rÜya tecrÜbes n n ps koloj k ve d n temeller
TRANSCRIPT
T.C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ BÖLÜMÜ
DİN PSİKOLOJİSİ ANABİLİM DALI
RÜYA TECRÜBESİNİN PSİKOLOJİK VE DİNİ
TEMELLERİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
BÜLENT AKOT
ANKARA-2005
T.C ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ BÖLÜMÜ DİN PSİKOLOJİSİ ANABİLİM DALI
RÜYA TECRÜBESİNİN PSİKOLOJİK VE DİNİ
TEMELLERİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
BÜLENT AKOT
Tez Danışmanı Yard.Doç.Dr.Öznur ÖZDOĞAN
ANKARA-2005
GİRİŞ: I. Araştırmanın Konusu ve Önemi: Araştırmanın konusu, insanlığın başlangıcından beri merak uyandırmış
ve hala üzerinde tartışılmakta olan rüya tecrübesinin psikolojik ve dini temellerinin
ne olduğunun ortaya konulmasıdır. İlahiyat sahası içerisinde tefsir, hadis, felsefe,
tasavvuf, edebiyat gibi alanlarda çeşitli yüksek lisans ve doktora seviyesinde rüya ve
tabiri ile ilgili çalışmalar yapılmıştır. Ancak şu ana kadar Din Psikolojisi alanında
rüya konusunu psikolojinin verilerini de dikkate alarak hiçbir yüksek lisans ya da
doktora seviyesinde çalışılmamıştır.
Rüya gibi her insanın doğumundan ölümüne dek her gün içinde
bulunduğu ve ruhsal yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olan bir olayı, psikologların
çalışmalarını göz ardı edip, yalnızca dini verileri esas alarak araştırmak alanımız
açısından bizce yeterli değildir. Biz biliyoruz ki, Din Psikolojisi çalışmalarında
modern psikoloji çalışmalarından faydalanmak alanımızın gereklerinden ve
avantajlarındandır. Bundan dolayı, şu ana kadar alanımızda ve ilahiyat alanında hiç
kimsenin göz önünde bulundurmadığı ve esas almadığı kadar modern psikoloji
sahasında rüya ile ilgili yapılan çalışmalar tezimize kaynaklık etmiştir.
Rüya tecrübesi, bir çok ilim dalını ilgilendirecek kadar derin bir konu
olması nedeniyle üzerinde her dinde, her inançta birçok şey söylenmiş ve yazılmıştır.
Yahudi, Hristiyan, Müslüman birçok düşünür ve Arap, Yunan, Türk, Çin, Kızılderili
birçok millet, rüya konusunda çeşitli fikirler ortaya atmışlardır. Rüyaları, ilahi
kaynaklı kabul edenlerin yanında bir çok filozof gibi yalnızca beşeri kaynaklı bir
olay olarak görenler de olmuştur. Üzerinde bu kadar millet ve dine mensup sayısız
kişinin konuştuğu bir meseleyi, yüksek lisans seviyesinde tüm yönleriyle ele almak
hak vereceğiniz üzere mümkün değildir. Bu sebeple araştırmada yalnızca modern
psikoloji alanında Psikanalizin kurucusu Freud merkezde olmak üzere psikolojinin
bakış açısından faydalanmak suretiyle Psikoloji ve Din’in rüya konusundaki
fikirlerini sentezlediğinden aynı konunun geliştirilmesi adına yapılacak çalışmalara
katkısı olacağından önem arz etmektedir.
II. Araştırmanın Amacı:
Araştırmanı temel amacı, rüya tecrübesinin Psikolojik ve dini temellerini
ortaya koymaktır. Şu ana dek ilahiyat sahası içinde Psikoloji Biliminin verilerini
dikkate almadan yalnızca Kur’an ve hadisler temel alınıp İslami kaynaklar merkezde
tutularak rüya ile ilgili çeşitli tezler hazırlandı. Özellikle de Din Psikolojisi alanında
rüya konusu, psikolojik ve dini bakış açısıyla hiç araştırılma konusu yapılmadığından
böyle bir araştırmanın yapılması gerekliliğine inandık. Din psikolojisi alanında
çalışılmasından dolayı, rüya tecrübesinin psikoloji boyutuna ağırlık vererek tefsir ve
hadis boyutlarına sadece ana hatlarıyla insanın dini yaşayışı üzerindeki etkileri
açısından değinilmeye çalışıldı. Tefsir ve hadis ile ilgili olarak konunun
dağılmamasını sağlamak adına derinlemesine incelenemedi.
Doğumdan ölüme dek her gece insanla birlikte ve insanın ruhsal
yaşantısının bir aynası konumunda olan rüya tecrübesinin ne olduğunun bilinebilmesi
gerekir. İnsanların gerek beşeri gerekse dini hayatlarındaki davranışları tüm
yönleriyle tahlil ederek haklarında bir karara varmak için rüyaların psikolojik ve dini
temellerinin nerelerden beslendiğinin bilinmesine çalışma yardımcı olacaktır. Bu
tezi hazırlarken öncelikli amaç, rüyanın ne olduğunu ve tarihi gelişimini inceledikten
sonra, psikolojinin rüya hakkında neler söylediğini rüya ve rüya tabirine yükledikleri
anlamları, anlamaya gayret göstererek insanın ruhsal yapısındaki etkilerini
öğrenmektir. Sonrasında psikolojinin rüya hakkında söyledikleri ile dinin rüya
hakkındaki söylediklerini bir araya toplayarak insan üzerindeki etkilerini ortaya
çıkarmaya çalışmaktır. Rüya konusunu modern psikolojide ayrıntılı biçimde ilk kez,
Psikanaliz ekolünün kurucusu olan Sigmund Freud incelediği için psikoloji adına
incelemeye onunla başlandı. Sonra onun dışındaki psikologların görüşlerine de yer
verildi. Buradaki amaç, Freud’un rüya kuramının haklı ve haksız taraflarının ne
olduğunu tüm yönleriyle ortaya çıkarmaktı. Sonrasında rüyanın dini temellerini,
Kur’an ve hadislere göre incelenmesinin nedeni, İslami bakış açısını ana hatlarıyla da
olsa ancak bu şekilde yansıtılabileceğiydi. Neticede bu çalışmadaki amaç, rüyanın
psikolojik ve dini temellerinin açıklığa kavuşturulmasıdır.
III. Araştırmanın Metodu:
Araştırma, sosyal bilimlerden İlahiyat Din Psikolojisi alanında
olduğu için öncelikle Psikoloji ilminin verilerini dikkate almak kaydıyla tefsir, hadis,
tasavvuf, İslam hukuku kaynakları esas alınmıştır. Araştırmamızda kullanılan
bilgiler, büyük ölçüde kütüphane araştırma metodu olmak üzere içerik analizi gibi
metotlarla elde edilmiştir.
Daha önce de belirtildiği gibi, rüya konusu Tefsir, Hadis, İslam
Hukuku, Kelam, Tasavvuf, Felsefe gibi İlahiyat alanı içindeki ilimler ile Tıp,
Psikoloji, gibi uzmanlık isteyen birçok ilim dalını ilgilendiren geniş bir konudur. Bu
ilimlerin rüyaya bakışlarını incelemek için bunların kaynaklarına inebilmenin
yanında bahsedilen ilimlerde uzmanlaşmaya da ihtiyaç vardır.Modern Psikoloji
kaynakları ile genel olarak tefsir ve hadis kaynakları ile araştırmanın sınırlanması
gereği duyuldu.
Konuyu incelemeye başlarken ilk olarak rüya ve rüya tabirinin ne
olduğu açıklanmaya çalışıldı. Bunu yaparken hem İslam kaynakları hem de batı
kaynakları kullanıldı. İkinci olarak, Modern Psikoloji açısından rüyanın temellerini
Psikanaliz’ in kurucusu, Sigmund Freud’un rüya kuramı geniş şekilde incelenecek.
Ona karşı olan görüşleri ve görüş sahibi psikologlar da incelenmeye çalışılacak. Bu
inceleme, psikologlar ve psikologlar hakkında yazılıp Türkçe’ye tercüme edilen
eserlerle yapılacak. Sonrasında ayet ve hadisleri ana hatlarıyla müfessir ve
muhaddislerin eserlerinden öğrenerek rüyanın psikolojik ve dini temelleri
neticelendirilecektir.
SONUÇ
İnsanlığın başlangıcından beri, ruhsal hayatın değişmeyen bir tecrübesi
olan rüya tecrübesi, her zaman insanoğlunun hem ilgisini çekmiş hem de yaşamına
çeşitli şekillerde etki etmiştir. Rüya tecrübesinin ne olduğu ve insan davranışlarına
anlam verirken rüyaların ne gibi fonksiyon taşıdığı ile ilgili olarak bir çok ilim dalı
çalışmalar yapmıştır. Ancak ilim dalları içinde en fazla rüya meselesi ile ilgilenenler
Psikoloji ve İlahiyat bilimleri olmuştur. Oluşum ve içeriği açısından tümüyle soyut
bir olay olduğu ve ruhsal nitelik taşıdığı için bu iki bilim dalında rüya tecrübesi daha
çok inceleme alanı bulmuştur.
Din Psikolojisinde rüya tecrübesinin psikolojik ve dini temellerini ortaya
koyarken kısmen de olsa psikoloji ilmi ile ilahiyat ilminin rüya hakkındaki fikirleri
sentezlemeye çalışıldı. Çalışma boyunca bu doğrultuda hem rüyanın mahiyetini ve
tarihteki yerini, hem modern psikolojideki yerini, hem de dinimizin rüya ile ilgili
fikirlerini inceleyerek insan üzerindeki etkileri belirlenmeye çalışıldı. Şunu da
belirtmek gerekiyor ki, bu yüksek lisans çalışması, ileride doktora ve sonrası çalışma
planları içinde yalnızca küçük bir giriş mahiyetini taşımaktadır. Konu hakkında daha
detaylı ve tatmin edici çalışmalara öncü olacak mahiyettedir. Değerlendirirken bu
husus, göz önünde alınarak karar verilmelidir. Bu doğrultuda kısaca şu sonuçlara
varıldı.
1)Rüya, fizik kanunlarının dışında canlı, hareketli ses ve şekillerin karışımıdır. Bu
ses ve şekiller, hafızadan irade dışı bir uyarıcı etkisi ile şuura dökülmeye başlar.
Dolayısıyla rüya, hafızadaki şekil ve sesleri harekete geçiren bu uyandırıcı
organizmanın herhangi bir noktasındaki biyolojik değişikliktir. Rüya tecrübesi,
biyolojik özellikler içermesinin yanında şuur ile olan ilgisi nedeniyle ruhsal kaynaklı
bir tecrübedir. Rüyanın insanın psikolojik dengesinin devamlılığı açısından gerekli
olduğunu deneysel psikolojideki rüya mahrumiyeti ile ilgili yapılan çalışmalarla
açıkça anlaşılmaktadır. Rüyalar, uykunun devamını sağlamakta dolayısıyla
dinlenmemize yardım etmekte, hem de insanoğlunun bilinçaltında varolan çoğu
zaman kendisinin bile fark edemediği düşüncelere ayna tutmaktadır. Bunların dışında
rüyaların fiziksel alemle, metafiziksel alem arasında bir araç olduğuna da
inanılmıştır. İşin burasında rüya tabiri olayının nasıl olması gerektiği ile ilgili
çalışmalar başlamaktadır. Özellikle doğudaki topluluklar ve dinlerde rüya tabirine
çokça yer verilmiştir. Rüyanın okunmamış bir mektup olduğu fikriyle bir çok insan
rüya tabiri ile ilgili çalışmalarda bulunmuştur. Her topluluğun kendi inançlarına,
kültürüne ve alışkanlıklarına göre rüyalar tabir edilmiştir. Daha çok ilahi kaynaklarla
ilişkilendirilen rüya tecrübesi, özellikle Hint, Çin ve Yunan gibi toplumlarında ruhsal
kökenli, tabiat üstü varlıklarla insan arasında birer araçtırlar. Rüya ile en çok,
kahinler, büyücüler, filozoflar ve din adamları uğraşmışlardır. Rüya tabir uzmanları
da zamanla ortaya çıkmıştır. Üç büyük dinde de rüyalara büyük önem verilmiş.
2) Doğuda ilahi dinler ekseninde yapılan rüya ve rüya tabiri çalışmalarından sonra
19.y.y.’da modern psikolojinin de doğuşuyla beraber 20.y.y.’ın başında özellikle
Sigmund Freud’un rüya ile ilgili geniş kapsamlı çalışmalarıyla beraber psikoloji
alanında rüya konusu inceleme alanı bulmuştur. Freud, rüyaları, tümüyle materyalist
bakış açısıyla incelemiştir. Başkalarının dediği gibi ilahi kaynaklı olmadığını sadece
arzu tatmininden ibaret bilinçaltındaki düşüncelerin serbest olarak yüzeye çıktığı,
insanların bu yolla ruhsal ve fiziksel olarak rahatlayıp tatmine ulaştığı bir olay olarak
görmektedir. Tezin ikinci bölümünde anlattığımız gibi onun bu tezi, kısmen kabul
görmüştür. Jung, Adler ve Fromm tarafından eleştirilmiştir. Bazı rüyaların arzu
tatminini sağladığı kabul edilebilir, özellikle fiziksel ihtiyaçlarla ilgili olan yeme,
içme, cinsellik, korku, cesaret gibi. Ancak bütün rüyaları, bunlardan ibaret görmek,
yanlıştır.“Freud’un rüyaların çoğu kez arzularımızın sembolik tatminlerle
giderilmesine yaradığını bulması çok önemliydi. Ama bunun bütün rüyalar için
geçerli olduğu iddiası, onun bu büyük buluşunu sınırlamıştır. Rüyalar, isteklerin
tatmini biçiminde, korkuların dile gelmesi olarak da belirebilirler. Ama bunlardan da
önemlisi, rüyaların bazı zamanlarda kendimiz ve başkaları hakkındaki anlayışımızı
ortaya koymalarıdır. Neticede rüyalar, yalnızca akıl dışı arzularımızı dile getirmezler.
Çoğu kez rüya, insanların kendileri ve çevreleri hakkında farkına varamadıkları
görüşlerini, inançlarının bir belirmesidir. ve rüya yorumunda en önemli nokta, bu iki
durumu birbirinden ayırabilmektir.”434 Jung’ a göre Freud’un kusuru, her şeyi,
434 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.146
Oedipus kompleksi etrafında görmesi ve ana unsur olarak, cinsiyet hislerini çok
kullanması idi. Jung da başka aşırı bir fikirle bunu düzeltmeye çalışıyordu. Jung,
rüyaların arkasındaki motifin, dini duygular olduğunu iddia ediyordu. Yani bir insan
rüyada kendine ait değildir. Toplumun ilkel tecrübelerinin esiridir.435 diyerek Freud
ile aralarındaki farklı fikirleri dile getiriyor. Fromm’a göre Freud, rüyaları,
uykumuz sırasında oluşan akıldışı ruhsal faaliyetler olarak tanımlar. O, rüyaları,
yalnızca kişiliğimizin akıldışı bölümü ile ilgili görür. Ama Fromm’un görüşleri, bu
tanım ve kuram ile çatışmaktadır. Fromm’a göre rüyalar, ruhumuzun hem en alt
düzeydeki akıldışı özelliklerini ama aynı anda da en yüce ve değerli yönlerini
gösterebilirler. Adler de Freud’un kuramına karşı çıkmaktadır. Bireyin içinde
bulunduğu çevresel şartların hem normal yaşamına hem de rüyalarına yön verdiğini
düşünmektedir.
3) Son olarak rüya tecrübesinin dinimizdeki temellerini Kur’an-ı Kerimdeki Hz.
İbrahim(a.s.), Hz Yusuf (a.s.) ve Hz. Muhammed (s.a.v.) ile ilgili olan ayetlerde
açıkça rüyanın ne ifade ettiği ve sonrasında rüya vahiy ilişkisinde rüya vasıtasıyla
vahyin gelmediğini yalnızca sünnete kaynaklık ettiği; Kur’an’da rüya anlamında
kullanılan diğer kelimeler de görüldü. Hadislerde rüyanın temellerini izah ederken
peygamber efendimizin şu hadisinin temel başlangıç olduğu sonucuna varıldı. “Rüya
üç kısımdır: Biri salih rüya olup Allah’tan müjdedir. Diğeri, şeytanın verdiği
hüzündür. Üçüncüsü, kişinin kendi kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz
hoşlanmadığı bir şey, görürse hemen kalkıp namaz kılmalı. O’nu kimseye
söylememelidir.”436 Yani hem peygamber efendimiz hem de onun izini takip eden
alimlerimiz rüyaları bu hadiste kısaca özetlendiği biçimde algılamışlardır. Kimisini
tecrübeyle denenmek üzere metafiziksel alemden yol gösterici, ilahi kaynaklı kabul
etmişler. Kimisini korkutucu, şeytani günahların mahsulü olarak kabul etmişler.
Kimisini ise, psikologların bahsettiği üzere nefsin arzuları olarak kabul etmişlerdir.
“İslam alimleri, tabir ilmini, din, ahlak ve tıp ilimleri kadar üstün ve şerefli kabul
edilmekle birlikte ilham gibi peygamberlerin gördüğü ve tabir ettiği rüyaların
dışındaki bütün rüya ve tabirleri kesin ilim sayılmamaktadır. Yani bu ilimle bir
435Türek,İbrahim,a.g.e.,s.32 436 Müslim,Rüya,42,h.no:2263
İslami hüküm ispat ile nakzedilemez, onunla amel edilemez. Bilhassa şeriat ehli
İslam alimleri, amel etme derecesinde rüya ve rüya ilmine verilen öneme
karşıdırlar.”437 Sonuçta rüyalar, hükme kaynaklık teşkil edemezler. Ayrıca
rüyalardan şeriata aykırı hükümler çıkarmak İslami esaslara aykırı görülmektedir.
Yanlış yapılan bir tabir insanları hatalara sürükleyebilir. Rüyaların hayatımızdaki
değeri ve önemi, sünnet vahyine kaynaklık etmektir. Sadık rüyalar vasıtasıyla da
günlük hayatımızda karşılaştığımız problemleri çözerken aklın rehberliğinde insanın
metafiziksel yönü olan kalbinin, hissiyatının yardımıyla insanı huzura erdirmektir.
Rüyalarda olmaz diye bir şey yoktur, olabilirlikler hakimdir. Günlük hayatımızda
yaşayamadığımız birçok deneyimi rüyada yaşayabiliriz. Bu, hem bizim hayatımıza
katkıda bulunur, hem de başkalarını daha iyi anlamamıza ve empati geliştirmemize
yardımcı olur. Rüyadaki sınırsızlıklar, bizim bilincimizi genişletir farkındalığımızı
artırır. Aslında rüyalarda da biz yaşamaya devam ederiz .
Sonuçta rüya tecrübesi, içinde barındırdığı psikolojik ve dini
özelliklerinden dolayı, Din Psikolojisi alanında çalışacak herkese çok önemli katkılar
sağlayacak. Konunun derinliği ve birçok ilim dalını ilgilendiren özelliği ile de
İlahiyat sahasına vakıf olabilme adına faydaları olacaktır.
437 Havva, Said; a.g.e.,s.311-314
II. BÖLÜM:
ÇAĞDAŞ PSİKOLOGLARDA RÜYANIN TEMELLERİ
I. BÖLÜM:
RÜYA VE RÜYA TABİRİ
5
1) RÜYA KELİMESİNİN SÖZLÜK ANLAMI
Bu bölüme başlarken öncelikli olarak rüya kelimesinin dilbilgisel
incelemesiyle başlamak istiyoruz. Rüya kelimesi bilindiği üzere Arapça bir
kelimedir. “Rüya, “Ra-E-Ye” fiil kökünden “Fa’la” kalıbında bir mastar olup uykuda
bir şeyi görmek demektir. İsim olarak da uykuda görülen şey manasına gelir.”1
“Bazen hemze hafifleyip vavlı olarak “Ru’ya” şeklinde de okunur.”2 Bazen de
hemze “Ya” harfine çevrilerek “Ruya” şeklinde ra harfinin esresi veya ötresi ile
okunur.3 Bu kelimedeki “elif” te’nis elifidir. Kelime gayri munsarıftır.4
Rüya kelimesi tenvinsiz olarak okunur. Çoğulu “Ruen” şeklinde
tenvinlidir. “RA-A” örneğinde olduğu gibi 5 bu kelimenin çoğulu olmaz diyenler de
vardır.6 Rüya kelimesi masdar olarak görmek manasına gelen “Er-Rü’yet”
kelimesiyle eş anlamlıdır. Fakat “Er-Ru’ye”, uyanıklıkta, “Er-Ru’ya”
uykuda görmek manasında kullanılır. Bu iki kelime arsındaki fark; nesep bakımından
yakınlık, akrabalık manasına gelen El-Kurba” mastarı ile ibadet vs. ile elde edilen
yakınlık manasına gelen “ El-Kurbetu” mastarında olduğu gibi dişilik alameti olan
“Te” ile “Ya” harflerindedir.7
Rüya kelimesi,çeşitli sözlük ve eserlerde birbirine yakın anlamlarda
açıklanmaktadır,Şöyle ki;
Rüya, bir kimsenin uyku sırasında zihninden geçen hayal dizisine,8
kişinin uyku halinde gördüğü şeye ve uykuda bir şey görmesi işine denir.9 Başka bir
ifade ile ruhani bir şey olup uykuda iken insani olan ruhun, manalar alemine dalması
sonunda ğaibten kendisine akseden varlıkların şekil ve suretini bir anda görmesinden
1 İbni Manzur,Ebu’l Fadl Cemalu’d-Din Muhammed b.Mükrim El-Afrıki , Lisanu’l –Arab, C.XIV,s.297 2 Halil b.Ahmed,Ebu Abdurrahman,Kitabu’l-Ayn,II.baskı,h.1410, C.VIII, s.307 3 Zemahşeri,Ebu’l- Kasım Carullah Mahmud,el- Keşşaf an Hakaiki’t Tenzil ve Uyumu’l- Ekavil fi Vucuhi’t Tevil,Beyrut,C.II,s.303 4 Ahmed Asım Efendi, el- Okyanusu’l- Basit fi Tercemeti’l- Kamusi’l-Muhit,İstanbul,h.1305,C.III, s.817 5 Cevheri,İsmail b. Hammad, es-Sıhah, II.baskı,Kahire,1982,C.VI,s.234 6 İbni Manzur, a.g.e.,C.XIV,s.297 7 Zemahşeri, a.g.e.,C.II,s.303 8 Tuğlacı, Pars,Okyanus Sözlüğü, Pars Yay.,İstanbul,1974,C.3,s.2442 9 Hatipoğlu,Haydar,Sünen-i İbn-i Mace Tercüme ve Şerhi,Kahraman Yay.,İstanbul,1982,C.10,s.89
6
ibarettir.10 Türk dili ve kültürünün temel kaynaklarından olan Divan-ı Lugat-ı Türk
ve Kudadgu Bilig gibi eserlerde bu kelime orijinali olan “tüş” şeklinde yer almıştır.11
“Düş, uyurken zihinde beliren olayların tümüdür.”12 Uyku sırasında oluşan, bilincin
ve iradenin denetiminden bütünüyle bağımsız bir biçimde oluşan ruhsal hayallerdir.13
2) RÜYA KELİMESİNİN TERİM ANLAMI
İnsanın cismi ve heykeli hem nuraniyeti, hem de karanlıkları kapsar.
Yani; hem hayal, hem masal alemini içine alır. Kalp ise; bunların hem mahzeni, hem
de menbaı olduğundan karanlık ve nuraniyeti ayırıcı bulunmakla bu aleme “alemi
şehadet derler. Bu ismin verilme sebebi, karanlık ve nuraniyeti görüp ayırmasından
dolayıdır. İşte, uyku halinde şahıs, zulmet ve nuraniyeti gördüğünden bu iki görüşte
zuhur eden hallerin hepsine birden rüya derler.14
Dilimizde rüya ile ilgili birçok kelime, deyim ve terim bulunmaktadır.
Rüya gibi, rüyalarına girmek, gözü açık rüya görmek, rüyada bile görememek,sadık
rüya, rüyasında görse hayra yormamak, tüş yürgüçü, tüş yörügi, ağır basma, düş
azmak,düş yormak,karabasan, kara düş, kara kaygılı rüya, kara kura, kara kura
basmak vs. Gençliğin baki olmadığını, hayata bel bağlamamak gerektiğini, zamanın
ve bu dünyanın gelip geçici olduğunu belirtirken kullanılan ifadelerin başında hep
“rüya gibi” ifadesi yer alır. Günlük ifadelerle kullanılan rüya kelimesi, genellikle
gelip geçiciliğin aldatıcılığın sembolü durumundadır.15 “İlk dönemlerde felsefeciler,
rüyayı bir mesaj olarak algılamışlardır.”16 Bir kısım tıpçılar da rüyayı iç yaşantıların
bir yanı, beynin kendisine has bir faaliyeti17 veya vücut organlarının bir kısmının
10 İbni Haldun,Mukaddime,MEB Yay:,(Çev: Zakir Kadiri Ugan) İstanbul,1996,C,I,s.251 11 Yüksel,Hasan Avni,Türk- İslam Tasavvuf Geleneğinde Rüya,Gazi Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi,Ankara,1990, s.1 12 Çankı, Mustafa Namık,Büyük Felsefe Lugati,Devlet Matbaası, İstanbul,1955,C.2,s.560 13 Cevizci,Ahmet,Felsefe Sözlüğü,Paradigma Yay.,İstanbul,2002,s.276 14 Abdulkadir Geylani,Atiyye-i Subhaniye,(Çev:Mehmet Arif),Uluçınar Yay.İstanbul, 1983, s.56 15 Yüksel, Hasan Avni; a.g.e. s:2,3 16 Ersevim,İsmail,Psikanalizin Temelleri Üzerine, Assos Yay., İstanbul, 2002,s.287 17 Kaya, Nusret,Psikoestetik, Sistem Yay.,İstanbul ,1999,s.8
7
çalışmaması sonucu yada ağır aksak çalışması sonucu, uyku bozukluğu sebebiyle
görülen şeyler18olarak kabul etmişlerdir.
Rüya ile ilgili olarak Kindi, felsefi risaleler adlı esrinde şöyle
söylemektedir. “Rüya, nefsin düşünceyi kullanıp, duyuyu kullanımından
kaldırmasıdır. Sonucu bakımından rüya, nefis duyuyu bırakıp düşünceye yöneldiği
için, düşünceye konu olan her şeklin tasarlama gücü sayesinde nefisteki
izlenimidir.”19 “Hz.İsa’dan yedi asır önce Asur kralı döneminde rüyalar,Tanrı
tarafından gönderilen mesajlar olarak benimsenmiştir.”20 “Mısır firavunları da
rüyaları tanrı ve tanrıçanın yol göstericisi olarak kabul etmişlerdir.”21
Çinlilere göre rüya, manevi ruhun bedenden çıkıp ölülerin ruhlarıyla
veya canlı ile haberleşip bu izlenimlerle dönmesidir. Hintliler rüyayı,gelecekten
haber veren mesajlar olarak kabul etmişler,kötü ve iyi ruhları tasnif ederek mesajları
anlamaya çalışmışlardır. Eski Yunanlı ve Romalılara göre rüya,Tanrılardan bir
mesajdır. Yahudilik ve Hristiyanlık’ta da rüyalara büyük önem verilmiş,
Allah(c.c)’tan iyi ve kötü anlamda gönderilen mesajlar olarak kabul etmişlerdir. Kötü
rüyalar uyarıcı özellik taşıyan rüyalar olarak açıklanmıştır.22 İslam Alimleri’nin rüya
hakkındaki görüşlerine ilerleyen bölümlerde yer vereceğiz.
18 Apaydın,Halil; “Rüya ve Foksiyonu”, 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Samsun,1997 ,S.9,s.267 19 Ebu Yusuf Yakub İbn İshak el-Kindi,(Çev:Mahmut Kaya),Felsefi Risaleler,İz Yay.,İstanbul 1994, s.142,143 20 Ersevim,İsmail,a.g.e.s:301 21 Dee,Nerys,Rüyaları Anlamak; (Çev:Nilüfer Kavalalı), İlhan Yay.,İstanbul;1997,s.36 22 Günay,Umay,Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay.,Ankara,1999,s.96-98
8
3) RÜYA VE UYKUNUN NASIL OLUŞTUĞU
Rüya, uykuda görülen şeylerdir. Uyku ise; insan hayatının ortalama üçte
birini kapsar. Uyku, biyolojik bir ihtiyaçtır. Genel olarak uykusuz kalan kişide
üçüncü günden sonra davranış bozuklukları görülür. Uyku ile ilgili net bilimsel
bulgular tam olarak elde edilememiş, ancak önemli neticelere ulaşılmıştır. Yatınca
beden daha sonra da zihin gevşer ve biz uyuruz. Uyuyunca kalp atışları ve nefes
yavaşlar kan basıncı ve vücut ısısı düşer.23 “Yüzyıllar boyu uykunun tek amacının
fiziksel olarak vücudu dinlendirmek olduğu varsayılmıştır. Şimdi ise, yapılan
araştırmalara göre; uykunun fiziksel ihtiyaçtan ziyade ruhsal dinlenmeye yönelik
olduğu kabul edilmektedir.”24 Araştırmalar rüyanın uykuyu koruduğu ve sağlıklı hale
getirdiğini ortaya çıkarmıştır.25
İslam dünyasının dışındaki topluluklarda uyku ve rüya hakkındaki
çalışmaların başlangıcı oldukça eskilere dayanmaktadır. “Bu, Epicirus’un M.Ö.44’te
yazdığı şiiri “De Reum Natura” dan Flourens’in 18. Yüzyılda ortaya koyduğu uyku
teorisine Kleitman ile Bremer’in 20.Yüzyıl teorilerine kadar yaklaşık 200 yıl kadar
sürmüştür. Rüyaların gece boyunca duygulara ulaşan hareketlerden meydana
geldiğine inanan Demokritus ve Aristo zamanından Henri Bergson’a kadar (1914)
rüyaların uyuyan beyin üzerine çarpan dış uyaranlar sebebiyle meydana geldiği
görüşü benimsenmekteydi. Hipokrat’tan Platon ve Aristo’ya kadar uzanan görüşler
meseleyi daha çok psikolojik açıdan ele almaktaydı ki,19. Asra kadar rüya hakkında
söylenenler Metafizik ve metapsişik mahiyetten ileri gidememiştir.19.Asrın
sonlarında ortaya konan yeni görüşlerin bir kısmı psikolojik izahlara dayanırken
diğer bir kısmı da başta Rus fizyolojisti Pavlov’un hayvanlardaki denemelerini esas
alan fizyolojik olaylara dayanmaktaydı. 1815’de Maine de Bran’ın “Uyku,Rüyalar ve
Sembolizm Hakkında Yeni Mülahazalar” adlı eseri ile rüya hakkındaki izahlar yeni
bir ilmi boyut kazanmıştır. Buna göre Rüya muhayyilenin pasif bir şeklidir. Bunlar
organik kaynaklı rüyalardır. Ancak Maine de Bran, bu organik kaynaklı rüyalardan
başka duyguların ürünü olan Üç çeşit rüya kabul etmektedir. Bunlar,dokunmaya
23 Dee,Nerys,a.g.e.,s.17 24 Dee,Nerys,a.g.e.,s.17 25 Özbaydar,Sabri,Rüyaların Fonksiyonu, Baha Matbaası,İstanbul,1971,s.52
9
işitmeğe görmeğe koklamaya ve tatmaya ait rüyalardır. Uyumayı, dış dünyadan ilgiyi
kesmek olarak niteleyen Bergson’a göre, rüya hayallerinin şuurda yer almaları için
şuurun dış dünyadan ilgisini kesmesi, kendine dönmesi,hayal teşekküllerinin
kontrolsüz kalması,düzeltmelerle dizginlenmemesi gerekir. Bu takdirde dimağ ancak
ağırlaşmış bir faaliyet gösterir. Ruh ve vücut arasındaki objektif bağlantı çözülür ve
ameli faaliyet durur. Bergson’a göre rüya, realite hayatını yaşamak demek birtakım
gereksiz şeyleri atmak suretiyle faydalı olanlarını kullanmak ve bu şekilde bir seçme
yaparak adaptasyonlarda bulunmaktır. Halbuki rüyada bütün faydasız şeyler,
uyuklayan şuurun eşiğine çıkarlar.26
“Rüya,fizik kanunlarının dışında canlı, hareketli ses ve şekiller hafızadan
irade dışı bir uyandırıcı etkisi ile şuura dökülmeye başlar, hafızadaki şekil ve sesleri
harekete geçiren bu uyandırıcı organizmanın herhangi bir noktasındaki biyolojik
değişikliktir.”27
Rüyadaki her çeşit hayal, bir organın etkisiyle meydana gelen hissi bir
algının etrafında birleşir ve gruplaşır. Rüya gördüğümüz anda bunun genellikle
gerçek duyumlar olduğunu sanırız. Bununla birlikte rüyadayken de gerçek olup
olmadığını kendimize sorduğumuz olur. Bu hal, uykudayken de insanda yargı
yeteneğinin ve uyanıklık hatıralarının devam ettiğini gösterir. Düşüncenin rüya
içindeki müdahalesi belirsiz ve geçici olmakla birlikte devamlı olursa uyanılır. İnsan
hayatının 1/3’ü uykuda geçmekle birlikte uykunun işlevleri tam olarak
anlaşılamamıştır. Bununla beraber uykunun doğasına son 30-40 yıl zarfında yapılan
yoğun araştırma gayretleri ile oldukça açıklığa kavuşmuş durumdadır. Uyku, dış
dünyaya olan duyarlılığın ve farkında oluşun azaldığı bir durumda faaliyetsizlik halin
geri dönüşü sayılabilir. Uyku hali, anesteziye veya ilaç, alkol alımına bağlı olarak
veya hastalık sebebiyle ortaya çıkan komaya bağlı bilinçsizlik halinden; uyuyan
kişinin uykudan kolaylıkla uyandırılması sebebiyle ayırt edilir. Aynı zamanda
uyku,bilinçsizlik halinden uyku esnasında olan ve daha sonra rüya şeklinde ifade
edilen zihni faaliyet olgusu ile ayırt edilebilir. Ayrıca, uyku süresince iç ve dış
26 Adasal,Rasim,Medikal Psikoloji, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yay., Ankara,1965,s.220-225 27 Baymur,Feriha,Genel Psikloji, İnkılap Yay.,İstanbul, 1985,s.201-204
10
olaylara seçici tepkide bulunmanın meydana çıktığına değin deliller vardır.28 Yapılan
tespitlere göre normalde insan bir gecede 4 ile 8 arasında rüya görebilmektedir ve bir
rüyanın süresinin 20-90 dakika arasında değiştiği deneylerle tespit edilmiştir.
Günümüzde artık uykudaki birinin rüya görüp görmediği tespit edilmektedir.
Bilindiği gibi milyonlarca beyin hücresinin faaliyetinden doğan elektrik akımları
nörolog Hans Berger tarafından 1920’de tespit edilmiştir.1953’te de Kleitman
elektroansefalografi (EEG)’yi rüyaların görüldüğü anın tespitinde son derece başarılı
bir metot olarak kullanmıştır. Gözler kapalı fakat uyanık halde bulunan bir kimsenin
beyni ritmik olarak saniyede 8-13 saykıllık dalgalar yaymaktadır.”Alfa” ritmi ismini
alan bu dalgalara mukabil, derin uykuda yavaşlayan ve frekansları saniyede1/2 ile 2
arasında olan dalgalara “Delta” ritmi denilmektedir. Gözlemler göstermektedir ki
normal uyku süresinde ortalama her 89 dakikada bir Delta ritmi dalgalar yerine Alfa
ritminde dalgalar ortaya çıkmakta ve bunlar bir müddet sonra kaybolarak yeniden
Delta ritmi devam etmektedir. İşte Alfa karakterindeki dalgalar ortaya çıktığı zaman
denek uyandırılırsa o anda rüya görmekte olduğunu beyan etmektedir. Uyuyan bir
kimsenin göz hareketleri, göz kapağı üzerine ve göz kasları hizasına yerleştirilmiş
bulunan elektrotlarla EEG üzerinde kaydedilmektedir. Eğer çok dikkat edilirse göz
kapağı altındaki bu hareketler aletsiz olarak çıplak göz ile de seçilebilmektedir.29
Yine aynı araştırmalarda uykunun alt düzeyi olduğu görülmüştür. Bu uyku
düzeylerine bağlı iki çeşit uyku vardır. Bunlar: “REM (Rapid Eye Movement - Hızlı
Göz Hareketi) ve NREM (Non REM - Hızlı Göz Hareketi Olmayan) olarak
tanımlanır. NREM uykunun gece içinde birkaç düzeyi vardır. İlki 90 dakika sürer,
bunu 10 dakikalık bir REM durumu takip eder. Gece içinde NREM ve REM
durumlar birbirini takip eder. Başlangıçta NREM durumları uzundur. Uyku
ilerledikçe süreler kısalır. REM durumlar uzar. REM uyku, yüz kaslarındaki ve
ellerdeki hareketlerden anlaşılır. Bu durumda eller ve kollar hareketsiz kalır, kan
basıncı ve kalp atışları artar. En önemlisi gözler göz kapaklarının altında hareket
eden bir şeyi takip eder gibi hızla sağa sola doğru hareket eder. Araştırmalar bu
durumda uyandırılan birinin rüya gördüğünü tespit etmişlerdir. Nadir de olsa NREM
döneminde de rüya görüldüğünü söyleyenler olmuştur.30
28 Arkonaç,Sibel Ayşen,Psikoloji,Zihin Süreçleri Bilimi, Alfa Yay.,II. Baskı,İstanbul,1998,s.113 29 Özbaydar,Sabri,a.g.e.,s.56,57 30 Dee,Nerys,a.g.e.,s.19-21
11
REM uykusu, uyku süresince yaklaşık 90 dakikada bir ortaya çıkar.
Uzunluğu 10 dakikadan başlar, giderek artar. On yaşından altmış yaşlarının ortasına
değin insanda uykuda geçen zamanın yaklaşık dörtte birini REM dönemi oluşturur.
Bu süre, çeşitli ilaçların alınmasına ya da uyuyanın REM sırasında uyandırılmasına
bağlı olarak kısalsa da, kişi fırsat buldukça REM uykusu oranını, buna bağlı olarak
gördüğü rüya sayısını arttırır. Hızlı göz hareketlerinin saptanmasıyla kişinin rüya
gördüğü başkaları tarafından belirlenebilse de, gördüğü rüyanın içeriğinin yalnız
kendisi farkındadır. Bu nedenle, rüyaların incelenmesinde rüya gören kişinin
uyandıktan sonra verdiği bilgiden başka kaynak yoktur. Bununla birlikte rüyaların
incelenme biçimi rüyaların içeriğini etkileyebilir. Örneğin, evde görülen rüyaların
laboratuar koşullarında görülenlerden daha kişisel ayrıntılar içerdiği saptanmıştır.
Rüyalarda hissedilenlerden rahatsızlık verici olanlar, hoş duygulardan iki kat daha
fazla bildirilmektedir. Rüyaların çoğunun içeriğinin, rüya gören kişinin yakın
tanıdıkları ve iyi bildiği ortamların simgelerinden oluştuğu, rüyalara eşlik eden
yabancılık gariplik duygusunun, rüyadaki keskin zaman ve mekan atlamalarından
kaynaklandığı düşünülür.31 “REM’in toplam süresi, uykunun toplam süresinin %20-
25 kadarıdır. Normal uyku süresinde yaklaşık beş altı kez REM uyku, yani, rüyalı
uyku olur. En net rüyalar,uykunun altıncı düzeyinde olduğu tespit edilmiştir.”32
Bununda genellikle seher vaktine denk gelmesi, bu konudaki hadis-i
şerifin doğruluğunu ortaya koymaktadır.33 Yapılan araştırmalarda ertesi gün
hatırlansın yada hatırlanmasın herkesin her gece muayyen devreler içinde rüya
gördüğü anlaşılmış, rüyaları çoğaltmak, azaltmak ya da verilecek uyarımlarla
başlatmanın imkansız olduğu sonucuna varılmıştır. Uykunun yüzde yirmisi rüya ile
geçmektedir ve sekiz saatlik normal bir uyku uyuyan kimse 96 dakika kadar rüya
görmektedir. Bu durum rüyanın biyolojik bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir.34
Aynı şekilde birkaç aylık bebeklerin de rüya gördükleri bilinmektedir. Rüya
görürken insanlarda tespit edilen değişikliklere hayvanlarda da rastlanmıştır.
Uykuları sırasında hayvanlarda REM tespit edilmiştir.35 Yapılan araştırmalarda
31 Ana Britanica Ansiklopedisi, Ana Yay.,İstanbul,1990,C.18,s.558 32 Dee,Nerys,a.g.e.,s.18 33 Tirmizi,Rüya:3 34 Özbaydar, Sabri,a.g.e.,s.64 35 Özbaydar,Sabri,a.g.e.,s.77
12
organizma rüya görmekten alıkonulamamakta ve alıkonulursa bunları sonradan telafi
etmeye çalışmaktadır. Bu durum, denekler üzerinde denenmiş ve ispatlanmıştır.
Uzun süre rüya mahrumiyetine uğratılan deneklerde davranış bozuklukları görülmüş;
REM dönemi dışında uyandırılırsa davranış bozukluğu sergilememiştir. Rüya görme
esnasında uyandırılan rüya görmeleri engellenen organizmalar ise,birçok davranış
bozuklukları sergilemiştir. Rüya mahrumiyeti muayyen bir hududu aştıktan sonra
artık rüya görme faaliyeti yumuşaklığını kaybetmekte ve önce vizüel illüzyonlar
sonra hezeyanlar ve halüsinasyonlar başlamaktadır.36
Bundan dolayı, organizmanın her gece muayyen miktarda rüya
görmesinin bir zaruret olduğu kesin şekilde anlaşılmış bulunmaktadır. Bu olmadığı
takdirde gerek ruh sağlığı,gerekse beden sağlığı tehlikeye düşmektedir. Bu açıdan
bakınca rüyanın uykuyu koruduğu anlaşılmıştır. Rüya mahrumiyeti tecrübeleri bunu
ortaya çıkarmıştır.37 Bu deneyler sonucunda ilmen rüyanın insanın ruhi hayatını
düzene sokan, hayat için elzem olan bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkmıştır. Deneylerde
derin uykudan uyanmanın rüya esnasında uyanmadan daha kolay olduğu, rüya
esnasında uyanmanın ise daha zor olduğunun tespiti de insanın uykudan çok rüyaya
ihtiyacı olduğu hususunu ortaya koymuştur. Yine bu deneylerle rüyaların psikolojik,
fizyolojik, solunum ve beslenme gibi hayatın devamını mümkün kılan ihtiyaçlardan
olduğu ilmen tespit edilmiştir.38 Kaliforniya Balh Üniversitesi Öğretim üyelerinden
ünlü İngiliz biyokimyacısı ve gen araştırmacısı Sir Francis Crick’e göre; rüyaların
kendi başlarına çok önemli anlamları yoktur, fakat fonksiyonları önemlidir. Beyin
rüyada gerçek olayları tekrarlamakta ve bunları yaşanmış bazen de çılgın fikirlerle
süslemektedir. Bu da büyük bir ihtimalle sinirlerden hızla geçen içtepilerin yanlış
devreye girmesiyle oluşmaktadır. Beyin rüya görürken hafızamızı çılgın bir
deneyden kurtarmaktadır. Bu mekanizma bahsedilen şekilde işlemezse insanlar
önemli ruh bozukluklarına uğrayabilirler. Almanya’da rüya ile ilgilenen bir enstitü,
yapmış olduğu çalışmalarda rüyaların beynimizi uyuşturmadığı, aksine en yüksek
düzeyde çalıştırdığını ortaya koymuştur. Uyuyanlar üzerinde yapılan beyin
araştırmalarında, derin fakat rüya görmeden uyuyanların beyinlerinin uyanık
36 Özbaydar, Sabri,a.g.e.,s.68 37 Özbaydar, Sabri,a.g.e, s.82 38 Yüksel,Hasan Avni; a.g.e.,s.78
13
haldekinden %12 daha az enerji harcadıkları; beyinde en fazla enerjiyi konuşma,
düşünme ve planlama merkezlerinin bulunduğu kısmın harcadığı ortaya çıkmıştır.39
Yeni keşfedilen aletlerin yardımıyla insanların uyku seyri içinde
geçirdikleri safhalardan birinden bir diğerine veya doğrudan doğruya uyanıklığa
geçişte rüyaların gördüğü biyolojik olarak tespit edilmişse de hangi şartlar rüyayı
meydana getirmektedir? Gibi pek çok soru halen cevapsızdır. Rüyanın görüldüğü anı
aletlerle tespit edilmekle beraber rüyanın ne olduğunu kişi aktardığı için zihnin
çalışma şeklini ve ayrıca şuuraltının durumlarını tespit etmek şu an için
imkansızdır.40
Rüyanın nasıl görüldüğünü bu şekilde açıkladıktan sonra rüyaların
sabahleyin uyandıktan sonra hatırlanması ya da unutulması ile ilgili olarak da şunları
söyleyebiliriz. Şu halde rüyaların hatırlanması, pek tabii ki, beynin dış kısmını örten
kabuğun faaliyetine bağlıdır. Rüyayı unutmak ise, uyku esnasında beyin kabuğunun
aşağı seviyeli bir çalışmasından ileri gelmektedir. Mamafih sabahları ya çalar saat ya
da itiyatlarımız bizi uyandırdığında, biz gecenin en son ve en uzun rüyasından
ayrılıyoruz. Bunun sonucu olarak da ancak gecenin son rüyasını hatırlayabiliyoruz.
Ama araştırmalar gösteriyor ki, gece her rüya nöbetinin arkasında bilinmeyen bir
sebeple uyanıyor. Fakat tekrar uykuya gidiyoruz. Gündüz yaşantısından kalan
problemlerle uğraşıyoruz. Rüyaların unutulması yahut hatırlanabilmesi konusu
psikolojik faktörleri nazarı dikkate almadan izah edilemez. Şahsın rüyalarını
hatırlaması bir geceden diğerine farklı olabileceği gibi, bir rüyadan ötekine de
farklıdır. Rüyalarını hatırlayamadıklarını söyleyenler, yataklarına geç
gidenler,geceleri pek güçlükle uyandırılabilenlerdir. Her gece rüya gördüklerini
söyleyenler ise, kafalarını yastığa koyar koymaz uyuyabilenlerdir. Demek ki,
şahsiyetin yapısı, rüyaların hatırlanmasında önemlidir.41
Rüyanın mahiyetinin içinde yer alan bir başka konu ise kabusların rüya
olayı içindeki yeridir. Şöyle ki, rüya, uykunun devamını sağlarken; kabuslar tam tersi
işlem görürler. Yani kabuslar, uykuya son verirler. Çünkü, bu gibi hallerde rüya işini
39 Yüksel,Hasan Avni,a.g.e.,s.79-80 40 Günay,Umay,a.g.e.,s.95 41 Türek,İbrahim,Rüyalar,Varlık Yay.,İstanbul,1965,s.56,57
14
yapamaz. Rüya uykuyu korumakla görevli bir gece bekçisidir. Kabuslarda ise, bekçi,
uyuyanı uyandırır. Çünkü, bekçi, yalnız başına bu tehlikeyi savacak güçte değildir.42
Kabuslar, bizim korkulu rüyalarımızdır. Eğer yemeği fazla kaçırdıysak
ya da duygusal açıdan fazla yoğun bir gün geçirdiysek bu tip rüya görmek
kaçınılmazdır. Ancak bu, kabusların oluşmasının tek nedeni değildir. Kabusların
oluşmasının çok başka nedenleri daha vardır. Bu rüyalar, aynı zamanda telefi rüyaları
olup, kişinin bilinci açısından hayati önem taşırlar. Çünkü, bu rüyaların kişinin bazı
davranışlarının hayatı olumsuz yönde etkilediği konusunda onu ikaz edici
fonksiyonları vardır. Örneğin, toplum tarafından onaylanmayan sosyal açıdan yasak
ve uygunsuz bir şey yapmışsak da kötü raya görürüz. Bu, bilinçaltımızın bize,
fiziksel ya da akli dengemizin tehlikede olduğunu söyleme biçimidir. Eğer olumsuz
davranışlarımıza devam edersek, kabuslar, daha da kötüye gidecek; bilinçaltımız, ya
bu davranışlarımızı düzeltecek bir yol bulacak ya da kişiliğimizi tamamen yok
edecektir. Kabuslar, negatif rüyalar olarak tanımlanır. Gerçekten de kişiyi rahatsız
ettikleri için kişinin üzerinde hem fizyolojik, hem psikolojik yönde yıpratıcı etkileri
olan rüyalardır. Kabuslardan kurtulmanın tek yolu, bilinçaltımızın neye tepki
gösterdiğini anlamaktır.43 Etki ortadan kaldırılırsa tepkide oluşmaz yani, kabusların
oluşumuna neden olan faktörler kaldırılırsa kabuslar da biter. Araştırmalara göre bir
kabus sırasında rüya görüldüğünün bilincine varılırsa ; aslında kabusun kişiye zarar
veremeyeceği ve “uyanmak yoluyla” kaçmak zorunda olmadığı fark edilebilir. Yani,
uyuyan kişi rüyasının içinde gördüğü şeyler, ne kadar korkunç olursa olsun aslında
yatağında güven içinde uyuduğunu hatırlayabilir.44
Şu ana kadar normal bir insanın nasıl rüya gördüğünü, uyku ve rüyanın
mahiyetini anlamaya ve anlatmaya çalıştık. Peki kör insanlar, doğuştan körler’ in
rüya görüp görmediklerinden bahsetmedik. Bu konuda İbn Haldun, şunları
söylemektedir, “Ruh idrak ettiğini hayale teslim ettiğinde hayal bu idraki ancak
duygulardan biriyle duyulmuş bir şey şeklinde tasvir eder. Duygulardan biri o şeyi
hiçbir vakit idrak etmemiş ise, hayal onu tasvir edemez. Nitekim anadan doğma kör
42 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1959,s.16 43 Türkoğlu,Berrin,a.g.e.,s.53 44 Öğüt,Gündüz,Rüyalarınızdan Yararlanın, Ege Meta Yay.,İzmir,1999,s.127
15
olan bir kimsenin sultanı deniz, düşmanı yılan ve kadınları kap şeklinde tasvir ve
tasavvur etmesi mümkün değildir. Çünkü anadan doğma kör olan bunlardan hiçbirini
görmüş değildir. Onun hayali bu gibi şeyleri kendilerinin benzerlerine ve
duygularından biri ile bilindiğini kendi cinsinden olan şeylere benzetir ki; anadan
doğma körün idrak ettiği işitme ve koklama gibi kuvvelerle bilinen şeylerdir.” 45 der.
Dudley ise, rüya mahrumiyeti ile ilgili olarak şöyle demektedir;
“Edinburg Üniversitesinde Oswald, hayatları boyunca kör olan erkekleri inceledi.
Göz-hareket eksikliğini inceledi demek daha doğru olur, çünkü; onların hiçbirinin
göz hareketi yapmadığını buldu. Doğuştan kör olan insanların rüyalarında görsel
imgeler yaşamadıkları herkes tarafından bilinir. İmgeler, anılara dayanır ve
kullanacakları görmeyle ilgili hiçbir anıları yoktur. Doğuştan kör deneklerin
gözlerini oynatmalarına gerek yoktur. Çünkü; hiçbir şeye bakmıyorlardır.”46 Bu iki
açıklamadan anlıyoruz ki, doğuştan kör olan insanlar görebilmenin ne olduğunu
bilemedikleri için rüya göremezler. Sonradan kör olan insanlar ise, daha önceden
görebilmenin ne olduğunu bildikleri için kör olduktan sonra tekrar rüya görme
ihtimalleri mevcuttur. Rüya ve uykunun mahiyetini bu şekilde açıkladıktan sonra
rüya tabirinin ne olduğu ve nasıl ne şartlarda yapıldığından bahsetmek istiyoruz.
