radar dergi (sayı 2)

24
RADAR DERGI Mayıs 2013 / Sayı: 2

Upload: dogukan-gokgoz

Post on 08-Mar-2016

242 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Alternatif Müzik Dergisi Radar'ın ikinci sayısı.

TRANSCRIPT

Page 1: Radar Dergi (Sayı 2)

RADARDERGIMayıs 2013 / Sayı: 2

Page 2: Radar Dergi (Sayı 2)

İÇİNDEKİLER

Dalgalar

Genel Yayın YönetmeniDoğukan Gökgöz

EditörlerMeltem Yılmaz

Burcu Altuğ (English)

Reklam ve TanıtımFırat Pekacar

Gra�k TasarımRadar Gra�k Ekibi

YazarlarBurak Öğüt

Doğukan İçilCemre Kahraman

Mertcan TekinFihrist

İzin alınması ve kaynak gösterilmesi dahilinde

dergi içindeki yayınlananbütün yazılar

kopyanalanabilir.

[email protected]

RADARSayı: 2 Yıl: 1

03 Romantik Prens’e Merhaba!

05 100 Yıllık Bir Gelenek: Rembetiko

07 Radar’a Yakalananlar

08 Taksim Gezi Parkı

Page 3: Radar Dergi (Sayı 2)

Radar’a Yakalananlar

Taksim Gezi Parkı

09 Blue Blues Band

10 Technics Playlist

11 Aynalı Tahir

Değişim13

15 Dalgalar

17 Şarkı Hikayeleri

20 Revolver

21 Koca bir kaos:Mark Lanegan

Page 4: Radar Dergi (Sayı 2)

Romantik Prens’e Merhaba!

Hepimizin mutlaka her notasına bir şeyler hap-settiği şarkısı vardır, sözlerinde kendini bulduğu belki de... İşte benim için de özel olan şarkılardan birinin sahibi olan Matt Nathanson’dan bahset-mek istiyorum.

1993 yılında ilk albüm Please’i çıkaran Nathan-son, özellikle son albümü olan Modern Love (2011) ile büyük bir başarıya imza attı.2013 yılın-da yeni bir albüm çıkartacak. Ben de merakla ve heyecanla bekliyorum. Eminim yine harika şarkılara imza atacaktır.

Albümlerindeki şarkıların hepsi ayrı bir şekerleme sanki. Öyle bir sesi var ki insanı büyülüyor. Sanki hangi şarkıyı söylerse söylesin yakışır gibi ona. Dinlenesi, insanı içine çeken bir sese sahip. Şarkılarında ayrı bir hava var. Biraz Damien Rice biraz James Blunt gibi ama daha naif. Nathanson ayrıca American Wedding (Amerikan Pastası-Düğün) �lminde James’in “Laid” isimli şarkısını coverlamış ve şarkıya ayrı bir tat vermişti.

Başta bahsettiğim, benim için özel olan şarkıya gelirsek. Şarkının adı ‘Illusions’. Şarkılarını ayırt edemem ama bu şarkının sözleri öyle güzel ve derinden ki. “Anıların ve yaralarınla bana gel, eğer ne kadar güzel old-uğunu olur da unutursan...” Her insanın ihti-yacı oluyor bazen böyle sözlere. Belki de kıskanıyoruzdur böyle harika şarkıların yazıldığı kadınları / erkekleri...

Şarkıyı dinlerken gözlerimi kapatıyorum, upuzun bir yolda tek başıma yürüdüğümü hayal ediyorum. Yolun etrafında birkaç ışık ve ağaçlar var. Gece olunca ağaçların gölgesi sokağa düşüyor ve kocaman adamlarmış gibi oluyor sanki. Ha�f bir rüzgâr esiyor sonra ağaçların yaprakları şıkırdıyor yani ‘kocaman adam’ların saçları kımıldıyor. Yürüyorum ve yol bitsin istemiyorum. Şarkı bitiyor, replay tuşuna bir daha basıyorum, kaldığım yerden yürüm-eye devam ediyorum ve o yol bitmiyor... Omu-zlarındaki tonlarca yükten sadece 3 dakikalığı-na kurtulmak bile terapi gibi geliyor insana bazen. İşte bu yüzden çok seviyorum bu şarkıyı.3

Cemre Kahraman

RADAR

Page 5: Radar Dergi (Sayı 2)

İnsan yaşarken kendi �lminin başrolünde hissetmeli kendini. Öyle dikkatli ve kaliteli geçirmeli zamanını. Ve bu zamanların da mutlaka bir fon müziği olmalıydı aslında. İşte Matt Nathanson şarkıları hayatın her anında fon müziği olacak türden. Örneğin romantik bir anda ‘Love Comes Tumbling Down’ eşlik etmeli bize ya da enerjik bir güne ‘Faster’ çalarken başlamak hiç de fena olmazdı. Ağlarken çalan ‘Bulletproof Weeks’ sanki sıcak bir dostun eli gibi gelirdi. Her şeyi bırakıp gitmek iste-diğimiz o anlarda ise ‘Car Crash’ çalardı fonda ve özgürlüğün tadını çıkarırdık.

En sevdiğim şarkılarından birkaçını önermek istiyorum:1- Come On Get Higher 2- Bent3- Laid4 -Miracles5- Mission BellsBu önerileri yaparken bile çok zor-landığımı itiraf etmek istiyorum. Şimdiden keyi�i dinlemeler, hayatınızdan müzik hiç eksik olmasın.

