İÇİndekİler. 12.31/kb 2012-31.pdf2* sosyalizm yolunda kızıl bayrak İÇİndekİler sermaye...

32

Upload: others

Post on 25-Feb-2021

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,
Page 2: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSermaye iktidarının üç koldan yürüttüğüsaldırganlığa karşı;Militan sınıf/kitle hareketi…...................3Sermaye devleti, Batı Kürdistanlılarınkazanımlarını yok etme telaşında…........4Sedat Selim Ay’ın terfisi düzenin işkencepolitikasının parçasıdır.......................…..5Alevilere yönelik inkar, asimilasyon vefiziki saldırılar sürüyor. .......................... 6Irkçı-faşist saldırılar protesto edildi ........7Kapsamlı mücadele gündemlerive artan sorumluluklar ............................8Sermaye sınıfı ‘çıplak kölelik’ istiyor......9İşten atmalara, baskıya, sömürüye direniş...............….................10“Dayanışma ve ortak mücadele olmadan kazanamayız!”.........................11Senkromeç’te direniş bayrağı dalgalanıyor!.............................12Temmuz ayı iş cinayetleriyle geçti.............................13Birleşik Metal-İş Gebze Şube BaşkanıNecmettin Aydın ile kıdem tazminatınıngaspı, yetki süreci ve MESS Grup TİS süreci üzerine..............14BDSP’den HEY Tekstil’e ziyaret...........15İran ve Suriye konusunda Amerikancıpolitika - H. Fırat . . . . . . . . . . . . . 16-17Avrupa işçi hareketindeki yenidinamikler... - V. Yaraşır..................18-20Suriye süreci ve güncelgelişmeler.....................................21Kürt halkının özgürlük yürüyüşüdevam ediyor........…... . . . . . . . . . . 22-23Sermayenin yeni yalanı:Harçlar kalkıyor!….....….. . . . . . . . . . . 24YÖK disiplin yönetmeliği değişir mi? .............. . . . . . . . . . . . . . . . 25Kapitalist düzenin kadın düşmanlığıdurmak bilmiyor!.... . . . . . . . . . . . . . . . 26Burjuvazi asalak bir sınıf,kapitalizm bir israf düzenidir.................279. Mamak Kültür-Sanat Festivali HazırlıkKomitesi sözcüsüyle konuştuk.........28İşçi ve emekçiler festivale çağırıyor...29“Üstelik de anlattığını, yaşanmışlıktandamıtarak anlatıyordu!”* … . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Suriye süreci ve özellikle Batı Kürdistan’da yaşananson gelişmeler geçtiğimiz hafta boyunca gündemdekiyerini korudu. Sermaye devleti yaşanan bu gelişmelerkarşısında içerisine düştüğü aczi önce inkar yoluyla,tehditlerle ardından yoğun bir ırkçı-şovenpropagandayla perdelemeye çalıştı. Batı Kürdistan’daKürt halkının elde ettiği kazanımları boğmaya çalışansermaye devleti ve onun dinci-gerici hükümeti bütünbir haftayı bu şoven-saldırgan propagandaya eşlik edenbir diplomasi trafiği ile geçirdi. Tüm bu diplomasitrafiği ve bir dizi “zirve”nin perde arkasında ise Kürthalkına yönelik kanlı ve kapsamlı saldırı planlarınınolduğundan kuşku duymamak gerekiyor. Zira daha ilkgünlerden itibaren tampon bölge oluşturmaktan sınırötesi operasyonlara, Suriye’de emperyalistler hesabınasavaşan çeteleri Kürt halkına yönelik kışkırtmaktanişbirlikçi Kürt burjuvalarını devreye sokmaya kadar birdizi senaryo ortalıkta dolaşmaya başladı. Bunlarıngerçekleşip gerçekleşmemesinden bağımsız olarak Türksermaye devletinin Batı Kürdistan sürecine yönelikşoven-saldırgan tutumunu dolaysız olarak ortayakoymaktadır.

Dışarıda taşeronluğunu yaptığı ABD emperyalizmiadına savaş kışkırtıcılığı yapan, halklara karşı kudurganbir saldırganlıkla hareket eden sermaye devleti içerideise sınıfa ve emekçi kitlelere yönelik saldırılarında hızkesmiyor. Kıdem tazminatının gaspı, kiralık işçiuygulamaları gibi işçi sınıfını iktisadi ve sosyal açıdanyıkıma uğratacak kapsamlı saldırılara grev yasakları,yeni sendikalar kanunu ve TİS hakkının ortadankaldırılmasını içeren Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısıgibi yeni saldırı halkaları ekleniyor.

Tüm bunlara azgın devlet terörünü ve yaratılanırkıçı-şoven atmosferden beslenen faşist saldırganlığıeklemek gerekiyor. Geçtiğimiz hafta Malatya Sürgü’deAlevilere yönelik gerçekleştirilen dinci-gericisaldırganlık tam da yaratılan bu temeldenbeslenmektedir. Dinci-gerici AKP hükümetinin vesermaye devletinin saldırıları masum göstermeyeçalışması, saldırının arka planında kimlerin olduğunudolaysız olarak ortaya koymaktadır. Yaşanan bugelişmeler karşısında birçok yerde Alevi emekçiler

sokağa indi, ırkçı-gerici saldırganlığa karşı öfkelerinihaykırdı. Aynı günlerde İstanbul Ayazağa ve Muğla’dada Kürt inşaat işçilerine yönelik benzer saldırılargündeme geldi.

Mevcut siyasal atmosfer, sınıf devrimcilerininomuzlarına büyük sorumluluklar yüklüyor. “İşçilerinbirliği, halkların kardeşliği” şiarını öne çıkardığımız budönemde sınıf ve emekçi kitleler içerisine çöreklenmişher türden burjuva gericiliğinin kırılması büyük önemtaşıyor. Bunun yolu ise politik gündemler üzerindenişçi sınıfına yönelik etkin bir müdahale süreciişletmekten geçiyor. Dolayısıyla sınıf devrimcileri tümbu siyasal gelişmeleri sınıf ve emekçi kitlelere yönelikpolitik müdahalenin gündemleri olarak ele almalı, sınıfıpolitik mücadeleye kazanma bakışıyla hareketetmelidir.

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Page 3: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Hem içerde hem dışarda saldırgan politika izleyensermaye iktidarının, bu çizgiden kaynaklı açmazları daderinleşiyor. İç politikada sermaye sınıfının çıkarlarınısavunan, bu sınıfsal konumun dolaysız sonucu olarakişçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkına, Alevilere vetüm ezilenlere saldıran AKP iktidarı, bölgesel çapta isesavaş kışkırtıcılığı yapıyor. Baas yönetimine karşısavaşan silahlı çetelere doğrudan destek veren buiktidar, bölgesel savaşa yol açabilecek çatışmanın başkışkırtıcısı durumundadır.

Kışkırtılan gerici savaş, bölge halklarının etnik,dinsel, mezhepsel parçalanmaya uğratılması, daha davahim olanı, birbirine boğazlatılması için de zeminhazırlamaktadır.

Emperyalistlerin, Ankara’daki dinci-Amerikancıiktidarın, Suudi Arabistan ve Katar’daki ortaçağkalıntısı rejimlerin güdümünde savaşan Özgür SuriyeOrdusu (ÖSO) ile kökten dinci çeteler, gerici güçodaklarının tetikçiliğini yapıyorlar. Bu çetelerindinci/mezhepçi niteliği, emperyalist/siyonist güçlerinbölge halklarını birbirine kırdırıp güçten düşürmeplanının uygulanması için biçilmiş kaftandır.

Suriye’deki çatışmaların şiddetlenmesi, silahlıçapulcuların gerici güç odaklarının desteği veyönlendirmesi ile belli bir güç kazanması, pek çokülkeden binlerce kökten dincinin başta Türkiye olmaküzere Ürdün, Lübnan ve Irak üzerinden Suriye’yetaşınması gibi etkenler, emperyalist merkezlerdesilahlı saldırının başlatılması için “uygun koşul”olarak sunuluyor. Yani emperyalist merkezler, somuttaPentagon ve onun hizmetindeki savaş çığırtkanları,Suriye’ye saldırı zamanının geldiğini yazıp çizmeyebaşladılar.

Olası bir ABD-NATO saldırısının çatışmalarıbölgesel bir savaşa doğru sürüklemesi neredeysekaçınılmazdır. Zira Rusya ve İran’ın Baas yönetiminetam destek vermesi, bölgesel çıkarları gereği Suriye’yiABD ile suç ortaklarına terk etmelerinin mümkünolmaması, buna karşın batılı emperyalistlerlebölgedeki gerici işbirlikçi rejimlerin saldırganlıktaısrarlı olmaları, bölgesel savaş riskini arttıranfaktörlerdir. Nitekim gelinen aşamada tarafların tümü,olası bir savaş için hazırlık yapıyorlar.

Hareketliliğin son dönemde iyice arttığı DoğuAkdeniz, savaş gemilerinin toplanma alanı halinegelmiş bulunuyor. Suriye, Rusya, ABD, Fransa,Almanya, İngiltere, Güney Kıbrıs, İsrail veTürkiye’nin savaş gemileri bu bölgede toplanıyor. Buaynı bölgede Rusya ve Suriye geniş çaplı tatbikatyapıyor.

Savaş aygıtı NATO üyesi ülkelerin yanısıraRusya’dan da çok sayıda savaş gemisinin bölgeyedoğru hareket ettiği bildiriliyor. Tüm bu gelişmeleremperyalist merkezlerin ve işbirlikçilerinin olası birhegemonya savaşına yönelik hazırlıklarına hızverdiğini gösteriyor.

Emperyalizmin taşeronu/ Türk burjuvazisininvurucu gücü olan AKP iktidarı, bu uğursuz/gericiçatışmanın merkezinde yer alıyor. Dolayısıyla olası birsavaşın ülkeyi bu yangına çekmesi kaçınılmazgörünüyor. Tayyip Erdoğan’ın 4 milyar dolarlık silah

alımına onay vermesi, Ankara’daki Amerikancıların dasavaş hazırlığı içinde olduklarını gösteriyor. Durum bukadar riskli olmasına rağmen AKP iktidarının başfigüranlığa soyunması hem emperyalizmin hemsermayenin hizmetinde olmasından dolayıdır. Busınıfsal aidiyet ve gerici çatışma, savaş kışkırtıcılığınıAmerikancı rejimlerin alamet-i farikası halinegetiriyor.

ABD emperyalizmi bölgesel çapta hegemonyasavaşı yürütüyor ve taşeronlara muhtaçtır. PalazlananTürkiye burjuvazisinin ise, yayılmacı hevesleri iyicedepreşmiştir. İşte burjuvazinin hâlihazırdaki vurucugücü olan AKP iktidarı, hem emperyalistlerin hemburjuvazinin bu sefil çıkarlara dayalı bölgeselpolitikalarına hizmet etmekle yükümlüdür. ElbetteTayyip Erdoğan’la müritlerinin “Yeni Osmanlı” olmaheveslerinin depreşmesi de bu gerici çatışmada dahaaktif bir rol alma isteğini pekiştiriyor.

Bölgesel bir savaşın taşeronluğuna soyunan AKPiktidarı gelinen yerde kimi gelişmeler karşısındatökezlemeye başladı. Bunun en bariz örneği, BatıKürdistan’da ortaya çıkan fiili durumdur. Kendi Kürtsorununu çözme gücü, iddiası ve iradesinden yoksunolduğunu defalarca kanıtlayan dinci-gerici rejim, buyeni gelişmelerle sersemlemiş görünüyor. İlk günlerdene diyeceklerini şaşıran AKP’nin şefleri, bölgeselpolitikada iyice sıkıştılar. Bölgesel politikayadayanarak Kürt hareketine yüklenmeye çalışırken,durum tersine döndü. Emperyalistler namına tetikçilikmisyonu gereği Baas yönetimine yüklenen AKPiktidarı, hem PKK’yi güçlendiren hem Kürt güçlerinibölgesel çapta daha etkin kılan bir gelişme ile karşıkarşıya kaldı.

Şemdinli bölgesini tam bir savaş alanına çevirensermaye devleti, PKK gerillalarının aktif direnişikarşısında açmaz içindeyken, Batı Kürdistan’daki

gelişmelerle yüzleşmek zorunda kaldı. Bu histerik halile savaşı daha da tırmandırsa da, ırkçı-inkârcıpolitikadan kaynaklanan kısır döngüden çıkması olasıgörünmüyor. Nitekim bu durumu saptayan bazıburjuva yazarlar, “yol yakınken Kürt hareketi ileanlaşın” telkininde bulunmaya başladılar. Tabi bunuyaparken, PKK’nin eskisinden daha güçlü bir konumageldiğini hatırlatmayı da ihmal etmiyorlar.

Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırma hırsıile bu ilkel isteği gemlemek zorunda kalmaları, AKPşeflerinin açmazlarını iyice derinleştiriyor. Görünen oki, daha da saldırganlaşmalarında, bu açmazın belirginbir etkisi var.

Hem Baas yönetimine hem Kürt hareketine savaşaçan dinci-Amerikancı iktidar, aynı günlerde işçisınıfıyla emekçilere de pervasızca saldırabiliyor. ‘Üçcephede saldırganlık’ politikası izleyen AKP iktidarı,bu cesareti henüz karşısında güçlü bir sınıf hareketininbulunmamasından alıyor. Sınıfı hedef alan saldırılarınmahiyeti sadece ekonomik-sosyal kazanımların gaspıile sınırlı değil; bunlardan da önemlisi, mevcutsaldırılar ile sınıfı kötürümleştirmek, bir sınıf olarakiktidara karşı harekete geçmesini önlemek esasalınıyor. Grev yasakları, sendikaların TİS olanağınıortadan kaldırma girişimleri, kıdem tazminatının gaspıve diğer saldırılar, AKP iktidarının, işçi sınıfınımisyonunu oynayamaz duruma düşürüp, devrimcisınıf hareketinin gelişmesini “önleyici vuruşlar”lakesme taktiği izlediğini gösteriyor.

Tüm bunların yanısıra dinci gericiliğin toplumgeneline yayılması için geliştirilen politikalar,çıkarılan yasalar, gündeme getirilen fiili baskılar,Alevi emekçileri hedef alan gerici saldırılarınkaşınması gibi icraatlar da sınıfı kötürümleştirmeplanının bir parçası sayılmalıdır. Zira TİSimzalayamayan, grev hakkından yoksun, kıdemtazminatı elinden alınmış bir sınıfın etnik, dinsel,mezhepsel temelde parçalanması da kolaylaşır. AKPşeflerinin en büyük korkularından birisi, işçi sınıfınınbir sınıf olarak sermaye ve onun vurucu gücü dinci-Amerikancı rejime karşı mücadeleyi yükseltmesidir.

Kürt hareketinin güçlendiği bir dönemde militanbir sınıf/kitle hareketinin gelişmesi, dinci-Amerikancıiktidarın esas kâbusu olur. Zıvanadan çıkansaldırganlığın temel nedenlerinden biri de bu kabusungerçekleşmesini önleyebilmektir.

AKP iktidarı kamçıyı elden bırakmasa da, temsilettiği sınıf olan burjuvazinin sömürü ve köleliğe dayalıdüzeni, uzlaşmaz sınıf çelişkilerini her gün yenidenüreten, diğer bir ifadeyle sınıf çatışmalarını kaçınılmazkılan bir düzendir. Bu olgu sınıf saflarındaki mücadeledinamiklerini güçlendiriyor.

Kürt hareketi karşısında açmaza sürüklenen, dışpolitikada yaşadığı fiyaskoların ardından sıkışansermayenin vurucu gücü AKP iktidarına, yine de esasdarbeyi devrimci bir sınıf hareketinin gelişmesiindirecektir. Rejimin saldırganlığına, açmazlarına vefiyaskolarına yüklenerek ve işçilerin birliği halklarınkardeşliği şiarını yükselterek devrimci sınıfhareketinin geliştirilmesi için seferber olmak, gününtemel görevi sayılmalıdır.

Sermaye iktidarının üç koldan yürüttüğü saldırganlığa karşı;

Militan sınıf/kitle hareketi…

Page 4: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Güncel4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Ortaçağ kalıntısı rejimlerle yönetilen SuudiArabistan-Katar ikilisi ile Baas yönetimini yıkma işinesoyunan sermaye devleti/AKP iktidarı, her yönüyleyayılmacı/gerici bir bölgesel politika izlemektedir.Baas yönetiminin yıkılmasıyla tek taşla birden fazlakuş vurabileceklerini sanan Ankara’dakiAmerikancılar, Suriye’nin içişlerine kaba bir şekildemüdahale ederek hadlerini aşan derecede saldırgan birtutum içindeler.

Baas yönetimini yıkmayı da içerenemperyalist/siyonist planın uygulanmasında SuudiArabistan-Katar ikilisi ile aktif taşeronluk yapan dinci-Amerikancı AKP iktidarının öncelikli hedefleriyayılmacı emellerine ulaşmak, Şam’da Sünni/dinci-Amerikancı bir yönetim kurmak, “bölgesel güç”olduğunu Washington’daki efendilerine kanıtlamak veSuriye’de yaşayan Kürtlerin olası kazanımlarınınönüne geçmekti.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Ankara’dakidinci-Amerikancıların yayılmacı emellerini şöyle ifadeetmişti: “1911-1923 yılları arasında nerelerikaybetmişsek 2011-2023 yılları arasında okaybettiğimiz topraklardaki kardeşlerimizlebuluşacağız.”

Buna göre AKP şefleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun1911 yılına kadar işgal altında tuttuğu bölgeleriyeniden ele geçirebilme hayalleri kuruyor, bölgeselpolitikasını buna uygun çerçevede belirliyor.

Bu bölgesel politikaya uygun olarak, Özgür SuriyeOrdusu (ÖSO) adı altında toplanan çapulcuları vekökten dinci çeteleri silahlandırıp eğiterek Baasyönetiminin üstüne salan AKP iktidarı, güdümünealdığı medya ile savaş çığırtkanlığına devam ediyor.Suudi Arabistan-Katar ikilisiyle Suriye’deki iç savaşıkışkırtıp vahşi katliamların yapılmasına suç ortaklığıyapan Ankara’daki dinci-Amerikancılar, Baasyönetiminin yıkılması konusunda sabırsızlanmayabaşladılar. Zira aradan 1.5 yıl geçmesine rağmenumduklarının tersi bir tablo ile karşı karşıya kaldılar.

Tüm çabalarına rağmen ne Baas yönetimiplanlandığı gibi kısa sürede yıkılabildi ne de Kürtlerinkazanımlarının önüne geçilebildi. Yanlış hesapŞam’dan dönünce, Batı Kürdistan’da ortaya çıkan fiiliözerklikle karşı karşıya kalan Tayyip Erdoğan’lamüritleri, önce apışıp kaldılar, bu aralar ise küstahçatehditler savurarak durumu kurtarma telaşındalar.

Dinci-Amerikancıların desteğiyle sayısız vahşikatliam gerçekleştiren silahlı çapulcuları “özgürlüksavaşçıları” ilan eden AKP şefleri, Kürt halkınındemokratik kazanımlarını, “terörist oluşum” diyerekkaralamaya çalışıyor. Kürt halkının demokratikkazanımlarına karşı taarruza geçen Tayyip Erdoğan’lamüritleri, iliklerine kadar gerici/halklara düşmanolduklarını bir kez daha ispatladılar.

İlk günlerde, “böyle bir şey yoktur, marjinal gruplarbayrak asmış” türünden gülünç açıklamalarlakendilerini teselli eden AKP şefleri, nihayet gerçeğiteslim etmek zorunda kaldıklarında, “asarız/keseriz,yıkarız, izin vermeyiz” türünden kaba tehditlersavurmaya başladılar.

En kaba tehditleri, her zaman olduğu gibi TayyipErdoğan savurdu. Son günlerdeki açıklamalarında

Suriye’nin kuzeyinde yeni bir oluşuma “asla izinvermeyeceklerini” iddia eden AKP şefinin bazıifadeleri şöyle; “Kuzeyde oluşabilecek bir yapılanmabizim için terör anlamına gelir. Bizim terör örgütüPKK’yla PYD’nin ilişkisine sıcak bakmamız mümkündeğil. Çünkü buradaki yapılanma oradaki Kürtlerin biryapılanması olarak değerlendirilemez. PKK terörörgütü ile PYD’nin bir yapılanmasıdır ki, bu da bizimhassas noktalarımız arasında yer alacaktır vealmaktadır.”

“…Bazı yerler terör örgütüne teslim edilmiş. Terörörgütünün konuşlandığı yerlerden herhangi bir saldırıolursa hemen harekete geçeriz. Bu en doğal, en tabiihakkımızdır.”

“Buralarda PKK yapılanmasına müsaade etmeyiz.Bu noktada her şeyi yaparız. Kamışlı bölgesi ile Afrin,bu bölgeyi kuşatan bir yapılanma Türkiye’yi rahatsızedecektir. Bu yapılanma eğer terörle tehdit altınaalınırsa orada bize düşen bir görev olacaktır, çünküorada ülkemiz bir tehdit altına giriyor, o da bize göremümkün değil...”

Bu patavatsız açıklamaları duyan sanır ki, Kürthalkı kendi kaderini tayin etme hakkını kullanmak içinAKP şefiyle müritlerinden izin alacak. Oysa durumtam tersidir. Zira fiilen özerk bir yapılanma inşaetmeye başlayan Suriyeli Kürtler ne Ankara’dakiAmerikancılardan ne ÖSO adlı çapulculardan icazetistedi. Vurgulamak gerekiyor ki, ezilen halkların kendikaderlerini tayin etmek için gerici güçlerden icazetistediği görülmüş şey değildir. Dahası bu hak, ancakemperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele ilekazanılmıştır.

Batı Kürdistan halkının kazanımlarını ortadankaldırmak için çareler arayan Ankara’daki Amerikancıiktidar, zirve üstüne zirve toplayarak kirli/kanlı planlaroluşturmaya başladı. Tüm esip gürlemelere rağmen,AKP iktidarının Batı Kürdistan’a doğrudan askerisaldırıya girişmesi, en azından şimdilik olasıgörünmüyor. Zira PKK’nin güçlü direnişi karşısındaacze düşen gerici rejimin tüm Kürtlerle çatışmayı gözealması kolay değil. Öte yandan verili koşullarda böylebir saldırıyı dünya nezdinde meşru göstermek de olası

değil. Koşulların doğrudan askeri bir saldırı için uygun

olmaması, dinci-Amerikancıların boş duracağıanlamına gelmiyor elbette. Tayyip Erdoğan’ınaçıklamaları, silahlandırıp eğittikleri ÖSO adlıçapulcuları kullanmak için şimdiden hareketegeçildiğini gösteriyor. Sayılarının 45 bin olduğusöylenen Suriyeli mültecilerin de Batı Kürdistan’akarşı tetikçi olarak kullanılabileceğini AKP şefleri degizlemiyor.

Suudi Arabistan, Türkiye, Katar destekli ÖSO adlısilahlı çapulcuların Kürt halkının kazanımlarını ortadankaldırma gücünden yoksun oldukları ortada. Ancak buçetelerin kanlı çatışmaları Batı Kürdistan’a taşımalarıda olasılık dışı değildir.

AKP iktidarının bir diğer girişimi, Barzaniüzerinden yapılmaya çalışılıyor. Ahmet Davutoğlu’nuGüney Kürdistan’a gönderen Tayyip Erdoğan, Kürtleribirbirine kırdırma girişimlerini sürdürüyor. Barzani’ye“ya bu oluşumu denetim altına alın ya da biz gerekeniyaparız” şantajı yapan AKP şefinin, bu pervasızgirişimden de sonuç alması beklenmiyor.

Bu tablo, “bölgesel güç” havalarına giren dinci-Amerikancı iktidarın olayların gelişimi karşısında tambir acze düştüğünün kanıtıdır. Demek ki, emperyalistleradına taşeronluk yaparak ahkâm kesmek, silahlıçetelerin suç ortağı olmaya yarasa da “bölgesel güç”olmaya yetmiyor.

Ankara’daki Amerikancılarla besledikleri ÖSO nekadar çırpınırsa çırpınsın, Batı Kürdistan’da oluşan fiilidurum, PKK başta olmak üzere tüm Kürdistan güçleriiçin hem moral hem siyasi hem stratejik açıdan önemlibir kazanım olmuştur.

Emperyalistler ve bölgedeki uşaklarının halklarıbirbirine boğazlatma hesaplarına hız verdiği, bu gericiplanların günden güne bölge halklarını tehtit ettiği budönemde, Batı Kürdistan’daki kazanımı, Suriye baştaolmak üzere bölge halklarının kardeşliğinipekiştirmenin olanağına çevirebilmek büyük bir önemtaşıyor. Bunu başarmak hem bu kazanımı güvencealtına alabilmek hem gerici boğazlaşmaya karşıdurabilmek açısından kritik bir yerde duruyor.

Sermaye devleti, Batı Kürdistanlılarınkazanımlarını yok etme telaşında…

Page 5: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Sermaye devleti, sözcüleri aracılığıyla işkencecipolis şefi Sedat Selim Ay’ı sahiplenmeyi sürdürüyor.Emniyet Genel Müdürlüğü yaptığı açıklamaylaişkenceci Sedat Selim Ay’ın terfisinin arkasındadurduğunu duyurdu.

EGM Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğütarafından yapılan açıklamada, “Kurum olarak işkenceve kötü muameleye sıfır tolerans ilkesi gereği, aykırıdavranış gösterenler hakkında adli ve idari işlemlertitizlikle yapılmakta, olaylar gerekli her durumdagörevlendirilen polis başmüfettişleri veya bakanlıkmüfettişleri tarafından incelenmektedir” ifadelerine yerverildi.

Riyakarlıkla ‘işkenceye sıfır tolerans’ yalanınıtekrarlayan EGM, her gün artan polis şiddetini yoksayıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü, açıklamasındagerçeği de tersyüz etmekten geri durmuyor.Açıklamada, 2011 yılından bugüne kadar “işkence vekötü muameleden dolayı meslekten çıkartılmayıgerektirecek bir suç” işlenmemiş olduğu savunularakişkence konusundaki ‘hassasiyet’ aktarıldı.Düzen/Cemaat yargısının akladığı işkence dosyalarıylamahkemelerden ceza çıkmamasını işekenceninişlenmediğine kanıt sayan polis teşkilatı,açıklamalarıyla bilgi kirliliği yaratmaya özen gösterdi.

EGM, İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcılığı’naatanan Emniyet Müdürü Sedat Selim Ay ile ilgilidavaların ve idari soruşturmaların sonuçlarının,uygulanan rütbe terfisine ve yeni makama atanmasınaengel olmadığı belirtilerek herşeyin düzene uygunolduğunu belirtti.

Açıklamada ayrıca, işkenceci polis şefinin işkenceve tecavüzleri de “başarı” olarak gösterildi. 1996 ve1997 yıllarında Ay’ın ‘başarılı’ pratiği vurgulanarakdevlet adına sahip çıkıldı. Açıklamada, Ay’ın aldığıcezaların hukuki süreci tamamlanmadığı ifade edilerekterfiye meşruluk yaratılmaya çalışıldı.

İşkenceci şefecezaevi yönetiminden destek

Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklubulunan Arif Çelebi’nin, İstanbul İl EmniyetMüdürlüğü Terörle Mücadele Şube MüdürYardımcılığı’na atanan Sedat Selim Ay’ın kendisineyaptığı işkenceleri anlattığı faksı cezaevi yönetimitarafından engellendi.

Tescilli işkenceci ve tecavüzcü polis şefi SedatSelim Ay’ın işkence seanslarına maruz kalan ArifÇelebi, Ay’ın bir röportajında söylediği “alınan raporlarişkenceyle ilgili değildi” sözlerinin yalan olduğunu

kamuoyuna duyurmak için cezaevinden bir mektupkaleme aldı. Çelebi’nin Taraf gazetesine yollamakistediği faks cezaevi idaresi tarafından “Kişi vekuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileriçerdiği” gerekçesiyle engellendi. Böylece, sermayedüzeninin bir kurumu daha tescilli işkenceci Ay’adolaysızca sahip çıkmış oldu.

Arif Çelebi kaleme aldığı mektupta, 21-22 Şubat1997 tarihlerinde “MLKP operasyonu” adı altındagerçekleştirilen gözaltıların ardından Sedat Selim Ay’ınşeflerinden olduğu TİM 3’ün, kendisinin de aralarındabulunduğu devrimcilere yaptığı işkenceleri aktarmıştı.Cezaevi idaresinin keyfi gerekçelere dayanarakengellediği mektubu başka bir faksla kamuoyunaduyuran Çelebi şunları söyledi:

“Sedat Selim Ay verdiği röportajda, işkencegördüğünü iddia edenlerin aldığı doktor raporlarınınişkenceyle ilgili olmadığını belirtiyordu. Ben de raporualanlardanım. Devletin yargısı, içinde o şahsın daolduğu kişilerin bana ve başkalarına işkence yaptığınahükmetti. O şahıs ‘raporlar işkenceyle ilgili değil’deyince raporun hangi koşullarda alındığını veiçeriğinin ne olduğunu size anlatmak istedim”

Arif Çelebi, Ay’ın iddialarını da şöyle çürüttü: “Türlü işkenceyle ilgili kimi bulgular, Vakıf Gureba

Hastanesi’nin ve Adli Tıp Kurumu’nun raporlarındamevcuttur. Fiziksel işkencenin yanında yoğun psikolojikişkenceye tabi tutuldum. İşkenceyi yapanlar Tim 3polisleriydi. Bunlardan Bayram Kartal, Sedat Selim Ayve Erdoğan Oğuz’un adlarını biliyorum. Teşhisedebilirim. Ayrıca diğerlerini görsem de tanırım. Banaişkence yapanların yargılanıp cezalandırmasını talepediyorum”

Çelebi’nin gözaltında gördüğü işkence dolayısıylaaçmış olduğu dava düzen yargısı tarafından aklanmıştı.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise Türk sermayedevletini aynı konuda cezaya mahkum etmişti.

Sedat Selim Ayişkence politikasının simgesidir

Sedat Selim Ay’ın terfi ettirilmesi ve sermayedevleti tarafından topyekün sahiplenilmesi yalnızcaişkenceci olmasına indirgenemez. Sermaye devleti,Sedat Selim Ay şahsında onyıllardır uyguladığı işkenceve şiddete sahip çıkmakta, bu politikadan bir adım geriatılmadığı mesajını vermek istemektedir. Sedat SelimAy gibi nice eli kanlı polis şefi görevde nice polis deyeni işkenceciler olarak yetiştirilmektedir. Bu atamaPVSK ve TMY ile yasal mevzuatı güçlendirilen polisşiddetinin dolaysız sahiplenilmesidir.

Sedat Selim Ay’ın terfisi düzenin işkence politikasınınparçasıdır...

Devlet işkencecisinesahip çıkıyor...

“İşkenceci SS Aygörevden alınsın!”

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi,işkenceci polis şefi Sedat Selim Ay’ın İstanbul EmniyetMüdür Yardımcılığı’na terfi ettirilmesini, 30 Temmuzgünü Vatan Caddesi’ndeki İstanbul EmniyetMüdürlüğü önünde gerçekleştirdiği basınaçıklamasıyla protesto etti.

Açklamaya, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Mazlum-Derİstanbul Şube yöneticileri ve gözaltında kaybedilenHasan Ocak’ın abisi Ali Ocak da katıldı.

“Toplum ‘emniyetsiz’ve ‘adaletsiz’ bırakılıyor”

“Tecavüz için emniyet, işkence için hizmet, SS Aygörevden alınsın” pankartının açıldığı eylemde basınaçıklamasını ÇHD istanbul Şube Başkanı Taylan Tanayokudu. Açıklamada Sedat Selim Ay’ın işkencedavasından 11 ay kesinleşmiş cezası olduğu aktarıldı.Beraat kararlarınınsa masum olduğunun değilişkencecilerin korunmasının kanıtı olduğu söylendi.

Açıklamada ayrıca, 1000 operasyonun failiMehmet Ağar özel cezaevinde el üstünde tutulurkenHasan Salim Gönen gibi devrimcilerin katledildiğiifade edildi.

Açıklamanın sonunda Sedat Selim Ay’ın terfisihakkında dava açılacağı aktarılarak işkenceci polisşefinin görevden alınması talep edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İşkenceci SS Ay’akadınlardan protesto

31 Temmuz günü öğle saatlerinde EMEP’liKadınlar, SDP’li Kadınlar, İmece Kadın Sendikası, Evİşçileri Dayanışma Sendikası, ÖDP’li Kadınlar, SKM,YDK, SFK tarafından İstanbul Emniyet Müdürlüğüönünde gerçekleştirilen eylemde okunan açıklamadaSedat Selim Ay’ın terfisinin işkenceye, tecavüzeuğrayan kadınlara, çocukları katledilen ailelere tehditanlamı taşıdığı ifade edildi.

