somuncu baba dergisi’nin Ücretsiz eki’dir. · emine yılmaz derecİ gözlerini açtığında...

19
Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Eki’dir. ARALIK 2018 / Yıl: 25 - Sayı: 218 “Somuncu Baba Bahçesinin T aze Çiçeği”

Upload: others

Post on 10-Sep-2019

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Eki’dir.ARALIK 2018 / Yıl: 25 - Sayı: 218

“Somuncu Baba Bahçesinin Taze Çiçeği”

“Ay, ışığını güneşten alır. Güneşle karşı karşıya durdukça, arasına bir engel girmedikçe

daima parlak durur. Fakat kendisiyle güneş arasına dünya girecek olursa o zaman güneşten ışık alamaz. O simsiyah kesilir ki, ay tutulmuş dediğimiz de budur. İşte insanın kalbi de

böyledir. O da kendisi nur değildir. İnsan nurunu Peygamberimiz yoluyla Allah (c.c.)'tan alır. Allah ile kendi arasına başka şeyler

girmiş ve bu suretle Allah (c.c.)'ı unutmuş olan bir kalp katılaşmış, karanlıklar içinde kalmış demektir. Böyle bir kalp ne gerçeği

görebilir, ne de sahibine/Allah’a gideceği yolu aydınlatabilir.”

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)

Editör’den Merhaba

Musa TEKTAŞcocuk@somuncubaba. net

Kendisinden çok, başkalarını düşünen ve toplum tarafından takdir edilen çocuklar yetiştirebilmek

için onlara sevgiyi, paylaşım duygusunu iyi anlatmalıyız. Aile ve okulda iyi eğitim vermeliyiz. Eğitemezsek, yapı itibariyle bir oyuncağı

bile paylaşmakta zorlanan çocuklar ileride, sadece kendini düşünen, yaşadığı topluma hiç katkısı olmayan kişiler olarak yaşarlar. Çocuklarımıza değerlerimizi oyun yoluyla öğretmek için daha çok zaman ayırmalıyız. Aslında anne-babalar

olarak davranışlarımızla onlara örnek olmalıyız.

Aile şefkati; minik yavrularımıza yemek yedirirken, banyo yaptırırken veya üstünü başını giydirirken hatta onlara uykudan önce masal okurken sevgi içinde bir ortam sunmakla mümkündür. Çocuklar şefkati de yaşayarak öğrenir ve daha sonra başka çocuklara böyle sevgiyle yaklaşması gerektiğinin farkına varırlar. Küçük çocukların

oyuncak bebeğiyle oynarken onu emzirmesi, yedirmesi, uyutması aslında iç dünyasında görerek öğrendiği şefkatin bir dışa vurum şeklidir.

Aile büyüklerinin komşulara selam verdiğini, sokağı süpüren temizlik işçisine “Kolay gelsin.” veya bir dükkâna girdiğinizde görevli kişiye “Merhaba.” dediğini duyan bir

çocuk; bu duyarlılığı gönlüne nakşetmekte, ileride bu inceliklere dikkat eden bir şahıs olarak karakterini şekillendirmektedir. Birinden bir şey isteyeceği zaman rica

etmek, yapılan bir iyiliğe karşı teşekkür etmek duyarlı insanların özelliğidir.

Aile büyükleri çocuklarıyla keyifli bir gün geçirirken, sahile vuran pet şişelerini, torbaları, gazete kâğıtlarını yani göz zevkinizi bozan çöpleri toplayıp bir çöp kutusuna

atmak suretiyle kendi evlatlarının çevreye duyarlı insanlar olarak yetiştirmenin eğitimini vermiş olmaktadırlar. Çocuklar ilk önce bunu bir oyun olarak görüp çok

eğlenecektir. Ama bilinçaltına yerleşen bu faaliyet onu her zaman çevreye duyarlı bir birey yapacaktır. Hasta bir yakınımız için hazırlanan sıcak bir çorbanın ikram edilmesini

gören çocuğumuz, günlük hayatta yaşadığınız olaylarla, tahmininizden daha fazla şeyler öğrenecektir. Çünkü her zaman rol model olarak aldığı anne-babaların duyarlı kimseler

olması evlatlarını da duyarlı şahıslar yapmaya yarayacaktır.

Komşumuzun zorla taşıdığı alışveriş poşetlerinin iki tanesini elimize alıp, kapıyı açmasına yardımcı olduğumuzu gören çocuklarımız, sonraki günlerde hafif poşetleri mutfağa taşımaya çalışacak, aile büyüklerine yardım etme gayreti

içerisinde olacaktır. Hem yardım etmiş olduğu için mutlu olacak hem de bir eğlence olarak kendini mutlu hissedecektir. Duyarlı bir nesil

için sevgiyle hep birlikte el ele yürüyelim…

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 20182

(Bir Hadis)“Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar:

Allah ve Rasûl’ünü, herkesten fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek ve Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre

dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”(Müslim, İman, 67.)

(Bir Ayet)“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır.

Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(13/Rad, 28 )

Somuncu Baba

AtikeSALTIK

ErdemGULEC

Ömer FarukTAŞLIGİL

Betul ZehraYENER

Esmaul Husna DEMİR

Yağmur Beste ZENGİN

DeryaKANBAK

Hasan Arda DAYI

EcrinSALTIK

Kadriye NurSİNAN

Zeynep AsyaDAYI

YusraYENER

Arkadaşlar sizler de Cocuk Albumumuzde vesikalık fotoğraflarınızın yayınlanmasını istiyorsanız [email protected] adresimize gönderiniz.

Yıl: 12 Sayı: 144Çocuk Eki

Somuncu Baba Çocuk Dergisi ARALIK 2018 Yıl: 25 Sayı: 218

Basım Tarihi: ARALIK 2018Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Ekidir.

İmtiyaz Sahibi ve

Genel Yayın YönetmeniBekir AYDOĞAN

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüM. Hulusi ERDEMİR

Yayın EditörleriM. Nazmi DEĞİRMENCİ

Musa TEKTAŞ

Yayın KuruluProf. Dr. Nihat ÖZTOPRAK / Prof. Dr. Ali YILMAZProf. Dr. Sebahat DENİZ / Prof. Dr. Bilal KEMİKLİ

Prof. Dr. Abdullah KAHRAMANProf. Dr. Ali AKPINAR

Grafik Tasarım ve Uygulamaİrem BAYRAKTAR

Yapım

www.grafiturk.com.tr

Baskı & ÜretimSalmat Basım Yayıncılık Ambalaj San. Ltd. Şti.