4) RÜYA TABİR İLMİ
Tabir’ in Kelime ve Terim Anlamı:
Arapça bir kelime olan “tabir, “A-BE-RE” fiil kökünden türemiştir,
İkinci vezin “Tef’il”’den mastar olan “Ta’bir” kelimesi geçmek, geçirmek, rüyayı
tefsir etmek ve onun için en uygun izahı yapmak manasına gelir.”47 Tabir yerine eş
anlamlı olarak kullanılan diğer kelimeler de tefsir ve te’vildir. Lügat açısından makul
bir mananın ortaya çıkarılması demek olan tefsir,rüyanın tabiri anlamında
kullanılmıştır.48 “Tevil ise, aslına dönmek manasında E-V-L fiil kökünden türemiştir.
45 İbn Haldun,a.g.e.,C.2,s.565 46 Dudley,Geoffrey.A,Rüyalar,(Çev: Meltem Can),Arena Yay.,İstanbul,1992,s.10-11 47 İbn Manzur, a.g.e, C.IV,s.529 48Er- Ragıp EL –Isfehani,El-Mufredat Fİ Ğaribil Kur’an ,Beyrut,bty.,s.380
16
Enine boyuna düşünmek ve değerini ifade etmek anlamında “tevilu’l hadise sözün
tevili” denilmiştir. Tevil deyince bir de rüya tabiri anlaşılmaktadır.”49
Ayrıca tefsir, tevil’den tevil de tabir’den daha umumi kullanılmaktadır.
“Istılahata “tabir” uyku esnasında görülen şeylerin gizli ve açık taraflarını ayırt edip
bir karine ile ne anlama geldiklerini gerçeğe uygun bir şekilde yorumlamaktır.”50
Rüya yorumlama için tabir kullanılmıştır.51
İslam alimlerinin üzerinde ittifak ettikleri tabir ilminin tanımı ise
şöyledir; “Tabir, rüyada görülenlerin delalet ettiği manayı ortaya çıkarmak için, hissi
müştereğe yansıyan görüntülerin levhi mahfuzdaki karşılıklarına geçmektir. Burada
tabirden maksat “sadık rüyaların” tabiridir. Uykuda ruhumuz levhi mahfuzdaki bu
alemle ilgili görüntülere ulaşır. Orada gördüklerini hayale aktarır. Hayalinde bu
görüntüler uygun birer kalıba dönüşerek hissi müştereğe gelir ve biz rüya görmüş
oluruz. Hissi müştereğe gelen görüntülerle levhi mahfuzdaki görüntüler birbirine
uygunsa tabire ihtiyaç kalmaz. Aksi takdirde tabire ihtiyaç duyulur.”52 Tabir
yaparken rüyadaki görüntülerden bir ipucu bulmak, daha sonra bu görüntülerdeki boş
ve asılsız unsurları yani nefisten kaynaklanan unsurları ilahi unsurlardan ayıklamak
gerekir. Ancak bu şekilde rüyanın esas manası ortaya çıkar. 53
Bu ortaya çıkan mana için Türkçemizde “tabir” kelimesi yaygın olarak
kullanılmaktadır. Tabir, kelime itibariyle “geçirmek” demektir. Halbuki tabirde
yapılan iş; rüyada görülen suretlerden, bu suretlerin levh-i mahfuzdaki esas
manalarına geçmektir. Bunun için “geçmek” manasındaki “ubur”
ve”ibare”mastarlarının kullanılması Arapça’da daha fasihtir. Nitekim Yusuf suresi
43.Ayet-i Kerimede tef’il babından “TÜABBİRUN” değil de sülasi mücerred babdan
“TA’BÜRUN” buyurulmuştur. 54 Bu şekilde rüya tabirinin ne olduğu ve rüya tabiri
49 İbn Manzur,a.g.e.,C.XI,s.32-34 50 Şahinoğlu,M.Nazif; “Tabir”, İslam Ansiklopedisi,M.E.B. Yay., İstanbul,1986,C.11,s.602 51 Develioğlu,Ferit,Osmanlı Türkçe Ansiklopedik Sözlük,Doğuş Matbaası,Ankara,1962,s.1209 52 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.252 53 Elmalılı Hamdi Yazır,Hak Dini Kur’an Dili,Feza Yay.,İstanbul,1992,C.IV,s.286 54 Ateş, Süleyman,Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri;Çağrı Yay.,İstanbul,1998,C.IV,s.399
17
anlamında kullanılan kelimelerin eş anlamlarını gördükten sonra rüya tabiri nasıl bir
metotla yapılır? sorusunun cevabını bulmaya çalışacağız.
5) RÜYA TABİRİ’NİN YÖNTEMİ
Rüyayı tabir etmek ve ettirmek meşrudur. Fakat erbabına tabir
ettirilmelidir. Rüya tabiri konusunda bilgi sahibi olmayan kimsenin rüya tabiri
yapmaması gerekir. Tabir kitaplarına bakmakla, yani taklit yoluyla rüya tabir
edilmez. Çünkü rüya tabiri,şahıs ve zamanlara göre farklılık gösterir. İbn-i Sirin’e
göre rüya tabir edenin Allah Taala’nın kitabının özelliklerini ve Resulün sünnetini
iyice bilmesi, Arap dilinin inceliklerine vakıf ve lafızlardan haberdar olması,
insanların durumunu bilmesi, tabir usulünü zaptetmesi ve bu hususta tanıması
gereken bütün özellikleri tam olarak bilmesi gerekir.55 Sonuçta rüya tabiri veya
te’vili öğrenmeye dayalı bir ilimdir. Yusuf suresi 6.Ayette “İşte böylece Rabbin seni
seçecek sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek.”....buyurulmaktadır.56
Rüya tabiri, öğretimle elde edilemez, çünkü bu hususta rüyayı görenin zatının
dışındaki hallerini bilmeye ihtiyaç vardır.57
Rüya tabir edilmedikçe kuşun ayağına takılı bir şey gibidir, istikrarsızdır.
Nasıl tabir edilirse öyle vuku bulur. Yani bir rüya birden fazla şekilde tabir
edilebildiği takdirde bu işten anlayan bir kimse onu nasıl tabir ederse o şekilde
gerçekleşir ve artık onun diğer ihtimallerle gerçekleşmesi beklenemez. Bunun için
bir kimse gördüğü rüyayı rasgele kişilere anlatıp tabir ettirmemeli işi ehline
danışmalıdır.58 Konuyu Hz. Peygamber’ den nakledeceğimiz aşağıdaki hadise ile
daha anlaşılır hale getireceğiz. “ Kocası ticaret maksadıyla uzak ülkelerde seyahatte
bulunan bir kadın, gördüğü rüyayı gelip Hz. Peygamber’e anlatır. Rüyasında evinin
55 Kattani,Muhammed Abdulhay b.Abdu’l- Kebir,Hz.Peygamberin Yöntemi,(Çev:Ahmet Özel),İz Yay.,İstanbul,1990,C.I,s.142 56 İbn-i Sirin,Kitabu Fit-Tabir,Matbaayı-Curnal,Mısır,h:1297,27.Baskı,s.2 57 Konuk,Ahmet Avni,Fususu’l Hikem Tercüme ve Şerhi,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,İstanbul,1989,C.II,s.107 58 Yüksel,Hasan Avni,a.g.e.,s.87
18
direğinin düştüğünü ve şaşı bir çocuk doğurduğunu görmüştür. Peygamberimiz, o
kadına. “Kocan yakında dönecektir inşallah ve sen de salih bir evlat
doğuracaksın”der. Kadın daha sonra aynı rüyayı tekrar görür, gelir ve
Hz.Peygamber’ i bulamayınca rüyasını Hz.Aişe’ye anlatır. Hz.Aişe, ona , “Eğer
rüyan doğru ise seyahatte olan kocan ölecektir ve sen de ahlaksız bir evlat
doğuracaksın.”der. Biraz sonra Hz.Peygamber İçeri girer. Hz.Aişe, kadını gördüğü
rüyayı ve kendi tabirini anlatınca Peygamberimiz üzülür. Hem rüyayı hem de tabirini
hoş karşılamaz. Hz.Aişe’ye “Bırak bu çeşit tabirleri, sana bir Müslüman rüyasını
tabir ettirmek için gelirse hayır ile onu tabir et! çünkü; rüya tabir edildiği gibi olur.”
der. 59
Önce de belirtildiği gibi, rüya tabiri özel bir ilim işi olduğu için herkes
rüyayı doğru tabir edemez. Ancak bu ilme sahip olanlar rüyaları doğru olarak tabir
edebilirler. Bu kişiler ise gerçekten kaşif olan mutasavvıflar ve peygamberlerdir.
Tarikatlarda bir müntesip, zaman içinde çeşitli kademelerden geçtikten sonra hilafet
makamına geldiğinde şeyhinden rüya tabir ilmini de öğrenir. Mesela; ünlü
mutasavvıflardan Aziz Mahmut Hüdayi’nin şeyhi Uftade, rüya tabir ilmini kendi
şeyhi Hızır Dede!den öğrenmiştir. Bir taraftan da rüya tabir ilmini Hüdayi’ye
öğretmiştir. Hüdayi de daha sonra sultanların ve diğer müntesiplerin rüyalarını tabir
etmiştir. Onun şöhretini sağlayan unsurlardan birisi de rüya tabirindeki ustalığıdır.60
Rüya tabir eden kişilerin her şeyden önce çok iyi bir din bilgisinin olması
tabir ilminin bütün inceliklerini bilmesi, ruhani kelimelerle cismani kelimeleri
birbirinden ayırt edebilmesi gerekmektedir. Kendisine güvenilir, temiz huylu Özü
sözü bir olmalıdır.61
Rüya anlatımıyla ilgili davranış kalıplarının başında gelen “hayırdır
inşallah, hayrola” gibi ifadeler tabircinin rüya anlatana söyleyeceği ilk sözlerdir.
“Gördüğün hayırdır. Hayra erişmeyi, şerden kaçmayı arzu ederiz. Hayır bizim şer de
59 Debbağ,Abdulaziz,El-İbriz,Şeriat,Marifet,Hakikat,(Çev:C.Yıldırım)Demir Yay.,İstanbul,1976, C.I,s.317 60 Yılmaz,H.Kamil,Aziz Mahmut Hüdayi ve Celvetiyye Tarikatı,Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yay.,İstanbul,1980, s.114 61 Nablusi,Abdulgani b.İsmail,İslam Rüya Tabirleri Ansiklopedisi,(Çev:Ali Bayram-M.Sadi Çöğenli),İstanbul,1981,s.51-54
19
düşmanlarımız içindir. Hamd alemlerin Rabbına mahsustur” gibi sözlerden sonra
rüya anlattırılır. Tabirci, rüya sahiplerinin ayıp ve utanacakları şeyleri insanlara
söylememelidir. Rüyanın hepsini dinleyerek iyi ile kötü arasını iyice ayırmalıdır.
Cevap vermekte acele etmemeli; rüyanın kimin için olduğunu bilmeli, rüyayı görenin
cinsini ve ona layık olan şeyleri tefrik etmediği müddetçe de tabir etmemelidir.
Tabircinin akıllı, muttaki, kötülüklerden sakınan Allah Taala’nın kitabını,
Resulullah’ın hadislerini bilmesi yanında Arapça’yı, atasözlerini, halkın dilinde
dolaşan tabirleri de bilmesi gerekir. Ayrıca başka ilimlere aşina olması,çeşitli din,
mezhep ve topluluklar arasında yaşayan adet ve gelenekler hakkında bilgi sahibi
olması gerekir. Bu bakımdan tabircinin bunları dikkate alması gerekir: Aksi halde
tabir karışır ve tabir kanun ve kaideleri altüst olur.62 Rüyayı bütünüyle kavramak ve
sahibinin sözünden bir ipucu elde edebilmek için rüyanın cinsinin sınıfının ve
tabiatının bilinmesinin yanında bunların birbirleriyle telif edilebilmesi doğruluğuna
hükmedilen rüyanın nerede, ne zaman ,nasıl ve kim tarafından görüldüğü kime ait
olduğunun da tespiti gereklidir. Bazı rüyaların tabiri, göreni değil başkasını
ilgilendirir.”63 Gece ve gündüz görülen rüyaların tabiri, avam ve havassın gördüğü
rüyaların tabiri hep farklı farklıdır. Kişinin mesleği, zengin veya fakir oluşunun
bilinmesi görülen rüyanın tabiri için önemlidir. Yine tabircinin rüyayı görenin “batıni
ahvalini” de bilmesi gerekir.64
Rüya tabiri için en uygun zaman, şafağın sökmesinden güneşin
doğmasına kadar olan süredir. Çünkü; tabirci daha kavrayışlı olduğu gibi rüyayı
gören de rüyasını daha iyi hatırlar. Tabirci, kendisine rüya soranın dini,sosyal ve
ekonomik durumunu bilmeli tabirname zamanı ve mevsimleri de dikkate almalıdır.
Çünkü rüya; zamanın değişmesiyle de değişebilmektedir. Mesela, soğuk bir zamanda
ve soğuk sebebiyle hasta olan bir kimsenin rüyada ateşte veya güneşte ısınması,
kışlık elbise giymesi ve sıcak su kullanması hayır ferahlık ve rahatlığa delalet eder.
Yaz mevsiminde ince kumaş veya soğuk su kullanılması rahatlık ve faydadır. Kışın
ise; bunun aksine tabir edilir. Tabirci, İslam dışındaki dinlerin mahiyetine de vakıf
olacağından rüyasını tabir edeceği kişinin inancını da önceden tespit etmelidir.
62 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.564 63 Nablusi,a.g.e.,s.51 64 Debbağ,Abdulaziz,a.g.e.,C.I,s.318
20
Çünkü rüya, dinlerin değişmesiyle de değişebilmektedir. Şöyle ki; ölmüş bir şeyin
yenmesini inançlardan biri haram sayarken diğeri helal kabul edebilir. Dolayısıyla
rüyasında ölmüş bir hayvan eti yiyen birinde bu motif, haram mala ve şiddete delalet
ederken diğerinde rızk ve fayda olabilmektedir. Mesela, Yahudiler, deve etini, bazı
Yunanlılar, tavuğu, Müslümanlar ise domuz etini kendilerine haram bilirler.65
Rüyada görülenlerin, mevsimle de bağlantısı vardır. Mesela, ağaç, meyve
deniz, ateş, elbiseler, evler, yılanlar ve akreplerin mevsimlere göre konumu
önemlidir.(Mesela, ağaçlar, kışın yapraksız, yazın yapraklı olurlar, yılanlar kışın
toprağın altında, yazın toprağın üstünde yaşarlar.) Aynı durum, gece ile gündüz için
de geçerlidir. Güneş, ay, yıldızlar, lamba, ateş, karanlık, kirpi, yarasa vb. varlıkların
konumları gece farklı, gündüz farklıdır.66
“Rüyaların aslı üçtür; cins, sınıf, tab’ı. Cinsten maksat, varlıklar içinde
hangi gruba girdiğidir. Mesela,ağaç,yırtıcı hayvan, kuş vs....Bunlar,ekseriyetle
erkekler için geçerlidir. Rüyada görülenin cinsi belirlendikten sonra hangi sınıfa ait
olduğuna bakılır. Mesela,ağaç,hurma ağacıysa eğer Arap erkeğiyle, ceviz
ağacıysa,Arap olmayan(acem) bir erkekle tabir edilir. Çünkü hurma ağacı,
Arabistan’da yetişir, ceviz ağacı ise, Arabistan’da değil dışarıda yetişir. Aynı şekilde
devekuşu, Arap erkeğiyle, tavus kuşu ise, Arap olmayan erkekle tabir edilir. Bundan
sonra da tabiata bakılır. Mesela, hurma ağacı,hayırlı asil soylu insanla tabir edilir.
Ceviz ağacı ise,sert bir ağaç cinsi olması dolayısıyla sert mizaçlı, münakaşacı insanla
tabir edilir.”67
65 Nablusi,a.g.e.,s.62 66 İbni Sirin,Müntehabu’l Kelam Fi Tefsiri’l-Ahlam,Kahire,h:1329,IV. Baskı,C.I,s.8 67 İbn Sirin,Kitab-ı fit-Tabiru’r Rüya,,s.4
21
6) TABİR İLMİ’NİN TARİHÇESİ:
Gizemli mahiyeti itibariyle rüya, insanların devamlı olarak ilgisini
çekmiştir. Rüya olayı, insanın girift özelliklerinden biri olması bakımından ilk
çağlardan beri açıklamada güçlük çekilen problemlerdendir.68 “İnsan, rüyada
uzaklara gidiyor, birçok yerleri dolaşıyor, olaylara karışıyor, ölmüş kişilerle temas
kuruyor, fakat gözlerini açtığı zaman kendisini yatağında buluyor. İlkel insan, bu
durumun nasıl yaşandığını merak ediyor ama kendi kendine çözemiyordu. Deprem,
yıldırım, sel gibi tabiat olayları da ilkel insanın bilinmezleri arasına girince, onda
tabiattaki bütün varlıkların canlı olduğu kanaati uyanmıştır. Onun nazarında
uyanıkken müşahede edilen olaylarla rüyada görülen olaylar aynı özelliği
taşımaktadır. Her ikisi de objektif özellikte olaylardır.”69
Hayatımızın üçte birlik bölümünün, kendimizi keşfetmek için bir fırsat
olarak kullanılmasının yerine rüya ile insanlar tarafından gelecekten haber veren bir
olay olarak görülmeye çalışılmıştır. Örneğin, eski Mısırlılarda ğayptan haber verme
konusunda rüya tabirinin önemli bir yere sahip olduğunu görüyoruz.70 M.Ö.3000
yıllarında Mezopotamya’da yaşayan Sümerler, rüyalara büyük önem atfetmişlerdir.
Sümer Kralı Gudea (vf:M.Ö.2050 ) Meşhur yazılarında, kendisini bir tapınak bina
etmeye teşvik eden bir çok rüya gördüğünü ifade etmektedir.71 Babilliler ve
Asurlular, ölü ruhlarının rüyalarda kötü tesirlere sebep olduklarına inanırlardı. Bu
kötü cinlerden kurtulmak ve onları yenmek için Babil Rüya Tanrıçası Mamu’dan
yardım isterlerdi. Rüya konusunda en önemli Yunan eserleri Hipokrat, Aristoteles ve
Eflatuna aittir. Hipokrat, rüyalara büyük ölçüde bedeni hastalıklara işaretleri
yönünden önem vermekle beraber, bazı rüyaların ilahi olduklarını da kabul etmiştir.72
Bugün 4000 yıl öncesine ait rüya yorumları tespit edilmiştir. İnsanların ilk
bıraktıkları yazılı belgeler arasında rüya yorumlarına da rastlanmıştır.Bugün tespit
edilebilen en eski rüya yorum kitabı, M.Ö.2000-1800 yıllarında Mısır’da 12.Sülaleye
68 Çelebi,İlyas,İslam İnancında Ğayb Problemi,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., İstanbul,1996,s.14 69 Doğrul,Ömer Rıza,Dinler Tarihi,İnkılap Kitapevi Yay.,İstanbul,1963,s.711 70 Çelebi,İlyas, a.g.e.,s.18 71 Schimmel,Annemarie,Dinler Tarihine Giriş, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay.,Ankara,1955,s.39 72 Günay,Umay,a.g.e.,s.80
22
ait olan Papirüs üzerine yazılmış bir Mısır kitabıdır ve halen İngiltere’de Britisch
Museum’da bulunmaktadır.73 Eski Yunan, Roma ve Yahudi medeniyetleri, Asur ve
Mısırlıların rüya tabir metotlarını almışlardır. Modern fizikte Atom fikrinin babası
Demokritus( M.Ö. 460-370) rüyaların dış dünyadaki diğer ruhların açık deliklerinden
bedene girmesi ile meydana geldiğini yazardı. Bugün dahi insan tabiatına dair
yazdığı eserlerle okunabilen Yunan filozofu, Plutarch, “Symposiac” adlı eserinde
rüyalardan bahseder.74
Rüya yorumlamanın tarihi, rüyayı psikolojik bir fenomen olarak değil de,
bedenden ayrılan ruhun kendine özgü hayatı ya da hayaletlerin çıkardığı ses ve
görüntüler tasavvur etmekle başlar. Doğu kültürlerinde rüya, belirli dini ve ahlaki
kalıplara göre yorumlanmaktadır. Böyle bir yorum yönteminde her sembolün belirli
bir anlamı vardır. Yorumlayıcının yaptığı bu anlamların oluşturduğu açıklamaları
birbirleriyle birleştirerek değerlendirmektir.75 Yakın doğu kültürlerinde yapılan rüya
yorumlarının ilk dönemlerinde, rüyaların psikolojik kökenli oldukları tezinden değil
de, Tanrısal mesajların iletilmesinde bir aracı oldukları düşüncesinden yola çıkılırdı.
Kitap-ı Mukaddeste anlatılan Firavun, rüyalarında böyle psikolojik olmayan
yorumlama tarzlarına rastlayabiliriz. Buna göre Firavun, kendisini rahatsız eden bir
rüya gördüğünde, Mısır’ın tüm kahin ve bilginlerini yardımına çağırırdı. Firavun
onlara rüyalarını anlatırdı, ama aralarında, bu rüyaları yorumlayacak hiç kimse
yoktu. Daha sonra yorumcu olarak çağrılan Yusuf ise; Firavun’ a şöyle söyler:
Firavun’ un iyiliği için ben değil Tanrı’ nın kendisi cevaplayacaktır onu.76 Tekvin
suresi 17-24. Ayetlerde Firavun’ un rüyasını teferruatı ile görebilirsiniz. Kitap-ı
Mukaddeste anlatıldığına göre rüya, insanlara Tanrı tarafından iletilen açıklanan bir
vizyonu temsil etmektedir. Eski Hindistan ve Yunanistan’da rüyaların bir başka
özelliğine dikkat çekilir ve onların hastalıkların önceden bilinmesine faydalı
olabilecekleri düşünülürdü. Çünkü o dönemlerde, bazı sembollerin hastalık
belirtilerini önceden gösterebildiğine inanılırdı.77
73 Çoruh,Hakkı Şinasi,Rüya Dünyamız,Kitapçılık Ticaret Limitet Şirketi Yay.,İstanbul,1968,s.59 74 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.12,13 75 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,(Çev: Aydın Arıtan-Kaan Ökten ), Arıtan Yay.,İstanbul,1990,s.127,128 76 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.129 77 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.130-131
23
Aristo, (M.Ö.IV-V. Yüzyıl) Rüyalar ve Onların Yorumları Üzerine
(Derams and Their Interpretation) adlı esriyle bu konuda ilk bilimsel eseri yazmıştır.
Daldisli Macrobius ve Artemidorus (M.Ö.II. Yüzyıl) bu alanda çalışma yapan
kişilerdir. Hz. İsa’dan yedi yüzyıl önce Asur Kralı Assur Banipal’in zamanından
kalma Ninovah’da kralın rüyasından bahsedilir.”78 “Eski Yunan rüya yorumları da
Asur ve Mısır’dan etkilenmiş olsa gerektir. İncil’de tabir ve kehanetlerin
küçümsenmesine rağmen, rüyaların büyük yeri vardır. II. Asırda Artemidori Daldani,
tabir kitaplarının babası sayılan Oneirocritica’yı hazırlar.79 Bu kitap, Yunanca’dan
Huneyn b.İshak tarafından Arapça’ya çevrilmiştir. Artemidori, “rüyaların
insanların günlük ihtiyaçlarıyla doğru orantılı olduğunu” belirtmektedir. Örneğin,
çok susuz olan bir insanın rüyasında su içtiğini, aç olan birisinin rüyada yemek
yediğini belirtmektedir. Artemidori’ye göre rüyalar, kişisel olarak tabir edilmelidir.
Bir şey, herkes için aynı manaya gelmez. İnsanların beklentilerine göre ayrı bir mana
taşıyabileceğini daima düşünmek gerekir. O, rüyaları tabir ederken kendisini fikren
rüya gören kimsenin yerine koyuyordu. Rüyanın bütün teferruatını onun için
taşıyabileceği manayı bulmaya çalışıyordu. 80 “Artemidori’ye göre, yorum sırasında
yalnız rüya içeriği değil, rüya sahibinin kişiliği ve toplumsal durumu da göz önünde
bulundurulmalıdır. Böylece aynı rüyanın anlamı, zengine, yoksula, evliye bekara,
söylevciye, tüccara göre değişir.”81
Mısırlılar ise rüyaları, Tanrı’dan gelen mesaj olarak kabul etmiş ve buna
göre açıklamışlardır. Onlara göre rüyalarda Tanrıların üç rolü vardır ki; bunlar,
günah işleyenlerin tövbe etmelerini istemek, rüya gören kişiyi gelecek tehlikelere
karşı uyarmak ve rüya gören kişinin sorularına cevap vermektir.82
Asurlular ve Mısırlılar, rüya yorumu konusunda diğer milletlerden daha
ileri seviyedeydiler. Eski Yunan ve Romalılar da rüya yorumunda Mısırlılardan
etkilenerek eserler yazmışlardır. Hintliler ’in kutsal kitabı “Vedalar”da rüya
yorumundan bahsedilir. İbraniler arasında da rüya yorumlama büyük değer
78 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.287 79 Özgül,Metin Kayahan,Siyasi Rüyalar,Akçağ Yay.,Ankara,1989,s.1 80 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.9 81 Freud,Sigmund,Rüya Yorum Metodu,( Çev:Ayşegül Günkut ),Ataç Yay.,İstanbul, 1964,s.7 82 Günay,Umay,a.g.e.,s.80
24
kazanmıştır. Fakat monoteizm’ in yayılması ve İbrani- Hristiyan doktrininin ferde
ahlaki sorumluluk yüklemesi rüya yorumlamalarına karşı kuvvetli bir reaksiyon
uyandırmış ve rüyalarda daha ziyade iman ile ilgili işaretler aranmasına yol
açmıştır.83
Eski İran kültürü içinde de ğaybın bilinmesinde rüyaların tabir edilmesi
önemli bir yer tutar.84 Zerdüşt’ün, semavi meseleler hakkındaki bilgisini çoğunlukla
rüyasında gördüğü feriştahlar (melekler)’den sağladığına inanılmaktaydı.85
Şeyhname’de istikbale ışık tutan rüyalarla ilgi birçok örnek verilmektedir. Bunlara
bir örnek verecek olursak; “İran hükümdarı Siyavuş, müneccim ve tabircileri saraya
çağırarak, rüyasında “uçsuz bucaksız bir nehir gördüğünü, nehrin iki tarafının eli
kanlı savaşçılara tarafından sarılmış olduğunu, etrafının ateşten yükselen
yanardağlarla çevrildiğini gördüğünü söyledi ve bu rüyayı tabir etmelerini istedi.
Tabirciler bu rüyayı “Gerziyus’un Rum komutanı elinde öldürüleceği şeklinde tabir
ettiler. Rüya tabirlerine büyük itimadı olan Siyavuş, bunun üzerine bir takım
önlemler aldı. 86 Yahudilikte ise, Talmut kitabının son kısmında rüya yorumu konusu
işlenmiştir, İncil’de de rüya konusu işlenmiş hatta Hristiyanlar açısından başarılı rüya
tabircileri de çıkmıştır. Hristiyanlığın ve Yahudiliğin tek din ve kişilik ahlaki
mesuliyet anlayışı, rüya tabirine karşı ilk reaksiyonları doğurmuştur. Profesör A.Leo
Oppenheim, “Eski Ortadoğu’da Rüyaların Tabiri” adlı eserinde gösterdiği gibi İncil,
Allah Taala’nın emirlerinin, insanların tahminlerinden ve kehanetlerinden çok üstün
olduğunu belirtmiştir. Demokrit devrinden, Hristiyanlığın başlamasına kadar geçen
sürede 26 tane rüya tabir kitabı çıkarılmıştır. Hepsi de Yunan dilinde yazılmıştır.
Hepsi kaybolmuş yalnız Roma İmparatoru Antonius Pius zamanında M.S.II.
yüzyılda yaşamış olan Artimedorus’un “Rüya Kritiği” kitabı kalmıştır. Artimedorus,
aslen bir İtalyan doktordu. Yunanistan, İtalya ve Anadolu’da dolaşarak rüya
konusunda yazılanları toplamış, bunları beş kitap halinde neşretmiştir. Kitapların ilk
üçü, rüya tabirleri,dört ve beşincisi rüya tabircisi olmak için gereken şartları ihtiva
eder. Kullandığı lisan arı ve temizdir. Rüya tabirinde zıtlıklardan istifade eder. Kitabı
çok uzun zaman değerini kaybetmemiştir. B. Weis’e göre, bu kitap, ondan sonra
83 Özbaydar,Sabri,a.g.e.,s.15,16 84 Çelebi,İlyas,a.g.e.,s.22 85 Doğrul,Ömer Rıza,a.g.e.,s.141 86 Firdevsi,Ebu’l- Kasım Mansur b. Ali,Şeyhname,(Çev:Necati Lugal),Maarif Basımevi Yay.,İstanbul, 1994,C.III,s.88-90
25
çıkanların babası sayılır. Sonraki kitaplarda aynı esaslar alınmış, fakat zaman ve yere
uygun bazı değişmeler yapılmıştır.87
İslamiyetin ortaya çıkmasıyla rüya tabirine yeni bir anlayış gelmiştir.
Rüya konusunu Kur’an ve Sünnet’e göre ileride işleyeceğimiz için burada fazla
ayrıntıya girmeden rüya tabir ile ilgili eski tarihlerden günümüze değin çeşitli millet
ve dinlerden olan filozof ve ilim adamlarının psikolojik rüya yorum çalışmalarına ve
fikirlerine değinmek istiyoruz.
7) PSİKLOLOJİK RÜYA TABİR ÇALIŞMALARI
Psikolojik olmayan rüya yorumlarında rüya, daha sonra gerçekleşecek bir
olayın önceden hissedilmesi ya da insan dışı güçler tarafından iletilmiş bir
bilgilendirme olarak görülüyordu. Psikolojik rüya yorumlarında ise rüyalara, insan
ruhunun oluşturduğu bir görüntü olarak bakılmaktadır. Bu iki yöntem, her zaman
kesin biçimde birbirinden ayrılmaz. Ortaçağa kadar olan dönemde birçok düşünür,
her iki yöntemin bir karmasını kullanmaktaydı. Onlar, bütün rüyaları, bir dini
fenomen olarak yorumlanması gereken rüyalar ve psikolojik olarak açıklanması
gereken rüyalar olarak ikiye ayırıyorlardı.88
Platon, “Phaidon” adlı eserinde, Sokrates’in görüşlerine yer vermiştir.
Eserde, Sokrates, rüyaları vicdanımızın bir sesi olarak değerlendiriyor ve insanların
bu sesi ciddiye alıp ona uymaları gerektiğini ileri sürüyordu.”89 “Platon,
rüyalarımızın akıldışı arzu ve dürtülerimizin bir eseri olduklarını kabul etmektedir.
Ona göre, sakin ve huzurlu bir biçimde yatağa yatıldığında, akıldışı rüyaları görme
ihtimali çok azalmaktadır. Fakat bu görüşü, rüyaların hem akıldışı, hem de akılcı bir
doğaya sahip olmalarından doğan ikilik ile karıştırmamak gerekir. Platon, rüyaların
genelde içimizde saklı olan vahşiliğin ve korkunun ürünleri olduğunu ileri
87Türek,İbrahim,a.g.e.,s.13,14 88 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.132 89 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.133
26
sürer,yalnızca en üst olgunluğa ve bilgeliğe ulaşan insanlarda bu durum biraz
değişmektedir. Aristo ise, daha çok rüyaların akılcılığına önem vermektedir.
Aristo’ya göre uykumuzda küçük ve fark edilmeyecek bedensel değişiklikleri
hissedebilmemiz mümkündür. Ayrıca uyurken, planlama ve davranış kuralları ile
daha rahat ilgilenebiliriz. Fakat buna rağmen, Aristo, rüyalarımızın genelde bir anlam
içermediğini öne sürer. Ona göre, rüyaların birçoğu, rastlantı sonucu oluşurlar ve
geleceği önceden görme gibi bir işleve de sahip değildirler.90
Romalıların sahip oldukları, rüya kuramları, Yunanistan’da geliştirilen
kuramlara çok benzer. Fakat Platon yada Aristo’da gördüğümüz kadar açık ve derin
bir ifadeye ulaşamamıştır. Lukrez, “De Rerum Natura” adlı eserinde gün boyu
ilgilendiğimiz olayların ya da bedensel ihtiyaçlarımızın kendilerini rüyalarımızda
gösterdiklerini iddia etmektedir. Hangi işi ruhen en fazla takip edersek ya da hangi
işin bizi hoşnut kıldığını anlarsak veya aklımızın daha çok uğraştığı şeyle
çoğunlukla karşılaşırız. Daldisli Artemidor’a göre ise, yazdığı “Rüya Kitabında”
sistematik bir rüya kuramı oluşturmaya çalışmıştır. İkinci yüzyılda yaşamış olan bu
bilginin ortaçağ düşüncesi üzerinde de önemli etkileri olmuştur. Ona göre rüya
denilen şey, sembol diliyle anlatılmış bir bilgidir.91
Roma dönemi, düşünürlerinden Çiçero rüya yorumu konusunda şöyle
söyler; “Kehanetler Üzerine” adlı şiirinde, eğer rüyalar, Tanrı aracılığıyla
gönderilmiyor doğadaki hiçbir şeyle doğrudan ilişki içinde bulunmuyor ve de
gözlemler ile deneyler sonucu kesin bir yorumlama kuralına tabi olamıyorlarsa,
bundan çıkacak sonuç bellidir. Bu da rüyaların önemsiz ve anlamsız olduklarıdır.
Yahudilerin Talmud’undaki rüya kuramı da yaklaşık Roma dönemi kuramlarıyla
aynı dönemlerde oluşturulmuştur ve onlara biraz daha sanatsal bir biçimde yaklaşır.
Talmud’da, yorumlanmış bir rüya okunmamış bir mektuba benzer demekte, genel
kural, rüyaların ruhsal nedenlere dayanmış olmasıdır. Bu kuralın tek istisnası, ağır
bedensel ve hastalıklı uyarımlar sonucu oluşan rüyalardır. Talmud hahamları, bazı
rüyaların da kehanet özelliği taşıyabileceklerini de düşünüyorlardı.92
90 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.136-137 91 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar, s.138-140 92 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar, s.141,142
27
4.yüzyıl’da yaşamış olan Sireneli Synesius, bize uyurken daha doğru
karar verebildiğimizi gösteren çok güzel ve doğru bir kuram bırakmıştır. Uyanıkken
genellikle bir öğretmen tarafından bilgilendirilebiliriz. Ama uyuduğumuzda
edindiğimiz bilgiler, Tanrı tarafından iletilmiş olan bilgilerdir. Rüya yolu ile elde
edilen aydınlanma herkese açıktır. Bu tür bir aydınlanma, kolayca anlaşılabilir
bilgileri içermektedir. Özel bir yeteneğe sahip olmadan da onları anlayabiliriz. Bir
zorlamaya gitmedikleri ve her yerde de kullanılabildikleri için, bu bilgiler kutsaldır.
Rüyalar aracılığıyla geleceği görebilmek ise, kişisel bir tecrübedir. Her ne kadar
zaman zaman ondan ayrılmak istesek de, içimizde gizli bir kahin yaşar ve bizi her
yerde takip eder.93 Rüya, herkesin emrinde olup, her zaman bizi uyaran ve hiçbir
zaman şaşmayan bir kahindir. Bu kahin bize, gelecekte gerçekleşecek olan
mutlulukların haberini önceden verebilir. Böylelikle bu mutlulukları daha önceden
kestirebilir ve onların daha uzun ömürlü olmalarını sağlayabiliriz. Rüyalar, bazı
tehlikeleri de önceden gösterebildikleri için bu tehlikelere karşı hazırlıklı oluruz.
12.yy.-13.yy.’da yaşamış Musevi bilgini, Maimonides’e göre rüyalar, kehanetler
gibi, uyku sırasında ortaya çıkan hayal gücümüzün etkilerine bağlıdır. Kişi, düşünce
gücünün gelişmişliği ve rüyada karşısına çıkan bilgiyi tam ya da üzeri örtülü bir
biçimde anlamış olması oranında rüyasındaki ruhsal yanı kavrayabilir. Yada görünen
perdenin ardındaki bu ruhsal gerçeği işinin ehli bir rüya yorumcusunun anlatıp, ona
bunu açıklaması gerekir. Aqiono’lu Thomas da bazı rüyaların Tanrı tarafından
gönderildiğini düşünmektedir. Thomas, Maimonides’in aksine, uyuyan kişinin ruhu
tarafından etkilenen rüyaları, entelektüel yeteneklerimizin bir ürünü olarak değil de,
gün boyu ilgilendiğimiz olayların hayalimizde canlanmaları biçiminde
değerlendirmektedir. Thomas’ın bazı Hint ve Yunan düşünürlerinde de görülen,
rüyaların hastalık olaylarının bir ön belirtisi olabileceği düşüncesini kabul etmesi de
ilginçtir.94
Bütün bu yorumlar, tarih boyunca rüyanın psikolojik açıdan insan
üzerindeki etkilerini göstermektedir. Bir kısım insanlar rüyaları, ilahi bir mesaj
olarak kabul ederken bir kısmı ise, salt akılcı bir anlayışla insanın ruhsal durumunun
93 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.144-146 94 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.147-150
28
bir aynası olarak algılamışlardır. İlerleyen bölümlerde rüyaların bizler için ne anlam
ifade ettiğini göreceğimiz için bu konuyu daha fazla uzatmadan rüya çeşitlerini
açıklamaya çalışacağız.
8) RÜYA ÇEŞİTLRİ
Daha önce de belirttiğimiz gibi uykuda mutlaka rüya görüyoruz, ama
görülen rüyalar içeriği itibariyle farklı farklıdır. Bundan dolayı rüyalar kısımlara
ayrılmıştır. Rüya hakkında araştırma yapıp bilgi sahibi olanlar, farklı
değerlendirmelerle rüyayı bölümlere ayırmışlardır. Bu bölümde yalnızca Batı
literatüründeki rüya çeşitlerinden bahsedeceğiz. İslami literatürdeki rüya ayrımını
ise tezimizin sistematiği açısından üçüncü bölümdeki İslam Dininde Rüyaların
Temellerini işlerken göreceğiz.
• Batı Literatüründe Rüya Çeşitleri:
Ortaçağa kadar olan dönemde birçok düşünür, bütün rüyaları bir bir dini
fenomen olarak ve psikolojik olarak açıklanması gereken rüyalar olarak ikiye
ayırıyorlardı. Miladın başlarında yaşamış olan bir Hintli düşünür, rüyaları şu şekilde
açıklamaktadır. “Rüya gören altı tane değişik insan tipi vardır. Bunlar;
a- Ateşli İnsanlar
b- Kolerik İnsanlar
c- Flegmatik İnsanlar
d- Tanrı’ nın Etkisiyle Rüya Gören İnsanlar
e- Kendi Alışkanlıklar Doğrultusunda Rüya Görenler
f- Bir Kehanet Olarak Rüya Gören İnsanlar. Bunlar arsında da, yalnızca en
sonuncusu gerçek bir rüyadır. Diğerlerinin hiçbirisi gerçek değildir.95 Yunan
düşünürü Homeros, rüyaları şöylece iki kategoriye ayırmaktadır; “Rüyalar ya en
akılcı ya da en az akılcı güçlerimizin bir etkisi sonucu oluşmaktadırlar.
95 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.132
29
Kendilerini ortaya koyabilmek için de kullanabilecekleri iki değişik kapı vardır.
Bu kapılardan kemikten yapılmış olanı gerçek, fildişinden yapılmış olanı ise
delilik ve saçmalık içindir. (Burada herhalde kemiğin geçirgen ve fildişinin ise,
geçirgen olmaması göz önünde bulundurulmuştur.)”96
Aristo, rüyaları üç bölüme ayırmıştı:
• Demonik- şeytani asıllı olanlar. Bunlar, Tanrı tarafından gönderilmemişlerdir,
mamafih Tanrısal bir nitelik taşımazlar.
• Geleceği haber verenler (Profetik)
• Uyuyanın zihinsel aktivitesini gösterenler olarak üçe ayrılmıştır.
Daldis’li Macrobius ve Artemidorus da (M.Ö.II. Yüzyıl) rüyaları iki sınıfa
bölmüşlerdi
• Geçmişe yönelik rüyalar. “İnsomnia” (uykusuzluk), tam tersi bir yorum verebilir,
örneğin susuzluk veya onun giderilmesi “Nightmares” (kabuslar), zihindeki bir
fikrin uzantısı olabilirler.
• Geleceğe yönelik rüyalar. Bunlar da, Oraculum; direkt “prophecies” (kehanet)
rüyaları, Visio; öngörü (pre-vision) ve Symbolizm; yoruma gereksinimi olan
rüyalar olarak ayırmıştır.97
Daldisli Artemidorus, ayrıca rüyaları şu şekilde de ayırmıştır.
Ona göre rüyada beş temel öğe vardır.” Bunlar;
• Rüya
• Rüyanın Yüzü
• Kehanet
• Fantasma ( Veya Duygusal Rüya )
• Hayal
Rüya denilen şey, gün boyu yaşanan olayları açıklar. Buna örnek olarak Yusuf ve
Firavunun rüyası gösterilebilir. (yedi inek ve yedi başak ile ilgili olan rüyası )
Rüyanın yüzü, geleceği açıklamaktadır. Rüyanın yüzü rüyayı görenin dikkatini
gelecekte olacak şeylere yöneltmesini sağlamaktır. Kehanet; melekler ya da azizler
tarafından insana iletilen ve Tanrı’nın isteklerini bildiren mesajlardır. Fantasma; bazı
96 Fromm,Erich,Rüyalar, Masallar ve Mitoslar,s.133 97 Ersevim,İsmail,a.g.e.s.499
30
baskın duygular, uyku sırasında yeniden ortaya çıkarlar ve rüyaların oluşmasına
neden olurlar. Yani fantasmalar bize gün boyu yaptıklarımızın tekrarını veya onların
devamını yaşatırlar. Örneğin aşık olan birisi, bundan dolayı, rüyasında sürekli
sevdiği insanı görür. Veya gün boyu oruç tutmuş olan bir kişi, rüyasında bol bol
yemek yediğini izler. Yine bunun gibi rüyasında susuz kalmış birisi, rüyasında su
içtiğini görerek, sevinir. Hayal ise; çoğunlukla çocuklar ve yaşlı insanlar tarafından
görülmektedir. Bu hayaller, genelde hayaletler ve korkunç yaratıklar biçiminde
ortaya çıkarlar. Varoluş nedenleri de korkutmak ve acı çektirmektir. Aquinolu
Thomas ise, rüyaları dörde ayırmaktadır.
• Dışarıdan ( Çevreden ) Kaynaklanan
• İçimizden ( Bedenimizden ) Kaynaklanan
• Kehanet
• Tanrısal Kökenli Rüyalardır.
Aquinolu Thomas da Artemidous ve benzerleri gibi bazı rüyaların Tanrı
tarafından gönderildiğini düşünmektedir. Bu konuda, “ruhsal bir nedene sahip
olanlardan bazıları Tanrısal kökenlidir. Tanrı, bu tür rüyalarda melekler aracılığıyla
insanlara bazı bilgiler iletmektedir.der.98 Ancak biz biliyoruz ki bu şekilde her insan
vahiy gelmesi mümkün değildir. Sadece Peygamberlere vahiy gelebilir.
98 Fromm,Erich,Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,s.139-150
31
II. BÖLÜM:
ÇAĞDAŞ PSİKOLOGLARDA RÜYANIN TEMELLERİ
32
Bu bölümde rüyanın psikolojik temellerini çeşitli psikologlara göre
incelemeye çalışacağız. Bu psikologlar, rüya olayına batıda yayınladığı eserlerle
büyük katkıda bulunan ve diğer fikirlerini de rüya kuramının tesiriyle oluşturan
Sigmund Freud başta olmak üzere, onun devamı ve sonrasında fikir ayrılığı içinde
oldukları Jung, Fromm ve Adler gibi ünlü psikologlar olacaktır. Rüya olayını
diğerlerinden daha önce ve daha derinlemesine incelediği için bu bölümde
ekseriyetle Freud’un rüya kuramını inceleyeceğiz. Sonrasında diğer psikologların
rüya kuramlarını da inceleyip Freud’un rüya kuramını ile karşılaştırma yoluyla
psikolojinin bakış açısını nesnel bir biçimde görmeye çalışacağız.
1) FREUD VE PSİKANALİZ EKOLÜ
Freud’un rüya kuramının daha iyi anlaşılmasını sağlamak için Freud’un
kurduğu Psikanaliz ekolünü kısa bir biçimde açıklayacağız. Psikanaliz tekniğini
açıklamaya girişirken bu tekniğin temellerinin ne zaman atıldığıyla başlanacak
olursa, şunlar ortaya çıkmaktadır.
Psikanaliz, bilimsel bir dal olarak bundan altmış yıl kadar önce Sigmund
Freud tarafından ortaya atılmıştır. Diğer herhangi bir bilim dalı gibi gözleme
dayanan bulguların, bu bulgu ve olayları açıklamaya ve bir düzene koymaya girişin
kuramların doğmasına yol açmıştır. Psikanalitik kuram, demekle zihinsel işleyiş ve
bunun insanda gelişimi ile ilgili bir varsayımlar topluluğunu anlıyoruz. Psikanalitik
kuramın anormal zihinsel işleyiş kadar normal işleyiş ile de ilgili olduğunu
kavramak önemlidir. Psikanalitik kuram, sadece ruh hastalıklarını açıklayan bir
kuram olmaktan çok uzaktır. Psikanalitik kuramın uygulanmasının ruhsal hastalık ve
dengesizliklerde kullanıldığı, bu kuramın hastalar üzerinde yapılan çalışma ve
tedavilerden çıktığı ne kadar gerçekse, anormal zihinsel işleyiş yanında normali
kapsadığı da o kadar gerçektir. Herhangi bir bilim dalında olduğu gibi psikanalitik
kuram içinde de çeşitli varsayımlar birbiri ile karşılıklı olarak bağıntılıdır. Doğal
olarak bunların bazıları diğerlerinden daha temelli, daha sağlam kurulmuş ve giderek
bulgularla o kadar çok doğrulanmıştır ki, artık bunları zihnin saptanmış kanunları
33
olarak görmeyi benimsemişizdir. Tekrar tekrar doğrulanan bu temel varsayımlardan
ikisi; ruhsal determinizm yani; nedensellik ilkesi ile bilinçliliğin ruhsal süreçler
içinde daha çok istisnai bir durum olduğu ilkesidir. İkinci ilkemizi daha başka türlü
anlatmak istersek psikanalitik kurama göre, bilinçli zihinsel süreçlerin anormal zihni
işleyişte olduğu kadar normal zihni işleyişte de çok anlamı, önemi ve sıklığı vardır
diyebiliriz.99
Freud’un kuramı içinde sıklıkla geçen ve ilerleyen sayfalarda da geçecek
olan bilinçaltı ve bilinçdışı kavramlarını kısaca açıklayarak konunun daha net
anlaşılmasını sağlamak istiyoruz.
Bilinçdışı Kavramı: Zihin sisteminde bilince yansımayan süreçler,
bilinçdışı cereyan eder. Birçok sürecin bilinç dışında cereyan etmesi zihin
sistemimizin normal çalışma tarzıdır. Toplum tarafından kabul edilmeyen arzuların
bastırılması ve tamamen bilinç alanının dışında tutulması ile oluşur. Aynı şekilde
çocukluk çağının tüm travmatik anıları da (ki bu anılar da doğrudan toplum
tarafından kabul edilmeyen arzularla ile ilişkilidir) bilinçdışının materyalleri
arasındadır. Bu durumda bilinçdışına bastırma toplumsal Ben’ in ilkel dürtülere karşı
kendini koruduğu bir savunma düzeneği ” olarak karşımıza çıkar.100
Bilinçaltı Kavramı: Bilinçteki bir deneyimin kişide iç çatışması
doğurması ve tahammül edilmez derecede ruhi ıstırap vermesi yüzünden zihin
sisteminde bilinçaltına itilmesidir. Zihin sisteminin uzamsal kısımlardan oluşan bir
cisim gibi değil, bir süreçler ilişkisi olarak tasarlanması gerekir. Bu bakımdan
Freud’un Psikanalitik bilinçaltına itilme tasarımı, bir bilinç içeriğini bilinçten çıkaran
ve o içeriğin bilince tekrar girmesine karşı duran faaliyetler olarak düşünülmelidir.
Psikanalitik anlamda bilinçaltına itilme, zihin sistemini etkileyen ve davranış
bozukluklarına yol açan patolojik bir olgudur. Bilinçaltına itilme yoluyla bilinçdışı
kalma, fazladan bir enerji sarf edilmesiyle olur ve bilince dönüşün engellenmesi de
yine sürekli olarak enerji sarf edilmesi gerekir. Nörotik kişinin zihin kapasitesinin
99Brenner,Charles,Psikanaliz Temel Kavramları,(Çev: Işık Savaşır- Yusuf Savaşır ),HYB Yay., II.Baskı,Ankara,1998,s.3,4 100 Tura,Saffet Murat,a.g.e.,s.40
34
azalması ve kendini sürekli yorgun ve güçsüz hissetmesi rahatsız edici içeriği
bilinçaltında tutmak için bilinçdışı olarak enerji sarf edilmesiyle olur.101
Freud, psikanaliz tekniğine Breuer ile birlikte ve esas itibariyle hipnoza
dayanan bir teknikle başlamıştır.”102 “Solunumu ve denge duygusunu incelemiş bir
fizyolog olan, J Breuer’in tüm çalışmasının üzerine kurulduğu Fraulein Anna O.
Sağaltımı 1880-1882 arasında yer almıştı. Sigmund Freud, (1856-1939 ) henüz
yalnızca tıp öğrencisiydi. Sağaltım 1882 Haziran başlarında sona erdi ve o yıl Kasım
ayında Breuer ilginç öyküsünden Freud’a söz etti. Freud, öyküden çok etkilendi .”103
“Freud, Charcot’un yanına gitmeden önce Joseph Breuer, Anna O.’nun durumunu
kendisine anlatmıştı. Bu kadın, çok sevdiği hasta babasına bakarken hastalanmıştı.
Bu isterik kadının arazlarının geçmiş hayat sahneleri, acı tecrübeler ile ilgili
olduklarını bulmuştu. Bu sahneler ve acı tecrübeler, onun üzerinde derin etkiler
yaptıktan sonra unutulmuşlardı.104
İnsan hayatında büyük heyecan yaratan bir olaydan sonra, davranış
bozukluklarının ortaya çıkabileceği uzun süredir bilinmekteydi. Freud’un hocası
Charcot, 1884-1885’teki derslerinde, organik bir neden olmaksızın felce uğramış
(histerik felç) hastalar konusunda, bu bozuklukların mekanizmasını belirtmiştir.