Açıklamada Sedat Selim Ay’ın işkenceci kimliği içinşunlar ifade edildi: “Onlarca kadın Sedat Selim Ay’ınişkencesinin mağduru, tanığı... Selim Ay’ın biriuluslararası biri ulusal iki mahkeme kararıylaişkenceye karıştığı sabittir. Onu terfi ettirenler de suçortağıdır.”

Açıklamanın ardından, Sedat Selim Ay’ınişkencesine maruz kalan kadınlardan Birsen Kaya sözaldı.

Kaya, tescilli kıdemli işkenceci Sedat Selim Ay’ınsadece kendisine yaptıklarının değil birçok kişiyeişkencesinin de tanığı olduğunu ifade etti. Devletinişkenceye “sıfır tolerans” söyleminin boş olduğunuvurgulayan Kaya, “sıfır tolerans değil tam hız”uygulandığını belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 6: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği tüzüğünde yeralan cemevlerinin ibadethane olduğu ile ilgili maddeuzun tartışmalara yol açmıştı. İçişleri Bakanlığıcemevlerinin ibadethane olamayacağı iddiasıyla davaaçtı. Davaya bakan yerel mahkeme, cemevlerininibadethane olduğu yönünde karar verdi. Böylece İçişleriBakanlığı’nın talebini reddetti.

İçişleri Bakanlığı yerel mahkemenin kararını temyizetti. Temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 7. HukukDairesi cemevlerinin ibadethane olarak kabuledilmesinin mümkün olmadığı yönünde karar vererekyerel mahkemenin kararını bozdu. Yargıtay 7. HukukDairesi yayınladığı gerekçeli kararında cami ve mescitdışında bir yerin ibadethane olmasının mümkünolmadığının altını çizdi.

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin cemevleri kararınınverildiği günlerde Alevi burjuvalar düzenledikleri iftaryemeğine Abdullah Gül’ü onur konuğu olarak davetettiler. Daveti kabul eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gülyemekte yer aldı. Yemeği AKP’ye yakınlığı ile öneçıkan Anadolu Alevi Bektaşi Federasyonu organize etti.

Alevi burjuvalarının düşünsel yaklaşımınıbelirlediği iftar yemeğinin üzerinden daha birkaç güngeçmeden Malatya’da Alevilere yönelik saldırılargerçekleşti. 28 ve 29 Temmuz gecesi ırkçı-faşistsaldırılar düzenlendi. Devlet ise ırkçı-faşist saldırılaraseyirci kalmakla yetindi.

Yargının Alevileri yok sayan tutumu…

Yerel mahkemenin kararını bozan Yargıtay 7.Hukuk Dairesi’nin verdiği karar, devletin Alevilereyönelik asimilasyon ve katliam politikalarınındestekçisi olan kontra yargının sadece ve sadece yenibir örneğidir. Alevilere yönelik katliamların ardındanaçılan tüm davalarda katliamların üzerinin kapatılmasıve katillerin ellerinin soğutulmaması çerçevesindekararlar verilmiştir. Maraş ve Çorum katliamlarının,Sivas Katliamı’nın yargılama süreci ve ortaya çıkansonuçları bu durumun en açık göstergesidir.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi SivasKatliamı’na ilişkin olarak katilleri koruyan bir kararınaltına imza atmıştı. Davayı zamanaşımı gerekçesiyledüşürmüştü. Böylece eli kanlı katiller bir gün bile

cezaevinde yatmadan ceza almaktankurtuldular. Maraş ve Çorum katliamlarındada, katliamın öznesi olan katiller sürüsümahkeme kararlarıyla aklanmıştı. Tüm buyargılama süreçlerinin öznesi olanmahkemeler, insanlığa karşı işlenmişcinayetlerde zaman aşımı olmaz vb.savunmalara kulaklarını tıkamışlardı.

Sürgü’de yaşananlar: Alevilereyönelik saldırganlığın son halkası…

Ramazan orucu tutmamaları nedeniyleAleviler sürekli olarak ötekileştirildiler,horlandılar, baskılara ve şiddete maruzkaldılar. Sürgü Beldesi’nde yaşananlar bubildik gerçeğin yeni bir örneğidir. Alevilereyönelik yapılan saldırıyla ilgili olarak devlet

erkanının yaptığı açıklamalar iki olgu üzerine oturuyor.Bu olgulardan biri linç saldırısının inkar edilmesi,ikincisi ise devletin yerel görevlileri tarafındansahiplenilmesidir.

Sürgü’deki Alevilere yönelik saldırılar karşısındasessiz kalmayı, yaşananları inkar etmeyi benimseyenmülkü erkan, özelde AKP hükümetinin genelde devletintalimatları doğrultusunda hareket etmektedirler.“Durum abartılıyor! Bu münferit bir olaydır!” vb. ret veinkara dayalı söylemlerinin altında dinci partinin vefaşist sermaye devletinin imzası var.

İnkar ve sahiplenme tutumu dünden bugüneAlevilere yönelik tüm saldırılarda faşist sermayedevletinin temel yaklaşımı olarak öne çıktı. Devletintarihi Alevilere yönelik katliamlarla doludur. 12 Eylülöncesinde gerçekleştirilen Maraş ve Çorumkatliamlarında icracı olarak rol oynayan gericiler vefaşistler hep devlet tarafından korundular. Sivaskatliamı sonrasında dönemin devlet erkanından gelenaçıklamalarda da katliamın inkarı ve katiller sürüsününsahiplenilmesi anlayışı öne çıkmıştı.

İftar yemeğidevlet Aleviciliğinin göstergesi…

Çağımızın hızır paşalarının verdiği yemek Alevilerive inançlarını yok sayan inkar ve asimilasyonpolitikalarının göstergesidir. Alevi burjuvaları dündenbugüne Alevilerin eşitlik ve özgürlük taleplerini yoksayan devletin politikasıyla tam bir uzlaşı içinde hareketettiler. Alevileri tek tipleştirmeye, asimile etmeye

yönelik politikalara kan taşıdılar. Alevi burjuvaları “makul Alevi” ve aynı anlama

gelmek üzere “devlet Alevisi” yaratma politikalarınakan taşımayı varlık nedeni olarak gördüler. Alevileriçinde genelde sermaye devletinin, özelde AKPhükümetinin politikalarını meşrulaştırıp pazarlamakiçin tüm hünerlerini sergilediler. Abdullah Gül’ündavetli olduğu iftar yemeği Alevi burjuvalarıngerçeğine bir defa daha ışık tutmuştur.

Yemeğin onur konuğu olan Abdullah Gül vb. devletgörevlileri dünden bugüne Alevi gerçeğini kabuletmediler. Hep sünnileştirme politikalarına kan taşıdılar.Alevilere yönelik inkar ve imha siyasetine destekverdiler. Alevilerin yaşadıkları köylere cami yaptırmayı,cemevlerini yok saymayı temel bir tutum olarakbenimsediler. Aleviler üzerindeki toplumsal baskınınsürekli hale gelmesine onay verdiler.

Sonuç yerine…

Yargıtay kararı bugüne kadar Alevilerin taleplerinekulaklarını tıkayan sermaye düzeni ve yargısınınAlevilere özgürlük alanı açmasının olanaksızolduğunun en açık göstergesidir. Bugün var olduğuiddia edilen laiklik özde değil, sözde bir laikliktir.Yargıtay aldığı kararla bu yalın gerçeği bir defa dahatescil etmiştir.

Aleviler, ibadethaneleri olan cemevlerinin yasalstatüye kavuşturulması, zorunlu din dersi işkencesininson bulması, Alevi köylerine cami yapılmaması,devletin Aleviliği tanımlama yaklaşımının son bulması,Tekke ve Zaviyeler Kanunu’yla ellerinden alınan HacıBektaş -Dergahı’nın ve diğer alevi mekanlarınınsahiplerine iade edilmesi, katliamların hesabınınsorulması, özgürlük ve gerçek laikliğin sağlanması,kimliklerinin kabul edilmesi, bunun gereği ve doğalsonucu olan haklarının teslim edilmesi, inanç ya daöğretilerinin gereği olan etkinliklerin özgürce yerinegetirilmesi ve buna saygı duyulması için topyekûnmücadeleyi yükseltmelidirler.

Aleviler mücadele etmeden burjuvazidendemokratik haklar konusunda adım atmasınıbeklememelidir. Zira onların amacı hak ve özgürlüklerigenişletmek değil sömürü düzenlerinin devamınısağlamaktır. Alevi emekçiler, sahte demokratların velaiklik tüccarlarının yarattığı yanılsamaları bir kenaraiterek devrimci işçi sınıfının saflarında mücadeleyekatılmalıdır. Gerçek anlamda özgürleşmenin ve haklarıgüvence altına almanın başkaca bir yolu yoktur.

Gündem6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Alevilere yönelik inkar, asimilasyon ve fiziki saldırılar sürüyor.

İnkar, asimilasyon,katliam politikalarına karşı mücadeleye!

Malatya’nın Sürgü Beldesi’nde Alevi emekçilere yönelik gerici-faşist saldırının ardından Alevilere sürgüntehditleri devreye sokulurken aynı günlerde İstanbul Ayazağa’da ülkücü faşistlerin saldırısına uğrayan Kürtinşaat işçileri de saldırının ardından Ayazağa’yı terk ettiler.

30 Temmuz gecesi, ırkçı-faşist saldırıya ve linç girişimine maruz kalan Kürt işçiler, eşyalarını toplayarakAyazağa’yı terk ettiler. Malatya’da Sürgü Belediye Başkanı’nın savunduğu Evli ailesinin sürgünü Ayazağa’dapatron tarafından hayata geçirildi. Kürt işçiler ‘mahallenin hassasiyeti’ gözetilerek işten çıkarılarakşantiyeden gönderildi.

Alevilere-Kürtlere sürgün

Page 7: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Malatya Sürgü’de Alevi emekçilere yönelikırkçı-faşist saldırı başta İstanbul olmak üzere çeşitliillerde 30 Temmuz günü gerçekleştirilen eylemlerleprotesto edildi.

İstanbul

Maltepe ilçesi Gülsuyu Mahallesi’nde kitleselbir eylem gerçekleştirildi. Gülensu Son Durak’tatoplanan binlerce emekçi sloganlarla GülsuyuFatma Hanım Durağı’na kadar yürüdü.

Fatma Hanım Durağı’nda polisin kurduğubarikatın kaldırılmasını talep eden emekçileroturma eylemine başladı. Polisin barikatı dahageri bir noktaya çekmesinin ardından kitle dahaileri bir noktaya giderek basın açıklaması yaptı.

Cemevlerinin ibadethane olmadığına dair Yargıtaykararı ve Malatya’daki faşist saldırı Gazi

Mahallesi’nde de protesto edildi. Gazi Cemevi’nin çağrısı ile gerçekleşen yürüyüş

boyunca emekçiler eyleme katılım sağladı. EskiKarakol’a gelinmesi ile buradan tekrar cemevineyüründü. Burada yapılan açıklamada Yargıtay’ın kararıne olursa olsun cemevlerinin Alevilerin ibadethanesiolduğu vurgulandı. Yargıtay’ın kararınıntanınmayacağı söylendi.

Yürüyüşe BDSP, ESP, BDP ve çeşitli siyasi gruplarda katılarak destek verdi.

Yürüyüşle aynı saatlerde içinde KoçgiriPlatformu’nun da yer aldığı çeşitli dernekler eylemgerçekleştirdi.

“Malatya faşizme mezar olacak!”

Malatya Sürgü’de Alevi ailelere yönelik ırkçı-faşistsaldırının duyulmasının ardından sabah saatlerinekadar Sarıgazi’de eylem yapan emekçiler 30 Temmuzakşamı da eylemlerine devam ettiler.

Vatan İlköğretim Okulu önünde “Dün Maraş’ta,Çorum’da, Sivas’ta bugün Malatya’da çözüm faşizmekarşı savaşta / Sarıgazi, Yenidoğan, Taşdelen,Samandıra halkı” imzalı pankartı açan kitle SargaziCemevi’ne kadar yürüyüş gerçekleştirdi. Kitleninsayısı yürüyüş sırasında 2 bine ulaştı.

Basın metninde, ezilen halkların saldırılara boyuneğmeyeceği ve saldırıların hesabını soracağı söylendi.Eyleme, aralarında BDSP’nin de olduğu ilerici,demokrat ve devrimci güçler de katıldı.

Taksim’de yürüyüş

Malatya’daki ırkçı-faşist saldırı Alevi BektaşiFederasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu, PirSultan Abdal Kültür Derneği, Alevi Kültür Dernekleri,Hacı Bektaşı Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın çağrısı ilebir araya gelen devrimci, demokrat sol güçlertarafından Taksim Meydan’ından Tünel’e yapılankitlesel yürüyüşle protesto edildi.

Taksim Meydan’ında toplanan kitle adına HacıBektaşı Veli Anadolu Kültür Vakfı yöneticisi VedatKara ve PSAKD Genel Yönetim Kurulu üyesi AtillaÖzdemir konuşma yaptı. Konuşmalar, tüm halkı

faşizme karşı sokağa çıkmaya çağırarak sonlandırıldı. Konuşmaların ardından “Biz Aleviler AKP

gericiliğine ve asimilasyon politikalarına teslimolmayacağız / Alevi Bektaşi Federasyonu, AvrupaAlevi Birlikleri Federasyonu, Pir Sultan Abdal KültürDerneği, Alevi Kültür Dernekleri, Hacı Bektaşı VeliAnadolu Kültür Vakfı” pankartı arkasında Tünel’edoğru yürüyüşe geçti.

Yürüyüşe Devrimci Alevi Komiteleri, DHF, EHP,ESP, Kaldıraç, Halkevleri, HDK, Mücadele BirliğiSDP, Partizan, TKP, TKP 1920, ÖDP ve düzenpartilerinden CHP de katıldı.Yürüyüşe BDSP imzalıkızıl flamalar taşıyan sınıf devrimcileri de destekverdi.

Kitle Tünel’e geldiğinde özgürlük, devrim vesosyalizm mücadelesinde yaşamını yitirenler için saygıduruşunda bulundu.

Ankara

Ankara’da Emek ve Demokrasi Güçleri AKP’yeyürüdü. Yüksel Caddesi’nden başlayan yürüyüşünardından AKP Ankara İl Başkanlığı binası önündebasın açıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamayı okuyan Eğitim Sen Ankara 2 No’luŞube Başkanı Dengiz Sönmez, yaşananlarınsorumlusunun ırkçı-şoven atmosferi büyüten AKPiktidarı olduğunu söyledi. Son dönemde Alevilereyönelik saldırıları hatırlatan Sönmez, sorumlularhakkında işlem yapılmamasının benzer olaylara zeminhazırladığını ifade etti.

İzmir

Alevi Bektaşi Federasyonu İzmir Bileşenleri,Konak Eski Sümerbank önünde toplanarak İzmirBüyükşehir Belediyesi önünde yürüyüş gerçekleştirdi.

Yürüyüş sonrası basın açıklamasını Alevi KültürDernekleri Genel Başkanı Engin Gündük yaptı.“Alevilere yönelik yapılan saldırılar AKP hükümetinintalimatları üzerine gerçekleşmiştir. Devlet ve AKP,Alevi inancı üzerinden oluşturduğu ret ve inkargündemiyle adeta yeni katliamlara davetiyeçıkarmaktadır” diyen Gündük, gerici-ırkçı politikalarıörnek gösterdi.

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

30 Temmuz 2012 / Ankara

Irkçı-faşist saldırılarprotesto edildi

Çerkezköy’de saldırıprotestosu

Alevi emekçilere yönelik ırkçı-faşist saldırı 31Temmuz günü Çerkezköy Pir Sultan Abdal KültürDerneği tarafından protesto edildi. Eyleme Eğitim-Sen, BDSP, Dev-Lis ve TKP destek verdi.

PSAKD önünde toplanan kitle BelediyeMeydanı’na doğru sloganlarla yürüdü. Şube başkanıtarafından yapılan açıklamada sermaye hükümeti AKPdöneminde işlenen faşist-gerici saldırılar sıralanarakmücadele çağrısı yükseltildi.

Kızıl Bayrak / Trakya

Eskişehir’ de Sürgüprotestosu

1 Ağustos günü Eskişehir Yıldıztepe’deki cemeviönünde toplanan kitle şehir merkezindeki EskişehirValiliği’ne doğru yürüyüşe geçti.

Kitlenin sayısı yürüyüş sırasında 400’e ulaştı.Kitleye yürüyüş sırasında onlarca emekçi debalkonlarından alkışlarla destek verdi.

Kitle Göztepe Tramvay Durağı’na geldiğinde polisbarikat kurdu. İlk başta barikata yüklenmeye çalışankitleyi Hacı Bektaş-ı Veli Derneği yöneticileridurdurdu. Kitlenin barikatı aşma isteği dernekyöneticileri ve sendika bürokratları tarafındandurduruldu. Bir süre sonra polis ile görüşen dernekyöneticileri, Eğitim Sen yetkilisi, CHP milletvekili KazımKurt’un da aralarında bulunduğu bileşen polisleanlaşarak kitleyi geri dönüp cemevine doğru yürüyüşeçağırdı. Buna kitlenin içinden ciddi tepkiler geldi. Busırada karara tepki gösterip slogan atan bir ESP’liyedernek yöneticisi müdahale edince arbede yaşandı.Böylece bir kez daha dernek yöneticilerinin gericiliğiortaya çıktı. Eskişehir Cemevi Başkanı İrfan Çetinkayada kitle tarafından sürekli yuhalandı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Çiğli’de polislerpüskürtüldü

1 Ağustos akşamı Malatya’daki saldırıyı protestoiçin İzmir Çiğli’de bir eylem gerçekleştirildi. En önde“Malatya Sivas olmayacak / AKP gericiliğine,katliamlara, asimilasyon politikalarına teslimolmayacağız” pankartının taşındığı yürüyüş polislerinengellemesiyle karşılaştı. Yolu kapatmakta kararlı olankitle ile polis arasındaki arbede çatışmaya dönüştü.

Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu 200 kişilikkitle polise sert tepki gösterdi. Çatışma sırasında bazıpolisler yaralandı. Diğer polisler de havaya ateşederek ve Forbes Alışveriş Mağazası’nın yanındaki boşbinanın girişine sığınarak kitlenin öfkesindenkurtulabildiler.

Çatışmaların etkisi ve kitlenin kararlılığı nedeniyleyol güzergahına yığınak yapan çevik kuvvet ekiplerigeri çekildi. Kitle buradan Anadolu Caddesi’nitamamen trafiğe kapatarak AKP binasına kadaryürüdü. AKP önünde yapılan konuşmaların ardındankitle dağıldı.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Page 8: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Kapsamlı, acil ve yakıcı mücadele gündemlerininüst üste düştüğü bir dönemin içerisinden geçiyoruz.Tablo ortada, fakat bir kez daha ana başlıklar altındaözetleyelim:

Öncelikle iktisadi-sosyal mücadele alanınabaktığımızda tarihi önemde saldırılar görmekteyiz.Özel istihdam büroları, kiralık işçilik, kıdem tazminatıhakkının gaspı gibi saldırı başlıkları bu kapsamdadır.Her biri işçi sınıfını derinden yaralayacak türden busaldırılar alabildiğine yakıcıdır. Fakat saldırılar bukadarla sınırlı değildir. İşçi sınıfını bir bütün olarakvuracak bu saldırıların yanında demokratik ve siyasalnitelikte kapsamlı saldırılar yer almaktadır. İşçisınıfının toplu sözleşme hakkının fiilen gasp edilmesive grev hakkına el uzatılması kıdem tazminatı gibigenel grev nedeni olacak kadar ağırdır. Kan ve canbedeli kazanılmış bu haklara el uzatmak kavgaya davetetmek demektir.

Diğer tarafta faşist baskı ve zorbalık hızındanhiçbir şey kaybetmeden devam etmektedir. Gözaltılar,tutuklamalar, göstermelik yargılamaya da gerekgörmeden infazlar, işkencecilere sınırsız tolerans,namlı işkenceci ve tecavüzcü polislerin merkezigörevlere getirilmesi, faşist katillerin korunupkollanması ve ilerici-devrimci katliamında kullanılankatillerin salınması, karanlık provokasyonlardatırmanma ve daha sayısız olgu… Tüm bunlar devletinhükümeti-yargısı-polisi ile toplumsal muhalefete karşıçıplak bir zor aygıtı olduğunu, dahası toplumsalmuhalefeti ezmek uğruna hiçbir yasa-kural-ahlaktanımadığını ve hiçbir kılıf bulmaya da gerekduymadığını gösteriyor. Bu gözü dönmüşlük doğalolarak tüm barışçıl mücadele ve örgütlenmebiçimlerinin geçersizliğini ortaya çıkarıyor, dosdoğrufiili-meşru ve militan mücadele yolunu işaret ediyor.

Başka bir özel önem taşıyan mücadele gündemi isetırmanan gericiliktir. Dini toplumu yönetmek için etkinbiçimde kullanan dinci AKP, “dindar nesil yetiştirmek”parolasıyla eğitim sistemini yeni baştan kurmuştur.Diğer taraftan da tüm devlet mekanizmaları sünnimezhebinin inanç ve görüşlerini toplumun genişgövdesi içerisinde yaymak üzere seferberlik halindedir.Bu seferberliğin bir boyutunu da ezilen mezhep veinançlara yönelik ayrımcılık, kışkırtma veprovokasyonlardır. Tüm bunlar bir arada gericiliğekarşı mücadelenin önemini göstermektedir.

Diğeri ise Kürt sorunu kapsamındaki gelişmelerdir.Sermayenin faşist iktidarı, Kürt halkının meşru haktaleplerini karşılama gücü ve kapasitesine sahipdeğildir. Bu ölçüde de varını yoğunu Kürt halkınınmücadelesini bastırabilmek, bu mücadelenin ürünümevzileri ortadan kaldırmak, Kürt hareketini de tasfiyeetmek için seferber etmiştir. Bu amaçla uzun süredirkapsamlı ve topyekûn bir faşist terör uygulamaktadır.Öyle ki Kürt halkına yönelik uygulanan faşist zorbalıktoplumsal muhalefete yönelik zorbalığı misliyleaşmakta, aynı zamanda da şovenizm zehriyle her ikiside meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Elbette dışgelişmelerin de katkısıyla faşist iktidar bu emellerineulaşamayacaktır. Ancak bu gerçek, Kürt halkının haklıtaleplerini yok sayan ve haklı mücadelesini de faşistterörün en vahşisiyle ezmesi gerçeğini ortadankaldırmıyor. Dolayısıyla Kürt halkının hak vetaleplerine sahip çıkmak, aynı zamanda faşist

zorbalığın karşısında aktif dayanışma içerisinde olmagörevi güncel ve yakıcıdır.

Bir başka fazlasıyla önemli ve yakıcı gündem iseSuriye ile bağlantılı gelişmelerdir. Esad rejimineyönelik toplumsal tepki, daha baştan emperyalistler veişbirlikçileri tarafından istismar edilerek gerici birnüfuz ve egemenlik mücadelesinin konusu halinegetirildi. Emperyalistler ve işbirlikçileri tarafındanörgütlenen silahlı çeteler eliyle kanlı provokasyonlartertip edilerek emperyalist müdahaleler haklıçıkarılmaya çalışıldı. Böylelikle Suriye halkınınbedelini ödediği ve zerrece bir yarar görmeyeceği birkanlı boğazlaşma adım adım sahneye konulmuş oldu.Türk sermaye devleti de Suriye’ye yönelik bu kanlıtezgahın en aktif aparatlarından biridir. Gericiegemenlik uğruna Suriye’nin kan gölünedönüştürülmesinde birinci derece sorumluluk sahibidir.Emperyalizme taşeronluk yapanların en büyük korkusuise Suriye’de Kürt halkının yaşadığı bölgelerdeyönetimi eline almasıdır. Bu sermaye iktidarınınSuriye politikasının gerici çıkarlar üzerine kuruluolduğu gerçeğini bir kez daha teyit etmektedir. İştegerici çıkarlar uğruna oynanan bu uğursuz rol ve suçortaklığına karşı mücadele, diğer yandan ise gericiliğinhedefi olan kardeş halklarla dayanışma görevleri sonderece hayati ve acildir.

Tüm bunları birarada özetlersek, mücadelemizingündeminde, sosyal ve demokratik hak gasplarına,faşist baskı ve zorbalığa, gericiliğe, Kürt halkınayönelik inkar ve imhaya, emperyalizme maşalık vehalklara düşmanlık politikasına karşı mücadeleyiyükseltmek vardır.

Bu geniş kapsamlı mücadele gündeminin acil veyakıcı bir nitelik taşıması, sırtımızdaki sorumluluğu

ağırlaştırmaktadır. Güncel planda mücadele ve çalışmakapasitemizin sınırlılığı ve bununla birlikte sınıfmücadelesinin oldukça durgun bir seyir izlemesi buağırlığın üstesinden gelmeyi zorlaştırmaktadır. Fakattüm bu zorlukların üstesinden gelmek imkansızdeğildir. Eğer soluğumuzu tutar, soğukkanlı amakararlı bir biçimde seferber olursak tüm zorluklarınüstesinden gelmenin yolunu da açmış oluruz. Böylehareket edebildiğimiz ölçüde tüm bu zorlukların başkabir yöndense ciddi imkanlar barındırdığını görebiliriz.Kararlı, bilinçli, inisiyatifli ve ısrarlı bir çalışma vemücadele, bu imkanlara yaslanarak ilerleme gücünü degösterebilir.

Bu çerçevede çalışma ve mücadelemizde şunlarıgözetmeliyiz:

Öncelikle örgütsel niteliğimizi ve donanımımızıyükseltmeli, en zor koşullara dayanıklı hale getirecekönlemleri gecikmeksizin almalıyız.

İkinci olarak ajitasyon-propaganda kapasitemiziyükseltmeli, bu çalışmaya tempolu-sürekli-sistematikbir düzey kazandırmalıyız. Araç ve yöntem çeşitliliğibakımından geliştirmeliyiz.

Üçüncü olarak çalışma ve mücadeleyi sınıf eksenlikurma ısrarımızı sürdürmeliyiz.

Dördüncüsü başta sınıf örgütleri olmak üzere ilericive devrimci güçleri mücadelenin ortaya çıkardığıgörevleri üstlenmek doğrultusunda basınç altına almalıve gereğini yapmak üzere inisiyatif kullanmalıyız.

Beşincisi her alanda kurumsal olduğu kadar, işçi,emekçi ve gençliğin birleşik mücadele zeminlerinioluşturmalıyız.

Altıncısı kitle çalışması-örgütlenme ve eylemdefiili-meşru ve militan mücadele çizgisini öneçıkarmalıyız.

Kapsamlı mücadele gündemlerive artan sorumluluklar

Biber gazı ithalatına ilişkin bir soru önergesini yanıtlayan Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, 2000yılından bu yana 628 bin kilo biber gazı ithal edildiğini açıkladı.

Resmi adı “oleoresin capsicum” olan ve kamuoyunda biber gazı olarak bilinen gaz ile“cholorobenzylidenemalononitril” olarak bilinen göz yaşartıcı gazların ithalat kodunun “9304” olduğubilgisini veren Yazıcı, 2000 yılı başından haziran ayı sonuna kadar 628 bin 668 kilogram biber gazı ve gözyaşartıcı gaz ithal edildiğini bunların da 21.2 milyon dolar ödendiğini ifade etti.

Gaza 21.2 milyon dolar

Page 9: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Emperyalizmin aktif taşeronluğuna soyunarakdışarda Suriye’yi “düşman” ilan eden, içerde de faşistbaskı ve devlet teröründe gemi azıyan alan dinci-gericiAKP hükümetinin kapsamlı saldırganlık politikasınınen önemli ayaklarından birini işçi sınıfını hedef alansosyal yıkım ve kölelik saldırıları oluşturuyor.

Sözcüsü olduğu sermaye sınıfının çıkarları gereğiemek cephesine dönük topyekün saldırı hazırlığındaolan dinci parti AKP’nin hava işkolunda grevyasağıyla yeni bir boyuta taşıdığı saldırı dalgasınınardı arkası kesilmiyor. Toplu sözleşmeli çalışmadüzenini tümden ortadan kaldırmak isteyen, bununlada yetinmeyerek işçi sınıfının tarihsel kazanımlarındanolan kıdem tazminatı hakkının gaspına dönükkapsamlı hazırlıklara girişen sermaye hükümeti AKP,şimdi de ‘modern kölelik’ uygulaması olan “kiralıkişçi” saldırısını yeniden gündemine aldı.

İş Yasası’nda yapmayı düşündüğü değişikliklerleÖzel İstihdam Büroları’na “kiralık işçi” çalıştırmayetkisi getirmeyi hedefleyen AKP hükümeti, çalışmayaşamında esneklik ve kuralsızlığı daha daderinleştirerek patronları sigorta ve kıdem başta olmaküzere zorunlu “maliyetlerden” kurtarmak, işçi sınıfı veemekçileri ise güvence ve örgütlenme hakkınıntamamen ortadan kalktığı kölelik düzenine mahkumetmek istiyor.

“Kiralık işçilik” saldırısı kapıda

İşçileri pazarlarda satılacak birer köle ve işçisimsarlarının elinde satılacak birer “mal” yapmayıöngören “özel istihdam büroları ve kiralık işçilik”düzenlemeleri, bugüne dek doğrudan ya da dolaylıolarak farklı yasal düzenlemeler çerçevesinde birçokkez gündeme gelmişti. TÜSİAD başta olmak üzeresermaye örgütlerinin yıllardır oldukça ısrarlı birbiçimde hayata geçirilmesini istediği “kiralık işçi”düzenlemesi Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’nın hazırladığı yeni taslakta bir kez daha yerbulmuş durumda.

Sermayenin isteği doğrultusunda AKP hükümetitarafından hazırlanan saldırı taslağında, ödünç işçilikkonusu “geçici iş ilişkisi” başlığıyla yenidendüzenleniyor. 4857 Sayılı İş Yasası’nın “geçici işilişkisini” düzenleyen 7. maddesinde büyük ölçüdedeğişiklikler öngören taslakta, halihazırda “holdingbünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlıbaşka bir işyerinde” patronlara tanınan “kendi işçisinikiralama hakkı”, özel istihdam bürolarına veriliyor.Saldırı taslağında, geçici iş ilişkisinin “özel istihdambürosunun bir işçisini geçici olarak başka bir işverenedevriyle kurulacağı” belirtiliyor.

Patronlara sınırsız ‘modern köle’

Taslağın 3. maddesinde patronların hangidurumlarda işçi kiralayabileceği hükme bağlanırken,sermaye sınıfı lehine düzenleme yapmak için seferberolan AKP hükümetinin ne denli pervasızlaştığıgörülüyor. Öyle ki, alabildiğine geniş tanımlarbarındıran söz konusu hükümler, patronlara sınırsız“modern köle” edinebilme, böylece çok sayıda“maliyet külfetinden” kurtulabilme olanağı sağlıyor.

Taslakta; “aralıklı olarak gördürülen kısa süreliişler ile işletmenin günlük işlerinden sayılmayan veyaiş güvenliği bakımından acil olan ya da mevsimlikişlerde” ve “temizlik işlerinde ve evde görülen hasta,yaşlı ve çocuk bakım hizmetlerinde” geçici iş ilişkisikurulabileceği belirtiliyor.

Fiili ‘grev kırma’ olanağı

Taslağın aynı bölümünde yer alan, “bir işçininherhangi bir nedenle iş görme edinimini yerinegetirememesi veya işletmenin iş hacmininöngörülemeyen ölçüde artması durumunda da geçici işilişkisi kurulabilir” tanımının ise, patronların toplusözleşme süreçlerinde ilan edilen grevde dahi “kiralıkişçi” çalıştırmasına olanak tanıyacağı belirtiliyor.

Her ne kadar bakanlıktan yapılan açıklamalarda veburjuva medyada çıkan kimi haberlerde düzenlemeninsonuçları “işçisi hastalanan, izne çıkan, askere giden,gözaltına alınan, siparişi artan patron işçikiralayabilecek” sınırında öne çıkarılsa da, saldırınınkapsamının bunun çok ötesinde olacağı görülüyor.

Buna paralel olarak, sendikalar ve sendikaavukatları tarafından yapılan ilk yorumlarda “birişçinin herhangi bir nedenle iş görme edinimini yerinegetirememesi” tanımının grevi de kapsayacağı ifadeediliyor. Öyle ki, mevcut yasada yer alan “İşçiyi geçiciolarak devralan işveren, grev ve lokavt aşamasınagelen bir toplu iş uyuşmazlığının tarafı ise, işçi grev velokavtın uygulanması sırasında çalıştırılamaz” hükmüyeni taslakta yer almıyor. Böylece patronların grevdurumunda “kiralık işçi” yoluyla işçi çalıştırmasına,yani fiilen ‘grev kırmasına’ olanak sağlanacağı ifadeediliyor.

Kölelikte sınır yok!

“Modern kölelik” taslağında patronlara tanınankolaylıklar bunlarla da bitmiyor.