Tel: (0312) 341 10 24

Basım-Yayım-Dağıtım-PazarlamaVİSAN İktisadi İşletmesi

Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No: 71 (44700) Darende / MALATYA

Tel:(422) 615 15 00 Faks:(422) 615 28 79www.somuncubaba.net

[email protected]

grafitürk

İçindekilerDuyarlı Olmak, Yardıma Koşmak ................................. 4

Sırrı ER

Sıska Vişne Ağacı ................................................................ 6

Emine Yılmaz DERECİ

Tevekkülün Böylesi ............................................................ 8

Hamidullah HALICI

Duyarlı Çocuklar Olabilmek ...........................................10

Naciye BEYZA

Camgöz Ve Arkadaşları Antakya'da ............................12

Raziye SAĞLAM

Hz. Yunus Aleyhisselam .................................................14

Ali BÜYÜKÇAPAR

Farklı Ama Aynı ....................................................................16

Tuba Karataş AYDAN

Şiirler .................................................................... 18

Ali ÖZKANLI

Bunları Biliyor muydunuz? ....................... 20

Nisa ERCİYES

Kütüphane ......................................................... 22

Erdal KARASU

Ortağın Böylesi ................................................ 24

Mustafa AKGÜN

Yaşlı Teyze .......................................................... 26

Nurçiçek YILMAZ

Silistre’de Kazanılan Şanlı Destan ............ 28

İsmail ÇOLAK

Tarihte Bu Ay ................................................... 30

Yusuf HALICI

Bulmaca ............................................................. 32

Çizimler:

Hamit YÜKSEK

Feyzanur YILMAZ

Merve ASLANBABA

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 20184 5

Sırrı ER

Ankara’da bir lisede müdür yardımcısı olarak çalışıyordum. Odamda günlük işlerimle uğraşır-ken kapı tıkladı ve içeriye öğrenci-miz Zeynep girdi; heyecanlı bir ses tonuyla konuşmaya başladı:

- Hocam, bizim sınıfta oldukça fakir bir arkadaş var. Söylemiyor ama anladığım kadarıyla durum-ları hiç iyi değil. Teyzemin kocası çok zengin. Ulus’ta oteli falan var. Geçen gün bize oturmaya gelmiş-lerdi, ben bu arkadaşın durumunu anlatım onlara. Çok acıdılar. Yarın öğleden sonra okula gelip yardım etmek istiyorlar. Fakat önceden size haber vermemi istediler.

Zeynep’e bu duyarlı davranışından do-layı teşekkür ettim ve sınıfına gönderdim.

Bir gün sonra odamda çalışırken içeriye bir bayan ve bir erkek girdiler ve kendilerini tanıttılar. Bunlar Zeynep’in bahsettiği tey-zesiyle eniştesiydi. Gelirken güzel bir çiçek yaptırmışlardı. Tanışma faslından sonra geliş sebebini söylediler. Teyzesi üzgün bir sesle,

“Zeynep anlatınca çok üzüldük hocam.” dedi.

Yaşadığımız toplumda duyarlı ve yar-dımsever insanlar da vardı. Duydukları bir haberden hemen etkilenmişler ve koşa koşa gelmişlerdi; bir derde deva olmak ve kanayan bir yarayı sarmak için.

Zeynep’in eniştesi ayağa kalkarak bana bir zarf uzattı:

- Bu zarfta bir miktar para var hocam. Bunu size takdim edeyim. Siz çocuğun ai-lesini çağırır verirsiniz. Öğrenci ve annesi bizi bilmesin. Bu yardımı okul idaresi ola-rak yapıyoruz dersiniz. Önemli olan bu paranın bir an önce o eve ulaşması. Hayır nerede olsa yerini bulur. Bizi söylemenize gerek yok. Allah bilsin yeter. Öğrenci bir de bizim yanımızda ezilmesin.

Zarfın içindeki parayı çıkarıp onların ya-nında saydım. Bir öğretmenin maaşı kadar bir paraydı bu. Ne anlayışlı, ne ince düşün-celi insanlardı. İşin doğrusu da bu değil miydi? Hayır nerede olursa yerini bulurdu. Öğrencinin onları bilmesi önemli değildi. Allah’ın bilmesi ve razı olması önemliydi. Bu para onların çok işine yarayacaktı. Belki de sararmış yüzlerine bir canlılık gelecekti.

Gitmek için izin istediler ve kalktılar. Adres ve telefon numarası verdiler ve bu

gibi durumlarda hiç çekinmeden kendile-rini aramamı istediler. Giderlerken, görevi-ni yerine getiren insanların mutluluğu ve ışıltısı vardı yüzlerinde. Kendileriyle tanış-maktan dolayı mutlu olduğumu söyledim, çiçek için de ayrıca teşekkür ettim ve oku-lun giriş çıkış kapısına kadar uğurladım bu kutlu insanları.

Öğrencinin annesini okula çağırdık. Ni-çin çağırdığımızı bilmediği için telaşlanmıştı. Orta yaşta biri olmasına rağmen yaşından daha büyük gösteriyordu. Çektiği sıkıntılar alnında ve yüzünde derin çizgiler oluştur-muştu. Müdür Bey durumu açıklayıcı birkaç cümleden sonra, kendilerine okul idaresi olarak yardım edeceğimizi söyledi ve “Bu zamana kadar niye sıkıntınızı okul idaresine haber vermediniz?” dedi. Zavallı kadın hiçbir şey konuşmadan sessizce dinliyordu. Onun o mahcup hâli insanın içini parçalıyordu. Bir suçlu gibi ezik, başı önde, gözleri yerde…

Okul müdürü zarfın içindeki parayı kadı-na verdi. Bundan sonra zaman zaman ken-dilerine okul idaresi olarak yardım edece-ğimizi söyledi. Onu teselli etmek için bazı tavsiyelerde bulundu.

Çilekeş kadın aldığı parayı çantasına koydu ve gitmek için izin istedi. Bu yardım-dan dolayı defalarca teşekkür ediyor, bu işe sebep olanlara dualar ediyordu. Göz-lerinden süzülen birkaç damla yaş solgun yanaklarını ıslatmıştı. Sessizce çıktı. Bir gölge gibi süzüldü ve kısa sürede gözden kayboldu. Bu yardım işi, onun kadar olma-sa bile bizi de oldukça mutlu etmişti. Az da olsa katkımız olduğu için muhtaç bir kadı-nın duasını almıştık. Bu da az şey değildi doğrusu.

Duyarlı Olmak, Yardıma Koşmak

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 20186 7

EmineYılmaz

DERECİ

Gözlerini açtığında kendini odunların üstünde buldu. Yarım metre boyunda kesilmiş kendisinin en az yirmi katı kalınlıktaki bu odunların yüzleri asıktı. Önce kendi ince uzun bedenine sonra da onlara baktı.

Etrafına göz gezdirdi. Ağlamamak için kendini zor tu-tuyordu. Yan taraftaki ocaktan çıtır çıtır gelen sesler de onu ürkütmüştü.

