kızıl bayrak 2014 07

32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 07 • 14 Şubat 2014 • 1 TL Seçim yılı ve devrimci sınıf çizgisi » s.16-19 Toprağın belediyeleştirilmesi... - V. İ. LENİN » s.20-21 » » » Sandık değil sokak belirleyecek! Direnen Greif işçileri kazanacak! G reif direnişi, tüm düzen güçleri hummalı bir iktidar kavgasına tutuşmuşken, işçi sınıfının tutması gereken yolu göstermekle kalmadı, işçi ve emekçilerin hakları ve gelecekleri için yapması gerekeni çarpıcı bir şekilde ortaya koydu. (s.3) » Devrimci politika ve örgütlenme ilişkisi B ugün gençlik hareketinin -tüm birikim ve deneyimine rağmen- yaşadığı durumu aşmanın, hareketi yeni bir eşiğe getirmenin yolu; politik, kitlesel ve devrimci bir örgütlenmenin yaratılması, bu örgütlenmenin gerçek işlevine kavuşmasının, yani kitlesel bir güce dayanan devrimci odak olabilmesinin sağlanabilmesinden geçmektedir. (s.26) » NATO Afganistan’da ölüm saçıyor N ATO orduları ile Taliban güçleri arasında devam eden savaşın faturasını ödeyen Afgan halkı, 2001’den beri iki ateş arasında bulunuyor. (s.23) Greif Fabrikası’nda, sadece bir mevzide olup bitmekte olan yalıtık bir sınıf eylemine değil, sınıf hareketinin dünü ve bugününe damgasını vuranlar ile geleceğini belirleyecek güçlerin karşı karşıya gelişine tanık oluyoruz. Greif on yıllar boyunca sınıf mücadelesine hakim olan ve artık köhnemeye yüz tutmuş anlayış ve kurumlara vurulmuş sarsıcı bir darbe olmuştur. Greif işçileri, henüz tüm sonuçlarına ulaşmış olmamakla birlikte sınıf hareketinde doğmakta olanı temsil etmekte, Haziran Direnişi’yle yolu açılan sınıf ve kitle mücadelelerinde yeni döneme girdiğimizi tescillemektedirler. Greif direnişi bu yeni dönemin, en önemli mihenk taşlarından biri olacaktır. Çünkü bu yeni döneme özgü mücadele azmi ve isteğini, bürokratik mekanizmaları yıkıp geçen isyan ruhunu taşımaktadır. İşte bu yüzdendir ki Greif direnişi ekseninde yaşanan taraflaşma oldukça anlamlıdır. Sınıf mücadelesinde eskiyi ve aşılmakta olanı temsil eden kişi ve kurumlar bu büyük direniş karşısında gericileşmekte, bugüne kadar farklı yelerde duranlar da mevcut düzeni korumak adına birleşmektedirler. Fakat mevcut çürümüş ve kokuşmuş yapıdan tiksinen ve samimi olarak sınıf mücadelesinin gelişmesine destek sunan güçler de Greif direnişçilerinin yanındadır. Bu büyük direniş karşısında büyük bir heyecan duymakta, ona büyük bir sempatiyle bakmaktadırlar.

Upload: kizilbayrak

Post on 24-Mar-2016

236 views

Category:

Documents


0 download

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2014 07 / 14 Şubat

TRANSCRIPT

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 07

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 07 • 14 Şubat 2014 • 1 TL

Seçim yılı ve devrimci sınıf çizgisi » s.16-19 Toprağın belediyeleştirilmesi... - V. İ. LENİN » s.20-21»»

» Sandık değil sokakbelirleyecek!

Direnen Greif işçilerikazanacak!

Greif direnişi, tüm düzen güçlerihummalı bir iktidar kavgasınatutuşmuşken, işçi sınıfının

tutması gereken yolu göstermeklekalmadı, işçi ve emekçilerin hakları vegelecekleri için yapması gerekeni çarpıcıbir şekilde ortaya koydu. (s.3)

» Devrimci politika veörgütlenme ilişkisi

Bugün gençlik hareketinin -tümbirikim ve deneyimine rağmen-yaşadığı durumu aşmanın,

hareketi yeni bir eşiğe getirmenin yolu;politik, kitlesel ve devrimci birörgütlenmenin yaratılması, buörgütlenmenin gerçek işlevinekavuşmasının, yani kitlesel bir gücedayanan devrimci odak olabilmesininsağlanabilmesinden geçmektedir. (s.26)

» NATO Afganistan’daölüm saçıyor

NATO orduları ile Taliban güçleriarasında devam eden savaşınfaturasını ödeyen Afgan halkı,

2001’den beri iki ateş arasındabulunuyor. (s.23)

Greif Fabrikası’nda, sadece bir mevzide olup bitmekteolan yalıtık bir sınıf eylemine değil, sınıf hareketinin dünü vebugününe damgasını vuranlar ile geleceğini belirleyecekgüçlerin karşı karşıya gelişine tanık oluyoruz. Greif on yıllarboyunca sınıf mücadelesine hakim olan ve artık köhnemeyeyüz tutmuş anlayış ve kurumlara vurulmuş sarsıcı bir darbeolmuştur. Greif işçileri, henüz tüm sonuçlarına ulaşmışolmamakla birlikte sınıf hareketinde doğmakta olanı temsiletmekte, Haziran Direnişi’yle yolu açılan sınıf ve kitlemücadelelerinde yeni döneme girdiğimizi tescillemektedirler.

Greif direnişi bu yeni dönemin, en önemli mihenktaşlarından biri olacaktır. Çünkü bu yeni döneme özgü

mücadele azmi ve isteğini, bürokratik mekanizmaları yıkıpgeçen isyan ruhunu taşımaktadır. İşte bu yüzdendir ki Greifdirenişi ekseninde yaşanan taraflaşma oldukça anlamlıdır.Sınıf mücadelesinde eskiyi ve aşılmakta olanı temsil eden kişive kurumlar bu büyük direniş karşısında gericileşmekte,bugüne kadar farklı yelerde duranlar da mevcut düzenikorumak adına birleşmektedirler. Fakat mevcut çürümüş vekokuşmuş yapıdan tiksinen ve samimi olarak sınıfmücadelesinin gelişmesine destek sunan güçler de Greifdirenişçilerinin yanındadır. Bu büyük direniş karşısında büyükbir heyecan duymakta, ona büyük bir sempatiylebakmaktadırlar.

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 07

İstanbul’un Esenyurt-Kıraç bölgesinde kurulu GreifFabrikası’nda, sadece bir mevzide olup bitmekte olanyalıtık bir sınıf eylemine değil, sınıf hareketinin dünüve bugününe damgasını vuranlar ile geleceğinibelirleyecek güçlerin karşı karşıya gelişine tanıkoluyoruz. Greif on yıllar boyunca sınıf mücadelesinehakim olan ve artık köhnemeye yüz tutmuş anlayış vekurumlara vurulmuş sarsıcı bir darbe olmuştur. Greifişçileri, henüz tüm sonuçlarına ulaşmış olmamaklabirlikte sınıf hareketinde doğmakta olanı temsiletmekte, Haziran Direnişi’yle yolu açılan sınıf ve kitlemücadelelerinde yeni döneme girdiğimizitescillemektedirler.

Greif direnişi bu yeni dönemin, en önemli mihenktaşlarından biri olacaktır. Çünkü bu yeni döneme özgümücadele azmi ve isteğini, bürokratik mekanizmalarıyıkıp geçen isyan ruhunu taşımaktadır. İşte buyüzdendir ki Greif direnişi ekseninde yaşanantaraflaşma oldukça anlamlıdır. Sınıf mücadelesindeeskiyi ve aşılmakta olanı temsil eden kişi ve kurumlarbu büyük direniş karşısında gericileşmekte, bugünekadar farklı yelerde duranlar da mevcut düzenikorumak adına birleşmektedirler. Fakat mevcutçürümüş ve kokuşmuş yapıdan tiksinen ve samimiolarak sınıf mücadelesinin gelişmesine destek sunangüçler de Greif direnişçilerinin yanındadır. Bu büyükdireniş karşısında büyük bir heyecan duymakta, onabüyük bir sempatiyle bakmaktadırlar.

Greif işçilerinin örgütlü olduğu DİSK TekstilSendikası’nın merkez yönetimi sergilediği tutumla,sınıf hareketinde eskimiş, artık aşılıp geride bırakılmasıgereken anlayış ve pratiğin tipik bir temsilcisi olduğunutescillemiştir sadece. İşçilerin kendilerini aşarakbaşlattıkları işgal eylemi karşısında DİSK Tekstilyönetimi, net bir tutumla direnişe sırtını dönmüş,üstelik de “tümüyle yetkili kurullarının haberi olmadanhareket eden” işçileri, “örgütsel disipline aykırıdavranmak” ve böylelikle de “mücadeleye zararvermek”le suçlamıştır. Ardından da işçilere eylemdenvazgeçerek TİS sürecinin yasalarla öngörülen olağanakışını beklemelerini ve kendilerine güvenmeleriniistemiştir.

DİSK Tekstil’in başında tescilli ve kaşarlanmışsendika bürokratı Rıdvan Budak bulunmaktadır. Amabu biçimde ifade bulan gericilik hiç de ona has değildir.Öyle ki bu, bugün Türk-İş’i bir yana bırakalım DİSK’inmücadeleci bilinen sendikalarında, şu ya da bu ilerisiyasal çevrede kendisini tanımlayan sendikacılara bilesinmiş ortalama bir düşünme ve davranma tarzıdır.Greif işçisinin şu birkaç günlük büyük derslerle doludirenişi sırasında da test edilerek kanıtlanmıştır.

Bu bakımdan işçilerin DİSK ziyaretinde yaşadıklarıoldukça aydınlatıcıdır. Geldiklerini duyunca arazi olanDİSK Tekstil yöneticilerini bulamayan Greif işçileriDİSK’in kapısını çalıp DİSK Genel Sekreteri ArzuÇerkezoğlu ile görüştüler. Çerkezoğlu, ki ilerici bir solgelenekten gelen, sokak mücadelesi pratiği içerisinde

kendisini göstermiş bir sendikacıdır. Ama dikkat edilsinaynı Çerkezoğlu da farklı cümlelerle de olsa işçileri“örgütsel disiplin”e davet etmekte, işçiler üsteleyinceise başka bir sendikanın içişlerine karışmayacağınısöylemektedir. DİSK yönetiminin ve ArzuÇerkezoğlu’nun sendikasının (Greif işçilerinin başlıcatalebinin taşeronluğu kaldırmak olduğu halde üstelik)hala daha Greif direnişini sahiplenmekten uzakdurduğunu hatırlatalım. Çerkezoğlu örneğini, sorununtekil ve çürümüş bürokratlara özgü bir durumolmadığını göstermek için özellikle verdiğimizibelirtmiş olalım.

Kaşarlanmış bürokratı ile ilerici sendikacısınınüzerinde birleştiği nokta, işçi sınıfının hepkaybetmesiyle sonuçlanan yerleşik sendikal düzendenbaşkası değildir. O düzen ki sermaye karşısında işçisınıfının elini kolunu bağlamaktan başka bir sonuçvermemektedir. Öyle ki bu bürokrat takımının“örgütsel disiplin”den anladıkları şey, işçilerin kayıtsız-şartsız bu düzene itaat etmesinden başka bir şeydeğildir. Rıdvan Budak gibi sendikayı geçim kapısıolarak gören kaşarlanmış bürokratlar bu düzendenbeslenmektedir. Böylelikle de her dönemin adamlarıolmayı başarmaktadırlar. Onun için Greif işçisinineyleminde kendi sonlarını görmekte vekorkmaktadırlar.

Elbette ilerici görünen ara kademe bürokratlarıBudaklar kadar kirlenmiş değillerdir. Hatta bir kısmınınparada pulda gözü yoktur. Ancak yönetimde olmanınsağladığı ayrıcalıklar konusunda da en az Budaklarkadar hassastırlar. Üstüne ilerici siyasal kimliklerini vesokaktan gelmelerini bu ayrıcalıklı konumlarınıhaklılaştırmak için kullanırlar. Aşağıdan gelen her türlüinisiyatifi kendilerine karşı bir tehdit gibi görürler.Bunlar taban örgütlenmelerini ve sendikal demokrasiyisavunur görünürler ama gerçekte onu her bakımdansakatlamak için elinden geleni yaparlar. Bağımsız vedirençli olan işçileri ayıklayıp ezerler, dışlayıp tecritederler. Aşağıdan üretilecek fikirlere kapalıdırlar, her

şeyi onlar bilir, onlar yaparlar. Üretimden kopukolmaları ve sendikal imkanlar onları bilgiye ulaşmakbakımından avantajlı kılar. Böylelikle edindikleriyeteneklerini (!) işçilere karşı kullanırlar. Bir yandanişçilerin özgüvenini kırarak onları gönüllü itaatezorlarlar, diğer yandan da işçileri cahillikle vemücadeleden kaçmakla suçlarlar. Kendilerine kalsasermayeye karşı her şeyi yapacak tiynettedirler ama ogeri işçiler yok mu onlar ellerini bağlamaktadır.

Greif işçileri işte bu düzenin kafalara kazıdığıdüşünce ve davranış kalıplarını yerle bir ettiler. Doğrubildikleri yolda inisiyatif alarak işbirlikçi sendikaldüzenin labirentlerinde çürümek yerine doğrudaneyleme geçtiler. “Sendika biziz” haykırışında dile gelenbu tutum ile sendikal bürokrasiye meydan okudular.Buna karşılık “İşçiler sendika yöneticisinin kararıolmadan nasıl hareket ederler” feryadı kaşarlanmışolanla alt kademedeki bürokratı birleştirdi. Çünküsözkonusu olan kendilerinin varlık zemini olan mevcutbürokratik sendikal düzendi. Greif işçisi, sendikalbürokratik hiyerarşiyi yok sayarak bu düzeni tehditediyordu, dolayısıyla tecrit edilmeli, yok sayılmalı,diğer işçilere yayılmadan ayıplanarak ezilmeliydi. İştebunun için kaşarlanmış bürokratlar doğrudansaldırırken, alt kademe bürokratlar ve onların siyasaluzantıların da susku fesadıyla direnişi boğmayaçalışıyor.

Sınıf mücadelesinin geri düzeyinde varlık gösteripsefa sürenler için sorun sadece Greif işçisinin sendikalbürokrasiyi hiçleştiren tabandan inisiyatifi değildir.Dikkat çekici biçimde tepkiler aynı zamanda Greifişçisinin, yasalarla belirlenen alışıldık sendikalmücadele kurgusunu bozmasına yöneliktir. DİSK Tekstilyönetimi, işçileri sakin olmaya ve TİS sürecininyasalarla belirlenen aşamalarını beklemeyeçağırmakta, aksi durumda yapılanın mücadeleye zararvereceği tehdidini savurmaktadır. Ama hiç kuşkuolmasın ki bu düşünceler alanen olmasa da genelolarak sendika yönetimlerince paylaşılmakta, hatta

Greif Direnişi, sınıf hareketinde eski ileyeninin mücadelesidir!

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 07

Düzen siyasetinin ve reformist solun en temelgündemini şüphesiz yaklaşan yerel seçimleroluşturuyor. Öyle ki, tüm bu çevreler tamamen yerelseçimlere kilitlenmiş durumda. Tam da bu nedenleburjuva partilerinin yalan ve demagoji üzerine kuruluseçim propagandaları her geçen gün daha da kulaklarıtırmalıyor. Reformist solun ham hayallerle süslüvaatleri ise bu tabloyu kendi cephesinden tamamlıyor.

Daha Haziran Direnişi’nin ilk patladığı günlerdedahi esen direniş rüzgarını seçim hesaplarına malzemeyapan reformizmin bu tutumunda şaşılacak bir şey yokelbette. Zira doğası ve konumu gereği düzenzemininde politika yapmak onlar için varlık-yoklukmeselesi. Devrim iddiasını çoktan bir kenara bırakmış,sınıf mücadelesinin gündemlerine ve sorumluluklarınaçoktan arkasını dönmüş bulunan reformist soldanfarklı bir tutum beklemek saflık olacaktır.

Dolayısıyla, seçim sahnesinin en ön planında boygöstermelerini, renk renk bayraklarıyla burjuvapartileri ile başa yarışmalarını yadırgamamakgerekiyor.

Sokağın hareketleneceği günlere giriyoruz

Düzen cephesinde işler bu eksende ilerlerken,sokağın ve mücadele mevzilerinin giderekhareketleneceği bahar dönemine girmiş bulunuyoruz.

8 Mart’la başlayan ve Haziran Direnişi’ninyıldönümüne kadar uzanan bu dönem, devrimci sınıfmücadelesi açısından büyük bir önem taşıyor. Emekçikadınların, işçilerin, gençlerin ve toplumun bütünezilen kesimlerinin sokağa yüzünü döneceği budönemi sınıf ve devrimin gündemleri üzerindenörgütlemek ve bu eksende kazanımlara dönüştürmekgünün en temel görevi olarak önümüzde duruyor.

Dahası, bu aynı dönemde toplumun farklıkesimlerinin kendi talep ve özlemleri ile mücadelealanlarına çıkacağından kuşku duymamak gerekiyor.İşte TİS taleplerinin kabul edilmesi için fabrikalarınıişgal ederek büyük bir direnişin altına imza atan Greifişçileri, bunun en yalın örneğidir. Yılların birikimi veöfkesi ile önce örgütlenen, fabrikada birlik süreçleriniilmek ilmek ören Greif işçileri, içinden geçmekteolduğumuz günlerin ne denli mücadelepotansiyellerine sahip olduğunu bir kez daha gözlerönüne serdi.

Greif direnişi, düzen partileriyle, reformistçevreleriyle, cemaatiyle, yargısıyla, polisiyle tümdüzen güçleri hummalı bir iktidar kavgasınatutuşmuşken, işçi sınıfının tutması gereken yolugöstermekle kalmadı, işçi ve emekçilerin hakları vegelecekleri için yapması gerekeni çarpıcı bir şekildeortaya koydu. Bağımsız devrimci sınıf kimliği vetutumuyla hareket etmenin o kritik ve belirleyicirolünü dosta-düşmana bir kez daha gösterdi.

Önümüzdeki günlerde sınıf cephesinden benzerçıkışların yaşanacağından kuşku duymamak gerekiyor.Dahası toplumun farklı kesimleri hala çözümü vegerçek anlamda kazanımı sokakta gördüğünü farklıeylemler üzerinden ortaya koyuyor. İşte Türkiye’nin bir

dizi kentinde internet sansürüne karşı sokaklaradökülen kitle bunun en güncel örneği oldu. YineHaziran Direnişi’nde katledilen gençlerinmahkemelerine olan ilgi ve eylemli katılım bir başkaörnek olarak önümüzde duruyor.

İşte sermaye düzeninin seçim aldatmacasına,burjuva partilerin yalan ve demagojilerine, reformistsolun yaydığı ham hayallere karşı, sınıfın ve devrimingündemlerini öne çıkarmak ve bu temelde mücadeleyibüyütmektir aslolan.

Sonucu sandık değil, sınıf mevzilerindeverilen mücadele belirleyecektir!

İşte tam da bu nedenle güncel görev; seçimçalışması dahil olmak üzere süreci devrimci sınıfmücadelesinin gündemleri üzerinden örgütlemek,gerçek anlamda sonucu belirleyecek olanın da sınıfmevzilerinde verilecek olan dişe diş mücadeleninolacağını bilerek hareket etmektir.

Gerici burjuva propagandanın yarattığı kirliatmosferi dağıtmak da, reformist solun yaydığı hamhayallerin ne kadar temelsiz olduğunu tüm yalınlığıylagöstermek de bu görevin ne denli hakkıyla yerinegetirileceğine bağlıdır. Keza bunun olanakları vedinamikleri her geçen gün daha da artmaktadır.

Greif işçileri, bu açıdan devrimci baharın perdesiniaralamış bulunuyor. Yarın 1 Mayıs’ta Taksim’i söküpalmak için sokaklara inecek olan işçi ve emekçiler,özgürlük ve eşitlik talebi ile meydanları dolduracakolan Kürt halkı, baskı ve asimilasyona son diyen Aleviemekçiler de sahnedeki yerlerini alacak, aslolanınsınıflar mücadelesi olduğunu herhangi bir tartışmayayer bırakmadan ortaya koyacaklardır.

Her bakımdan sınanma dönemi

Yukarıda genel çerçevesi çizilen dönem, toplumuntüm ilerici ve sol kesimleri için ciddi bir sınanma alanıolacaktır. Özellikle de sınıf devrimcileri açısından.

Zira sınıf devrimcileri, devrimci sınıf gündemlerikonusunda tam bir açıklığa sahip durumdalar. Dahası,bu konuda yılların birikimi, donanımı ve pratikdeneyimlerine sahipler. Tüm bunlar öte yandan sınıfdevrimcileri açısından önemli olanaklar anlamınagelmektedir. Fakat gelinen yerde işçi sınıfına eylemiçerisinde önderlik etme, sokağı örgütleme, direnişibüyütme sorumlulukları bizleri beklemektedir.

Bu konuda solun önemli bir kesiminin HaziranDirenişi’nde sınıfta kaldığı biliniyor. Özellikle dehareketi ileri taşıma noktasında. Tamamenparlamenterizm batağına saplanmış olan reformistsolun hareket karşısında ne denli gericileşebileceğinebizzat Haziran günlerinde tanık olduk.

Dolayısıyla tüm bu tablo sınıf devrimcilerininomuzlarına ek bir takım sorumluluklar yüklüyor. Ohalde tam da bu gerçeğin bilinciyle sınıf mevzilerineyüklenelim. Bir bütünlük içerisinde seçimkampanyasından mevzi direnişlere, 8 Mart’tan 1Mayıs’a mücadeleyi ve sokağı ilmek ilmek örelim.

Sandık değilsokak belirleyecek!

algıları sınıf mücadelesinin geri düzeyi-kurumlarıtarafından biçimlendirilmiş işçilerin bir kısmı da böyledüşünmektedir.

Farklı kesimler tarafından paylaşılan bu mücadele(!) anlayışının ortak özelliği yasalcılık, uzlaşmacılık,barışçıl mücadele biçimlerinden şaşmamaktır. Uzun vebıktırıcı, yorucu ve işçileri dıştalayıcı yasal prosedürleriçerisinde mücadeleyi olabildiğince sınırlamak vemasada bir orta yol bulmaktan ibaret tarzdır. Elbettebu yasalcı ve icazetçi sendikal düzende grev yapmakda mümkündür. Ama bu grevler olabildiğinceetkisizleştirilir ve daha çok da işçileri yorup yıpratarakmücadele azmini kırmak için kullanılır. İşte Greifişçilerinin yaptığı, sendika bürokratlarının on takla atıpsendikacılık oynadıkları bu düzenin kollarına kendileribırakmak yerine, fiili-meşru ve militan mücadeleninyolunu tutmak olmuştur. Böylelikle de apoletleriolmadan bir hiç olan sendika bürokratları ayaklarınınaltındaki zeminin kaydığını görmüş ve dehşetedüşmüşlerdir.

Greif işçilerinin bu militan çıkışlarında devrimciişçilerin etkin bir rol oynaması, onun kendindenmenkul, arkası olmayan özel bir örnek olduğunugöstermez. Ayrıca belirtelim ki, fiili-meşru mücadeleyolunu tutan, aşağıdan bir inisiyatifle çürümüşbürokratik kurumları yerle bir eden bu sınıf dinamiği,Greif’te olduğu gibi, içerisinde devrimci işçilerçıkaracak ve doğal olarak ruhuna ve tarzına en uygundüşen önderliği devrimci sınıf partisi zeminindenbulacaktır.

Diğer taraftan Greif’ta görülen sendikalbürokrasinin kabına sığmazlık ve fiili-meşrumücadelede kararlılık, sınıf hareketinin içerisindeyaygın bir duygu ve davranma eğilimi halinegelmektedir. Çünkü işçi sınıfı ağır baskı ve sömürükoşulları altında artık bir çıkış yolu aramaktadır vemevcut sendikal rejim bu çıkışa yanıtüretememektedir. Üstüne Haziran Direnişi ile açığaçıkan devrimci direniş ruhu işçi sınıfının saflarınıderinden etkilemektedir. Yanısıra mevcut siyasal vehukuksal düzene derin güvensizliği besleyen siyasalkriz ise işçi sınıfının zihnine yerleştirilmiş barışçıl veyasalcı mücadele kalıplarını kırmaktadır. Sınıfmücadelesinde artan gerilim, işçi sınıfının bunudolaysız biçimde test etmesini de sağlamaktadır.Örneğin on binlerce taşeron işçisinin kadro hakkınıtanıyan mahkeme kararları hükümet tarafından fiilenuygulanmıyor. Bu durumda da fiili-meşru mücadeletek işlevsel yol haline gelmektedir. İşte hedeflerininbaşına fabrikada taşeronluk düzenini bitirmeyi koyanGreif işçileri, eylemleriyle bunun nasıl olacağınıgösteriyorlar. Bunun için de Greif, işçi sınıfının etinde-kemiğinde hissettiği, ulaşmak istediği yeni mücadeleve örgütlenme yoluna atılmış güçlü bir adımolmaktadır. İşte bu koşullarda Greif son değil başlangıçolacaktır sadece, yeni Greiflar yoldadır.

Greif işçisi ileri çıkarak buzu kırmıştır. Bu halde deyapılması gereken Greif işçilerinin bu yolda kazanmasıiçin her türlü destek ve dayanışmayı aktif ve eylemlibir tarzda göstermek, yanı sıra onun mevcut düzeninsahipleri (sendika ağaları, sermaye ve devleti)ezilmesine engel olmak, üstüne de Greif işçilerininmücadeleleriyle temsil ettikleri mücadele veörgütlenme ruhunu sınıfın saflarına taşımaktır.

Haziran Direnişi’nde kolektif varlığıyla sahneyeçıkamayan, sahneye çıktığında da zayıflıklarını ortayaseren işçi sınıfı, geriden geliyor ama Haziran’ın açtığıyoldan ilerliyor. İşte bunun için “Haziran başlangıç, işçisınıfı gelecektir!” dedik. Kesin olarak haklı çıkacağız.

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 07

Dünya devlerine çuval üretimi yapılan ABDmerkezli Greif-Sunjüt’ün Esenyurt Hadımköy veDudullu’daki fabrikalarında sendikal örgütlenmemücadelelerini sürdüren DİSK/Tekstil üyesi işçilertoplu sözleşme taleplerine sahip çıkıyor.

Geçtiğimiz hafta cuma günü Greif’ın Türkiye’dekifabrikalarının yöneticileriyle TİS masasına oturan DİSKTekstil Sendikası, işçilerin kırmızı çizgi olaraknitelendirdikleri talepler konusunda herhangi bir adımatılmaması nedeniyle TİS masasından uzlaşmazlıklaayrılmışlardı.

İşçiler fabrikada bekleyişte

Greif bünyesindeki taşeron çalıştırmanın tamamenson bulması ve taşeronda çalışan işçilerin kadroyageçirilmesi, TİS taslağında ücret ve sosyal haklara dairtaleplerin olduğu gibi kabul edilmesi taleplerikonusunda ısrarcı olan işçiler 10 Şubat’ta Greifyöneticileri ile sendika arasında süren toplantınınsonucunu ise iş yavaşlatma eylemi yaparak takipettiler.

Greif yönetiminin talebi üzerine şirketinDudullu’daki binasında saat 14.00’te başlayangörüşme devam ederken, saat15.00’te vardiya değişimi içinfabrikaya gelen işçilerle vardiyasısona eren işçiler biraraya geldi.Servisleri kalkacak olan işçilerfabrikayı terk etmezkenfabrikanın tüm bölümlerinde işyavaşlatma eylemi başlatıldı.DİSK/Tekstil üyesi yüzlerce işçi,yaptıkları eylemle toplu sözleşmetalepleri kabul edilene kadarmücadeleyi sürdürmekte kararlıolduklarını ifade ettiler. Eylemlibekleyiş devam ederken,görüşme sonucunda anlaşmasağlanamadığı açıklandı. Greif’taişçilerin bekleyişi hemDudullu’daki hem deHadımköy’deki fabrikalardadevam etti.

Hadımköy’deki fabrikadaişçiler fabrika yöneticilerinin çıkışısırasında alkış ve ıslıklarla protesto eylemi yaptı. “Direne direne kazanacağız!” sloganı atıldı.

İşgal, grev, direniş!

Greif işçileri Hadımköy’deki fabrikanın bahçesindesloganlarla eylemlerini sürdürürken gecevardiyasındaki işçiler de fabrikadaki eyleme katıldılar.Üç vardiya aynı anda eyleme geçti. Üretim tamamendurduruldu. Ve fabrika işgali başlatıldı.

İşçiler bu esnada, ‘Emek hırsızlığına, taşeronbelasına, asgari ücret sefaletine geçit yok! Kölelikzincirlerimizi kırıyoruz!’ başlıklı bir yazılı açıklama

yaparak işgal eyleminin nedenini kamuoyuna deklareettiler.

İşçiler bahçede “Direne direne kazanacağız!”,”Yaşasın sınıf dayanışması!”, “İşgal grev direniş!”sloganını haykırırken, sınıf devrimcileri de fabrikanınkapısında “Greif işçisi yalnız değildir!” sloganıyla

işçilere destek verdiler. İşçiler,işgal için iş bölümü yaptı. Birgrup işçi fabrika kapısında nöbettuttu. Fabrika içinde üretimindevam etmemesi ve provokatifgirişimlere müdahale etmek içinekipler oluşturuldu. İşçilerfabrikadaki kameraları dakapatarak patronun görüntüalmasını engellediler. İşçiler,Greif’ta çalışan özel güvenliklerifabrikada dışına çıkardılar.Fabrika kapısına resmi ekipotosuyla gelen polisler, işçilertarafından “Direne direnekazanacağız!” sloganıylakarşılandı. İşçiler fabrikakapısının açılmaması için bahçekapısının önüne forkliftlerlehammaddeler yığarak önlemaldılar. Greif’ta taşeronşirketlere bağlı çalışan işçilerin

patronları tarafından aranarak yarın fabrikayagelmemeleri, gelirse de fabrikaya alınmayacaklarısöylendi.

Her bölümden bir işçinin katılımıyla birdeğerlendirme toplantısı yapıldı. Ardından tüm işçileretoplantının bilgisi verilerek, talepler karşılana kadarmücadeleyi sürdürmekte kararlı olunduğu ifade edildi.

“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”

Greif işçileri kendi dokudukları çuval kumaşınayaptıkları “Emeğimiz ve onurumuz için direniyoruz! /Greif işçileri” şiarlı pankartı fabrikanın camlarından

sarkıttılar. Kurdukları ses sistemi ile çaldıkları müziklereşliğinde halay çektiler. Gece vardiyasındaki işçilerservisler iptal edilmesine karşın fabrikaya gelmeyedevam ettiler. Ayrıca işçiler fabrika genel müdürününde fabrikadan çıkmasına izin vermediler.

İşçiler fabrikada yeni bir pankart daha hazırladılar.Haziran Direnişi’yle özdeşleşen “Bu daha başlangıçmücadeleye devam!” şiarını pankartlarına taşıyanişçiler işgalle başlattıkları mücadelelerinin başlangıçolduğunu gösterdiler. İşçiler dışardaki destekçileriylebirlikte coşkulu ve kararlı bekleyişlerini geceninilerleyen saatlerine rağmen “Bu daha başlangıç,mücadeleye devam!”, “İşgal, grev, direniş!”, “Direnedirene kazanacağız!” sloganlarını haykıraraksürdürdüler.

Dudullu’daki fabrikada da DİSK Tekstil üyesi işçilerinüretimi durdurarak eylem yaptıkları bildirildi.

DİSK Tekstil İstanbul Şube Başkanı Kazım Doğan dafabrikaya gelerek bir açıklama yaptı. Doğan, işçilerinhakları için mücadele ettiklerini ifade ederekyanlarında olmak için fabrikaya geldiğini belirtti.

DİSK / Tekstil’in ihaneti

Doğan’ın açıklamasının ardından DİSK Tekstilİşçileri Sendikası Genel Merkez Yönetim Kurulu adınaresmi internet sitesinden başka bir açıklama yapıldı.Açıklamada, eylemin DİSK Tekstil bürokratları “Yetkilikurullarının bilgisi dışında” gerçekleştiğini ve “TİSsürecini baltaladığını” savundu.