100’ün üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde kiralıkişçi sayısını yüzde 20 ile sınırlandıran taslakta, 100’ünaltında işçi çalıştıran işyerleri için herhangi bir sınırdahi öngörülmüyor.

Bununla birlikte, mevcut iş yasasında “geçici işilişkisi süresinin 6 ayı geçemeyeceği, gerekli

durumlarda bu sürenin 2 kere uzatılabileceği” hükmübulunurken, bakanlığın yeni taslağı işçi kiralamasüresini 3 aya düşürüyor. Taslakta, iş sözleşmenin 6ayı geçmemek üzere en fazla 3 defa yenilenebileceğibelirtiliyor.

Kölelik saldırılarını püskürtmek içinmücadeleye!

Patronlara dizginsiz sömürü için adeta “dikensizgül bahçesi” vaat eden AKP hükümetinin “kiralık işçi”taslağı incelendiğinde, sermaye sınıfının ne denlibüyük bir saldırıya hazırlandığı görülmektedir. Ötekisaldırı başlıklarıyla birlikte düşünüldüğünde, çalışmayaşamı tamamen sermayenin çıkarlarına göre yenidendüzenlenmek istenmektedir.

Sendikal bürokrasinin suskunluk fesadının sermayecephesine güç kattığı böylesi bir tabloda, dinci-gericiAKP hükümeti eliyle bir kez daha işçi sınıfı veemekçilere dönük kapsamlı saldırı ve yıkım hazırlığınagirişen sermaye düzeninin karşısına fiili-meşrumücadele çizgisi ve birleşik-militan mücadeleyledikilmek, günün en acil görevleri arasındabulunmaktadır. Sermaye iktidarının kölelik ve yıkımsaldırılarını püskürtmenin yolu, emek cephesinin tümgüç ve olanaklarını seferber ederek devrimci sınıfkavgasını büyütmekten geçmektedir.

Sermaye sınıfı ‘çıplak kölelik’ istiyor...

Kölelik saldırısını püskürtmek içinmücadeleye!

Cansel Malatyalı gözaltına alındı Ankara’da İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezi önünde 164 gündür direniş kararlılığını sürdüren

Cansel Malatyalı, 1 Ağustos günü oda binasının 6. katına astığı pankartla İMO yönetimini protesto etti. “İMOyönetimi tarafından keyfi olarak işten çıkarıldım. İşimi geri istiyorum” pankartını açan Cansel Malatyalı’nıneylemine İMO yönetiminin talimatıyla polis saldırdı. Cansel Malatyalı’yla birlikte eyleme destek veren 8 kişidaha gözaltına alındı.

Eylem sırasında direniş çadırında bulunan Ezgi Antmen, Özkan Kayöz, Deniz Malatyalı, Ali Altunsoy,Mehmet Malatyalı gözaltına alınırken Cansel Malatyalı, Uğur Can Güneş, Serhat Parlak ve bir destekçi degözaltına alındı.

İMO yönetimi ise internet sitesi üzerinden yaptığı açıklamayla direnişe saldırdı. “Odamız bugün alçakçabir saldırıya uğradı” başlığını atmaktan geri durmayan İMO yönetimi yaptığı açıklamada, “Bu sabah saat07.00 civarında bir grup tarafından danışma görevlisi personelimiz darp edilerek binamıza zorla girilmiş,merdiven ve asansör kullanımı engellenmiş, binanın 8. katı maddi hasar verilerek kullanılamaz halegetirilmiştir” denebildi. Eylemin meşruluğuna saldıran oda yönetimi 164 gündür işe dönme talebinekulaklarını tıkadıkları gibi Cansel Malatyalı’nın direnişini ‘odaya yönelik saldırı’ olarak tanımlayarakpervasızlığını sürdürdü.

Page 10: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

İşe geri dönme talebi ile başladığı direnişini23 Temmuz’dan beri sürdüren Kiğılı işçisiDidem Sorhun ve destekçi güçler 27 Temmuzgünü Kiğılı fabrikası önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Basın açıklamasından rahatsızlık duyanfabrika yönetimi ise işçilerin katılımınıengellemek için 16.30’da paydos ettirdi. Erkenpaydos ettirilen işçiler sloganlarla karşılandı.

Basın açıklamasında ise direnişçi işçiDidem Sorhun direnişe geçme sürecini anlattıve sadece işe geri dönme talebi ile değilKiğılı’daki baskıya, tehdide, sömürüye karşıda direndiğini belirtti.

Sorhun “Kısacası Kiğılı patronu hiç deövündüğü gibi ‘Çalışanlarına, tedarikçilerine,müşterilerine, ülkesine dürüst, saygılı,prensipli’ değil. Bu yüzden de ben bir tekhaksız yere işten atılmama karşı değil Kiğılı’dayaşanan baskıya, tehdide, sömürüye karşı dadireniyorum. Çünkü ben de daha önce işten atılanarkadaşlarım gibi başıma önüme eğip gidersem buhaksızlıkların, sömürünün giderek büyüyeceğinibiliyorum. Kiğılı patronu Abdullah Kiğılı bizlerisömürerek, yeri geldiğinde üç kuruş maaşımıza gözdikerek zenginliğine zenginlik katarken artık buna durdemenin vakti geldi” diyerek basın açıklamasınıbitirdi.

Sorhun’un ardından basın açıklamasına desteğegelen HEY Tekstil işçilerine söz verildi. HEY Tekstilişçisi kendilerinin yaklaşık 6 aydır HEY Tekstilpatronuna karşı direndiklerini anlattı ve Kiğılıdirenişini desteklediklerini belirterek sınıfdayanışmasını yükseltme çağrısında bulundu.

HEY Tekstil işçisinin konuşmasının ardından basınaçıklaması çekilen halaylarla bitirildi. Ayrıca basınaçıklamasına direnişçi işçinin ailesi de katılarakdirenişi sahiplendiklerini göstermiş oldu.

Direnişin 3. günü

Direnişin 3. gününde Sefaköy İşçi Kültür Eviçalışanlarıyla işçilerin giriş saatinden önce direnişalanında buluşuldu. Direniş alanına “Baskıya, tehdide,sömürüye, işten atmalara son! Direnişçi Kiğılı İşçisi”pankartıyla dövizler asıldı.

Ardından desteğe gelen işçilerlebirlikte kahvaltı yapıldı. 10.00 çayında da içerdengelen işçilerle direniş ve fabrikada yaşanan sorunlarüzerine sohbet edildi. İşçiler tekrar işbaşı yaptıktansonra direnişlerini sürdüren HEY Tekstil işçileri ziyaretedildi.

HEY Tekstil işçileri ile direnişleri ve kendi süreciüzerine sohbet eden Sorhun, gerçekleştireceğieylemlere çağırdı.

Öğleden sonra direniş alanına gelen Birgünmuhabiri, Sorhun’la direniş üzerine röportaj yaptı.

Direnişin 4. günü

Direnişin dördüncü gününde 10.00 çayına kadardireniş alanında beklendikten sonra direniş alanındakinöbeti Sefaköy İşçi Kültür Evi çalışanları devraldı.

Direnişçi BEDAŞ işçilerine, Çapa taşeron işçilerive THY işçilerine gerçekleştirilen ziyaretlerdedirenişin duyurusu ve sınıf dayanışmasını yükseltmeçağrısında bulunuldu.

Direniş ziyaretlerinin ardından direniş alanına geridönen Sorhun, akşam paydosunda içeriden çıkanişçilerle sohbet etti. Ayrıca Sefaköy İşçi Kültür Eviçalışanları kıdem tazminatı hakkının gaspı ile ilgilibildiri dağıtımı gerçekleştirdiler. İşçiler bildirileri ilgiile karşıladı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

İşten atmalara, baskıya,sömürüye direniş...

Kiğılı mağazasıönünde eylem

Kendini “Türkiye’nin erkek giyim mağazası”olarak pazarlayan Kiğılı’nın YenibosnaKuyumcukent’teki fabrikasında çalışırken keyfişekilde işten atılan Didem Sorhun, 28 Temmuzakşamı Kiğılı’nın Taksim İstiklal Caddesi üzerindekimağazası önünde eylemdeydi.

Kiğılı patronunun, işçiler üzerindeki baskı vesömürü politikalarına dikkat çeken Sorhun, iştenatma saldırısına boyun eğmeyeceğini ve direnişinikazanana kadar sürdüreceğini vurguladı.

Galatasaray Lisesi önünden Kiğılı’nın Mis Sokakgirişindeki mağazası önüne gerçekleştirilenyürüyüşe Sefaköy İşçi Kültür Evi, BDSP ve ÇHD dedestek verdi. Yürüyüşe, İstiklal Caddesi’ndengeçen çok sayıda kişi de alkışlarla destek verdi.Yürüyüşün ardından Kiğılı mağazası önünde basınaçıklaması gerçekleştirildi.

“İşimi geri istiyorum!

Mağaza girişindeki çevik kuvvet barikatıönünde yapılan açıklamayı, Kiğılı direnişçisi DidemSorhun okudu.

Kiğılı’daki baskı ve sömürü koşullarının teşhiredildiği açıklamada, Kiğılı’da 23 Temmuz’dan berisüren direnişin sadece işe geri dönme mücadelesideğil aynı zamanda Kiğılı’da çalışan tüm işçilerinmaruz kaldığı baskı, sömürü, tehdide karşı birmücadele olduğu ifade edildi.

Kiğılı’nın Yenibosna’daki fabrikasının tekpatron üzerinde gözükmesine rağmen üç ayrıfirma olarak faaliyet yürüttüğünü ifade edenSorhun, Kiğılı patronu Abdullah Kiğılı’nın, bazıişçilerin kaydını doğudaki illerde göstererekdevletten destek aldığını söyledi.

İşyerinde maruz kaldığı taciz ve hakaretlere dedeğinen Sorhun, fabrika müdürü Hüseyin Süzer’in,kendisine yönelik “Altı üstü iplik temizliyorsun.,kendini ne bok zannediyorsun”, “Kafanı kırar,kapının önüne koyarım” gibi tehditler vehakaretler yağdırdığını belirtti.

Sorhun, direnişi kazanana kadar sürdüreceğiniduyurdu.

Eylemde Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)adına söz alan Av. Süleyman Gökten de,patronların sömürü ve baskı uygulamalarınavurgu yaptı. Gökten, ÇHD olarak tüm direnenişçilerin ve Didem Sorhun’un yanında olacaklarınıifade etti.Basın açıklaması sloganlarla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

28 Temmuz 2012 / Taksim

Page 11: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Kendisini “Türkiye’nin erkek giyim markası” olarakpazarlayan Kiğılı’da işten atmalara, sömürü ve baskıkoşullarına karşı 23 Temmuz’da direnişe başlayanDidem Sorhun’un fabrika önündeki bekleyişi sürüyor.Kiğılı işçisi Sorhun ile direniş süreci üzerine konuştuk...

“Hiçbir hakkımız yok”

- Çalıştığın fabrikada ne iş yapıyordun?- Kendisini “Türkiye’nin erkek giyim” markası

olarak pazarlayan tekstil-giyim sektörünün devlerindenKiğılı’nın Yenibosna Kuyumcukent’teki fabrika satışmağazasında 9 aydır çalışıyorum. Bu işletme fabrikasatış mağazası diye geçiyor ama aslında üretiminyapıldığı bir fabrika. 150 işçiyle devam eden üretimaynı zamanda 3 farklı taşeron firma eliyle yapılıyor. Hertaşeron firmada 50 işçi çalışıyor. Mesela ben AltınbeyGiyim’de kayıtlı gözüküyorum. Ayrıca iki taşeron firmadaha var. Burada ceket üretiliyor.

Kiğılı’da hiçbir hakkımız bulunmuyor. Aydaortalama 700 TL maaş alıyoruz. Sadece sigortalarımızyatıyor. İçeride yoğun bir baskı ortamı var. Müdürlerin,ustaların hakaretlerine, tacizlerine maruz kalıyoruz.Ustabaşları ve müdürler tuvalete gitmemize bilekarışıyorlar. Örneğin geçenlerde müdür beni yanınaçağırdı ve kaç dakikadır tuvalette olduğumu sordu. Bende içerisinin kalabalık olduğunu söyledim. Bununkarşılığında bana “Sus. Bana cevap verme. Senin kafanıkırarım, kapının önüne koyarım.” dedi. Ben kalitekontrolcüyüm. Gelip bir gün “Altı üstü ipliktemizliyorsun. Kendini ne bok sanıyorsun” diyerekhakaret ediyorlar.

Ağırlıklı olarak kadınların çalıştığı fabrikadakadınlar da bu hakaretlere cevap veremiyorlar. Şimdiyekadar işten çıkartılan herkes imza atıp gitmeyi tercihetti.

“Zorla dışarı çıkarıldım”

- İşten atılma sürecini anlatır mısın?- 20 Temmuz günü iş çıkışında usta odasına çağırdı.

İşime son verdiklerini söylediler. Gerekçesinisorduğumda ise müdürün keyfinin böyle istediğinisöylediler. Ben de böyle keyiflerine göredavranamayacaklarını söyledim. Beni keyfine göreçıkaramayacağını söyledim. Bana zorla kağıtimzalatmak ve kartımı zorla almak istediler. Vermedimve Pazartesi tekrar geleceğimi söyledim. Fabrikayagittiğimde içeri alınmadım ve zorla dışarı çıkarıldım.Müdür hakaretler savurmaya başladı. Bu olayınardından kapı önünde direnişe başladım. Çalışma şartları kötü ama haftasonu çalışmasınınolmaması özellikle kadınların rahatına geliyor. Oyüzden içeride hareketlilik olmuyor.

Şu anda Ramazan nedeniyle 15 gün çalışıyoruz. 3Ağustos’ta fabrika tatile çıkıyor. 15 gün yemekvermiyorlar. İşçilere yemek karşılığında fiş veriyorlar.Bu fiş aracılığıyla belli marketlerden alışverişyapılabiliyor. Bunu da içeriye “biz size veriyoruz”biçiminde yansıtıyorlar. Oysa ki bu fiş, işçinin yemediğiyemeğin parasının karşılığında veriliyor. İçeride, bunusanki Abdullah Kiğılı veriyormuş gibi bir havayaratılıyor. İçeride Ramazan ayı nedeniyle performans

düşüklüğü yaşanıyor ve bu yüzden de patron tatileçıkarmayı tercih ediyor. Ama işçiler tarafından budurum patronun, dini imanı sağlam gibi görülmesinesebep oluyor.

“Keyfi işlemler yapılıyor”

- Fabrikada başka sorunlar var mı?- Sigortalar 30 gün üzerinden yatırılıyor. Bir gün

gelmediğin zaman hem sigortan hem de maaşınkesiliyor. Ama genelde benim 29 gün üzerindenyatıyordu. Bununla ilgili görüşmek istediğimde isefabrikada muhatap alınmadım. Örneğin, bir arkadaşımızhaklı mazereti olduğundan kaynaklı işe gelememişti. İşebir gün gitmediği için 3 günlük ücretini kestiler. Şubatayında bir gün gitmedim, raporlu olduğum halde 3günlük ücretim kesildi. İçeride keyfi işlemler yapılıyor.

“Yeterli bir dayanışma görmedim”

- Direniş nasıl gidiyor?- Bu haksızlıklara karşı kapı önünde direnişe geçtim

ve hakkımı sonuna kadar arayacağım. Bu sadece benimdirenişim değil. İçeride baskı koşulları altında çalışandiğer işçilerin de direnişidir. Sadece fabrikayla da sınırlıdeğil, bölgede kölelik koşulları altındaki tüm işçiler içinde direniyorum.

Şu ana kadar yeterli bir dayanışma görmedim.İçeride çalışan arkadaşlar ilk günlerde destektebulundular. Bize yemek getirdiler. Yanımda oldular. Şuanda patronun adamları içeride bunun araştırmasınıyapıyorlar. Direnişe kimin destek verip vermediğiniaraştırıyorlar. İçeride, direniş alanına gidenlerinfişlendiğine dair söylenti yaymışlar. Bu durum da

haliyle işçileri etkiliyor. Geçtiğimiz Cuma günüyaptığımız eylem öncesinde işçileri iki saat erkenbırakarak evlerine gönderdiler. Tüm bunları, eylemikırmak için yaptılar. İnsanları apar topar servislerebindirdiler. Biz de sloganlarla servisleri yolladık.Çalışmaya devam eden arkadaşlara iyi davranmayabaşlamışlar. Bunların hepsi direnişin kazanımları.İçeride çalışan arkadaşlar, benim burada durmamıngetirilerini görüyorlar. Diğer yandan Alevi misin Kürtmüsün ki destek veriyorsun türünden söylemlerleişçileri bölmeye çalışıyorlar. Sefaköy İşçi Kültür Evi,BDSP ve Hey Tekstil işçileri direnişle sürekli olarakdayanışma içindeler.

“Her mağazanın önü eylem alanı olacak”

- Önümüzdeki süreçte neler yapmayıdüşünüyorsun?

-Önümüzdeki günlerde fabrika tatile girecek ve bizKiğılı mağazaları önünde eylemlerimize devamedeceğiz. Her mağazanın önü benim için eylem alanıolacak. Burada yaşanan sömürüyü ve gerçekleri teşhiredeceğiz. Abdullah Kiğılı, bu noktaya işçilerinsayesinde geldiğini söyleyip duruyor. İşçilere hakkınıverdiğini söylüyor ama bir yandan da baskı vesömürüde sınır tanımıyor. Biz onun gerçek yüzünübiliyoruz.

- İstanbul’da ve bölgenizde süren direnişlerlebağınız nasıl?

- THY, Hey Tekstil, Çapa, BEDAŞ işçilerinin yanınada gittik. Direnişleri sadece kapı önünde beklemektençıkartma ve direnişleri birleştirerek ortak düşmana karşımücadele etme çağrısı yaptık. Kazanmak için birliktedavranmamız şart. Sınıf dayanışması ve ortak mücadeleolmadan kazanıma ulaşamayız.

- Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı? - Patronların sömürü ve baskılarına karşı gerekirse

tek başına da olsa direnmek gerekiyor. Buradakidirenişimle bunun mesajını veriyorum. Birleşmektenbaşka yolumuz yok. Ancak, direnişle dayanışmabekliyoruz. Bu açıdan önemli eksiklikler var. Buradakidireniş, keyfi işten atmaların yanı sıra Kiğılı’daki baskıve tehditlere bir karşı koyuş mesajı taşıyor. Tek başınaişe geri dönmek değil içeriye de etki edebilmesi önemli.Sınıfın diğer kesimleriyle bu direnişin birleşmesigerekiyor.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

“Dayanışma ve ortak mücadele olmadankazanamayız!”

İskenderun Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Befesa Silvermet fabrikasında 16 Temmuz’danbu yana sessiz sedasız bir grev sürüyor.

Hak-İş’e bağlı Çelik-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu fabrikadaki toplu sözleşme sürecinde Befasapatronunun düşük ücret ve kölelik dayatmaları üzerine başlayan grev devam ediyor.

Greve, düzen partilerinden ve çeşitli kitle örgütlerinden destek de geliyor. Çelik-İş Sendikası yönetimi, “Biz işyeri sahipleri ile hasım değil hısım olmak istiyoruz” diyerek Befesa

patronuna uzlaşma ve diyalog mesajları verse de, patronun, dayatmalarından geri adım atmaması nedeniylegrev devam ediyor.

Befesa Silvermet’te grev sürüyor...

Page 12: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Senkromeç’te direniş bayrağıdalgalanıyor!

İzmir Senkromeç’te “üretimde daralma”gerekçesiyle 40’a yakın işçinin işten çıkarılması üzerineMuharrem Subaşı 30 Temmuz günü fabrika önündedirenişe geçti.

İlk dayanışma direnişçi işçilerden...

Açıklamaya destek için gelen kitle ve DirenişçiMicha işçileri Atatürk Organize Sanayi Bölgesigirişinde buluşarak İzmir Senkromeç önüne bir yürüyüşgerçekleştirdiler. Fabrika önüne gelindikten kısa bir süresonra da direnişçi Billur Tuz işçileri, Tek Gıda-İşSendikası, TÜMTİS ve Hava-İş Sendikası, Billur Tuzdireniş alanından Senkromeç önüne doğru yürüyüşegeçtiler.

İzmir Senkromeç patronlarının ve sivil kollukgüçlerinin yığınak yaptığı fabrika karşısında toplanankitle sloganlarla eyleme başladı.

Açıklamadan önce Metal İşçileri Birliği adına eskibir Senkromeç işçisinin yaptığı konuşmada,Senkromeç’te yaşanan işçi kıyımının sürekliliğine işaretedilerek, Senkromeç patronunun 2008 krizinden buyana karına kar kattığı, işçi çıkartarak yeni arazileraldığı vurgulandı.

14 aydır Senkromeç’te çalıştığını vurgulayanMuharrem Subaşı ise, yıllardır İzmir Senkromeç’teişçilerin haksız yere işten çıkarıldığını ancak mücadeleetmek için kendi güçlerinden yoksun olduğunu ifadeederek, işçilerin gücünün farkına varması için çağrıdabulundu. Senkromeç’teki çalışma koşullarına dadeğinen Subaşı fabrikadaki sömürüye ve sendikadüşmanlığına vurgu yaptı.

Ayrıca Senkromeç fabrikasının işçilerinsömürüsüyle nasıl işlerini büyüttüğünü anlatan Subaşısözlerini organize işçilerine yaptığı çağrıyla sonaerdirdi.

“Senkromeç işçileri köle olmayacak!”

Basın metninin okunmasının ardından direnişedestek için gelen katılımcılara söz verildi. İlk olaraksözü alan Tek Gıda-İş Genel Başkan Danışmanı GürselKöse, işçilere örgütsüzlüğün dayatıldığını ve buna dur

demek gerektiğini ifade etti. Billur Tuz işçilerinindireniş sürecinden bahseden Köse, Senkromeçdirenişinin de yanında olacaklarını ifade etti.

Köse’nin ardından BDSP adına da bir konuşmayapıldı. İşçi sınıfının tarih boyunca sömürüye, baskıyave kölelik koşullarına karşı direndiği ve direnmeyedevam edeceği vurgulandığı konuşmada Micha, BillurTuz ve Senkromeç direnişçileri selamlanarak, mücadeleeden işçilerin yanında olacakları ifade edildi.

Açıklamaya TÜMTİS, Hava-İş, Tek Gıda-İş, Michave Billur Tuz direnişçileri, Emek ve Özgürlük Cephesi,Petrol-İş üyesi bir işçi de destek verdi.

Açıklamanın ardından kitle direniş yerine geçerekbeklemeye başladı. Bu arada Totomak ve ZFLemförder temsilcileri, Birleşik Metal-İş Sendikasıİzmir Şube yöneticileri de direnişi ziyaret etti.

Senkromeç’te OHAL!

“Senkromeç’te işçi kıyımına son!”, “Senkromeçişçisi yalnız değildir!” yazılı dövizler ve “Atılan işçilergeri alınsın. Herkese iş tüm çalışanlara iş güvencesi!”şiarlı ozalit fabrika karşısındaki ağaçlara asıldı. Buarada Senkromeç’in güvenlik kameraları direniş alanınaçevrildi. Senkromeç patronu fabrika içerisinde resmenbir olağanüstü hal ilan etti. Patronun ilk icraatı basınaçıklamasından kaynaklı, fabrikada yemek molasınınerkene alınması oldu. Senkromeç’te işten atılan ve basınaçıklamasına desteğe gelen başka bir işçinin fabrikadaçalışan arkadaşlarını telefonla arayarak eylemin sesiniduyurmaya çalışması ve çalışan işçilerin fabrika dışınaçıkmasının yasaklandığı ve engellendiği bilgisi gelmesiüzerine “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Senkromeç işçisiköle değildir!” sloganları atılmaya başlandı. 16.00-23.00vardiyasının giriş ve sabah vardiyasının çıkışındaSenkromeç tarihinde bir ilk yaşandı ve gelen bütünservisler apar topar fabrika bahçesine alındı ve çıkışlarda soyunma odalarına yakın olan arka kapıdan yapıldı.İşçilerin direniş alanını görmesini engellemek isteyenpatron işçilerin ilgili bakışlarına engel olamadı. Aynıkorkuyla servisler her zamanki güzergahlarından farklıbir çıkış güzergahından gönderildiler. Patron aynıkorkusunu 08.00-18.00 vardiyasının çıkışında da aynıgirişimlerde bulunarak tekrar gösterdi. 18.00 çıkışındaservisler tekrar soyunma odalarının yakınındaki kapıyaçekildi. Ancak bu sefer işçilerin ana çıkıştaki kart basmayerine gitmeleri de engellendi ve soyunma odasınınçıkışındaki kapıda imza attırılarak işçiler çıkartıldı vedireniş alanının görünmesi engellenmeye çalışıldı.

AOSB’deki diğer fabrikaların işçi servislerininkorna ve alkış sesleriyle direnişin ilk günü sona erdi.

Senkromeç patronunun hazımsızlığı

Direnişin 2. gününde sabah fabrika önüne gelenSubaşı, pankart ve dövizleriyle direniş alanını hazırladı.

Günün ilk ziyaretçileri direnişteki Billur Tuz işçilerioldu. Tek Gıda-İş Sendikası Başkanı ile birlikte gelenişçiler, günboyu da direniş yerine uğrayarak desteklerinieksik etmediler. Direniş alanı her ziyeret edildiğindepatronlar, müdürler ve güvenlik görevlilerinintedirginlikleri her hallerinden belli oluyordu.

Subaşı ve destekçilerinin yemek ve su ihtiyaçları

diğer fabrikalardan ve Billur Tuz direnişçilerindensağlanırken, ziyarete gelenler arasında Evrensel gazetesiile tekstil ve petro kimya işçileri vardı.

Öğle yemeği saatlerinde fabrika önünde toplananpatronlar ve uşakları, 16.00 ve 18.00 vardiyadeğişimlerinde de yine kapı önüne yığınak yaptılar. Yinegün içerisinde patronun yandaşlığını eksik etmeyen sivilpolis ekipleri sürekli fabrikayı ziyaret etti. Fabrikadaçalışan işçiler ise tüm baskılara rağmen direnişe ilgiligösterdiler.

18.00 mesai bitiminde paydos yapan Senkromeçişçileri direniş alanını ilgiyle izlerken, yine aynısaatlerde paydos eden organize sanayi bölgesindekifabrikaların yüzlerce işçisi, servislerinden direniş alanınıselamlayarak, alkışlayarak ve korna çalarak geçti.

Coşkulu 3. gün

3. günün ilk olayı daha direniş alanına gelmedensivil ekiplerin fabrika önüne yerleşmesiydi.

Yanısıra Senkromeç patronunun gece vardiyasındadireniş alanına servis çektirdiği gözlendi. Ancak bututum, direniş alanının fabrikaya daha da yakınlaşmasınısağladı. 09.00'da Billur Tuz direnişçileri çay ve boyozgetirerek anlamlı bir sınıf dayanışması örneğisergilediler. Aynı şekilde direnişçi işçiler hep bir ağızdansloganlar atarak Senkromeç patronunu protesto ettiler.

10.30'da Senkromeç direnişçisi ve desteğe gelenBDSP'lilerle Billur Tuz direnişçilerine ziyeretgerçekleştirildi.

11.40'ta İMECE-DER ve İzmir Müzisyenler Derneğiziyaret gerçekleştirdi.

12.30'da diğer fabrikalardan çalışan çırak işçilerinziyareti sırasında direnişin ne için yapıldığı ve ne anlamifade ettiği anlatıldı.

13.40'ta Senkromeç'ten iki işçinin daha iştençıkarıldığı gözlendi. Bu durum üzerine çıkan işçilerlesohbetler gerçekleştirildi ve çıkışlar hakkında bilgileralındı. Şu anki çıkışların ihbar ve kıdem tazminatıkarşılığında işçilerin kendi isteğiyle olduğu bilgisialındı. Ancak, tazminatların Eylül ayında yatırılacağısöylenerek çıkışların yapıldığı öğrenildi. Patronun bututumunun geri bilinçli işçilerde etki yarattığı gözlendi.

14.30'da Birleşik Metal-İş İzmir Şube Başkanı veDİSK Ege Bölge Temsilcisi Ali Çeltek ile ŞubeSekreteri Coşkun Yılmaz direnişe destek ziyeretindebulundu.

16.00 vardiyası çıkışında servislere binen işçilerdendirenişe olumlu tepkilerin olduğu gözlemlendi.

17.00'den itibaren ise Metal İşçileri Birliği'ninSenkromeç direnişini destekleyen va dayanışma çağrısıyapan bildirisi fabrika önünden geçen birçok işçiservisine servisler durdurularak ve şahsi araçla geçeninsanlara ulaştırıldı.

Senkromeç'e yakın mesafede bulunan ve BirleşikMetal'de örgütlü ZF işçilerinin gün boyu desteği eksikolmadı. Ayrıca daha önce bildiri dağıtımlarında sorunçıkartan Senkromeç'in servis amirlerinin direniş alanınaaraçla yanaşarak direnişe karşı kendi tutumlarınınolmadığını ve bütün her şeyi Senkromeç patronunyaptırdığını söylemesi ise direnişin 3. günününbitiminde yaşanan olumlu bir gelişme olarak gözeçarptı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 13: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Temmuz ayıiş cinayetleriyle geçti...

Katliama dönüşen iş cinayetleri geridebıraktığımız Temmuz ayında Türkiye’nin dört biryanında yaşandı. 90’dan fazla işçinin yaşamınıyitirdiği iş cinayetleri, kuralsız ve kölece çalışmakoşulları gerçeğini bir kez daha gösterdi.

Kocaeli’de Kaytazdere Sanayisi’nde motorustası olarak çalışan Sinan Menekşe, sanayielektriğine kapılarak hayatını kaybetti. Motortamiri yaptığı sırada bir anda elektrik akımınakapılan Menekşe’nin üç yıllık evli olduğuöğrenildi.

Bursa’nın Osmangazi ilçesinde, alt geçitinşaatında beton mikserine ait hortumun çarpmasısonucu ağır yaralanan bir işçi hayatını kaybetti.

Soğanlı Çevre Yolu’ndaki alt geçit inşaatında 7Mayıs’ta yaşanan iş cinayetinde, Hikmet Demirci(41) aşırı basınç yüzünden sağa sola savrulan betonmikserine ait hortumun çarpması sonucu ağıryaralandı. Çekirge Devlet Hastanesi’nde 85 güntedavi gören Demirci, 31 Temmuz günü hayatınıkaybetti.

Otel inşaatında göçük

Bitlis’in Tatvan İlçesi çıkışındaki HanelmaKöyü yakınlarında Cemal Elmas’a ait otelin ekhizmet binası için kazı çalışması başlatıldı. 12metre derinliğinde kazılan hafriyat bölgesinde 31Temmuz sabahı iş makineleri çalışırken göçükmeydana geldi. 4 işçi bir anda tonlarca toprağınaltında kaldı.

Arkadaşları tarafından çıkarılmaya çalışılanişçilerden Suriye uyruklu Halil İbrahim yaşamınıyitirirken, 3 işçi yaralı olarak çıkarıldı.

Çapa’da iş cinayeti

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp FakültesiHastanesi’nde 31 Temmuz günü, bir işçi klimatakmaya çalışırken hayatını kaybetti.

36 yaşındaki Serkan Borucu 6. katta klimatakarken aşağı düştü ve boynunun kırılması sonucuyaşamını yitirdi. Ölüm için iş kazası raporututulmazken iş cinayeti “şüpheli ölüm” olarakkayıtlara geçti.

Üniversite yönetimi, güvencesiz çalışmadayattığı işçilerden birinin ölümünün ardından 163gündür direnişte olan Çapa taşeron işçilerinesaldırarak tahammülsüzlüğünü bir kez dahagösterdi. Yaşanan iş cinayeti karşısında tepkigösteren, üstü örtülmek istenen olayı duyurmaya

çalışan direnişçi taşeron işçilerinin çadırı sabahakarşı 05.00’te polis saldırısıyla kaldırıldı.Direnişçilerse saldırılara rağmen mücadeleyisürdürmekte kararlı.

İspir’de iş cinayeti

Erzurum’un İspir ilçesi Çoruh VadisiSırakonaklar Köyü mevkiinde, yol genişletmeçalışmasında patlama ateşleyicisi teknisyeni olarakgörev yapan Hüseyin Çakır (35) kayaların arasınayerleştirilen dinamiti sığınaktan ateşlediktenhemen sonra dışarı çıktı. Bu esnada patlamanınetkisiyle çevreye saçılan taşlardan birisi kafasınaisabet eden Çakır iş cinayetine kurban gitti.

Madende iş cinayeti

Zonguldak’ın Elvanpazarcık beldesinde özel birmaden ocağında bir maden işçisi merdivendendüşerek hayatını kaybetti.

Yerin 70 metre altındaki maden ocağındayaşanan iş cinayeti, Satılmış Ç. isimli işçininüretim noktasına ahşap merdivenden inerkendengesini kaybederek düşmesi sonucu yaşandı.

