İÇİndekİler - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* sosyalizm çin...

32

Upload: others

Post on 02-Sep-2019

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!
Page 2: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERİşbirlikçi rejimler için

esas olan uşaklıktır! . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Kirli savaş tırmandırılıyor!.. . . . . . . . . 4-5

Düzen güçleri Kürt halkına karşı

tam siper aldı!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

Sermayenin has uşağı:

Kemal Kılıçdaroğlu . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Başbuğ’dan Kürt sorunuyla ilgili

“şanslı” açıklamalar! . . . . . . . . . . . . . . . 8

GOP BDSP’den zorunlu açıklama… . . . 9

Sivas katliamı eylemlerle

lanetlendi... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10-11

UPS’de patron-polis

saldırılarına geçit yok! . . . . . . . . . . . . . 12

TEKEL işçisi hesap soruyor! . . . . . . . . 13

İşçi ve emekçi hareketinden.. . . . . . 14-15

Toplu Sözleşme Sempozyumu’nun

ardından…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Sempozyum üzerine düşünceler. . . . . . 18

Metal patronlarının saldırılarına karşı

direniş!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19

BMİS Gebze Şube Başkanı’yla

konuştuk.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20-21

Rize Belediye Başkanı’ndan ırkçı,

cinsiyetçi açıklama... . . . . . . . . . . . . . . 22

6. Avrupa Sosyal Forumu gerçekleşti... 23

Yunanistan mali krizi ve AB’nin yeniden

dizaynı.- Volkan Yaraşır . . . . . . . . . 24-25

Katastrofik sarmal - Volkan Yaraşır . . . 26

Obama yönetimi işgalci

orduların şefini kovdu. . . . . . . . . . . . . . 27

“Kürtler ne istiyor?” - M.Can Yüce.. . 28

Kapitalizmin vazgeçemediği

oyuncağı nükleer!... . . . . . . . . . . . . . . . 29

Çevre katliamına HES’lerle devam! . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi, Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbul

Tlf. No: (0212) 621 74 52e-mail: [email protected]

Web: http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/2 7 * 09 Temmuz 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Sermaye düzeni, Kürt halkına karşı başlattığı kirlisavaş seferberliğini tüm cephelerde tırmandırıyor.Ordusundan medyasına, tüm düzen partilerinden zoraygıtlarına ve diğer kurumlarına kadar hepsi birdenseferber olmuş durumdalar. Devletin tepesi birbiriardına güvenlik zirveleri gerçekleştirmekte, medyayöneticileri ve köşe yazarlarıyla biraraya gelmekte,“sivil toplum kuruluşları” ile patron örgütleriniharekete geçirerek Kürt hareketi çembere alarakkuşatılmaya çalışılmaktadır. Kısaca tüm düzen güçleriKürt sorununun “çözümü” için sahte “açılımlar” ileyeni plan ve projeler üreterek sonuç almaya çalışıyor.Devletin yüksek zirveleri açıklama üstüne açıklamayapmakta, kararlılık gösterilerini her fırsatta dilegetirmektedirler. Böylece Kürt halkının haklı ve meşrumücadelesi “teröre karşı mücadele” adı altında tasfiyeedilmeye çalışılıyor. Sermaye devleti, içteki buseferberlikle birlikte uluslararası alanda da yeni bircephe açmak istiyor. Başta ABD ve NATO olmak üzerebölgenin işbirlikçi gerici tüm güçleri devreye sokularakKürt hareketi her cepheden kuşatılarak boğulmayaçalışıyor. Oysa başta ABD emperyalistleri olmak üzeretüm emperyalist ve bölgesel gerici güçler Türk sermayedevletine bu mücadelede başından itibaren destekverdiler. Emperyalist merkezler askeri, siyasi,ekonomik, diplomatik ve istihbarat desteklerini herzaman Türk sermaye devletinin hizmetine sundular.Ancak tüm bu destek ve kuşatmalara rağmen Kürthalkının haklı ve meşru özgürlük ve eşitlikmücadelesini bugüne kadar boğmayı başaramadılar.Gelinen yerde de bunu kolayca başarmaları mümkündeğildir.

Bugün her cepheden Kürt halkına karşıtırmandırılan kirli savaşa karşı tüm ilerici, devrimci solgüçler Kürt halkının mücadelesini sahiplenmeli, bumücadeleyle omuz omuz olmalıdırlar. Bugün herzamankinden daha çok “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği!” şiarı yükseltilmelidir. Unutulmamalıdır ki,Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle işçi veemekçilerin mücadelesi arasında kopmaz bir bağ vardır.Kürt halkı özgür olmadan işçi ve emekçiler asla özgürolamazlar.

* * *Sınıf devrimcilerine karşı 31 Mart günü 4 kentte

eşzamanlı olarak gerçekleştirilen polis operasyonlarısonucu 20’ye yakın sınıf devrimcisi gözaltına alınmışardından mahkemeye çıkarılan 5 sınıf devrimcisitutuklanmıştı.18 Haziran günü gerçekleşen ilkduruşmada 3 sınıf devrimcisi tahliye edilirken 2’sinintutukluluğunun devamına karar verilmişti.

Sermaye devletinin kendi yasalarına dahi aykırıhaksız ve keyfi bir biçimde gerçekleştirdiği bu gözaltıve tutuklama terörünün temelsizliği daha ilk duruşmadaaçığa çıkmıştı.

Tutuklulukları devam eden 2 sınıf devrimcisininikinci duruşması 14 Temmuz günü gerçekleştirilecek.Tüm ilerici ve devrimci güçler, 14 Temmuz günüAnkara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek ikinciduruşmaya katılarak sınıf devrimcileriyle dayanışmayıyükseltmelidir.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Siyonist İsrail’in kuşatma altındaki Gazze’yeyardım taşıyan filoya düzenlediği kanlı saldırınınardından AKP şefleri, yaptıkları açıklamalarda,sonunda yutmak zorunda kalacakları sözler ettiler.“Sınırı aşma”larının bir nedeni İsrail’in küstahçasaldırganlığına duydukları öfke ise, asıl nedeni kitlelernezdinde kuyruğu dik tutma gayreti idi.

Stratejik ortağı İsrail tarafından saldırıya uğrayanTürk sermaye devleti, hem iç kamuoyu hem Ortadoğuhalkları nezdinde kendini kahraman olarak göstermekiçin fırsatı değerlendirmeye çalıştı. Özellikle Erdoğantarafından mecliste verilen vaazlar, Ortadoğusokaklarında geniş yankı yarattı.

Bu kadarı bölgede ABD’nin etkin taşeronu olmayolunda ilerleyen işbirlikçi takımı açısından iyi birbaşlangıç sayılabilir. Ancak bu çıkışın bir süre sonraters etki yaratması kaçınılmazdır. Zira AKPhükümetinin İsrail’le ilişkileri kesme niyeti yok. Bu daonların ikiyüzlü olduklarının anlaşılması anlamınageliyor ki, şu an bu noktada bulunuyorlar.

AKP şefleri bir kez daha suçüstü yakalandı

Tayyip Erdoğan’ın Kanada’nın Toronto kentindedüzenlenen G-20 Zirvesi esnasında ABD BaşkanıBarack Obama ile yaptığı görüşmenin gündemleri,Filistin sorunu, terörle mücadele, Türkiye-İsraililişkileri, Türkiye-İran ilişkileri, Afganistan’daki savaşvb.’nden oluşuyordu.

Bekleneceği üzere Türkiye-İsrail ilişkilerindeyaşanan sorun, görüşmenin ilk sıralarındaydı. ÇünküWashington yaşanan sorunların bir an önce aşılmasınıistiyor. Nitekim iki Amerikancı rejim temsilcileriningizli görüşmelere başlaması da Obama’nın emriyleolmuştur.

Türk devleti adına Dışişleri Bakanı AhmetDavutoğlu’nun, siyonist İsrail adına Sanayi ve TicaretBakanı Binyamin Ben Eliezer’in katıldığıBrüksel’deki gizli görüşme, AKP hükümetininsahtekârlığını gözler önüne serdi. Filistin halkınındostu kisvesine bürünen Erdoğan ve müritlerininriyakârlığı, gizli görüşmenin İsrail kaynaklarıtarafından ifşa edilmesi ile bir kez daha tescillendi.

Söylemde Filistin davasının savunucusu, gerçekteise siyonist rejimin işbirlikçisi olan dinci gericiler budefa suçüstü yakalandılar. Gizli kalacağınıvarsaydıkları görüşmenin, sözünde durmayansiyonistler tarafından basına servis edilmesi ile teşhiroldular.

Washington’daki efendilerdenemir gelince…

Obama’nın emriyle İsrail’le yapılan gizli görüşme,sermaye iktidarı ve onun icra kurulu AKPhükümetinin, “emperyalistlere kafa tutma” iddiasınıntam bir safsata olduğunu ortaya koymuştur. Kamuoyuönünde “ulusal çıkarları savunuyoruz, bunun içingerekirse ABD’ye bile kafa tutarız” söyleminesarılanların, iş icraata gelince nasıl yelkenleri suyaindirdikleri, “eksen kayması” tartışmalarının yapaylığı

bu olay üzerinden görülmüştür.Aslında AKP şefleri sarf ettikleri bazı sözler için

çoktan pişman olmuş durumdalar. Bir süredir Yahudilobisi ve Beyaz Saray’daki savaş baronları nezdindegirişimlerde bulunup, kendilerini affettirmek vehizmete amade olduklarını ikrar etmek için çabaharcıyorlar. Bir süre önce Washington’a giden AKPheyeti, bu yönde yapılan resmi girişimlerin ilki idi.Aynı günlerde Washington’da boy gösteren TÜSİADşeflerinin amacı da farklı değildi.

Emperyalizme göbekten bağımlı bir rejiminbaşbakanının emperyalistler karşısında dik durmasıolası değildir. Erdoğan bu sorunla ilk kezkarşılaşmıyor. Daha önce de İsrail ve Washington’laarayı geren AKP şefi, “Beyrut kasabı” Ariel Şaron’unkapısını çalmak zorunda kalmıştı. Bu alçaltıcı duruma,Washington’un kapılarını açabilmek için katlananErdoğan, diğer burjuva politikacıları gibi, o koltuktaoturabilmek için emperyalist efendinin desteğinin şartolduğunu bilmektedir.

Gazze kuşatmasına dairhamaset kaba riyakârlıktır!

Gazze’ye yardım filosuna düzenlenen kanlısaldırının siyonist İsrail tarafından sahiplenilmesi,Türk devletini tavır almak zorunda bıraktı. Zira İsrail,yakın işbirlikçisi olmasına rağmen Türk devletinidikkate almayan küstah bir tutum takınarak,Ankara’daki Amerikancıları “sert” tutum almayazorlamış oldu. Siyonistlerin pervasızlığıWashington’dan aldıkları sınırsız desteğe dayandığıiçin, hala geri adım atmış değiller.

Hamasi nutuklara rağmen, Erdoğan ve AKPhükümeti İsrail’le ilişkileri sürdürmek istediklerinidefalarca ifade ettiler. “Filistin halkının dostu”havalarına bürünen dinci gericilik, gerçekte siyonistİsrail’le işbirliğini yeniden tesis etmek için çabaharcıyor.

Tayyip Erdoğan İsrail’le işbirliği yapmaya hazır,ancak yerine getirilmesi için dört şart öne sürüyor:İsrail’in özür dilemesi, gemilerin iade edilmesi vebaskında zarar görenlerin tazmin edilmesi, uluslararasıbir komisyon kurulması ve Gazze etrafındakiablukanın kaldırılması.

Bu taleplerde en dikkat çekeni, Gazze etrafındakiablukanın kaldırılmasının talep edilmesidir. “İleri” birtalep gibi görünmesine rağmen, AKP şeflerinin bunugörüntü olsun diye öne sürdükleri açık. Erdoğan vemüritleri, ilk iki şartın kabul edilmesi durumundasiyonist rejimle ilişkilere kaldığı yerden devam

etmeye hazır olduklarını kulislerde ifade ediyorlar.Erdoğan’ın Obama ile görüşmede bu mesajı ilettiği,farklı çevreler tarafından da dile getiriliyor.

Görüldüğü üzere, Filistin sorununu iç politikamalzemesi olarak kullanan AKP hükümeti, Filistinhalkının temel sorunlarıyla hiç de ilgili değil. Irkçı-siyonist rejimin Filistin halkı üzerinde estirdiği devletterörü devam ederken, İsrail’in özür dilemesi,gemilerin iade edilmesi ve baskında zarar görenlerintazmin edilmesi durumunda, siyonist rejimle ilişkilerinkaldığı yerden devam edeceği garantisinin verilmesi,AKP’nin Filistin sorunu konusundakisamimiyetsizliğini kanıtlamaktadır.

Obama ile görüşen İsrail başbakanının “gemileriade edilmeyecek” restini çekmesi, Ankara’dakiAmerikancılar’ın işini daha da zorlaştırdı. ZiraWashington’daki savaş baronlarının gazabındankorkan Erdoğan ve müritleri, sonunda İsrail’le arayıbulmak zorunda kalacaklarının farkındalar. Bundandolayı siyonist başbakanın meydan okumasınıgörmezden gelmeye çalışıyorlar. Nitekim siyonistşefin açıklamaları ajanslarda yer alırken, AKP şefleriFilistin sorununu unutmuş, “teröre karşı” savaşüzerine vaazlar veriyorlar.

Ankara’daki işbirlikçi takımının bir diğer korkusuise, Yahudi lobisi ve destekçilerinin Ermeni soykırımıtasarısını raftan indirmeleridir.

Açmaz içindeki işbirlikçi takımı, Washington’aboyun eğmek ve ırkçı-siyonist rejimle anlaşmakzorunda kalacaktır. Bu olgu, emperyalist-siyonistgüçlere kafa tutmanın, işbirlikçi burjuvazi ve onunadına siyaset yapanların işi olmadığını bir kez dahagöstermiştir.

İşbirlikçiler ile efendileri ezilen halkların düşmanıdır!

Emperyalist güçler ezilen halkların ulusal özgürlükve eşitlik özlemlerini istismar edebilir, hatta direnişhareketlerini etki altına alabilirler. Buna karşın hiçbiremperyalist güç Filistin, Kürdistan, Sri Lanka ve diğerezilen halkların baskı ve ayrımcılığa karşı verdiğimücadeleyi desteklemez, tersine direnen halklarıniradesini kırmak için kirli planlar hazırlayıp, baskıcırejimlere silah satarlar.

Türk sermaye devleti gibi kuruluşundan beri Kürthalkı ve farklı etnik kimliklere mensup toplumkesimlerine karşı ayrımcı politika izleyen bir rejiminde ezilen halklardan yana tutum geliştirmesi eşyanıntabiatına aykırıdır. Zira bizzat kendileri ezen uluskonumundadırlar. Onlar da halkların baskı ve zulmemaruz bırakılmalarının sorumluları arasında yeralmaktadırlar.

İşbirlikçi rejimler, bir yandan ezilen halklarüzerindeki baskıları arttırırken, öte yandanemperyalistlere hizmet etmek için yarışıyorlar. Türkburjuvazisi ve onun devleti bu çizginin tipiktemsilcilerindendir.

Ezilen halkların ulusal özgürlük ve eşitliközlemlerine kavuşması, sömürgecilere ve emperyalistefendilerine karşı birleşik, militan, devrimci direnişlerisayesinde mümkün olacaktır.

Sermaye hükümeti siyonist İsrail’le gizli görüşmelerini sürdürüyor...

İşbirlikçi rejimler için esas olan uşaklıktır!

Page 4: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Siyasal bakımdan sert ve sıcak bir yaz döneminegirmiş bulunuyoruz. PKK gerillalarıyla Türk ordusuarasında çatışmaların yoğunluğu giderek artıyor. Songünlerde ardarda yaşanan çatışmalarda çok sayıdaasker ile PKK gerillası yaşamını yitirdi ve yaralandı.Gelişmeler çatışmalı sürecin giderek ivmekazanacağını gösteriyor. Türk devleti kirli savaşıtırmandıracağı yönünde ciddi işaretler veriyor.

Çatışmaların bilançosu giderek ağırlaşıyor

PKK’nin eylemsizlik sürecine son verdiğiHaziran ayından bu yana son yılların en şiddetliçatışmaları yaşandı. PKK açıklamalarına göre, 52gerilla eyleminde 126 asker ve 25 gerilla hayatınıkaybetti.

Türk ordusu sivil ayrımı yapmaksızın tümalanlarda saldırılarını tırmandırıyor. Bu süreçteHaftanin 34, Zap 15, Metina ve Xakurke bir kez topsaldırısına maruz kaldı. Savaş uçaklarıylagerçekleştirilen saldırılarda da artış görüldü. GüneyKürdistan’ın yanı sıra Cudi’ye yönelik hava saldırısıdüzenleyen Türk savaş uçakları, Xakurke’de bulunanCennet köyünde 15 yaşındaki bir Kürt kızını katletti.

Geçen aya damgasını vuran olaylardan birisi deTürk ordusunun Güney Kürdistan’a yönelikgerçekleştirdiği sızma girişimlerine gerillalarınverdiği cevaplar oldu. Haftanin sınır üstünde Türkordusu gerillanın sert direnişi ile geri püskürtüldü.Geçtiğimiz günlerde Dağlıca’da çatışma yaşandı.Batman’ın Gercüş ilçesindeki Vergili Köyü JandarmaKarakolu’na HPG gerillaları saldırı düzenledi.Karakolda görevli bir asker ölürken, biri teğmen veiki asker yaralandı...

Kürt hareketine yönelik

yeni saldırı planları devrede!

Türk devleti, Kürt hareketine karşı stratejikkonumdaki Kandil için yeni bir süreç geliştirmeyeçalışıyor. Kandil Dağı’nın PKK için bir üs olmaktançıkarılmasını hedefleyen süreçte, Türkiye-ABD-Irakarasındaki üçlü mekanizmanın işlevi arttırılırken,Güney Kürdistan yönetimi de Türk sermayedevletine aktif destek verecek. Türkiye, İran veSuriye’nin eş zamanlı operasyonları ile PKK’nınhareket alanı daraltılacak.

Güney Kürdistan yönetimi lideri MesudBarzani’nin Türkiye ziyaretinin ardından DevletBakanı Bakan Zafer Çağlayan işadamları heyeti ileErbil’i ziyaret etti. Mesud Barzani, “Topraklarımızıkomşu ülkelere saldırı amaçlı kullandırmayacağız”diyerek, PKK’ye karşı Türk devletinin yanındaoldukları mesajını verdi. Güney Kürdistanyönetiminin önde gelen isimlerinden NeçirvanBarzani’nin de bugünlerde PKK’ye silah bırakçağrısı yapması, bu noktadan sonra daha fazlakarşısında olacaklarını vurgulaması, GüneyKürdistan’ın da üçlü mekanizmada aktif rol alacağınıortaya koyuyor. Neçirvan Barzani’nin PKK için“Birlikte defedeceğiz” sözleri, Kandil için yeni birsürecin ön işareti niteliği taşıyor.

Güney Kürdistan yönetimi kamplardayaşayanların Türkiye’ye dönmesi için devreyegirecek. Maxmur kampında yaşayan Kürtler dönüşe

zorlanacak. Bu kamplar ile Kandil’in irtibatınıkesmeye yönelik önlemler arttırılacak. Türkiye-İran-Irak üçgenindeki dağlarda bulunan irili ufaklıkampların boşaltılması da hedefleniyor.

Son dönemde PKK’ye karşı Türkiye-İran ikilisieş zamanlı operasyonlar düzenledi. Türk savaşuçakları Kandil ve çevresini bombalarken, İrangeçtiğimiz günlerde Kandil’e hava harekâtıgerçekleştirdi.

Güney Kürdistan yönetimi ise, Türk ordusubölgedeki hedeflere nokta operasyon düzenlerkenşimdilik geri planda durmayı tercih ediyor. PKK’yleaçıktan çatışmaya girmiyor ama Türkiye’ye desteğinisessiz ve derinden sürdürüyor.

Sınıra 5 bin kişilik profesyonel birlik!

PKK yöneticileri için özel ekip!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında 21Haziran’da gerçekleştirilen “Güvenlik Zirvesi”ndealınan kararların detayları basına yansımaya başladı.Zirvede, Güney Kürdistan sınırındaki 150kilometrelik hattın, yeni oluşturulacak 5 bin kişilikprofesyonel birlik tarafından korunmasınınkararlaştırıldığı söyleniyor. Sınırı koruyacak yeniprofesyonel uzman erbaşlar, Ocak 2011 tarihindenitibaren sınır karakollarını teslim almaya başlayacak.Güney Kürdistan sınırını profesyonel askerlerinkoruması çalışması 2014 yılına kadar tamamlanacak.

Burjuva basında, PKK’nin yönetici kadrosunu elegeçirerek Türkiye’ye getirmek için “özel ekip”kurulduğu ve hedefteki üç ismin Murat Karayılan,Fehman Hüseyin ve Cemil Bayık olduğu da işleniyor.Türk ordusunun geçen hafta Güney Kürdistan’agerçekleştirdiği hava saldırısında özellikle MuratKarayılan’ın bulunabileceği kampların hedef alındığısöyleniyor.

Kürt köyleri bombalanıyor!

Şırnak’ta Kato, Cudi ve Şehreban bölgelerine

başlatılan askeri operasyonlar hava destekli sürerken,savaş uçakları sınır bölgelerini, askeri helikopterlerderin vadileri bombalıyor.

Sivil yerleşim alanları da saldırı hedefleriarasında. Savaş uçakları Kandil bölgesindeki köylereve yaylalara yönelik saldırılarını yoğunlaştırıyor.Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada,“hedeflerin isabetle vurulduğu”, “sivil halkınolumsuz etkilenmemesi için gerekli hassasiyetgösteril”diği iddia ediliyor. Oysa Kandil’dekiKurdine köyü hedef alınmış, iki ev bombardımansonucu yıkılmıştır.

Türk ve İran devletinin saldırıları nedeniyle soniki yıl içinde Kandil bölgesinde 36 köy boşaltıldı,800’ü aşkın aile evini terk etmek zorunda kaldı, binküçükbaş hayvan telef oldu. Son iki ay içinde Türkve İran devletinin saldırılarında 2’si çocuk 4 köylühayatını kaybetti, 9’u yaralandı. İran topçu saldırılarınedeniyle sınır bölgelerinde onlarca dönüm tarımarazisi işlenemez duruma geldi, bu nedenle çoksayıda aile göç etmek zorunda kaldı.

Genelkurmay’ın, Hakkâri’de PKK gerillaları ileyaşanan çatışma sırasında 11 askerin ölmesininardından siviller ile PKK’lileri ayırt edemedikleriyönünde yaptığı açıklamayı yeni sivil katliamlarıizledi. Hatay, Lice, Hakkâri ve sınır ötesinde sivillerhedef alınarak katledildi.

Gerillalara akıl almaz işkence

Türk ordusu artan çatışmalarla birlikte bölgedeher türlü kirli savaş yöntemini kullanıyor.PKK’lilerin cansız bedenleri üzerinde akıl almazişkenceler uyguluyor. Gümüşhane’de çıkançatışmada yaşamını yitiren PKK’li Özgür Dağhan’ınbedeninde işkence izleri tespit edildi. Teşhis içinmorga giren Dağhan’ın ailesi gördükleri tablokarşısında şoka girdi. Kafa kısmı tamamen erimiş,sadece dişler ve bir tutam saç kalmıştı. Vücudunundiğer bölgelerinde herhangi bir hasar olmaması, sağyakalanarak infaz edildiği, ardından işkence yapıldığıihtimalini güçlendiriyor. Teşhiste zorlanan aile aynı

Kürt halkına özgürlük!4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Sermaye devleti kirli savaşı tırmandırıyor!

Kürt halkıyla omuz omuza!

Page 5: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

çatışmada yaşamını yitiren gerillalarının bedenindede aynı vahşet izlerine tanık oldu.

23 Haziran’da aynı bölgede yaşamını yitirenPKK’li Hamit Ulaş ile Diyarbakır’ın Silvan ilçesindeçıkan çatışmada yaşamını yitiren Bayram Dün’ün dekafa kısmı parçalanmış ve işkence yapılmıştı. Siirt’inPervari ilçesinde çıkan çatışmada yaşamını yitiren3’ü kadın 12 kişinin cesetlerinin de işkence gördüğüsöyleniyor.

Sermaye devletinden OHAL genelgesi

Çatışmaların yoğunlaşması ile birlikte Meclis’tebaşlayan OHAL’i geri getirme tartışmaları sürerken,İçişleri Bakanlığı tarafından Haziran ayı sonundavaliliklere gönderilen bir genelgede yol kontrollerive yaylaya çıkış yasağının yeniden uygulanmasıistendi. Böylece fiili OHAL başlamış bulunuyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan bir yandan diğer düzenpartilerine “OHAL sizin karakterinizde var, bizdeyok” yanıtı verirken, öte yandan valilikleregönderilen genelgelerde OHAL uygulamalarınınyeniden devreye konulması isteniyor. AKP hükümeti“açılım” kapsamında kaldırdığını ileri sürdüğü asker-polis kontrol noktalarına yeniden dönüş yaptı.

İçişleri Bakanlığı’nın Ocak ayında “yayla vemeraların hayvancılığa açılması” ve “yolkontrollerinin kaldırılması”na ilişkin yayımladığı ikigenelgeye Genelkurmay’dan itiraz geldi. Yaylalaraçıkışlarda ve karayollarında kontrol yönündekiGenelkurmay’ın talebi AKP hükümeti tarafından dadesteklendi.

Bunun üzerine İçişleri Bakanı Beşir Atalayvalilere yeni bir genelge gönderdi. Genelgeyleaskerlerin yol kontrollerine izin veriliyor. Yanısıramera ve yaylalara çıkışların valilikler tarafındangüvenlik birimleriyle koordineli olarak yenidengözden geçirilip, bazı kısıtlamalar getirilmesiöngörülüyor.

Genelkurmay’ın diğer bir talebi ise aramalarlailgili. Mevcut mevzuata göre, aramalar ancak hakimkararı veya mülki amirin yazılı emriyle yapılabiliyor.Genelkurmay bu konudaki rahatsızlıklarını dahükümete ileterek, kendilerine arama imkanı verecekdüzenlemeler yapılması talebinde bulundu.Hükümet, Genelkurmay’ın bu isteğini de yerindebuldu. Bu talebin önümüzdeki günlerde Meclisgündemine getirilerek yasallaştırılması bekleniyor.

Türk işçi ve emekçilerininKürt halkının ezilmesinden

hiçbir çıkarı yoktur!

Bu kirli savaştan Türk işçi ve emekçilerininhiçbir çıkarı yoktur. Bu haksız savaşı yürütenlerkitlelerin acılarını kullanarak onları körleştirmeye vekendi söylemlerine esir kılmaya çalışıyorlar.

Kürt sorununun çözümsüzlüğü, iki halkındüşmanlaştırılmasına zemin döşüyor, özellikle işçisınıfının birliğine darbe indiriyor. İşçi sınıfınındevrimci bilinçten yoksun olduğu bugünkükoşullarda, bilinci burjuva ideolojisi tarafındanbelirleniyor. Türk işçi kitleleri yükseltilenmilliyetçiliğin etkisi altında kalıyor.

Öte yandan, sorunun Kürt halkının talepleridoğrultusunda çözülememesi nedeniyle sınıfsalçelişkileri geriye iten, esas çelişki olarak ulusalezilmişliği öne çıkartan Kürt işçileri de, kendi sınıfsorunlarına sahip çıkamıyorlar.

Türk ve Kürt işçiler arasındaki önyargılar ancakdevrimci temellerde bir mücadelenin yükselmesiyleortadan kalkabilir. İki kardeş halkın işçi veemekçilerinin kapitalizme karşı devrim ve sosyalizmekseninde birleşmeleri dışında bir çözüm yoluyoktur.

Kürt halkına özgürlük! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Tuğluk için 10 yıla kadar hapisistemi 

Kapatılan DTP’nin eski milletvekili Aysel Tuğlukiçin “örgüt propagandası yapmak” gerekçesiyle 2 yıldan10 yıla kadar hapis cezası istendi.Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanınduruşmasında Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel, AyselTuğluk’un, 28 Şubat 2007 tarihinde, DTP’nin KocatepeKültür Merkezi’nde yapılan 1. Olağanüstü BüyükKongresi’nde yaptığı konuşmaya ve 2 Mart 2007tarihinde DTP Genel Merkezi’nde yaptığı basınaçıklamasına dikkat çekti. Tuğluk’un PKK/KONGRA-GEL’i ‘bir terör örgütü’ olarak kabul etmediğini, örgütünyasa dışı eylemlerini iyi gördüğünü, Öcalan’a ‘sayın’diye hitap ederek onu muhatap kabul ettiğini söyledi.

Yüksel, Tuğluk’un, Terörle Mücadele Kanunu’nun7/2. maddesinde düzenlenen “örgüt propagandasınıyapmak” suçu uyarınca 2 kez olmak üzere toplam 2yıldan 10 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi.

Türk ve İsrail ordusu arasındayakın bağlar sürüyor!

Türkiye ile diplomatik krize rağmen İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, askeri bağların güçlüolmayı sürdürdüğünü vurgularken, kendisinin Türk Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ilegörüştüğünü, İsrail Kara Kuvveleri Komutanı Tümgeneral Sami Turgeman’ın da, “Birkaç gün önceAvrupa’da Başbuğ’un yerine getirilmesi beklenen mevkidaşı” ile konuştuğunu açıkladı.

İsrail Genelkurmay Başkanı Gabi Aşkenazi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile temashalinde olduklarını, askeri alandaki ilişkilerin korunmasına gayret ettiklerini söyledi.

İsrail parlamentosunda kapalı bir oturumda milletvekillerine bilgi veren Aşkenazi, Gazze’ye yardımgötüren Mavi Marmara ve diğer gemilere müdahale olayından beri Orgeneral Başbuğ ile kişisel temas halindebulunduğunu ifade etti.

İsrail Genelkurmay Başkanı’nın kapalı oturumda yaptığı konuşma hakkında bir grup gazeteciye bilgiveren bir milletvekilinin ifadelerine göre, Aşkenazi Türkiye’nin NATO üyesi olmasından ötürü siyasiyöneliminin değişeceğine ihtimal vermediğini kaydetti.

Askeri alandaki ikili ilişkilerin önceden sahip olduğu seviyenin korunabileceğini ifade eden Aşkenazi,“İlişkiler önemli. Bu çalkantılı dönemde ilişkileri korumamız şart” diye konuştu. “Bazı askeri tatbikatlarıniptal edilmesine karşın, Türkiye-İsrail askeri temaslarının devam ettiğini” ifade eden Aşkenazi, “Askerialandaki ilişkilerde, askeri görüşmelerin devam etmesi konusunda, herhangi bir sorunun olmadığı izleniminesahibim” diye konuştu.

Aşkenazi ayrıca, Orgeneral Başbuğ’un, İsrail Silahlı Kuvvetleri dergisi “Maarachot”un son sayısına,makale ile katkıda bulunmasını da “iki ülkenin orduların arasındaki yakın bağların sürdüğünün yeni birkanıtı” olarak tanımladı.

Kandil

Page 6: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Düzen güçleri Kürt halkına karşı topyekün siperde...6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Kürt hareketinin silahlı mücadeleyi yükseltmesibaşta düzen siyaseti ve ordu olmak üzere herkesin elininayağına dolaşmasına sebep oldu. Kendi uydurdukları“PKK bitti” masallarına kendilerini fazlaca kaptıranlarkısa bocalamanın ardından hızla duruma adapte olarakkirli savaş düzenine geçtiler. Burjuva siyaset arenası birkez daha şovenizm, Kürt düşmanlığı ve savaş edebiyatıile doldu. Kürt düşmanlığında birbiri ile yaraşan düzenpartilerinin siperden yürütmeye çalıştıkları siyaset isesiper tartışmaları ile birlikte ayyuka çıktı.

Sözde ayrıların aynılığı açığa çıktı

Düzen partilerinin birbirleri ile aynı olduğu herfırsatta ifade edilmesine rağmen burjuvapolitikacılarının renkli yalanları çoğu zaman bugerçeğin üzerini kolayca örter. Kürt sorunu gibi düzenizorlayan konular ise, bu ayrımı belirginleştirmek içinadeta turnusol işlevi görür. Son günlerde yaşanan“siper” tartışmaları da daha düne kadar sözdedemokratlıkta birbirleriyle yarışanların nasıl damilitarizm yarışına girdiklerini ortaya koymakta.

Siper tartışması Tayyip Erdoğan’ın savaş nizamınauyum sağlamak ve estirilecek şoven rüzgardannemalanmak için hızla Gediktepe’ye gitmesi ile başladı.Sözde açılım ile elde etmek istediğini elde edemeyenAKP, kirli savaş rüzgarlarının esmeye başladığı birdönemde Kürdistan’a giderek şahin pozlar takınma,devletin bildik savaş konseptine destek verdiğinigösterme kaygısına düştü. Bunu yaparken seçtiği yer isesınırda bulunan Gediktepe’de bir siperdi. GenelkurmayBaşkanı İlker Başbuğ ile birlikte sipere giden Erdoğanburada bel hizasındaki siperde yere çömelerek durdu.

Erdoğan’ın bu pozu ise burjuva muhalefeti hızlaharekete geçirdi. Muhalefetin söylemi sert oldu,Erdoğan’ın kendi ülkesinde ayakta duramadığı,korktuğu, cesur olamadığı gibi pek çok suçlama havadauçuştu. En radikal çıkışı ise CHP’nin başına “kasetdarbesi” ile geçirilen ve Kürt-Alevi kimliği ile reklamedilen Kılıçdaroğlu yaptı. Nam-ı diğer “Gandi Kemal”,başlarda pek sevdiği “Gandi” lakabını bir kenarabırakarak “Şahin Kemal” pozlarına büründü vekendisinin de o siperlere gideceğini amaçömelmeyeceğini duyurdu.

Tartışmayı alevlendiren ise Kılıçdaroğlu’nun siperziyaretini Gediktepe yerine Gürvil’e yapması veburadaki siperin Kılıçdaroğlu’nun boyu yüksekliğindeolmasıydı. Böylece eğilmek zorunda kalmayanKılıçdaroğlu şovenizm yarışını 1-0 galip tamamladı.

“Yeni CHP”den yolun başında “U” dönüşü

Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına geçirilmesi en körgözlerin dahi görebileceği kadar kaba biçimdegerçekleştirilmişti. Ancak “başarılı” operasyon amacınaulaştı ve gerçekten Kılıçdaroğlu adeta tüm sorunlarınçözümü, memleketin kurtarıcısı edasıyla kabul gördü.CHP’den sosyal demokrasi beklentisi içerisinde olankesimler büyük bir umuda kapıldı.