Greif işçileri sendika bürokratlarının yapmış olduğuyazılı açıklamayı yaptıkları toplantı ile değerlendirdi.Toplantıda, sendikal bürokrasinin bu tutumu DİSKTekstil’in geçmişte sergilediği tutumlarla birlikteanlatıldı. İşçiler, sendikanın bu tutumuna karşıolduklarını ve bu konuda neler yapılması gerektiğinitartışarak bir planlama yaparak ilk günü sonlandırdılar.

İşçiler işgalin ikinci gününe sabah kahvaltısı ilebaşladılar. “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Budaha başlangıç mücadeleye devam!” sloganları atanişçiler alanda iş giriş saatinde toplandı. Sabah gelen

“Emeğimiz ve onurumuz için, kölelik zincirlerimizi kırıyoruz!”

Greif işçileri Hadımköy’dekifabrikanın bahçesindesloganlarla eylemlerinisürdürürken gecevardiyasındaki işçiler defabrikadaki eyleme katıldılar.Üç vardiya aynı anda eylemegeçti. Üretim tamamendurduruldu. Ve fabrika işgalibaşlatıldı. İşçiler bu esnada,bir yazılı açıklama yaparakişgal eyleminin nedeninikamuoyuna deklare ettiler.

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 07

işçilerle birlikte yapılan toplantıda tekrar kararlılıklarınıifade eden konuşma yapıldı. Greif işçileri, DİSK Tekstilbürokratlarının yapmış olduğu yazılı açıklamakarşısında “Kahrolsun sendika ağaları!” sloganını dahaykırarak tepki gösterdiler. Fabrikaya gelen DİSKTekstil İstanbul Şube Başkanı Kazım Doğan, fabrikayönetimiyle görüşmelerin devam ettiğinisöyledi. Doğan’ın konuşması sırasında işçilersendikanın sitesinde yayınlanan yazıya ilişkintepkilerini ifade ettiler. Doğan’ın “bunu da çözeceğiz”söylemlerine rağmen işçiler “hesabı sorulacak”,“sendika biziz” gibi ifadelerle tepkilerini sert birbiçimde dile getirdiler. Kazım Doğan işçilere yaptığıkonuşmanın ardından temsilcilerle görüştü. Yapılangörüşmede temsilciler sendika bürokratlarının yazdığıyazının siteden kaldırılması taleplerini ilettiler.

‘Direnişimizi baltalayanlardanhesap soracağız!’

Greif işçileri, DİSK Tekstil’in Merkez Yönetim Kuruluimzalı açıklamasını değerlendirerek bir açıklamayayınladılar. ‘Direnişimizi baltalayanlardan hesapsoracağız!’ başlıklı İşgalci Greif İşçileri imzalıaçıklamada, DİSK Tekstil Merkez Yönetim Kurulu’nunyalanları ve Greif yönetiminden yana aldığı tutumteşhir edilerek, sendika patrolarından hesap sorulacağıvurgulandı.

İşçiler sendika merkezinin tutumu üzerine gününilerleyen saatlerinde bir toplantı daha gerçekleştirdiler.DİSK Tekstil Esenyurt Bölge Temsilcisi Engin Yılgın,işçilere hitaben yaptığı konuşmada sendikayönetiminin sabah saatlerinde direnişi karalayan yazıyıkaldıracağını söylediğini, ancak aradan gecen saatlererağmen mevcut yazının yayından kaldırılmadığınıbelirtti.

Yılgın, yazının kaldırılması konusunda sendikaiçerisinde yetki kimdeyse onunla görüşeceklerinisöyledi.

İşgalci işçilerden kaçan, sendika ağaları...

Kazım Doğan tekrar fabrikaya geldi. İşçiler yazılanyazının siteden kaldırılmamasına tepki gösterdi.Doğan, yeni yazı yazıldığını söyleyerek işçileriyatıştırmaya çalıştı. Bu arada yeni bir açıklama yapansendika, yine işçleri sahiplenmeyen, beklemeyeçağıran bir metin yayınladılar. İşçiler ile son durumüzerine konuşan Doğan, “sendika sizin sendikanız”

dedi. İşçilere “5 kişilik bir komite kurun, bu şekildesendika ile görüsün. Böyle bir şey yapmayın” diyenDoğan’a işçiler, sendika ile görüşmek için 40 kişilikbir komiteleri olduğunu, bu komite ile görüşmeninyapılacağı cevabını verdiler. İşçiler bu konuşmanınardından “Direne direne kazanacağız!” sloganınıhaykırdılar ve araçlarına bindiler.

İşçiler DİSK Tekstil yönetimi ile görüşmek içinsendikanın Şirinevler’deki binasına gittiler. Ancakişçilere kapıyı açan kimse olmadı. İşçiler durumudeğerlendirerek, sendikanın önünden ayrıldılar.İşçiler, sendika binasının saat 16.00 ‘da kapalıolmasını ‘manidar’ bulduklarını belirttiler. Greifişçileri DİSK Tekstil’de yöneticileri bulamamalarıüzerine DİSK Genel Merkezi’ne geçtiler.

DİSK Genel Merkezi’nde bulunan yetkililerlegörüşen işçiler, durumlarını ifade ederek, DİSKTekstil’in kendilerinden kaçtığını, bu sebeple DİSKmerkezinin konuyla ilgili tutum almasını istediklerinisöylediler.

İşçiler ile konuşan yetkiliyse konfederasyonunolaydan tam anlamıyla haberi olmadığını, işçilerinmücadelesini desteklediklerini belirttiler. Dahasonra konuyu Arzu Çerkezoğlu’na ileteceklerinisöyleyen yetkililer, işçilerin taleplerini iletmek içinişçilerin bulunduğu kattan ayrıldılar.

İşçiler bir görüşme yapmadan binadanayrılmayacaklarını belirttiler ve taleplerinisıraladılar. İşçiler Arzu Çerkezoğlu ile görüştüktensonra DİSK binasından ayrıldılar.

Greif işçileri: Zafer bizim olacak!

Sendika ile görüşmeye gidildiği sırada ayrıcafabrika bahçesinde sürece ilişkin basın açıklamasıokundu. Greif işçileri adına basın açıklamasını işçitemsilcilerinden Ferhat Alsaç okudu. Patronun toplusözleşme sürecinde işçileri hiçe sayması, taşeronsistemi ve kölelik dayatmaları karşısında fabrikanınişgal edildiği ifade edildi.

Haklı ve meşru mücadelelerini baltalamayaçalışan sendika patronlarından hesap sorulacağıbelirtilerek DİSK Tekstil Genel Merkez yönetimininbunu göreceği söylendi.

Greif işçilerinin mücadelesini tanımayanihanetçi sendika patronlarını kendilerinin detanımadığı belirtilerek DİSK ve bağlı sendikalaramücadeleyi sahiplenme çağrısı yapıldı. Açıklama“Zafer bizim olacak. Zafer tüm işçi sınıfınınolacak.” sözleri ile noktalandı.

11 Şubat 2014 / Greif

11 Şubat 2014 / Greif

11 Şubat 2014 / Greif

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 07

Sınıf devrimcileri işgalci işçilerleomuz omuza

Basın açıklamasının ardından söz BDSPtemsilcisine bırakıldı. Greif işçilerininmücadelesini selamlayarak konuşmasınabaşlayan temsilci, bu mücadelenin Greifpatronunu mağlup edeceğini ifade etti. İşçi

sınıfının kendi sorunlarına sahip çıkamadığı orandagerçek kazanımlar elde edemediğini ifade etti. Greifişçilerinin verdiği mücadelenin Türkiye ve dünyasermayesine karşı verildiğini söyledi. Sendikalıolmanın tek başına örgütlü olmak anlamınagelmediğini söyleyerek sınıf devrimcilerininişçilerin öz örgütlülüğünü temel aldığını belirtti.Sendikal bürokrasiyi de teşhir ederek Greifişçilerinin bu mücadele içinde sendikal bürokrasitabusunu yok ettiğini ifade etti. Birçok yerdeörgütlenme eğilimi olduğuna işaret edereksendikaların taşeron işçileri örgütlemektenkaçtığını ifade etti. Bu anlayışa karşı da verilenmücadele ile kazanımın elde edilebileceğinisöyleyerek BDSP’nin başından beri Greifişçilerinin örgütlenmesi için çaba harcadığını vebundan sonra da bu çabayı devam ettireceğinibelirterek konuşmasını sonlandırdı. Basın açıklaması bittikten sonra Liman-İş

Sendikası işçileri ziyarete geldi.

İşçilerle dayanışma büyüyor...

Greif önüne liman işçileri, DİSK Gıda-İş veEğitim-Sen üyeleri ziyarete geldiler. İşçilertelevizyon kanallarıyla röportaj yaparak,sorunlarını aktardılar ve direniştenvazgeçmeyeceklerini kaydettiler. Bu sıradafabrikadan ayrılan taşeron firma yetkilileri vefabrika müdürleri işçiler tarafından yuhlandılar.Daha sonra yapılan konuşmada bu yetkili ve idaribirimin fabrikaya bir daha giremeyeceği dilegetirildi. Greif işçilerine destek için direniştekiPunto Deri işçileri ziyarete geldi. Direniştekiişçileri saat 20.00’de Pınar Aydınlar ziyarete

geldi. Destek konuşmasının sonrasında Pınar

Aydınlar’ın söylediği “Çav Bella” marşına işçiler deeşlik etti. Ardından söylediği türküler eşliğindehalaylar çekildikten sonra sloganlar atıldı.

İşçiler ziyaretçilerin ardından bölüm komiteleriyletoplanarak değerlendirme yapıtılar.

Bu sırada DİSK Tekstil eski açıklamayı sitedenkaldırdı ve ikinci açıklamada da tepki çeken kısımlarınıçıkardı.

İşçiler DİSK Tekstil’in yayınladığı yazıya dairtaleplerinin kabul edilmesi üzerine kısa bir açıklamayaptılar. “İşgalci Greif işçileri” yazılı pankart açanişçiler, direndiklerini ve kazandıklarını ifade ettiler.DİSK’teki bekleyiş sırasında desteğe gelen Kazovaişçileri, Greif işçilerini yemeğe davet ettiler. İşçiler hepbirlikte sloganlarla Kazova Kültür’e geçtiler.

Direnişçi işçiler yemek sırasında deneyimlerinipaylaştılar. Greif işçileri, Kazova işçilerine teşekkürederek araçlarına doğru sloganlarla yürüdüler.

Greif işgalinde 3. gün...

Sabah saat 08.30’da fabrika bahçesinde toplananişçiler, kısa bir toplantı gerçekleştirdiler.

Toplantıda direnişin disiplini üzerine bazı kararlaralındı. İşçiler, spor yapan arkadaşlarını alkışladılar.Daha sonra, bir işçi, çevresine toplanan arkadaşlarınaşarkı söyledi. Kürtçe ezgiler eşliğinde halay çekildi.Sabah saatlerinden itibaren çeşitli siyasal yapılarfabrikaya gelerek işçilere destek oldular. İşçilervakitlerini halay çekerek ve voleybol oynayarakgeçirdiler. Yeni gelişmeler olması halinde temsilcilerişçileri bilgilendirdiler. Sendika ile ilgili konuşantemsilci, sendikanın işçilerin inisiyatifiyle hareketedeceğini, belirleyici olanın işçilerin iradesi olacağınıifade etti. Temsilci, patronun kendilerine ve sendikayayeni teklifler sunduğunu, ancak kırmızı çizgileriolduğunu belirterek, ciddi olmayan teklifler karşısındamasaya oturmayacaklarını dile getirdi ve taleplerinisıraladı. DİSK Tekstil Genel Sekreteri Muzaffer Subaşıile görüştüklerini kaydetti. Subaşı’nın yazınınkaldırılması taleplerini kabul ettiğini kaydeden Yılgın,sendikanın TİS için ‘bir ilk olacak’ ifadesini kullandığınısöyledi. Yılgın başta yemek olmak üzere, sendikanınişçilere yardım edeceğini belirtti ve sözlerini “Zaferekadar mücadele sürecek!” diyerek sona erdirdi.

12 Şubat 2014 / Greif

12 Şubat 2014 / Greif

12 Şubat 2014 / Greif

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 07

Greif işçileri, direnişin 2. günü DİSK Tekstil’egittiklerinde bürokratlar sendikada olmadığı içingörüşme yapılamadı. Bunun üzerine işçilersendikalarının bağlı olduğu konfederasyonu göreveçağırmak üzere DİSK Genel Merkezi’ne geçti.

İşçiler ile görüşmeye gelen Çerkezoğlu’naGreif’taki TİS süreci aktarıldı ve patronun TİS’isürdürülemez bir duruma getirmesi üzerine,sendikanın bilgisi dahilinde masadan kalkıldığıaktarıldı. Daha sonra işçilerin üretimi durdurarakfabrikayı işgal ettiği belirtildi. Sendikayla yaşanansıkıntılar ifade edildi.

DİSK Tekstil Esenyurt Bölge Sorumlusu EnginYılgın, sendikanın direnişi gayrı-meşru göstermeyeçalışan bir açıklama yaptığını, bu yazının ise verilentüm çabalara rağmen kaldırılmadığını kaydetti. YılgınDİSK Genel Merkezi’ne gelmeden önce sendika ilegörüşmeye gittiklerini, ancak muhatap olarak kimseyibulamadıklarını aktardı.

Bürokrasiye “uyum”, yasalara “bağlılık”

Çerkezoğlu ise DİSK’in tek doğrusunun işçi iradesiolduğunu, ancak kendilerine bağlı sendikaların‘içişlerine karışamayacaklarını’ söyledi. Çerkezoğlu,sendikanın kendilerine TİS sürecinin devam ettiğibilgisi verdiğini ifade etti ve “yasal sürece” dikkatçekerek, grevin başlaması için 15 gün süre olduğunukaydetti. Sendikalarının TİS sürecine müdahaleedemeyeceklerini dile getiren Çerkezoğlu, işçilerinsorunlarını sendikaları ile çözmelerini söyledi.

Bunun karşılığında Çerkezoğlu’na tekrarsendikanın Greif’taki tutumu hatırlatıldı ve DİSKTekstil’in ‘mücadele’ pratiklerinden bazı örneklerverildi.

DİSK 47. yılında işgali sahiplenmeli!

Ardından işçiler DİSK’ten bir basın toplantısı ileGreif’taki işgali destekleyici bir açıklama yapmalarınıtalep ettiler. Ayrıca DİSK Tekstil’in karalayıcıaçıklamasının yerine direnişi sahiplenen bir açıklamayapması taleplerini ilettiler.

Çerkezoğlu işçilerin taleplerini sendikalarınailetmelerini ifade ederek süreç ile ilgili sorumluluk

almamaya çalışan bir tutum takındı. Ayrıca, yasalsürece dair hatırlatmalarda bulundu ve işçileresendikalarından bağımsız tutum almamaları yönündetelkinde bulundu. TİS süreçlerinde tıkanmalarınolabileceğini söyledi.

İşçiler, arkadaşları işten atıldığında şalteriindirdiklerini, karşılığında sendikanın kendilerinetepki gösterdiğini kaydettiler. Çerkezoğlu tavrınısürdürerek bunun işçiler ile sendika arasındaolduğunu söyledi.

Basını çekim yapmamaları konusunda uyaranÇerkezoğlu, konuşmasının devamında DİSK’inmücadele çizgisi olduğunu, ona bağlı sendikaların dabu çerçeve içerisinde hareket ettiğini iddia etti.

İşçiler yer yer DİSK yöneticilerine tepki gösterdilerve dışarıda “Direne direne kazanacağız!” şeklindeslogan attılar.

DİSK’in 47. yılında işgali sahiplenmesi gerektiğinisöyleyen işçilere Çerkezoğlu, bir kez daha DİSKTekstil’i sahiplenen bir tutumla karşılık verdi.Çerkezoğlu işçilerin taleplerini anladığını, kendisininbu talepleri DİSK Tekstil yönetimine ileteceğinisöyledi ve “yanlış yerdesiniz” dedi.

Daha sonra telefon ile DİSK Tekstil Genel SekreteriMuzaffer Subaşı ile görüşüldü. İşçiler bu sıradabekleyişlerini sürdürdüler.

İşçilerin basıncı açıklamayı kaldırttı

Çerkezoğlu da Subaşı ile yaptığı görüşmeyi aktardıve Subaşı’nın kendisine yazının kaldırılacağınısöylediğini kaydetti. Ayrıca yarın sendikanın işçiler ileTİS’e dair görüşeceğini belirtti.

Zaman zaman işçiler ile Çerkezoğlu arasındagerginlikler yaşandı. Çerkezoğlu kendisinin patronabenzetildiğini söyleyerek tepki gösterdi ve bumücadelede tanındığını, bedeller ödediğini ifade etti.

İşçiler yazı kaldırılana dek DİSK’te bekleyişlerinisürdüreceklerini kaydettiler.

Bir süre sonra sendika bürokratlarına aitaçıklamanın kaldırıldığı öğrenildi. İşçiler taleplerininkabul edilmesini coşkuyla karşıladılar. ArzuÇerkezoğlu da işçilere TİS sürecinde de başarılardiledi. İşçiler binadan ayrılan Çerkezoğlu’nualkışladılar ve teşekkür ettiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ardından Dudullu’daki fabrikadan gelentemsilcilerle birlikte toplantı yapıldı. İşçiler, İngilizceolarak kaleme aldıkları metni Greif genel merkezine,DİSK Tekstil Sendikası’nın üye olduğu UluslararasıTekstil Hazır Giyim Federasyonu’na (ITGLWF),yurtdışındaki sendikalara, işçi örgütlenmelerine veBİR-KAR’a yolladılar.

İşçiler diğer sendikaları, sendika temsilcilerinibilgilendirmek ve direnişlerine destek oluşturmakamacıyla da çalışmalarını sürdürüyorlar. İki grup olarakgörevlendirilen işçiler Aksaray, Taksim, Mecidiyeköy,Esenyurt, Avcılar ve Sefaköy’de bulunan sendikaşubelerini ve temsilcilikleri dolaşarak direnişsüreçlerini anlattılar.

Greif işçileri yeni bir pankart hazırladılar. “İşçilerinbirliği sermayeyi yenecek!” yazan pankart sloganlarlabahçeye taşındı, ardından hazırlanan pankart binayaasıldı. Sloganlar eşliğinde başın açıklamasına geçildi.

Basın açıklamasını temsilcilerden Orhan Purhanyaptı. Açıklamada taşeron işçileri için de direnişinönemli bir yerde durduğu, sergilenen bu sınıfmücadelesi içinde kazanana kadar mücadeleninsüreceği vurgulandı.

Son olarak bütün sendika ve emek örgütlerinedirenişle dayanışma çağrısı yapılarak açıklamasonlandırıldı.

İşçiler yaptıkları iki yeni pankartı, fabrika önündekicaddeden görülecek şekilde binaya astılar.Öncekilerden daha büyük olan pankartlarda “İşçilerinbirliği sermayeyi yenecek!” ve “Taşeronluğa, köleceçalışma koşullarına karşı direnişteyiz!” yazıyor. KazımDoğan da fabrikaya gelerek, işçilere yaptığı açıklamadaGreif yönetiminin taleplerin karşılanması konusundaesnediği bilgisini verdi. Ancak yapılan teklifler, işçilerintemel taleplerini karşılayacak düzeyde değil.

Greif yönetimi yemek şirketine yemekgetirilmemesi talimatı verdiği için işçiler kendiimkanlarıyla yemek sorununu çözüyorlar. Bölümkomitelerinin aldığı karar üzerine bütün Greif işçileritoplantıya girdiler. Toplantıda fabrika yönetimininteklifleri üzerine bilgilendirmede bulunuldu ve bunadair fikir alış verişi yapıldı. Ayrıca, BİR-KAR’ın Greifişçileri için kampanya başlattığı bilgisi işçilerlepaylaşıldı.

Sınıf devrimcilerinden dayanışma çadırı

İlk günden beri Greif işçilerinin yanında olan sınıfdevrimcileri, fabrika karşısına kurdukları çadırdadesteklerini sürdürüyorlar. Yaktıkları ateşle ısınan sınıfdevrimcileri halaylar ve sloganlarla bekleyişlerinisürdürüyorlar.

İşçilerin aileleri de fabrikaya gelerek yiyecekgetirdiler. Aileler direnişin yanında olduklarınıgösteriyorlar.

Kaldıraç-İşçi gazetesi de desteğe geldi. EHP Greifişçilerini ziyaret etti. Ziyarette EHP adına yapılankonuşmada direnişin haklı ve onurlu olduğu belirtildi.Direnişin yanında olmaya devam edecekleri söylendi.

İşçiler hazırladıkları karikatürleri fabrikanınkapısına astılar. İşçiler gün içinde türküler söyleyerekhalay çektiler. Ayrıca dışarıda voleybol ve futboloynadılar. İşçiler akşam yemeklerinin ardındangörevlerinin başlarına geçtiler. Görevleri bulunmayanişçilerse bölümlerinde ya da çay ocağında dinlendiler.Bir kısım işçi yeni pankartlar hazırlığı yaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Greif işçileriÇerkezoğlu’yla görüştü...

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 07

- Kendinizi tanıtır mısınız? Ferhat Alsaç: 4 yıldır burada çalışıyorum.

Meydancıydım şimdi temsilci oldum. Engin Yılgın: DİSK Tekstil Esenyurt bölge

temsilcisiyim.

- Fabrikada nasıl bir örgütlenme süreci yaşadınız.Öncelikle bunu aktarır mısınız?

Engin Yılgın: 2013’ün Şubat ayında fabrikadasendikal bir çalışma başlattık. Sendikayla irtibatageçmeden önce çalışan arkadaşlarımızla birliktekomite kurduk. Buradaki çalışma koşullarına dair biranaliz gerçekleştirdik. Greif bir Amerikan şirketiydi,uluslararası bir şirketti. Kendi sektöründe önemli biryere sahipti. Ve bugün Greif’ın çalıştırdığı işçilerinkoşullarına, onlara verdiği haklara dair sıkıntılar vardı.İşçilerin çok ciddi rahatsızlıkları vardı. Arkadaşlarımızlakonuştuk, tartıştık, değerlendirdik. İşçilerin birbirinekarşı ciddi güvensizlikleri vardı. Birbirlerineinanmıyorlardı, sendikalara karşı çok ciddigüvensizlikleri vardı. Ama her şeyin ötesinde buradakikoşulların katlanılmaz yanlarının gerçekliği vardı. Bizısrarla görüşmeye devam ettik. Ve sendikalaşmak içinörgütlenmeye adım atıldı.

Şirketin iki fabrikasında 1500 işçi çalıştırılıyor.Bunların 1000’e yakını taşeron firmalarda çalıştırılıyor.Yasalarda üretimde taşeron çalışmanın önündeengeller olmasına karşın burada taşeron çalıştırılıyor.Tam 44 tane taşeron firma var. Taşeronlarda ciddi hakgaspları yaşanıyor. Performans, mesai dayatmalarıvardı. Uzun yıllar çalışanlar dahi asgari ücretseviyesinde maaş alıyorlardı. Yine mesai, performansdayatmaları kadrodaki arkadaşlara da uygulanıyordu.Tüm bunların sonucunda örgütlenme, anayasalhaklarımız olan sendikalaşma adımları atıldı.

Tabii biz sendikalaşırken sınıf bilinciyle, tabanörgütlülüğüne dayanan bir örgütlenme izlenmesigerektiğini tartıştık. Gece-gündüz toplantılardabiraraya geldik. Bu sürecin planlı bir şekildeörgütlenmesi gerektiğini, onların her açıdanbilinçlenmesi gerektiğini anlattık. Sendikaların tablosuda ortada. Sendikaların bu durumuna karşı dabilinçlenerek mücadele yürütmek gerektiğini işledik.

Sonuç olarak, işçiler böyle planlı toplantılarla busüreci hazırladıkları için güçlü, kararlı ve militan birdireniş gerçekleştiriyorlar. Kendi örgütlülüklerindekendi kararlarını alıyorlar. Bu kararlara birlikteuyuyorlar. Bizim mücadelemizde direnişi yönetenkomitelerimiz var. Bölüm komitelerimiz, bölümkomitelerinden oluşan fabrika komitemiz var. Süreçtartışmalarla, birlikte alınan kararlarla yürütülüyor. Vetaleplerimiz gerçekleşinceye kadar da kararlı birşekilde direnişi devam ettireceğiz.

Ferhat Alsaç: İlk olarak, olduğumuz bölümlerdekadroluların örgütlenmesi gerekiyordu. Bunu başardık.Örgütlenmenin akabinde bölüm komitelerini kurduk.Ve kendi çerçevemizde bir örgütlenmenin yeterliolmayacağını düşünüyorduk. Çünkü taşeronla vebizden daha kötü şartlarda çalışan arkadaşlarımız

vardı. Onların da ne kadar kötü şartlarda çalıştıklarınıbiliyorduk ve buna göz yumamazdık. Bunun için onlarıda kendimizden ayrı görmedik. Ve örgütlenmesürecine onları da dahil etmeye karar verdik. Bölümkomitelerindeki ve kendi bölümlerimizde tanıdığımızdiğer taşeronlardaki arkadaşlarımızla biraraya geldik.Fabrika dışında, oturdukları mahallelerde birarayagelerek bu örgütlenmeyi başarmış olduk.

- Talepleriniz TİS görüşmesinde kabul edilmedi.Buna karşı üretimden gelen gücü kullandınız. Sendikabürokratlarınınsa beklemeci, sürece yayan birtutumu var. Buna karşı ne söylemek istersiniz?

Engin Yılgın: Böyle bir işletmede, 44 tane taşeronolan bir yerde sendikalar örgütlenmeye çokyanaşmazlar. Burada çalışan işçiler adına bu büyük bircüretti. Biz bu cüreti gösterecek inancın olduğuna hepinandık. Biz Ortaçağ’ın kölelik koşullarındaçalıştırılmasına karşı çıkacaklarına inandık. Buradakitaşeron sorunu çözülmeden TİS’in imzalanmayacağıkararlılığı vardı.

Gördüğümüz kadarıyla komitelerin işlemesiyletabandan bütün işçiler bu sürece dahil oluyor.Komiteler nasıl bir çalışma yürütüyor?

Öncelikle biz sendikalaşma süreci yürütürken herbölümle ayrı ayrı toplantı yapıyorduk. Bölümlerinkendi içinde komiteleşmesini planladık. Bölümkomitelerinden oluşan fabrika komitesinde de düzenlitoplantılar alınıyordu. Uzun bir zamana yayılan böyleörgütlü bir süreç vardı. Ve bugün işgal günlerinde degün içinde bir ya da iki kez biraraya geliyoruz. Fabrikakomitesiyle birlikte tartışıyoruz, kararlar alıyoruz.Fabrika içerisinde yeni komiteler oluşturuldu.Güvenlik, teknik, günlük işlerle ilgili komiteleroluşturularak karşılıklı iletişim içerisinde süreç devamediyor.

“İnsanlar ürettikleri gibi örgütlülükleriniyaratabilirlerse kazanırız”

- Taşeron uygulaması önemli bir sorun. Kendiçalıştığınız fabrikada bunun kaldırılmasını talepetmek oldukça cüretli bir adım. Bu talebi güçlendirentemelleriniz neydi?

Ferhat Alsaç: Aynı sahada çalışıp aynı makinelerikullanıyorsak, aynı işi veya benzer işleri yapıyorsak...Sonucunda orada çalışan da insan. Tanıdığımız,bildiğimiz bizim arkadaşımız.

Buna göz yumamazdık. Her şeyden önce insani birboyutu vardı. Onların o kötü şartlar altındaçalıştırılmalarını kabul edemezdik. İnsanlar ürettiklerigibi örgütlülüklerini yaratabilirlerse, biz bunu zatenkazanabileceğimizi biliyorduk. Ve o üretimden gelengücümüzle birlikte kendi örgütlülüğümüzü dekullanarak bu süreci gerçekleştirdik.

- İşgalin öncesinde TİS görüşmeleri vardı.Talepleriniz neydi?

Ferhat Alsaç: Bizim ilk önce 66 talebimiz vardı.

Bunlardan on tanesi temel haklar üzerineydi. En baştataşeronun kaldırılmasıydı. Taşeron sistemine gözyumamazdık. Bunu hiçbir şekilde kabul edemezdik.Patronlar %300, %400 zam da verse 8 ikramiye deverse hiçbir şekilde kabul edemezdik. Bu söz konusudeğildi. İkincisi, çok düşük maaşlar alıyorduk.Maaşların yükseltilmesi üzerinden ilk 6 ay %30 zamtalebinde bulunduk. Bunun dışında üretim primi adıaltında uygulanan her ay aldığımız 200 lira, 150 liragibi değişen para vardı. Bu prim uygulamasınıninsanları yarıştırmasından, üretimde performansdayatmasından dolayı maaşa eklenmesini talep ettik.Artı ikinci 6 ay %10 ve enflasyon oranında zam talepediyorduk. Ve mesai ücretlerimizin yükseltilmesini önesürmüştük. Bunların hiçbiri sözleşme masasında kabuledilmedi.

Onlar bize çok katı bir biçimde yaklaştı. Biz de bukatılığa karşı masadan kalkmış bulunduk.

- Sendikanın yaptığı açıklamalarda geri noktalarvar. Bu yanıyla sendikal bürokrasiye dair nelerdüşünüyorsunuz?

Ferhat Alsaç: Geçmişte de yaşadığımız bir takımörnekler vardı. Farklı farklı fabrikalarda.Sendikalaşmanın ne demek olduğunu hiç sendikalıolmamış bir arkadaşa sorsak o da bilir. Bizimbeklentimiz de farklı değildi. Sendikanın yaptığı sonolaysa bizi üzen, kırıcı ve gerici bir davranıştı. Şubebaşkanının uyuşmazlık zaptı için “tutanağı tutuyorum”,genel merkezinse “böyle bir şey yok” demesi bile birpervasızlıktır. Bunu kabullenemedik zaten.Masadayken başkan tutulduğunu söylemişti. Merkezin15 gün daha süre olduğunu söylemesi bize göresaçmaydı. Bu işçi arkadaşlarımız tarafından da kabuledilmedi. Bu ne ilkti ne de son olacaktır, bundaneminiz. Üretimin olduğu her alanda buna benzerdurumlar gerçekleşecektir. Bütün işçi sınıfının birarayagelmesi ve örgütlenmesi gerekiyor. Mücadele içindene gerekiyorsa onun yapılması gerektiğinidüşünüyorum.

- Son olarak işgalin sınıf mücadelesi içerisindenerede durduğunu, ne gibi kazanımı olduğunudüşünüyorsunuz? Buradan diğer işçi ve emekçileremesajınız var mı?

Engin Yılgın: Toplantılarla biraraya geldiğimizde bufabrikadaki sorunların bu şirketten öteye olduğunu, 44taşeronun olduğu fabrikada böyle bir çalışmabaşlatıyorsunuz. Sınıf hareketi için ileri bir adımatıyorsunuz. Bu işgal ile işçi sınıfı için ön açıcı birkonumdayız. Arkadaşlarımızla böyle konuşuyoruz. Oanlamıyla arkadaşlarımız da artık bunu böyle ifadeediyorlar. Biz bu fabrikada sadece kendi haklarımız içindeğil, aynı zamanda tüm işçilerin hakları için demücadele yürütüyoruz artık. Bizim buradaki zaferimizişçi sınıfı adına bir kazanım olacaktır. Bizim buna vesileolabilmemiz, kendi açımızdan ayrı bir onur olacaktır.Tüm direnişçi işçiler bunun bilincinde.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Zaferimiz işçi sınıfı adınakazanım olacaktır!”

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 07

“Greif işçilerinin direnişinin yanındayız”Sol güçlerden de Greif direnişine dair destek

mesajları yansıdı. Emekçi Hareket Partisi İstanbul İl Başkanı

Özge Akman: Greif işçileri birlikteliklerindenaldıkları güç ile büyük bir direnişe imza atıyorlar.O fabrikaların o patronların üreten işçilerolmadan nasıl çaresiz kaldıklarını nasıl mahkûmkaldıklarını gösteriyorlar. Bu direniş Gezisüreciyle toplumun tüm kesimlerinde yükselenhareketin işçi sınıfı açısından en önemliörneklerinden biridir.

Devrimci Düşünce Topluluğu: AKP iktidarınıntaşeronlaşmayı, güvencesiz ve kayıt dışı çalışmayıtemel düstur haline getirmesine karşı üretimdenve sınıf bilincinden aldığı gücü ve yetkiyi kullananGreif işçileri Türkiye işçi sınıfının iktidarmücadelesine bir soluk kazandırmıştır.