Termo Teknik işçisikararlı

Geçtiğimiz Temmuz ayında işbirlikçi Çelik-İşSendikası’nın esaretinden kurtularak DİSK’e bağlıBirleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlenen TermoTeknik işçileri, sendikal tercihlerinin baskı altınaalınmasına eylemle yanıt verdiler.

İşçiler 31 Temmuz günü sabah vardiyası girişindeve çıkışında fabrika önünde eylem gerçekleştirdiler.

Fabrikaya sloganlarla yürüyen işçiler giriş kapısıönünde eylem gerçekleştirdi.

Gece vardiyasından toplu bir şekilde ve alkışlarlaçıkan işçiler alkışlarla karşılandı. Bu duruşları ile işçilerpatrona ve işbirlikçilerine gerekli yanıtı verdiler.

Eyleme, Birleşik Metal-İş Sendikası GenelÖrgütlenme Sekreteri Özkan Atar ve Trakya ŞubeBaşkanı Hazır Fedai Duvan da katıldı.

İşçilere seslenen Özkan Atar, “Birleşik Metal veDİSK işçilerin vermiş olduğu bu yasal ve haklımücadelenin sonuna kadar destekçisi olacaktır.” diyekonuştu. Atar, 40 yıllık sendika tarihinin bunungöstergesi olduğunu ifade etti.

Taleplerinin iyi bir ücret, güvenli çalışma vebağımsız bir sendika olduğunu belirterek TermoTeknik’te işçilerin bu kararlı ve net duruşu ile yetkilisendikanın Birleşik Metal olduğu vurgulandı. Atarkonuşmasını patron sendika değişikliğine saygıgöstermez ve işçi çıkarmaya kalkarsa fabrikanıneylem alanına çevrileceğini belirterek tamamladı.

Termo Teknik işçileri üzerinde baskılar artmayabaşladı. Sürecin ilk aşamalarında tarafsız gibi görünenancak daha o andan beri ihanetçi sendikayla ortakhareket eden patron, zamanla gerçek yüzünügöstermeye başladı.

Fabrikada çok az üyesi kalan Çelik-İş Sendikası tamanlamıyla bir yalan kampanyası başlatarak, işçileriişsiz kalmakla tehdit etti. Son olarak ise fabrikaçevresinde konumlanan kişiler tarafından işçilerinkafası karıştırılıyor.

Eyleme Birleşik Metal-İş Trakya Şubesi’ne bağlıfabrikaların temsilcileri, BDSP ve TKP destek verdi.

Kızıl Bayrak / Trakya

27 Temmuz saat 17.30 sıralarında Ankara’da yolda toprak kayması meydana geldi. Geçtiğimiz ay birkişinin ölümüne neden olan metro göçüğüne 250 metre mesafede toprak kayması oluşması tehlikeninsürdüğünü gösterdi.

Oluşan toprak kayması sonrasında Ankara-Çayyolu metro inşaatında çalışan işçiler çıkarılarak “önlemler”alındı. Polisin iki saatliğine araç yolunu trafiğe kapattığı caddede metro inşaatını yapan şirket olası göçüktehlikesine karşı çimento yüklü mikser çağırdı.

Şantiye alanında bekletilen mikser, toprak kaymasını durdurmak amacıyla güçlendirme çalışması yaptı.Daha fazla kar elde edebilmek için yapılan kuralsızlıklar yeni facialara davetiye çıkarıyor.

Ankara metro çalışmasında toprak kaydı

BEDAŞ işçilerindenyürüyüş

Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş’de (BEDAŞ) iştenatılan Enerji Sen üyesi enerji işçileri, 27 TemmuzCuma günü Galatasaray Lisesi’nden BEDAŞ GenelMüdürlüğü’ne yürüdüler. İşçiler, mücadelekararlılıklarını dile getirdiler.

BEDAŞ İşçisi Arif İnan Başgedik, Taksim’deBEDAŞ binasının önünde okunan basınaçıklamasında mücadelelerini özetledi.

Enerji işçileri olarak, emeklerininsömürülmesine, haklarının yenmesine artık sessizkalmayacaklarını, hakları için sonuna kadarmücadele edeceklerini belirten Başgedik, polisindireniş çadırını sürekli taciz ettiğini söyledi.

31 Temmuz 2012 / Termo Teknik

Page 14: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Röportaj14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

- Kıdem tazminatının fona devredilmesigündemde. İşçi sınıfının elde kalan en önemlikazanımlarından biri olan kıdem tazminatına elkonulmaya çalışılıyor. Örgütlü olduğunuz yerlerindeişçilerin tepkisi, sendikanızın bu kapsamdakiçalışmaları ne durumda?

-Yaklaşık 30 yıldan beri iktidara gelen tümhükümetler kıdem tazminatına dönük saldırıyıprogramlarına koydular. Son üç dönemdir hükümetişverenlerin yaklaşımlarına göre hareket ediyor.“İşçilerin %8’i faydalanıyor, yasa çıkarsa herkesfaydalanacak” gibi kandırmaca var ortada. Elimizdekihak yasa yoluyla alınıyor. %33’e denk gelen oran%1,75’lere kadar budanıyor. 1 yıl çalıştığın zamangiydirilmiş şekilde alınan tazminatın, sadece çıplakmaaş üzerinden belirlenmesi öneriliyor. Ayrıca gelirvergisi kesilmesi düşünülüyor. Evlilik, askerlik, sağlıkgibi nedenler de dahil 20’ye yakın maddeden tazminatkapsamında yararlanılması durumu vardı, bunlar daortadan kalkacak. Tamamen haklarımızı elimizdenalmaya dönük bir saldırı.

Son dönemde, 15 gün kadar önce, Sabah veHürriyet’te kıdem tazminatı fonu özendirilerek haberyapıldı. İşçilerin yararınaymış gibi süslenerekverilmesi işçilerin kafasını karıştırdı. Hükümetinyalanı bazı sendikalar tarafından da onaylanıyor. Bizne olduğunu biliyoruz. Kıdem tazminatı, var olan birhakkın gaspı. İşçilere, kıdem tazminatının fonadevredilmesinin aleyhine bildiriler okuduk. Gebze’deörgütlü olduğumuz 18 fabrika var. 1-2 tanesi hariçhepsinde kıdem tazminatına karşı yürüyüşgerçekleştirdik. Kokart taktık. İmza kampanyasıbaşlattık. Fabrikalarda 10 bin imza topladık, bakanlığayollaması için DİSK’e ilettik. Örgütlü olduğumuzyerlerde işçi arkadaşlarımızın kafa karışıklığı yokartık.

Geniş çerçeveli bir miting yapılmasının çalışmasıvar. Arkadaşların bir kısmı yol kesmek, iş bırakmakgibi radikal eylemler yapılmasını istiyor, bir kısmıbekleyelim diyor. Miting daha anlamlı olacaktır.Kıdem tazminatı gaspının geri püskürtülmesi içinbüyük bir miting önemli.

- 2012-2014 MESS Grup TİS sürecine giderkenyetkilerin belirsizliği gibi bir durumla karşı karşıyakalındı. Yetkilerin belirsizliği süreci nasıl etkiliyor?MESS Grup TİS sürecine dönük sendikanınhazırlıkları ne durumda?

-2009 yılında toplu sözleşme açısından uluslararasıdüzlemde Türkiye kara listeye alındı. Avrupastandartlarının çok altında olduğu belirlendi. Ocak veTemmuz aylarında yapılan açıklamalar 2009’dan beriyapılmıyor. 2012 yılında yeni sendikalar yasasınınçıkartılıp meselenin buradan doğru sonuçlanacağısöyleniyordu. Toplu İş İlişkileri Kanunu’nunçıkartılması geciktiriliyor. Gerekçelerle süreç uzatıldıve çıkartılmadı. Başbakanın talimatı bekleniyor.Yılbaşından bu yana yeni örgütlenilen veya sözleşmesüreci gelen 205 işyerinin, 200 binin üzerinde işçininsözleşme süreci askıda. Örgütlülüğe karşı bir saldırı.Memurların toplu görüşmeleri sırasında yapılanhaksızlık, 18 ay süren görüşmelerin ardından havaişkolunda grev yasağıyla beraber hükümet tamamenörgütsüz bir toplum yaratmak istiyor.

MESS Grup TİS süreci geçen döneme göre zorluolacak. 1 Eylül’de resmi olarak yetkiler sona eriyor.Yetki gelmezse MESS’i veya işvereni masayaçağıracağız. Eğer ki gelmezlerse örgütlü bir şekildemücadeleye başlayacağız. Engel konursa sonbaharmücadele dönemi olacak.

Geçen dönem grev ve direnişlerle, eylemlerlekararlılık gösterildi. Bazı fabrikalarda grevoylamasında başarılı sonuçlar alınamamış olsa datoplamda büyük bir başarı oldu. İşverenleri, MESS’iezerek zirvede olmak, onu korumak önemli. Budönem saldırı daha büyük olacak. İşçi arkadaşları bunagöre uyarıyoruz.

Şu anda işçilere 1. eğitimleri veriyoruz. Bu eğitimsüreci tamamlandıktan sonra 2. eğitim sürecitaslakların hazırlanması olacak. Taslaklarda ekonomiktalepler öne çıkacaktır. Ama bence idari konular dahaönemli, öne çıkacağını düşünüyorum.

- MESS’in, Türk Metal’in bu sürece dönükhazırlıkları nasıl görünüyor?

-Geçen dönemki mücadele sürecinde MESSyasalarla ilgili çok boşlukta kaldı. Bu dönem planlıdavranacaklarını düşünüyorum. 30 yıldır eylem, grev,direniş olmadı. Yasaların verdiği imkanları,işverenlerin örgütlülüğünü sağlayarak hareketedecekler. Geçen dönem İzmir’de bir fabrikaMESS’ten çıktı, ayrıksı davrandıkları için 12 fabrikadisipline verildi. Bu sene örgütlü davranacaklar.

Türk Metal gibi bir sendika yok. Sermayeyehizmet eden bir sendika, sahipleri grev vb. bir hamleyeizin vermezler. Ama işçilerin rahatlaması için bazıfabrikalarda manevra yapabilirler. 20 trilyon paraayırdıklarını, bu sene farklı olacağını söylüyorlar.İşçilerin Birleşik Metal’e ilgilerini azaltmayaçalışıyorlar. Çok farklı bir şey olacağınıdüşünmüyorum, grev yapamazlar bence.

-Geçen dönemki toplu sözleşme sürecinde ortayakonan mücadele, Bosch ve Cengiz Makinesüreçlerinin etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

-2010-2012’deki mücadele süreci metalişkolundaki arkadaşların ilgisini çekti. Çelik-İş veTürk Metal’den geçişler oldu. Bosch zaten tarihsel birolay, sınıfsal açıdan önemli bir olay. 30 yıldan beridevlet ve sermaye güdümündeki bir sendikadanayrılındı. İşverenlerin eski sendikaya geri dönülmesi

için yaptığı saldırı belli oranda başarılı oldu. Boschsürecinde bir gerileme oldu. Yetki gelmedi, belirsizlikvar. Eğer ki yetki de gelirse kazanımı büyük veönemli. Cengiz Makine ve Termo Teknik bizlerigüçlendirdi. 2013’te başka fabrikaların da katılımıolacak.

-Önümüzdeki toplu sözleşme dönemine daireklemek, vurgulamak istediğiniz bir şeyler var mı?

-Bütün metal işçileri ve Türkiye işçi sınıfı BirleşikMetal’i ve DİSK’i takip etsinler. Kazanımlar DİSK’ingüçlü olduğu dönemlerde kazanılmıştır. DİSK’in zayıfolduğu zaman ortada ileri bir adım yok. Bu süreçteomuz vermeye çağırıyoruz. Türk Metal ile işverenarasına sıkışan işçilere geçmişte olduğu gibi yineörgütlülüğümüze katılma çağrısını yineliyorum.

Türkiye’de sendikalara, sivil toplum örgütlerinebaktığımızda neyin nasıl olduğunu görüyoruz. Tümkurumlar sırt sırta vermeli. Örneğin sizin cephenizdenbize dönük yapılmış acımasız eleştiriler olabiliyor.Sizin yayınınızda bazen bize dönük çok sert eleştirileryer alıyor. İş yapanlar ortada bunu da görmek lazım.

Kızıl Bayrak / Gebze

Birleşik Metal-İş Gebze Şube Başkanı Necmettin Aydın ile kıdem tazminatının gaspı, yetkisüreci ve MESS Grup TİS süreci üzerine...

“Sonbahar mücadele dönemi olacak!”

8 Mart 2012 tarihinde işten atılan Roseteks işçileri, gasp edilen 2 aylık maaşları ve tazminat haklarını almakiçin Rose patronu Nedim Aşkın ve Bülent Temuroğlu’na ait olan Levent’teki Köşebaşı Restorant önünde ikincieylemlerini 29 Temmuz akşamı gerçekleştirdi.

İşçiler adına açıklamayı Ahmet Küçük’ün okuduğu eylemdi Roseteks’teki hak gaspları sıralandı. Roseteks’teişten atılma süreçlerini aktaran Küçük, 2 aylık maaşlarını, kıdem ve ihbar tazminatlarını alana kadar buradaKöşebaşı Restorant önünde olacaklarını söyledi.

Açıklamanın ardından restaurantın önüne sofra kurularak iftar yemeği yendi. Yemeğin ardından Roseteksişçilerine desteğe gelen Pınar Aydınlar “Çav bella” marşını söyleyerek direnen işçilerin her zaman yanındaolduğunu belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Roseteks işçilerinden eylem

Page 15: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Direnişlerinin 178. gününde HEY Tekstilişçilerine BDSP tarafından destek ziyaretigerçekleştirildi.

HEY Tekstil fabrikasının bulunduğu caddeninbaşından direniş alanına yürüyen BDSP’liler işçilertarafından sloganlarla karşılandılar. HEY Tekstilişçileri adına yapılan konuşmada direnişin geldiği

aşama aktarıldı. Komitenin ve komiteyiyönlendiren EMEP’in direnişi bitirmeye yöneliktüm çabalarına rağmen direnişin kazanana kadarsürdürüleceğinin altı çizildi. HEY Tekstil işçisiayrıca bundan sonraki hedefleri hakkında da bilgiverdi ve sınıf devrimcilerini de direnişe destekolmaya çağırdı.

HEY Tekstil işçisinin ardından BDSP adınabir konuşma gerçekleştirildi. Konuşmada,BDSP’nin HEY Tekstil direnişinin her zamanyanında olduğu belirtildi. HEY Tekstil’de eldeedilecek kazanımın sadece HEY Tekstil işçileriiçin değil tüm işçi sınıfı adına bir kazanımolacağı vurgulandı. Direnişin kritik bir aşamadaolduğuna işaret edildi ve bu aşamadan sonradirenişi kazanıma götürecek, sonuç alıcı eylembiçimlerinin hayata geçirilmesi gerektiğisöylendi. Yapılan konuşmada ayrıca sürendiğer direnişlere de vurgu yapılırken bu

direnişleri güçlendirecek ortaklıklarınoluşturulmasının önemi üzerinde duruldu.

HEY Tekstil ziyaretine katılan Kiğılı işçisi dedirenişe geçme süreçlerini aktardı ve işçilerinkararlı oldukları takdirde patronları dizegetirebileceğini söyledi. HEY Tekstil işçilerinegüçlerini birleştirme çağrısında bulundu. Kiğılıdirenişçisinin konuşmasının ardından direnişçiişçilerle sohbete devam edildi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Sınıf hareketiSayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

BDSP’den HEY Tekstil’eziyaret

AKAPEN’de işçikıyımına tepki

Kayseri-Ankara yolu üzerinde kurulu AKAPENPVC Pencere Sistemleri fabrikasında işçi kıyımınatepki gösteren Kayseri İşçi Birliği, işten atılanişçilerin de katılımı ile 30 Temmuz günü Kayseri İşçiKültür Evi’nde basın toplantısı gerçekleştirdi.

Açıklamada, Mehmet Kızıklı’nın patronu olduğuKızıklı Grup bünyesindeki Akın Plastik fabrikasındaise 2006 yılında Petrol-İş Sendikası KırıkkaleŞubesi’nin örgütlendiği hatırlatıldı. AKAPENişçilerinin ise sendikal örgütlülükten yoksunolduklarına ve asgari ücrete çalıştıklarına dikkatçekilen açıklamada uzunca bir süredir ikramiyelerinialamayan işçilerin bu hakkı almak için hareketegeçtikleri söylendi.

AKAPEN’de işçi kıyımı

İçerde bulunan 11 ikramiyelerini almak içinharekete geçen işçilerin bu talebinin AKAPENpatronu tarafından duyulmadığını belirten işçiler,patronun, “Onlar mahkeme yolunu biliyorlar.Gitsinler beni mahkemeye versinler. Nasılsamahkeme en az beş yıl sürer” diyerek saldırganlığınıayyuka çıkardığını söylediler.AKAPEN işçileri, bunun üzerine haklarını almak içinİş Mahkemesi’nde dava açtıklarını sözlerineeklediler.

Petrol-İş’e eleştiri

Davanın açılmasının ardından işten atmalarlagözdağı verilmek istendiğinin altını çizen işçiler,Petrol-İş’in örgütlü olduğu Akın Plastik fabrikasındayaşanan baskılara da dikkat çekerek sendikayönetiminin tutumunu eleştirdiler.

Akın Plastik ve AKAPEN patronu MustafaKızıklı’nın işçilere karşı yürütmüş olduğu hasmanetavrın açık saldırıya dönüştüğüne dikkat çekenişçiler, Petrol-İş Sendikası’nın görevinin sadeceörgütlü olduğu fabrikanın sorunlarına sahip çıkmakolmadığını ifade ettiler.

Petrol-İş yönetiminin, Akın plastik örgütlülüğüneyeterince sahip çıkmadığını ve AKAPEN’deörgütlenmeye ve işçilerin sorunlarına eğilmeyeyanaşmadığına değinen işçiler, ikramiye hakkınasahip çıkan her Akapen işçisinin işten çıkarmasaldırısının hedefinde olduğunu belirttiler.

“Susmak onaylamaktır”

Kayseri İşçi Birliği’nin açıklaması şu sözlerlesona erdi: “Şimdi köle muamelesine maruz kalan

AKAPEN işçilerinin köle olmadıklarını gösterme

zamanıdır. AKAPEN işçileri hepimiz birimiz, birimiz

hepimiz anlayışıyla haksızlıklara karşı durmalı,

mücadele bayrağını yükseltmelidirler. AKAPEN

işçileri köle olmadıklarını göstermeli, haklarını

almak için birleşmeli, korkuyu bir tarafa itmeli,

mücadeleyi yükseltmelidirler.”

Tuzla’da devrimci sınıf faaliyeti, işçi emekçilere yönelik bülten dağıtımlarıyla devam ediyor. Geçtiğimiz haftatersane işçilerinin işe gidiş noktalarında Aydıntepe ve İçmeler Köprüsü’nde ROTA’nın dağıtımı yapıldı. İş çıkışsaatinde RMK ve Sedef Tersanesi işçilerine dağıtım yapıldı.

Tuzla İşçi Bülteni’nin dağıtımıysa iş çıkış saatlerinde organize sanayi bölgesindeki işçilere yapıldı. DeriOrganize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Öncü Grup ve TEM fabrikalarına bülten dağıtımı yapıldı.

BirleşikMetal-İş Sendikası’nda örgütlü bulunan Remas fabrikası işçilerine ajitasyon konuşmaları ile dağıtımyapıldı. Baymak fabrikasına yapılan dağıtım sırasında Türk Metal çetesinin temsilcisi dağıtımı engellemeye çalıştı.Sınıf devrimcileri dağıtımın engellenemeyeceğini söyleyerek faaliyeti sürdürdü.

Ramzey fabrikasında her dağıtımda olduğu gibi yine engelleme girişimiyle karşılaşıldı. Yoğun baskı vesömürüyü gizlemeye çalışan Ramzey patronu bu kez de güvenlikçi ve yalaka işçilerle iş başındaydı. Dağıtımengellenme girişimlerine tok bir yanıt verildi. Fakat patron tehdit ve baskıyla işçileri bildiri almamaya zorladı.

Tuzla’nın çeşitli yerlerine işçi ve emekçilerin geçiş noktalarına “Yaşasın devrim! / BDSP”, “Yaşasın sosyalizm!/BDSP” şiarlı yazılamalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Patronlara karşı mücadele çağrısı

Ümraniye’de sınıf devrimcileri kıdem tazminatı hakkının gaspına karşı işçi ve emekçileri mücadeleyeçağırmaya devam ediyor. Yasa değişikliğini madde madde anlatan ve bu saldırı karşısında mücadeleye çağıranbildiriler, 27 Temmuz sabahı sabah işe giriş saatinde İMES A kapısında işçilere ulaştırıldı.

Aynı bildiriler Türk Metal’in örgütlü olduğu Birinci Otomotiv fabrikasına ulaştırıldı. İşçiler bildirilere yoğun ilgigösterirken dağıtımı provoke eden işyeri temsilcisi, sınıf devrimcilerine tehditler savurdı. Temsilci, dağıtımıengelleyemeyince, işçilere “alanın ismini alıyorum, kimse bildirileri almayacak, kıdem tazminatı ile ilgilisendikamız gerekli bilgilendirmeleri yapacak” diyerek tehdit etti.

Sınıf devrimcilerinin ajitasyon konuşmalarıyla temsilciyi teşhir etmesiyle iyice çılgına dönen temsilci veyalakaları ile kısa süreli arbede yaşandı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Devrimci sınıf çalışmasına engelleme!

28 Temmuz 2012 / Hey Tekstil

Page 16: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

CMYK

İran ve Suriye konusun 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

CMYK

Kasım 2005 tarihinde gerçekleştirilen MilliGüvenlik Siyaset Belgesi konulu konferansın “İran

ve Suriye” bölümlerinin, özellikle Suriye’de ve BatıKürdistan’da yaşanan son gelişmelere bakıldığında

hala güncelliğini koruduğu görülecektir. Dolayısıylakonferansın ilgili bölümlerininin güncel gelişmelerle

birlikte incelenebilmesi amacıyla bugün tekrarokurlarımıza sunuyoruz.

Kızıl Bayrak

ABD İran’a savaş açar mı ya da Suriye’yeyönelik halihazırdaki uluslararası operasyonu askeribiçimlere vardırır mı? ABD’nin buna cesaret edipedemeyeceği fazlasıyla tartışmalı. Zira ABD Irakmacerasından fena bir ders almış durumda. Ona yenibir Vietnam sendromu yaşatan bu ders olmasaydıyeni savaşlar şimdi çoktan gündeme gelmiş olurdu.Hedefteki ülkelerin ise İran ve Suriye olduğunubiliyoruz. ABD’nin bu ülkelere yönelik olarak yenisavaş maceralarına girişip girişmeyeceği halentartışmalı olmakla birlikte, girişmesi durumundaTürk devletinin bunun içinde bir biçimde yeralacağının ciddi belirtilerini öteki şeyler yanında bizebizzat Milli Siyaset Belgesi bildiriyor.

İran’ı Amerikan ağzıyla ve en üst seviyeden“nükleer tehdit” ilan edip durmaları, ABD’nin sonaylarda Suriye’ye uyguladığı kuşatmanın gönüllümilitanları olarak hareket etmeleri bundan dolayıdır.Sermaye iktidarının bu konudaki tutumu fazlasıylaikiyüzlü ve düzenbazca. Abdullah Gül ikide bir apartopar Şam’a gidiyor. Bununla ilkin dost görünenlerinağzından Suriye hükümetine Amerikan tehditleriiletilmiş oluyor. Öte yandan yarınki suç ortaklığınabugünden hazırlık yapılıyor. Bununla yarın;zamanında gittik, anlattık ve uyardık, bütünolanakları kullanarak doğru tutuma ikna etmeye,uluslararası camiayı dikkate almaya çağırdık, amadinletemedik, bu durumda olanlara katlanacaklardırve biz de Türkiye olarak bu konuda uluslararasıcamia ile birlikte hareket etmek durumundayız,diyebilmek için... Yani günü geldiğinde Türkiye vebölge halkları karşısında ABD askeri olarak hareketedebilmeyi bir nebze olsun mazur gösterebilmeninkoşulları bugünden yaratılmaya çalışılıyor. Irakkrizinde bunu gereğince yapamadık, kendimizikamuoyuna anlatamadık, bu savaşa girmemizi zorasoktu ve sonuçta zor durumda kaldık diyedüşündüklerine göre, bundan böyle bunun dersleriylehareket edeceklerdir ve nitekim öyle de yapıyorlar.Bütün bunlarla savaşı istediklerini söylemekistemiyorum, tersine bu çabalarla Amerikan iradesinisözkonusu ülkelere dayatarak olanaklıysa savaşagerek kalmaksızın sorun bir sonuca bağlansınistiyorlar. Bu hummalı çabalar biraz da bunun içinkuşkusuz. Fakat sonuçta kendi istek ve iradelerinindeğil ABD tercihlerinin belirleyici olacağını da iyibildikleri için, gerçekte korktuklara ihtimale de

bugünden hazırlık yapıyorlar. Bu çerçevede bugünTürkiye’yi burjuvazi adına yönetenlerin kaderiAmerika’nın tercihlerine bağlı. Ve Amerika’nıntercihleri ise bölge halklarının direniş kapasitesine,daha somut olarak da Irak’taki direnişin seyrinebağlı. Amerika, Irak macerasına rağmen cesaret ederde İran’a savaş açarsa, Türkiye’nin işbirlikçi takımıbu savaşta bir biçimde yer alacaktır, ki bizi de buradasorunun bu yönü ilgilendirmektedir. Kuşkusuz bunabir dizi başka bahane de bulmaya çalışacaklardır.Yılların “molla rejimi” karşıtlığına dayalı yalanpropagandası bunun için zaten peşinen bir olanak.Nitekim Belge’de iç ilişkilerine karışmamayaözellikle vurgu yapıyorlar. Türk kontr-gerillasınıncinayetine kurban gittiklerine dair çok ciddi belirtilerbulunan bir dizi aydın cinayetinin hep de İran’ınüzerine yıkılması zaten Amerikancı politikanın birizdüşümüydü. Günü geldiğinde, ihtiyaç doğduğundabunlar hep ABD hizmetinde İran’a karşı saf tutupcephe açmanın malzemesi olarak ısıtılıp yenidenkullanılacak. Bütün bunlar “İran iç işlerimizekarışıyor”, “irticayı kışkırtıyor”un malzemesi olacak.Bunlarla Amerika’nın hizmetinde İran’a karşı savaşakatılmanın atmosferi yaratılmaya çalışılacak. Bunabir de İran’ın komşuları için bir “nükleer tehdit”oluşturduğu, “1000-1300 kilometre menzilli Şahap 3füzeleri”nin Türkiye’yi vurabildiği söylemleriniekleyiniz. Nitekim başta Genelkurmay Başkanıolmak üzere üst düzey yetkililer bunu olur olmazyineleyip duruyorlar, bu konuda tamı tamınaAmerikan ağzıyla konuşuyorlar son zamanlarda.

Bütün bunlarla İran’la savaşmak hevesindeoldukların söylemek istemediğimi yineliyorum.Tersine bunu hiç arzu etmiyorlar, Amerika Irak’tabiraz daha sıkıntıya girse de böyle bir şeye gerekkalmasa diye düşündüklerini bile düşünebiliriz. Ama,Amerika gündeme getirirse ve biz de dışında kalırsakbu kez tümden mahvoluruz diye bakıyorlar olaya.Yoksa Kasr-ı Şirin Antlaşmasından beri, neredeyse

400 yıl demek oluyor bu, hiçbir sorun yaşamadıklarıbir ülke İran. Elbette durduk yere bu ülkeylesavaşmak akıl kârı değil.

Sorunun özü bu kez efendi güçten, Amerika’danayrı düşmemek. Düşünce, bundan çok zararlıçıkacağına inanmanın getirdiği bir mesele. Bu doğruanlaşılmalı. Kaldı ki, İran’la, Suriye ile savaşması,Türk devletinin Kürt politikasını zora soktuğu için,ayrıca çıkarlarına değil. Tersinden ise İran, Suriye ilebirlikte, Kürt sorunu üzerinden ve bizzat ABD-İsrailhimayesinde gelişen tatsız süreçlere karşı kendileriiçin doğal birer müttefik de. İran’a bir Amerikanmüdahalesi İran’ı bölebilir de. İran’ın bir tarafıAzerbaycan, bir tarafı Kürdistan, öte yanda Doğubölgelerinde yakından tanımadığımız başka halklarvar... Büyük bir halklar mozaiği İran aslında.Egemen ulus olarak Farslar bu ülkede gerçekteazınlıkta ve bu tarihsel olarak da böyle. Amerikaİran’a savaş ilan ederse, kesinlikle onu bölmek ister,Azeri bölgesini Azerbaycan’la birleştirerek büyükAzerbaycan ister. Doğu Kürdistan’ı şimdilik GüneyKürdistan’la birleştirek yarının büyük Kürdistan’ınayeni bir adım atmak ister. Amerika’nın kazanacağısavaşın sonucu da bu olur. Kaldı ki Irak’ta halenkazanamadığı savaşın kendiliğinden sonucu da bunabenzer olacak gibi görünüyor.

Ama İran’da yeni bir Kürdistan, Doğu ve GüneyKürdisan’ın birleşmesini kolaylaştıracak gelişmeler,Türkiye’deki Kürt sorununun tüm dizginlerindenboşalması ve bu arada Güney’deki feodal-burjuvaKürt liderliğinin büyük Kürdistan’a yönelikheveslerinin yeni bir ivme kazanması demek. Bu daTürkiye’yi yöneten Amerikancı işbirlikçi takımı içinbir başka büyük açmaz anlamına geliyor.Dolayısıyla, normalde İran ya da Suriye’ye karşı birsavaşı istemezler. Sadece, ipleri öylesineAmerika’nın elinde ki, Amerika neticede bunugündeme getirirse biz bunun dışında kalamayız diyebakıyorlar soruna, işin özü bu. Demirel Irak’a

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi üzerine.../3

İran ve Suriye konusun

Page 17: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

CMYK

da Amerikancı politika Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

müdahaleye karşıydı aslında. Ama belli ki ABD bunuyapacak, biz bunun dışında kalmayalım, yoksa bizebunu fena ödetir Amerika, diyordu. Herşey bir yana,zamanında kendisine 12 Mart’ta ödetmiş, bunubiliyor. Kıbrıs müdahalesini izleyen silah ambargosuile ödetmiş, bunu biliyor, dolayısıylaözdeneyimleriyle konuşuyor. “Çok kindar birülkedir” diyor ABD için, boşuna değil. 60 yıllıkbağımlılığın getirdiği bir mecburiyet olarakkavramak gerekir bunu. ABD’den ayrı düştük mükaybederiz diyorlar. Ben de diyorum ki, yanınadüştüklerinde gene kaybedecekler. Herşey bir yana,bir tek Kürt sorunu üzerinden bile bu kendileri içinmukadder bir sonuç. Bu, bölgede Amerikantaşeronluğuna soyunan Amerikancı düzenin enbüyük açmazı.

Aslında burjuvazinin bir kesimi, elbette hasAmerikancı kesimi, Kürt sorunundan gelen buaçmazın bilincinde olarak farklı bir politikanın dahadoğru olduğunu gitgide daha çok düşünüyor. BunlarKürtleri hasım ve sorun olarak görmek yerinemüttefik ve olanak olarak ele almanın gelinen yerdedaha doğru olacağını savunuyorlar. Mahir Kaynakgibi eski bir MİT görevlisi, daha yıllar öncesindenKürtler ABD-İsrail-Türkiye ittifakının dördüncüayağı olabilirler diye görüşler dile getirmişti. BaştaCengiz Çandar olmak üzere tüm sicilli Amerikancılarbasında bunun sürekli olarak propagandasını yapıpduruyorlar. Zamanında Özal da bu politikayısavunuyordu. Kürdistan ayrılsa da birleşse de bizimmüttefiğimizdir ve iktisadi etki alanımız olarakkalabilir, biz niye kendimize dert ediyoruz;Ortadoğu’nun değişen siyasal coğrafyasında Kürtlerbize düşman değil müttefiktir, diyor böyleleri. Böylebir kanat var düzenin kendi bünyesinde. AslındaABD’nin dolaysız bir uzantısı olarak TÜSİAD’ındestek verdiği de bir eğilim bu. Ama TÜSİADekonomide çok etkin olsa da, sömürü ve yağmayıilgilendiren ekonomik ve mali politikalar sözkonusuolduğunda, onun istek ve tercihleri çoğu durumdaaynen uygulansa da, iş “milli politika” alanınagelince, bu düzenin devlet aygıtı üzerindengeleneksel bekçileri var ve onlar yeri geldiğinde,hele de sorun Kürt sorunu olduğunda, TÜSİAD’ıneğilimlerine de kendilerine göre gem vurabiliyorlar.‘90’lı yıllarda Kürt sorunu üzerinden gördük bunu.Bunu halen AB ve Kıbrıs üzerinden gösterilendirenişte de görüyoruz. Sömürü ve soygunpolitikaları ya da toplumsal muhalefetin dizginlenipezilmesi değil de “milli dava”konusu sorunlarsözkonusu olduğunda (Kıbrıs, Kürt sorun vb. bukapsamdadır) devletin bazı zirvelerini tutanlarbasitçe TÜSİAD askeri konumunda değiller. Orduyalnızca bir sınıfsal baskı aygıtı olarak değil fakatdolaysız bir sermaye gücü olarak da tekelcisermayenin bir parçası. Tekelci sermaye ile organikilişkileri çok güçlü. Öylesine ki artık en büyük

sermaye grupları sıralamasının ilk üç kademesindeyer alacak düzeyde bir güç sözkonusu. Eskiden Koç,Sabancı ve Eczacıbaşı derdik, şimdi Koç, Sabancı veOYAK dememiz gerekiyor artık. Ayrıca şirket vebanka yönetim kurullarına koyarak emekligeneralleri dolgun ücretlerle hizmete bağlamaktekelci burjuvazinin geleneksel bir uygulaması ve buorduyu dolaysız olarak kontrol etmenin bir başkakurumsallaşmış mekanizması. Bütün bunlaryeterince açık. Ama gene de, “milli dava”larıilgilendiren politikalar sözkonusu olduğunda, orduve onunla birlikte devletin zirvesini tutan bazı başkagüçler, ben sizin çıkarlarınızı sizden daha iyi bilir vekollarım diyen bir tavırla hareket edebiliyor tekelciburjuvazinin ögrütleri karşısında.