4

RADAR

Page 6: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR

100 Yıllık Bir Gelenek: Rembetiko

Rembetiko, varlığını 1850 ile 1950 yılları arasında sürdürmüş eski bir müzikal fenomendir.

Tarihte ilk olarak bu tarz şarkıların ağırlıkta görüldüğü bölgeler İzmir, İstanbul, Selanik, Atina, Pire, Siros adası gibi şehirleridir.

Doğduğu yer ile ilgili farklı yorumlar yapılsa da, günümüzde varılan nokta bu müziğin ilk duyul-maya başladığı yerlerin dönemin iki önemli ticaret ve kültür merkezi olan İzmir ve İstanbul olduğu kanısıdır.

Burak Öğüt

O dönemlerde Kafe Aman veya Müzikli Semai Kahveleri’nde her dinden, dilden müzisyenler sanatlarını gerçekleştirmekteydi. Yunanistan’ın yeni gelişmekte olan sosyokültürel ve ticari hayatı-na tartışmasız bir zenginlik ve farklılık kazandıran göçlerle birlikte Rembetiko da anavatanından göçmüş yeni mekanlarda yeniden çekillenmeye başlamıştır. Bunda Anadolu’dan göçen müzisy-enlerin ve şarkıcıların payı oldukça fazladır.

Aynı tarihlerde 500.000 kadar Yunanlı’nın Amerika’ya göçmesiyle birlikte Rembetiko , genişleme ve yayılma macerasını sürdürmekteydi. Göçle birlikte gurbet acısı çekmeye başlayan Yunanlılar, Amerika’da buldukları kayıt teknolojisi ile birlikte Rem-betiko şarkılarını taş plaklara aktarya başlamış hatta kendi kurdukları kayıt şirketlerinde kaydetmişlerdir.

Mübadele ile Yunanistan’a göçmek zorunda kalan müzisyenler Rembetiko’da ‘İzmir ekolü’ olarak adlandırdığımız keman, ud, kemençe, kanun ve santurdan oluşan enstrümanları Atina, Selanik ve Pire’ye taşıyarak bu ekolü yaklaşık olarak 10 sene yaşatmışlardır. Ancak bir süre sonra ‘İzmir ekolü’, ‘Pire ekolü’ dediğimiz buzuki, bağla-ma ve gitardan oluşan yeni ekole yenik düşmüştür.

5

Page 7: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR

1941’de Almanların Yunanistan’ı işgali ile birlikte Yunan halkını zor ve eziyetli günler beklerken, açlık ve savaşın getirdiği imkânsı-zlıklar İzmir ve Anadolu ekolünün temsilcile-rinden çoğunun ölümüne sebep olmuştur. Aynı şekilde Pire ekolünün temsilcileri de sansürle birlikte ciddi bir kriz ve gerileme içindeydiler. Rembetiko, artık yeni bir döneme girmiştir. Bağlama kaybolmaya yüz tutarken, buzukiye dördüncü bir telin eklen-mesi, gitar, akordeon ve piyanonun ağırlıkta kullanılmaya başlanması, Rembetiko müziği-nin daha da batı formunda icra edilmesine sebep olmuştur.

Kayıt yapma imkânı olmadığı zamanlarda halk müziği herkesin dilinde şekilden şekle girerek çok farklı bir gelişme göstermiştir. Ancak kayıt teknolojisi bestelerin orijinal halleriyle kısa zamanda yayılmalarını sağlamıştır. Bu gelişme, devrim niteliğinde olup bu müziğin gelişimini önemli derecede etkilemiş ve günümüze ulaşabilmesini sağlamıştır.

Günümüzde ise Rembetiko adı altında top-ladığı anonim halk ve şehir müziklerini bir arada barındıran geniş repertuarı ile Café Aman İstanbul grubu, tozlu ra�arda ve hatır-larda kalmış bu akımın tüm ekollerini göz önünde bulundurarak, geçmişte kalan ama bir o kadar bu topraklara ait olan bu unutul-muş müzikal kültürü tekrar yaşatmak ve geniş kitlelerle buluşturmaktadır.

Benim tavsiyem ise; Ege’den dünyanın dört bir yanına ulaşan yüz yıllık bu geleneğin en özel eserlerinden birisi olan Stavros Xarha-kos’un Stou Thoma to Magazi parçası. Tadını çıkarın.

6

Page 8: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR

RADAR’A YAKALANANLAR!#2 Halimden Konan Anlar

Defalarca sıkılmadan dinlenilesi şarkılar yaratan, özellikle ‘sergüzeşt-i Kadıköy, Ateş ederim, Bıktım Bye.’ Şarkılarının ağıza takıldığı o güzel grup. Şu sıralar ülke semalarında gerçekten uçuşa geçen bu grup, yaptıkları şarkılarda ki sözleri ile de dikkatleri üzerine topluyor. Kadıköy’de sahne alırlar kendileri.‘Kadıköy kafası kocaman.’

#1 Yüzyüzeyken Konuşuruz

Kendilerini "Yüzyüzeyken Konuşuruz dışardan bir müzik grubu olarak görünse de, aslında Vimeo üzerinden devam etmekte olan minimalist bir -canlı- müzik proje-sidir." diye tanıtan bi müzik olayı, grubu. Kaan Boşnak’ın başını çektiği bu müzik grubu, Cenk Taner havasında güzel ve ağıza takılan sözleriyle birlikte harikulade şarkılar yapmayı başarmıştır. Kadıköy’de sahne alırlar kendileri.

