sy kızıl bayrak 12-09

32

Upload: kizilbayrak

Post on 06-Mar-2016

282 views

Category:

Documents


8 download

DESCRIPTION

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-09 / Mart

TRANSCRIPT

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-09
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-09

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER“Suriye’nin Dostları” Ortadoğu halklarınayeni bir savaş açmanın koşullarınıoluşturuyor.........……........................... . 38 Mart’ın sınıfsal özü ve devrimcimirasını savunmak için ileri!...........…. . 4Devrimci 8 Mart Platformu’ndançağrı........….....…. . . . . . . . . . . . . . . . . . 5Emekçi kadınlar 8 Mart etkinliklerindebuluştu!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Çocuklar büyüyecekse eğerbilinçlerimiz silinmemeli!…....... . . . . . . 8Kapitalizmin çarklarıişçinin alınteri ve kanıyla dönüyor! ..... . 9Bir rol model ya dakan emici bir asalak….... . . . . . . . . . . . 10Hey Tekstil’dedireniş sürüyor!......................................11Direnişlerle dayanışma etkinliği... . . . . 12Çorlu’da devrimci baharahazırlık............................... ...................13İMO yönetimindenKızıl Bayrak’a yasak! ...…. . . . . . . . . . 14İstanbul Sağlık Hakkı Meclisikuruldu......… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15Sınıf çalışmasının sorunları . . . . . 16-18Minimum maliyet,maksimum kar Volkan Yaraşır..................................19-20‘Halkların düşmanları’Tunus’ta toplandı........ . . . . . . . . . . . . 21Gericiliğe ve yozlaşmaya karşı“geleceğine sahip çık!”.....….. . . . . . . . 22Ekim Gençliği’nin kampanya çalışmalarından..….....….. . 23Beytepe’de faşist saldırı...…… . . . . . . 24Faşist baskı ve teröre karşıKadıköy’de miting........... . . . . . . . . . . 25“Ortak mücadele büyütülmeli!”... . . . . 26Eğitimin gericileştirilmesive gizlenen gerçekler! . . . . . . . . . . . . 27Ücretli Mühendis,Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlikKurultayı yapıldı... . . . . . . . . . . . . . . . . 28Nakledilen uzuvlar ve bu hayatta insan iyileştirmek...... . . . . . 292 Mart 1991’de Ankara DALişkencehanesinde katledildi… . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü önümüzdekigünlerde gerçekleştirilecek çeşitli eylem, etkinlik vemitinglerle kutlanacak. Ancak bu kutlamalar iki ayrızeminde gerçekleşecek. Her yıl olduğu gibi bu yılki 8Mart'ı da farklı iki anlayışın ve pratiğin yön verdiği birtablo ile karşılıyoruz. "Erkeksiz 8 Mart" kutlamaları 8Mart'ın tarihsel anlamından ve sınıfsal sözündenuzaklaşmanın ve ayrışmanın temel göstergelerinden biriolageldi bugüne kadar. Son yıllarda sol harekette butemelde yaşanan ayrışma kadın sorununa devrimci bakışile feminist/reformist-liberal bakış arasındaki temellifarklılıktan ileri gelmektedir. 8 Mart'ın tarihsel anlamına,sınıfsal özüne ve devrimci mirasına sahip çıkılmadangerçekleştirilecek her eylem, etkinlik ya da miting, 8Mart'ın devrimci özünden ve mirasından giderek dahaçok uzaklaşmak anlamına gelmektedir. Ne yazık ki dünbu konuda devrimci bir zeminde duran kimi sol güçler,bugün liberal-reformist bir zemine doğru adım adımilerlemektedirler. Politik-ilkesel bir sorun karşısındasergilen bu tutumun bu sınırlarda kalmayacağı ise açıkolmalıdır.

Bugün saflar artık netleşmiş bulunuyor. Kadınlarıikinci cins durumuna düşüren kapitalist özel mülkiyetdüzeni, sömürü, eşitsizlik ve köleliği daha daderinleştirerek kadın-erkek işçi ve emekçilerin ortakmücadele bilincini dumura uğratıp ruhunu karartmayaçalışıyor. Kapitalist sistemin bu gerçeği ortada iken,liberal-reformist ve feminist anlayışların 8 Martvesilesiyle sergiledikleri bu duruş kadın-erkek işçi veemekçilerin ortak mücadelesini ve örgütlenmesinizayıflatan bir sonuç yaratmaktadır.

Çeşitli kentlerde Devrimci 8 Mart Platformu altındabir araya gelen devrimci ve ilerici sol güçler, kadın-erkekişçi ve emekçiler kolkola kapitalist sömürü ve barbarlığa,emperyalist savaş ve saldırganlığa, faşist baskı ve teröre,eşitsizliğe, gericiliğe ve şiddete karşı ortak bir mücadelebayrağını yükseltiyorlar. Devrimci 8 Mart Platformları 8Mart hazırlıklarını sürdürüyor. Bu çerçevede işçi veemekçi kitlelere çeşitli araç ve yöntemlerle seslenerek 8Mart'ta alanlara çıkarak mücadeleyi yükseltme çağrısıyapıyorlar.

Sınıf devrimciler hem kendi bağımsız devrimci 8

Mart çalışmalarını hem de ortak çalışmaları bir aradayürütmek yönünde ciddi bir seferberlik içine girmişbulunuyorlar. Geçtiğimiz hafta içinde birçok sanayi kentive havzasında gerçekleştirdikleri kitlesel ve coşkulu 8Mart etkinlikleri ile 8 Mart'ın sınıfsal özüne, tarihselanlamına ve devrimci mirasına uygun bir çalışmaörgütlediler. 8 Mart günlemli binlerce afiş, bildiri, bülteniile değişik araç ve yöntemleri bir arada kullanarak etkinve yaygın bir biçimde işçi ve emekçilere seslendiler.

Önümüzdeki günlerde bu yöndeki faaliyetlerinikesintisiz olarak sürdürecekler. 8 Mart'ı kazanmak baharıkazanmak demektir. O halde baharı kazanmak için 8Mart'ı kazanmalıyız!

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-09

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Başını ABD emperyalizminin çektiği “Suriye’ninDostları” adı altında biraraya gelen gerici devletlerintemsilcileri, Tunus’un başkenti Tunus’ta konferansdüzenledi. Konferansa, aralarında ABD Dışişleri BakanıHillary Clinton, Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlugibi gericiliğin baş figüranlarının da bulunduğu 60’ıaşkın devletin temsilcisi katıldı. Gerici Arap rejimleri ileAB emperyalistlerinin temsilcilerinin de katıldığıkonferansın esas işlevi, emperyalist-siyonist güçlerinOrtadoğu halklarını hedef alan saldırgan planına hizmetetmektir.

Konuyla ilgili bir açıklama yayınlayan TunusKomünist İşçi Partisi (TKİP), emperyalist-siyonist planahizmet eden bu konferansa ev sahipliği yapan dinci ElNahda partisini kınadı ve konferansı engellemek içinhalkı eyleme çağırdı. Medya tekelleri “sıradan bir olay”gibi yansıtsa da, yüzlerce eylemcinin konferansınyapıldığı otele girmeye çalıştığı ve Clinton’ın kitledenkaçtığı basına yansıdı. Eylemcilerin otele girişi ancak ElNahda’nın kolluk kuvvetlerinin gaz bombalı-coplusaldırılarıyla engellenebilmiştir.

Eşbaşkanlığını Fransa ile Türkiye’nin yaptığıkonferansın ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde,kendisine “Suriye’nin Dostları” yaftası asan ABD-Fransa ve onların kuyruğundaki gerici oluşumun, ikincitoplantısını Türkiye’de, üçüncüsünü ise Fransa’dayapmaya karar verdiği belirtildi.