Kılıçdaroğlu daha başından beri söylediklerindençok hakkında söylenenler ile değerlendirildiğinden,

açıklamalarına bakılmaksızın büyük bir beklenti deyarattı. Kürt olmasının da etkisiyle Kürt sorunununçözümünde rol alacağı da Kılıçdaroğlu’nun gıyabındasöylenenler arasındaydı. Kılıçdaroğlu’nun ilkkonuşmalarındaki temkinli sözleri de bu beklentiyidestekledi: “35 yıldır terörü silahla susturmayaçalıştılar. Akıl yok bunlarda, mantık yok, kan kanlayıkamakla temizlenmez. Böyle bir anlayış olmaz.” Öyleki açıklamalar gazete sayfalarına “Kılıçdaroğlu, Kürtsorunu için Baykal gibi konuşmayınca, ŞAŞIRTTI!”manşetleriyle bile taşınmıştı.

Her ne kadar konuşmalarında açıkça “Kürt”sözcüğünü dahi ağzına almasa da Kılıçdaroğlukendisinin de Kürt olduğunu ima etmekten geridurmadı. Yapılan tüm konuşmalar, mitinglerde açılanpankartlar, öne çıkan talepler CHP’nin yeni vizyonununKürt sorunu konusunda “barış” şiarını öne çıkaracağını,sorunu “ekonomik kalkınma-iş-aş” eksenindeçözmekten bahsedeceğini gösteriyordu. Kuşkusuz ki busöylem AKP’nin sözde açılımının biraz daha cesurbiçiminden öte bir anlam taşımıyor ve onunyapamadığını yapmayı amaçlıyordu.

Ancak yaşanan gelişmeler sözde yenilenmeninsonunu hızla getirdi. AKP’nin ürkekçe giriştiği açılımnasıl son bulduysa CHP’nin çiçeği burnunda açılımı dabirden bire rafa kalktı. Siyaseti siperden yapmanıncazibesine kapılan CHP şefi Gürvil gezisinin ardındanBaykal’ın halefi olduğuna şüphe bırakmayacakaçıklamalarda bulundu.

“Güvenlik güçlerimiz tüm olumsuz koşullararağmen olağanüstü güzel bir moralle görevlerininbaşındadırlar” sözleriyle savaş konseptine uyumsağlayan Kılıçdaroğlu kahraman asker edebiyatınasığındı. CHP şefi ayrıca “terörle mücadele,ekonomisiyle, siyasetiyle, kültürüyle, sosyal yapısıyla,psikolojisiyle bir bütündür” diyerek bildik topyekûnsavaş konseptini de yineledi. CHP Genel BaşkanıKılıçdaroğlu açıklamaları sırasında araya ekonomiksorunları da sıkıştırarak AKP’yi bunları çözmediği için

eleştirdi.Tüm bu açıklamalar, büyük reklamlarla piyasaya

sürülen CHP şefinin rengini de belli etmiş oldu. Tümşatafatlı söylemlere rağmen iş düzenin temelyönelimlerine gelince Gandi Kemal de “Şahin Kemal”oldu, “kanı kanla yıkayamayız” sözleri unutularak“terörle mücadelenin gerektirdiği kararlılığın,sorumluluğun her seviyede ortaya konulması” çağrılarıöne çıktı. Kuşkusuz ki CHP gibi has bir düzenpartisinden de bu beklenirdi...

Hükümetiyle-muhalefetiyle-ordusuyla tam siper alan düzenin acizliği!

Siper tartışmaları bir yandan AKP-CHP ve ordununKürt sorunu gibi devletin temel önemde bir gündemihakkında nasıl tek vücut olduklarını gösterdi. Varlıkzeminleri sömürü düzeni olan parti ve kurumlar tümayrımlarını ve göstermelik açılımlarını kenara bırakarakinkar ve imhayı amaçlayan kirli savaşı alkışlamayabaşladılar. Ancak siperlerden yansıyan manzara birgerçeği daha ortaya çıkardı: Başbakanı, GenelkurmayBaşkanı, ana muhalfet partisi başkanı gibi düzentemsilcileri, döne döne kutsallığından bahsettikleri,“uğruna ölme” edebiyatı yaptıkları topraklarındasiperlerin ardına sığınmadan dolaşamıyorlar, çömelmişya da ayakta, siperlerden başlarını çıkaramıyorlar.Orada sadece gerillalardan ve keskin nişancılardan değilKürt halkının mücadele kararlılığından saklanmaya,korunmaya çalışıyorlar. Bu yüzden işçi ve emekçiçocuklarını Kürt halkının üzerine sürerek kan üzerindenpolitika yapıyor, şovenizmi körükleyerek primtopluyorlar.

Kürt halkının meşru taleplerine karşı vahşicesaldıranlar mücadele karşısında siperlere sığınmaya,aczlerini kanla bastırmaya çabalıyorlar. Döktüklerikanda boğulana dek de acizlikleri içinde debelenipduracaklar.

Siper tartışmaları boyaları sildi, maskeleri düşürdü...

Düzen güçleri Kürt halkına karşı tam siper!

Page 7: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Sermayenin has uşağı: Kılıçdaroğlu Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Sermaye basınının bir kısmı CHP içindeki liderdeğişikliğine büyük bir destek verdi. KemalKılıçdaroğlu’nun adaylığını ve peşinden genelbaşkan olmasını özellikle Doğan ve Çukurovaholdinglere bağlı medya grupları destekledi. KemalKılıçdaroğlu’nun ilk röportajını Doğan grubuna aitRadikal gazetesine yapması tam da bu karşılıklımuhabbetin bir ifadesiydi.

Radikal gazetesine açıklamalarda bulunan KemalKılıçdaroğlu, Kürt sorunu, türban sorunu veekonomiye dair görüşlerini dile getirdi. “Türbansorununu da terör sorununu da biz çözeceğiz” diyenKemal Kılıçdaroğlu, “işçilerle işverenler” arasındakikutuplaşmanın artık ortadan kalktığını buyurdu!

Kılıçdaroğlu kimliğini inkâr ederekdevlet içinde yer bulabildi

Kemal Kılıçdaroğlu Radikal gazetesine yaptığıaçıklamalarda, Kürt sorunu konusunda şunlarısöylüyor: “‘89 raporunun her satırını savunuyoruz.Sorunu, aklı ve mantığı öne koyarak toplumsal desteksağlayarak çözmeye hazırız.” Kürt sorununun özünedair somut “çözüm önerileri”ni ise ısrarlaaçıklamıyor. Zira Kemal Kılıçdaroğlu’nun genelbaşkanı olduğu CHP, Kürt sorununu “terör sorunu”olarak görmekte ve ekonomik kalkınma ileçözüleceğini savunmakta, Kürt sorununu yok sayan,inkâr eden ve imha siyasetini güden bir politikyaklaşım sergilemektedir.

Salt Kürt düşmanı ırkçı politikalar ile kitlelerikazanamadıklarını gören CHP yönetimi, sermayeninde isteği doğrultusunda farklı bir imaj daoluşturmaya çalışıyor. CHP’nin ırkçı politikalarlahükümet olamayacağı açıktır. Zaten o politikayıyıllardır sürdüren ortada MHP var. Aynı tabanaCHP’nin de hitap etmesi, CHP’nin oylarınıyükseltmeye elbette yetmez. Sermaye, MHP’yi herzaman o kulvarda tutmaya devam edecektir. Ziraböylesi bir politik partiye gereksinimi var. Oysasermaye CHP’nin daha geniş bir kitle partisi olmasınıistiyor. Kemal Kılıçdaroğlu ile amaca ulaşabileceğiniumuyor.

Kemal Kılıçdaroğlu hep ulusal ve mezhepselkimliğini inkâr etti. Ailesinden birçok kişinin Dersimkatliamında katledilmesine rağmen, Eskişehir veAkşehir dolaylarından Dersim’e geldiklerinisöyleyerek, Türk olduğunu iddia eden de KemalKılıçdaroğlu’ydu. O, bürokraside çalıştığı ve siyasetyaptığı yıllarda zorunlu kalmadıkça Dersim, Kürt veAlevi sözcüklerini zinhar kullanmadı.

O, bir “devlet Alevisi” ve “devlet Kürdü” olarakdevlet katında önemli yerlere tırmandı. Dersimdirenişini ve direnişçilerini eşkıya olarak lanse eden,Onur Öymen türü kafatasçı CHP yöneticilerinihararetle alkışladı. Güya sermaye Türk devletiDersim’e modernizmi ve hizmet etmeyi getirecekmişde, eşkıyalar ve Dersim aşiretleri bunu engellemişler.Bu yüzden “tatsız olaylar” olmuş, hatta M. Kemal’inve Türk sermaye devletinin bu katliamdan haberi bileyokmuş. Kemal Kılıçdaroğlu, pişkince tüm bu yalanadayalı söylemleri yıllarca dilinden düşürmedi.

Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt ve Alevi kökenliolmasına karşın, hep Türk burjuvazisinin safında yer

aldı. Kendisini Türk ve Sünni olarak sermayedevletinin temsilcisi ve koruyucusu oldu. “Etnikkökene dayalı siyaset yapmak doğru değil” diyerek,sözde milliyetçiliğe karşıymış gibi gözükmesi, Kürtkimliğini inkâr ettiğinin en açık göstergesidir. KemalKılıçdaroğlu; Kürt sorununun gerçek çözümüyolunda önemli bir adım olan Kürt ulusunun kendikaderini tayin hakkına yönelik, imha, inkar veasimilasyon politikalarına sadık biri olarak öne çıktı.

Kılıçdaroğlu, sosyal devleti yenidenayaklandıracakmış!

Radikal gazetesinde yer alan açıklamalarındaAvrupa’daki “yeni sol” anlayışını izleyeceklerinibelirten Kılıçdaroğlu, işçilerin ve patronların artıkfarklı kutuplar olmadığını iddia ederek “artık özelsektörü reddeden anlayış yok. Sosyal piyasaekonomisi diyoruz. İşçi ve işveren artık karşıtkutuplar değil” ifadesini kullandı. BöyleceKılıçdaroğlu, bildik hiç de yeni olmayan demagojiksöylemleri öne çıkararak yoksulluk sorununugündeme taşıdı. AKP’nin sadaka ve ianeye dayalıyaklaşımını “makarnacı devlet” olaraknitelendirerek, “sosyal devlet”ten söz etti. Sosyalpolitikalar konusunda Avrupa sosyal demokratpartilerinin icraatlarına övgü ve güzellemeler dizdi.

Kılıçdaroğlu’nun sosyal politikalar konusundarehber edindiği Avrupa sosyal demokrat partilerininicraatları biliniyor. Sosyal demokrasinin öncüsüAlman SPD, Almanya’da neoliberal politikalarınyerleşmesine öncülük etti. İngiltere’de İşçi Partisiyıllarca emek karşıtı politikaları en katı biçimdeuyguladı. Bugün ekonomik kriz gerekçesiyle işçi veemekçilerin haklarına şiddetle saldırılan, ekonomik

ve sosyal yıkım programlarını uygulamak içinçabalayan Yunanistan ve İspanya’da aynı çizgidekipartiler hükümetteler. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nunövgüye boğduğu bu partilerin “sosyal devlet”iuygulamak bir tarafa, “sosyal devlet”in kalıntılarınıdahi silip atma çabası içindedir.

Kılıçdaroğlu, “sosyal devlet” demagojisini yinekendisi Referans gazetesinde 21 Haziran’da çıkansöyleşisinde açığa vurmuştur. “Denetlenebilir PiyasaEkonomisi Kuracağız” başlığıyla verilen bu söyleşideo, yoksullara sadaka yöntemi dışında AKP’ninbugüne kadar uyguladığı ekonomi anlayışını özüitibariyle savunmuş ve CHP’nin hükümet olmasıdurumunda benzer politikaları sürdüreceğiniaçıklamıştır. Aynı söyleşide ne emekçilerin gerçeksorunu olan güvencesiz ve örgütsüz çalışmaya dayalısömürü düzeni ne de piyasalaşan sağlık, eğitim vemezarda emeklilik konusunda hiçbir şey söylemeyende Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

Kısacası, Kemal Kılıçdaroğlu da ekonomiprogramına da burjuvaziyi daha da palazlandırmaanlayışı yön veriyor. Kemal Kılıçdaroğlu sermayeninhizmetkârı, işçi sınıfı olmak ve emekçilerindüşmanıdır. CHP’nin başına kim gelirse gelsin, o,CHP’nin devlet politikasını uygulamak zorundadır.O, kapitalist düzenin koruyucusu ve sözcüsü olarakgörevini sürdürecek ve bu yaklaşımını işçi veemekçilere yönelik saldırı politikaları ilebirleştirecektir.

Öyle anlaşılıyor ki, Kemal Kılıçdaroğlu ismi ileyıllardır AKP politikasından bıkan emekçi kitleler,reformcu bir rüzgârın sersemletici dumanı altındabırakılmak isteniyor. Bu nedenle de, daha bugündenbu tür anlayışlara karşı devimci sınıf mücadelesiyükseltilmelidir.

Sermayenin has uşağı: Kemal Kılıçdaroğlu

Page 8: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Kürt halkına karşısürdürülen imha, inkar ve asimilasyon politikalarınınmedya ayağını üstlenen, ‘Mehmetçik gazeteci’ UğurDündar’ın sorularını yanıtladı. Güney Kürdistan yönetiminitehdit eden Başbuğ, TSK olarak çatışmaların ardından“teröristler öldürüldü” şeklinde değil, “etkisiz halegetirildi” şeklinde söylem kullandıklarına işaret etti.Başbuğ, Kürt halkına türlü zulmü eden kendileri değilmişgibi “Çünkü terörle mücadeleye insan odaklı bakıyoruz”iddiasında bulundu. 26 yıllık süreçte TSK’nın PKK´ye karşıyürüttüğü mücadelede başarısız olduğu yönündeki iddialarayanıt veren Başbuğ şöyle dedi:

“PKK aslında şanslı bir örgüt. Tam çökme noktasına,çözülme noktasına geliyor ama maalesef konjektüreldurumlar hep lehine cereyan ediyor. Bir diğer önemli tespitise, ne zaman terör eylemleri azaldı veya hiç olmadı, bizbunu yanlış algıladık. Sanki terör örgütü bitti dağıldı.Aslında dağ kadrosu duruyordu ama eylem sayılarıdüşmüştü. Örnek 1999’dan 2004 yılına kadar eylem yokancak örgüt bitmedi. Örgütün dağ kadrosu yine duruyordu.Burada bir algılama yanlışlığımız oldu. Biraz daha doğrualgılasaydık o dönemde daha sağlıklı tedbirler alabilirdik”

Öyle anlaşılıyor ki, Orgeneral Başbuğ PKK’nin 1984yılında başlayan ilk eyleminin ardından 26 yıllık süreçteKürt halkına yönelik imha ve inkar politikalarının iflasını,ortada varolan koskoca bir Kürt sorununu ve onun beslediğidevrimci dinamizmi görmezden gelip sorunu PKK’ninşansına bağlamasıyla tarihe geçecektir!

Kürt halkına imha dayatılamaz!8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Başbuğ’dan Kürt sorunuyla ilgili“şanslı” açıklamalar!

Selahattin Demirtaş’tan Tayyip’e tepki

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Erdoğan’ın “Çocukları ben mi tutuklattım, KCKoperasyonunu ben mi yaptım?” sözlerine tepki göstererek, “Madem sen bunlardan sorumlu değilsin bizimmuhatabımız kim onu göster bize. Onunla oturalım, sorunu çözelim.” dedi.

Demirtaş, Polis Akademisi’nde başlayan Kürt açılımının Gediktepe’de mevzide son bulduğunubelirterek, Başbakan Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mevzi yarışınagirdiğini belirtti. Demirtaş, “Mesele mevzide çözüm aranacak mesele değil. İkiniz de ortak yanlışıyapıyorsunuz. Yanlış tarafa bakıyorsunuz. Çünkü Kürt sorunu mevzinin karşısında değil arkasındadır.Mevzinin karşısındaki Kürt sorununun sonucu olan PKK var. 50 bin defa da baksanız Kürt sorununuanlayamazsınız. Kürt sorunu siyasi bir sorundur.” dedi.

Kürt halkının operasyonların durmasını ve çift taraflı ateşkes ilan edilmesini istediğini belirtenDemirtaş, “Başbakan niye susuyor? Neden bunları duymazdan geliyorsunuz? Çözüm silahların sustuğuortamda konuşulacaksa hepimiz birlikte silahları susturalım.” şeklinde konuştu.

Demirtaş, çözümün yolunun “demokratik özerklik” olduğunu ve bunun da kaçınılmaz olduğunusöyledi.

Sınıra 5 bin kişilikprofesyonel birlik!

Sömürgeci sermaye devletinin “GüvenlikZirvesi”nde alınan kararların detayları gün yüzüneçıkıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığında 21Haziran’da gerçekleştirilen “Güvenlik Zirvesi”ndealınan kararların detayları basına yansımaya başladı.Zirvede, Güney Kürdistan sınırındaki 150 kilometrelikhattın, yeni oluşturulacak 5 bin kişilik profesyonel birliktarafından korunmasının kararlaştırıldığı söyleniyor.

Sınırı koruyacak yeni profesyonel uzman erbaşlar,Ocak 2011 tarihinden itibaren sınır karakollarını teslimalmaya başlayacak. Güney Kürdistan sınırını tamamenprofesyonel askerlerin koruması çalışması, 2014 yılınakadar tamamlanacak.

Genelkurmay Başkanlığı İç Güvenlik Harekât DaireBaşkanı Tümgeneral Fahri Kır, 25 Haziran’dadüzenlenen haftalık basın bilgilendirme toplantısında,“Hudut birliklerinin de profesyonel askerlerdenoluşturulması kapsamında başlatılan ön çalışmada; Irakhududundan başlamak üzere, hudut birliklerininoperasyonel faaliyetlerinde görev yapacak personelin,belirli bir süre içerisinde, profesyonelleştirilmesihedeflenmiştir. Yapılan çalışma netleştiğinde, kamuoyuile paylaşılacaktır.” ifadelerini kullanmıştı.

Hem komando tugaylarında hem de sınırbirliklerinde yalnızca operasyonel unsurları tamamenprofesyonellerden oluşacak. Komando tugayları ilehudut birliklerinde bulunan, hizmet ve destek unsurlarıile şoför gibi diğer faaliyetlerde görevli olan personel,yine şu anki temel askerlik sisteminde 15 aylık askerlikgörevini yapan erbaş ve erlerden oluşacak.

Page 9: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

GOP BDSP’den zorunlu açıklama... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

İstanbul Sultangazi’de 26 Haziran günü 2Temmuz etkinliği düzenlendi. Gazi Şehir Parkı’ndagerçekleştirilen etkinlik Koçgiri Platformu, PSAKDSultangazi-GOP Şubeleri, Karabel DernekleriFederasyonu (KAYKEF), Kangal DernekleriFederasyonu (KDF), Zile Dernekleri Federasyonu,Gazi Pir Sultan Abdal Cemevi Derneği ile HabiblerCemevi tarafından örgütlendi.

GOP BDSP olarak, bu etkinlikte Gazili işçi veemekçilere devletin katliamcı kimliğini anlatmak,devrim ve sosyalizm mücadelesine çağrı yapmak içinstant açmak istedik. Etkinlik alanına girmekistediğimizde stant açmamız gayri ahlaki bir şekildeengellendi.

Bu tarz davranışlar Gazi Mahallesi’nde geçmişte detekrarlandığı için devrimci sorumluluğumuz gereğikonuya ilişkin açıklama yapma ihtiyacı duyuyoruz.

Etkinliğin gerçekleşeceği Gazi Şehir Parkı’na stantiçin gerekli malzemelerimizle girmek istediğimizdegiriş noktasına yerleştirilmiş görevliler bizleri çevirdi.Elimizdeki poşetlerin içini açarak onlara göstermemiziistediler. BDSP’li olduğumuzu, etkinlikte stantaçacağımızı, poşetlerde de stant için gereklimalzemelerin olduğunu belirttik. Bunun üzerine“komite kararı” gereği stant açılmasının yasakolduğunu ifade ettiler. Gerekçesini sorduğumuzda isebilmediklerini söylediler. Bunun üzerine devrimcilerekarşı gerçekleştirilen bu gerici dayatmayı komitedenbir temsilciyle görüşmek istediğimizi ifade ettik. Fakatkendilerinin Halk Cepheli olduğunu ifade edengörevliler, sorunun çözümü için bize sürekli GaziÖzgürlükler Derneği’ni ve Halk Cephesi temsilcisiniadres olarak gösterdiler. Biz ise muhatabımızınkomiteden bir temsilci olduğunu, onun için bu durumlailgili Halk Cephesi’yle görüşmeyeceğimizi ısrarla ifadeettik.

Komite temsilcileri birkaç kez arandığı haldegörüşmek için gelmediler. Biz de yaptığımızdeğerlendirme sonucu, etkinliğe zarar verecek herhangibir sorunun yaşanmaması için komitenin kararınauyma kararı aldık. Bu kararımızı girişteki görevlilerebildirdik.

Etkinliği izlemek için alana girmek istediğimizdetekrar görevlilerin engeliyle karşılaştık.Malzemelerimiz yanımızda olduğu için bizi içerialmayacaklarını ifade ettiler.

Stant açmayacağımızı ifade etmemize ve tümsağduyulu davranışımıza rağmen devrimci ahlakauymayan bir tarzda, elinde malzeme olanyoldaşlarımızı itelemeye varan davranışlar sergiledilerve savurdukları tehditlerle etkinliği izlemek için alanagirmemizi engellemeye çalıştılar. Bununla dayetinmeyen “etkinlik görevlileri”, şimdiye kadarMEHA, İlbek gibi işçi direnişlerinde polislerin vepatronların bizi işçilerden yalıtmak için sarfettikleri“provokatörler” ifadesini kullanan bir tutum içerisinegirdiler.

Bunun üzerine komiteden bir temsilciyi arayarakgiriş noktasında yaşadığımız sorunu ifade ettik. Eğerbu duruma müdahale etmezlerse yaşanacak tatsızolayların sorumluluğunun komiteye ait olduğunusöyledik.

Nihayet, komiteden bir temsilci giriş noktasına

gelerek bizimle görüştü. Komitenin aldığı kararın gerekçesini sorduğumuz

temsilcinin yanıtı ise etkinliğin ve etkinliği örgütleyenbileşenlerin niteliğini tüm açıklığıyla ortayakoyuyordu.

Etkinlikte hiçbir siyasi kurumun pankart, flama,döviz açmaması yönünde karar alındığını belirtentemsilci, “Bu tarz malzemeler açıldığında etkinlikmarjinalleşiyor ve katılım azalıyor” diyerek etkinliğinmarjinalleşmemesi için böyle karar alındığını ifade etti.Komite temsilcisine, devrimci ve ilerici kurumlarınalanda olmasının etkinliği nasıl marjinalleştirdiğinisorduğumuz da ise aldığımız cevap, devrimcilerinmarjinal olduğu ve gerçekleştirilen etkinliğin ideolojikbir etkinlik olmadığı oldu.

Bunun üzerine, insanlığın kurtuluşu için butopraklarda bedel ödemiş ve ödemeye devam edendevrimcilere karşı böyle ithamlarda bulunanlarladüzenin sözcüleri arasında hiçbir farkın olmadığını,böyle düşünenlerle de konuşacak hiçbir şeyimizbulunmadığını ifade ederek alandan ayrıldık.

Karşılaştığımız bu olay bazı gerçekliklerin altınıçizmemizi zorunlu kılıyor.

1 - Gazi Şehir Parkı’ndaki anma etkinliğinigerçekleştiren kurumların hepsi İzzettin Doğan (CemVakfı), Fermani Altun (Ehlibeyt vakfı) gibi kişi vekurumlara karşı haklı olarak birçok söz söylüyorlar. Bukişi ve kurumların baskıcı ve gerici olduğunuvurgulayarak bu sistemin hizmetinde çalıştığını veAleviliğin ilerici olan yanlarını yok etmek istediğinivurguluyorlar.

Peki, 2 Temmuz etkinliğini örgütleyen bukurumlara soruyoruz. Gazi Şehir Parkı’ndagerçekleşen etkinlikte devrimcilerin Alevi işçi veemekçilere ulaşmasını engelleyen, devrimcilere“marjinal” diyen zihniyetle, İzzettin Doğanlar’ın temsilettiği zihniyet arasında nasıl bir fark var? İzzettinDoğanlar’ın temsil ettiği anlayışlar da devrimcileremarjinal diyerek saldırmıyorlar mı?

Etkinlik komitesi temsilcisi, etkinliğin ideolojikolmadığını üstüne basa basa vurgulama ihtiyacıduyuyor. İzzetin Doğanlar da devlet destekli gericigüçlerin gerçekleştirdiği katliamlarda şehit düşenlerianarken “Biz ideolojik değiliz” diyorlar. Peki devletinresmi ideolojisinden beslenen imha ve inkâra karşıverilen bir mücadele ya da bu ideolojiden beslenen birkatliamda şehit düşenleri anmak ideolojik değil denedir? Eğer ideolojik değilse, İzzetin Doğanlar’ın diniayinlerinden de farklı değildir. O zaman, onlarlagöstermelik ayrışmanın dışında temelden bir ayrışmada söz konusu değil demektir.

2- Devrimciler bu topraklarda haksızlığa, zulmekarşı tereddüt etmeden bedel ödemişlerdir.Gerektiğinde de ödemeye devam edeceklerdir. Aleviemekçilere karşı gerçekleştirilen saldırı ve katliamlardada en ön saflarda her zaman devrimciler yer almış,bedel ödemişlerdir. Alevi emekçilerin haklı ve meşrutaleplerini her zaman sahiplenmiş, devrim vesosyalizm mücadelesinin bir parçası olarakgörmüşlerdir.

Devletin on yıllardır sistematik olarakgerçekleştirdiği gerici ideolojik bombardımanı emekçikitlelerde ciddi bir bilinç bulanıklığı yaratmıştır.

Böylesi bir bilinç bulanıklığının yaşandığı topraklardaemekçilerin devrimci politikalarla bütünleşmesi hiç dekolay olmuyor. Bunu “marjinallik” olarak algılayanlarise daha fazla kişiye ulaşmak için gerçekleri ifadeetmek yerine emekçi yığınların gerici yanlarınayaslanıyorlar, devrimcileri tecrit etmeye çalışıyorlar.

3- Devrimci ve ilericileri toplumun diğerkesimlerinden ayıran yan ideolojik, politik farklılıklarıve bunun pratik yansımasıdır. Bu gerçeklik hiçbirşekilde gözardı edilmemelidir. Etkinlik günü parkıngiriş kapılarına dikilen “görevli”lerin devletin kollukgüçlerini aratmayan tarzları tartışma konusuedilmelidir. Komitenin içerisinde devrimci, ilericiolduğunu iddia eden kişi ve görevlilerin mensubuolduklarını iddia ettikleri kurum, bu durumu gözdengeçirmeli, devrimcilikten ve ilericilikten uzak budavranışı sergileyenlere gerekli müdahaleyi bir an önceyapmalıdır.

4- Devrimci ve ilericilere karşı gerçekleştirilen bugerici dayatma, Gazi yerelinde sadece bu etkinliktekarşımıza çıkmamıştır. Gazi Mahallesi’nde her senegerçekleştirilen halk şöleninde de aynı gerici tutumsergilenmektedir. Bu etkinliklerde dershanelerin ya daözel hastanelerin etkinlik alanında stant açarak kenditanıtımlarını yapmasına izin verilirken, parasız eğitimve parasız sağlık hakkını savunan devrimcilerin alandaher türlü faaliyeti engellenmektedir.

Halk şöleninde de, muhtarlar ve çeşitli kitleörgütlerinden oluşan etkinlik komitesinin kararı olaraksunulan bu dayatmanın uygulayıcıları olarak yinekarşımıza Halk Cepheliler çıkmaktadır. Bu ise sözkonusu dayatmacı, sansürcü anlayışın arkasında HalkCephesi’nin de olduğunu göstermeye yetmektedir.

Bu dayatmacı ve sansürcü uygulamanın altındaimzası olan ve destekleyen tüm kişiler ve kurumlardönüp kendilerini sorgulamalıdır.

5- Etkinliğin organizasyonunda çağrıcı kurum olanKoçgirililer Platformu’na da şunu söyleme ihtiyacıduyuyoruz. Platform girişim aşamasındayken “yüzüdevrimcilere dönük” bir oluşum olacak diyordunuz.Yüzü devrimcilere dönük bir oluşum nasıl oluyor dadevrimcileri alandan tecrit eden sansürcü bir kararınaltına imza atıyor?

Sizin yüzünüzü devrimcilere dönmektenanladığınız devrimcilere marjinal demek ve sansüruygulamak ise dönün bu kelimenin literatürdekianlamına tekrar bakın.

Sonuç olarak; düzenin gerici kuşatmasına karşıbedel ödeyerek, tırnakla kazıyarak değerler yaratandevrimcilere karşı gerçekleştirilen bu tutumun hiçbirhaklı ve meşru yanı yoktur. İlerici olduğunu ifadeedenler böyle bir iddiası olmayanların da gerisinedüşmüşlerdir. Aynı gerici dayatmayla kendilerikarşılaştığında mangalda kül bırakmayanlar, kendigerici tutumlarını savunmakta da ellerinden geleniartlarına koymuyorlar.

Etkinliği örgütleyen bileşenler başta olmak üzere,konunun muhatabı tüm kurumlar ve kişiler yaşanılanbu olayı ve sonuçlarını değerlendirmeye tabi tutmalı,bu tarz tutumların tekrar sergilenmemesi için sorumludavranmalıdır.

GOP Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu7 Temmuz 2010

Devrimci-demokrat kamuoyuna zorunlu açıklama…

“Gerici dayatmaların hiçbir haklı ve meşru yanı yoktur!”

Page 10: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

AnkaraAnkara’da gerçekleştirilen miting politik olarak

CHP’nin ekseninde örgütlendi. Miting için kitle TorosSokak’ta toplandı. Yürüyüşte en önde Pir Sultan AbdalKültür Derneği arkasında ise Alevi örgütlülükleri KarsDemokrat Dernekler Federasyonu, Varto Kültür veDayanışma Derneği, Divriği Kültür Derneği, AnkaraDersimliler Derneği, KESK Ankara ŞubelerPlatformu, TMMOB, Ankara Tabip Odası, AnkaraSerbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası,ÇHD, Aka-Der, Halkevleri, Demokrasi İçin BirlikHareketi bileşenleri, EHP, ÖDP ve EMEP katıldı.

Sınıf devrimcileri ise mitinge “Faşist katliamlarınhesabını işçi-emekçiler soracak / BDSP” ve “PirSultan’dan Madımak’a asan da yakan da devlettir!”pankartı ile eyleme katıldılar. Emekçilere Kızıl Bayrakgazetesini ulaştırdılar.

Miting alanı olan Kolej Meydanı’na gelindiğindekitle sayısı 3 bine ulaştı. Miting alanında ve yürüyüşboyunca kitleye cansız bir ruh hali hakimdi. Alanagirildikten bir süre sonra da alan boşalırken, kürsüdekikonuşmaların ise büyük oranda kitle tarafındandinlenmediği gözlemlendi.

Ankara MamakBDSP, Devrimci Alevi Komitesi, Partizan, BDP,

Aka-Der, ESP, EHP, Devrimci Proletarya tarafından“Bozuk düzende sağlam çark olmaz! Sivas’ın katilidevlettir!” şiarıyla ortak bir eylem örgütlendi. EylemeMücadele Birliği Platformu da destek verdi. 1Temmuz akşamı Tek Mezar Hacı Bektaş-ı VeliParkı’nda bir araya gelen kitle NATO Yolu’nu trafiğekapatarak yürüdü. Tuzluçayır Çiçek İş Merkezi önünegelindiğinde ortak metin okundu. Semah gösterimininardından yapılan konuşmada ise son süreçte ilerici,devrimci güçlere ve Kürt halkına yönelik saldırılarhatırlatılarak bu saldırılara boyun eğilmeyeceğivurgulandı.

250 kişinin katıldığı anmaya sınıf devrimcileriBDSP ve “Pir Sultan’dan Madımak’a asan da yakan dadevlettir / Mamak İşçi Kültür Evi” pankartlarıylakatıldılar.

İzmirSivas Katliamı’nın 17. yılında İzmir Eski

Sümerbank önünde Alevi Bektaşi Federasyonu İzmirbileşenleri bir anma etkinliği gerçekleştirdi. 150 kişilikbir katılımla başlayan eyleme BDSP’liler flamalarıylakatıldı.

Okunan basın metninde ağırlıkla, Madımak’ınmüze olması üzerinde duruldu. Alevi açılımlarınadeğinilerek bu oyuna gelinmemesi gerektiği belirtildi.

İzmir Güzeltepe Çiğli’de Alevi Yol Kültür Derneği ve İşçi Kültür

Sanat Evi’nin düzenlediği meşaleli yürüyüş ve anmaetkinliği 2 Temmuz akşamı gerçekleştirildi.

Güzeltepe Uğur Mumcu Parkı’ndan Sivaskatliamında yitirilenlerin fotoğraflarının yer aldığı birpankart arkasında yürüyüş başlatıldı. Güzeltepeliemekçilerin alkışlarla, sloganlarla yürüyüşe destekverdiği görüldü.

Anma etkinliğinde ortak metin İşçi Kültür SanatEvi çalışanı tarafından okundu. Sivas katliamınıngerçek faillerin bulunmadığının söylendiği açıklamadaAlevi çalıştaylarına da değinildi. Etkinlik müzik

dinletileri ve semah gösterisiyle devam etti. Etkinliğe200’e yakın emekçi katıldı.

Antakya2 Temmuz akşamı Antakya Eğitim Sen önünde bir

araya gelen kitle Uğur Mumcu Bulvarı’na yürüdü.Yürüyüş boyunca sloganlar, alkışlar ve zılgıtlar hiçsusmazken, çevredeki emekçiler de destek verdiler.

Basın açıklamasında katliam lanetlendi. Yaklaşık200 kişinin katıldığı eylem coşkulu ve kitlesel geçti.

BursaBursa’da Alevi kültür dernekleri, sendikalar,

demokratik kitle örgütleri, ilerici ve devrimci kurumlaryaptıkları yürüyüş ve anma etkinliği ile katliamılanetlediler.