Kendilerinin bir çok şarkılarını severim. Özellikle ‘Konuşu-lacak Şeyler, Ateş Edecek Misin, Gel Demedim ki, Sanırım Sarhoşsun,Ölmemişiz.’ yani demek istediğim poşet çay-lara karşı bu savaşta, demliklerin yanındayız.

#3 Son Feci Bisiklet

Be The Band Müzik Yarışması’nda ilk on'a kalan Ankara’lı gruptur. Yeni oluşmalarına rağmen yarattıkları özgün tarz gerçekten ilgi çekici. Sade ve bir o kadar da mükemmel şarkılara imza atan bu grup, takdir edilesi bir iş yapmaktadır. Yaptıkları müzik ile insanı güzel diyarlara yolculuğa çıkartabiliyorlar. Şarkı sözleri güzel hikayelerden oluşmak-tadır.

7

Page 9: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR

TAKSİMGEZİ PARKI

İÇİNAYAĞA KALK!

Taksim Gezi Parkı Koruma ve Güzelleştirme Derneği, Taksim'in yay-alaştırılmasının durdurulması ve Gezi Parkı'nın yerine Topçu Kışlası inşasın-dan vazgeçilmesi için "Taksim Gezi Parkı için ayağa kalk" sloganıyla festival düzenledi. Çok güzel bir etkinlik gerçekleşti. Halkın ve özellikle gençler-in katılımıyla, Taksim Gezi Parkı doldu, taştı.

Sattas Reggae Band,Kolektif İstan-bul,Tahribad-ı İsyan, Bulutsuzluk Özlemi,Yasemin Mori,Luxus,Korhan Futacı,Yaşar Kurt,Büyük Ev Ablukada ve Yolda’nın konser verdiği bu etkinlik-te,gerçekten güzel şeyler yaşandı.

Bir sisteme karşı,gücünü müzikle gösteren-ler,cevabını müzikle verenler ve bir şeylere tep-kisini müzikle gösterenler olarak konser alanına gelenler tamamiyle bir bütün içindeydi. Küçük bir alanda, belirli bir amaç uğruna yapılmış gösterişsiz güzel bir festival yapıldı.

Halk ve müzisyenler, tepkilerini nasıl koyabil-diklerini gösterdiler ve önemli olan da buydu zaten. Sisteme karşı boyun eğmeyen ve birilerinin özgürlüğünü kısıtlamak isteyen insanlara karşı güzel bir şekilde tepki gösterildi.

EMEKLER YOK OLDU GEZİ PARKLARI YOK OLMASIN!

8

Page 10: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR

1990’da Batu Mutlugil,Yavuz Çetin ve Zafer Şanlı tarafından kurulmuş türk blues grubu. Aslına bakılırsa, tam anlamıyla bir blues grubu da değildi. Blues şarkıları yanında 60 lardan Cream, Hendrix, Led Zeppelin gibi dönemin gruplarının şarkılarını da çaldılar, hatta çoğunu onlardan da iyi çaldılar. Grubun ilk yılında davulda Cenap Oğuz yer alırken daha sonra Kerim Çaplı,bas gitarda ise Sunay Özgür, Yavuz Çetin’in 2001’deki vefatına kadar blues çalmış. Hali hazırda faal olan Hayal Kahvesi (Beyoğlu) mekanının açıldığı 1991 yılında grup Batu Mutlugil, Yavuz Çetin, Zafer Şanlı, Kerim Çaplı lı kadrosu ile sahne almıştır. Sonra ise Batu Mutlugil'in barı Mo-jo'da, kalan 7 yıl ise İstanbul,Ankara ve Eskişe-hir gibi pek çok yerlerde sahneye çıkmış.

Samsun'un ve Turkiye’nin yetiştirdiği nadir blues gitaristlerinden biri olan virtüoz Yavuz Çetin ve davulda ismi çok bilinmeyen ve Jimi Hendrix ile woodstock’ta çalan İzmirli Kerim Çapli. İkisi de hayatta değiller.Ve arkalarında böyle müthiş bir grup ve müthiş cover’lar bıraktıkları için gerçekten şanslıyız.

Dört kişinin her birinin tek başına orkestra gibi çaldığı tek gruptu ve böyle efsanevi dört isim kolay kolay bir araya gelmezdi. Pek fazla kayıtları yoktur. Sokaklarda çaldılar, barlarda çaldılar. İnsanı alıp gökyüzünde bir yolculuğa sürüklediler. Paran yoktur ama blues vardır misali. Hiçbir şeyin yoktur ama blues vardır misali.

İyi ki rastlamışım onlara ve iyi ki az da olsa kayıtları var ve onları dinleyebiliyorum. İyi ki böyle adamlar dünyaya gelmiş ve böyle bir müziği bu dünyada bırakmışlar. Kalabalık içinde yalnızlık çekenler,onu arayanların ve ruhunu müziğe teslim etmenin en iyi yoluydu onların yaptıkları müzik.

‘Müziğin renkleri arasında blues’un yeri centilmen-liktir. O müzikte, bir solo atılırken şiir yazılır.Büyük la�ar bir araya gelir, tepelerden aşağıya bir dağ iner. Ben bunu hissederim’ Kerim Çaplı Akın Ok’un Gitarın Asi Çocukları kitabından.