- Burası neresi, neredeyim?

- Sus vişne ağacı. Basma yaygarayı. Oduncunun evin-desin.

- Benim burada ne işim var, diye bağırmak üzereyken ince bir ses konuşmaya dâhil oldu.

- Yalnız değilsin. Benim adım tahta. Kestane ağacın-dan yapıldım. Bu odanın tüm duvarları, zemini hep kes-tane ağacından. Kapı meşe ağacından, sofra ise ceviz... Senden neler yapacaklar merak ediyorum.

Duvara dayanmış olan sofra da baş-ladı konuşmaya.

- Hepimiz ayrı ayrı yerlerden geldik. Geldiğimiz yerleri çok özlüyoruz. Keş-ke bir haber alabilsem arkadaşlarım-dan. Ay yüzlüden, Şekercikten. Yaramaz Şirincikten. Sarıçiçek büyümüş müdür acaba?

O sırada odaya bir genç girdi. ''Ben de seni arıyordum.'' diyerek onu eline al-ması ve odadan çıkması bir oldu. Kimse-ye veda bile edememişti.

Ertesi sabah genç, dedesine:

- Dedeciğim bak yeni arkadaşın, yolda-şın?

- Çok güzel olmuş.

Dede bastonu eline alıp evirip çevirdi. Bastonu çok beğenmişti. Torununa sarılıp hayır dualar etti. Aradan birkaç gün geçti. Yaşlı adam elinde bastonuyla odaya gir-di. Odadakiler, üzerine güzel desenler çi-zilmiş, boyanmış, incelmiş, bastonu önce tanımadılar. Sessizliği sofra bozdu.

- O ağlamaklı, korkak, sıska vişne ağacı gitmiş yerine süslü bir baston gelmiş.

- Bana korkak, süslü deme

- Bol bol geziyorsun ne güzel, Çok mutlusundur herhalde. Keşke ben de

gezebilseydim. Arkadaşlarımı bir kez gö-

rebilseydim. Ah keşke.

Baston yaşlı adamla sürekli geziyor,

akşam çevrede gördüklerini arkadaşları-

na anlatıyordu. Yine bir akşam sofra,

- Süslü anlat bakalım, bu gün nereler-

deydin?

- Sofra!

-Tamam, özür dilerim. Bir daha sana

süslü demem. Anlat hele…

- Bu gün kestaneliğe gittik. Herkes çok

iyi. Ay yüzlü geyiğin yavruları var. Şirincik

sincap daldan dala gezip duruyor. Şeker-

cik uçuyor. Sarıçiçeğin güzelliği dillere

destan. Hepsi selam söyledi, sizi çok se-

viyorlarmış çok.

Baston sevgi dolu haberler taşıdıkça

odadaki arkadaşları geri kalan yıllarını

huzur dolu olarak geçirdiler.

Sıska Vişne Ağacı

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 20188 9

TEVEKKÜLÜN BÖYLESİDerleyen: Hamidullah HALICI / Çizen: Hamit YÜKSEK

Dindar ve tevekkül ehli bir köylü varmış. Bir de inancı zayıf bir hanımı varmış. Köylü amcanın ne zaman bir şeyi kaybolsa hanımı feryadı basarmış. Adamcağız

da hiç üzülmezmiş ve hanımına:

- Aman hanım, eğer o bize helâlinden bir şeyse Allah ya onun daha iyisini verir veya onu buldurur, dermiş.

Karısına haber vermeden hemen dönüp çeşmenin başına varmış. Fakat altının yerinde yeller esiyormuş. Hani ya kendisi de üzülmeden edememiş. Tabii

hanımı duyunca büsbütün hasta olmuş. Ama yapacak da bir şey yokmuş. Köylü amca birkaç gün sonra kırda bir kuyudan su çekerken su kırbasını kuyuya düşürmüş. Kırbayı almak için hemen kuyuya inmiş ama o da ne? Kuyunun

içinde, daha önce çeşme başında unuttuğu ve altınları sardığı bezden tanıdığı yüz altını bulmasın mı? Sevinçle yukarı çıkmış.

Adamcağız bir gün hayvanlarını satmak için şehre inmiş. Hayvanlarını sattığı yüz altınla birlikte keyifle köyüne dönerken yolda bulunan bir çeşmenin başında mola vermiş. Bir müddet sonra tekrar köyün yolunu tutmuş fakat

içinde yüz altın olan keseyi çeşmenin başında unutmuş. Eve gelince durumu ancak fark etmiş.

Meğer altınları ilk kaybettiğinde bir çoban altınları bulmuş, eşkıyalar gelirken benden altınları alır diye kuyunun içine atmış, eşkıyalar da hiç para bulamayınca

çobanı bir güzel dövmüşler ve hasta etmişler. Birkaç gün evden çıkmadığı için kuyudan altınları gidip de alamamış. Dindar köylüye altınları böylece geri

gelmiş. Köylü ve hanımı Allah'a hamdetmişler.

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201810 11

NaciyeBEYZA

Teknoloji ilerledikçe duyarlık azalıyor,

biraz daha bencil mi oluyoruz acaba? Du-

yarlılığımız azaldığı için kendimizi darda

kalanın yerine koyamıyoruz. Ona nasıl

yardımcı olabilirim diye düşünemiyoruz.

İnsanî değerleri unutuyoruz. Tüm canlıla-

rın değeri azaldıkça, kopukluklar çoğalıyor.

Yardımlaşma, dayanışma, alçak gönüllülük,

affedicilik, yaşarken kazandığımız hasletler

olmalıdır.

Hoşgörü ve duyarlılığın olmayışı en bü-

yük eksiğimiz… Bir arkadaşımız ağlarken

yanından gülerek geçiyorsak, okula harç-

lık getiremeyen bir arkadaşımızın yanında

her teneffüs kantine koşuyorsak, herhangi bir canlıya eziyet edilirken seyrediyorsak, hatta çevremize çöp atıyorsak duyarsız bir insan olmuşuz demektir. Duyarsız olan bir insan; işitir ama duymaz. Bakar lakin gör-mez. Kalbi atar ama vicdanı sızlamaz.

Özümüzü sevgi ve hoşgörü duygularıyla donatarak duyarlı bir insan olursak ve bu bunu çevremize yayarsak huzurlu bir top-lum oluruz.

Duygusal olmaktan ziyade duyarlı insan olmalıyız. Duyarlı insan güzel bakar, güzel görür, güzel düşünür, güzel işitir.

Hayat ayrıntılarda gizlidir…

Duyarlılık, başkalarının yaşadıklarına önem vermek, onları anlamak, dinlemek-tir. En önemlisi de içinde bulundukları zor durumları için elinden geleni yapmaya ça-lışmaktır. Duyarlı olmak, acıyıp “Üzüldüm!” diyerek geçmek değildir. “Nasıl destek olu-rum, ben ne yapabilirim?” sorularını ken-dimize sorabilmek, araştırmak ve gerekeni yapabilmektir.