Kazova işçileri gibi Greif işçileri de haklarınısonuna kadar kullanacaktır. Gezi Direnişiesnasında söylediğimiz “bu daha başlangıç”

sloganı ve birlikte direnme hafızamız Greif işçilerinin mücadelesinde de yeni birbaşlangıcın müjdesini vermektedir. AKP iktidarının ve sermayenin 12 Eylül darbesiile birlikte aldıkları “gülme sırası”nı artık devralmanın zamanı gelmiştir!

Devrimci Düşünce Topluluğu olarak Greif işçilerinin direnişinin yanındayız.

BDSP: Dünyanın dört bir yanındaki sınıf hareketinindüzenin dışına taşan seyri Marx’ın şu sözlerini bir kezdaha haklı çıkartmaktadır: “İşçi sınıfı ya devrimcidir yada hiçbir şey!” Ve gelecek her yerde, devrimcileşen işçisınıfına, onun dünya görüşü ve davasına aittir. Geleceksınıf kitleleri ile etle tırnak gibi kaynaşmayı başaran,işçi sınıfının devrimci ve savaşçı partisine aittir.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak, Greifişçilerinin başlattığı işgal eylemini selamlarken budirenişin zaferle sonuçlanması için yerel veuluslararası ölçekte her türlü girişimdebulunacağımızı ilan ediyoruz. Ve son olarak, baştaGreif işçilerinin bağlı bulunduğu DİSK olmak üzeretüm sınıf güçlerini eylemli sınıf dayanışmasınıörmeye çağırıyoruz.

İzmir BDSP: Zaman, İstanbul’da yaktığınız direnişateşini sanayi havzalarında harlamanın, sınıfdayanışmasını büyütmenin, nasırlı ellerimizibirleştirmenin zamanıdır.

Haziran günlerinin emekçi kitlelere bıraktığı “Budaha başlangıç, mücadeleye devam!” şiarınıdalgalandırdığınız fabrikanızdan yükselen sesiniziİzmir’de sanayi havzalarına; Çiğli’ye, Bakırçay’a,Aliağa’ya, Torbalı’ya, Gaziemir’e, Buca’ya taşıyacak,sınıf dayanışmasını büyüteceğiz!

Ankara BDSP: Gelecekleri ve onurları için direnenİşgalci Greif işçilerine selam olsun!” diyen AnkaraBDSP açıklamasında şunlar ifade edildi: “Sermayedevletinin başkenti Ankara’dan sınıf devrimcileri

olarak;gelecekleri ve onurlarıiçin örgütlenen, yürütülen TİS sürecinde taleplerikabul edilmeyince, direnişlerini işgalle taçlandıranGreif işçilerini selamlıyoruz.

Genç komünistler de direnişin safında

Ankara Ekim Gençliği: Bizler Türkiye’nin dörtbir tarafında gençliği devrime ve sosyalizme

kazanma mücadelesini yürüten ve işçi sınıfınınsesini gençliğe taşıyan Genç Komünistler

olarak direnişinizi sahipleniyoruz. Bizlerigeleceksizliğe mahkûm edenlerden, sokakortasında katledenlerden, üniversiteleripiyasaya açanlardan hesabı, işçi sınıfınındevrimci iktidar mücadelesi ilebütünleşen gençlik soracaktır. Gençlikiçerisinde artan reformist algılar, militandirenişlerle bir bir kırılacak, gençlik işçisınıfı mücadelesinin bir parçası olacaktır.

İzmir Ekim Gençliği: Okullarımızsermayeye peşkeş çekilerek paralı hale

getiriliyor. Bilimsellikten uzak, ezberci bireğitim sistemi ile sermayeye hizmet edecek

birer robot haline dönüştürülmek isteniyoruz.Bizler tüm bu baskı ve sömürünün farkında ve

buna karşı mücadele ediyoruz. Kurtuluşun siz işçilerinbirliğinde ve mücadelesinde olacağını söylüyor veinanıyoruz. Yapmış olduğunuz işgal ve direniş bizgençliğe yol gösteriyor. Büyük işçi direnişleri olan 15-16 Haziranlar’da, Kavel’de ve Tariş’te işçi sınıfınınyanında yer alan gençlik, bugün de Greif’ta, Punto’da,Feniş’te işçilerin yanındadır.

“Buz kırılmış, yol açılmıştır!”

Yaşasın enternasyonal dayanışma!BİR-KAR: İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu

olarak, Greif Çuval işçisi sınıf kardeşlerimizin haklı veonurlu kavgasını kendi kavgamız olarak görüyor, yürektenselamlıyoruz. Bulunduğumuz her yerde yerli uluslardanişçi ve emekçilere onların haklılığını anlatacağımızı,maddi ve manevi her türlü desteği sunacağımızı ilanediyor, yerli ve göçmen tüm uluslarından işçileri,emekçileri, ilerici ve devrimcileri Greif işçisi sınıfkardeşlerimizle enternasyonal destek ve dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.

İsviçre BİR-KAR: Bu onurlu ve militan eyleminizi İsviçre BİR-KAR olarak bizler decoşkuyla karşıladık, işgal eyleminizi sıcak duygularla yürekten selamlıyoruz.Direnişiniz boyunca bulunduğumuz alanlarda, sizlerle an be an gün be gündayanışma içinde olacağımızı bildiriyoruz. Yalnız olmadığınızı bilmelisiniz.Direnişinizin kazanımla sonuçlanması için İsviçre’de de size her türlü desteği sunaraksesinizi ve taleplerinizi yerli ve yabancı sınıf kardeşlerimize, devrimci ve ilericikamuoyuna ulaştırmanın azami gayreti içinde olacağız.

Stuttgart BİR-KAR: Biz Stuttgart’tan işçiler olarak sizlerle dayanışma eylemlerinibaşlattığımızı bildirmekten büyük bir onur duyuyoruz. Bu zor ve şerefli günlerinizdeyalnız değilsiniz.

İlk elden, sizlerin çağrısını Almancaya çevirerek uluslararası alanda sesiniziduyurmayı amaçlıyoruz. Değişik ülke işçilerini sizlerin onurlu ve haklı mücadelenizledayanışmaya çağıran “Greif işçileriyle enternasyonal dayanışmaya!’’ çağrısını fabrikaönlerinde ve öncelikle Türkiyeli işçilerin ve gençlerin yoğun olarak bulunduklarıalanlarda dağıtarak sesinizin yankısı olmaya çalışacağız.

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 07

Veli Coşkun: Aylıklarımız oldukça düşüktü.Sendikalı olmak istiyorduk. İkramiyelerimizin olmasınıistiyorduk. İşyerinde çalışma saatlerimiz çok uzundu,12 saat çalışıyorduk, izin dönemlerinde, gecevardiyalarında, fazladan çalıştığımız zamanlar içinmesai ücreti vermelerini istiyoruz.

Ancak onlar bu haklarımızı vermediler. Mesaiücretlerinin ödenmesi konusunda sıkıntılar var ve bukonudaki adaletsizliğin düzeltilmesini istedik. Koşullarbu şekildeydi.

Bundan sonraki süreç için ümitliyiz ve kararlıyız.Dünkü durum ile bugünkü durum arasında dağlarkadar fark var.

Cüneyt Çankaya: Sabah saat 08:00’de işebaşlıyoruz. Akşam 18:00’de normal paydosumuz var.‘Mal yetişecek’ vs. deniliyor ve saat 21:00’e kadarçalışıyoruz. Bir insanın çalışamayacağı kadarçalıştırılıyoruz. Örneğin bazı arkadaşlarımız, normaldebir işçinin yıllık çalışması gereken mesai saatleriniaşıyor. Bir arkadaşım bir ay içerisinde 120 saat mesaiyapabiliyor. Bunun için direnişe başladık.

Direnişe başlamanın başlıca sebeplerinden biri detaşeron sistemi. Aldığımız düşük ücret, haklarımızınverilmemesi, işçi arkadaşlarımızın paralarını düzenlialamaması, evine rahat gidememesi, 45 günde birpara almamız ve benzeri olaylar var. Bu bir savaştı vehepimiz bunun farkındaydık. Ben buraya geleli üç ayoldu. Daha öncede beş yıllık bir geçmişim var burada.Askerden geldim ve üç ay sonra direnişe çıktım.Sadece kendim için direnişe başlamadım.Arkadaşlarım için, onların hakları için buradayım.Taleplerimiz kabul edilene kadar da buradayız.

Cihan Öksüz: Biz burada işe başladığımızda bize ilksöylenen şey sabah 08:00 akşam 18:00, Salı vePerşembe 21:00’e kadar çalışma, yemek, servis vesigortaydı. Bunları bize sosyal haklarımız olarakdayatıldı. Bir lütufmuş gibi gösterildi. Bunlar zatenverilmesi gereken şeyler. Mesaiye kalmayanarkadaşlarımızı işten çıkarıyorlar. Ayrıca taşeronsisteminde çalışıyoruz. Biz işe alındığımızda taşeronubilmiyorduk.

Birçok kişinin borcu var. Mesaide çalışmayamecburuz, mesela geçen ay 120 saat mesai yaptım.Normalde bir ayın içerisinde fazladan 12 gün 7-24fazladan çalıştım.

Direnişe giden süreç ise bir yıl öncesinden başladı.

Bu işe girişen abilerimiz oldu. Mesela Ferhatarkadaşımız var, 8 Kasım’da işten çıkarıldı. Amadirenişe başladık, fabrikayı işgal ettik ve işçiarkadaşımızı geri aldırdık. Sendikaya güvenseydikFerhat arkadaşımızı geri aldıramazdık. Daha fazlasayıda arkadaşımız işten atılabilirdi. Sendikanın başkada olumsuz örnekleri oldu. Başka fabrikalardaarkadaşlar işten çıkarılıyor, hala sendikanın budurumla ilgili bir girişimi yok. Biz o eylemiyapmasaydık, bahsettiğim işçi arkadaş da işinikaybedecekti.

Bundan sonraki süreçte hakkımızı alana kadardireneceğiz. Üç gündür direnişteyiz, kış ayları, havalarçok soğuk ama emeğimizin hakkını alana kadar, direnedirene kazanacağız. Buna inanıyoruz. “Ölmek vardönmek yok!” diyoruz.

Yetiş Demir: Maaşlarımız düşük. 10-15 yıllıkarkadaşlarımız dahi asgari ücretle çalıştırılıyor. İkinciolarak taşeron firmalarda çalıştırılmamız. Taşeronfirmaların işçilere hakkını vermemesindenkaynaklanıyor. Bu sebeplerle direnişe başladık.Sendikal örgütlenmemizi oluşturduk. Sonunda dabugünlere geldik. Umarız taşeron kaldırılır, haklarımızverilir ve bizde işimizin başına geri döneriz. Bizimtemennimiz bu. Ama toplu sözleşmede çıkan sonuçlarbizi bunu yapmaya mecbur bıraktı. Yani işveren 50talebi kabul etti belki ama aslolan taleplerimizi geriyebıraktı, masada bunları reddetti. Bu eylem için bizikendileri zorladılar.

Temennimiz bunun olumlu bir sonuç vermesi veTürkiye’de de sömürülen işçi arkadaşlarımızın haklarınırahat bir şekilde alabilmelerini sağlamak. İnşallah bubaşarılı olur. Türkiye’de de böyle bir çalışma ortamıyaratılırsa işçiler açısından çok güzel bir kazanımolacaktır. Daha iyi bir yaşam standardı yakalanacak.

Çalıştığımız fabrika çok büyük bir firma. Şu andaçuval üretimi olsun, diğer malzemeler olsun,Türkiye’de üzerine yok. Fabrika Amerikalılar’ın elinegeçmeden önce ihracatta yedinci sırada olan birfabrika. Her şey ortada. Bugün bir bant fabrikasındadört tane ikramiye veriliyorsa burasının da işçisinerahat bir şekilde bunu verebilmesine engel yok. Ayrıcayakacak yardımı ödenmesini istiyoruz. Taşeronbünyesinde çalışmak istemiyoruz.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

“Ölmek var dönmek yok!”Feniş işçileriyle

dayanışma ziyareti

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Umut-Sen, Kazova işçileri ve Şişli forumları, Feniş işçilerinidirenişlerinin 154. günü 9 Şubat’ta ziyaret etti.

Şişli’den Gebze’de bulunan Feniş Alüminyumfabrikasına otobüsle giden destekçiler, fabrika önünegeldiklerinde sloganlarla işçileri selamladılar, sonrafabrika içerisine geçtiler.

“Fiili meşru mücadele yürütüyoruz”

Fabrika içerisinde, Feniş İşyeri Temsilcisi direnişsüreçlerine dair bilgilendirme konuşması yaptı.Özellikle 2001 yılından itibaren ücretlerindegecikmeler yaşandığını dile getiren temsilci, direnişsürecine kadar ücretlerini çeşitli eylemlerle aldıklarını,iki defa da iş durdurma eylemi yaptıklarını belirtti.Patronun üretimi durdurmasının ardından işçilere,“paranızı yasal yollardan alın” dediğini aktarantemsilci, bunun karşılığında fabrikayı işgal ettiklerini,fiili-meşru eylemlere başladıklarını, daha sonra dapatronla protokol imzaladıklarını dile getirdi. Temsilci,ziyaretçilere de teşekkür ederek, emek dostlarınındirenişe güç kattığını sözlerine ekledi. Ziyaretçiler dahasonra işyeri temsilcisine direniş süreci ile ilgilisorularını yönelttiler.

Sohbet sırasında gelen Çelik-İş Gebze Şube BaşkanıŞerafettin Koç, işyeri temsilcisinin sözünü bölerekdirenişle ilgili bir bilgilendirme konuşması yaptı. Dahasonra ziyaretçiler Koç’a, direniş ve direnişte sendikanınaldığı tutumla ilgili sorular yönelttiler.

Eleştirilere tahammül edemedi

Zaman zaman gerginleşen tartışmada Koç,ziyaretçilerin sorularına hukuki durum ile cevapvermeye çalıştı. Eleştirilere tahammül edemeyen Koç,sesini yükselterek, eleştirilerin haksız olduğunu iddiaetti. Daha sonra sohbetin bulunduğu alandan gidenKoç, işçileri de “Toplantı yapacağız” diyerekziyaretçilerin yanından uzaklaştırmaya çalıştı. Buduruma rağmen işçiler ve destekçiler sohbete devametti.

Ziyaretin sonunda işçiler ve destekçiler birlikte“Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganlarını haykırdılar.Ziyarete Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu veMücadele Birliği de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 07

- DİSK’in tarihi ve bugünü üzerine neler söylemekistersiniz?

- DİSK, 1967’de kuruldu. Kemal Eroğlu, Rıza Kuasgibi, aynı zamanda TİP’ten milletvekili seçilmiş kişilertarafından kuruldu DİSK. Kısa dönemde Türk-İş’tenkopuyorlar. DİSK’in kurulmasındaki en büyüksebeplerden birisi Kavel ve Paşabahçe direnişleridir.Kavel işçi direnişinde verilen zamlar bir süre sonra gerialınıyor. Bu da Kavel Kablo işçilerinin direnişine yolaçıyor ve direniş zaferle sonuçlanıyor. Paşabahçe’deaynı şekilde gelişiyor. Türk-İş yönetimi ile Demirelhükümeti dediğimiz dönemin Adalet Partisiuzlaşmaya, grev kırıcılığına gidiyor. İşçiler sendikanın,sarı sendika olduğunu, işçi sınıfının sendikasıolmadığını, bir ihtiyaç olarak işçi sınıfının sendikasıolması gerekliliği üzerinde görüş birliğine varıyor. Türk-İş’ten ayrılan bir kısım sendika ile DİSK kuruluyor.

1970’lere gelindiğinde Türk-İş’deki sendikalarınbirçoğu DİSK’e geçiyor. 1970’lerin ortalarında 15-16Haziran patlak veriyor. Hükümet, Türk-İş’inkongresinde DİSK’i kapatmak için elinden geleniyapıyor. Kongrede “DİSK’in çarkına ot tıkacağız!”söylemleri gündeme geliyor. DİSK’i kapatmak içinkanunlar çıkartılıyor, kararlar alınıyor. Bu durum 15-16Haziran sürecini yaratıyor. İşçiler başta Gebze olmaküzere ülkenin çeşitli yerlerinden gelerek Taksim’eyürümeyi hedefliyorlar. Bu yürüyüşe en çok destekveren sendikalar Türk-İş’e bağlı sendikalardır. Direnişteölen 3 işçi Türk-İş’e bağlı sendika üyelerindendir.Mesele sınıfsal birliği yaratarak, desteği vererekbiraraya gelmektir. İşçi sınıfına inanan insanlar DİSK’edestek vererek alınan kararların geri çekilmesinisağlayıp DİSK’in kapatılmasına engel oluyorlar.Anayasa Mahkemesi denmesine rağmen işin özündedireniş var. Direniş meyvelerini veriyor.

1976’da yüzlerce insan Taksim Meydanı’ndabiraraya geliyor. Faşist olan bir mahkeme, DGM, DİSKöncülüğündeki mücadele sonucu kapatılıyor. Bu noktaçok önemlidir. 1977’de 30 milyonluk ülkede, 500 bininsan Taksim’e akıyor. Bu da egemen, sömüren sınıfıdoğalında rahatsız ediyor. Önünü kesmek için birkatliam provası yapılıyor. Polis tarafından 34 insankatlediliyor. Bugün hala faili meçhuldür, kimlerin bukatliamı yaptığı. Oranın düzenini kim sağlıyorsasorumlusu da odur. 33 yılın ardından suçluluların halabulunamamış olması suçlunun devlet olduğunu bir kezdaha kanıtlıyor. Çünkü herkes kendi içinde beslerkendi pisliğini.

1980’e gelindiğinde ülkede sadece DİSK kapatılıyor.Neden DİSK kapatılıyor. Gerçekten devrimci olduğuiçin kapatılıyor. 1980 sonrasında DİSK’in bütünsendikaları kapatılıyor. Bir süre veriliyor “ya siz bırakınya da biz kapatacağız!” diye. DİSK kapanıyor. 12 senesonra 1992’de DİSK tekrar toparlanıp faaliyetlerinebaşlıyor. Fakat bence 1992’de toparlanıp faaliyetlerinebaşlayan DİSK, eski DİSK değildir. 1994’te MilliGüvenlik Kararları’yla işbirliği içerisindedir. 1997’de 28Şubat’ı desteklemiştir. Bu destek bence hiç doğru biradım değildir. İşçi sendikasının yeri işçi sınıfının,ezilenlerin yanıdır. DGM’lerin kapatılması ile yapılan

faaliyet sonuç aldı. Şimdi ise ACM’ler, ÖYM’ler var.DİSK’in bunlarla ilgili çok büyük bir çalışması mevcutdeğil. Kısmi olarak var gibi görünüyor, raporlar varbunlarla ilgili. Fakat esaslı bir direnme söz konusudeğil. Son dönemde işçiden yana bir tavır sergilemiyor.Kendi üyesi olan avukat Taylan Tanay ve çalışanı ŞenayYılmaz’ın 6 ay tutukluluğu gözetilerek -12 Eylülfaşizminin çıkarttığı bir yasadır bu ki yasada atmayadair bir kesinlik yoktur- işten atılmışlardır. DİSK bizimgözümüzde asla işveren değildir, olamaz! Sendikayıyönetenler ne kadar sistemle iç içe olsalar da, işbirliğide yapsa devrimci sendikaların asıl yeri işçilerin,devrimcilerin, tutsak devrimcilerin yanıdır. ÖYM’lerinkaldırılmasında tarihte oynadığı rol gibi şuan da bunauygun davranmalıdır. Ancak bu şekliyle DİSK başarıyaulaşabilir, baraj dediğimiz haksızlık ve hukuksuzluğu buşekilde kaldırabilir. Diğer sendikalardan farkını açık venet bir şekilde ortaya koymak zorundadır. DİSK yüzünüişçilere dönmelidir.

- Sendikalardan doğru yapılabilecek bir şey var mısizce?

- Kendi sendikam da dahil var olan işçilerle sınıfsalanlamda bilgilendirilecek, sınıf bilincikazandırılabilecek toplantılar yapılması gerekiyor.Hangi partiye oy verdiği, siyasal anlamda hangi görüşesahip olduğu hiç önemli olmamakla beraber ezen veezilen çelişkisinin net bir şekilde ortaya konulmasıgerekmektedir. AKP iktidarı faşistçe saldırıyordursınıfa, en ufak bir eyleme bile, hak ve özgürlükleretahammülü yoktur. Bugün AKP vardır, yarın başka birparti olacaktır. Mesele A partisinin gitmesi, Bpartisinin gelmesi değildir. Önceki kendine sol diyenhükümetler en büyük gaspları yaptılar, emeklilik yaşınıyükselttiler. Örnekler çoğaltılabilir. Burada önemli olanbu ülkede sömüren misin, sömürülen misin sorusununcevabıdır. “A partisi gelince DİSK daha rahatörgütlenecek. Bizim tarafımızdaki parti gelince hemenörgütleneceğiz” söylemleri en büyük yanlışlardanbiridir. Özellikle belediyelerde çalışan işçiler için enbüyük tehlikedir bu. Çünkü son 20 senede büyükşehirbelediyelerine baktığımızda en büyük kaybı DİSK’ebağlı Genel-İş yaşamıştır. Bu işçinin değil, işvereninörgütlendiği anlamına gelir. İşverenle işbirliği yapılarakburalarda yer tutulmuş, sendikal mücadeleyle bualanlara girdiğini iddia edilmiş. Fakat işçiler başkasendika ve sınıf bilinci olmadığı için buralardaörgütlenmiştir. Bu sınıfa hizmet etmek değildir.

- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?-Marx “Bütün ülkelerin işçileri birleşin!” diyor. Ben

de Türkiye’deki bütün işçiler-emekçiler ezildiklerinoktayı görsünler diyorum. Bugün AKP iktidarı varyarın başkasının cumhuriyetçilikle, solculuklaezmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur. Bu kurumlar içinde önemlidir. Tabelalara değil yapılan işlerebakılmalıdır. Mevlanın “ya olduğun gibi görün ya dagöründüğün gibi ol!” sözünü söylemekten başka biryol yoktur. Teşekkürler.

Kızıl Bayrak / Ankara

“DİSK yüzünü işçileredönmelidir!”

Manisa İşçi Kültür SanatDerneği’nden çağrı

Uzun, sabırlı ve güçlü bir ön çalışma sonrasındaManisa’da işçilerin, emekçilerin, gençlerin yeni birmücadele mevzisi açılıyor, MÜCADELENİN SESİYÜKSELİYOR.

Yaklaşık altı aylık bir ön çalışma ile Manisa’dakiilerici işçilere, emekçilere ulaşarak “neden dernek” ve“nasıl bir dernek” üzerine haftalık düzenli toplantılarve sohbetler gerçekleştirdik. Bu toplantılar sonucuortaya çıkan kararla mahalle ve fabrika komisyonlarıoluşturarak tek tek ev, kahve ziyaretlerigerçekleştirdik.

Yine kurduğumuz bu komisyonlarla dernek tüzüğüoluşturarak önümüzdeki sürece dair mücadeleprogramı ortaya koyduk.

Bu çalışmalar sonucu ilk başta derneğin yerinintutulmasından iç hazırlıklarına kadar her şeyin toplamkolektif, coşkulu bir çalışma sonucu hazırladık.Derneğin açılışının duyurusu için 13 Nisan’a Manisalıişçilerin kürsüsü olacak bir etkinlik planladık.

Sistemin dayattığı çürümüş kültüre ve sanata karşıkendi atölyelerimizi kurarak derneğimizin temel şiarıolan “Yeni bir dünya yeni bir kültür”ü yaratmak oldu.Bu çerçevede İKSD şiir-tiyatro ve İKSD müzikatölyelerimizi kurduk.

Kurduğumuz dernek komisyonu ile düzenlitoplantılar alarak haftalık eğitim çalışmaları belirledik.Bu kapsamda yaklaşan seçimlere dair İKSD olarak“Seçimler ve tutumumuz”, “Güncel politik gelişmelerışığında işçi sınıfı ve seçimler” başlıklı iki söyleşigerçekleştirdik. İşçi sınıfının kurtuluşunun yegâneyolunun ancak ve ancak kendi birleşik ve fiili-meşrumücadelesinde olacağını, seçim sandıklarıyla değil 15-16 Haziranlar’dan, Haziran Direnişi’nden ortaya çıkanruhla derneği ve mücadeleyi yükseltmek gerekliliğinivurguladık.

13 Nisan’da yapacağımız açılış etkinliği önhazırlıkları kapsamında yaklaşan 8 Mart EmekçiKadınlar Günü ve seçimler gündemi üzerinden yaklaşıkbir aylık program oluşturduk. Bu çerçevedeoluşturduğumuz program şöyle:

* 12 Şubat (Çarşamba) saat 18.00: Demir ÇeneliMelekler (Film gösterimi )

* 16 Şubat (Pazar) saat 13.00: Av. İmdat Ateş’le işçisorunları üzerine soru-cevap (Panel )

* 23 Şubat (Pazar) saat 13.00: Kadın sorunu veseçimler (Panel )

* 2 Mart (Pazar) saat 13.00: 8 Mart EmekçiKadınlar Günü etkinliği

Manisa’da devrimci ve ilerici işçiler olarak yoğunbir çalışma ile derneğimizin açılış etkinliğinehazırlanıyoruz.

İşçilere, emekçilere, gençlere; her türlü baskı veasimilasyona uğrayan Alevilere, imha ve inkâr ileterbiye edilmeye çalışılan Kürt emekçilerineçağrımızdır:

Derneğimizi açarak Manisa’da mücadelenin sesiniyükseltiyor ve herkesi bu mücadeleye güç vermeye,omuz vermeye çağırıyoruz.

Yaşasın işçilerin birliği! Yaşasın örgütlü mücadelemiz!

Manisa İşçi Kültür Sanat Derneği

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 07

İstanbul Bayrampaşa Topçular’da bulunan KaracaFabrikası’nda iki işçi, patronun sendikadan istifa etmebaskıları karşısında geri adım atmayınca, iştençıkarıldılar. TEKSİF Sendikası’na üye işçiler RamazanTurhal ve Yusuf Ceviz, işe geri alınma talebiyle fabrikakapısında direnişe başladılar.

Biri 6, diğeri 10 yıldır Karaca-Narin Triko’da çalışaniki işçi, yıllarca 12 saat ve üzerinde çalıştırıldıklarını,haklarının ödenmediğini, çalışma ve ücret koşullarınındeğiştirilmediğini ifade ettiler. Direnişçi işçiler,Fabrikadaki çalışma ve ücret koşullarının iyileştirilmesiiçin sendikaya üye olduklarını fakat patronun sendikayıtasfiye etmek için işçilere baskı uyguladığını, e-devletşifrelerini alarak istifa ettirdiğini ve kabul etmeyenleriişten çıkardığını belirtti. İşe iade davası açıp kazananişçilerin olduğu, fakat patronun üst mahkemeye itirazda bulunduğu aktarıldı.

İşten atmaya kılıf ‘patrona hakaret’!

Karaca-Narin Triko patronunun işçilerin iştençıkarıldıktan sonra hiçbir haktan yararlanmaması içinİş Kanunu’nun 25/2 (Ahlak ve iyi niyet kurallarınauymayan haller ve benzerleri) maddesindençıkarıldığına vurgu yapıldı.

İşçiler, sendikalı olduktan sonra işyerinde çalışmasaatinin 12 saatten 8 saate düştüğünü, verilmeyenhakları için mücadele etmeye başladıklarını belirttiler.

İşçilerden Ramazan Turhal, geçmişe dönük

haklarını talep ettiğini fakat verilmediğini, bu nedenledava açtığını belirtti. Patronun, hem davayı geriçekmesi hem de istifa etmesi için baskıyı arttırdığını,son olarak “patrona hakaret ettiği ve iş huzurunubozduğu” gerekçesiyle işten çıkarıldığını ifade etti.Yusuf Ceviz, sendikadan istifa etmesi için baskıuygulandığını fakat kabul etmediği için işten atıldığınıbelirtti. İşçilerin sendikadan atılmaları için bahaneleryaratıldığını, tüm işçiler üzerinde baskı olduğunuvurguladı.

İşçiler, işe geri dönene kadar fabrika önündedirenişçilerini sürdüreceklerini belirtiyorlar. Her günkapı önünde sendika önlükleri ile bekleyişlerinisürdüren işçileri, direnişlerinin üçüncü günündeTEKSİF üyesi işçiler yalnız bırakmadı. İş çıkışıdirenişçilerin yanına gelen sendika üyesi işçilerhalaylar çektiler. İşçiler, fabrika kapısında bekleyen sivilpolislerin olduğunu, müzik çalmalarına, nerdeduracaklarına karışarak taciz ettiklerini belirttiler.

İşçi sömürüsüyle büyüyen Narin Grup

1993 yılında İstanbul’da kurulan Narin Grup; ÇiftGeyik Karaca, De Blasio, Nardi, İbrahim Güneş ve Narinmarkalarını bünyesinde bulunduruyor. Narin Grup,İstanbul Bayrampaşa’da 5000 metre kare kapalı alanasahip üretim tesisi bulunuyor. Ayrıca İngiltere,Almanya, Polonya, Belçika, Rusya, İsrail, İtalya veHollanda gibi birçok ülkeye ihraç ediyor.

Karaca-Narin Triko’dadireniş!

Çalışandan vergi soygunuarttı!

Sermaye düzeninin vergi sistemi emekçilerinsefalet ücretlerini kırıntıya çevirmeye devam ediyor.Yeni vergi düzenlemeleriyle işçilerin ücretlerindenkesintiler artıyor.

Konuyla ilgili Türk-İş’in “İşçi ücretlerininvergilendirilmesinde adalet istiyoruz” başlığıylayayınladığı açıklamada mevcut vergi sistemi yüzündengelir ve kazanç üzerinden toplanan verginin yaklaşıküçte ikisinin ücretliler tarafından ödenir hale geldiğibelirtildi.

“Ticari ve serbest kazanç sahiplerinin önemli birbölümü ise vergi mükellefi yapılamamıştır” denilenaçıklamada düzenin ücretli çalışanların sırtındanbeslendiği vurgulandı. Vergi mükelleflerinin 3’te 2’likpaydasını oluşturan ücretlilerin vergi dilimlerinedeniyle aylık gelirlerinde ciddi erimeler oluşmayabaşladığı, bu nedenle “sabit gelirli” ifadesinin yerini“azalan gelirli” ifadesinin aldığı ifade edildi. Türk-İş,örneğin aylık 2 bin 200 lira maaş alan bir ücretlininartan oranlı vergi dilimi nedeniyle 225 lira ücretkaybına uğradığını hesapladı. Bu ücretlinin senebaşında aldığı net ücreti yıl sonunda da alabilmesi içinmaaşına yüzde 16,7 zam yapılması gerekiyor.

Patron işçiyle eşit!

Türk-İş, 2006’dan bu yana uygulanan vergininsistemi nedeniyle asgari ücretlilerin ödediği vergiyüzde 20’ye çıktığına dikkat çekti. Türk-İş, ücretlileryönünden vergi adaletsizliğinin özellikle 2006’dayapılan vergi değişikliğiyle daha da arttığı belirtiliyor.Yapılan değişiklikle, ticari kazanç sahipleri vergisinde 5puanlık iyileştirme yapılarak ilk vergi dilimi yüzde 15’eindirildi ve yüzde 25’lik dilim de 27’ye çıkarıldı. Türk-İş,“En büyük vergi ödeyicisi olan işçileri işverenlerle aynıoranlarda vergilendirmek haksızlıktır” dedi.

Türk-İş çözüm olarak “kazanç oranında vergi”önerisini sunsa da bunun yaşamda bir karşılığınınolmadığı biliniyor. Zira sorun tek başına ne kadar vergialındığı değil, vergilerin hangi sınıf için kullanıldığı ileilgilidir. İşçi ve emekçilerin vergileriyle finanse edilenkamu kurum ve kuruluşlarının kapitalistlerinyağmasına açıldığı, sömürü düzeninin tümkurumlarıyla kapitalistler için çalıştığı gerçeğikarşısında işçi ve emekçilerin insanca yaşanabilecekkoşullara ulaşmasının tek yolu devrimci sınıf kavgasınıbüyütmek oluyor.

Suriyeli iki işçi hayatını kaybettiKonya merkeze bağlı Karatay ilçesi Kayacık Araplar Mahallesi’nde bulunan bir inşaatta çalışan üç Suriyeli işçi,

barınacak yerleri olmadığı için inşaatın önünde bulunan kamyonun konteynerinde kaldılar. İşçiler ısınmak içinkovada kömür yaktılar.