Yaptıkları coverlar ise,Victim of love (Eagles) ,Let the good times roll(Jimi Hendrix),Sunshine of your love (Cream),Gimme all your lovin( ZZ Top),Moby Dick (Led Zeppelin, Rock'n roll (Led Zeppelin),Sweet home Chicago (Blues Brothers),Hoochie coochie man (Muddy Waters),Day o(Harry Balefonte) ,Honky tonk woman (Rolling Stones), Jumping Jack �ash (Rolling Stones) ,Sweet home alabama (Lynyrd Sky-nyrd) , Blues Powder (Eric Clapton,Hey Joe (Jimi Hendrix),Voodoo child (Jimi Hendrix)

Mertcan Tekin

Blue Blues BAND

9

Page 11: Radar Dergi (Sayı 2)

Uzun zamandır İzmir’in bu alandaki müzikal eksikliğini gidermek amacıyla çalışmalarını sürdüren Dj / Selekta Technics, Ocak ayından itibaren hayata geçirdiği etkinlikler ile Roots, Reggae, Dub, Ska-Punk, Gypsy-Ska gibi tarzları dinleyici ile buluşturmayı başardı.

İstanbul Nayah Dj’lerinden King Sero-man ve Selekta Genjah’ı “Reggae İzmir” sahnesinde ağırladıktan sonra Mayıs ayı içinde Kongo’lu sanatçı Enzo İkah konserinde warm up dj olarak yer alan Technics, çalma listesi-nin en özel parçalarını Radar Dergi okurlarıyla paylaştı.

Technics Playist

Easy Star All-Stars - Dub It

Locomondo - Rembetiskank

Prince Douglas - Tongue Shall Tell

Omfo - Bucovina

DUB

Michael Rose - Guess Who Is Coming To Dinner

The Bacao Rhythm & Steel Band - PIMP

Pupajim – Double Lock

Peter Tosh - Johnny B. Goode

Mungo 's Hi Fi Brother Culture - Jahovia

Moonraisers – Hotel California

REGGAE

Amadou Mariam - La RéalitéZagazougou - Lolo Saraman

RADAR

King Django - Nokh Shtik

Ojos de Brujo - Na En La Nevera

Akli D - C Facile

ETNİC

10

Page 12: Radar Dergi (Sayı 2)

aynalı tahirgözlerini açtığında mı uyanırsın, yoksa uyandıktan sonra mı gözlerini açarsın.

herhangi bir sorudan farksız bir soru. fakat her soru gibi cevabının arayışında olan bir soru. onun bir soru olarak algılanması için işaretlere ihtiyaç duymuyorum. bu hikayeyi tahir adındaki o adam da okuduğunda bunu bir soru olarak algılamıştı.

umumi bir tuvalette temizlikçilik yapıyordu. ne zaman biri girse, hemen arkasından temizlemek zorundaydı. ama bu tuvaletin müşterisi öyle çoktu ki, kendisine nefes alacak zaman bile bulamıyordu.

bu tuvalet evi gibi olmuştu artık. mesaisi bitince kapısının önünde otururdu. ama rüzgar öyle sert esiyor-du ki bu kapının önünde, onca koşuşturmacanın üzer-ine terini sırtında kurutuyor, hasta ediyordu. birden yüzü sapsarı kesiliyordu tahir’in. ama bir nane limon çaktı mı, hemen key� yerine geliyordu. sonra sırt üstü uzanıyor, yıldızlara bakıyordu.

hani görüyoruz ya, diyordum, gösteremiyoruz. diyordu ki: aşko.

kel bir adamdı ama saçları döküldüğü için değil. bu hayattaki pek çok derdinden birini uzaya fırlatmıştı sadece. kafasını kendi değiştirebiliyordu ama bırak-mıyorlardı ki çıplak gezsin.

çıplak gezerse ayıp olurdu sonra, kafası çıplak kalınca güneş de o yüzden çarpıyordu aslında.çıplak gezerse hasta olurdu sonra, kafası çıplak kalınca da olan oydu aslında.

öyle bir etki yapıyordu ki insanda bu tahir, bir �lmin ortasında projektörün önünden birinin geçmesi gibi. gölgesini görürsün ama yine de kim olduğunu görmek için kafanı çevirip bakarsın. tahir’e de böyle olmuştu aslında. bir ağacın gölge-sinde otururken, şöyle bir kafasını kaldırıp ağaca bakmıştı sadece.

hani bakıyoruz ya, diyordum, görmüyoruz. diyor-du ki: açılar.

tahir anlatınca sabaha kadar dinliyordun. anlama-san bile sırf yaşamaya duyduğu heyecanı görmek için dinliyordun. öyle çok kaptırırdı ki kendini, seni de yanına katıp ganj’a gidiyordu turuncularla. bir bakmışsın, hindistan’dasın.

hani arıyoruz ya, diyordum, bulamıyoruz. diyor-du ki: tamburada.

Doğukan İçil

11

RADAR

Page 13: Radar Dergi (Sayı 2)

12

RADAR

Page 14: Radar Dergi (Sayı 2)

DEĞİŞİM

Yeni bir güne uyanmıştım ve etraf karanlıktı. Sessi-zliği severim. Şehrin o pis gürültüsünü hiçbir zaman sevmemişimdir. Sessizliği, arkasından yük-selen şarkılarla birlikte daha çok severim. Şarkımı bastıran tüm sesleri ise yakalayıp dünya üzerinde yok etmek istiyorum. Hiç kimse benim şarkımı bölemez. Ne bir aşk, ne bir güç, ne bir arkadaş. Şarkılarla gökyüzünde amansız bir yolculuğa çıkmayı daha çok severim. Gökyüzünde bulutların olmadığı günleri de çok severim. Hayat, gökyüzünün mavisi gibi. Karşıma çıkan bilinmezlik bulutlarını aşmak ise hayatın gerçekleri.