İnsan sosyal bir varlık olduğu için top-lumda tek başına yaşayamaz. Kendimizi düşündüğümüz kadar arkadaşlarımızı ve diğer canlıları da düşünmeliyiz. Bencillik-ten ne kadar çok uzaklaşırsak o kadar çok insani değerlere sahip oluruz.

“Ben bugün başkaları için ne yaptım? Bir arkadaşıma iyiliğim oldu mu? Otobüs-te, yolda veya parkta bir yaşlıya, güçsüze

yardımım oldu mu? Bir hayvana iyiliğim

dokundu mu? Bir bitkiyi, bir çiçeği koru-

dum mu?” diye düşünmeliyiz.

Duyarlı olmak büyük, küçük hepimizin

sahip olması gereken bir özelliktir. Çevre-

mize karşı duyarlı olmak durumundayız.

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki herkes

kendi dünyasının içinde mutlu... Bize dü-

şen en büyük sorumluluk, etrafımızda

olup bitenlere karşı duyarlı olmak. "Bana

ne! Benim problemim değil. Ben kendimi

kurtardım. Onlar da kendi başının çaresine

baksın. Başkalarını da ben mi düşünece-

ğim?" demeden insanî ve ahlakî değerle-

rimizi kaybetmeden yaşamalıyız. Duyarlı

olmak tamamen kişinin kendi kişiliği ve

ahlakıyla alakalıdır.

Duyarlı Çocuklar

Olabilmek

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201812 13

Sevgili çocuk dostlarım;

Gaziantep'ten sonra bugün Antakya'dayız. Hafize Teyze ve çocuklar, Antakya'ya giderken çok heyecanlandılar. Anlattıklarına göre kuruluşu çok eski zamanlara da-yanıyormuş ve Lübnan'da doğup, Antakya'dan geçerek Hatay'da denize dökülen Asi Nehri de içinden geçiyormuş. Hafize Teyze Rüzgâr’da giderken "Çocuklarım, Antakya Hazreti Ömer (r.a.) devrinde onun orduları tarafından fethedilip İslâm Devleti’nin bir şehri olmuştur. Doğal güzellikleri yansıra, özellikle M.Ö I. yüzyılda dağın içinin oyula-rak yapıldığı Titus Tüneli ve Beşikli Mağarası çok ilginç yerler.” dedi.

Ömer:

- Babaanne Beşikli Mağarası’nda kral mezarları varmış.

Zeliş:

- Ben de Hazreti Yunus Peygamber’in, Antakya'nın dı-şında bir yerde balığın karnından çıktığını okumuştum. Burada insanları Allah'ın dinine çağırmak için konuşma yapmış.

Selim çocukları dinlerken bir kahkaha attı ve:

- Oooo çocuklar! Çekimler sırasında bana anlatacak bir şey bırakmadınız.

Ömer:

- Selim Abi buraya geleceğimizi söylediğinde, dün Zeliş'le birlikte kütüphaneye gittik. Orada Hatay ve An-

Raziye SAĞLAM

Kedi Camgöz’ün Günlüğü

Camgöz Ve Arkadaşları Antakya'da

takya hakkında bayağı kitap vardı. İçlerinden bazılarını okuduk. Özellikle Evliya Çelebi'nin Antakya Kalesi hakkında yazdıkları çok ilginç geldi bize.

Selim kütüphaneye gittiklerini duyunca çok şaşırdı ve:

- Nereden bulup, hangi ara gittiniz kütüp-haneye.

Bu defa kahkaha atma sırası çocuklarday-dı. Zeliş:

- Ooo Selim Abi sen bilmiyorsun tabi. Biz her gittiğimiz yerde, Ömer'le birlikte oranın kütüphanelerini de araştırırız. Özellikle ço-cuk kütüphanesi varsa çok hoşumuza gider. Babaannem götürür bizi ve bir kaç saati ora-da araştırma yapıp okuyarak geçiririz.

Ömer:

- Biz kütüphanelerde zaman geçirmeyi çok severiz Selim Abi. İçeri ilk girdiğimizdeki kitap kokusunu duymak bile oraya gittiğimize değer.

Ali:

- Çocuklar imrendim size doğrusu. Ben de çocukluğumdan beri çok severim kütüphaneleri ama maalesef vakit bu-

lamıyorum gitmeye. Hatta çocukken ma-hallemizde de vardı. Babam beni üye yap-mıştı da ne çok giderdim.

Çocukların kitaplara ve okumaya bu denli meraklı olmalarından hepsi de çok memnun olmuştu. Hafize Teyze ya-nında oturan Zeliş'in başını okşadı ve:

- “Çok okuyan mı bilir çok gezen mi?" der-ler ya hep. Siz hep çok okuyor hem de çok geziyorsunuz. Ne güzel, her iki halde de öğ-reniyorsunuz. İnşaallah hep böyle devam edersiniz.

Antakya sınırlarından girerken hepsi bir ağızdan "Âmin." dediler. Uzun Kulak’la ben de miyavlayıp havlayarak katıldık onlara.

Görüşmek üzere çocuklar, hoşça kalın…

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201814 15

AliBÜYÜKÇAPAR

Hz. Yunus Aleyhisselam

Ninova Bölgesi’ne gönderilen pey-gamberlerdendir, soyu Yakup (a.s.)’a da-yanır. O’nun torunlarından biridir.

Yunus (a.s.) otuz yaşlarında peygam-ber olmuş, insanları Allah’ın varlığı ve birliğine davet etmeye başlamıştı.

Ninovalılar putlara tapan, küfrü ken-dilerine iş edinen, her türlü kötülüğü alenen işleyen ve bundan da çekinme-yen bir topluluktu.

Zulümle abad olunmaz!

Kaç yıl böyle geçti? Kavmini uzun yıl-lar Hakk’a davet eden Yunus (a.s.)’a ina-nanların sayısı birden ikiye çıkmadı. Bu-nun üzerine Yunus Peygamber kavminin imana gelmesinden ümidi kesti ve on-

lardan ayrılmaya karar verdi. Giderken onları son bir defa daha uyardı ve yakın bir zamanda gelecek bir azabı hatırlattı.

Beklenen oldu; Yunus (a.s.) ayrılma-sından kısa bir süre sonra bazı alametler belirdi. Halk Yunus (a.s.)’ın doğru söyle-diğine ikna olup Allah’tan af dilediler ama peygamberleri onlardan ayrılmıştı.