Felcin nedeni, olayın kendisi değil de, hastada kalan anısı gibi görünüyordu. Bu
görünüşteki düşünce titizliği, psikolojik tedavi yollarını düşündürmesi bakımından
önemliydi. Çünkü geçmişteki olaya karşı hekimin elinden bir şey, gelmezdi elbet;
ama hastadaki anısını değiştirmeyi deneyebilirdi. Pierne Janet, 1889’da yayınladığı
Automatisme Psychologiquete (psikolojik otomatizm) eserde bu gibi gözlemler
görülür ve sonraki yıllarda çoğalır. Olayın anısının ve bu anıyla birleşik
bozuklukların (felç ya da başka bozukluklar) oluşturduğu psikolojik sistemleri
birbirinden ayırarak bir manevi arındırma gerçekleştirmek amacıyla, hastalarındaki
bozuklukların psikolojik çözümlemesini yapar. Hastanın, hastalığı yaratan travma
101 Özakpınar,Yılmaz,Psikoloji’nin Kavramsal Yapısı,Ötüken Yay.,İstanbul,2000,s.81,82 102 Tura,Saffet Murat,Freud’dan Lacan’a Psikanaliz;Ayrıntı Yay., II. Baskı,İstanbul,1996,s.40 103 Freud,Sigmund-Breuer,J,Histeri Üzerine Çalışmalar, (Çev: Emre Kapkın ) Payel Yay.,İstanbul, 2001,s.32 104 Challaye, Fellicien,Freud ve Freud Doktrini, (Çev: Halis Özgü), Özgü Yay.,II. Baskı, İstanbul, 1968,s.17
35
doğrusu, anının bilincinde olmayabileceğini görerek 1889’da psikolojik bozulmayla
oluşan bilinçaltından söz eder. Bozukluğa yol açan olgunun ne olduğu, ancak deneği
telkin yoluyla yaratılmış uyurgezerlik durumuna getirmekle öğrenilebilir.105
Anna O.’nun hatıraları, ağır hasta olan babasının bakımını üstlendiği
zamanlardaki aşırı duygusal tecrübelerle alakalı idi. Kolundaki felç, babasının
yatağında halisünasyon halinde büyük siyah bir yılan gördüğünde gerçekleşmişti.
Eliyle yılanı yataktan atmaya çalışmış fakat başaramamıştı. Anna O. hipnoza meyilli
birisiydi. Hatıraları aşırı derecede duygu yüklüydü. Geçmiş tecrübelerini hipnozla
hatırlamak onu rahatlatıyor ve bir gerilim boşalması yaşıyordu. Breuer, bu gerilim
boşalmasını ilk defa Aristo tarafından kullanılan bir terim olan “catharsis” ile ifade
etti ve bu metodu, “konuşan tedavi” veya “baca temizleme” tabiriyle tanımladı.
Freud, Anna O’yu sonra tek başına tedavi etmeye başladı. Artık Anna O.
Psikanalizin ilk ve belki de en önemli vakası olmuştu. Anna’nın durumu, psikanalitik
tedavi yönteminin ana unsuru olan “serbest çağrışım- free association” tekniğinin
ortaya çıkmasını sağladı. Bu hastadan hareketle Freud, henüz bilinçaltı kavramını
oluşturmadan insan bilincinde gizli kalan güçlü bir zihinsel sürecin olabileceğini
düşündü ve psikanalize temel teşkil edecek iki önemli prensip belirledi. a ) Çatışan
bir duygunun bastırılması rahatsızlık doğurur. b ) Zihinsel enerji kullanılması
gereken yerde kullanılmayınca rahatsızlığa dönüşür. Bütün bunların yanında Freud,
bastırılarak nevroza sebep olan rahatsızlığın kaynağının sıradan bir duygusal tecrübe
olmadığı; cinsel bir duygu olduğu gibi çok yeni bir fikir ortaya attı.106
Psikanaliz, başlangıçta tıbbın bir dalıydı ve hastalıkların tedavisini
amaçlıyordu. Psikanlistlere başvuranlar, günlük yaşamlarını zorlaştıran belirtilere
sahip kişilerdi; bunlar, düzenli zorlanımlar, takınaklı düşünceler, yılgılar, paronoyak
düşünce sistemleri vb. şeklinde ortaya çıkan belirtilerdi. Bu hastalarla alışılmış
hekimlere gidenler arasındaki tek fark, gösterdikleri belirtilerin, bedensel değil de
ruhsal kökenli olmasıydı; bu nedenle uygulanan tedavi yöntemi, bedensel olgularla
değil, ruhsal olgularla ilgiliydi.107
105 Reuchilin,Maurice,Psikoloji Tarihi, (Çev: Tanju Gökçöl ) İletişim Yay. İstanbul,1997,s.74,75 106 Köse,Ali,Freud ve Din,İz Yay., İstanbul,2000,s.30-32 107 Fromm,Erich,Psikanaliz ve Din, (Çev: Şükrü Alpagut ), Kabalcı Yay.,I. Baskı,İstanbul,1990,s.66
36
Freud, Pikanalizde izlediği yolla ilgili olarak şunları söylemektedir.
“Ruhsal olayların sıkı bir gerekircilik (determinizm) ilişkisi içinde akıp gittiğini
düpedüz benimsemekteydim; dolayısıyla, yoğun bir dikkat sonucu hastanın
anımsayacağı şeyin aradığımız şeyle ilgisiz tamamen gelişigüzel şeyler olduğuna
inanamazdım. Ancak, hastanın aklına gelen şeyin aranılan şeyle özdeş
olamayacağını, ortadaki psikolojik durum, yeterince açıklamaktaydı. Tedavisine
çalışılan hastada karşıt iki güç etkinlik gösteriyordu. Bunlardan biri, unutulmuş
düşünce ve yaşantıları bilinç kapsamına çekip almaya savaşan bilinçli çaba, öbürsü
bilinçdışına itilmiş yaşantıların ya da benzeri nesnelerin bilinçli duruma getirilmesine
karşı koyan bildiğimiz direniş, sıfıra eşit bulunuyor ya da pek az bir ölçüyü
aşmıyorsa, unutulmuş nesne bir biçim değişikliğine uğramaksızın olduğu gibi bilinç
düzeyine çıkarılabiliyordu.”108
Freud’un kuramı ile ilgili olarak Wilhelm Reich, şunları söylemektedir.
“Bildiğiniz gibi, ruh çözümlemesi bilinç dışı sözcük ve düşlerden yararlanır. Bunlar
onun araçlardır. Kendisini, yazdıklarını iyi anlayabilmişsem Freud’a göre, bilinçaltını
derinlemesine incelerken bir insanın geçmişinde ancak sözlü imgeler bulunduğu
ölçüde gerilere gidebiliriz. Başka bir deyişle, ruh çözümlemesi yaşamın ikinci,
üçüncü yılından daha geriye uzanamaz. Dolayısıyla kendi yönteminin tuzağıdır.
Sözlü çağrışım ve imgeleri çekip çevirmek demek olan yöntemiyle sınırlıdır. Kişilik
çözümlemesi, başlangıçta sağaltım (tedavi) sürecine kişilik ve kişilikten gelen
direnme kavramlarının sokulmasıyla hastalık belirtilerinin çözümlenmesinde
kullanılan alışılmış ruh çözümlemesi uygulayımının biraz değiştirilmesiydi. Ancak,
kişilik zırhının bulunması, hastanın bağlanması bitkisel (sinirsel) enerjilerini açığa
çıkaracak, böylece bitkisel devingenliğini yerine getirecek yeni bir uygulayımın
geliştirilmesini zorunlu kılmıştır. Kişilik çözümlemesiyle insanın coşkusal
(duygusal) anlatımını okuma yollarını gösterir. Ferud, bilinçdışı düşünce ve arzuları
su yüzüne çıkarmıştır.”109 Dinden mahrum ve çok sayıda bilimin düzmece
nesnelliğiyle ihanete uğramış modern akıl, hiçbir şeyi aynı zamanda kişisel gündelik
108 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,( Çev: Kamuran Şipal ),Cem Yay., İstanbul,1996,s.37 109 Reich,Wilhelm,Reich Freud’u Anlatıyor, (Çev: Bertan Onaran),Payel Yay.,İstanbul,1981,s.23,24
37
yaşama dair bir davranış bilgisi de olan bir bilim kadar inandırıcı bulmamıştır. Philip
Rief’in Psikanalizin cazibesine ilişkin kısa tanımı böyledir. Freud’un bilimi, bilgi ile
inanç, teknik ile etik arasındaki yeni orta yoldur. Yeni psikanalitik ethostaki tek
buyruk, mutlak dürüstlük gereğidir. Freud, hastalarına “kesinlikle dürüst olmaya
söz verdiğinizi asla unutmayın!” der. Ve şu ya da bu sebeple söylenmesi hoş
olmadığı için hiçbir şeyi asla dışarıda bırakmayın! der. Bu zorunluluktan kurtulan
hiçbir konu yoktur. Bütün isimler açığa vurulmalı ve üçüncü tarafların mahremiyet
ve sır tutma hakları göz ardı edilmelidir. Psikanalitik tedavi böyle düşünceleri göz
ardı etmelidir; çünkü nöroz ve onun dirençleri, başkalarını düşünmezler. der.110
Artık, Freud, nevrozun “bastırma (repression)” mekanizmasından
kaynaklandığına emindi ve bu kavram, psikanalizin temel taşı olacaktı. Bu mekaniz
mayı biraz açacak olursak, insan zihni,geçmişte yaşanan travmatik tecrübeleri,
bunlardan kaynaklanan duygusal ıstırap veren veya utanılacak olan halleri
bilinçaltında tutar, bunların bilince çıkmasını engeller. Bu açıdan bastırma
mekanizması, bilinç ile bilinçaltı arasında bekleyen bir bekçi gibidir. Hal böyle
olunca bilinçli ve bilinçsiz zihin arasında kişinin farkında olmadığı sürekli bir
çatışma söz konusudur ve işte bu çatışma, histeri, saplantı ve fobi gibi nevrotik
bozukluklara sebep olur.111
Nevroz döneminin oluşumu için kesin önem taşıyan olaylar, erken
çocukluk döneminde geçmekte, ama ağırlık zaman üzerinde değil, bir vakit ki,
yaşantının karşılaştığı durumlarda, o yaşantıya karşı gösterilen tepkide
bulunmaktadır.112 Mesela, erken çocukluk döneminin fobileri bu türdendir. Eğer
çocukluk fobileri yerleşip kuvvetlenir, hayatın ileri safhalarında da kendini
gösterirse, analizlere göre bunların muhtevası, içgüdüsel isteklerle ilişki kurmuş iç
tehlikelerin temsilcileridir.113
110 Forrester,John,Freud Savaşları;(Çev:Hakan Atalay),Ayrıntı Yay.,İstanbul,2000,s.57,58 111 Köse,Ali,a.g.e.,s.33 112 Freud,Sigmund,Hz. Musa ve Tek Tanrıcılık,( Kamuran Şipal ), Bağlam Yay., I. Baskı,İstanbul, 1987,s.19 113 Freud,Sigmund,Endişe, (Çev: Leyla Özcengiz ), Dergah Yay., I. Baskı, İstanbul,1977,s.97
38
Bu yüzden Freud, ilk çocukluk yıllarına ait tecrübelerin çok önemli
olduğuna inanıyordu. Bu devrin ferdin kişiliğinde ve duygusal yapısında önemli rol
oynadığı kanaatine vardı. Cinselliğin hayatın başından beri var olduğunu ve daha
sonraki gelişmeleri etkilediğini savunmasıyla birlikte cinsellik, psikanalizin en temel
kavramı oldu.114 Psikanalizde, çocuklukta geçmiş olayları ele almak zorunda
kalıyoruz çoğu kez. Çocukluk cinselliğini doruğunda gösteren olaylardı bunlar. Çoğu
kez, bir kaza veya cezalandırmayla felaketimsi sonuçlara yol açarlar. Bu olaylar,
rüyalarda kapalı biçimde kendini gösterir. Kimi zaman öyle açıktırlar ki, sanki elle
tutulur durumda görünürler. Ama apaçık duruma gelmekten bir kolayını bulup
kurtulurlar. Bu tür sahnelerin, hastaların bilinçaltı fantezisinde, değişik biçimlerde
ortaya çıktığı algılanabileceği bilinirse doğru bir yorum yapılır.115
Freud’un kendisi, psikanalizi öncelikle, sadece anormal psikolojinin veya
psikyatrinin bir dalı yerine, psikolojinin asal bir sistemi olarak görmüştür.116 “Genel
olarak Psikanaliz, insan psikolojisine en temel katkıları ve bunun yanı sıra özellikle
de ruhsal tedavi alanına büyük yenilik getirmiştir.”117
2) PSİKANALİZDE RÜYA VE UYKU’NUN TANIMLANMASI
Gerçekte düş yorumu, bilinçdışının tanınmasında bir Via regia (Kral
Yolu) olup psikanalizin en sağlam temelidir. Her isteyene psikanaliz inancını aşılayıp
psikanalistliğe özenecek her kişinin kendini gerçekleştirebilmesini sağlayacak bir
beceridir.118 Psikanaliz tekniği aracılığıyla Freud, her düşün arkasında etkin bilinçli
düşünce ve isteklerin bulunduğunu gösterebilmiş ve düşün ortaya çıkmasının nedeni
olarak düş gören için bilinmeyen ve de psikanalitik teknik kullanmaksızın her zaman
114 Köse,Ali,a.g.e.,s.32 115 Freud,Sigmund,Psikanaliz ve Uygulama, (Çev:Muammer Sencer ), Say Yay.,VI. Baskı,İstanbul, 2001,s.224 116 Hall,Calvin.S.,Freudyen Psikolojiye Giriş,(Çev:Ersan Devrim),Kaknüs Yay.,İstanbul,1999,s.7 117 Brenner,Charles,a.g.e.,s.11 118 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.42
39
için bilinmeyen kalacak olan bilinçdışı zihinsel işleyiş olduğunu genel bir kural
olarak ortaya koyabilmiştir.119 “Psikanaliz, ruhun en ince ayrıntısına değin ve en
yakından incelenmesini sağlamıştır. Psikanalist’in laboratuarında hiç araç gereç
yoktur. Psikanalist, bulgularını ölçemez ya da sayamaz, ama düşler; düşlemler ve
çağrışımlar aracılığıyla, hastanın saklı kalmış arzularına ve kaygılarına ulaşmayı
başarır.”120
Düş işlemi süreci, önceden bilinen hiçbir şeye benzemeyen tümüyle yeni
ve yabancı bir şeydir. Bize bilinçdışı sistemde yer alan süreçlere ilk göz atışımızı
sağlamış ve bilinçli düşüncemizle bildiklerimizden oldukça farklı olduklarını ve
bilinçli düşüncemize göre yanlış ve mantıksız görünmeye zorunlu olduklarını
göstermiştir. Bu buluşun önemi, nevrotik belirtilerin oluşumunda, gizli düş,
düşüncelerini görünür düşe dönüştürmüş olanlar gibi aynı mekanizmaların işlediğini
keşfetmesiyle arttı.121 Freud, rüyalarda ilk bakışta anlamsız duran görünür içeriğin
ardında, anlamlı bir söylemin bulunduğunu düşünüyordu. Analiz edilen şahsın özel
dili anlaşılmaya başlandığında, ilk karmaşa ortadan kalkıyor, rüya; bir şifre çözülür
gibi belli bir anlama kavuşuyordu.122
Freud’a göre düşler, zihnin bilinç dışına ulaşan yoludur. Uykudaki öznel
yaşantı ve uyandıktan sonra düş dediğimiz şey, uyku sırasında bilinçdışı zihinsel
işleyişin sonucudur. Bazen bu etkinlik, niteliği ya da yoğunluğu ile uykuyu tehdit
edebilir. Uyku sırasında uyuyanın anımsadığı ya da anımsayamadığı bilinçli
yaşantıya “görülen düş”, içindeki çeşitli unsurlara da “görülen düş içeriği” denir.
Uyuyanı uyandırılmayla tehdit eden bilinçdışı düşünce ve isteklere, “gizli düş
içeriği”, gizli düşün, görülen düş haline geçmesini sağlayan zihinsel işlemlere de
“düş işlemi” diyoruz. Düş sözcüğü, psikanalitik terminolojide yalnızca gizli düş
içeriği, düş işlemi ve görülen düşün birer parçasını oluşturduğu bütün bir olayı
göstermek için kullanılmalıdır. Uygulamada ise, psikanalitik yazılarda “düş”,
genellikle görülen düşü kastetmek için kullanılır.123 “Rüya, insanın zihinsel ve
119 Brenner,Charles,a.g.e.,s.14 120 Fromm,Erich,Psikanaliz ve Din,s.18 121 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.II,s.42 122 Tura,Saffet Murat,a.g.e.,s.42 123 Brenner,Charles,a.g.e.,s.160
40
bedensel özellikleriyle ilgili bir konu veya olgudur.”124 Freud’ a göre rüyalar, baskı
altına alınmış ve tatmin edilmemiş duygular, arzular ve düşüncelerin uyku anında
üst şuurun baskısından kurtulmasından meydana gelmektedir.”125“Rüya,
halüsinasyon niteliğindeki bir doyumla uykuyu bozan uyarıları yok etme aracıdır.
Her düş, istek gerçekleştiren türdendir. Bunun dışında kalan rüyalar, önce aranıp
bulunması gereken bilinmeyen bir içeriğin yerine bozularak konmuş olanlardır.
Rüyaları anlaşılmaz ve garip yapan onlardaki bu bozulmadır.126
Rüya, uykuyla uyanıklık arasındaki bir duruma benzer. Böylece
dikkatimizi Uykuya çeviriyoruz. Öyleyse uyku nedir? Bu, hakkında hala çok
tartışılan fizyolojik ve biyolojik bir sorundur. Kesin bir şekilde yanıtlayamayız ama
kanımca, uykunun bir psikolojik özelliğini tanımlamayı deneyebiliriz. Uyku özelliği
dış dünyayla ilişki kurmayı reddetmek ve ona ilgi duymamak olan bir durumdur.
Eğer uykunun aslı buysa, rüya buna uymuyor, hatta hiç de hoş karşılanmayacak bir
ek oluyor. Gerçekten de rüyasız uykunun en iyi uyku olduğunu kabul ederiz. Uyku
sırasında ruhsal çalışma olmamalıdır. Eğer olursa, doğum öncesi huzura o ölçüde az
yaklaşmış oluruz; ruhsal çalışmanın bazı artıklarından kurtulamamışızdır. Rüyalar bu
artıkları temsil ederler. Bu takdirde gerçekten de rüyaların bir anlamı olması
gerekmez. Peki bu durumda rüya niye var? Rüya, zihnimizin uyku sırasında onu
etkileyen uyarılar karşısında gösterdiği bir tepkidir.127 Aslında düş görme her ne
kadar geceleri egemen olan koşullara ve düş oluşumunun yasalarına tabi bir tür ise de
anımsamanın bir başka türüdür.128
Uykuda insanın dış çevreden tamamen soyutlanıp soyutlanmadığı ile
ilgili olarak Burdach şöyle söyler; “Uykuda akıl, kendini dış dünyadan soyutlar ve
kendi uzantılarından da geri çeker. Yine de bağlantı, tümden kesilmez. Eğer
gerçekten uyurken insan hiç işitmezse ve duyumsamazsa ve bunları uyandıktan sonra
yapabilsek bizi uyandırmak olanaksız olurdu. Duyumsamanın sürmesi, çok daha açık
124 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,(Çev: Emre Kapkın),Payel Yay.,I.Baskı,İstanbul,1996,C.I,s.215 125 Günay, Umay,a.g.e.,s.101,102 126 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,( Çev: Ali Seden), Altın Kitaplar Yay.,İstanbul, 1978,s.142 127 Ferud, Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.88-90 128 Freud,Sigmund,Olgu Öyküleri,(Çev: Ayhan Eğrilmez),Payel Yay.,I.Baskı,İstanbul,1998,C.II, s.245
41
olarak, bizi uyaranın her zaman yalnızca izlenimin gücü değil, onun ruhsal bağlamı
olmasıyla kanıtlar. Uyuyan bir adam, anlamsız bir sözcükle uyandırılamaz ama
adıyla seslenilirse uyanır. Öyleyse, uykudaki akıl, duyumsamalar arasında ayrım
yapar. Bu nedenle, eğer kişi için düşünsel bir önemi varsa, bir duygusal uyaranın
yokluğu da o kişiyi uyandırabilir; böylece bir gece lambasının sönmesi bir adamı
uyandırabilir. Yani, bir kişi için duygusal etkinliğin kesintiye uğraması yüzünden
uyanır, bu da o etkinliğin onun tarafından algılandığı ama değişiklik göstermediği ya
da doyurucu olduğu sürece aklını rahatsız etmediği anlamına gelir.”129
Freud, rüyalar için “bir düşünme yoludur” diyerek iki tarz bir düşünme
nizamı üzerinde duruyor. Masallar, hikaye haline getirilmiş birer halk rüyalarıdır;
mitoloji, ırkların birer rüya tarzında düşünceleridir. Rüya düşünmesi ile arzu
düşünmesi aynı mahiyettedir; ikisi arasında birçok ortak noktalar, temayüller vardır.
Böylece gerek uykuda gerek uyanıkken zihni hayatımızı yöneten iki prensip kabul
ediliyor. Bunlardan biri, zevk prensibi, diğeri realite prensibidir Birincisi, her iki
durumda da arzularımızı yönetmekte, ikincisi ise, sert kaideleri ve sansürleri ile bizi
kendisine intibak etmeye mecbur tutmaktadır. Uyanık hayatımızla uyku hali
arsındaki esas, fark uykuda zihin faaliyetinin karmaşıklık bakımından daha aşağı bir
seviyede olması ve daha ilkel bir ifade tarzı bulmasıdır. Bu esnada zihnin
genelleştirme ve kavramlaştırma faaliyeti durmuş görünmekte ve bu fonksiyonlar
imajlarla temsil edilmek gibi daha ilkel bir yolla yerine getirilmektedir.130
129 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.105 130 Özbaydar, Sabri,a.g.e.,s.35,36
42
3 ) FREUD’A GÖRE RÜYANIN NASIL OLUŞTUĞU
Rüya hali, aşağı seviyeli bir şuurluluk yahut yukarı seviyeli bir
şuursuzluk halidir. Öyle ki, rüya görülürken beyin hücreleri düşünme vazifesini
yapmaktadırlar. Yalnız bu düşünme vazifesi, uyanık düşünmenin bütün vasıflarını
taşıyamamakta, şuurun düzenleyici kontrolünden mahrum bulunmaktadır.131
Rüyaların nasıl oluştuğu ile ilgili Freud, ruhun etkisinin olmadığını
söyleyerek başlıyor. Şöyle ki; “Böylece konu (düşlerin ruhbilimsel özellikleri)
üzerindeki literatür, düşlere ruhsal olarak verdikleri değer açısından, çok büyük bir
dağılım göstermektedir. Bu dağılım, tanımış olduğumuz en derin küçümsemekten
başlamakta, henüz keşfedilmemiş bir değerin belirtilmesinden geçmekte ve uyanık
yaşamın herhangi bir işlevinden daha yüce bir yere oturan bir abartmaya dek
varmaktadır. Bir düş, dünyaya garip bir idealizmin ışığında bakar ve sıklıkla
gördüklerinin etkileri onların asıl doğasına ilişkin derin kavrayışla zenginleştirir.
Dünyasal güzelliği, gözlerimize gerçek bir cennet parıltısıyla çizer ve onu en
görkemli değerlerle süsler, gündelik korkularımızı bize en korkunç biçimlerde
gösterir ve eğlencemizi tanımlanmaz açıklıkta esprilere dönüştürür. Bazen uyanıp da
bunlara benzer bir yaşantının hala tüm ağırlığı altındayken yaşamımız boyunca,
gerçek dünyanın hiçbir zaman onun eşini sunmamış olduğunu düşünmekten
kendimizi alamayız.” 132 Freud, rüyaların ruh ile ilişkisi hakkında iki kısım görüş
ortaya atmıştır.
Birinci görüş: Rüyalarda ruhun etkinliğini benimseyenleri şu sözlerle
niteler. Schbert’in (1814) düşlerin ruhun dış doğanın gücünden serbestleşmesi, canın
duyguların bağından özgürleşmesi olduğu yolundaki vurgulamaları ve genç
Fichte’nin (1864) ve diğerlerinin, tümü de düşleri, zihinsel yaşamın daha üst bir
düzeyine yükselmesi olarak sunan benzeri sözleri şimdi bize pek de akla yakın
131 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.90 132 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.114
43
gelmektedir, bugün bu sözler yalnızca mistikler ve dinciler tarafından
yinelenmektir.133
İkinci görüş ise: Rüyalarda ruhun etkinliğine karşı çıkanların savunduğu
görüştür ve onları da şu sözlerle niteler. Bilimsel düşünce biçiminin başlaması
beraberinde düşlerin değerlendirilişine bir tepkiyi getirmiştir. Özellikle tıbbi yazarlar,
düşlerdeki ruhsal etkinliği önemsiz ve değersiz görme eğilimindedirler; oysa
düşünürler ve bu özel konuya katkıları yadsınamayacak meslekten olmayan
gözlemciler-amatör ruhbilimciler- (popüler inanca daha yakın bir çizgide kalarak)
düşlerin ruhsal değerine ilişkin bir inançta diretmişlerdir. Düşlerdeki ruhsal işleyişi
düşük bir açıdan görmeye eğilimli herkes doğal olarak onların kaynağını bedensel
uyarımlara yoracaktır; oysa düş gören aklın uyanıklık kapasitelerinin büyük kısmını
koruduğuna inananların kuşkusuz düş görmeyi uyaran şeyin, düş gören aklın
kendisinden doğduğunu yadsımak için hiçbir nedenleri olmayacaktır.134
Ayrıca Freud ve onun gibi düşünenler yukarıda da değindiğimiz gibi
rüyanın ruhsal olmasını pek rasyonel bulmadıklarından ötürü, gelecekten haber
veren rüyalara karşı şüpheci ve ihtiyatlı bir tavır ile ne tamamen reddediyor ne de
tamamen kabul ediyorlar ve konu ile ilgili şu yorumda bulunuyor: “Son olarak,
düşlerin geleceği muştulama gücü olduğu bir yana bırakılmıştır. Burada inatla
yinelenen iddialarla birleşen hemen hemen yenilmez bir kuşkuculukla çatışma içinde
bulunmaktayız. Hiç kuşkusuz bu görüşün hiçbir zaman gerçek bir temeli
olmadığından inat etmekle doğru bir şey yapmış olacağız; çünkü çok geçmeden
ortaya konan birçok örnekle doğal ruhbilimin sınırları içinde bir açıklama bulmak
olasıdır.”135
Düşün mahiyeti ile ilgili olarak, düş yaşamı ve uyku sürecinde nelerin
olduğu ile ilgili olarak Freud, Scleirmacher’den ve Burdach’tan şu alıntıyı yapmıştır:
“Schleirmacher’e göre uyanıklık halini belirleyen, düşünce etkinliğinin imgelerle
değil kavramlarla ortaya çıkmasıdır. Düşler ise, temel olarak imgelerle düşünürler ve
de uykunun yakınlaşmasıyla istençli etkinlikler daha zorlaştıkça nasıl tümü de
133 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.115 134 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.115 135 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.116
44
imgeler sınıfından olan istençsiz düşüncelerin ortaya çıktığını gözlemlemek olasıdır.
İstençli olarak arzu ettiğimizi duyumsadığımız türden düşünsel çalışmadaki bu
yeteneksizlik ve imgelerin ortaya çıkması düşlerde ısrar eden ve düşlerin ruhbilimsel
çözümlemesinin, düş yaşamının temel özellikleri olarak kabul etmeye bizi zorladığı
iki niteliktir. Düşlerde pek çok şey, tıpkı normalde uyanıklık yaşamında olduğu gibi
basitçe düşünceler olarak oluşur, belki de sözel temsillerin kalıntıları biçiminde. Yine
de düşleri gerçekten niteleyen, içeriklerinin imgeler gibi davranan yanı, anı
temsillerinden çok algılara benzeyen öğelerdir. Burdach’a ise düş yaşamının
mahiyetini şöylece özetler. Ona göre, düşlerde aklımızın öznel etkinliği nesnel bir
biçimde ortaya çıkar. Çünkü algısal yeteneklerimiz, imgelerimizin ürünlerini sanki
duyu izlenimleriymiş gibi kabul eder. Uyku, benliğin otoritesinin sona eriştiğini
belirler. Bu nedenle uyumak, beraberinde bir ölçüde edilginlik getirir. Uykuya eşlik
eden imgeler, ancak benliğin otoritesinin azaldığı koşulda ortaya çıkabilir.” 136 der.
Düşlerin mahiyeti ile ilgili olarak Freud, düşlerin psikolojik özelliklerini
çeşitli düşünürlerden, hekimlerden kısaca alıntı yaparak şöyle açıklamıştır.
“Lemoine’a göre,düş imgelerinin tutarsızlığı düşlerin temel özelliğidir. Maury; de
onun gibi düşünüyor. Kesinlikle mantıklı olan ve biraz tutarsızlık, zaman karışıklığı
ya da saçmalık içermeyen hiçbir düş yoktur. Sipitta, Hegel’in düşlerin tüm nesnel ve
mantıklı tutarlıktan yoksun olduğunu söylediğini bildirir. Dugas, bir düş, ruhsal,
duygusal ve zihinsel bir anarşidir, başıboş ve kontrolsüz ya da amaçsız davranan
işlevlerin bir oyunudur, düşlerde ruh, ruhsal bir otomata dönüşür. Volket, merkezi
egonun mantıksal gücüyle uyanıklık durumunda bir arada tutulan düşünsel yaşamın
gevşemesi ve karışmasından söz etmektedir. Cicero, tasarlayabileceğimiz hiçbir şey
yoktur ki, düşte göremeyeceğimiz kadar saçma ve karışık ya da anormal olsun.
Radestock, aslında bu çılgın etkinlikler değişmez yasalar bulmak olanaksız gibidir.
Uyanıklık düşüncelerinin gidişi üzerinde ussal istenç ve dikkatin uyguladığı sıkı
polis denetimi geri çekildikten sonra düşler, kaleidoskopik bir kargaşanın çılgın
girdabında erirler.”137
136 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.101-102 137 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.107
45
Freud’a göre rüya, nevrotik belirtiler gibi yasaklanmış istekler ile bu
istekleri engelleyen güçler arasındaki bir uzlaşma sonucu ortaya çıkar. Bu, rüyanın
görünen içeriğidir. Buradan yasaklanmış isteklerin yer aldığı gizli içeriğe gidilebilir.
Rüyanın temel işlevi, kabul edilemeyen bilinçdışı içgüdüsel isteklerin fantezi
arcılığıyla doyum sağlamasıdır. Dolaysıyla uyku rüya içindir. Ona göre, rüyalar,
zihni faaliyetin uykuda devamıdır. Zihnin uyanmasının sebebi ise, bazı etkilerin var
olmasıdır. Zihne yapılan bu etkiler, rüya ile telafi edilemez ise çok zaman uyumak
imkansız hale gelir. Rüya görülmezse zihne yaptığı etkiler, uykuda meydana gelmez.
Hastalık yapan anıları hatırlama yoluyla bilincin denetimine sokmazsak nevrotik
durum, bir yandan kişilik dışı bölgeyle ilginin ve bağın kopmasını doğuran şizofrenik
duruma, öbür yandan da hastalığı doğuran gereksinmeyi gizlemek ve yalandan
doyurmak için düşlemlere dönüşür. 138
Freud, düşlerdeki ruhsal etkinliğin doğası ve niceliği hakkında öne
sürdükleri varsayımlara göre düş kuramlarını üçe ayırmıştır. Birincisi; tüm ruhsal
etkinlik düşlerde sürer. Bu kuramlar, aklın uyumadığını ve aygıtın dokunulmadan
kaldığını, ancak uyanıklık yaşamından farklı olan uyku koşulları içinde bulunduğu
için normal işleyişinin uyku sırasında farklı sonuçlar doğurduğunu varsayarlar.
İkincisi; ilkinin tersine, düşlerin ruhsal etkinlikte bir gevşeme ve elde edilebilen
malzemede bir yoksullaşma demek olduğunu öne süren kuramlar vardır. Üçüncüsü,
düş gören akla, uyanıklık yaşamında büyük ölçüde ya da tümüyle olanaksız bazı özel
ruhsal etkinlik yeteneği ve eğilimi yakıştıran kuramları da üçüncü gruba
yerleştiririz.139
Freud’un rüya yorumu konusundaki en önemli temel kavramlarından
biri de, rüya sansürüdür. Freud, bir çok rüyanın gerçek anlamlarını gizleme eğilimi
içinde bulunduklarını keşfetmişti.140 Rüya, halisünasyon niteliğindeki bir doyumla
uykuyu bozan uyarıları yok etme aracıdır. Tümüyle anladığımız her düş, istek
gerçekleştiren türdendir. Bu bir rastlantı ya da önemsiz bir şey olamaz. Bunun
dışında kalan türden rüyalar, önce aranıp bulunması gereken bilinmeyen bir içeriğin
138 Apaydın,Halil,a.g.e.,s.265,266 139 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.127,133 140 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,(Çev: Aydın Arıtan),Arıtan Yay., I. Baskı,İstanbul,1981,s.128
46
yerine bozularak, tahrif edilerek konmuş olanlardır. Rüyaları anlaşılmaz ve garip
yapan onlardaki bu bozulmadır. Ayrıca bozulmanın rüya faaliyetinin bir işi olduğunu
söyleyebiliriz. Unutmamalıyız ki, bozulma iki etkene göre azalır ya da çoğalır. Bir
yandan sansüre tabi tutulan rüya, ne kadar irkilticiyse bozulma da o ölçüde çok olur.
Ama aynı zamanda sansürün isteklerinin sert olması ölçüsünde de bozulma büyüktür.
Rüyaların bozulmasının nedeni, gece biz uykudayken kıpırdanmaya başlayan bazı
rahatsız edici isteklere, egonun bilinen birtakım eğilimlerinin uyguladığı sansürdür.
Kuşkusuz kendi kendimize bunların neden hep gece ortaya çıktıklarını ve iğrenç
isteklerin kaynağının ne olduğunu soracak olursak, daha araştırılması ve
cevaplandırılması gereken çok şey olduğunu görürüz. Ama bu sırada araştırmaların
bir başka sonucuna da yeterince önem vermezsek hata etmiş oluruz. Biz uykumuzu
bozan rüya isteklerinin ne olduğunu bilmeyiz. Bunları ilk kez rüya yorumlanmasıyla
öğreniriz. Bu bakımdan rüya isteklerinin daha önce kullandığımız anlamıyla, o sırada
bilinçdışında kaldıklarını söyleyebiliriz. Ama bilmeliyiz ki, onların o sırada
bilinçdışında olmaktan öte bir tarafları daha vardır. Çünkü, sık sık karşılaştığımız
gibi, rüyayı gören insan, onları rüyasının yorumlanması sırasında öğrendikten sonra
da inkar eder.141
Freud, bu sansür mekanizmasının egonun savunma etkinliklerinden bir
olduğu görüşündeydi. Ona göre uyku süresince bilinçdışı zihinsel etkinlikler, kişiyi
uyandırabilecek oranda yoğunlaşır. Sansür mekanizması sayesinde kişi uykusunu
sürdürebilir. Bir başka deyişle, uyumakta olan kişi, bilinçdışından taşan bu
düşüncelerle uyanacağı yerde rüya görür.142 Burada rüyaların oluşumunun rüya
düşüncelerin çarpıtılmasına yol açan bir sansürün egemenliği altında gerçekleştiğini
söyleyebiliriz.143 Rüya sansürü, böylesine anlamlı bir buluştur. Ama dogmatik bir
biçimde her rüyaya aynı olarak uygulanırsa, rüyaları anlayıp, onları çözümleyebilme
olanaklarımızı da büyük ölçüde azaltabilir. Bir çok rüya vardır, bunlarda sansür
denilen şey, anlamın kendini sembolik ve şiirsel biçimlerde ortaya koymasından
başka bir şey değildir. Ama onun şiirsel dilini anlamayanlar için bu bir sansürdür
141 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,s.149-150 142 Gençtan,Engin,Psikanaliz ve Sonrası,Maya Yay.,II. Baskı,Ankara,1984,s.15,16 143 Freud,Sigmund,Narsizm Üzerine ve Schreber Vakası,(Çev:Banu Büyükkal-Saffet Murat Tura),Metis Yay.,I. Baskı,İstanbul,1998,s.42
47
sanatçı duygulara sahip olan insanlarda rüya dilinin sembolik karakterini sansür
kavramıyla bir araya getirmek mümkün değildir.144
4) FREUD’A GÖRE RÜYANIN FONKSİYONU VE KAYNAĞI
Rüyaların fonksiyonu ile ilgili olarak, Freud; rüyaların başka bir
dünyadan geldiğini değil de sanki kendisini başka bir dünyaya götürdüğünü
varsayarak yaşlı fizyolog Burdach’ tan konuyla ilgili şu alıntıyı yapar. “ Düşlerin
başlıca amacı, bizi onlardan arındırmaktır. Hatta aklımız bir şeyle dolu olduğunda,
derin acılarla perişan olduğumuzda ya da tüm zeka gücümüz bir sorun tarafından
emildiğinde bile bir düş, bizim duygusal durumumuza bürünüp gerçeği simgelerle
temsil etmekten başka hiçbir şey yapmayacaktır. Fichte de aynı anlamda bütünleyici
düşlerden söz eder ve onları ruhun kendini sağaltıcı doğasının gizli nimetlerinden
biri olarak betimler. Strümpel de aynı şekilde, düş gören insan uyanıklık
bilinçliliğinin dünyasından uzaklaştırılır. Ayrıca düşlerde uyanıklık bilinçliliğimizin
normal davranışları hemen tümüyle yitmiştir; diyerek düşlerde akıl, uyanıklık
yaşamın olağan içerikleri ve olaylarından neredeyse belleksiz bir biçimde kopar.” 145 diye yazar.
Atom bilimi, insanın çevresindeki eşyaların tabiatı hakkında nasıl bir
bilgi kaynağı oldu ise, rüya bilimi de, şuuraltımız davranışlarımız, beynimizin
çalışma tarzı hakkında o kadar kuvvetli bir kaynak olmuştur.” 146 “Freud’a göre rüya,
ruh dünyasından gelen uyarıcılara karşı yapılan bir tepkidir. Böyle olunca rüyaların
başlıca işinin, uykunun devam edebilmesi için, bir uyarmayı tesirsiz kılmasıdır.
Rüyanın yardımı olmamış olsaydı uyumamız mümkün olmazdı. Uyumamızı
sağlayan rüyadır.147
144 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.130,133 145 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.61 146Türek,İbrahim,a.g.e.,s.9 147 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.3,6
48
Düşlerle akıl hastalıkları arasındaki ilişkiden de kısaca bahsetmek
istiyoruz. Freud, rüyaların akıl hastalıklarına engel olduğunu, rüya göremeyen
insanların ruh sağlıklarının iyi olmadığını savunur. Ayrıca düşlerde görülen
sembollerin akıl hastalıklarını çözmede kullanılabileceğini düşünür. Şöyle ki;
Düşlerle delilik arasındaki bu yadsınmaz ve karakteristik ayrıntılara dek uzanan
benzerlik, düş görmeyi yararsız ve rahatsız edici bir süreç ve aklın azalmış
etkinliğinin dışavurumu olarak gören tıbbi düş kuramının en güçlü desteklerinden
biridir. Bununla birlikte düşlerle ilgili en son açıklamayı akıl hastalıkları yönünde
bulacağımız sanılmasın, çünkü, akıl hastalıklarının kökeni hakkındaki bilgilerimizin
yetersizliği herkesçe bilinmektedir. Tam tersine düşlere karşı tutumumuzdaki bir
değişimin, aynı zamanda akıl hastalıklarının içsel mekanizmaları üzerine
görüşlerimizi etkilemesi ve düşlerin gizemine biraz ışık tutmaya çabalarken
psikozların açıklanması doğrultusunda çalışmış olmamız pekala olasıdır.148
Amacımız nevrozların (ruh ve sinir hastalıkları belirtilerinin)
incelenmesine hazırlık olmak üzere rüyaların da anlamı olduğunu göstermektedir.
Yöntemi, bu biçimde ters yüz etmenin geçerli nedenleri vardır. Rüyaların
incelenmesi yalnızca nevrozlar bakımından en iyi hazırlık olmakla kalmaz, rüyanın
kendisi bir nevroz belirtisidir ve üstelik bütün sağlıklı insanlarda da rastlandığından,
sayısız avantajlara sahiptir. Gerçekten de tüm insanlar, sağlıklı olsaydı onların
rüyalarından nevrozları incelemekle elde ettiğimiz bilgilerin hemen hepsini elde
edebilirdik.149 Doktorlar, ruhsal bozuklukların rüyayla başladığını kökünü rüyadan
alan vehimlerin sürüp gittiğini görmüşlerdir. Üstelik tarihe geçmiş kimselerin önemli
atılımlarının kökünü rüyada bulduğu söylenir.”150 Madem ki rüyaların arkasında
içgüdüler vardır, bir takım ruh hastalıkları tabloları, ifadesini bulmamış içgüdülerin
arzuların birikmesidir, öyleyse rüya, bu arzulara tatmin imkanı vermek suretiyle bir
tedavi ve deşarj vazifesi görebilmektedir. Cemiyetin uygun görmediği hareketleri,
biz rüyada tekrarlamakla baskıdan kısmen kurtulmuş olmaktayız.151
148 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.143,144 149 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları, (Çev: Emre Kapkın- Ayşe Kapkın ), Payel Yay., İstanbul,1998,C.I,s.99 150 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.85 151 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.31
49
Freud, düş yorumlamanın temel olarak bize iki faydasından bahsediyor:
Şöyle ki; Düşlerin ama en inandırıcı biçimde kendi düşlerimizin yorumundan
hayretle öğreneceğimiz bir gerçek, çocukluğun ilk yıllarındaki izlenim ve
yaşantıların bireyin gelişimini umulmadık ölçüde etkilediğidir. Düşsel yaşam
sayesinde çocukluk, sonraki yıllar, işe yaramaz duruma gelenleri de içlerinde olmak
üzere, bütün özellik ve isteklerini kendisinde saklı tutarak erişkin insanda varlığını
sürdürür adeta. Ne gibi gelişmeler, bilinçdışına itimler, yüceltmeler ve tepkisel
ürünler sonucu bambaşka yaratılıştaki bir çocuğun normal erişkine bin bir çabayla
ele geçirilmiş uygarlık hazinesinin taşıyıcısı ve biraz da kurbanı olan insana
dönüştüğünü ilgili özellik ve isteklerde apaçık kendini açığa vurur. Düşleri
yorumlama çabalarını sürdürürken öğrendiğimiz bir başka gerçek var ki, o da
özellikle cinsel komplekslerin anlatımında bilinçdışının belli bir simgeler
topluluğundan yararlanması ve söz konusu simgelerin bireyden bireye biraz
değişiklik göstermesi, ama biraz da bütün bireylere özgü tipik bir özellik taşıması,
mitler ve masallarımızın gerisinde varlığını sezinlediğimiz simgelerle çakışıyor
görünmesidir. Dolayısıyla ulusların yarattıkları mitler ve masalların günün birinde
düşlerden yola koyularak açıklığa kavuşturulması gerçekleşmeyecek bir şey
değildir.152
Freud’a göre, insan uykusu sırasında çoğu cinsel bir çok güdü ve
isteklerin etkisi altındadır. Eğer uykuda bunların tatmini gerçekleştirilmezse insan
uyanıp daha gerçek tatminler aramaya yönelir. Freud için rüyalar, cinsel arzuların
üstü örtülü bir biçimde giderilmesine yararlar. Rüyayı bir isteğin tatmini olarak
anlamak, Freud’un bu konudaki en önemli buluşudur.153
Bu sözler ile Freud, rüyaların fonksiyonunu kendine göre özetliyor. Yani,
rüya, gündüz hayatında elde edilemeyen bir isteğin tatminini sağlar. Bu konu böyle
midir? Yoksa rüyanın başka türlü fonksiyonları da var mıdır? Bütün bu soruların
cevabını Freud’un kuramının sonunda yapılan eleştirilerde göreceğiz. Rüyaların
kaynağı ile ilgili olarak ise şunları söyleyebiliriz.
152 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.46,47 153 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.110
50
Biyolojik açıdan rüyaların kaynağı, uyku esnasında beynin ihtiyacı
olduğu, tembihleri, hatıralar ve hayallerden toplamak görevini yapan beyin
kabuğunun mahsulüdürler. Muhtemelen uyuyan beynin de muayyen bazı ruhi
tembihlerle beslenmesi ihtiyacı vardır. Bu tembihler uyku esnasında, beynin hafıza
ile ilgili sahalarından temin edilerek rüyalar ortaya çıkmaktadır.154
Düşler, çocukluktan kalma malzemeyi ellerinin altında
bulundurduklarından ve de hepimizin bildiği gibi bu malzeme, büyük kesimiyle
belleğimizin bilinçli yeteneğinde boşluklarla örtülmüş olduğundan bu koşullar ilginç
hipermnezik düşler yaratırlar.155 Düşler, hazımsızlıktan ileri gelir, diye bir halk deyişi
vardır ve bu bize, düşlerin uyaranları ve kaynaklarından ne kastedildiğini kavramada
yardımcı olur. Düşlerin kaynaklarına ilişkin herhangi bir tam listeleme dört tür
kaynağın ayırt edilmesine yöneltir ve bunlar, düşlerin kendilerinin sınıflandırılması
için de kullanılmıştır. 156 Bu kaynakları örneklerle açıklamaya çalışırsak;
A) Dış (nesnel) Uyarımlar : Mesela, bir gök gürültüsü, bizi bir savaşın ortasına
götürebilir, bir horozun ötüşü bir adamın dehşet çığlığına dönüşebilir.
B) İç (öznel) Uyarımlar: İmgesel görüngüler tarafından sağlanan çok canlı ve hızla
değişen imgelerin uykuya dalma dönemi boyunca bazı kişilerde alışkanlık biçiminde
ortaya çıkma eğilimindedirler, ayrıca gözler açıldıktan sonra da bir süre devam
ederler.
C) İç (organsal) Uyarımlar: Akciğer hastalıkları çekenler, boğulma, kalabalık
içinde sıkışıp kalma, kaçma düşleri ve dikkate değer sıklıkla karabasan görürler.157
Mesela, iç kanamalar, rüyada kan ve kırmızı şeylerin görülmesine yol açarlar.158
D) Saf Ruhsal Uyarılma: Tamamıyla ruhsal olan düşlerdir, çeşitli şekillerle
tartışılmaktadır. Sonuçta rüyalarımızın oluşmasına kaynaklık eden faktörleri şu
şekilde özetlememiz mümkündür.
154 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.78 155 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.70 156 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.I,s.75,76 157 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s77-87 158 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.5
51
1- Çocukluk yıllarından beri saklanan anılar
2- Gündelik hayatta iz bırakacak şiddette heyecanlı olaylar, korkular
3- Gündelik hayatta karşılaştığımız, şuurumuz tarafından fark edilmeyen, fakat beş
duyumuz ile idrak edilen olaylar, manzaralar.159
5 ) FREUD’UN RÜYA YORUMU VE TEKNİĞİ:
Rüya, bir sanat eseri gibidir, dış bakımdan apaçık göründüğü halde,
kendisini hiçbir zaman açıklamaz ve hiçbir zaman besbelli bir anlam taşımaz. Rüya,
hiçbir zaman şunu yapmalısın ya da hakikat budur demez. Rüya, tabiatın bir bitkiyi
yetiştirdiği gibi bize bir imge sunar sadece; sonuç çıkarmayı bize bırakır.160
Rüya yorumu, bir rüyanın anlamının belirtilmesi, başka bir deyimle,
psişik faaliyet zincirinin önemli ve değerli bir halkasını meydana getirecek başka bir
şeyin rüyanın yerine geçmesi demektir.”161 Soruna bilimsel açıdan bakmayan kişiler,
rüyaları yorumlamaya çalışmışlar böylece; bu iş için birbirine benzemeyen iki
metottan birine başvurmuşlardır. Bunlardan ilki, rüya içeriğini bir bütün olarak ele
alan sembolik rüya yorum metodudur. Rüya içeriğinin anlaşılması daha kolay olan
başka bir içerikle değiştirmek amacını güden bu metot, çapraşık rüyalar karşısında
bütün değerini yitirir. Kitab-ı Mukaddeste Yusuf’un yaptığı rüya yorumu sembolik
rüya yorum metodunun güzel bir örneğidir. Rüyaların gelecekten haber verdiği
inancı, insanlar arasında öteden beri yaygındır; sembolik yorum sırasında bu
özellikle de göz önünde bulundurulur ve rüyalar, gelecekle ilgili olarak açıklanır. Bu
çeşit bir yorumun nasıl yapıldığını somut bir şekilde göstermek imkansızdır.
Metodun başarısı doğrudan doğruya kişilerin tahmin gücüne ya da önsezilerine
bağlıdır; bu yüzden de, rüya yorumu olağanüstü yeteneklere ihtiyaç gösteren bir
159 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.83 160 Freud,Sigmund_Jung;Gustav-Adler,Alfred,Psikanaliz Açısından Edebiyat,(Çev:Selahattin Hilav) Dost Kitabevi Yay.,II.Baskı,Ankara,1981,s.77 161 Sigmund,Freud,Rüya Yorum Metodu, (Çev:Ayşegül Günkut), Ataç Kitabevi;İstanbul,1964,s.5
52
sanat düzeyine yükseltilmiştir. İkinci metot ise, böyle iddialardan tamamen uzaktır.
“Şifre Metodu” adını verebileceğimiz bu metot, rüyayı çözülmesi gereken bir şifre
olarak ele alır. Bir rüya çeşitli işaretlerden meydana gelmiştir. Her işaret, belirli bir
şeyi temsil eder; işaretlerin gerisindeki anlamı bulmak için her işarete anlaşılır bir
karşılık veren anahtar listeye başvurulur. Örneğin rüyanızda bir mektup ve bir cenaze
gördüğünüzü düşünün; hemen bir rüya kitabı açıp bu sözcüklerin karşılığını
ararsınız. Mektubun üzüntü, cenazenin de nişanlanma anlamına geldiğini
öğrenirsiniz böylece; bundan sonra yapılacak tek şey, işaretlerden çıkarılan anlamlar
arasında gelecekle ilgili bir bağlantı kurmaktır. Şifre metodunun en büyük özelliği,
rüya öğelerinin ayrı ayrı yorumlanmasıdır. Zaten bu metodun çıkmasına bütünüyle
yorumlanamayan çapraşık rüyalar sebep olmuştur. Bu iki metodun bilimsel açıdan
hiçbir değer taşımadığı açıkça görülüyor. Sembol metodunda her şey, yorumcunun
tahminine, şifre metodunun başarısı ise, anahtar rüya kitabına bağlıdır. Ben, rüyaların
gerçekten anlamlı olduğuna ve bilimsel bir metotla yorumlanabileceğine
inanıyorum.162
Düş, normal insanların yaşamında düzenli rastlanan ruhsal bir olaydır.