Yalnızlığı yaşamak güzel şey. Yalnızlığı bir sigara tadında yaşamak ise daha güzel. Yalnızlığı bir şarkı tadında yaşamaksa ondan da güzel. Ama insanlar nedense hep yanlarında birilerini isterler. Her zaman şikayetçi olurlar yalnızlıklarından. Onlar şikayetçi olsa bile, yalnızlık onları umursamaz. Çünkü yalnızlık bazı insanları sever ve onları kolay kolay bırakmaz. Yalnızlığınla iyi vakit geçirmeyi öğrenmeli insan. Yalnızlığını bir insanda gidermek yerine; bir şarkıda, bir kitapta, bir düşler alemind-e,sigarasında ve hayallerinde giderebilir. Neden mi ? Çünkü onlar seni hiçbir zaman bırakmıyor ama hayatındaki insanlar sürekli değişim halinde; biri gidiyor, biri geliyor. Ama genelde bir denizin git-gel yapması gibi gittikleri çok oluyor, gelmeleri az. Ama olsun, az da olsa geliyorlar.

Yavuz Çetin ne demiş, Su gibi akıp geçer hayat; insanlar değişir,yü-zler değişir.

Her ne kadar bu değişimin içinde yaşasak da, bize hep monoton gelir hayat. Her ne kadar bu kadar güzel bir gökyüzünün kanatları arasında yaşasak da, bazı şehirler gri, bazı insanlar siyah. Havanın güzel olması,ruh halimi değiştiren en büyük etkenlerden biri. Bahar ve yaz kokusunu içime çektiğimde ise benden mutlusu yok. İçimde ki dumanlı havayı alıp götürüyor. İstiyorum ki herkes olsun ama olmuyor işte. Onlar sürekli mutsu-z,sürekli bir şeylerden şikayetçi, sürekli istek-siz, sürekli umutsuz olmayı hobi haline getirmişler. Onlar biraz olsa da hissetmek nedir bilmezler. Çünkü onlar kafalarını kaldırıp gökyüzüne bakmıyorlar. Gökyüzü, düşlerim gibi özgür ve hür. Gökyüzü kendi rengini denize vermeseydi eğer denizi seve-mezdim mesela. Gökyüzü fedakar. Ama biz o gökyüzüne bakmıyoruz. İnsanları anlamıyo-rum.

RADAR

Mertcan Tekin

13

Page 15: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR

Hayatımızın fon müziği olan şarkılar var,sürekli beynimizde çalıp giden. Hayatımızı güzelleştiren şey, yoksa onlar mı? Yalnızlığı güzelleştiren şeylerde onlardı. Ruh halini güzelleştiren şeyler de. O zaman şarkılar benim yanım-dayken, ben hiçbir zaman mutsuz olamam. Müzik dinlemeyen insanları anlamıyorum. Oysa ki bir dinleseler,kaf-alarını kaldırıp gökyüzüne bakabilece-kler. Beyaz bir güvercin görüyorum. Gri bir ev. Beyaz güvercin o eve konuyor ve ev bembeyaz oluyor. Umutlu ol, bir gün beyaz güvercin sana da konabilir.

Artık insanlardan pek bir şey beklemiyo-rum. Sadece tüm her tarafı yeşillik bir dağın en tepesinden gökyüzünü seyredi-yorum. Sessizliği yaşıyorum,huzuru yaşıyorum. Dağın tepesinden kendimi izliyorum bazen, seni izliyorum, onu izliy-orum. İnsanları izliyorum. Çünkü insan-ları kuytu köşeden izlemeyi seviyorum. Onlardan hiçbir şey beklemiyorum. Belki de oyun yapıyorum. Hani hep derler ya, en güzel şeyler hiç beklemediğin zaman-larda gerçekleşir diye. Belki de hep bekle-diğimden dolayı böyleyim. Beklememeyi öğrenmeliyim belki de.

Bir insanın sesi çok önemli benim için. Bir insanın sesi bana huzur veriyorsa, o insanı bırakmam. O huzuru bir insanın sesinde bula-biliyorsan zaten o insanı hiç bırakma derim hep. Biliyorum bir gün o sesle karşılacağım, hep karşılaştığımı zannettim. Her seferinde gittiler. Bazısına gitmesin diye ufak süprizler yapıyorum. Onlar ise bir şeyler hissetmiyorlar. Belki de o ufak süprizleri yapmamak gerekiy-or. Belki de o ufak süprizlerdir,hayatın gerçek kanunu. Her neyse, biz şarkılarla yaşayıp mut-luluğu bir insanın vücudunda aramaya devam edeceğiz. Biz umutlu olacağız.Jack gibi. Biliyorum Jack’te içinde çelişiyor ama her neyse işte. Güzel günler göreceğiz güneşli günler.

King Crimson ne demiş;Eğer yapabilirsek, hepimiz arkamıza yaslanıp gülebiliriz

Arkamıza yaslanabileceğiz,az kaldı.