Ve ordu, hiç değilse onun ağırlıklı kanadı, tümAmerikancı ruhuna rağmen, halen Amerika’nınalttan alta Türk burjuvazisine empoze ettiği yeniKürt politikasına direniyor. Bunu tehlikeli sonuçlardoğuracak büyük bir belirsizliğe kapı aralamakolarak görüyor. Haksız da sayılmaz; zira GüneyKürdistan üzerinden Kürtleri bölgede yeni müttefikolarak tanımak, beraberinde onları ulus olarakkabullenmeyi ve bu çerçevede müttefik Kürtlerin asılbüyük bölümünü oluşturan kendi Kürtlerinin temelulusal haklarını gündeme getirecektir. Bu kapının

aralanması durumunda işlerin nerede duracağınınbilinemeyeceğinden duyulan belirgin bir korku var.Peki, bu direnişi gösterirken ABD ile ilişkilerkonusunda alternatif politikaları ne? Direnişgösterdikleri kanatla tamı tamına aynı. Hatta daha dafazlası. İncirlik’le ilgili yeni gizli anlaşmalara ilkdestek ve onayın bizzat ordudan gelmesi boşunadeğil. Kaderimizi ABD’ye bağlar, daha çokAmerikancı çizgide davranırsak, böylece etki veinisiyatif kazanır, istenmeyen gelişmelerin önünündaha kolay alırız diye düşünüyorlar. Elbette tümüyleyanılıyorlar. ABD hizmetinde İran ve Suriye’ye karşıgirişecekleri maceralar, ya da kendileri doğrudankatılmasalar bile ABD maceralarına verecekleridestek, dönüp Kürt sorunu üzerinden kendilerinivuracaktır. Zira, yineliyorum, ABD’nin İran veSuriye’ye yönelik müdahalesi, hele de bunda eldeedebileceği her başarı, Kürt sorununu bölgedüzeyinde gitgide daha çok ön plana çıkaracaktır.BOP üzerinden Amerikan emperyalizminin yeniOrtadoğu macerasına bu denli angaje olmak, neredenbakarsanız bakın, Türk burjuvazisi hesabına büyükbir macera demektir. Gelgelelim bunun akılsızlığınya da dizginlenemeyen heveslerin değil, fakat aşırıbağımlılığın getirdiği büyük bir açmazın ürünüolduğunu da akıl tutmak durumundayız.

da Amerikancı politika H. Fırat

Hürriyet, basına yansıması olay olan MilliGüvenlik Siyaset Belgesi’nde (MGSB) Yunanistandışında Türkiye’nin komşu ülkeleri ve diğer bölgeselsorunlarla yapılan değerlendirmelerin de ayrıntısınaulaştı. Türkiye’ye komşu ülkelerle ilgili bölümde enayrıntılı değerlendirme, Irak ve İran konusundayapıldı. Irak’ın toprak ve siyasi birliğininkorunmasının tüm bölge ülkeleri için öneminedeğinilirken, Irak’ta uzun vadede bağımsız birKürdistan devleti kurulması yönünde atılacakadımların, beraberinde ciddi tehlikeleri getireceğineişaret edildi.

Nükleer faaliyet

Aynı şekilde İran’ın nükleer faaliyetlerinin insaniamaç dışında ilerlemesinin de bir tehdit unsuruolduğu vurgulanırken, bunun ileride bölgeye yeni birmüdahale ortamı yaratmasından endişe edildiğivurgulandı. Bundan dolayı belgede, ‘Her iki ülkeninTürkiye için belirsizlik ve risk yarattığı’ belirtildi.

‘ŞAHAP’lar tehdit

MGSB’de İran’ın yeni ürettiği 1000-1300kilometre menzilli Şahap 3 füzelerine de dikkatçekildi. İran’ın Şahap 4 ve Şahap 5 çalışmalarıyaptığına ilişkin değişik ülke istihbarat birimlerininduyumlar aldığına işaret edildi.

Suriye izleniyor

Suriye’deki gelişmelerin de mercek altına alındığıbelgede, Kafkaslar’ın bölgedeki doğal kaynakzenginliklerinin transferinde stratejik öneminedeğinildi. Bölgede huzur ve istikrar yaratılmasınınşart olduğu belirtildi.

Kıbrıs 1. sırada

Belgede Kıbrıs’ta her iki tarafın üzerinde mutabıkkalıp kabul edebileceği adil, kalıcı ve yaşayabilir birçözümün sağlanmasının önemi vurgulanırken,Ada’nın Türkiye’nin güvenliği için ‘birinci derecede’önem taşıdığı vurgulandı. Buradaki haklardankesinlikle vazgeçilemeyeceği kaydedildi. (Hürriyet/5Kasım 2005)

Ek metin:

Komşular da risk!

Page 18: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Dünya18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

“İşçi sınıfının isyanı yerel bile olsa,‘evrensel bir ruha’ sahiptir”.

M. Löwy

Sınıflar mücadelesi içinde her ciddi deneyim vepratik, sınıfın kolektif hafızasından güç alır. Kolektifhafızasını besler. Sınıfın otonomisi sınıfmücadelesinin yıkıcı ve yaratıcı zenginliğinioluşturur. Her eylemin dayanağı ya da iç kaynağı buotonomidir. Yine gerçekleşen her eylem ve direnişotonomiye güç verir. Onu katmanlaştırır. Yıkıcıenerjinin birikmesini sağlar. Sınıfın otonomisi, yıkıcıenerjinin rahmidir.

Sınıflar mücadelesinin bir yansıması olan, hereylem enternasyonal bir mahiyet taşır. Aynı zamandaenternasyonal etki gücüne sahiptir. Enternasyonalizmsınıfın en temel ontolojik karakterini oluşturur.

Küresel kapitalizmin ulaştığı boyut veentegrasyon düzeyi ulusal “çeperleri” incelttiği gibi,enternasyonalizmin etki gücünü paradoksi biçimdeyoğunlaştırmaktadır. Bugün sınıflar mücadelesibirikimlerinin, deneyimlerinin, eylem ve direniştarzlarının ve yarattığı auranın bölgesel, hatta küreseldüzeyde yansımaları dünkünden çok daha şiddetli vehızlıdır.

Dünyanın küresel bir fabrikaya dönüşmesi,kapitalist genişletilmiş yeniden üretim süreciningeçmiş döneme oranla ulaştığı devasa boyut, üretkensermayenin mekana bağımlılıktan kurtulması,sermayenin küresel akışkanlığının olağanüstü bir hızkazanması sözünü ettiğimiz süreci etkileyenfaktörler oldu.

Kapitalist kriz ve krizin AB’ye yansıma biçimi vekrizin AB’deki gelişim seyri ve şiddeti, AB’ningiderek öne çıkmasına yol açtı.

Avrupa düzeyinde sınıfsal antagonizmaşiddetlendi ve yoğunlaştı. Finans kapitalin işçisınıfına pervasızca saldırısı, radikal sosyal yıkımprogramı ve karşı devrimci operasyonlar kıtadüzeyinde ortak bir siyasal iklimi koşulladı. Otoritereğilimler güçlendi, proto-faşist, teknokrathükümetler kuruldu.

Kıtanın özellikle Akdeniz havzası ya da AB’ninbirinci periferisi diyebileceğimiz bölge odakcoğrafya oldu. Mali kriz/ borç krizi senkronu bölgeyi2008’den sonra sarsıcı bir biçimde etkiledi. BaştaYunanistan, İrlanda, Portekiz, İspanya, Güney Kıbrıskriz senkronunun içine girdi. Senkron dalgalarıİtalya’yı ve Fransa’yı etkileyecek boyuta yükseldi.

Kapitalizmin yapısal krizi kıtanın her ülkesindeyaygın ve kitlesel işçi eylemleri ve geniş sosyalhareketlere yol açtı. Son dört yıl içinde Avrupa,tarihinin en büyük sınıf ve kitle hareketlerine sahneoldu. Bir nevi 1848’in kıtayı saran işçi hareketisenkronlarını andıran, yeni bir 1968’i çağrıştıransürecin içine girildi. Araştırmalara göre son yarımyüzyılın en büyük kitle mobilizasyonu yaşandı. 21.yüzyılın en önemli sınıf ve kitle hareketi Avrupamerkezli yaşanmaya başlandı.

Yunanistan, bu süreç içinde son derece özel bir

yerde durdu. Finans kapitalin karşı devrimcistratejilerinin merkezine dönüşmesinin yanında,Avrupa işçi hareketinin ön cephesi ve mücadeleodağı oldu. Sınıfsal antagonizma olağanüstüşiddetlendi. Yunanistan, bir ön devrimci durum içinegirdi. Son üç yıl içinde işçi hareketi olağanüstüyükseldi. 50 büyük grev, 18 genel grev gerçekleşti.İşçi sınıfı sokakla bütünleşti. Devrimci enerjisinisokakta kristalize etti. Yunanistan’da bir anlamdauzun süren bir ayaklanma süreci yaşanıyor. Genelseçimlerden sonra, Yunanistan kritik bir momentiçine girdi. Yunanistan sınıflar mücadelesinin yenimomentinde Avrupa gericiliğinin ve finans kapitalintüm şiddetine sahne olacak. İşçi sınıfı sokağıörgütlediği ve fethettiği oranda bu saldırıları boşaçıkarabilir.

Devrimci öznenin yokluğu, Yunanistan’da bütünyakıcılığıyla sürüyor. Öte yandan sınıflar mücadelesidaha girift, daha sert ve daha yoğun bir sürecegiriyor.

Yunanistan işçi sınıfı gücünü devrimcienerjisinden alarak, sokakta şekillenerek ve diğertoplumsal kesimlerle sokakta buluşarak, dirençnoktaları oluşturabilir. Yaşanması yüksek bir ihtimalolan sınıflar mücadelesinin bu olağanüstü sert süreci,devrimci öznenin yaratılma koşullarını daçoğaltabilir. Yine sokağın kazanılması ve sokaktakalma ısrarı bunun tek güvencesidir. AyrıcaYunanistan’da farklı restorasyon politikaları dadevreye sokulabilir (polis devleti yönünde

düzenlemeler, darbe olasılığı dahil, olağanüstürejimlere geçiş ya da burjuva liberal rejimin tahkimigibi gelişmeler yaşanabilir). Bunu güçler dengesi vegüçler korelasyonu belirleyecektir. Yunanistan’dasınıf mücadelesi önümüzdeki aylarda ve 2013 yılıiçinde giderek radikal ve militan bir karakterebürünebilir. Yunanistan’da krizin, tam anlamıylakatastrofa ve sosyal enkazlaşmaya dönüşmesi ihtimaldahilindedir.

Yunanistan, Avrupa işçi sınıfı mücadelesinin herboyutuyla en yoğun, en keskin ve en şiddetliyaşanacağı coğrafya haline geliyor. Bugün yaşanan“göreceli durgunluk” yeni koalisyon hükümetininkarşı devrimci saldırılarıyla büyük patlamalara heran dönüşebilir.

Bu konjonktürde Asturias maden işçilerinin ayağakalkışı, Avrupa işçi hareketine güç, moral ve ruhverdi. Yarattığı aurayla sarstı. Sınıfın ruhunu besledi.Özellikle Yunanistan işçi sınıfının izlemesi gerekenyolu işaretledi. Zengin direniş sanatlarıyla militansavunmanın, direnişin, sokağın radikal bir şekildenasıl kullanılabileceğinin pratiğini gösterdi.

Asturias maden işçileri: Yol blokajları,barikat savaşı taktikleri, kalkanlar,

sapanlar, primitif roketler

İspanya’yı anaforu içine alan borç krizininşiddeti, proto-faşist Rajoy hükümetinin saldırılarını

Avrupa işçi hareketindeki yeni dinamikler...

Asturias maden işçilerinin militan direniş sanatları!

Volkan Yaraşır

Dün ellerindeki dinamitlerle, İşçi Birlikleri ve İşçi Komisyonlarıgibi sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkaran tabanörgütlenmeleriyle hareket eden, işçiyken gerillalaşan Asturiasişçileri bugün de aynı yoldan yürüyor.

Page 19: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Dünya Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

artırmasına yol açtı. Rajoy hükümeti karşı devrimciuygulamalarla bir yandan toplumsal muhalefetibastırmak, öte yandan troykanın ajandasını intikasızyerine getirmek istedi.

Troykanın isteği doğrultusunda 65 milyar €’lukkemer sıkma programını devreye soktu. Rajoyiktidarı, merkezi hükümet ve 17 otonom bölge için48 milyar €’luk tasarruf öngördü. Bu yönde sonderece yıkıcı bir program açıkladı. KDV oranlarını%18’den %21’e çıkardı. 2012 bütçesinde öngörülenek kamu harcamalarında 660 milyon €’luk ek kesintiyapılması kararını verdi. Kamuya ait bazı şirketlerinkapatılması, işsizlik yardımının düşürülmesi, baştamadencilik olmak üzere birçok alanda devletsübvansiyonlarının ciddi oranda kaldırılmasınıgündeme aldı.

Madencilik, sübvansiyonlarda yapılacakkesintiden şiddetle etkilenecek sektör olarak dikkatçekti. Hükümet 300 milyon €’luk sübvansiyonyaptığı madencilik sektöründe %63’lük bir kesintiyegiderek, sektörün bütçesini 110 milyon €’ya indirdi.

Bu tavır sınıfa yönelik cepheden ve son derecesoğukkanlı bir saldırı anlamına geldi. 30 bin madenişçisinin işten çıkarılması tartışılmaya başlandı. Aynıhükümet, sadece İspanya’nın dördüncü büyükbankası olan, aynı zamanda bir finans holdingiözelliği taşıyan Bankia’nın “kurtarılması için” 30milyar €’yu gözden çıkardı. Hatta önümüzdekidönemde bir dizi bankanın da devlet tarafından“kurtarılması” tartışılıyor.

Finans kapitalin militan siyasi aktörü gibi hareketeden hükümete karşı, Asturias maden işçilerinintepkisi de aynı sertlikte oldu.

Asturias maden işçileri, iki ayı geçen grevleriyleülkeyi sarstı. Asturias, Castilla Leon, Aragon bölgesibir direniş odağına dönüştü. Aylarca barikat savaşlarışeklinde gelişen direniş, ikinci ayında bir grupmaden işçisinin Madrid’e yürüyüşüyle taçlandı veyeni bir evreye girdi.

22 Haziran 2012’de başlayan “Uzun Yürüyüş” 19gün sürdü. Maden işçileri 19 gün yürüdü. Uzunyürüyüş, Madrid’e ulaşılmasıyla sonlandı. Madenciyürüyüşü, İspanya işçi sınıfının tarihine geçenönemli bir eylem oldu. Madrid’e akşam karanlığındagiren maden işçileri, baret lambalarının ışığıylamuazzam bir görsellik oluşturdu. Maden işçilerinin,“Öfkeliler Hareketi’nin” kriz sonrasında alan işgaleylemlerini gerçekleştirdikleri Puerto del Solmeydanına girişi muhteşem oldu. Maden işçilerini150 bin kişi coşkuyla karşıladı. 10 Temmuz akşamı,“düzenle” simgelenen Madrid caddelerinin vemeydanlarının “karanlığı”, “ateşböceklerini” andıranışıltılarla aydınlandı. Madrid’de “düzen” geri çekildi.Madrid’in sokakları, caddeleri ve kitleler özgürleşti.Nazım Hikmet Asturias ve İspanya iç savaşınıanlatan dizesinde “karanlıkta kar yağıyor” der. Busefer farklı olarak Madrid’deki karanlık şimdimadenci baretleriyle, ateşböceklerinin ışıklarıylaaydınlanıyordu.

Asturias’ta kavganın ve isyanın kısa tarihi

Asturias maden işçilerinin mücadelesi İspanyaişçi sınıfı tarihinde özel bir yere sahip oldu.Başkaldırı, isyan ve militan mücadele madenişçilerinin karakterini belirledi. Yeni işçi kuşakları bubirikimlerle şekillendi. Kolektif hafıza ona göreoluştu. Maden işçilerinin mücadele ruhu ocaklardahep yaşayageldi.

İlk olarak Franco faşizmi öncesi, diktatörlüğekarşı ayağa kalkan Asturias maden işçileri 1932’dedevrimci bir genel grev gerçekleştirdi. Grev, Asturiasbölgesinde bir ayaklanmaya dönüştü. İşçi Birliklerişeklinde örgütlenen işçiler, hayatın her alanınamüdahale etti. Bölgeyi iktidarsızlaştırarak, alternatif

toplumsal ilişkiler ördü. Özellikle anarko-sendikalistbir örgüt olan CNT Asturias’ta muazzam bir gücesahipti. İşçi hareketini yönlendiriyordu.* AyrıcaAsturias’ta sosyalist ve komünistlerin yer aldığısendikal yapı UGT’de bulunuyordu. CNT kadaretkin olmasa da, UGT’nin maden işçileri içindebelirli bir ağırlığı vardı.

İsyan günlerinde Asturias’ın tüm kontrolünü elegeçiren İşçi Birlikleri, başta iaşeyi koordine etti.Savunma ve devrimci adaletin oluşturulmasını vegündelik hayatın organizasyonunu bütünüylebelirledi. Asturias’ta CNT, UGT, sosyalist parti vekomünist parti temsilcilerinden seçilmiş bir komite,bölgedeki bütün kontrolü ele geçirdi ve Asturias’taSosyalist Cumhuriyeti ilan etti.

İki hafta süren grev ve isyan günlerinde Francove denetiminde olan Afrika Birlikleri (Daha sonrabu birlikler iç savaş sürecinde son derece kritik roloynadı. Karşı devrimin en temel gücü oldu.Acımasızlığı, katliamcılığı, işkenceciliği vetecavüzcülüğüyle “ün salacaktı”) iç savaşöncesindeki ilk büyük katliamı ya da “provayı”Asturias’ta gerçekleştirdi.

Maden işçileri dinamitlerle kendini savundu.Yaptıkları mancınıklara yerleştirdikleri dinamitleriaskeri birliklerin üzerine attı ve onları etkisiz bıraktı.Maden işçileri sonuna kadar direndi. Grev şiddetleve kanla bastırıldı. 2000 işçi çatışmalarda katledildi.İşçi aileleri sürgüne yollandı. Kadınlara tecavüzedildi. “Asturias Komünü” kanla ve şiddetle yıkıldı.

Asturias madencileri 1936 yılında yeniden ayağakalktı. Maden ocaklarında biriken öfke 1936’daİspanya’da cumhuriyetin ilanı ve bir anlamıylaİspanya İç Savaşı’nın başlamasıyla yeniden patladı.15 ay “başka bir Asturias” yaratıldı. Maden işçileriFranco birliklerinin saldırılarına ölümüne direndi.Faşizme geçit vermedi. İşçiler sonunda 1937 yılındayenildiler. Ama dün maden ocaklarında greviörgütleyenler, bu sefer dağlara sığındılar. Madenişçisi gerillaya dönüştü. Dağları mesken edindiler.Asturias dağlarında 1940’lara kadar gerilla savaşıyürütüldü. Faşizme karşı direnildi. Asturias’ınumudu dağlara taşındı. Dağlardan maden ocaklarına,maden ocaklarından dağlara mesajlar ulaştırıldı.Büyük suç ortaklıkları yaşandı. Direniş bir oya gibiişlendi. Ayrıca hapishaneler yeni direniş odaklarıoldu. Çalışma kamplarında faşizme boyun eğilmedi.Umut yarınlara taşındı.

Asturias’ta “fısıltılarla”, “yer altından” hayat

yeniden örgütlendi. Uzun bir geri çekilme, yenilgidöneminden sonra maden ocakları yenidendirenişlerin odağına dönüştü. Franco faşizminin vefaşist sendikaların ablukası 1960’ların başlarındadağıtılmaya başlandı. Yeni işçi kuşağı bir öncekikuşağın inançları, acıları ve umutlarıyla beslendi.Direniş ve mücadele deneyimleriyle şekillendi. 1962yılında 7 maden işçisinin işten atılması, bölgeyehızla yayılan bir grev dalgasına neden oldu. Grevbütün maden bölgesinde etkisini gösterdi. Francofaşizminin kitlesel tutuklama, kitlesel işkence vesürgün politikaları grevi durduramadı. Şiddetsökmedi. Bölge halkı, esnaf, yoksul köylüler ve Baskbölgesinin balıkçıları grevcilerin yanında saf tuttu.Erzak ve iaşe sağladı. Evlerini açtı ve ekmeklerinipaylaştı.

Tüm bölgede greve katılan işçi sayısı 500 binibuldu. Grev, Franco faşizmine karşı en görkemlieylem oldu. İşçi sınıfının ayağa kalkışı faşizminyıkılışına giden süreci işaretledi. Bu grevler içinde,sınıfın yaratıcı zenginliğiyle İşçi Komisyonlarıörgütlenerek faşist-korporatist sendikal yapılar fiilenişlevsizleştirildi. İşçi Komisyonları faşistdiktatörlüğe karşı mücadele odağına dönüştü.Alternatif toplumsal ilişkilerin nüvesi oldu. Sınıfıntaban örgütlenmesi ve bir öz-örgütlenme modeli olanİşçi Komisyonları, kapitalizme ve faşizme karşımücadelenin taşıyıcı gücü gibi hareket etti.

Faşist devletin konsantre şiddetine rağmen grev 8hafta sürdü. 24 maden bölgesine yayıldı. Yarı legalve fiili örgütlenmeler olan İşçi Komisyonları hemgrevleri koordine eden, hem de sınıfın öznel venesnel şekillenmesini sağlayan militan örgütlenmelerolarak hareket etti.

İşçi hareketinin ve toplumsal muhalefetingelişmesi ve sınıfın devrimci enerjisini kristalizeeden İşçi Komisyonlarının mücadelesi 1970’lerinortasında faşizmin yıkılışının önünü açtı. Asturias,Franco faşizmine karşı direnişin, yaratıcı ve yıkıcıişçi örgütlenmelerinin merkezi oldu. Tarihselliktengüncelliğe, olağanüstü birikimler ve deneyimlerbıraktı.

“Onurlu dur! Eyleme geç! Bize katıl!”1932-1937-1962-2012

Asturias maden işçileri 1932 yılının “komündeneyimi” ve ayaklanması, İşçi Birlikleri vedinamitlerle direnme gibi savaş teknikleri, İspanya İç

Page 20: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Savaşı yıllarında faşizme geçit vermemeleri, madenişçiliğinden gerilla savaşına geçmeleri, 1962’de uzungrev ve direniş günlerinde inatla ve her şeye rağmenayakta kalmaları ve İşçi Komisyonları gibi öz-örgütlenmelerle bugünlere inanılmaz birikimlerbıraktılar.

1932-1937-1962-2012 arasında sınıf hareketininuzun dalgalar şeklinde yükselişi Asturias işçisınıfının ontolojisini beslediği ve güçlendirdiği gibi,İspanya işçi sınıfına da yol gösterdi.

Bugün kapitalizmin yapısal krizinin yaşandığıkoşullarında proto-faşist hükümetin sosyalenkazlaştırma ve yıkım politikalarına karşı bu derecezengin, radikal ve militan direnç göstermeleri,geçmişin yeni işçi kuşaklarına yansıması, birgeleneğin devamı, militan ruhun ayağa kalkışıdır.

Dün ellerindeki dinamitlerle, İşçi Birlikleri veİşçi Komisyonları gibi sınıfın yıkıcı gücünü açığaçıkaran taban örgütlenmeleriyle hareket eden,işçiyken gerillalaşan Asturias işçileri bugün de aynıyoldan yürüyor. Dün mancınıklarla dinamit atmayaratıcılığı, bugün el yapımı primitif roketlerledevlet güçlerini püskürtmede kendini yeniden dışavuruyor. Gelenek bugüne ışık tutuyor.

Proto-faşist hükümetin karşı devrimci kararları,kolektif öfkeyi harekete geçirdi. Bu kararlaraAsturias maden işçileri muazzam savaş ve askeriteknikler geliştirerek direniyor.

Barikat savaşları taktikleriyle, savunma hatlarıoluşturuyor. Son derece organize bir şekilde geriçekilme ve saldırı taktiklerine başvuruyor. Mobilizebarikat kuruyor, çatışıyor, tekrar geri çekiliyor.

Sapanlar, primitif roketler, havai fişekdüzenekleriyle polis ve askeri birlikleri bertaraf vebloke ediyor.

Ana arterleri ve demir yollarını kesiyor, etkinblokaj eylemleri yapıyor. Değerin transferiniengelleyerek, muhteşem ve yeni grev pratikleriyaratıyor ve Arjantin işçi işsiz hareketinin yolundangidiyor. Yeni, etkili savaş teknikleriyle sistemiişlemez hale getiriyor.

Gaz maskeleriyle polisin etkisizleştirme vedağıtma operasyonlarını boşa çıkarıyor. Bazenorganize savunma, organize saldırıyadönüştürülüyor. Direniş kendi pratik zenginliğiiçinde derinleşiyor.

Maden işçilerinin sokak ve barikat savaşçılarınadönüşmesi, edalarıyla, halleriyle, giyimleriyle, gazmaskeleriyle, kapüşonlu sweat’leriyle, yüzlerini fularve atkılarla kapatmalarıyla ve imajlarıyla kendinigösteriyor. Tıpkı 1937’de işçilikten gerillayadönüşmeleri gibi.

Bu ruh hali, aura ve olağanüstü zengin pratik,sınıfın muhteşem savaşçı yeteneğini ve somutkoşullara göre somut tutum alışını ve mücadelezenginliğini ortaya koymaktadır.

Asturias maden işçilerinin deneyimi ve yarattığıetki sadece Asturias bölgesiyle ya da İspanya’ylasınırlı kalmayacaktır. Aynı zamanda buradaki“evrensel ruh” Avrupa işçi sınıfını da saracaktır.

Asturias işçilerini saran öfke, sınıfsal kin, radikalve militan ruh hali Avrupa’nın birçok ülkesininkolektif ruh hali olabilir. Asturias bu anlamda mayaişlevi görebilir. AB’deki borç krizinin derinleşmesi,kıta düzeyinde sosyal enkazlaştırma ve sosyal yıkımprogramları her ülkede sınıfsal öfke ve kinibiriktirdiği göz ardı edilmemelidir. Bu süreç ortakruh halini örmektedir. Özellikle Akdeniz havzasınınbu yeni dalga ve ruh halinden hızla etkilenmesi çokyüksek bir olasılıktır. Başta Yunanistan bu auranınparçası olabilir. Yunanistan işçi sınıfı yakın dönemdebenzer radikallikte eylemler gerçekleştirdi.Yunanistan’daki yeni süreç daha militan ve daharadikal mücadeleyi zorunlu kılıyor.

Asturias işçilerinin militan direniş çizgisi,Yunanistan işçi sınıfının uzun süreli ayaklanmahaliyle rezonans içine girmesi muazzam bir atmosferyaratabilir. Asturias maden işçilerinin mücadelesininuzun solukluluğu ve Yunanistan’ın içine girdiğiyüksek konjonktür Avrupa işçi sınıfını sarsacakpratiklere yol açabilir.

Önümüzdeki aylarda Yunanistan sokaklarında,caddelerinde sokak savaşları, barikat savaşları,primitif roketler ve yol blokajlarını görürsekşaşırmamalıyız.

Bu, sınıfın kolektif belleğinin ve ruh halininharekete geçtiğinin göstergesidir. Hatta bu pratiklersokak parlamentoları, yeni özyönetim pratikleriyletaçlanabilir. Aynı şekilde İspanya’da meydanişgalleri yayılabilir, Asturias’ta barikat savaşları yeniboyutlar kazanabilir. 1932’deki İşçi Birlikleri vekomün deneyimlerinin ve 1962’deki İşçiKomisyonları pratiklerinin aktüel biçimleri ortayaçıkabilir.

Böylesine zengin deneyimlerin başta Portekiz,İrlanda olmak üzere özellikle İtalya ve Fransa’dasarsıcı etkiler yaratması kaçınılmazdır.

Asturias işçileri “sol” tandanslı sendikalbürokrasiyi ve korporatizmi, CCOO ve UGT’yipratik içinde aştı. Blokajlarını kırdı. Bugün baştaYunanistan ve diğer Avrupa’nın Akdenizhavzasındaki ülkelerde (kıtadaki bütün ülkeler içinde söyleyebiliriz) benzer sendikal yapıların sınıfüzerinde ciddi hegemonyaları var. Asturias madenişçileri bu hegemonyanın nasıl kırılabileceğini ortayakoydu. Sokak ve sokağın kazanılması, sınıfmücadelesinin şiddeti, sınıfın devrimci enerjisininaçığa çıkması, militan ve radikal mücadele hattı buyapıların nasıl etkisizleştiğini ve hatta tabi olduğunuortaya koydu.**

Avrupa işçi sınıfı Asturias maden işçilerinin bupratiğine dikkat etmelidir.

Yunanistan’daki tehlike sınıfın mücadelesinindüzen sınırlarına çekilmesi, sınıfın radikal ruhununköreltilmesi şeklinde biçimlenebilir. Sendikalbürokrasi ve korporatizm yeni momentte RosaLuxemburg’un değimiyle sınıf içinde tam bir “Truvaatı” rolü oynayabilir. Yine sadece sokak, sokaktamücadele, sokakta politika ve bunun bilinceyansımasıyla bu çember ve hegemonya kırılabilir.

Asturias deneyimi bugün çok fazla “farkedilmese” bile Avrupa işçi sınıfının ruh halinideğiştirdi. Yunanistan’da yaratılan yeni veolağanüstü pratikler bu ruh haline yeni boyutlarkatacaktır. Enternasyonal bir ruh halinedönüştürecektir. Asturias maden işçileri veYunanistan işçi sınıfı Avrupa’yı güzelleştiriyor.Avrupa işçi sınıfının katarsisi oluyor. Ataletinikırıyor. Sınıfın devrimci enerjisini ortaya çıkarıyor.

İşçi sınıfı gerçekleşen her eylemden beslenir veşekillenir. Kolektif belleğini oluşturur. Kolektifaksiyonu buna göre ortaya çıkar. Çünkü işçi sınıfınınher isyanı ya da her büyük eylemi evrensel bir ruhasahiptir.

Dipnot: * İspanya işçi sınıfın mücadele tarihi, İspanya İç

Savaşı ve Franco sonrası sınıf mücadelesideneyimleri ve İşçi Komisyonları pratikleri hakkındadaha geniş bilgi için bakınız: Volkan Yaraşır,Uluslararası İşçi Hareketleri; Tümzamanlar Yay.,2004; s. 259-422.

** Bugün Yunanistan işçi sınıfı yaşanan yüksekkonjonktüre ve yaratılan muazzam eylempotansiyeline rağmen bir türlü sendikal bürokrasi vekorporatizmin hegemonyasını aşamadı. Buradabelirleyici neden sınıfın siyasal öncüsününyokluğudur. Ama asıl olarak sendikal bürokrasi sonderece oportünist ve esnek manevralarla, her şeyerağmen sınıfı düzen sınırları içinde tutmayıbecerebilmiştir. Fakat Asturias maden işçileri,sistemin lejitimasyonunun aşıldığı noktada ve bununpratiklerinin gerçekleştirildiği aşamada sendikalbürokrasinin ve koporatizmin ne derece etkisizbırakılabileceğinin örneğini gösterdi. HalihazırdaAsturiasta tehlike ortadan kalkmış değildir. Amaizlenmesi gereken yol, pratik olarak açığa çıkmıştır.