Fomara Meydanı’nda toplanan kitle KentMeydanı’na yürüdü. Basın açıklamasını Pir SultanAbdal Kültür Derneği Bursa Şube yöneticilerindenAdil Öztürk yaptı. Katliamda birinci derecede rolüstlenen katillerin Avrupa’da tatil yaptıklarını söyledi.

Sendikalar ve meslek örgütleri adına ise EğitimSen Bursa Şube Başkanı Cemal Akkurt konuştu.Eyleme yaklaşık iki bin kişi katıldı.

Adana2 Temmuz günü Adana’da bir yürüyüş ve basın

açıklaması gerçekleştirildi. İnönü Parkı’nda başlayaneylemde Sanatçılar Parkı’na yürüyüş gerçekleştirildi.

Açıklamada demokrasi, insan hakları veözgürlükler alanında sahip olunan tüm kazanımların,bedeller ödenerek elde edildiği ifade edildi. Sivaskatliamı hatırlatılarak Madımak yangınının bugün deülkenin her yanında farklı biçimde sürdüğü söylendi.

DİSK, KESK, TMMOB, Adana Tabip Odası,PSAKD, Alevi Kültür Derneği, Hacı Bektaş VeliAnadolu Kültür Vakfı, İHD, Devrimci YoldaÖzgürlük, CHP, EDP, Emek Partisi, ESP, HAK-PAR,ÖDP tarafından gerçekleştirilen eyleme yaklaşık 120kişi katıldı.

İstanbulBaşta Alevi örgütleri olmak üzere sendikalar, ilerici

ve devrimci kurumlar tarafından 1 Temmuz günüİstanbul Kadıköy’de miting düzenlendi.

Köz, AKA-DER, Kaldıraç, Pir Sultan Abdal KültürDerneği Sultanbeyli, Sarıyer ve Sultangazi şubeleri,Divriği Kültür Derneği, Alınteri, Bağımsız DevrimciSınıf Platformu (BDSP), Barış ve Demokrasi Partisi(BDP) İstanbul İl Başkanlığı, Devrimci AleviKomitesi, Devrimci Hareket, Dev-Genç Birliği, Emekve Özgürlük Cephesi, Emekçi Hareket Partisi (EHP),Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), GençlikMuhalefeti, Marmara Üniversitesi Öğrenci DerneğiGirişimi, Mücadele Birliği Platformu, Özgürlük veDemokrasi Partisi (ÖDP), Proleterce Devrimci Duruş(PDD), Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), SosyalistDayanışma Platformu (SODAP) ve Tüm-İGD’ninpankartlarıyla yer aldığı yürüyüş coşkusuz biratmosferde gerçekleştirildi. PSAKD Kartal Şubesi,Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), KangalDernekler Federasyonu ve Habibler Cemevi dekatılımcı kurumlar arasındaydı.

2 Temmuz mitinginde, geçtiğimiz yıllara oranlakatılımda zayıflık olduğu göze çarparken mitinginmesai saatleri içerisinde yapılması ve sınırlı bir zaman

kala örgütlenmesi katılım düzeyini etkileyen nedenlerarasındaydı.

Kortejlerde devletin katliamcı kimliği teşhir edildi.Türk devletinin Kürt halkına dönük dizginsiz terörünütırmandırdığı bugünlerde “Yaşasın halklarınkardeşliği!” sloganı da birçok kortej tarafından atıldı.Pir Sultan Abdal Kültür Derneği şubeleriyle mitingekatılım sağlayanlar ise “Madımak Oteli müze olacak!”sloganını miting boyunca sıkça attı.

BDSP mitingde “Sivas’ın katili sermaye devleti!”pankartıyla yer aldı.

Miting kürsüsünden yapılan konuşmalardaMadımak’ın sadece acıları değil sorulacak hesapanlamına geldiği söylendi. Mitingde, Tertip Komitesiadına ortak konuşmayı PSAKD Sultanbeyli ŞubeBaşkanı Sadegül Çavuş yaptı. Devletin katliamcıgeleneğinin teşhir edildiği konuşmada SivasKatliamı’nın suç ortaklarından birinin ise CHP olduğusöylendi.

Miting programı, Pınar Sağ ve Önder Babat MüzikTopluluğu’nun ezgileriyle sona erdi.

İstanbul SarıgaziSarıgazi Birleşik Emek Platformu (AKA-DER,

BDSP, DHF, ESP, SDP, Partizan), EMEP, ÖDP veTKP’nin çağrısıyla 2 Temmuz akşamı bir eylemgerçekleştirdi. Bine yakın kişinin katıldığı yürüyüşteöfkeli ve kenetlenmiş bir birliktelik sağlandı.

Basın açıklamasında, Sivas Katliamı’nın devletinkontra merkezi tarafından örgütlenip yönetildiği,bugün de Kürt halkının en haklı talepleri karşısındadevletin inkar ve imha politikasıyla katliamlargerçekleştirdiği ifade edildi. Açıklamanın ardındanSivas katliamını anlatan bir belgesel izlendi.

İstanbul EsenyurtSivas katliamı 4 Temmuz günü Esenyurt BDSP

tarafından gerçekleştirilen eylemle lanetlendi.Esenyurt Depo Durağı’nda gerçekleştirilen ve

100’ü aşkın kişinin katıldığı eylem yürüyüşle başladı.Okunan basın açıklamasında ise sermaye devleti veonun maşalarının, Pir Sultan’ın yolundan yürüyenleri,aydınları diri diri yakarak, sömürü ve zulme karşımücadele yürütenlere gözdağı vermek, işçi veemekçileri sindirmek istedikleri söylendi.

İstanbul Avcılar30 Haziran günü, Avcılar Marmara Caddesi heykel

Sivas’ın hesabı sorulacak!10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Sivas katliamı eylemlerle lanetlendi...

“Katil devlet hesap verecek!”

İstanbul

Page 11: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Sivas eylemlerinden yansıyanlar... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

önünde bir araya gelen, BDP, BDSP, DHF, GençlikMuhalefeti, Halkevi, ÖDP buradan caddenin sonunakadar yüründü.

Yapılan ortak açıklamada katliamların devletdenetiminde, bizzat devlet tarafından düzenlendiği,Çorum’da, Maraş’ta, Gazi’de, Ümraniye,Ulucanlar’da yine aynı katliamcı devletin olduğuvurgulandı. Esenyurt İşçi Kültür Evi Tanyeri ŞiirTopluluğu ve Halkevi Müzik Topluluğu’nundinletileriyle etkinlik devam etti.

Kızıl Bayrak / Ankara - İzmir - Antakya - Bursa- Adana - İstanbul

Sivas katliamının 17.yılında Madımak’ta katledilen 35 can için onbilerce emekçi Alibaba Mahallesi’ndenMadımak Oteli’ne yürüdü. Bu yılki anmaya; AAFK Genel Başkanı Turgut Öker, Alevi Bektaşi FederasyonuGenel Başkanı Ali Balkız, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Başkanı Fevzi Gümüş ve çok sayıda ilericidevrimci siyasi yapı katıldı. Sivas katliamının 17. yılında komünistler de alanda yerlerini aldılar.

2 Temmuz’da Alevi örgütleri adına yapılan konuşmalar ve ötesi…

Madımak katliamının üzerinden 17 yıl geçti. Binlerce Alevi emekçisi Sivas’ta Madımak Oteli’nin önündebuluşarak katliamı lanetledi. Sivas’ta yaklaşık 40 bin emekçi Madımak’ın Müze olması talebiyle alandaydı.Alevi emekçileri yakılan canlarının anısına saygı için, “Madımak Müze olmalıdır” talebini haykırdılar.

Madımak Oteli önünde düzenlenen eylemde konuşan Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız,Madımak Otelinin müze olacağını söyleyerek, “Biz 17 yıl değil, 170 yıl geçse de, nasıl ki Kerbela’yı unutmadık,burayı da unutmayacağız. İnşallah galip gelinceye kadar’’ dedi.

Konuşmasında Madımak Oteli’nin müze olması gerektiğini savunan Fevzi Gümüş, “Buranınkamulaştırılması yetmez. Buranın mutlaka insanlık için ortak bir bellek oluşturması, bir daha yaşadığımız butopraklarda benzer cinayetler, katliamlar yaşanmasın diye buranın müzeye dönüştürülmesi gerekir’’ diyekonuştu. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Turgut Öker de yaptığı konuşmada Madımak Oteli’nin müzeolmasını istedi.

Katliam sonrasında hızlı bir örgütlülüğe kavuşan Aleviler geçmişin gerçekleri ile hiçbir zamanyüzleşmediler. Bu tutum Sivas katliamının 17. yılında yapılan konuşmalara da yansıdı. Günümüzde Aleviörgütleri, katliamın tetiğini çeken sermaye düzeni ile hesaplaşma noktasına gelememiştir. Katliamın hedeflediğipolitik ve toplumsal hedefleri Alevi emekçilerine anlatmaktan özenle kaçınma tutumu yapılan konuşmalara birkez daha yansıdı.

Sivas katliamının gösterdiği diğer bir gerçek ise, cumhuriyet döneminde yaşanan Alevi katliamlarındaiktidarda bulunan CHP zihniyetiydi. Koçgiri’den Gazi katliamına, yaşanan tüm Alevi katliamlarında bu zihniyethükümet ya da ortağıydı. 2 Temmuz’da konuşmacı olarak öne çıkan Alevi örgütlerinin yöneticilerinin desteği ilesiyasette söz sahibi olanların dönemlerinde yaşanan bu katliamlar tesadüf olamaz. Alevileri sistem içerisindetutan CHP zihniyeti hiçbir katliamda gerekeni yapmamıştır. CHP’nin bu yaklaşımı oynadığı misyon açısındanşaşırtıcı değildir. Şaşırtıcı olan tüm bu katliamlarda sorumluluğu ve payı olan düzen solu CHP’ye Alevi örgütyöneticilerinin verdiği desteği sürdürmeleridir.

Aleviler tarih boyunca egemenlerin baskı ve katliamlarına maruz kalmışlardır. İnançlarını reddetmeleri içinyaşatılan Sivas türü katliamlar tarih boyunca hiç eksilmemiştir. Tüm bunlar ortadayken, Sivas’ta yaptıklarıkonuşmalarda Alevi örgüt yöneticileri yaşanılan Sivas türünden katliamları sermaye düzeninden bağımsız olarakele almaya devam ettiler.

Alevi katliamları yüzyıllardır egemenlerin bilinçli olarak yürüttükleri bir yok etme stratejisidir. PirSultan’dan, Baba İshaklara. Koçgiri, Dersim’den, Çorum-Maraşlara ve yakın dönemde yaşanan Sivas-Gazikatliamları bu zihniyetin ifadesidir. Katliamların özünde yatan hep “sapkın inanç” olarak görülen Kızılbaş-Aleviliğin yok edilmesi hedeflenmiştir. Bugün de Alevi örgütleri katliamların sorumlusu olarak şeriatçıtetikçileri görürken, bu gerici güruhu harekete geçiren devlet gerçeği ile yüzleşmekten korktular. Hala dakatliamların kaynağı konusunda Alevi emekçilerini bilgilendirmekten özenle kaçınıyorlar.

Faruk Çelik’in yaptığı konuşma ve ortalığa saçılan gerçekler…

Madımak’ın “utanç müzesi” yapılması konusundaki talepleri geçiştiren AKP hükümeti, anma törenlerine ilkkez bakan düzeyinde katıldı. Alevi açılımı çalışmalarını yürüten Devlet Bakanı Faruk Çelik diğer katılımcıörgütlerle yan yana gelmemek için sabahın erken saatlerinde, Madımak Oteli’ne karanfil bırakmayı tercih etti.Faruk Çelik, 1993 yılındaki “acı olaydan” duyduğu üzüntüyü dile getirerek “2 Temmuz 1993, tarihimizin acıgünlerinden biridir” dedi.

Faruk Çelik yaptığı konuşma ile Madımak Oteli’nin müzeye dönüştürülmesi önerisine yine kulaklarınıtıkadı. Sadece Faruk Çelik değil, arkasındaki sermaye devleti de Alevi emekçilerinin talebini hep yok saydı.

Daha bir yıl önce Sivas Katliamı’nın yıldönümü öncesinde AKP, Madımak Oteli’nin müzeye çevrilmesi içinçalışmalara başladığını ilan etmişti. Dinci partinin ikiyüzlülüğü birkez daha ortaya çıktı. Gelinen noktada AKP,Madımak Oteli’ni istimlâk ettikten sonra kütüphaneye dönüştüreceğini açıkladı.

Yıllarca Alevi emekçilerinin tarihsel sürece yayılan isyancı özünü katliam politikalarıyla yok etmek için çabagösteren sermaye devleti, bu defa da, AKP eliyle “Alevi açılımı”, “Alevi Çalıştayı” adı altındaki manevralarıylaaynı hedefe ulaşmaya çalıştı. Katliamların suç ortağı AKP, Madımak’ı müze yapmaktan da vazgeçti. Özcesi,Faruk Çelik ve partisinin Alevi emekçilerinin taleplerine yönelik duyarsızlığı, bunun da ötesinde var olandüşmanlığı sürüyor.

Komünistler ve ilerici-devrimci güçler de Sivas’taydı…

Katliamın 17. yılında sadece Alevi örgütleri değil, ilerici devrimci siyasi yapılar da 2 Temmuz’a anlamlı birkatılım sağladılar. Halk Cephesi, DHF, Partizan’ın yanısıra yasal partilerden EMEP, ÖDP, TKP ve ESP deeylemde yerlerini aldılar.

BDSP de 2 Temmuz’da Sivas’taydı. BDSP eyleme “Katliamların hesabını soracağız!” ve “Sivas’ın katilisermaye devleti” pankartlarıyla katıldı. Ayrıca emek örgütleri, meslek odaları, dernek yönetici ve üyeleri, sanat,kültür ve bilim insanları Madımak’ın önündeydi.

Avrupa’da Sivaskatliamı lanetlendi!

BaselSivas şehitleri İsviçre’nin Basel şehrinde

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu(BİR-KAR) ve Basel Eğitim Kültür SanatMerkezi (BEKSAM) tarafından 4 Temmuz günüdüzenlenen etkinlikle anıldı.

Panel ve belgesel film gösterimi olmak üzereiki bölümden oluşan etkinlik programında genelolarak, devletin emekçileri azgıncasömürebilmek, gelişen mücadelenin önünükesebilmek için çareyi katliamlarda, kirliprovokasyonlarda, faşist baskı ve terördegördüğünü, aynı kanlı ellerin Çorum’da,Maraş’ta, Gazi’de, Ulucanlar ve 19 Aralıkcezaevi katliamlarında da sahnede olduğunusöylediler. Şu anda da Kürt halkının özgürlükmücadelesini boğabilmek için işbaşında olduklarıvurgulandı.

Yanısıra Alevi emekçilerinin düzen içineçekilmeye dönük devlet politikalarının sondönemde hız kazandığı, sosyal demokrat maskelidüzen partilerinin boş beklenti ve hayalleryaydıkları söylendi. Etkinliğe yaklaşık 50 kişikatıldı.

ParisTürkiyeli ilerici ve devrimci kurumlar 2

Temmuz akşamı yaptıkları yürüyüş ve anmaetkinliği ile katliamı lanetlediler.

Türkiyelilerin yoğun olarak yaşadığı Paris10’uncu bölgede, Gare de l’est postanesi önündetoplanan kitle, “2 Temmuz Sivas şehitleriölümsüzdür!” pankartı arkasında Rue duFaubourg St. Denis boyunca yürüyüşgerçekleştirdi.

Yürüyüşün ardından devrim ve sosyalizmşehitleri anısına saygı duruşu gerçekleştirildi veortak basın açıklaması okundu.

BİR-KAR Paris’in de destek sunduğuetkinlikte katliamla ilgili BİR-KAR bildirileri dedağıtıldı.

Kızıl Bayrak / Basel - Paris

2 Temmuz Sivas eylemindenyansıyanlar

Page 12: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

UPS’de direniş kazanacak!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

60 günü aşkın süredir sendikal haklarına sahipçıkmak için UPS’nin aktarma merkezleri önündedirenişlerini sürdüren TÜMTİS üyesi UPS işçilerininkararlı mücadeleleri devam ediyor. Bugüne kadarsendikadan istifa etmeleri için patron ve uşaklarıtarafından defalarca tehdit edilen işçiler kollukgüçlerinin saldırısına ve gözaltı terörüne de maruzkaldılar. İstanbul’un yanısıra İzmir’de fiili saldırılarauğrayan işçiler taşeron firma patronunun kurşunlarınahedef oldular. Diğer yandan direnen işçilerle sınıfdayanışması her geçen gün büyüyor.

UPS işçilerine patron kurşunuİzmir’de UPS işçileri 1 Temmuz günü taşeron

şirket patronunun silahlı saldırısına maruz kaldı.Erka’nın patronu sabah saatlerinde sendikadan istifaetmeye zorladığı 5 UPS işçisini Alsancak’taki 5.Noter’e götürdü. Arkadaşlarının peşinden gidendirenişçi 5 işçi de noterde karşılaştıkları Erkaşirketinin avukatları ve şirket patronu AyhanKaraman’a bu tutumlarından kaynaklı tepkilerini dilegetirdiler. İşçiler, sendikadan istifa etmezlerse iştenatılacakları yönlü tehditlere maruz bırakılırken,sendikalı işçilerin itirazı üzerine Erka patronu AyhanKaraman silahını çekerek rastgele ateş açtı.Patronunun bu saldırısında şans eseri yaralananolmadı.

İşçiler, Karaman’dan şikayetçi olurken olay yerinegelen polis ateş açan patron yerine işçiler üstünde zorkullandı. Karaman ise silahı dahi alınmadan AlsancakPolis Karakolu’na götürüldü.

İşçiler, karakolda da Karaman hakkında şikayettebulunduktan sonra karakoldan ayrıldı. Patronun veşirket avukatlarının da işçilerden şikayetçi olduğuöğrenildi.

UPS işçilerinin öfkesi bileniyor..TÜMTİS üyesi UPS işçileri direnişlerinin 73.

gününde yaptıkları yürüyüş ve basın açıklaması ilebaskıların, tehditlerin kendilerini yıldıramayacağınıdile getirdiler. 7 Temmuz Çarşamba günü yapılanyürüyüş için işçiler sabah saat 08:00’de bir arayageldiler. Toplanmanın ardından başlayan yürüyüşboyunca işçilerin coşkusu dikkat çekti. Taşeron firmaERKA’nın patronu tarafından işçilere silah çekilmesive ateş edilmesi işçilerin öfkesini daha da bilerken buöfke yürüyüşe yansıdı.

UPS’nin kapısının önünde yapılan basınaçıklamasında arabayla geçen UPS işçisinin durarakdirenişçi işçileri selamlamak istemesi üzerine isepolisin tahammülsüz tutumundan kaynaklı kısa sürelibir gerginlik yaşandı. Polis, trafiğin kapandığını önesürerek provokasyon çıkarmaya çalıştı.

Eylemde konuşan TÜMTİS İzmir Şube BaşkanıŞükrü Günseli, ilk günden bu yana işverenin sendikadüşmanı tutumunun devam ettiğini, işten atmalarınsürdüğünü söyledi. Günseli, UPS’ye sendika girene veişten atılan işçiler geri alana kadar direnişe devamedeceklerini ifade etti. Günseli emekten, alınterindenyana olan herkesi UPS işçilerinin mücadelesine destekvermeye çağırdı.

UPS’de işçiler güven kazanıyorUPS çalışanlarının sözleşmeye göre çay paydosu

haklarının olmasına rağmen patron, işçilerin buhakkını gaspediyordu. ERKA patronunun silahlı

saldırısının ardından işçiler patrondan izin almadançaya çıktılar.

Çalışan işçilerin bu adımları direnişçi işçilerin dedesteğini alıyor. Saat 10:30’da olan çay molasındadirenişçi işçiler alkış ve sloganlarla içeridekiarkadaşlarına moral ve destek veriyorlar.

Petrol-İş’ten UPS işçilerine destekUPS işçilerinin maruz kaldıkları patron terörüne

karşı açıklama yapan Petrol-İş Sendikası MerkezYönetim Kurulu, UPS işçilerine saldıran taşeron firmaERKA’nın patronu Ayhan Karaman’ı kınadı. “Hiçbirgüç UPS işçilerinin örgütlenme mücadelesiniengelleyemez!” diyen Petrol-İş Sendikası, İstanbul veİzmir’de, TÜMTİS’te örgütlendikleri için iştençıkarılan, sendikalarından istifaya zorlanan, baskıgören, İzmir’de saldırıya uğrayan UPS işçilerininörgütlenme mücadelesini desteklediğini duyurdu.

ITF ve ETF’den dayanışma ziyaretiSendikalaşma mücadelesi veren UPS işçilerinin

İstanbul Mahmutbey aktarma merkezindesürdürdükleri direnişleri gelen destek ziyaretleriylebüyüyor. UPS işçilerini 1 Temmuz Perşembe günüUluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) KaraTaşımacılığı Bölüm Başkanı Mac Urata, AvrupaTaşıma İşçileri Federasyonu (ETF) Genel SekreteriEduardo Chages, Almanya Federal MilletvekiliMarianne Sharttz ,Güney Afrika Satavu SendikasıTemsilcisi ile birlikte Avrupa ve dünyanın değişikbölgelerinden 30’u aşkın taşıma işçileri sendikasındantemsilciler ziyaret etti.

Basın açıklamasına ayrıca Türk-İş’e bağlı çeşitlisendikaların yöneticileri de katıldı. Eylemde konuşanTÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk, UPS’ninsendika düşmanı tutumunu sürdürdüğünü belirterek,işçileri sendikadan istifa ettirmek için her tür baskıyönteminin kullanıldığını, sendika üyesi işçilerin iştençıkartılmaya devam ettiğini ifade etti.

UPS’de örgütlenme kararının, 5 milyon üyeliuluslararası federasyon ITF ile birlikte alındığınısöyleyen Öztürk, Türkiye’de UPS işçilerininsendikalaşma mücadelesinin de beraber kazanılacağınıifade etti.

ITF Kara Taşımacılığı Bölüm Başkanı Mac Urataişçileri selamlayarak başladığı konuşmasında UPS’yikınadı. Urata, UPS direnişini destelemek için maddive manevi tüm güçlerini kullanacaklarını ifade etti.

ETF Genel Sekreteri Eduardo Chages ise farklıülkelerden birçok sendikacının destek olmak içingeldiğini belirterek “ETF olarak tüm gücümüzleyanınızda olacağız ve bu mücadele başarılıncaya kadarher zaman sizi desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

Almanya Federal Parlemento MilletvekiliMarianne Sehattz ise işten atılan işçiler tekrar işbaşıyapıncaya ve sendikal haklara saygı gösterilinceyekadar sorunu Avrupa ve Almanya’da gündemetaşıyacaklarını dile getirdi.

UPS’de polis destekli direnişkırıcılığı...

Tehditlere, baskılara, saldırılara boyun eğmeyen vegeri adım atmayan UPS işçileri UPS’nin taşeronfirmalar aracılığıyla devreye sokmaya çalıştığı direnişkırıcılığıyla da mücadele ediyorlar.

6 Temmuz günü taşeronlar aracılığıyla direniş

kırıcı işçiler iş başı yaptırılırken bu direniş kırıcılığınaİstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı’nın emrindekolluk güçleri yardım etti.

Saat 19.00 sularında Nokta Güvenlik tarafındangetirilen direniş kırıcı işçilerin aracının önünü kesenpolis UPS işçilerine müdahale etti. İlk başta servisizorla içeri sokma cesareti gösteremeyen polis, destekiçin çevik kuvvet ekipleri çağırdı. Destek ekiplerlebirlikte 4 otobüs çevik kuvvet, bir panzer ve onlarcasivil ve resmi polis aracıyla alana yığınak yapıldı. Bu“operasyonu” ise bizzat İstanbul Emniyet MüdürYardımcısı yönetti. Destek kuvvetlerinin gelmesiylebirlikte oturma eylemi yapan işçilerin etrafı çemberealındı. Çemberin oluşturulmasıyla direniş kırıcı işçilerhızla içeri sokuldu. Polis tarafından işçilere eyleminyasal olmadığı ve gözaltı yapılacağına dair tehditlersavruldu. İşçilerin birliğini kırmak için polistarafından yapılan “isteyenler ayrılabilir” çağrısı iseboşa düştü. Hiçbir işçi alandan ayrılmadı.

Asıl amacı taşeron direniş kırıcı işçileri içerisokmak olan polis bunu gerçekleştirdikten sonraişçilere tehditler savurarak, gözaltı işlemi yapmadankurmuş olduğu ablukayı kaldırdı.

Sloganlar ve alkışlar eşliğinde direniş çadırlarınadönen işçiler saat 20.30 civarında direniş alanındanayrıldı.

Aynı senaryo

Aynı senaryo 7 Temmuz günü de tekrarlandı.Sabah saat 09.30 sularında Mahmutbey’deki aktarmamerkezine servislerle getirilen ve içeri sokulmakistenen direniş kırıcı işçilere engel olan direnişçiişçiler polisin saldırısına uğradılar. Direnişçi işçilerin,taşeron işçilerin aktarma merkezine girişiniengellemesi üzerine patronun imdadına bir kez dahasermayenin kolluk güçleri yetişti. Direnişçi işçileresaldıran polisler 2 işçiyi darp ederek yaraladılar. 5-6çevik kuvvet otobüsünün bulunduğu aktarma merkeziönünde yaşanan polis terörünün ardından direniş kırıcıişçiler, otobüslerden polis kordunu eşliğinde aktarmamerkezine sokularak adeta gözlerden kaçırıldılar.Şimdiye kadar 119 işçinin işten atıldığı UPS’ninİstanbul’da Mahmutbey ve Kurtköy’de bulunanaktarma merkezlerinin yanısıra İzmir’deki aktarmamerkezinde de TÜMTİS üyesi işçilerin direnişisürüyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir

UPS işçisi direnişle kenetlendi...

Polis-patron saldırılarına geçit yok!

Page 13: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Sermayenin 4/C kölelik dayatmasına ve güvencesizçalışmaya karşı mücadelelerini sürdürmeye çalışanTEKEL işçileri bu süreçte hep karşılarında bulduklarısendikal bürokrasiyle de hesaplaşıyorlar.

Şubat ayında direniş çadırlarının kaldırılmasınınardından Tek Gıda-İş Sendikası TEKEL Direnişi’nisönümlendirmek için göstermelik bir eylem planı ortayakoymuştu. Buna göre TEKEL işçileri her ayın başındaAnkara’da bir araya gelecek ve her ay bir gün arttırarakTürk-İş önünde konaklayacaklardı. 1-2 Nisaneylemlerinin ardından 1-2-3 Haziran eyleminin boşadüşürülmesiyle 2 Temmuz günü tekrar Ankara’ya gelenTEKEL işçileri, çeşitli eylemler gerçekleştirdiler.

2 Temmuz: İşçiler Türk-İş’te!Her ilden temsilcilerin yer aldığı işçi grubuna Türk-

İş binasına girdikten sonra saldıran polis işçilerinanlatımıyla tam olarak bir lince girişti. Bina içerisindeestirdiği terörün görüntülenmesini engellemek içinbasının da binaya girişini engelleyen polis işçileri ağırbiçimde yaraladı. İzmir’den bir kadın işçinin saldırısonucunda ağzından kan geldiği, İstanbul’dan bir kadınişçinin ise bayıldığı belirtildi.

Türk-İş ve Tek Gıda-İş’ten saldırgan açıklamalar

TEKEL’deki direniş sürecinde en ileri ihanetsenaryolarını hayata geçirmek için çabalayan Türk-İşhainleri ile aldıkları eylem kararlarını hayatageçirmeyen Tek Gıda-İş bürokratları TEKEL işçilerinineylemlerinden duydukları rahatsızlığı yaptıkları yazılıaçıklamalarla dışavurdular. TEKEL işçilerinin polisterörüne maruz kalmasına çanak tutan Türk-İş ve TekGıda-İş bürokratları TEKEL işçilerinin eylemlerinikaralamaya çalıştılar.

Tek Gıda-İş Sendikası’nın Türk-İş GenelMerkezi’ne gönderdiği Genel Sekreter Mecit Amaç veGenel Eğitim Sekreteri Mustafa Akyürek imzası ileyapılan açıklamada, TEKEL işçilerinin eylemlerinin‘sendikanın yetkili organları tarafından alınmış bir kararolmadığı’ yönündeki açıklamasını dayanak gösterenTürk-İş’in, TEKEL işçisi Metin Aslan’ı da açıktanhedef aldığı açıklamasında şu ifadelere yer verildi:

“Tekel işçilerinin örgütlü olduğu TEKGIDA-İŞSendikası, bugün Türk-İş Genel Merkezi’ne gönderdiğiyazıda ‘sendikanın yetkili organları tarafından alınmışbir karar olmadığını’ ve ‘TEKGIDA-İŞ Sendikasınıneylem ile bir ilgisinin bulunmadığını’ bildirmiştir. 1Mayıs Taksim kutlamalarında Türk-İş başkanı MustafaKumlu’ya biber gazı sıkarken fotoğrafı çekilen MetinAslan işçilerin arasındadır. Türk-İş’e verilen vegörüşme talep edilen dilekçede sadece Metin Aslan’ınimzası bulunmaktadır. Türk-İş gerçek TEKEL işçisininmücadelesine zarar veren bu tür saldırgan girişimlerimuhatap almama ve müsemma göstermemekararlılığını emek hareketi adına taşıdığı sorumlulukgereği sürdürmektedir.”

İlerici ve devrimci güçlerden destek

2 Temmuz günü gerçekleştirilen Sivas mitingindensonra ilerici ve devrimci güçler oturma eyleminebaşlayan TEKEL işçilerine destek ziyaretigerçekleştirdiler. BDSP, Kaldıraç, Devrim YolundaÖzgürlük, Tüm-İGD tarafından gerçekleştirileneylemde, miting alanı olan Kolej Meydanı’ndanbaşlayarak Ziya Gökalp Caddesi boyunca, direniş alanı

olan Sakarya Caddesi’ne kadar sloganlarlayüründü.

TEKEL işçilerinin yanına gelindiğinde isekurumlar adına bir açıklama yapıldı.

Kurumlar adına yapılana açıklamanın ardındanbir TEKEL işçisi söz alarak özlük hakları içinverdikleri mücadelede kararlı olduklarını açıkladı.Açıklamanın ardından işçilerle birlikte oturmaeylemine geçildi.

3 Temmuz: TEKEL işçilerinedestek

3 Temmuz günü saat 16.15’te sermayenin kollukkuvvetleri, TEKEL işçilerinin dağılmasını istedi.TEKEL işçilerinin meşru eylemlerini “yasa dışı” ilaneden bekçi köpekleri anonsun ardından polis ablukasınıarttırdı. TEKEL işçileri bu saldırı karşısında destek içingelen kitlenin ayrılmasını isterken, desteğe gelen kitlebunu kabul etmedi, TEKEL işçilerini yalnız bırakmadı.

Kitle Türk-İş önünden, sloganlarla Tek Gıda-İşönüne doğru yürüyüşe geçti. Tek Gıda-İş Sendikasıönüne gelindiğinde ise işçilerin kendi sendikalarınınkapılarının işçilere açılmadığı görüldü.

4 Temmuz: Süreç değerlendirmesiİşçiler 4 Temmuz gününü Petrol-İş Sendikası

Ankara Şubesi’nde bekleyerek geçirdiler. Süreci veeylem planlarını gözden geçirmek üzere toplanan öncüTEKEL işçileri arasından bir grup işçi “Ankara’danayrılalım” yönünde görüş bildirirken bir grup işçi demücadeleye devam etme ve Ankara’da kalma yönündegörüş belirtti.

Toplantının ardından, İzmir’den gelen işçilerinönemli bir kısmı memleketlerine geri dönerkenİstanbul, İzmir, Samsun, Manisa, Malatya ve Adana’danAnkara’ya gelen TEKEL işçilerinden oluşan yaklaşık30 kişilik bir grup da Ankara’da kaldı.

Ankara’da bulunan öncü işçiler arasında TKP’yeyönelik tepkiler de açığa çıktı. Çeşitli illerdenAnkara’ya gelmek isteyen TEKEL işçilerini“sendikanın olmadığı yerde bu eylemler meşrudeğildir” diyerek engelleyen TKP’ye de tepki gösterenişçiler, sendika bürokratlarını teşhir etmeye devamedeceklerini söylediler.

5 Temmuz: İşçiler hesap soruyorTEKEL işçileri 5 Temmuz günü geldikleri

Sıhhiye’de bulunan Tek Gıda-İş Sendikası binasında,Tek Gıda-İş’in açıkladığı eylem programını nedenuygulanmadığı ve 2 Temmuz günü Türk-İş binasıönünde işçilerin uğradığı saldırının ardından Tek Gıda-İş’in eylemle ilgili yaptığı “sendikanın yetkili organlarıtarafından alınmış bir karar olmadığı” ve “Tek Gıda-İşSendikası’nın eylemle bir ilgisinin bulunmadığı”açıklamalarına yanıt beklediler. TEKEL işçileriyle karşıkarşıya gelmekten çekinen sendikacılar işçilerdenkaçarken binada bulunan Tek Gıda-İş Sendikası OrtaAnadolu Bölge Şube Başkanı Lütfi Ceylan ise kaçamakcevaplarla işçilerin sorularını geçiştirdi.

Binada bulunan yaklaşık 30 TEKEL işçisi,kendilerine somut bir mücadele hattı sunulmasınıistediler. İşçiler sergiledikleri direnişin önünde bir engelolarak gördükleri sendikal bürokrasiye karşımücadelenin önemini vurgularken, bunun sermayeyekarşı verilen mücadele kadar önemli olduğunu dilegetirdiler.TEKEL işçileri bir süre daha devam edenbekleyişlerinin ardından akşam saatlerinde sendikabinasını terkettiler.

6 Temmuz: İşçiler TBMM’de TEKEL işçileri, 6 Temmuz günü CHP İstanbul

Milletvekili Çetin Soysal ile görüşmek üzereKızılay’dan sloganlarla Meclis Dikmen kapısınayürüdü. İşçiler, Dikmen Kapısı’nda güvenlikkontrolünden geçirildikten sonra içeri alındı.

TEKEL işçisi direnişin simgesi! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

TEKEL işçisi hesap soruyor!