BM şefi olduğu dönemde emperyalist-siyonistkatliamların savunuculuğunu yapan Kofi Annan’ı“Suriye özel temsilcisi” olarak atayan gerici oluşumun,önümüzdeki günlerde daha saldırgan bir politikaizlemesi bekleniyor. Clinton’ın, BM GüvenlikKonseyi’nden saldırı kararı çıkmasını engelleyen Rusyave Çin’inin veto hakkını kullanmalarını “alçakça birtutum” olarak değerlendirmesi, Beyaz Saray’daki savaşbaronlarının nasıl da küstahlaştıklarını göstermektedir.

Görünen o ki, emperyalist-siyonist planlara hizmeteden “Suriye Dostları” adlı saldırgan gerici oluşum,Şam’da Amerikancı bir kukla yönetim kurabilmek içinkirli-kanlı icraatları daha da yaygınlaştırmaktançekinmeyecektir. Beşar Esad’ı devirme gücündenyoksun olan Baas karşıtı gerici güçler de, iktidar hırsıuğruna emperyalistlerin iç dayanakları olmayahazırdırlar.

Gericiler halkların dostu olamazlar!

“Suriye’nin Dostları” adı altında biraraya gelengerici güçlerin hiçbiri “halkların dostu” olabilme vasfınasahip değil. Salt ABD emperyalizminin bu oluşumunbaşını çekiyor olması bile, bu oluşuma “Suriye’nindüşmanları” adının daha uygun düşeceğini kanıtlamayayeter.

Konferans katılımcılarının, Baas yönetiminin Suriyehalkına uyguladığı baskı ve şiddeti sona erdirmek içinçaba harcadıkları, konferansın da bu amaçla yapıldığıyönündeki vaazları ise iğrenç bir ikiyüzlülükten başkabir şey değildir. Zira Irak’ı işgal ederek 1.5 milyoninsanı katleden ABD emperyalizmi ve onun suçortaklarının, Suriye halkının şiddete maruz kalmasınıdert etmeleri eşyanın tabiatına aykırıdır. Afganistan’ı,

Irak’ı, Libya’yı hava bombardımanlarıyla tahripedenlerin, bu ülke halklarını katledenlerin, Kürtçocukları ve gençlerinin üzerine F-16 savaş uçaklarıylabomba yağdıranların, sivillere karşı sayısız vahşi katliamgerçekleştiren siyonist İsrail’e “özel himaye”sağlayanların, “Suriye halkının acılarını sona erdirmeyeçalışıyoruz” söylemine başvurmaları tam bir arsızlıktır.

ABD, Fransa ve suç ortaklarının Libya halkınınacılarını nasıl sona erdirdikleri, yedi ay süren NATObombardımanlarıyla Libya’da iktidara getirilen çetelerinkendilerinden olmayanlara uyguladıkları vahşetten deanlaşılmaktadır. İşkence, tecavüz, cinayet makinesi gibiçalışan NATO himayesindeki çapulcu takımınınicraatları, emperyalistler ile Türkiye, Suudi Arabistan,Katar gibi Amerikancı rejimlerin Ortadoğu halklarınaneyi reva gördüklerini, tüm iğrençliğiyle gözler önünesermektedir.

Her biri diğerinden zorba olan ve sefil çıkarlarpeşinde koşan rejimlerin, hedeflerine ulaşmak için hertür kirli ve kanlı yönteme başvuran devletlerin, bir halkadost olmayacakları aşikârdır. Bu gerici güçlerin Suriyeile ilgilenmeleri, bu ülkedeki halkların sorun ve acılarınaduyarlı olmalarından değil, kışkırtılan çatışmanınistismar edilmeye müsait olmasındankaynaklanmaktadır.

Dinci gericiliğin sefaleti!

Suriye’deki olaylar karşısında takındıkları tutum,AKP başta olmak üzere bölgedeki dinci gerici güçlerinsefilliğini tüm çıplaklığıyla ortaya sermiştir. Neoliberaldinci takımı, Şam’da ABD kuklası bir rejimin kurulması,Filistin ve Lübnan’daki direnişlerin tasfiye edilmesi,İran’ı hedef alan emperyalist-siyonist saldırganlığınyolunun düzlenmesi gibi hedefleri olan plana tam destekvererek, Pentagon’un savaş baronlarının kucağına boyluboyunca uzandıklarını göstermektedirler.

Tunus’ta işbaşında bulunan Al Nahda partisinin bukonferansa ev sahipliği yapması, dahası Suriye’yemüdahale yapılması yönünde çağrıda bulunması,isyanlar sayesinde iktidara gelen dinci akımın daemperyalist-siyonist planların bir parçası halinegelmekten çekinmediğini gözler önüne sermiştir. Budinci gericilerin daha ilk adımda emperyalist-siyonistgüçlerin safında yer alması, her renkten burjuva akımındoğası gereği halklara düşman olacağını bir kez dahakanıtlamıştır. Halk isyanının düzlediği zemini kullanarakiktidara gelen Al Nahda’nın bölge halklarına ihanetetmesi, dinci gerici akımın yerinin emperyalist-siyonistcephe olduğu gerçeğini tartışmasız bir şekilde ortayakoymuştur.

Kuklaların vaatleri…

Konferansa katılan “Suriye Ulusal Konseyi” (SUK)adlı muhalifler, tüm umutlarını emperyalistler ilebölgedeki gerici güçlere bağlamış durumdalar. DışarıdaABD, Fransa gibi emperyalistler ile Türkiye, SuudiArabistan, Katar gibi koyu gerici güçlere bel bağlayanSUK’un iç dayanağı ise Müslüman Kardeşler’dir.“Özgür Suriye Ordusu” adlı çetelerle ortak hareket eden

SUK, Baas yönetimini yıkma gücünden yoksun olduğuiçin, emperyalistlerle bölgesel gericilerin desteğinedayanarak iktidarı ele geçirme hesapları yapıyor. Busefil emelleri için emperyalistlerden silah alıyor, hattaNATO müdahalesi talep ediyor.

Nüfusun yüzde 60’ının Baas yönetimine destekverdiği koşullarda iç dayanakları zayıf kalan SUK, sankiiktidarı ele geçirmesi kesinmiş gibi Kürt halkınavaatlerde bulunmaya başladı. Emperyalistler adınatetikçilik yapmaları koşuluyla Kürt halkına özerklik vaateden SUK temsilcisi, iç savaşın boyutunu genişletmeye,böylece ABD-Fransa ve kuklalarının saldırısı içingerekçe oluşturmaya çalışıyor.

Açıktır ki, sırtını emperyalistler ile gerici güçleredayayan, onlardan para ve silah alan bir gücün Kürthalkına sunabileceği bir şey yoktur. Bu tür güçleriniktidarı ele geçirmek için her rezilliği yapmaya hazıroldukları, dahası şimdiden vahşi katliamlar yaptıklarıdikkate alındığında, Kürt halkı ve siyasi güçlerinin butuzağa düşme ihtimalleri düşük görünüyor.

Bu arada El Kaide’nin de Türkiye, Lübnan, Ürdün veIrak üzerinden Suriye’ye sızıp sabotaj ve kitlekatliamlarına başlayarak iç savaşı kışkırtması,emperyalist müdahaleye zemin hazırlama planına dahilolduğunu gösteriyor. El Kaide’nin bu şekilde sürecedahil olması, vahşi katliamlarıyla tanınan bu CİAyetiştirmesi cellatların halen emperyalist-siyonistgüçlerle işbirliği içinde olduklarının göstergesi kabulediliyor.