Kavmine küserek Ninova’yı terk eden Yunus (a.s.) deniz kıyısına vardı, bir tek-neye binerek oradan uzaklaştı. Deniz yolculuğuna başlayan Yunus (a.s.)’ın ba-şına olmadık işler geldi. Tekne denizin ortasında hareketsiz kaldı, ilerlemedi, rüzgârlar esmez oldu. Bunun üzerine gemiciler aralarında, efendisinden izin-siz başka bir yere giden bir yolcu olup olmadığını araştırdılar ve kura çekip bu-nun kim olduğunu anlamaya çalıştılar. Çekilen her kurada Yunus (a.s.) çıkınca onu denize atıp yollarına devam ettiler. Bu arada bir balık gelip onu yuttu. Yu-nus (a.s.) büyük bir pişmanlıkla şu dua-yı yaptı; “Ya Rabbi! Sensin ilah, senden başka yoktur Allah. Süphansın, bütün noksanlardan uzaksın, yücesin. Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim, affını bekliyorum Rabbim!”

İçten yapılan bu duaya Allah hemen karşılık verdi. Balık onu bir kıyıya attı. Orada uzun bir süre bekleyip sağlığı-na kavuşan Yunus (a.s.) tekrar kavmine döndü.

İyiliklerle yaşamaya başlayan Nino-valılar doğruluktan ayrılmıyor, ölçü ve tartıya dikkat ediyor, hırsızlık, dedikodu yalan ve her türlü kötülüklerden de uzak duruyorlardı. Allah’ın dediğine gelen Ni-novalılar doğru yolu bulmuş, peygam-berleriyle birlikte sakin bir hayat yaşa-maya devam ediyorlardı. Hayatı ibretlik olaylarla dolu olan bu Yüce Peygamber tebliğ vazifesini yapmış, Allah’ın emirle-ri toplumu tarafından kabul edilmişti.

İnsanlık tarihinde görevini yerine getirmenin her türlü zorluklarını yaşa-mış olan Yunus Peygamber, Ninovalı-ların imanını gördükten bir süre sonra Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201816 17

Tuba Karataş AYDAN

Engelli bir bireye rastladığınızda ilk his-siyatınız ne olur? Acımak mı? Üzülmek mi? Çekinmek mi? Yoksa hiç düşünmeden ha-rekete geçmek mi? Feridun Bey, yerleşip kökleşmiş ayrık otu duygularımızı söküp,

yerine taze filizler ekiyor. Farklı görü-nen aynılığı, engelliliğin aslında stan-dartlardan pek de öte olmadığını satır satır keşfedi-

yoruz. Zaten hiçbir çocuk kitabı, sadece bir çocuk kitabı değildir.

Sürüsünü otlatıp ağı-la dönmeye hazırlanan çoban, o akşam dün-yalar güzeli bir oğlağın doğumuyla pek neşe-lendi. Sanki bu mutlulu-ğa katılır gibi, tüm sürü de heyecanına ortak olup minik oğlağa “Hoş geldin!” dedi. Fakat o da nesi? Mini minnacık ayaklardan öndeki ikisi tutmuyordu. Anne-sinin yanına büzülüp sevgi aranan oğlak, meleyip duruyordu. Çobanın heybesinde yolculuklara çıkan yavru, taklitleriyle sürü-deki diğer hayvanları ne kadar da güldürü-yordu. Bazen yüreğine, koşup sıçramanın hasreti düşse de oğlakçık, hayat doluydu. Hayallerinde tüm özgürlüğüyle zıplayıp oynuyordu.

Çoban ne acımıştı oğlakcığa ne de üzül-

mekle zaman harcamıştı. Toprağa çizdiği

projesini bir akşamda tamamlamıştı. Artık

koşup oynayabilecekti minik yavru, tıpkı

hayallerindeki gibi. Bir hayalin gerçekleş-

mesini izlemek, kim bilir kaç meyveden

daha lezzetliydi?!

Zor hayatlar var.

Ama her zorlukla gelen

kolaylık, bizim oğlakcı-

ğı da ayet ayet sarmıştı.

Bize düşen çobanlaş-

mak, küçük oğlaklara

yoldaşlık yapmaktı. İşte

bu yüzden diyoruz ki,

engellilik dünyanın en

zor imtihanlarından

biridir. Hem anne-ba-

ba hem küçük yavrular

için… Bize yakışan, hem

kendimize hem nesli-

mize, dünyada bizden başka hayatlar da

olduğunu göstermek, o hayatların mucizesi

olmaya, hiç değilse o mucizeye yol olmaya

gayretlenmektir. Yalnız kendi için yaşayan,

kendi başına kalır ötelerde. Bu tarafta ya-

renlik ettiğimiz her ruh, ahirette bizimle

beraberdir Allah’ın izniyle. Sırf bunu öğre-

tiyor olması bile, eseri baş tacı ediyor.

Çocuk edebiyatına 30’u aşkın kaliteli

eserle hatırı sayılır bir katkıda bulunan yazar

Feridun Oral, “Farklı Ama Aynı” adlı kitabıyla

“Hayatın gerçeklerinden biri olan engelliliği

çocuklarımıza nasıl anlatırız?”, sorusuna ce-

vap oluyor. Şirin mi şirin çizimleri, yine yaza-

rının elinden çıkmış. Resimleri kelimelerden

önce gönlümüzü kazanıveriyor. Kelimeler

devreye girdiğindeyse işler tam anlamıyla

tahmin ettiğimizden biraz “farklı” fakat çok-

ça da “aynı” hale geliyor. Nasıl mı? Aslında

tam da olması gerektiği gibi…

Yazar ve Çizer: : Feridun Oral

Sayfa Sayısı: 28

Yaş Aralığı: 4-6

Yayınevi/Yılı: YKY/2015

İşlenen Konular: Engelli bireylerin hayatımızdaki yeri, engelliliğe karşı bakış açısını normalleştirmek.

Bir Kitap

Farklı Ama Aynı

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201818 19

Sevgi bağının koluMisk kokulu çocuklarKalbi sevgiyle doluHas dokulu çocuklar Gözleri ışık ışıkSevgi ile barışıkGönle akan sarmaşıkAk yakalı çocuklar Saçları lüle lüleHepsi benziyor güleVeriyorlar el eleAl tokalı çocuklar Çiçekler gibi açanKalplere sevgi saçanKötülüklerden kaçanHas kokulu çocuklar.

Sevgi bağının koluMisk kokulu çocuklarKalbi sevgiyle doluHas dokulu çocuklar Gözleri ışık ışıkSevgi ile barışıkGönle akan sarmaşıkAk yakalı çocuklar Saçları lüle lüleHepsi benziyor güleVeriyorlar el eleAl tokalı çocuklar Çiçekler gibi açanKalplere sevgi saçanKötülüklerden kaçanHas kokulu çocuklar.

ÇocuklarAli

ÖZKANLI Sizler Benim Canımsınız

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201820 21

İnsan Vücudunun İlginç ÖzellikleriHangi Tavuğun Ne Renk Yumurtlayacağı Belli Olur mu?