3 Temmuz 2010 / Ankara

Page 14: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Yargı emekçileri haklarınıgaspettirmeyecek

Büro Emekçileri Sendikası (BES) TBMMkomisyonlarında kabul edilmiş bulunan ve TBMMGenel Kurulu’na getirilmesi beklenen torba yasakapsamında havuz paralarının gaspı ve havuzsisteminin ortadan kaldırılması uygulamasını 7Temmuz günü çeşitli illerde gerçekleştirdiğieylemlerle protesto etti.

BES İstanbul 3 No’lu Şube tarafından Kartal’daCeza Mahkemeleri önünden yürüyüşle başlatılaneylem, yürüyüş kolunun tüm Adliye blokları önündengeçmesinin ardından Kartal Adalet Sarayı önündeyapılan basın açıklaması ile sona erdi. 80 kişininkatıldığı basın açıklamasında “İnsanca bir yaşamıdirene direne kazanacağız” pankartı taşındı.

TBMM komisyonlarında kabul edilmiş bulunan veTBMM Genel Kurulu’na getirilmesi beklenen torbayasa kapsamında da havuz paralarının gaspının vehavuz sisteminin ortadan kaldırılmasınınamaçlandığının ifade edildiği açıklamada yaklaşıkolarak 70 trilyonu bulan havuz paralarının tamamınınyargı emekçilerine herhangi bir kesinti yapılmadan,eşit ve adil bir biçimde ödenmesi talep edildi.

İzmir’de Karşıyaka Adliyesi önünde basınaçıklaması yapan BES üyesi emekçiler TBMM’yedilekçe gönderdiler. Yargı emekçileri, yolladıklarıdilekçelerdeki taleplerini okuyarak hükümete uyarıdabulundular.

Açıklamada, düzenlemenin yasalaşması halindeücret seviyesi genel olarak diğer kamuemekçilerinden daha düşük olan yargı emekçilerininbir kez daha mağdur edileceğini belirtildi.

Taşeron sağlık işçileri kazandıDev Sağlık-İş üyesi taşeron sağlık işçilerinin

Kartal Koşuyolu Hastanesi’nde sürdürdüğü direnişkazanımla sonuçlandı. İşçilerin hastane önündesürdürdükleri direnişin de baskısıyla sendikanınhastane yönetimi ve başhekimlikle yaptığı görüşmelersonuç verdi.

26 Mayıs günü iş bırakarak TEKEL işçileriyledayanışma eylemine katılan taşeron sağlıkişçilerinden 4’ü 27 Mayıs günü işten çıkarılmıştı.

İşten atılan işçiler hastane önünde işe geri alınmatalebiyle direnişe başlamış, 35 gün süren direnişleriboyunca taşeron şirket tarafından baskılara maruzkalmışlardı.

Belediye-İş grev kararını asacakİstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Belediy-İş

Sendikası arasında 5 aydır süren toplu iş sözleşmesisüreci tıkandı.

Görüşmelerin anlaşmazlıkla sonuçlanmasınınardından geniş bir eylem programı duyuran Belediye-İş Sendikası İstanbul Şubeleri, yasal işlemlerintamamlanmasıyla grev kararının asılacağı günüduyurdular.

Genel-İş, Hizmet-İş ve Öz-Gıda-İş şubelerine veüyelerine de “birlikte kazanmak için eyleme destekolma” çağrısı yapan Belediye-İş İstanbul Şubeleri,tüm işçi ve memur sendikalarına, tüm işçi ve işsizlere,emekten yana parti ve demokratik kitle örgütlerine deaynı çağrıyı yöneltti.

Sendika, açıkladığı eylem programına göre, 13Temmuz Salı günü tam gün iş bırakarak, saat

10.30’da Edirnekapı’dan başlayacak ve Saraçhane’debulunan İBB binasına kadar sürecek “Büyük İstanbulYürüyüşü”nü gerçekleştirecek. İBB binasına grevkararının asılmasının ardından ise 48 saat boyuncabelediyenin önünde kalacak olan “grev uyarı çadırı”nıkuracaklar.

Kipa’da hedef toplu sözleşmeİngiliz sermayeli Tesco-Kipa’da sendikal

örgütlenme mücadelesi yürüten Tez-Koop-İşSendikası Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nıntespiti doğrultusunda çoğunluğu sağladı.

5 Temmuz günü İzmir’de Türk-İş 3. BölgeTemsilciliği’nde basın toplantısı düzenleyen Tez-Koop-İş Sendikası Genel Başkanı Gürsel Doğru,2003 yılından beri Tesco Kipa’da “sabır ve azimlesürdürdükleri örgütlenme kampanyasının başarısınıkutladıklarını dile getirdi. Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı’nın tespiti doğrultusundasendikanın üye çoğunluğunu sağladığını belirtti.

Açıklamanın devamında, Tesco Kipa’nın Türkyöneticilerinin 2004 yılında Bakanlığın çoğunluktespitine itiraz ettiklerini, sendikayı tanımadıklarını veçalışanların toplu iş sözleşmesi yapma hakkınıengellemek için çalıştıklarını söyledi. İşverenin yineaynı engelleme tavrını bu sefer de uygulamamasınıumduklarını söyleyerek buna tepkisiz almayacaklarınıvurguladı.

Göktepe Plastik’te iş bırakmaPetrol-İş Sendikası İzmir Şubesi’nde örgütlü

Göktepe Plastik işçileri 5 Temmuz sabahı erkensaatlerden itibaren iş bıraktılar. 150 işçi, Eylül-Aralık2009 yılı aylarına ait 45 günlük tutarındakiikramiyelerinin ödenmemesi üzerine çalışmamahaklarını kullanmaya başladılar.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 34. maddesini dayanakgösteren işçiler, ikramiyelerin ödenmesi talebiyle 5Temmuz sabahı 07.00 vardiyasından başlayarak

çalışmama haklarını kullanıyorlar.

Patron fabrikayı boşaltıp kaçtıMalatya’da Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bir

çorap fabrikasının kapanması üzerine işçiler eylemyaptı. Çalıştıkları süre boyunca işsiz kalmamak içinkölece çalışma koşullarına boyun eğen işçilerfabrikayı boşaltarak kaçan patrona tepkilerini dilegetirdiler.

Eğitim-Sen Malatya Şubesi önünde bir araya gelenişçiler, taşıdıkları pankartla Milli EgemenlikCaddesi’ndeki AKP İl binası önüne yürüdüler. Buradayapılan açıklamada işçilerin karşı karşıya kaldığısıkıntılar dile getirildi. İşçiler adına konuşan RızaEroğlu organize sanayi bölgesinde çalıştıkları çorapfabrikasının kapatıldığını belirterek, mağdurolduklarını vurguladı. Eylemlerinin devam edeceğini belirten işçiler,gerçekleştirdikleri oturma eyleminin ardından eylemisonlandırdılar.

Bilgi Üniversitesi çalışanlarınaDİSK’ten ziyaret

Sosyal-İş’e üye oldukları için işten atmasaldırısıyla karşılaşan Bilgi Üniversitesi işçilerini,

Sınıfa karşı sınıf!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

İşçi ve emekçi hareketinden..

6 Temmuz 2010 / Bilgi Üniv.

Page 15: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

direnişlerinin 62. günü olan 6 Temmuz’da, DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi ile DİSK üye veyöneticileri ziyaret etti.

Kampüs içerisindeki direniş çadırında konuşmagerçekleştiren Süleyman Çelebi basının direnişeyönelik ilgisizliğine dikkat çekti.

Üniversite yönetiminin, yürütücüsü olduğu işçikıyımlarını hep yuvarlak ifadelerle geçiştirdiğinibelirten Çelebi sendikanın gücünün işyerindekiörgütlülüğünün gücü olduğunu söyledi. Çelebi, tümüniversite çalışanlarının örgütlenme ve direnişsürecinde dayanışma içerisinde olmasının önemine devurgular yaptı. Sosyal-İş Genel Başkanı MetinEbetürk ise DİSK üye ve yöneticilerine teşekkürleriniiletti.

Eğitim Sen’den “ek zam” tepkisiSermaye hükümeti, toplu sözleşme ve grev hakkı

talebini görmezden geldiği kamu emekçilerine yenibir “müjde” verdi. Kamu emekçilerine sefaletzammını reva gören sermaye hükümetinin 2010 yılıiçin altışar aylık dönemlerle uygulamaya koyduğu%2,5 + % 2,5 ücret zammının ilk dilimi “resmi”enflasyondaki artışa paralel olarak yüzde 1,06oranında arttırıldı. Burjuva medya tarafından “müjde”olarak yansıtılan ek zam uygulamasına Eğitim Sentepki gösterdi.

AKP hükümetinin kaşık ile verdiklerini kepçe ilealırken “ek zam” aldatmacası yaptığını belirtenEğitim Sen Merkez Yönetim Kurulu, komik bilesayılamayacak “zam” oranları ile tüm emekçilerleresmen dalga geçildiğini belirtti.

TOKİ işçilerine gözaltıAdıyaman Besni’de 9 aydır ücretlerini alamayan

TOKİ işçileri, 7 Temmuz günü gerçekleştirdiklerieylemle TOKİ Başkanlığı’nı protesto etti. Başkanlıkbinası önünde yapılan eylemde işçiler “ErdoğanBayraktar istifa!”, “İşçiyiz haklıyız kazanacağız!”sloganlarıyla tepkilerini dile getirdiler. 9 aydırücretlerini alamadıklarını ifade eden işçiler TOKİ’ninanlaştığı taşeron firmanın kendilerini süreklioyaladığını belirttiler. TOKİ Başkanı ErdoğanBayraktar’ın 1 ay maaş almasa ne yapacağını soranişçiler taşeron firma müteahhidinin de ortadankaybolduğunu dile getirdiler. Bununla beraber işçilerTOKİ’nin çok sayıda inşaatı bir tek firmaya vererekpeşkeş çektiğini ifade ettiler. İşçilerin meşru eylemiTOKİ yetkililerince rahatsızlıkla karşılandı. Eylemsırasında işçilerin yanına gelen bir TOKİ yetkilisi“Eyleminizi yaptınız. İçeride rahatsız oluyoruz.Gitmezseniz polis çağıracağız” sözleriyle işçileritehdit etti. Bunun üzerine işçiler kısa süreli oturmaeylemi gerçekleştirerek bu tutumu protesto etti. Polisoturma eylemine müdahale ederek işçileri gözaltınaaldı.

Bosch’ta “namaz ve mescit kontrolü”Bursa Vali Yardımcısı ve İnsan Hakları Kurulu Başkanı Ahmet Hamdi Usta ile AKP İl Başkan Yardımcısı

ve İnsan Hakları Kurulu Üyesi Mehmet Çetin’in Bursa’da bulunan Bosch Fabrikası’nda “namaz ve mescitkontrolü” yaptığı ortaya çıktı.

“Bosch Fabrikası’nda namaz kılan çalışanlara fabrika yönetimince baskı yapıldığı, ara dinlenmelerdesoyunma dolaplarının olduğu yerde namaz kılanlara ihtar verildiği, psikolojik baskıların gün geçtikçe arttığı”ihbarı üzerine Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı, Bursa Valiliği’nden konunun araştırılmasını istedi. Butalep üzerine harekete geçen yerel bürokratlar “randevusuz ve habersiz” gerçekleştirdikleri kontrolle“vazifeleri”ni yerine getirdiler.

“Gerekli” tedbirler alınmışİşçilerin yoğun olarak maruz kaldıkları hak gasplarında harekete geçmemek için bin dereden su getiren

bürokratik aygıtlar, sözkonusu olan böyle bir “sorun” olunca nasıl hızla harekete geçebileceklerini veyasalarda düzenlenen “insan hakları uygulamalarını yerinde görmek amacıyla ilgili kurum ve kuruluşlaraziyaretler gerçekleştirmek” yetkisinin hangi koşullar altında işletileceğini de göstermiş oldular.

Bu “ziyaret”, hem örgütlenmesi hem de ortaya çıkardığı tabloyla burjuvazinin sınıfı yönetmede kullandığıbir dizi aracı bir kez daha teşhir etmiş oldu.

Yapılan “denetimin” ardından açıklanan raporda fabrikada 4 adet mescit bulunduğu, bu mescitlerin de“işçilerin talepleri doğrultusunda” ve Bosch işçileri üzerine çöreklenmiş olan Türk Metal çetesinin “yoğunçabaları ile” yaptırıldığı ifade ediliyor. Ayrıca cuma günleri de işçilerin otobüslerle topluca cuma namazı içincamiye götürüldüğü ekleniyor.

Aslında genel bir durumun bir fabrika üzerindeki yansıması olan bu olay sınıfın etrafını saran çok yönlüablukaya da bir kez daha işaret etmiş oldu.

Kardemir işçilerine ÖGB terörüSermayenin dizginsiz saldırılarının

biriktirdiği öfke sonucu arayış içerisinde olansınıf bilincinden yoksun Kardemir işçileri, busüreçte ihanet çetelerinin rant kavgasına aletoluyor. Bir tarafta işçilerin üzerine özelgüvenlikleri salmakta tereddüt etmeyen Çelik-İş, diğer tarafta bugüne kadar işçilerieylemliliklerden uzak tutan ama iş çıkarçatışmasına dönüşünce işçileri öne süren TürkMetal çetesi...

Türk Metal’e üye olan Kardemir işçilerikendilerine sendika değiştirmeleri yönündebaskı yapıldığı için servis otobüslerinebinmeyerek, fabrikadan yürüyerek çıkma eylemiyapıyorlar. Bu eylem devam ederken yaklaşık30 işçi fabrika içinde servis otobüslerine zorlabindirilmek istemeleri karşısında oturma eylemibaşlattılar.

2 saat süren oturma eylemi devam ederken, Kardemir’de çalışan özel güvenlik birimleri cop ve bibergazları ile işçilere saldırdılar. Saldırıda yaralanan 6 işçi, Karabük Şirinevler Devlet Hastanesi AcilServisi’nde tedavi altına alındı. 20’ye yakın işçi ise 3 Nisan Polis Karakolu’na giderek özel güvenlikbirimlerinden davacı oldular.

Bu sırada Türk Metal Sendikası Genel Eğitim Sekreteri Yavuz Gökçe ile beraberinde işçilerden veailelerinden oluşan bin kişilik bir kitle karakola yürüdü.

Emekliye sefalet zammı

Kamu emekçilerine, 2010 yılının ikinci yarısı için toplamda %3,56’lık sefalet zammını reva görensermaye hükümeti yılın ikinci yarısında emekli aylıklarına yapılacak zammın oranını ve yeni emekliaylıklarının miktarını belirledi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) haziran ayı enflasyon rakamlarıyla paralel olarak yapılan zamyüzde 3,59 olarak saptandı. Bu rakam, aynı zamanda işçi ve Bağ-Kur emeklilerinin aylıklarına yılın ikincialtı ayında yapılacak zam oranına karşılık geliyor.

Buna göre, en düşük işçi emekli aylığı 24,97 lira artışla 695,01’den 719,98 liraya, en düşük Bağ-Kuresnaf emekli aylığı 18,91 lira artışla 526,18’den 545,09 liraya, en düşük Bağ-Kur çiftçi emekli aylığı 13,41lira artışla 373,37’den 386,78 liraya yükselecek.

Emekli aylıklarına yapılan sefalet zammına ilişkin açıklamada bulunan Türkiye Emekliler DerneğiGenel Başkanı Kazım Ergün, suya sabuna dokunmayan açıklamalarıyla bir kez daha sermaye hükümetiyleolan yandaşlığını ortaya koydu.

Sermaye hükümetiyle kol kola girerek emekli maaşlarından dernek aidatı adı altında krallık kuranTürkiye Emekliler Derneği Genel Başkanı Kazım Ergün, göstermelik tepkisiyle yapılan zammı eleştirdi.

Page 16: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Yaklaşık 7 ay önce metal işçilerinin birliğinisağlamak ve mücadelesini hak alıcı bir tarzda yenideninşa edebilmek için önemli bir irade ortayakoymuştuk. Metal İşçileri Birliği ile ilan ettiğimiz buirade ile 27 Haziran günü ilk merkezi etkinliğimizigerçekleştirmiş olduk. Ancak bizler için TopluSözleşme Sempozyumu sadece ilk merkezietkinliğimiz olması nedeni ile önemli değildi. Bundanda öte birlik iradesi ile müdahale etme çabasındaolacağımız ilk toplu sözleşme sürecinin örgütlühazırlığında temel bir halka olması nedeniyle oldukçaönemli bir adımdı.

Birlik iradesinden Toplu Sözleşme Sempozyumu’na…

Metal İşçileri Kurultayı’nda birlik iradesiniortaya koyduğumuzda üstlendiğimiz büyüksorumluluğun altını çizmiş, almamız gereken önemlimesafeler olduğunu ifade etmiştik. Metal İşçileriBirliği ise tüm zorluklara rağmen koşulları değiştirmeirademizin adı olmuştu.

Öncelikle o günden bugüne metal işçisininmücadelesinin önündeki engellerin tüm yakıcılığı ileorta yerde durmaya devam ettiğini, hatta içinegirdiğimiz toplu sözleşme sürecinde belli yanları iledaha da ağırlaştığını belirtmekte fayda var. Metalişçilerinin geneline yayılan sınıf bilincinden vekimliğinden yoksunluk sorunu halen varlığınıkorurken, sektördeki sendikal ihanet cenderesi geridebıraktığımız süreçte daha da ağırlaşarak devam etti.Çelik-İş’in sessiz-sedasız gerçekleştirdiği ihanetler birtarafa, özellikle Türk Metal çetesi bu süre içinde“sektörde tek sendika” olmak hedefi ile üzeri örtülübir saldırı kampanyası başlattı. Birleşik Metalcephesinden yansıyan ise uzlaşmacılığın ve krizkoşullarında boy veren yenilgi ve geriye çekilişpsikolojisinin mutlak hale gelmesi oldu.

Özellikle Birleşik Metal cephesinden yansıyanyenilgi psikolojisinin içine girdiğimiz toplusözleşmesürecinde oldukça kritik bir sorun olduğunu düşünmekgerekir. Halen sektördeki ilerici dinamiğin önemli birbölümünü içinde barındıran Birleşik Metal’ingeçtiğimiz toplusözleşme sürecinde ortaya koyduğupratik tüm sınırlılıklarına rağmen anlamlı bir birikimyaratmış, mücadeleye belli bir ivme katmıştı. Ancakbu iradenin sonuna kadar götürülememesi isemücadelenin sekteye uğraması sonucunu doğurdu.Bugün ise Birleşik Metal yönetimine hakim anlayışiçin söz konusu olan daha süreç başlamadan baskınhale gelen yenilgi psikolojisidir. Kriz koşullarındadağılan örgütlülüklerin ve kaybedilen fabrikalarınyarattığı basınç burada eldekini koruma yönünde

güçlü bir eğilim oluşturmuş görünüyor. Eldekinikorumanın bile ancak dişe diş bir mücadele ilemümkün olduğu son dönem pratiği ile bir kez dahakanıtlanmış olmasına rağmen, Birleşik Metalcephesinden yansıyan hazırlıklar “tüm gücümüzledireneceğiz!” söyleminin ötesine geçmiyor. Öyle kiböylesine kritik bir dönemde toplanan GenelTemsilciler Kurulu’nda bile toplu sözleşme sürecininsınırlı bir şekilde tartışıldığını ve sonuçdeklarasyonunda kendisine ancak oldukça gerilerdebir yer bulabildiğini görmek gerekiyor.

Bu tablo Metal İşçileri Birliği payına içine girilentoplusözleşme döneminde devrimci müdahaleninönemini arttıran önemli bir faktördü. Birlik olarakgörevlerimizi de bu çerçevede yeniden tanımladık,güçlü bir TİS süreci için planlamalarımızı yaptık veönümüze Toplu Sözleşme Sempozyumu gibi önemlibir etkinlik hedefi koyduk.

Burada ise sadece gerçekleştirilen etkinlik değil,etkinliğin nispeten erken bir tarihtegerçekleştirilmesinin de özel bir önemi bulunuyor.Burada hedefimiz sendikalar cephesinden hasır altıedilmeye çalışılan böylesine önemli bir sürece metalişçilerinin hazırlıklarını yoğunlaştırarakgirebilmelerini sağlamaktı. Bu açıdan hedefimizebelirli ölçülerde ulaştığımızı da söyleyebiliriz. Herşeyden önce sempozyum çalışmasının kendisi toplusözleşme sürecinin nispeten erken bir tarihte metalişçilerinin gündemine girmesinde önemli bir roloynamıştır. Bir yandan yürütülen yoğun propagandaçalışması ile genel kitlenin dikkati bu alana çekilirken,diğer yandan ise özellikle alandaki ilerici işçilerşahsında sürecin daha yakıcı bir şekilde

tartışılmasında belirli bir mesafe alınmıştır.Ancak Metal İşçileri Birliği olarak, bu alanda çok

daha önemli bir kazanımımız kendi hazırlıklarımızıyoğunlaştırmamız ve daha örgütlü bir işleyişeoturmamız konusundadır. Sektördeki ilerici dinamiğinhenüz sınırlı bir kesimini bağrında toplayan birliğimizbu dönemde hemen tüm önemli sanayi havzalarındadüzenli bir işleyiş yaratmış bulunuyor. Sempozyumunardından daha da güçlendirerek devam ettirmekararlılığında olduğumuz bu tablo metal işçilerinietkin olarak sürece dahil etmekte ve ilerici dinamiğibağrına toplamak konusunda önemli imkanlar dayaratacaktır. Özellikle İstanbul merkezli gerçekleşenkurultay çalışmasının ardından ülkenin dört biryanındaki sanayi havzalarında gerçekleşen böylesi birçalışma Birlik çalışmasının kurumsallaşmasındaönemli bir rol oynamıştır.

Metal İşçileri Birliği olarak sempozyumun önsürecindeki en temel handikabımız kendi içişleyişimizi belli bir düzeye taşımış olmamıza karşınTİS sürecinin ihtiyacı olan özel örgütlülüklerin busüreçte yaratılamamış olmasıdır. Özellikle GrupTİS’leri kapsamındaki fabrikalarda TİSKomiteleri’nin örgütlenmesi olarak önümüzekoyduğumuz hedefe ulaşma konusunda halen belli birsınırlılık taşıyoruz. Bu sınırlılık aynı zamandasempozyumun ön sürecinin güçlü bir örgütlenmeatağına dönüştürülmesinin de önüne geçmiş oldu.Hem fabrika merkezli oluşturulan TİS Komiteleri’ninsınırlılığı, hem de ön süreçte havzalardagerçekleştirilen ön hazırlık etkinliklerinin darlığı buaçıdan temel bir veri oluşturuyor. Bugün için mevcutMetal İşçileri Birliği örgütlülüklerimizi havza TİS

CMYK

Toplu Sözleşme Sempozyumu’nun ardından…

“TİS Komiteleri’nin oluşt bir mücadele temel h

Toplu Sözleşme Sempo 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Page 17: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

CMYK

Komiteleri biçiminde örgütlesek de tek tekfabrikalarda TİS Komiteleri oluşturma görevimiz tümyakıcılığı ile önümüzde durmaya devam ediyor.

Sempozyum gününden yansıyanlar

Toplu Sözleşme Sempozyumu için önceliklihedeflerimiz sürece dair politik hedeflerin ve eylemhattının bütünlüklü bir şekilde netleştirilmesi ve bununsempozyum vesilesi ile ilerici-öncü metal işçileritarafından kolektif bir iradeye döndürülebilmesi idi.Bununla bağlantılı bir şekilde bir diğer önemli hedefiise sempozyum çalışmasının da itici etkisi ile TİSKomiteleri’nin hayata geçirilmesi oluşturuyordu.

Sempozyum günü açığa çıkan tablodeğerlendirildiğinde özellikle ilk hedefimiz açısındananlamlı bir iş başardığımızı söyleyebiliriz. Öncelikleön hazırlık sürecindeki politik tokluk kendisinikurultay kürsüsünde de hissettirmiş oldu. Talepleri,mücadele ve örgütlenme ilkeleri ile ayrıntılanmış birpolitik çerçeve ön hazırlık sürecinde oluşturulantebliğlerle sunulmuş oldu. Sempozyum günü için buaçıdan asıl önemli başarı ise serbest kürsükonuşmaları ile bu politik hat çerçevesinde kolektif biriradenin kendisini hissettirmesi oldu. Bu bölümdegerçekleşen 20’ye yakın konuşmanın hementamamında sürecin nasıl örgütlenmesi gerektiğine dairnet bir bakış kendisini hissettiriyordu. Bu tablo metalişçilerini TİS sürecini kazanmak üzere örgütlenme vemücadele konusunda bilinçlendirmek vesilahlandırmak olarak tanımladığımız bu hedefeulaşmakta anlamlı bir başarı elde ettiğimizi degöstermiş oldu.

Bu bölümün en temel zayıflığı ön hazırlıksürecinde TİS Komiteleri’nin oluşturulamamış olmasınedeniyle açığa çıktı. Bu bir yandan MESSkapsamındaki fabrikalardan daha fazla sayıdakonuşma yapılmasına engel oldu, diğer yandan isesürecin pratik örgütlenişine dair tartışmaları belliölçüde zayıflattı.

Henüz alt örgütlülüklerini yeterli düzeydeoluşturamamış olan Birliğimiz için bu zayıflık öndende tahmin edilebilen bir tablo idi. Ancak Birliğimiz,fabrika komitelerinin etkin hale getirilmesi ileaşılabilecek olan bu soruna rağmen süreci güçlü birşekilde tartışabilmek için elinden gelen çabayıharcamaktan da geri durmadı.

Ön süreçte bu sorunu aşmanın temel bir yoluolarak alana hakim ilerici öznelerin sempozyumçalışmalarına katılmalarının, en azından sempozyumakatkı sağlamalarının gerekliliğinin altı çizilmişti.Ancak hem bu niteliğe sahip unsurların sınırlılığı, hemde olduğu kadarıyla katkılarının alınamamış olması bu

açıdan daha güçlü bir etkinlik gerçekleştirilmesindeBirliğimizi zorlayan önemli bir faktör oldu.

Sempozyum’dan geriye kalanlar…

Temel nedenleri güçlü fabrika komitelerinin halenoluşturulamamış olması ve alandaki öncü birikiminbütünüyle kucaklanamaması olan çeşitli zayıflıklararağmen Toplu Sözleşme Sempozyumu Birliğimizpayına önemli bir adım olarak geride kalmış oldu.

İç örgütlülüklerimizi güçlendirmek ve çalışmamızıyaygınlaştırmak adına oldukça önemli adımlarattığımız bu süreçte en önemli başarıyı Birlikbileşenleri ve Sempozyum katılımcıları şahsındakolektif bir irade yaratarak gerçekleştirdik. Ayrıca buvesileyle hem MESS’e, hem de sendika bürokratlarınameydanın boş olmadığını, Birliğimiz’in metalişçilerinin mücadelesinin ihtiyaçlarını yerine getirmekiçin görevlerine dört elle sarılmaya devam edeceğinibir kez daha göstermiş olduk.

2010-2012 MESS Grup TİS’lerinin bundan sonrakisürecinde TİS Komiteleri’nin oluşturulması ve greveksenli bir mücadele anlayışının harekete hakim

kılınması temel hedeflerimiz olacak. Bu hedeflereulaşabilmek ve yeni toplu sözleşme sürecini metalişçileri adına anlamlı kazanımlarla tamamlayabilmekiçin tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.

Metal İşçileri Birliği7 Temmuz 2010

turulması ve grev eksenli hedeflerimiz olacak!”

ozyumu’nun ardından… Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010 * Kızıl Bayrak * 17

MİB, sendikaları göreve çağrıyor…

Türk Metal, Birleşik Metal ve Çelik-İşSendikası’nın yönetim kurullarına!..

Yaklaşık 130 bin metal işçisinin kapsayan, sonuçları bakımından da bütün işçi sınıfını etkileyecek olanMESS Grup Toplu Sözleşme görüşmeleri yakın bir zaman içerisinde başlayacak.

Bu süreç MESS’ten çaldıklarını geri almak için büyük bir fırsattır. Eğer bu fırsatı değerlendirebilirsek,insanca çalışma ve yaşam koşullarına kavuşur, gasp edilen haklarımızı yeniden kazanır ve nihayet sermayeninişçi sınıfına dönük saldırılarına karşı güçlü bir barikat örebiliriz.

Bu ise kararlı bir mücadele vermeksizin gerçekleşmez.Sizden bunun için kararlı, soluklu ve grev silahını kullanmaktan çekinmeyen dişe diş bir mücadelenin

örgütlenmesinde üzerinize düşen görevi yerine getirmenizi istiyoruz.Bu mücadelede hayati taleplerimiz şunlardır:1- Ücret ve hak kayıpları karşılansın, insanca yaşamaya yeten bir ücret düzeyi sağlansın!2- Eski ve yeni işçiler arasındaki ücret farklılıkları kapatılsın! Eşit işe eşit ücret!3- İşten atmalar yasaklansın! Tüm çalışanlara iş güvencesi!4- Tüm biçimleriyle esnek çalışma uygulamalarına son verilsin!5- Taşeronlaştırma uygulamasına son verilsin! Taşeron işçiler kadroya alınsın!6- İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınsın!Yapmanız gereken bu talepler doğrultusunda kararlı bir mücadele vermektir. Bunun için söz-yetki ve karar

hakkını tabandan oluşturulacak TİS komitelerine devretmelisiniz. TİS görüşmelerini işçilerin katılımınaaçmalı ve hiçbir sözleşme maddesine işçilerin onayı olmadan imza atmamalısınız.

Bu taleplerin arkasında olduğumuzu belirtir, aksi halde hesap soracağımızı ilan ederiz.

Page 18: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Metal İşçileri Birliği tarafından örgütlenen “Toplusözleşme sempozyumu” geçtiğimiz günlerdegerçekleştirildi. Burada sempozyum ve sonuçlarına dairdüşüncelerimizi ifade edeceğiz.

Sempozyumu değerlendirirken öncelikle hedefleribakımından ele almak gerekir. Çünkü ancak buradangiderek onun başarısını, eksiklik ve yetersizliklerinianlamak olanağına ulaşırız.

Sempozyumu düzenlerken Metal İşçileri Birliği’ninhedefleri şöyleydi:

1. Toplu sözleşme sürecini gündeme taşımak.2. Öncüleri ve özelde de Birlik bileşenlerini süreç

hakkında bilinçlendirmek.3. Sürece ilişkin güçlü bir müdahale için mücadele

ve örgütlenme hattı konusunda açıklık oluşturmak.Öncüyü tüm bu açılardan silahlandırmak.

4. MESS’i ve sendikal bürokrasiyi uyarmak, onlarakarşı mücadele kararlılığını göstermek.

Şimdi bu hedefler ışığında ortaya çıkan sonuçlarıdeğerlendirelim.

Öncelikle belirtmek gerekir ki, eğer TİS sürecibugün bir parça olsun gündemdeyse bunda Metalİşçileri Birliği’nin ve sempozyum çalışmasının önemlibir rolü vardır. Çünkü sendika yönetimlerinin TİSsürecini gündeme taşımak gibi elle tutulur bir çabalarıortada yoktur. Çünkü TİS sürecini gündeme taşımakmetal işçilerini uyarmak, ilgisini ve dikkatini bu süreçüzerinde toplamak demektir. Bu da sendikabürokratlarının işine gelmemektedir. Bunun içinunutmak ve gözlerden uzak tutmak onların bilinçli birpratiğidir.

İşte bu saklama ve gözden uzak tutma tutumunedeniyle Metal İşçileri Birliği’nin sempozyumekseninde başlayan TİS çalışması, sürecin gündemetaşınmasında çok önemli bir iddiadır. Sonucun neolduğundan bağımsız olarak bu iddianın öneminigörmek gerekir.

Bu iddianın, sendikal yönetimlerden bağımsızolarak devrimci bir sınıf zemini tarafından konulmasıise ayrıca önemlidir. Çünkü böylelikle MESS’e vesendika bürokratlarına meydanın boş olmadığıgösterilmiştir.

Bunları ifade ettikten sonra süreci gündeme taşımakhedefi çerçevesinde değerlendirdiğimizde şunusöylemek gerekir ki, bugün konuyu genel siyasalkamuoyunda tartışır bir noktaya getiremediğimizaçıktır. Ancak yine de birçok veriden hareketlesöyleyebiliriz ki, metal işçileri yürüttüğümüzçalışmaların etkisiyle de TİS konusunda uyarılmıştır.Birçok fabrikada işçiler TİS sürecinin başladığınımateryallerimizden öğrenmiş, bilgi sahibi olmuşlardır.Bununla birlikte mevcut duyarlılığın düzeyi ve nederece sorunun gündem haline geldiği yönünde kesinşeyler söylemek mümkün değil. Çünkü bu kadarınıölçecek göstergelere sahip değiliz.

Elbette sempozyuma katılan kitlenin niceliği vebileşimi bir gösterge olabilir. Duyarlılık ve hareketegeçme isteği bu biçimde ifade bulabilir. Buradanbakıldığında katılımcı kitle dar bir metal işçisibölüğüdür. Ayrıca bu kitle içerisinde kapsamdahilindeki fabrikalardan katılım daha da sınırlıolmuştur. Bilinçli, öncü, politik bir işçi katılımısınırlarını aşamamıştır sempozyum. Bu her şeydenönce, fabrikalardaki duyarlılığın henüz harekete

geçecek bir olgunluğa ve güce ulaşmadığını-ulaştırılamadığını göstermektedir. Bunun içinönümüzde aşmamız gereken çok sayıda engelinolduğunu, yapmamız gereken çok fazla işin olduğunubilmeliyiz.

Bu noktada sempozyumun içeriğine bakmakgerekir. İçerik sürece devrimci müdahalenin silahlarınıyaratabilmek hedefine bağlanmıştır. Yani belirttiğimizgibi talepler ile mücadele ve örgütlenme hattınınbelirlenmesi demekti. Bunun sonucu aynı zamandatemel başlıklar üzerinden katılımcı metal işçilerinidonatmaktı. Sempozyuma sunulan tebliğler, yapılansunumlar ve işçi konuşmaları bu bakımdan asgari biryeterlilik oluşturmuştur. Ancak yine de bundan iyisikolaylıkla yapılabilirdi. Konu daha derinlikli veetraflıca ele alınabilirdi. Olmamıştır. Ama önemli birbirikim oluşturulmuş, bir kavrayış yaratılmıştır.

Sempozyumun ardından atılan bu adımlarıpekiştirmek ve metal işçilerinin geniş bölüklerineyaymak durumundayız. Bu amaçla Sempozyum’unbirikimlerini fabrikalara taşımak için bir broşürhazırlanacaktır. Diğer taraftan sempozyumunbirikimlerini metal işçilerine taşımak çabası sadecebununla sınırlı değildir. Sempozyum’un birikimleri

üzerinden kitle toplantılarını sürdürmek, yerellereyaymak durumundayız.