Saldırı planlarına karşı mücadelenin önemiartıyor

Tunus’ta düzenlenen konferans ve bunun devamınıngelecek olması, iç savaşı yaygınlaştırmak için ElKaide’nin Suriye’ye girişi, ABD-Fransa ikilisininyansıra Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ınemperyalist saldırı için özel çaba harcamaları, saldırıplanına yedeklenen Arap Birliği’nin alçaltıcı bir tutumalması vb... Tüm bunlar, emperyalistler ile suçortaklarının Suriye’ye saldırı konusunda ısrarlıolduklarını gösteriyor. Aylardır silahlı çeteleri eğitipsilahlandıran Türk devleti ve AKP iktidarı ise fiili birsaldırganlık içinde bulunuyor. “Etkin taşeronluğa”hevesli AKP iktidarının ülkeyi, gerçek bir tehlike halinegelen emperyalist saldırının “merkez üssü” halinegetireceğinden kuşku duymamak gerekiyor.

İçine girdiğimiz süreçte hem emperyalistsaldırganlığa hem de Türk sermaye devleti/AKPiktidarının bunda oynadığı/oynayacağı uğursuz rolekarşı mücadeleyi yükseltmek büyük bir önemtaşımaktadır. Bahar dönemini emperyalizme veişbirlikçilerine karşı mücadelenin öne çıkacağı bir süreçolarak örgütlemek gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, dışadönük saldırganlığı içe dönük saldırganlıktamamlamaktadır. AKP iktidarının faşizan polis rejiminitahkim etmesi bunun somut göstergesidir.

Baas yönetiminin yedeğine düşmeden emperyalizmeve gericiliğe karşı halkların kardeşliği şiarınıyükseltmek, devrimci ve ilerici güçler başta olmak üzereişçilerin, emekçilerin ve gençliğin güncel görevidir.

“Suriye’nin Dostları” Ortadoğu halklarına yeni bir savaş açmanın koşullarını oluşturuyor...

Emperyalizme ve suç ortaklarına karşımücadeleyi yükseltelim!

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-09

8 Mart4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nüntarihsel anlamı, sınıfsal özü ve devrimci mirasınıntaşıdığı önem, içinden geçmekte olduğumuzdönemde bir kat daha artmıştır. 8 Mart gibi tarihselönemi olan bir günde burjuvaziye ve onun siyasalsınıf iktidarına karşı sergilenen duruş, siyasalakımların düzenle kurdukları ilişkinin niteliğine deışık tutmaktadır.

Sınıfsal, ulusal, cinsel, mezhepsel baskı, sömürüve eşitsizliğin kaynağı olan ve bu kötülükleri dönedöne üreten kapitalizme karşı net bir tutumalmayanların, emekçi kadınların eşitliği içinmücadele ettikleri savı yalnızca bir safsatadır. Zirabir sorunun kaynağına dokunmadan o sorunuçözeceğini iddia edenlerin, sözkonusu sorunundevamına hizmet emekten başka bir şey yapmalarıolası değildir. Diğer bir ifadeyle, kadınları ikincicins durumuna düşürüp eşitsizliğe mahkum edeninözel mülkiyet düzeni/sömürü ve köleliğe dayalıkapitalist sistem olduğu gerçeği ortada iken, busistemi rahatsız etmekten kaçınan liberal-reformistve feminist anlayışların 8 Mart vesilesiylesergiledikleri duruş, onları bu düzenin yedeğidurumuna düşürmektedir.

Bugün 8 Mart’ın sınıfsal özünü karartmak ve“erkek karşıtlığı”na indirgenmiş içi boş birseremoniye dönüştürmek için harcanan çabalar tambir pervasızlık halini almış bulunmaktadır. “Erkeksiz8 Mart” şiarıyla hareket edenler, yönetimindeoldukları sendika ve meslek örgütleri üyelerinin“erkekli 8 Mart”a kurumsal imzayla katılımınayasak koyma teşebbüsünde bulunacak derecegericileşebilmişlerdir.

Vurgulamak gerekiyor ki, Dünya EmekçiKadınlar Günü’ne katılıma bile yasak koymazihniyeti taşıyanların eşitlikten söz etmeleri ancakriyakarlık olarak değerlendirilebilir. Bu rezil tutumher platformda teşhir edilmelidir.

Bir burjuva akım olan feministlerin “erkekegemenliğine” karşı mücadele etmelerine (bunu nekadar yaptıklarından bağımsız olarak) ve solculiberallerin feministlerle aynı kulvarda yeralmalarına kimse bir şey demiyor. Eğer sorun “erkekegemenliğine” karşı mücadeleden ibaret olsaydı,bunun sözünü etmeye bile gerek olmazdı. Ancak 8Mart gibi, burjuvaziye karşı mücadele eden işçisınıfının canı ve kanıyla yaratılmış bir tarihselmirasın yozlaştırılması sözkonusu olduğunda, durumelbette değişir.

8 Mart’ın emekçi niteliğini yok sayarak, butarihsel mirası yaratan işçi kadınların anısınasaygısızlık edenlerin her platformda mahkûmedilmesi gerekiyor. Dünya Emekçi KadınlarGünü’nü burjuva kadınların içi boş seremonisinedönüştürmek hiçbir koşulda hoş görülemez. İşçi veemekçileri sömürü ve kölelik düzeni kapitalizmemahkûm etmeye çalışan bu zihniyeti ideolojikzeminde mahkûm etmek ve siyasal alanda güçlü birdevrimci 8 Mart ekseni oluşturmak, devrimci veemekten yana herkesin boyunun borcu olmalıdır.

Elbette, feministlerin platformunda yer alanreformistlerden devrimci bir tutum beklemiyoruz.Düzenin icazet alanına sığınarak solculuk yapanların8 Mart’ın sınıfsal özüne ve devrimci mirasına sahipçıkmamaları şaşırtıcı değildir. Esas sorun, devrimci

zeminde tutunmaya çalışan akımların da bu uğursuzcereyana kapılmış olmalarıdır.

Devrimci 8 Mart Platformu’nda yer alan birkısım devrimci örgüt ve çevrelerin gelinen yerde şuveya bu gerekçeyle bu mevziyi terketmeleri iyi birişaret değildir. Zira 8 Mart gibi tarihi önemi olan birgünde devrimci platformda yer almayanların, düzenkarşısında devrimci zeminde durarak politika yapmaiddiaları da tartışmalı hale gelecektir.

8 Mart gibi süreçlerde alınan tutum, geneldesiyasal akımların geleceğine de ışık tutar. Şu veya bugerekçeyle feminist platformda yer alan veya“ortada” duranların bu tercihi, düzen karşısındakiduruşlarının dışa vurumundan başka bir şey değildir.Böylelerinin emekçileri başka bir dünya uğrunamücadeleye çağırmalarının samimiyeti tartışmalıdır.Ufku düzen sınırlarına daralanlar, söylemdekullanmaya devam etseler de, sosyalizme olaninançlarını ve bu uğurda mücadele etme iddialarınıyitirmektedirler.

Oysa kapitalizmin krizinin dünya ölçüsündederinleştiği, işçi sınıfı ve emekçilerin sosyal yıkımsaldırılarına genel grevler, isyanlar ve kitleeylemleriyle karşılık verdiği, halk isyanlarıdalgasının yayıldığı, emperyalist-kapitalist sisteminyerel ve bölgesel savaşları kışkırttığı, ekolojik

dengeyi bozarak insanlığın geleceğini riske attığı birdönemde kutlanacak olan 8 Mart’ta anti-kapitalistbir duruş sergilemek, devrimci olma iddiası taşıyanher parti ve örgütün asgari duruşu olmalıdır.