Firavun Faresi

Nasıl mı? Çok kolay: Kulak memesinin rengine bakarak. Tavuğun kulak memesi beyaz ise beyaz yumurtluyor, kır-mızı ise kahverengi yumurt-luyor. Beyaz yumurtlayan tavuklar genellikle beyaz tüylü, kahverengi yumurtla-yan tavuklar ise genellikle alacalı veya koyu renk tüylü oluyor. Ancak bu kriter çok fazla tutmuyor.

Firavun fareleri küçük hayvanlardır, ancak koku, görme ve işitme duyusu ve kayda değer refleksleri olan mükemmel birer avcıdırlar. Yeryüzündeki en tehlikeli yaratıklardan biri olan Kral kobra da dâhil olmak üzere böcekler, fareler, sıçanlar, tavşanlar, kertenkeleler ve yılanlar gibi küçük hayvanları avlarlar. Vahşi bir kral kobranın korkması gereken sadece 2 şey var: insanlar ve firavun fareleri. Tekrarlanan sokmalar ya da ısırmalar güçlerini kesse ve hatta onları öldürse de, akrepler ve yılanların zehirlerine karşı büyük ölçüde bağışıktırlar.

Parmak uçlarımız yaralanma sonrasında kısmen de olsa yenilenebilir. Çocuklarda parmak uçlarının bir kaç haftada kendini yenileyebildiği görülmüştür. Erişkinlerde de bu yenilenme oluşabilir, yenilenmenin olabilmesi için tırnak yatağının sağlam olarak kalmış olması gerekmektedir. Yenilenen parmak ucu hislerini kaybetmez ve parmak izine de sahiptir.

Kalp ise insan vücudunun kendini en yavaş yenileyen organlarından biridir. 25 yaşına kadar her yıl kalp hücrelerinin yalnızca % 1'i yenilenir ve bu rakam yaşla birlikte azalır. Normal bir ömür boyunca, kalp hücrelerinin yarısından daha azı değiştirilir.

Sekreter kuşu Sahraaltı Afrika’nın açık arazilerinde bulunan korkunç saldırgan bir avcıdır. 1,4 metre uzun-luğunda göz alıcı görünümlü bu kuş avını inanılmaz bir süratle ve kendi ağırlığının 5 katı güçle pençe dar-beleri ile öldürür. Genellikle avları küçük memeliler, böcekler, kabuklular, kertenkeleler ve kuş yumurtalarından oluşur ancak, yılanları avlamak için özel bir tutkusu vardır.

Bunları Biliyor muydunuz

NisaERCİYES

Sekreter Kuşu

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201822 23

ErdalKARASU

Kütüphaneİlçenin bir halk kütüphanesi vardı. İl-

kokul üçteydim. Akşam okul bitince kü-

tüphaneye gider, kapanış saatine kadar

kitap okurdum.

Genellikle içi mesajlarla dolu, ders

verici hayvan hikâyeleriydi bu okuduk-

larım. Evle okul arası mesafe bir saat

kadardı. Kütüphaneye gidip eve geç ka-

lınca, evdekiler telaşlanırlardı. Durumu

ve okuduğum hikâye kitabını anlatırdım

babama. Genellikle öykü kitabını kapa-

nış saatine kadar okuduğum için kalan

sayfaları ve ondan sonrasını kendi hayal

gücümle tamamlardım.

Babam pek beğenirdi anlattığım

hikâyeleri. "Burada vermek istenen me-

sajı anladın değil mi?" derdi. Ana fikri de

ben uydururdum.

Yaz tatillerinde de kütüphaneye gi-

derdim ama fazla değil. Çünkü dayım

sürekli postayla hikâye kitapları gönde-

rirdi ilçeye Malatya'dan. Onları okurdum.

Radyoda "Arkası Yarın" radyo tiyatrosu-

nu dinlerdim büyük bir merak ve heye-

canla gündüzleri.

İlçenin kütüphanesi büyüktü; için-

de öykü kitapları, ansiklopediler, bilim,

felsefe, şiir, anı, roman kitapları vardı.

Ne çok severdim kitapları. Bir gün okulu

bitirip meslek sahibi olunca benim de

büyük bir kütüphanem olacak derdim

anneme.

Yaz tatilinde İstanbul'da dedemin

evine gittiğimde küçük dayımın büyük

bir kütüphanesi olduğunu gördüm.

O kitapların bir kısmını bana verdi

dedem. İçlerinde şiir, roman, öykü ki-

tapları vardı. Onları bavulumda ilçeye

götürdüm. Sonraki yıllarda da kitapevle-

rinden bol bol kitap alarak okudum.

Aradan çok uzun yıllar geçti. Evlen-

dim, çocuğum oldu büyüdü. Yaşım iler-

ledi. Kütüphane için ayırdığım odada

kitaplar tavana değiyor. Geçenlerde ga-

zetede bir yazı okudum:

Doğudaki bir okulun kütüphane-

si yokmuş. Halkın ilgisini ve verilecek

kitapları bekliyormuş çocuklar ve öğ-

retmen. Kitapların büyük bir kısmını o

ilçeye giden kamyonla ambalajlayıp

gönderdim. İsteyen olursa kalanını da

vereceğim. Kitapları o kadar seviyorum

ki, hâlâ kitap alıp okuyorum.

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201824 25

MustafaAKGÜN

Ortağın Böylesi

Bir padişah tebdil-i kıyafetle yani halkın giydiği bir kıyafetle halk arasında dolaşıyordu. O kıyafetle onun padişah olduğu anlaşılmıyordu.

Deniz kenarında bir çocuk gördü. Çocuk çok üzgündü. Ona karşı duyarlılık gösterdi. Ço-cuğa yaklaşıp şunları söyledi:

“Çocuğum niye bu kadar üzgünsün? Derdin var görüyorum. Derdini söylemeyen derman bulamaz. Belki sana yardımım dokunur.”

“Sanmam. Bana yardım ancak şu ağımdan gelir. Kaç keredir ağımı denize atıyorum. Ağım boş çıkıyor. Sekiz kardeşiz. Babamız öldü. Annem yatalak hasta. Ben ne balık tutabilirsem rızkımız o oluyor. Eve elim boş dönmek istemiyorum.”

“Sen ağını bir daha at. Belki bu sefer balık çıkar.”

Çocuk tanımadığı adamın dediğini yaptı. O ağını denize yayar-ken adam, “Ancak çıkan balığa ortak olurum.” dedi.

Çocuk çaresiz bir halde ağı denize saldı.

Bir müddet sonra çekmeye başladı. Ağda çok balık vardı. Öyle ki çocuk ağı çekmekte zorlanıyordu. Nihayet adamın da yardımıyla ağı çıkardılar.