Elbette sempozyum çalışmaları TİS sürecinin ilkaşamasının, taleplerin oluşturulması aşamasınınihtiyaçlarına bağlanmıştı. Bunun için sempozyumdatartışılan en önemli başlıklardan birisi TİS sürecineilişkin taleplerin ne olacağıydı. Ön hazırlıksüreçlerinden itibaren bu amaçla yapılan çalışmalarınsonuçları sempozyuma taşınmış ve bu platformdazenginleştirilerek netleştirilmiştir. Altı temel talepolarak formüle edilen talepler listesi ilan edilmiştir.Bunlar önemli bir bölümüyle metal işçilerinin kırmızıçizgilerini oluşturmaktadır.

Sempozyumdan sonra sürecin ilk aşamasına yönelikmüdahalemiz daha derli toplu ve daha da yoğunbiçimde yürüyecektir.

Bu müdahalenin iki ayağı vardır: Birincisi,taleplerin yaygın bir duyurusu ile metal işçilerinemaledilmesi ve giderek metal işçilerinin talepleri olaraksendika yönetimlerine dayatılmasıdır. Bu hedefe bağlıolarak üretilmiş bir dizi aracımız (röportaj, bülten,anket, broşür, imza kampanyası) vardır. Bu araçlarısistematik biçimde kullanarak fabrikalarda bir rüzgarestirmeliyiz.

İkincisi ise TİS sürecinin kaderini baştan sonabelirleyecek olan TİS komitelerinin örgütlenmesidir.Yürüteceğimiz çalışmaları bu hedefe bağlamalı, herolanağı bir örgütlenme imkanı olarak görmeli vedeğerlendirmeliyiz.

Son olarak buraya kadar söylenenler üzerinden yenidönem görevlerini özetlersek:

1. Bilgi birikimimizi, mücadele ve örgütlenmekonusundaki donanımızı yükseltmeliyiz.

2. Yaygın bir uyarma ve bilinçlendirme çalışmasıyürütmeliyiz. Bunun için bir dizi araçla seslenmeli,ayrıca konuyu enine boyuna tartışacağımız toplantılardüzenlemeliyiz.

3. Yaratılacak her duyarlılığı TİS komite vemücadele platformlarında örgütlemeliyiz.

4. Sürecin ihtiyaçlarına ve gerilimlerine bağlı olarakeylemli bir mücadele yürütmeliyiz.

Komünist metal işçileri

Sempozyum üzerine düşünceler...18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Sempozyum üzerine düşünceler veyeni görevler

MESS Grup Toplu İş Sözleşme görüşmeleriyaklaşırken Metal İşçileri Birliği (MİB)faaliyetlerini sürdürüyor. Sürece yönelik etkili birmüdahaleyi örgütlemek, metal işçilerini taraf halinegetirmek için yapılan planlamalar çerçevesindeçalışmalar yürütülüyor.

Bu kapsamda MİB Ümraniye YürütmesiTemmuz ayı toplantısını gerçekleştirdi. Bu aykitoplantıda;

- Sempozyumun değerlendirilmesi, - Bölgedeki durum üzerine değerlendirmeler,- MİB MYK toplantı kararlarının

değerlendirilmesi,- TİS süreci çalışmaları,- Bülten başlıkları ele alındı.Bu gündemler çerçevesinde yapılan toplantının

sonucunda,- MESS grup TİS sürecinde sendika

yönetimlerini görevlerine sahip çıkmaya zorlamakamacıyla gerçekleştirilecek imza kampanyasınınetkin bir biçimde kullanılması,

-Anketlerin öncelikli olarak planlananfabrikalarda yapılması ve bu faaliyetin yaygın olarakdevam ettirilmesi,

- TİS komitelerinin, grevin işlendiği, TİStaleplerinin yer aldığı ozalitlerin hazırlanarak fabrikaçevrelerinde yaygın olarak kullanılmasına,

- 25 Temmuz günü saat 13.00’te OSB-İMESİşçileri Derneği’nde TİS taleplerininin, örgütlenmeve mücadele hattının tartışılacağı bir toplantıyapılmasına karar verildi.

Metal İşçileri Birliği Ümraniye Yürütmesi

MİB Ümraniye Yürütmesi Temmuzayı toplantısı yapıldı

Page 19: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Metal patronlarının kölelik saldırıları altında ezilenmetal işçileri çeşitli sanayi havzalarında güvencesiz vekölece çalışma koşulları nedeniyle sendikal örgütlenmemücadelelerine yöneliyorlar. Metal patronlarının, iştenatma ve türlü baskılarla karşıladığı işçiler direnişlerinisürdürüyorlar. Birleşik Metal-İş Sendikası şahsındaortaya çıkan bu hareketlilik yaz dönemi boyuncadevam edeceğinin işaretlerini veriyor.

Düzce’de patronlar savaş açtı...Daha önce Düzce’de örgütlendiği Nema Makina ve

Elkim Metal fabrikalarında işten atma saldırıları vebaskılarla karşılaşan Birleşik Metal-İş Sendikası,Düzce’de kurulu Termo Makina’de de benzer birsaldırıya maruz kaldı. İşçilerin BMİS’te örgütlenmesinikırmak için bu sefer Çelik-İş Sendikası fabrikayasipariş edildi. Termo patronu şimdiye kadar toplam 51işçiyi kapı önüne koydu. Termo Makina işçileri 5Temmuz akşamı iş çıkışı saatinde Düzce’de kitlesel bireylem gerçekleştirdi. Termo Makina işçilerini İstanbulve Kocaeli illerinden gelen Birleşik Metal-İş üyesiişçiler yalnız bırakmadı.

BMİS yöneticilerine gözaltı

Fabrika önüne gelen Birleşik Metal-İş GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu, BMİS Kocaeli ŞubeBaşkanı Hami Baltacı ve BMİS Düzce Temsilcisi TalatÇelik’i gözaltına alan sermayenin kolluk güçlerisendika yöneticilerini saatlerce gözaltında tuttu.Kitlenin kalabalıklaşması ve gerçekleştirilen 2 saatlikoturma eylemi üzerine geri adım atmak zorunda kalanjandarma yürüyüşe izin verdi. Bir süre devam edenyürüyüşün ardından şehir merkezine hareket etmeküzere otobüslerle yola çıkıldı.

Düzce şehir merkezinde gerçekleştirilen eylemdegözaltından serbest bırakılan sendika yöneticileri deyer alırken, katılımın kitleselliği ve coşkusu dikkat

çekti.

Birleşik Metal-İş Kocaeli Şube Sekreteri ve DüzceTemsilcisi Talat Çelik gözaltı saldırısı ve Düzce’deyürütülen sendikal örgütlenme mücadelesi hakkındagazetemize bilgi verdi.

Sınıf çatışmasının Düzce’de, Türkiye’nin diğerbölgelerine oranla daha çıplak yaşandığını belirtenÇelik, şimdiye kadar Düzce’de 7 fabrikada yürüttüklerisendikal örgütlenme mücadelelerinin tamamında dabenzer saldırılarla karşılaştıklarını aktardı. Düzce’deemek sömürüsünün ulaştığı boyuta da dikkat çekenBMİS temsilcisi, mücadeleye devam edeceklerinivurguladı.

Diğer yandan eylem sırasında şehir dışındangetirtilen bir grup işçi Termo Makina patronutarafından fabrikaya sokuldu.

TI Otomotiv’de süreç sertleşiyor...Bursa’da metal işkolunda gerek Türk Metal’in

gerekse de Birleşik Metal-İş’in örgütlenmeçalışmalarının yaygınlaştığı bir dönem yaşanıyor.Sadece metalde değil diğer iş kollarında da birçok işçisendikalı olmak için kendi işkolundaki sendikanınkapısını çalıyor.

Bunun bir örneğini de Bursa’da TI Otomotiv’deyaşanan sendikalaşma süreci oluşturuyor. Bursa NilüferOrganize Sanayi Bölgesi’nde bulunan TI Otomotiv;başta Tofaş, Renault, Ford, Toyota olmak üzere büyük

otomotiv şirketlerine fren borusu üreten İngiliz ortaklıbir fabrika. Fabrikada yaklaşık 350 işçi çalışıyor.Fabrikada çalışan işçilerin yüzde 30’unu kadın işçileroluşturuyor.

İşçiler bir süre önce Birleşik Metal-İş BursaŞubesi’nde örgütlenmeye başladılar. Örgütlenmeninbelli bir düzeye geldiği, fabrikada çalışan işçilerinyarıdan fazlasının sendikaya üye olmaya başladığı birzamanda sendikal örgütlenme açığa çıktı. TI Otomotivpatronu bunun farkına vardığında işten atma saldırısınabaşvurdu. Son olarak, sendikal örgütlenmeninöncülüğünü yapan 9 işçiyle birlikte toplam 17 işçi busüreçte işten atıldı. Patronun sendika düşmanlığıbununla da sınırlı kalmadı. Sendikaya üye işçilerden20’si zorla sendikadan istifa ettirildi. Sendikaya üyeolmayan işçilere sendikadan istifa ettiğine dair kâğıtimzalattırılıyor. Fabrikada işçiler üzerindeki baskılarartarak devam ediyor. İşçilerin fabrikada birbiriylekonuşması yasaklanmış durumda.

Sendikanın somut eylem planı yok

Bursa BMİS Şube yöneticileri ve işten atılan işçilerüç gün boyunca vardiya çıkış saatlerinde işyeri önündepatronun işten atma terörünü protesto etti. Sendika veişten atılan öncü işçiler sendikadan istifa eden işçileritekrar üye yapmaya çalışıyorlar. İşten atmalar veişçilerin zorla istifa ettirilmesi nedeniyle BirleşikMetal-İş fabrikadaki çoğunluğu şu anda kaybetmişdurumda. Sendikal örgütlenmenin öncülüğünü yapanişçilerin işten atılması, bunun çalışan işçiler üzerindeyarattığı olumsuz etki ve iç örgütlülüğün zayıf olmasısürecin bundan sonraki seyri bakımından olumsuz biretki yapabilir. Sendikanın işten atmalar ve sendikadanistifa saldırısı karşısında somut bir eylem planınınolmaması da temel bir sorun olarak duruyor. Yasalsürecin işletilmesinin, bu konuda tek başına yeterliolmadığı geçmiş deneyimlerden de biliniyor.

Grammer’de taşeronlaştırmasaldırısı

Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’nde(DOSAB) bulunan Grammer koltuk sistemlerifabrikasında taşeronlaştırma saldırısı yaşanıyor.

Yaklaşık 450 kişinin çalıştığı Grammer fabrikasıgerek Türk Metal çetesine gerekse de patrona karşıverilen çetin bir mücadeleyle Bursa BMİS’teörgütlenmişti. Fakat bir yıl önce dört işyeritemsilcisinin öncülüğünde Türk Metal çetesi vepatronun saldırısıyla BMİS fabrikadan tasfiyeedilmişti.

İşçileri örgütsüzleştirme hedefini taşıyan bu saldırı

bugün daha somut olarak görülmektedir. En baştaöncü/ilerici BMİS üyesi içiler işten atılmış, arkasındanda bir dizi saldırının startı verilmiştir. Bununsonucunda fabrikada işçiler üzerindeki baskılar artmış,üretim miktarı iki katına çıkarılmıştır. Buna itiraz edenişçiler işten çıkarılma tehdidine maruz kalmaktadır.

Ayrıca fabrikada taşeronlaştırma saldırı başlamışbulunmaktadır. İlk etapta 30 taşeron işçi alımıyapılmıştır. Taşeron işçi alımlarının artarak devamedeceği söyleniyor.

Konuştuğumuz öncü işçiler, Türk Metal’e zorla üyeyapılan işçilerin tekrar BMİS’e geri dönmekistediklerini ifade ediyorlar. Ayrıca fabrika içinde, TürkMetal’e geçiş sürecinde aktif rol oynayan temsilcileredönük yoğun tepkiler olduğu da yansıyan bilgilerarasında.

Çel-Mer işçisi direnişle kenetlendiGebze’de kurulu Çel-Mer Çelik’te Birleşik Metal-İş

Sendikası’nda örgütlendikleri için işten atılan işçilerinkararlı direnişi sürüyor.

İşçileri, “kapının önünde direnmemeleri” koşuluylaparça parça işe geri alacağını söyleyen patrona karşıkararlılıklarını koruyan Çel-Mer işçileri kapınınönündeki bekleyişlerine devam ettiler. 120’ninüzerinde işçinin çalıştığı fabrikada işten atılan işçilereen büyük destek yine içeriden çalışan işçiarkadaşlarından geliyor. Direniş süresi boyunca öğlepaydoslarında ve yemekten önce sloganlarla direniştekiişçilerin yanına gelen işçiler işten atılan arkadaşlarınıyalnız bırakmıyorlar. Çel-Mer’de üretim sürecininiçinde olan işçiler 18 saate varan mesai saatleriniprotesto etmek ve direnen arkadaşlarına destek olmakiçin mesaiye kalmama eylemi gerçekleştirdiler.Fabrikada gerçekleştirilen eylemlerden bir diğeri ise“ses çıkartma eylemleri” olurken ellerindekibalyozlarla demirlere vuran işçiler Çel-Mer patronunaörgütlü duruşlarını gösteriyorlar.

Çel-Mer patronu geçtiğimiz günlerde işçileriniçeride ve dışarıda yarattığı basınç sonucu sendikayönetimi ile görüşmeyi kabul etti. 2 Temmuz günüsendika yönetimi görüşmeye giderken çalışan işçilerses çıkartma eylemi yaparak Çel-Mer patronuna “biziçerideki işçiler de dışarıdaki arkadaşlarımızıdestekliyoruz” mesajı verdiler. Sendika yönetimiiçeride görüşmelerini sürdürürken içeride çalışan işçileröğle paydosu nedeniyle dışarıya sloganlarla geldiler.

Toplantıdan çıkan sendika yöneticileri dışarıdabekleyen işçilere açıklama yaptılar. Sendikayönetiminin yaptığı açıklamada patronun işçileri 1hafta içerisinde ve parça parça işe geri alacağı sözüverdiği ifade edildi.

Metal patronlarının saldırılarına karşı direniş! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Metal patronlarının saldırıları artıyor...

Saldırılara karşı direniş!

Page 20: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Birleşik Metal’in rotası diğer metalişçilerine de yol gösterecek!

- Krizle birlikte şubenize bağlı fabrikalarda negibi gelişmeler yaşandı? İşçilerin çalışma ve yaşamkoşullarında ne gibi değişikler oldu?

- 2008 yılının sonlarına doğru hem dünyada hembölgede bir ekonomik kriz başgösterdi. Bu krizin bizeyansımaları tabii ki çok şeyi değiştirdi ve rahat birsüreç geçirmedik. Birçok işletmemizde özellikle krizsürecinin ilerleyen zamanlarında kısa çalışma ödeneğikullanıldı. İşten çıkarmalarla ilgili ise bir-ikiişletmemiz dışında çok ciddi bir çıkışla karşılaşmadık.Yani Gebze bölgesinde ciddi üye kayıplarımız olmadı.Üye kayıplarımız olmadı ama bu süreci atlatabilmekadına farklı varyasyonları denemek zorunda kaldık.İşte çalışanlarımızın iş akitlerinin devamınısağlayabilme konusunda sıkıntılı bir süreç geçirdikama bu son 3-4 aydır işletmelerde derleniptoparlanma söz konusu. Kriz döneminde iştençıkartılan arkadaşlarımızın büyük bir kısmı tekrarfabrikalarında işbaşı yaptılar. Bu yüzden toplamabaktığımızda çok ciddi üye kayıplarımız olmadı. Amakriz, hem bölgedeki işletmeleri hem de özellikleMESS grup toplu iş sözleşmesine girilmesi ileişverenlerin elini güçlendirdi. O anlamda bizim budönemdeki MESS grup toplu iş sözleşmelerimizbundan önceki süreçlerden daha çetin geçecek. Ziragenel anlamıyla işçi sınıfında bir geri çekilme sözkonusu. Mücadele anlamıyla ise belirli argümanları şuanda aktif bir biçimde kullanamayacağız gibigörünüyor. Özellikle kriz psikolojisinin getirdiğieksiklik şu anda işçi arkadaşları ciddi şekildeetkiliyor. Ancak bunların anlamı şu değildir. Metalişçileri kayıtsız şartsız teslim olacaklar değildir.

Bunun yanında BMİS bu süreci en aktif, en doğruşekilde kullanmaya çalışan sendikadır. MESS gruptoplu iş sözleşmesi ile ilgili işyerleri ile ikincitoplantımızı tamamladık. Aşağı yukarı taslağışekillendirme noktasına geldik. Yani bu süreç devamediyor. Bence Birleşik Metal’in ortaya koyduğu rotadiğer metal işçilerine de yol gösterecek. Bununüzerinde çalışıyoruz. İşyerlerindeki arkadaşlarımız vetemsilci arkadaşlarımız ciddi gayretler içerisinde.Hem bugünkü süreci şekillendirmekle ilgili hembundan sonra gerçekleşecek gelişmelere dönük ciddibir mesai harcıyorlar. Bundan sonraki süreçteharcanan mesainin verilerini bir şekliyle kamuoyuylapaylaşacağız. Ama bunun için biraz daha çalışmayaihtiyacımız var.

Esneklik bizim için grev nedenidir!

- 2010 MESS Grup Toplu Sözleşmeleri’ndenbeklentileriniz nelerdir?

- Şimdi aslında bu süreci olumlu geçecek diyedeğerlendirmiyoruz. Şu anlamda olumlu geçecekdiyemiyoruz. Çünkü 2008’den bu tarafa özelliklesendikal süreci etkileyecek çok farklı gelişmeleryaşandı. 2008-2010 yılı TİS imzasından sonraişverenler adına taşeronluk yapan Türk MetalSendikası Başkanı içeri alındı. Ergenekon davasıylabirlikte Türk Metal Sendikası içerisinde farklı bir

yapılanmanın ortaya çıkabileceği söyleniyor. Bunu şuanlamda söylüyorum. Mustafa Özbek’in gidiyorolması oradaki birçok taşı yerinden oynattı. Veyaböyle bir olgu bir şekilde sermayeyi de rahatsız etti.Bu ilişkinin bu kadar çirkinleştiğinin su yüzüneçıkması sermayeyi rahatsız etti. Sadece ortayaçıkmasından rahatsız oldu. Bunun içinde sanki yenibir oluşum ortaya çıkıyormuş gibi, sanki Türk Metal,sendikal anlayışını değiştiriyormuş gibi bir imajyaratma sevdasına kapıldı.

Bu konuda özellikle Birleşik Metal’le uğraşmaktanhiçbir fırsatı kaçırmayanlar, İzmir ve Konya’dakiMAHLE örgütlenmesinde bize karşı işverentarafından çağrıldılar. Konya’da özellikle ilk defaTürk Metal yöneticileri örgütlenmeye gitti.Kendilerine göre yeni bir sendikal yöneticilik imajıyaratmaya çalışıyorlar. Ama bu durum, süregelenilişkiyi akşamdan sabaha kapatacakları anlamınıtaşımıyor. Bizim süreçle ilgili olumsuzluk olarakgördüğümüz en büyük gösterge veya kurumsal olarakkoyduğumuz nokta burası. Zira Türk Metal ve Çelik-İş Sendikası’na bağlı birçok işletmede hem çalışmahem de ücret anlamında esnek çalışma koşullarının en“mükemmel” uygulamalarını gördük. Kısa çalışmaödeneğinden faydalanırken bile sendikamızla diğersendikalar arasındaki fark çok bariz olarak ortayaçıkıyor. Zira ödemelerde yüzde 30’luk artı eksi birfark var. Biz sosyal haklarımızdan çalışma karşılığınıücretlerimizin tamamıyla alırken diğer fabrikalarsadece çalışma ücretlerinin karşılığını alıyor. Bununötesinde Ereğli’de özellikle Çelik-İş’in yaptığıuygulamalar ücret anlamında çok ciddi problemleriaçığa çıkarttı. Zira bu iki örnek işçilerin veyasendikanın işçilerin iradesini nasıl farklılaştırdığını veonların kendi sözlerini söylemelerini gerektirdiğisüreçte işverenle nasıl pazarlık halinde olduklarınıgösteren çok ciddi örneklerdir. Tüm ücretlerden yüzde35’lik bir indirim yapıldı. Buna benzer bir öneriyi2001 yılında yine MESS yapmıştı. Bu anlamda biz buöneriyi hiç tartışmaya gerek görmeden reddetmiştik.Ama bizim dışımızdaki tüm işletmelerde bu ücret

kesintileri birebir uygulandı. MESS’inaraştırmalarında bu oranlar çok açık var. BirleşikMetal ile MESS’in oranları arasında bir liralık bir farkvar. Bize “aynı sözleşmeyi imzalıyorlar” diye yapılaneleştirilere gelince, olayın içine girmek lazım, bir deburdan bakmak lazım. Türk Metal’in sözleşmesinde‘hasar tazminatı’nın ne olduğunu, o yazıları yazanarkadaşlar önce okumalılar ondan sonra yazmalılar.Bunlar biraz araştırmaya bağlı olan şeyler. Bu aradakifarklar buradan geliyor. Bu dönemde en büyükproblem, esnekliğin TİS’e fiili olarak sokulmasıçalışmalarıdır. Bu konuda en büyük endişemiz, TürkMetal Sendikası’nın, MESS’in toplantı odalarındaesneklik ile ilgili birçok kararın geçeceği yönündegörüş bildirdiğidir. Bu konu bizim TİS süreciçalışmalarımızın temelini oluşturuyor. Bu konudaciddi beklentilerimiz var. MESS ve Türk Metal’in sondönemde gerçekleştirdikleri görüşmelerde geleceğeilişkin adımların kaynağını esneklik üzerinde yapılananlaşmalar oluşturuyor. Türk Metal GenelBaşkanı’nın da Türk-İş’e genel sekreter olması da bupazarlığın başka bir yanını gösteriyor. Olayaburalardan, bu şekilde bakmak gerekiyor.

Bu anlamda Birleşik Metal Sendikası’nı çok ciddibir mücadele bekliyor. Şimdiye kadar iki tur toplantıyaptık. Toplantılar, her işletmenin yüzde 30’uylagerçekleşti. Her işletmenin yürütmesi dışında sayısaloranının yüzde 30’uyla bir araya geliyoruz ve butoplantılarda ortak bir ifade kullanılıyor. Esneklikleilgili ortaya çıkabilecek her türlü girişim bizim içingrev nedenidir. Birleşik Metal bundan öncekisüreçlerde de tavrı çok net olan bir sendika. Bunuifade ediyor olmaları çok anlamlı bence. Bütün obaskıya, bütün o kriz psikolojisine rağmen bu ifadeninaltı çok net olarak çizilmeli. MESS grup toplu işsözleşme sürecinden çıkışı sağlayacak ifadeler debunlar aslında. Ücretle ilgili çok ciddi beklentiler yok.Ama iş esnekliğe geldiği zaman o çizgi BMİS’inüyeleri açısından kırmızı çizgidir. Bunu, krizdenetkilenmeyen sektörlere de mal edebiliriz. Bu süreççetin geçicek. Bunun için özellikle esnekliklebağlantılı uygulamalar eğer bu dönem sözleşmeleregirmezse bir daha başka bir şansları olmayacak.Çünkü zemin kendileri açısından bu kadar müsait.

Problemi çözecek olan tabandaki işçidir!

- Mücadeleyi örgütleyebilmek için öncü işçilereve ilerici sendikacı-tensilcilere ne gibi görevlerdüşüyor?

- Şimdi her şeyden önce bu işte şu veya bu şekildesorumlu olan herkesin öncelikle samimi davranmasıgerekir. Fabrikalarda çalışan temsilcilerimiz,işçilerimiz bu sürece ciddi şekilde omuz veriyor.Bizim bir sıkıntımız bu sektörde üç ayrı sendikaolmasıdır. Ülkedeki yasalar gereği sayısal olarak fazlaolan sendikanın görüşmeleri dikkate alınıyor. Bununiçin de biz daha önceki dönemlerde denediğimizyöntemleri uygulamaya devam edeceğiz. Sendikalmekanizmaların yönetimleriyle problem çözmeşansımız yok. Çözemezsiniz! Bu bütün sendikalmekanizmalar için geçerli. Problemi çözecek olantabandaki işçidir. Tabii bu konuda daha öncekisüreçlerde yaptığımız çalışmaları yapmaya devam

BMİS Gebze Şube Başkanı’yla konuştuk...20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

DİSK / Birleşik Metal-İş Gebze Şube Başkanı Erdoğan Özer ile metal işkolu ve metalTİS süreci üzerine konuştuk…

“Esneklik BMİS için kırmızı çizgidir!”

Page 21: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

BMİS Gebze Şube Başkanı’yla konuştuk... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, TürkSanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD)Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner’i 7 Temmuzgünü ziyaret etti. Gerçekleştirilen görüşmeninardından Çelebi ve Boyner basına açıklamalardabulundu. Birbirleriyle uzlaşmaz çelişkiler üzerindenkarşıt olan iki sınıfın temsilcileri, bölgesel kalkınma,bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesi vb.konularda DİSK ve TÜSİAD’ın birlikteçalışabileceği konusunda fikir birliğinde olduklarınısöyledi.

İşçi ve emekçilere sömürüyü, kölece çalışmakoşullarını dayatan patronların örgütü TÜSİAD’la,işçilerin haklarını savunması gereken DİSK’in nasılbir fikir birliği içerisinde olabileceği anlaşılır biryerde durmuyor. Böyle bir görüşme DİSK’in hangisınıfın çıkarlarını gözettiği sorusunu akla getiriyor.

DİSK ve TÜSİAD ortak çalışmalarını sürdürecek!

Basın açıklamasında Boyner, bugünkügörüşmelerinde dört noktada fikir birliğininbulunduğunu ve çalışmalarının süreceğini ifade etti.

Anayasa üzerinden şekillenen ilk başlıktaTürkiye’yi batı standardında bir demokrasiyekavuşturacak yeni bir Anayasa’ya kavuşmasının ikiörgüt tarafından da arzu edildiği ifade edildi.

Bunun yanında DİSK ve TÜSİAD’ın fikirbirliğinde olduğu diğer bir konu ise “terör” olarakifade edildi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde farklısivil toplum örgütleriyle de bu konuda ortak çalışmageliştirileceği söylendi.

Boyner, şunları söyledi: “İstihdam konusundaTürkiye’nin ekonomik gelişmesi konusunda da çok

ciddi işbirlikleri yapabileceğimiz, birlikte çalışmalaryapabileceğimiz noktasında da fikir birliğine vardık.İşgücü dünyasındaki yapılanma, örgütlenme,istihdamın daha artırılması, işsizlikle mücadele gibikonularda birlikte çalışmalar yapacağız. Bu konudada bir anlaşma aramızda var. Bölgesel kalkınma vebölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinoktasında da, iki örgütün birlikte çalışabileceğikonusunda fikir birliğine vardık.’’

DİSK kimin çıkarlarını savunacak!

Özellikle kriz döneminde türlü saldırılarla işçi veemekçilere kan kusturan patronların, kâroranlarındaki azalışa dahi tahammül edemeyerektoplu işten çıkarmalara başvurduğu bilinirken DİSK,TÜSİAD’la işsizlikle mücadele üzerinden nasıl birhat izleyecek?

İşçilere zorunlu mesailer dayatılırken, çalışmasaatleri uzarken istihdamın arttırılması üzerindenDİSK, TÜSİAD’la nasıl bir ortak çalışma içindeolabilecek?

Kölece çalışma koşullarına karşı sendikalaşmakisteyen işçiler işten atma saldırısına maruzbırakılırken, patronlar sendika düşmanı bir tutumiçerisinde işçilere tehditler savururken DİSK,TÜSİAD’la nasıl kol kola girebilecek?

İşçi ve emekçilerin mücadelesi patronlarındevleti tarafından her türlü baskı ve zor aygıtıylasindirilmek istenirken DİSK kimin tarafındakonumlanacak?

İşçilerin çoğunun sigortasız, sendikasız, kölecekoşullarda çalıştırıldığı bir dönemde DİSK’inmücadeleyi büyütmek yerine patronlarla masayaoturmasının anlaşılır bir açıklaması olamaz.

MİB, Yunus Dönmez’le dayanışmayıbüyütüyor...

Ankara Metal İşçileri Birliği, patronlarınkar hırsı sonucu astım-bronşit hastalığınayakalanan ve ölüme terk edilen Buse Metalişçisi Yunus Dönmez’le dayanışma amacıylabaşlattığı kampanyayı büyütüyor.

İvedik Organize Sanayi Bölgesi’ndebulunan Buse Metal’de çalışırken meslekhastalığına yakalanan Dönmez’le dayanışmakampanyasının startını 1 Temmuz günüDikmen’de gerçekleştirilen Sivas Katliamıanma etkinliğinde stant açarak veren MİB,Dönmez’le dayanışmayı yükseltmek amacıyla11 Temmuz Pazar günü saat 17.00’de DİSK /Birleşik Metal-İş Sendikası AnadoluŞubesi’nde basın toplantısı düzenleyecek. Dikmen Ahmet Arif Parkı’ndagerçekleştirilen etkinlikte açılan stantta Yunus Dönmez’le dayanışma çağrısı yapan bildiriler dağıtılırken,dayanışma kartları satıldı ve Ankara İşçiden İşçiye Bülteni de emekçilere ulaştırıldı. Etkinlik boyuncaemekçilerle iş cinayetleri ve meslek hastalıkları anlatıldı. Çalışma Dikmen’li emekçiler tarafından ilgi ilekarşılandı. 2 Temmuz mitinginde ise bildiriler ve dayanışma kartlarıyla kampanyanın duyurusu yapıldı.

MİB, dayanışma kampanyası çerçevesinde bir de dosya hazırladı. Madenlerde, tersanelerde, fabrikalardave atölyelerde yaşanan iş kazalarına ve işçi ölümlerine dikkat çekilen dosyada Dönmez’in kendi kaleminden,astım-bronşit hastalığına yakalanış süreci ve ölüme terkedilişini anlatan yazısına da yer verdi. YunusDönmez’in bir işçi arkadaşının, örgütlenme ve mücadele çağrısı yaptığı yazısının da bulunduğu dosyadaYunus Dönmez’le yapılan röportaj da yer buluyor. MİB, başta metal işçileri olmak üzere kapitalizmin azgınsömürüsü altında ezilen tüm işçi ve emekçileri “yaşamak için mücadeleye” çağırıyor.

DİSK hangi sınıfın safında!edeceğiz. Ne kadar çok işçiye ulaşabilirsek, derdimizianlatabilirsek önemli olan bu. Zaman zamanyaptığımız çalışmalardan pişmanlık duyuyoruz. Zirabu konuda ilişkiye geçtiğimiz insanlar ertesi günkapının önüne konuluyor. Çok somut örnek geldiaklıma. Fabrikalara ulaşmak zor. Bizim örgütlüolduğumuz fabrikalarda herkes bildiri dağıtabilir.Önce bildiri dağıtıp arkasından bizim için başkaşeyler yazsalar da dağıtabilirler. Bizim için problemyok. Ama oraya ulaşmak gerçekten zor. Siz bildiridağıtırsınız ama sizden bildiriyi alan işçinin yarın neolacağı belli olmaz. O konuda Çayırova’da örgütlüolan arkadaşlar bir öneride bulundular. Dediler ki bizfarklı birşey yapalım. Dedim “ne yapacaksınız?”Şunu dediler “biz bu hafta Cuma namazına gidelim.İşçilerin yüzde sekseni cuma günü Yenimahalle’dekicamiye geliyorlar. Biz oraya gidelim. Sadece onlaradağıtmayalım, Cuma’dan çıkan herkese dağıtalım.”“Olur” dedik. Derdimiz insanlara bir şeyleranlatmaksa bunun yeri çok önemli değil. KaleRadyatör işçilerinden 14 kişi bildiri aldı. Bu fabrikadayaklaşık 1000 kişi çalışıyor. Bunun nerden baksanız ogün gündüz vardiyasında olan 400-500 işçisi var. Vehiç yoksa 300’ü Cuma namazında. Bildiri alan 14kişiden 8’i BMİS imzasını görür görmez buruşturupçöpe attı. 6 arkadaş da hiç açıp bakmadan katlayıpcebine koydu. Ertesi gün 9 kişi kapının önünekonuldu. Yani pişmanlık duyma gerekçem bu. Amaöyle veya böyle biz bu çalışmaları yapmaya devamedeceğiz. 1990 grevinde bir işçiydim. O sürecinörgütlenmesi böyle oldu. Yani yukarıdaki yöneticilerörgütlemedi o grevi. Tabandaki işçiler örgütledi.İnsanlar kahve kahve dolaştı. Ben işten çıktıktansonra gece 02.00’den önce eve gittiğimihatırlamıyorum. Hepimiz grup grup farklı yerleregidiyorduk. Türk Metal’e bağlı işletmeler vardı.Hepimiz bir yerlere dağılıyorduk. Bu süreçte de bizBMİS olarak bu çalışmayı çok aktif olmasa dayürütüyoruz. Bunu bu çalışmalar biraz dahasomutlandığı oranda kamuoyuna deklare edeceğiz vehızlandıracağız.

Bu konuda BMİS’in toplantılarından kendibölgem adına çıkardığım sonuç şu: Esnek çalışmamodelleri adına uygulanacak her türlü dayatma bizimiçin her şeyden önce karşı çıkılması gereken noktadır.İlk defa bizim için bu dönem ücret ikinci planda. İlkdefa sosyal haklar üçüncü ya da dördüncü planda. Bukonuda arkadaşlarımızın da bizimle aynı endişeyipaylaşıyor olması bizim işimizi biraz dahakolaylaştıracak. Mücadele hattımızı bunun üzerinekurmaya çalışıyoruz ve tabanda bir örgütlülükyaratmaya çalışıyoruz. Metal işçilerin tümünün sahipçıkabileceği mekanizmayı yaratma derdimiz var.Geçtiğimiz dönem yaptığımız eylemlilikler geniş birbiçimde kamuoyunda yankı buldu. Cuma yürüyüşleribir klasik haline geldi. Bu dönemde şu veya buşekilde söze yer bırakmadan medyada yer alacakbirçok çalışmamız olacak.