Mertcan Tekin

14

Page 16: Radar Dergi (Sayı 2)

DALGALAR

dünyanın her yerine yayılmış, dağılmış halde olan imajların şu anda tek bir yerden görülebiliyor olması, imajlara ulaşmanın insanlık tarihi boyunca en kolay hale geldiği bu dönemin içinde, insanları etkilemek, dengeyi sağlamak ya da bozmak için verilen mücadeleler, imajların savaşını başlat-mıştı. sesin, insan bedenine ve zihnine etkisinin kuvveti fark edildiğinde, seslerin savaşı da başlamış oldu. ama yine de, bir ağacın insan müdahalesi olmadan devrilirken çıkardığı sesi, bir trompetin ya da bir bendirin sesiyle uyum içinde olacak şekilde yan yana getirmeyi becerebiliy-oruz. bir ağacın kendi sesine, o ağaçtan yapılmış bir enstrümanla; yani onun sesine, onun bir parçasının sesiyle karşılık verebiliyoruz. bir ağaçla aynı dili konuşuyoruz ama bir insanla başka.

uyum içinde yan yana gelen sesler diller ve hikayeler yaratıyor. trompet çalan bir baba-oğul, ud çalan üç kardeş ve saz çalan bir adam birleştirebiliyor bu dünyada dillerini. yaşanılan her türlü felaketi ya da büyük mutlulukları, insanın kendisine derin iç-dalışlarını, savaşları ve barışları ve sonsuz olan görüntüler dünyasını yalnızca sesi kullanarak aktarabilmiş, bunu yap-arak doğru ya da yanlış cevaplar yerine yalnızca bakışlar göstermiş insanların takipçisi haline geli-yoruz.

onların sesinden etkileniyoruz ve onların hikayelerini birleştirerek insanları etkileme fırsatı yaratıyoruz. insan, kendi seçtiği müzikleri dinletebildiği bir ortamda kendi hikayeleri gibi sahiplendiği bu hikayeleri aktarabildiği için büyük bir mutluluk duyar. çünkü göstermek ve gösterdiklerimizle etkilemek için yaşıyoruz. bir de hissettirebilmek, meselesi...

kendi görüntüler dünyamızın içinde müziğin inşa ettiği manzaralara bağlı kalarak, sınırsız hayal gücümüz ve akışlar oluşturabilme yetimiz sayesinde sonsuz sayıda hikaye üretebiliyoruz. bunun yanında, bir başka sanat eserinin oluştur-duğu manzaranın içine müzikler de yerleştire-biliyoruz. manzaralar arasında bağlar kurmaya başlamak, manzaraları birleştirmek, köprüle-rden geçmek ve köprüler yapmaya başlamak, muzdarip olunan eylemsizlik hastalığından kur-tulabilmek için güzel bir yolmuş gibi gözüküyor. tüm bunların yanında, tekrar çok ince bir kelimeyi devreye sokmanın gerekliliği doğuyor: denge... (belki bir muhabbette/üretimde...)

RADAR

15

Doğukan İçil

Page 17: Radar Dergi (Sayı 2)

bu manzaraların içinde sorular sorarak, düşünerek ve sorgulayarak yalnızlaşıyoruz: yaşadıkları dönemlerde en güzel bakışları fırlatmış insanların, dünyanın ve insanın ileride var olacağı konumu, şimdiden görüntüler dünyasında yaratabilmeyi başarmış olmaktan ve bunu anlatamıyor olmaktan dolayı içine sürüklendikleri yalnızlık.

sonrası insanın kendisinden şüpheye düşmesi ve ağlama krizleri... sonrası insanın kendisin-den şüpheye düşmesinin ve ağlama krizlerinin olduğunun, fakat olmaması için yapılabilece-klerin fark edilmesi: hepimiz bir şeyler görüyor ve gösteriyoruz. sorular soruyor ve cevap-lıyoruz. fakat... doğru cevaplar ya da yanlış cev-aplar yok, yalnızca bakışlar ve tercihler var.

RADAR

16

Page 18: Radar Dergi (Sayı 2)

Pink Floyd grubunun kurucusu Syd Barret grubun lideridir. Şarkıların söz ve bestelerinin nered-eyse tamamını o yapmaktadır. Ama kendisi uyuşturucu bağımlısıdır. Grup üyelerinin uzun tartışmaları sonucunda Syd Barret'in gruba daha fazla katkı sağlayamayacağı düşünülür ve gruptan atılır. Grup yeni albümleriyle dünyada tanınır hale gelir. Fakat grubun gitarist/solisti David Gilmour ve baterist Richard Wright gruptan ayrılan ve üzerinden yıllar geçen Syd Barret'i hala unutamamıştır. Grup üyeleri ondan ne bir haber, ne bir mektup almıştır… David Gilmour yeni albümünde ona bir şarkı yapmayı hayal eder.Bu şarkıya inanılmaz özen gösterir. Ve grubun albüm kayıtları başlar. Wish you were here şarkısının kayıdını yapmak biraz zor olur onlar için,her birinin Syd'le olan anıları hatırlanır. Tam kayıttayken stüdyonun kapısından içeri birisi girer. Kimse önce tanıyamaz ama bu Syd Barret'in ta kendisidir. Değişmiştir, uyuşturucuyu bırakmıştır. Ve içeri girer girmez ''Nerede kalmıştık ? '' der. Kimse gözyaşlarını tutamaz o an…

Ona şarkıyı dinletirler, beğenmez. Ve Syd, gruba geri dönmemeye karar verir. Ortadan kaybolur. Wish you were here albümü 1975'te çıkar. Ve Syd Barret 7 Temmuz 2006’e kadar sadece Pink Floyd grubuna değil, hiçbir televizyona, gazeteciye gözükmez. 7 Temmuz 2006'da ölür kendisi. Geriye onun için ağlayan insanları bırakır.