Herkesçe bilindiği gibi karışık, anlaşılmaz, düpedüz saçma bir karakter taşıyabilir,
bize söyledikleri, bizim realite konusunda bildiklerimizle ters düşebilir. Bizler, düş
gördüğümüz süre, gördüğümüz düşün içeriklerine nesnel bir gerçeklik mal ederek
tıpkı akıl ve ruh hastalıkları gibi davranırız. Uyandıktan sonra anımsadığımız düşe
gerçek düş olayı değil de, bu olayı arkasında saklayan bir paravana diye bakmak,
bize düşü anlamamız yorumlamamız için izleyeceğimiz yolu gösterir. Bu yolda açık
(manifest) düş içeriğiyle gizli (latent )düş düşüncesi olarak düşte bir ayrıma
gitmemizdir. Gizli düş düşüncelerinden açık düş içeriğinin doğup çıkmasını
hazırlayan oluşumu diye nitelemekteyiz. Düş oluşumunun incelenmesiyle, öteden
beri kendisinde var olan içeriklerle sonradan baskılanmış bilinçsiz malzemenin Es
(İd)’ten doğruca Ben (Ego)’in kapılarını nasıl zorlayarak ön bilinçli nitelik
kazandığını ve Ben’in direnişi karşısında nasıl düşsel biçim değişikliğine
(deformasyon) uğradığını açık seçik olarak görebiliriz.163
162 Freud,Sigmund,Rüya Yorum Metodu,s.6-8 163 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.102
53
Görünen (manifest) düş muhtevası, ne anlatılmış ise odur. Gizli (latent)
muhteva ise, bu sathi hikaye arkasında gizlenen manalardır. Genellikle görünen
muhteva, bir gün önceki olaylar ile ilgilidir. Mesela, çözülmemiş bir mesele,
bitmemiş bir iş, heyecanlı bir olay, nefret uyandıran bir çatışma gibi. Gizli
muhtevayı, çocukluktaki tecrübeler ve arzular yapacaktır. Görünen muhtevada ise,
bu arzular, kılık değiştirmiş olarak ortaya çıkmaktadır.164
Freud, rüyaları tabir için deneysel metodu kullanarak, rüyanın iki türlü
hazırlanış nedeninin olduğunu söyler. Ya normal olarak baskılanmış bir içtepi
(bilinçsiz bir istek) biz uyurken Ben’ in egemenlik alanında sözünü geçirecek kadar
güçlenmekte ya da uyanık yaşamdan arta kalan bir eğilim kapsamındaki bütün
çatışan içtepileriyle düşünsel bir olay, biz uykudayken bilinçsiz bir içerikten destek
görerek güçlülük kazanmaktadır. Yani düşler kaynağını ya Ben’ den ya da Es’ ten
almaktadır. Düş oluşumunun mekanizması ayrıca düş oluşumu için gerekli dinamizm
koşulu her iki durumda da aynıdır.165
Düş sözcüğü, yalnızca gizli düş içeriği, düş işlemi ve görülen düşün birer
parçasını oluşturduğu bütün bir olayı göstermek için kullanılmalıdır. Uygulamada
ise, psikanalitik yazılarda “düş” genellikle görülen düşü kastetmek için kullanılır.166
Freud, rüyanın bilinçdışı bir düşüncenin yerine geçirilmiş ve bozulmuş bir şey
olduğunu, yorumlanmasının da bu bilinçdışı düşünceleri keşfetmek olduğunun
anlaşıldığını belirtiyor. Rüya yorumlamada uyulması gereken kuralları şöyle
açıklıyor:Bunlar;
A) İster akla yakın, ister saçma, isterse karışık olsun, rüyanın yüzeysel anlamı
üzerinde durmamıza gerek yoktur. Aradığımız bilinçdışı düşünce, hiçbir zaman
bu olamaz.
B) Çalışmalarımızda her öğe için, aslının yerine geçen fikirleri bulmakla
yetinmeliyiz ve bunlar üzerinde fazla kafa yorup uyup uymadıklarına
164 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.28,29 165 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.102 166 Brenner,Charles,a.g.e.,s.160
54
bakmamalıyız. Ne de rüya öğesinden bizi ne kadar uzağa götürdükleri konusunda
kafa yormalıyız.
C) Aradığımız bilinçdışı düşünceleri kendiliğinden ortaya çıkıncaya kadar
beklemeliyiz.
Freud, rüyalarımızın ne kadarını anımsadığımızı ve daha önemlisi, doğru
ya da yanlış anımsadığımızın tümüyle önemsiz olduğunu söylüyor. Hatırlanmış
şekliyle rüya asıl şey değildir. Yalnızca onun yerine geçen bozulmuş (tahrife
uğramış) bir biçimidir. Bu, öteki ikame fikirleri anımsatarak, asıl düşünceye
yaklaşmamıza, rüyanın gerisinde yatan bilinçdışı düşünceleri bilinç düzeyine
getirmemize yarayan araçlar sağlar. Eğer anımsamamızda bir yanılgı varsa, bu
sadece asıl aradığımızın yerine koyulanın biraz daha bozulmuş olması demektir. Bu
bozulmanın da nedenleri vardır. Başkalarının rüyaları gibi kendimizinkileri de
yorumlayabiliriz. Hatta kendi rüyalarımızı yorumlamakla daha çok şey öğreniriz. Ve
yorumlama süreci daha çok inandırıcılık kazanır. Şimdi bu yönde çalışmalar
yaparsak, bir şeyin bize karşı koyduğunu fark ederiz. Karşımıza doğru çağrışımlar
çıkar, fakat onları kabul etmeyiz. Eleştiririz, aralarından seçmeler yaparız. 167
Bazen birkaç çağrışım, belki de tek bir çağrışım, bizi rüya öğesinden
onun arkasında olan bilinçdışı düşünceye götürür. Bazı hallerdeyse birçok çağrışıma
ve birçok eleştirici karşı koyuşların aşılmasına ihtiyaç vardır. Herhalde
karşılaşacağımız direnişlerin gücüne göre gerekli olan çağrışımların sayısı da
değişecektir. Diye düşüneceğiz ve belki de bu düşüncemizde haklı olacağız. Çok
hafif bir direniş varsa, rüya öğesiyle bilinçdışı düşünce arasındaki uzaklık fazla
değildir. Öte yandan güçlü bir direniş, onu temsilen ortaya çıkan rüya öğesini daha
çok bozar ve bu da rüya öğesinden bilinçdışı düşünceye doğru yapılacak yolculuğun
uzamasına yol açar.168 Bütün bunlardan sonra Freud, rüya yorumlamanın karmaşık
yollarından kurtulmak için bir çare öneriyor. Şöyle ki; Meseleyi basitleştirmek için
167 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.117,118 168 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.120
55
önümüzde duran bir çareyi önerebilirim. Rüyanın bütününü yorumlamak yerine, tek
tek öğeleriyle yetinelim.169 diyor.
Sonrasında tekniğin uygulamasına geçiyor. Öncelikle Freud’un rüya
yorumlarken kullandığı serbest çağrışım” yönteminden bahsedecek olursak. Freud
serbest çağrışıma şöyle başlıyor.“Rüya görene , rüyanın öğelerinden birini sorup
bana aklına geleni anlatmasını söyleyince ondan ilk fikri kafasında tuttuğu andan
itibaren serbest çağrışım sürecine kendisini bırakmasını istemiş oluyorum. Yöntem
şöyle; ilk akla gelen ad yüzünden bir dizi çağrışım ortaya çıkar ve görürsünüz ki, bu
çağrışımlar o kadar da serbestçe yapılmıyor; tıpkı rüyanın çeşitli öğelerinin yol açtığı
çağrışımlar gibi bunlar da belirli bir bağlantı içindeler. Bu bağlantılı çağrışım dizisi,
itkinin yol açtığı düşünceler bitinceye kadar sürer. Ama o zamana kadar siz de bir
adla ilgili serbest çağrışımın amacını ve anlamını açıklamış olursunuz. Deneyler, her
seferinde aynı sonuçları verir. Bunların bize verdiği bilgi, çok zengin ve dallarının
budaklarının incelenmesini gerektiren bir malzeme içerir. Akla kendiliğinden gelen
sayılar şeklindeki çağrışımlar belki de en öğretici olanlardır. İncelemeler gösteriyor
ki, çağrışımlar yalnızca onlara verdiğimiz uyarıcı fikir’e değil, o sırada etkisi
hakkında hiçbir şey bilinmeyen (ve adına kompleks dediğimiz) duygusal değerleri
yüksek düşünce ve çıkar kümelerine, kısacası bilinçaltı faaliyetlere de bağlıdırlar.
Serbest çağrışımın, başlangıcında sandığımız gibi bir seçim işi olmadığını ve bir
belirlenime tabi olduğunu anlıyoruz. Rüyanın öğeleriyle ilgili çağrışımlarda da bunu
kabul ediyoruz. Ama bizi rahatsız eden bu değil. Siz rüyadaki her öğede, onu
belirleyen ve bizim bilmediğimiz bir geçmiş olduğunu iddia ediyoruz. Ama bunun
kanıtlanabileceğini sanmıyoruz.170 diyor.
Freud, rüya görene sorular sorarak gördüğü rüyanın kaynağına
inebilmektedir. Özetle serbest çağrışım, rüyalarda görünüşte bağlantısız saçma gibi
görülen karmaşık hayaller hep şuur dışının maskeli görünüşünden ibarettir. Ona göre
bütün mesele bunları tefsir edebilmektir.171 Freud, rüyanın bir unsurunun taşıdığı
duygusal manayı bulmak için rüya gören kimseyi, gördüğü rüya hakkında
169 Freud;sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.121 170 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.109-112
56
konuşturmaya ve serbest çağrışım yöntemini bu şekilde uygulamaya başladı.172
Rüya, geçmişin hayata kavuşmasından başka bir şey değildir. Fakat, bu bizim
bilemeyeceğimiz de bir geçmiştir. Çok kere, unutulmuş bir teferruat, ortadan
kalkmışa benzeyen ve gerçekte hafızanın derinliklerinde gizlenmiş duran bir hatıra
söz konusudur. Çok kere de, yad edilen hayal, uyanık bulunulduğu sırada dalgınlıkla
aşağı yukarı bilinmeden kavranılmış bir nesnenin veya bir olgunun hayalidir.173
Metot, uygulanış bakımından, rüya içeriğini belirli bir anahtara göre
açıklayan şifre metodundan çok daha güç, çünkü, aynı rüya içeriğinin değişik kişiler
için ayrı ayrı manalar taşıdığına inanıyorum. Tek çıkar yol olarak, bol ve kullanışlı
bir malzeme kaynağı olan kendi rüyalarımı ele almaya karar verdim. Bütün normal
insanların görebileceği rüyalardır bunlar; çoğu günlük olaylarla ilgilidir.174
Freud, bunlardan sonra rüya ve yorum sürecini ve yorum aşamalarını
şöylece açıklamaktadır. “Gizli rüyanın açık rüya haline dönüşmesini sağlayan sürece
rüya faaliyeti( dream worck ) denir. Açık olan rüyadan gizli olan düşünceye doğru
yol almak isteyen süreç de bizim yorumlama sürecimizdir. Bu bakımdan
yorumlamanın amacı, rüya faaliyetini bir anlamda bozup yıkmaktır. İsteklerin
gerçekleşmesi amacını güttüğü derhal anlaşılabilecek olan çocuksu rüyalarda bile bir
ölçüye kadar rüya faaliyeti görülebilir; çünkü buralarda da istek bir gerçeğe ve
düşünceler de genellikle görsel imgeler haline dönüştürülmüştür. Burada yoruma
gerek yoktur, sadece bu değişiklikleri adım adım izlememiz yeterlidir.”175
Rüya faaliyetinin ilk yaptığı iş, “yoğunlaştırma”dır. Bu terimle, açık
rüyanın içeriğinin, gizli rüyanınkinden çok daha az zengin olduğunu, sanki bu gizli
rüyanın kısaltılmış bir çevirisi olduğunu anlatmak istiyoruz. Bazı durumlarda
yoğunlaştırma bulunmayabilir, ama kural olarak, genellikle vardır, hem de çok
ileriye götürülmüş bir şekilde vardır. Bunun tersi hiçbir zaman söz konusu değildir,
171 Ayas,Kemal,Dinde İlimde Rüya ve Rüya Tabirleri,Raşit Bütün Matbaası,II. Baskı İstanbul, 1949,s.20 172 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.10 173 Bergson, Henri,Zihin Kudreti (Çev:Mirac Katırcıoğlu),MEB Yay.,İstanbul, 1989,s.134 174 Freud;Sigmund,Rüya Yorum Metodu,s.12 175 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.180
57
yani açık rüyanın gizli rüyanın kapsam bakımından daha geniş, içerik bakımından
daha zengin olduğu durumlar yoktur. Yoğunlaştırma şu şekillerde ortaya çıkar; bazı
gizli öğeler tümüyle ortadan kaldırılır sonra gizli rüyadaki bir sürü kompleksten
ancak bir bölümü açık içeriğe aktarılır, en son olarak bazı ortak özellikleri olan gizli
düşünceler, açık rüyada bir araya getirilmiş ve bir bütün haline sokulmuş olarak
bulunur.176
Bilinçdışı malzemenin her iki öğesi arasındaki benzerlik, birleşik ya da
ödünlü bir fikrin yaratılması fırsatı olarak ele alınır. Düş içeriğinde yer alan bu
üçüncü öğe, kendisini oluşturan her iki öğeyi de temsil eder.177 Yoğunlaştırma
eğilimi, bizim uyanıkken düşüncemizde birbirinden ayrı tuttuğumuz öğelerden yani
birimlerden oluşturmaya yönelik bir eğilimdir. Dolayısıyla açık düşün bir tek öğesi,
çokluk bir yığın gizli düş düşüncesini içerir. Sanki bu düşüncelerin hepsi için ortak
bir simge rolünü oynar. Zaten açık düşün kapsamı, kendinden doğup çıktığı zengin
malzemeyle karşılaştırılırsa, son derece daraltılmış bir durum gösterir.178
Rüya faaliyetinin ikinci işi, “kaydırmadır.” Kaydırma, ruhsal
enerjilerin bir öğeden diğerine geçmesidir. Kaydırma, iki şekil alır: Birincisinde, gizli
bir öğenin yerine onun bir parçası değil,onunla çok daha az ilgili bir başka şey, ima
edici yanı olan bir şey getirilir. İkincisinde, vurgulama önemli bir öğeden, önemsiz
olan bir başka öğeye aktarılır. Bu şekilde sanki rüyanın ağırlık merkezi değiştirilir ve
böylece rüyaya yabancı bir görünüş verilir. Rüyalardaki ima yoluyla kaldırma
olayında yerini aldığı öğeyle yeni gelen arasında çok uzaktan ve yüzeysel bir bağ
vardır. Bu yüzden de bunların anlaşılması kolay değildir. Rüya sansürü, ancak
imadan asıl düşünceye gidişi olanaksız kıldığı ölçüde başarıya ulaşmış olur.179 Düş
oluşumu sürecine ruhsal yoğunlukların bir aktarımı ve yer değiştirmesi ortaya
çıkmakta ve düş içeriği ile düş düşüncelerinin metinleri arasındaki fark da bunu
sonucu olmaktadır. Bu süreç, düş işleminin temel kesiminden başka bir şey değildir
ve düş yer değiştirmesi (kaydırma) diye tanımlamayı hak etmektedir. Düş yer
176 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.180,181 177 Freud,Sigmund,Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, (Çev: Şemsa Yeğin),Payel Yay.,I. Baskı, İstanbul,1996,s.91 178 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,s.105 179 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.183,184
58
değiştirmesi, (kaydırma) ve düş yoğunlaştırması, düşlerin takındığı biçimi,
etkinliklerine varabileceğimiz iki etmendir.180 Yer değiştirmenin (kaydırma) sonucu,
düş içeriğinin artık düş düşüncelerinin çekirdeğine benzememesi ve düşün
bilinçdışında varolan düş isteğinin bir çarpıtılmasından başka bir şey
vermememsidir. O isteğin izini geriye, akıldaki bir ruhsal ajanın diğeri üzerine
uyguladığı sansüre dek sürebiliriz. Düş yer değiştirmesi (kaydırma) ve bu
çarpıtmanın gerçekleştirildiği ana yöntemlerden biridir. O halde düş yer
değiştirmesinin(kaydırma) aynı sansürün yani, ruh içi savunma sansürünün etkisiyle
gerçekleştiğini varsayabiliriz.181
Rüya faaliyetinin başardığı üçüncü iş, psikoloji açısından en ilginç
olanıdır. Bu, düşüncelerin görsel imgeler haline getirilmesidir. Bunların görsel
imgeler haline getirilmesi, düşüncelerin geçirebileceği tek değişiklik değildir. Buna
karşın yine de rüyaların ortaya çıkışında bu önemli bir noktadır. Hepimizin bildiği
gibi, rüya faaliyetinin bu bölümü en az değişikliğe uğrayanıdır. Rüyaların
biçimlerinin de kendilerine özgü önemleri vardır ve onlar da yorumlanmayı
gerektirirler. Aynı gece içinde görülen çeşitli rüyaların anlamları genellikle hep
aynıdır ve gittikçe sıkıştıran bir uyarıyı daha çok kontrol altına alabilme çabasını
gösterir. Aynı rüyada bazen özellikle güç olan bir öğe birden fazla simgeyle temsil
edilebilir. Rüya düşünceleriyle onları temsil eden açık rüyaları karşılaştırdıkça hiç
beklemediğimiz şeylerle, örneğin, rüyalardaki saçmalıkların bile bir anlamı olduğu
gerçeğiyle karşılaşırız. Gerçekten de rüya konusunda tıbbi görüşle Psikanalitik görüş
arasındaki karşıtlık burada çok belirgindir. Tıbbi görüşe göre, rüyanın saçma
olmasının nedeni, zihinsel faaliyetimizin işlevini yapamaz durumda olmasıdır. Bizim
görüşümüze göreyse, gizli düşüncelerin içinde yatan bir eleştiriyi dile getirdiği
zaman rüya saçma diyebileceğimiz bir görünüm alır.182 Rüya daha çok Breccia
kayasına benzer. Bu kaya çeşitli taş parçalarının kaynaşmasından oluşmuştur. Fakat
kayanın verdiği izlenim, onu oluşturan taşların özelliklerinden farklıdır. Gerçekten de
rüya faaliyetinde, “ikinci derecede geliştirme” (scondary elaboration) denilen ve
işlevi, bu faaliyetin ilk elde edilen sonuçlarını derli toplu ve tutarlı bir bütün haline
180 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.41,42 181 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu;C.II,s.42 182 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.184-187
59
getirmek olan bir başka mekanizma daha vardır.Bu süreç sırasında eldeki malzeme,
genellikle tam bir yanlış anlaşılmaya yol açacak şekilde düzenlenir ve bu amaçla da
gerekli olan her türlü değişiklik yapılır. Öte yandan, rüya faaliyetine onun hak
ettiğinden daha çok önem vermemeliyiz. Rüya faaliyetleri burada saydıklarımızdan
ibarettir, yani yoğunlaştırma, kaydırma , imgesel temsil ve rüyanın tamamının ikinci
derecede geliştirilmesi. Yapabilecekleri bunlardan oluşmuştur. Rüyada
karşılaştığımız yargılar, eleştiriler, şaşkınlıklar ve tümdengelimli düşünceler, rüya
faaliyetinin eseri değildir ve ancak pek ender hallerde rüya hakkında daha sonra
düşündüklerimizin dile getirilmiş şekilleridirler. Bunlar genellikle açık rüyada çok az
değişikliklerle ve bütüne uyacak şekilde katılmış olan gizli düşünce parçalarıdır.
Sonra rüya faaliyeti rüyadaki söyleyişleri de yaratmaz. Bu söyleyişler çok az sayıda
bazı hallerin dışında, rüya görenin bir gün önce işittiği, hatta söylediği ve rüyayı
ortaya çıkaran bir uyarı biçiminde gizli düşüncelerin arasına girmiş olan şeylerin
taklidinden ve uydurulmuş şekillerinden oluşur. Rüya terimi yalnız rüya faaliyeti
yoluyla aldığı biçime uygulanabilir. Bu, garip bir süreçtir. Ruhsal yaşamımızda
bunun benzeri şu ana kadar görülmemiştir. Böyle bir yoğunlaştırma, kaydırma,
geriye giderek düşüncelerin imgeler haline getirilmesi bir yeniliktir.183
Düşler, düş düşüncelerinin tüm parçaları arasında yadsınmaz biçimde var
olan bağlantıyı tek bir durum ya da olay halinde birleştirerek genel bir biçimde göz
önüne alırlar. Mantıksal bağlantıyı eş zamanlılık ile gösterirler. Düşler,bu gösterme
yöntemini ayrıntılarına indirir.184
Düş düşünceleri içinde oldukça sıkı bağlantılı parçalar, yan yana
bulunurlar. İşte bu sıkı bağlantılı parçaları ayrıştırırken yani herhangi bir düş öğesini
yorumlarken şu esaslara dikkat etmeliyiz.
a) Rüyanın olumlu mu yoksa olumsuz olarak mı (bir karşıt sav ilişkisi olarak mı)
alınması gerektiği
b) Tarihsel olarak (bir anı olarak) yorumlanması gerekip gerekmediği
c) Simgesel olarak yorumlanması gerekip gerekmediği
d) Yorumun sözcüklerine dayanması gerekip gerekmediği belirlenir.185
183 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.191,192 184 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.47 185Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II.,s.72
60
6 ) FREUD’UN SEMBOLİZMİ:
Rüya öğesiyle onun çağrışımı arasındaki değişmez ilişkiye biz, simgesel
ilişki deriz. Burada rüya öğesi, bilinçdışı rüya düşüncesinin simgesidir. Simgesellik,
rüya kuramımızın en dikkate değer bölümüdür. Simgeyle simgeleştirilmiş olan fikir
arasında değişmeyen bir ilişki varsa ve simgelendirilmiş olan fikir, sözgelişi
simgenin bir çevresiyse, simgesellik bir ölçüde halk arasında yaygın olan ve bizim
elimizdeki teknikle kendisinden çok uzaklaşmış bulunduğumuz eski rüya
yorumlarının en iyisini yerine getirmiş olmaktadır. Simgeler sayesinde bazı hallerde
bir rüyayı, aslında çoğu kez simgeler hakkında bize bir şey söylemeyecek olan rüyayı
gören insanı sorguya çekmeden de yorumlayabiliriz. Rüyalarda sık sık ortaya çıkan
simgeleri, rüyayı gören kişinin kişiliğini, onun içinde yaşadığı durumu, rüyayı
görmeden önce kafasındaki izlenimleri bilirsek yorumu doğrudan doğruya
yapabiliriz. Onu sanki bir kalemde tercüme ederiz. Böyle güç bir şey yorumu
yapanın gururunu okşar, rüyayı göreniyse etkiler. Bu, rüyayı göreni uzun uzun
sorguya çekme yönteminden daha hoştur. Bu yöntem serbest çağrışımın
tamamlayıcısıdır. Sonuçları serbest çağrışımla birlikte uygulandığında faydalı olur.
Yalnızca iyi bildiğiniz insanların rüyalarını yorumlayın. Kural olarak rüyaya yol açan
ve bir gün önce olmuş olaylar hakkında da herhangi bir bilginiz yoktur. Sembolizm,
Freud’çu teoride önemli bir rol oynamaktadır. Bilindiği üzere sembollerle düşünme
prosesi zihni hayatın tabii bir yoludur. İnsanın sembol yapıcı bir zihni vardır.
Benzerlikleri görür ve hisseder, kelimeler haline getirir ve kullanırız. Bunlar,zihni
faaliyetin asli düzenidir. Düşünme, bir hayal kurmadır;imajlar kelimelerden önce
gelmektedir. Düşünmeye daldığımız zaman, sembolizme yaklaşmışız demektir.
Sosyal bakımdan yasaklanmış niyetleri gizlemek için rüyaların sembollere
başvurması sembol yapmaya bir ilave bir uyarım olarak Freud’çu görüşün özellikle
üzerinde durduğu bir noktadır. Zihinlerimizin yapısında pek çok ortak taraf
bulunduğu için de aynı sembolleri geliştiririz. Uyanıkken aynı dünyayı paylaşıyoruz.
Rüya görürken ise, herkes kendi özel dünyasına çekilmektedir. Fakat gene de,
herkeste bulunan bir insan tabiatı içinde rüya görmekteyiz; ve işte bu, rüya yaşantısı
için müşterek bir ölçü sağlar. Hepimiz aralarında paralellikler olan ve mukayese
edilebilir rüyalar görmekteyiz. Rüyaların sembolizminde bu tema ve tarz ne dereceye
61
kadar müşterektir? Rüyalarda müşterek motifler ve müşterek formlar bulunduğu
ölçüde sembolizm bir dil haline, hayal kurmanın bir tarzı haline gelmektedir. İşte bu
noktaya dayanarak Freud’çu yorumcu hem tür’e mahsus, hem de ferde ait rüya
sembolleri bulmaktadır. Şiirde, dramda veya genel olarak sanat eserlerinde bazı tipler
teşekkül etmesi veya paralellikler bulunması da aynı işaret sisteminden doğmaktadır.
Bütün bunlar, zihnin, mecazi veya bir nevi gizli bildirileridir. 186
Sözcüklere dayanan düş yorumu ile simgecilik arasındaki fark oldukça
keskin olarak çizilebilir. Simgesel düş yorumunda simgeleştirmenin anahtarı,
yorumcu tarafından keyfi olarak seçilebilir, oysa bizim sözel kılık değiştirme
olgularımızda anahtarlar genel olarak bilinir ve sağlamca yerleşmiş linguistik
kullanım tarafından ortaya konur. Eğer doğru zamanda doğru düşünce, insanın
emrindeyse insan, bu türden düşünceleri hatta düş görenin verdiği bilgilerden
bağımsız olarak çözebilir.187
Bunlar, kalıtsal bir nitelik gösterirler. Günümüzde simgesel olarak
ilişkilendirilmiş şeyler, muhtemelen tarih öncesi çağlarda kavramsal ve linguistik
özdeşlikle birleştirilmişlerdir. Simgesel bir ilişki, daha önceki bir özdeşliğin kalıntısı
ve onun göstergesi gibidir. Birçok simge, dilin kendisi kadar eskidir, oysa diğerleri
(örn: hava gemisi, zeplin) sürekli olarak şimdiki zamanda üretilmektedir. Düşler, bu
simgeciliği gizli düşüncelerinin kılık değiştirmiş temsiliiçin kullanırlar. Ayrıca çoğu
simge, alışkanlık halinde aynı şeyi anlatmak için kullanılır. Yine de düşlerde ruhsal
malzemenin özel plastikliği hiçbir zaman unutulmamalıdır. Sıklıkla bir simge,
simgesel olarak değil kendi anlamında kalan malzemesi ile bağlantılı olan “yani tipik
yorumlanmalıdır; oysa başka bazı durumlarda bir düş gören kendi özel anılarından
olağan olarak bu şekilde kullanılma gücünü türetebilir. Eğer bir düş gören, birçok
simge arasından bir seçme yapmak durumunda kalırsa ana fikri, düşüncelerinin geri
olmasına ek olarak benimsenmesinde bireysel temeller bulunan lehine karar
verecektir.188
186 Özbaydar,Sabri,a.g.e.,s.30 187 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.72,73 188 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.83,84
62
Rüyalardaki semboller, evrensel ve rastlantısal olmak üzere ikiye
ayrılırlar. Rastlantısal semboller, sembolize ettikleri şeylere gerçek bir yakınlık ve
ilişki göstermezler. Bu nedenle de bu gibi sembolün anlamını bulmak için, rüyayı
görenin diğer çağrışımlarını bilmemiz gerekir. Rüyayı gören sembolle ilgili başından
geçenleri anlatmadıkça ya da hatırlayamadıkça sembolü çözmemiz olanaksızdır.
Buna karşılık evrensel sembollerde, sembolize edilen şey, ile sembol arasında yakın
bir ilişki vardır. Bu açıdan evrensel sembol; sembol ile sembolize edilen şey,
arasındaki ilişkinin anlamlı ve kesin olduğu tek sembol biçimidir. Onun kökleri,
duygu ve düşünceler ile anlamlı deneylerin birikimi arasındaki kaynaktan çıkar.
Bunları evrensel olarak nitelememizin nedeni, tüm insanlarda ortak olmalarıdır.
Rastlantısal semboller ya da geleneksel semboller (örneğin trafik işaretleri) ise,
yalnızca bir ya da daha çok insanın aralarındaki bir anlaşmanın ürünüdür. Yani diğer
insanlarca paylaşılamazlar. Evrensel,semboller ise, bedenimizin,duyu organlarımızın
ve ruhumuzun içinde yer etmişlerdir. Hem de tüm insanlarda ortaktırlar. Bu, bütün
insanlarca birlikte oluşturulmuş bir dildir. Freud’a göre, bazı cinsel sembollerin
dışındaki bütün semboller, rastlantısaldır.189
Rüyadaki semboller, ferdin kendi geliştirdiği, “ferde ve olaya has”
semboller olabileceği gibi, sabit evrensel semboller de olabilir. Yani, gayri şuurun
muhtevası, Freud’un gösterdiği tarzda sadece ferdi hayatta itilmiş, unutulmuş
fikirlerle, hükümleri, telakkileri, direktifleri, temayülleri ve ilah sembollü hayalleri
de ihtiva ediyor olacaktır. Rüyalarda bunların hepsinin görünmemesi uyanıklıktaki
şuurumuzun bütün geçmişlerle ilgilenmemesindendir. Ruh hastalarında son derece
garip, hiç inanılmayacak, anlaşılmayacak gibi görünen hezeyanlar bu mahiyetteki bir
gayri şuurdan geliyor olacaklardır.190
189 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.131-133 190 Tunç,M.Şekip,Psikolojiye Giriş, İstanbul Üniversitesi Yay.,İstanbul,1949,s.79
63
Simgesel ilişki esas itibariyle bir kıyaslama ilişkisidir. Ama herhangi bir
kıyaslama değil. Kanımca, bu kıyaslama ne olduğunu bilmediğimiz birtakım
koşullara bağlıdır. Bir objenin yada olgunun benzetilebileceği her şey, rüyada onu
simgesi olarak ortaya çıkmaz. Öte yandan rüyalar, simgeselliği her şey için
kullanmazlar; gizli rüya düşüncelerinin yalnız belirli öğeleri için kullanırlar. Bu
bakımdan iki yönde de bir kısıtlama vardır. Sonra şu sırada simge kavramına belirli
bir sınır koyamayacağımızı da kabul etmeliyiz. Çünkü, bu simge, bazen bir şeyin
yerine bir başka şey geçirmeye (ikameyi ), bazen de temsile vb. benzer. Hatta imaya
bile çok yaklaştığı olur. Bazı simgeler de bunların gerisinde yatan benzetme
kolaylıkla fark edilebilir. Ama sözde benzetişin gerisinde ortak bir yan, aramamız
gereken simgeler de vardır. Bunlar üzerinde daha düşünmek yoluyla ortaya
çıkabilirler. Ya da bizden bütünüyle gizli kalırlar. Rüyalarda simgesel olarak temsil
edilen şeylerin sayısı pek fazla değildir. Genellikle insan vücudu, ana, baba,
çocuklar, kız ve erkek kardeşler doğum, ölüm, çıplaklık vb.dir. İnsan biçiminin bir
bütün olarak tek tip ve sık rastlanan temsil şekli, Scherner tarafından da fark edilmiş
olduğu gibi ev’ dir.191
Bazı rüyalarda insanlar, evin ön cephesinden, bazen zevkle, bazen
korkuyla aşağı indiklerini görürler. Duvarlar oldukça düzse burada ev, erkek
anlamına gelir. Yok eğer insanın tutunabileceği saçaklar, balkonlar varsa, kadın
anlamına gelir. Ana baba rüyada imparator, imparatoriçe, kral, kraliçe ve bunlar gibi
önemli kişiler şeklinde temsil edilirler. Rüyada bu konuda gayet saygılı
davranılmıştır. Çocuklar, kız ve erkek kardeşler konusundaysa daha az saygılı
davranılmıştır. Bunlar, hayvanlar ya da haşereler biçiminde temsil edilirler. Doğum,
her seferinde suya atıfta bulunularak temsil edilir. Ya suya düşeriz ya da sudan
çıkarız, ya birisini kurtarırız ya da başkaları tarafından kurtarılırız. Yani burada
anneyle çocuğu arasındaki ilişki simgesel olarak anlatılmıştır. Ölmek, trenle vb.
yolculuğa çıkmak, ölüm haliyse, çeşitli belirsiz ve çekingen birtakım imalarla dile
getirilir. Giysi ve üniformalar, çıplaklık anlamına gelir. Gördüğünüz gibi burada
simgesel ve ima edici temsiller arasındaki fark yok olmak üzeredir. Rüyalarda
simgenin büyük bir bölümü, cinsel simgelerdir. Burada garip bir ölçüsüzlük vardır.
191 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi, s.159,160
64
Çünkü simgelenen şeylerin sayısı azdır. Oysa bunlar için kullanılan simgeler son
derece çoktur. Öyle ki, bu birkaç şey, aşağı yukarı eşit değerde olan çok sayıda
simgeyle dile getirilirler. Bu yüzden yorumlandıklarında onların bu özellikleri
genellikle insanı rahatsız eder.192 Simgeselliğin çeşitli sonuçları vardır. Bunları
şöylece özetleyebiliriz:
Birincisi: Rüya görenin, elinin altında kendisinin de bilmediği ve
uyanıkken anlamını bile anlamadığı simgesel bir dile getirme biçimi olduğunu
biliyoruz.
İkincisi: Bu simgesel ilişkiler, rüya görene ya da bu ilişkileri dile getiren
rüyalara özgü değildir. Efsanelerde, peri masallarında halk deyimlerinde, türkülerde,
konuşma dilinde ve ozanın hayalinde de aynı simgeleri keşfetmiş bulunuyoruz.
Simgeselliğin alanı, son derece geniştir. Rüyalar bunun ancak pek küçük bir
bölümünü oluştururlar.
Üçüncüsü: Karşılaştığımız simgesellik, hiçbir zaman yalnızca, cinsel
alanla sınırlandırılmadığı halde, rüyalarda simgeler neredeyse sadece cinsel nesneleri
ve ilişkileri dile getirmekte kullanılmışlardır. Bunun için yapabileceğimiz tek şey,
gerçek simgelerle cinsellik arasında sıkı bir bağ olduğu görüşüne sadık kalmaktır.
Dördüncüsü: Simgesellik, rüya bozmada sansürle birlikte bulunan bir
ikinci ve ondan tümüyle ayrı bir etkendir. Ama kaçınılmaz sonuç şudur;
simgesellikten sansür de yararlanır. Çünkü, ikisi de aynı amaca hizmet ederler, yani
ikisi de rüyayı garip ve anlaşılmaz yapmaya çalışırlar.193 Freud, bazı tipik rüyaların,
herkes tarafından görülenlerini bir liste halinde toplayıp, bu rüyaların şuur ötesi
başlangıçlarını tayine çalışmıştır:
a- Uçma Rüyaları: Freud’ a göre hareketli oyunların (sallanma,tahtaravalli gibi)
doğurduğu cinsi tembihlerin tekrarlanması için çocukların gördüğü rüyalardandır.
b- Rüyada Diş Kaybetme:Bunu anlamak için Freud’un “kısırlaştırma” teorisini
bilmek gerekir. Kısaca Freud’a göre her erkek çocuk, cinsi organlarının babası
tarafından kesileceğinden korkar. Bu korku, çocuğun annesine karşı duyduğu
192 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.160,161 193 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.174-178
65
cinsi sevgisinden ileri gelir. Diş kaybetme, bir nevi cinsi organını kaybetme
yerini tutar.
c- Rüyada Felç Olma: Cinsi arzuların şuur ötesine zorla itilmesi bu türlü rüyaları
gördürür.
d- Rüyada Hırsız ve Hayalet Görme: Bu rüyalar, çok daha küçük yaşta, yatağa
gece birinin yaklaşması, idrarlı altını değiştirmesi hatıralarından doğar. Hırsız,
babayı,hayalet de anneyi temsil eder.
e- Rüyada Yüzme ve Akarsular: Bu rüyalar, rahim içindeki suyun, çocuk
doğmadan, çocuğa verdiği hislerin bir çeşit tekrarlanmasıdır.
f- Rüyada İmtihan: Freud’a göre, çocuk, bazı cinsi hareketler yapar, ebeveyni
tarafından azarlanır, aynı hareketleri tekrarlamak arzusu, bu rüyaları, gördürür.
g- Rüyada Çıplaklık: Bu, utanma devrinin başlamadığı çocukluk çıplaklığına bir
dönüş arzusunun ifadesidir.
h- Rüyada Düşme: Çocuklukta yataktan düşme ve kaldırılmaları tekrarlamak için
bu tarz rüyalar görülür. Bir nevi, cinsi arzuya teslimiyet anlamına gelir.194
Freud’un semboller listesi, eski rüya kitaplarına benzemektedir. Ancak eski rüya
kitapları her konuya uzandıkları halde Freud, hemen hemen sadece cinsiyet
üzerinde durmaktadır.195 Bu sembolleri Freud’un yaptığı gibi sadece cinsellikle
sınırlamak yanlıştır. Başka kültür ve dinlerde bu sembollerin farklı manalar
taşıması da mümkündür. İndirgemeci tarzda davranmak nesnellikle bağdaşmaz.
194 Türek,İbrahim;a.g.e.,s:29,30 195 Özbaydar, Sabri;a.g.e.,s:29
66
7 ) FREUD’DA RÜYA ÇEŞİTLERİ
Freud, düşleri istek, sıkıntı, ceza düşleri diye üçe bölerek öğretimizi
doğrulayıp destekledik196 diyerek rüyaları çeşitlerine ayırıyor. Buna göre rüya
çeşitleri şu şekildedir.
7) 1.İstek Doyurma Rüyaları:
Rüyalar, arzu doyurucu (wish fulfilment) bir gayeye yönelmişlerdir. Gizli
içerik, rüyayı başlattığı gibi onu devam ettiren ruhsal enerjinin de temel kaynağıdır.
Bu süreçte “id” baskısını koymaktadır. Düşteki görüntülerde, eylem olmaksızın
doyum sağlanır. Örneğin, evliliğinden mutlu olmayan bir insan, rüyasında kendi
mutlu talebelik yıllarını tekrar yaşarken görebilir. Sözüm ona özgür, fakat sorumlu
bir aile reisliği rolü ile cebelleşen bir erkek, ölmüş ebeveynlerini düşleyebilir. Her
ikisinde de amaç, sembolik ve bir an bile olsa, sorumluluk ve yükümlülüğün hemen
hiç olmadığı gençlik yıllarını yeniden yaşamaktır.197
Freud’un teorilerinin merkezinde arzu tatmini yatmaktaydı. Ona göre
rüyalar, genellikle biz uyurken yüzeye çıkan bazı bastırılmış istekler sonucunda
ortaya çıkmaktadır. Bu arzular, bilinç tarafından kabul edilmez bazı isteklerdir.
Bunlar ancak rüyalarda ortaya çıkar ve tatmine ulaşır. Fakat sadece sembolik
formdadır. Yani bu bastırılmış istekler, öyle güzel saklanmıştır ki, uyanıkken bunları
tanımlamakta dahi güçlük çekeriz. Rüyanın ardında yatan fikir, uyuyan kişinin
uyanmasını önlemektir, bastırılmış arzu, budur.198
Düşlerde gerçekleşen isteklerini kökeninin nerede olduğunu irdeleyecek
olursak şu sonuçlar karşımıza çıkar:
a) Gündüzün uyarılmış ve dış nedenler yüzünden doyurulamamış olabilir; bu
durumda geceye ilgilenilmemiş ama ayrımsanmış bir istek kalır.
b) Gündüzün ortaya çıkmış ama benimsenmemiş olabilir, bu durumda geriye kalan
ilgilenilmemiş ama baskılanmış bir istektir.
196 Freud,Sigmund,Psikanaliz Üzerine (Çev:A.Avni Öneş), Say Yay.,İstanbul,2001,s.46 197 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.545
67
c) Gündüz yaşamı ile hiçbir ilgisi olmayabilir ve yalnızca aklın baskılanmış
kesiminden doğabilen ve içimizde geceleyin etkin hale gelen isteklerden biri
olabilir. Düşün gerçekleşmesi için bilinç öncesi istek, başka bir yerlerden takviye
almalıdır. Aslında bilinçdışından benim varsayımım bilinçli bir isteğin ancak
aynı doğrultuda bir bilinçdışı isteği uyandırmayı ondan takviye almayı
başardığında bir düş kışkırtıcısı haline gelebildiği biçimindedir.199
Bu çeşit rüyaların belirli bir fonksiyonu vardır. Uykusu ağır olan ve
bedensel ihtiyaçlardan dolayı sık sık uyanamayan birini düşünün; uykudan kalkıp su
içmek zorunluluğundan kurtulur. Yararlı rüyalar adını verdiğimiz bu rüyalar gerçek
yaşamdaki bazı faaliyetlerin yerine geçerler. Ne yazık ki, rüya, su içme ihtiyacını
gidermeye yetmez. Görevi bir dileği gerçekleştirmek olan rüya, her zaman bencil
amaçlara hizmet eder.200
7) 2. Ceza Rüyaları:
Onlarda doyurulan şey, aynı derecede bilinçdışı olan bir istektir; yani düş
görenin bastırılmış ya da yasaklanmış bir itki yüzünden cezalandırılabileceği bir
istek, bu kapsamda bu tür düşler, burada ortaya atılmış olan bir düşü oluşturmak için
itici gücün bilinçdışına ilişkin bir istekten sağlanması gerektiği koşuluna uyarlar.
Ceza rüyaları, rüyaların oluşumunda Ego’nun umulandan fazla bir payı bulunabilme
olasılığını belirtir. Ceza rüyaları, gündüz kalıntılarının doyurucu türden düşünceler
olması ama ifade ettikleri doyumun yasaklanmış bulunması söz konusu olduğu
zaman ortaya çıkarlar. Hoşnutsuzluk rüyaları, ceza rüyaları da olabilir. Ceza
rüyalarının temel niteliği, onlarda rüyayı oluşturan isteğin bastırılmış olandan
türeyen bilinçdışı bir istek olmayıp bastırılmış olana tepki veren ve egoya ilişkin olan
aynı zamanda da bilinçsiz bir cezalandırıcı istek olmasıdır. Ceza, bir başka isteğin,
yani karşı tarafın,sansürün bir isteğinin gerçekleşmesidir.201
198 Türkoğlu, Berrin,Rüyaların Gizli Dili, Sınır Ötesi Yay.,İstanbul,2001,s.45 199 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.273-275 200 Freud,Sigmınd,Rüya Yorum Metodu,s.31,32 201 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.II,s.279
68
7) 3. Sıkıntı, Kaygı , (Anksiyete), Korku Rüyaları:
Bu tür rüyalarda söz konusu olan, geriye itilen bir isteğin açıkça
gerçekleşmesidir. Kaygı, bastırılan isteğin, sansürün baş edemeyeceği kadar güçlü
olduğunu ve sansüre karşın gerçekleşmeyi başardığını ya da başarmak üzere
olduğunu kanıtlayan bir işarettir. Baskı altına alınmış bir isteğin gerçekleşmesi,
bizim gibi sansürden yana olanlar için rahatsız edici heyecanlara ve savunmaya
geçmeye neden olur. Şu halde rüyalarda karşılaştığımız kaygı, başka zamanlarda baş
edebileceğimiz isteklerin gücünden ötürü ortaya çıkan bir kaygıdır. Kaygı düşleri,
genellikle bizi uyandırırlar. Çoğunlukla rüyanın gerisinde yatan baskı altındaki istek,
sansürü yenip tümüyle gerçekleşmeden önce uyanırız. Böyle durumlarda rüya,
amacına ulaşamamış olur.202
Psikanalitik yazılardaki kaygı düşlerine genellikle bunalım (korku)
düşleri denir. Analitik olmayan yazılarda ise, bunlar, “karabasan” olarak
isimlendirilir. Karabasanların en kapsamlı psikanalitik incelenmesini Jones
(1931),tarafından yapılmıştır. Genellikle bunalım düşlerinin, egonun savunucu
işlemlerinde bir eksiklik olduğunu gösterdiklerini söyleyebiliriz. Ego’nun savunucu
çabalarına rağmen gizli düş içeriğinin bir unsuru, ego’nun katlanamayacağı kadar
açıklıkla ya da dolaysızlıkla bilince çıkmıştır. Sonuç, Ego’nun bunalım tepkisi
göstermesidir. Jones’ un da belirttiği gibi karabasanlarda ödipal hayaller büyük bir
gizlilik olmadan görülen düşte ortaya çıkarlar. Bu tür düşlerin görülen düş içeriğinde
ya da bilinçte sıklıkla cinsel doyumla dehşet bir arada görülür.203
Korkulu düşler, içerikleri en az biçim değişikliklerine uğramış düşlerdir
çoğunlukla bilinçdışının Ben’ e yönelttiği istek, uyuyan Ben’ in elinin altındaki
çarelere başvurarak geriye çeviremeyeceği kadar güçlüyse, o zaman Ben, uyuma
isteğinden vazgeçip yeniden uyanık yaşama döner. Her düş, uykuyu aksatacak
durumları istek gerçekleştirmeyle ortadan kaldırma yolunda bir girişim, yani
uykunun bekçisidir demek, bu konudaki tüm deneyimlere uygun düşen bir söz olur.
İlgili girişim az ya da çok bir başarısızlığa uğradı mı, uyuyan uykusundan uyanır,
uyanmasına yol açan neden de yine gördüğü düştür. Bekçiliğini yaptığı mahallenin
202 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.231,232 203 Brenner,Charles,a.g.e.,s.173
69
uykusunu korumakla görevli bekçiye de bir tehlike gelip çattığı zaman, bağırıp
çağırarak uyuyan mahalle halkını uyandırmaktan başka bir şey kalmaz.204 Kabusun
çoğu zaman bilinçaltına itilmiş bir arzunun açık bir şekilde gerçekleşmesinden
meydana geldiğini görürüz. Bu gerçekleşmede yer alan sıkıntı, sansürün yerini
almaktadır. Sıkıntı, atılan arzunun sansürden daha baskın çıktığını, gerçekleştiğini
veya sansüre rağmen gerçekleşmek üzere olduğunu göstermektedir. Baskı altında
bulundurulan arzuların, özellikle, cinsel arzuların gücü karşısında sıkıntı duyulur.
Değişikliğe uğramayan kabuslar için gerçek olan şey, kısmen değişikliğe uğrayan
kabuslar için de doğrudur. Bir kabusu genel olarak uyanma izler. Bu halde rüya işini
yapmamıştır.205 Freud, rüyaları bu şekilde üç kısımda inceliyor. Bunun yanında rüya
teorisinin bir çok yerinde çocuk rüyalarından da bahsediyor. Çocuk rüyalarını biz
kendimiz rüya çeşitleri içinde incelemenin daha faydalı olacağını düşündüğümüzden
dördüncü rüya çeşidi olarak bu konuda Freud’un söylediklerini aktarmak istiyoruz.
7) 4. Çocuk Rüyaları:
En basit rüyalar, psişik faaliyetleri yetişkin insanlardaki kadar karmaşık
olmayan çocukların gördükleridir şüphesiz. Çocuk rüyaları, genellikle basit bir dileği
gerçekleştirir; bu yüzden büyüklerinkine oranla hiç de ilginç sayılmazlar.
Çözümlenmesi gereken bir sorun yoktur hiçbirinde; ama rüyaların bir dilek
gerçekleştirdiğini kesin olarak tanıtlayan paha biçilmez örneklerdir bunlar.
Çocukların sayesinde bu çeşit rüyaları yakından izleme fırsatını buldum.206 Buna bir
misal olarak, beş yaşındaki oğlunun rüyasını gösterir. Avusturya’da Alp dağları
üzerinde gezerken, oğlunun tek arzusu, karlar içinde bir kulübeyi yakından
görmekmiş, buna bir türlü imkan olmamış, ancak uzaktan dürbünle eve bakabilmiş.
O gece, çocuk rüyasında kendini bu kulübelerden birinin içinde bulmuş.207
Freud, çocuk rüyalarını şu esaslara göre inceliyor;
a) Rüyayı anlatan çocuğu sorguya çekmek gerekmez. Yalnız onun yaşamı hakkında
bazı bilgilere sahip olmamız zorunludur. Her seferinde rüyayı açıklayan bir
önceki güne ait bir yaşantı vardır. Rüya , zihnin bir gün önceki bir yaşantıya
uykuda gösterdiği bir tepkidir.
204 Freud,Sigmund,Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış, s.109 205 Challeye,Fellicien,a.g.e.,s.74 206 Freud,Sigmund,Rüya Yorum Metodu,s.34 207Türek,İbrahim,a.g.e.,s.26
70
b) Çocukluk rüyaları anlaşılabilir ruhsal edimlerdir.
c) Bu rüyalarda bir bozulma söz konusu değildir. Bu nedenle yoruma da ihtiyaç
yoktur. Bunlarda açık ve gizli içerik özdeştir.
d) Çocuğun uykusunu bozan ruhsal uyarı, tatmin olmamış bir istektir, onun buna
gösterdiği tepkiyse rüyadır.
e) Rüyaların yardımı olmasaydı, hiç uyuyamazdık. Ancak rüyanın bizi birazcık
olsun rahatsız etmemesi olanaksızdır, tıpkı bir polisin bizi rahatsız edenleri
kovalarken biraz gürültüye neden olması gibi.
f) Çocukluk rüyalarında bile gizli ve açık rüyalar arasında bir fark vardır.
Düşüncenin bir yaşantı haline çevrilmesi sırasında gizli rüya düşüncesi
bozulmuştur. Rüyayı yorumlarken her şeyden önce bu çevrilme sürecini
çözmeliyiz.208
Çocukların rüyalarında sembol, karışık mahiyette değildir. Hemen hemen
hepsi dileklerinin gerçekleşmesini ifade eder. Rüya, bilhassa arzu, gündüz tatmin
edilmediği zaman ortaya çıkar. Çocuk rüyaları, rüyaların en ilkel şekillerini inceleme
imkanı vermektedirler. Yetişkinlerin gördüğü bazı rüyalar, çocuk rüyaları gibi
sadedirler. Çocuk rüyaları, rüyaların bütün özelliklerini taşırlar. Vücut yapısının
ihtiyaçlarından doğarlar. Açlıktan, susuzluktan cinsel ihtiyaçlardan meydana gelirler.
Başka bir deyişle iç uyarıcılara karşı gösterilen tepkilerle ortaya çıkan arzuların
gerçekleşmeleri manasını taşırlar.209
8 ) FREUD’DAN RÜYA ÖRNEKLERİ:
Konuyu daha anlaşılır hale getirmek için Freud’un incelediği üç rüya
örneğini sunacağız, şöyle ki; Birinci örnek rüya; İki küçük tablodan oluşan bir rüya:
Rüyayı görenin dayısı, günlerden Cumartesi olmasına karşın sigara içmekteydi. Bir
kadın rüyayı göreni, sanki bir çocukmuş gibi okşayıp mıncıklıyordu.
Çözümleme:Rüyayı gören ve Yahudi olan adam, birinci tablo hakkında,
dayısının çok dindar olduğunu ve Cumartesi günü sigara içmek gibi kötü sayılan bir
208 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.140-143 209 Özgü,Halis,Rüya Nedir?,s.4,8
71
işi hiçbir zaman yapmayacağını söylemiştir. İkinci kadınla ilgili tek çağrışım, rüyayı
görenin annesidir. Kuşkusuz bu iki tablo ya da düşünce arasında bir bağ olması
gerekir. Ama nasıl bir bağ ? Adam dayısının rüyada yaptığını gerçek yaşamda
yapmayacağını ısrarla belirttiğine göre, insanın aklına eğer fikri geliyor. Eğer çok
dindar olan dayım Cumartesi günü sigara içerse, annemin de beni mıncıklaması,
okşaması da o derece yasaktır. Size rüya faaliyetinde rüya düşünceleri arasındaki
bütün ilişkilerin kaybolduğunu söylediğimi hatırlayacaksınız. Düşünceler
hammaddelerine bölünürler. Yorumlama sırasında bizim görevimiz, yok edilmiş olan
bu bağları, ilişkileri yerlerine koymaktır.210
İkinci örnek rüya; Bir insan sevdiği birini kaybedince bir süre için
belirli özelliği olan rüya görür. Bu rüyalarda bir uzlaşma vardır. Uzlaşma, o adamın
ölmüş olduğu konusundaki kesin bilgisiyle onu geri çağırma isteği arasındadır.