Page 21: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21OrtadoğuSayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Suriye süreci ve güncel gelişmeler

Halep’teki şiddetli çatışmalar ikinci haftasınıdoldurdu. Baas rejiminin Şam’a yapılan saldırılarıpüskürtmesi üzerine batılı emperyalistlerin güdümündehareket eden Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), en önemliikinci kent olan Halep’e yönelik saldırılarınıyoğunlaştırdı.

Mevcut durumda emperyalist güçlerin desteğiniarkasına alan kukla savaşçıların, kısa sürede zaferşansı az görünüyor. Suriye ordusunda kısmençözülmeler yaşansa da, bu haberler basın tarafındanabartılı bir biçimde veriliyor. Eski general, yeni devletbaşkanı adayı, işbirlikçi Manaf Tlass da rejimin askeridarbeyle devrilemeyeceğini söylüyor. Bu yüzden ÖSO,emperyalist merkezlerden ve Türkiye’den tank veuçakları durdurabilecek silahlar istiyor.

Kısa bir süre önce Libya’da yaşananlar,emperyalistlerin bizzat müdahalesi ya da halklararasında boğazlaşma zeminleri yaratılmadan kuklaaskerler üzerinde mevcut rejmin çözülmesi zorgörünüyor. Hatırlanacağı üzere Kaddafi yönetiminindoğru düzgün bir ordusu bile bulunmamasına rağmensilahlı güçler Kaddafi’ye karşı büyük başarılar eldeedemememişti. Ne zaman ki Türk ordusunun dadesteklediği emperyalist müdahele geldi, ancak ozaman silahlı Libya muhalefeti bir ilerlemekaydedebilmişti.

Suriye’deki güdümlü muhalefet de Halep’le birliktebenzer bir süreci inşa etmeye çalışıyor. Neredeyse tümburjuva medya son saldırının ardından “rejim düşüyor”çığlıkları atmaya başladı. Muhalifler Libya-Bingazi’yebenzer bir kurtarılmış bölge yaratmak için, hedeflerine,ana karargahları olan Türkiye’nin güneyine yakınHalep kentini koydu. Fakat şimdiye kadar Halepsakinlerinden istediği desteği bulamadı. Tabi bunlarınyanında Suriye rejiminin de zamanla gücü tükeniyor,kukla muhalefetin halkın gözünde teşhir olması veyeterince destek bulamamasına karşın, benzer birbıkkınlık zorba Esad rejimine karşı da var. Sürekliolarak gerici bölge devletlerinden yardım alanmuhalefet bunun yanında birçok İslam ülkesindengelen Selefi militanları da saflarında savaştırıyor ;üstüne üstlük Batılı ajanlar da cabası. Buna karşılıkEsad ise başta Rusya ve İran’ın desteği ve onyıllardırbiriktirdiği silahlarıyla ayakta durabiliyor. Suriyesürecini uzatan asıl etken tam da bu güç dengeleridir.Batılı emperyalistlerin kaba müdahalelerden şimdilikuzak durmasının gerisinde Suriye sorununun Suriye’yiaşan bu gerçekliğidir. Böylesi bir müdahale tümbölgeyi saran yeni bir emperyalist hegemonya savaşıanlamına gelecektir.

Washington’daki efendilerşimdilik temkinli

Emperyalistler ise süreci incelikli takip ediyorlar.Özellikle Washinton, muhalefete verecekleri silahlarınradikal islamcıların eline geçmesinden kaygı duyuyor.Bu yüzden CIA, Suriye ve Türkiye’nin güneyinde ciritatıyor, Suriye muhalefetini tanımaya, onayladıklarıgruplara ise çekidüzen vermeye çalışıyor. Buçekidüzen vermenin içerisinde askeri eğitimin yanısırakaos ve kontr-terör eğitimleri de var. Bu çalışmayıtasmasını tuttuğu Ankara’daki taşeronlar üzerinden

yürüten Washington şimdiden geçiş hükümetininbaşına kimin geçeceğini dahi hesbını yapıyor.

Bu süreçte Suriye Ordusu’ndan kaçan üstdüzeygenerallerden biri olan Manaf Tlass saklandığıFransa’dan çıkarak Davutoğlu’nun iftar yemeğindeboy gösterdi. Son haftalarda Batılı emperyalistlerinmuhaliflere “Alternetif hükümet kurun” çağrılarındanbağımsız olmayan bu görüşmede Manaf Tlass, ağabeyiDavutoğlu’ndan çeşitli talimatlar aldı. Manaf Tlass,geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada yönetimeaday olduğunu, Suriye’ye “hizmet etmek” istediğinisöyledi. Son dönemde ABD’den gelen açıklamalaradikkat edilirse dönek Baasçı Tlass’ın açıklamalarıylabirebir paralellikler olduğu gözlemlenebilir. YaniManaf Tlass saklandığı Fransa’da yeni sürece daireğitilmiş, savaşın kızışması üzerine oluşan otoriteboşluğunu gidermek amacıyla piyasaya sunulmuştur.Muhtemelen yakın bir gelecekte, muhalefetinbirleşebilmesi durumunda, Baas’a alternatif kukla biriktidar ilan edilebilir.

Batı Kürdistan’a tehditler devam ediyor

Batı Kürdistan halkının özerklik ilanının ardındanetekleri tutuşan Ankara’daki taşeronlar ise Kürthalkına yönelik tehditlerine devam ediyorlar. BatıKürdistan halkı ise alanlara çıkarak tehditlere boyuneğmeyeceğini ortaya koyuyor. Buna rağmen Ankara,askeri tehditlerin yanında, diplomatik girişimlerle deKürt halkının özgürlük atılımını dizginlemeyeçalışıyor. Bu girişimlerden biri Suriye Ulusal Konseyiile Kürt hareketini birleştirebilme çabaları. SUK’unbaşında kendisi de bir Kürt olan Abdulbari Atwanbulunuyor. Türk Dışişleri’nin niyeti AbdulbariAtwan’ın Kürt kimliği üzerinden, kukla Suriyemuhalefetinin, Batı Kürdistan’da nüfuz eldeedebilmesi. Ancak Atwan’ın Batı Kürdistan’da hiçbiretkisi bulunmuyor.

Diplomatik saldırının diğer bir ayağı da şu:Geçtiğimiz günlerde Davutoğlu, Batı Kürdistanüzerine “şahin” söylemlerini yumuşatarak “kırmızıçizgileri”nin olmadığını söyledi. Tabi bunun ardındaişbirlikçi Kürt bölgesi yaratma projesi bulunuyor.Sermaye devleti ve onun hükümeti her ne kadar

Suriye’de yeni kurulacak yönetim eğer Kürtlereözerklik tanırsa saygı duyarız söyleminde bulunsa dabunun gerçekleşmemesi için elinden geleni yapacaktır.Barzani’yle yapılan görüşmede, Barzani diplomatik birdille tehdit edildi.

Bir başka açıdan bakarsak Batı Kürdistan’da PYD-PKK çizgisine en büyük alternatifi ancak Barzanioluşturabilir. Türk sermaye devleti daha önce deBarzani üzerinden Batı Kürtlerini işbirlikçi Suriyemuhalefetine katmak istemişti. Ancak bu oyunlarıtutmadı. Kürt ulusal güçlerinin en büyük ortak paydasısavaşı Batı Kürdistan’a taşımamak ve sadece kendiözgüçleriyle özerklik ilan edebilmek. Suriye UlusalKonseyi’nin Kürt halkına karşı şoven yaklaşımı devamettiği sürece Kürt halkını kirli savaşa bulaştırabilmeplanının başarıya ulaşma şansı yok.

Erbil’de yapılan görüşmede Barzani, Davutoğlu’naözerkliğe karışılmamasını ve PKK’yi zatendengelemek istediğini söylemiş olabilir. Suriye’denkaçan Kürt askerleri eğiterek, tekrar Batı Kürdistan’ayollaması, ayrıca Batı Kürdistan’daki en büyük güçolan PYD’yi birliğe katmak için çabalaması dengesiyasetidir. Tabi ki bu adımlar Kürtlerin Ulusal birliğiaçısından olumlu oldu ve dış kuvvetlere karşı BatıKürdistan’ın birliğini sağladı. Ancak pazarlıklar Türksermaye devleti açısından daha üstten gidecek,Davutoğlu mümkün olduğunca Barzani’den BatıKürdistan’a yardımı kesmesini isteyecektir. Çünkü sondönemde Bat Kürdistan’a dair AKP tezini şuoluşturuyor: Kürt halkı sessiz kalsın, onun akıbetineSuriye’de kurulacak yeni yönetim karar versin. “SuriyeLübnanlaşmasın” (kendileri Sünni cephe yaratmışken)demagojisiyle Kürt ulusal uyanışını dizginlemek gibibir köy kurnazlığına başvuruyorlar. Suriyeliişbirlikçilerin de bu durumda ne karar verebileceklerizaten açıklamalarından anlaşılıyor.

Davutoğlu’nun Erbil ziyaretiyle aynı günlerde,Suriye Kürt Ulusal Konseyi de Erbil’de bulundu.Bununla bereber SUK Başkanı Atwan, PYDtemsilcileri, hatta Rus heyeti dahi Erbil’deler.Erbil’deki pazarlıklardan neler çıkacağını önümüzdekigünlerde göreceğiz. Tarafların ne diyeceğindenbağımsız olarak, bu aşamadan sonra Batı Kürdistan’ınkaderini tayin edecek en temel güç, Batı Kürdistanhalkıdır.

Page 22: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012Ortadoğu

PYD-Demokratik Birlik Partisi önderliğindekiBatı Kürdistan halkı geçtiğimiz günlerde Kobani,Afrin, Amude, Derik, Seri Kaneye ve Dırbesiyekentlerinde yönetime el koyup, bundan böyle kendikendilerini yöneteceklerini ilan ettiler. Gelişme,başta Türkiye’de olmak özere, tüm bölgede anındageniş bir yankıya yol açtı.

Batı Kürdistan halkı hiç ara vermeden, bu kezde, 28 Temmuz’da Kobani, Afrin, Derik, Tırbe Spi,Amude, halep, Haseki, Seri Kaniye, Dırbesiye veKamışlo kentlerinde büyük bir yürüyüş yaptı. Bukentlerdeki yürüyüşlere toplam 1 milyon kişikatıldı. Yürüyüşlerde Kürt bayrakları ile A. Öcalan,M. Barzani ve C. Talabani’nin posterleri taşındı,coşku içinde özgürlük şarkıları söylendi. Fakatdikkate değer olan, bu coşkulu kitlenin her yerde vehep bir ağızdan, “Yüksek Konsey benimirademdir!” diye haykırması, yani kendi kendiniyönetmek istediğini bir kez daha dosta düşmana ilanetmesiydi.

Yalanlar ve gerçekler

Sömürgeci sermaye devleti kendisindenbekleneni yaptı, Batı Kürdistan halkının iradesinitanımadı. Tanımadığı gibi, anında çiçeği burnundakiözerk yönetime dönük çok yönlü bir saldırı başlattı.

Sermaye devleti öteden beridir yalana dayalıkirli ve kara propaganda konusunda oldukçamahirdir. Bir kez daha buna başvurdu. Kürt halkınınbaşından itibaren Suriye’de Beşer Esad rejimi ileÖzgür Suriye Ordusu arasındaki kanlıhesaplaşmadan uzak durduğunu, B. Esad’a açıktavır almadığını, savaşı kaybedeceğini anlayan B.Esad’ın da bu durumu gözeterek, sözkonusu kentleriboşaltarak, Batı Kürdistan halkının yönetime elkoymasına göz yumduğunu, yani Batı Kürdistan’dailan edilen özerkliğin B. Esad’ın bir lütfu olduğunuileri sürdü. Hiç kuşkusuz bu kara propagandanıntemel hedefi, Batı Kürdistan’daki halk iradesihakkında şaibe yaratmak ve meşruiyetine gölgedüşürmektir.

Kirli propaganda aygıtı sermaye devleti bununlada kalmadı, özerk yönetime dönük fiili birmüdahaleye zemin hazırlamak, bir meşruiyetkazandırmak amacıyla, Batı Kürdistan’dakiözgürlük yürüyüşüne öncülük eden PYD’ninPKK’in bir kolu olduğunu, dolayısıyla bu oluşumunkendileri için bir tehlike arzettiğini, bundan böylekendilerine dönük saldırıların üssü olarakkullanılacağını dillendirmeye başladı. Bu arada,Türk sermaye devletinin başbakanı T. Erdoğan “Buduruma eyvallah demeyiz. Bunu kimse bizdenbeklemesin” diyerek tehditler savurmayı da ihmaletmedi.

Kürdistan’ı sömürgeleştiren diğer devletlerdeki(Türkiye, Irak ve İran) gibi, Suriye’deki Baas rejimide kanlı ve kirli bir rejimdi. Öyle ki, buradakiKürtler, temel ulusal hakları şöyle dursunvatandaşlık hakkına dahi sahip değillerdi. Pek çok

yerde kimlik dahi verilmiyordu. Her hak talepleridiğer sömürgeci devletlerde olduğu gibi kanla vekatliamla karşılandı. Bu durum yakın döneme kadarda hep bu yönde seyretmiştir.

Özgürlüğü ne Başer Esad ne de bir başkası BatıKürdistan halkına bahşetmemiştir. Batı Kürdistanhalkının biri diğerinden kirli iki güçten, Baas rejimive Özgür Suriye Ordusu’dan ayrı durduğu, bunlararasındaki kuralsız ve kanlı boğazlaşmayabulaşmadığı doğrudur. Fakat bu yine de sömürgeciTürk devletini doğrulamaz.

Özgürlük, geçmiş tarihsel birikimin yanısıra,onların yılları bulan emeklerinin vefedekarlıklarının eseridir. Özellikle son on yılasığdırılan politik, pratik, örgütsel, eğitsel, askeri vekültürel çok yönlü çabalarının dolaysız sonucudur.Gerçek budur.

PYD’nin PKK’ye yakınlığı da doğrudur.PKK’nin uzun yıllar Batı Kürdistan halkı içindeçeşitli çalışmalar yürüttüğü, burada da ulusalbilincin, örgütlülüğün ve özgürlük mücadelesiningelişmesine katkıda bulunduğu tartışmasızdır.Demek oluyor ki, bugün ilan edilen özerk yönetimPKK’nin de katkılarını içeriyor.

Fakat PYD, PKK’nin kurduğu paravan ya dayapay bir örgüt de değildir. Tam tersine PYD, PKKile ideolojik-politik yakınlığına karşın, esas olarakBatı Kürdistan halkının özgürlük mücadelesinin özürünü bağımsız bir örgüttür. Söz konusu olan 10 yılasığan ve her yıl artan oranda bir halk desteği alan,çok yönlü örgütlü bir çalışma ve hazırlıktır.Denilebilir ki PYD, sürece en hazırlıklı tek güçtü.Süreç iyi okunmuş, zamanlama doğru yapılmış vegünü geldiğinde de yönetime el konulmuştur. Bu dabir gerçektir.

Dolayısıyla, hiçbir güç ve hiçbir karapropaganda bu gerçeği karartamaz. Özgürlük heruygar ulus gibi Kürtler’in de en doğal ve en meşruhakkıdır. Kürtler de bu haklarını kullanmışlardır.Gelecekteki seyri ve sonucu ne olursa olsun, buhakkını kimse yok sayamaz, şu ya da bu yöndekimse Kürt halkının iradesine müdahale hakkına

sahip değildir.

Özgürlük yürüyüşü devam ediyor

Batı Kürdistan halkı attığı adımı pekiştirip,kalıcılaştırmak için çok yönlü bir çaba yürütüyor.Geçtiğimiz hafta yönetime el konulan kentler baştagelmek üzere, Kürtlerin yaşadığı her yerde yapılanyürüyüşlerin hemen akabinde, PYD’nin oluşturduğuBKHK-Batı Kürdistan Halk Konseyi ile SKUK-Suriye Kürt Ulusal meclisi bir kez daha Hewler’detoplandı. Bundan sonra izleyecekleri yol haritasınıbelirlediler. Bu çeçevede, ortak bayrak üzerindetartışmalar yaptılar. Bir kez daha, “hiçbir komşuülke için tehdit olmadıklarını ve Suriye’ninbütünlüğü içinde, “Özgür Kürdistan’’dan yanaolduklarını dile getirdiler.

Geceli gündüzlü ırkçı-şoven bir propagandaeşliğinde Batı Kürdistan’a dönük tehditler savuran,müdahale için yoğun bir diplomasi faaliyeti yürütensermaye devletine seslenmeyi de ihmal etmediler.Bir milyon kişinin hep bir ağızdan, “Yüksek Konseybenim irademdir” diye bağırdığını, bunungörmezden gelinemeyeceğini belirttiler. “TC kendiiç sorununu çözsün ve irademizi tanısın” dediler.

Kirli hesaplar, kanlı seneryolar

Batı Kürdistan halkının haklılığı ve özerkyönetimin meşruiyetinin başta Kürt halkı olmaküzere kardeş diğer halklar, ilerici ve devrimci güçlernezdinde sempati ile karşılanması ve desteklenmesi,hem sermaye devletinin desteklediği Suriye UlusalKonseyi’ni hem de bizzat sermaye devletininkendisini hayli telaşlandırmış bulunuyor. Son birkaç gündür, her iki koldan ve Barzani üzerindenyürütülen çabalar da bu telaşın ürünüdür.

Önce Suriye Ulusal Konseyi başkanı AbdülbasitSeyda Güney Kürdistan’ı ziyaret etti. Barzani ilegörüştü, PYD de dahil Batı Kürdistan Halk Konseyiile görüşmek isediğini dile getirdi. Görüşme halagerçekleşmiş değil ama kendisinin de Kürt olduğu

Kürt halkının özgürlük yürüyüşü devam ediyor...

“Yüksek Konsey benim irademdir!”

Page 23: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

söylenen A. Seyda’nın ne buyuracağı biliniyor. “İlanedilen özerk yönetimi dağıtın, buna gerek yok. Gelinbize katılın. Eşit vatandaşlar olarak hep beraber yeniSuriye’yi inşa edelim.” Burada yeni bir şey yoktur.Suriye Ulusal Meclisi başından itibaren Kürthalkının iradesini tanımadı. Tıpkı Baas rejimi vesömürgeci Türk devleti gibi Kürtler’in ulus olarakvarlığını da inkar etti. Kürt halkı da yeni Suriye’dekendi varlığını ve geleceğini göremediği için, kendikaderini kendisi tayin etme yolunu tuttu.

Batı Kürdistan halkı Suriye Ulusal Meclisi’ni veA. Seyda’yı çok iyi tanıyor. Seyda uzun yıllarAvrupa’da kalmış, hiç bir halk desteği olmayan, tuzukuru işbirlikçi bir Kürt burjuvasıdır. SUK’a gelince;SUK İstanbul’da kuruldu. İçinde MüslümanKardeşler adlı kirli örgüt mensupları, başıbozukçeteler, İngiliz ve başka ülkelerin istihbarat ajanlarıve paralı askerler var. Batılı emperyalist devletlerce,Türkiye, Katar ve Suudi Krallığı’nca desteklenengerici ve kirli bir organizasyondur kısacası. Bu kirliittifakın elbetteki kirli hesapları vardı.

Batı Kürdistanlı örgütler bunu çok iyibiliyorlardı. Dolayısıyla, Batı Kürdistan halkınınkendi iradesini ayaklar altına alıp SUK ile kaderbirliği yapması olanaksızdı ve öyle de oldu. SUK,Batı Kürdistan Halk Konsey’ince görüşmeye dahilayık görülmedi.

Sermaye devleti hiç boş durmuyor. Her gün yenibir kanlı seneryo üretiyor. Bu çerçevede kirli ilişkilerkuruyor, kirli ittifaklar oluşturuyor. Tam bir kirlisavaş aygıtı olan sermaye devleti geçtiğimiz hafta,Başer Esad’ın çocukluk arkadaşı olduğu bilinen,yıllarca Baas rejiminin kanlı icraatlarına suç ortaklığıyapmış, daha düne kadar Suriye ordusundagenerallik yapan Menaf Tlos adlı kirli bir şahsiyetikonuk etti. Tam da kendi kanlı ve kirli kimliğineyaraşır biçimde, hiçbir desteği olmayan, Paris’teoturan, zenginlik içinde yüzen, bu zenginliğini deSuriye halkını sömürmeye ve ona zulüm etmeyeborçlu olan bu kirli adamı halkların geleceğini tayinetmede bir figür olarak tanıttı.

1 Ağustos günü ise, önceden planlandığı üzere,Dışişleri bakanı A. Davutoğlu Güney Kürdistan’ıziyeret etti. Davutoğlu ve Barzani görüştüler.Taraflar bu görüşme hakkında henüz etraflı biraçıklama yapmış değil. Ama bunu beklemekgerekmiyor. Zira sermaye devletinin ne diyeceğibiliniyor.

Sermaye devleti, M. Barzani’ye bir kez daha“Onları sen bir araya getirdin. Yönetime de bubirliktelik sağlandıktan sonra başvuruldu. Bu biryanlıştır. Sana olan güvenimizin zedelenmesiniistemiyorsan, derhal bu yanlışı düzelt. Aksi haldeolanlardan sen sorumlusun’’ dedi.

Bu aynı zamanda Kürt halkını aşağılayıcı,iradesini hiçe sayıcı, Musul’u Kerkük’ü, Şam’ı,Halep’i kendi ili ve eyaleti sayan, sömürgecilereözgü baştan aşağı küstahlık örneği tehditler dahaönce de dile getirildi. Şimdi yineleniyor. Barzani’yedenmek isteniyor ki, “Bu birliği nasıl sağladıysan,öyle de dağıt. Ya da kendi kontrolün altına al.Bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’dan hiç söz etme.Bu bir bölge savaşı demektir.”

Bu küstah ve aşağılayıcı tutum, doğu, batı, kuzeyve güneydeki ile tüm Kürt halkına dönüktür. Neredenbakılırsa bakılsın bir gücün ifadesi olmayıp, açık biraczin ve gizlenemez bir çaresizliğin ifadesi birdurumdur.

Sermaye devleti Güney’de ve şimdi de Batı’dakaybetti. Kuzey Kürdistan’da da kaybedecektir.Zulmün ve zorbalığın sonu yoktur. Eninde sonundaemperyalizm ve sömürgecilik yenilecek, direnenmazlum halklar kazanacaktır.

Enternasyonal-İnfo

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012 Ortadoğu

Suriye’nin çeşitli kentlerinde yönetime el koyan Kürtler,30 Temmuz günü akşam saatlerinde birçok kentte yürüyüşlerdüzenledi. Kobani, Afrin, Kamışlo, Amude, Halep, Derik,Haseki, Seri Kaneye, Dırbesiye ve Tırbe Spi kentlerindeYüksek Kürt Konseyi tarafından düzenlenen yürüyüşlerebinlerce Kürt katıldı.

Yürüyüşlerde atılan sloganlar ve yapılan konuşmalarda,Kürtlerin birlik ruhu içerisinde, özgürlüğe olan özlemlerinive elde ettikleri kazanımlarını korumadaki kararlılıkları dilegetirildi. Gösteriler sırasında Kürt bayrakları ile Kürtliderlerin resimleri taşındı. Gösterilerde Öcalan resimlerininyanı sıra, Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzaniile Irak Devlet Başkanı ve YNK lideri Celal Talabani’ninresimleri de taşındı. Kadınların yoğun katılımının gözlendiğiyürüyüşlerde, savunma birlikleri ve komiteler güvenliğisağladı.

Yaklaşık 600 bin Kürdün yaşadığı Suriye’nin ikincibüyük kenti Halep’te de, binlerce kişi sokaklara çıktı. Çatışmalardan kaynaklı olarak gıda, elektrik, ulaşımve iletişim sorunlarının giderek ağırlaştığı kentte, Kürtler Şêx Meqsud ve Eşrefiye mahallelerinde toplandı.Her iki mahallenin güvenliği savunma birlikleri tarafından sağlandı.

Roma’da Sant’Egidio Cemaati’nin davetlisiolarak toplanan 11 Suriyeli muhalif grup, şiddeteson verilmesi ve siyasi bir çözüm bulunmasıçağrısı yaptı.

Yapılan çağrıya Suriye demokratikmuhalefetinin ana örgütleri, Suriye’de DemokratikDeğişim için Ulusal Eşgüdüm Organı, DemokratikForum, Batı Kürdistan Meclisi ve Demokratikİslami Grup imzacı oldu. Çağrıda acil ateşkes, tümaskeri personelin kışlalarına geri dönmesi, tutukluve rehin alınanların serbest bırakılması,mültecilerin geri dönmesi, zarar görenlere acilyardım yapılması ve hiçbir tarafı dışlamayangerçek bir küresel müzakere temelinde siyasiçözüm çağrısı yapıldı.

Çağrıda “Yurttaşların meşru savunma hakkınıkabul etmekle beraber yineliyoruz: Silahlar çözümdeğildir. Şiddeti ve bir iç savaşa kaymayıreddetmeliyiz, çünkü bunlar halkın birliğini,devleti, ulusal kimliğimizi ve egemenliğimizitehlikeye sokuyor.” denildi. Demokratik muhalefet,Beşar Esad’ın eli kanlı işbirlikçileri hariç tümtaraflarla müzakere yapma niyetinde olduğunubeyan etti.

Suriye’de Demokratik Değişim için Ulusal

Eşgüdüm Organı’ndan Abdülaziz el-Hair, SuriyeUlusal Konseyi’nin dış müdahale çağrısı yapmayahakkı olmadığını, çünkü üyelerinin çoğununyıllardır ülke dışında yaşadığını ve böyle birmüdahalenin sonuçlarını doğrudanyaşamayacaklarını dile getirdi.

Suriyeli mültecilere yardım faaliyetinde faalolan Sant’Egidio Başkanı Marco Impagliazzo, “buplatformun Suriye toplumunun sesinin temsilcisi”olduğunu dile getirdi.

Suriye-Ürdün sınırında çatışma

Emperyalistler ve işbirlikçilerinin hedefindekiSuriye’de, Esad rejimine bağlı askerler ile Ürdünsınır birlikleri arasında çatışma yaşandı.

Basında çıkan haberlerde, Dera kentinin eş-Şehab bölgesinden Ürdün’e geçmeye çalışanailelere ve sınırdaki Ürdün birliklerine Suriyeaskerlerinin ateş açmasının ardından çatışmaçıktığı iddia edilirken, çatışmalarda yaralanan birçocuk hayatını kaybetti.

Dinci-gerici AKP hükümetinin şefi Erdoğan,Suriye-Ürdün sınırında yaşanan çatışma ile ilgiliolarak, “Böyle bir şey bekliyorduk” dedi.

Suriye’de siyasi çözüm çağrısı

Kürtler Suriye’de sokaklara çıktı

Page 24: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Gençlik24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Üniversite har(a)çları sermaye için önemli birrant kapısı olmaktadır. Daha üniversiteye atılan ilkadımda istenen bu para üniversite eğitimi boyuncaöğrenciden karşılanmaktadır. Birkaç fakültenin harçücretlerine bakmak bile bu alanın sermayeniniştahının kabarmasının, yanı sıra öğrenci ve aileleriçin yaratılan yükün boyutlarını gösterecektir.Örneğin Hukuk Fakülteleri ve İktisadi ve İdariBilimler Fakülteleri için birinci öğretim 626 TL,ikinci öğretim 2310 TL’dir. Har(a)çlar MühendislikFakülteleri için 476 TL olurken, VeterinerlikFakülteleri’nde birinci öğretim için 772 TL, ikinciöğretim için 4268 TL olmaktadır. DevletKonservatuvarları’nda da birinci öğretim har(a)çmiktarı 1178 TL, ikinci öğretim har(a)ç miktarı ise8536 TL’dir. Ayrıca, her uzatılan eğitim-öğretimdönemi için de öğrencilere yüklenen har(a)ç miktarıkatlanarak artmaktadır.

Harçların harcandığı yerler olarak yemek,üniversite içi ulaşım için ring servisler, sosyalfaaliyetler ve spor aktiviteleri ya da yurt dışı gezilerigibi alanlar gösterilse de bu ihtiyaçların hepsininüniversitede ücretli ve fahiş fiyatlarda olduğuöğrenciler tarafından bilinmektedir. Yani har(a)çlareğitim için gerekli yerlere harcanmamakta,üniversitelerin bütçelerini yağmalayansermayedarların kasalarını doldurmaktadır.

İşçi ve emekçi çocuklarına üniversite kapılarınınkapatılmasına sebep olan harçların yarattığı vahimtablo, harcını ödeyemediği için okulu yarıdabırakmak zorunda kalan öğrencilerden tutun daharcını ödeyebilmek için ölüm pahasına ağır işlerdeçalışan öğrencilerin halinden bile kolaylıklaanlaşılmaktadır.

Sermaye-AKP ikilisinden yeni oyunlar!

Harçların sermaye açısından tuttuğu özel önembu denli ortadayken gündeme getirilen iddialarsermayenin üniversitelere dönük kapsamlı saldırılarahazırlandığını işaret ediyor.

Şöyle ki; geçtiğimiz günlerde burjuva basında yeralan haberlerde AKP MYK toplantısında harçların dagündeme alındığı, dinci-gerici parti AKP’nin şefiTayyip Erdoğan’ın harçları kaldırmak için talimatverdiği iddia edildi. 4 milyon üniversite öğrencisiniilgilendiren ve yaklaşık 1.1 milyar dolar gibi devasabir bütçe yaratan harçların “öğrenciler üzerinde ciddiyük getirdiği ve sık sık eylem konusu olduğukaygısıyla” kaldırılacağı iddiaları, resmimakamlardan hiçbir açıklama yapılmamasınarağmen “Üniversite öğrencilerine müjde, harçlarkalkıyor” başlıklarıyla haberleştirildi.

İşçi ve emekçi çocuklarını eğitimden mahrumbırakan sermaye, şimdi de AKP iktidarı eliyle yenihamleler yapmaktadır. Harçlar üzerinden yaratılantartışma da esasında “YÖK reformu” olarakadlandırılan saldırının makyajı olmaktadır. Zira busaldırı üniversitelerin parasız hale getirilmesi şöyledursun, özellikle mütevelli heyetleri olarak ifadeedilen yeni yönetim biçimiyle üniversitelerişirketleştirmeyi hedeflemektedir.

Yaz dönemiyle beraber üniversitelerinkapanmasını fırsat bilen dinci-gerici AKP hükümetiise üniversitelere dair planlarını gerçekleştirmek içinyeniden şansını denemektedir. Burjuva basın eliyle

öğrencilerin ve ailelerinin tepkisini ölçmek isteyendinci parti, gelen tepkilere göre yaz sonundaadımlarını atacaktır.

Harçların kaldırılmasına dönük çalışmalarailişkin bilgisinin olmadığını, paydaşlardan görüşaldıklarını ve onlarla sürekli görüştüklerini belirtenYÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya ise süreci sermayeve hükümet ile beraber ördüklerini dile getirdi.

ÖTK temsilcisinden arsız açıklamalar

Üniversite öğrencilerinin sözde temsilciliğiniyapan Ulusal Öğrenci Konseyi Temsilcisi NihatBuğra Ağaoğlu, gazetelere yaptığı açıklamalarda birtaraftan öğrencilerin “parasız eğitim” talebiniistismar ederken diğer taraftan harçları kaldırmanındevlete yaratacağı “maddi külfeti” dile getirdi. “Tümüniversiteleri kapsıyor olması çok büyük bir olay.Maddi problemlere yol açabileceği için çok büyükbir yükümlülük. Biz de bu konuda görüşmelerdebulunmuştuk, karşılanacak bir durumdaysa olmasınıistemiştik” diyen Ağaoğlu, öğrencilerin yıllardanberi savundukları parasız eğitim talebinin devletemaddi bir yük getireceğini savunabilecek kadararsızlaştı. Hak olan bir talebi, külfet olarak görmekancak bu tarz, öğrencilerden uzak bir yaşam süren,Jaguarlı arabalarla toplantılara giden bir temsilcitarafından söylenebilir.

Açıklamasını “Biz öğrenci konseyi olaraköğrencilerin sorunlarını doğru bir yoldan iletmiştik.Devletin üst komiteleriyle oturarak öğrencilerinsorunlarını olumlu bir şekilde iletiyoruz. Bunututuklanan öğrenciler doğru bir üslupla yapmadılar.Doğru bir üslup sonuçların daha olumlu olmasınısağlıyor. Bu adım için başbakanımıza çok teşekkürediyoruz” diye devam ettiren sözde temsilciAğaoğlu, parasız ve anadilde eğitim talebindebulundukları için tutuklanan 800’e yakın öğrenciyide hak alma yollarını bilmemekle suçladı.

Kendince siyasi yorumlar yapan sözde temsilci,öğrencilerin tutuklanmasını meşru göstermeyeçalışmanın yanında, her fırsatta muhalif öğrencilere

kin kusan dinci parti şefine de şükranlarını sundu.