Ülkenin içinde bulunduğu özgün koşullar dadevrimci 8 Mart eksenini güçlendirmeyi ayrıcaönemli kılmaktadır. İktidarı ele geçiren dinci-gericigüçlerin ilerici ve devrimci her değer ve kazanımaazgınca saldırmaları, genelde kadını, özelde emekçikadını toplumsal yaşamın dışına itme çabaları,kadınları hedef alan vahşi şiddeti on katınaçıkartmaları, kadını ve erkeğiyle emekçilere karanlıkbir geleceğin dayatıldığına işaret ediyor. Ortadoğuhalklarını hedef alan emperyalist savaşın da aktiftetikçisi olan dinci Amerikancı iktidarın hem içeridehem dışarıda saldırgan bir politika izlemesi, düzenkarşısında devrimci duruş sergilemenin öneminiayrıca arttırıyor.

Sınıf devrimcileri başta olmak üzere tümdevrimci ve emekten yana güçlerin 8 Mart’tanbaşlayarak bahar sürecini emperyalist saldırı vegerici kuşatmaya karşı birleşik mücadeleyibüyütmenin olanağına çevirmeleri hayati bir önemtaşıyor. Araçlar, güçler ve olanaklar bu uğurdaseferber edilmeli, devrimci baharı kazanma iddiasıve cüretiyle mücadele yükseltilmelidir.

8 Mart’ın sınıfsal özüve devrimci mirasını savunmak için ileri!

8 Mart gibi süreçlerde alınan tutum, genelde siyasal akımlarıngeleceğine de ışık tutar. Şu veya bu gerekçeyle feminist platformdayer alan veya “ortada” duranların bu tercihi, düzen karşısındakiduruşlarının dışa vurumundan başka bir şey değildir.

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-09

8 Mart Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Devrimci 8 Mart Platformu’ndan çağrı...

İşçi ve emekçi kadınlar, eşit, özgür vesömürüsüz bir dünya için

örgütlenelim, mücadele edelim!

8 Mart 1857’de ABD New York’ta dokuma işçisi40 bin işçi “eşit işe eşit ücret” talebiyle greve çıkaraksokaklardaydılar. Patronların emri ile tekstilfabrikasındaki işçiler devletin kolluk güçleritarafından fabrikaya kilitlendiler, ardından eylemdekiişçilere saldırıldı. Fabrikaya kilitlenen 129 işçiyanarak öldü. İşçi kadınların mücadelesi ile anlamkazanmış olan 8 Mart, 1910 yılında Dünya EmekçiKadınlar Günü olarak ilan edildi.

8 Mart kapitalist düzenin eşitsizliğine, sömürüsüne,kadın cinsinin ezilmişliğine karşı taleplerimiziyükselttiğimiz, haklarımızı, geleceğimizi,özgürlüğümüzü kazanmak için sokaklara çıktığımızbir gündür. Bundandır ki, sesimizi yükseltmemiziengelleyip susmamızı istiyorlar. Ama artık susmanındeğil başkaldırının vaktidir. İstanbul’da ücret vetazminatlarının gasplarına, ağır çalışma koşullarına,taşeronlaşmaya, işten atmalara karşı çoğu kadın 420HEY Tekstil işçisi, 2 kadın Kampana Deri işçisi,Maltepe Belediyesi taşeron işçileri direnerekyürünecek yolun örneklerini sergiliyorlar.

İşçi ve emekçi kadınlarsesimizi yükseltelim, başkaldıralım!

İşçi ve emekçi kadınlara yönelik çifte baskı vesömürü artarak devam ediyor. İşçi ve emekçilerkuralsız ve güvencesiz çalışma koşullarına, işsizliğemahkum edilmek isteniyor. Ücretlerimiz zamanındaödenmiyor. Aynı işi yapan kadın işçilere, erkekişçilerden daha az ücret veriliyor. Kriz, ihracattadaralma vb bahanelerle ilk önce kadın işçiler iştenatılıyor.

Kredi kartları, ev kredileri derken yaşamlarımızborç batağına dönüştürülüyor. Sigortalar birçokişyerinde günü gününe yatırılmıyor. Birçoğumuzsigortasız, kayıt dışı çalıştırılıyoruz. Genel SağlıkSigortası ile çalışmayanlarımız bile prim ödemekzorunda bırakılıyor.

Yasalarda kalan son haklarımıza da Torba Yasa ilegelen uygulamalarla el konuluyor. Kıdem tazminatınıgasp etme, sahte sendika yasalarıyla sendikalörgütlülüğü parçalama çabasındalar. Yasalarda mevcutbirçok haklar da uygulanmıyor. Örneğin birçok fabrikave işyerlerinde kreş, çocuk bakım ve emzirme odalarıyok.

Fabrikalarda, işyerinde patronun sözlü veya fizikişiddeti de her an karşımızda. Mobbing ve sonrasındakişinin yaşadığı psikolojik çöküntü en çok rastlanan

meslek hastalıkları arasında.Kadına yönelik cinsel, psikolojik, fiziki her türlü

şiddet olağanlaştırılmaya çalışılıyor. İşten çıkartılankadınlara “annelik” ve “kadınlık” görevlerihatırlatılıyor. 3 çocuk doğurma çağrısı yapılıyor.Mutfak, eş, çocuk üçgeni kadının daimi yeri halinegetirilmek isteniyor.

Kadın cinayetleri seri katliamlara dönüşüyor, tacizve tecavüz meşrulaştırılmaya çalışılıyor. 13 yaşında 26kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. örneği devletintecavüzcü kimliğini ortaya seriyor. Mahkemelerdesuçun N.Ç.’ye yıkılması devletin kendini, yerelburjuvalarını aklama seferberliğini gösterdi. N.Ç.davası gibi birçok dava da veya tacizin tecavüzüngündeme geldiği her olayda suçlu kadınlar ilan edildi.Gözaltında, cezaevlerinde kadınlara dönük işkence vebaskı kamera kayıtlarına geçse bile örtbas ediliyor.

Emperyalist saldırganlığın arttığı bir dönemdeyiz.Savaşların gölgesi altındaki topraklarda kadınlar tacizeve tecavüze uğruyor. Egemenlerin savaşlarına önce bizişçi ve emekçilerin çocukları gönderiliyor.

Kürt halkına dönük baskı ve devlet terörününyoğunlaştığı bugünlerde yaşananlardan yine en çokkadınlar etkileniyor. Kürt halkına dönük operasyon vetutuklamalar pervasızca artarken KESK’li kadınlarbaşta olmak üzere birçok kadın gözaltına alınıyor.Uludere’de 34 Kürt katledilirken, Van depremindeevler yıkılırken yüreklere yeni acılar saplanıyor.

Artık susmanın değil başkaldırının vaktidir! Birmücadele günümüz olan 8 Mart da 1 Mayıs gibi resmitatil ve ücretli izin günü olmalıdır.

8 Mart’ı yaratan New York’lu dokuma işçisikadınlar gibi Paris Komünü’ndeki, EkimDevrimi’ndeki, sosyalizm mücadelesi içerisindeki

kadınlar bizlere yürünmesi gereken yolu gösteriyor.İşçi ve emekçi kadınlar örgütlenirse, mücadele ederseeşitliği ve özgürlüğü kazanır. Eşit, özgür ve sömürüsüzbir dünya için kadın-erkek birlikte mücadele etmektenbaşka bir yolumuz yok. İnsanca yaşayabileceğimiz birtoplum, devrim ve sosyalizm için örgütlenmeli,sesimizi yükseltmeliyiz.