Gebze BMİS Şubesi’nin bu dönem önüne koyduğumücadele hattı esneklik dayatmaları olacak. Bununlailgili olarak şunun bilincindeyiz; tek başımızabölgedeki tüm sorunları çözme gücümüz yok.Yapmamız gereken şey tepede olması mümkünolmayan o sınıf kardeşliği temelindeki birliğibecerebildiğimiz kadar örmeye çalışmak. Gebze bunoktada birçok işi birlikte yapabilen bir bölge. Her nekadar Türk Metal bu çalışmanın içine girmese deişletmelerinde ulaşabildiğimiz insanlar bu çalışmanıniçine giriyorlar ve Gebze sendikalar arası çalışmalardada o arkadaşlar çalışmalara katkı sunuyorlar. Metalişçilerinin bu süreçte mücadeleye katılmıyorlarsa bilekendi işletmelerinde sorgulayabilecekleri bir çalışmayürütmeye çalışıyoruz. Hiçbir şeye güçleri yetmiyorsabile kendi temsilcilerini sorgulasınlar. Anapolitikamızı bunun üzerine oturtuyoruz.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 22: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Bakırcı’nın ifadeleri, hakim zihniyetin bir tezahürüdür!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

“Kürt açılımı” tartışmaları sona ermiş, PKK’nin tektaraflı ateşkesi sonlandırmasının ardından bölgedeyeniden çatışmalar başlamış ve Kürt sorunununçözümü üzerinden tartışmalar yeniden alevlenmişken,Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı da Kürtsorununun çözümüne ilişkin bir “öneri”de bulundu.Bakırcı, ırkçı olduğu kadar, bir o kadar da kadınlarıaşağılayan açıklamasında Kürt kadınlarının ikinci eşolarak alınarak Kürt sorununun 30 yılda çözüleceğiniiddia etti. Arsızca yaptığı konuşmada Bakırcı şunlarısöyledi: “Zaman zaman ikinci eşler de olmuştur. Bubizim kültürümüzde vardır. Kanunlarımız buna müsaitdeğildir, ama maalesef Türkiye’de oluyor. İnsan bellibir yaşa gelmiştir, çocuğu olmuyor veya eşirahatsızdır. Bunu söylemek istemiyorum amaTürkiye’de görünen bir gerçek vardır. Bu gerçeğikabullenelim. İnsanlar, evlilik ihtiyaçlarını metres veyabenzer şekilde tamamlıyor. Bu tip insanların bunlaragirmemesi lazım. Bu bölgelerden evlilik ve hısımlıklarıartırarak, devletin de teşvikiyle önümüzdeki 30 yıl gibibir sürede yaşanan sorunların aza ineceğine veçözüleceğine inanıyorum. Yoksa askeri yöntemle kavgave dövüşle çok ciddi bir şekilde çözüleceğine beninanmıyorum. Azalır, tekrar tırmanır.”

Halil Bakırcı’nın açıklamalarına başta Kürtkadınları olmak üzere ilerici kurumlardan tepkigelirken AKP dahi duruma sessiz kalamadı. AK PartiGenel Merkez Kadın Kolları Başkanı ve GaziantepMilletvekili Fatma Şahin, açıklamanın “talihsiz”olduğunu söyleyerek tepki gösterirken, AKP iseBakırcı hakkında soruşturma başlattı.

Bakırcı’nın konuşmasına her ne kadar düzencephesinden, AKP ve diğer partilerden tepki gelsedahi, söyleminin gerisinde sistemin kadınlara biçtiğirol ve Kürt halkına yönelik asimilasyon ve ırkçıpolitikası yatmaktadır. Bakırcı iki temel sorunkonusunda düzenin yaklaşımını yalnızca pervasız birşekilde ifade etmiştir.

Kadını aşağılayan ve alınıp-satılan bir meta olarakgören ataerkil zihniyetin savunulduğu bu açıklama,daha özelinde Kürt kadınlarına ve Kürt kimliğineyönelik bir saldırıyı içermektedir.

Kürt sorununa “ezerek” çözmek çizgisine sahipolan sermaye devleti uyguladığı baskı ve devletterörünün yanısıra, on yıllardır asimilasyon politikalarıda izlemektedir. Son günlerde taciz ve tecavüzolaylarıyla gündeme gelen YİBO’lar, bölgedeyaygınlaştırılan uyuşturucu, esrar, fuhuş vb. bupolitikanın yalnızca bir parçasını oluşturmaktadır. Birhalk, farklı yollarla kimliksizleştirilmek, sindirilmek,yok edilmek istenmektedir. Kadın bedeni de bu kirlipolitikanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. GeçmişteKürt kimliği inkar edilir, “kız aldık, verdik, kardeşolduk” denilirken, şimdi de “kadınları alarak” herkesi“Türkleştirmek”ten bahsedilmektedir.

Yapılan açıklama ile Kürt kadınlarının bedeni veiradesi de yok sayılmaktadır. On yıllardır yaşanan kirlisavaşta Kürt kadınlarına yönelik baskı, tecavüz, tacizvb. cinsel kimliğine yönelik saldırılar yetmezmiş gibi,şimdi de alınıp-satılan, hatta burjuva yasalara dahiaykırı bir şekilde ikinci eş, halk arasındaki tabiriyle“kuma” olmaları önerilmektedir. Aynı zamanda

Kürdistan’daçok eşlilik geleneğinin yaygın olduğu,Kürt kadınlarının buna zaten alışık olduğu imaedilmekte, Kürt kadınları apaçık bir biçimdeaşağılanmaktadır.

Bakırcı’nın söylemi şaşkınlıkla karşılanmasınarağmen, 1998 yılında yapılan MGK toplantısındaalındığı ileri sürülen, “3 çocuktan fazla yapan Kürtailelere ceza verilsin” kararından ise özünde hiçbir

farkı yoktur. AKP’li Rize Belediye Başkanı’nın sarfettiği sözler,

kendini bilmez bir densizin sözleri değildir. Bu devletehakim olan ırkçı, cinsiyetçi bakışın bir tezahürüdür. Bubakışa karşı mücadele etmek, “toplumsal hayatın tümalanlarında kadın-erkek eşitliği” için olduğu kadar,halkların kardeşliği mücadelesini büyütmek için dezorunludur.

Rize Belediye Başkanı’ndan ırkçı, cinsiyetçi açıklama...

“Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!”

Bakırcı’nın açıklamasına tepkiler…Diyarbakır’da Amed Kent Kadın Merkezi

Bileşenleri 1 Temmuz günü yaptıklarıaçıklamayla, Bakırcı’yı protesto ettiler. Kadınlar adına bir açıklama yapan DiyarbakırKadın Sorunlarını Araştırma ve UygulamaMerkezi (DİKASUM) üyesi HülyaDeğirmenci, Bakırcı’nın, Kürt kadınları vetüm kadınlar açısından cinsiyetçi ve ırkçıaçıklama yaptığını söyledi. AKP’ninsoruşturma açması ya da Bakırcı’nın özürdilemesinin bir anlam ifade etmediğini vezevahiri kurtarmaya yönelik olduğunubelirterek şunları söyledi: “Bu, cinsiyetçi,ırkçı, ayrımcı, çağdışı yüzünüzü kapatmayayetmeyecektir.”

Dersim Kent Kadın Meclisi ise 1Temmuz günü düzenlediği yürüyüşle Bakırcıile birlikte taciz ve tecavüzcüleri protesto etti. Sanat Sokağı’nda toplanan kadınlar Zazaca yazılan, “Tanrıçanınizdüşümü olalım! Taciz, tecavüz, operasyonlar ve barajlara endi beso!” pankart arkasında sloganlar atarakCumhuriyet Bulvarı üzerindeki İnsan Hakları Anıtı önüne kadar yürüdü. Dersim Belediye Başkanı EdibeŞahin şunları söyledi: “Sadece kınama değil aslında, bizler böyle bir kültürü asla kabul etmedik, etmeyeceğiz.Bu yaklaşımları, bu açıklamaları nefretle kınıyoruz.”

Urfa Kadın Platformu da konuya ilişkin SES Urfa Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Platform adınaaçıklama yapan SES Hukuk ve Kadın Sekreteri Zeliha Açıkyıldız şunları söyledi: “Bu açıklama ile kadınlarıve Kürtleri ikinci sınıf gören ve bedenleri üzerinden konuşan bir kişinin kentte belediye başkanı olmasıdurumunda o kentin halkı ve zihniyetini zehirler.”

Viranşehir İlçesi’nde de DÖKH üyeleri, konuya ilişkin BDP Viranşehir İlçe binasında basın açıklamasıyaptı. DÖKH aktivisti Suna Uluğtürken, Kürt sorununun çözümüne bu şekilde yaklaşımın AKP zihniyetinindışa vurumu olduğunu belirtti. Uluğtürken, bu zihniyetle mücadele etmeye devam edeceklerini belirtti. Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde kadınlar 5 Temmuz günü AKP’li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcıhakkında suç duyurusunda bulundu. Kadınlar, Bakırcı’nın açıklamalarının TCK’nın 216. maddesine göreaçıkça suç teşkil ettiğini belirtti. 100’ün üzerinde kadının AKP’li Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcıhakkında suç duyurusunda bulunduğu öğrenildi. Dilekçeleri Silvan Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilmesininardından kadınlar alkışlar eşliğinden Silvan Adliyesi’nden ayrıldılar.

KESK İstanbul Şubeler Platformu, 5 Temmuz günü Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı’nın, Kürtkadınların kuma alınması şeklindeki açıklamasını protesto etti ve Halil Bakırcı hakkında suç duyurusundabulundu. “Kadını aşağılayan Rize Belediye Başkanı görevden alınsın!” pankartının açıldığı eylemde, basınaçıklamasını KESK İstanbul Şubeler Platformu adına Songül Beydilli gerçekleştirdi.

Beydilli yaptığı açıklamada, Kürt sorununun çözüm yönteminin kumalık değil, eşitlik ve kardeşlikolduğunu belirterek, Bakırcı’nın sadece kadınları değil aynı zamanda Kürt kökenli insanları ve erkekleri deaşağılayarak, hakaret ettiğini söyledi. Bakırcı’nın kamu görevi yapmasının suçu ağırlaştırıcı neden sayılmasıgerektiğini belirten Beydilli, Bakırcı’nın bir an evvel görevinden alınmasını istedi.

Eylem boyunca, “Kadınlar Bakırcı’dan hesap soracak!”, “İnsanlık düşmanı Bakırcı istifa!” sloganlarıatıldı. Basın açıklamasının ardından, Bakırcı hakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Yeni Demokrat Kadınlar tarafından yapılan yazılı açıklamada ise şunlar söylendi: “Kadını ‘mal’danfarksız gören Bakırcı ‘kız alışverişi’ kavramı ile hem cinsiyetçiliği ile mide bulandırıyor hem de Kürt meselesigibi demokrasi sorununda bile kafasının nereye çalıştığını, lafı neresinden anladığını gösteriyor! ÖzellikleKürt kadınına yönelik Bakırcı’nın bu hem Türk hem erkek şoveni yaklaşımlarının yalnızca kişisel olmadığınıbelirterek Bakırcı’nın söylemlerini protesto ediyoruz.”

Page 23: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

6. Avrupa Sosyal Forumu “Başka Bir DünyaMümkün!” şiarıyla 1-4 Temmuz tarihleri arasındaİstanbul’da gerçekleştirildi. 2001 yılında başlayan“sosyal forum” serüveninin son halkası olan İstanbul2010 Forumu, gerek yarattığı tartışma düzlemi gereksede karşılaştığı ilgi düzeyi ile toplumsal harekettekipostmodern eğilimlerin sınırlarını işaretlemiş oldu.

1-4 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilenforumda 200’ü aşkın seminer ve etkinlikgerçekleştirilirken, 20’yi aşkın ülkeden katılımsağlanmasına rağmen etkinlikleri takip eden insan sayısıbin kişiyi bulmadı. Forumun kapanış eyleminde iseancak 2 bin kişi yürüyüşe katıldı.

Örgütlenme aşamasında yaşanan zorluklar, maruzkalınan sansür ve Kürt sorununda yaşanan songelişmeler de gözönüne alındığında katılımın zayıfgeçmesi çok beklenmedik bir gelişme olmasa da “sosyalforum” serüveninin başladığı yıllarda yaratılabilenkitlesel tartışma ve eylem zeminleri düşünüldüğünde,İstanbul buluşmasında ortaya çıkan bu tablo oldukçadikkat çekiciydi.

İlgide düşüş eğilimi

İlk kez 2001’de Dünya Ticaret Örgütü toplantısınaalternatif olarak Porto Allegre’de toplanan DünyaSosyal Forumu (DSF) ve benzeri toplantılar geçen 10yıl içinde dünyanın farklı bölgelerinde tekrarlandı. DSF2001, 2002, 2003 ve 2005’te Porto Alegre’de, 2004’teMumbai’de, 2006’da Karakas, Bamako ve Karaçi’de,2007’de Nairobi’de, 2009’da ise Belem’de örgütlendi.

2002’de Porto Allegre’de düzenlenen forumda 60bin katılımcı yer alırken forumun kapanış eyleminde 1milyon kişi savaşa karşı yürümüştü. 2005’e gelindiğindekatılımcı sayısı 150 bini aşarken, bu tarihten itibarensosyal forum, göze görülür bir düşüş eğilimine girdi.

2000’li yılların başında ABD’nin Irak’ı işgaliarkasından tüm dünyada esen savaş karşıtı rüzgarın dadesteğiyle arayış içerisindeki kitlelerin yüzünü döndüğüDSF’ye bağlı olarak gelişen Avrupa Sosyal Forumu da(ASF) benzer bir eğri çizdi. 2002’de Floransa’dabaşlayan ASF, 2003’de Paris’te, 2004’de ise Londra’dagerçekleştirildi. Bu tarihten itibaren iki yılda birdüzenlenmesi kararlaştırılan ASF son kitlesel etkinliğini2006’da Atina’da yaptı. Atina’da ki sosyal forum daonbinlerce kişinin katılımı ve yüzbinlerin katıldığı, yeryer kolluk güçleriyle çatışmaların yaşandığı eylemlerlesesini duyurmuştu. 2008’de Malmö’de gerçekleştirilenforum ise tam anlamıyla ite kaka yürümüştü.

Kapitalizmde yaşamayı kabullenmek...

Siyasal olarak da büyük sorun alanları bulunan ASF,Avrupa Birliği’ni dönüştürerek “Emeğin Avrupası”nıyaratabileceğini iddia ederken, ASF’nin örgütleyicibileşimi de büyük oranda toplam bakış açısına uygunbulunan “sivil toplumcu” örgütlerden oluşmaya başladı.Sosyal forumun kapitalist kriz karşısında takınabildiğitavır ise sistem içi değişim önerileri dizisinin ötesinegeçememişti.

2001 yılında ilki düzenlenen Dünya SosyalForumu’ndan bu yana “sosyal forum”ların bilinirliği vepopülerliği artan etkinlikler olmasına rağmen sonyıllarda benzer organizasyonlara gösterilen ilgideyaşanan düşüş ilk bakışta bir çelişki gibi görülebilir.Ancak sosyal forumun tüm o şatafatlı sözlerine rağmentoplumsal muhalefete gerçekçi bir alternatif sunmayışıbu düşüşü açıklayacaktır. 2006 yılından bu yanagerçekleşen düşüş forum bileşenleri tarafından nispeten

kabul ediliyordu. Bugün gelinen noktada ise artık durumsanırız kör gözlerin bile göreceği bir hal almıştır.

2010 İstanbul forumu ise örgütlenme süreci boyuncaortaya konan tartışma başlıkları bakımından -belli özgünyanlarını dışta tutarsak- özellikle son yıllardabelirginleşerek, yaşadığımız topraklarda da yaşamzemini bulan ve sosyal forumun mantığını oluşturan“sistem içi” çözüm arayışlarıyla dikkat çekti. “Başka birdünya mümkün!” başlığı altında örgütlenen böylesi birtartışma platformunun, özellikle de “Başka bir dünyasosyalizmdir” gibi iddialı bir çıkışı da bir şekliylebünyesinde barındırdığı düşünüldüğünde, böylesi liberaltartışma başlıklarını barındırması yaman bir çelişkiolarak orta yerde kaldı.

Forumda “Silahlanmaya karşı barışın AB’si”,“Finans kuruluşlarının sorumlulukları ve dayanışmacıçözümler”, “İnsanlara hak, şirketlere kural”, “Avrupa’daiklim adaleti”, “Taban demokrasisi ve seçim ittifakları”,“Robin Hood’a yakışan bir araç: Finansal işlemvergisi”, “Alternatif finans sistemine doğru”, “Yeşilkapitalizm, dayanışmacı dönüşüm” gibi başlıklar toplametkinlik/seminer sayısının yarıya yakınını oluştururken,“Trafik hiyerarşisi”, “Başka bir yaşlanma mümkün” gibinereye konulacağı belli olmayan tartışma başlıklarıylada karşılaşıldı.

Ancak her şeye rağmen belirtmek gerekir ki -kapsayıcılık, tartışma zenginliği ve düzeyi bakımındanilk yıllarda sağlanan seviyenin oldukça altında olmasınakarşın- nitelikli tartışma başlıkları da bulunmaktaydı.Ağırlıklı olarak reformist-sol güçlerin katkılarıylaforuma dahil edilen bu başlıklar, bir alternatif arayışınınürünü olma iddiasındaki forumda bir nebze de olsa yeraldı.

Dikkat çeken bir diğer nokta ise, özellikle işçimücadeleleri gündemli seminerlere katılan konuşmacıbileşimiydi. Mustafa Türkel gibi esip gürlemeyegeldiğinde mangalda kül bırakmayan ancakTEKELDirenişi’ni bitirebilmek için elinden geleni ardınakoymayıp işçileri satan, direnişi sürüklemeye çalışan vesendikal bürokrasiyle mücadele içerisine giren işçileri

ise isim vererek hedef gösteren işbirlikçiler; Salim Uslugibi tarafının burjuvazi olduğunu saklama ihtiyacı bileduymayan kontra-sendikacılar kendilerine kürsülerdeyer bulabilirken, tartışmalar boyunca işçilererastlanamadı. Ya da en basitinden “Genç Siviller” gibine idüğü belirsiz bir bileşen forumu örgütleyenlerarasında yer alabildi.

Sosyal forumun henüz daha kısa sayılabilecek hayatıboyunca yaşadığı bu dönüşüm içerik planında olduğukadar eylemsel görüngülerine de yansımıştır. 2001’desavaş karşıtı dalganın da etkisiyle sokaklara dökülenyüzbinlerin sergilediği militan pratikle gelinen aşamadaortaya çıkan karnavalvari görünüm karşı karşıya dahigetirilemez düzeydedir.

2001 yılında yüzbinleri harekete geçirebilen birkapsamdan bugünün darlığına gidişe bakarak forumunsunduğu çerçevenin mücadelenin ihtiyaçlarınıkarşılamadığını söylemek zor değildir. Kitle hareketininyükseldiği dünkü koşullarda arayış içerisindekikitlelerin ilgisini çeken sosyal forum geçen yıllar içindebu ilgiyi koruyamamıştır. Bu yitimin temel nedenisosyal forumun reformcu-postmodern “çözüm”önerilerinin mücadelenin ihtiyaçlarınıkarşılayamamasıdır. Kapitalist krizle birlikte dünyaçapında kitle eylemlerinin hız kazandığı, Avrupa’nıngenel grev ve kitlesel eylem dalgalarıyla sarsıldığı birdönemde etkinliklerin bu güdüklükte kalması, sosyalforumun biçare yanına da işaret etmektedir.

6. Avrupa Sosyal Forumu gerçekleşti... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

1-4 Temmuz 2010 tarihlerinde İstanbul’da toplananAvrupa Sosyal Forumu (ASF), 3 Temmuz akşamıgerçekleştirilen kitlesel yürüyüşle sona erdi.İstanbul’da Şişli Osmanbey Metro Durağı’nda toplanankitle Taksim Gezi Parkı’na yürüdü.

Kortejin en önünde ASF’nin ortak pankartı veforum bileşenlerini temsilen birer flama taşındı. Anapankartın arkasında DİSK eyleme temsili düzeydekatıldı. DİSK’in kortejinde, “İşten atılanlar geri alınsın”pankartı ile işten atılan Sosyal-İş üyesi BilgiÜniversitesi emekçileri yer aldı. Direnişlerini sürdürenTÜMTİS üyesi UPS işçileri de yürüyüşe “UPS’de işçikıyımına sendika düşmanlığına son / TÜMTİS”pankartı arkasında kitlesel biçimde katılım sağladı.UPS işçilerinin direniş coşkusu eyleme de yansıdı.

DİSK’in arkasında KESK’e bağlı sendikalarınüyeleri yaklaşık 100 kişilik bir katılımla yürüdü.

Sendikaların arkasından TMMOB 70 kişilikkortejiyde yerini aldı. Sendika ve meslek odalarınınarkasından uluslararası katılımcılar pankartlarıyla, canlıve coşkulu sloganlarıyla dikkat çekti. Yürüyüş kolundaAvrupa’dan gelen sendikacılar, çevre örgütleri, meslekodaları ile ABVV, Solidarites, CSC, ATTAC, OPYMyürüdü. Uluslararası katılımcıların kortejlerinde, “Hepberaber!” sloganı sıklıkla atıldı. Uluslararası

katılımcıların arkasından Filistin İçin İsrail’e BoykotGirişimi ve İstanbul Nükleer Karşıtı Platform yürüdü.“Karadeniz isyandır”, “Başka bir enerji mümkün başkaMunzur yok” pankartları ile TUDEF Munzuru KorumaKurulu coşkulu ve kitlesel kortejler arasında yerini aldı.

TUDEF’in arkasından siyasi partiler, devrimci veilerici kurumlar yürüdü. En önde Barış Anneleri’ninyürüdüğü BDP kortejinde taşınan pankartlarda ve atılansloganlarda operasyonların durdurulması istendi. BDPkortejinin arkasında GÖÇ-DER yürüdü.

Eylemde Gençlik Muhalefeti, ÖDP, MücadeleBirliği, Çağrı, ESP, Halk Cephesi, KÖZ de pankartlarıile yerini aldı.

Kortejlerin Taksim Gezi Parkı’na girmesi ile mitingprogramına geçildi. Mitingde ilk konuşmayı DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi yaptı.

KESK Genel Sekreteri Emirali Şimşek ise,“Sömürüsüz, savaşsız bir dünya istiyoruz” dedi.

Şimşek’in konuşmasının ardından TMMOB GenelBaşkanı Mehmet Soğancı, kitleyi selamlayan birkonuşma yaptı. Yapılan konuşmaların ardındanMezopotamya Kültür Merkezi’nden Koma GulenXerzan müzik grubu sahne aldı. Miting halaylarla sonbuldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

6. Avrupa Sosyal Forumu gerçekleşti...

ASF bileşenleri “başka bir dünya” için yürüdü

Page 24: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Yunanistan mali krizi ve AB’nin yeniden dizaynı24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Yunanistan mali krizi, hem kapitalist krizin yeni birevreye, hem de uluslararası sınıflar mücadelesinin yenibir döneme girişini simgeledi.

Krizin ilk evresinde bankalar, sigorta şirketleri vedev tekeller iflas etti. Dubai’den başlayan, Yunanistan’asıçrayan süreçte ise devletlerin iflası gündeme geldi.Hatta devletlerin yaşadığı mali kriz, bir senkronizasyonniteliği kazandı.

Büyük bunalımların en karakteristik özelliklerindenbiri olan senkronizasyon, Yunanistan’da yaşanan malikrizle, çıplak bir biçimde kendini dışa vurdu.Yunanistan’ı en başta İspanya, Portekiz, İrlanda veİngiltere’nin izleme olasılığı AB’nin geleceği üzerinetartışmalara neden oldu.

Yunanistan krizi ikili anlam taşıyor: Yunanistan birtaraftan Avrupa’nın en zayıf halkası olarak öneçıkarken, diğer taraftan AB’nin yeniden dizaynınısimgeliyor.

Spekülatif sermaye dünya finans kriziyle birlikte,dalgasal salınımlar yaparak, özellikle güney Avrupaülkelerine ve Yunanistan’a yöneldi. Macaristan,Letonya, Litvanya gibi ülkelerde büyük vurgunlargerçekleştirdi. Yunanistan’da yıkımlar yarattı.

Borç çevrimiyle dönen Yunanistan, 2000-2008arasındaki likidite bolluğundan yararlandı. Krizlebirlikte 2008’de yaşanan likidite sıkıntısı çevrimikilitledi. Ekonomi hızla iflas sürecine girdi. Küreselkrizin etkisiyle bütçe dengeleri altüst oldu. Bunun yanısıra büyük sermayeyi, bankaları ve şirketleri kurtarmaoperasyonu, yani borçların devlet tarafındanüstlenilmesi mali krizin patlamasına neden oldu.

Önce basit bir lokalizasyon vakası olarakdeğerlendirilen Yunanistan krizi çok önemsenmedi. Nevar ki, bir dizi ülkede benzer sürecin yaşanma riski,IMF ve AB’yi harekete geçirdi. Hatta Yunanistan krizibir Avrupa krizi olarak değerlendirilmeye başlandı.AB’nin geleceğine yönelik tartışmalar yoğunlaştı.

Bu aşamadan sonra Avrupa Merkez Bankası veIMF, Yunanistan’a 110 Milyar avroluk kredi vermekararı aldı. Dört yıl içerisinde bu kredinin 500 Milyaravroya yükseltilmesi bekleniyor. Avro bölgesi içinde750 Milyar avroluk bir “kurtarma” fonu oluşturuldu.

Verilen krediye ve Yunan hükümetine dayatılanyaptırımlara rağmen, Yunanistan’ın krizden kurtulmasıpek mümkün değil. Hatta orta vadede krizin derinleşmeolasılığı daha da yüksek. Yunanistan’ın bütçe açığı,ekonomideki büyüme oranı ve kamu gelirlerinisağlamada yaşadığı sıkıntı, durumu vahimleştiriyor.Bundan dolayı Avrupa Merkez Bankası ve IMF önlemolarak, Yunanistan ekonomisini üç ayda bir denetlemekararı aldı ve kredi akışını bu denetimlerin sonucunabağladı.

Yunanistan işçi sınıfının “kurtarma operasyonuna”tavrı son derece sert oldu. İşçi sınıfı ücretlerin 2014yılına kadar dondurulmasına, çalışanların veemeklilerin yılda iki kez verilen ikramiyelerininkesilmesine, genç işçilerin ‘deneme süresi’ adıyla ikiyıl boyunca asgari ücretin altında çalıştırılmasına,vergilerin, başta KVD’nin yükseltilmesine, belirlitüketim maddelerine uygulanan zamma, tüm kamuyatırımlarına son verilmesine, taşıma ve enerjininözelleştirilmesine, emeklilik için çalışma süresinin 37yıldan 40 yıla çıkartılmasına, işten çıkartılmalarınkolaylaştırılmasına karşı net bir tavır sergiledi. Bir karşı

devrim niteliğindeki bu programa işçi sınıfı, son altı ayiçerisinde genel grevlerle ve sektör grevleriyle yanıtverdi. Bu gelişme krizin paradokssal etkilerini gösterdi.Sosyo-ekonomik formasyon itibariyle Avrupa’nın enzayıf halkası olan Yunanistan, sınıf direnci, mücadelegücü ve geleneğiyle Avrupa’nın en güçlü ülkesi olaraköne çıktı. Benzer uygulamalar İrlanda’da çok fazlasorun yaşanmadan hayata geçirilirken, Yunanistan işçisınıfı kendisine yönelik bu karşı devrimci saldırıyakolektif yanıt üretti. Yunanistan’daki sınıfsalantagonizmanın keskinleşmesi, krizin aşılmasından öte,giderek derinleşeceğini gösteriyor.

AB’nin yeniden dizaynı

Yunanistan mali krizi ve olası gelişmeler AB veAvro’nun geleceği üzerine bir dizi problemi açığaçıkardı.

AB, Almanya ve Fransa’nın belirleyiciliğinde biremperyalist blok olarak giderek kristalize olmayaçalışıyor. Özellikle 1999’da Avro’ya geçiş son dereceönemli bir merhale oldu. Bu bir anlamda ABkurgusunun tamamlanmasıydı. AB projeleriAlmanya’nın ve Fransa’nın emperyalist hedefleriniifade etti. AB’nin emperyal çekirdeğinin periferisindeyer alan ülkeler bu projelere bütünüyle angaje oldu.Finans kapital, çevre ülkeleri sömürgeleştirmeprogramını hayata geçirdi. Uluslararası neoliberaldizayn finans kapitale ve spekülatif sermayeye sınırsıztalan ve yağma imkanı sağladı. Finans kapitalin hareketserbestliğinin önündeki bütün engeller (vergioranlarının düşürülmesi, sosyal hakların gaspı ve birdizi yasal düzenleme) kaldırıldı. Özellikle Almanya busüreçten yararlanarak, bir yandan ABD ve Çin’lerekabet gücünü arttırmayı, diğer yandan Avrupaiçerisinde rekabet gücü kazanmayı hedefledi.

AB ülkeleri 2008’de dışa vuran küresel finanskrizine bu zeminde girdi. Krizden son derece etkilenengüney Avrupa ülkeleri, kendi kaderlerine bırakıldı.Yunanistan’daki gelişmeler de ilk başta benzer şekildeele alındı. AB’nin iki dominant ülkesi tarafından hemgüney Avrupa ülkelerine, hem de Yunanistan’a yoğunyaptırımlar dayatıldı.

Yunanistan’da devlet iflasının gündeme gelmesi ABiçinde merkez ve çevre ülkeler arasındaki hiyerarşiyi vesömürüyü çıplak bir şekilde ortaya koydu. ÖrneğinAlman bankalarının İspanya’dan 200 milyar dolar,İrlanda’dan 175 milyar dolar, Portekiz veYunanistan’dan 50’şer milyar dolarlık alacakları var.Fransız bankalarının ise İspanya’dan 250, İrlanda’dan80, Portekiz’den 100, Yunanistan’dan 50 milyar dolaralacağı bulunuyor. Alman ve Fransız bankları ya dafinans kapital %1 faizle topladıkları kredileri %5 ya dadaha fazla tefeci faiziyle çevre ülkelerine veriyor.Yunanistan’ı “kurtarma” operasyonu adı altında AB’ninsağladığı krediler sayesinde Fransa 160 Milyon,Almanya 240 milyon avro, kredi veren diğer ülkelerintümü ise 700 milyon avro tefeci faiz geliri sağlayacak.

1997’de Almanya’nın inisiyatifi ve dayatmalarıylaMaastricht Anlaşması yükümlülüğünde imzalananİstikrar ve Büyüme Pakt’ı Avro Bölgesi’ndekidevletlere belirli yükümlülükler dayattı. Pakta göre üyeülkelerin bütçe açığı GSMH’nın %3’ünü, yıllık milliborç ise GSMH’nın %6’sını geçemezdi. Pakt, özünde

Fransa ve Almanya’nın periferiyi denetleme ve kontroletmesini sağladı ve finans kapitalin dayatmalarının birifadesi oldu. Avrupa Merkez Bankası böyleceneoliberal politikaların yönlendiricisi gibi hareket etti.Yine aynı banka finans krizinin yarattığı iflaslarsonucunda bir dizi banka ve dev şirketinkurtarılmasında rol oynadı. Bu süreç devletlerin kamuborçlarının artmasına yol açtı. Mali iflaslar yeni kâralanları olarak değerlendirildi. Bundan dolayıYunanistan’ın yaşadığı mali kriz ve olası mali krizlerbir taraftan AB’nin yeniden yapılanmasını ifadeederken, diğer taraftan AB’nin emperyalist çekirdeğinioluşturan Almanya’nın ve Fransa’nın hegemonyasınıgüçlendirici etkilerde bulunabilir. Bugün AB’ninçözüleceği ve zayıflayacağı üzerinde yapılanmistifikasyonların tam tersine krizin kendisi AB’ninyeniden yapılanmasına ve özellikle Almanya veFransa’nın yeni emperyalist ataklarına yol açmasımuhtemeldir.

Yunanistan krizinin bir başka boyutu Avro’nungeleceğiyle ilintilidir. Avro sistemi merkez ve çevreülkelerin aynı para birimini kullanmasını beraberindegetirdi. Ortak para birimine rağmen her ülkenin malipolitikaları ayrı işlemektedir. Yunanistan krizinin sarsıcıseyri ve bir dizi ülkede benzer mali krizlerin yaşanmariski AB’nin şu andaki çelişkili yapısındankaynaklanıyor.

Kapitalist devletlerin borç ödeyememe koşullarındauyguladıkları temel yöntem devalüasyona gitme (yanipara değerini düşürerek dünya piyasalarında rekabetgücünü arttırma ve uyguladığı para politikalarıylauygun krediler bulma, böylece ekonomide yaşanansıkışıklığı aşmaktır) ve devalüasyonla dengeleriyeniden sağlamaktır. Avro sisteminde kapitalist devletbunu yapma olanağına sahip değildir. Tek parakullanıldığı için Yunanistan dahil, krizdeki birçok ülke,bağımsız bir para politikası uygulayamıyor. Avro’nundeğerini kontrol edemiyor.

Bugün dünyanın en borçlu ülkesi olan ABD vekamu borçlarının oranı ulusal gelir oranının %214’üneulaşmış Japonya’da ise aynı sorun yaşanmamaktadır.Çünkü her iki ülke istediği anda, mali politikalarıngereğine uygun parasını devalüe edebilmektedir.

Burada unutmadan vurgulamamız gerekirse,

Yunanistan mali krizi ve AB’nin yeniden dizaynı

Volkan Yaraşır

Page 25: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Avro’nun değer kaybetmesi, AB’nin çevre ülkelerinifelç ederken, Almanya’ya rekabet gücünü arttırıcıolanaklar sunmaktadır.

Krizin yıkıcı etkilerini yaşayan ve devalüasyonyapma olanağına sahip olmayan Yunanistan ve İspanya,Portekiz, İrlanda, İtalya gibi ülkeler yaşadığı mali krizinbütün sonuçlarını emekçi sınıflara yüklemeye çalışıyor.İşçi sınıfına savaş açıyor. İşçi sınıfını boyunduruk altınaalmaya, tarihsel kazanımlarını yok etmeye, örgütselgücünü felç etmeye, bilinç ve kimliğini deforme etmeyihedefliyor. Böylece sınıfa köleliği dayatarak, çevreninAsyalaşması (sistematik güvencesizleştirme, köleişçilik ve ucuz işgücü uygulamaları) doğrultusundadüzenlemelere girişiyor.