Ölmüş olan adam, rüyada bazen ölü olarak görünür, ama öldüğünü bilmez. Sanki
bunu öğrendiği zaman ölecektir. Bazen de yarı ölü, yarı canlı olarak ortaya çıkar. Bu
iki durumun da kendisine özgü belirtileri vardır. Bu rüyalara saçma deyip
geçmeyelim, çünkü peri masallarında olduğu gibi rüyalarda da hayata yeniden
dönmek mümkündür. Buna sık sık rastlanır. Çözümleyebildiğim kadarıyla bu
rüyaların akla yatkın bir şekilde açıklanması mümkündür. Yalnız ölmüş olanın geri
çağrılması çok garip şekillerde ortaya çıkar. Size böyle bir rüya anlatacağım.
Rüyanın kendisi garip, hatta oldukça saçma. Rüyayı gören, birkaç yıl önce babasını
kaybetmiş biri: Babam ölmüştü ama mezardan çıkarılmıştı. İyi görünmüyordu. Bu
şekilde yaşamaya devam etti. Ben de onun gerçek durumunu fark etmemesi için
elimden geleni yaptım. Sonra rüya yine devam ediyor ve görünüşe göre ilgisiz
birtakım konuları daha işliyor.
Çözümleme: Adamın babasının ölmüş olduğunu biliyoruz. Bu bir
gerçek. Ama yeniden mezardan çıkarılmış olması, gerçek değil. Rüyayı gören adam,
cenazeden döndükten sonra, dişinin ağrıdığını söylüyor. Bu işi eski bir Yahudi
kuralına göre, “yani ağrıyan diş çekilir” kuralına uygun olarak halletmeye karar
veriyor. Bir dişçiye gidiyor. Yalnız dişçi, diş böyle tedavi edilmez diyor ve sabır
tavsiye ediyor. “Şimdi bir ilaç koyarım, siniri öldürürüm, üç gün sonra gelirsiniz.
210 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.194,195
72
Siniri çeker çıkarırım.” diyor. Rüyayı gören birden, “Bu, çeker çıkarırım sözü
mezardan çıkarmak mı acaba ? diyor. Adam haklı mı? Doğru, ikisinin arasında tam
bir benzerlik yok . Çünkü, çıkarılan diş değil, ölü bir parça. Ama tecrübe, bize bu
şekilde bir yanlışlığın rüya faaliyetinin işi olduğunu göstermiştir. Rüyayı görenin,
yoğunlaştırma süreciyle, babasını, siniri ölmüş olan fakat hala ağzında duran dişle
birleştirdiğini tahmin edebiliriz. Onun için kuşkusuz, diş hakkında söylenebilecek her
şey, baba hakkında da söylenemeyeceğinden sonuç açık rüyadaki saçma durum
olmuştur. Şu halde babayla diş arasında ne gibi bağ bulabiliriz? Hangi ortak etken bu
benzetmeyi mümkün kılmaktadır?
Böyle bir etken bulunması gerekir, çünkü, rüyayı gören adam, bir
insanın rüyasında bir dişinin çıkarıldığını görmesinin aileden birinin öleceği
anlamına geldiği sözünü bildiğini söylemiştir. Halk arasında yaygın olan şeklinin
doğru olmadığını, ya da hiç olmazsa, oldukça bozuk bir anlamda olduğunu biliyoruz.
Onun için o şekilde değinilmiş olan konunun, rüya içeriğinin başka öğelerinin
gerisinde bulunduğunu görünce daha da şaşırırız. Adam sıkıştırılmadığı halde
babasının hastalığından, ölümünden ve babayla oğul arasındaki ilişkilerden söz
etmiştir. Uzun süren bir hastalıktı bu. Hastanın tedavisi ve bakımı için oğlu oldukça
çok bir para harcamıştı. Ama yine de bunu önemsememişti. Sabrını hiçbir zaman
yitirmemişti. Bu iş bir an önce bitse diye düşünmemişti. Yahudilere özgü bir evlat
davranışıyla ve Yahudi yasasına tümüyle uyuşuyla övünüyordu. Rüyayla ilgili
düşüncelerde bu noktayla ilgili gözünüze bir çelişki çapmıyor mu? Dişi, babayla
özdeşleştirilmişti. 211
Ama diş sorununu ağrıyan dişin çekilmesini emreden Yahudi yasalarına
göre ele almak istemişti. Babasıyla ilgili sorunu da yine Yahudi yasalarına göre ele
almak istemişti. Ama yasa bu sefer masrafa, sıkıntıya aldırmaması, bütün işi üzerine
yüklenmesi ve bu sıkıntıların nedeni olana karşı düşmanca duygular beslememesini
emrediyordu. Eğer babası hakkında da yavaş yavaş, tıpkı dişi hakkında hissettiklerini
hissetmeye başlasaydı, yani babasının bu kadar acıya ve masrafa yol açan yaşamının
bir an önce son bulmasını isteseydi, iki durum arasındaki uyum, daha inandırıcı
olmaz mıydı? Gerçekten de babasının hastalığı sırasında adamın böyle
düşündüğünden benim hiç kuşkum yoktur. Abartarak işlediği sadık evlat teması,
211 Freud;Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.196-198
73
onun aklına öbür düşüncelerin gelmesini engellemesi amacını güdüyordu. Buna
benzer durumlarda babanın ölmesini istemek ve bunu sözde merhamet duygusuyla
gizlemek, yani; zavallıcık, ölse kurtulacak, demek az rastlanılan bir olay değildir.
Fakat ben asıl gizli düşüncelerin, kendisinde bir engelin yıkıldığına dikkat etmenizi
özellikle istiyorum. Düşüncenin birinci kısmı, eminiz ki, ancak geçici olarak, yani
rüya faaliyeti sırasında bilinçdışında kalmıştır. Oysa babaya karşı düşmanca duygular
sürekli olarak, belki de çocukluktan beri bilinçdışında tutulmuş ve yalnız babasının
hastalığı sırasında, zaman zaman şekil değiştirerek bilinç alanına sokulabilmiştir.
Bunu rüyanın içeriğine katkıda bulunduğu kuşkusuz olan öbür gizli düşünceler
hakkında söyleyebileceğimizden çok daha büyük bir kesinlikle iddia edebiliriz.
Doğru, bundan babaya karşı düşmanca duyguları gösteren herhangi bir belirti yok,
ama çocuğun yaşamında düşmanlığın ortaya çıkış tarihini aradığımız zaman, baba
korkusunun, çocuğun yaşamının ilk yıllarında onun cinsel faaliyetine karşı çıkan ve
çocuk, erginliğe erdikten sonra da toplumsal nedenlerle aynı şeyleri yapmak zorunda
kalan insanın o olmasından ileri geldiğini hatırlarız. Bu sözünü ettiğimiz rüyayı
gören adamın babasıyla olan ilişkisi budur. Babasına karşı duyduğu sevginin içinde
büyük ölçüde kaynağını cinsel konulardaki korkutmalardan alan saygı ve korku da
vardır. Rüyadaki öbür sözleri, kendi kendini doyuma ulaştırma kompleksiyle
açıklayabiliriz. “ iyi görünmüyordu” sözünü, yani burada diş olmazsa iyi görünmez
anlamında dişçi söylemişti. 212
Ama aynı sözle delikanlının erginlik çağlarında aşırı cinsel faaliyetini
belli edecek bir şekilde kötü görünmesine ya da kötü görünme korkusuna da atıfta
bulunuluyor. Açık rüyada adam, bu kötü görünüşü memnunlukla kendisinden
babasına aktarmış bulunuyor. Rüya faaliyetinde kullanılan bir yöntem olarak bunu
daha önce görmüştük. Yaşamaya devam etti, sözleri de hem babanın yeniden yaşama
dönmesi dileğini dile getiriyor, hem de dişçinin dişi kurtarabileceği vaadini. Gerçek
durumu fark etmemesi için elimden gelen her şeyi yaptım sözü, bizi, yani öldüğünü
farkına varmaması, şeklinde tamamlamaya itiyor. Ama tümcenin asıl anlamının
tamamlanması, bizi yine genç adamın cinsel yaşamını babasının farkına varmasını
önlemek için elinden geleni yapmasının doğal olduğu kendi kendini doyuma
212 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.198
74
ulaştırma kompleksine götürüyor. Size son olarak tekrar hatırlatayım: Diş ağrısı
rüyaları daima kendi kendini doyuma ulaştırma ve bu yüzden görülecek ceza
korkusuyla ilgilidir. Bu anlaşılmaz rüya, yanıltıcı bir yoğunlaştırmayla gizli düşünce
zincirinin çekirdeğine ait olan her türlü düşünceyi rüyadan çıkarmak ve en derinlerde
yatan ve zaman bakımından en eskilere giden düşünceleri temsil etmek üzere, onların
yerine geçecek belirsiz temsiller yaratmak suretiyle kurulmuştur.213
9 ) FREUD’UN RÜYA KURAMININ DAYANDIĞI TEMELLER
VE ELEŞTİRİLER
Freud, “ Project For a Scientific Psychology” kitabının 19., 20. ve 21.
bölümlerinde rüyaların genel özelliklerinden şöyle bahsediyordu; Arzu doyurma,
halüsinatör bir nitelik taşıma, halüsinasyonları ve rüyaları içeren regresif bir durumu
temsil etme, motor bir paralizi’nin varlığı, deplasman mekanizmasının var oluşu ve
rüyalar ile nörotik semptomların mekanizmaları arasındaki benzerliklerdir. Bunların
yanında Freud, Project de rüyalar dünyasına en önemli katkıda bulunan bir faktörün
yani, iki temel zihinsel işlevsellik, birincil ve ikincil süreçler arasındaki farklı
açıklamadan da bahsetmişti. 214
Zamanının kudretli nöro-fizyolojik inançların etkisi altında olması
sebebiyle, Freud, başlangıçta, rüya yorumunda, fizyolojik prensiplere fazlasıyla yer
vermişti. Ancak sonraları kendisi, nörolojik kuramsal alanlardan psikolojik ve klinik
alanlara kaydığı gibi, nörozları yorumlamada organik ilkelere yer vermekten
vazgeçti. 215 Freud’un rüyalar, arzu tatmininden ibarettir, diye tanımlamasının
temelini eski yunan filozoflarında bulmaktayız. Yani, Freud, kendiliğinden yeni bir
tez ortaya atıyor değildi. Şöyle ki; Platon, rüyalarımızın akıl dışı dürtülerimizin bir
213 Freud,Sigmund,Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları,C.I,s.199 214 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.495 215 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.498
75
eseri olduklarını kabul etmektedir. Ona göre, sakin ve huzurlu bir biçimde yatağa
yatıldığında, akıldışı rüyaları görme olasılığı çok azalmaktadır.216
Freud da Aristo gibi rüyaların akılcılığına önem vermektedir. Aristo,
rüyalarımızın genelde bir anlam içermediğini öne sürer. Ona göre rüyaların bir çoğu
rastlantı sonucu oluşurlar ve geleceği önceden görme gibi bir işleve de sahip
değildirler.217
Freud’un rüyaları sembol diliyle anlatmaya dayalı fikrinin esasını
Daldisli Artemidor’ da bulmaktayız. “Daldisli Artemidor’a göre, rüya denilen şey,
sembol diliyle anlatılmış bir bilgidir. Arzularımızın biçim bulduğu Platon ile
Freud’un savunduğu rüya yapısına ise, fantasma adını vermektedir.218
Freud’un teorisine göre, bütün davranışlar, jestler, rüyalar özel sebeplere
dayanmaktadırlar. İnsanın iç dünyası yaşayışı ile ilgilidir. İnsan ne kadar gayret
ederse etsin içinde olup bitenleri saklayamaz, gizleyemez. Çünkü, insanın dış yüzü,
iç yüzünün izlerini taşır. Görüldüğü gibi burada Freud, büyük Alman Filozofu
Nictzsche’nin düşüncelerini paylaşmaktadır. Nictzsche, iç dünyanın dinamik bir
mahiyet taşıdığını söylüyordu. Freud da içgüdülerin sürekli olarak faaliyette
bulunduklarını kabul etmektedir. Dikkat edersek, Freud’un üzerinde çok durduğu ve
hayat dramının gerçek kaynağı halinde gördüğü cinsel içgüdünün Eflatun’un
Eros’una ait özellikler taşıdığını görürüz.219 Talmud’da haham Chisda da şöyle
söyler; “Yorumlanmamış bir rüya, okunmamış bir mektuba benzer. Burada, Freud’un
bundan tam iki bin yıl sonra açıklayacağı bir görüşü bulmak mümkündür. Buna göre,
her rüyanın bir anlamı vardır. Ayrıca her rüya bizlere bazı mesajlar iletmektedir.”220
Freud’un rüyalarda gizli kalmış arzu tatmini gerçekleşir şeklindeki
görüşünün temellerini Amerikanın kuzeyinde yaşamış olan kızılderili kabilesi
Iraques ile Fransız Cizvit Papazları arasında yazılan mektuplarda da bulmaktayız.
216 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.136 217 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.137 218 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.140 219 Özgü,Halis,Freud ve Freudizm,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1959,s.14,15 220 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.141
76
Şöyle ki; Kızılderililere göre, insandaki gizli arzular, kendilerini rüyalarda belli
ederler. Bu arzuların dili, rüyadır. Eğer bu arzular uyanıkken yerine getirilirse, tatmin
olurlar. Yerine getirilmezlerse, ruh kızar, bedene isyan eder, böylece değişik
hastalıklar doğar. Sonradan da görülecektir ki, Freud, kendi rüya teorisini bu bilgilere
dayandırmıştır. Aynı tarzda Iraqesler, Freud gibi, her zaman bir ruhi arzuyu
belirtmediğini, rüyada bir ruhi arzunun şekil değiştirmiş olarak ortaya çıkabileceğini,
bu şekil değiştirmiş ruhi arzuyu, rüyanın anlatılan muhtevasından tanıyabilmek için,
görüşü çok derin insanlara ihtiyaç bulunduğunu ileri sürüyorlardı.221
Freud’un kuramına yapılan itirazlar dört ana başlık altında
toplanmaktadır.
a) Deneysel yöntemin uygulanmaması
b) Cinselliğin aşırı vurgulanması
c) Nörotik kişilerin gözlemine dayalı bir kuram olması
d) Her şeyi açıklayabilen, gücü sınırsız bir kuram olduğu iddiası.
Her türlü sınamaya kapalı ve yanlışları ispat edilemeyen hipotez ve
kuramlar, bilimsel yöntem yönünden pek değer taşımazlar. Çünkü böyle hipotez ve
kuramlar, gerçeği keşfetmek için bilimsel bir araç olmaktan çıkar, bir siyasal ideoloji
ya da din gibi bir inanç konusu olurlar.222 Psikanaliz için de böyledir. Hobbes,
rüyalarımızın tümünün hastalıklı olayların etkisiyle oluşmakta olduğunu ileri
sürmüştür. Günümüzde de çok yaygın olan bu görüş, Freud’un tezine bir anti tez
olarak görülmektedir. Bedenimizdeki bazı kötü oluşumların rüyalarımıza neden
oldukları göz önünde tutulacak olursa, farklı ağrıların ve kötü duyguların değişik
rüyalara yol açmaları da doğal olacaktır. Bundan dolayı yatağı soğuk olan bir insan,
korkutucu rüyalar görebilmekte ve dehşet dolu görünümleri izlediğini sanmaktadır.
Uyanık iken bir şeye kızdığımızda, içimizi bir sıcaklığın basması gibi, bedenimizin,
biz uykudayken ısınması da kızgınlığa neden olmakta ve beynimizde belki de bir
düşmanın görüntüsünü oluşturmaktadır. Buna karşılık bir sevdiğimizi gördüğümüzde
içimizin kıpırdanması gibi, bedenimizin biz uyurken böyle bir içsel kıpırtı duyması
da rüyamızda sevilen şeyi ve sevgiyi görmemize neden olur. Yani, kısaca bir insanın
rüyasında gördükleri ile günlük hayatta yaşadıkları arasında birbirleriyle ters orantılı
221 Türek İbrahim,a.g.e.,s.20,21 222 Cüceloğlu,Doğan,İnsan ve İnsan Davranışı,Remzi Kitabevi,V. Baskı,İstanbul,1994,s.414,415
77
bir bağlantı vardır. Şöyle ki, uyanık durumda, hareket beynimizden, uyurken ise iç
organlarımızdan kaynaklanmaktadır.223
“Her düşün belirli bir yorumlama işlemi aracılığıyla bir anlamı olduğunu
ve yorumlama tamamlandığında düşün yerine düş görenin uyanık zihinsel yaşamında
kolayca tanımlanabilir bir noktaya denk düştüğünü, bu durumda bir düşün anlamının
uyanıklık durumundaki düşünce süreçlerinde olduğu gibi, bir çok farklı kaynağının
olduğunu, bir kişide doyurulmuş bir istek, bir diğerinde farkına varılan bir korku,
yine uykuda da süren bir değerlendirme, bir niyet ya da uyku sırasındaki bir yaratıcı
düşünce parçası olabileceğini düşünebilirdim. Ancak ben bunun yerine düşlerin
anlamının tek bir biçimle, isteklerin temsil edilmesiyle sınırlandığı bir genelleme
formüle ettim ve böyle yaparak evrensel bir karşı çıkma eğilimi uyandırdım.”224
Freud, bu sözleriyle, rüyaları yorumlarken ne kadar fazla indirgemeci bir
yaklaşıma girdiğini kendisi itiraf ediyor. Freud, hayatının sonlarına doğru rüyaların
aynı zamanda bir bilgi kaynağı olduğu sonucuna vardığını belirterek şöyle
söylemektedir: Diğer taraftan işaret edelim ki, eski hikmetlerin, rüyalarla geleceği
önceden görme iddiaları haklı ve oldukça enteresan bir olaydır.225
Freud’a yapılan başka bir eleştiri ise, kabuslarla ilgilidir. Eğer rüyalar
arzunun tatmini gayesine yönelmişlerse, hoş olmayan korku rüyaları kabusları nasıl
izah etmeliydi? Mesela, oldukça neşeli bir hastası, on beş yaşındaki tek kızını
rüyasında öldüğünü ve tabutun içinde görmüştür. Freud, bunu şöyle izah ediyor;
Tabut içindeki bu çocuk rahim içindeki yavruya tekabül eder. Ona göre, her kadın
gibi bu hastası da evlendikten sonra gebe kalmayı geciktirmek istiyor, fakat gebe
kaldığını öğrenince, şuuraltıyla rahimdeki çocuğun ölmesini arzuluyor, böylece on
beş sene evvel duyulan bir arzunun tatmini, o günlerde geçen bir olayın etkisiyle
ancak şimdi olmaktadır. Böyle bir izahla kendi teorisini kısmen değiştiriyor, şuur
223 Freud,Sigmund,Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,s.151 224 Freud,Sigmund,Olgu Öyküleri,C.I,s.91,92 225 Apaydın,Halil,a.g.m.,s.266
78
ötesini teorisinin içine alıyor. Şöyle ki, rüya, şuur ötesine itilmiş bir arzunun şekil
değiştirmiş olarak tatmini gayesine hizmet etmektedir.226
Antropologist Dorothy Egan, yeryüzünü kapsayan müşterek, rüya
sembolleri bulmanın mümkün olmadığını, rüyaları tefsir ederken basit kurallar
kullanmanın hata olduğunu belirtiyor. Mesela bir kızılderili kadın rüyasında sık sık
dar ve karanlık bir çukur görerek sıkıntıyla uyanıyor. Freud’un nazariyelerine uygun
bir tefsirle, uçurum dişi rahmini temsil edecek, sıkıntı da kaynağını cinsiyetten
alacak. Halbuki bu kadın ömrünü, kabilesinin yerleştiği bir yer olarak, uçurumun
kenarında geçirmiş, her zaman,çocuğunun uçuruma yuvarlanmasından endişe
duyduğu için bu rüyayı gördü.227
David Schneider, dünyanın ayrı yerlerinden on beş kadar kabilenin
rüyalarını toplamış, üç cins rüyanın (ölüm, çiftleşme, kavga) müşterek olduğunu,
kavga rüyalarının çiftleşme rüyalarından fazla olduğunu kaydetmiştir. Ona göre
kabileler arasında anane farklarına paralel rüyalarda da farklar olmuştur. Eğer
rüyalar, bir içgüdünün ifadesi ise, bu farkların olmaması gerekirdi. Onun bulguları şu
maddelerle özetlenebilir.
1- Gerek ilkel gerek uygar toplumlarda rüya bir emniyet subabıdır.
2- Düşme, uçma, diş kaybetme gibi tipik sayılan rüyalara sık sık rastlanmaz
3- Kültür farkları rüyaları değiştirir.
4- Uluslar arası bir rüya dili yoktur.228
Freud’un görüşleriyle Marx’ın görüşleri arasında bir paralellik vardır.
Marx da Freud gibi, herhangi bir şeyin göründüğünün tam tersi bir anlama
gelebileceğini ileri sürmüştü.229 Bu açıdan Freud,un rüyaya bakışının tümüyle
materyalist ve indirgemeci olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz.
“Freud, zamanının materyalist görüşünün etkisi altındaydı. O bu çabaları
ile yalnızca psişik ve fizyolojik kökenli olanların değil, içinde yaşadığı toplum
226 Türek;İbrahim,a.g.e.,s.27 227 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.37 228Türek,İbrahim,a.g.e.,s.39
79
tarafından bastırılan şeylerin içeriklerini de bulduğuna inanıyordu. Materyalist
felsefe ve cinsel arzuların bilinçli zihince bastırılmaları Freud için bilinçdışının
içeriğini oluşturan çıkış noktalarıdır. Ayrıca Freud, cinsel güdülerin çoğu kez
cinselliğin fizyolojik özü ile özdeş olmayıp başka, hatta karşıt duygularca beslendiği
gerçeğini de fark edememişti. Sadizm, narsizm, mazoşizm ve can sıkıntısı gibi
nedenler pekala cinsel arzuları harekete geçiren kaynaklar olabilirler. Ayrıca güçlü
olmak ve zenginlik de karşı tarafın cinsel arzularını kamçılayan önemli öğelerdir.
Freud’dan iki veya üç nesil sonra, günümüzde kesinlikle bilinmektedir ki, şehir
kültüründe cinsellik, bastırmaların tek ve ana konusu değildir artık. Tam tersi, insan
kitleleri homo consumens, yani bir tüketim insanı olma çabasına girdiğinden beri
cinsellik tüketim maddelerinden biri olmuştur. Görevi de doyum ve mutluluk
aldatmacasını vermektir insanlara. Cinsellik ve onların bastırılması ile gözleri
kamaşmış olan Freud, bu gerçekleri fazla önemsememiştir.”230
Bu sebeplerden dolayı, rüyaların yalnızca arzuların çarpıtılmış bir ifadesi
ve tatmin arayışı olmadığı ileri sürülebilir. Belki de rüyalar farkında olmadığımız
bazı duygu, düşünce, korku ve arzuların, kendilerini bize belirtecek kadar bir önem
kazandıkları durumlarda ortaya çıkmalarıdır. Yani yaşantımız açısından önemli
olacak derecede gelişen bu eğilimlerimiz, artık uykuda bile belirecek, ortaya çıkacak
ve bize kendilerini tanıtmayı bu yolla gerçekleştireceklerdir. Birçok rüya, herhangi
bir arzuyu içermekten çok, kişinin kendi durumu ya da başkaları hakkındaki düşünce
ve yargılarını ortaya koyar. Bu fonksiyonun doğruluğunu anlamak için, uyku
durumunun özel niteliğini araştırmak gerekir. Belki de uykunun, insanın gerçekten
özgür olduğu tek durum olduğunu söyleyebiliriz. Bunun iki sonucu vardır: Uyku
durumunda dünyayı özel bir gözle görürüz. Uyanıkken ise, dünyaya ve olaylara
onları etki altına alıp, aşmamızı gerçekleştirecek bir nesnellikle yaklaşırız. Rüya dili
şiirsel ve evrensel sembollerle konuşulur. İşte uyku durumunda oluşan ikinci sonucu
budur. Bu evrensel dil, tıpkı şiir ve sanat gibi insanların geliştirdikleri bir şeydir.
Freud’un rüya olayına bakabilmesi onun kişiliğinin özel durumu nedeniyle
olanaksızdı. Freud, sanatsal ve şiirsel yönlerden uzak tam bir rasyonalistti (akılcı).
Bu nedenle hem şiirlerde hem de rüyalarda dile gelen sembolik anlatımın farkına
229Fromm;Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.37
80
varamamıştı. Onun için bir sembol ya cinsel kökenliydi, ki bu alanda sembolik
yorum için geniş olanaklar vardır. Ya da çağrışımlar sonucu doğan bir şeydi.
Buradaki ilginç çelişki, Freud gibi akıldışı, bilinmeyen ve sembolik olguların
çözümünde uzman birisinin,sembollerin anlamları konusunda bu denli anlayışsız
kalması olayıdır. 231
Bu çelişki, özellikle anaerkil toplumların bulucusu ve büyük sembol
yorumcusu olan Johann Jakob Bachofen ile Freud’u karşılaştırdığımızda iyice gün
ışığına çıkmaktadır. Bachofen’e göre tüm dalları ile bir sembol, sözlerle anlatılıp,
dile gelen şeylerin çok üzerinde bir zenginlik ve derinliğe sahiptir. Bachofen’in bir
sembolü yüzlerce değişik biçimde yorumlanabilmesine rağmen Freud, örneğin bir
yumurta sembolüne, büyük olasılıkla “cinsel hayatın bir yanı” anlamını yakıştırırdı.
Freud, rüyaları yorumlayabilmek için teorisinde rüyanın çeşitli bölümlerine ilişkin
bir sürü çağrışıma gerek duyar. Bu yorumun sonunda da, bunca çabayı gösterdikten
sonra, çoğu kez başlangıçta bildiğimizden pek de fazla bir şey öğrendiğimiz
söylenemez. Freud’un rüyaların çoğu kez arzularımızın sembolik tatminlerle
giderilmesine yaradığını bulması çok önemliydi. Ama bunun bütün rüyalar için
geçerli olduğu iddiası, onun bu büyük buluşunu sınırlamıştır. Rüyalar, isteklerin
tatmini biçiminde, korkuların dile gelmesi olarak da belirebilirler. Ama bunlardan da
önemlisi, rüyaların bazı zamanlarda kendimiz ve başkaları hakkındaki anlayışımızı
ortaya koymalarıdır. Neticede rüyalar, yalnızca akıl dışı arzularımızı dile getirmezler.
Çoğu kez rüya, insanların kendileri ve çevreleri hakkında farkına varamadıkları
görüşlerini, inançlarının bir belirmesidir. ve rüya yorumunda en önemli nokta, bu iki
durumu birbirinde ayırabilmektir.232
Buraya kadar Freud’un rüya kuramını elimizden geldiğince inceledik.
Freud’un dayandığı temelleri ve onun rüya kuramına karşı yapılan eleştirileri de
gördük. Bundan sonra diğer psikologların rüya hakkındaki düşüncelerini Freud ile
karşılaştırmalı olarak incelemeye çalışacağız.
230 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.45,46 231Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.111,112 232 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.112,113,139,146
81
10) JUNG’UN RÜYA KURAMI:
Jung’a göre psyche, (ruhsal öğe ) kendini yöneten (self- regulating) bir
sistemdir. Bu nedenle, bilinçlilik hali doğal olarak bir bilinçsizlik- bilinç ötesi
(unconscious) ile dengelenmiştir. Jungian analizde bu bilinç ötesi dünya, rüyaların
analiziyle tanımlanır ve yorumlanır. Jung, rüya hakkındaki görüşlerini ilk kez,
1931’de, Dresden’ de bilimsel bir toplantıda “Rüya Analizinin Pratik Kullanımı”
(The Practical Use Of Dream-Analysis) adındaki raporda açıkladı. Şöyle ki; “Eğer
bir kimse nörozların etiyolojisinde bilinç dışının önemli bir rol oynadığına
inanıyorsa, bilinç dışının direk ifadesi olan rüyalara önem vermek zorundadır. Yok,
eğer bilinç dışına veya onun önemine inanmıyorsa, rüya analizine de önem
vermeyebilir.” 233
Jung’a göre, rüya diğer psikolojik olaylardan farklı değildir. Onu
psikolojik bakımdan anlamak için önce onu meydana getiren yaşanmış olayların,
hatıraların araştırılması, geçmişine inilmesi gerekir. Ona göre rüyalar, şahsın günlük
dürtüleri ve düşünceleri dolayısıyla planları ile ilgilidir. Rüyalar, kişinin gelişmesi
bakımından faydalı izler taşırlar. Jung, klasik psikanaliz ekolünün düşündüğü gibi
bunların yalnız refule unsurları ifade etmediklerini, aynı zamanda ilham verici
unsurlara da delalet ettikleri görüşündedir. Ona göre, rüyalar, şuur altının kendini
sembolizm ve diğer teknikler altında belirtmesi hususunda bir çabasıdır. Hatta daha
uzaklara gitmek suretiyle rüyaların kolektif şuuraltını canlandırdıklarını ve buna göre
kainat sırrını taşıdıklarını ifade eder. Jung, düşte ta eski çağlardan beri insanlığın
hayatında rol oynamış olan birçok unsurlarla karşılaşmanın mümkün olabileceğini
belirtir. Jung’a göre bir rüyanın doğru olarak tahlili , ona tekabül eden şuurlu durumu
çok iyi bilmekle mümkündür. Şuurlu veriler, bilinmezse rüyayı gereğince tahlil
etmek mümkün değildir.234
Biricik gerçek şudur ki, rüya, ilahi bir ses, bir elçidir ve yabanıl zihne
zerre kadar zarar vermeyen tükenmez bir mesele kaynağıdır. Primitif gerçeğin bu
görünebilir kalıntılarını İsrail oğulları peygamberlerinin psikolojisinde buluyoruz.235
233 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.538 234 Gürol,Ender,Jung, Cem Yay.,İstanbul,1977,s.65,69,85 235 Jung,Carl Gustave,Din ve Psikoloji, (Cengiz Şişman ), İnsan Yay.,II. Baskı,İstanbul,1997,s.33
82
Jung’un rüyaların manevi bir tarafının da olduğuna inandığını yukarıdaki
sözlerinde açıkça görmekteyiz. Ayrıca Jung, Şöyle devam etmektedir. Yine rüyalarda
bizler, derinlemesine bir çözümleme olmaksızın bile, varlıkları çağrışım testiyle de
ortaya çıkarılan komplekslerin ve çatışmaların aynısını buluruz. Dahası kompleksler,
varolan nevrozun vazgeçilmez bir parçası biçimindedirler. Dolayısıyla rüyaların,
nevrozun içeriği hakkında bizlere en az çağrışım testi kadar bilgi vereceğine inanmak
için elde sebepler vardır. Hatta daha fazlasını da verdiği bir gerçektir. Artık rüyaların
tamamıyla tinin yer altı faaliyetlerinin aynası olduğuna inanmak için bütün sebeplere
sahibiz. Eğer oraya varabilirsek, literal olarak hastalığın köklerine de varmışız demek
tir. Gerçekler, bilinçdışını içeren hipotezi önceliğinde rüyalar, bilinçdışını zihninin
muhtemel dini eğilimleri hakkında bilgi kaynağı olarak kullanabilirler. Hiç kimse
rüyaların, bizim onu bildiğimiz gibi açık bir biçimde dinden bahsedeceğini
bekleyemez. Ben rüyaların gördüklerinden başka bir şey olup olmadıkları hususunda
mütereddidim. Daha çok diğer bir Yahudi otorite olan Talmud’a eğilimliyim, O,
şöyle diyor; Rüya kendinin yorumudur. Diğer bir deyişle,ben rüyaları oldukları gibi
alıyorum. Onun muhtemel şeytanlıkları hakkında herhangi bir varsayımda
bulunmaya kalkışmıyorum. Rüya, doğal bir olaydır. Neden onu bizi ayartıp kötü yola
sevk eden hilebaz bir araç olduğunu varsaymamız gerektiği hakkında hiçbir neden
göremiyorum. Rüya, iradenin ve bilincin büyük ölçüde ortadan kalktığı zamanlarda
görülür. Rüya, nevroz olmayan insanlarda bile bulunabilen doğal bir oluşumdur.
Dahası rüya sürecinin psikolojisi üstüne o kadar az şey biliyoruz ki, açıklarken,
rüyanın kendine yabancı unsurlar sokarken, çok ama pek çok dikkatli olmalıyız. Tüm
bu sebeplerden ötürü, rüyalarımızın dinden bahsettiğini ve niyet ettiklerini
düşünüyorum. Rüya, ince elenip sık dokunduğu ve iç bütünlüklü olduğundan belirli
bir mantık ve niyet sunar. Yeni rüya içeriğinde açık bir ifadesi bulunan anlamlı bir
motivasyona sahiptir.236 demektedir.
Jung’a göre rüya, bilinmeyen sestir, bir elçidir. Yine ona göre rüya, doğal
ve normal psişik bir olgudur. Rüya, bilinçdışı gerçeğin, kendiliğinden, kendine özgü
ve sembolik tablosudur. Freud’un sandığı gibi bir belirti veya kılık değiştirme
değildir. Rüya, nesnel veya öznel yorum düzeylerine sahiptir. Nesnel düzeyde rüya,
çevredeki gerçek insan ilişkileri ağına göre, öznel düzeyde ise, figürlerin rüyayı
236 Jung,C.G.,Din ve Psikoloji,s.36-41
83
görenin kişiliğinin belli yanlarını temsil etme ihtimaline göre yorumlanır. Jung’un
rüyaya getirdiği bu özgünlükte, rüya sahibi ile doğrudan ilişkisi olmayan kolektif
bilinçdışına ait rüyaların da olabileceğini, buradaki sembollerin eski atalarımızın,
yaşantılarına, tarihe ve mitolojiye uzanabileceğini, söylemesidir. Uslar da benzer
şeyleri dile getirmektedir. 237
Jung’a göre rüya, kolektif bir şuurun eseriydi. Daha doğrusu rüyalar,
bireyin tecrübelerinden doğmuyordu. İnsanlığın ilk günlerinden beri geçen her olay,
her adet, her korku, her anane, toplulukların kültürlerine yaşayışlarına eserlerine
işleniyor, yüzyıllar sonunda bir kolektif şuur teşkil ediyordu. İnsanın rüyasında
gördükleri ise, bu kolektif şuurun dikte ettiği fakat kişinin bilinci dışında bulunan
olaylardı. Bu eski düşünceler ya rüya yahut efsane şeklinde ortaya çıkıyordu.238
Jung, rüyaların, analiz sürecindeki fonksiyonları olmaksızın bir hiç olacağını bu
açıdan önemini şu cümlelerle vurgulamaktadır. “ Bilinç ötesi için özür dilemek
zorunda değilim, fakat rüya analizinin ancak öyle bir varsayıma dayandığını kuvvetle
ifade ederim. Bilinçsiz rüyalar, günlük yaşamın artığı, anlamsız birikintilerden başka
bir şey olamaz. Rüyalar dahil, bilinç ötesi içeriğini keşfetmek ve onları çözümlemek,
nörozların tedavisinde esastır. Ben terapinin başlangıcındaki rüyaların, genellikle
hemen hemen hiç hata olmaksızın, etiyolojik faktörleri yansıttıklarına inanırım.”239
Diyor.
Rüyaların analizinde eğer belirsiz, karmaşa bir rüya ile karşılaşırsak onu
hemen anlamaya ve yorumlamaya kalkışmamalıyız. İlk kez onun içeriğine dikkatle
bakmalıyız, ama bu limitsiz serbest çağrışım (free association) yapmak olmamalıdır.
Tüm imajlara ayrıntılı olarak girmeye de gerek olmayabilir. Önemli imajlar ve bunlar
arasındaki bağlantılar incelenmelidir. Karmaşık bir rüyayı yorumlamaya kalkışmak,
bilinmeyen bir yapıtı çözümlemeye çalışmaya benzer. Ben onun için tek bir rüyanın
yorumuna pek önem vermem. Göreceli olarak daha kesin bir yorum, seri halindeki
rüyaların çalışmalarıyla elde edilebilir; zira daha sonraki rüyalar, daha evvellerden
yorumlarla yaptığımız hataları düzeltmeye fırsat verir. Aynı şekilde temel fikirler ve
temalar, tekrarlayan rüyalarla daha kolay tanımlanırlar. Bu nedenle ben hastalarıma
rüyaların ve yapılan yorumların itinalı bir şekilde kaydedilmelerini tavsiye ederim.
237Apaydın,Halil,a.g.m.,s.266 238 Türek,İbrahim,a.g.e.,s.32 239 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.539
84
Kendilerine de rüya analizinin nasıl yapılacağı konusunda açıklamalar yaparım ki,
doktorun yardımı olmaksızın kendi bilinçlilikleri ile nasıl bağdaşmaları gerektiğini
öğrenebilsinler. Eğer rüyalar, etiyolojik önemi olan öğeler için basit birer kaynak
olsalardı, tüm yorumlar, doktora emin bir şekilde bırakılmış olurdu, ben de basitçe
izleri takip ederdim. Fakat rüyalar, çok daha önemli hayat ve memat meselelerinin
mesajlarını verirler. Konuyla ilgili bir arkadaşımın rüyası şöyledir; “Tepeleri, vadileri
karlarla kaplı yüksek bir dağa tırmanıyordum. Yükseldikçe yükseliyorum. Hava da
mükemmel. Yukarılara vardıkça kendimi daha da iyi hissediyorum, bir yandan da
düşünüyorum. Keşke böyle sonsuza kadar tırmanabilsem. Tepeye çıktığım zaman
coşkunluğum o düzeye geliyor ki, sanki uzaya tırmanacağım. Gerçekten de öyle
yapıyorum. Havaya yükseliyorum ve büyük bir mutlulukla uyanıyorum.” Ona dedim
ki, sevgili arkadaşım, senin dağcılığa boş vermeyeceğini biliyorum, ama sakın bir
daha yalnız gitme ve gittiğinde yanına rehber al onların dediğinden çıkma. İmkansız
değişemem dedi, güldü, elini salladı ve gitti. Onu bir daha göremedim. İki aya sonra
ilk kötü haber geldi. Dağa yalnız tırmanırken bir çığ altında kalmış ve oralardan
tesadüfen geçen bir ordu arama-tarama birliği tarafından kurtarılmıştı. Son, üç ay
sonra geldi, daha genç bir arkadaşla birlikte fakat yine rehbersiz sarp kayalara
tırmanıyormuş daha aşağı düzeydeki bir kimse, onun bir kayadan inerken, sanki
havada yürüyormuş gibi adım attığına ve altta bekleyen genç arkadaşın başına
düşerek beraberce aşağılara düşüp parçalandıklarına tanık olmuştu.240
Rüya dilini kavramaya çalışırken Jung, bazı bakımlardan dilbilimcilerin
unutulmuş dillerdeki kabartma ve yazmaları çözme yöntemine de benzetilecek bir
kuvvetlendirme yöntemi kullanır. Bir rüyanın anlaşılmasında Jung’a göre birinci
adım, onun tüm kapsamının belirlenmesidir. Bu, rüya ile rüya sahibi ve onun yaşamı
arasındaki ilişkiler ağına açıklık kazandırılması ve rüyada sergilenen çeşitli imajların
öneminin saptanması demektir. Jung’un rüya yorumlaması üzerine belirli bir yöntemi
yoktur. Rüyaları ele alış biçimi serbest çağrışım yönteminden farklıdır.241
240 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.542-544 241 Fordham,Frieda,Jung Psikolojisinin Ana Hatları,(Çev: Aslan Yalçıner),Say Yay.,İst.,2001,s.125
85
Ayrıca Jung’ un analitik tedavi yönteminde bir takım düş yorumları da
psikanalitik tedavide kullanıldığından farklı da olsa kullanmaktadır. Şöyle ki, “Rüya,
analitik tedavide değerlidir. Çünkü o, iç koşullar ile sık sık dış koşulların rüya
sahibince fark edilmeyen yönlerini sergiler. Bir hastanın analize getirdiği ilk rüya,
genellikle onun sorununun çarpıcı bir özetini, hatta sorunun nasıl çözülebileceği
üzerinde bir ipucu ortaya koyar.”242 “Analitik tedavi esnasında düşler, birbiri
ardından bilinçdışının içeriklerini yüzeye çıkarır, bunları gün ışığının mikroplarından
arındırıcı gücüyle karşı karşıya bırakır; bu yolla kaybolup gittiği sanılan nice değerli
şey, yeniden kazanılmış olur. Kendisi hakkında yanlış fikirler besleyen bir çok kimse
için geçireceği tedavinin gerçek bir işkence olacağı kesindir. Bu, tedavi sırasında bir
kez daha bilince varılan bu gerçek, eski bir hikmettir; bu tür bir psişik eğitimin ise,
kültürümüzün en enerjik çağında gerekli görülmesi dikkat çekicidir.” 243 Jung’a göre,
rüyalar, yalnızca unutulmuş anıları ve varolan zorlukları ortaya çıkarmakla kalmayıp,
özellikle bireyleşme rüyaları olgusunda bir amaca da sahiptirler. Analizin
başlangıcında rüyalar genellikle daha karmaşık ve anlaşılması güç bir durumdadırlar.
İşte bu aşamada sık sık mitolojik temalar ortaya çıkar ve rüya sahibinin kişisel
deneyimi ve ilişkilerinden daha geniş bir çerçeve gerekli olur. Bazen rüya gören
kişinin anlamlı hiçbir ilişkisi olmaz ve rüyadaki durumlarla bağlantı kuramaz.
Burada mitolojik koşutluklar yardımcı olabilir. Bunlar, genellikle rüyanın kolektif
anlamı üzerinde aydınlatıcıdırlar ve böylece onun rüya sahibiyle olan bağlantısı
ortaya çıkarılabilir. Jung, bir hastaya hiçbir zaman bir yorumu kabul ettirmeye
çalışmaz. O, rüya sahibinin rüyasını kendisinin anlamasının analizcinin anlamsından
daha önemli olduğuna inanır. Rüyalar, yalnızca bilgi kaynağı değil, aynı zamanda da
yaratıcı güç kaynağı olurlar.244
Jung’un gözlemine göre, bilinçsizce birtakım şeylerin olduğuna kanaat
getirilince bunların bir rüya veya rüyalar ile ilişkileri göz önüne alınır. Çoğunlukla
biri gruba katıldıktan hemen önce veya sonra bir rüya görmüştür. Bu rüya, o kişinin
manevi yolunun yönelimini belirtebilir, nasıl bir psikolojik çalışmaya ihtiyaç
olduğunu gösterir.” 245
242 Fordham,Frieda,a.g.e.,s.136 243 Jung, Carl Gustave,Analitik Psikoloji,(Çev: Ender Gürol ),Payel Yay.,İstanbul,1997,s.107 244 Fordham,Frieda,a.g.e.,s.136,137 245 Spiegelman,J.Marvin-Pir Vilayet Han-Fernandez Tasnim,Jung Psikolojisi ve Tasavvuf, (Çev:Kemal Yazıcı- Ramazan Kutlu),İnsan Yay.,II .Baskı,İstanbul,1997,s.39
86
11) JUNG İLE FREUD’UN RÜYA KURAMLARININ FARKI
Freud’a göre rüya, insanın kendi zihinsel ve bedensel özellikleriyle ilgili
olan bir konu veya olgudur. Freud, bunu en net söyleyen psikologlardandır.246 Freud,
bu konuda öncüdür. Zira Batıda O’nun zamanından önce rüyaların hiçbir mana ve
gayesi olmadığı kabul edilirdi. Freud’un “Düşlerin Yorumu” adlı eseri, rüyaların ilmi
olarak incelenmesinde yapılmış ilk teşebbüstür.247
Düşlerin yorumunda Freud ve Jung’un görüşlerinde benzerlik vardır. İki
psikolog da, düşü yorumlarken görenin kişiliği ve koşullarının dikkate alınması
konusunda birleşirler. Aynı düş, zengin bir adam, evli bir adam veya diyelim ki, bir
hatip için, bir fakir, bir bekar ya da tüccar için taşıdığından farklı bir anlam taşır.248
Freud, rüyanın manifest görüntülerinin rüyanın esrarını ifade ettiğini
söylemişti. Bu, bizim onu anlama yeteneğimizin eksikliğinin yansıtılmasından başka
bir şey, değildir. Eğer bizler, “rüya gerçeği gizliyor” diyorsak, bu bizim onun
gerçeğini göremediğimizden dolayıdır. Bunun için yapılacak ilk şey, içeriği tespit
etmektir. Serbest Çağrışım, bizleri bir Hitit el yazısını anlamaya çalışmaktan öteye
götüremez. Rüya yorumlarına son derece önem vermeliyiz, ama uzun ayrıntılarına
girmemek koşulu ile yapmalıyız 249 derken; “Jung, rüyaların çözüm gerektirmez bir
açıklıkla dile geldiğini savunuyordu.250
Jung, Freud’un tersine rüyaları bir şeylere sarmalanmış, kisve değiştirmiş
semboller olarak değil, bizatihi kendileri olarak almıştır. Jung, Freud’un yaptıkları
hakkında şöyle söyler; “Onun bu cesur atılımlarına hayranlığım büyük olmasına
rağmen, ne yöntemleriyle ne de sonuçlarıyla hem fikir olamıyorum. O, rüyayı
arkasına dikkatlice bir şey, gizlenmiş olan bir dış görünüş olarak açıklıyordu.
Nevrozlunun da bu uzlaşılamaz şeyleri muhtemelen normal birinin de yaptığı gibi
246 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.215 247 Downs,Robert,Dünyayı Değiştiren Kitaplar, (Çev: Erol Güngör) Ötüken Yay.,II. Baskı,İstanbul, 1995 ,s.246 248 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.151,152 249 Esevim,İsmail,a.g.e.,s.544 250Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,s.133
87
sakladığına şüphe yoktu. Lakin bu kategorinin normal durumlara ve rüya gibi
evrensel fenomenlere uygulanıp uygulanamayacağı ciddi bir soruydu.” Aldığı örnek,
Tevrat’tır. Rüya, kendinin yorumudur. Diğer bir deyişle rüyaları olduğu gibi
alıyorum. Onun muhtemel şeytanlıkları hakkında herhangi bir varsayımda
bulunmaya kalkışmıyorum. Rüya, doğal bir olaydır ve neden onu bizi ayartıp kötü
yola sevk eden hilebaz bir araç olduğunu varsaymamız gerektiği hakkında güneş
altında hiçbir neden bulamıyorum, 251 diyerek Freud ile ayrılıklarını belirtmektedir.
Jung, Freud’un görüşleriyle üç noktada uzlaşmamaktadır. Bunlardan ilki;
rüyaların temelinde yatan ferdi şuuraltı değil, toplumsal şuuraltıdır. Yani insanlığın
ortak bilgi hazinesi olarak kabul ettiği bütün eski dinlerden, mitolojilerden geriye
kalan ve şuuraltına yerleşmiş imgelerdir.( Kolektif Şuuraltı) İkincisi; rüyaların arzu
tatmini özellikle cinsi arzuların tatmini olduğu görüşüne karşıdır. Üçüncüsü;
rüyaların uykunun bekçisi olduğu görüşüne karşıdır. Jung’a göre rüyalar, tam tersine
uykuyu rahatsız etmektedirler.252
Kolektif şuuraltı bahsini biraz açacak olursak; Jung’ a göre, bazı
rüyalarda kişisel ferdi önemlilikten oldukça fazlası vardır. Anlaşılabilmeleri için,
içindeki simgelerin başka zamanlarda başka insanlar için ne anlama geldiklerinin
öğrenilmesini söyler. Bu tip rüyalara kolektif rüyalar adını vermektedir. Kolektif
rüya, kolektif bilinçdışındaki arketipleri ortaya koyacak ve rüya sahibi için olduğu
kadar başkaları için de önemli olacaktır. İlkel insanlar, kişisel ve kolektif rüyalar
arasındaki farkı, içgüdüsel olarak görürler ve onları küçük ve büyük rüyalar diye
anlatırlar. Büyük rüyalara değer verirler, çünkü, onlar ağzı kapalı duran bilgi
kaynaklarının kapağını açmaktadır. En çarpıcı rüyalar, bilinçdışından kendiliğinden
ortaya çıktığı görülen, tümüyle yabancı bir şeyi ilgi çekecek kadar berrak bir biçimde
ortaya koyan rüyalardır. Örnek olarak Firavun’ un rüyasını ve O’nun Hz. Yusuf
tarafından yorumlanmasını, bu tip rüyalara örnek olarak verir.253
251 Jung,C.G.,Din ve Psikoloji,s.40 252 Tunç,Mustafa Şekip,a.g.e.,s.79 253 Fordham,Frieda,a.g.e.,s.128-135
88
Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi, Jung’a göre, ruh dünyası, insanlığın
tarih boyunca idrak ettiği hayat şekillerinin, yaptığı tecrübelerin canlılığını muhafaza
eder. Rüya, kişisel şuuraltının aydınlanmasında olduğu gibi esrarlı kolektif
şuuraltının anlaşılmasında da yardım eder. Rüya, çocukluk çağına ait bulunan,
şuuraltına itilmiş olan ve cinsel arzulardan, çocukluk çağında yer alan, hakimiyet
isteğinden kolektif eski duygulardan, düşüncelerden, içgüdüsel kalıntılardan
meydana gelen malzemelere, unsurlara aktüel bir mahiyet verir.254
Jung’ a göre Freud’un kusuru, her şeyi, Oedipus kompleksi etrafında
görmesi ve ana unsur olarak, cinsiyet hislerini çok kullanması idi. Jung da başka aşırı
bir fikirle bunu düzeltmeye çalışıyordu. Jung, rüyaların arkasındaki motifin, dini
duygular olduğunu iddia ediyordu. Yani bir insan rüyada kendine ait değildir.
Toplumun ilkel tecrübelerinin esiridir.255 Diyerek Freud ile aralarındaki farklı
fikirleri dile getiriyor.
11) ADLER’İN RÜYA KURAMI
Önceleri Freudcu iken sonradan 1912’de kendi ekolünü kuran tanınmış
Alman psikoloğu Alfred Adler (1870-1937) Freud’un aksine cinsiyetin rolünü
azaltıp Ego’nun rolünü arttırmıştır. Ona göre, bütün rüyaların temelinde hayata karşı
takınılmış olan genel bir tavır mevcuttur. Uyku anında insan düşüncesini işgal eden
rüya, dün ile yarın arasındaki bir köprüden başka bir şey değildir. Bir ferdin
genellikle hayata karşı takındığı tavrı bilmek, hal ile gelecek arasında ne şekilde
köprü kurduğundan haberdar olmakla rüyalarında kurduğu köprülerin özellikleri
anlamak mümkündür ve buradan geçerli bazı sonuçlar çıkarılabilir. Adler, rüyaların
çok azını anlamanın mümkün olduğunu, o rüyanın kişi üzerinde belli bir izlenim
bıraktıktan sonra çabucak unutulacağını söyler ve rüya tabirinde usta olmayan bir
254 Özgü,Halis,Freud-Adler-Jung-Sjondi,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1960,s.8 255Türek,İbrahim,a.g.e.,s.32
89
kişinin onun arkasında gizlenen şeyi, kolayca anlamasının mümkün olmadığını
belirtir. Rüyaları, bir ferdin faaliyet ve davranış kalıbının sembolik ve mecazi bir
yankısı olarak görür. Adler’e göre rüya, bir heyecanı şiddetlendirmeye veya belli bir
durumun çözümlenebilmesi için gerekli olan şevki yaratmaya çok uygundur. Rüyayı
gören şahsın aradaki bağlantıyı anlamış olması hiçbir şeyi, değiştirmez. Gereken
materyali ve bir itici kuvveti bulması yeterlidir. Rüya, o şahsın davranış kalıbını dile
getirdiği için düşünce süreçlerin nasıl gerçekleştiğini ortaya koyacağından bir
psikyatrist, o şahsın tabiatı ile ilgili sonuçlar çıkarabilir. Adler’e göre rüyalarda
kudret dürtüsü, yani iktidar isteği esastır ve geleceğe yöneliktir. Rüyalar, kişilerin
hayat problemlerinden birine çözüm yolu aradığı gibi bu problemleri ne şekilde ele
aldıklarını da gösterir. Sosyal duygu ve güçlü olmak için gösterilen çaba rüyalarda
açık bir şekilde ortaya çıkar.256
Gördük ki; uyanık durumdaki yaşamımızı üstünlük amacı
belirlemektedir. Buradan anlaşılacağı üzere, düşleri de yine üstünlük amacı belirler.