Rektörlerin ticarethane hevesleri

Akademisyen cübbesi giymiş rektörlerin,harçların kaldırılmasına ilişkin düşünceleri iseüniversiteleri birer ticarethane gibi işletmeheveslerini gözler önüne serdi. Eskişehir ÜniversitesiRektörü Prof. Dr. Davut Aydın, “Kredi, burs, cariharcamalarının finansmanı kısaca yeni anlayışla,rektör seçimleri, yönetim biçimlerinin yenidenyapılandırılması ve buna bağlı olarak finansmanmodellerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.Bizim döner sermayeyi şirkete dönüştürmekistiyoruz” sözleri ile üniversitelerin sermayeyepeşkeş çekilmesi konusunda adeta hükümete fikirverdi.

Öğrencilerin ihtiyaçlarının ticari yerlerdenkarşılanacağı üzerine açıklama yapan GalatasarayÜniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ethem Tolga ise“Devletin, o paranın yerini doldurması lazım”diyerek hükümete rant kapısının korunmasıgerektiğini hatırlattı.

Parasız eğitim için mücadeleye!

Üniversitelerin her geçen gün daha daparalılaştığı bir dönemde, büyük kar alanlarındanbiri olan harçların kaldırılacağı haberi yalandanibarettir. Olabilecek herhangi bir hak gasbına karşıise tüm ilerici-devrimci kamuoyunun hazır olmasıgerekmektedir. Zira bu tarz haberlerin arkasındanyeni saldırıların gündeme gelmesi olasıdır. İşçi veemekçilerinin kıdem tazminatı hakkının gasbını dahisüslü haberlerle veren medyanın öğrencilere yönelikhak gasplarını da bu şekilde vermesi şaşırtıcıdeğildir.

Yeni dönemde üniversiteleri ve üniversiteöğrencilerine dönük artacak olan saldırılarıpüskürtebilmenin tek yolu ise birleşik, kitlesel,militan bir devrimci gençlik mücadelesiyükseltmekten geçmektedir.

Sermayenin yeni yalanı: Harçlar kalkıyor!

Page 25: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Gençlik Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012..

YÖK disiplin yönetmeliği değişir mi?

Sermaye hükümeti AKP’nin “ileri demokrasi”iddialarıyla baskı yasalarını maskelemeye çalıştığıbugünlerde sıra üniversitelere geldi. İddialara göreYüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) Öğrenci DisiplinYönetmeliği tamamen yenileniyor!

İlk olarak 1982 yılında yayınlanan yönetmelik 12Eylül askeri darbesiyle yaratılan baskının üniversitelerayağında gençliği kontrol etmek için konmuş ağır cezamaddeleri taşıyordu. “1980 darbesi sonrasında üniversiteöğrencilerini disiplin altına almak amacıyla” çıkartıldığıkabul edilen yönetmeliğe “daha demokratik ve özgür biriçerik” kazandırılacağı söyleniyor.

Yeni yönetmelikle pankart asmak, afiş yapmak,bildiri dağıtmak, siyasi parti propagandası yapmak, şarkısöylemek, enstrüman çalmak gibi en temel hakların artık‘demokratik hak’ sayılacağı savunuluyor.

YÖK başkanından “özgürlük” yalanları

Sermaye hükümetinin yeni eğitim döneminiyönetmelik değişikliğiyle açma iddiaları üzerine konuşanYÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, öğrencilerinkendilerini daha özgür ifade edebileceği yönetmelik içinçalıştıklarını iddia etti. Çetinsaya, yönetmelikte ‘çokkomik’ olarak adlandırılacak cezalar olduğunu vebunların zaman zaman üniversite yönetimleri tarafındanuygulanmasıyla ilgili üzüntü duyduğunu söyledi. Timsahgözyaşları döken Çetinsaya tüm sorumlululuğu ‘çokkomik’ cezalar barındıran yönetmeliğe atsa da oyönetmeliğin okul yönetimleri kullanmadığı süreceanlamsız olduğu biliniyor. Kaldı ki yönetmelikteolmayan cezalar bile üniversite yönetimleri tarafındandevreye sokulmakta, öğrencilerin en temel demokratikhak ve özgürlükleri tırpanlanmaktadır.

Çetinsaya’nın bahsettiği “daha demokratik ve özgür”yönetmelikte gerçekte düzene itiraz etmeyen ve onunicazet alanını kabul edecek sınırlar ifade edilmektedir.Bu oyun daha önce de üniversitelerde oynanmış,onyılların fiili meşru kazanımları olan afiş asmahakkının, rektör izni olması şartıyla’ “özgürce”yapılabileceği üniversite öğrencilerinin önüne konmuştu.

“İçebileceğinden fazla ayran taşımak”, “ideolojikhalay çekmek” ‘komik’ ceza gerekçeleri olsa da aslındasermayenin azgın baskı ve terörünü ifade etmektedir.Yargının bile ceza veremediği dosyalardan kaynaklıüniversitelerde bir yıl veya bir dönem uzaklaştırma gibiağır cezalar verildiği gerçeği orta yerde duruyor. Keyfibaskı ve terörün en temel hukuk kurallarını dahiçiğneyerek hayata geçirildiği bir dönemde yüzlerceöğrenci tutukluyken, bahsedilen ‘özgürlük’ ise koca biryalandan ibaret olmaktan öte bir anlam taşımıyor.

Yeni manevralar devrede

Üniversiteli gençliğin biriken öfkesini baskımekanizmalarıyla kırmaya çalışan sermaye devleti yenimanevralarını arka arkaya devreye sokuyor. Yönetmelikdeğişikliği haberlerinin servis edildiği günlerde YÖKtarafından üniversitelere yazılar iletilerek geçtiğimiz yılçıkarılan öğrenci affının hala kullanıma açık olduğu veokula dönmek isteyen öğrencilerin işlemini yaptıktansonraki dönem okula dönebileceği belirtiliyor.

Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin değiştirileceğivaatlerini sayanlar diğer yandan üniversiteleri ticariişletmelere çeviriyorlar. Binlerce öğrenci için çıkarılankeyfi cezaları gölgelemeye çalışan bu adımlar karşısındamücadeleyi yükseltmeden hiç bir hak kazanılamaz.

ekimgencligi.net

Hacettepe Üniversitesi yönetiminin devrimci ve yurtsever öğrenciler hakkında geçen dönem açtığısoruşturmalar yaz döneminde cezaya dönüştü.

Atatürk İlke ve İnkılapları dersinde ırkçı bir akademisyenin saldırgan üslup ve tavrı üzerinedüşüncelerini ve kimliklerini savunan devrimci ve yurtsever öğrenciler hakkında açılan soruşturmalarsonuçlandı. Bu olayla ilgili, aralarında Ekim Gençliği okurlarının da olduğu 5 öğrenci hakkında açılandava sürerken 2 öğrenci için idari soruşturma sonuçlandırıldı. Biri Ekim Gençliği okuru olan 2 öğrenci 1ay okuldan uzaklaştırma cezası aldı. Diğer öğrenciler hakkında verilecek karar için ise adli soruşturmanınsonuçlanmasının bekleneceği belirtiliyor.

Diğer yandan yine DTCF’deki faşist saldırının ardından gerçekleşen toplu çıkış ile ilgili HacettepeÜniversitesi tarafından açılan soruşturma sonucu 1 Ekim Gençliği okuruna “öğrencilik onurunayakışmayan davranışlarda bulunmak” gerekçesiyle ‘uyarı’ cezası verildi.

Ekim Gençliği / Ankara

Beytepe’de ceza terörü

Devrimci liselilerepolis tehdidi

İstanbul’da Esenyurt bölgesindeki liselerdefaaliyet yürüten devrimci liseliler, polisinajanlaştırma girişimleri ve tehditleriyle karşıkarşıya kaldılar.

Devrimci liselilerin ailelerine ulaşarak baskıkurmaya çalışan polis, Liselilerin Sesi ve Ekim

Gençliği okuru 2 devrimci liselinin aileleriniarayarak “Terörle Mücadele’den arıyoruz.Çocuklarınız hakkında görüşmemiz gerekiyor.Gelmezseniz tutuklanacaklar, eğer gelmezsenizzorla getiririz” gibi sözlerle tehdit ettiler.

“Çocuğunuzun geleceği söz konusu” diyerekailelere ajanlık teklif eden polislerin bu saldırısısonuç üretmedi.

Esenyurt Devrimci Liseliler Birliği (DLB),aileler kullanılarak devrimci liseliler üzerindebaskı kurulmak istenmesine ilişkin yazılı açıklamayaptı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Sermaye devleti içerde ve dışarda savaş ve

saldırganlık politikalarını yürütürken bir taraftanda milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamını dahada köleleştirip, bir avuç asalağın çıkarı içinmilyonların yoksulluğunu derinleştiriyor. Vesermaye devleti de çok iyi biliyor ki, bu kokuşmuşdüzene karşı işçi ve emekçiler er yada geç başkaldırıp hesap soracak.

Bu korkudandır ki başta ilerici ve devrimcilerolmak üzere emekçilerin tamamı üzerinde baskıyıarttırmayı kendisine görev ediniyor. Binlerceilericiyi, devrimci ve yurtseveri tutuklarken polisterörünü de devreye sokarak kirli yöntemleriniifşa ediyor.

Bu düzenin çürümüşlüğüne, yozluğuna karşıduran emekçilere yönelik bilindik polisyöntemlerinden biri kendi yasalarını daçiğneyerek yürüttüğü tehdit veya ajanlaştırmayöntemidir.

Bizler liseli genç devrimciler olarak polisin bukirli oyunlarıyla dün de karşı karşıya kaldık, bugün de kaşılaşmaya devam ediyoruz. Bizleri,ailelerimizi tehdit ederek yıldırabileceklerinisanıyorlar.

Bu aşağılık yöntemleriyle sermayenin polisibölgemizde bir kez daha Liselilerin Sesi ve EkimGençliği okurlarına yöneldi. 2 arkadaşımızın ailesiaranarak ‘Terörle Mücadeleden arıyoruz.Çocuklarınız hakkında görüşmemiz gerekiyor.Gelmezseniz tutuklanacaklar, eğer gelmezsenizzorla getiririz’ gibi sözlerle tehdit ediliyor.İlerleyen aşamada da ‘çocuğunuzun geleceği sözkonusu’ denerek ajanlaşma teklif ediliyor.

Bir çok kez bu yönteme başvuranlar herdefasında devrimci iradeye çarparak deşifreoldular. Bu kez de Liselilerin Sesi ve Ekim Gençliğiokurlarına yönelik bu saldırılarında devrimciiradeye çarpacaklar.

Çürümüş, kirli yöntemleriyle haklı ve meşrumücadelemizi yok edemediler, edemeyecekler.Liselilerin sesi yükselmeye, bu çürümüş düzenekarşı mücadeleyi büyütmeye dünden daha güçlüolarak devam edecek.

Baskılar bizi yıldıramaz!

Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!

Esenyurt DLB

Page 26: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Melek Karaaslan geçen hafta çifte sömürü düzenitarafından katledildi. Henüz çocukken cehennemedönüştürülen yaşamı söndürüldü. Dünyaya ilkgözlerini açtığında belki de güzel düşlerle ailesiMelek ismini koymuştu ona. Ama acımasız sömürüdüzeni ona güzel olan hiçbir şey vermedi. Ondanbahar güneşlerini, çocuklarının gülücüklerini, kendiçocukluğunu, mutluluğunu, geleceğini, aklını,bedenini, en son umut ışığını, yani yaşamını veböylece her şeyini çaldılar.

Melek’in dramatik yaşam öyküsü ailesinin ondan6 ay haber alamamasının ardından gün yüzüne çıktı.Polis Melek’i iki büklüm bir şekilde tuvaletebağlanmış, açlıktan ölmek üzereyken buluyor.Gördüğü işkence yüzünden yaraları kurtlanmış, 30kilo’ya düşerek bir deri bir kemiğe dönmüş.

Melek 16 yaşında evlendirilmiş. O gündenitibaren kocasından, kayınpederinden vekayınvalidesinden sürekli işkence görmüş. 18’indenönce hamile kalmış. Hamileyken dövülmüş. Yaşadığı(nasıl yaşamak denebilirse) Ağrı’da -30 derecedesokağa atılmış. Akıl sağlığını yitirmiş, hem fizikselhem de psikolojik olarak aldığı ağır yaralarla tümbedeni sakatlanmış. Perişan ve çaresiz. Kucağındaölü bebeğiyle evine gittiğinde ailesi tarafındankocasının evine geri yollanmış.

Bu aradan geçen 6 yıl boyunca Melek’in neleryaşadığını anlamak için hastanedeki görüntülerine,fotoğraflarına bakın. Yalnızca gözlerine bakın yeter.İnsanlık dışı zorbalığın ve vahşetin, 10 yıl sürenzindan yaşamının tahribatı gözlerine işlenmiş adeta.Bakışları her şeyi anlatıyor ‘insana’. Yaşarkenöldürülmüş bir kadının karşılık bulamadığı sessizimdat çığlıkları donmuş kalmış gözlerinde.

Mahmure Karakule’nin öyküsü de yaşamı datıpkı Melek’inki gibi. İstanbul’da 13 yaşındaevlendirilen, sürekli kocası tarafından işkence gören,iki çocuk dünyaya getiren Mahmure’nin öyküsü kısave acı. Mahmure’yi de geçtiğimiz günlerde imamnikahlı kocası 47 yerinden bıçaklayarak öldürdü. VeMahmure 19 yaşında kaldı.

Zahide’nin öyküsü de çarpıcı bir örnektir.İstanbul’da yaşayan Zahide Feyzioğlu kendisinisürekli dövdüğü için kocasından şikayetçi olmuş.Polis Zahide’yi sığınma evine, çocuklarını dayakınlarının yanına yerleştirmiş. 7 aylık bebeğinigörmeye giden Zahide ile karşılaşan kocası boğazınıkeserek onu katletmiş.

Bu yalnızca Melek’in, Mahmure’nin ya daZahide’nin değil, tüm kadınların öyküsüdür;Güldünyalar’ın, Ayşe Paşalılar’ın ve nice isimsizkadının öyküsü...

Sermaye devletinin kadının bedenine veyaşamına yönelik sistematik saldırıları hızlanırkenMelek’in ve güya devletin koruması altındaykenkocaları, sevgilileri tarafından hunharca katledilenkadınların haberleri yaşamlarımızın tam ortasınadüştü. Bu saldırılar sermaye düzeninin kadınlar içinhazırladığı karanlık geleceğe dair önemli ipuçlarıveriyor. Geleneklerin, dinin ve toplumsal değeryargılarının ağır baskısı altında ezilen, aşağılanan,çalışma yaşamında emeği azgınca sömürülenkadınların kölelik zincirlerine eğitim reformu vekürtaj yasağı ile yeni halkalar ekleniyor.

Ekonomik-sosyal yıkımı, Ortaçağ’dan kalmagerici ideolojik saldırılar tamamlıyor. Kadına yönelikfiziki şiddet dinci-gerici sermaye uşağı AKP iktidarıdöneminde tamamen dizginlerinden boşalmışdurumdadır.

Peki suçlu kim? Bedensel ve zihinsel olarak sakatbırakılmış Melek’in perişan, çaresiz durumunarağmen kocasının evine geri yollayan, onu ufacıkyaşında evlendiren ailesi mi? Yoksa ona bu işkenceyisistematik olarak uygulayan kocası ve onun ailesimi? Mahmure’yi acımasızca katleden kocası mısuçlu?

Sermaye iktidarı eşitsizliği ve ayrımcılığı yerleşikhale getirerek kadının toplumsal yaşamdaki ikincilkonumunu daha da derinleştirmenin, kadınlarınkazanılmış haklarını yok etmenin peşindedir.Gelenek-göreneklerle, töreyle, şiddetle, emeksömürüsünü, ayrımcılığı ve aşağılanmayı, ezilmişliğiağırlaştıran politikalarla dünden bugüne kadınüzerindeki çifte sömürü en ağır biçimlerde sürdü.

O halde suçlu eşlerini, kardeşlerini bıçaklayanlar,kurşunlayanlar mıdır? Kapitalizmin yapısal veçözümsüz krizleri derinleştikçe artan sömürükarşısında hakları için mücadele yolunu seçmeyenişçiler umutsuzluğun ve karamsarlığın etkisi altındakötürümleştirilmiştir. Emekçi kitlelerin içindebulundukları yoksulluğa ve yoksunluğa karşıörgütsüz ve doğallığında savunmasız olmalarıfarkına varmadan sermayenin hegemonyası altınagirmelerini ve çaresizliği, çaresizlik de insanıinsanlıktan çıkaran psikolojik sorunları, davranışlarıdoğurmaktadır.

Bu vahşi cinayetlerin, kadına yönelik cinselistismarın, tecavüzün, şiddetin tek faili vardır. O daişçi sınıfını sömürerek esareti altına alan, yüzlerceyıllık gerici tortuyla beslenmiş egemen ideolojiylezihinleri zehirleyen ve kadınları hem cinsel, hemsınıfsal, hem ulusal baskı ile ezen kapitalistzorbalıktır.

Bugün binlerce kadın duvarları sayısız engellerleörülmüş bir zindan yaşamına mahkum edilmektedir.Dini referanslar eşliğinde ev işlerinin ve çocukbakımının ağır yükü altında eve hapsedilmek kadınıntoplumsal misyonu ve rolü olarak kabul ettirilmeye,kanıksatılmaya çalışılıyor. Kadının yüzlerce yıllıkköleliği kapitalizm koşullarında ‘özgürce’ devamediyor.

Köhne düzenlerini aklamaya çalışacak, ideolojiktahakkümlerini güçlendirecek kampanyalarla kadınıntarihsel sömürüsüne neden olan egemen sınıfgerçeklerin üzerini örtmeye, kendi uğursuzmisyonunu gizlemeye çalışıyor. Yoksa süreklikatledilen, baskı gören, ötekileştirilen, yaşamındışına itilen, sosyal-ekonomik eğitim hakkıellerinden çekip alınan kadınları umursadıkları bileyok.

Kadın cinayetleri sıklaşırken sermayehükümetinin aldığı önlem kadının sosyal-ekonomikhaklarını düzeltmek midir? Hayır! Kadına yönelikşiddetle ilgili farkındalık yaratmak ve sağlıkhizmetlerinin sunumu için kimlere görevverilmektedir, sosyal hizmet uzmanlarına mı? Hayır,din görevlilerine!

Din dün olduğu gibi bugün de özel mülkiyet

düzeninin bekası için kadının tarihsel ezilmişliğininideolojik dayanağıdır. Dinin ahlaki değerler sistemikadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti daha daderinleştirir. Çünkü dinde kadının özgürlüğü veeşitliği olgusuna yer yoktur. Erkeğe itaat ve hizmetetmeye razı olmayan her kadın bir çatışmanın içindekendini bulur. Kadının daha az şiddet görmesi içindüzenin çizdiği toplumsal role harfiyen uygunhareket zorunda olması bunun en açık örneklerindenbiridir. Yapılan pek çok araştırma, çalışma yaşamınakatılan ya da üniversite mezunu kadınların şiddetgörme oranlarının daha yüksek olduğunusöylemektedir.

Kadının eve hapsedilmesini ya da üretimeçekilmesini bir avuç sömürücü asalağın dönemselçıkarları, politikaları ve kârı belirliyor. İşçi sınıfınayönelik kapsamlı yıkımın bir parçası olarak emekçikadının toplumsal yaşamda ve çalışma yaşamındakazanılmış hakları bir bütün olarak yok edilmeyeçalışılıyor. Ev işleri ve çocuk bakımı-hasta bakımıtümüyle kadınların omuzlarına yükleniyor. Böylecesermaye devletinin karşılaması gereken sosyalhizmetler milyonlarca kadının bir arı misali gecegündüz çalışmasıyla karşılanıyor. Kapitalistler kadınemeğini bu şekilde de sömürerek ciddi bir kâr eldeediyorlar. Kadınlar fabrikalarda ve atölyelerdepatronların eşitsiz politikalarıyla, ağır, ucuz,sendikasız, sigortasız ve sosyal haklardan yoksunçalışma koşullarıyla sömürülüyorlar. Öte yandankadınların işsizlik oranı da giderek artıyor.

Toplumun üzerindeki egemen ideolojinin gericitahribatı ancak devrimci bir sınıf hareketi ile kadınıneşitlik ve özgürlük mücadelesi güçlendirilerekkırılabilir. Kadınların yaşamında derin izler bırakantüm acılar ve yaralar ancak bu şekilde sarılabilir. Venihayetinde, sosyalist bir toplumsal düzen ilekadınların tüm hakları güvene altına alınacaktır.

Y. Kaya

Kadın26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Kapitalist düzenin kadın düşmanlığıdurmak bilmiyor!

Page 27: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Avrupa Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Burjuvazi asalak bir sınıf,

kapitalizm bir israf düzenidir!

Milyonlarca insan, kısa bir süre önce, bir ayı aşkınbir zaman boyunca Polonya ve Ukrayna’dadüzenlenen Avrupa Futbol Şampiyonası ilesersemletildi. Her biri milyonlarca dolar ve euroyamal olan futbol karşılaşmaları ve sonuçları, neredeyseher şeyin önüne geçip, dünyanın her yerinde enönemli gündemlerden biri oldu. Günlerce futbollayatılıp kalkıldı. Yüzbinlerce futbol fanatiği pahalı-ucuz demeden elinde avucunda ne kadar para varsamaç biletlerine, yiyeceğe, alkole ve eğlence yerlerineyatırarak tüketti. Böylece kapitalizm denen tüketimtoplumuna kendi cephelerinden hatırı sayılır bir katkıyapmış oldular.

Şampiyonanın yapıldığı ülkelere gitme şansıbulanları ve gidemeyenleri ile insanlar bu sürezarfında küresel krizi, sömürüyü, işsizliği, açlığı,yoksulluğu, futbol sahalarına inen ırkçılığı ve savaşıadeta unuttular. İki başka lafın ardından, mutlakafutbol kouşulur oldu. Nihayetinde bu şampiyona sonaerdi.

Bu kez devreye Londra Olimpiyatları girmişbulunuyor. Şimdi de tüm gözler LondraOlimpiyatları'nda. Milyonlarca insan bu kez de adetauyuşturulmuş biçimde, her yerde varlığınımilyonlarca işçi ve emekçinin katmerli biçimdesömürülmesine, geri ve yoksul ülkelerinyağmalanmasına, işsizliğe, açlığa ve yoksulluğamahkum edilmesine borçlu olan kapitalizmin beşiği,“güneş batmayan ülke” İngiltere’deki sadece açılıştöreni 27 milyon Sterlin’e mal olan ihtişamlı törenleriizliyor.

Kapitalizm ilk kez İngililtere’nin rahmindedöllendi. İnsanlık sömürüyü, sömürgeciliğ ve köleticaretini ilk kez bir an önce zengin olma hırsı ileyanıp tutuşan aç gözlü İngiliz tacirlerinden, denizkorsanlarından ve acımasız köle sahiplerindenöğrendi. Döne döne Hindistan’dan Afrika’ya,Avrupa’dan Amerika’ya, büyük seferler düzenlediler.Uygarlık ve uygarlaştırma aşağılık yalanı ile kandökücülüğü ve katliamcılığı ilk kez onlar tattırdılarişgal ettikleri toprakların gerçek sahipleri olan yerlihalklara.

Yerli halkların dilinde onların adı “beyaz adam”dı.İşte bu “beyaz adamalar” ilk iş olarak, bu kendikendilerine yaşayan halkların “zengin tarih vekültürlerine” saldırdılar, adeta toprağa gömüp,unutturdular. Sömürgeciliğin tunç yasası “Kan vekılıç”tı, onlar da buna başvurdular. Yerli halklarıkılıçtan geçirdiler. Ardından tüm zenginlikllerine elkoydular. Yani, İngiltere'si, Amerika'sı, Hollanda'sı,Almanya'sı, Belçika'sı ile tüm tarihe adını sömürgeciolarak yazdıran devletler, bugünkü tümzenginliklerini, işgal ettikleri ülkelerin ilk ve gerçeksahipleri olan yerli halkların kemik yığınlarıüzerinden elde etmişlerdir.

Şimdi, en başta olimpiyata ev sahipliği yapanİngiliz sömürgecileri olmak üzere, dünyamızın bu ilkbeyaz adamaları, emperyalistler, varlığını bir yanıylada kan ve kılıca borçlu oldukları geçmişleriniunuttururcasına, bu kez, 21. yüzyılın teknolojisini deçok iyi kullnarak, gerçekten de göz kamaştırıcıgösteriler yapıyorlar. Acı olan, tüm bunların zenginbir tarih ve kültüre sahip oldukları övgüleri eşliğinde

yapılıyor olmasıdır. Aslında aynı şeyleri yapıyorlar. Dün yeni ve

keşfedilmemeiş topraklara deniz aşrı büyük seferlerdüzenliyorlardı, ayak bastıkları bu toprakların altı üstüdemeden yağmalıyor, büyük servetlerle geri dönüyor,kurdukları imparatorlukların, Buckhingham Sarayıgibi debdebeli saraylarında ihtişamlı törenlerdüzenliyorlardı. Bugün ise özel olarak inşa ettikleristadyumlarda ihtişamlı törenler düzenleyip, insanlığıuyutuyorlar.

Emperyalist sömürü ve yağma bugün de var.Ülkeler bugün de döne döne işgal ediliyor,zenginliklerine el konup, sınırsız biçimdeyağmalanıyor. İngiliz'i, Amarikalı'sı ile emperyalistsömürgeciler, günümüzde klasik sömürgecilikdönemindekini fersah fersah geride bırakan birzenginliğin üzerinde oturuyorlar.

Dün sadece kılıç ve karbina silahı kullanıyorlardı,şimdi çağın en gelişmiş modern silahlarını kullanarakinsanlığa boyun eğdirmeye çalışıyorlar. Dün çıplakzora ve doğrudan işgal yöntemine dayanılarak sömürüve yağma yapılıyordu, bugün yeni sömürgecilik, yenisömürü biçimleri devreye sokulmuş bulunuyor.Teknoloji çok değişti, dünyanın keşfedilmemiştoprağı kalmadı. Dünya çok küçüldü. İnsanlığısersemletmek ve uyuşturmak için fazla çabaya gerekyok, zira dev propaganda aygıtları var.

Rekabet adına, yarış adına çoğu genç insanlartıklım tıklım dolu spor alanlarında yarıştırılıyor.Madalya almak uğruna sonu olmayan bir koşununiçine sokuluyorlar. Kendileri için değil, ihtişamlıgösteriler düzenleyen zengin ülkeler içinyarıştırılıyorlar. Tüm yeteneklerini asalak burjuvalar

daha bir zengin olsun diye harcıyorlar. Eskiden kâr getiren başka alanlar vardı.

Günümüzde bilinenlerin yanısıra, her geçen gün dahada gelişen bir spor endüstrisi var. Bu sahada faaliyetgösteren büyük spor şirketleri var. Fuhuş veuyuşturucu sektörü ile birlikte, en karlı sektör olarakiş görüyorlar. Gerçek şudur ki, spor endüstrisigünümüzün en kârlı pazarlarından biridir. Dünyanınisimli-isimsiz yetenekli-yeteneksiz tüm sporcuları dabu sektörde çalışan birer ücretli köledirler.

Dünyanın işçi ve emekçileri sömürüyle, dur durakbilmeyen baskılarla, küresel krizle birlikte tam birkabusa dönüşen işsizlikle, açlık ve yoksullukla,insanlığı kırıp geçren hastalıklarla boğuşurken,kapitalizm denen sömürü ve yağma düzeni ha bireturnuvalar düzenliyor. Üç-dört yılda bir milyonlarharcanıp büyük spor kompleksleri yapılıyor. Kuşkuyoktur ki, bu turnuvaların hepsi de dünyadakiyoksulların açlık ve yoksulluğunu giderecek derecedebir masrafa mal oluyor.

Burjuvazi asalak bir sınıftır. Kapitalizm de aynızamanda bir israf, bir tüketim toplumudur. Deyimuygunsa insanlığın sırtındaki asalak bir tümördür.İnsanlık bu asalak urdan kurtulmadıkça, bu uru birdaha ürememek üzere kökten kesip atmadıkçasömürüden, açlık ve yoksulluktan kurtulamayacak, acıçekmeye devam edecektir.

İnsanlığın acılarına sadece ve sadece işçi sınıfı sonverebilir. İnsanlığın kurtuluşu bu melanetlerinolmadığı sosyalizmdedir. Ve onu kurtuluşa sadece vesadece işçi sınıfı taşıyabilir.

Enternasyonal-İnfo

“Ödemek istemeyenler”den eylem

Kapitalist krizin etkilerinin kitlesel işsizlik, hayat pahalılığı ve sosyal yıkım saldırılarıyla görüldüğüİspanya’da, paralı otoyol geçişlerine yapılan yüzde 7,5’lik zam protesto edildi. İspanya genelinde geçerliolacak zam, özellikle Barcelona kentinde eylemlere neden oldu.

AP-7 otoyolunda toplanan çok sayıda araç sahibi, gişelere geldiğinde “ödemek istemiyorum” diyerek,eylem yaptı. Yaklaşık bir saat süren eylemden dolayı otoyolda uzun kuyruklar oluştu.

İspanya Ulusal İstatistik Enstitüsü’ne bağlı araştırma şirketi EPA tarafından yapılan açıklamada, 2012’ninikinci çeyreği itibariyle İspanya’daki işsiz sayısı 5 milyon 639 bin 100 olarak verildi. Bu aşağı yukarı her dörtkişiden birinin iş aradığı anlamına geliyor.

Avrupa Birliği ülkeleri arasında işsizliğin en fazla olduğu ülke olan İspanya’da işsiz sayısında yeni bir rekorkırıldı. Aktif nüfusun yüzde 24,63’ü işsiz olarak gösterilen İspanya’da, 1 milyon 737 bin 600 ailenin tümbireylerinin işsiz olduğu kaydedildi. Verilen rakamlarda, 2012’nin ilk çeyreğine oranla ikinci çeyrekte 9 bin300 daha fazla ailenin işsiz kaldığı görüldü.

Page 28: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Kültür-sanat28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

9. Mamak Kültür-Sanat Festivali Hazırlık Komitesi sözcüsüyle konuştuk...

“İşçilerin birliği halkların kardeşliği!”

- Mamak Kültür-Sanat Festivali’nin geçmiştenbugüne gelişimini anlatabilir misiniz?

Hazırlık Komitesi Sözcüsü: Çalışma yaptığımızbölge geçmişten beri ilerici olarak bilinen, emekçilerinyoğun olarak oturduğu, bundan kaynaklı sisteminsaldırılarını derinden hisseden ve özel olarakyozlaştırılmaya çalışılan bir bölge. 9 yıl önce İşçi KültürEvleri olarak mahalledeki işçi-emekçi ve gençlerle busorunu tartışarak “Yoksulluğa mahkum yozlaşmayateslim olmayacağız” şiarıyla bir kampanya örgütledik.İki ay boyunca binlerce emekçiyle sorunları yüz yüzetartışarak, emekçileri taraflaştırmaya çalıştık.Kampanyanın sonunda ise sistemin gerici, bireyci, yozkültürüne karşı, devrimci kültür-sanatı temsil etmeiddiasıyla ilk festivalimizi gerçekleştirdik. İlkfestivalimizin son gününde Mamaklı emekçilerin yenibir mücadele mevzisi olarak Mamak İşçi-Gençlik KültürEvi’nin açılışını gerçekleştirdik. İlerleyen yıllardayoksulluğa ve yozlaşmaya karşı çalışmalarımız farklıaraçlarla devam ederken, festivalleri her yıl öne çıkangündemler etrafında örgütlemeye devam ettik. Festivalprogramlarında özel olarak kendi kültür-sanatçalışmalarımızı sergilerken, bir yandan da festivaledestek sunabilecek ilerici, aydın ve sanatçıların katkısınıörgütledik. 9. festivale gelene kadar kültürü, sanatıparayla alınıp satılabilen, sadece izlenebilen bir metahaline getirilmesine karşı alternatif devrimci kültür sanatıyaratmaya çalıştık ve bunları emekçilerle birlikte üretip,yine emekçilere sunduk. 9 yıl önce devrimci kültür sanatmücadelesinde attığımız mütevazi adım, Mamak’tabinlerce insanın desteklediği ve katıldığı büyük birkardeşlik sofrasına dönüştü, yeni bir mücadele mevzisihaline geldi.

Festival çalışmalarımızın öncesinde ve sonrasındabirçok kez sermaye devletinin saldırılarına maruz kaldık.Kimi zaman festivalimiz yasaklanmaya, kimi zamanKültür Evi çalışanları gözaltı ve tutuklamalarlayıldırılmaya çalışıldı. Bunlardan sonuç alamayıncaemekçilerin festivale katılımları engellenmeye,provokasyonlar yaratılmaya çalışıldı. Ancak busaldırılarında başarılı olamadılar. İşçilerin, emekçilerinve gençlerin desteğiyle bu mevziyi daha dagüçlendirerek bugünlere getirdik.

- Mamak Kültür Sanat Festivali’nin bu yılki gündeminianlatır mısınız?