Sabah saatlerinde uyanan Mustafa Javver adlı işçi zehirlendiklerini fark ederek, diğer iş arkadaşlarına haberverdi. Hastanesiye kaldırılan işçilerden Muhammet Zervini ile Cesim El Musa hayatını kaybetti.

Dilovası’nda iş kazasıGebze Dilovası’na bağlı Diliskelesi Mahallesi’nde meydana gelen iş kazasında Ş.A ve C.A isimli işçiler ağır

yaralandılar. Çalıştıkları işyerinde dolum pompasının olduğu tanktan püsküren fenol isimli kimyasal madeninivücutlarına temas etmesi sonucu yaralanan işçilerin bu durumu denetimsizliğin, işçilerin yaşamlarında nasıl ağırsonuçlar yarattığını bir kez daha gösterdi.

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 07

Seçimler yaklaştıkça düzen partileri de adaylarınınetleştirmeye başladı. AKP bulunduğu durumitibariyle üzerine en çok söz söylenen düzen partisiolmakta. Sonrasının ne olacağı devam edecek iç ve dışgelişmelere bağlı olmakla birlikte, AKP için seçimlerönemli bir yerde durmakta. Erdoğan’ın “ustalıkdönemi” tarihe bir çöküş dönemi olarak da yazılabilir.

Ancak AKP’nin boşluğunu doldurmak için yenidenrevize edilen bir CHP gerçeğini unutmamak gerekiyor.İşçi ve emekçilere Haziran Direnişi’ni de arkasınaalarak kendini pazarlayan CHP, AKP-cemaat arasındakigerici dalaşmadan da istifa etmeye çalışıyor. Bunuyaparken cemaate göz kırpmaktan çekinmeyen CHP,sağdan saymayı ihmal etmiyor.

Liberal ve reformist solunda büyük çaba gösterdiği,toplumsal muhalefetin AKP karşıtlığına indirilmesi,emekçilerde yaratılan bilinç kirlenmesinin dışında ençok da CHP’nin işine yaramakta. Şimdilerde birçokkişinin diline dolanan şiar ‘AKP gitsin de...’ ile başlıyor.AKP dışındaki herkes, dünün “ilim önderi”, “hizmet”gönüllüsü Gülen de dahil bunu istiyorlar.

İstanbul’da kimliği herkesçe malum olan Sarıgül,Ankara’da “faşist” Mansur Yavaş, Antakya’da halaBelediye Başkanı olan “gerici” Lütfü Savaş, Balıkesir’demerkez sağın eski temsilcisi DYP’den parlamentoyaseçilmiş Sami Sözat, Kayseri’de yine DYP’nin eskimilletvekili Osman Çilsa, Bursa’da yine DYP kökenliNecati Şahin, Çorum’da eski DYP Genel BaşkanYardımcısı Kenan Nohut, CHP’nin sağ şerittekisürücüleri.

Yine İstanbul Fatih’te Necmettin Erbakan’ın yeğeniSabri Erbakan, Bahçelievler’de ANAP kökenli SaffetBulut, Bodrum’da Demokrat Parti kökenli MehmetKocadon’da bunlardan biri. Elbette CHP’nin isteyip dehayata geçiremediği böylesine başka girişimleri deoldu. Adana’dan girmediği parti kalmayıp son olarakMHP’den Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan,sonradan yolsuzluk suçlamasıyla görevden alınanAytaç Durak gibi.

Antakya Belediyesi için adı ilk geçenlerden olan

Mete Aslan’ı da unutmamak lazım. Mafyabağlantılarıyla bilinen Aslan, MHP’den BelediyeBaşkanlığı yaptığı İskenderun’da Hrant Dink’inöldürüldüğü gün “Ya sev ya terk et’’ pankartlarıastıracak kadar bir vatanseverdi! Son olarak MHP’ninAntakya adayı olarak açıklandı.

CHP, tüm bunları emin adımlarla yaparken, HaziranDirenişi’nde gözünü kaybeden, ağır yaralanan isimlerede belediye meclis listelerinde yer vermekte. Klasikseçmeninin de böylece gönlünü hoş tutmayaçalışmakta. Düzen partilerinde şu sıralar çıkarçatışmaları sonucu çokça görülen istifalar, doğal olarakCHP’de de yaşanmakta. Bunların tüm düzen partileriiçin olağan olduğunu düşünürsek, CHP’nin asılgerçeğini daha kolay görebiliriz.

Tılsımlı sözcük ‘AKP gitsin de...’ olunca geriye kocabir sömürü düzeni gerçeği kalıyor. Sadece yerelseçimlerle AKP’nin gitmeyeceği bilinse de, bu sonuçErdoğan ve ekibinin bavullarını toplamasınıhızlandıracak. Ve sonrasında cumhurbaşkanlığıseçimlerini genel seçimler izleyecek.

AKP gidecek ve bu kez balkon konuşmasını yapanErdoğan olmayacak. Herkes kucaklanacak, hoşgörürüzgarları estirilecek ama bu düzen tümyaşanmışlıkları ve yaşanacaklarıyla olduğu gibikalacak. Servet-sefalet arasındaki uçurum büyümeyedevam edecek. Bugün bile belediye saraylarındankentlere hükmedenler taşeron köleliğini sürdürürken,o zamanda işçileri kölece çalışma ve yaşam koşullarınamahkum etmeye devam edecekler.

Beyaz Saray’ın yeni müdavimleri ekranlarda pozverecek. Büyük projelerin yeni stratejik ortakları, ulviamaçlar için yan yana gelecekler. Kapitalist-emperyalist sistem yeni işbirlikçileriyle yoluna devamedecek.

Eğer işçi ve emekçiler, sadece ‘AKP gitsin de...’ ileyetinmeyip, “bu düzen de yıkılsın” demezlerse, içindegeleceğimizin çalındığı bu oyunda ‘uysalcasömürülenler’ olmaya devam edeceğiz.

AKP de gitsin,düzen de yıkılsın!

Hırsızın biri çalarken...Aç gözlü hırsızların gözünü diktiği ganimet işçi ve

emekçilerin alınteridir, emeğidir. Doğal kaynaklarıntalanından elde edilen büyük vurgunlardır. İşlerinegeldiğinde “kamu kaynakları” için, “tüyü bitmemişyetimin hakkı” masalları anlatanların nasıl bir hırsızlıkşebekesi olduğu daha net görülmektedir. Her gün yenibir haberle karşılaşmaktayız. Kim nerede, nasıl, nekadar çalmış? Artık iş o kadar yüzsüzlüğe vardırılmıştırki inkar etme gereği bile duyulmamaktadır. Buncahırsızlık açığa çıktıktan sonra diyorlar ki “çaldık ama birsorun bakalım, niye çaldık?”

Babasının izinden giden Barış Güler rakip çeteninhışmına uğrayanlardandır. Evinde arama yapılırkendoğal olarak Bakan babasını arar. Bu işlerin kurduMuammer Güler sorar oğluna; “Ne var oğlum seninevinde?” Babasının “pinti” oğlu cevaplar; “Hiçbir şeyyok baba.” O hiçbir şeyi sorar baba Güler; “Para nevar?” Oğlanın kendi harçlıklarından biriktirdiği “üç beşkuruş” vardır. Babası kendinden bilir oğlunu, iyi tanır,tekrar sorar; “Kaç para?” Azıcık demiştir ya babasına,altı üstü “1 trilyon civarı para vardır o kadar.” Bu işleribilir babası, oğlunun kolayca sıyrılabilmesi için tüyoyuverir hemen; “Senin şimdi anladığım kadarıyla RızaZarrab’la bir rüşvet ilişkisinden bahsediyorlar.Diyeceksin ki bir danışmanlık işim var. Gayr-ı resmiyapıyorum. Benim alacaklı olduğum dayımın oğlubunların yanında çalışıyor.” Valilik, İçişleri Bakanlığıyapmış bir düzen siyasetçisinin oğluna verdiğiöğütlerdir bunlar. Oğluna kol kanat geren ne iyi birbaba örneği değil mi?

Bu hırsızlık şebekesinin bir başka üyesinin de birmedya kuruluşu ile ilişkisi açığa çıkmıştır. Kendisinesorulur; “Sabah ve ATV’yi satın aldınız mı?” NihatÖzdemir: “Hayır doğru değil.” Soru yenilenir; “Sabahve ATV’nin yeni patronuna 100 milyon dolar verdinizmi?” Özdemir: “Evet verdim. Ama borç verdim.”Yeniden sorulur; “Nasıl ispatlayacaksınız?” Özdemir’incevabı pişkincedir; “Her şeyi legal, her şeyi temizyaptık.”

Şebekenin işleri artık tümüyle açığa çıkmaktadır.Yapılanları inkar etmenin bir anlamı yoktur. Erdoğanda kartları açık oynayanlardandır. Zaten “Alo Fatih”hattı ile Haber Türk üzerinden, hırsızlık düzenindeçarkların nasıl döndüğü, medyanın nasıl bunlarınparçası yapıldığı alenen ortaya çıkmaktadır. Erdoğan,yandaş basına nelerin haber olup olmayacağınıdirektiflerle iletmektedir. Tüm medya organları buhırsızlık şebekesi için bir “Meclis TV’dir.” Hangihaberlerin nasıl yapılacağı, kimlere yer verileceği,yaşananların nasıl saptırılacağı bir dudaktan çıkacaksözcüklere bağlıdır.

AKP’nin düştüğü bu durum şimdilerde başkahırsızlarında ellerini ovuşturmasına neden olmaktadır.Çünkü biri gider biri gelir, makam mevki sahibi olan enbüyük vurgunu, en büyük talanı yapar. Yani düzendeğişmez, sadece hırsızlar yenilenir. Zira bu sömürü vehırsızlık düzeninde çarklar böyle dönmektedir.

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 07

Demokrasi paketlerikervan olup geliyor

Sermaye hükümeti AKP’nin 5. paketi TBMMAnayasa Komisyonu’nda kabul edildi. Resmi adıyla“Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi AmacıylaÇeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı”komisyon toplantısında kabul edildi.

Eylemlerin yeri hakkında mahallinin en büyükmülki amirine belediye başkanları ile siyasi partiler,meslek örgütleri ve sendikaların görüşünü alması şartıgetirerek danışma kararı getirilen tasarı eylemlerinpolis tarafından kayıt altına alınmasını, eylemin‘yasadışı’ olduğu andan itibaren bitirilmesidayatmasını yasaya ekleyerek asıl misyonunugösteriyor.

Siyasi partilere eş genel başkanlık sıfatı hakkını,köylere eski isimlerinin verilebilmesini, seçim yardımıalan partilerin barajını %3’e çekmeyi demokrasi sayanhükümet, yeni hazırlıklar yaptığını açıklayarak oyalamataktiğini sürdürüyor. Komisyon 5. paketi kabul ederken‘İnsan Hakları Eylem Planı’ da yeniden şekillendirildi.Seçim sonrası yasalaşacağı ifade edilen planla ‘vicdaniret’, ‘gözaltındaki kadına kadın doktor imkanı’, ‘hastahakları’ gibi makyajlarla demokrasi aldatmacası devamedecek. Seçim dönemi boyunca propagandasınasarılacakları bu vaatlerin içinin yine boş olacağı aşikar.

Vicdani ret karşılığında askerlik süresinin iki katıkadar kamu hizmeti şartı getirerek bir taşla iki kuşvurulmak isteniyor. Bir yandan insanlarınhayatlarından iki yıl çalarak devlete çalışmazorunluluğu getirilirken diğer yandan “zorunlulukkalktı” propagandası yapılıyor.

Gözaltında sağlık raporu için yapılan muayenedekadınlar için kadın doktor ‘imkanı sağlanması’ ‘büyükgelişme’ olarak sunuluyor. Fakat aynı düzenlemeye,işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkinsoruşturmalarda muayenelerin teknolojik araçlarlakayıt altına alınması da ekleniyor. Kayıtların başkaamaçlarla kullanılması, işkenceden şikayettebulunacak kişinin üzerine baskı uygulanması gibisonuçlar yaşanmasıysa fazlasıyla mümkün.

AKP’nin sıkça dillendirdiği “işkenceye sıfır tolerans”politikasının karşılığının polis şiddetinin sistematikuygulanması olduğu günümüzde, yine aynıargümanlar tekrarlanıyor. Kolluk görevlileriyle ilgiliihbar ve şikâyetlerin tek elden değerlendirilmesi içinKolluk Gözetim Komisyonu kurulacağı ve işkence vekötü muamelenin cezasız kalmasının önleneceği iddiaediliyor. Böylece cezasızlığın devlet politikası olduğugerçeği örtbas ediliyor.

Plan kapsamında bir dizi benzer vaatle sözdedemokrasi dağıtılmaya devam ediliyor. Göstermelik,makyaj düzenlemelerinin ardında baskı ve denetimuygulamaları en ağır haliyle sürdürülüyor. İşkencekorunuyor, fişleme rutinleşiyor, “yasaklar kalktı”denirken yasaklar yaşamı kaplar hale geliyor. Artanbaskı ve yasaklara rağmen iktidarı kaybetme korkususürüyor. Düzen ne yaparsa yapsın kitleler demokrasialdatmacasına kanmıyor, sokakta mücadele sürüyor.Demokrasi paketleri kervanı sıralanmaya devam etsede işçi ve emekçilere paketlerden özgürlükçıkmayacağını herkes görüyor.

Tren son istasyona yaklaştı!Bu fotoğraf Batıkent-Sincan Metrosu’nun açılış

törenine ait. Erdoğan bu açılış törenine yolarkadaşlarıyla birlikte katıldı.

Bu törende yaptığı konuşmada Erdoğan şöyle dedi:“Ankara’ya kapanıp kalan bir hükümet olmadık. Hepyollarda olduk. Ankara’daki devlet dairelerindekaybolan bir hükümet olmadık. Ankara’ya kapanıpkalan, dışarı çıkamayan, diğer 80 vilayete kendisinikapatan bir hükümet olmadık.”

Haksız sayılmaz Erdoğan. Ne yollar kat ettiler şuzamana kadar. Kendilerinden önceki sermayepartileriyle aynı yollardan geçip, hız rekorları kırdılar.Her şey için çok kolay, ustaca yalan söyleyebildikleriniispatladılar. Yeri geldi “en demokrat”, yeri geldi “envatansever” oldular. Tüm bunları yaparken üretilentüm zenginlikleri sırayla çalıp çırptılar.

Şimdi yine hep beraber binmişler trene, gidiyorlar.Makinist Gül olmuş, Erdoğan yola bakıyor, Gökçekmutlu. Bu tren bin bir cefayla yolculuk yapılan, o“geciken, belki de hiç gelmeyen” kara tren değil.Yoksul emekçilerin özlem ve ayrılığı yüklü değil butrene. Vagonlarında katar katar parayla belli biristikamete doğru yol alıyor.

Deniz Feneri, altın kaçakçılığı, tarihi eser kaçakçılığı,hayali ihracat, usulsüz para transferleri, usulsüz imar,TOKİ, HalkBank, İzmir Devlet Demiryolları, Sarraf’lar,gemicikler, Bilaller, Bakan çocukları bu trenin uğradığıduraklardan...

Son durağa yaklaşmış olmanın verdiği bir panik vartren yolcularında. Yola ilk çıktığı istasyonda ‘muhteremhocalarını’ arkada bırakmışlardı. Üzerlerindeki “milligörüş” etiketli ‘iş önlüğünü’ çıkarıp yeni bir gömlekgiymişlerdi. İlerde belki yine yollar ayrılacak, makinistbelki ‘buraya kadar’ diyecek. Kimi belki bir sonrakidurakta ‘müsait bir yerde inecek var’ deyip, bir başkatrene binecek.

Vagonlara yüklü paralar henüz boşaltılmamışken,yağmalanacak daha çok yer varken karşıda yanıpsönen ışıklarla son istasyon görünür gibi oluyor. Seslergeliyor uzaktan. Yolsuzluklardan geçen yol ya bitecekya da yeniden başlayacak. Son istasyonda bu treninyolunu gözleyenler de var. Kimileri vagonlara kendiçaldıklarını yüklemek için sıralarını bekliyor.

Ancak işçi ve emekçiler de bu treni bekliyor.Vagonlarına yüklü emeklerini geri alacakları günler içinbekliyorlar. Hırsızlığa, talana, yağmaya, sömürüye sonverecekleri günler için bekliyorlar. Yaşatılan tümzorbalıkların, çekilen tüm tarifsiz acıların hesabınısormak için bekliyorlar. Bu trenin şimdiki yolcularınında, binmek için can atanların da defterlerini dürmekiçin az kaldığını bilerek bekliyorlar.

Gebze’de hazırlık toplantısıGebze BDSP, 8 Mart ve seçimler döneminde yürütecekleri çalışmaları planlamak üzere hazırlık toplantılarını

sürdürüyor. Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili 2 Mart tarihinde gerçekleşecek etkinliğin hazırlıklarınınkonuşulduğu toplantıda, etkinlik programının hazırlıkları çerçevesinde yürütülen çalışmaların planlaması yapıldı.

8 Mart gündemi ile birlikte seçimler süreci de ele alındı. Reformist-parlamenterist hayallerle işçi veemekçilerin bilincini düzen içine hapsedenlerin karşısında, seçim aldatmacasının teşhir edileceği ve sermayesınıfından hesap sorulacağı seçim sürecinin önemi vurgulanan toplantıda, yürütülecek çalışmalar üzerinekonuşuldu.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 07

Oy istiyorlar… İşçileri en beterinden bir köleliğemahkum etmek için bizden oy istiyorlar. Çalışmasaatlerinin uzamasını, ücretlerin daha dadüşmesini, kıdem tazminatı hakkının ortadankaldırılmasını, kuralsız çalışmanın tek kuralhaline gelmesini istiyorlar.

Oy istiyorlar… Kadınlarımızı evehapsetmek için bizden oy istiyorlar.Toplumu yeniden Ortaçağ karanlığınagötürmek, 3 çocuk fetvaları ile sermayeiçin yeni ucuz işgücü nesilleri yetiştirmekistiyorlar.

Oy istiyorlar… Gençlerimizingeleceğini çalmak için bizden oy istiyorlar.Eğitimi tamamen paralı hale getirmek,parası olmayanı sermayenin çarklarındaöğütmek istiyorlar.

Oy istiyorlar… Halkları birbirlerinedüşman etmek için bizden oy istiyorlar. YıllardırTürk ve Kürt halkını birbirine düşman etmeyeçalıştıkları yetmedi, şimdi de emperyalistlerin çıkarıiçin Suriye halkına düşman olmamızı istiyorlar.

Oy istiyorlar… Baskı ve zulüm düzenlerinin devametmesi için bizden oy istiyorlar. Yeni yasaklarla nefesalmamıza bile engel olmak, polisleri ile yeni destanlaryazmak; Ethemler’i, Ahmetler’i, Mehmetler’i,Atakanlar’ı, Ali İsmailler’i, Medeniler’i, HasanFeritler’i katletmeye devam etmek istiyorlar.

Oy istiyorlar… Kentlerimizi yağmalamak içinbizden oy istiyorlar. Evlerimizi başımıza yıkmak,yerlerine rezidanslar ve alışveriş merkezleri yapmak,bizleri şehrin en ücra köşelerine sürmek istiyorlar.

Oy istiyorlar… Rant ve vurgun düzenindenpaylarına düşeni almak için bizden oy istiyorlar. Köşebaşlarını tutup ihaleleri yandaşlarına peşkeş çekmek,ayakkabı kutuları ile milyonları götürmeye devametmek istiyorlar.

Oy istiyorlar… Adına kapitalizm dedikleri sömürüve yağma düzenlerinin devam etmesi için, yoksulluğuve yolsuzluğu kaderimiz olarak kabul etmemiz içinbizden oy istiyorlar.

Ama ARTIK YETER. Bizim kapitalist sömürü veyağma düzenine verecek oyumuz yok. Ondan soracakhesabımız var.

* * *Bir bunalımlar ve savaşlar düzeni olan kapitalizm

çoktan ömrünü doldurdu. 1989’da Sovyetler Birliğidağıldığında kapitalizmin ebediliğine dair atılannutuklar çoktan tuzla buz oldu. Refah toplumumasalının yerini yeni krizler, barış toplumu masalınınyerini ise tüm dünyayı kan gölüne çeviren yenisavaşlar aldı.

Milyonların öfkesi ise gecikmedi. Latin Amerika’da,Avrupa’da ve emperyalist kapitalist sistemin mabediAmerika’da milyonlar “Başka bir dünya mümkün!”diyerek sokakları ve meydanları dolduruyor, 2008krizinin ardından “Wall Street’i işgal et!” diyerekkapitalist-emperyalist dünya sistemini hedef alıyordu.On yıllarca tüm irinini “az gelişmiş ülkelere” akıtarakyaşayan emperyalist-kapitalist dünya sistemi artıkkendi mabedinde sarsılıyordu.

On yıllarca emperyalist merkezlerin tezgahlarında

kefen biçilen Ortadoğu halkları ise “Arap Baharı” ileayağa kalktı. 2008 krizinin yıkıcı etkisi tüm dünyayıetkisi altına almışken Tunus’ta işsiz bir üniversitemezununun kendisini yakması ile kıvılcım yangınadöndü. Alevler içinde kalan, emperyalist merkezlerdetezgahlanan “Büyük Ortadoğu Projesi”, çöküşühızlanan ise emperyalist-kapitalist dünya sistemininbizzat kendisi idi.

Emperyalist efendilerin Ortadoğu halklarınamodel ülke olarak pazarladıkları Türkiye’nin ise tümbu gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değildi. 12Eylül’den beri bir korku imparatorluğu haline gelmişTürkiye’de de milyonlarca işçi ve emekçinin öfkesimutlaka patlayacaktı. Kaldı ki, 12 yıldır emperyalistefendilerine ve yerli tekellere her türlü hizmetieksiksiz yerine getiren AKP hükümetinin, bu hizmetiile gözleri kamaşmış, kendisini vazgeçilmez sanmayabaşlamıştı. Yıllar boyunca emperyalist merkezlerdenaldığı desteğin yanı sıra Gülen Cemaati ile kurduğukirli işbirliği sayesinde sermaye devletinin hemen tümkurumlarını ele geçiren AKP, böylece artık sadece birhükümet partisi olmanın ötesine geçiyor, bir iktidarodağı haline geliyordu. Böylece o, raydan çıkmış birtren misali, işçi emekçilere yönelik her türlü hakgaspının yanı sıra tüm toplumu Ortaçağ karanlığınasürükleyecek dinci-gerici politikaların taşıyıcısı halinegeliyordu.

Türkiye dev kitle hareketinin ilk öncü sarsıntısı, iştebu koşullarda 31 Mayıs günü patlak verdi.Kapitalizmin kenti yağmalayan ve talan edenpolitikalarına karşı gerçekleşen azgın polis terörü ilebirlikte tüm ülkede milyonlarca emekçi 12 Eylül ilebirlikte inşa edilen korku duvarlarını yıkmaya başladı.Ne gitgide azgınlaşan polis terörü, ne itidal çağrıları,ne de reformistlerin kitle hareketini denetim altınaalmaya çalışan politikaları kar edebildi. Milyonlargünler ve hatta haftalar boyunca meydanları terk

etmedi. Azgın devlet terörüne karşı kararlı ve militandirenişleri ile milyonlar emperyalist-kapitalist dünyadüzenini derin bir korkunun içine sürüklediler.Egemenlerin yüzünden korku akarken, dünyanın

dört bir yanında sokağa çıkan emekçiler “BurasıTaksim!” diyerek Haziran Direnişi’nin etkisini

sınırların ötesine taşıyordu.Egemenler ne kadar çabalasalar da Haziran

Direnişi’nin sarsıcı etkisini kırmaları mümkünolmadı. 12 Eylül’ün korku duvarlarını yıkmışolmanın getirdiği özgüvenle, kitleler artıkdaha kararlı ve inançlı bir şekilde sokaklaraçıkıyor, geleceğe daha büyük bir umutlabakıyorlar.

Egemenler için ise yeşeren bu umutlarıyeniden köreltmenin tek bir yolu var.

Seçimler…İşte bu yüzden 30 Mart seçimleri çoktan bir

yerel yönetim seçimleri olmanın ötesine geçmiştir. 30 Mart’ta yapılacak olan emperyalist dünya

sistemine göbekten bağlı olan Türkiye kapitalistdüzeni için bir güven oylamasıdır.

İşte bu yüzden AKP, bugüne kadar verdiği hizmetinkarşılığı olarak elde ettiği mevzileri terk etmemek içintüm pervasızlığı ile saldırmaya, kendisi ayakkabıkutuları ile milyonları götürürken makarna paketleriile işçi ve emekçilerin onurlarını satın almaya çalışıyor.

İşte bu yüzden CHP, efendilerin yorulan atıdeğiştirmek isteyeceğini çok iyi bildiği için kendisionun yerine yerleşmeye hazırlıyor. Bir yandan işçi veemekçileri sahte vaatlerle kandırırken, diğer yandanefendilerine kendisini kanıtlayabilmek için gericiodaklarla her türlü işbirliğine girmekte en küçük birsakınca dahi görmüyor.

İşte bu yüzden MHP, AKP Hükümeti bu kadaryıpranmış ve efendilerinin gözünden düşmüşkenparsadan kendisine de pay çıkar mı telaşı ile sağa solasaldırıyor.

İşte bu yüzden, Haziran Direnişi’nde milyonlarınöfkesini dizginleme telaşına düşen reformist akımlar,CHP’deki sağa kayışı kendilerine malzeme yapıyor,sermaye düzeninin burjuva sol muhalefet boşluğunudoldurmaya hazırlanıyor.

İşte bu yüzden, ufku demokrasiciliğin ötesinegeçmeyenler, burjuvazinin sınıf iktidarı orta yerdeduruyorken güya kuracakları “yerel iktidarlarla”kitlelerin sorunlarını çözebileceklerini vaaz ediyorlar.

İşte bu yüzden, efendilerine hizmette sınırtanımayan tüm sermaye partileri ile burjuvaparlamentosunda yer kapabilmek için canhıraşçırpınan reformistler, işçi ve emekçileri 30 Mart’taTürkiye’de sermaye egemenliğine onay vermeyeçağırıyor.

* * *21. yüzyılın bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler

dönemi olduğunu söyleyen Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu ise işçi emekçileri devrime hazırlanmayaçağırıyor.

30 Mart yerel seçimlerine 3 büyük kentte bağımsızsosyalist belediye başkan adayları ile katılan BağımsızDevrimci Sınıf Platformu, çürümüş kapitalist düzenekarşı tek seçeneğin devrim olduğunu haykırıyor.

“Tek seçeneğin devrim!”

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 07

Düzen cephesinde işlerin nasıl gideceğinibelirleyecek kritik bir seçim dönemine girmişbulunuyoruz. 30 Mart yerel seçimleri ile yaz aylarındayapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi, 2014’ü bir seçimyılına dönüştürmektedir. Yerel seçimlerde ortayaçıkacak tablo, 2015 genel seçimlerinin kaderini dedolaysız olarak etkileyecektir. Halihazırda sürenşiddetli iç dalaşma nedeniyle sürekli kan kaybı yaşayandinci parti, koşulların kendisi için elverişli olmasıdurumunda, 2014’e erken bir genel seçim sığdırmayıda isteyecektir. Bu olmasa bile seçimler, önümüzdekibirbuçuk yılın en temel gündemi durumundadır.Nitekim sermaye partileri kadar parlamentarizmçizgisinde kümelenmiş Türkiye sol hareketinin faaliyetve etkinliklerine de çoktandır seçim hesapları yönvermekte, her şey seçimlere endeksli hale gelmişbulunmaktadır.

Gündemdeki yerel seçimlerin önemi

Seçim yılının ilk halkası olan yerel seçimler zatenuzun bir dönemdir gündemin en önemli maddesidir.Bu bile meselenin büyük rant ve yağma kaynaklarıolarak belediyelerin ele geçirilmesinden öteye biranlamı ve işlevi olduğunu gösteriyor. Şüphesiz işin rantyanı da büyük bir önem taşımakta ve düzen partileriarasındaki kirli rekabeti alabildiğine kamçılamaktadır.Buna ek olarak yerel seçimlerin temel özelliklerindenbiri de hükümet partisi için bir güvenoyu özelliğitaşımasıdır. Düzen muhalefeti için yerel seçimlerindaha çok rant boyutu öne çıkarken, hükümet partisi enaz rant kadar, yönetme gücünü pekiştirme işleviyle deilgilidir. Dolayısıyla her yerel seçimde hükümetpartileri, devlet kurumlarındaki etkinliklerinin sağladığıavantajların yanısıra, kitlelerin daha “iyi hizmet”verileceği beklentisiyle kendilerine eğilim duymalarınıda kullanarak oy oranlarını korumayı, mümkünseartırmayı hayati önemde görmektedirler. Halenişbaşındaki AKP için de durum budur.

Fakat dinci-gerici akımın Türkiye’nin son on küsuryılına tartışmasız bir şekilde damgasını vuraniktidarlaşma süreci, bu dönem boyunca gerçekleşenyerel seçimleri öncekilerden belirgin bir şekildeayırmıştır. Gerek 2004 gerekse 2009 yerel seçimleri,AKP’nin iktidar mevzilerini büyütüp tahkim etmesinde,en az genel seçimler kadar önemli aşamalar oldular.2014 yerel seçimleri ise, henüz son bir yılın gelişmeleriyaşanmamışken bile, AKP iktidarı tarafından kritik bireşiğin atlanması olarak ele alınmaktaydı. O buseçimleri, bugüne kadar adım adım ele geçirdiği iktidarmevzilerini sağlama alıp kalıcılaştırmanın, böylecegerici ideoloji ve kültürü toplumsal yaşamın tümalanlarına zorla dayatarak yerleşik hale getirmenin birdönüm noktası saymaktaydı. Başkanlık sistemini deiçerecek yeni bir anayasayı ve buna uygun yeni yasal-

hukuki mevzuatı zorlanmadan çıkarabilmesi, seçimyılının ilk etabı olan yerel seçimlerdeki başarıylamümkün olabilirdi. Bunu riske edecek her türlü etkeniortadan kaldırmak için de 2013’e hızlı bir giriş yaptı.Özellikle 2012 yazından itibaren, kendisine büyüksıkıntılar yaratma potansiyeline sahip Kürt sorununuyeni bir oyalama manevrasıyla denetim altındatutabilmek için “İmralı görüşmeleri” sürecini başlattı.Dış politikada Suriye’deki iflasın tahribatını minimumaindirebilmek için tüm olanaklarını sonuna kadarzorladı, vb...

Ne var ki geçtiğimiz yılın bir dizi önemli gelişmesigelinen yerde AKP’nin hesaplarını altüst etmişbulunuyor. Bu gelişmelerin başında, dinci gericikoalisyonun son yıllarda zaten yüzeye vurmuş, HaziranDirenişi’nin sarsıntısıyla da gittikçe derinleşen ve2013’ün son ayında geri dönülmez bir noktaya sıçrayaniç iktidar dalaşması gelmektedir. Karşılıklı her türlü kirliyöntemin kullanıldığı, sermaye düzeninin meclis,adalet-yargı, kolluk teşkilatı vb. temel mekanizmalarıkonusunda sıradan kitlelerdeki geleneksel meşruiyetyanılsamasını bile erozyona uğratan dalaşma, AKP’yesürekli kan kaybettirmekte, gündemdeki yerelseçimleri onun için bir de bu yönüyle varlık yokluksorunu haline getirmektedir. Denebilir ki, 11 yıllıksürecin kaderini tayin edecek denli önem kazanmıştırönümüzdeki yerel seçim.

Dinci gericiliğin iktidarlaşma süreci veiktidar dalaşı

AKP’nin iktidarlaşma serüvenine bakıldığında,sürecin bu aşamaya varmasının şaşırtıcı olmadığıgörülecektir. AKP, 28 Şubat müdahalesinin bir ürünüolarak, ABD emperyalizminin ve yerli işbirlikçilerinin“milli görüş”ü ehlileştirme çabalarının sonucu olarakortaya çıktı. Erbakan çizgisine hep mesafeli duran, CIAile dolaysız ilişkilere sahip bulunan, dolayısıyla ABDemperyalizminin hizmetinde hareket eden Cemaat’inde doğrudan desteğine dayandı. Türkiye’de 2000-2001krizinin geleneksel düzen partilerini yerle bir ettiğikoşullarda girilen 3 Kasım 2002 seçimlerinde, üçtebirlik oy oranıyla mecliste üçte ikilik bir çoğunluk eldeetmeyi başardı.