Bir düş, yaşam üslubunun bir parçasıdır hep; dolayısıyla düşlerde bireysel idealin
etkinliği görülür. Gerçekten de bir düşün gereği gibi anlaşılacağına güven getirmek
için, bireysel idealin düşle bağlantısını açık seçik saptayabilmemiz gerekir. Bunun
gibi bir insanı iyi tanıdık mı, düşlerinin karakterini de hayli kesinlikle belirleyebiliriz.
Bir düşün ereği, bir üstünlük amacına, daha yerinde bir deyişle belli bir bireyi kişisel
üstünlük amacına götüren yolu hazırlamaktır. Elbet bir düşün güttüğü amaç, ne
mantığa ne de gerçeğe uygun biçimde dile getirilir. İnsanda belli bir duyguyu, bir
ruhsal havayı, bir heyecanı yaratmayı amaçlar. Bütün karanlık yönlerini tamamen
aydınlatmak olanaksızdır. Ne var ki, güttüğü amaç bakımından, uyanık yaşamla bu
yaşamın hareket ve eylemlerinden cins değil, yalnızca derece bakımından ayrılır.
Sonuçta düş yaşamına, uyanık yaşamda da karşılaştığımız aynı göreceliğin olay ve
duygulardan aynı karışımın ek bir dışavurumu gibi bakabileceğimizi görürüz. 257
Gerçek şudur ki, ruhsal yaşamın birlik ve bütünlüğüyle düş yaşamının
özel duygusal karakterini dikkate almadık mı, bütün düşleri açıklayabilecek bir
256 Adler,Alfred,İnsan Tabiatını Tanıma Sanatı,( Çev: Ayda Yörükan ), Türkiye İş Bankası Yay., Ankara,1995,s.114-125 257 Adler,Alfred,Yaşama Sanatı,(Çev: Kamuran Şipal),Say Yay.,İstanbul,2001,s.151-152
90
reçeteye kavuşmamız olanaksızdır. Düş görmeyenler de vardır, bunlar kendi
kendilerini aldatmak istemeyenlerdir. Hareket ve mantıkla fazlasıyla meşguldürler,
sorunların üzerine yürümekten kaçmazlar. Bu yaratılıştaki insanlar diyelim ki düş
görseler bile, gördükleri düşü çoğunlukla pek çabuk unuturlar. O kadar çabuk
unuturlar ki, düş falan görmediklerine inanırlar.258
Tekrarlayan bir düş, bizim için, bir kişinin üstünlük amacının nerede
saklı yattığını gösteren sağlam nitelikte, yanlış anlaşılması olanaksız bir işarettir.
Geniş boyutlu uzunca düşlerin görülmesi durumunda düşü görenin belli bir konuda
henüz kesin bir karar almadığını anlarız. Düşü gören, kendi sorunuyla bireysel amacı
arasında henüz bir köprü kurma çabasındadır. Bu nedenle kısa düşleri hepsinden iyi
anlarız. Kimi zaman bir düş, salt bir görüntüden, bir iki gözden oluşur ve düşü
görenin kendini elden geldiğince çabuk aldatabilmesi için bir yol bulmaya çalıştığını
anlatır.259 Adler’e göre rüyalar, ferdin genel olarak hayata karşı takındığı tavrın
bilinmesi, hayat problemleri ne şekilde ele aldıklarını bilmek, anlamak için de çok
önemlidir.260
12) ADLER İLE FREUD’UN RÜYA KURAMLARININ FARKI
Rüyanın etkilendiği zaman dilimi konusunda psikologların farklı
düşündüğünü görmekteyiz. Freud, düşün ilgili olduğu zaman dilimi olarak insanın
geçmişi olduğunu söylerken261 Alman psikolog Adler ise, dün ile yarın arasında bir
köprü vazifesi gördüğünü 262 dile getirerek aralarındaki farkı şöyle açıklıyor; “Freud,
rüya görenin geriye doğru bakmak istediğini varsaymaktadır. Ben ise, rüya görenin
ileriye doğru baktığını bir sorunun çözümünü amaçladığını söylüyorum. Aradaki
temel fark, buradadır.” Adler, Freud’un bu görüşünü benimsemediğini söylüyor. Ona
göre, Freud, halihazırda eldeki bir sorunun çözümünü amaçlamıyor.263
258 Adler,Alfred,Yaşama Sanatı,s.160-162 259 Adler,Alfred,Yaşama Sanatı;s.162,163 260 Adler,Alfred,İnsan Tabiatını Tanıma Sanatı;s.237 261 Freud,Sigmund,Düşlerin Yorumu,C.I,s.215 262 Adler,Alfred,Yaşama Sanatı,s.151 263 Adler,Alfred,Psikolojik Aktivite,(Çev: Belkıs Çorakçı),Say Yay.,İstanbul,2001,s.261
91
Freud, düşlere infantil (çocuksu) cinsel isteklerin doyuma kavuşturulması
gözüyle bakmıştır. Ancak biz bu kanıda değiliz; çünkü o zaman her şeyi böyle bir
doyum gibi görmemiz gerekir. Her düşünce düşteki gibi bir yol izler, yani
bilinçdışının derinliklerinden çıkıp gelerek bilinçte açığa vurur kendini. Dolayısıyla
cinsel doyum kavramı, somut vakaları açıklamada bir değer taşımaz. Tarihte düşler,
ileride baş gösterecek olayların peygamberimsi ön habercileri sayılmışlardır. Düşün
düş görenin karşılaştığı sorunla yaşam amacı arasında bir köprü oluşturduğu
doğrudur. Bu bakımdan çoğunlukla gerçektir düş, çünkü, düşü gören, düş sırasında
sonradan üstleneceği rolü talim etmekte ve söz konusu rolün gerçeklik kazanmasına
katkıda bulunmaktadır.264
Adler de Freud gibi rüya tahlillerinin faydalılığına inanmakta ve rüya
tahlilleri de yapmaktadır. Ne var ki, Adler’ in rüyaların içerisinde aramakta olduğu
şey, geriye dönük bir cinsel içtepi engellemesinin etkilerini aydınlatmak değildir.
Onun için rüyalar, üstün olma çabalarına yön verecek olan gayelerin meydana
çıkarılmasında yardımcı olmaktadır. Başka bir ifade ile rüyalar, bireyin kendine
özgü olan hayat tarzının gereği olarak geliştirmiş olduğu şahsi gayelere ulaşmanın
sembolik bir ifadesi olmaktadır; bunlar, bu amaçla bireyin kurguladığı bilinçsiz
teşebbüsler olduğu içindir ki, üstün olma gayelerini belirlemede yardımcı
olmaktadırlar. Bu bakımdan Adler için rüyalar, sadece geçmiş açısından değil
gelecek açısından da davranış hedefleri bakımından da önemli ip uçları vermektedir.
Adler aynı zamanda Freud’un sayıp döktüğü cinsel gelişme safhalarına karşı çıkarak
yerine bir teşhis ve tedavi tekniği olarak, bireyin aile içindeki pozisyonu ile doğum
sırası ile ilgilenmiştir. Bu bakımdan Adler için, çocuğun aile içindeki ilişkiler ağını
kendi açısından nasıl yorumladığı önemli olmaktadır. Adler, hastanın doğum
pozisyonu ile ilgili olarak yapılacak doğru bir tahlilin onun sonraki davranışlarının
güvenilir bir şekilde anlaşılmasını sağlamada yardımcı olacağına inanmaktadır.265
264 Adler,Alfred,Yaşama Sanatı,s.154,159 265 Yörükan,Turhan,Alfred Adler,Türkiye İş Bankası Kültür Yay. Ankara,2000,s.24,25
92
Adler’e göre, insanlar rüyalarını anlamıyorlarsa, niçin rüya görüyorlar?
sorusuna Freud’un verdiği yanıt dayanaksızdır. Ayrıca Freud, İnsan uyumamak için
rüya görmek zorundadır ve çocuksu itkilerin tatminiyle uğraşmak, uykusunu
bozmamak için de uyanmamak ister, der. Adler ise, hastaların rüyanın orta yerinde
uyandığını çok iyi bilirim der. İnsan niçin rüya görür sorusuna Adler’in yanıtı; rüyayı
görenin amacı, zaten rüyayı anlamamaktadır. Rüyayı anlayıştan uzaklaştırmayı insan
kendi istemektedir. Demek ki, rüya, göreni aldatmaktır. İnsan, belirli bir durumda
kendini aldatmak ister. Ayrıca insanın rüyayı, niçin anlamadığını da buldum.
Rüyanın amacı, bir duygu durumu yaratmaktır. Bu duygunun netliğe kavuşmaması
gerekir. Var olmalı bir duygu olarak rüya, görenin bireyselliğinden yaratılmış şekilde
bulunmalıdır. Rüya mekanizmasının incelenmesi, insanın kendini aldatmaya yönelik
tutumu temsil eder niteliktedir. Rüya mekanizması şöyledir; Belirli sembollerin
seçilmesi, benzetme ve sembollerin olması ve basitleştirme yapılması gerekir. Bu
malzemeler, yalnızca rüyalara özgü değildir. Eğer birey, uyanıkken de kendini
aldatmak istiyorsa yine aynı malzemeleri kullanır. Belirli bazı anıların ve resimlerin
seçimine gider, benzetme ve semboller kullanır ve basitleştirmeler yapar. Yani bizim
vardığımız sonuç, Psikanalizin metodundan çok farklıdır. Psikanalize göre; rüya,
bilinçdışına giden azametli bir yoldur. Bu uyanık düşünceyle çelişki oluşturur. Biz,
ise böyle bir çelişkinin var olmadığını söylüyoruz. Bilinçdışı, bilincin karşıtı değildir.
İnsan, bunun analizini yaparken bilinci, tüm yapının geri kalanından çekip ayırsa,
onun içinde de birtakım farklılıklar bulabilirdi. Ama bilinci yorumlamayı öğrenen,
onun da bilinçdışı kadar zor anlaşılan bir şey olduğunu fark edecektir. Yani, o da
bilinçdışı kadar bilinçdışı kalır. Orada bir çelişki yoktur. Demek ki, nevrozun bilinçle
bilinçdışı arasındaki çatışmadan doğduğu yolundaki Freud’un görüşü sağlıklı
değildir.266
266 Adler,Alfred,Psikolojik Aktivite,s.261-263
93
14) FROMM’UN RÜYA KURAMI:
Erich Fromm için rüya görmek, insanların gün boyu varlıklarından
haberdar olamadıkları tecrübe ve hatıraların açıkça ortaya çıkması demektir. Sembol
dilinin özelliklerini kavrayabilmiş olan insan, bu tecrübe ve hatıralar yardımıyla
müthiş bir buluşu gerçekleştirebilir. Bu buluş şudur, insanlık tarihinin en eski
eserlerinden olan mitoslarla, günlük yaşantımızın ürünleri olan rüyalar, birbirleri ile
şaşırtıcı bir benzerlik gösterirler.Şu da bilinmelidir ki, mitolojide ve rüyalarda olmaz
kavramı yoktur. Her şey, olabilirlik içindedir. Fromm, bize rüya ve sembolik dil
konusunda değişik bir bakış açısı kazandırır. Ona göre rüyalardaki en çarpıcı nokta
şudur, rüyalarımızda hangi role bürünmüş olursak olalım biz onun sahibiyiz, o, bizim
rüyamız ve olayları biz yaratıyoruz. Rüyalarımızın ortak özelliği, uyanık halimizin
en büyük özelliği olan mantık kurallarına uymazlar. Uzay ve zaman kategorileri de
artık geçersizdir. Rüyalarımızdaki bir diğer gariplik de, çok uzun yıllar
hatırlayamadığımız, hatta unuttuğumuz olayların ve insanların bir anda zihnimizde
canlanmalarıdır. Ayrıca eğer rüya görüyorsak, bu rüya, yüzde yüz gerçektir ve
uyanık halimizin gerçekleri gibi tam olarak geçerlidir. Rüyada sanki, imiş gibi
durumlar yoktur. Rüya, gerçek bir yaşayıştır. Ama hiç tartışmasız, rüyaların tümü bir
anlama ve bir özelliğe sahiptirler. Rüyaların anlamlı olması demek, eğer
anlayabilirsek, onların bize önemli mesajlar iletmeleri demektir. Rüyaların bir
özelliğe sahip olmaları ise, rüyada hiçbir zaman gereksiz şeylerin görülmemesinden
kaynaklanır. Rüyalarımızda bize iletilen şeyler, soyut birer görüntü şeklinde
olabilirler. Ama anlatmak istedikleri şeyler, kişiliğimizin soyut gerçekleri ile ilgilidir.
Rüya görmek, uykudayken, ruhumuzun gösterdiği bütün faaliyetlerin, anlamlı ve
özellikli bir biçimde yansımasıdır.267
Rüyalarımızda yalnızca insanlarla olan ilişkilerimiz değer yargılarımız ya
da gelecekle ilgili tahminler değil, zihinsel ve entelektüel yeteneklerimiz de
kendilerini daha güçlü ve parlak bir biçimde gösteririler. Nedeni, önemli konuların
çözümleri için ihtiyacımız olan yoğun konsantrasyonu, günlük hayatın kargaşası
içinde elde edemeyip ancak uyku halinde bunu bulabilmemizdir. Nitekim, Kekule’
267 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.6-17,43,45
94
nin kimyadaki benzol halkasını bulmasıyla sonuçlanan ünlü rüyası buna örnektir.
Uzun süre benzolün kimyasal formülünü araştırmakta olan Kekule, bir gece ansızın
rüyasında benzolün doğru formülünü görmüştü. Uyandığında formülü hatırlayıp
yazdı ve yayınladı. Böylece kimya alanında yeni bir devir başlamış oldu. İnsanların
bazıları, günlerce matematiksel, teknik, felsefi veya pratik bir sorunu çözmeye
çalışırlar. Ve sonunda bir gece, hiç ummadıkları bir biçimde, sorunun çözümünü
rüyalarında bulurlar.268
Erich Fromm, uyku ile vicdan arasındaki ilişkiyi şöyle tarif ediyor; Uyku
halindeyken insan burada, gündüzleri kendisini kuşatan gürültülere kapılarını
kapamıştır ve yalnızca iç yaşantılarına açıktır, bu iç yaşantılar ise, birçok akıldışı
çabalar kadar, değer yargıları ve iç görülerden oluşmuştur. Uyku, çoğu zaman,
insanın vicdanını, susturamayacağı biricik fırsattır; ama işin acı yanı şu ki, uykuda
vicdanımızın sesini duyduğumuz zaman hareket etme imkanımız yoktur; hareket
etmemiz mümkün olduğu zaman da, rüyamızda gördüğümüz şeyi unuturuz.269
Neticede Fromm, rüyaların insanlara yol gösterdiğini, ahlak anlayışına seslendiğini,
ya da muhtemel tehlikelere karşı uyardığını dile getirmektedir.270
13) FROMM’UN RÜYA KURAMININ DİĞERLERİNDEN FARKI
Rüya, Jung’ un mitolojik imparatorluğu değildir. Ama aynı zamanda
rüya, Freud’un savunduğu akıldışı kökenli ve libido destekli arzuların tatmini de
değildir. Rüya daha çok, “düşüncelerimiz, duygularımız ve yaptıklarımız tarafından
etkilenir.” Prensibi açısından ele almak gerekir. Gün boyu yaşadığımız olaylar
rüyalarımıza olumlu ya da olumsuz etki yaparlar. Eğer, çevremizde gelişen olayların
kişiliğimiz üzerinde olumlu etkileri varsa, bu olumluluk kendilerini rüyalarımızda da
gösterecektir. Eğer, olumsuz bir etki yapıyorsa, buna bağlı olarak olumsuz bir rüya
halinde ortaya çıkacaktır. Eğer, hayatımızdaki olumsuzlukların oranı çok yüksekse,
rüyamızdaki hayallerin, bir kurtuluş yolu olduklarını söyleyebiliriz. Jung’ un yorum
268 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar;s.65,66 269Fromm,Erich,Erdem ve Mutluluk,( Çev:Ayda Yörükan ),Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,V. Baskı, Ankara,s.194,195 270Öztürk,Ziya,Rüya Tabirleri Ansiklopedisi,Şelale Yay.,İstanbul,1980,s.XX
95
yöntemiyle, benim rüya yorum yöntemim arasındaki farkı, şöyle özetleyebilirim;
uykumuzda, bazen çok daha zeki ve bilgili davrandığımızı kabul ediyorum. Bu
konuda Jung ile hemfikiriz. Fakat Jung, bu fenomenin, göksel ve ulu bir bilgelikten
kaynaklandığını düşünmektedir. Oysa ben rüyalarımızdaki düşüncelerin tamamen
kendimize ait olduğuna inanıyorum. Uyanırken karşı karşıya kaldığımız bir çok etki,
bizim zihinsel ve ahlaksal yeteneklerimizi köreltmekte ve kısıtlamaktadır. İşte
rüyalarda ortaya çıkan bu etkilerden bağımsızlaşmış olan, gerçek ruhsal
yapımızdır.271
Freud ve onun gibi düşünenlere göre, uyumak ve rüya görmek, ilkel ve
vahşi duygularımızın bir sonucudur. Bu görüşe bağlı kalarak rüyaları, akıl dışı ve
ilkel arzularımızın canlandığı bir olay olarak düşünebiliriz. Freud’a göre, rüyaları
hemen unutmamızın ardında ise, toplumun kontrolü ve utanç duygularımız
yatmaktadır. Toplumun olumlu karşılamadığı bir şeyi, yaptığımız ve kendimizi de
toplumun dışına itmek istemediğimiz için, rüyalarımızı unuturuz. Çünkü
rüyalarımızda, toplumun kabul etmediği birtakım arzu ve düşünceleri görmekteyiz.
Bundan utanarak, gördüğümüz rüyaları hızla unutuyoruz. Böyle bir rüya kuramının
tümden yanlış olduğunu söylemek hatalıdır. Çünkü bu kuramın, doğru olarak
saptadığı bazı noktalar vardır. Fakat sormamız ve düşünmemiz gereken şey, bu rüya
kuramının ne ölçüde bir geçerliliğe sahip olduğudur. Çünkü ortada çelişik bir durum
vardır. 272 “Rüyalarımızda toplumun kurallarına daha az uyduğumuz, daha az bilinçli
ve daha az itaatkar davrandığımız doğrudur. Ama, yine rüyalarımızda, uyanık
olduğumuz daha zeki daha akıllı ve daha doğru karar alabilen bir yapıda olduğumuz
da bir gerçektir. Acaba bu çelişkinin kökeninde, toplumun bizim üzerimizde
oluşturduğu baskılar mı yatmaktadır? Ya da rüyalarımızda akıldışı arzularımızın mı
yoksa akılcı duygularımızın mı işlendiğini, ancak rüyayı görenin kişiliği ve yaşadığı
tecrübeleri göz önünde tutarak söyleyebiliriz. Bir rüyayı anlayabilmek için, o rüyayı
oluşturan ve ona neden olan olaylar hakkında yeteri derecede bilgiye sahip olmamız
gerekmektedir. Rüyaların çoğu, akla dayanan ve bundan dolayı da gerçekleşen bazı
tahminlerdir. Gerçekleşen en eski rüyalardan biri de Tevratta sözü edilen Hz.
271 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.48,51,52 272 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.53
96
Yusuf’un rüyasıdır.273 Freud, rüyaları, uykumuz sırasında oluşan akıldışı ruhsal
faaliyetler olarak tanımlar. Ona göre rüyalar, yalnızca kişiliğimizin akıldışı bölümü
ile ilgilidir. Ama benim görüşlerim, bu tanım ve kuram ile çatışmaktadır. Bence,
rüyalar, ruhumuzun hem en alt düzeydeki akıldışı özelliklerini ama aynı anda da en
yüce ve değerli yönlerini gösterebilirler.” 274
273 Fromm,Erich,Rüyalar Masallar ve Mitoslar,s.59,60 274 Fromm,Erich,Rüyalar Masalar ve Mitoslar,s.71
97
III. BÖLÜM:
İSLAM DİNİNDE RÜYANIN TEMELLERİ
98
Bu son bölümde, rüyanın dini temellerini görmeye çalışılacaktır.
Konunun uzunluğu gereği yalnızca İslam dini açısından ele alınacaktır. İslam dini
açısından rüyayı irdelemeye temellerini ortaya koymaya çalışırken öncelikli olarak
Ayet ve Hadislere başvurulacaktır. Sonrasında İslam alimlerinin görüşleri ile birlikte
rüya ile amel edilip edilmeyeceği, dini yaşantı esnasında rüyaların nasıl bir yerinin
olduğunu izah edilmeye çalışılacaktır.
1) KUR’AN-I KERİM’DE RÜYANIN TEMELLERİ:
Uyku ve rüya, insani vasıflardan olduğuna göre, insanın bu yönü de
Kur’an-ı Kerim’de bahis konusu edilmiştir. Doğrudan ya da dolaylı olarak değişik
sure ve ayetlerde rüya konusu yer almıştır. Sure ve Ayetler şunlardır: 37.Saffat
suresi;102-106. 48. ve 68. Ayetler; 48.Fetih suresi,27.Ayet ; 12.Yusuf Suresi, 4-6.,
42-44., 47-49.,100-101, Ayetler; 17. İsra suresi, 60.Ayetlerdir.
İlk olarak 37.sureolan Saffat suresindeki ayetlere bakacak olursak; bu
suredeki ayetler, Hz. İbrahim’in rüyasını anlatmaktadır. Ayetlerin meali şöyledir;
“Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa gelince “Yavrucağım!rüyada seni
kestiğimi görüyorum; bir düşün ne dersin?” dedi. O da cevaben, “Babacığım,
emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun”dedi. Her ikisi
de teslim olup, babası oğlunu alnı üzere yatırınca “Biz o’na şöyle seslendik! Ey
İbrahim, rüyayı doğruladın. Biz muhsinleri böyle mükafatlandırırız. Çünkü bu
gerçekten açık bir imtihandır. dedik.”275
Müfessirlerin rivayetine göre, Hz. İbrahim Allah Taala’nın kendisine bir
evlat ihsan etmesi halinde O’nu Rabbının yolunda kurban edeceğini vaat etmişti.
Görülen rüyada bu söz, hatırlatılmış, O da görmüş olduğu ikinci bir rüyada aynı şey,
hatırlatılınca oğlunu kurban etmeyi kararlaştırmıştır. Emri yerine getirirken “Ya
275 Saffat, 37/102-106
99
İbrahim, rüyanı gerçekleştirdin” diye Allah (c.c.) tarafından kendisine vahiy gelmiş
ve adağın yerine gelmesi için bir koç kurban edilmiştir.276
Müfessir Razi, bu ayetlerle ilgili olarak, “İbrahim (a.s)’ın gördüğü
rüyanın bağlayıcı bir delil olmadığını savunmuştur. Eğer, öyle olsaydı, rüyada
emredileni yapmak için oğluna danışmasına gerek yoktu. Hem Hz. İbrahim, rüyayı
üç gece üst üste gördükten sonra uygulamıştı. Bağlayıcı bir delil olmamasına
rağmen, Hz. İbrahim’in sırf rüyada gördüğü bir emirle oğlunu kesmeye
kalkışmasının sebebi, rüyasının açık bir vahiy ile desteklenmesidir.” 277
İkinci olarak 48. Fetih suresinde ise rüya olayını anlatan Ayetlerin meali
şöyledir: “Andolsun ki, Allah Taala, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Ey iman
edenler! Allah Taala dilerse, siz güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş veya
saçlarınızı kısaltmış olarak korkmadan Mescid-i Haram’a gireceksiniz.”278 Bu
ayet ile ilgili olarak yapılan yorumlar şöyledir.
Mücahid bu Ayet ile ilgili olarak , “Hz peygamber (s.a.v.), Hudeybiye’
de bulunduğu sırada, rüyasında kendisiyle ashabının Mekke’ye güven içinde başları
tıraş edilmiş ve saçları kısaltılmış olarak girdiklerini görmüştü. Hz.Peygamber
(s.a.v.), kurbanları Hudeybiye’de kesince ashabından bazıları, rüyan nerede kaldı ey
Allah’ın elçisi? dediler. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.”279 der.
Elmalılı ise; “Peygamberin rüyası, yemin ve te’kitlerle kuvvetlendirilmiş
sözle ve fiille tasdik ve teyit edilerek açık bir vahiyle beyan ve kesin bir vaatle ilan
edilmek üzere “Korkusuzca mutlaka Mescid-i Haram’a gireceksiniz”, bu hem rüyayı
açıklama, hem de açık bir vahiyle yeni baştan müjde ve ilandır.”280 diye
yorumlamıştır.
Üçüncü olarak 17. sure olan İsra suresindeki rüya ile ilgili Ayetin meali
ise şöyledir; “Sana, Şüphesiz Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik.
276 Emiroğlu,Tahsin,Esbab-ı Nuzul,Ülkü Basımevi,Konya,1976,C.IX,s.462 277 Razi,Fahruddin,Tefsiru’l Kebir,Tahran,b.t.y.,C.XXVI,s.157 278 Fetih;48/27. 279 El-Kadi,Abdulfettah,Esbab-ı Nuzul,(Çev: Salih Akdemir),Fecr Yay.,Ankara,1986,s.356,357 280 Elmalılı,M.Hamdi Yazır,a.g.e.,C.VII,s.179,180
100
Hatırla! Geceleyin sana gösterdiğimiz o temaşayı ve Kur’an’da lanet edilen
ağacı biz ancak insanlara bir imtihan yaptık. Biz, onları korkutuyoruz. Fakat
bu onlarda büyük bir taşkınlıktan başka bir şey, artırmıyor.” 281
Bu ayet-i kerimedeki rüyadan kasıt, “Ya leyle-i miraçtaki ru’yet’ten,
semalardaki, yerlerdeki acayip kudreti temaşadan ibarettir. Bu harika, geceleyin vaki
olduğu için rüya diye beyan edilmiştir. Mamafih rüya lafzı, ru’yet yerinde de
kullanılabilir. Ya da buna rüya denilmesi hakikaten vaki olan ru’yet’in kafirlerin
inkarına nazarındandır ki, onlar bu harikanın rüya aleminde bile görülmüş olmasını
istibat etmişlerdi. Bunun için bu rüyadan murat, bazı müfessirlere göre de Resul-i
Ekrem’in Mekke müşrikleri hakkında gördüğü rüyadır ki, onların Bedir
muharebesinde mağlup olacaklarını, onlardan bir kısmının nerelerde öldürülüp
toprağa gömüleceğini daha Mekke’de iken rüyasında görmüş, sonrasında bu hadise
olmuştur.”282
Bu surenin 59.Ayetinde de rüya kelimesi geçmektedir. Ancak bu,
görmek, bakmak demek olan rü’yet ile aynı manada kullanılmıştır. Miraç olayından
bahseden bu ayette çeşitli olaylara işaret edilmekte ve gösterilenler gece meydan
geldiği için rüya ile ifade edilmektedir. Bunun uykuda görülen rüya ile alakası
yoktur.283
Dördüncü olarak 12.Yusuf suresinde, Hz. Yusuf’u anlatırken rüya ile
ilgili ayetlerin meali şöyledir; “Bir zaman Yusuf, babasına (Hz.Yakub’a) demişti
ki, Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde
ederlerken gördüm. (Babası) Yavrucağım! rüyanı sakın kardeşlerine anlatma,
sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü, şeytan, insana apaçık bir düşmandır.
İşte böylece Rabbin seni seçecek, (sana rüyada görülen) olayların yorumunu
öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi
sana ve Yakub soyuna nimetini tamamlayacaktır. Çünkü, Rabbın çok iyi
bilendir, hikmet sahibidir.”284
281 İsra, 17/60 282 Bilmen,Ömer Nasuh,Kur’an Tefsiri,Bilmen Yay.,İstanbul,1994,C.IV,s.1889 283 Elmalılı,M. Hamdi Yazır,a.g.e.,C.V,s.318 284 Yusuf,12/4-6.
101
Bu ayet ile ilgili Elmalılı şöyle bir yorum yapmaktadır. “Yani gördüğün
rüya, kendi geleceğinin bir misalini göstermektedir. O misal aleminde o büyük ve
yüksek yıldızların sana secde halinde görünmeleri temsil ve teşbih yoluyla şuna
delalet eder ki, ileride Rabbın sana Peygamberlik verecek ve büyük adamları sana
boyun eğdirecek.”285 Burada “Hz. Yusuf’a rüyaların yorumu öğretilecek” ayet-i
kerimesiyle rüya yorumunu Allah (c.c) tarafından öğretilen bir ilim olduğu görüşünü
destekler niteliktedir.
Yusuf suresindeki diğer ayetlerin meali şu şekildedir. “Yusuf, o iki
kişiden kurtulacağını sandığı kimseye, “Beni efendinin (kralın) yanında an
(benim suçsuz olduğumu krala hatırlat)” dedi. Fakat şeytan, o adama,
(Yusuf’un durumunu) efendisine söylemeyi unutturdu, (bundan ötürü Yusuf),
birkaç yıl zindanda kaldı. (Bir gün) Kral, dedi ki, “Ben düşümde yedi semiz
inek görüyorum, bunları yedi zayıf inek yiyor. Ve yedi yeşil, yedi de kuru başak
(görüyorum). Ey efendiler! Eğer siz rüya tabir ediyorsanız bu rüyanın tabirini
bana anlatın.”286
“(Yusuf) dedi ki; Siz adetiniz üzere yedi yıl (ürün) ekersiniz.
Biçtiğinizi başağında bırakırsınız, ancak yiyeceğinize az bir miktar alırsınız.
(gerisini de depo edersiniz.) Sonra onun ardından yedi kurak (yıl) gelecek ki,
(tohumluk olarak) sakladığınız az miktar dışında, o yıllar için önceden
biriktirdiklerinizi yiyip bitirir. Sonra onun ardından bir yıl gelir ki, o yıl da
insanlara bol yağmur verilir ve insanlar o yıl, (bol bol meyve) sıkarlar ( hayvan
sağarlar.)”287
Bu tabir neticesinde Yusuf (a.s.) Zindandan kurtulur. Zaman içerisinde
Mısır’da ikinci adam seviyesine yükselir. Kıtlık sebebiyle sıkıntı içinde olan babası
Hz.Yakub’ un oğulları zahire almak için Mısır’a gelirler ve olaylar devam eder.
“Ve ana babasını tutup tahtının üzerine çıkardı, onlar da eğilip
Yusuf’a saygı gösterdiler. Yusuf , Babacığım! dedi. İşte daha önce gördüğüm)
rüyanın yorumu budur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkartıp,
285 Elmalılı,M.Hamdi Yazır,a.g.e.,C.V,s.34 286 Yusuf, 12/42.43. 287 Yusuf, 12/47.,48.,49.
102
şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirerek
Rabbim sana ihsanda bulundu. Şüphesiz ki, Rabbim dilediğine lutf edicidir.
Çünkü, O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir. Ey Rabbim! Mülkten bana
(nasibimi) verdin ve bana (rüyada görülen) olayların yorumunu da öğrettin. Ey
gökleri ve yeri yaratan! Sen, dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni
müslüman olarak öldür ve beni salihler arasına kat!”288
Elmalılı bu ayetleri tefsir ederken şöyle söylemektedir. “Ayette geçen
“Bana olayların te’vilini öğrettin” derken, bu dünyada yaşanan olayların sonunda
gerçekleşecek bir rüya gibi olduğunu, kendisine verilen ilimden aldığı pay
nispetinde, o rüyanın tabirini öğrendiğini ve ileride Ahiret gerçeğinin varlığını
anladığını kastetmiştir.”289
Ayetlerde görüldüğü gibi Mısır Meliki’nin gördüğü rüyanın Hz. Yusuf
un yorumu istikametinde gerçekleşmesi, yine Allah Resulü’ nün rüyasının
gerçekleşmesi, Hz. İbrahim’in rüyası, gelecekten haber veren rüyaların
gerçekleşmesi şeklindedir. Dikkat edilirse bu gerçeklik, sadece peygamberlere has
bir özellik değildir. Ayrıca Hz. Yusuf ’un rüya yorumu konusunda uzman olduğu,
çünkü, kendisine rüyaların yorumunun Allah (c.c.) tarafından öğretildiği
belirtilmektedir.290
Bu ayetler, rüya kelimelerinin Kur’an’ da birebir bulunduğu ayetlerdi.
Bunun dışında Kur’an’ da rüya olayını ifade eden başka kelimeler de kullanılmıştır.
Şöyle ki;
Kur’an-ı Kerim’de Rüya Anlamındaki Kelimeler :
1-Hulm: “Arapça Ha-Le-Me fiil kökünden türemiş olup, Fe’lun kalıbında Hilm
mastar olarak kullanılıp, nefsini ve tabiatını kızgınlığın heyecanından korumak
manasındadır. Tur suresi 32.Ayet bu manadadır. İsim olarak uykuda görülen şey,
288 Yusuf,12/100.101. 289 Elmalılı,H.Y.,a.g.e.,C.IV,s.292 290 Albayrak,Halis,Kur’an’da İnsan Ğayb İlişkisi,Şule Yay.,İstanbul,1993,.s.219
103
kuruntu manalarına gelir. Çoğulu, Ahlam olup, çoğunlukla çirkin ve kötü şeylere
delalet eden rüyalara denir. 291 Hz Peygamber, “Rüya, Allah’tan, hulm ise,
şeytandandır.292 buyurmaktadır. Bu hadiste hulm, sadık olmayan rüyalar için
kullanılmaktadır.
2- Ağdas: Dığs kelimesinin çoğuludur. Bir şeyi birbirine bağlamak, bitki ve ot
demeti manasına gelir. Yalnız bu demetin uzun ve ayakta durabilenine “dığs” denir.
Istılahta ise, kendisinde hayır olmayan karmakarışık rüyalara denir.293 Kur’an’da
ahlam kelimesine izafe edilerek “ot demeti gibi karmakarışık hayaller ve evham
karışımı düşler” manasında kullanılmıştır.294
3- Menam:Ne-Ve-Me” Arapça fiil kökünden mastar olup uyumak anlamındadır.
Bazen gözümüzle gördüklerimizin uykuda görülmesi anlamında kullanılır. Bazen de
bir olayın bir kısmını gözle görüp, diğer kısmının da rüyada tamamlandığını görürüz.
Bu durum da yine bu kelimeyle ifade edilir.295 Menam, ayet ve hadislerde mecaz
olarak, rüya anlamında kullanılmıştır.296
4-Ehadis: Ha-De-Se fiil kökünden gelmektedir. “Hadis” isminin çoğuludur.
“Uhduse” isminin çoğulu değildir.297 Ferra şöyle demiştir; “ehadis kelimesinin tekili
bize uhduse olarak gösteriliyordu. Sonra onu hadis kelimesinin çoğulu yaptılar.”298
“İnsana, uykuda ya da uyanıkken işitme, ilham ya da vahy olarak ulaşan sözlere
denir.”299
5- Büşra: Arapça “Be-Şe-Re” fiil kökünden türeyen bir mastardır. Kelime anlamı,
kabuğunu soymak anlamındadır. Büşra, ise; sevinçli, müjdeli haber manasındadır.300
“Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır301 ayetinde geçen büşra
kelimesini bazı müfessirler, dünyada olan kısmını, müminin gördüğü veya kendisine
291 El-Isfehani,a.g.e.,s.129 292 Buhari,Tabir,3,4,10,14;Bed’ul-Halk,11, Tıbb,39;Müslim,Rüya,201; Ebu Davud,Edeb,88;Tirmizi,Rüya,5;Muvatta,Rüya,4;Ahmed b.Hanbel,5,296,300,305,310 293 İbn-i Manzur,a.g.e.,C.II,s.133,134 294 Yusuf;12/44. 295 İbn Manzur,a.g.e.,C.XII,s.596,597 296 Enfal;8/43.-Nebe;78/9. 297 Zemahşeri,a.g.e.,C.II,s.303 298 Cevheri;a.g.e.,C.I,s.278 299 Tahrim;66/3 300 Mutçalı,Serdar,Dağarcık Sözlüğü,Dağarcık Yay.,İstanbul,1995,s.56 301 Yunus,10/64
104
gösterilen salih-sadık rüya şeklinde tefsir etmişlerdir.302 “Vahiy, kesildi mübeşşirat
kaldı.”303 Hadisinde de peygamber efendimimiz, “mübeşşiratı” sadık rüya olarak
açıklamıştır.
Böylece Kuran’daki rüya ile ilgili ayetler ve tefsirler ile Kur’an-ı
Kerimde rüyanın temellerinin ne olduğunu anladıktan sonra Hadislerde rüyaların
temellerinin ne olduğunu görebiliriz.
2 ) HADİSLERDE RÜYANIN TEMELLERİ:
Hadis kitaplarında peygamber efendimizin kendi görmüş olduğu rüyalar
da mevcuttur. Bu rüyalar ya kendi ağzından veya onu dinleyenin ağzından
anlatılmaktadır. Semüre ibn-i Cündep’ten nakledildiğine göre; “Hz. Peygamber,
sabah namazından sonra etrafındakilere dönerek kimlerin rüya gördüğünü sorar, rüya
gören varsa onları tabir eder. Eğer yoksa kendi rüyasını anlatır ve tabir edermiş. Bu
rüyaların mahiyetinde ve tabirinde insanlığa bir haber, bir mesaj ve öğüt bulunmakta
veya bir mesele açıklığa kavuşturulmaktadır.”304
Peygamber efendimiz (s.a.v.), Hayra teşvik, noktasında rüyaları şöylece
kullanmıştır. “İbn Ömer (r.a.)’dan rivayetle; Resulullah zamanında kim rüya görecek
olsa, gelip onu peygamberimize anlatırdı. O sıralarda ben genç, bekar bir
delikanlıydım, mescitte yatıp kalkıyordum. Bir gün rüyamda, iki meleğin beni
yakalayıp cehennemin kenarına kadar getirdiklerini gördüm. Cehennem kuyu
çemberi gibi çemberlenmişti. Keza kuyu direği gibi iki direği vardı. Cehennemde
bazı insanlar vardı ki, onları tanıdım. Hemen istiazeye başlayıp üç kere; “Ateşten
Allah’a sığınırım” dedim. Derken beni getiren iki meleği üçüncü bir melek
karşılayıp, bana, Niye korkuyorsun? Korkma dedim. Ben rüyayı kız kardeşim Hafsa
(r.a.) ya anlattım. O da Resulullah’ a anlatmış. Resulullah; Abdullah ne iyi insan,
keşke bir de gece namazı kılsa demiş. Salim der ki, Abdullah bundan sonra geceleri
pek az uyur oldu”.305 Bu hadis bize peygamberimizin sahabeleri rüyalar vasıtasıyla
da eğittiğini göstermektedir. Rüya sayesinde Abdullah, gece namazı gibi faziletli bir
302 İbn Manzur,a.g.e.,C.IV,s.61 303 Buhari;Tabir,5 304 Buhari;4/29;h.no:576 305 Buhari;Tabir,91,36
105
ibadete başlamıştır. Rüyalar vasıtasıyla insanlar, iyi, güzel ve hayırlı işlere teşvik
edilebilir. Kötü alışkanlık ve adetlerden uzaklaşmaları sağlanabilir. Rüya, iyi
yorumlandığı takdirde vicdan mekanizması işlettirilebilir.
Ayrıca birinci bölümde rüya tabiri yapılırken dikkat edilecek hususları
açıklarken peygamber efendimizin rüya tabirinin doğru ve iyiye tabir edilmesi ile
ilgili hadisini yeri gereği tekrar hatırlayacak olursak; “Kocası ticaret maksadıyla uzak
ülkelerde seyahatte bulunan bir kadın, gördüğü rüyayı gelip Hz. Peygamber’e anlatır.
Rüyasında evinin direğinin düştüğünü ve şaşı bir çocuk doğurduğunu görmüştür.
Peygamberimiz, o kadına. “Kocan yakında dönecektir inşallah ve sen de salih bir
evlat doğuracaksın”der. Kadın daha sonra aynı rüyayı tekrar görür, gelir ve
Hz.Peygamber’i bulamayınca rüyasını Hz.Aişe’ye anlatır. Hz.Aişe, ona , “Eğer rüyan
doğru ise seyahatte olan kocan ölecektir ve sen de ahlaksız bir evlat
doğuracaksın.”der. Biraz sonra Hz.Peygamber İçeri girer. Hz.Aişe, kadını gördüğü
rüyayı ve kendi tabirini anlatınca Peygamberimiz üzülür. Hem rüyayı hem de tabirini
hoş karşılamaz. Hz.Aişe’ye “Bırak bu çeşit tabirleri, sana bir Müslüman rüyasını
tabir ettirmek için gelirse hayır ile onu tabir et! çünkü; rüya tabir edildiği gibi olur.”
der. 306 yani rüyaları her zaman iyiye tabir etmeliyiz.
Hadislerdeki Rüya Çeşitleri: Rüya çeşitleri ile ilgili Peygamber efendimizden
rivayet edilen şu hadisle başlayacak olursak “Rüya üç kısımdır: Biri salih rüya olup
Allah’tan müjdedir. Diğeri, şeytanın verdiği hüzündür. Üçüncüsü, kişinin kendi
kendine konuştuğu şeylerdendir. Biriniz hoşlanmadığı bir şey, görürse hemen kalkıp
namaz kılmalı. O’ nu kimseye söylememelidir.”307
Hadsi-i şerifin ifadesine göre, görülen rüyaların netice itibariyle üç
kategoride değerlendirileceği, diğer kısımlarının da bunlardan birine dahil olduğu
anlaşılmaktadır. Hadis metninde geçen rüya çeşitleri yanında bir dördüncünün de
ağdas (karışık rüyalar) olduğu söylenmiştir. Bir de kişinin uyanık halde iken şuuruna
yerleştirdiklerini rüyada görmesi olan hadis-i nefs, (şuuraltına itilen şeylerin ortaya
306 Debbağ;Abdulaziz,a.g.e., C.I,s.317 307 Müslim,Rüya,42,h.no:2263
106
çıkması) şeklinde bir rüya çeşidinden de bahsedilmektedir.308 Buna göre rüyalar
şöyle sınıflandırılmıştır.
1) Sadık (Doğru,Gerçek) Rüya:
Kaynağı ilahi olan rüyadır. Mutlak olarak “rüya” denildiği zaman “sadık
rüya” anlaşılır. Hz. Peygamber, bir hadis-i şeriflerinde “Rüya, Allah’tan (c.c.) hulm,
ise şeytandandır.” buyurmaktadır.309
Çağımız tefsircilerinden Tantavi, sadık rüyayı şöyle tarif ediyor. “Beden,
sakin durgun olduğunda, kendisine safra, sevda, kan, balgam, hayvani arzular, öfke
kuvveti galip gelmediğinde, midesinde çokça yemek bulunmadığında görülür. Böyle
bir kişi rüyasında, akıl aleminden bazı bilgiler görür. Kendisine gelen bu yüce
manaları görüntüler halinde alır, bunları his alemindeki görüntülere çevirir. Bu
görüntüler bazen güzel manzaralar, bazen de hal ve gelecekten haber veren, derli
toplu manalar içeren remizler ve yumuşak, güzel sözler olabilir.”310 Sadık rüya
örneği olarak ezan, sadık rüya sonucu ortaya çıkmıştır.311 Sadık rüyayı Hz.
Peygamber, (s.a.v.) nübüvvetin kırk altı cüzünden biri olarak belirtmiştir.312 “Sadık
rüya, sıhhat ve isabet itibariyle peygamberliğin kırk altı parçasından birine denktir.
Yalnız buradan, sadık rüyanın peygamberliğin bir parçası olarak kaldığı,
peygamberlik kadar kuvvetli bir mahiyet taşıdığı neticesi çıkarılmamalıdır. Aksi
takdirde sadık rüyayı vahiy ve nass derecesine çıkarmış oluruz ki, bu çok
tehlikelidir.”313 Biz biliyoruz ki; Bizler peygamber rüyası görmekten çok uzağız.314
Sadık rüya, ya bir uyarı niteliğini taşır, yada bir müjde içerir.315 Sadık rüya, bir
ilham da olabilir ve az görülür.316
308 Ayni,Bedruddin Mahmud b. Ahmed,Umdetu’l Kari fi Şerhi Sahih-i Buhari,Kahire,b.t.y.,C.24, s.154 309 Buhari, Tabir,3,4,10, Bedu’l –Halk, 11, Tıbb, 39, Müslim,Rüya, 201, Ebu Davud, Edep,88, Tirmizi,Rüya,5, Muvatta, Rüya, 4 ; Ahmet b. Hanbel,5/ 296,300,305,310 310 Tantavi,Cevheri,El-Cevahir Fi Tefsiri’l- Kur’ani’l Kerim,Mısır,h.1350,C.VII,s.27 311 Ebu Davut,salat, 28 ; İbn Mace,ezan,1; Darımi,salat,3; Ahmet b. Hanbel,4/43 312 Buhari, Tabir,3,4; İ.Mace,Rüya,1; Darımi,Rüya, 6; Muvatta, Rüya,1;Ahmet b.Hanbel,3/126,135,149,257,5,50,454 313 Ez-Zebidi,Zeynu’d Din Ahmed b. Ahmed,Sahih-i Buhari Muhtasarı,Tecrid-i Sarih Tercümesi (Çev: Kamil Miras) D.İ.B.Yay.,VII. Baskı,Ankara,1984,C.XII,s.273 314 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.253 315 İbn Sirin,Muntehabu’l Kelam,C.I,s.3 316 Yurdatap, Selami Münir,İslam Dininde Rüya ve Rüya Tabirleri, İstanbul,1973,s.15
107
Doğru çıkan sadık rüya, bazen müjdeci olurken, bazen de uyarıcı olur.
Rüya tabircileri de aynı görüştedirler. Burada bilinmesi gereken husus, korkutucu
olarak da nitelendirilen bir rüya türünün esas olarak uyarıcı mahiyette kabul
edilmesidir. Çünkü, korkutma, hoşlanılmayan ve beğenilmeyen rüyaların vukuunu
gerekli kılmaz. Uyarıcı anlamdaki korkutma ve beğenilmeyen rüyadan murat edilen,
rüyanın zahirinin onunla ilgili yapılan tabirden daha umumi olmasıdır.317
Peygamberimizden yapılan rivayetlerde iyi rüya gören kişinin Allah
Taala’ya hamd etmesi ve başkasına anlatılması tavsiye edilirken, kötü rüya
görenlerin ise, rüyanın şerrinden Allah’a sığınması ve rüyasını kimseye anlatmaması
istenmiştir. Çünkü bu rüya, şeytandandır. Ayrıca kötü rüya gören, üç defa sol tarafına
tükürmelidir.318
Salih rüya ile ilgili başka bir rivayet ise şudur. “Sizin en doğru rüya
göreniniz, en doğru söyleyeninizdir. Salih bir kişi tarafından görülen güzel rüya,
nübüvvetin kırk altı cüzünden biridir.”319 Buradaki salih rüya görmeyi nübüvvetten
bir parçadır demekle neyin kast edildiğini biraz irdeleyecek olursak; “Zira burada
anlatılmak istenen mana, Peygamberliğin birtakım parçalara ayrılacağının
belirtilmesi olmadığı gibi, bu güzel vasıfları kendilerinde toplayan kimselerde de
nübüvvetten bir parça bulunduğu demek değildir. Burada sözü edilen, nübüvvetle
onun getirdiği ve kendisine davet ettiği hayırlara murad edilmesi mümkündür.”320
Nasıl yüksek sesle şehadet kelimesini söyleyene müezzin denemeyeceğinde olduğu
gibi321 salih kişinin rüyasının da nübüvvetle ilgisi yoktur.
Resul-i Ekrem’e rüyay-ı saliha ve sadıka suretiyle vahiy, altı ay devam
etmiştir. Peygamberimizin nübüvvet ve risalet hayatı yirmi üç sene devam ettiğine
göre, rüya tarikiyle vahiy müddeti, nübüvvetleri zamanının kırk altı cüzünden bir
cüzü olur. Bu cihetle salih müminin gördüğü rüya, sıhhat ve isabet itibariyle
317 İbn Hacer,Ebul Fazl Şihabeddin,Fethu’l Bari fi Şerhi Sahih-i Buhari,Beyrut,h.1379,m.1986, C.XII,s.313 318 Müslim;Rüya,42,h.no:2261 319 İbn Mace,Tabir,35,h.no:3893 320 Azimabadi,Muhammed Şemsul Hak,Avnul Mabud Şerhu Süneni Ebi Davud,Beyrut,h.1415, m.1995,C.XII,s.362 321 İbn Hacer;a.g.e.,C.X,s.306,307
108
nübüvvetin kırkaltı cüzünden bir cüzüne muvafık olur demektir. Yoksa nübüvvetin
böyle bir cüzü bakidir ve o kuvvetle bir ilmi hususiyeti devam etmektedir
sanılmamalıdır. Sonra bu zan, rüyayı vahiy ve nass derecesine yükseltir. Bu da teşriin
devamını icab eder ki çok tehlikelidir.322
Görüldüğü gibi rüyanın nübüvvetten bir cüz olması kabul edildiği
takdirde bu rivayetin ne kadar tehlikelere yol açacağı bilinmekte bu nedenle rüyanın
nübüvvetten bir cüz olma işi, sadece peygamberlere hasr edilmeye çalışılmaktadır.
Hatta bu konudaki yorumlara bir nokta koymak için bu yorumun akla ve mantığa en
uygun açıklama olduğunu ifade edenler olmuştur.323
Şatıbi, bu konuda şöyle der; “Eğer rüya, nübüvvetin cüzlerinden ise, o
zaman vahiy tamamlanmamıştır sonucu ortaya çıkar. Oysa ki, bu sözün maksadı,
müjde ve uyarmadır.”324 Bu rivayet, lafzi manasıyla alınacak olursa, salih bir
müminin rüyası kutsiyet kazanır ki, böyle bir durum, İslam alemini zor durumda
bırakır. Şatıbi’ ye katılmak bir zorunluluk haline geliyor.