Devrimci 8 Mart’açağrı

Devrimci 8 Mart Platformu 28 Şubat günüKadıköy İskele Meydanı’nda gerçekleştirdikleri basınaçıklamasıyla 10 Mart günü Kadıköy’dedüzenlenecek ‘Devrimci 8 Mart mitingi’ne çağrıyaptılar.

Kadıköy’de Eminönü-Karaköy iskelesi önündebuluşan platform bileşenleri (Bağımsız DevrimciSınıf Platformu, BES 1 No’lu Şube, ÇHD İstanbulŞubesi, Devrimci Hareket, Devrimci Proletarya,Emekli Sen Beyoğlu-Kadıköy-Kartal Şubeleri, Emekve Özgürlük Cephesi, Genel-İş 1 No’lu Şube, HalkCephesi, Kaldıraç, Pir Sultan Abdal Kültür veDayanışma Derneği İstanbul Şubeleri ve ProleterceDevrimci Duruş) “İşçi ve emekçi kadınlar eşit, özgürve sömürüsüz bir dünya için örgütlenelim,mücadele edelim! / Devrimci 8 Mart Platformu”pankartı arkasında basın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamada, 8 Mart’ın tarihsel olarak ortayaçıkışı ve anlamı anlatıldı. HEY Tekstil, MaltepeBelediyesi taşeron işçileri, Kampana Deri ve BillurTuz direnişleri örnek gösterilerek emekçi kadınlarınizlemesi gereken yola işaret edildi. İşçi veemekçilerin GSS, kıdem tazminatı ve torba yasauygulamaları ile örgütsüz, güvencesiz, kayıt dışıçalıştırıldığına vurgu yapıldı. Kapitalist sistemingenel olarak işçi ve emekçilere uyguladığı sömürü,eşitsizlik ve sefaletin boyutuna dair çeşitli örneklerverilerek kadının ayrıca yaşadığı şiddet, tecavüz vecinayet gibi sorunlarına değinildi.

Son olarak Van depremi, Roboski katliamı veKESK’li kadınların tutuklanmalarına değinilerek,toplum üzerindeki devlet terörü ve baskılar teşhiredildi.

Eylemin ardından mitinge çağrı yapan bildirilerindağıtımı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara’da devrimci8 Mart

Ankara Devrimci 8 Mart Platformu (Alınteri,BSDP, Halk Cephesi), “Emeğimizin hakkını almak İçin8 Mart’ta alanlardayız!” şiarıyla gerçekleştirilecekyürüyüşe hazırlanıyor.

Günler öncesinden bir araya gelen platformbileşenleri, 8 Mart’ın devrimci içeriğine uygun birmiting için hazırlıklara başladı. 8 Mart akşamı YükselCaddesi’nde toplanarak Sakarya Meydanı’na biryürüyüş gerçekleştirilecek.

Sakarya Meydanı’nda kürsü kurularak sondönemde yaşanan sosyal-siyasal saldırılara karşıbirlikte mücadele çağrısında bulunulacak.Konuşmaların yanı sıra müzik ve şiir dinletileriningerçekleşeceği eylemde tutsak devrimci kadınlarladayanışma amacıyla mektup ve kart atma eylemi deyapılacak. Platform bileşenleri, ortak hazırlamışoldukları bildiri ve afişlerle, kent merkezindeaçılacak stantlarda eylem çağrılarınıgüçlendirecekler.

Yürüyüş tarihi: 8 Mart 2012 Perşembe Toplanma: Saat 18.00 Yüksel Caddesi İnsan

Hakları Anıtı Yürüyüş: Saat 18.30 Sakarya Caddesi

28 Şubat 2012 / Istanbul

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-09

8 Mart6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Türkiye’nin çeşitli sanayi havzalarında ve emekçisemtlerinde devrimci 8 Mart hazırlıklarını sürdürenBağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP) 25-26Şubat günlerinde İstanbul’da 4 bölgenin yanısıra İzmirve Ankara’da emekçi kadın etkinlikleri gerçekleştirdi.

Etkinliklere başta kadın emekçiler olmak üzereyüzlerce işçi ve emekçi katıldı.

İstanbul BDSP’nin Küçükçekmece, Esenyurt, Ümraniye ve

Gaziosmanpaşa’da gerçekleştirdiği kitlesel ve coşkuluetkinliklerde, sömürüye, eşitsizliğe, gericiliğe ve şiddetekarşı 8 Mart’ta mücadele alanlarında olma vurgusu öneçıktı.

Küçükçekmece

Küçükçekmece BDSP, 25 Şubat Cumartesi akşamıcoşkulu ve kitlesel bir emekçi kadın etkinliğigerçekleştirdi.

Sömürüye, eşitsizliğe, şiddete, gericiliğe karşı emekçikadınların mücadeleye ve 8 Mart alanlarına çağrıldığıgecede, bahar sürecini kazanmanın önemine vurguyapıldı.

İnönü Mahallesi’ndeki Sinoplular Derneği’ndegerçekleştirilen etkinliğin programına Sefaköy İşçiKültür Evi Tiyatro Topluluğu ve Kültür Evi ŞiirTopluluğu’nun yanısıra Atilla Aydoğdu da türküleriylekatkı sundu.

Etkinlik, Nazım Hikmet’in “Kadınlar” şiiri ilebaşladı. 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal anlamını içerenaçılış konuşmasıyla devam eden program, devrim vesosyalizm mücadelesinde yaşamını yitiren tümdevrimciler için saygı duruşuyla sürdü.

Penta Elektronik işçileri tarafından hazırlanan, kadınayönelik şiddet, tecavüz ve sömürüyle birlikte emekçikadın mücadelesini anlatan sinevizyon ilgiyle izlendi.

DESA direnişçisi Emine Arslan’nın sağlık sorunlarınedeniyle katılamadığı etkinlikte, Arslan’ın emekçikadınlara örgütlenme çağrısı yapan mesajı okundu.

Ontex-Canbebe direnişçisi Gamze Kayhan’ın da sözaldığı etkinlik programında Şair Rahime Henden emekçikadınlar için yazdığı şiirlerini okudu.

Sefaköy İşçi Kültür Evi Tiyatro Topluluğu sahnealarak, 8 Mart’ın yaratıcısı New York’lu dokuma işçisikadınların hak arama ve örgütlenme mücadelesini konualan “Yangın” isimli oyunu sergiledi.

Etkinlikte konuşma yapan BDSP temsilcisi, baharsürecini kazanma çağrısı yaptı. Kadın cinayetlerinin,çifte sömürünün, taciz ve tecavüzlerin yaşandığı budüzenin ancak kadın-erkek işçi ve emekçilerin ortakmücadelesi ile yıkılabileceğini vurguladı. 1 Mayıs’a

uzanan bahar sürecini kazanmanın önemine değinenBDSP temsilcisi konuşmasını devrim ve sosyalizmmücadelesini yükseltme çağrısıyla noktaladı.

Sefaköy İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu’nun müzikdinletisi sunduğu etkinlikte Nazım Hikmet’in ‘Tanya’şiiri canlandırıldı.

Coşkulu bir atmosferde geçen etkinliğe 100’ü aşkınişçi ve emekçi katıldı.

Esenyurt

Derya-2 Düğün Salonu’nda gerçekleşen etkinlik,katılımcıların BDSP adına selamlanması ile başladı.Ardından devrim ve sosyalizm mücadelesindeölümsüzleşenlerin anısına saygı duruşunda bulunuldu.Saygı duruşu sırasında Adnan Yücel’in “Bizkazanacağız” şiiri seslendirildi.