Daha en baştan ABD’nin 11 Eylül sonrasında gemiazıya alan saldırgan politikasına büyük bir uyumgösteren dinci koalisyon, rejimin geleneksel sahipleri(generaller ve TÜSİAD) tarafından başlangıçta kerhenkabul gördü. AKP, Ecevit döneminin Kemal Dervişprogramını harfiyen uygulaması, özelleştirmesaldırısındaki kararlılığı, AB uyum yasaları adı altındasermayenin ihtiyaçlarını karşılayan kölelik ve baskıyasalarını kolayca çıkarması vb. sayesinde nispi biristikrar görüntüsü de oluşturdu. Aynı dönemdekapitalist dünyada spekülatif sermayenin yüksek oranlı

Seçim yılı ve

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 07

faizleri garantiye alarak akacak yer aradığı birkonjonktüre girilmişti. Yüksek faiz garantisiyle malialana akan sıcak para sayesinde ve emekçi kitlelerinçalışma ve yaşam koşulları her geçen günağırlaştırılarak, borç ekonomisinin sorunsuzcasürdürülmesi sağlandı.

Tekelci sermaye gerek eğitim, sağlık, ulaşım gibikamu hizmetleri alanında hız kazanan özelleştirmeler,gerekse ağır sömürü koşullarında, tarihinin hiçbirdöneminde olmadığı oranda palazlanma imkanı buldu.Ağır sömürüden elde edilen servet bir yana, örneğinAKP döneminde kalıcı hale getirilen depremvergilerinden elde edilen yaklaşık 50 milyar TL,özelleştirmelerden elde edilen 50 milyar dolar daemperyalist ve yerli tekellerin kasalarına aktı. 65milyar TL’yi bulan işsizlik sigorta fonu da yine tekellerinihtiyaçlarını karşılamak için kullanılıyor. AKP’nin halaövünebildiği “ekonomik başarı”nın gerisinde, bütünbunların yanı sıra 130 milyar dolardan 350 milyardolara sıçrayan dış borçlar yatmaktadır. Maliyebakanının deyimiyle “bu ülkede alınan her 100 liralıkvergi gelirinin 86 lirası faize” gitmektedir.

11 yıllık AKP iktidarının Türkiye’nin işçi veemekçilerine faturası toplumsal gelişmişlikendekslerinde daha açık görülebilir. Örneğin, AKP’nin“demokratikleşme” yasalarıyla, ekonomik başarıyla,“bölgesel liderlik vizyonu” ile övündüğü Türkiye, 11yılın sonunda kişi başına gelirde 57’incilikten63’üncülüğe, insani gelişmişlikte 85’incilikten95’inciliğe, cinsiyet uçurumu endeksinde 105’incilikten135’inciliğe, basın özgürlüğünde 99’unculuktan154’üncülüğe gerilemiş bir ülkedir.

Dinci parti, kitlelere böylesine ağır bir faturaödetmeyi, sınıf ve kitle hareketinin zayıflığı yanısıratırmandırdığı faşist baskı ve devlet terörü sayesindebaşarabildi. AB’ye uyum, demokratikleşme gibialdatmacalar eşliğinde yapılan yasal-hukukidüzenlemelerle Türkiye tam anlamıyla polis devletihaline getirildi. Bu dönem boyunca dış politikada ABDemperyalizmiyle tam uyuma büyük bir dikkatgösterildi. Emperyalizmin bölgesel planlarının iflasınakadar BOP’un etkin bölgesel taşeronu olmaya gayretetti ve bununla yeni-Osmanlıcı hayallerinigerçekleştirebileceği vehmine kapıldı. ABDemperyalizmi tarafından yakın zamana kadar “ılımlıİslam”ın model ülkesi olarak pazarlanması bu hevesiayrıca kamçıladı.

İlk yıllardan itibaren düzenin ihtiyaçlarıçerçevesinde rakipsiz olması, kitlelere ödettiği ağırfaturaya rağmen oy desteğini artırabilmesi,emperyalist ve yerli tekellerin desteğini daha açıkşekilde arkasına almasını sağladı. Böylece hemdoğrudan temsilcisi olduğu sermaye gruplarınıalabildiğine semirtti, hem medya alanında muazzambir güç oluşturdu, hem de devleti ele geçirmekte

büyük avantajlar kazandı. Dinci-gerici partinin tek başına hükümet oluşuyla

yeni bir aşamaya giren rejim krizi, bu koşullarda birkaçyıl geçici bir dengede götürülebildi. 2007Cumhurbaşkanlığı seçimi rejim krizinin artık kontrolaltında tutulamayacağı bir dönüm noktasınagelindiğinin işaretlerini vermekteydi. Generallerin 27Nisan müdahalesi üzerine rejimin gelenekselsahipleriyle daha açık kavga dönemi başladı. Oydesteğini büyütmüş olmak dışında bu kavgada avantajsağlayan en önemli etkenlerin başında hiç kuşku yok kiABD’nin açık desteği gelmekteydi. Emperyalizminbölgesel politikalarına uyumda bazı noktalarda (Kıbrıs,Ermeni sorunu, Kürt sorunu vb.) sorunlu olangeleneksel devlet bürokrasisi ve ordu, bizzat ABD-ABemperyalizminin açık desteğiyle tam da bu sorunlarüzerinden yapılan “açılım” manevralarıyla etkisizkılınmaya başlandı. Bu sürecin “Ergenekon”operasyonlarıyla yeni bir aşamaya evrildiğini, dinci-gerici koalisyonun ordu, yükseköğrenim, anayasamahkemesi başta olmak üzere yüksek yargı vb.kurumları tümüyle ele geçirmesiyle sonuçlandığınıbiliyoruz.

Dinci-gerici koalisyonun başarısı bununla da sınırlıkalmadı. AKP’nin iktidar mevzilerini büyütmehamleleri, “darbelerle, kirli savaş dönemiylehesaplaşma”, “demokratikleşme”, “temiz toplum” vb.yalanları eşliğinde aynı zamanda Türkiye solunun birkesimi ile Kürt hareketinin ona yedeklenmesini desağladı. Bu ise kitlelerde geniş ölçekli yanılsamalaryaratmakta dinci partinin işini daha da kolaylaştırdı.AKP’nin son iki seçim başarısında “ekonomik istikrar”

görüntüsü kadar bunların da önemli bir rol oynadığıtartışmasızdır.

İktidar dalaşının dönemeçleri

Dinci koalisyondaki iç kavganın belirgin biçimdeyüzeye vurması, bu sürecin sonlarına tekabületmektedir. İktidarlaşma sürecinde sıkı işbirliği, aynızamanda gücün, dolayısıyla devasa sömürü ve rantkaynaklarının bölüşümüyle mümkün olabilmişti. Fakatöte yandan bu süreç AKP şefinde aşırı bir güçyığılmasına, dolayısıyla rant ve iktidar paylaşımında tekyanlılığa, zamanla yol arkadaşlarını bile olur olmazhırpalamaya varacak bir aşırılığa yol açtı. Bu kendini,salt propaganda düzeyinde değer taşısa bile, İsrail veABD’yi rahatsız edecek söylemlerde de dışa vurdu.

MİT olayı ile yüzeye vuran iç iktidar kavgası,emperyalist odakların onayını da alan bir terbiyeihtiyacının kendini dayatmasıdır. Haziran Direnişi, buaçıdan emperyalistler ve Türk burjuvazisi için büyük biruyarı olduğu gibi, dinci güçler arasındaki kavganınderinleşmesini de sağladı. AKP’nin öğrenci evleri vedershane manevralarının bundan sonra gündemegelmesi tesadüf değildi. Nihayet dinci güçler arasındakidalaşma 17 Aralık operasyonuyla geri dönülmez biraşamaya sıçradı. Bunun yerel seçim kampanyalarınınbaşlangıcına denk getirilmesi ise, meselenin terbiyeoperasyonunu aştığını göstermektedir.

Zira 2013 yazı sadece Türkiye’de değil, aynızamanda Mısır ve Tunus üzerinden de “ılımlı İslamprojelerinin” hiç değilse AKP ve türevi partiler

devrimci sınıf çizgisi

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 07

şahsında kesin çöküşüne sahne oldu. Dinci partilerin,Türkiye gibi modern kapitalist toplumlarda bir dönemiçin emperyalist ve işbirlikçi burjuvazinin ihtiyacınıkarşılasalar bile, güç kazandıkları ölçüde sosyal,siyasal, kültürel kutuplaşmaları kışkırtan, sınıfsalçelişkileri keskinleştiren, etnik ve mezhepselayrımcılığı körükleyen, böylece merkezkaç eğilimleribüyüten bir çizgi izlemeden kendi kitle tabanlarınıkoruyamayacakları bir kez daha net bir şekilde ortayaçıktı. AKP’nin hala da tutunabilmesinin en büyüknedeni, henüz yerine konulacak bir alternatifinhazırlanamamış olmasıdır. Cemaat bu alternatifoluşturma ihtiyacına uygun hareket etmekte ve buona ABD emperyalizminin desteğiyle birlikte düzenmuhalefetini de yedeklemek biçiminde büyükavantajlar sağlamaktadır. Böylece 11 yıllık sömürücüortaklığın biriktirdiği tüm hesapları AKP’ye yıkıpsıyrılmanın yolunu da döşeyebilmeyi ummaktadır.

Sınıf ve emekçi kitle hareketinin yeni dönemi

Halihazırda gündeme damgasını vuran, yerelseçimlere apayrı bir önem kazandıran bu gelişmeleri,geçtiğimiz yılın en önemli olayı olan HaziranDirenişi’nden bağımsız ele almak mümkün değildir.Dinci-gerici koalisyonun on bir yıl boyunca iç ve dışpolitikadaki saldırgan çizgisinin, ekonomik ve sosyalyıkım politikalarının, siyasal hak ve özgürlüklerihedefleyen saldırganlığının biriktirdiği tepkilerinpatlamasıyla yaşanan büyük direniş, düzenin yenibiçimler alan siyasi krizinin derinleşmesindetartışmasız bir rol oynadı. Düzen güçlerinin kendi içkavgalarının sadece emperyalist ve yerli egemenlerinplan ve tercihlerine bağlı olmadığı, işçi ve emekçi kitlehareketinin dolaysız etkisiyle belirlendiği apaçık birolgudur.

Sınıf ve kitle hareketinin son on yıl boyunca dasüren parçalı, dağınık ve zayıf tablosu, AKP iktidarınınen büyük avantajıydı. Tekil fabrika direnişleriüzerinden işçi sınıfı, genel ve özgül sorunlar üzerindenkamu emekçileri ile gençlik kitleleri sürekli mücadeleiçinde olsalar da, bu birleşik-militan bir düzeyeulaşmadı. SEKA ve TEKEL gibi öne çıkan bazı direnişlerile 2007’den itibaren militan bir atmosfer yaratanTaksim 1 Mayıs eylemlerini saymazsak, işçi-emekçihareketi verili zayıflığını aşamadı. Haziran Direnişi isebirleşik ve militan karakteriyle, egemenleri zorlayacakbir sıçrama noktası oldu. Emekçi kitle hareketibakımından bir eşiğin atlanması anlamına gelen buçıkış, sadece düzen cephesindeki gidişatı etkilemeklekalmadı. Kendinden sonraki hareketli sürece veeylemlere de coşku ve militanlık kazandırdı. Yankısınınhala da sürüyor olmasını ise bahar dönemihareketliliği açısından önemli bir imkan saymak gerek.İşçi ve emekçilerin dikkatinin seçim yoluylaparlamenter hayallere çekilmeye çalışılmasının güncelplandaki en etkili panzehiri Haziran’ın militan kitlepratiği hattıdır. Hem AKP ve düzen gerçekliğini teşhiretmesi, hem de geniş yığınlara gerçek mücadelealanını göstermesi yanıyla, bahar dönemindeyaygınlaştırılması gereken, Haziran Direnişi’ninmücadeleye devam çağrısıdır.

Kürt sorununda gelişmeler ve yerel seçimler

Toplumsal mücadele dinamikleri açısındangeçtiğimiz yılın en belirgin zayıflıklarından biri, Kürthalkının tasfiyeci “çözüm süreci” aldatmacasısayesinde edilgenliğe itilmesi oldu. 2013 başlarındaaçıklanan “İmralı görüşmeleri” Kürt hareketi saflarında

içselleştirildikçe, Kürt halkının mücadele dinamizminitörpüleyen bir etkene dönüştü. AKP’nin bu aldatmaca-oyalama sayesinde nasıl rahat nefes alabildiği, son biryılın toplamına bakan herkes tarafından açıklıklagörülecektir. İlk beş aylık süreç dinci-gericiliğin gücünegüç katan bir siyasi atmosfer yarattı. Reformist Kürthareketiyle birlikte ona eklemlenmiş reformist solçevreler bu atmosferin oluşumunda adeta ellerindengelen her şeyi yaptılar. Kürt sorununda “demokratikçözüm ve cumhuriyetin demokratikleştirilmesi” çizgisi,Kürt hareketini, AKP gibi bir gericilik odağınınaçmazlarını gözetecek bir tutuma kadar savurabildi.Bu salt Haziran Direnişi karşısında izlenen tutarsızpolitikayla da sınırlı kalmadı.

Kürt hareketinin düzen içi çözüm çizgisine veAKP’ye bağladığı temelsiz umutlar, onu Türk sermayedevletinin Rojava’ya karşı izlediği saldırgan politikakarşısında bile yalpalamalara itebilmiştir. “İmralısüreci”nin ilk aşamalarından itibaren RojavaKürtlerinin Suriye’deki çete ordusuna yedeklenmeçabalarına kapılar aralanmış ve bu tutum yaz ortasınakadar sürdürülebilmiştir. Türk devletinin çeteler eliyleTemmuz ortasında yoğunlaştırdığı kirli savaş sürecindebile Kuzey’deki Kürt halkının pasif destek sınırlarındakalabilmesi, yine “çözüm süreci”yle doğrudan ilişkilidir.Bu tasfiyeci aldatmacanın ve reformist Kürtönderliğinin izlediği siyasetin Kürt halkı üzerindekietkisinin boyutlarını anlayabilmek bakımından, silahlıgüçlerin sınır dışına çekilmesi sonrasında gündemegetirilen “Hükümet adım at” eylemlerindeki zayıflıkbile yeterli bir fikir vermektedir.

Tasfiyeci aldatmacanın Kürt hareketi üzerindeki ençarpıcı yansıması ise, gerici güçlerin dalaşmasıkarşısında alınan ibret verici tutumda kendinigöstermektedir. Bizzat Öcalan’ın devreye girmesiyleKürt hareketi açıkça AKP’yi kollayan bir çizgide hareketetmekte herhangi bir sakınca görmemektedir. “Paraleldevlet” argümanı gerici güçlerin kirli ortaklığını örtenbir şal olarak kullanıldığı halde, Kürt hareketi sıkı sıkıyabu argümana sarılmakta ve Roboski’den Pariscinayetine kadar her türlü melaneti bununla izahedebilmektedir. Cemaat’in MİT’le ilgili ifşaa ettiğibilgiler bile hükümsüz kalabilmektedir. Oysa reformistbir ulusal hareket payına bile bu kadarı da çokdenilecek kadar her şeyin feda edildiği “çözümsüreci”nin, en baştan itibaren bir seçim yatırımı olarakgündeme gelmiş olduğu bilinmekte, bu KCK’nin öndegelen temsilcileri tarafından da ihtiyaç oldukça dilegetirilmekteydi. Abdullah Öcalan’ın kirli savaş örgütüMİT’le kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerebüyük değer atfetmesinin, gerçekte hiçbir inandırıcılığıkalmamış “çözüm sürecine” dair umutları diri tutmaçabasının ve halihazırdaki dalaşmada pisliğini yargıdarbesiyle engellemeye çalışan AKP’yi Cemaatkarşısında kollayan açıklamalarının gene de anlaşılır

nedenleri var. Zira Öcalan, kendi deyimiyle, İmralıduruşmalarında verdiği sözlerin gereğini yapmaktadır.Anlaşılır olmayan, Kürt hareketinin ve halkının bunabu kadar kolay uyum sağlayabilmesidir.

Kürt hareketi bu akıl almaz çizgide ısrar ettiğisürece, bütün bu tutarsızlıkların, “reel politika” adınasergilenen ilkesizliklerin ağır faturasıyla karşılaşmaktankurtulamaz. “İmralı teslimiyeti” sonrası süreçteözellikle bölgede yaşanan gelişmelerle birlikte Kürthareketi toparlanma yaşamış, Kürt halk kitleleri dahakitlesel bir biçimde mücadele alanlarına çıkmış, busüreç büyük bir moral ve özgüven yaratmıştı. Ne yazıkki, gündemdeki yerel seçimlere, bu en büyük politik-moral avantajı kendi eliyle kötürümleştirmiş olarakgirmektedir.

Sol hareketin kanıksanan tablosu

Kürt hareketinin sergilediği tutum artık yalnızcakendisini de bağlamıyor. Gelinen yerde Türkiyesolunun HDP çatısı altında birleşmiş kesimi de bututuma eklemlenmiş durumdadır. Zira 2002’de belirginbir şekilde yerleştikleri parlamentarizm düzlemi, onlarıKürt hareketinin “demokratik cumhuriyet” bayrağıaltında birleştirmekle kalmamış, gündelikpolitikalarını, faaliyet ve eylemlerini de belirler halegelmiştir. O tarihten bu yana yaşanan tüm seçimsüreçleri, genel seçimlerde “iktidar yürüyüşü”, yerelseçimlerde ise “yerel iktidarlaşma” söylemlerieşliğinde, düzen solunun boşalttığı alanı doldurmagayretiyle geride kaldı. Ve bu bugün artık, haladevrimcilik iddiasındaki bir dizi çevreyi de girdabınaalarak, net bir saflaşmaya dönüştü. Devrimci ilke vedeğerlerde 1990’ların ortasından itibaren ivmelenenerozyonun son safhası da böylece tamamlanmış oldu.“Demokratik cumhuriyet” programında birleşmiş solşahsında bunun artık tartışılacak bir yanı yoktur. Buöylesine çıplak bir olgudur ki, Türkiye’de tümkurumlarıyla düzeni derinden sarsan bir büyük halkhareketi dahi bu çevrelerde yalnızca parlamenterhayallerin iyiden iyiye depreşmesi olarak karşılığınıbuluyor.

Haziran Direnişi üzerinden benzer bir davranışreformist solun “ulusal cumhuriyet” çizgisinde hareketeden öteki kesimi tarafından da sergilenmektedir. Bukesim payına parlamentarizm ve “belediye sosyalizmi”o denli içselleştirilmiştir ki, onlara ilişkin böyle birtartışma yapmak artık gereksizleşmiştir. Tasfiyecireformizmin her iki odağı sadece parlamentarizmpaydasında aynılaşmakla kalmıyorlar, düzen soluyladirsek temaslarında da benzer bir pratik sergiliyorlar.Özetle, düzen çatlaklarında politika yapmaya endeksliideolojik-siyasal çizginin gerçek yaşamdaki karşılığı,düzen güçlerinden birine ya da ötekine açık ya da

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 07

örtülü bir yedeklenmenin ötesine geçemiyor.

Seçimlerde devrimci sınıf tutumu veparti çalışması

Bu tabloyu, Türkiye sol hareketinde saflarınnetleşmesi olarak değerlendiriyor, bir kayıpsaymıyoruz. Bu netleşme partimizin devrimcisorumluluklarının ne denli yaşamsal bir önemkazandığının yeni bir teyididir yalnızca. Zira soldatasfiyeci reformizm karşısında devrim ve sosyalizmbayrağını tek başına taşıma onuru artık tümüylepartimizin omuzlarındır.

Partimiz solun ideolojik ve moral açıdan butükenişini bir dizi açıdan olduğu gibi, seçim süreçleriüzerinden de zamanında ayrıntılı değerlendirmelerekonu etti. Öte yandan bunu tasfiyeci sürüklenişe karşıilkeli bir ideolojik-siyasi mücadeleyle birleştirdi.Burjuva temsili kurumlar, seçimler, parlamentarizm vb.konulardaki devrimci yaklaşımını da içeren bu birikim,TKİP’nin gündemdeki seçimlere ilişkin tutumuna daher yönüyle ışık tutan bir kapsama sahiptir.

Partimizin yerel seçimlere ilişkin yaklaşımının genelilkesel çerçevesi ve esasları, 2009 seçimleri vesilesiylebu birikimden süzülerek özlü bir şekilde ortayakonulmuştu. 30 Mart yerel seçimleri konusundakiperspektifimizi de ifade eden bu çerçeve, özetlenmişhaliyle şöyledir:

“- Komünistler seçimlere katılmayı ve burjuvaparlamentosundan olduğu gibi yerel yönetimlerden dedevrimci amaçlar için yararlanmayı ilke olarakreddetmezler. Fakat bunu yaparken, yerel yönetimlerinişlevi, gücü ve sorunlara çözüm olanakları konusundaherhangi bir yanılsama yaratmamaya da özel birdikkat gösterirler. Bununla da kalmaz, buna ilişkinburjuva ve reformist aldatmacaların içyüzünü kitlelerönünde teşhir etmeyi temel önemde bir görev sayarlar.

- Komünistler için seçim çalışmaları tümüyledevrimci sınıf mücadelesine ilişkin genel hedef vegörevlere tabidir; onlar seçim atmosferinden, kitleleridevrimci hedeflere kazanmanın, onların bilincini,örgütlenmesini ve mücadelesini bu doğrultudageliştirmenin bir olanağı olarak yararlanmayabakarlar. Bu çerçevede, kitlelerin karşısına düzeninyasallık cenderesine ve seçimlere uyarlanmış güdükseçim platformları ve bildirgeleriyle değil, kendi

bağımsız devrimci sınıf programıyla, bunun dönemeuyarlanmış ve güncel devrimci görevlere bağlanmışpopüler açıklamalarıyla çıkarlar.

- “Ulusal irade” yanılsaması üzerinden burjuvaziningerçek iktidar odaklarını perdeleme işlevi görenburjuva parlamentosunun içyüzünü kitleler, özellikle deonların ileri kesimleri önünde sergilemek nispetendaha kolaydır. Kitlelerin uzun yılları bulan deneyimleribunu bir ölçüde olsun kolaylaştırır. Buna karşın kurumolarak yerel yönetimler, “halkın yönetimi”, “halkınkatılımı”, “halka dolaysızhizmet” vb. argümanlarüzerinden sunulmayaelverişlidirler. Özellikle reformistsol buna yönelik yanılsamalaragüç katar ve ona solcusöylemlerle belli bir inandırıcılıkda kazandırır.

- Oysa bu büyük biraldatmacadır. Merkezi iktidarorganlarının burjuvazinin elindeolduğu ve bunun bin bir kolla(vilayet, emniyet, istihbarat,garnizon, yargı vb.) kendini yereldüzeyde de gösterdiği birdurumda, yerel “halk yönetimi”tepeden tırnağa bir yalan veyanılsamadır. Aynı gerçek,üretim araçları ve zenginliğinezici bölümü (dolaysız özelmülkiyet ya da devlet bütçesi vemülkiyeti olarak) burjuvazininelinde ve denetiminde olduğusürece, yerel planda halkınsorunlarının çözülebileceğiinancı ya da beklentisi için degeçerlidir. Alabildiğine sınırlanmış ve güdükleştirilmişyerel yönetimler ve bütçeler, bu sınırlar içinde bileburjuvazi tarafından bin bir yolla en sıkı bir denetimaltında tutulurlar.

- Bu temel önemde bilimsel-toplumsal gerçeklerdenhareketle TKİP, yerel yönetimler üzerindenyapılabilecekler hakkında özellikle reformist soltarafından işçilere ve emekçilere pompalanacakhayallere karşı bir kez daha özel bir mücadeleyürütecektir. Her biçimiyle “Belediye sosyalizmi”

yanılsamasının içyüzünü kararlılıkla teşhir edecek,bunu, kurulu düzenin gerçek yapısı, kurumlaşması veişleyişinin ortaya konulması çabasıyla birleştirecektir.

- Komünistler, yerel seçimlerde işçi sınıfının veemekçi kitlelerin karşısına kendi bağımsız adaylarıylaçıkacak, yerel seçim kampanyalarını bu adaylarüzerinden öreceklerdir. Bu kampanyanın amacı elbetteoy toplamak değil, fakat partinin devrimci propagandave ajitasyonunu normal dönemlerle kıyaslanamazölçüde güçlendirmek, kitleleri devrimci açıdan

aydınlatmak, parti programınıtanıtmak, onun dönemeuyarlanmış stratejik ve taktikistem ve şiarlarını kitleler içindeyaymaktır. Her zaman olduğu gibibu seçimlerde de partinin seçimçalışmasında başarısının temelölçüsü bu olacaktır.” (YerelSeçimler ve Komünistler, Ekim,sayı:256, Ocak 2009)

Komünistler bu esaslartemelinde hareket edecek, oykaygısıyla hareket etmeden işçive emekçileri devrim vesosyalizm davası uğrunamücadeleye çağıracaklardır. İşçisınıfı ve emekçi kitlelerin bilinç,örgütlenme ve mücadeledüzeyinin geriliği bugün için açıkbir olgudur. Devrimcilik, bununbasıncı altında kalmadan, mevcutsiyasal kriz ile seçimlerin yarattığıkendiliğinden politizasyonu,düzen karşıtı mücadeleyigüçlendirmek, kitlelerin bilincinive örgütlenmesini devrimci

temelde geliştirmek çerçevesinde değerlendirmektir.Oluşmuş bulunan düzen içi cepheleşme ve tasfiyecireformist solun bu cepheleşmeye endeksli oportünisthesaplar içinde olması, son tahlilde yalnızca düzeninkendini onarıp yenileme arayış ve ihtiyacına hizmetetmektedir. Tam da her türlü devrimci ilke ve değerintasfiyeci sol tarafından ayaklar altına alındığı, enberbat yanılsamaların kitlelere empoze edilmeyeçalışıldığı böylesi koşullarda, devrimci sınıf politikasınasıkı sıkıya sarılmak her zamankinden daha büyük birönem kazanmıştır ve parti olarak hakkını verdiğimizdurumda sonuçlarını mutlaka üretecektir. Sömürü vekölelik düzenini perdeleyen düzen içi taraflaşmalarınyarattığı tasfiyeci atmosferin kanıksanma boyutu, buhatırlatmayı özellikle gerekli kılmaktadır.

Partimiz yerel seçimlere yönelik faaliyetindeöncelikle ve özellikle sınıf eksenli çalışmayıgüçlendirmeye odaklanacak, propaganda-ajitasyon,örgütlenme ve eylem çabalarını işçi kitleleri içinde,sanayi havzalarında ve emekçi semtlerindeyoğunlaştıracaktır. Bu, partimizin yerel seçimler dedahil bahar dönemi boyunca yürüteceği faaliyetin enayırdedici yanlarından biri olmak durumundadır.

Özetle, yerel seçimlerin yarattığı politizasyonudevrimci baharı kazanmaya bağlı ele alan, işçi veemekçi kitlelerin dikkatini devrimci mücadeleyekanalize etmeye çalışan, dönemin sunduğu olanaklarısınıf çalışması zemininde güce dönüştürmeyeyoğunlaşan, tempolu ve hedefli bir siyasal yüklenmeve devrimci seferberlik günün en yakıcı ihtiyacı veyegane devrimci tutumudur. Komünistler için devrimcibaharı kazanmak, bu ihtiyacın ve politikanın hakkınıvermekten geçmektedir.

(Ekim, sayı 293, Başyazı, Şubat 2014)

Partimiz solun ideolojik vemoral açıdan bu tükenişini birdizi açıdan olduğu gibi, seçimsüreçleri üzerinden dezamanında ayrıntılıdeğerlendirmelere konu etti.Öte yandan bunu tasfiyecisürüklenişe karşı ilkeli birideolojik-siyasi mücadeleylebirleştirdi. Burjuva temsili kurumlar,seçimler, parlamentarizm vb.konulardaki devrimciyaklaşımını da içeren bubirikim, TKİP’nin gündemdekiseçimlere ilişkin tutumuna daher yönüyle ışık tutan birkapsama sahiptir.

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 07

Bu iki kavramın birlikte anılması, Stockholm’detarım programını kabul ettiren bizzat Menşeviklerdençıkmıştır. Önde gelen iki Menşeviğin adını vermekyeterlidir: Kostrov ve Larin.

“Bazı yoldaşlar -dedi Kostrov Stockholm’de-, sankibelediye mülkiyetini ilk kez duymuş gibi davranıyorlar.Bu yoldaşlara, Batı Avrupa’da kentsel ve kırsalözyönetimlerin mülkiyetlerinin genişlemesinden ibaretolan ve yoldaşlarımızın da benimsediği tüm bireğilimin (tam da öyle!), İngiltere’de ‘belediyesosyalizmi’nin* var olduğunu anımsatmak istiyorum.Birçok belediyenin gayrimenkulleri var ve bu durumbizim programımızla çelişmiyor. Şimdi belediyelerimiziçin parasız (!!) gayrimenkul servet edinme (!)olanağımız var ve bu olanaktan yararlanmalıyız.Elbette el konulmuş toprağı belediyeleştirmekzorunludur.” (s. 88)

“Parasız servet elde etme olanağı” naif bakış açısı,burada mükemmel biçimde ifade edilmiştir. Ne var kikonuşmacı, örnek gösterdiği bu belediye sosyalizmi“eğilimi”nin tam da özel bir eğilim olarak ve özelliklede -örnek olarak ileri sürdüğü- İngiltere’de neden sonderece oportünist bir eğilim olduğu üzerine hiçdüşünmemiştir. Engels, Sorge’ye mektuplarında İngilizFabianlarının bu aşırı aydın oportünizmlerinikarakterize ederken, “belediyeleştirme” çabalarınınküçük-burjuva anlamını neden vurguluyordu?

Larin ise Menşevik programın yorumundaKostrov’la ağız birliği içerisinde şöyle diyor:

“Belki halkın yerel özyönetimleri, bazı bölgelerdebu büyük işletmeleri, örneğin bugün belediyelerintramvayları ya da mezbahaları idaresinde tutması gibi,kendi idaresine alabilecektir, ve o zaman onların bütün(!!) safi hasılatı tüm (!) halkınhizmetinde olacaktır.” (“KöylüSorunu ve Sosyal-Demokrasi”, s.66.)

Yerel burjuvazinin hizmetindeolmayacak yani, öyle mi Bay Larin?

Batı Avrupa belediyesosyalizminin küçük-burjuvakahramanlarının küçük-burjuvahayalleri gün ışığına çıkmayabaşlıyor artık. Burjuvazininegemenliği unutuluyor, sadeceyüksek oranda proleter nüfusunbulunduğu kentlerde, belediyeidarelerinden emekçiler için üç-beşkuruş koparılabildiği olgusu daunutuluyor. Fakat bu tali bir yan.Toprağın belediyeleştirilmesine dair“belediye sosyalisti” düşünceninesas hatası şudur:

Batıdaki burjuva aydınları, İngilizFabianlarına benzer biçimde,belediye sosyalizmini tam da, sosyalbarış, sınıflararası uzlaşma düşükurdukları ve kamuoyunun dikkatini iktisat ve tümdevlet düzeninin temel sorunlarından, yerel

özyönetimlerin küçük sorunlarına çekmeye çalıştıklarıiçin, özel bir “eğilim” derekesine yükseltmişlerdir.Birinci tür sorunlar alanında sınıf çelişkileri en keskindurumdadır, tam da bu alan, daha önce de söylendiğigibi, burjuvazinin sınıf olarak egemenliğinintemellerine dokunmaktadır. O nedenle, tam da bualanda sosyalizmin kısmen gerçekleştirilmesi küçük-burjuva ütopyasının özellikle hiç şansı yoktur. Dikkatler

yerel nitelikli küçük sorunlara–burjuvazinin sınıf olarakegemenliği sorununa değil, buegemenliğin temel araçlarısorununa değil, bilakisburjuvazinin “halkıngereksinimleri için”ayrılmasına izin verdiği üç-beşzavallı kırıntının harcanmasısorununa çekilir. Burjuvazininkendisinin sağlık hizmetleriiçin (Engels, “KonutSorunu”nda, kentlerde salgınhastalıkların gelişmesininburjuvaziyi korkuttuğunadikkat çekmektedir), eğitimiçin (burjuvazinin tekniğinyüksek seviyesine ayakuydurabilecek eğitilmişişçilere ihtiyacı vardır!) vs.ayırdığı (toplam artı-değerkütlesiyle ve burjuvazinindevlet giderlerinin toplamtutarıyla karşılaştırıldığında)son derece düşük olan bu

miktarların harcanması sorunu öne çıkarıldığında,böylesine küçük sorunlar alanında “sosyal barış”, “sınıf

mücadelesinin zararları” vs. üzerine güzel laflar etmekmümkün olur. Bizzat burjuvazinin “halkıngereksinimleri” için, sağlık hizmetleri için, eğitim içinvs. para harcadığı bir yerde sınıf mücadelesinden nasılsöz edilebilir? Eğer yerel özyönetimler sayesinde“ortak mülkiyeti” birazcık ve yavaş yavaş genişletmekve üretimi -değerli Larin yoldaşın öylesine işine gelirbiçimde işaret ettiği tramvayları, mezbahaları-“toplumsallaştırmak” olanaklıysa, sosyal devrime negerek var?