Başka bir rivayette mübeşşirat ve salih rüya ile ilgili olandır şöyle ki;
“Mübeşşirattan başka nübüvvetten bir şey, kalmadı. Mübeşşirat nedir? dediklerinde
ise, Resulullah; Rüya-ı Saliha diye buyurdu.”325 Bu hadisin izahında genelde şu
ayete atıfta bulunuluyor. “Onlar ki, iman edip takvaya ermişlerdir. Onlar için
dünya hayatında da ahirette de müjde vardır.”326 Ayetin tefsirine bakıldığında,
inananlar için, dünyadaki müjdenin rüya-ı saliha; ahiretteki müjdenin ise cennet
olduğu belirtilmektedir.327 Rüya ile ilgili rivayetlerin peygamberlikle ilişkili olarak
ortaya çıkmalarının sebebi, rüyalara güvenirlilik kazandırmak ve böylece insanların
İslamiyet’e girmelerini kolaylaştırma, teşvik etmek içindir. Rüyayı bu şekilde en çok
tasavvuf ehli kullanmaktadır. Fazlurrahman bu konuda şöyle söyler; “İnziva hayatı
322 Ez-Zebidi,a.g.e.,C.XII,s.273 323 Sakallı,Talat,Rüya ve Hadis Rivayeti,Tokoloğlu Ofset Yay.,Isparta,1994,s.56 324 Şatıbi,Ebu İshak İbrahim b. Musa,el- İtisam,el-Mektebetu’t- Ticariyyetu’l Kübra,Mısır,h.1578,C.I, s.261 325 Buhari;91,Tabir 5,C.VIII,s.69 326 Yunus;10/63,64 327 İbn Kesir,Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri (Çev:B.Karlığa-B.Çetiner),Çağrı Yay.,İstanbul, 1983,C.XI,s.133
109
yaşayan ilk zahidler, malzemelerini Gnostik ve hatta Budist, Zerdüşt kaynaklardan
daha doğrusu konuşmalarını ikna edici bir duruma getiren her kaynaktan aldıkları
malzemelerle Kur’an’ daki hikayeleri genişleterek halk kitleleri üzerinde güçlü bir
etki yaptılar.”328
Bütün bu yapılanlar, iyi niyetle yapılıyor olabilir. Ama bu şekilde İslam’a
zarar verdiklerini fark etmiyorlardı. Tasavvuf ehli, insanları etkilemek için rüyada
Peygamberimizi gördüklerini ve bilgi aldıklarını söyleyip, taraftar toplama yolunda
ellerini güçlendirmek için Peygamberimizi rüyada görmeyi meşrulaştırdılar.
Peygamberimizi rüyada görebilmek için, tasavvuf ehli ve yüksek mertebede olmanın
gerektiğine inanıyorlardı. Halbuki, biz biliyoruz ki, kişi, neye susarsa onu rüyasında
görebilir. Leyla, Mecnununu, Kerem, Aslısını, Mümin de sevgilisi olan
Peygamberini rüyasında çok isterse görebilir. Bunun için tasavvufçu olmaya gerek
yoktur, yalnızca peygamberi ahlak sahibi olmak yeterlidir. Bunların dışında
peygamber efendimiz (s.a.v.), rüyaların doğru tabir edilmesini ve iyiye tabir
edilmesini tavsiye etmiştir.329 Peki bir rüyanın sadık olduğunu bizler nasıl
anlayacağız? İbn Haldun’a göre rüyaların sadık olduğu şu şekilde anlaşılır; Böyle bir
rüya gören şahıs derhal uyanır ve böyle bir rüya, devamlı ve sabittir. Yani uyandıktan
sonra unutulmaz, bütün teferruatıyla aynen hatırlanır.330 Sadık rüyayı iyi ve doğru
insanlar görür. Her ne kadar kafir ve fasıklar da sadık rüya görürlerse de buna az
rastlanır.331 Cünüplük, adet hali ve sarhoşluk sadık rüya görülmesine mani
değildir.332 Anlam bakımından sadık rüyalar beş kısma ayrılmıştır.
A) Zahir olan sadık rüyalar. Buna Hz. Peygamberin Feth suresi 27. Ayette geçen
rüyası ile, Hz. İbrahim’in Saffat suresi 102-106. Ayetlerdeki rüyası misal olarak
gösterilmiştir. Bu rüyalar aynen görüldükleri gibi gerçekleşmişlerdir
B) Allah Taala tarafından bir müjde olan sadık rüyadır. Bu, kulun iyiliği için
gösterilmiştir. Ya, ona yaptığı veya yapacağı hayırlı bir işi haber vermek suretiyle
bir müjdedir, ya da yapması uygun olmayan bir işi yapmaması için bir uyarıdır.
328 Fazlurrahman;İslam,(Çev:Mehmet Dağ-Mehmet Aydın),Selçuk Yay.,II. Baskı,İstanbul,1992,s:232 329 Müslim,Rüya,42,h.no:2270 330 İbn Haldun,a.g.e.C.II,s.565 331 Çöğenli,M.Sadi-Bayram,Ali,a.g.e.,C.I.s.43 332 İbni Sirin;Müntehabu’ Kelam,C.I,s.3
110
C) Rüya Meleğinin gösterdiği rüyadır. Bu meleğin adı “sıddıkun” dur. Allah
(c.c.)’ın Levh-i Mahfuzda kendisine gösterdiğini insanlara gösterir. Çünkü bu
dünyada olanların ve olacakların aynısı Levh-i Mahfuzda kayıtlıdır. Bize göre,
Levh-i Mahfuzda yazılı olması demek görülen bütün rüyaların şüphesiz doğru
olduğu anlamına gelmez. Bu, Tasavvufçuların aklı evvel dedikleriyle aynı
anlamdadır.
D) Remizli rüyadır. Bunlar, ruhlar aleminden olan rüyalardır. Remizler (işaret,
sembol ) vasıtasıyla temsil edilir. Mesela, zehir görme, zinanın remzidir.
E) Rüyanın şahidi ve rüyayı görenin kendi nefsi ve gördüğü mekanın delaletiyle
sadık olur. Mesela, rüyasında mescitte tambur çaldığını gören kimse kötülükten
tövbe edip Allah (c.c.)’a döner, Allah (c.c.)’ı aşikar olarak zikreder. Ama bir
kimse hamamda Kur’an okuduğunu görse, bu iyi bir şeye işaret değildir. Bu
kimse fuhuşta bulunup kötü işler yapmada şöhret kazanır. Mescitler, şeytanın
giremediği yerlerdir. Hamamlar ise, şeytanların çokça bulunduğu, insanların
avret yerlerinin açıldığı yerlerdir. Dolayısıyla orada Kur’an okunması caiz
değildir. Mekanların delaleti rüyalarda önemli bir unsurdur.333
Neticede rüyaları, peygamberimizin yaptığı gibi, doğru ve iyiyle tabir
etmeli, faydalı olmasına çalışmalıyız. Rüya ile ilgili vermiş olduğumuz bu
hadislerden başka hadisler de mevcuttur. Konumuzun uzun olması itibariyle
hadislerde rüya bölümünü daha fazla ayrıntıya girmeden toparlayacak olursak,
Peygamber efendimiz, rüyanın mahiyeti, çeşitleri ve tabiri hakkında temel kaideleri
koymuştur. Kendi rüyalarını ve kendisine gelenlerin rüyalarını tabir etmiştir. Rüya
ile ilgili hadislerin içerdikleri mesajlar, uyarıcı, sakındırıcı ve gelecek ile ilgilidir.
Ayrıca, rüyalarda şeytanın Hz. Peygamberin suretine giremeyeceği, salih rüyaların
uyarıcı, yönlendirici ve haber fonksiyonlarının olduğu, rüya tabirinin ciddi bir iş
olduğu, rüya görüp uyandıktan sonra nasıl davranılması gerektiğini bildiriyor.
2) Kazib (Yalan , Aldatıcı) Rüya:
Sadık rüyaların dışındaki rüyalar, kazib rüyalardır. Bu rüyalar, ilahi
kaynaklı değildirler. Bunlar, önemli bir mesaj, içermezler. Kazib rüyaların diğer adı
hulm veya batıl rüyadır. Hulm; herhangi bir hakikat bildirmeyen, gerçekte hiçbir
333 Çöğenli,M.Sadi- Bayram,Ali,a.g.e.,C.I,s.43
111
mana ifade etmeyen, boş vehim ve hayalden ibarettir. Nefisten veya şeytandan
kaynaklanır. Hulm’ un tabiri olmaz. Çünkü hulm’ de görülen şeylerin hakikatte
hiçbir manası yoktur.334 Hz. Peygamberin yukarıdaki hadisini tekrar hatırlayacak
olursak : “Rüya üçtür; Allah (c.c.)’tarafından müjde olan rüya (sadık rüya), Şeytan’
dan kaynaklanan rüya ve insanın kendi nefsinden kaynaklanan rüyadır.” diye
buyurmuştur. 335
Bu hadis-i şerif ışığında Kazib rüyaları iki kısımda incelemeye devam
edeceğiz. İlki; kendi nefsimizden kaynaklanan kazib rüya, ikincisi; şeytan’dan
kaynaklanan kazib rüya olarak.
A- Kendi Nefsimizden Kaynaklanan Kazib Rüya:
Kendi nefsimizden kaynaklanan kazib rüya, şu üç unsurdan
oluşmaktadır.
a- Beyinden (hafıza ve bellekten), kaynaklanan rüya
b- Duyu organlarımızdan kaynaklanan rüya
c- İç organlarımızdan kaynaklanan rüya.336
Kişinin uyanıkken zihninden geçen düşüncelerin, günlük istek ve
arzuların337 “bedenin biyolojik ihtiyaçlarını etkisiyle ve daha önceden başından
geçmiş bir kısım olayların tesiriyle gördüğü rüyalardır.”338 İslam alimleri, dini bir
mesaj taşımaması sebebiyle bu çeşit rüyaların tabirlerini yapmamıştır. Çoğu zaman
içgüdülerin tesiriyle ortaya çıkan bu rüyalar, nefsin veya şeytanın oyunu şeklinde
değerlendirilmiş ve bu rüyalardan korunma yöntemleri anlatılmıştır.33919.y.y.’dan
itibaren psikologlar, rüyalarla bilimsel olarak ilgilenmiş, rüyaların kişinin şahsiyeti
ile ilgili önemli özelliklerini kavramada yol gösterici olduğunu kabul etmişlerdir.340
Hatta bazı hastalıkların tespitinde tedavisinde bu rüyaları kullanılmışlar ve
334 Elmalılı Hamdi Yazır,a.g.e.,C.IV,s.2864 335 Buhari,Tabir,62,Müslim,Rüya,6,Tirmizi,Rüya,1,7,10,İbn Mace,Rüya,3,Darımi,Rüya,6,Ahmed b. Hanbel,3/295 336 Açıkalın,Bünyamin,Kur’an-ı Kerim’de Rüya Kavramı,Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,İstanbul,1996,s.29 337 İbn Mace,Rüya,3 338 Çöğenli,M.Sadi- Ali,Bayram,a.g.e.,C.I,s.40,41 339 İbn Sirin; Müntehabu’l Kelam,s.19 340 Günay,Umay,a.g.e.,s.101
112
anlamlandırılmaya çalışılmışlardır.341 Psikolog ve psikyatristlerin kullandığı rüyalar
genellikle bu türde rüyalardır.
B- Şeytandan Kaynaklanan Kazib Rüya:
Ruhumuz, ilahi kaynaklardan etkilendiği gibi, şeytandan da etkilenebilir.
Nitekim daha önce de zikrettiğimiz bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.), şöyle
buyurmaktadır; “ Rüya, Allah(c.c.)’ tan, Hulm ise, şeytandandır.”342 diyerek bu çeşit
rüyalara hulm demiştir. Şeytanın kişinin kalbine hüzün sıkıntı endişe vermek, kişinin
bazı hastalıkları sebebiyle korku vermek ve rüyada kişiyi ihtilam etmek için
gösterdiği rüyalardır.343 Bu çeşit rüyaları yoruma gerek yoktur, dini bakımdan bir
mesaj niteliği taşımazlar. Yorumlanması durumunda hayırla ve güzellikle
yorumlanması gerekir.344 Bu tür rüyaların içeriği ise şöyledir; “Rüyaların kötü, çirkin
olanları şeytana izafe edilir ki Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir rüya görene bu çirkin,
hoşlanılmayan rüyayı gizlemesini, uyanınca sol tarafına tükürmesini tavsiye
buyurmuştur. Böyle yapan kişiye o rüyadan hiçbir zarar gelmeyeceğini vaat etmiştir.
Böyle rüyalar, batıl bir korkutma, üzmedir veya günahlardan kaçınmaya davet etme
manası taşıyan fitne, aldatma, hile ve kıskançlığa sevk eden boş ve anlamsız
rüyalardır. Gafletten uyarma ve tehlikeye götüren amellerden sakındırma, şeytandan
beklenebilecek bir şey değildir. Şeytana kötülükle emretmek yakışır. Batıl rüyaların
şeytana nispet edilmesi onun kötülüğe çağırmakla meşgul olmasındandır.345
Hadislerde rüyanın temellerini bu şekilde izah ederek İslam alimlerinin rüya ile ilgili
görüşlerine geçmek istiyoruz.
341 Ersevim,İsmail,a.g.e.,s.309 342 Tantavi,a.g.e.,C.VII,s.18 343 İbn Sirin,Müntehabul’ Kelam,C.I,s.2 344 İbn Sirin,Müntehabu’l Kelam,C.I,s.6,8 345 İbni Sirin,Müntehabu’l Kelam,C:I,s.2,3
113
3 ) İSLAM ALİMLERİNE GÖRE RÜYA VE RÜYA TABİRİ:
İslam alimlerinin rüya ve tabiri hakkındaki görüşlerine geçmeden evvel,
hepsinin görüşünün merkezinde bulunan Ehli Sünnet’ in görüşünü vermek istiyoruz.
Ehli Sünnete göre; rüyanın hakikati, Muhyiddin En Nevevi’nin dediği gibidir. O
Şöyle demiştir. “Allah (c.c.), uyanık insanların kalbinde yarattığı gibi uyuyanların
kalbinde de bazı düşünceler, inançlar yaratır. O, her şeyi yapmaya kadirdir. Buna
uyku ve uyanıklık engel olamaz. Farklı durumlar içeren bu düşünceleri, bilgi olarak
iki şekilde yaratır. Sevindiren müjde veren bilgileri Allah (c.c.), şeytanın olmadığı bir
ortamda yaratır. Üzücü, korkutucu zarar verici bilgileri de şeytanın bulunduğu bir
ortamda yaratır. İlki, rüyadır ve her türlü şerefli şeyin kendisine izafe edildiği Allah
(c.c.)’a izafe edilir. İkincisi de hulm’dur ki, her türlü kötülüğün kendisine izafe
edildiği şeytana izafe edilir. Buna rağmen her türlü rüya Allah’(c.c.) tandır.”346 Der.
Mutasavvıflara göre rüya, vehbi ilim olarak nitelendirilmekte vehbi
ilmin gerçekliğine şahit olarak rüya gösterilmektedir. Hz. Peygamberin “rüya, ğayb
aleminin müjdecilerindendir”347 hadisinden yola çıkarak insanın toprak ve çamura
dayalı aslından sıyrıldığı, beşeri sıfatları imha edildiği zaman onun ruhunda meydana
gelebilecek manevi terakki aydınlığına işaret etmektedir.348 Rüya, hayal olarak
isimlendirilen sınırlı Hz. misalin hükümlerindendir. Bu hayal, semavi akıllardan ve
külli-cüzi manaları idrak eden, kavrayan natık nefeslerden etkilenir. Burada bu
manalara uygun görüntüler ortaya çıkar. Aynı şekilde sadece cüzi manaları kavrayan
vehmi kuvvetlerden de etkilenir. Orada da kendisine uygun görüntüler ortaya çıkar.
Bu durum, bazen dimağın kötü mizacı sebebiyle bazen de nefsin, görüntülerden bir
görüntü icat etmek için vehmi kuvvetlere yönelmesi sebebiyle olur.349
Mutasavvıflara göre rüya, insanın geleceği hakkında bilgi verdiği,
yönlendirdiği ve uyardığı gibi ölümü hakkında da işaretler vermektedir. Ancak bu tip
rüyalardaki işaretlerin doğru tabir edilmesi gerekmektedir. Mesela, Mevlana
346 El Alusi,el Bağdadi,Ruhu’l Meani fi Tefsiri’l Kuran’il Azim,Matbaayı Kübra,Mısır,h.1301,s.181 347 İbn Ebi Şeybe,Ebi Bekr,el-Musannef, Riyad,h.1404,m.1989,C.XI,s.454 348 Gündüz,İrfan,Gümüşhanevi Ahmed Ziyaeddin,Seha Neşriyat,İstanbul,1984,s.176,177 349 El Alusi,el Bağdadi,a.g.e.,s.182
114
müritlerinden Arif Çelebi, görmüş olduğu rüyayı kendi ölümüyle tabir etmiş ve kısa
zamanda da ölmüştür.350
Tasavvufçular, rüyayı bilgi edinme yollarından saymışlardır. Şöyle ki,
“Kalp ve ruh temizliği içinde uykuya dalan bir kimsenin ruhu, bedeni terk ederek
alem-i melekut’a kadar yükselebildiğinde akl-ı evvel ile karşılaşır ve ruhlar aleminin
idrak melekesi ve vasıtası olan bu akl-ı evvel ile maddi olaylar dünyası ile sırf ruhlar
dünyası arasında bir dünya olan ve bütün varlık ve olayların kendisinde yaşadığı
Berzah alemini idrak edebilir ve bu şekildeki bir idrakle insan ruhu idrakinin konusu
olan varlık veya olay hakkında bilgi sahibi olabilir.351 Diyerek rüya ile bilgi elde
edilebileceğini savunuyor. Ancak, bu tür bilgilerin etkisiyle objektif ilmi ölçüler işe
yaramaz hale gelmektedir. Tasavvuf ve tarikat çevrelerinin dine yaptıkları en büyük
kötülük, budur. Onların bu tavrı, bazı mekan ve zamanlarda tam bir ilim düşmanlığı
halinde sergilenebilmektedir.352
Mutasavvıf Ebulleys es-Semerkandi; “dinde fıkıh ilmini bildikten
sonra rüya ilmini öğrenmekte bir beis yoktur.”353 demiştir.
Mutasavvıf İmam-ı Kuşeyri; “rüyayı bir keramet olarak nitelendirmiş
ve rüya için, kalbe gelen hatır (manevi hitap) ve muhayyile ile tasavvur edilen bir
haldir şeklinde açıklamıştır. Rüya, bütün his ve şuur hallerinin tamamen yok
olmadığı bir sırada görülür. İnsan uykudan uyandığı zaman gördüğü şeyin rüya
olduğunu, ancak o zaman tasavvur edebilir. Rüya, insanların kalplerinde yaratılan ve
karar kılan şeyin, tahayyül ve tasavvur yolu ile idrak edilmesinden ibarettir. İnsan
uyuduğu zaman beş duyu organı ile maddi aleme ait şeyleri, his ve idrak etme
kabiliyeti kendisinden zail olur. Hissi ve zaruri bilgilerle meşgul olan muhayyile ve
tasavvur melekesi kendisini bu gibi şeylerden sıyırır. Bu durumda uykuda olan
insanın rüya görme hali kuvvetlenir. Kişi uyandığı zaman, rüya esnasında gördüğü
hayallerin uyanık iken müşahede ile hissettiği duygulara ve zaruri olarak hasıl olan
350 Eflaki,Ahmed,Ariflerin Menkıbeleri,(Çev: T.Yazıcı), M.E.G.S.B.Yay.,İstanbul,1986,C.II,s.356 351 Hakkı,Erzurumlu,İbrahim,Marifetname,Kitap San. Yay., İstanbul,1984,s.99,100 352 Öztürk,Yaşar Nuri;Kur’an ve Sünnete Göre Tasavvuf,Yeni Boyut Yay.,V. Baskı,İstanbul,1993, s.52 353 Ebulleys Es- Semerkandi,Tenbihu’l Ğafilin(Çev:A.Akçiçek,Bedir Yay.,İstanbul,1977,s.743,744
115
bilgilere nazaran, zayıf olduğunu görür. (Yani, uyku halinde hakiki tasavvur,
tahayyul ve idrak, uyanık iken husule gelen tasavvur, tahayyul, idrak ve zaruri
bilgilere nazaran zayıftır.)354 demiştir.
Mutasavvıflardan İmam-ı Gazzali; rüya ile ilgili olarak şunları söyler:
“Salih ve sadık bir kimsenin rüyası güvenilir olur; yalanı çok olan bir kimsenin
rüyası ise doğru olmaz. Fesad ve yalanı çok olan bir kimsenin kalbi kararır.
Binaenaleyh, onun gördüğü ağdasu ahlam’dır. Rüya ve uyku aleminde ğaybı bilmek,
Cenab-ı Hakk’ın sanatının acayipliklerinden, ademoğlunun fıtratının
garipliklerindendir. Bu, melekut aleminin varlığına delalet eden delillerin en
açığındandır. Rüyanın hakikatinden söz söylemek, mükaşefe ilminin
inceliklerindendir.”355 Uyku demek, duyguların durması ve kalbe uğramamaları
demektir. Uyku ve hayalden temizlenip kendi zatında saf kaldığı levh ile kendi
arasındaki perde kalkar. İki ayna arasındaki perde kalktığı vakit, öteki aynada olan
şeylerin bazısı beriki aynaya aksettiği gibi levhte olan şeylerin bazıları da kalbe
akseder. Ancak uyku, diğer duygulara mani olursa da hayalin harekete geçmesine
engel olamaz. Levh-i Mahfuz’ dan kalbe aksedenleri, hayal kuvveti hemen alır ve
onu bir misal ile hikaye eder. Tahayyulat, onu daha iyi korur ve hayalde mahfuz
olarak kalır. Uyandığı vakit ancak hayalindeki şeyleri hatırlar.356 Rüya esnasında
insan manen bir aleme yükselir, orada eşyanın hakikatini görür ve manalarını
anlar.357 Kerametin ispatında reddedilmez iki delil vardır ki, bunlardan biri, sadık
rüyanın acayip halidir. Rüya halinde ğayb, tecelli etmektedir. Rüyada olan kişi,
duygu işleri ile meşgul olmamaktadır. Tıpkı uyanık olduğu halde dalgınlık sebebiyle
duygularından haberi olmayan kişiler gibi. Rüyada bir şeyin keşfedilmesinin sebebi,
kalbin acayip sırları ile ilgilidir ki, bunlar ancak mükaşefe ile açıklanabilir.358
Gazzali, çeşitli konuları açıklarken o konuyu örneklemek bakımından bazen
rüyalardan nakiller yapmaktadır. Mesela, “cömertlik konusunu anlatmış olduğu rüya
buna güzel bir örnektir.”359
354 El Kuşeyri,Er-Risale,(Çev:Süleyman Uludağ), Dergah Yay.,İstanbul,1981,s.574 355 Gazzali,Ihya-ı Ulumu-d Din, (Çev: Ahmed Serdaroğlu),Bedir Yay.,İstanbul,1975,C.IV,s.902,903 356 Gazzali,a.g.e.,C.IV,s.903 357 Gazzali,a.g.e.,C.I,s.206 358 Gazzali,a.g.e.,C.IV,s.57 359 Gazzali,a.g.e.,C.III,s.606
116
Mutasavvıf Erzurumlu İbrahim Hakkı; rüya konusunda daha çok
Gazzali’nin etkisi altında yorumlarda bulunmuştur şöyle ki; “Rüyayı; kazib ve sadık
olarak iki kısma ayırır. Kazib rüyanın kaynağını şuuraltında arar. Yaşanmış olan
olayların ve gerçekleşmesi istenen şeylerin uykuda hayvani ruh tarafından yeniden
hatırlanması kazib rüyayı oluşturur. Uyku badene arız olduğu zaman, iç duyu
organları olan kalp ve ruh, beden hapishanesinden kurtularak ve tabiatları gereği
uyumadıklarından daha da faalleşirler. Hatta ruh, kendi dünyası olan ruhlar alemine
döner. İşte rüya, uyanıkken bedenin ve nefsin istekleriyle ruha yapmış oldukları
baskıyı üzerinden atarken onların yeniden hatırlanmasıdır.”360 Der.
İbrahim Hakkı’nın kazib rüya hakkındaki görüşleri ile Freud’un görüşleri
arasında benzerlik vardır. İbrahim Hakkı, bu tip rüyaların bir değeri olmadığını
sadece kişiyi psikolojik yönden rahatlattığı düşüncesindedir. Genelde insanları
gördükleri rüyalar bu çeşittendir. der. İbrahim Hakkı, sadık rüyaları birtakım bilgi
edinme yolu olarak görür. Kalbin melekelerinden biri olarak gördüğü rüya, kalp ve
ruhun bir fonksiyonudur. Sadık rüyaları ancak kalbi temiz olanlar görürler. İnsan,
sadık rüya yoluyla dünya ve Ahiret ile ilgili bilgiler alabilir. Kalp ve ruh temizliği
içinde uykuya dalan bir kimsenin ruh bedenini terk ederek alem-i melekut’a kadar
yükselebildiğinde akl-ı evvel ile karşılaşır. Ruhlar aleminin idrak melekesi ve
vasıtası olan bu akl-ı evvel ile maddi olaylar dünyası ile sırf ruhlar dünyası arasında
ara bir dünya olan ve bütün varlık ve olayların kendisinde yaşandığı Berzah alemini
idrak edebilir ve bu şekildeki bir idrakle insan ruhu idrakinin konusu olan varlık veya
olay hakkında bilgi sahibi olabilir. İnsan rüya gördüğü zaman kalp pencereleri açılır
ve melekler aleminde olan levh-i mahfuzdaki olayları idrak eder. Rüyalar, şekiller
altında ortaya çıkarlar. Bundan dolayı da ancak tabir edildikleri zaman anlaşılırlar.
Ona göre, insan ahlakı ile hayvanların mahiyetleri ile ilişki kurulabilir. Rüyada
görülen hayvan suretlerinin değişik özelliklere misal teşkil edeceğini, mesela kaplan,
kibiri temsil eder. Aslan, tasallutu, kurt, hasedi temsil eder. Hayvan suretleri ve
kainatın şekillerinin insanın içinde ve dışında suret bulup şekillendiğini, rüyada
360 Erzurumlu İbrahim Hakkı,Marifetname,Kitap San. Yay.,İstanbul,1984,s.99
117
görülenlerin Arapça harflerden hareketle tabir edilebileceğini, her harfin neye delalet
ettiğini manzum olarak açıklamaktadır.361
Mutasavvıf Muhyiddin İbnu’l Arabi; rüya konusuna en çok ilgi
duyanlardan biridir. Onun düzenlediği sanılan bir rüya tabirnamesi vardır.362 Ona
göre rüya, Allah Taala’nın melek vasıtasıyla hakikat ve kinaye olarak, kulun
şuurunda uyandırdığı enfüsi idrakler ve vicdani duygulardır. Ya da şeytani
telkinlerden kuru ve yaş karışık hayallerden ibarettir. Rüyanın uyanıklıkta benzeri,
nefsimizden geçen hatıralardır. Bu hatıralar bazen bir maksada matuftur. Bazı defalar
da karmakarışık bir surette tasavvur olunur. Bu itibarla rüya, subjektif kalbi bir
görüştür.363
Gerek yakaza (uyanıklık) halinde olsun, gerekse tam uyku halinde olsun
bir salik için gördüğü rüyalarda çeşitli faydalar vardır. Ona göre bu faydaların
başlıcaları şunlardır; Salik (Seyr-i Sülükte Bulunan), kendi durumunu tayin eder,
kendi manevi haline vakıf olur. Mesela, artı, eksi üstünlük derecelerini anlar, şevk
durumunu görür. Menzil, makam ve diğer derecesini anlar. Derece kaybını ya da
yükselip düştüğünü sezer. Hakkı batılı sezer. Nefsani, hayvani şeytani işlere vakıf
olur. Duygular yönünden, duymaya has olan ve kalbe, ruha gelen çeşitlerini idrak
eder.364
Mutasavvıflara göre, kişinin gördüğü rüyalarla manevi mertebesi
arasında doğru orantı vardır. Kişi iyi rüya görürse manevi mertebesi artar, kötü
rüyada ise, mertebesi azalır. Arvasi şöyle der; “Eğer rüyada nurların yücelere doğru
çıkıp yükseldiğini, yeryüzünün kendisine küçüldüğünü semaya doğru çıktığını,
havada yüzdüğünü gören kişinin mertebesi de yükselir.”365 Tasavvufta geçen berzah
alemi ile ilgili olan rüyalar da vardır. Şöyle ki, “Berzah, Mutasavvıflara göre bir rüya
alemidir. Dünya hayatı cennet ehline has davranışlar içinde geçenler berzahta da iyi
rüya görürler. Aksi davranış içinde olanlar ise, azap dolu rüyalar görürler.366
Berzahtaki rüya hayatı, dünyadaki rüyalar ile kıyaslanmamalıdır. Çünkü onlar, kendi
361 Erzurumlu İbrahim Hakkı,a.g.e.,s.99,100 362 Çoruh,Şinasi,a.g.e.,s.81 363 ez-Zebidi,a.g.e.,C.XII,s.271 364 İbnu’l Arabi,Tuhfetu’s Sefere(Çev: A.Akçiçek), Rahmet Yay.,İstanbul,1971,s.82,83 365 Arvasi,Abdulhakim;Tasavvuf Bahçeleri,(Çev:Necip Fazıl Kısakürek),Büyük Doğu yay.,VII. Baskı, İstanbul, 2001,s.91 366 Öztürk,Yaşar Nuri,Tasavvufa Giriş Varlık ve İnsan,Yelken Matbası, İstanbul,1978,s.22
118
nevi şahsına münhasır rüyalardır. Onun rüyalığı dünyaya göre değil, ahirete göredir.
Her ferdin ahirette hak edeceği karşılığa uygun bir seyir içinde geçmektedir. Dünya
hayatları, yaradılış kanunlarına uygun, cennet ehline has davranışlar içinde geçenler
Berzah ’ta da tatlı rüyaların kucağında yaşarlar. Kötü davranışların sahipleri de azap
dolu rüyalar içinde kıvranırlar.367
“Rüya, mutasavvıflar tarafından salikin eğitiminde, mürşide yardımcı
olmakta, ayrıca salik tarafından kat edilen manevi mesafeyi de göstermektedir.
Rüyaların yorumlanabilmesi için de rüyada gösterilen misal alemindeki şekillerin
şehadet alemindeki karşılıklarının bilinmesi gerektiğine inanıyorlardı.368 Dervişin
görmüş olduğu rüyalarını mektupla şeyhine bildirmesi ve şeyhinin de müridin
rüyasını yorumlaması tasavvufta çok görülür.369 Necmettin Kübra tasavvufi rüya
tabirnameleri hakkında şunları söyler; “Muhayyile gücü bir manayı o manaya layık
bir kıyafet içinde tahayyul eder. Tasavvur gücü, o manaya suret ve şekil verir.
Mesela adi bir düşman, köpek suretinde, şerefli bir düşman, aslan suretinde, büyük
bir adam, dağ biçiminde, padişah, bir deniz biçiminde, faydalı bir adam, meyveli
ağaç biçiminde, fayda ve zevk, yemek halinde tasavvur edilir. Tabir ilmindeki sır,
işte budur.”370
Mutasavvıflar, rüyayı ğayba ulaşabilecek bir vasıta olarak
görüyorlardı.371 Ama biz biliyoruz ki, bu Kur’an’a terstir. “De ki ğaybı bilmek
Allah’a mahsustur”372 ayetinde olduğu gibi ğaybı Allah’tan başkası bilemez.
Aslında insanı tanıma ve eğitmeye çalışma niyetiyle verdikleri mücadeleler için
mutasavvıfları takdir etmemek mümkün değildir. İnsanları kötü huylardan
uzaklaştırmak için gösterdikleri çabalar, takdire şayandır. Yalnız bunu yaparken
hadisleri kendi istedikleri ve anladıkları şeklinde yorumlayıp rüyalara kutsallık
367 Öztürk,Yaşar Nuri,Kur’an ve Sünnete Göre Tasavvuf,Yeni Boyut Yay.,İstanbul,1993,s.261 368 Tatçı Mustafa-Çeltik,Halil,Türk Edebiyatında Tasavvufi Rüya Tabirnameleri,Akçağ Yay., Ankara,1995,s.XXVI 369 Öztürk,Yaşar Nuri,Kuşadalı İbrahim Halveti;Yani Boyut Yay.,İstanbul,1993,s.91 370 Kübra,Necmettin,Tasavvufi Hayat,( Hazırlayan: Mustafa Kara),Dergah Yay.,İstanbul,1982,s.106 371 Öztürk,Yaşar Nuri,Kuşadalı İbrahim Halveti,s.197 372 Yunus;10/20
119
atfetmeleri her asırda ilmi tartışmalara konu olmuştur.373 Ama şu da bilinmelidir ki
rüya yoluyla Allah Taala, istediği kuluna ğaybı bildirebilme kudretine de sahiptir.
Muhaddislerden İbn Hacer’ e göre; “Rüya, tahayyul merkezinde yer
alıp belli bir sistem içinde cereyan eden birtakım misallerin kavranmasıdır. Allah
Taala, bunları olacak şeylere alamet kılmıştır. Rüyalar, meleğin hazırladığı ve
uyuyan kişinin idrakine sunduğu rüyalar, hem müjdeleyici hem de uyarıcı nitelikte
olurlar. Ayrıca temsil yoluyla arz edilen bu suretlerin, şer’i bir bilgiye ihtiyaç
duyacakları muhakkaktır. Yoksa Allah Taala’ nın bu temsili suretleri melek olmadan
da yaratması caizdir. Bulut nasıl yağmura alamet ise, rüyada görülen manzara ve
tasvirler de uyanıkken olacaklara alamettir.”374
Buhari Şarihi olan Ayni ise, “rüyaların üç kısma ayrıldığı ile ilgili
rivayeti verirken; diğer kısımların da bunlardan birine dahil olduğunu belirtmiştir.
Ancak, hadise dair yapılan açıklamada üç kısma ayrılan rüyanın, sadece bunlarla
sınırlı kalmadığının anlaşılması için mezkur sayıya dördüncü bir kısmının daha ilave
edileceğini söylemiştir ki, bu da ağdas’tır.”375 Der.
Hemmam b.Münebbih de, rüyaların özelliklerinden bahsederken
Şunları söylemektedir.“İnsanları rüyalarına göre üç kısma ayırır. İlki,
Peygamberlerdir, rüyalarının hepsi doğrudur ve tabire ihtiyacı yoktur. İkincisi;
salihlerdir ve rüyalarının çoğu doğrudur. Üçüncüsü; diğer insanlardır, günahkarlar,
fasıklar ve kafirlerdir.”376
İmam-ı Maziri rüya ile ilgili olarak; “Ehl-i Sünnet’in rüya konusundaki
anlayışına göre, Allah Taala uyanık kimsenin kalbinde yarattığı gibi, uyuyan
kimsenin kalbine de birtakım inançlar ilka eder. Allah Taala dilediğini yapar.”377
Büyük İslam Müfessirlerinden İbn-i Kesir’ e göre rüya, “mücerred,
enfüsi bir olay değildir. Onun içinde hakiki bir mana ve meal gizlidir. Hulm ise,
373 Yıdırım,Ahmet, “ Tasavvuf Ehlinin Hadis Rivayeti ve Rivayet Usulleri Açısından Tasavvuf Hadis Münasebeti”,İslami Araştırmalar Dergisi,Ankara,1997,C.X,s.117 374 İbn Hacer,a.g.e.,C.XII,s.297 375 Ayni,a.g.e.,C.XXIV,s.154 376 Hemmam b.Münebbih,Sahifetu Hemmam b.Münebbih,(Çev: Talat Koçyiğt ),Ankara Üniv.,Yay., 1967,s.111 377 Sofuoğlu,Mehmet,Sahi-i Müslim ve Tercümesi, İrfan Yay.,İstanbul,1970,C.VII,s.141
120
meali olmayan boş bir vehm ve hayalden ibarettir, afaki bir hakikat ifade etmez.
Hakikat dilinde rüya, sadık olanların ismidir. Yalan olanlara rüya değil ahlam denir.
Ona göre rüyalar, genel örf ile değil, ferdin nefsindeki gizli şuur özelliklerine göre
söyleyen bir muamma, bir lugat, bir bilmece gibi karışık bir hayalleştirme, garip bir
temsil olduğu ledunni bir remiz olduğu görüşündedir. Bunun tevilinin de kesbi ilimle
değil vehbi ilimle bilinebileceğini söyler. Bu bakımdan Enbiyadan başkasının
rüyasının ve tabirinin pek değer taşımadığını söyler. Rüya görenin, görmenin ve
gören kimsenin özelliklerine göre vehimden kesinliğe kadar varabilecek mertebelerin
bulunduğunu izah eder.378
Müfessir Alusi’ ye göre; rüya hak olanı idraktir. Zira uykuda olanın
kendi içinde duyduğu görme, işitme, tat alma ve diğer algılamaların aynen devam
ettiğini belirtir. O’na göre eğer uyuyanın hissettiklerinde şüphe hükmü verilecekse,
elbette uyandığında hisleri hakkında şüpheye gitmek caiz olabileceği gibi, safsataya
dalıp gerçekliği apaçık bilinen işlerin güvenirliği hakkında da tenkit yöneltmek
gerekir. Oysa uykunun, idrakin zıttı olduğu konusunda muhalif bir görüş ileri
sürülmemiştir.379 Kelamcılar, rüya için batıl hayallerdir demişlerdir. Kelamcılar, bir
kimsenin uykuda tahayyul ettiği şeyin gözle idrak şeklinde bir işitme olmasının batıl
olduğunu kastetmişlerdir. Bu da rüyada görülenlerin, görülen şeyin ya kendisi ya da
ona görüntü ya da söz olarak benzeyen şeye bir işaret olmaları gerçeğiyle
çelişmez.380
Müfessir Fahruddin er-Razi ise; rüya için Allah Taala, nefsi natıkanın
cevherini felekler alemine çıkmaya ve levh-i mahfuza muttali olmaya uygun bir
şekilde yaratmıştır. Buna mani olan şey, nefsin bedenin işlerini yürütmekle meşgul
olmasıdır. Uykuda bu meşguliyet azaldığından nefsin felekler alemine ve levh-i
mahfuza olan ilgisi kuvvetlenir. Ruh, böyle bir durumda idrak ettiği ruhi algılara
özgü ve orada gördüklerine uygun izler bırakır. Yorumcu da hayal alemine bırakılan
bu izlerden, ruhsal algılara intikal eder.381 Demiştir.
378 İbn-i Kesir,a.g.e.,C.VII,s.4076,4080 379 Alusi,a.g.e.,C.III,s.242 380 Alusi,a.g.e.,C.XII,s.182 381 Razi,Fahruddin,a.g.e.,C.XVIII,s.135
121
İslam Tarihçisi İbni Haldun’a göre rüya; ruhani bir şey olup, uykuda
iken insani olan ruhun manalar alemine dalması sonunda, ğayptan kendisine akseden
varlıkların şekil ve suretini bir anda görmesinden ibarettir. Rüyayı ruhani bir olay
olarak gören ibn Haldun, insanın uyanıkken dünyevi hallerle meşgul olduğundan
ruhani halleri düşünmediğini, ğaibten kendisine akseden bilgileri unuttuğunu belirtir.
Ona göre insan, ancak uyku halinde bedensel ve maddi kaygılardan uzak olur,
onlarla işbirliğini keser. Diğer ruhani varlıklar gibi o da ruhani bir varlık şeklini
aldığı için ğaybi aleme yöneldiğinde, melekleri ve diğer latif cisimleri müşahede
eder. Bu hal, uykuda iken bir anda meydana gelir. Kişi bu halde meydana gelecek
olan haller hakkında edinmek istediği bilgileri elde eder. Bundan sonra insan, eskisi
gibi cismani hale döner. Ruhun rüyadaki bu iktibası zayıf, karışık ve benzer bir halde
olup hayaldeki misali açık değilse bu benzeyiş ve karışıklıktan dolayı rüyanın tabiri
gerekir. Eğer rüyada iktibas edilen bilgiler, kuvvetli ise, hayal ve misalden uzak
olduğu için tabire muhtaç değildir. Nasıl görülmüş ise o şekilde meydana gelir.
Rüyada iken bu bilgi ve iktibasların bir anda meydana gelmesi, nefis ile beden
kuvvetinin birbirini tamamlamasındandır. Nefsin bedene bağlılığı, ancak bir
taalluktan ibaret olup, bilfiil vücudu mükemmelleştirir. Nefis, bu tekamülden sonra
ruhani bir varlık haline gelerek bedenin ve onun organlarının yardımı olmadan idrak
eder. Nefsin ruhaniyeti, meleklerden aşağı derecededir. Nefsin kabiliyeti vücutta
bulunduğu sürece mevcuttur. Bu istidat, özel ve genel olmak üzere ikiye ayrılır. Özel
olanı, verilerdeki istidattır. Genel olanı, rüya görmektir ve bütün insanlarda vardır.382
İbn Haldun’a göre insan uyku halinde iken gerçek alemden bilmek istediği nesneleri
bilmeye çalışır. Çünkü, Halikımız, zahiri perdeleri ortadan kaldırmak için uykuyu
insanlar için tabii ve yaratılışlarından gelen bir halet ve özellik olarak kılmıştır.383
İbn Haldun’un rüya hakkındaki görüşü hadislerin ışığındadır. Rüyada görülen
şeylerin şekil ve suretlerinin birbirine benzemesiyle tabire muhtaç olan rüyaların
melekten olduğunu, karışık rüyaların ise şeytandan olup yalan ve batıl olduğunu
söyler.384 İbn Haldun, rüya tabirinin şeriat ilimlerinden olduğunu belirterek
İslamiyet’ten önce de rüya tabirinin olduğunu, ancak Müslüman tabircilerin
sözleriyle yetinildiğinden eskiler hakkında fazla bir bilgi bulunmadığını söyler.
382 İbn Haldun,a.g.e.C..I,s.251-254 383 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.254 384 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.257
122
Mukaddime adlı eserde, hangi rüyaların niçin ve nasıl tabir edilmesi gerektiğini
örneklerle açıklar. Tabircide bulunması gereken özelliklerin neler olduğunu
belirttikten sonra tanınmış tabirciler hakkında bilgi verir.385
Müslüman filozoflardan Farabi’nin rüya hakkındaki görüşleri şöyledir:
“Rüyada rol oynayan muhayyile kuvvetidir. Uyanıkken işitme, konuşma yeteneğiyle
ortaklaşa çalışan muhayyile kuvveti, bu organların kendisine verdiği şeyleri resim ve
kaydeder. Uyku halinde tam bir serbestliğe kavuşunca, yanında bulunan mahsulleri
resmetmeye başlar ve onlarla meşgul olup kimisini birbirinden ayırır, böylece adi ve
sadık rüyalar görülür. Farabi, uykuda olagelen rüyaların çoğunun akla uygun
olmadığını ve buna karşılık uyanıkken görülenlerin az, fakat daha isabetli olduğuna
işaret etmektedir. Yani rüya, insanın kendi hayal kuvvetinin ortaya koyduğu
şeylerdir, rüyaya ilahi bir müdahale söz konusu değildir.”386der.
Felsefecilerden bir çok kimse şöyle demiştir; “Rüya, ufuk-u mütehayyile’den düşen
suretlerin, görüntülerin hissi müştereğe yansımasıdır. Rüyaların sadık olanları, nefsin
melekut alemiyle ilişkisinden ortaya çıkar. Nefis, bedeni idareyi, çok az bir süre
bıraktığında aralarındaki münasebetten dolayı melekut alemiyle ilişkiye girer ve
orada bulunan manalardan kendisi ile ilgili olanı alır, sonra mütehayyile onu uygun
bir şekle benzetir ve hissi müştereğe geri gönderir. Böylece biz rüya görürüz. Eğer,
bu ilişki, külliyet- cüziyyet ilişkisi hariç herhangi bir farklılık olmayacak kadar
şiddetli ise tabire gerek kalmaz aksi takdirde tabire ihtiyaç duyulur.387
İslam alimlerinin rüya hakkındaki görüşlerini bu şekilde özetledikten
sonra rüyanın dini açıdan nasıl bir değer taşıdığı ve rüya ile nasıl amel edileceği
konusunu açıklamak istiyoruz.
385 İbn Haldun,a.g.e.,C.II,s.560-566 386 Farabi,el- Medinetu’l Fazıla, (Çev: Nafiz Danışman),Maarif Basımevi Yay.,İstanbul,1956,s.57 387 Alusi,a.g.e.,C.XII,s.181
123
4) RÜYA- DİNİ HAYAT İLİŞKİSİ:
Rüya ile dini hayat arasındaki ilişkiden kasıt, aslında rüya ile din
psikolojisi arasındaki ilişkinin ne olduğunun sorgulanmasıdır. Din psikolojisinin
amacını hatırlayacak olursak; “İnsanın dini boyutunu bütün genişliği ve derinliği
içinde inceleyip, mümkün olduğu ölçüde objektif, bilimsel bilgiler üretmektir. Dinin
objektif gerçekliğini psikolojiye indirgemeksizin, dini olayları, şuurun ve davranışın
konuları ve muhtevaları olmaları nispetinde müşahede eder, tasvir ve tahliller
yapar.”388
İşte bu noktada rüya olayı, içinde dini bir özelliğe de sahip olduğu
sebebiyle, rüyanın bilgi açısından nasıl bir değer taşıdığı? Dini hayat içindeki yerinin
tam olarak ne olduğu? Müslüman bir insanın rüyayı nasıl algıladığı ve rüyayı nasıl
kullandığı? Gibi sorular cevaplandığı takdirde rüya ile dini hayat, dolaylı olarak din
psikolojisi arasındaki ilişkinin ne olduğu ortaya çıkacaktır. Bunun için ilk olarak
rüyanın bilgisel açıdan nasıl bir değer taşıdığını açıklamakla konumuza başlarsak şu
sonuçlar karşımıza çıkmaktadır. Rüyanın bilgisel açıdan değerini izah etmeden evvel
bilginin ne olduğuna kısaca deyinerek konunun daha iyi anlaşılmasına çalışacağız.
İlk olarak, bilginin ne olduğuyla başlarsak, Bilgiyi, bilimsel disiplinlerin ortaya
koyduğu birikimler olarak algılayabiliriz. Buradaki bilimsel bilgi, belli bir yöntemle
elde edilen bilgidir.389 Ayrıca bilgi, vakıaya mutabık kesin itikad, akılda bir şeyin
suretinin oluşması, bir şeyi olduğu gibi idrak etmek, malumdan gizliliğin son
bulması390olarak da tanımlanabilir.
İkinci olarak, bilginin kaynağının ne olduğu ise; Kur’an-ı Kerim, bilgi
kaynağını üçe ayırır; akıl, kalp ve duyulardır. Eğer bunların hepsi müşterek ve
birlikte çalışırlarsa elde edilen bilgi, insanı yanıltmayan doğru ve kesin bilgidir.
İnsana yakışan ve insanlık şerefine uygun olan gerçeğe ve gerçeğin kendisi olan
doğru ve kesin bilgiye uymaktır. Eğer, bu üç kaynaktan biri doğru çalışmayacak
olursa onun tarafından bilinecek gerçeğin veya ilmin bir kısmı eksik kalacak, iştiraki
388 Hökelekli,Hayati,Din Psikolojisi,Türkiye Diyanet Vakfı Yay.,Ankara,1998,s.8 389 Açıkgenç,Alparslan,Bilgi Felsefesi,İnsan Yay.,Ankara,1992,s.13 390 Eren,Sadi,Kur’an’da Ğayb Bilgisi,IşıkYay.,İzmir,1995,s.47
124
oranında yanıltması ve doğru bilgiden uzaklaştırması o derece tesirli olacaktır.391
Bazı araştırmacılar, rüyayı kaynağı açısından ilahi olan bilgi çeşitleri içerisine
almaktadır. Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Eğer bu görüşü kabul edersek,
yani rüyadaki bilgi kaynağı, Halikımız Allah (c.c.)’tır dersek, bütün rüyalarla gelen
bilgiler, bütün herkes için Peygamberlere gelen vahiy gibi, yanlışlanamaz bir bilgi
olur. Bu da bizim için izah edilemez ve itikadı sarsacak nispette büyük bir probleme
neden olur. Biz, biliyoruz ki, rüyadaki görülenlerin doğruluğu ancak olay,
gerçekleşirse kanıtlanır. Bundan dolayı şu şekilde bir açıklama daha kabullenebilir
olacaktır. Rüya yoluyla bilgi sahibi olmak, Kur’an’a göre, insanın önüne konulmuş
bir amaç değildir. İnsanın asıl sorumlu olduğu alan uyanıkken yaşadığı alanlardır ve
asıl önemli olan da o zaman dilimindeki Allah (c.c.)ı unutmadan sürekli aktivite
içinde hayatını sürdürmektir.392
Konuyla ilgili olarak merhum Elmalılı şöyle bir açıklama getirmektedir:
“Fakat, Allah Taala, kendi ğaybına yani, bütün kainata nazaran mutlak ğaybdan ve
Batın isminin mazharı bulunan kendi ilmini kimseye zahir kılmaz, açık ve kati
suretle izhar edecek yakini bir keşf ile muttali kılmaz. Onun için ne cin ne melek ne
de bir başka varlık mutlak ğaybı yakinen bilemez. Böyle olması, nisbi ğayba ait bazı
bilgilerin edinilmesine aykırı olmayacağı gibi, rüya, ilham, keramet veya gizli bazı
sebeplerle mutlak ğayba dair bazı şeyler sezebilmesine de aykırı değildir. Bununla
beraber hiçbir zan ve vehimden ari tam bir keşif ve izhar manasına kesin bir ilim
olamaz.”393 “Kişinin gördüğü sadık rüya ise, yol gösterici, yönlendirici, bazen de
teselli edici olmakla beraber, rüya, bilgi vasıtalarından biri olarak kabul edilemez.
Çünkü insan, rüyasının sadık olduğunu çoğu kere ancak o rüya gerçekleştiğinde
bilebilir. Nitekim, görünüşte güzel nice rüyalar vardır ki, o kişinin hayatı boyunca
gerçekleşmemekte ve nefsin bir arzu ve temennisinin rüyaya yansımasından ibaret
kalmaktadır.”394
391 Atay,Hüseyin,Kur’an’da Bilgi Teorisi;Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,Ankara, 1970,S.16,s.173,174 392 Albayrak,Halis,a.g.e.,s.218,223 393 Elmalılı,Hamdi Yazır,a.g.e.,C.VIII.,s.387 394 Eren,Sadi,a.g.e.,s.106
125
İlham ve rüya, ilim sebeplerinden değildir. Bunun açık anlamı, ilham ve
rüyanın isabetsizliği, boşluğu değil, bunların yalnız ona sahip olanı bağlayacağıdır.
İlham ve rüyanın genel delil olabilmesi, tespitlerinin bilim ve akıl tarafından
doğrulanma şartına bağlıdır.395
Peygamberlerin rüyaları dışında herhangi bir konuda bir kişinin rüyası ile
(dini ve sosyal alanda) hüküm vermek kesinlikle caiz değildir. Çünkü rüya, (zanni bir
ilim olması sebebiyle) sözü öldürür. Rüyanın doğru olup olmadığını tespit etmenin
imkanı yoktur. Rüyalarda bazen zıddı ile kıyas vardır. Dinde ise kıyas, benzeri ile
yapılır. Bu sebeple rüyalarla dini hükümler çıkarılamaz, dini hayat ihsas edilemez, bu
hakikatlere terstir.396
Neticede İslam düşünürleri, rüyayı, ğaybın bilinmesi için bir araç olarak
görmektedirler. Rüyalar vasıtasıyla kazanılan bilgi, subjektif bir bilgi olarak, deneme
yanılma yoluyla kesinliği tam olarak anlaşılabilir. İnsanlar, psikolojik olarak
rahatlamak için rüyaların gelecekten haber verdiklerini savunmuşlardır. Bunun da
kaynağının ilahi olduğuna inanmışlardır. Bunun için rüya ile vahiy arasında ne gibi
bir ilgi olduğunu bulmaya çalışacağız.