Hazırlık Komitesi Sözcüsü: Bu yılki festivali“İşçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarıyla örgütledik.Gündemde olan ve başta Ortadoğu halkları olmak üzeredünya halklarını tehdit eden emperyalist savaş veişgallere karşı halkların kardeşliği şiarını daha güçlühaykırmak bugün için yakıcı bir ihtiyaç. Aynı zamandakapitalizmin işçi sınıfına dayattığı kölelik koşulları,dizginsiz sömürü ve yoksulluk her geçen gün ağırlaşıyor.Türkiye’de de işçi sınıfının kazanılmış haklarına dönüksaldırı yasaları peşi sıra meclisten geçiyor ya da sıradabekletiliyor. Başta kıdem tazminatı hakkının gaspı olmaküzere, özel istihdam büroları, bölgesel asgari ücret gibisaldırılar, emekçileri tehdit eden ciddi saldırılardurumunda. Yoksulluk ve sömürü koşullarınınağırlaşmasıyla birlikte yozlaşma, bireycileşme, gericilikde emekçilerin yaşamına daha fazla hakim olmayabaşlıyor. Bu saldırılara karşı durabilmek işçi sınıfınınbirliğinin sağlanabilmesinden geçmektedir. Bu yılki

festivalimizi bu bakış açısı ve şiarla örgütlüyoruz. İşçi veemekçileri kendi yaşamları ve gelecekleri içinörgütlenmeye, mücadele etmeye çağırıyoruz.

- 9. Mamak Kültür Sanat Festivali’nin programı vehazırlık sürecinden bahseder misiniz?

Hazırlık Komitesi Sözcüsü: Aylar öncesindenKültür Evi çalışanları ve festivale destek verenemekçilerin katılımıyla festival hazırlık komitesioluşturduk. Hazırlık komitesi, festivalin bu yılkigündemi, şiarı, katılacak sanatçılar, hangi günleryapılacağına dair yürütülen kolektif tartışmalarlaçalışmalarına başladı. Bu çerçevede festival tanıtımbülteni, afişler, el ilanları hazırlandı. Festivalimize destekolmak isteyen aydınlarla, sanatçılarla, sendikacılarla,akademisyenlerle görüşülerek mevcut programoluşturuldu. Programın netleşmesiyle birlikte bölgehazırlık komiteleri oluşturuldu. 5 bin bülten, 10 bin elilanı emekçilerin kapıları tek tek çalınarak dağıtıldı. İşçiservis güzergahlarında yapılan dağıtımlardan açtığımızstantlara kadar yaygın bir çağrı yapıldı. Emekçilerle yüzyüze gelinerek festival gündemleri ve programı anlatıldı.Suriye’deki savaş tehdidinden, Kürt halkına yönelik

saldırılar, işçi sınıfına yönelik saldırılardan en sonMalatya’da Alevi emekçilere dönük saldırılara, 4+4+4yasasından gecekondu yıkımlarına kadar pek çokgündem emekçilerle tartışılmış oldu. Gerici, bireyci, yozburjuva kültürüne karşı devrimci kültür sanatmücadelesine destek çağrısı güçlü bir tarzda işlendi.Haftalardır Mamaklı emekçiler, deyim uygunsakafalarını çevirdikleri her yerde festival ile karşılaşmışoldular. Binlerce afiş, onlarca pankart, radyo yayınları ilefestivale çağrımızı güçlendirdik.

Bir yandan dağıtımlarımız, çağrılarımız sürerken biryandan da Kültür Evi’ndeki sanat çalışmalarımız devametti. Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu türkülerive marşlarıyla, Şiir Topluluğu kavga şiirleriyle, TiyatroTopluluğu emekçilerin karşı karşıya kaldıkları saldırılarıteşhir eden oyunlarıyla festivaldeki yerini alacak. 3 günboyunca Erdal Beyazgül, Deniz Arslanbaş, DoğukanKaya, Yavuz Canpolat, Malik İnci türküleriyle sahnedeolacak. Can Şenliği oyuncuları “Laz Marks” oyunuyla,Ve Sanat Tiyatro Atölyesi üretimleriyle yer alacak. ŞairMehmet Özer şiirleri ve belgesel gösterimiyle festivaledestek sunacak. Sendikacılardan kurumlara, direnişçiişçilerden akademisyenlere kadar birçok kişi ve kurumunkonuşmacı olarak katılacağı festivalde belgeselgösterimleri ve devrim şehitleri için hazırlanan anmaprogramı da olacak. Ayrıca festivalin Hacı Bektaş-i VeliParkı’nda gerçekleştirilecek programları dışındaCumartesi günü saat 16.00’da, İşçi Kültür Evi’ndeliselilere yönelik film gösterimi ve söyleşigerçekleştirilecek. 5 Ağustos Pazar günü saat 16.00’dayine İşçi Kültür Evi’nde, TOGO işçileri ve GaziÜniversitesi’nden bir akademisyenin katılımıyla işçisöyleşisi gerçekleştirilecek.

Festival alanında hiçbir teknik aksaklık yaşanmamasıiçin yine komiteler oluşturuldu. Sahne ekibindensunuculara, teknik ekipten stant ekibine kadar festivalalanının tüm ihtiyaçları kolektif çabayla sağlanacak.

- Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?Hazırlık Komitesi Sözcüsü: Tüm Mamaklı işçi ve

emekçileri “Yeni bir dünya yeni bir kültür” için,yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı yükselttiğimiz bayrağısahiplenmeye çağırıyor, festivalimize bekliyoruz!

Kızıl Bayrak / Ankara

Ankara Mamak’ta “kentsel dönüşüm” adıaltındaki rant projesi kapsamında harekete geçenAnkara Büyükşehir Belediyesi ekipleri ve polisler27 Temmuz sabah saatlerinde yıkım için EskiÇöplük Mahallesi’ne girdi.

Gecekonduların yıkılmasına tepki gösterenbölge halkı, sokaklara kurdukları barikatlarlayıkıma karşı direnişe geçti. Çöplük Mahallesi’nde15 evin ardından sıranın diğer evlere de geleceğinedikkat çeken mahalle halkı, polislere taşlarlakarşılık verdi. Saat 09.00’da mahalleye yığınakyapan kolluk güçleri ile emekçiler arasında yaşanançatışma mahallenin iç taraflarında da devam etti.Her gördüğü kitlenin üzerine gaz bombası atanpolisler gaz bombasını silah gibi kullandı. Ayrıca

polisler provokatif tavırları ile kitleyi sürekli tacizetti.

Çatışmanın ardından, yıkılmak istenengecekonduların olduğu bölgeye giren polis veyıkım ekipleri 15 gecekonduyu yıktı. Emekçilerinbirçoğu hafif yaralanırken mücadelelerinin devamedeceğini belirttiler.

Belediye ekipleri yıllardır bu bölgeyi yıkmak içinuğraşıyordu ve her seferinde mahallelinin direnişisonrası geri çekilmişti. Belediye ekipleri bu seferise “Şimdi 15 evi yıkacağız diğerlerinedokunmayacağız. Provokasyonlara gelmeyin”diyerek kitleyi bölmeye çalıştı ama bu çabasındabaşarılı olamadı.

Kızıl Bayrak / Mamak

Mamak’ta yıkım saldırısı

Page 29: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Kültür-sanat Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/31* 3 Ağustos 2012

3-4-5 Ağustos’ta gerçekleştirilecek 9. Mamak

Kültür-Sanat Festivali öncesinde görüşlerini aldığımız

işçi ve emekçiler geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen

festivalleri değrelendirdiler. Festivalin önemine vurgu

yapan emekçiler, bu seneki etkinliklere de katılım

çağrısında bulunuyorlar.

Çetin Gül (Belediye işçisi): Mamak�Kültür-SanatFestivali’ne�daha�önce�katıldım.�Bu�sene�“İşçilerinbirliği,�halkların�kardeşliği”�şiarıyla�yapılan�festivaliişçilerin�birliğini�sağlamak�için�örgütleyici�olarakgörüyorum.�İşçilerin�haklarının�onlara�hatırlatıldığı�birfestival.�Ben�şahsım�adına�söylüyorum�buradagerçekten�bilgileniyorum.�Festival�üç�gün�sürüyor�vebu�üç�gün�boyunca��kültürel�ve�sanatsal��yönden�çoketkileyici�şeyler�yapılıyor.�Sadece�tanınmış�kişilerindeğil�devrimcilerin�de�sanatsal�üretimleri,�tiyatroları,şiirleri,�müzikleri�hem�izlenmeye�değer�hem�de�işçisınıfının�bunları�izleyerek�de�bilgilendiğinidüşünüyorum.�Sadece�işçi�sınıfının�değil�güncelolayların�da�üzerinde�durulduğunu,�kardeş�halklarladayanışmanın�yükseltildiği,�kendileri�üzerindenyapılan�politikaların�neler�olduğunu��öğrendiğinigörüyorum.�Kitlelerin�kalabalık�olduğunu�gördükçe�debu�festivallerin�çok�yararlı�olduğunu�ve�sürekliyapılması�gerektiğini�düşünüyorum.�Festivallerinörgütlenme�aşamasında�bulunmadığım�için�ne�gibieksiklikler�var�bilemem�ama�bana�ne�kattığınıanlatabilirim.�Bu�açıdan�baktığımda�festivalin�banakazandırdıkları�var.�Mamak�bölgesindeki�halkınyoksulluk�çektiğini,�açlıkla�yüzyüze�kaldığınıgörüyoruz.�Mamak�halkının�bu�festivale�katılımıyüksek�oluyor.�Önemsemelerindeki�en�büyük�etkenkendi�yaşamlarından�birşey�bulmalarıdır.�Kendilerininnasıl�mücadele�etmesi�gerektiğini�görüyorlar.�Mamakhalkı�kendini�bulduğu�için�bu�tür�festivallere�katılıyorve�destek�veriyor.�Buradan�da�kendisini�kültürel�açıdaneğitmiş�bir�halk�var.�Bunların�da�bu�festivallersayesinde�kendilerini�ilerlettiğini�düşünüyorum.�Çünküfestival�9.�kez�yapılıyor�ve�gelenekselleşti.�Halk�da�bufestivalin�neden�yapıldığını�ve�kimin�için�yapıldığınıçok�iyi�biliyor.�Bunun�için�Mamak�halkı�bu�konudatutumunu�sergiliyor.��Ama�festivalin�Mamak’ın�dışınaçıkması�gerektiğini�düşünüyorum.

Hülya Karabudak (Ev kadını): Ben�de�festivaledaha�önce�birçok�kez�katıldım.�İnsanları�bir�arayagetirdiğini�düşünüyorum.�Çünkü�katıldığımfestivallerde�katılım�oldukça�yüksekti.�İşçi�Kültür

Evi’ni�başka�etkinliklerinden�de�tanıyorum.�Mahalledebir�yozlaşma�var.�Festival�bu�konuda�etkili�olmayaçalışsa�da�mahallemizde�devletin�özel�politikalarıylayozlaşma�devam�ediyor.�Sadece�festivalle�buyozlaşmanın�önüne�geçilemez.�Evlere�tek�tek�gidilerekiletişime�geçilmesinin�daha�etkili�olduğunudüşünüyorum.�Birebir�ilişkiler�geliştirilmesi�gerekiyor.Bu�yolla�yalnızca�festivale�değil�Kültür�Evi’ninçalışmalarına�da�katılım�artacaktır.�İşçi�kesimi�de�varama�daha�çok�ev�hanımı�var.�Çalışan�kesimin�evleriakşamları,�ev�hanımlarının�evleri�de�gündüz�ziyaretedilerek�ilişkiler�ileri�noktaya�taşınabilir.�Buraya�direkçağırdığın�zaman�gelmezler.�Biz�bunu�birlikteyapacağız�dediğiniz�zaman�daha�sıcak�ilişkiler�kurulurve�daha�iyi�sonuçlar�elde�edilir.�Daha�çok�katılım,sahiplenme�olur.�Bu�sahiplenmeyi�sağlamak�lazım.Sonuçta�herkese�soruyoruz;�destekliyoruz�diyorlar�amabir�alana�çıktığımızda�üç�beş�kişi�ancak�görünüyor.Devlet�öyle�birşey�yapıyor�ki�resmen�insanlarınbeynini�yıkıyor.�İnsanlar�etkinliklere�sadece�müzikdinlemek�için�geliyor.�Bu�da�bir�yozlaşmadır.Yozlaşmaya�karşı�emekçilerle�birlikte�örgütlemekgerekir�bu�festivali.

Fadime Karaguş (Ev kadını): 8�senedir�festivalekatılıyorum.�Daha�önceki�festivaller�çok�güzeldi.Festivale�katılım�iyi�oluyor,�etkinlikler�de�çok�güzeloluyor.�Ben�eksiklik�var�diyemem�çünkü�Kültür�Evi�negerekiyorsa�onu�yapıyor�zaten.�Bunun�karşılığını�daalıyor.

Cuma Aydın (İnşaat işçisi): Ben�çalışıyorum,emekçiyim,�inşaat�işçisiyim.�Daha�önce�festivalekatıldım.�Festivalleri�çok�beğeniyorum.�Çok�güzelgeçiyor.�Festivalin�eksikliği�yok�gerekeniyapıyorsunuz�bence.�İşçi�Kültür�Evi’ni�de�biliyorum.Çalışmalarını�ve�etkinliklerini�takip�ediyorum.

Mahmut Kahraman (İşçi): Mamak�İşçi�KültürEvi’nin�düzenlediği�festivale�birkaç�kere�katıldım.Mamak�bölgesinde�genel�anlamda�buradaki�sosyalfaaliyetlerden�en�iyisi�olduğunu�belirtmek�gerekiyor.Gerçekten�bu�böyle.�Konuşmacılar�da�içeriği�doluşeyler�söylüyorlar.�Bu�festivalin�daha�yaygınlaştırıpgeliştirilmesi�konusunda�herkesin�üzerine�düşengörevler�var.�Herkesin�kendi�çevresiyle�birliktekatılmasını,�katkı�sunmasını,�destek�olmasını�isteriz.

Kızıl Bayrak / Mamak

İşçi ve emekçiler festivaleçağırıyor...

Munzur’da festival

coşkusu

26 Temmuz günü başlayan festivalin ilkgününde “Dersim İnancı ve Cemevleri” konulupanel gerçekleştirildi.

Tunceli Atatürk Stadyumu’nda yapılan etkinlik,selamlamalar ve Qole tersim Halk OyunlarıEkibi’nin “Varvara” oyununu sergilemesi ilebaşladı. Daha sonra DEDEF adına Ali Mükan açılışkonuşmasını yaptı.

KESK Genel Başkanı Lami Özgen, ESP GenelBaşkanı Figen Yüksekdağ da programda sözaldılar. Festivalin ilk gününde sanatçılar CemilKoçgün, Mikail Aslan, Erkan Oğur, Ali Baran, Grupİsyan Ateşi ve Grup Vardiya sahne alarak türkülerve marşlarla Dersimlilerle buluştular.

Festivalin ikinci günü olan 27Temmuz akşamında Atatürk Stadyumu’nudolduran binlerce kişiye Tunceli Belediye BaşkanıEdibe Şahin Zazaca hitap etti. İstanbul MilletvekiliLevent Tüzel’in de konuşma yaptığı konserdeDenge Jinen Azad, Aynur Doğan, Pınar Aydınlar veSilbus û Tari sahne aldı.

Festivalin Ovacık ve Pertek programlarıyapılan birçok etkinliğin ardından sona erdi.

Dördüncü gün etkinlikleri, Eski Kütüphanebahçesinde yapılan “Dersim Soykırımı, Talepler,Tazminat ve İstismar” paneli ile başladı.

Akşam saatlerinde ise Seyit Rıza Meydanı’ndadüzenlenen forumda Dersim’in güncel sorunlarıüzerine festivale katılanlara söz verildi. Forumunardından binlerce kişi, Büyük Çevre Yürüyüşü’ndebir araya geldi.

Stadyum etkinlikleri, Yunan sanatçı GiannisXaroulis’in sahne alması ile başladı. ArdındanGüney Kürdistan’dan gelen müzik grubu, Kürtçeezgilerini Dersimlilerle paylaştı. Daha sonra HDKadına BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncelkonuşmasını yaptı. Etkinlik Ozan Cömert’in sahnealmasıyla devam etti.

12. Munzur Doğa ve Kültür Festivali kapanışkonuşmasını yapan Belediye Başkanı Edibe Şahin,kısa bir teşekkür konuşması yaparak festivaldeemeği geçenlere teşekkürlerini iletti. Daha sonraErdoğan Emir sahne aldı.

İbrahim Yoldaş ezgisini okudukları içinyargılanan Grup Munzur, “bu suçu bir kez dahabinlerle işliyoruz” diyerek İbrahim Yoldaş’ı onbinlerin korosuyla seslendirdiler. Şair MehmetÇetin de Mazlum e Ma adlı şiiri Grup Munzur ileberaber okudu. Daha sonra okunan halaytürküleri ile coşku en üst seviyeye taşındı. GrupMunzur’un ardından Ferhat Tunç da sahne alarakyargı konusu edilen bir yemini binlerce kişi ileberaber tekrarladı.

Page 30: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

Toplum-yaşam30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/31 * 3 Ağustos 2012

Salıncaklar kurdum düşlerimden, rüzgar çok çok eskidiyarlardan havalar getirdi. Kaldırdım başımı, “nasılanlatmalı” diye diye başladım.

Sessizlik, karanlık, bilincin dehlizlerinde güneşdoğuyor oysa. Oysa bu taş duvarlar, bu tel örgüler, “buçiçeğe, toprağa düşman” mekanlar izlerini taşıyoryüzyılların... Dolaşırken her bir karesinde 19.5 adımhavalandırmasında, 13 adım hücresinde ne umutlarbüyütmüş insanlık... Bu taş duvarların tarihini, doğuşunuokurken bir örümceğin yaşam alanına işgalci ordularsaldım... Toz, rutubet, dokunulmamış ama yaşanmışlıkkokan sayfalar. Hafızasında hatıranın “an”ını keşfedenkazıcı ya da çok kullanılan tanımlama ile “eskici”.Kelimeler, düşlerin/düşüncelerin kağıda dökülmüşhaliyse, gözlerimden beynime akan düşlerdir.

Tenimizden geçen “an”la usumuzdan geçen zamanarasında bağdaşlıklar kurdum. Tarihin/tarihimizin ortayerine bağdaş kurdum.

“Akıntıya yürek çektimşiiri her daim haram bildimateş şairin tabiatına uygunölülerimi yaram bildim” (sezai sarıoğlu)

Kanayan yaranın sahibi acısının hiç geçmeyeceğinisanar. Acının azalmayacağını, “an”ın çakılı kalıp zamanaevrilmeyeceğini... Oysa hayat gösterir “çok çok iyi, çokçok kötü, çok çok uzun sürmez”, oysa “yaşamın elleri vekolları vardır. Uzanır hep bir yerlere. Eden, ektiğinibiçer”(kaktüslar susuz da yaşar, Rezzan Koca, syf 152)

Eden ektiğini biçene dek biz topraktaki tohum gibi,setleri aşmaya ramak ya da yıllar kalan nehir gibi, hergündoğan ve batan güneş gibi bir o kadar doğal, bir okadarcoşkulu yaralarımızı kanata kanata sarmayı, yenidendoğmayı öğreniyoruz.

“İnsanal anlamda kavrandığında acı, insanınkendinden duyduğu zevktir” diyor Marx, 1844 ElYazmaları’nda. Hiçte mazoşist olduğundan değil,insanların dünyalarının, hislerinin değersizleşmesininesneler dünyalarının, değer kazanmasına yorarkenböyle bir düzlemde “acı” aslında insanlığın belirtisidirdiyor.

Acıya tanıklık etmek acının direk muhatabı olmaktandaha ağırdır çoğu zaman. Çünkü izler insanlık kimizaman birine karşı girişilen düşmanlığı, kimi zaman birkesime yönelen şiddeti, imhayı, işkenceyi...

Bolca ironik soda şişelerinin üzerinde bile“darbelerden koruyunuz” yazıyorken bir toplumunüzerinden geçen darbe de “asmayalım da besleyelim mi”sözü kazınıyor bilinçlerimize. “Kardeş kardeşivuruyordu” siz de tüm insanlığı vurdunuz, idamsehpalarında astınız, bok çukurlarına soktunuz,“kafes”lerde kendi insanlığınızı boğdunuz, katlettiniz...

Şimdi o karanlık dönemin hücrelerinden bir ses değil,birçok kadın sesi ulaşıyor kulaklarımıza:

“Bilin istedik yaşadıklarımızı... Öğrenin istedik,Mamak kadınlar koğuşunun mücadelesini vedirengenliğini... Kadınların 12 Eylül askeri faşistcuntasının Mamak cezaevi idaresine karşı mücadelesininelere rağmen nasıl birlikte ördüğünü...

Görün istedik gözlerimizdeki parıtıyı, duyun istediktürkülerimizi ve marşlarımızı... 31 yıl önce canımızla,kanımızla yazdığımız tarihe küçücükte olsa bir notdüşmek istedik ve sonraki kuşaklara taşımak istedik bu

deneyimi...” (Kaktüsler Susuz da Yaşar-syf 11)

Bildik, bildimizi sandığımız tüm her şeyin üzerineacınızı acımız, mücadelenizi mücadelemiz bildik.

Öğrendik, onurun, iradenin tüm zorbalığa rağmenayakta dimdik durduğunu öğrendik.

Gördük, “gözlerinizdeki parıltıyı”, yaşam savaşınızı,dağların ardındaki güneşin doğuşunu.

Duyduk, sloganlarınızı, türkülerinizi, marşlarınızı...

***

“Kaktüsler susuz da yaşar”

Mamaklı kadınlar kitap grubu birbirlerini tekrarAnkara’da buluyor. Devrimci 78’liler Derneği’nin “26yıl sonra sahibini arayan mektuplar sergisi” vesileoluyor. Darbe döneminde Mamak’ta görev yapan(kimliğinin açıklanmasını istemeyen) biri tarafındanmektuplar 78’lilere ulaştırılmış. Kitap ismini ErsinÖztoklu ananın bir mektubunda yazdığı cümleden almış.

Tarihsel bir analiz değil aktardığım kitap. 12 Eylül’edair birçok kitap yazıldı-yazılıyor. Toplumsal nedenleri,koşulların analizi vs. Ama bu bir “anı” kitabı. Oncaçözümlemenin içinden süzüldüğü “an”ı yazıyor. Pratiğinöğreticiliğini, devrimci kadınların direngenliğini, zulmünkarşısında dimdik durmayı anlatıyor. Kadınlarındilinden..

Kitaptan bir alıntı:“Yaşanılması çok muhtemel haksızlıklar karşısında

dayanma gücüne ve donanıma sahip olmak, başkalarınınyaşadıkları ve ayakta kalabilmek için buldukları çıkışyollarını da öğrenmekten geçiyor. İçine birçok cümlesığdırabilen bir cümle. Bazen insanın hiç beklemediğianda karşılaştığı zorluğa karşı elinde birer kalkan halinedönüşebiliyor. Bu dayanak noktasını bulmak her türlübaskıya direnç gösterebilmek için bir zorunluluk, belkide sadece basit bir fizik kuralı...”

Onlar tarihe ışık tutmakla birlikte ışık olduklarını,zulmün olduğu heryerde bir direngenlik olduğunugösteriyorlar bize. Tüm eksiklikleri, tüm fazlalarıyla,Kollantai “Birçok Hayat Yaşadım” kitabında dediği gibi“yazıyorum hem kendim için hem de uzaktaki kadınlariçin. Ne kadar zayıf ve ne kadar güçlü olduğumuzubilsinler”. Çünkü bilmek aynı zamanda güçtür. Güç

ancak bilgi ile gelir, hissedilir, uygulanır, hayat bulur.Bilmediği birşeyi yapmaz insan. Acıların ortak olduğunubaşka diyarlarda insanların karşı koyuşlarını, ayaktaduruşlarını bilmek, yapılabilirliği kanıtlar. O yüzden deönemlidir böyle anlatılar. Aynı Arzu Torun ve MuhabbetKurt’un 19 Aralık Katliamını ve direnişini anlattıkları“İçimizdeki Bahar” kitabı gibi. Oradan bir alıntı:

“Acıyı paylaşmak üzerine güzel bir Hint söylencesivar. çırağının hayattaki her şeyden sürekliyakınmasından bıkan yaşlı usta bir gün onu tuz almayagönderir. Çırak tuz alıp döndüğünde yaşlı usta ona biravuç tuzu bir batdak suya atıp içmesini söyler. Yaşlıustanın söylediğini yapan çırak, bardaktaki suyu içeriçmez tükürür. ‘Tadı nasıl ? Diye sorduğunda, ustasınıöfke ile ‘acı’ diye yanıtlar. Bunun üzerine yaşlı ustaçırağının kolundan tutup, yakınlardaki bir gölün kıyısınagötürür. Çırağına bu kez bir avuç tuzu göle atmasını vegölden biraz su alıp içmesini söyler. Söyleneni yapançırağa sorar “‘Tadı nasıl?” Çırak hiç düşünmeden“ferahlatıcı” der. Bunun üzerine yaşlı usta “hayattakiacılarda tıpkı tuz gibidir. Ne azdır ne de çoktur. Acınınmiktarı hep aynıdır. Fakat bunu neyin içine koyduğunönemlidir. Acın, ıstırabın olduğunda yapman gereken tekşey , acı veren şeyle ilgili hislerini genişletmek vegözden geçirmektir. Onun için, sende artık bardakolmayı bırak, göl olmaya bak”. (İçimizdeki Bahar-syf498)

Bardak olmayı bırakmak aynı zamanda gölolabilmek elbetteki büyük denizleri, okyanuslarıgörebilmek, düşleyebilmek ile ilintili. Başladığımcümleye dönersem ; düşlerimde kurduğum salıncakyıldızlarla dolu bir göğün altında, çengellerindeölülerimizin başları. Rüzgar esiyor, esintide çorakbozkırlardan, bataklıklardan nasıl en verimli olarakfışkırdığını müjdeliyor.

Herkese iyi okumalar.NOT: “Kaktüsler Susuz da Yaşar / Kadınlar

Mamak’ı Anlatıyor” kitabı Dipnot yayınları tarafından2011 yılında basılmış. Kitapla ilgili daha fazla bilgiokumayı işlevsizleştirir.

Burcu Deniz17.07.2012

Bakırköy Kadın Kapalı CezaeviB-5 Koğuşu

* Başlık kitaptan syf-415 nazik ışık

“Üstelik de anlattığını, yaşanmışlıktandamıtarak anlatıyordu!”*

Page 31: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Geçtiğimiz Haziran ayında yaralıolarak yakalanmasının ardından ErzincanMengücek Gazi Eğitim ve AraştırmaHastanesi’nde işkenceyle katledilen MKPgerillası Ali Çelik için ailesi ve avukatlarıbasın toplantısı düzenledi.

27 Temmuz günü Dersim KültürDerneği’nde düzenlenen toplantıda,Çelik’in katledilmesine ilişkin detaylaraktarıldı.

Av. Uğur Yeşiltepe aile tarafındangerekli tüm yasal işlemlerin yapılmasınarağmen tedavi için gerekli adımlarınatılmadığını ifade etti. Yeşiltepe, AliÇelik’in katledilmesine ilişkin şunları söyledi:

“Hastanede Ali Çelik’in kustuğu ve kalbinin durduğu iddia ediliyor ve bu zaman zarfı içerisindeelleri kelepçelidir. Eğer bu doğruysa ki bunda da şüpheler var başka koşulların da olabileceğinidüşünüyoruz. Ali Çelik’in elleri kelepçeli olmasaydı bu duruma engel olabilir miydi? Doğrulabilirmiydi? Adalet Bakanlığı yaptığı açıklamada ceza evlerinde gerçekleşen bir ölümdeki sorumluluğunuaklamaya çalışmıştır. Biz bu meselede ilgili kurumlar hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Temelsorumlunun Adalet Bakanlığı olduğunu gözeterek aileyle birlikte sürecin takipçisi olacağız.”

Avukatın açıklamasının ardından Ali Çelik’in ablası Filiz Çelik basın açıklamasını okudu. “AliÇelik İşkence Yapılarak ve Gerekli Tedavisi Yapılmayarak Katledilmiştir.” başlıklı açıklamada polisinilk andan itibaren yoğun işkence uyguladığı, Çelik’in götürüldüğü hastanede de işkencenin devamettiği aktarıldı. Sistematik baskı sırasında aileye sağlık durumu hakkında bilgi sunan doktorların zorlaizne çıkartıldıkları belirtildi.

28 gün boyunca hastanede yatmasına karşın tedavi edilmeyerek katledilen Ali Çelik’insorumlularının devlet ve tüm devlet kurumları olduğu ifade edildi. Açıklama şu sözlerle sona erdi:

“Kısacası Ali Çelik’in katili insanlıktan nasibini almamış faşist diktatörlük olmuştur. Tüm kurum vekuruluşlar ve çalışanları hakkında gerekli hukuksal mücadelenin başlatılacağı tüm kamuoyunaduyurulur. Tüm duyarlı kesimleri ve insan yaşamına önem veren herkesi bu mücadeleye destek olmayaçağırıyoruz.”

Ali Çelik işkenceyle katledildi!

Dersim’de Peri Suyu üzerine yapılan Pembelik Barajı’na karşı 26 Temmuz günü gerçekleştirileneylemin ardından tutuklama terörü devreye girdi.

Peri Özgür Köylü Hareketi’nin çağrısıyla Demokratik Haklar Federasyonu, Partizan ve DEDEFgibi çeşitli kurumlar tarafından gerçekleştirilen eylemde, yürüyüş yapmak isteyen kitleye jandarma veözel güvenlik saldırmıştı. Saldırı sonrasında çıkan çatışma sırasında özel güvenlikler ve jandarma ateşaçarak kitleyi durdurmak istemişti. Dikenli telleri demir makası ile keserek şantiyeye giren kitle iseburada bulunan barakaları ve bazı araçları ateşe vermişti.

Baraj yapmak isteyen Limak Şirketi ve HES projelerinin protesto edildiği eylemin ardından PeriÖzgür Köylü Hareketi Temsilcisi Özkan Aslan tutuklandı.

Gece geç saatlerde Karakoçan Savcılığı’nın talimatıyla evinden alınan Özkan Aslan, çıkarıldığımahkemede jet hızıyla tutuklanarak Elazığ Hapishanesi’ne gönderildi. Ayrıca polisin elinde onlarcakişiden oluşan bir listenin de olduğu ifade ediliyor.

Tutuklama terörüyle ilgili açıklama yapan Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), 12. MunzurDoğa ve Kültür Festivali’nin 3. gününde gerçekleştirilen bu saldırının başta Dersim halkı olmak üzere,yaşamı ve geleceği için direnen tüm halka verilmeye çalışılan bir gözdağı olduğunu belirtti.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı: “HES’çilerin “kutsal ittifakına” Dersim derelerinden, Trabzon derelerinden yükselen direniş

çığlıklarıyla haykırmaya devam edeceğiz: “Baraj Yapma Boşuna, Yıkacağız Başına!”

Dersim’de tutuklama terörü

Cumartesi Anneleri, Galatasaray Lisesiönündeki 383. buluşmalarında kayıplarınınakıbetini sormaya devam etti.

Eylemde 20 Temmuz 1992 tarihindekaybedilen Hasan Gülünay’ın akrabası ZekiEyi, 12 Eylül 1994’te Ankara’da polistarafından kaçırılan Kenan Bilgin’in kardeşiİrfan Bilgin, 21 Mart 1995’te gözaltına alınıpişkenceyle öldürülen Hasan Ocak’ın kardeşiAli Ocak konuşmalar gerçekleştirdi.

İnsan Hakları Derneği (İHD) yöneticisiAvukat Gülseren Yoleri de Sedat Selim Ay’ınİstanbul Emniyet Genel MüdürYardımcılığı’na terfi ettirilmesiyle devletinhala işkencecileri savunduğu ifade etti.

İHD Gözaltında Kayıplara KarşıKomisyon adına açıklamayı yapan CananKaftancıoğlu, devletin tüm mekanizmalarınıninsan haklarına hizmet edecek şekildeyeniden dizayn edilmesi gerektiğini ifade etti.

Hasan Gülünay’ı gözaltında kaybedenlerinkorunduğu zaman aşımı kararıyla hukukaaykırı bir şekilde dosyanın aklanmak istendiğisöylendi. Sedat Selim Ay’ın kirli sicilinedeğinilerek, devletin işkencecileri koruduğuvurgulanarak şu sözlerle açıklamasonlandırıldı:

“Kayıp yakınlarını cezalandıran, devletadına suç işleyenleri ödüllendiren bu anlayış,kaybedenleri, işkencecileri, tecavüzcülerisuça teşvik eden anlayıştır.”

CumartesiAnneleri

işkencecilerdenhesap soruyor

Mücadele Postası

Page 32: İÇİNDEKİLER. 12.31/KB 2012-31.pdf2* Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak İÇİNDEKİLER Sermaye iktidarnn ç koldan yrtt saldrganla kar; Militan snf/kitle hareketi.....3 Sermaye devleti,