Bu “eğilim”in küçük-burjuva oportünizmi,“belediye sosyalizmi”nin (gerçekte İngiliz sosyal-demokratlarının Fabianlara karşı haklı biçimdeaçıkladıkları gibi, belediye kapitalizminin) darsınırlarının unutulmasında yatmaktadır. Burjuvazinin,sınıf olarak egemenliğini sürdürdükçe, egemenliğiningerçek temellerine sadece “beledi” açıdan da olsadokundurtmayacağı ve burjuvazi eğer “belediyesosyalizmi”ne izin veriyorsa, ona göz yumuyorsa, bunutam da, o bu temellere dokunmadığı, zenginliğininciddi kaynaklarına saldırmadığı ve burjuvazinin kendiisteğiyle “halk”a bıraktığı sınırlı yerel harcamalarlayetindiği için yaptığı unutuluyor. Batıdaki “belediyesosyalizmi”nin en yüzeysel bilgisi bile, sosyalist beldemeclislerinin, alışılmış olanın, yani küçük, en küçükolanla yetinen, işçilere önemli kolaylıklar getirmeyenidare-i maslahatın biraz dışına çıkma yönündeki hertürlü girişimlerinin, sermayeye birazcık saldıran hergirişimin, daima, burjuva devletin merkezi iktidarınınmutlaka kesin bir vetosunu beraberinde getirdiğinibilmek için yeterlidir.

İşte Batı Avrupalı Fabianların, Possibilistlerin veBernsteincıların tam da bu temel hatası, bu küçük-burjuva oportünizmi, belediyeleştirmecilerimiztarafından devranılmıştır.

Burjuvazinin, sınıf olarakegemenliğini sürdürdükçe,egemenliğinin gerçektemellerine sadece “beledi”açıdan da olsadokundurtmayacağı veburjuvazi eğer “belediyesosyalizmi”ne izin veriyorsa,ona göz yumuyorsa, bunutam da, o bu temelleredokunmadığı, zenginliğininciddi kaynaklarınasaldırmadığı ve burjuvazininkendi isteğiyle “halk”abıraktığı sınırlı yerelharcamalarla yetindiği içinyaptığı unutuluyor.

Toprağın belediyeleştirilmesi ve belediye sosyalizmi

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 07

“Belediye sosyalizmi”, yerel özyönetimsorunlarında sosyalizmdir. Yerel çıkarlar sınırını aşan,devletin idari işlevlerinin sınırının ötesine geçenherşey, yani egemen sınıfların en önemli gelirkaynaklarını, egemenliğini güvence altına almanıntemel araçlarını ilgilendiren, devlet idaresine değil,devlet düzenine dokunan herşey, “belediyesosyalizmi”nin çerçevesi dışınadır. Fakatçokbilmişlerimiz, tüm halkın davası olan, egemensınıfların temel çıkarlarına en doğrudan biçimdedokunan toprak sorununun yakıcılığına, bu sorunu“yerel idari sorunlar” kategorisine sokarak yançiziyorlar. Batıda tramvaylar ve mezbahalarbelediyeleştiriliyor –niye biz de tüm topraklarınyarısını belediyeleştirmeyelim? diye düşünüyor Rusaydını; bu, hem bir restorasyon durumunda, hem demerkezi iktidarda tam birdemokrasinin olmaması durumundaiyidir!

Yakıcı sorunlarda sınıfmücadelesinin, bu sorunların küçük,sadece yerel özyönetimleriilgilendiren sorunlar kategorisi içinesokulması yoluyla yumuşatılmasınadayanan burjuva devriminde tarımsosyalizmi ve en küçük-burjuvaca birküçük-burjuva sosyalizmi böyleceoluşmuş oluyor. Fakat gerçekte eniyi toprakların yarısının işletilmesi neyerel ne de idari bir sorun olabilir.Bu devlet çapında genel önemesahip bir sorundur, sadece toprakbeyi devletinin değil, aynı zamandaburjuva devletinin de yapısal birsorunudur. Ve halkı, tarımda“belediye sosyalizmi”ningelişmesinin sosyalist devrimdenönce mümkün olduğu düşüncesiyletavlamak, en kötü türden demagoji yapmak demektir.Marksizm, ulusallaştırmayı burjuva devrimiprogramına almayı mümkün kılıyor, çünkü mutlak rantkapitalizmin gelişmesini engellemektedir, toprak vearazi üzerinde özel mülkiyet onun için bir engeldir.Burjuva devriminin programına büyük çiftliklerinbelediyeleştirilmesini alabilmek için ise, MarksizmiFabiancı bir aydın oportünizmine dönüştürerektepetaklak etmek gerekir.

Tam da bu noktada, burjuva devriminde küçük-burjuva ve proleter yöntemler arasındaki fark açıkçaortaya çıkmaktadır. Küçük-burjuvazi, en radikal olanıda dahil, -bunlar arasında bizim Sosyal-DevrimcilerPartisi de- burjuva devriminden sonra sınıf mücadelesideğil yatışma ve genel refah bekliyor. O nedenlekendine peşinen “sıcak bir yuva” hazırlıyor, burjuvadevrimine küçük-burjuva reform planları taşıyor, türlüçeşitli “norm”lardan, toprak mülkiyetinin“düzenlenmesi”nden, emek prensibinin ve küçükemek iktisadının sağlamlaştırılmasından vs. söz ediyor.Küçük-burjuva yöntem mümkün olduğunca büyük birsosyal barış ilişkilerinin yaratılması yönetimidir.Proleter yöntem ise sadece, yolun bütün Ortaçağkalıntılarından temizlenmesi, sınıf mücadelesi içinaçılması yöntemidir. O nedenle proleter, çeşitli toprakmülkiyeti “normları” üzerine tartışmayı küçük mülksahiplerine bırakır: proleterleri sadece toprak beyilatifundiyalarının yok edilmesi, tarımda sınıfmücadelesinin önündeki son engel olarak toprak vearazi üzerinde özel mülkiyetin yokedilmesi ilgilendirir.Bizi burjuva devriminde küçük-burjuva reformculuğadeğil, yatışan küçük mülk sahiplerinin gelecekteki

“yuva”sı değil, burjuva toplumu zemininde her türlüküçük-burjuva yatıştırma politikasına karşı proletermücadelenin koşulları ilgilendiriyor.

Fakat belediyeleştirme sayesinde tam da bu ant-proleter ruh, burjuva tarım programına taşınmaktadır,çünkü belediyeleştirme, -Menşeviklerin kökten yanlışanlayışının tersine- sınıf mücadelesini genişletipşiddetlendirmez, bilakis tam tersine köreltir. O bunumerkezi iktidarda tam demokrasi olmadan yereldemokrasiye izin vererek de yapmaktadır. O bunu“belediye sosyalizmi” düşüncesiyle de yapmaktadır,çünkü bu burjuva toplumda ancak sınıf mücadelesininbüyük yolu dışında, sadece, burjuvazinin kendisininsınıf olarak egemenliğini koruma olanağıkaybetmeksizin alttan alabileceği, uzlaşabileceğiküçük, yerel, önemsiz sorunlarda mümkündür.

İşçi sınıfı burjuvatopluma, toprağın burjuvaulusallaştırılması da dahilburjuva devriminin en saf, entutarlı, en kararlı programınıvermek zorundadır.Proletarya, burjuvadevriminde küçük-burjuvareformculuğunu elinintersiyle reddedip ona sırtçevirir: Bizi kendi köşesindeküçük-burjuva mutluluğu içinözgürlük değil, mücadele içinözgürlük ilgilendiriyor.

İşçi Partisi içindekiaydınların oportünizmielbette başka bir çizgi izliyor.Burjuva devriminin genişdevrimci bir programınısunmak yerine, dikkatleri birküçük-burjuva ütopyasınaçekiyor: merkezi devlet

iktidarında demokrasi yokken, yerel demokrasininsavunulması, büyük “karışıklıklar”ın dışındaki birküçük reformculuk için sakin bir belediye iktisadıköşesine garantilemek, had safhadaki toprakçatışmasının sertliğine, anti-Semitik reçeteye göre,yani tüm halkı ve tüm devleti ilgilendiren büyük birsorunu, küçük yerel sorunlar kategorisine sokarak yançizmek.

1905-1907 İlk Rus Devrimi’ndeSosyal-demokrasinin Tarım Programı,Bölüm IV, 7. alt başlık(Lenin, Seçme Eserler, C. 3,İnter yayınları, s. 252-256)

* 18 Ocak 1893’te Engels, 1848 devriminden sonraAmerika’ya göç eden Alman sosyalisti Sorge’ye,belediye sosyalistleri ve Fabiancılar hakkında, bunların“hırslı bir çete” olduklarını yazmıştı: “Bunlarınsosyalizmi belediye sosyalizmidir; ulus değil,belediyeler, en azından geçici olarak üretim araçlarınınsahibi olmalıdır. Sonra da onların bu sosyalizmi,burjuva liberalizminin en aşırı fakat kaçınılmaz sonucuolarak gösterilir, ve onların liberallere karşı hasımolarak kararlılıkla mücadele etmek değil, onlarısosyalist sonuçlara itmek, ergo (yani-ÇN) onlara hileyapmak, to permeate Liberalism with Socialism”(liberalizme sosyalizm nüfuz ettirmek) ve liberallerinkarşısına sosyalist adaylar çıkarmak yerine bunlarıonlara yamamak ve dayatmak, yahut yutturmaktaktiği buradan gelir. Fakat burada ya kendilerininaldatılıp kandırıldığını ya da sosyalizmi aldattıklarınıkavramıyorlar elbette.”

Küçük-burjuvazi, en radikalolanı da dahil, -bunlararasında bizim Sosyal-Devrimciler Partisi de-burjuva devriminden sonrasınıf mücadelesi değilyatışma ve genel refahbekliyor. O nedenle kendinepeşinen “sıcak bir yuva”hazırlıyor, burjuva devrimineküçük-burjuva reform planlarıtaşıyor.

Klasiklerde seçimler ve devrimci sınıf tutumu

“Burjuva demokrat adaylar yanında, her yerdeişçi adaylar da gösterilmelidir, bu adaylar olanaklarelverdiğince Birlik üyeleri arasından oluşmalı, vemümkün olan bütün yollar kullanılarak bunlarınseçilmeleri için çalışılmalıdır. Bunların seçilmeşanslarının hiç bulunmadığı yerlerde bile, işçiler,bağımsızlıklarını korumak, güçlerini ölçmek vekamuoyunun önüne kendi devrimci tutumlarını vekendi parti görüşlerini koymak için, kendi adaylarınıgöstermelidirler. Bu konuda demokratların, örneğin,böyle yapmakla demokratik partiyi böldükleri vegericilere kazanma olanağı sağladıkları yolundakisavlarla kendilerini ayartmalarına fırsatvermemelidirler. Bu türden sözlerin nihai amacıproletaryayı aldatmaktır. Proleter partinin böyle birbağımsız eylemle kaçınılmaz olarak göstereceğiilerleme, temsili-kurum içerisinde birkaç gericininvarlığının doğurabileceği sakıncadan çok dahaönemlidir...”

(Marx-Engels, Merkez Komitesi’nin KomünistBirliğe Çağrısı)

“Burjuva partileri alelacele ve tam bir savrukedasıyla, seçmenlerin gözünü boyamak için, vaaddolu ‘seçim bildirgeleri’ tasarlıyorlar. Tasfiyecilerkendi şaşkınlıklarını, dağınıklıklarını, ideolojik ilkeyoksunluklarını, saygın yasa-tanır bir ‘seçimbildirgesi’yle örtmeye çalışırken, yasal sansürlübasında da seçim bildirgeleri hakkında yaygarayıbasıyorlar. ”

“‘Seçim için’ bildirge değil ama devrimci sosyaldemokrat bildirgeyi uygulamak için seçimler! -işçisınıfının partisi konuya böyle bakıyor. Seçimlerdenbu amaçla esasen yararlandık, sonuna kadar dayararlanacağız. Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nindevrimci bildirgesini, taktiklerini ve programınısavunmak için en gerici Çarlık Dumasını bilekullanacağız. Gerçekten değerli olan bildirgeler,tasfiyecilerin yaptığı gibi alelacele sırf laf olsun diyegürültülü bir reklam olarak hazırlanmış bildirgeler(özellikle yasal olanlar) değil, ama hareketin tümsorunlarına tam yanıt veren, uzun sürmüş devrimciuyandırma çalışmalarını tamamlayanbildirgelerdir...”

(V. İ. Lenin, Dördüncü Duma SeçimleriArifesinde, Temmuz 1912)

“Şimdi, eğer siyasal hedeflerimizi, küçükgrupların sofuca dilekleri olarak değil de işçi sınıfınınhedefleri olarak çözümlemek istiyorsak, eğerprogramlarımızla seçim bildirgelerimizi yığınsavaşımının gerçekleriyle ve bu toplumdaki tümsınıfların eylemleriyle karşılaştırarak doğruluklarınımarksist bir yolda sınamak istiyorsak, aynı zamandaöteki seçim bildirgelerini de yığınların bu devrimcihızlanışında, bu mihenk taşında denemeliyiz. Çünküsosyal-demokratlar için seçimler, özel bir siyasalişlem değildir, binbir türlü vaatte bulunaraksandalye kazanmaya çalışmak değildir, ama sınıfbilinci olan proletaryanın siyasal dünya görüşününilkelerini ve temel isteklerini savunmak için birfırsattır.”

(V. İ. Lenin, Reformcuların ve Devrimci Sosyal-Demokratların Seçim Bildirgeleri, Kasım 1912)

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 07

Birleşmiş Milletler (BM), 150’den fazla devletin üyeolduğu bir örgüt olmasına rağmen, bu örgüttebelirleyici yetki ve etkiye sahip olan devletler,Güvenlik Konseyi (GK) daimi üyeleridir. ABD, Rusya,Çin, İngiletere, Fransa beşlisinden oluşan GK,kapitalist/emperyalist sistemin temel çıkarları sözkonusu olduğunda, -doğrudan veya dolaylı- ortakhareket ediyorlar. Suriye örneğinde olduğu gibi,çıkarları çatıştığında ise, GK fiilen devredışıkalmaktadır. Aynı durum, siyonist İsrail’e karşı kararalmak söz konusu olduğunda da yaşanıyor. Zira ABDemperyalizmi, GK’yı saf dışı bırakarak, İsrail’insaldırganlığına kalkan oluyor.

Belirleyici konumda olan GK daimi üyeleri, geneldekapitalist sistemi, özelde ise kendi özgün çıkarlarını,BM aracılığıyla korumakla iştigal ediyorlar. NitekimABD ve suç ortakları tarafından girişilen birçok askerisaldırının BM tarafından da onaylanması, bu örgütünyapısı ve misyonu hakkında, somut bir fikir veriyor.

BM sömürgeciliğin neresinde?

BM’nin dünyadaki olaylar karşısındaki tutum, tambir rezalet olmasına rağmen, kapitalist/emperyalistsistemin yaratığı birçok soruna karşı, “gün” ilanetmiştir. “Irkçılığıa karşı mücadele günü”, “Kadınlarayönelik şiddete karşı mücadele günü”, “İnsan haklarıgünü”, “Çocuk hakları günü” vb. şeklinde liste uzuyor.Bugünlerden biri de, “sömürgeciliğie karşı mücadelegünü”dür. 21 Şubat’ı sömürgeciliğe karşı mücadelegünü ilan BM, yıllardır sömürgeci saldırganlığındeskçisi konumundadır.

Sömürgecilik gibi emperyalizmin her gün yenidenürettiği bir soruna karşı mücadele, elbette yılın birgününe sıkıştırılamaz. Ancak BM söz konusuolduğunda, bir günlüğüne de olsa, sömürgeciliğe karşıtutum alması olası değil. Tersine BM, sömürgeciemperyalist saldırganlığa “meşru” bir görünümvermekle mükelleftir; tıpkı Afganistan, Libya ve dahabirçok ülkeyi hedef alan emperyalist saldırılara destekolması gibi.

Hal böyleyken, BM’nin sömürgeciliğe karşı“mücadele günü” ilan etmesi, riyakarlığın kaba birbiçiminden başka bir şey değildir. Bu, katilin kurbanınagöz yaşı dökmesi gibi bir şeydir. Rezil imajınıdüzeltebilmek için, “gün”ler ilan eden BM, hem

sistemin ürettiği ağır suçların ortağı hem söylemde busorunlara karşı mücadele ediyor.

Bilindiği üzere, sömürgeciliğe veya başka birtoplumsal soruna karşı mücadele içi boş nutuklaratmak veya bildiri yayınlamakla olmuyor. Bu pratik birtutumdur. “Sömürgeciliğe karşı mücadele günü” ilaneden BM’nin pratik tutumu ise, söylemin 180 derecezıttıdır. Zira BM, sömürgeci sistemin bir parçası olmakkalmıyor, emperyalist saldırganlık ve savaş planlarınahizmet ediyor aynı zamanda. O halde BM, hemsömürgeci sistemin parçası hem yeniden üreticisidurumundadır ve sömürgeci sistemin yıkılması ileBM’de yıkılacaktır.

Sömürgeciliğe karşı mücadele kapitalizme karşı mücadeledir!

Emperyalist çağda sömürgecilik, sisteminkarakteristik özelliklerinden bir halini almıştır. Tekelcikapitalizmi çözümleyen Lenin, 1903 yılında dünyanınemperyalist güçler tarafından paylaşımınıntamamlandığını saptamıştı. Bu tarihten sonrasınameydana gelen yeniden paylaşım, dünya savaşlarınıtetiklemiştir.

20. yüzyıla iki emperyalist paylaşım savaşı sığdıransistem, 21. yüzyılda da sömürgeci politikalarını tümacımasızlığıyla uyguluyor. Sömürgecilik bazıbakımlardan değişse bile, bu biçimsel sınırlarınötesine geçememekte ve özü itibarıyla, sorun devametmektedir.

Emperyalist güçler kimi zaman -Afganistan veIrak’ta olduğu gibi- ülkeleri fiilen işgal etmekte kimizaman işbirlikçi devlet kullanmakta, kimi zaman ise -Suriye’de olduğu gibi-, tetikçi devşirmeleri önesürüyorlar... Biçimdeki bu değişikliklere rağmen amaçaynı; ülkeyi egemenlik altına almak, zenginlikleriyağmalamak ve rakip emperyalist odaklara karşıkonumunu sağlamlaştırmak…

Bu durumda sömürgecilik, tekelcikapitalimin/emperyalizmin dolayısız ve zorunlu ürünüolmaktadır. Demek ki, sömürgeciliği ortadankaldırmak, bu sorunun kaynağı olan kapitalizmiortadan kaldırmakla mümkün olacaktır. Diğer birifadeyle, çağımızda sömürgeciliğe karşı tutarlımücadele, anti-kapitalist olmak zorundadır aynızamanda.

Sömürgecilikle mücadeleBM’nin değil ezilen

halkların işidir!Hamburg’da sessiz

yürüyüşÇoğunluğunu Ortadoğu kökenli mültecilerin

barındığı Eimsbüteler Caddesi üzerinde 5 katlı birapartmanda çıkan yangında anneleriyle birlikte ikiçocuğu hayatını kaybetti. 27 kişiyse yaralandı.Yangında hayatını kaybedenler için 11 Şubat’ta Anti-faşist Otonomcu kurumların çağrısıyla anma yapıldı.

Yürüyüş için önce Sternschanze Bahnhof’ununönünde toplanıldı. Bir süre beklenildikten sonrayürüyüşe geçilerek en önde Anti-faşist Otonomcugurupların pankartı yer aldı. Arkasında ise ATİK veADHK gibi göçmen kurumlarının da yer aldığı GüçBirliği Platformu’nun pankartı taşındı.

Almanya’daki partilerden Die Linke ve MLPD’deeyleme destek verdi. Sessiz olarak gerçekleştirilenyürüyüş yangının çıktığı eve kadar devam etti. Binanınönüne çiçekler bırakıldı.

Irkçı saldırılardevletin mülteci politikasının ürünüdür

Eylemde yürüyüşü düzenleyen Anti-faşistOtonomcu gruplar adına kısa konuşmalar yapıldı.Konuşmalarda 3 kişinin yaşamını yitirmesi ve 27 kişininyaralanmasıyla sonuçlanan kundaklama olayının,Alman devletinin gitgide iğrenç boyutlar kazanan ırkçıve gerici ilticacılar politikasının dolaysız bir sonucuolduğu vurgulandı. Lampedusa ve Ceuta’da çok sayıdamültecinin boğularak ölmesinin de bu politikanın eseriolduğu hatırlatıldı. Alman sermaye devletinin bu trajikgelişmelere ve toplum ölçüsünde artan tepkilererağmen bu politikada ısrar ettiği, son derece elverişsizkoşullarda yaşayan bu insanlara oturum hakkı vermekyerine polisiye önlemleri daha da koyulaştırdığı dilegetirildi. Bu acımasız uygulamalar derhal son verilmesiçağrısı yapıldı.

Yaklaşık bin 500 kişinin katıldığı sessiz yürüyüşeHamburg BİR-KAR da destek verdi.

Polis yetkilileri, apartman girişinde yangın sonucutahrip olmuş bir çocuk arabası bulduklarını ve yangınınbu çocuk arabasının ateşe verilerek başlatıldığını,alevlerin elektrik dağıtım kutusuna oradan da binayasıçradığın ileri sürüyorlar. Polis sözcüsü Holger Vehrenbu durumdan hareketle yangının kundaklama sonucuçıkmış olmasının muhtemel seçenek olduğunuaçıkladı.

Hamburg eyalet hükümetinin ırkçı mültecilerpolitikasına ve polisin insanlık düşmanıuygulamalarına dönük tepkiler git gide artarken,kundaklama olayının gerçek nedeni konusundakiaraştırmalar da devam ediyor.

Kızıl Bayrak / Hamburg

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 07

11 Eylül saldırılarını bahane eden ABDemperyalizmi, 7 Ekim 2001’de Afganistan’ıbombalamaya başladı. İngiltere’nin desteği ilebaşlayan saldırı ve işgal, Türkiye dahil tüm NATO üyesidevletlerin suça ortak olmalarıyla daha da vahşi bir halaldı. 13. yılında devam işgal, şuana kadar yıkım veölümden başka bir sonuç yaratmış değil.

Bu uzun işgal yılları boyunca Afganistan’ın birçokbölgesi enkaza çevrildi. Ölümün kol gezdiği ülkede,NATO orduları ile (dönemin Sovyetler Birliği’niAfganistan bataklığına çekecek savaşı başlatmak içinCIA tarafından imal edilen) Taliban güçleri arasındadevam eden savaşın faturasını ödeyen Afgan halkı,2001’den beri iki ateş arasında bulunuyor. Bir tarafta“modern vahşi” NATO orduları, öte tarafta “ilkel vahşi”Taliban güçleri…

Taliban güçlerinin işgale karşı direnmeleri haklı vemeşrudur. Ancak Afgan halkının işgale karşı öfkesinigüç devşirmenin olanağına çeviren bu kökten dincihareket anti-emperyalist olmadığı gibi, savaşağalarının yönetiminde halka zulüm eden bir“haydutlar çetesi” olarak iş görüyor.

İşgalin ağır bedelini halk ödüyor

Emperyalist işgale destek veren Birleşmiş Milletler(BM), pek çok yerde olduğu gibi, Afganistan’da da ABDve NATO’nun suçlarına ortak olmuştur. Buna rağmen,sivil ölümlerin çetelesini tutarak, timsah gözyaşlarıdökmeye de devam ediyor.

BM’nin Afganistan’daki kıyımla ilgili hazırladığı sonrapor, katledilen sivillerin sayısında büyük bir artışolduğunu ortaya koydu. Geçen günlerde açıklanan BMraporuna göre 2013 yılında öldürülen ve yaralanansivillerin sayısında bir önceki yıla oranla yüzde 14’lükbir artış gerçekleşti.

BM Afganistan’a Destek Misyonu (UNAMA)tarafından hazırlanan rapora göre, 2013 yılında 2 bin959 sivil katledildi, 5 bin 656 sivil ise yaralandı.Raporda, 2012’ye kıyasla, geçen yıl çocuk ölümlerinin% 34, kadın ölümlerinin ise % 36 arttığı belirtildi.

2013’ü, “2009 yılından bu yana en çok kadın veçocuğun katledildiği yıl” olarak kaydeden BM raporu,çatışmaların giderek yerleşim bölgelerine yayıldığına,yani sivil halkın ayrımsız şekilde katledilmeye devamedeceğine de dikkat çekiyor.

BM verilerine göre, NATO-Taliban savaşında 2009yılından bu yana 14 bin sivil öldürüldü. Vurgulamakgerekiyor ki, bu rakamlar, buzdağının görünenkısmından ibarettir. Zira BM görevlilerinin, NATO savaşuçaklarının yağdırdığı bombalarla katledilen sivillerikayıt altına almalarının koşulları bulunmuyor.

Gerçeği yansıtmasa da rakamlar, NATO işgalininağır bedelini Afgan halkının ödediğine işaret ediyor.İşgalci NATO güçleri halkın tepesine bomba yağdıraraktoplu katilamlar yaparken, Taliban güçleri ise, kafakeserek kıyıma katılıyor. NATO güçleri, “Talibansavaşçıları sandık” diyerek hava bombardımanıylakatliamlarını gerekçelendiriyor. Taliban ise, şeriata

aykırı davrandıkları gerekçesiyle, (Ağustos 2012’deşarkı söyleyip oynuyorlar diye 17 köylünün kafasınınkesilmesi olayında olduğu gibi) katliam yapıyor.

Kukla rejim ABD’yi suçluyor

CIA fideliğinde yetiştirilip NATO’nun savaşuçaklarıyla Kabil’e taşındıktan sonra “devlet başkanı”koltuğuna oturtulan Hamit Karzai, son aylardasivillerin katledilmesinden ABD’yi sorumlu tutmayabaşladı.

Konuyla ilgili konuşan Karzai, “Biz yıllardır Afgankoylarında yapılan operasyonlarını durdurmasınıistiyoruz, ancak ABD verdiği sözlere ve yapılmış olanikili anlaşmalara önem vermeyerek, sivil bölgeleribombalıyor ve sivilleri öldürüyor” dedi.

Konuyla ilgili konuşan bir Afgan hükümet yetkiliside, ABD’den neden şüphelendiklerini anlatırken, Afgansivillerin öldürüldüğü şüpheli saldırıların geneldeAmerikan hava saldırılarında sivillerin hayatınıkaybettiği saldırılardan sonra gerçekleştiğine dikkatçekti.

Taliban’la anlaşıp iktidarı paylaşmak için zeminarayan Karzai ve ekibi, emperyalist işgalidestekledikleri ve bizzat işgalciler tarafından yönetimegetirildikleri gerçeğini saklamaya çalışıyorlar.

İki ateş arasında…

Afgan halkı, 35 yıldan beri CIA ve Pakistan

istihbaratı tarafından icat edilen köktendinci savaşağalarının kuşatması altında bulunuyor. “Komünizmekarşı cihat” adına savaşa sürülen bu ilkel çeteler,Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesindensonra, birbiriyle iktidar savaşına tutuşarak, ülkeyienkaza çevirdiler.

Afgan halkı, 2001’den bu yana ise hem emperyalistişgalin hem vahşi savaş ağalarının iki ateşi arasındabulunuyor. Bu süreçte toplumsal birikimlerini ve ilericideğerlerinin çoğunu yitiren Afgan halkı, yazık ki, buacımasız/gerici kuşatmayı kırabilecek bağımsızdevrimci bir alternatif yaratamadı. Zira uzun sürelisavaş, bir yanda derin bir yozlaşma, öte yanda gençkuşakların yoğun göçünü beraberinde getirmiş, bu iseülkenin toplumsal dinamiklerini yıkıma uğratmıştır.

Görünen o ki, işgalciler korumasındaki Karzaiyönetimi ile Taliban’ın savaş ağaları, iktidar paylaşımıiçin zemin oluşturma çabalarına devam edecekler.Hemen olmasa bile, bu gerici güçlerin anlaşmasıkaçınılmaz görünüyor. Birbirleriyle savaşsalar bile, aynısistemin, kapitalist/emperyalist sistemin parçasıdırlarve koşullar oluştuğunda anlaşacaklardır. Bu da, Afganhalkının bir süre daha bedel ödemeye devametmesinin kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor.

Tarafı olmadıkları savaşlar dizisinin bedelini onlarcayıldan beri ödeyen Aftan halkının, bu vahimkuşatmadan çıkış yolu bulabilmesi, ancakemperyalizme, işbirlikçilerine ve Ortaçağ zihniyetinidayatan kökten dincilere karşı mücadeleyi geliştirmesiile mümkün olacaktır.

NATO işgali Afganistan’da ölüm saçıyor

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 07

Yunanistan’dan Haiti’ye, Güney Afrika’dan Çin’edünyanın dört bir yanında işçilerin grevleri, eylemlerisürüyor. Kapitalizmin bitmeyen krizleri, daha fazla kâriçin sömürüyü katmerlendiren saldırıları sürüyor.Dünyanın dört bir yanında işçiler de eylemlerlesaldırılara karşı direniyor, emeklerinin karşılığını almakiçin mücadele ediyor.

YunanistanYunanistan sağlık emekçileri geçtiğimiz hafta 24

saatliğine greve gitti. Greve binlerce doktor ve hemşirekatıldı. Greve katılan sağlık emekçileri sağlık alanındayapılan kesintileri ve işten çıkarmaları protestoediyorlar. Grev nedeniyle hastaneler sadece acilservislerde hizmet verdi. Hükümetin “kemer sıkma”programı hastanelerin de kapanmasını öngörüyor.

İşsizliğin, yoksulluğun kol gezdiği Yunanistan’daemperyalist Troyka (AB, Avrupa Merkez Bankası, İMF)ile hükümetin işçi sınıfı ve emekçilere karşı amansızsaldırıları sürerken, köylüler de üretemez durumagetirildi.

Kriz nedeniyle hükümetin köylüleri hedef alan yenivergi yasa tasarısına karşı köylüler yollara barikatlarkurarak direnişe geçtiler. Hafta başında köylülerSelanik ve Atina yolunda yüzlerce traktörle barikatlarkurmuştu. Barikatlar ülke geneline yayılırken ülkeninikinci büyük kenti Selanik’te ise kitlesel bir gösteridüzenlendi.

Köylü sendikaları haklarını almak için mücadeledekararlılığını sürdürürken, meslek örgütleri, kadın vegençlere de eylemlere katılma, mücadeleye destekolma ve güçleri birleştirme çağrısı yapıyorlar.

HaitiKarayip adası Haiti’de Ocak ayının sonunda

öğretmenler kendilerine söz verilen yüzde 29 ve yüzde57 arasındaki ücret artışı için greve gitmişti.Öğretmenlerin grevi askıya almalarına rağmen birbölümü taleplerinde ısrar ediyor.

Eğitim emekçilerinin ardından bu kez alanlaratekstil işçileri çıktı. 30 bin tekstil işçisinin ücret artışı veçalışma koşullarının düzeltilmesi talebiyle bir süreönce düzenledikleri eylemlere katıldıkları gerekçesiyle35 sendikalı işçinin işten atılması üzerine işçiler, birkezdaha sokaklara çıktı. Sınıf dayanışmasını yükseltenişçiler, arkadaşlarının işbaşı yapmasını talep ediyorlar.

Güney AfrikaGüney Afrika’nın Rustenburg kentinde 3 bin metal

işçisi, ücret artışı ve çalışma koşullarının düzeltilmesiiçin greve başladı.