Ardından İşçi Kültür Evleri’nin hazırladığı “Bu baharönce emekçi kadınlar yürüyecek” isimli sinevizyonungösterimi yapıldı.

BDSP adına yapılan konuşmada işçi sınıfı veemekçilerin karşısında duran sosyal yıkım ve köleliksaldırılarına dikkat çekilerek emekçi kadınların tüm busaldırılardan iki kat daha fazla etkinlendiği söylendi vetalepler sıralandı. 8 Mart’ta alanlara çıkma çağrısınınyapıldığı konuşma, “BDSP olarak kapitalist sömürüye,eşitsizliğe, gericiliğe ve şiddete karşı emekçi kadınlarıkavgada bir adım öne çıkmaya çağırıyoruz” sözleri ilesonlandırıldı.

Esenyurt İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu Kürtçe,Zazaca ve Türkçe seslendirdikleri türkülerle devrimci 8Mart’ı selamladı.

Esenyurt İşçi Kültür Evi Tiyatro Topluluğu’nunyaptığı “Ulrike” adlı gösteri dikkatle izlendi ve ayaktaalkışlandı.

Dinletilerine başlamadan önce 8 Mart EmekçiKadınlar Günü’nü selamlayan Grup Gölgedekiler,seslendirecekleri türkü ve marşları Uludere Katliamıprotestosunda tutuklanan BDSP’li Esin Yıldız veEsenyurt BDP Eşbaşkanı’na adadılar. Aliye Fişenk detürküleriyle etkinliğe renk kattı.

Esenyurt İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu Tanyeri,emekçi kadınlara adadıkları şiirleriyle sahne aldı.

Son olarak sahneye çıkan Servet Özdemir, emekçikadınlar için bestelenmiş şarkılar seslendirdi.

Coşkulu bir atmosferde geçen etkinliğe 150’iyi aşkınişçi ve emekçi katıldı.

Ümraniye

26 Şubat Pazar günü Sarıgazi’de 8 Mart etkinliği“Kapitalist sömürüye, eşitsizliğe, gericiliğe ve şiddete

karşı mücadele alanlarında buluşalım!” şiarıyladüzenlendi.

İlk olarak, açılış konuşmasıyla etkinliğe katılan işçive emekçiler selamlandı. Ardından saygı duruşundabulunuldu.

Saygı duruşunun ardınan Penta işçileri tarafındanhazırlanan, kapitalist sömürü koşullarının kadınadayattığı çifte sömürüyü anlatan “Yaşamın yarısında,kavganın ortasında” isimli sinevizyonun gösterimiyapıldı.

BDSP temsilcisi yaptığı konuşmada 8 Mart’ıntarihsel anlamına ve sınıfsal özüne vurgu yaptı.Kapitalizmin kadın işçilere uyguladığı baskınınanlatıldığı konuşmada, 8 Mart’ı tarihsel anlamındankoparan feminist anlayışa ve solda yaşanan savrulmalarakarşı mücadele çağrısı yapıldı. 10 Mart günü Devrimci 8Mart Platformu tarafından örgütlenecek olan mitingeBDSP saflarında katılma çağrısı yapıldı.

Daha sonra Penta işçisi ve Penta’da stajyer olarakçalışan bir lise öğrencisi tarafından Nazım Hikmet’in“Tanya” isimli şiiri, şiir için hazırlanan bir sinevizyoneşliğinde okudu. Alman askerleri tarafından 18 yaşındaasılan ve son sözlerinde bile yoldaşlarına mücadeleçağrısını yükselten Tanya’yı anlatan şiir ve sinevizyonsalondakiler tarafından ilgiyle izlendi.

Ardından OSİM-DER Müzik Topluluğu sahne aldı.Türkülerine başlamadan önce tüm işçi sınıfının 8 MartDünya Emekçi Kadınlar Günü’nü selamlayan müzikgrubu, Zazaca, Kürtçe ve Türkçe ezgiler seslendirdi.

Etkinliğin devamında sahne alan Muzaffer Özdemirtürküleriyle ve özellikle enstrümantal olarak çalınanparçalarla salondakilerin ilgisini çekti. Mücadele edenleriselamlayan Özdemir, sunduğu müzik dinletisi sırasındakendi yazdığı bir şiiri de okudu.

Ayrıca etkinlikte emekçi bir kadın kendi yazdığı birşiiri okudu. Bir başka işçi kadın tarafından ise NazımHikmet’in “Sosyalizm” şiiri okundu.

Ümraniye İşçi Birliği adına da bir konuşma yapılarakaylardır direnişlerini kararlılıkla sürdüren MaltepeBelediyesi taşeron işçileri ve direnişçi Hey Tekstil işçileriselamlandı. Yapılan konuşmada, işçi sınıfının tarihseldeneyimlerinin örgütlü olunduğu taktirde sermayeiktidarının devrilebileceğini gösterdiği vurgulanarak,eşitlik ve özgürlük yolunu açmak için fabrikalarda,sanayi havzalarında ve bölgelerde örgütlenme çağrısıyapıldı.

Etkinlik OSİM-DER müzik grubunun seslendirdiğihalay türküleriyle devam etti. Daha sonra iseEnternasyonal Marşı hep bir ağızdan okundu. Etkinliğe70 kişi katıldı.

Rosa Luxemburg, Clara Zetkin ve Hatice Yürekli’ninfotoğraflarının yer aldığı bir stantta devrimci kadın

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-09

8 Mart Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

tutsaklara gönderilmek üzere kartlar kullanıldı. Kartlarınarkasına salondakiler tarafından notlar yazıldı.

GOP

Eğitim Sen 4 No’lu Şube’de gerçekleştirilendevrimci 8 Mart etkinliği açılış konuşması ile başladı.Ardından devrim ve sosyalizm mücadelesindeölümsüzleşenler için saygı duruşu gerçekleştirildi. Saygıduruşundan sonra, sinevizyonun gösterimiyapıldı.

BDSP adına yapılan konuşmada 8 Mart’ınsermayenin saldırılarına karşı işçi ve emekçi kadınlarınmücadelesi ile tarihe kazınmış bir gün olduğu ifadeedildi. 8 Martlar’ı yaratan kölelik uygulamalarınındevam ettiği vurgulanarak insanca çalışma ve yaşamkoşulları için mücadelenin güncelliği vurgulandı.

Ardından Esenyurt İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu birdinleti gerçekleştirdi. Programa katılanların ilgiyledinlediği şiir dinletisinin ardından programın ikincibölümü tiyatro gösterimi ile başladı. Ulrike Meinhof’uncezaevi günlerini anlatan oyun ilgiyle izlendi.

Son olarak müzik dinletisi gerçekleştirildi. Müzikdinletisinin ardından Devrimci 8 Mart Platformu’nungerçekleştireceği mitinge çağrı yapıldı. GOP BDSP’ninaraç kalkış noktalarının duyurusu yapılarak etkinliksonlandırıldı.

Coşkulu geçen etkinliğe 50 işçi ve emekçi katıldı.

AnkaraAnkara’daki 8 Mart etkinliği 26 Şubat günü

Toplumsal Araştırmalar, Kültür ve Sanat Vakfı’nda(TAKSAV) gerçekleştirildi.