4) 1 . RÜYA VAHİY İLİŞKİSİ
Sözlük anlamı; Arapça “Va-Ha” fiilinin mastarı olan vahiy kelimesi gizli
ve süratli bir şekilde haber vermek,”397 “bildirmek, konuşmak, ilham etmek, ima ve
işarette bulunmak anlamına gelir.”398 Allah Taala’nın kullarına mesaj göndermesi
demek olan tenzil ya da inzal kelimeleri de vahiy anlamındadır. Ayrıca Kur’an’da
geçtiği şekliyle ilim, hikmet, şifa ve nur kelimeleri de vahiy karşılığında
kullanılmıştır. Vahiy kelimesi, İngilizce’ de “revelation”, Fransızca’ da ise,
395 Öztürk,Yaşar Nuri;Kendi Dilinden Hz.Muhammed,Yeni Boyut Yay.,İstanbul,1993,s.69,70 396 İbn Hazm,Ali b.Muhammed b. Hazm,(v.456/1064),el-İhkam,Kahire,h.1404,m.1984,C.VI,s.407 397 El Isfehani, a.g.e.,s.515 398 İbn Manzur,a.g.e.,s.381
126
“reveletion” sözcükleriyle ifade edilmektedir.399 “İngilizce’de vahiy karşılığında
kullanılan “revelation” kelimesininn ilk ve esas anlamı; gizli bir şeyi açığa vurma,
ifşa, vahiy, yani; Tanrı tarafından bildirilen bir gerçeğin açıklamasıdır.”400
Kur’an’da vahyin bu çeşidine birçok örnek vardır. Vahiy; bir manayı
herhangi bir varlığa gizli ve süratli bir şekilde ilka etmek diye tarif edilmiştir. Ancak
ekseri bilginler, özellikle tefsir ve hadis bilginleri vahyi hususi bir alana çekerek
anlamını daraltmışlardır. Buna göre yapılan tariflerden bir kısmını şöylece zikretmek
mümkündür. Rağıb el- Isfehani’ ye göre vahiy; “Allah’(c.c)ın Peygamberlerine ve
veli kullarına gönderdiği ilahi sözlerdir.” Kirmani’ye göre vahiy; “Allah Taala’nın
peygamberlerine çeşitli şekillerde söz ve emirler göndermesidir.” Bu ve bunun gibi
bir çok tanım Kur’an’da yaygın olarak zikredilen kurumsal vahiy demektir. Fakat biz
yapacağımız tanımda Kur’an’da yer yer zikredilen vahyin genel boyutunu da nazar-ı
dikkate almak istiyoruz. Buna göre vahyi kavram olarak şöyle tarif edebiliriz. Yüce
yaratıcının, genel olarak varlıklara hareket tarzlarını bildirmesi, özel olarak da
insanlara ulaştırmak istediği ilahi emir, yasak ve haberlerin tümünü vasıtalı veya
vasıtasız bir tarzda, gizli ve süratli bir yolla peygamberlerine iletmesidir.401
Kur’an-ı Kerim, birçok ayette kutsal kitapların her birinden ayrı ayrı
bahisle, gönderiliş amaçlarını belirler ve hepsinde bir hidayet ve nur olduğunu,
insanların hayatlarını onların gereği doğrultusunda düzenlemeleri gerektiğini
vurgular.402 Vahiy, (hidayet mesajı anlamında) sözlü ya da sözsüz iletişim biçimini
alabilir mi? Kur’an, anladığımız kadarıyla, kendisinin sözlü olduğunu bildirmektedir.
Şura suresi 51. Ayette geçen ilham,bir konuşma biçimidir ve konuşma da kelimeler
demektir. Ayete zikredilen ikinci vahiy biçimi şüphesiz sözlüdür, tıpkı insan
suretindeki meleklerin peygamberlere bir vahyi tebliğ etmesi gibi. Diğer iki şekilde
yani, peygamberin kalbine vahyin iletilmesi ve rüya ise, bunlar mutlaka sözlü bir
iletişim ihtimalini dışlıyor değildir.403
Fazlurrahman’a göre vahiy şeklinde Allah Taala’nın konuşması
peygamberin kalbine ruhu göndermekle olur. Bu da O’nun hakikati görüp kelimeye
399 Demirci,Muhsin,Vahiy Gerçeği,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,İstanbul, 1992,s.25 400 Oktay,Güngör,Metro İngilizce- Türkçe Sözlüğü,Metro Yay.,İstanbul,1993,s.1289 401 Demirci,Muhsin,a.g.e.,s.26,27 402 Erdoğan,Mehmet,Akıl-Vahiy Dengesi Açısından Sünnet,M.Ü.İ.F.V. Yay.,İstanbul,1995,s.19 403 Mir Mustansır;Kur’ani Terimler Sözlüğü,(Çev:Murat Çit Kaya),İnkılap Yay.,İstanbul,1996,s.202
127
dökmesini temin eder.404 Vahiy, bir aracıyla geldiği zaman bir görüntünün olduğu,
bunun ise bir melek olduğu düşünülebilir. Fakat Kur’an’da melek görüntüsü ile ilgili
herhangi bir tasvir ve açıklamanın yokluğu, bu şekilde düşünmeyi zorlaştırmaktadır.
Hz.Peygamber, bir meleğin varlığını belki de dolaylı olarak fark etmekteydi.
Kur’an’ın ifadelerine bağlı kalındığı sürece, vahiy konusunda bu söylenenlerden
daha fazlasını söylemek mümkün görünmemektedir.405 Bu durumda vahiy, hangi
yollarla hangi varlıklara gelir sorusu ortaya çıkmaktadır. Bunun için vahiy çeşitlerini
şöylece özetleyebiliriz.
1- LUGAT MANASINDA VAHİY
A- İlahi olmayan vahiy: İma ve işaret anlamında kullanılmıştır406 Gizlice
söylemek anlamında kullanılmıştır.407
B- İlahi olan vahiy:
a- Cansız arza ve semaya408
b- Bal arısına 409
c- Meleklere 410
d- Hz. İsa’nın havarileri ve Hz. Musa’nın annesine 411
1) ISTILAHİ MANADA VAHİY: İki Türdür; Vasıtalı ve Vasıtasız
A- Vasıtalı Vahiy: Bu tarz bir vahiy, Allah Taala’ nın dilediği vahiy muhtevalarını
aracı melek vasıtasıyla peygamberlerine göndermesidir. Dört ayrı şekilde
meydana gelir.
a- Melek Aracılığıyla Peygamberin Kalbine İlkası: Kur’an, vahiy meleğinin
Hz. Peygamber’ e bu şekilde iki defa vahiy geldiğini haber vermektedir.
Birincisi, Hira mağarasında gerçekleşmişti. Tekvir, 23. Ayet. İkincisi ise,
meleğin ufkun yüksek yerinde durduğu sonra orada iki ay mesafesi, ya da
404 Fazlurrahman,Ana Konularıyla Kur’an,( Çev:Alparslan Açıkgenç), Fecr Yay.,Ankara,1987, s.213, 214 405 Zemahşeri,a.g.e,C.III,s.475 406 Meryem;19/11 407 En’am;6/112 408 Zilzal;99/4,5 ; Fussilet;41/12 409 Nahl;16/68,69 410 Enfal;8/12 411 Maide;5/111 ,Kasas;28/7
128
daha az bir mesafe kalıncaya kadar yaklaştığı ve ilahi mesajı bu durumda
aktardığı anlatılmaktadır. Necm suresi,53/5-12. Ayetlerde olduğu gibi
b- Meleğin İnsan Kılığında Gelmesiyle: Hz. Peygamber’ e en kolay gelen
vahiy şeklidir. Resulullah, Haris b.Hişam’ın sorusu üzerine. “Bazen de melek
bana insan kılığına girerek gelir, benimle konuşur, ben de onun söylediğini
iyice bellerim” buyurarak vahyin söz konusu tarzda geldiğine işaret etmiştir.
c- Ses Aracılığıyla Alınan Vahiy: Resulullah’ın vahiy alırken en fazla sıkıntı
çektiği vahiy alma şekli budur. Çıngırak ya da zil sesine benzer bir sesle
aldığı vahiydir. “Hz. Aişe (r.a.) nin naklettiği bir hadiste Allah Resulü (s.a.v.),
Şöyle buyurur; “Vahiy, bazen bana zil çalar gibi gelir. Bu benim için vahyin
en ağır olanıdır. O (hal) beni terk edince onun (Cebrail’in) ne dediğini
bellemiş olurum.” diyor.
d- Uyku Esnasında Alınan Vahiy: Böyle bir durumda vahiy geldiğinde Hz.
Peygamber’in yanında bulunanlar, onun mübarek yüzünde acı uğultusuna
benzer bir ses duyarlar fakat ne olup bittiğini fark etmezlerdi. Ancak
peygamber efendimiz, o sesin ardından vahyi alır ezberlerdi.
B- Vasıtasız Vahiy : Bazen de Resulullah (s.a.v.)’in vasıtasız bir tarzda vahiy aldığı
bilinmektedir. Bu tarz vahyi şöyle sıralamak mümkündür;
a- Sadık rüya şeklinde
b- Perde arkasından
c- İlham yoluyla vahiydir.412
412 Demirci,Muhsin,a.g.e.,s.178-180
129
4) 2. RÜYA- VAHİY MİDİR?
Vahyin vasıtasız geliş şekillerinin içinde sadık rüyalar bölümünü daha
ayrıntılı bir şekilde inceleyecek olursak, karşımıza şunlar çıkmaktadır.
Peygamberimizin rüyalarının vahiy olduğunu ileri sürenleri413 bu düşünceye sevk
eden Hz. Aişe’ den rivayetle “Resulullah (s.a.v.)’ in ilk vahyi alması uykuda gördüğü
sadık rüyalarla başlamıştır. O, hiçbir rüya görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi
çıkmasın”414 tarzındaki söz, vahyin ilk defa sadık rüyalarla başladığını
söylemektedir. “Vahiy, Peygamberimizin düş görmesiyle başlamıştır. Peygamber’ in
düşü, tan vaktindeki aydınlık gibi aşikar olurdu. Allah’ın elçisi, sabah namazını
kıldıktan sonra dinin ğalebe çalacağını ve aziz olacağını müjdeler ve bundan dolayı
sevinmek ümidiyle arkadaşlarından, bu gece aranızda düş görenler olmadı mı? Diye
sorardı.” 415 Diğer peygamberlerin peygamberliği de rüya ile başlamıştır,
denilmektedir.416 Rüya esnasında diğer peygamberlere de vahyin geldiğine ve bu tür
vahye uymanın zaruretine bir delil olmak üzere Hz. İbrahim’in Kur’an’ da Saffat
suresi 102-106. ayetlerde zikredilen kıssası örnek olarak gösterilebilir.417Ancak
vahyin bu şekliyle hiçbir Kur’an sure ve ayetinin nazil olduğu ifade edilmemektedir.
Bu da gösteriyor ki, Hz. Peygamber, gördüğü bu sadık rüyalarla Kur’an vahyine
değil, sünnet vahyine mazhar oluyordu.418 Eğer bu tarzda rüya yoluyla Kur’an
vahyinin indiğini ileri sürecek olursak o zaman ortaya şöyle bir çelişki çıkar.
Bilindiği gibi İslam alimlerinin büyük ekseriyeti ilk nazil olan ayetler ile ilgili
olarak, Alak suresinin ilk beş ayeti olduğunu bildirmektedirler. Vahyin nasıl
başladığını bildiren haber de bunu teyit etmektedir. Halbuki önceki Hz. Aişe’nin
naklettiği hadis, Vahyin ilk olarak sadık rüyalarla başladığını göstermektedir. Alak
suresinin ilk beş ayeti ise, peygamberimize Hira mağarasında uyanık bir halde iken
inmiştir. Görüldüğü gibi bu, çelişkiden başka bir şey değildir. Bu durumda
Resulullah’ın sadık rüyalarla yalnız sünnet vahyini aldığı kabul edilirse o takdirde
413 Hamidullah,Muhammed,İslam Peygamberi (Hayatı ve Faaliyeti),(Çev: Salih Tuğ,), İrfan Yay., İstanbul, 1991, C.II,s.720 414 Buhari;Bedu’l Vahy,1 415 İbn Haldun,a.g.e.,C.I,s.561 416 İbn Haldun,a.g.e.,C:I,s.253 417 Demirci,Muhsin,a.g.e.,s.182 418 Cerrahoğlu,İsmail,a.g.e.,s.56
130
böyle bir çelişkinin doğmasına da sebep hazırlamamış oluruz. 419 Talat Sakallı; Hz.
Peygambere rüyada da vahiy geldiğini inkar ne kadar yanlış ise, onun rüyalarının
tamamen vahiy olduğunu söylemek de o kadar hatalıdır.420 Diyerek konuya daha
esnek bir yaklaşım içine girmiştir.
Ancak,şunu da bilmemiz gerekir ki, sahabenin peygamber efendimizin
rüyalarını vahiy olarak algılamadığını Peygamberimizin Uhud savaşı öncesi gördüğü
rüyanın aksini yaparak göstermiştir. Peygamberimiz, rüyasını Medine’de kalarak
savunma savaşı yapmalarının gerektiği şeklinde yorumladı. İstişare etti ve çoğunluğu
bedir savaşına katılamayan gençlerin oluşturduğu bir grup Müslüman ise, savunma
savaşı fikrine karşı çıktılar. Düşmanla meydan savaşı yapmayı istediler. Bu görüş
sahipleri yapılan toplantıda çoğunluğu sağladılar. Neticede Hz. Peygamberin de hazır
bulunduğu bir toplantıda düşmanla meydan savaşı yapmaya karar verilmiştir. Eğer
rüya vahiy olsaydı ne Sahabi Peygambere karşı çıkabilir ne de Peygamberimiz bu
konuda sahabenin görüşünü isterdi. Şu halde kesin olarak emrolunduğu bir hususta,
O’nun ashabıyla istişare etmesi, belki ashabının kanaatını ve moral gücünü tespit için
söz konusu olabilse de böylesi ilahi bir emre aykırı hareket etmesi asla düşünülemez.
Şu halde hem Hz. Peygamber’in Uhud savaşındaki rüyasına rağmen konuyu
ashabıyla istişareye açması, hem de sahabeden önemli bir kısmının yine rüyaya
rağmen çıkmakta ısrar etmeleri, onların bu rüyaya bağlayıcılık niteliğini haiz bir
direktif olarak algılamadıklarını gösterir. Allah Taala, rüyasında nebisine savaş da
dahil, çeşitli konularda bazı irşad ve işaretler verir ancak bunlar açık direktifler
şeklinde değil, Hz. Peygamber’in aldığı sinyal ve onları yorumlamasından
ibarettir.421
419 Erul,Bünyamin; “ Vahyi Ğayri MatluvHakkında Bazı Mülahazalar ve Bir Eleştirinin Eleştirisi”, İslamiyet Dergisi,Ankara,2000,C.III,S.I,s.162 420 Sakallı,Talat;a.g.e.,s.29 421 Erul,Bünyamin,Sahabenin Sünnet Anlayışı;Diyanet İşleri Basım Yay.,Ankara2001,s.185
131
Uyku ve rüyanın Yüce Allah’ın peygamberleriyle kurduğu iletişim için
bir çeşit yol olduğu herkesçe bilinmektedir. Ancak Yüce Allah’ın peygamberlerden
her birine bu yol ile vahiy gönderip göndermediği hakkında herhangi bir bilgiye
sahip değiliz. Ayrıca bir peygamberin her rüyasının vahiy olduğu şeklindeki böyle
bir genellemeye katılmamız da mümkün değildir. Bir kısım sahabenin, Hz.
Peygamber’in bir iki rüyası karşısındaki tavırları, onların, bu rüyaları bir çeşit bilgi
ve ilham kaynağı olarak gördükleri izlenimini verse de, diğer bazılarının onlara
mutlaka uyulması, itibar edilmesi şeklinde bir kanaate sahip olmamaları oldukça
manidardır. Misallerle daha iyi anlaşılacağını sandığımız sahabenin bu yaklaşımı,
onların Hz. Peygamber’in Kur’an dışı rüyalarını vahiy olarak algılamadıklarının bir
göstergesidir. Hz. Aişe’nin rivayet ettiği hadiste kast ettiği rüyaların da Hz.
Peygamber’in henüz kendisine vahiy ve risalet verilmeden önce, Hira’daki uzlet
günlerinde ve daha önce gördüğü rüyalar olarak anlaşılmalıdır. Kanatimizce, onun
risalet arefesinde gördüğü bu sadık rüyalar, onu vahye ve risalete hazırlamaktaydı.
Tabiri caiz ise, bu rüyalarla vahyin zemini ya da altyapısı oluşturulmaktaydı. Böylece
Hz. Peygamber’e kalp, ruh ve zihin açısından güven telkin ediliyordu denilebilir.
Dolayısıyla Hz.Aişe’ nin en azından o aşamadaki nebevi rüyalara vahiy demesini
bizatihi vahiy olarak değil de vahye hazırlama, alıştırma şeklinde anlamamız daha
doğru olacaktır. Hz. Peygamber’in bazı rüyalarının, onun çeşitli tasarruflarına
kaynaklık ettiği de inkar edilemez. Ancak Peygamberimiz, rüyalar vasıtasıyla
herhangi bir Kur’an ayeti almamıştır. Kur’an vahyi ve Sünnet vahyi ayrımını kabul
edersek daha önce de dediğimiz şekilde rüyalarla yalnızca sünnet vahyini almıştır.
Buna hikmet de diyebiliriz. Nitekim Nisa suresi 113. ayette de ifade edildiği üzere
“Kendisine kitap verildiği gibi, bir de hikmet verilmiştir.” Dolayısıyla Yüce Allah’ın,
Kur’an vahyinin yanı sıra, Cebrail, ilham, kalbe ilka ve rüya gibi bazı yollarla da
elçisiyle iletişim kurmasından daha tabii bir şey olamaz. Ancak biz bunu vahy-i ğayri
matluv kavramıyla değil, bazı ayetlerde de geçtiği üzere “ hikmet” kavramıyla ifade
etmeyi tercih ediyoruz. 422
422 Erul,Bünyamin, “Vahyi Ğayri Matluv”,s.164,184
132
4) 3. RÜYANIN DİNİ HAYATIMIZDAKİ YERİ:
Peygamber efendimiz (s.a.v.)’e atfedilen malum rivayetler doğrultusunda
rüyalarında peygamberimize danışarak O’nun söylediğini iddia ettikleri hüküm
doğrultusunda hareket edenler olmuştur. Mesela sufi şeyh, Peygamberle devamlı
iletişim halindedir. Kendisinin karşılaştığı herhangi bir problemde şüpheye düştüğü
zaman şöyle söylüyordu; Bekleyin! Peygambere söyleyeyim,daha sonra cevap
vereyim. Kısa bir süre sonra Peygamberin kararını açıklıyordu.423 Ancak bu şekilde
rüya ile hüküm vermek tasavvufçular dışında gündelik hayat içinde kesin bir kanun
gibi anlamak mümkün değildir. Zaten kullanılmadığını bir çok yerde ve çeşitli
örneklerde de görmekteyiz. Yine birisi, ben rüyamda peygamber efendimizin sizden
şunları yapmanızı istediğini gördüm, dese bu rüya kendisi be başkası için sened ve
delil sayılmaz. Zira art niyetli kişilerce kötüye kullanma sebebi olabilir. Rüyalara
itibar etmek ve onlara dayanmak doğru değildir.424
İslam alimleri rüya ile amel edilemeyeceğini hukuki bir karara
varılamayacağını Şatıbi’ nin verdiği şu örnekte de net bir şekilde görmekteyiz. Bir
hakim, kendisine gelen bir davada, adaletleriyle bilinen iki şahidin şehadette
bulunmasından sonra, rüyasında peygamberimizin kendisine “Bu şahitlikle hüküm
verme; çünkü o, batıldır” dediğini görse, bu durumda ne yapacaktır? İşte böylesi bir
rüya, ne bir emir ve yasak; ne müjdeleme ve korkutma konusunda dikkate
alınmayacaktır. Çünkü, şeri kaidelerden birisiyle ters düşmekte ve şeri hükmü ihlale
uğratmaktadır. Bu türden olan diğer örneklerde de durum aynıdır.425 Mesela
boşanma şartları içinde rüyaya itibar edilmemektedir,şöyle ki,“Bir tarafın
boşayabilmesi için şu gibi şartlar vardır. Zevcin talaka ehil, yani mükellef ve
müteyakkız olması şartı aranır. Binaenaleyh, çocuğun, mecnun ve naim (uyuyan)
423 Ebu Zehra,Muhammed,İslam Hukuku Metodolojisi; (Çev:Abdulkadir Şener), Fecr Yay.,Ankara, 1996,s.63 424 İmam-ı Rabbani,Mektubat-ı Rabbani,(Çev:Abdulkadir Akçiçek),Cümle Yay.,İstanbul,1986, s.127 425 Şatıbi,Ebu İshak İbrahim b. Musa,el-Muvafakat,(Çev.Mehmet Erdoğan) İz Yay.,İstanbul,1990, C.II,s.266
133
kimsenin talakları vaki olmaz. Demek oluyor ki, bir kimse uykuda iken, rüyasında
hanımını boşasa, boşamış görse, bu rüya ile amel etmez. Boşamış sayılmaz.426
Mutasavvıflar bazen rüyaya Allah Taala’ nın şeriatına ve onun
hükümlerine aykırı hüküm bina etmektedirler. Sofuların bu rüyaya dayanarak
hükümler çıkardığı ve buna göre bir tavır aldığı çoktur. Mesela rüyaya dayanarak
bazıları bir kafire bağlılığını belirtilmektedir. Naslar bunu kesinlikle yasak
etmektedir. Rüya çok defa şariin bir şeye vermediği değeri veya sıfatı vermede esas
kabul edilmiştir. Mesela şeyhin falan amelden daha üstün sayması gibi. Halbuki
naslar onun aksine ifade etmektedir.427 Alimler, rüyanın şer’i bir hüküm ifade
etmediğini söylemektedirler. O halde rüyanın insan üzerindeki etkidi ve değeri nedir?
“Şeriata muhalif olmayan rüyanın müjde ve uyarı yönünden faydası vardır.428denilir.
Mesela ezan ile ilgili olan rivayet bu türe örnek olarak verilebilir. “Ezanı rüyasında
gören Abdullah b. Zeyd gelerek rüyasını peygamberimize haber vermiş. O da bunu
hak rüya olarak kabul etmiş ve Bilal de ezan okumuştur. Hz. Ömer bu çağrıyı
duyunca Hz. Peygambere gelmiş ve Ey Allah (c.c.)’ın Resulü seni hak olarak
gönderene yemin ederim ki, benzer bir rüyayı ben de gördüm, demiştir. Bunun
üzerine onun (ezanın) daha da sabitleştiğini ifade ile Allah Taala’ya hamd etmiştir.” 429
Tabir ilmi, din, ahlak ve tıp ilimleri kadar üstün ve şerefli kabul
edilmekle birlikte ilham gibi peygamberlerin gördüğü ve tabir ettiği rüyaların
dışındaki bütün rüya ve tabirleri kesin ilim sayılmamaktadır. Yani bu ilimle bir
İslami hüküm ispat ile nakzedilemez, onunla amel edilemez. Bilhassa şeriat ehli
İslam alimleri, amel etme derecesinde rüya ve rüya ilmine verilen öneme
karşıdırlar.430 Sonuçta rüyalar, hükme kaynaklık teşkil edemezler. Ayrıca rüyalardan
şeriata aykırı hükümler çıkarmak İslami esaslara aykırı görülmektedir. Yanlış yapılan
bir tabir insanları hatalara sürükleyebilir. O halde Müslümanlar rüyaları nasıl pratik
hayatlarında kullanacaklardır? sorusu ortaya çıkacaktır. Bu konuyla ilgili olarak
426 Cüce,Taner,İslam’da Rüya- Amel İlişkisi,Diyanet Dergisi,Ankara,1977,S.II,C.XV,s.98 427 Havva,Said,Ruh Terbiyemiz,(Çev: İbrahim Sarmış- M.Said Şimşek ),Kayıhan Yay.,İstanbul,1989, s.313,314 428 Şatıbi,el- İtisam bi’l Kitab ve’s Sünne,C.I,s.260 429 Tirmizi 2, Salat 25,had.no:189,C:XII,s:357- Ahmed b. Hanbel; Müsned,C:IV,s:43 430 Havva, Said; a.g.e.,s.311-314
134
istihareden bahsetmek istiyoruz. İstihare vasıtasıyla rüyalara müracaat yaygındır.
Peki istihare nedir? İstihare, Arapça “Ha-Re” fiilinden türemiş bir kelime olup,
istif’al babından istihare olmuştur. Bir şey hakkında hayır istemek431 anlamına gelir.
Dini terim olarak, “Rabbim! Şu azmettiğim işin fiil veya terkinden hangisi hayırlı
ise, onu bana müyesser kılmanı dilerim” anlamında kullanılmıştır.432
Peygamber efendimiz (s.a.v.), ashabına istihareyi öğretirlerdi. İki rekatlık
istihare namazını kılmak mümkün olmayınca, yalnız duası ile yetinilir. Aslında
meşru ve hayırlı bir iş için yapılacak istihare, onun istenilen vakitte yapılıp
yapılmaması yönünden yapılır. Yoksa doğrudan doğruya o hayırlı iş için yapılmaz.
Belli bir senede hac yapılıp yapılmaması gibi.433 İstihare, uykuya yatarak rüya
görmek, ondan rasgele mana çıkarmak işi değildir. Çünkü, görülen rüyanın sağlıklı
veya sağlıksız, iyi veya kötü oluşu hakkında elde ilmi bir ölçü ve kural yoktur. Yani
istihare olayı, tamamen kişiye ait manevi bir ibadettir. Sonucu sadece kişiyi bağlar.
Kararı veren kişinin kendisidir, tamamen Allah Taala’nın yönlendirmesi olarak
alırsak o zaman hata ihtimali olmazdı. İstihareden kesin bilgi elde etmek mümkün
değildir, salih rüyada olduğu gibi sonucu yorumlar karar verir, tecrübe ederiz.
Müslümanlara düşen, İslami kaideler ışığında aklını da kullanarak, duasını da
yaparak tercihlerini yapmasıdır. İstihare namazı ve duası tıpkı, yağmur namazı ve
duasında olduğu gibi, o ibadetin yapılma vaktidir. Neticede arzu gerçekleşmese bile
o ibadete bir kusur eksiklik getirmez.
Bir Müslüman rüyaları iyiye yorumlamak suretiyle kendi iradesi ile
karar verip kullanma hakkına sahiptir. Mesela gördüğü rüya, hadislerde olduğu şekli
ile sadık rüya ise rüyadaki mesajı doğru çözerek hayatına tatbik edebilir. Kimi zaman
bir müjde kimi zaman bir uyarılma kimi zaman ise bir ilham suretinde rüyalardan
faydalanacağına inanıyoruz. Ancak akıl ve mantık çizgisinin dışına çıkmamak
kaydıyla kendinin ve herkesin iyiliğine kullanmak temel esas olmalıdır. Hangi
amaçla olursa olsun ne mutasavvıfların iyi niyetle kullandıkları gibi olmalı. Ne de
431 Neccar,Ali Muhammed,EL-Mu’cemu’l Vasit,Çağrı Yay.,İstanbul,1990,II. Baskı,s.264 432 ez-Zebidi,a.g.e.,C.IV,s.135 433 Bilmen,Ömer Nasuhi,Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yay.,Ankara,1996,s.199
135
başkalarına zarar verecek derecede yanlış yönlendirmelere saptırma niyeti ile rüyalar
kullanılmamalıdır.
142
KAYNAKÇA Kur’an-ı Kerim Açıkalın,Bünyamin,Kur’an-ı Kerim’de Rüya Kavramı,Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,İstanbul,1996 Açıkgenç,Alparslan,Bilgi Felsefesi,İnsan Yay.,Ankara,1992 Adasal,Rasim,Medikal Psikoloji, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yay.,Ankara, 1965 Adler,Alfred,İnsan Tabiatını Tanıma Sanatı,(Çev: Ayda Yörükan), Türkiye İş Bankası Yay.,Ankara,1995 - Yaşama Sanatı,(Çev: Kamuran Şipal),Say Yay.,İstanbul,2001 - Psikolojik Aktivite,(Çev: Belkıs Çorakçı),Say Yay.,İstanbul,2001 Ahmed Asım Efendi, el- Okyanusu’l- Basit fi Tercemeti’l- Kamusi’l-Muhit, İstanbul,h.1305 Ahmed b. Hanbel,Ebu Abdullah eş-Şeybani, Müsned,Mısır, b.t.y. Albayrak,Halis,Kur’an’da İnsan Ğayb İlişkisi,Şule Yay.,İstanbul,1993 Alusi,el Bağdadi,Ruhu’l Meani fi Tefsiri’l Kuran’il Azim,Matbaay-ı Kübra,Mısır, h.1301 Ana Britanica Ansiklopedisi,Ana Yay.,İstanbul,1990 Apaydın,Halil,“Rüya ve Foksiyonu”,19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,Samsun,1997 Arkonaç,Sibel Ayşen Psikoloji,Zihin Süreçleri Bilimi, Alfa Yay.,II. Baskı,İstanbul, 1998 Arvasi,Abdulhakim,Tasavvuf Bahçeleri,(Çev:Necip Fazıl Kısakürek),Büyük Doğu Yay.,VII. Baskı,İstanbul,2001 Atay,Hüseyin,Kur’an’da Bilgi Teorisi,Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,Ankara,1970 Ateş, Süleyman,Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri,Çağrı Yay.,İstanbul,1998
143
Ayas,Kemal,Dinde İlimde Rüya ve Rüya Tabirleri,Raşit Bütün Matbaası,II. Baskı İstanbul,1949 Ayni,Bedruddin Mahmud b.Ahmed,Umdetu’l -Kari fi Şerhi Sahih-i Buhari, Kahire, b.t.y. Azimabadi,Muhammed Şemsu’l Hak Ebut Tayyib,Avnul Mabud Şerhu Süneni Ebi Davud,Beyrut,1995 Baymur,Feriha,Genel Psikloji, İnkılap Yay.,İstanbul, 1985 Bergson, Henri,Zihin Kudreti (Çev:Mirac Katırcıoğlu),MEB Yay.,İstanbul, 1989 Bilmen,Ömer Nasuh,Kur’an Tefsiri,Bilmen Yay.,İstanbul,1994 -Büyük İslam İlmihali, Akçağ Yay.,Ankara,1996 Brenner,Charles,Psikanaliz Temel Kavramları,(Çev: Işık Savaşır- Yusuf Savaşır), HYB Yay.,II. Baskı,Ankara,1998 Buhari,Ebu Abdullah Muhammed b.İsmail, Camiu’s Sahih,Çağrı Yay.,II. Baskı, İstanbul, 1992 Cerrahoğlu,İsmail,Tefsir Usulü;Türkiye Diyanet İşleri Vakfı Yay.,Ankara,V. Baskı, 1985 Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sıhah, II. Baskı, Kahire,1982 Cevizci,Ahmet,Felsefe Sözlüğü,Paradigma Yay.,İstanbul,2002 Cüceloğlu,Doğan,İnsan ve İnsan Davranışı,Remzi Kitabevi,V.Baskı,İstanbul,1994 Cüce,Taner; İslam’da Rüya- Amel İlişkisi,Diyanet Dergisi,Ankara,1977 Çankı, Mustafa Namık,Büyük Felsefe Lugati,Devlet Matbaası, İstanbul,1955 Çelebi,İlyas,İslam İnancında Ğayb Problemi,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay.,İstanbul,1996 Challaye,Fellicien,Freud ve Freud Doktrini,(Çev: Halis Özgü),Özgü Yay.,II. Baskı, İstanbul,1968 Çoruh,Hakkı Şinasi,Rüya Dünyamız,Kitapçılık Ticaret Limitet Şirketi Yay. İstanbul,1968 Darimi,Abdullah b. Abdurrahman,es-Sünen,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul,1992 Dee,Nerys,Rüyaları Anlamak,(Çev:Nilüfer Kavalalı), İlhan Yay.,İstanbul;1997
144
Debbağ,Abdulaziz,El-İbriz,Şeriat,Marifet,Hakikat,(Çev:C.Yıldırım)Demir Yay., İstanbul,1976 Demirci,Muhsin,Vahiy Gerçeği,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,İstanbul,1992 Develioğlu,Ferit,Osmanlı Türkçe Ansiklopedik Sözlük,Doğuş Matbaası,Ankara, 1962 Doğrul,Ömer Rıza,Dinler Tarihi,İnkılap Kitapevi Yay.,İstanbul,1963 Downs,Robert,Dünyayı Değiştiren Kitaplar,(Çev: Erol Güngör) Ötüken Yay.,II. Baskı,İstanbul,1995 Dudley,Geoffrey.A.,Rüyalar,(Çev: Meltem Can), Arena Yay.,İstanbul,1992 Ebulleys Es- Semerkandi,Tenbihu’l Ğafilin, (Çev:A.Akçiçek),Bedir Yay.,İstanbul, 1977 Ebu Zehra,Muhammed,İslam Hukuku Metodolojisi; (Çev:Abdulkadir Şener), Fecr Yay.,Ankara,1996 Ebu Davud,Süleyman b.el-Eş’as-es-Sicistani,es-Sünen,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul 1992 Eflaki,Ahmed,Ariflerin Menkıbeleri,(Çev: T.Yazıcı),M.E.G.S.B.Yay.,İstanbul,1986 Elmalılı Hamdi Yazır,Hak Dini Kur’an Dili,Feza Yay. İstanbul,1992 Emiroğlu,Tahsin,Esbab-ı Nuzul,Ülkü Basımevi,Konya,1976 Eren,Sadi,Kur’an’da Ğayb Bilgisi,IşıkYay.,İzmir,1995 Ersevim,İsmail,Psikanalizin Temelleri Üzerine, Assos Yay., İstanbul, 2002 Erul, Bünyamin, “Vahyi Ğayri Matluv Hakkında Bazı Mülahazalar ve Bir Eleştirinin Eleştirisi”,İslamiyet Dergisi,Ankara,2000 -Sahabenin Sünnet Anlayışı,Diyanet İşleri Bas.,Yay.,Ankara,2001 Erzurumlu İbrahim Hakkı,Marifetname, Kitap San. Yay.,İstanbul,1984 Erdoğan,Mehmet,Akıl-Vahiy Dengesi Açısından Sünnet,M.Ü.İ.F.V. Yay.,İstanbul, 1995 Farabi,Ebu Nasr Muhammed,Medinetu’l Fazıla,(Çev: Nafiz Danışman),Maarif Basımevi Yay.,İstanbul,1956
145
Fazlurrahman,Ana Konularıyla Kur’an,(Çev:Alparslan Açıkgenç),Fecr Yay. Ankara,1987 -İslam,(Çev:Mehmet Dağ-Mehmet Aydın),Selçuk Yay.,İstanbul,1992 Firdevsi,Ebu’l- Kasım Mansur b. Ali,Şehname,(Çev:Necati Lugal),Maarif Basımevi Yay.,İstanbul,1994 Freud,Sigmund,Rüya Yorum Metodu,(Çev:Ayşegül Günkut),Ataç Kitabevi Yay., İstanbul,1991 - Beş Konferans ve Psikanalize Toplu Bakış,(Çev: Kamuran Şipal) Cem Yay.,İstanbul,1996 - Hz. Musa ve Tek Tanrıcılık,(Kamuran Şipal), Bağlam Yay.,I. Baskı, İstanbul,1987 - Endişe, (Çev: Leyla Özcengiz), Dergah Yay.,I. Baskı, İstanbul,1977
- Psikanaliz ve Uygulama,(Çev:Muammer Sencer),Say Yay.,İstanbul 2001
- Psikanaliz Üzerine (Çev:A.Avni Öneş), Say Yay., İstanbul,2001
- Düşlerin Yorumu,(Çev: Emre Kapkın),Payel Yay.,I. Baskı,İstanbul 1996
- Rüyalar ve Yanılgılar Psikolojisi,(Çev: Ali Seden), Altın Kitaplar Yay.,İstanbul, 1978 - Olgu Öyküleri,(Çev: Ayhan Eğrilmez),Payel Yay.,İstanbul,1996 - Narsizm Üzerine ve Schreber Vakası,(Çev:Banu Büyükkal-Saffet Murat Tura),Metis Yay.,I.Baskı,İstanbul,1998
- Ruh Çözümlemesine Giriş Konferansları, (Çev: Emre Kapkın- Ayşe Kapkın) , Payel Yay., İstanbul,1998
- Rüya Yorum Metodu, ( Çev:Ayşegül Günkut), Ataç Kitabevi Yay.,İstanbul,1964
- Günlük Yaşamın Psikopatolojisi, (Çev: Şemsa Yeğin ),Payel Yay.,I.Baskı,İstanbul,1996
Freud,Sigmund-Breuer,J., Histeri Üzerine Çalışmalar, (Çev: Emre Kapkın ) Payel Yay. İstanbul,2001
146
Freud,Sigmund_Jung,Gustav-Adler,Alfred,Psikanaliz Açısından Edebiyat, (Çev:Selahattin Hilav),Dost Kitabevi Yay.,II. Baskı,Ankara,1981 Fordham,Frieda, Jung Psikolojisinin Ana Hatları,(Çev: Aslan Yalçıner),Say Yay., İstanbul,2001 Forrester,John,Freud Savaşları;(Çev:Hakan Atalay),Ayrıntı Yay.,İstanbul,2000 Fromm,Erich,Freud Düşüncesinin Büyüklüğü ve Sınırları,(Çev: Aydın Arıtan),Arıtan Yay.,I.Baskı,İstanbul,1981 - Psikanaliz ve Din, (Çev: Şükrü Alpagut ),Kabalcı Yay.,İstanbul,1990
- Rüyalar,Masallar ve Mitoslar,(Çev: Aydın Arıtan-Kaan Ökten), Arıtan Yay.,İstanbul,1990
- Erdem ve Mutluluk,( Çev:Ayda Yörükan ),Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,V. Baskı,Ankara,1999 Gazzali,Ihya-ı Ulumu-d Din, (Çev: Ahmed Serdaroğlu),Bedir Yay.,İstanbul,1975 Gençtan,Engin,Psikanaliz ve Sonrası,Maya Yay.,II. Baskı,Ankara,1984 Geylani,Abdulkadir,Atiyye-i Subhaniye,(Çev: Mehmet Arif),Uluçınar Yay.,İstanbul 1983 Gürol,Ender,Jung, Cem Yay.,İstanbul,1977 Günay,Umay, Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yay.,Ankara,1998 Gündüz,İrfan, Gümüşhanevi Ahmed Ziyaeddin,Seha Neşriyat,İstanbul,1984 Halil b.Ahmed,Ebu Abdurrahman el Ferahidi ,Kitabu’l-Ayn,II. Baskı,h.1410 Hall,Calvin.S,Freudyen Psikolojiye Giriş, (Çev:Ersan Devrim),Kaknüs Yay.,I. Baskı,İstanbul,1999 Hamidullah,Muhammed,İslam Peygamberi (Hayatı ve Faaliyeti),(Çev: Salih Tuğ,), İrfan Yay.,İstanbul,1991 Hatipoğlu,Haydar,Sünen-i İbn-i Mace Tercüme ve Şerhi,Kahraman Yay.,İstanbul, 1982 Havva, Said,Ruh Terbiyemiz,(Çev: İ.Ateş,M.Sait Şimşek),Kayıhan Yay.,II. Baskı, İstanbul,1986 Hemmam b.Münebbih,Sahifetu Hemmam b.Münebbih, (Çev:Talat Koçyiğit) Ankara Üniversitesi Basımevi, 1967
147
Hökelekli,Hayati,Din Psikolojisi,Türkiye Diyanet Vakfı Yay.,Ankara,1998 İbnu’l Arabi,Muhyiddin Muhammed b.Ali, Tuhfetu’s Sefere,(Çev:A.Akçiçek), Rahmet Yay.,İstanbul,1971 İbn Ebi Şeybe,Ebu Bekir Abdullah b. Muhammed,el-Musannef, Daru’s- Sakafiye,I. Baskı,Riyad,h.1409/m.1989 İbn-i Sirin,Kitabu Fit-Tabir,Matbaayı-Curnal,Mısır,h.1297 -Müntehabu’l Kelam Fi Tefsiri’l Ahlam, IV. Baskı,Kahire,h.1329 İbn Mace,Ebu Abdullah Muhammed b.Yezid, Es-Sünen, Çağrı Yay.,İstanbul,1992 İbni Haldun,Ebu Zeyd Abdurrahman b.Muhammed,Mukaddime,MEB Yay.,(Çev: Zakir Kadir Ugan) İstanbul,1996 İbn Manzur, Ebu’l Fadl Cemalu’d-Din Muhammed b.Mükrim, Lisanu’l –Arab, Beyrut,1955 İbn Hacer,Ebu’l Fazl Şihabeddin Ahmed b. Ali b. Muhammed,Fethu’l Bari bi Şerhi Sahihu’l Buhari,Beyrut,h.1379/m.1986 İbn Hazm,Ali b.Muhammed b. Hazm,(v.456/1064),İhkam,Kahire,h.1404,m.1984 İbn Kesir,Ebu’l Fida İsmail b.Ömer Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri (Çev:Bekir Karlığa -B.Çetiner),Çağrı Yay.,İstanbul,1983 İmam-ı Rabbani,Mektubat-ı Rabbani,( Çev:Abdulkadir Akçiçek ),Cümle Yay., İstanbul,1986 İsfehani,Hüseyin b.Muhammed Rağıb,El-Mufredat fİ Ğaribil Kur’an ,Beyrut,b.t.y. Jung,Carl Gustave,Din ve Psikoloji, (Cengiz Şişman), İnsan Yay.,II. Baskı, İstanbul, 1997 - Analitik Psikoloji,(Çev: Ender Gürol), Payel Yay.,İstanbul,1997 Kadı,Abdulfettah, Esbab-ı Nuzul,(Çev: Salih Akdemir),Fecr Yay.,Ankara,1986 Kattani,Muhammed Abdulhay b.Abdu’l- Kebir,Hz.Peygamberin Yöntemi (Çev:Ahmet Özel), İz Yay.,İstanbul,1990 Kaya, Nusret; Psikoestetik, Sistem Yay., İstanbul ,1999 Konuk,Ahmet Avni,Fususu’l Hikem Tercüme ve Şerhi,Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay.,İstanbul,1989
148
Köse,Ali,Freud ve Din, İz Yay., İstanbul,2000 Kindi,Ebu Yusuf Yakub İbn İshak,(Çev:Mahmut Kaya),Felsefi Risaleler,İz Yay., İstanbul.,1994 Kuşeyri,Abdulkerim b. Hevazin,Er-Risale,(Çev:Süleyman Uludağ), Dergah Yay., İstanbul,1981 Kübra, Necmeddin,Tasavvufi Hayat,(Hazırlayan: Mustafa Kara),Dergah Yay., İstanbul, 1986 Malik b. Enes,Ebu Abdullah el-Eshabi,el- Muvatta,Mısır,h.1320 Mir Mustansır;Kur’ani Terimler Sözlüğü,(Çev:Murat Çit Kaya),İnkılap Yay., İstanbul,1996 Mutçalı,Serdar;Dağarcık Sözlüğü,Dağarcık Yay.,İstanbul,1995 Müslim,Ebu’l-Hüseyin b.el-Haccac,el-Camiu’s- Sahih,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul, 1992 Nablusi,Abdulgani b.İsmail; İslam Rüya Tabirleri Ansiklopedisi,(Çev:Ali Bayram-M.Sadi Çöğenli),İstanbul,1981 Neccar,Ali Muhammed;EL-Mu’cemu’l Vasit,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul,1990 Oktay,Güngör; Metro İngilizce- Türkçe Sözlüğü,Metro Yay.,İstanbul,1993 Öğüt,Gündüz,Rüyalarınızdan Yararlanın, Ege Meta Yay.,İzmir,1999 Özakpınar,Yılmaz,Psikoloji’nin Kavramsal Yapısı,Ötüken Yay.,İstanbul,2000 Özbaydar,Sabri,Rüyaların Fonksiyonu, Baha Matbaası,İstanbul,1971 Özgü,Halis, Rüya Nedir?,Öğretmen Dergisi Yay., Ankara,1959 - Freud ve Freudizm,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1959 - Freud-Adler-Jung-Sjondi,Öğretmen Dergisi Yay.,Ankara,1960 Özgül,Metin Kayahan,Siyasi Rüyalar,Akçağ Yay. Ankara ,1989 Öztürk,Ziya,Rüya Tabirleri Ansiklopedisi,Şelale Yay.,İstanbul,1980 Öztürk,Yaşar Nuri,Tasavvufa Giriş Varlık ve İnsan,Yelken Matbaası,İstanbul,1978
- Kur’an ve Sünnete Göre Tasavvuf,Yeni Boyut Yay.,İstanbul 1993
149
Öztürk Yaşar Nuri, Kuşadalı İbrahim Halveti;Yani Boyut Yay.,İstanbul,1993 - Kendi Dilinden Hz.Muhammed,Yeni Boyut Yay.İstanbul,1993 Razi,Fahruddin Muhammed b.Ömer,Tefsiru’l Kebir,II. Baskı,Tahran,b.t.y. Reuchilin,Maurice,Psikoloji Tarihi,(Çev: Tanju Gökçöl) İletişim Yay.,İstanbul,1997 Reich,Wilhelm,Reich Freud’u Anlatıyor, (Çev: Bertan Onaran),Payel Yay.,İstanbul 1981 Sakallı,Talat,Rüya ve Hadis Rivayeti,Tokoloğlu Ofset Yay.,Isparta,1994 Schimmel,Annemarie,Dinler Tarihine Giriş, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay.,Ankara,1955 Sofuoğlu,Mehmet,Sahi-i Müslim ve Tercümesi, İrfan Yay.,İstanbul,1970 Spiegelman,J.Marvin-Pir Vilayet Han-Fernandez Tasnim,Jung Psikolojisi ve Tasavvuf, (Çev:Kemal Yazıcı- Ramazan Kutlu),İnsan Yay.,II. Baskı,İstanbul,1997 Şahinoğlu,M.Nazif; “Tabir”, İslam Ansiklopedisi,M.E.B. Yay., İstanbul,1986 Şatıbi,Ebu İshak İbrahim b. Musa,el- İtisam,bi’l- Kitab ve’s Sünne,Mektebetu’t- Ticariyyetu’l Kübra,Mısır, h.1578 - el-Muvafakat (Çev: Mehmet Erdoğan),İz Yay.,İstanbul,1990 Tantavi,Cevheri,El-Cevahir Fi Tefsiri’l- Kur’ani’l Kerim,Mısır,h.1350 Tirmizi,Ebu İsa Muhammed b. İsa,es-Sunen,Çağrı Yay.,II. Baskı,İstanbul,1992 Tuğlacı, Pars,Okyanus Sözlüğü, Pars Yay.,İstanbul,1974, Tura,Saffet Murat,Freud’dan Lacan’a Psikanaliz,Ayrıntı Yay.,İstanbul,1996 Tunç,M.Şekip,Psikolojiye Giriş, İstanbul Üniversitesi Yay.,İstanbul,1949 Türkoğlu, Berrin,Rüyaların Gizli Dili, Sınır Ötesi Yay.,İstanbul,2001 Türek,İbrahim,Rüyalar,Varlık Yay.,İstanbul,1965 Yılmaz,H.Kamil,Aziz Mahmut Hüdayi ve Celvetiyye Tarikatı,Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Yay.,İstanbul,1980 Yıdırım,Ahmet, “ Tasavvuf Ehlinin Hadis Rivayeti ve Rivayet Usulleri Açısından Tasavvuf Hadis Münasebeti”,İslami Araştırmalar Dergisi,Ankara,1997
150
Yörükan,Turhan;Alfred Adler,Türkiye İş Bankası Kültür Yay.Ankara,2000 Yurdatap, Selami Münir,İslam Dininde Rüya ve Rüya Tabirleri, İstanbul,1973 Yüksel,Hasan Avni,Türk- İslam Tasavvuf Geleneğinde Rüya,Gazi Üniv: Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi,Ankara,1990 Zebidi,Zeynuddin Ahmed b. Ahmed,Sahih-i Buhari Muhtasarı,Tecrid-i Sarih Tercümesi (Çev: Kamil Miras) T.D.İ.B.Yay.,VII. Baskı,Ankara,1984 Zemahşeri,Ebu’l- Kasım Carullah Mahmud b.Ömer, el- Keşşaf an Hakaiki’t Tenzil ve Uyuni’l- Ekavil fi Vucuhi’t Te’vil,Beyrut,1993
140
ÖZET
“Rüya tecrübesinin psikolojik ve dini temelleri” başlıklı yüksek lisans tezi,
giriş ve üç bölümden müteşekkildir. Giriş kısmında tezimizin konusu, amacı, önemi
ve araştırma metodu bulunmaktadır. İlk bölüm olan “Rüya ve tabirinin
açıklanmasında; rüyanın kelime ve terim anlamı, uyku ile beraber nasıl oluştuğu,
içeriği, tabirin ne olduğu, tabir yöntemi, tabirin tarihi, psikolojik tabir çalışmaları ve
rüyanın kısımlarından bahsedildi Rüya tecrübesi ile ilgili temel prensipler
inceledikten sonra ikinci bölüm olan çağdaş psikologlara göre rüyanın temellerine
geçildi.
Bu bölümde modern psikolojinin rüya ile ilgili görüşleri psikologlar
aracılığıyla ortaya koymaya çalışıldı. Özellikle Sigmund Freud’un rüya ile ilgili
çalışmalarına yer verildi. Bu doğrultuda Freud’un psikanaliz ekolünden başlayarak
Freud’a göre rüya ve uyku tanımlandı. Mahiyetinden, fonksiyonundan, kaynağından,
yorumlanma tekniğinden, sembolizminden ve rüya çeşitlerinden bahsederek
Freud’un çözümlemesini yaptığı rüyalardan örnekler verildi. Ardından Freud’un rüya
kuramının dayandığı temellere ve kuramına karşı yapılan eleştirilere yer verildi.
Jung, Adler ve Fromm’un rüya kuramlarını Freud ile karşılaştırmalı olarak ele alıp
ikinci bölümü bitirildi. Üçüncü bölüm olan “İslam dininde rüyanın temellerinde” ise
Kur’an, Sünnet ve İslam alimlerinin rüya hakkındaki tespitlerine yer vererek rüya ile
dini yaşantımız arasındaki ilişkinin ne olduğu izah edilmeye çalışıldı.
Sonuçta rüya tecrübesi, içinde barındırdığı psikolojik ve dini
özelliklerinden dolayı, Din Psikolojisi alanında çalışacak herkese çok önemli katkılar
sağlayacak. Konunun derinliği ve birçok ilim dalını ilgilendirir özelliği ile de İlahiyat
sahasına vakıf olabilme adına faydaları olacaktır. Tezin bu konuda çalışacak herkese
az da olsa yararlı olmasını diliyoruz.
141
ABSTRACT
Our high licence thesis that named experience of dream on pschology
and principals of religion is formed from three sections. The theme, aim, importance
and research metods are presented at the geining of our thesis. We told the dream and
its explanation, the meaning of dream as a vocabulary, how it is formed with the
sleep, dream’s content, what it dream’s explanation, the dream’s explanation history
the study on psychological dream’s explanation and the section of dreams at this
section. After we examined the basic principles about dream experience than we
spread to the second section that is about the basic of dreams according to the
nowadays psychologist.
At this section we tried to put down the idea of modern psychology by
psychologists. Especially we put down the study of S.Freud on dreams. At this
direction we told dream and sleep according to S.Freud psychoanaysis ecology. By
giving information about reality, function, source, explanation, technique, symbolize
and the kinds of dreams we gave examples that S.Freud had made analysis. After
than we discussed Freud’s dream theory based on basics and the criticism that has
been made on the theory. We finished the second section by comparing Jung, Adler
and Fromm’s dream theory by Freud’s dream theory. We tried to understand the
relationship between our religion life and dream by telling the dream principles of
İslam religion based on Quran, Sunna and İslam scholars determinition about
dreams.
As the result, the experience of dream will provide everyone who will
study on religion psychology because of its psychological and religious
charecteristics, that is taken refuge in. İt will provide advantages to the theology
section because of subject and the relationship to many science branches. We wish
our thesis will help everyone even less who will study on subject like this.