“Yarısı benim demiştim. Ancak yarın da sen benim ortağım olacaksın.”

Adam ta ileride bir tepeyi gösterdi. “Şu tepeyi görüyorsun ya. Onun arkasında bir ev var. Benim evim orası. Yarın oraya gel.”

Adamla çocuk ağdaki balıkları bölüştüler. Sonra birbirlerinden ayrıldılar.

Çocuk çok balık tuttuğu için mutluydu. Bu akşam karınlarını iyice doyurabilecek-lerdi.

Ancak bu adam çok garip gelmişti ona.

Ertesi gün adamın dediği yere git-ti. Adamı evinin önündeki meyve ağaçları arasında gördü. Adam

onun geldiğini görünce, “Gel hele.” dedi. Evin önünde çok güzel koşumlu,

doru bir at duruyordu.

Beraberce bahçeye girdiler. Bu sırada bir çoban peşinde koyunlarla evin önüne geldi. Omzunda kepeneği vardı çobanın. Boynun-

da erzak torbası asılıydı. Torbada bir de ka-val vardı.

Adam, “Geldin demek.” dedi.

Çoban, “Geldim Sultanım.” dedi. Çoba-nın adama sultanım demesi çocuğun dikka-tini çekti. Bu ne demek oluyordu.

Adam çocuğa, “Dün sana yarın benim or-tağım olacaksın demiştim.” dedi. “Şimdi bu koyun sürüsünün yarısı senin, yarısı benim. Koyunların bir kısmını satıp öküz alın, inek alın. Tarla alın. Geçiminizi sağlayın.” Çobana döndü. Ona da, “Koyunların yarısını say ve bu çocuğun önüne kat. Evine dönsün.” dedi. Çoban koyunları saymaya başladı.

Bu sırada oraya bir atlı geldi. Adama, “Sultanım, saraydaki sünnet düğünün başla-ması için ahali sizi beklemektedir.”

Adam atın yanına vardı. Bir sıçrayışta ata bindi.

“Hadi bakalım. Gidelim mademki.”

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201826 27

Yaşlı Teyze

Beyzanur’un Günlüğü

Nurçiçek YILMAZ

Yasemin yaşlı teyzenin yanına gidip ver-diği paraya aldı. Bakkala koştu. Yaşlı teyze ise bana bakıyor benimle konuşmak için adeta can atıyordu. Pencerenin yanına yak-laşıp gülümsedim. Bana:

- Adın ne senin? Hangi okula gidiyorsun? Kitap mı aldın? Adı ne?

Sorularını cevapladım.

- O kitabı ben de okumuştum, çok güzel. Hele de içindeki kahramanlar var ya... Ne engeller aşıyorlar, cehaletle savaşıyorlar. Aman anlatmayayım sana okuyasın kaçar sonra. Yaşlılık zor evladım. Kimim kimsem yok ama çevremdeki insanlar bana yalnız-lığımı hissettirmiyorlar. Allah hepsinden razı olsun. Yasemin'im de arada tıklatır camı, ufak tefek ihtiyaçlarımı alır. Okuyun evlatla-rım, öğrenin sonra da öğretin e mi?

Kitabı baştan sona anlatacak diye kork-tum doğrusu. Mahallemizi, eski komşuları-nı bir solukta anlattı. Bu konuşmalar ilgimi çekmese de konudan konuya geçse de onu dinledim. Anladım ki konuşmaya ihtiyacı var. Arkadaşım gelip aldıklarını yaşlı teyze-ye verdi. Gülümseyerek içimiz huzur dolu oradan ayrıldık. Yaşlı teyze ise konuşmasına bahçedeki kedi ve camının önünde yetiştir-diği çiçekleriyle devam ediyordu.

- Benim güzel çiçeklerim, nasılsınız baka-lım bu gün. Bakın minicik kedicik nasıl da uyuyor kuytu kenarda. Gel pisi pisi, acıkmış-sındır sen. Yasemin süt aldı gel hadi.

Bu olayı evde

anlattığımda dedem

gülümseyerek, duyarlı

bir davranış sergilemişsiniz

ne güzel, dedi.

Babaannemle annem yaşlı teyzeyi

ziyarete gitmeyi kararlaştırdılar. Arada ora-

dan geçerken ben de camını tıklatıp yardı-

ma ihtiyacı var mı, diye soracağım. Yasemin

gibi.

Elimde kitabımla odama çekildim. Kita-

bıma her baktığımda yeni tanıştığım yaşlı

teyze aklıma geliyor. Neden mi?

Bugün arkadaşım Yasemin ile birlikte an-

nelerimizden izin alıp yakınımızdaki kitap

evine gittik. Hikâye kitabı almak istiyorduk.

O kadar çok kitap vardı ki hangisini alacağı-mıza bir türlü karar veremiyorduk. Eve geç kalacağımızı düşünerek en beğendiklerimiz arasında bir tercih yapmak zorunda kaldık. Elimizde kitaplar heyecanla eve dönerken bir ara arkadaşım durdu. Önünden geçtiği-miz evin alt katındaki demir parmaklı pen-cereye doğru bakmaya başladı. Ben de başı-mı o yöne çevirdim. Yaşlı bir teyze camdan bize bakıyordu. Sanki bir şeyler demek isti-yor diyemiyordu. Yasemin:

- Teyzeciğim nasılsın? Nasıl yardımcı olabilirim?

- Bana bakkaldan bir ekmekle bir kutu süt alabilir misin?

- Elbette.

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201828 29

Rus Çarı Nikola, 1854’teki Kırım Savaşı

sırasında ordularına, Tuna Nehri üzerin-

de önemli bir konuma sahip olan Silistre

Kalesi’ni kuşatma emrini verdi.

“Silistre düşerse, Osmanlı’nın tutuna-

mayacağı ve Kırım Savaşı’nı kaybedeceği”

düşüncesindeydi.

Kale, Savunmam İçin Verildi!

Rus Ordusu 80 bin asker, 130 topla ka-

leye saldırdı. Kale komutanı Musa Paşa idi.

Emrinde 10 bin asker vardı.

Ruslar kaleye gülle üstüne gülle yağdı-

rıyordu. Bu amansız saldırıya askerlerimiz

kahramanca direniyordu. Hatta kuvvetle-

rimiz, iki Rus komutanı ağır yaraladı, bir

generali de öldürdü.

Fakat Rus Ordusu çok güçlüydü ve sal-

dırıların ardı arkası kesilmiyordu. Musa

Paşa az bir kuvvetle, yetersiz erzak ve

cephaneyle dayanmaya çalışıyordu.

Düşmandan gelen teslim tekliflerini

yiğitçe geri çeviriyordu: “Bu kale, teslim

etmem için değil, savunmam için emanet

edildi! Ben almadım ki, ben vereyim!”