Sol liberallerin büyük bir hayranlıkla vurguyaptıkları “sosyal Avrupa modeli”nin altındakigerçeklik böylece açığa çıkıyor. Bu gerçeklik yeniiktidar ve tahakküm ilişkilerinin inşası, işçi sınıfınınehlileştirilmesi ve köleleştirilmesidir.

Bu süreç Avrupa işçi sınıfın mücadelesinde yeni birmomentumu işaretlemektedir.

“Avrupa halkları ayağa kalkın!”

AB ülkeleri Avrupa Merkez Bankası ve IMFkararları doğrultusunda kamu finansmanında ortayaçıkan açıkları emekçi yığınlar üzerinden sağlamayaçalışıyor.

Yunanistan işçi sınıfı bir nevi sürekli şiddet vesürekli karşı devrim niteliğindeki programa net bir tavırkoydu ve ayağa kalktı. Bürokratik ve korparatistnitelikli, özel sektörde örgütlü 800 bin üyeye sahipkonfederasyon olan GSEE’nin ve kamuda örgütlü 400bin üyesi bulunan konfederasyon ADEDY’nin bütünblokajlarını kırdı. Yunanistan Komünist Partisi-KKE’nin çizgisinde yer alan PAME etkin katılımıylabirbiri ardına genel grevler ve sektörel grevlergerçekleştirdi. Özellikle 5 Mayıs genel grevi Yunanistantarihindeki en önemli eylemlerden biri olarak dikkatçekti. Yunanistan işçi sınıfının militan ve radikal ruhuaçığa çıktı. İşçiler parlamentoyu işgale kalkıştı, bazıbakanlıklar işçiler tarafından işgal edildi. 5 Mayıssonrası gerçekleşen 20 Mayıs ve 29 Haziran genelgrevleri sınıfın diriliğini, öfkesini dışa vurdu.

Yunanistan işçi sınıfı yarattığı büyük mobilizasyonarağmen anti kapitalist mücadeleyi sürükleyecek siyasalöncü ihtiyacını gün geçtikçe daha yakıcı hissediyor.Aynı ihtiyaç Aralık 2008 isyanında da kendinigöstermişti. Başta başkent Atina olmak üzere birçokşehirde devlet otoritesi uzun bir süre yoktu. Son 6 ayiçinde sınıf hareketinin yaşadığı bazı problemlererağmen (kamu sektöründe çalışanlarla, özel sektördeçalışanlar arasında yeterince koordinasyonunsağlanamaması, işçi kitlelerinin üzerinde bürokratik vekorparatist sendikacılığın etkisinin varlığı ve özelsektörde küçük işletmelerin hakimiyetinden dolayıkolektif hareket kabiliyetinde açığa çıkan zafiyetler)son derece önemli kitle grevleri gerçekleşti.

Yunanistan’da yaşanan kitle grevleri aslında devrimimayalandırıyor. Her genel grev, her direniş Yunanistanişçi sınıfının nesnel ve öznel şekillenmesini sağlıyor.Sınıfsal öfkeyi ve sınıfsal kini biriktiriyor ve büyütüyor.

Yaratılan bu eylemlere rağmen finans kapitalin işçisınıfına yönelik son derece kapsamlı saldırısı boşaçıkartılamıyor. Yunanistan işçi sınıfının bugüne kadargerçekleştirdiği eylemler tam karşılığını bulmuş değil.Bir günlük genel grev ne yazık ki her şeye yanıtüretemiyor. Grevlerin daha yıkıcı ve sarsıcı olması içinhem genel grev süresinin uzatılmasına, hem de sınıfıngeniş kesimlerinin iştirakine ihtiyaç var. ve her şeydenönce kitle grevleri reaksiyondan öte, direk kapitalizmeyönelik bir aksiyon eylemine dönüşmesi gerekiyor.Sistemin bütünüyle felç edilmesi amaçlanmalı. Bunokta sınıfın tarihsel birikimlerinin ışığında en serteylemlerin gündeme gelmesini zorunlu kılıyor. Busabotajdan sokak savaşlarına, barikat savaşlarına kadar

uzanan bir mücadeleyi içinde barındırabilir. Her şeyden önce sınıfın birleşik bağımsız gücünü

yaratacak, sınıfın yıkıcı öfkesini tetikleyecek ve onundevrimci kimyasını açığa çıkartacak ve kapitalizmeyöneltecek devrimci komünist bir siyasal öncününihtiyacı her geçen gün daha fazla hissediliyor.

Yaşanan sürecin birikimleri ve zenginlikleri yasınıfın siyasal öncüsünü yaratacaktır ve mücadelekapitalist devlet iktidarına ve kapitalizme yönelecektirya da kitle grevleri yavaş yavaş geri çekilip,sönümlenecektir. Bazı revizyonlarla Yunanistan’dayeniden “düzen” sağlanacaktır.

Yunanistan işçi sınıfı finans kapitalin saldırılarınakarşı tam bir barikat oluşturdu. Bu barikat hem uzun vezor mücadeleler sonucunda kazanılan haklarınkorunması ve saldırıların boşa çıkartılmasını, hem deAvrupa işçi sınıfına yönelik saldırıların ön cephesinioluşturuyor.

Yunanistan işçi sınıfı Avrupa işçi sınıfına yolgösteriyor. Avrupa halklarını ayağa kalkmaya davetediyor. Gelişmeler özellikle Avrupa’nın Akdenizhavzasını önümüzdeki dönemde öne çıkartıyor. Bucoğrafya muazzam patlamalara gebe olabilir. Mali krizdalgasının başta İspanya’yı sarması, ardından Portekizve İtalya’nın gelmesi, bu havzada sert sınıfmücadelelerinin yaşanabileceğini gösteriyor. Fransa veİtalya’da güçlü bir işçi hareketinin olması ve sol birgeleneğin bulunması bu gelişmeleri besleyebilir.Avrupa’nın Akdeniz havzasında yaşanacak bir sarsıntı

kıtayı sarsabilecek boyutlara ulaşabilir. Kapitalist krizin derinleşmesi, mali krizin yayılma

potansiyeli ve Avrupa işçi sınıfına yönelik sistemlisaldırılar kıtadaki her ülkede sınıfsal antagonizmayıkeskinleştirecektir. Şubat ayından bu yana, özelliklekemer sıkma politikalarına, “mezarda emekliliğe”,sosyal hakların gaspına karşı, İspanya’dan İtalya’ya,Portekiz’den Belçika’ya, Almanya’da İngiltere’ye kadarson derece önemli işçi eylemleri gerçekleştirildi.Sınıfsal antagonizma bütün çıplaklığıyla grevlerde vegenel grevlerde kendini dışa vurdu. Bir sosyalkonsensüs yapısı olan ETUC’un 29 Eylül’ü Avrupaeylem günü olarak ilan etmesi boşuna değildir. Kıtayısaran grev dalgasının zorlamasıyla bu kararlaralınmıştır.

Finans kapital sınıf mücadelesini kışkırtmaktadır yada sınıfa savaş açmıştır. Bu savaş kapitalizminrestorasyonunu içinde taşıyacağı gibi, kapitalizminkalbinde büyük sarsıntılara yol açabilir. Yunanistan buanlamıyla da önemlidir. AB’de lokalizasyonun nederece inceldiğini ortaya koymaktadır. Bu sermayeaçısından geçerli olduğu kadar emek açısından dageçerlidir. Kapitalist küreselleşmenin bugün ulaştığıboyut Yunanistan’da bir kelebeğin kanat çırpışınıİspanya’da kasırgaya, Almanya’da genel grevleredönüştürebilir. Böylesine bir tarihsel konjonktüriçindeyiz. Devrimin imkanların arttığı, hiç değilse sınıfmücadelesinin muazzam zenginliklerinin açığa çıktığıbir konjonktürden geçiyoruz.

Yunanistan mali krizi ve AB’nin yeniden dizaynı Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri...İtalya’da protestolarİtalya’da, Berlusconi hükümetinin “özel yaşamı

korumak” amacıyla hazırlandığını ileri sürdüğü,toplumsal muhalefet tarafından ise basınözgürlüğünü ve bilgilenme hakkını kısıtlayacağısöylenerek “ağız tıkaç yasası” olarak adlandırılantasarıya karşı binlerce kişi protesto gösterileridüzenledi.

İtalya’da 2 Temmuz günü basın sendikalarınınçağrısıyla, aralarında başkent Roma’nın dabulunduğu 30 farklı şehirde binlerce kişi alanlaraçıktı. Eylemciler, Berlusconi’nin hakkında çıkanskandalların ardından, bu durumu bahane ederekböylesi anti-demokratik ve özgürlükleri kısıtlayıcıbir yasayı geçirme niyetinde olduğunubelirtiyorlar.

Berlusconi, tasarının özel hayatı korumayıamaçladığını söylerken, özellikle yargımensupları ve muhalif basın kuruluşları hükümetinözgürlükleri kısıtlayacağını ve yolsuzluk gibi uygulamaları rahatlıkla perdeleyeceğini ifadeediyor. İtalya Gazeteciler Birliği yasa tasarısını protesto etmek için 9 Temmuz’da greve çıkmayı hedeflerkenyargıçların ve hukuk örgütlerinin de grev yapmayı planladıkları belirtiliyor.

İtalya Senatosu’nda 25’e karşı 164 oyla kabul edilen tasarının 29 Temmuz günü mecliste görüşülmesibekleniyor. Bazı muhalif güçler ise, düzenlemenin meclisten de geçmesi halinde 500 bin imza toplayarakreferandum yolunu açmayı hedefliyor.

Yunanistan’da saldırılara karşı eylemler sürüyorYunanistan’da 8 Temmuz günü parlemanto tarafından onaylanması beklenen Sosyal Güvenlik Yasa

Tasarısı’na işçi ve emekçiler yine grevle yanıt vermeye hazırlanıyorlar. Kamu Çalışanları Konfederasyonu (ADEDY), İşçi Sendikaları Federasyonu (GSEE) ve Tüm İşçilerin

Militan Cephesi (PAME) çağrısıyla yarın 8 Temmuz günü 24 saatlik genel grev gerçekleşecek. Yazılı ve görsel basın çalışanları, doktorlar, bankacılar, avukatlar, gümrük-vergi memurları ve toplu

taşıma, liman, hava yolu çalışanlarının da greve katılması bekleniyor. Gazetecilerin grevi çerçevesinde 24saat süreyle televizyon ve radyo istasyonlarında haber bültenlerinin yayımlanmayacağı, haber ağırlıklıinternet sitelerinin sayfalarını yenilemeyeceği ve basın toplantılarının iptal edileceği duyuruldu.

Öte yandan devlet dairelerinde müşteri hizmetlerinde aksamalar olacağı, hastanelerde yalnız acil durumve güvenlik ekiplerinin görev yapacağı, mahkemelerde ise duruşmaların erteleneceği belirtildi. Şehir içi seferyapan otobüs, troleybüs, tramvay, metro ve banliyo trenlerinin çalışmayacağı, gemilerin limanlarda bağlıkalacağı da kaydedildi.

Sosyal güvenlik yasa tasarının, 2018 yılından itibaren emekli maaşlarında yüzde 7 oranında kesintiyapılmasını emeklilik yaşı ve süresinin de arttırılmasını öngördüğü açıklanmıştı.

2 Temmuz 2010 / Italya

Page 26: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Katastrofik sarmal26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Büyük kısır döngü: Finans krizinden devletlerinmali krizine ve yeniden daha büyük, daha yıkıcıfinans krizine.

Büyük bunalım niteliğindeki kapitalist kriz,derinleşiyor. Kapitalizmin doğası gereği her “önlem”çabası krizin yeni bir evreye girişine yol açıyor.Finans krizi, kaçınılmaz olarak devletlerin malikrizine neden oldu. Sermaye kapitalist devletilişkisine bağlı bir şekilde, devletlerin şirketleri vebankaları kurtarma operasyonu mali krizi (borçkrizini) tetikledi. Bunun yanı sıra küresel krizinyarattığı üretim ve ticaretteki gerileme, devletlerinkamu gelirlerini zayıflattı. Kamu gelirindeki gerilememali krizi hızlandırıcı bir başka faktör olarak öneçıktı. Gelişmeler yeniden daha büyük ve daha yıkıcıbir finans krizinin olabileceğini gösteriyor. Kapitalistkrizin gelişim seyri katastrofik bir sarmala dönüşüyor.

Katastrofik sarmalın bir ayağını emperyalistklikler arasında çelişkilerin ve rekabetin en uçnoktaya ulaşması ve bunun yaratabileceği sonuçlaroluşturuyor. Yani yeni paylaşım savaşları… RosaLuxemburg’un ifadesiyle “düzeltici savaşlar”dönemine giriyoruz. Diğer bir ayağını ise küreseldüzeyde işçi sınıfına yönelik sistematik karşıdevrimci saldırılar meydana getiriyor.

Kapitalizmin tarihi boyunca her büyük bunalımdönemi emperyalist güçler arası hegemonyasavaşlarına neden oldu.

1883-1893 , I. Paylaşım Savaşı’na yol açtı.“Düzeltici savaş” kaçınılmaz olarak yaşandı. Aynıdönem 1870’te gerilemeye başlayan İngilizsömürgeciliğinin hegemonya krizini simgeledi.Sömürgeleri üzerinde şiddetli emperyalist rekabetyaşandı.

1929-1939 ikinci büyük bunalım dönemi, bir“düzeltici savaş” olan II. Paylaşım Savaşı’ylasonuçlandı. İngiliz sömürgeciliğinin 70 yıllıkgerileme süreci 1940’larda sonlandı. “Batmayangüneş” ikincil emperyalist güç haline gelirken, ABDemperyalizmi yeni hegemon güç olarak öne çıktı.

İçinden geçtiğimiz büyük bunalım döneminde iseABD önce hegemonyasını restore etmeye girişti.İmparatorluk tasarımı bu projenin ifadesi olarakgündeme geldi. Dönemin yeni “düzeltici savaşları”1990-2010 arasında dünyanın değişik coğrafyalarındabölgesel savaşlar olarak yaşandı, yaşanıyor.Yugoslavya’dan Kafkaslar’a, Ruanda’dan Irak’a veAfganistan’a kadar bölgesel savaşlar bütün yıkıcılıylagündeme geldi.

ABD’nin imparatorluk projesi ve bu projeninbölgesel konsantrasyonu olan BOP gerçekleşmedi.BOP kendi içinde evreler geçirdi. Irak direnişi veAfganistan’daki savaşın sürmesi ABD’yi yeni birkonsepte geçmeye zorladı. Obama iktidarı budeğişimin göstergesi oldu.

ABD yeni ulusal güvenlik stratejisi oluşturdu. Bustrateji bir anlamda imparatorluk projesindenvazgeçişin deklarasyonu içeriği taşıdı. Yeni konseptolarak ittifaklara dayalı hegemonya politikalarıbelirlendi. Ayrıca Hillary Clinton’ın IV. BOP diye detanımlayabileceğimiz “akıllı güç” taktiklerine bağlı,daha seçici, daha rafine güç kullanılması, diplomatikmanevra kabiliyetinin arttırılması ve imaj yenilemesiyönünde adımlar atılmaya başlandı. Bütün bu adımlarbir anlamda hegemonyanın restorasyonunu içerdi.

G-20 zirvesi bu yöndeki ataklardan biri oldu. G-20’nin çekirdeğini, “zenginler kulübü” diye deadlandırılan G-7 oluşturuyor. Daha önceki G-20zirvesinde kapitalist krizin temel nedenlerinden biriolan IMF, yeniden yapılandırıldı ve IMF’ye sonderece önemli misyonlar yüklendi. Bunun nedeni Çinve Rusya’nın yükselmesine karşı ABD’nin AB ilebirlikte (ittifaklara dayalı hegemonya stratejisinebağlı bir şekilde) önlem almak, “doğunun”yükselişine karşı “batının” hegemonyasınısürdürmekti. Yeni yapılan zirvede ise benzeryaklaşımlar gündeme geldi. Çin’in iç tüketimiarttırması istendi ve Çin para birimi olan Yuan’ındeğerinin düşük olmasından dolayı rahatsızlıklarbelirtildi. Ayrıca AB ile ABD arasındaki krize yönelikpolitika farklılıkları da ortaya çıktı. ABD genişlemecibir politikada ısrar ederken, AB’nin mali politikalarıdenetleyen yaklaşımlarından şikayetçi oldu. G-20zirvesi emperyalist kliklerin krizin bedelini birbirineyükleme çabası yanında, pazar ve ham madderekabetlerinin önümüzdeki dönemde hızlakeskinleşeceğini gösterdi.

Kapitalist kriz emperyalist klikler arasındakiçelişki ve çatışkıları yoğunlaştırıyor. ABD içinedüştüğü hegemonya krizini aşmaya çalışırken,Almanya ve Fransa AB’nin yeniden dizaynı yönündeadımlar atıyor. Rusya ve Çin yükselen emperyalistgüçler olarak dikkat çekiyor. Japonya Uzak Asya’nınİngiltere’si olmaktan çıkmaya çalışıyor. Diğer yandanBrezilya ve Hindistan gibi alt-emperyalist güçlerinisiyatiflerini arttırıyor. 30 yıllık neoliberalcehennemin iflası ve emperyalist bir merkezinyokluğu çelişkileri yoğunlaştırıyor ve keskinleştiriyor.Emperyalist kliklerin birbirlerine karşı her atağıdünyayı hızla kaotik bir sürece sokuyor ve büyükinfilakların yaşanma olasılığını çoğaltıyor.Ortadoğu’daki Balkanlaşma süreci önümüzdekidönemde Uzak Asya ve Afrika’da yaşanmasımuhtemeldir. Yeni paylaşım coğrafyaları olarak bualanlar öne çıkıyor.

Bir taraftan Avrupa’yı saran mali kriz, diğertaraftan olası büyük ve yeni finans krizi ve bugün çoktartışılmayan ama Çin’de olması muhtemel finanskrizi dünyayı saracak katastrofun parçaları olarakdikkat çekiyor.

Katastrofik sarmalVolkan Yaraşır

Kıbrıs’ta emekçilergrevle uyardı

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) işçive emekçiler, hükümetin ‘ekonomik tedbir’ adı altındahayata geçirdiği saldırıları protesto etmek amacıyla 5Temmuz günü greve çıktı.

Sendikal Platform ilk eylemi uyarı grevi olarak belirlemişti

34 sendikanın biraraya gelerek oluşturduğu‘Sendikal Platform’ 2 Temmuz günü günü yaptığıtoplantının ardından, “Yanlış kararları geri çekmeçağrısına olumsuz yanıt veren ve aldığı talimatlarıısrarla uygulamaya koyan UBP hükümeti ile talimatıveren Türkiye hükümetine karşı ilk eylem olarak 5Temmuz günü yarım günlük uyarı grevinegideceklerini ve kitlesel bir miting örgütleyecekleriniaçıklamışlardı.

Genel grev özellikle hava ve deniz ulaşımını etkiledi

Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanı İrsen Küçükbaşkanlığındaki KKTC hükümetinin, 3 bin TL’ninüzerindeki emekli maaşlarına vergi getirilmesi veKıbrıs Türk Hava Yolları’nın Türkiye’den Atlas Jet ileortaklığı gitmesi gibi başlıkları içeren “ekonomiktedbir” uygulamalarına karşı örgütlenen yarım günlükuyarı grevi 07.30-14.30 saatleri arasında gerçekleşti.

Birçok alanda iş bırakmaların yaşandığı yarımgünlük uyarı grevi, özellikle hava ve deniz ulaşımı işkollarında etkili oldu. Grev nedeniyle GazimağusaLimanı’nda yükleme ve boşaltma yapılamazken,Girne-Taşucu feribot seferleri ancak grevden sonrabaşlayabildi.

Meclis personelinin de grevde olması nedeniyleCumhuriyet Meclisi Genel Kurulu yapılamadı.

“Mücadelemiz kararlar çekilene kadar sürecek”

İşyerlerinde gerçekleştirilen iş bırakmalarınardından meclis önünde sendikalar tarafından mitingdüzenlendi.

Mitingde konuşan Kıbrıs Türk İşçi SendikalarıKonfederasyonu (Türk-Sen) Genel Başkanı AslanBıçaklı, gerçekleştirdikleri eylemin bir uyarı eylemiolduğunu belirterek, verilen mesajların alınmamasıdurumunda süresiz grevlere başlayacaklarını söyledi.

Bıçaklı’nın ardından konuşan Kıbrıs Türk OrtaEğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) GenelBaşkanı Adnan Eraslan da eylemlerini ikaz eylemiolduğunu vurgulayarak, “Mücadelemizi kararlar geriçekilene kadar yükselterek devam edecek” dedi.

Türkiye hükümetini eleştiren sloganların dasıklıkla atıldığı eylemde, “Ankara ne paranı neekonomik paketini istiyoruz” gibi pankartlar dataşındı.

Sendikaların eylem programının duyurulmasınınardından bilindik bir demagojiye başvurarak“Sendikaların grev çağrıları siyasi amaç taşıyor”söyleminde bulunan KKTC Maliye Bakanı Tatar,ekonomik önlemleri “ileriye dönük reformlar” olaraktanımlamıştı.

KKTC’de şu an için 37 bin emeklininbulunduğunu, düzenlemeyle sadece 3 bin TL üzerindemaaş alan emeklilerden vergi alınacağını, bunun iseyaklaşık 7 bin emekliyi etkileyeceğini belirten Tatar,“Alınacak önlemler akla ve sosyal adalete uygun”demişti.

Page 27: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

1990’lı yılların sonlarına doğru, ABD’nin dünyajandarmalığı misyonunu sürdürmesinin giderekgüçleşeceğini saptayan emperyalist rejiminin “fikirbabaları”, bu gidişi durdurmanın tek yolunun savaşaygıtını harekete geçirmek olduğunu savunmayabaşladılar. Buna göre askeri alanda rakipsiz olan ABD,elde sağlam kalan bu silahı etkin bir şekildekullanarak, yaklaşan çöküşü önleyebilir.

Önerilen “çözüm” planını uygun bulanPentagon’un savaş baronları, 11 Eylül saldırılarınıgerekçe göstererek, ABD savaş aygıtını Afganistanhalklarının üzerine saldılar. Ülkeyi B52 ağırbombardıman uçaklarıyla harabeye çeviren ABD ilesuç ortakları, Afganistan’ı “kolay” bir şekilde işgalettiler.

Afganistan’ı “kolay” işgal etmenin pervasızlığıylaIrak üzerine çullanan emperyalist ordular, bu ülkeyi de“kolay”ca işgal ettiler. Ancak savaş baronlarınınhesaba katmadığı halkların direnme iradesi kendinihissettirdiğinde, ortada kazanılan bir zaferin olmadığı,her iki ülkenin de ABD için birer bataklığa dönüşmesiile anlaşılmıştı.

Emperyalist rejimin sarsılan dünya jandarmalığınıkurtarmak için ülkeleri yakıp yıkarak işgal eden,halkları vahşi kıyımlardan geçiren ABD emperyalizmihem Irak hem Afganistan’da bataklığa saplandı.Dünyanın en güçlü savaş aygıtı ile aralarında Türksermaye devletinin de bulunduğu tetikçilerin kuraltanımaz saldırganlığı, ABD’nin sarsılan dünyajandarmalığı misyonunu kurtarmaya yetmedi. Tersine,işgaller, ABD’nin en güçlü kozu olan ordunun daçöküşü önleme gücünden yoksun olduğunu kanıtlamışoldu.

Bataklığa saplanan işgalci güçler, zafer kazanmakbir yana, “onurlu çıkış” yolu bulmanın derdinedüştüler. Irak’ta büyük paralar döküp bazı tavizlerverdikten sonra, devrimci önderlikten yoksun olandirenişi kısmen zayıflatan ABD, Afganistan’a onbinlerce asker sevk etti. İşgalci asker sayısını 140 bineçıkararak, ülkenin denetimini sağlayacağını varsayanBarack Obama yönetimi, Temmuz 2011’deAfganistan’dan çekileceğini vaat ediyor.

Pentagon ile savaş aygıtı NATO’nun şeflerininısrarlı taleplerine rağmen, bu ülkeden tabut taşımayıgöze alamayan ABD’nin suç ortakları, Afganistan’a eksavaşçı birlik göndermekten çekindiler. İngiltere’ninkatkılarıyla Afganistan’a on binlerce takviye askergöndermek zorunda kalan Obama yönetimi, bir kezdaha hedefine ulaşmanın çok uzağında kaldı.

Takviye askerlerin gelmesiyle saldırılarını arttıransavaş aygıtı NATO, sivil halkı kitlesel şekildekatletmekten başka bir iş başaramadı. Oysa bu aynıdönemde işgalci NATO güçleri, en ağır kayıplarınıverdiler; son aylarda Kabil’den taşınan askercenazelerinin sayısında büyük artış oldu.

Çatışmaların şiddetlenmesine rağmen, NATOkomutasındaki işgalci birliklerin denetlediği alanlardaartış olmadı. Hatta Taliban güçleri başkent Kabil’inmerkezine kadar inerek etkili saldırlar dagerçekleştirdiler. Yani Obama yönetiminin yenistratejisi kısa sürede iflas etti. Bu iflas kimi zamanişgal ordularının şefleri tarafından da itiraf edildi.

Savaş alanında bulunan üst düzey askeri şefler ile

Beyaz Saray’ın efendileri arasında baş gösterensürtüşmeler, Afganistan bataklığından “onurlu” çıkışyolunun bir türlü bulunamamasından kaynaklanıyor.İşgal ordularının şefi Orgeneral Stanley McChyrstal’inkovulmasına neden olan açıklamalar ise, savaşbaronları arasındaki sürtüşmenin doruk noktası oldu.

Bir dergiye demeç veren McChyrstal, BarackObama dahil, Washington’daki savaş baronlarınınönde gelen isimleriyle alay ederek, onları küçümseyenifadeler kullandı. Savaş aygıtının şeflerinden biri olangeneralin bu tarz açıklamaları, bataklığın derinliğihakkında fikir veriyor.

Orgeneralin, Obama tarafından kovulmasına yolaçan açıklamaları yapması, Afganistan bataklığındançıkışsızlığın savaş baronlarını birbirine düşürecekkadar derin olduğunu gösteriyor. Obama’nın orgeneralizaman geçirmeden kovması ise, Beyaz Saray’daAfganistan gerçeklerinin kamuoyu önünde dilegetirilmesine gösterilen tahammülsüzlüğüngöstergesidir.

Irak’tan sonra Afganistan’da da sıkışan ABD savaşaygıtı, güçlü, donanımlı, acımasız, kural tanımazolmasına rağmen, halkların direnişi karşısında aczedüşmekten kurtulamadı. Üstelik söz konusu direniş,halkları birleştiren, anti-emperyalist/devrimci birönderlikten yoksun olmasına rağmen, bu başarıyısağlayabildi.

Orgeneral McChyrstal’ın açıklamaları, işgalcigüçlerin Afganistan’daki çıkışsızlığının birinci ağızdanitirafı olmuştur. Bu itiraf, Barack Obama yönetimininAfganistan stratejisinin iflasının resmi ilanıdır aynızamanda. McChyrstal’ın yerine ABD MerkezKomutanı David Petreus’un atanması, durumda kayda

değer bir değişikliğe yol açması beklenmiyor. Nitekimgörevi devralırken konuşma yapan işgalci güçlerinyeni şefi Petreus, işlerinin zor olduğunu itiraf etmekzorunda kalmıştır.

Savaş makinesinin Irak, Afganistan işgallerindekarşılaştığı akıbet, ABD emperyalizminin elindebulunan bu en etkili silahın işlevinde ciddi birzayıflama olduğuna işaret ediyor. Bu durum yeni değil;ABD savaş makinesi daha önce de Vietnam halkınınyiğitçe direnişiyle tarihinin en utanç verici yenilgisinitatmıştı.

Afganistan, Irak işgalleri, kapitalist/emperyalizmin,insanlığın gelişimi önünde dikilen yıkıcı bir sistemolduğunu bir kez daha kanıtlamıştır. Zira dünyajandarmalığını elden bırakmamak için halklarıboğazlamaktan çekinmeyen, ülkeleri yakıp yıkan ABDile suç ortaklarının, insan soyuna katabilecekleri zerrekadar olumlu şey kalmamıştır.

Afganistan ile Irak halklarının başına gelenler,insan soyunun kapitalist/emperyalist sistemden acilenkurtulması gerektiğinin güçlü kanıtlarından birininsunmaktadır. Zira özel mülkiyete dayalı sömürü vekölelik düzeni ayakta kaldığı sürece, bu tür yıkım vekıyımları önlemek imkânsız değilse bile, çok güçolacaktır. Oysa insan soyunu alçaltan, emekçilerinbiriktirdiği her tür değeri yağmalayan bir sistemekatlanmak için ortada hiçbir neden yoktur.

Tüm ülkelerde kapitalizme karşı sosyalizm,emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı eşitlik veözgürlük talepleri yükseltilmelidir. İnsanı sömürü vekölelik zincirlerinden olduğu kadar, halkları ulusalbaskı ve zorbalıktan kurtarmanın da yegâne yolubudur.

Obama yönetimi işgalci orduların şefini kovdu... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Obama yönetimi işgalci orduların şefini kovdu...

Şeflerin değiştirilmesi emperyalistorduları bataklıktan kurtaramaz!

Irak’a BM askeri...Irak’taki Amerikan işgal güçlerinin komutanı Orgeneral Ray Odierno, 2011 yılında ABD güçlerinin

Irak’tan çekilmesinin ardından bölgeye BM güçlerinin konuşlandırılmasının gerekebileceğini söyledi. Orgeneal Odierno AP’ye verdiği özel demeçte, Ninevah, Tamim ve Diyala bölgelerinde bulunan petrol

açısından zengin yerlerin Kürtlerin yönetimindeki bölgelere dahil edilip edilmemesi sorununun yıllardırçözüme kavuşmamış olduğunu belirtti. Bundan dolayı Kürtlerle Araplar arasında gerginlik yaşandığınısöyleyen Odierno, şöyle konuştu:

“Eğer entegrasyon sağlanamazsa başka seçenekleri düşünmemiz gerekebilecek. Bunun ne olduğunu şuanda bilemiyorum. (BM Ana Sözleşmesi’nin) 6’ncı Bölümü’ndeki BM gücü olabilir mi? Bunu bilemiyorum.Fakat bu konu üzerinde çalışmamız gerekiyor.”

ABD’nin Irak’ta gelecekte geniş çaplı bir askeri varlığının bulunmayacağını kaydeden Odierno, ancakyine de Irak’taki Amerikan askeri varlığı noktasında kapıyı açık bıraktı. Odierno, bu konuda kararın Irakhükümetine ait olacağını ifade ederek, “Belki teknik yardım isterler, ama bu tamamen onlara bağlı” dedi.

Page 28: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Bir önceki yazımızı kısa bir genellemeyle bitirmişve bunların ayrıntılarını bir sonraki yazımızdatartışacağımızı vurgulamıştık. Bu genelleme şuydu:

“Bir genelleme yapmak gerekirse iki temel istek veçizgiden söz etmek mümkündür:

Biri, çözümü ve geleceğini düzen içinde arayan istekve çizgidir! Bu, bir bakıma görece de olsa bugünegemen olan çizgidir.

Diğeri, çözümü bu düzene sığmayan, tersine çözümübu düzenin dışında gören devrimci istek ve çizgidir! Bu,bugün yenilgiye uğratılsa da nesnel olarak Kürdistan’ıntemel dinamikleriyle örtüşen ve geleceği olan birçizgidir!”

Birinci ve bugün egemen olan çizgi, kendi içindefarklılıklar içerse ve bu farklılıklar belli noktalardaönemli olsa da, sonuçta, çözümü bu düzen ve devletsınırları içinde arayan çizgidir. Söz ve teorik düzeyde,Kürtler’in bir halk ve ulus olduğunu ifade eden, çözümüfederasyonda gören görüşler, anılan çizgi içinde en“ileri” ucu ifade etmektedir. Ancak program düzeyindebu ifadelere rağmen bu teorik ve programatikduruşlarında samimi olduklarını gösteren örgütsel veeylemsel duruşları olmamıştır. Bundan dolayı bugelenekten gelenlerin, ciddi düzeyde politik bir etkilerive duruşları olmamış, buna denk bir güç olamamış,olmamışlardır. “Tek tutarlı” duruşları, program veeylemleriyle bu düzen içinde bir “çözüm arama” istekve “kararlılıklarından” hiçbir zaman vazgeçmemişolmalarıdır!

Elbette bunların dayandığı bir toplumsal-sınıfsaltemel olmuştur. Ancak hemen vurgulamalıyız ki, butoplumsal ve sınıfsal temel son derece zayıftır. Hattakendi adına siyaset yapma gücünde bile olamamıştır.Kuzey’deki Kürt egemen sınıfların 1925-40 dönemindesınıf olarak tahrip edilerek dağıtılması, parça parçadüzenin bir eklentisi haline getirilmesi bu güçsüzlüğünen temel tarihsel ve toplumsal nedenidir! 1980’lerekadar genel olarak Kürt egemen ve orta sınıflarındanaile ve bireylerin devlet ve düzen partileri içinde“politika” yapmaları, bunu kendi çıkarları içinneredeyse tek çıkar yol olarak algılamaları, aslındaanılan ezme ve dağıtma, resmi adıyla “tedip ve tenkilharekâtlarının” trajik sonucundan başka bir şey değildir.1970’li yıllarda sol adına bazı grupların ortaya çıkması,bu genel “kuralı” değiştirmez. “Bu yönelim” aslında“dönemsel” olmaktan öte politik bir değer ifadeetmemektedir. Bu tarihsel ve toplumsal zayıflık, birbakıma yukarda vurguladığımız “program ve örgüt-eylemsel çizgi” arasındaki samimiyetsizliği vetutarsızlığı da koşullamaktadır. Bu temel etkengörülmeden gelişmelerin tarihini tek tek kişilerin vegrupların salt ahlaki özelliklerine bağlamak yetersizdir,bu da yanılgılı sonuçlara götürür. Daha sonraki yıllardaemekçilere dayanan ve devrimci bir programı esas alan,bunda samimi olduğunu duruş ve eylemiyle kanıtlayanPKK, Kuzey’de mücadeleyi politik bir düzeyinegetirdikten ve bunun yenilmezliğini kanıtladıktan sonra,Kürt egemen ve orta sınıf unsurları da onun kanatlarıaltında politika yapmaya başladılar. Gelinen noktadaiktidar anlamında olmasa da program çizgisibakımından egemen bir konuma geldiler.