8 Mart’ın tarihsel öneminin vurgulandığı açılışkonuşmasında güncel planda işçi sınıfına dönük saldırılarsıralanarak tüm bunlardan emekçi kadının payınafazlasıyla düştüğü söylendi. Bunların yanında kadınayönelik şiddetin her geçen gün arttığı ve bununsorumlusunun tek başına erkekler değil, kadın bedeninimetaya çeviren, ona ikinci sınıf insan muamelesi yapankapitalist sistem olduğu ifade edildi. Ayrıca son süreçteazgınlaşan faşist baskı ve terörün kadınları da vurduğubelirtilerek tutuklanan 9 KESK’li kadın selamlandı.

Devrim ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşenleranısına yapılan saygı duruşunun ardından ise EmekçiKadın Komisyonları tarafından hazırlanan “KadınlarGökyüzünün Yarısını Elinde Tutuyor” isimli belgeselingösterimi yapıldı.

BDSP adına yapılan konuşmada kadın emeğineyönelik saldırılardan, kapsamlı sosyal yıkımpolitikalarına kadar güncel tablo ortaya konuldu.Kadınların kurtuluşunun sınıfların alt üst edilmesinden,sermayenin diktatörlüğünün devrilmesinden geçtiğininsöylendiği konuşma, 8 Mart’ın güncel çağrısının örgütlümücadele olduğu vurgusuyla bitirildi.

Ezgi Saykan ezgilerini ve türkülerini emekçi kadınlariçin söyledi. Ardından Ekim Gençliği adına bir konuşmayapıldı. Konuşmada emekçi kadınlara mücadeleyi dahaileriden omuzlama ve bir adım ileri çıkma çağrısıyapıldı.

Konuk konuşmacılar bölümünde Çankaya BelediyesiSığınma Evi’nde çalışan ve etkinliğe destek sunankadınlar birer sunum gerçekleştirdiler.

ÇHD üyesi Avukat Fatma Güneş, Gelincik Projesiüzerine bir konuşma yaptı. Kendisinin de bu projeniniçinde olduğunu söyleyen Güneş ne yapılırsa yapılsınkadın sorununa bu düzenin sınırları içinde çözümbulunamayacağını vurguladı.

Anadolu Üniversitesi öğrencilerinin oluşturduğuPerde“SİZ” Tiyatro Topluluğu, Dario Fo’nun “Uyanış”adlı oyunuyla sahnedeki yerini aldı. İlgiyle izlenentiyatro gösteriminin ardından sahneye Mamak İşçiKültür Evi Şiir Topluluğu çıktı. Nazım Hikmet’in Tanyaadlı şiirinin okunduğu dinleti oldukça beğenildi.

Zeynep Karababa’nın söylediği türkülere eşlik edenkitle Çav Bella’yı hep bir ağızdan söyledi.

Müzik arasının ardından etkinlik programı serbestkürsü bölümüyle devam etti. Bu bölümde 4 yıl önceBalgat’ta güvencesiz, sigortasız çalıştığı bir tekstilatölyesinde iş kazasında el parmaklarını kaybeden birtekstil işçisi konuştu. Ayrıca Mamak Emekçi KadınKomisyonu adına da bir konuşma yapılarak “emekçikadınların kurtuluşu erkek sınıf kardeşleriyle birlikteörgütlü mücadele ve devrimdedir” denildi.

Etkinlik, Mamak İşçi Kültür Evi MüzikTopluluğu’nun seslendirdiği ezgi ve marşlarla son buldu.150’yi aşkın işçi, emekçi ve gencin katıldığı etkinlikte 8Mart’ta gerçekleştirilecek eyleme çağrı yapıldı.

İzmirİzmir’de sınıf devrimcileri, bahar sürecininin startını

26 Şubat günü İzmir Tepekule Kongre ve SergiMerkezi’nde gerçekleştirdikleri 8 Mart etkinliği ileverdiler. Emekçi kadınların katılımının yoğun olduğuetkinlik, devrimci mücadele çağrısının öne çıktığı,

coşkulu bir atmosferde geçti. “Bu bahar önce emekçi kadınlar yürüyecek” adlı

belgesel gösterimiyle başlayan etkinlik, katılımcıların“tarih boyunca mücadele eden ve devrim davası uğrunaşehit düşen mücadeleci kadınlar” şahsında tüm devrimşehitleri anısına saygı duruşuna çağrılmasıyla sürdü.

BDSP temsilcisi, “Kadının kurtuluşu sosyalizmde!”denildiğinde kastedilenin ne olduğunu açıkladı. EkimDevrimi’nden sonra kadınlara toplumsal yaşamın heralanında hangi hakların kazandırıldığından bahsedilerek,kadının özgürleşme mücadelesinin ancak toplumsal birdevrimle mümkün olacağını söyledi.

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Derneği’nin hazırladığışiir grubu sahne aldı. Eylem Güler, kemanıyla birlikteetkinlik için hazırladığı ezgilerini sundu.

Etkinliğin ikinci bölümü Duvara Karşı TiyatroTopluluğu’nun işçi sınıfını cendere altında tutmakisteyen patronların çıkardıkları yeni yasaları veuygulamalarını teşhir eden “Esnek Hayatlar” adlı oyunusahnelemesiyle başladı.

Ardından 8 Mart’ın tarihçesi kısaca anlatılarak söztekstil işçisi kadınlara bırakıldı. Tekstil fabrikasındaçalışan bir kadın işçi, çalışma koşullarını anlatarak,direnen Billur Tuz, Savranoğlu ve Hugo Boss işçileriniselamladı.

Tekstil İşçileri Bülteni adına yapılan konuşmadamücadeleyi büyütme çağrısı yapıldı.

Etkinlik programının sonunda 4 Mart’tagerçekleştirilecek olan Devrimci 8 Mart yürüyüşüneçağrı yapıldı.

Etkinlikte son olarak Sokak Orkestrası sahne alarak,Kürtçe, Türkçe, Fransızca ve İngilizce şarkılarla birdinleti gerçekleştirdi. Devrimci marşlar kitle tarafındanhep bir ağızdan coşkuyla söylendi.

150 işçi ve emekçinin katıldığı etkinliğe TÜMTİSyöneticileri ve Kaldıraç temsilcisi de katılım gösterdi.

Kızıl Bayrak / Ankara – İzmir - Ümraniye –Gaziosmanpaşa – Küçükçekmece - Esenyurt

Adana’da 8 Martçalışmaları

Adana BDSP, Şakirpaşa’da bildiri dağıtımıyaparak 8 Mart’ın güncel çağrısını emekçilere taşıdı.Ardından gerçekleştirilen gazete satışıylaemekçilerle bağlar kurulmaya çalışıldı. Ayrıca BDSPimzalı 8 Mart afişleri mahallenin merkezinoktalarına yapıldı.

Emekçi semtlerinde güncel siyasal gündemleriele alan BDSP imzalı yazılamalar da yapıldı.

Kızıl Bayrak / Adana

Tuzla’da etkinlikhazırlıkları

Tuzla’da yapılacak etkinliğin çalışması bölgedeyoğun bir faaliyetle sürdürüldü. Etkinlik çağrısı, KızılBayrak gazetesinin satışı ve kapı kapı dolaşarakyapılan el ilanlarının dağıtımıyla sürüyor.Çalışmalarda emekçi kadınların çalışma koşulları veyaşadığı sorunlar üzerine sohbet ediliyor.

Etkinlik çağrısı fabrikalara da taşındı. 28 Şubatakşamı Na-De Elektronik Fabrikası çıkışında etkinlikçağrıları yapıldı. İşçi kadınlar sorunlarına karşımücadeleyi yükseltmeye çağrıldı. Etkinlik ozalitleride Aydınlı’nın merkezi noktalarına ve servis geçişgüzergahlarına yapıldı.