Irkçı yönetim 20 yılı aşkın süre önce yıkıldı amasömürü ve baskı pervasızca devam ettiği için GüneyAfrika’da gün geçmiyor ki, sokaklar protestolara sahneolmasın, grevler yaşanmasın. Bu ülkede halen gündeortalama 34 protesto eylemi gerçekleşiyor. Buprotestoların yüzde 5’ine saldıran polis ve devletinkolluk güçleri ile işçi sınıfı ve yoksul halk arasındamilitan sokak çatışmaları yaşanıyor. G. Afrika’da 2014

yılının daha başında olunmasına karşın en az 10 kişininpolis kurşunuyla katledildiği vurgulanırken yüzlercekişinin temiz suya ulaşamadığı için öldüğü belirtiliyor.

ÇinÇin’in Fujian ilinde emekçi köylüler, bölgede kimya

fabrikası kurulmasına karşı mücadele ediyor. Ocak ayısonunda inşaatı devam eden fabrikayı kuşatanbinlerce köylü, şantiyeyi ateşe verdi. Yangından itfaiye,polis araçları ve bazı ağır inşaat araçları da zarar gördü.

Kimya fabrikasının doğayı kirleteceğinden endişeeden bölge halkı, buna karşı kararlıkla mücadeleediyor.

KamboçyaKamboçya’nın başkenti Phnom Penh’de atık

toplamadan sorumlu şirketi Cintri’de çalışan bini aşkıntemizlik işçisi greve gitti. Asgari ücretin 160 dolarayükseltilmesini talep eden işçiler, şirketin çalışanlaraücretsiz iş elbiseleri dağıtmasını da istiyorlar. Köleceçalışma koşullarına maruz kalan işçilerin aylık ücretleri,sadece 65 dolar.

FasBölge halkı, Alebban dağında Imiter Metal

Ocakları’nda çıkarılan gümüş madeninin yarattığıçevresel ve toplumsal sorunlara karşı mücadele ediyor.

Bu bölgedeki ocaklar, Afrika’nın en zengin gümüşmadeni kaynağı kabul ediliyor. Ancak madençıkarıldıkça, Berberi halkının yaşadığı bölgenin sularıçekilmekte ve bu kuraklığa neden olmaktadır. Bunedenle bölge halkı, 2012 yılında gümüş madeninekarşı blokaj eylemlerine başlamıştı. Gümüş üretimi2012 yılında yüzde 40, 2013 yılında ise yüzde 30 düştü.

Madenin sahibi Kral Muhammed IV. olmasınarağmen mücadelede ısrar eden tarım emekçileri,yaşam kaynakları olan suyu savunmaya kararlıgörünüyorlar.

İranİran’da günlerdir Lastik Sanayi Comp ‘de çalışan

yüzlerce işçi işten atılmaları protesto eylemlerinisürdürüyor. Eylemler, 26 Ocak’ta 600 işçinin gündelik

işten atılmalara karşı greviyle başladı. Atılan işçilerinbir kısmı 15 yıldır aynı firmada çalışıyorlardı.

Uluslararası ekonomik ambargolar, yüksekenflasyon ve paranın değer kaybetmesi nedeniyleİran’da işsizlik ve yoksulluk hızla artıyor.

İspanyaİspanya’da bulunan dört fabrikasını kapatma kararı

alan ve 1250 işçiyi işten çıkaracağını açıklayan CocaCola İberian Partners’a karşı grev kararı alan işçiler,firmanın Madrid’deki merkezi önünde eylem yaptı. 4Şubat’tan bu yana grevde olan işçiler, “Fabrikakapatmaya ve işçi çıkarmaya hayır!” yazılı pankartaçarak, sloganları ile işçi kıyımını protesto ettiler veemekçilerden Coca Cola ürünlerini boykot etmeleriniistediler. Coca Cola İberian Partners ise işçilerinbüyüyen öfkesine karşılık yeni teklifler sunuyor.İşçilerin tazminatlarını arttıracağını söyleyen şirket,çıkarılacak 1250 işçiden 500’ünün başka fabrikalaraalınmasında kolaylıklar sağlanabileceğini söyledi.Ancak sendikalar firmanın bu teklifini reddetti. Kriz ilebirlikte binlerce gösteriye sahne olan İspanya’daişsizlik oranı yüzde 26.

BrezilyaGeçen hafta Rio Belediye Başkanı Eduardo Paes,

kamu ulaşım araçları biletlerine %9 zam yapıldığınıaçıklamıştı. 7 Şubat’ta yürürlüğe girecek zammıprotesto için Candelaria katedralinin önünde toplananemekçiler, metro ve otobüslerin yoğunlaştığı yeredoğru yürüyüşe geçti. Zamlara karşı sloganlar atılaneylemde Dünya Kupası organizasyonuna daeleştirilerde bulunuldu. Eylemde FIFA organizatörlerinstadyumlarda kendileri için yüksek standart istemesinetepki gösterildi.

Akşam saatlerinde, Central do Brazil’in kalabalıkolduğu sırada yapılan eylemde emekçiler, turnikelerinüzerinden atlayarak bilet makinelerini kırdılar. Polis,ücretsiz ulaşım hakkını kullanan emekçilere saldırdı.Polisin gaz bombalarıyla saldırısına emekçiler demolotofkokteylleri ile karşılık verdi. Çatışmalarneticesinde altı kişi yaralanırken, 20 kişi de gözaltınaalındı.

Dünyada işçi sınıfı ve emekçilerinmücadeleleri sürüyor

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 07

Mısır işçi sınıfı yenidensahnede

Mısır işçi sınıfının ülkede özel bir yeri ve ağırlığıbulunmakta. Hak arama eylemlerinin militan biçimleraldığı Mısır’da tekstil işçilerinin direnişi ise özel bir yertutmakta. 2006 yılının Aralık ayında 300 kadın işçisininiş bırakmasıyla başlayan ve yaklaşık 30 bin tekstilişçisinin direnişine sahne olan Mısır’da dişe dişmücadeleler olmuştu. “İşgal, grev, direniş!” sloganlarıMısır’da hayat bulmuştu. İkramiyelerin askıya alınmakistemesi üzerine Mısır İplik ve Dokuma Fabrikası,tekstil işçileri tarafından dört gün boyunca işgaledilmişti. Bu direniş diğer fabrikalara da yayılarakbüyüyerek sürmüştü.

Mısır’daki halk ayaklanmasının en sıkıntılızamanlarında sahneye yine Mısır işçi sınıfı çıkmış veyol açıcı olmuştu. Geçen Ekim ayında da greve çıkaniplik ve dokuma işçileri, şirket yönetim binasını işgaletmiş ve dört gün süren militan eylemleri sayesindetaleplerini hükümete kabul ettirmişlerdi. Şimdi bir kezdaha Mısır tekstil işçilerinin direnişine sahneolmaktadır. Hem de 2006 Aralık’ta, direnişin patlakverdiği aynı yer ve aynı fabrikalarda.

Mahalla’da kurulu olan bir kamu işletmesi olanMısır İplik ve Dokuma Fabrikası ile Helvan İplik veDokuma fabrikasındaki işçiler ikramiyelerin ödenmesive yeni asgari ücretin hayata geçmesi için sürevermişlerdi. Bu sürede talepleri kabul edilmezse grevegideceklerini ilan etmişlerdi. İşçilerin ilk olarak, 10Şubat günü şirketin merkezinde bir oturma eylemihayata geçirdikleri ve iki fabrikada üretimidurdurdukları gelen haberler arasında. İşçiler taleplerikabul edilene kadar greve devam edecekleriniaçıkladılar.

Grevle dayanışma içinde bulunan sol/sosyalistpartilerin açıklamalarına göre, işçilerin başlıca taleplerişöyle sıralanıyor:

Yolsuzluk ve rüşvete batan şirket yönetimininazledilmesi ve yeni yönetim için seçim yapılması, şirketyönetimiyle işbirliği yapan sendika bürokratlarınınazledilmesi ve sendika yönetiminin işçiler tarafındanseçilmesi, enflasyon oranında ücretlere zam yapılması,yeni işçiler dahil, ücretlerin minimum asgari ücretdüzeyinde olması, işçilerin iki aylık primlerininödenmesi…

Grevin ikinci gününde primlerin 15 Şubat’taödeneceğine dair resmi bir yazı, işletmenin farklıyerlerine asıldı. Ancak şirket yönetiminin buhamlesine, asılan kağıtları yırtarak tepki gösterenişçiler, tüm talepleri kabul edilene kadar grevin devamedeceğini belirttiler.

Bu arada aynı şirket kapsamında bulunan iplikboyama ve işleme işçileri de greve çıktı. İplik vedokumadaki sınıf kardeşleriyle dayanışma için greveçıkan boyama ve işleme işçileri, özellikle şirketyönetiminin azledilmesi talebini öne çıkarttılar.Mahalla el Kübra, Mısır işçi sınıfının militan grev veeylemlerine sık sık sahne olmasıyla biliniyor.

Emperyalist yağma ve savaş politikaları Suriyehalkını yıkıma sürüklerken Suriyeli kadınların yaşadığıtrajedi de tüm çıplaklığı ile gözler önüne seriliyor.Hayatlarını kurtarmak için savaştan kaçarak Türkiye’yesığınan mülteci kadınları tıpkı çocukları ve erkekmültecileri olduğu gibi Türkiye’de açlık ve sefaletkarşılıyor. Suriyeli kadınların emperyalistlerin çıkarlarıuğruna ödedikleri bedel bunlarla da sınırlı kalmıyor.Suriye’deki kamplarda tecavüze uğrayan, fuhuşasürüklenen ve işkenceye uğrayan kadınlar Türkiye’dede aynı sorunlarla baş başa bırakılıyorlar.

Birkaç ay önce Türkiye’deki kamplardaki tecavüziddialarıyla ilgili soru önergesine Dışişleri BakanıDavutoğlu “tek bir şikayet bile almadık” diyerekdüzenin ikiyüzlü tutumunu gösterdi. Ancak düzenintüm aldatmacalarına, üstünü kapatma çabalarınarağmen Suriyeli kadınların yaşadığı trajedinin geldiğiboyut tüm kamuoyunda iyice teşhir olmuş durumda.Geçtiğimiz günlerde Mehveş Evin’in “SuriyeliMisafirler” başlığı ile yayınlanan yazı dizisi de Suriyelikadınların Türkiye kamplarında yaşadığı trajedininboyutu açık bir şekilde göstermekte.

İşte yazı dizisinde öne çıkan, Suriyeli kadınlarınTürkiye’de sürüklendikleri bataklığı anlatan birkaçbaşlık:

- Suriyeli kadınlar mülteci kamplarındakalamıyorlar. Çünkü kamp ortamının kadınlar ve kızçocukları bakımından cinsel istismar, taciz, tecavüz veşiddete uğrama risklerine açık olması, sığınmacılarıkamplara gitme fikrinden uzaklaştırıyor. Pek çoksığınmacı inşaatlarda, depolarda hatta ahırda yaşamakzorunda kalıyor.

- “Suriyeli kadın ticareti” Hatay’da sektöre dönüştü.Hayatta kalmak için başka seçeneği olmayan, fuhuşa

sürüklenen Suriyeli kadınlar 200-250 TL’ye satılıyor. - “Suriyeli gelinler”, savaştan önce de talep

görüyordu. Ancak savaştan bu yana ikinci, üçüncü eşolarak Suriyeli kadınlarla imam nikahı yapanlar arttı.Özellikle Hatay, Urfa ve Kilis “Suriyeli kuma”da başıçekiyor. Çocuk gelinler ise “doğal” sayılıyor.

Şore: “Çaresiz koca bekliyorum”

Yaşananlar tıpkı diğer emperyalist savaşlardaolduğu gibi Suriye’de yaşanan emperyalist savaşınkadınlar üzerindeki yıkıcı etkisini gösteriyor. Bir kezdaha kadınlar emperyalist savaşın en ağır faturasınıödemek durumunda bırakılıyorlar. 23 yaşındakiŞore’nin anlattıkları ise Suriyeli kadınların yaşadığıçaresizliği özetliyor:

“Savaştan kaçıp Türkiye’ye sığındım. Yaşadığımızsemte sürekli ‘yardım için’ gelen adamlar vardı.Sonrasında biri, benimle evlenmek istedi. Yaşı 55’miş,eşi ölmüş ve çocuğu yokmuş. Çaresizlikten kabuledecektim. Çünkü adam, aileme ev tutacağını söyledi.Araştırınca öğrendim ki evliymiş, 4 çocuğu varmış.İptal ettim, şu an çaresiz koca bekliyorum.”

Emperyalist savaşın kadınlara ödettiği bedelŞore’nin çaresizliğinde görülmekte. Şore çaresizce“koca” beklerken onu bekleyen sonun 55-60 yaşındakibir erkeğin ikinci veya üçüncü eşi olmak veya fuhuşasürüklenmek olduğu ortada. Tıpkı diğer sayısız örnekteolduğu gibi. Şore’yi ve diğer Suriyeli kadınları bekleyenacı sonu değiştirecek ve insanca yaşabilecekleri özgürbir geleceğe kavuşturacak tek yol ise kuşkusuz kiemperyalist savaşları doğuran yağma ve talandüzenine karşı yükseltilecek mücadelede yatmakta.

Suriyeli kadınlarbataklığa sürükleniyor!

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 07

Türkiye’de gençlik toplumsal mücadelenin önemlibir parçası, dinamik bir unsuru olagelmiştir. 1960’lıyıllara kadar gençlik kitleleri düzen içi olmuş, egemensınıfların himayesinde kalmış ve sermaye iktidarınınresmi ideolojisini aşamamıştır. Ancak ’60’lı yıllarlabirlikte işçi sınıfı başta olmak üzere alt sınıflarda ortayaçıkan sosyal hareketlilik gençlik hareketinindevrimcileşmesine önemli bir katkıda bulunmuştur.Özellikle ’65 sonrasında gençlik düzenden köklü birkopuş sürecine girmiş, düzen içi unsur olmaktançıkmıştır. Gençliğin en ileri, diri ve politik kesimleri, buyıllarda Marksizm’e yönelmiş, devrim ve sosyalizmidealini benimsemiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısındaTürkiye’de yaşanan iki devrimci yükseliş dönemindegençlik, toplumsal hareket içinde aktif, militan vekitlesel olarak yer almıştır.

Bugüne kadar uzanan toplumsal mücadele tarihiiçinde gençlik -özelde de öğrenci gençlik- son dereceönemli bir mücadele dinamiği taşıdığını göstermiştir.

12 Eylül faşist darbesinin en ağır saldırılarınınhedefinde yine gençlik yer almıştır. Baskı, zorbalık,zulüm ve katliamın yanısıra, sermaye düzeni, gençliğinbu dinamik yanını törpülemek, toplumsal mücadeleiçindeki aktif tutumunu kırmak, tümüyle ezemediğiyerde de denetim altında tutmak için “önlemler”almıştır. Düzenin tüm bu çabaları nafile çıkmış, ’80sonrasında da gençlik tepkisini -yer yer kitlesel vemilitan çıkışlarla- ortaya koymuştur.

***2000’lerin başında gençlik hareketi, dönemin

politik atmosferine uygun bir seyir izlemiş, ancakhareket giderek gençliğin ileri unsurlarına daralmaya,kitleselleşme sorunu yaşamaya başlamıştır.

Özellikle 2004 sonrasında ise gençlik hareketi,deyim yerindeyse, dibe vurmuş, sermaye düzeninin birbir sıraladığı saldırılar karşısında anlamlı yanıtlar

üretememiştir. Dolmabahçe eylemleri vb. süreçlerde sahneye

çıkan gençlik hareketi, her ne kadar ileri gençlikkitlelerine sıkışmış olsa da devrimcileşmenin vekitleselleşmenin nüvelerini barındırdığını göstermiştir.

Nihayetinde, 2012 sonu-2013 başı arasını kapsayandönemdeki ODTÜ çıkışı, bunu izleyen dönemdeyaşanan bir dizi gelişme gençlik hareketininkitleselleşeceği yönünde güçlü emareler vermiştir.

Son olarak, toplumsal mücadele tarihimizde bireşiği ifade eden Haziran Direnişi, gençlik kitlelerindebiriken hoşnutsuzluğun patlamasına vesile olmuş,gençliğin sermaye düzeninin cenderesini kırma gücünüve potansiyelini ortaya koymuştur. Gençlik kitleselolarak çıktığı sokaklara dinamizmini, mücadele azmini,özlemlerini ve militan ruhunu yazmıştır. Geleceği veözgürlüğü için barikatın başına geçmiş, kavgayatutuşmuştur.

***Buraya kadar kısaca hatırlatmış olduğumuz

süreçler, gençliğin (hareketinin) niteliğine dair şusonuçları ortaya koymaktadır.

Birincisi; sermaye düzeni hiçbir dönemde gençliğinözlemlerine yanıt verememiş, gençliğe geleceksunamamıştır. Bu nedenledir ki, tüm baskılarına,zulüm ve katliamlarına, ideolojik saldırılarına rağmengençliği tümüyle denetimi altına alamamıştır. Gençlikkitlelerinde biriken hoşnutsuzluk ve umutsuzluk çeşitlivesilelerle kendisini -çoğu zaman kitlesel ve militanbiçimlerle- ortaya koymuştur.

İkincisi; gençlik hareketi, her dönemde -farklıdüzeylerde de olsa- politik bir nitelik taşımıştır.Toplumsal mücadelenin dinamik ve militan parçasıolmuştur. Bugüne kadarki deneyimler göz önünealınırsa, gelecek dönemde de gençliğin bu karakterinikoruyacağından kuşku duyulmamalıdır.

***Haziran Direnişi, gençlik için de yeni bir dönemin

kapısını araladı. Yıllardır apolitizmle suçlanan gençlikkitleleri, Haziran Direnişi süresince barikat başındakiyerini aldı. Kuşkusuz bu, çok yönlü bir eğitim demekti.Direnişin gençlik kitleleri üzerindeki politik etkisi,militan eylemlerde ve barikat başlarında edinilendeneyim, yeni döneme fazlasıyla anlamlı bir mirasolarak kaldı.

ODTÜ’de rant yoluna karşı verilen militan yanıt,üniversiteler açıldığında direniş ruhunun kampüslerdedolaşmaya başlayacağı düşüncesi yarattı. Aynıdönemde İstanbul’da yapılan eylemlere yönelik polisterörüne karşı ortaya konan direniş ve bu direnişindinamik gücünün yine gençlik olması, bütünlüklüolarak düşünüldüğünde yeni dönemde gençlik payınahareketli bir süreç yaşanacağı beklentisi oluşturdu.Öyle ki, sermaye düzeni bile ‘Eylül sendromuna’kapılarak önlemler almaya başladı.

Aradan geçen süreyi göz önüne alırsak, gençliğinbu beklentileri gerçeğe dönüştürdüğünü söylemekmümkün değil ne yazık ki. Gençlik kendi talepleri içinsokağa dökülemedi. Üniversite kampüslerini direnişmevzilerine çeviremedi.

Bu, Haziran Direnişi’nin gençlik kitlelerine ‘kalıcı’bir ekti bırakmadığı anlamına gelmemektedir. Zira buaynı dönemde gençlik hareketi bir dizi lokal eylemeimza attı. Gençlik kitlelerinin siyasal mücadeleyeilgisinin arttığı, bu ilginin, onun ileri unsurları şahsındapratik bir tutuma da konu olduğu gözlemlendi.

***Sözünü ettiğimiz yakın dönem deneyiminden

dersler çıkaracak olursak, kısaca:* Gençlik hareketi, kimi dönem militan çıkışlar

yaşasa da kendisine politik planda bir yön çizememiş,taleplerini sistematik bir mücadeleye konuedememiştir. Bu yapılamadığı için, ilk anda etkisi neolursa olsun, yaşanan çıkış bir süre sonra gençliğinpolitik unsurlarına daralmıştır. Bunun kaçınılmazakıbeti de giderek sönümlenmek olmuştur. Budurumun kendisi, bir kez daha, devrimci önderlikboşluğuna işaret etmektedir.

* Haziran Direnişi gibi bir deneyime rağmen,gençlik hareketinin yeni bir düzeyde kendisini ortayakoyamaması gençlik hareketi içerisinde devrimciönderlik ihtiyacını ortaya koymaktadır. Sermaye düzenigençlik sorununa dair en ufak bir çözüm gündemegetirmemişken, sorunlar aynı biçimde orta yerdeduruyorken, gençlik koskoca bir direniş deneyiminesahipken, hepsinden önemlisi açığa çıktığındamuazzam sonuçlar üretecek bir dinamizmbiriktirmekteyken hareketin nitelik ve nicelik planındayeni bir düzeye girememesinin başka bir izahı olmasagerek. Eğer kitle hareketinin kendiliğinden çıkışlarınınbir sınırı olduğunu, devrimci müdahaleninyapılamadığı takdirde bu sınırı atlayamayacağınıbiliyorsak; gençlik hareketi cephesinden yakındönemde bunun örneklerini yaşamışsak; bugün çubukbükülmesi gereken nokta devrimci müdahale veönderlik olmalıdır.

Devrimci politika ve örgütlenme ilişkisi

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 07

***Gençlik hareketine devrimci müdahale ya da

devrimci önderlik boşluğunun doldurulması sorunufarklı başlıklar üzerinden tartışılabilir. Gençliğin militaneylemine önderlik, politik ufkun genişletilmesi vb.başlıklar bunların ilk akla gelenleridir.

Bugün, tüm bunlarla beraber, hareketemüdahalenin örgütsel ayağını tartışmakgerekmektedir. Bu kaba bir biçimde “yeni bir örgütkurma” tartışması olamaz elbette. Devrimcimüdahalenin örgütsel ayağı demek; hareket içindedevrimci bir odak yaratmak, geniş gençlik kitlelerinidevrimci politika ekseninde bir araya getirmek, onunen ileri unsurlarından başlayan ve giderek genişgençlik kesimlerini kucaklayan örgütsel bir formoluşturmak, nihayetinde gençliği devrimci politikadakenetlenmiş ve örgütlü bir yapıya kavuşmuş biçimdesermaye düzeninin karşısına çıkarmak demektir.

Bu tartışma, gençliğin devrimci dinamizmini açığaçıkaracak müdahalenin örgütsel alandaki karşılığıdıresasında. Politikanın cisme dönüştürülmesidir. Ziradevrimci müdahale sadece hareketin izlemesi gerekenyolu göstermekle değil, bu yolda yürünebilmesi içingerekli araçların yaratılmasını da sağlamakla gerçekanlamını bulur. Diğer türlüsü yalnızca gençlikkitlelerine akıl vermek olur ki bunun da zerre kadaretkisi olmaz.

***Bugün gençlik hareketinin -tüm birikim ve

deneyimine rağmen- yaşadığı bu durumu aşmanın,hareketi yeni bir eşiğe getirmenin yolu; politik, kitleselve devrimci bir örgütlenmenin yaratılması, buörgütlenmenin gerçek işlevine kavuşmasının, yanikitlesel bir güce dayanan devrimci odak olabilmesininsağlanabilmesinden geçmektedir.

Genç komünistler, yeni dönemde bu müdahaleyitüm yönleriyle tartışacak, hayata geçirebilmek içinadımlar atacaklar. Gençlik içinde devrimci bir kitleörgütlenmesi/birliği yaratmanın çabasınıharcayacaklar.

***Gençlik hareketine böylesi bir müdahalede

bulunmak yeni bir şey değil elbette. Reformizm kendicephesinden bunu yapmaktadır. Ancak eşyanın tabiatıgereği, onun politik niteliği gençlik hareketini ileritaşıyacak bir müdahale olmamaktadır. Tersine,reformist politika kitle örgütü olarak cisimleştiğindeuğursuz rolünü aktif olarak oynamaya başlamakta,gençlik hareketinde devrimci çıkışın dayanaknoktalarını kötürümleştirmektedir.

Reformizmin gençlik hareketi üzerindeki ablukasınıdağıtmanın yolu da sözünü ettiğimiz devrimci odağıyaratmak ve onu geniş gençlik kitlelerine maledebilmektir.

***Son olarak, burada ortaya konan düşünceler,

gençlik hareketine devrimci müdahalenin kapsamı vebunun örgütsel karşılığı üzerine henüz ilktartışmalardır. Bu politikayı tüm yönleriyle tartışmak,geçmiş deneyimleri değerlendirmek, giderek depolitikaya şekil vermek gerekmektedir. Tümyoldaşlarımızın ve okurlarımızın, gençlik hareketinindevrimcileşmesi, devrimci politik eksen üzerindekitlesel bir örgütlülüğe ulaşması için yapılacakmüdahaleye düşünsel ve pratik olarak katkı sunmasıise günün ivedi sorumluluğudur.

(Ekim Gençliği’nin Şubat 2014 tarihli 149.sayısından alınmıştır...)

İkinci eğitim öğretim dönemine yine her seneolduğu gibi kapitalist sömürü sisteminin getirdiğibirçok sorunla beraber giriyoruz. Kılık kıyafetyönetmeliklerinden, paralı eğitimin bin bir çeşituygulamalarına dek örnekleyebileceğimiz sorunalanlarımız ağırlaşarak devam ediyor. Sistemin liselere,orta öğretim kurumlarına yaklaşımı ise artık bilinen birgerçek. Geleceğin işçilerini, işsizlerini yetiştiren, bizlerikendi kirli ideolojisiyle zehirleyen, bu esnada iseeğitim alanını rant alanı olarak değerlendiren buanlayışın temelinde insani bir öz bulmak mümkündeğil. Bizlere dayatılan bu anlayış kendi içinde elemecisınav sistemini de barındırınca ortaya koskocaman birgeleceksizlik çıkmaktadır ki, bu da kapitalist sistemingençliğe sunduğu, sunabileceği tek şeydir.

İşte tam karşımızda duran bu geleceksizliğe karşısesimizi yükselttiğimiz de ise bizlerden susmamız,derslerimize çalışıp bireysel kurtuluş rüyalarıgörmemiz isteniyor. Ancak biz kurtuluşun, geleceğinsınav salonlarında olmadığını, tam aksine özgürlüğünsokaklarda olduğunu Haziran Direnişi’yle beraber dahada net gördük. Sokaklara attığımız bu adımlarımızıngüçlenmesinden, “Artık yeter!” diye haykırmamızdanve onlar için daha da kötüsü devrim ve sosyalizmmücadelesine omuz vermemizden korkanlaradımlarımıza çelme takmak istediler. Devamsızlığımızı10 güne indirip aile onayı şartı koştular, geçme notunuyükselttiler. Başımızı o ezberci, anti-bilimsel,hurafelerle dolu kirli ideolojik derslerindenkaldırmamızı istediler. Her daim gözlem altındatutulmamızı istediler. Bizleri birer yarış atına çevirenlergözlerimize at gözlükleri de yerleştirmekten geridurmadılar. Ticarethanelere dönen okullarımızı bir dehapishanelere çevirip öğretmenlerimizi, ailemizi

başımıza gardiyan yaptılar. Ancak bir şeyi hesaba katmadılar. Bizlerden

çaldıklarıyla kasalarını, ayakkabı kutularını dolduranlarşunu unuttular: Gelecek biziz! Özgürlük biziz!

İzmir Devrimci Liseliler Birliği olarak, “Bu dahabaşlangıç, mücadeleye devam!” diyerek işçi sınıfınıncephesinden haykıran ve sınıfın hanesine bir işgaldeneyimi daha ekleyen, sınıfın yolunu aydınlatan Greifişçilerini selamlıyoruz. Devrimci sınıfın kızıl bayrağıaltında mücadele ateşini liselere taşıyan İzmirDevrimci Liseliler Birliği olarak;

Yolsuzluk ve rüşvet düzenine karşı Haziran ruhuylamücadeleyi büyütmek için, ortalığa saçılan tüm pisliğidevrimin temizleyeceği bilinciyle liselerde sosyalizminkızıl bayrağını dalgalandırıyoruz. İkinci döneme birincidönem biriktirdiğimiz güç ve moralle giriyoruz.Merkezi noktalarda referandum sandıklarımızla liseligençliği taraf olmaya çağıracak, liselerimizde elemecisınav sistemine karşı imzalar toplayacak, isyanıbüyütecek, örgütlenecek ve geleceği, devrimiörgütleyeceğiz!

“Elemeci sınav sistemine karşı yürüyoruz,devamsızlık hakkımız için devamsızlık yapıyoruz. 14Mart 14.00’te Karşıyaka’dayız” diyerek ikinci eğitimöğretim dönemine coşkuyla başlıyoruz.

Devrimci baharı karşıladığımız bugün, Greifişçilerinin İstanbul’da yaktığı direniş ateşinincoşkusuyla, eğitim öğretim yılının bu ikinci döneminemücadeleyle giriyor, “Gelecek biziz, özgürlük biziz!”şiarıyla liseli gençliği mücadele saflarına çağırıyor vetüm devrimci coşkumuzla selamlıyoruz!

İzmir Devrimci Liseliler Birliği11 Şubat 2014

Devamsızlık hakkımız içindevamsızlık yapıyoruz!

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 07

İstanbulAvcılar DLB, Devrim Okulu’nun ikinci ve son

programını Avcılar Üç Fidan Gençlik Kültür Evi’nde 07Şubat’ta gerçekleştirdi. Liseli gençlik hareketiningüncel tablosunun yanısıra Haziran Direnişi’nin liseligençliğe etkilerinin tartışıldığı Devrim Okulu’ndaDLB’nin önümüzdeki dönem hayata geçireceğimücadele hattı tartışıldı.

Toplantıda, liseli birliğinin amaç ve hedeflerineilişkin bilgilendirmede bulunan DLB’liler, işçi sınıfıdevrimciliğini temel alan bir mücadele çizgisiyledevrimci kimliği geliştirme ve büyütmenin öneminedikkat çektiler. Oldukça canlı tartışmalara sahne olanbu bölümde söz alan DLB’liler deneyimlerinipaylaştılar. Berkin Elvan ziyareti ve internet sansürünekarşı gerçekleştirilecek eyleme katılımın da organizeedildiği Devrim Okulu, yarıyıl tatilinin ardındanliselerde mücadeleyi büyütme çağrısıyla son buldu.

7 Şubat’ta toplanan Kartal DLB’liler DevrimOkulu’nun son dersinin konusu olan “Liseli gençlik veDLB” konusunu tartıştı. İlk önce mevcut yaşamkoşulları ve liseli gençliğin karşı karşıya kaldığısorunlardan bahsedildi. Gençliğin yaşadığı sorunlar vedayatılan geleceksizlik karşısında kurtuluşun devrim vesosyalizm olduğu vurgulandı. Gençliğin mücadeledinamizmine vurgu yapılarak Haziran Direnişi’ndekirolü vurgulandı. Devletin bu konudakitahammülsüzlüğünün devamsızlık hakkı ve geçmenotuna yönelik müdahalelerde kendisini gösterdiğibelirtildi.

Bir DLB’li, bu durum karşısında DLB’nin nasıl bir yertutuğunu, neyi ifade ettiğini anlatan bir sunum yaptı.Sunumda “Neden liseli, neden devrimci, nedenbirlik?” başlıkları üzerinden DLB’nin liseli gençliğinmücadelesinde devrim ve sosyalizmin temsilcisiolduğu anlatıldı. Sunum üzerine tartışmalar yapıldı.İkinci döneme ilişkin planlamaların yapılmasının vehedeflerin belirlenmesinin ardından Devrim Okullarısonlandırıldı.

AnkaraAnkara’da bir süredir çalışması yürütülen Devrim

Okulu’nun ilk dersi 7 Şubat’ta Kızılay’dagerçekleştirildi. İlk ders açılış konuşmasıyla başladı.Devrim Okulu’nun düzenin eğitim sistemine biralternatif olmadığı, ara tatillerde mücadeleninsorunlarını, Marksizm’i, devrimi kollektif bir çabaylaanlamanın bir yolu olarak gerçekleştirildiği vurgulandı.

Açılış konuşmasının ardından “Sosyalizm nedir?”başlıklı sunum gerçekleştirildi. Sınıfın tarihsel devrimcimisyonu tariflenirken kapitalizmden sosyalizmegeçişte zorun rolü tartışıldı. Sunum ve tartışmalartamamlandıktan sonra bir ara verildi.

Aranın ardından ikinci ders başlığı olarak “Türkiyedevrimci gençlik hareketi” sunumu gerçekleştirildi.Sunumda 1965-1971 ve 1974-1980 arası gençlikhareketi tarihi özetlenirken ’80 sonrasından 2000’lerekadar Türkiye’de yaşanan gençlik hareketi tarihindenörnekler de aktarıldı.