ŞARKIHİKAYELERİ

PİNK FLOYD - WISH YOU WERE HERE

RADAR

REM - LET ME IN

17

Page 19: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR

EAGLES - HOTEL CALIFORNIAAmerika'da bir adam Hotel California'ya tatil yapmaya gider. Ve o tatilde bir kadınla tanışır. Kadınla birbirlerine aşık olurlar ilk görüşte. Kendileri bile buna inanamayacak duruma gelirler. Geçen kısa tatil sonunda bu yaşananlar bir hayalmiş gibi düşünür ikiside. Ve birbirleri için bir heves olur olmadıklarını tek şekilde anlayabileceklerini düşünürler. Seneye yine bu otelde,tanıştığımız günü birbirimizi bekleyelim derler birbirlerine. Üzerinden bir sene geçer,adam kadını hala unut-mamıştır.Ve o günü sabırsızlıkla beklemiştir. O gün geldiğinde adam atlar uçağa gider otel'e. Buluşacakları gündür o gün, fakat bir kargaşa vardır otelin o tarafta. Büyük bir kargaşa. Bir önceki gece otelde yangın çıkmıştır, ve onlarca kişi ölmüştür. Adam önce sevinir bu yangının bir gece önce çıktığına.Kadınında,kendisininde zarar görmemesine mutlu olur. Sonra ölenlerin listesine baktığında yaşar gerçek trajediyi. Kadın ölmüştür o yangında. Adam anlam veremez buna,kadının neden bir gece önce gittiğini anlayamaz. Sonra adam kadının arkadaşlarına kadar araştırır ve öğre-nir ki kadın bir gün önce oraya gidip adama sürprizler yapmayı planlamıştır. Adam en sevdiği grup olan Eagles'e bir mektup yollayarak hikaye anlatır ve bir görüşme talep eder. Onun için bir şarkı yapmanızı istiyorum der ve bu şarkıyı yaparlar.

Şarkı,Kurt cobain'e ithaf edilmiştir. Tam bir Rem hayranı olan Cobain için Michael Stipe bir röportajın-da, şarkının onun adına yapıldığını ve onun hakkın-da olduğunu ileri sürmüş, şarkıda geçen birçok özel kelimenin, ona ait olduğunu belirtmiştir. Örneğin "�sherman" kelimesi. Kurt, balık burcu olduğundan ve bu konuda ciddi saplantılı olduğundan bu kelime kullanılmıştır. "gathering up the loved ones" kısmı ölümünü, kullandığı haplara bağlamaktadır. Ve en etkileyici olanı, "let me in" kısmında ise Michael açık açık Cobain'e, bırak sana yardım edeyim demekte-dir.Bırak yakınında, yanında olayım. Henüz ölmeden önce Michael, bir çok kere Cobain'in yanına gidip yardım etmeye çalışmıştır….

REM - LET ME IN

18

Page 20: Radar Dergi (Sayı 2)

Son Feci Bisiklet – Uzaydan Geldiğine Göre Yorgun Olmalısın.Halimden Konan Anlar – Sergüzeşt-i KadıköyYüzyüzeyken Konuşuruz – Gel Demedim kiYok Öyle Kararlı Şeyler -Nefret SöylemiKramp – Kanatlarım OlsaKesmeşeker – Tek Kişiyim Ben HalaTamburada – AtinaElif Çağlar – JamaicaPinhani – Kendime ZararımAsfalt Dünya – ZamanSakin – Laleler BeyazBüyük Ev Ablukada – Bir Hıçkırık GibiBeyaz Önlük - Son Defa Sarıl BanaYasemin Mori – UsturaAnima – Yağmurla Gelen

Nym - Et MoiKendra Morris – Shine on you Crazy DiamondDavid Gilmour – Raise My RentAxel Rudi Pell – HallelujahColonel Bagshot - Lord High Human BeingMadrugada - The Kids Are On High StreetQueens Of The Stone Age - Make It Wit ChuOlenka and Autumn Lovers – GoEgypt - Valley of the kingsKasabian – Thick as ThievesMumford and sons - White blank pageMy Morning Jacket – DondanteRadiohead - True Love WaitsStoned Jesus - I'm The MountainWoody Guthrie - This Land is Your Land

TÜRKÇE YABANCI

Tamburada - AtinaArmand amar - Achko + ChimeresNicolas jaar - AnglesIan garbarek - Rites

DOĞUKAN İÇİL

RADAR

19

Page 21: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR

REVOLVER

2006 senesinin Eylül ayında Ambroise Willau-me (vokal, gitar piyano), Christophe Musset (vokal, gitar), Jérémie Arcache (çello, vokal) ve nadiren görünen Maxime Garoute (ritm, davul) ile Paris’te kurulan Revolver, daha çok pop-rock grubu olarak bilinse de Amerikan folk ve blues havası da taşıyor. Şarkıların sözleri genelde Christophe ve Ambraus tarafından yazılıyor.

Grup, 2007’de Delabel/EMI tarafından keşfedildi, ve 2008 başlarında ilk EP albümleri olan Pop De Chambre’ı çıkardılar. 2009 Haz-iranında da ilk LP albümleri olan Music For a While çıktı. Aynı senede turneye çıkarak Fransa, Almanya ve İsviçre’de konserler ver-diler. Gösterilerine perküsyon ve elektro gitar ekleyerek devam ettiler.

Şarkıları İngilizce olmasına rağmen Fransız Müzik Ödülleri’nde (Les Victoires de la Mu-sique) “En İyi İlk Albüm” ve “En İyi Canlı Sahne Performansı” ödüllerine aday gösterildiler.

Grup, the Beatles, Elliott Smith, Neil Young, Radiohead, Simon & Garfunkel, The Kinks ve nicelerinden ilham aldığı için İngilizce şarkı söylemeyi tercih etti. Bunun yanında pop müzikte İngilizce şarkı yazmak, Fransızca şarkı yazmaktan kolay gelmiştir.

