinr ailenin ya
araziî ammeden gasb tar ik iy le veya borçlu küçük ve orta halli emlak
sahiplerinin ellerinden çıkarıp alına suretiyle teşkil ett ikleri gayet bü
yük malikanelere "latifundia- derlerdi.—Mütereim.
(41) Kuma eenerallerindan: konsül ve avam fırkasının r e i s i . — Mütercim .
(42) Havas fırkasının reisi olup. konsiıllüğünü diktatörlüğe çevirmiş ve evvela Komaya, sonra bütün Italyaya zalimane mütelıakkim olmuştur. — Mütereim.
(43) Yunan lisanında *a- selb edatıdır; ""kratos-, "sulta- demekılir.
Fakat burada 'fıkdanı sulta- anarşizm-in kasdeltiği yolda hükümet-
sizlik değildir; müellif iratl ettiği bu tabir ile idaresi sınıl tehakkü-
ınünden azade bir devlet kaydediyor. Nitekim müellif sözünün aşağı taraflarında bunu İzah ediyor.—Mütereim.
40 •
(44) Federasyon : Müteaddit devletin bir hetjeti Htilmtiye teşkil
etmeleri hali: lsviçre-de, Almanyn-da, şimalî Amerika-da, i l l i . , olduğu
gibi . — Mütercim.
(45) Matlub, yani alacak, karşılığı olaa "zimmet,.—Mütercim.
(48) 14 neti Louis . — Mütercim .
(47) Müellifin burada kullandığı (ahir " i r t ikap- "irtişa, mamılaruı-
da ila çok kullanılır bir tabirdir ,—Mütercim.
(4S) Camorra. vaktiyle Napoli krallığı dahilinde teşkil kılınmış bir
şerirler cemiyetinin adıdır. Azası kararları gizli Ilıtacaklarına dair ye
min etmek it ibariyle gizli bir cemiyetti , ama İcraatı hemen daima ale
n i olurdu. Tebdil ve korkulma tarikiyle para koparı/dı. Mele Hıırhon-
lamı krallıkları zamanımla öyle bir dehşet salmıştı ki bu para topla
ma vergi tahsil etmeğe benzer olmuştu . — Siyâsi noktai nazardan mes
lekleri hükümeti zaıf halinde tutmaktı, çünkü tek menfeatleri bunda
idi . Hu cemiyetin hala bazı bakayası olduğu rivayet edil iyor . — Mü
tercim .
(40) Mııffi.-t, çok zannından beri Sİçılya-da mevcut ve Italya-mn
hemen hemen her tarafında münteşir bir cemiyetin adıdır. Napoli-de
müesses Oaruorra (4H numaralı nota m0rnee*d) nınkiler g i b i , Maffia
azasının da başlıca hareketleri zenginleri . alelVkser polisin ve sair
memurların iştirakleriyle, kaçırıp, fidye makamında para koparmaktır.—
Mütercim .
(oh) ^Mammotim eski Suriye kavimlrinİn zenginlik ilâhıdır. İncil
(Meta) Mnmmon-u İtiliş sifatiyle z ikreder. Hu kelimeden çıkarılıp ko
nulan "mnmmoıusme- "paraya tapına» demektir . — Mütercim.
(51) "Cansız mnhlûkat- . ™ Mütercim ,
(88) Kııntııratla tutulup ecnebi memleketlere götürülen , Hintl i ve
ya Çinli işçi, — Mütercim.
( f t t ) Beni İsrail adetime temamiyle yakılan kurban . —Mütercim .
(541 Müellifin burada kullandığı tabir "İrtikap- '"irtişa- manaların
da da çok kullanılır bir tabirdir . —Mütercim.
47
(5">ı Meşru sülale mebdei ıı i , lııtıla irs tarikiyle gevme hukkıııt mü
dafaa edenlerin meslekleri . — Mütercim .
(5(5) Matlup, yani alacak, karşılığı olan "zimmet*—Mütercim.
(57) Kant-uı bir emir ve hususiyle akıl tarafından kendi kendine
veri len şeklinde tasavvur ettiği cümle. — Mütercim .
(58) Über-mensch (surhomme) Nİetzche, kendi Nkrince, cemiyeti
beşeriye içinde kuvvei hayatiye ve f ikr iye ve İ adi vesile hemcinsine
pek faik olarak yetişmeleri lazım gelen bir sınıf adamlar» bu ımuıı ver
miştir . Üher-mensch-nı harfiyen manası 14fevkalbeşer adaııu dır.—Mü
tercim .
48