Devrim Okulu’nun ikinci günü 8 Şubat’ta yapıldı. İlkolarak “DLB nedir?” başlıklı sunum gerçekleştirildi.Sunumda DLB, “Liselileri kendi sorunları içinmücadeleye çağırmak”, “Gençliğe siyasi biliçkazandırmak”, “Devrim mücadelesi için kadrolaryetiştirmek” başlıkları altında açıklandı. DLB’nindüzen-devrim kamplaşmasında devrimden tarafolduğu belirtilerek, liselilerin dinamizminin reformistörgütlerce çürütülmemesi için DLB’yikitleselleştirebilmenin önemi ve yolları üzerindeduruldu. Devrim Okulu’nun son dersinde “Gezi ve yenidönem görevlerimiz” başlıklı sunum gerçekleştirildi.Öncelikle yaşanan yeni ekonomik kriz nezdindeHaziran Direnişi’ni hazırlayan faktörler açıklandı.

Liselilerin devrim ve sosyalizm şiarını her alandayaygın bir şekilde dillendirmesi gerektiği, eylemleremilitan bir şekilde devrimci bir bakış açısıyla öncülüketme misyonuyla hareket etmenin gerekliliği, nicelikolarak gelişirken alanlarda mevziler oluşturulmasıgerektiği vurgusu yapıldı.

İki gün ve dört konudan oluşan Devrim Okulukapanış konuşmasıyla sona erdi. Liselilerin, yaklaşanseçimlerde bağımsız devrimci sınıf adayınınpropagandasında aktif rol oynayacağı belirtildi.

Liselilerin Sesi / Avcılar-Kartal-Ankara

Devrim Okulları’nınson dersleri

Gençlik biraraya geliyorLise ve üniversite öğrencileri 7 Şubat sabahı

Gebze’de kahvaltıda biraraya geldi. Birlikte kurulansofrada kahvaltı yapıldıktan sonra toplantıyageçilmeden önce türküler söylendi.

Bir önceki toplantıda gençliğin örgütlenmesinin vegençlik hareketinin ileriye taşınmasının gerekliliğinivurgulanmıştı. Bu toplantıda örgütlenme içinyapılabilecekler üzerine sohbet edildi.

Gebze’de, YGS sınavına kadar sınav ve eğitimsistemine karşı çalışma yürütülmesine, lise vedershane öğrencilerine seslenmek için yerel bir gençlikbülteni çıkartılmasına karar verildi.

Film gösterimi

İkinci dönemin ilk günü 10 Şubat’ta da birarayagelen lise ve dershane öğrencileri, Gebze’de, sınavdönemine kadar yürütülecek çalışmalar üzerinekonuştular. Bu süreçte kullanacakları yerel gençlikbülteninin içeriğine ve hazırlıklarına dair planlamalaryapıldı.

Toplantının ardından film gösterimi gerçekleştirildi.Eşitsizliği, sömürüyü ve yoksulların hakkınınçalınmasını zaman kavramı üzerinden anlatan“Zamana Karşı” adlı film izlendi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Üniversitesiyeöğrenci girişi yasak

Mersin Üniversitesi Kız Öğrenci Yurdu, AkdenizOyunları kapsamında yapılmıştı ve yurt olarak MersinÜniversitesi’ne teslim edilmişti. 3 bin 500 kişilik yurttayaşanan trafik ve sağlık sorunları nedeniyle 2 kadınöğrenci yaşamını yitirmişti. 19 Aralık 2013 tarihindeyapılan işgal eylemi de bunun ardından gerçekleşmişti.Rektör Süha Aydın’la görüşme talepleri kabuledilmeyen öğrenciler rektörlük binasını işgal etmişti.Bunun üzerine 121 öğrenci hakkında soruşturmaaçılmıştı. Rektörlük son olarak da 27 öğrenci hakkında“tedbir” kararı aldı. Bu öğrencilerin okula girişi de özelgüvenlik tarafından engellendi.

Haklarında tedbir kararı alınan 27 öğrenci, bukararı, ikinci dönemin ilk gününde okula geldiklerindeöğrendi. Çiftlikköy Yerleşkesi girişinde özel güvenliktarafından durdurulan öğrenciler içeri alınmadılar.Öğrenciler bunun üzerine yerleşke önünde oturmaeylemi yaptı.

Rektörlüğün hiçbir öğrenci hakkında soruşturmaaçılmayacağına dair söz verdiğini söyleyen öğrenciler,soruşturma sonuçlanıncaya kadar okul girişindeeylemlerine devam edeceklerini ifade ettiler.

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 07

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, AKPSakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’ünbaşkanlığında toplandı. Suriye’deki işkencefotoğraflarını kınayan bir bildiriye imza atan veardından ise hapishanelere dair düzenin kendi kirliyüzünü yansıtan raporları onaylayan komisyon kendimisyon ve karakterini sergileyen ibretlik bir oturumgerçekleştirmiş oldu.

Öncelikle hapishaneler üzerinden hazırlanan veonaylanan rapora geçmeden önce komisyonsalonunda duvarlarda parçalanan cam bardaklarınkırıklarından kapitalist sistemin insan haklarınabakışını izleyelim. Zira o cam kırıkları ki, sistemininsana biçtiği değeri nasıl da sınıfsal çıkarlarıtemelinde, nasıl da klik çatışmalarının menfaatleriekseninde ele aldığını göstermektedir.

* * *Komisyonun ilk gündemi ortaya çıkan Suriye

işkence fotoğrafları oldu. Cenevre 2 Konferansı’nınöngünlerinde “manidar zamanlama” ile basına servisedilen fotoğraflara dayanarak AKP şefi Erdoğan’ınkendinden geçmişçesine esip gürlediği hafızalarda.Sonrasında ise fotoğraflara gelen itirazlarla sesinikıstığı ve insanlığın bir kez daha ulu orta ortalıktabırakıldığı da.

Görünen o ki, Erdoğan’ın, AKP hükümetinin kirlisiyaseti çerçevesinde kendini var eden TBMMkomisyonu da üstüne vazife edinerek ayaklar altınadüşmüş olan insanlığı doğrultma çabalarınasoyunmuş. Ancak bu çabadan onların anladığı tekşeyin AKP’nin söylemlerini ve dönemsel ihtiyaçlarınıdesteklemek olduğu ise yayınlanan bildiriden açık venet okunuyor.

Komisyon yayınlanan bildiride; “Suriye rejimini, budehşetengiz vahşetine artık dur demeye çağırıyoruz.Komisyonumuz Suriye’deki gelişmeleri bundan sonrada yakından izlemeye devam edeceğini belirtir, Suriyerejiminin hiç değilse bu andan itibaren kendi halkınınyaşam hakkına saygılı olması gerektiğini önemlehatırlatırız. Bilinmelidir ki çağımız Hitler’in,Miloseviçler’in çağı değildir. Bugün olmazsa yarın amamutlaka bir gün bu katliamları yapanlardan hesapsorulacağının unutulmaması gerektiğini Suriyerejimine hatırlatmak isteriz. Bu zulüm ve vahşet artıkdursun, yeni ölümler olmasın istiyoruz” diyerek AKPşefinin yükselttiği savaş borazanlığını da sürdürmeyide elden bırakmıyorlar.

Bildirinin okunmasının ardından sahneye konulanoyun ise ayrı bir ibretlik dersi barındırıyor. CHP’limilletvekillerinin “muhalefet”i ilkin işkencefotoğraflarının gerçek olup olamadığı noktasındayükselirken sonradan haklı olarak AKP hükümetinin debu işkencenin sorumluları arasında olduğunabağlanıyor. Birbirlerine çamur atarak temize çıkmayaçalışan düzen partilerinin temsilcileri toplantısalonunda duvarlarda parçaladıkları cam bardaklarlabu ibretlik oyunu tamamlamış, bildirininonaylanmasının ardından el birliği ile ülke içindekivahşete ortak olmanın onurunu yaşamışlardır.

* * *İkinci oturumda cezaevleri alt komisyon

raporlarının görüşmelerine en sonu geçildiğinde iseTBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, AnkaraÇocuk ve Gençlik Kapalı Cezaevi, Antalya’dakicezaevleri ve Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaeviile Ankara Numune Hastanesi Hasta MahpusBölümü’nde yapılan incelemelere ilişkin raporlarıkabul edildi.

Komisyonda tartışılan çıplak arama sonuna dair iseözellikle kadın tutsaklara cinsel kimlikleri kullanılarakuygulanan saldırı komisyon başkanı Üstün tarafındansavunulmuştur. Çıplak aramanın kanunlarda ve ABmevzuatında da yerinin olduğunu, “olmasın” demeningüvenlik açısından mümkün olmadığını ifade etmiş, buaramanın insan haklarına, onuruna daha da uygunhale getirilebileceğini savunmuş, son dönemde bazıcezaevlerinde ameliyat elbisesi altında bu aramanınyapıldığını hatırlatarak bu uygulamanınyaygınlaştırılması gerektiğini kaydetmiştir.

Söz konusu raporda, “bazı mahpusların mensupoldukları örgüt ideolojisi uyarınca, ceza infazkurumlarını devlet veya sistemle bir mücadele alanıolarak tahayyül ettiği yönünde bir kanaat oluştuğu”kaydedilmiş, bu kayıtta ise ceza infaz kurumlarınındurumu hakkında kamuoyunun yanıltılmasınıamaçlayan bu örgüt ideolojisinin gerçek insan hakkıihlallerinin tespitini zorlaştırdığı sonucu çıkarılmıştır.

Tutsakların, hükümlü tutukluların ve hükümlülerintoplamının “mahpus” olarak ifade edildiği rapordatutsakların şikayetleri tek tek işlenmiş ardından iseşikayetlerin gerçeği yansıtmadığına hükmedilmiştir.Ancak bu hükmün hangi şartlar altında nasıl verildiğiraporda yer bulmamıştır. Yukarıda yansıyan zihniyetinsonucu ortaya çıktığı aşikar hükümler, kapitalistsistemin insani değerleri ideolojik çıkarlarına kurbanettiğinin tescilidir.

Örneğin oda sıcaklığı üzerine gelen şikayet sonucuodaların sıcaklığı ve kalorifer peteklerinin ısısınınkontrol edildiği, peteklerdeki ısının oldukça iyiolduğunun hissedildiği belirtilmiştir. “hissedilen” busonucun ne insani ne de bilimsel bir yanıbulunmamaktadır. Yine avukat görüş kabinlerindekicamlara dair uzunca bir açıklamanın yer aldığı rapordayine her zamanki gibi “genel olarak kurum güvenliğininkorunması amaçlanmaktadır” denilmiştir. Varılan

sonuç ise bir kez daha tutsakların haklarının keyfi ihlaliolmaktadır.

Sonuç kısmında ise bir kısım “terör örgütüne”mensup bazı mahpusların cezaevi hakkında ilettiğifazla sayıdaki şikayetlerin, cezaevi şartları göz önündebulundurulduğunda haksız ve çok abartılı bulunduğubelirtiliyor.

Kısacası rapordan çıkan sonuç zaten “mahpus”larınhapishaneleri devletle bir savaşım alanı olarakgördükleri ve bundan kaynaklı da hemen her konuyu“sorun”a çevirdikleri aslında hiçbir sorunları olmadığıyönünde beliriyor. Bu zihniyet Türkiye hapishanelergerçekliğine zemin hazırlayan olgunun da kendisidir.Bugün hapishanelerde kalamayacaklarına dairraporları bulunan ağır hasta tutsaklar dahi “tehlike”liolarak değerlendirilmekte ve ölüme terk edilmektedir.TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun yaptığıyalnızca var olan bu zihniyeti belgelemek ve kapitalistsistemin tarihe bıraktığı kara lekelerden birinin fırçasıolmaktır.

Burada belirtmek gerekir ki, her ne kadar kendi kirlizihniyetlerinin ürünü olarak ortaya böylesi bir raporçıkarmış olsalar da bir nokta vardır ki, o da,hapishanelerin sınıf savaşımının sürdüğü alanlardanbiri olduğu gerçeğidir. Ve öylesi bir alandır ki bu,savaşım sert ve acımasızdır. Kapitalist sistemintemsilcilerinin konumları gereği tutsaklarasaldırmaları, haklarını yok saymaları, ölüme terketmeleri doğalarının gereğidir. Burada ibretlik olan,doğalarının gereği olan davranış tarzlarını bin bir kılıfaltında sunma beyhude çabalarıdır yalnızca.Sonrasında ise tüm bu beyhude çabalarını adına“insan hakları” ön ekini taktıkları bir komisyoncayaparak meşrulaştırma girişimidir

* * *Sermaye devleti ve onun her bir kesiminin

temsilcileri bugün, Suriye ve Ortadoğu halklarına karşıişledikleri insanlık suçlarını kah Ortadoğu rejimlerinekah ise birbirlerine kafa tutarak aklamaya çalışıyorlar.işte bu zatlar, bu topraklarda bir yandan sistemin kanlıkatliamlarıyla hafızalara kazınan ama bir diğer yandanise devrimci tutsaklar cephesinden direnişin sembolüolan hapishanelere dönük uygulanan sindirmepolitikalarının getirdiği hak gasplarını ve işkenceleritutsakların siyasi düşüncelerinin ardına saklanarakmeşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Sömürü düzeninde “insan” olmakya da olamamak!

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 07

- 31 Mayıs’ta başlayan Haziran Direnişi’ninardından tutuklandınız. Tutuklanma sürecinizdensözeder misiniz? Neyle suçlanıyordunuz?

- İzmir’de Haziran Direnişi çerçevesinde polisinyaptığı toplam dört operasyonun üçüncüsünde 5Temmuz 2013’te gözaltına alındım. Üç günlükgözaltının ardından adliyeye çıkarıldım ve 9Temmuz’da tutuklanarak Kırıklar 1 No’lu F TipiCezaevi’ne gönderildim.

Dosyamızda “gizlilik kararı” olduğu için ne ilesuçlandığımızı tam olarak bilmiyorduk. İçeriğini ancakgözaltı süresinin son günü öğrenebildik. TMK’nın 10.maddesiyle yargılanıyorduk. Yani ‘örgüt üyesiolmamakla beraber örgüt adına suç işlemek’, saçmalığıifade edilişinden bile belli olan bir yasa maddesi ile.Düşünün ki “ örgüt üyesi” olmanın kanundaki cezası 7yıl ancak, üye olmamakla beraber örgüt adına suçişlemenin cezası 17 yıl. Savcı bizim için 17 yıl istemişti.Örgüt üyesi olmak bu durumda daha makul gözüküyor.Zaten yasayı çıkaran hükümetin başbakan yardımcısıda bu saçmalığı kabul etmiş olmalı ki “şaşkınlıkla” buyasayı hangi aklı evvelin çıkardığını anlayamadığınısöylüyordu.

- Direnişe dair neler söylemek istersiniz?Haziran Direnişi’nin nedenini anlamayan, bu kadar

büyümesine anlam veremeyen faşist baskıyöntemleriyle bu direnişin zaptedilebileceğini düşünendevlet, çareyi “dış mihraklar”, “faiz lobisi”, “paraleldevlet”, bazı sermaye çevrelerini olayların sorumlusugöstermekte aradı. “Marjinal örgütleri” suçlamaktaaradı. Tüm bunlara rağmen Gezi sendromundankurtulamayınca Haziran Direnişi’ne örgüt bulmayagirişti. Bunun sonucunda yapılan operasyonlarla 200’eyakın devrimci tutuklandı. Bu, yine derdine dermanolmadı hükümetin. Çünkü Türkiye genelinde şu andasadece 8 Gezi tutsağı kaldı cezaevlerinde ve hala birörgüt bulunabilmiş değil. Bu da Haziran Direnişi’ninbüyük bir halk isyanı olduğunu bir kere daha gözlerönüne seriyordu.

- Türkiye’de yıllardır yaşanan bir hapishanegerçekliği ve devrimcilere dönük gerçekleşen F tipisaldırısı var. Siz de 7 ay Kırıklar Hapishanesi’ndetutuklu kaldınız. Kırıklar’ı ve koşullarını anlatırmısınız?

- Daha önce birçok kere gözaltına alınmıştım. Amabu ilk tutuklanmamdı. Doğal olarak hapishanedekalmanın somutta nasıl olduğunu bilmiyordum. Ve busüre zarfında hapishanelerin nasıl bir yer olduğunu,faşizmin buradaki yüzünü de parça parça yaşayarakgördüm.

Ben ‘3. dalga operasyonu’nda tutuklandığım içinbizden önce giden diğer siyasi yapılardan dostlarımızınarasında bulduk kendimizi. Devrimci dayanışmanınanlamlı ve güzel örneklerini yaşadım, yaşadık. İlk baştaihtiyacımız olan eşyalar sağımızdaki-solumuzdakidostlarımız tarafından karşılandı. Pet şişelerde çaydemleyip aynı şekilde ulaştırdılar bize. İlk başlarda yanhücrelerdekilerin kimler olduğunu anlamadık. Ama

zamanla dışardaki eylemlerde hep birlikte olduğumuzdevrimci dostlarımız olduğunu gördük. Kitleleri kontroledemeyen devlet öncülerini tutuklayarak bunusağlamaya çalışmıştı.

F tipi hapishanesine girmeden önce birçok kişidennasıl bir yer olduğunu dinlemiştim. Ama geneldeanlatılanlara katılmadım tutuklandıktan sonra. Hepkorkunç yaşanmaz bir yer olarak anlatılıyor. Evet, Ftipleri, devletin özel bir saldırısıydı devrimcilere dönük.Devrimcileri tecritle, tredmanla, yalnızlaştırmaya,kimliksizleştirmeye kişiliksizleştirmeye çalışan devletinçok planlı bir saldırısıydı. Ama devrimciler en zorşartlarda da olsa her yerde her koşulda ideallerindenaldıkları güçle ideallerine bağlılıkla yaşama sarılmayımücadeleyi her yerde sürdürmeyi bilmişlerdir. Ben Ftipine adapte olmakta çok zorlanmadım. Çünkü gününbirinde her devrimcinin karşılaşabileceği bir mücadelealanı olduğunu biliyordum. Bu bilinç sayesinde belkidaha rahattım.

- Peki Kırıklar’da bir günden bahsedecek olursakneler söylersiniz?

- Sabah saat 07.00’de kahvaltı, 08.00’de sayım, günböyle başlıyor. Günde 3 kez sayım vardı. Hemenhemen sohbet, kütüphane, spor faaliyetleri dışındakibütün boş zamanlarımda okuyordum. Bol bol okumafırsatı yakaladım. Bunun dışında içerde her şey dilekçeyoluyla yürüyor. Doktor, berber, kantin, idari görüş,APS FAKS vs. dilekçe yazmadan hiçbir şeygerçekleşmiyor. Günlük gazete TV haberlerini düzenlitakip edebiliyordum. Bütün siyasal yayınlaraulaşabiliyordum. Sohbetlerde diğer siyasal yapılarlabelli gündemleri tartışabiliyordum.

- Kırıklar’da sizin de kaldığınız dönem boyuncasürekli bir kamera saldırısı yaşandı. Biraz açarmısınız?

- Biz tutuklandığımızda hapishane idaresinin,avlulara yatakhaneyi de görecek şekilde kamera takmaçalışmaları vardı. Devrimci yapıların bu konuda almışoldukları kararlar vardı. Biz kendimizi süreciniçerisinde bulduk. Daha önce alınmış kararlara uydukve uyguladık. İlk kameralar takıldıktan sonra aynı anda

hapishanenin her yerinde, tüm yapılar tarafındankırıldı kameralar. Sonrasında idare ile görüştük. Yaşamalanlarımızı gözetleyecek şekilde kamera takılmasınakesinlikle izin vermeyeceğimizi ve her kameratakılışında tavrımızın aynı olacağını söyledik. 1 aysonra tekrar takıldı ve tavrımız aynı oldu. Kameralarıkırdık. Bu süre boyunca kameraları protesto için aynıanda kapı dövüp slogan atıyorduk. Bundan kaynaklıhapishane idaresi 15’e yakın soruşturma açtı herbirimize. Ve istenen cezalar toplamında 9 aydan fazlailetişim cezasıydı. Ayrıca bazı arkadaşlarımıza AsliyeCeza Mahkemesi’nde 593 TL’lik para cezası davalarıaçıldı. Tabii istenen en ağır ceza tüm mahkumlara 20gün tek kişilik hücrede kalma cezası idi. Defalarca infazhakimliğine çıktık. 3 Ekim Gençliği okurumuzuncezaları kesinleşti. Bu ilk kesinleşen hücre cezalarıoldu. Biz cuma günü tahliye olduk. Duruşmamız o günolmasaydı aynı gün üçümüzü de hücreye alacaklarınıbildirmişlerdi. Tahliyeler olunca hücre cezaları dadüşmüş oldu.

- İlk kez hapishane deneyimi yaşadığınızı ifadeettiniz. Bu deneyim size neler kattı?

- 3. operasyonda F tipine 12 kişi gönderildik.Sohbet grubumuz 10 kişiydi. (10 kişiden fazlaolamıyor) ve biz bu 10 kişi gözaltından tahliyemizekadar neredeyse hep birlikteydik. Güzel anılarımızoldu. Dostluklarımız pekişti. Devrimci dayanışmanıngüzel örneklerini yaşadık. Çok şey öğrendiğimidüşünüyorum. 7 ay tutuklu kaldım ve 7 Şubat’tatahliye oldum. Haziran Direnişi’nde yer almaktan gururduydum. Bunun bedelini de ödedim ama bu ayağakalkışta milyonlarla beraber olmak onur vericiydi.Ayrıca cezaevinde hiç yalnız kalmadığımızı yalnızbırakılmadığımızı belirtmek isterim. Ailelerimize,dostlarımıza arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza veavukatlarımıza, Çağdaş Hukukçular Derneği’ne bizleri 7ay boyunca hiç yalnız bırakmadıkları için çok teşekkürediyorum. F tiplerindeki tecrit politikalarınıyalnızlaştırmayı dışarıdan parçalayan, bizlere içeridemücadele gücü veren çok önemli bu yönü özelliklevurgulamak istiyorum.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?- Son olarak şunları söylemek istiyorum. Binlerce

gözaltı verdik, binlercemiz yaralandı. Berkin halayoğun bakımda ve 6 insanımızı şehit verdik budirenişte. Ve 200 civarında tutuklumuz vardı. Ağır birbedel ödedik. Ancak hapishane üzerinden şunurahatlıkla söyleyebilirim ki bizler devrimci iradeninteslim alınamayacağını gösterdik. Mahkemede,yargılayan savunmalarımızda da belirttiğimiz gibi,Haziran Direnişi’nin yargılanamayacağını direnişi heryönüyle tüm meşruluğuyla savunarak ve sahiplenerekgösterdik.

Haziran Direnişi AKP için sonun başlangıcı oldu.Devamında 17 Aralık yolsuzluk operasyonu yaşandı veseçimler yaklaşıyor. 2013 tarihi bir yıldı ve 2014 detarihi günleri yaşadığımız bir yıl olacak.

Kızıl Bayrak / İzmir

“AKP için sonun başlangıcı oldu!”

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 07

- Haziran direnişini ardından gerçekleştirilenoperasyonlarla tutuklandınız. 7 aydır Kırıklar FTipi’nde bulunuyorsunuz. Tutuklanma süreciniaktarabilir misiniz?

- Haziran Direnişi ve sonraki süreçle ilgili genelhattıyla her şey uzun uzun yazıldı-çizildi. Aslındabenim bahsetmek istediğim bir konu var. Keza bizbunu mahkemede savunmamızda uzun uzun vurgularyaptık. Milyonlarca insanın direnişe geçtiği bir süreçteneden sadece bizleri tutsak aldılar. Bunun tek cevabıda devrimci, sosyalist olduğumuz içindir. Ki, bunuiddianamenin arka sayfalarında çok açık belirtmişler.İzmir Emniyet Müdürü “biz tanıdığımız, siyasi geçmişiolanları aldık” demiştir. İddianamede de bu böylegeçmiştir. Bu yolla bizlerin üzerinden genel bir korkusalmak istenmiştir. Bu tutuklama operasyonunda birnokta daha vardır, o da, yüreklerimize korku salıpmücadeleden bizi koparmak istemişlerdir. Tabii ki buhesapların en başta ters teptiğini gördüler.

- Devletin özel katliam ve baskıcı politikalarıylahayata geçirdiği F tiplerinde kalıyorsunuz. Hapishanekoşullarında nelerle karşılaştınız?

- İçeri girdiğimizde bizleri direk kamera süreciylekarşıladılar. Havalandırmalara kamera takmagirişimleri başlamıştı. Biz de hemen sürece dahilolduk. Kararlar aldık diğer hücrelerdeki siyasetlerleberaber. Kamera takma anından başta belirlenensaatlerde sloganlarla kamera takılmasını protestoettik. Tabii ki kameralar daha sonra takıldı. Bizdebelirlediğimiz gibi kameraları kırarak cezaevi idaresineteslim ettik. Bundan dolayı idare tarafından 20 günhücre cezası aldık. 15 gün sonra kameralar tekrartakılacak haberi geldi. Ve bu ikinci kameratakılmasında kameraları kırmamamız için demir

kafesle korunacak şekilde takılacakmış. Biz bunusloganlarımızla, onlar ise kafesle takarak kararlıolduklarını gösterdiler. Bu günlerde slogan attığımıziçin günde iki kez soruşturma kağıdı geçiyordu. Her birsoruşturma için 2 ay iletişim cezası veriyorlardı. Busoruşturmalarda tahmin ettiğiniz gibi sloganlarınönünü kesmek içindi. Kararlı duruşumuz karşısındaidare geri adım atarak soruşturmaları geri çekti. Veikinci kamera bu zaman içinde kafesle korunacakşekilde takıldı. O kamerayı da aynı gün teslim ettik.Cezaevindeki 7 aylık zaman böyle kavgalı şekilde geçti.

- F tiplerinde mücadeleniz sürerken, dışarıda daörgütlenen bir kamuoyu oluşturuldu. Bu mücadeleniniçeriye yansıması nasıl oldu?

- İçeride tüm bunlar yaşanırken dışarıda hem deCumartesi eylemleri, masa açmalar ve bir dizimücadele yöntemiyle bizimle destek ve dayanışmaeylemleri örgütlendi. Gezi Tutsak Aileleri bizizindanlardan almak için çok emek harcadılar. Biz buyapılanları duyduğumuzda, okuduğumuzda yerimizdeduramıyorduk. Bunun sebebi ne diye sorsanız yanıtımşöyle olur: “Daha düne kadar bu mücadele içinkarşında olan ailen bugün eylemden eyleme, masadanmasaya koşturuyor” derim. Bunu bile düşünmek bizeayrı bir gurur veriyordu.

- Bugün dışarıdasınız ve mücadele devam ediyor.Son olarak neler söylemek istersiniz?

- Az öncede belirttiğim gibi bu operasyonla bizlerimücadeleden alıkoymak istiyorlardı. Bu planlarınıntutmayacağını gösterdik. Artık dışardayız, mücadeleyedüne göre daha önde devam edeceğiz. Ve özleminiçektiğimiz sınıf savaşımına hazırlık yapacağız.

Kızıl Bayrak / İzmir

“Sınıf savaşımına hazırlıkyapacağız!”

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/07 * 14 Şubat 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

İzmir Gezi tutsaklarınatahliye

İzmir’de BDSP’li Gezi tutsakları 7 Şubat’tamahkemeye çıkarıldı. Tutsaklar sabah saatlerindeadliyeye getirilirken, aileler ve İzmir Dayanışması daadliye önünde toplandı.

Gezi tutsağı Serdar Gür’ün annesi Nesrin Gür,adliye önünde yaptığı konuşmada, çocuğununtutuklanmasına tepki göstererek “Adaleti sokaklardaarayacağım” dedi. Ulaş Arslan’ın babası Musa Arslanda adalet sistemini teşhir etti.

İzmir Dayanışması adına yapılan açıklamada,Haziran Direnişi’nde 51 direnişçinin zindanlaraatıldığı ve defalarca adliye koridorlarınıdoldurdukları hatırlatıldı. Haziran Direnişi’ninyargılanamayacağı vurgulandı. Basın açıklamasınınokunmasının ardından duruşma salonuna geçildi.

Duruşmanın başında savcı, yakalama kararıolanların infazının durdurulmasını ve tutuklularınserbest bırakılmasını istedi. Savunma yapan Av.İmdat Ateş, hükümetin toplumsal muhalefete sertyaklaşımını teşhir etti. Tayyip Erdoğan’ıntehditlerinin ardından direnişçilerin tutuklandığınıbelirtti. İzmir’dekiler dışında tutuklu kalmadığını,iddianamenin çöktüğünü ve direnişinyargılanamayacağını belirtti. Yargının siyasimuhalifler üzerinde baskı aracı olduğunu söyledi.Tutsakların serbest bırakılmasını istedi.

Diğer avukatların savunmalarının ardındantutsaklar da kısa savunmalar yaparak beraatlerinitalep ettiler. Karar için duruşmaya kısa bir araverildi. Aranın ardından açıklanan kararda tümtutsakların serbest bırakılacağı bildirildi. ErolÖzdemir, Serdar Gür, Soner İnanç, Yunus Kızıltaş veAbdullah Yüksel tahliye edildi. Dava 11 Nisan’aertelendi.

Duruşmanın ardından adliye önünde açıklamayapıldı.

Aileler tutsakları karşılamak için hapishaneönüne gittiler. Buradaki bekleyiş sırasında halaylarçekildi. Bir süre sonra tutsaklar hapishaneden çıktı.

Hapishane önünde “Sınıfa karşı sınıf, düzenekarşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!” ve“Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganları atıldıktansonra bekleyiş sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 07

Dünyanın birçok ülkesinde işletmeleri bulunan ve binlerce işçinin emeksömürüsü üzerinden büyüyen Greif (Sunjüt) patronuna karşı örgütlenmemücadelesine giren DİSK/Tekstil Sendikası üyesi işçilerin 10 Şubat’ta başlattıklarıişgal eylemiyle açtıkları yol, işçi sınıfı ve emekçilere yürünmesi gereken yolugöstermiştir.

Dünyanın önde gelen firmalarına çuval üretimi yapan Amerikan tekeliGreif’ın Hadımköy ve Dudullu’daki fabrikalarında taşeron köleliğine başkaldıran,sefalet ücretleriyle çalışmayı reddeden, sosyal haklardan yoksun biçimdeyaşamayı kabul etmeyen Greif işçilerinin yaktıkları direniş ateşi, işçi sınıfınınsermayeye karşı mücadelesinin yeni bir aşamasıdır.

Kardeşler!Bir süredir devam eden toplu sözleşme görüşmelerinde Greif yönetimi

tarafından talepleri reddedilen işçilerin başlattığı işgal eylemi her türlüdayanışmayı hak etmektedir. Greif işçilerinin yaktığı işgal ve direniş ateşininzaferle sonuçlanması, sermayenin baskı ve sömürü politikaları altında ezilen tümişçi ve emekçilere umut ışığı olacaktır. Bu onurlu yola adım atan Greif işçilerinintaleplerinin tamamı haklı ve meşru taleplerdir. Greif işçilerini, girdikleri bu çetinmücadelede yalnız bırakmayalım. Greif işçilerinin sesi-soluğu olalım. Bu kıvılcımı

yangına çevirerek sınıf mücadelesini büyütelim.Bu mücadele, tek başına toplu sözleşmedeki bir zam meselesi değildir. Bu

direniş, işçi sınıfının emek ve onur mücadelesidir. Greif işçilerinin çaktığı kıvılcım,başta Esenyurt-Hadımköy-Kıraç bölgesinde kölelik koşullarında çalışan yüzbinlerce işçi olmak üzere, tüm işçi sınıfına yol gösterecektir.

Greif işçilerinin fabrikalarında dalgalandırdıkları ”Bu daha başlangıç,mücadeleye devam!” şiarı, bu mücadelenin daha da büyüyerek ilerleyeceğinigöstermektedir.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak, tıpkı Greif işçileri gibi patronlarınsömürü ve kölelik dayatmaları altında yaşamlarını sürdürmeye çalışan tüm sınıfkardeşlerimizi Greif işçileriyle dayanışmayı yükseltmeye çağırıyoruz.

Taşeron köleliğine son!Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!Greif işçilerini ziyaret için adres: Yeşilbayır Mah., Hadımköy İstanbul Yolu

Cad., No: 59 Arnavutköy-İstanbul(Esenyurt-Hadımköy’deki pervanelerin -rüzgar tribünleri- hemen yanı)İrtibat tel: 0539 414 35 45

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)

Direnen işçilerlesınıf dayanışmasını yükseltelim!