Kuşkusuz bugünkü PKK, ilk çıkışındaki ve devrimcisavaşı yürüttüğü PKK değildir. Bugünkü PKK,sözcüğün gerçek anlamında İmralı, Öcalan Partisi’dir!Bu parti politik olarak Kuzey’de egemendir, kendiiçinde kurduğu tek kişiye dayalı iktidar sistemini, bütünbir Kürt toplumuna egemen kılmıştır! İdeolojik ve

politik çizgisiyle TC devleti ve düzeni içinde kendisinebir “yaşam alanı” açmak istemektedir. Genel afkarşılığında Öcalan’ın serbest bıraktırılması, aslındaşimdiki PKK’nin varlık nedenidir. “Demokratiközerklik” gibi “politik talepler” ise ikinci plandagelmekte ve Kuzey Kürtleri’ni devlete bağlamanın yeminiteliğindedir! Bugün yaşanan çatışmaların şiddeti veyaygınlığı aldatıcı olmamalı, esas hedefi gözlerdenkaçırtmamalıdır! Birçok yazımızda dadeğerlendirdiğimiz gibi, “demokratik özerklik” veyabaşka hangi ad altında ifade edilirse edilsin, KuzeyKürtler’i için istenen eşitlik ve özgürlük haklarıdeğildir. Aslında çatışmaların şiddeti, eşitlik veözgürlükten aşağı bir programı kabul etmez; programve eylemin şiddeti arasındaki kaçınılmaz denge bundanbaşkası değildir! Ancak yaşanan gerçeklik, ne yazık ki,bu değildir!

Resmi program ile çatışmaların şiddeti arasında çokbüyük ve kapanması güç bir dengesizlik var. Öyle deolsa mücadelenin esas yükünü çeken geniş emekçi veyoksul kitlelerin gerçek talepleri, devrimci dinamizmiresmi programa ve onun çerçevesine sığmamaktadır.Bu, nesnel bir durumdur! Ancak ne yazık bununbağımsız politik ifadesi ve zemini bugün içinbulunmamaktadır. Bu da anılan dengesizlik kadarmücadelenin en büyük paradokslarından biridir!

Resmi program, bugün gelinen noktada resmiifadesini “Demokratik Özerklik” kavramında bulançizgi, Kürt halkının taleplerini bulandırıyor, “Kürtlerinne istediği belli değil” gibi politik ortamı bulandıranpropagandaların yapılmasına zemin sunuyor, bu zeminikoşulluyor. Onlarca yıllardır verilen bir mücadele vebunca bedele rağmen tartışmalar ve propagandalar hala“Kürtler ne istiyor?” sorusu üzerinde yapılıyorsa, buçok ciddi bir durumdur, Kürtler açısından son derecegeri bir durumu ifade eder!

1970’li yıllarda Kürdistan devrimcileri, Kürtler’invarlığını ve yokluğunu tartışmıyorlardı, bir ulus olupolmadıklarını tartışmıyorlardı. Tartışmalarınınmerkezinde her açıdan inkâr edilen ve yok sayılanKürdistan ülkesi vardı. Talepleri ve programları da sonderece netti: Bağımsız, özgür, birleşik Kürdistan! Bunanasıl varılacağı konusunda da kafaları netti, bu netlikyaşam ve mücadele duruşlarında da somutlaşıyordu, bu

açık bir samimiyeti ve tutarlılığı ifade ediyordu. Aslındadaha sonraki gelişmeler bu temel üzerinden olmuştur.Bugün bile düzen içinde yer edinme, düzen tarafındankabul edilme çizgisinin referans noktaları, yukarıdavurguladığımız temellerdir! Devrimci dinamiklerinharekete geçirilmesi bakımından başvurulan referanslarbunlar olmakla birlikte, politik program konusunda engeri çizgide durulmaktadır, dahası “Kürtler ne istiyor?”sorusunun sorulmasına ve bir de bu noktada kafalarınbulandırılmasına çalışılmaktadır!

Çok geri bir nokta da olsa “Kürtler ne istiyor?”sorusu sorulmakta ve tartışılmaktadır. Kuzey’dekiegemen çizgi de bu soruların sorulmasına çanaktutmakta, dahası bunu doğrudan koşullamaktadır.Bundan dolayı devrimci yurtseverler, bağımsızlık,özgürlük ve eşitlik düşüncesini, daha önemlisi ruhsalduruşunu esas alan ve egemen kılmaya çalışan bir çabaiçinde olmak durumundadırlar. Kendini en az diğerhalklar kadar eşit görme, kimliğinden kaynaklananhakları eksiksiz hak görme ve bunu bir düşünüş vepolitik yaşam tarzına dönüştürmek, kazanmanın,bağımsızlaşmanın ilk ve temel koşuludur! Böyle birduruşun politik güç veya güçsüzlükle ilişkisi yoktur!Onurlu ve özgür, kendine saygılı bir duruşun kendisidirbu! Bu olmadan “verilecek” veya alınacak her hak,sadakadan öte bir değer ifade edebilir mi?

Onurlu, özgür ve kendine saygılı bir duruş mu,yoksa dilencilik ve sadaka talep eden bir duruş mu? İştesorulması ve yanıtlanması gereken temel soru budur!Gerisi sadece ve sadece “teferruattır”.

6 Temmuz 2010

“Kürtler ne istiyor?”28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

“Kürtler ne istiyor?” -2-M. Can Yüce

“Ali Uygur’un failleri bulunsun!”

Cumartesi Anneleri, İstanbul Galatasaray Meydanı’nda her hafta gerçekleştirdikleri oturma eylemlerinin275. haftasında 1980 yılında gözaltında kaybedilen Ali Uygur’un faillerinin yargılanmasını istedi. EylemeAvrupa Sosyal Forumu delegasyonu da katılım sağladı.

Basın açıklamasını gerçekleştiren İHD İstanbul Şube Başkanı Abdülbaki Boğa, 1 Temmuz 1980 tarihindeAdana’nın Pozantı ilçesinde trenle yolculuk yaparken Ali Uygur, Mithat Nisan, Mahir Keçeci ve ÖzcanFedakar’ın gözaltına alındıklarını söyledi. Sosyalist kimliği ile bilinen Uygur’un Mersin EmniyetMüdürlüğü’nün talebi üzerine Mersin’e götürüldüğünü söyleyen Boğa, Uygur’dan dokuz ay boyunca haberalınamadığını belirterek, Uygur ailesi ve Demokrat Gazetesi Muhabiri Vahap Şehitoğlu’nun EmniyetMüdürlüğü’ne giderek 1. Şube Müdürü Ömer Güneş ve yardımcısı Hanefi Avcı ile görüştüğünü söyledi. Bugürüşmede Anne Hatice Uygur’a “Oğlun bir operasyon sırasında 9 Temmuz’da kaçtı. Bak dosya ve tutanaklarburada mevcut.” denildiğini belirten Boğa, aynı tarihte gözaltında bulunan Haşim Aslan’ın sorgu hakimliğinde“Ali Uygur’un işkencede öldürülüşünü gördüğünü ve bu konuda tanıklık yapmak istediğini” söyleyince,Aslan’ı Sinop Cezaevi’ne gönderdiklerini söyledi.

Yapılan araştırmalar sonucunda, Ali Uygur’un cesedinin polisler tarafından getirildiğini ve defnedildiğini,ancak; gösterdikleri mezarın denizde boğulan Ali Bütün adına kayıtlı olduğunu ifade etti. 22 Ağustos günü AliBütün adına kayıtlı kimsesiz mezarın, hakim huzurunda açıldığını söyleyen Boğa, mezarda yatan kişinin 53gün önce gözaltına alınan Ali Uygur’un işkenceyle parçalanmış bedeni olduğunu ifade etti. Ali Uygur’unkaybedilmesinden sorumlu olanların yargılanmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 29: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Medya günümüzde iktidar sahiplerinin elinde atombombası niteliğinde bir kitle imha silahı olmasıgerektiğini söyleyerek dünyada “söz sahibi olma” veonu değiştirme yolunda önemli bir adım olduğunutelaşla ortaya koyarken, güçlü bir şoven zeminüzerinden de bunu teorize etmektedir. Beyaz camdakihaberlerin hangi sıra ile verileceği, sunucuların vücutdilleri, ses tonları, gazete sayfalarındaki itina ile seçilenkelimeler bu yolun taşlarını dizmek için yapılanların ilkelden sayacaklarımız arasında. Geçtiğimiz aylardaRusya ile yapılan anlaşmalardan ikisi de bu çerçeveyeoturur nitelikte. Akkuyu’da nükleer santral kurulmasıiçin imzalanan ve iki ülke arasında vize uygulamasınınkaldırılmasına yönelik anlaşma.

Bunlar, kapalı kapılar ardında imzalanan 17anlaşmadan sadece ikisi. Girişte yaptığımız kısa vurgudoğrultusunda vizenin kaldırılması, nükleer santralmeselesini flulaştırmak adına haber bültenlerinde ya dagazete sayfalarında bir paravan işlevi gördü. Atılansevinç çığlıkları ile Akkuyu’ya ya da herhangi bir yereyapılacak, enerji sorununa dair birçok çözümsüzlüğübarındıran nükleer santrallere “hayır” diyenlerin sesinibastırmak, bu yönde sesini yükseltenleri tecrit etmeküzere adımlarını hızlandıran sermaye, kapitalizmin tümkitle imha silahlarını bu işin içine soktu. İşin bir ucundaduran nükleer silah teknolojisi ile tarihin gördüğü envahşi kitle imha silahını bir başka kitle imha silahımedya ile güzelleyerek kendine oldukça geniş bir cepheyaratmayı başarmış durumda. Vize meselesini şimdilikbir kenara koyarsak uzun yılları kapsayan bir proje olanve son yıllarda daha da hız kazandırılan nükleer santralkonusu daha önce de çok kere tekrar ettiğimiz enerjipolitikalarının somutlanmasıdır. Enerji talebininkarşılanamazlığı yalanının önüne çıkarılan, pahalıolduğu gerçeğine “siz çok biliyorsunuz” üslubuyladikilen, tehlikeli oluşu, atık sorununun henüzçözülemediği vb. durumlara karşı üç maymunu oynayanerk sahipleri, dediğim dedik çaldığım düdük misalikarşımıza çıkmaktan yüksünmüyorlar.

Daha önce, ihale yoluyla, kendi burjuva hukuklarınabile aykırı bir şekilde santral kurma girişimleri olmuş,fakat bu süreçte TMMOB’nin açtığı dava üzerine ihaleiptal edilmişti. Karşılarına çıkan her şeyi ezip geçmeyealışmış kuralsızlar topluluğunun 12 Eylülhukuk(suzluğ)unu bile kendilerine dar görüp önlerineçıkan her olumsuzluğa karşı yasaları değiştirme ya dakendilerince yeni alternatifler üretmeye çalıştığını çokiyi biliyoruz. Bu sefer de yine minareye uygun bir kılıfbulmayı başardılar ve bu sorunu da devletlerarasıanlaşma yoluyla TBMM Dış İlişkiler Komisyonu’ndangeçirerek çözdüler. Gelecek günlerde de TBMM GenelKurulu’nda görüşülecek ve onaylanacak.

Bir yüzsüzlük örneği olarak da Ecemiş Fay Hattı’nınüzerine kurulacak olan nükleer santrale dair anlaşmanınmaddeleri büyük bir titizlikle tartıştırılmamayaçalışılıyor. Anlaşmaya göre; santralin kurulacağı alanmevcut altyapısı ile bedelsiz olarak şirkete verilecek,engel çıkaran özel mülkler kamulaştırılacak,yabancıların çalışmasına dair gerekli yasaldüzenlemeler ve kolaylıklar yapılacak.

EMO Yönetim Kurulu’nun 13 Mayıs tarihindeyaptığı açıklamada ise şu bilgiler yer alıyor: “Rusya,anlaşmaya göre 1200 megavat üzerinden 4 reaktör inşaedecektir. Böylece Türkiye‘de 4 bin 800 megavat kurulugüçte nükleer santral sahibi olacak Rusya buradan

ürettiği elektriği de ortalama 12.35 sent gibi yüksek birfiyat üzerinden Türkiye‘ye satma garantisi elde etmiştir.4 bin 800 megavatlık nükleer santral için 20 milyardolarlık bir yatırım maliyeti açıklanmıştır ki, buRusya‘nın aynı türde inşaatına başladığı santrallarınbirim yatırım maliyetlerinin oldukça üzerindedir.Rusya‘nın Türkiye‘de sahip olacağı nükleer santralınbirim yatırım maliyeti (kW başına) açıklamalara göre 4bin 166 dolardır. İnşa aşamasında olan Nizhegorod‘unbirim yatırım maliyeti 1958 dolar, 2008 ve 2009 yılındaiki reaktör olarak inşasına başlanan Novovoronezh2‘nin birim yatırım maliyeti 2 bin 83 dolardır. 2008yılında bir ünitesinin inşasına başlanmış olan ve ikinciünitesinin inşasına da bu yıl başlanılan Leningrad 2‘ninbirim yatırım maliyeti ise 2 bin 417 dolardır. Bunlariçinde en yüksek yatırım maliyetinin söz konusu olduğuLeningrad 2‘yle karşılaştırıldığında Türkiye‘deyapılacak nükleer santral yatırımı yüzde 72 dahapahalıdır. Nizhegorod‘a göre ise Türkiye‘de yapılacaknükleer santral yatırımının pahalılık düzeyi 2 katıaşmaktadır.”

Geçtiğimiz günlerde de Mersin’de yapılan mitingdekonuşma yapan MMO Mersin Şubesi Yönetim KuruluBaşkanı Naci Erçolak, Mersin’in yılda 300 gün güneşaldığını ve güneş kenti olarak anıldığını belirtti.Erçolak, ayrıca güneşlenme süresinin bu kadar yüksekolduğu bir kentte nükleer santral yapılmasının tam birihanet olduğunu vurguladı. İşin bir ucunda böylesi birrant/kazık varken diğer tarafında ise tam bir kölelikanlaşması durmaktadır.

12 Mayıs’ta ‘sınırlı bilgi’yle imzalanan AkkuyuNükleer Santralı anlaşmasının ayrıntılarına göre,2018’de nükleer enerjiyle tanışacak olan Türkiye, 15 yılalım garantisi verirken 60 yıl boyunca işletilecek veRusya’nın kontrolünde devam edecek ortaklıktaRusya’nın payı “hiçbir zaman” yüzde 51’den azolmayacak. Genel yükleniciliğini Rus Atomstroyexportfirmasının yaptığı Akkuyu Nükleer Güç Santralı (NGS)anlaşmasının diğer detayları da şöyle:

Santralin net kârının yüzde 20’si Türk Hazine’sineaktarılacak. Türkiye Elektrik Taahhüt ve Ticaret A.Ş.(TETAŞ), 15 yıl boyunca üretilmesi planlananelektriğin sabit miktarlarını, 12.35 ABD senti/kWhağırlıklı ortalama fiyattan (KDV hariç) satın almayıgaranti edecek. Ayrıca santral için ilave arazi de projeşirketine bedelsiz olarak tahsis edilecek. Gerekli olursaproje şirketi, ilave arazi için Orman Fonu’na ödemeleriyapacak. Santralin yapım aşaması ve işletme süreci tambir yağma olarak kurgulanmış durumdadır. İşçi sınıfınahiçbir şeyi vermemeyi öngören burjuvazi için nükleer

santral için savrulan milyarlar tüm resmi ortayakoymaktadır.

Bugün hali hazırda süren tartışmanın kökleri,Türkiye açısından, 1978’e dayanmaktadır. Aradangeçen zaman içerisinde iki ileri bir geri şeklindeilerleyen süreç kapitalizmin vardığı son noktada birdayatma halini almış durumdadır. Dün çok ileri birteknoloji olarak kabul edilen radyoaktif maddedenenerji üretme teknolojisi, ‘70’li yıllar Türkiye’sineverilemeyecek kadar kıymetliyken son dönemdekurulum ve işletme maliyetleri, tehlikesi ve atık sorunuyüzünden gözden düşmüş durumdadır. Öyle ki bir dizigelişmiş kapitalist ülke nükleer santral yapımlarınıdurdurmuş durumdadır. Nükleer santrallerin stabilolmayan çalışma rejimleri onları birer saatli bombayadönüştürürken bu işletmeler sigorta şirketleri tarafındandahi sigortalanamamaktadır. Zaten hali hazırdasorunsuz çalışan bir nükleer santral inşa edilebilmişdeğildir. Kapitalizmin işleyiş yasalarına göre bu işeyaramaz teknoloji artık Türkiye gibi ülkelere satılabilirhale gelmiş hatta bu sürecin işlemesi kaçınılmaz birbiçim almıştır. Bu santralleri inşa edebilecek çok ulusluve güçlü şirketlerin varlığı buna bağlıdır. Türkiye’ye devarlığını, dünyanın var olan doğal kaynaklarındanbağımsız olarak, sınırsız üretim ve sınırsız tüketimmantığıyla sürdüren kapitalizm açısından enerji,üretimin başat bir girdisi ve sorunu olarak ortayaçıkmaktadır. Enerji bu haliyle yaşamsal bir olgu,medeniyetin ölçüsü olarak değil de iktisadi bir gerçeklikolarak tanımlanmaktadır. Yani enerji, kapitalist piyasakoşullarında alınıp satılabilen, parasal değer olarakölçülen bir meta olarak görülmektedir. İşte bu noktadaburjuvazinin imdadına yetişen nükleer enerjiolmaktadır. Nükleer enerji hem pazarlanabilecekteknolojisi hem de ticaretinin yapılabileceğihammaddesi ile sistem için biçilmiş kaftandır. Pazarekonomisi mantığı ile çok iyi uyuşan bu enerjininüretilmesi için gerekli olan teknolojinin silah sanayindede kullanılabilir olması burjuvazi için ayrı bir çekimnoktasıdır. Petrol uğruna Ortadoğu’yu kana bulayanemperyalist-kapitalist sistemin, her şeyiyle enerjisektörüne egemen olma tutkusu içinde olduğu sugötürmez bir gerçektir. Sadece nükleer veya sadecepetrol değil tüm enerji sektörünü kontrolleri altındaalma mücadelesinin yol açtığı savaşlar ortadır. Yinebenzer bir şekilde son dönemde “temiz” enerji de piyasakoşullara uygun hale getirilerek hayatımızasokulmaktadır. Bu iki yüzlülük, enerji üretiminin küçükparçalara ayrılarak, (çatılara konulan güneş kolektörleri,ufak çaptaki güneş enerjisi ve rüzgar santralleri vs)satılması ile olmaktadır. Yenilenebilir enerji gözdeolmasına karşın hali hazırda geniş çapta uygulanmışdeğildir daha çok bireysel tüketimin “bir kısmı” esasınagöre piyasa içinde konumlanmaktadır.

Marx kapitalizmi tanımlarken zenginliğinin ikikaynağı olan toplumu ve doğayı aşındırdığı söyler. Herşeyin meta olarak tanımlandığı kapitalist üretimkoşullarında insanın yerini bugün dönen nükleer enerjitartışmalarında çok rahat belirleyebiliriz. Her geçen gündoğayı yok eden kapitalizm artık insanlığın geleceğininömrünü de belirlemiş durumda. “… kapitalist üretimteknolojiyi geliştirir ve farklı süreçleri bir toplumsalbütün halinde bir araya getirir ama bunu ancak bütünzenginliklerin orijinal kaynaklarını; toprağı ve iş çiyikemirerek yapar.” (K. Marx, Kapital, C.I)

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Kapitalizmin vazgeçemediğioyuncağı nükleer!

Nükleer sizin olsun, Akkuyu bizimdir!

Page 30: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

Sermayenin çıkarları doğrultusunda Karadeniz’deçevre, insan ve toplumsal fayda gözetilmeden yapılanHidro Elektrik Santralleri’nin son kurbanı Rize’ninünlü İkizdere Vadisi oldu. Doğa harikası olaraknitelendirilen, endemik bitki ve canlı çeşidi açısındandünyanın en önemli 200 vadisi arasında yer alanRize’nin İkizdere Vadisi’ndeki ilk HES denemesi olanCevizlik Hidroelektrik Santrali’nin üretimegeçmesinin ardından derenin 8.5 kilometrelik kısmıkurudu.

Sermaye devleti tarafından elektrik üretiminin ucuzbir biçimde karşılandığı demagojisiyle özellikleKaradeniz’de ihaleye sunulan HES projeleriyle,Karadeniz halkının yaşam alanları, geçim kaynaklarıyağmalanıyor ve çevre katliamları yaşanıyor.

Bölgede daha önce deneme üretimine geçen HESnedeniyle Güneysu Gürgen Deresi’nin kuruması yörehalkının ihtiyatlı davranmasına neden oluyor. 64kilometrelik vadide 20’yi aşkın HES’in dahayapılmasının planlandığını, bu olduğunda suyun 55kilometre boyunca tünele alınacağını belirten yörehalkı, İkizdere’nin tamamen kurumasından endişeediyor.

Sanko firması vadide yaklaşık dört yıl önce 95megavat kurulu gücünde HES yapımı için çalışmabaşlattı. HES inşaatının durdurulması istemiyleİkizdere Derneği öncülüğünde 2007 yılı Mart ayındaRize İdare Mahkemesi’ne dava açıldı. Dava süreciçeşitli aşamalardan geçtikten sonra dereye 2.8metreküp/saniye su bırakılması karara bağlandı. Busürede HES inşaatı tamamlandı ve 2 Temmuz Cumagünü deneme üretimine geçildi. İkizdere ilçesiCevizlik Köyü ile Soğuksu Köyü arasında kalanbölümde su, tünele alınınca İkizdere Deresi 8.5kilometre boyunca kurudu.

Derelerin Kardeşliği Platformu Dönem SözcüsüÖmer Şan, dereye firmanın taahhüt ettiği gibi saniyede2.8 metreküp su bırakılmadığını, bırakılan suyun enfazla 500 ya da 600 litre olduğunu belirtiyor. “Dereninkuruması, yaşamı ve bölge iklimini de olumsuzetkiliyor. Bu suda balığın veya diğer canlılarınyaşaması mümkün değil.” diyen Şan, yapılmasıplanlanan diğer HES’ler hakkında da bilgi veriyor.Şan, İkizdere Vadisi’nde yapılacak ve sayıları 26’yıbulması beklenen santraller sonrası suyun 55kilometre boyunca tünellere alınacağını veİkizdere’nin tamamen kuruyacağını belirtiyor.

Kapitalizm öldürür!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/27 * 09 Temmuz 2010

Çevre katliamına HES’lerle devam!

Samandağ’da santrallere karşı miting...

RES’lere karşı mücadeleye!

Uzun zamandır, yaşam alanları olan tarım arazilerini hoyratça işgal ederek rüzgar enerjisi santrallerikurmak isteyen sermayedarlara karşı militan mücadele yürüten Samandağ’a bağlı Tekebaşı Beldesi emekçileri4 Temmuz günü Samandağ’da bir miting düzenlediler. Mitingde başta Tekebaşı, Mızraklı, Koyunoğlu,Kuşalanı’nın yanısıra Samandağ’ın birçok köyünden emekçiler bir araya gelerek yaşam alanlarında santralleriistemediklerini haykırdılar.

Miting programında ilk olarak “Yaşam Alanlarına Sahip Çık Platformu” adına Behzet Can bir konuşmayaptı. Daha sonra platformun bir başka aktivisti olan Ata Durgun söz aldı. Durgun, RES’lerin bugüne kadarkurulamamış olmasının halkın fiil-meşru mücadelesi sayesinde olduğunu söyleyerek, birleşik mücadeleylekazanacaklarını ifade etti. Devrimci Samandağ halkını da bu mücadelelerinde yanlarında olmaya çağıranDurgun’dan sonra Çetin Sakallı söz aldı.

RES’lere karşı açılan davada yöre halkını temsil eden Sakallı, şirketlerin hiçbir devlet kurumundan izinalmayarak başına buyruk davrandığını ve yasadışı bir işe giriştiğini ifade etti. Ayrıca sermayenin sayısız RESkurma girişimini yüzlerce jandarma ve polis eşliğinde gerçekleştirmesinin de devletin kimden yana olduğunuaçıkça gösterdiğini söyleyen Sakallı’nın konuşmasından sonra miting coşkulu bir atmosferde ilerledi.

Tekebaşı’ndan bir emekçi ise kitleye Arapça konuşarak seslendi. Mitinge yaklaşık 1500 emekçi katıldı. Kızıl Bayrak / Antakya

Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!

“Kelepçelere boyun eğmeyeceğiz!”Devrimci ve ilerici kurumların her hafta cuma günü yaptıkları, “Hasta Tutsaklara Özgürlük” eylemi 2

Temmuz Cuma günü devam etti. Taksim Tramvay Durağı’nda biraraya gelen kurumlar eylemde, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” yazılı

İngilizce ve Türkçe pankartlar arkasında İstiklal Caddesi boyunca Galatasaray Lisesi’ne kadar yürüdüler. Yürüyüş boyunca, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!” sloganları

atıldı. Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde, basın metnini TAYAD’tan Nagehan Kurt okudu. Açıklamada Sivas katliamını hatırlatan Kurt şunları söyledi: “Hasta tutsakların tabutunu birer birer

kaldırmaktansa, vicdanımızı öldürmektense; kelepçelerin kollarımıza takılmasından çekinmeyeceğiz.Demokrasi mücadelesine kelepçe takanlara boyun eğmeyeceğiz.”

Adana’da hasta tutsaklar için eylemAdana’da hasta tutsaklar için her hafta gerçekleştirilen eylemlerden biri de 3 Temmuz günü yapıldı.İnönü Parkı’nda yapılan açıklamada her fırsatta demokratikleşmeden bahseden AKP ve onun sözcülerinin

Güler Zere örneğinde olduğu gibi hasta tutsakları sessizce öldürmeye devam ettiği ifade edildi. Hükümetin 86yeni cezaevi yapacağının ve bunların maliyetinin 1 milyar 796 milyon TL olacağının belirtildiği açıklamadabunun daha fazla açlık yoksulluk ve zulüm anlamına geldiği söylendi.

İHD, Emek ve Özgürlük Cephesi, Devrimci Proletarya, ESP, BDSP, Halk Cephesi ve ODAK tarafındangerçekleştirilen açıklamanın ardından beş dakikalık oturma eylemi yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Page 31: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!

CMYK

MücadelePostası

Bielefeld BİR-KAR’dan piknik

Bielefeld BİR-KAR tarafından gerçekleştirilen vegeleneksel hale gelen yaz pikniği coşkulu bir atmosferdeyapıldı.

Almanya’nın Bielefeld şehrinde gerçekleştirilenpiknik öncesinde, el ilanları ile çevre güçlerine pikniğekatılım çağrısı yapıldı. Pikniğe yaklaşık 60 kişi katıldı.Piknik programı, ortak bir şekilde yenen yemeklebaşladı. Sohbet ve oyunlarla devam etti.

Pikniğin Sivas katliamının yıldönümü ile yakın birtarihe denk gelmesi nedeniyle programda 2 Temmuzgündemi de işlendi. Oyun ve sohbetlerin ardından BİR-KAR adına yapılan konuşmada Sivas katliamının neifade ettiği ve bunun nasıl anlaşılması gerektiğinedeğinildi. Konuşmanın ardından hep beraber söylenentürkü ve marşlarla piknik sona erdi.

Kızıl Bayrak / Bielefeld

EKSEN Yayıncılık Büroları

İşçi-Köylü okurları tutuklandı1 ve 2 Temmuz tarihlerinde gerçekleştirilen operasyonlarla Mersin, Tarsus ve İstanbul’da gözaltına

alınan İşçi-Köylü gazetesi okuru 8 kişiden 5’i çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. 4 Temmuz günü nöbetçi mahkemeye çıkarılan Hasan Polat, Keklik Demir ve Metin Özken tutuksuz

yargılanmak üzere serbest bırakılırken Cengiz İçli, Duygu Ergen, Hüsamettin Ulaş, Ufuk Lüzumlu veSerkan Gümüşbaş hakkında tutuklama kararı verildi.

“Yasadışı örgüt üyeliği ve yöneticilik” gerekçesiyle tutuklananlardan Duygu Ergen Adana KarataşKadın Hapishanesi’ne gönderildi. Diğer tutuklular ise Mersin E Tipi Hapishanesi’ne götürüldü.

TAYAD’lılardanoturma eylemi

15 Haziran sabahı Halk Cephesi’ne yapılanoperasyon kapsamında evler ve kurumlar basılmış 30’unüzerinde devrimci İstanbul, Ankara ve İzmir’degözaltına alınmıştı. Gerçekleştirilen bu operasyonunardından gözaltına alınan 15 TAYAD’lı DHKP/C üyesiolduğu iddiasıyla Ankara’da çıkarıldıkları mahkemecetutuklanmıştı.

TAYAD’lılar, tutuklananların serbest bırakılması için6 Temmuz günü 2 hafta sürecek oturma eylemi başlattı.İzmir AKP önünde bir araya gelen TAYAD’lılar buradabasın açıklaması gerçekleştirdiler.

“Hasta tutsakları öldürmek serbest- cenazelerinekatılmak suç - Tutuklu TAYAD’lılar serbest bırakılsın! /TAYAD” pankartının açıldığı açıklamada “Saldırılarserbest ama saldırılara karşı ses çıkarmak suç sayılıyor”denildi. Açıklamada şunlar ifade edildi:“Yaptıklarımızda suç olabilecek hiçbir şey yoktur. Haklıbiziz. Suçlu katleden, tecrit altında hasta tutsakları güngün öldüren AKP’dir. Hukuksuz tutuklamalarınkarşısına çıkalım, suçlunun yakasına yapışalım!”

Basın açıklamasının ardından AKP binasının önünde1 saatlik oturma eylemi yapıldı. Oturma eylemi, dahasonra eski Sümerbank önünde sürdürüldü. TAYAD’lılar15 gün boyunca 10.00 ve 22.00 saatleri arasında oturmaeylemi gerçekleştirecekler.

Kızıl Bayrak /İzmir

TKP/ML TİKKO gerillalarısonsuzluğa uğurlandı

29 Haziran gecesi Dersim’in Ovacık ilçesinde çıkan çatışmada faşist sermaye devleti tarafındankatledilen iki TKP/ML TİKKO gerillası sonsuzluğa uğurlandı.

TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre şehit düşenlerin 1983Tokat Zile doğumlu Munzur kod isimli Ferdi Karacan ile 1987 Sivas Zara doğumlu Kinem kod isimliÇiğdem Yılmaz olduğu bildirildi.

Çiğdem Yılmaz (Kinem), 2 Temmuz günü kimlik tespiti ve ailesinin teşhis etmesinin ardından ElazığFırat Üniversitesi Araştırma Hastanesi morgundan alınarak Yıldızbağları’nda bulunan Cemevinegötürüldü. Sloganlar, alkış ve zılgıtlarla yapılan uğurlama töreninin ardından memleketi olan Sivas’ın Zarailçesi Kanlıçayır Köyü’ne yolcu edildi.

3 Temmuz günü kendi köyünde ailesi, devrimci dostları ve yoldaşları tarafından düzenlenen cenazetöreninin ardından Yılmaz toprağa verildi.

Mezarlığa kadar yapılan yürüyüşün ardından mezar başında şehit düşen TİKKO gerillaları şahsındatüm devrim şehitleri için saygı duruşu yapıldı. Yapılan konuşmada ise Kinem’in mücadele azmi vekararlılığına dikkat çekildi. Ardından, yine sloganlar eşliğinde Yılmaz toprağa verildi.

Günlerdir kimliği tespit edilemediği için Elazığ Fırat Üniversitesi Hastanesi morgunda bekletilen FerdiKaracan, TKP/ML Dersim Bölge Komutanlığı tarafından yapılan açıklamayla kimliğinin belli olmasınınardından ancak 3 Temmuz günü teşhis edilebildi. Karacan, 4 Temmuz günü Tokat’ın Zile ilçesi GümüşkaşKöyü’nde ailesi, köylüler ve yoldaşları tarafından toprağa verildi.

Burada jandarmanın kimlik kontrolü yapması ve köylüleri tedirgin etmeye çalışması dikkat çekti.Karanfillerle süslenen mezar başında tüm devrim şehitleri adına saygı duruşu yapıldı. Daha sonrayoldaşlarına, dostlarına ve köylülere hitaben yapılan konuşmada “onların halk savaşında haklı bir davauğruna şehit düştükleri”ne vurgu yapıldı. Çiğdem Yılmaz’ın mezarından alınan toprağın Ferdi Karacan’ınmezarına konulmasıyla anma sona erdi.

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Beşikçi ve Şimşek yargılanıyor...Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) tarafından çıkarılan “Çağımızda Hukuk ve Toplum Dergisi”nin 5.

sayısı hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı.Derginin 5. sayısının ana konusu olan “Kendi Kaderini Tayin Hakkı” başlıklı dosyada Yazar İsmail Beşikçitarafından kaleme alınan “Ulusların kendi geleceğini tayin hakkı ve Kürtler” başlıklı yazı soruşturmayagerekçe gösterilirken aynı dava kapsamında derginin sorumlu yazı işleri müdürü Av. Zeycan Balcı Şimşekhakkında da dava açıldı.

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hakan Karaali imzasının yer aldığı iddianamede, İsmail Beşikçi tarafındankaleme alınan yazıda, “...bugün Kürtler ortadoğuda 40 milyonun üzerinde bir nüfusa sahiptir. Ve Kürtlertarihin bilinen çağlarından beri, örneğin İsa’dan önce 4000 yılından beri kendi topraklarındayaşamaktadır. Türklerin ortadoğuya gelişlerinin ise 10.yy. 11.yy. olduğu bilinmektedir. Fakat Kürtler bukadar büyük bir nüfusa sahip olmalarına rağmen, bu kadar büyük bir ülkeye sahip olmalarına rağmen,uluslararası ilişkilerde tanınan küçücük bir siyasal statüye sahip değildir...” ifadelerinin de içindebulunduğu çeşitli pasajlar gerekçe gösterilerek “cebir ve şiddete çağrı yapılarak silahlı terör örgütüpropagandasının amaçlandığı kanaatine varıldığı” belirtildi.

“Terör örgütü propagandası yapmak” gerekçesiyle başlatılan soruşturma kapsamında Şimşek veBeşikçi’nin yargılandıkları davanın ilk duruşmasının İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 29 Temmuz2010 tarihinde görülmesine karar verildi.

Page 32: İÇİNDEKİLER - kizilbayrak.orgkizilbayrak.org/2010/sikb. 10. 27/sikb 10-27.pdf2* Sosyalizm çin Kzl Bayrak İÇİNDEKİLER NPbirlikçi rejimler için esas olan uPaklıktır!