Ama durumumuz çok da iyi değildi.

Musa Paşa, bir çare bulabilmek için adeta

parçalanıyordu.

Askerlerimizi toplayarak onlara şöyle

hitap etti:

Silistre’de Kazanılan Şanlı Destan

İsmailÇOLAK

“Efendiler! Böyle beklemektense saldırıya geçmek daha iyidir. Bizi, tükendik sanıyorlar. Tükenmediğimizi düşmana göstermenin tam vaktidir. Yarın cehennem ateşi gibi üzerleri-ne yağarsak şaşkına dönerler. Umulur ki, bu şaşkınlıktan biz istifade ederiz...”

Kalede Kopan Kıyamet

Ertesi gün, 13 Haziran 1854’te, ordumuz Musa Paşa’nın emrine uydu. Cehennem gibi düşman üzerine yağdı. Kalede kızılca kıya-met koptu.

Kahraman askerlerimiz, bütün güçleriyle düşman üzerine atıldılar. Hepsinin ağzından, demirden dağları bile eritecek kadar kudretli ve kutsal olan şu mübarek kelimeler dökülü-yordu: “Allah! Allah! Allah!”

Büyük hücum hemen sonuç verdi. Rus Ordusu’nun kuşatması kırıldı. Düşman püs-kürtüldü. Aynı hücum ertesi gün de tekrarlan-dı. Ruslar şaşkına döndü. Ölüme korkusuzca atılan bu kahramanlar ordusu karşısında, ne yapacaklarını şaşırdılar.

Geri çekilmekten başka çareleri kalmadı. Rezil bir şekilde kaçtılar.

Yiğit askerlerimizin şehit olma ve cennete

girme arzusu karşısında tel tel döküldüler!

Bu şok yenilginin bilânçosu oldukça ağır-

dı: 9’u general, 15 bin ölü, 25 bin yaralı...

Mareşal Değil, Şehitlik Rütbesi Almak

İsterdim!

Şanlı savunmanın başkahramanı Musa

Paşa, Müşir yani Mareşal rütbesiyle ödüllen-

dirildi.

Rütbeyi aldığında, gülümsedi. Şu duayı

yaptı: “Bu rütbenin yerine şehitlik rütbesi al-

mayı tercih ederdim!”

Paşa’nın duası kabul oldu. Düşmanın çeki-

lirken ateşlediği bir top güllesi, Musa Paşa’ya

şehitlik rütbesini de armağan etti.

Silistre’de büyük bir zafer kazanmış, fakat

karşılığında Musa Paşa’yı kaybetmiştik. Ama

şehitlik de bizim inancımıza göre büyük bir

ödüldü. Neticede Osmanlı da Musa Paşa da

kazanmıştı.

Yıllar sora Namık Kemal’in “Vatan yahut

Silistre” piyesinde ebedileştirdiği, şanlı “Si-

listre Destanı” böyle yazılmıştı!

Çiz

im: H

amit

Yük

sek

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201830 31

03 AralıkDünya Engelliler

Günü

11-17 Aralık Mevlâna Haftası

27 Aralık 1939Millî Şairimiz Mehmet Akif

Ersoy’un Vefatı

07 Aralık Uluslararası Sivil Havacılık Günü

12 AralıkTutum, Yatırım ve

Türk Malları Haftası

15-21 AralıkHava Kirliliği ile Savaş Haftası

TarihteBu Ay

YusufHALICI

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201832 33

Çengel Bulmaca

1- ‘Camgöz ve Arkadaşları Antakya’da’ başlıklı yazımızda geçen ve çok ilginç yerlerden olarak belirtilen mağaranın adı nedir?2- Sırrı Er’in yazısındaki yardıma öncülük eden öğrencinin ismi nedir?3- ‘Yaşlı Teyze’ başlıklı yazımızda yaşlı teyze için bakkaldan ekmekle süt almaya giden kim?4- ‘Tevekkülün Böylesi’ başlıklı çizgi masalımızdaki köylü amca hayvanlarını kaç altına satmış?5- ‘Silistre’de Kazanılan Şanlı Destan’ başlıklı yazımızdaki Rusların saldırdığı kale komutanın adı nedir?6- ‘Camgöz ve Arkadaşları Antakya’da’ başlıklı yazımızda, Antakya’nın dışında bir yerde balığın karnından çıktığı belirtilen Peygamberin adı nedir?7- Tuba Karataş Aydan’ın tanıttığı ‘Farklı Ama Aynı’ kitabının yazarının adı nedri? 8- Nisa Erciyes’in, Sahraaltı Afrika’nın açık arazilerinde bulunan korkunç saldırgan bir avcı olarak tanıttığı kuşun adı nedri?9- Ali Büyükçapar’ın yazısında tanıttığı Yunus Peygamber, hangi bölgeye peygamber olarak gönderilmiştir?

4

6

8

9

31 2

5

7

Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 2018 Somuncu Baba Çocuk Dergisi | ARALIK 201834 35

(Bir Hadis)“Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın tadını tadar:

Allah ve Rasûl’ünü, herkesten fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek ve Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre

dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.”(Müslim, İman, 67.)

(Bir Ayet)“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır.

Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”(13/Rad, 28 )

Somuncu Baba

AtikeSALTIK

ErdemGULEC

Ömer FarukTAŞLIGİL

Betul ZehraYENER

Esmaul Husna DEMİR

Yağmur Beste ZENGİN

DeryaKANBAK

Hasan Arda DAYI

EcrinSALTIK

Kadriye NurSİNAN

Zeynep AsyaDAYI

YusraYENER

Arkadaşlar sizler de Cocuk Albumumuzde vesikalık fotoğraflarınızın yayınlanmasını istiyorsanız [email protected] adresimize gönderiniz.

Somuncu Baba Dergisi’nin Ücretsiz Eki’dir.ARALIK 2018 / Yıl: 25 - Sayı: 218

“Somuncu Baba Bahçesinin Taze Çiçeği”

“Ay, ışığını güneşten alır. Güneşle karşı karşıya durdukça, arasına bir engel girmedikçe

daima parlak durur. Fakat kendisiyle güneş arasına dünya girecek olursa o zaman güneşten ışık alamaz. O simsiyah kesilir ki, ay tutulmuş dediğimiz de budur. İşte insanın kalbi de

böyledir. O da kendisi nur değildir. İnsan nurunu Peygamberimiz yoluyla Allah (c.c.)'tan alır. Allah ile kendi arasına başka şeyler

girmiş ve bu suretle Allah (c.c.)'ı unutmuş olan bir kalp katılaşmış, karanlıklar içinde kalmış demektir. Böyle bir kalp ne gerçeği

görebilir, ne de sahibine/Allah’a gideceği yolu aydınlatabilir.”

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.)