Jérémie hayatı boyunca neredeyse hiç popüler müzik dinlememiştir. Onu müzisyen olmaya iten şey Mozart’tır. Christophe ve Ambroise onu 2008’de Bercy’deki Radio-head konserine götürmüş ve tam anlamıyla yeni bir türü keşfetmesine önayak olmuşlardır. Bunun yanında Christophe, hayatında hiç klasik müzik dinlemediğini itiraf etmiş, ve grup kurulduktan sonra Bach ile klasik müziği tanımaya başlamıştır

Onların müziği, Rönesans ve Barok dönemi tadı yanınta The Beatles’tan Bach’a, Benja-min Britten’dan Elliot Smith’e, popüler müzikten klasik müziğe köprü kurmuştur.

Fihrist

20

Page 22: Radar Dergi (Sayı 2)

Hayaller için, gerçekleşmesi gereken planlar için hep bekledik. Süresiz bir beklemeydi bu. Kaç gün, kaç ay, kaç yıl sonu olmayan belirsiz-lik, sonu gelmek bilmeyen bir ‘’sabırlı ol’’ vazi-yeti. Bu “sabırlı ol” zamanlarında dünya bize dar geldi, duvarlar üstümüze üstümüze geldi. Kaçacak yer aradık, fare gibi duvarların dibine sindik, küçüldük, küçüldük ve en sonunda aynada kendi yüzümüze bakacak cesareti bulamaz bir hal aldık.

Bazıları savaştı… Savaştıkları şey neydi bilmeden savaştı. Belki düzene karşı savaştı, belki insanlara karşı savaştı ya da savaştığı Tanrı’nın ta kendisiydi. Dar ağacı gibi bir inançtı bu. Öylesine basit ve ha�f, öylesine ağır ve yıkıcı.

Dünyada herkes kendisine bekleme odaları seçti. Benim bekleme odam vapurlar oldu. Sonsuz iki maviliğin arasında kendimi uçacak cinsten özgür hissettim. Vapurların kıçları mabedim oldu. Kendim gibi yunusları görme umudu ile yanıp tutuşan, martıları kendine aile bilen insanları gördüm, vapurumu daha da çok sevdim.

Mark Lanegan ile samimiyetimiz de bu vapur kıçlarındaki zamanlarımda daha da artmaya başladı. Önce tatlı bir �ört dönemimiz oldu, ardından telefonların ardı kesilmez oldu, baktık devamlı konuşur olmuşuz. Yediğimiz, içtiğimiz her şeyi birbirimize haber veriyoruz. Git gide bağlandık ama nasıl bağlanmak. Belli, tutkulu bir aşk yaşayacağız ama hadi hayırlısı. Sonra o bari-ton sesi ile beni kendine aşık etti ve resmen ilişkimiz başladı. Tatlı tatlı sevişmelerimiz oldu, adeta ben bir puzzledım o da benim eksik tek parçamdı ve böylece tüm boşluklarım kapanmış oldu.

İnsan kendini birşeylerle özleştirmeye bayılır. Sanırım bunun nedeni kendimizi tam olarak ifade edemeyişimizden kaynaklanıyor. Bu durumda “hayatımın kitabı”, “hayatımın �lmi”, “hayatımın vs.” dediğimiz kurtarıcılar seçiyoruz. Çoğu kişinin kendine yakın bulduğu bir şarkı olmuştur. Kimlik gibi bütünleşmiştir o şarkı ile. Benim için ise durum biraz farklı. Mark’ın ağzın-dan çıkan, sesinin temas ettiği her şey vücudu-mu adeta ikinci bir deri gibi sardı ve tam bam telime dokundu. Artık onun ağzından çıkan her doğru benim doğrum, her yanlış yanlışım, her günah günahım olmuştu.

Meltem Yılmaz

RADAR

Koca bir kaos:Mark Lanegan

21

Page 23: Radar Dergi (Sayı 2)

Mark Lanegan’ın yaptığı şey unutulmuşları tek tek suyun üstüne çıkarmaktı. Unutmak zaten gitgide dizlerimize kadar battığımız bir kavram olup çıkıverdi. Hafızamız ise sanki unutmaya programlanmış gibi. Lanegan, şarkılarda zamanın tüm çürümüşlüğünü tüm iniş çıkışlarıyla ortaya seriyor. Farklı bir dünya düşünün. Çok farklı, dehşetliğinden, çürümüşlüğünden kaçmak için rüyada olmayı isteyeceğimiz, sürekli pamuk ipliğine bağlı old-uğumuz bir dünya. Aslında şu anki dünyamızdan pek fark yok sanki ama işte Lanegan’ın bu dünyasında pembe gözlüklere yer yok, her şey çok çıplak. Yumuşak ve şefkatli bir insan dokunuşuna özlem duyuyoruyoruz ve tüm bu çıplaklığa rağmen Mark bizi yumuşak dokunuşundan mahrum etmiyor... Ona göre dünya, çürümenin son zamanlarını yaşıyor ve eninde sonunda yok olacak. Şarkılarının çoğunda bu yok oluştan bahsediliyor.

Mark Lanegan’ın insanı parçalayan sesi, elektronik tınılar ve gitar dokunuşlarıyla adeta “nasıl geldik”, “ne olduk” ve” nasıl gidiyoruz”, onu anlatıyor... Soğuk ve sarsıcı. Tam da bize göre...

RADAR

22

Page 24: Radar Dergi (Sayı 2)

RADAR