BDSP’nin 8 Mart afişleri de Esenyalı ve Aydınlımahallelerinde yoğun olarak yapıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Gebze BDSP’denhazırlıklar

Gebze İşçi Bülteni, servis güzergahlarında yapılandağıtım ile birçok fabrikadan işçiye ulaştı. Dağıtımlarsırasında işçi ve emekçilerle fabrikalarda yaşanansorunlar ve artan hak gasplarına dair konuşmalaryapıldı. Devletin kolluk güçlerinin sınıfdevrimcilerine dönük keyfi engelleme tutumlarınave ortamı terörize etme çabalarına rağmen bültenişçiler ve emekçiler tarafından sahiplenildi.

Devrimci 8 Mart’ı örme çağrısı

BDSP’nin “Sömürüye, eşitsizliğe, gericiliğe veşiddete karşı 8 Mart’ta alanlara!” başlıklı bildirisi işçimahallelerinde dağıtılıyor. İşçi ve emekçilerlefabrikada, evde, sokakta emekçi kadınlarınyaşadıkları sorunlar ve kadının örgütlü mücadeledeözgürleşmesi üzerine sohbetler gerçekleştiriliyor.

Etkinlik öncesi toplantı

8 Mart etkinliğinin hazırlıkları sürerken GebzeBDSP, ÇHD MYK üyesi Av. Zeycan Balcı Şimşek’inkatılımı ile bir toplantı gerçekleştirdi.

26 Şubat Pazar günü yapılan toplantıda işçikadınlar ve yasalardaki hakları üzerinde duruldu.Kanun kapsamındaki kreş hakkı, emzirme izni gibihaklar hatırlatıldı.

Kadın işçilerin yaşadıkları tacizlerden ve ucuz işgücü olarak görülmesinden bahsedildi. Genel olaraksınıfın örgütsüz tablosundan kaynaklı sınıfınhaklarını da bilmediği vurgulanarak örgütlenmeçağrısı yapıldı.

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-09

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

“Bu topraklarda bir bebek doğduğunda kulağınafısıldarlar “adınla yaşa” diye. Sizi adınızlayaşatmayanlar bu topraklardan mı? Bu dünyadan mı?Onlar da insan mı?”*

H.K., “Bazı arkadaşlarımıza adli tutuklulartarafından defalarca tecavüz edildi. Bazen zorlapantolonlarımızı indirmeye çalışıyorlardı.Yaşadıklarımız anlatılır gibi değil.”

Ş.A., “Orada çok kötü şeyler yaşadım. Adliler,boğazımıza ip takıp sıkıyorlardı. Bizi dövüyorlardı.Terörist olduğumu söyleyip öpmemiz için yüzümüzebayrak uzatıyorlardı. Öpmek istemediğinde ise yinedövüyorlardı”

Pozantı’da kendilerini en fazla zorlayan sorununcinsel istismar olduğunu belirten A.K., daha birçoksorunla boğuştuklarını ifade etti. “Adli suçlulargeceleri arkadaşlarımızı zorla yataklarınaçağırıyorlardı. Gözümüzün önünde arkadaşlarımızınkafasını kırıyorlardı. Ama cezaevi idaresi her zamankonuyu örtbas etmeye çalıştı” diye konuştu.

İsimleri kısa kısa yazılıyor. Fakat yaşadıkları uzunuzun anlatılacak gibi değil. Çünkü onlar butopraklardan, bu dünyadan. Onlara bunu yaşatanlar dabu topraklardan, bu dünyadan ve dil varmaz ama onlarda insan.

İsimleri kısa kısa yazılıyor! Çünkü olumsuzetkilenmemeleri için düzenin yasaları bunu denetliyor.Ama yaşadıkları burjuva düzen hukukunun çocukhaklarını ne kadar uyguladığını gösteriyor.

Adana Pozantı Çocuk Cezaevi’nde kalan, artıkadları “taş atan çocuklar” olarak kabul edilençocukların yaşadıklarını anlattıkları bir röportajla bugerçek ortaya çıktı. İfade ettikleri olaylar aslında tekbaşına onların yaşadıklarıyla sınırlı kalınmadığınıgösteriyor.

B-4 Koğuşu’nda yaşananlara ilişkin soru önergeleriverildi, meclis ve medya konuya ilişkin gündemindeyer verme ciddiyetini gösterdi! Sadece bir cezaevindebir koğuşta yaşanmış bir olay gibi sunmaya özengösterdiler. Şimdi savcılar tutuklamak için ifadelerialmakta tereddüt etmedikleri çocuk mahkumlarınıyaşadıklarıyla ilgili ifade vermeye çağırıyorlar.

Ama tüm hayatımız gibi bir tekrarı bir gerçeğigörmekteyiz. Tüm basında Yılmaz Güney’in Duvarfilmine göndermeler yapılmış. Film değil gerçekdiyerek hayretlerini ifade etmek istemişler. Amaunuttukları koskoca bir gerçek dikiliyor karşılarında.Yılmaz Güney sesleniyor tüm insanlığa; “bu filmdeanlatılanlar, yaşanmış olayların yenidenharmanlanmasıdır. Onlar, kan, ateş ve gözyaşı içinde,duvarların karanlığında ışığı ve suyu aramışlardı… Bufilmi onlara, el yordamı ile ışığı ve suyu arayan küçükarkadaşlarıma adıyorum.”

B-4 koğuşunda yaşananlarla Duvar filminin 4.Koğuşu arasında fark yok. B-4 her yerde ve her zamandiliminde var. Asıl bunu atlayarak gerçek haberiyansıtmak da kirliliğe ortak olmak demektir.

Kürt halkının mücadelesini kırmak için her yoludeneyenlerin bir de çocuklara yaptıklarını öğrendik.Aslında bildiğimizin üstüne bir ek yok ama düzenin“değişim” dediğinin ne olduğunu gösteriyor bizlere.Kürt halkının “taş atan generalleri”ni yıldırmak için,zindandan çıktıklarında onurlarını yitirsinler diyeonları kurtların ortasına bırakmışlar. Yurtseverlikkimliğiyle hapsedileni adlilerin içine bırakarak dolaylı

işkencelerini başlatmışlar. Şimdi gerçekler yüzlerinevurulduğunda bir soruşturma ve idarenin ihmaliaçıklamasıyla geçiştirmeye çalışıyorlar. İnkar ve imhapolitikası dün neyse bugün de o var karşımızda.İşkence, tecavüz, tecrit olarak zindanda karşımızaçıkan bir halkı teslim almanın sacayaklarından biridir.

Şimdi bir kez daha elindeki montu gerillaya uzatankomutan geliyor karşımıza. O montu verdiği çocukşimdi hangi cezaevinde hangi tecrite mahkum edildi.Ya da yıllardır görüşünde kendi anadilinde hoşgeldindemek bile “disiplin” cezası olan özgür tutsaklarıhangi köşeye koyarak yazacağız Pozantı gerçeğini.Kirli savaş sürüyor ve sürecek son savaşa kadar.

“Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın gözaltı vecezaevi deneyimi nedeni ile özellikle eğitimi sekteyeuğrayan çocuklar için yürüttüğü psiko-sosyal destekprogramı çerçevesinde belli çocuklarla görüşmelerinindevam ettiğini ifade etti. O görüşmeler sırasındaçocukların kendilerini daha açık bir şekilde ifadeetmeye başladığını belirten Gelegen, ‘Örneğinçocuklardan bir tanesi, çok küçük yaştaki bir çocuğunkoğuş sorumlusu tarafından zorla yatağına alındığını,onun çığlıklarını duymamak için kulaklarınıkapattığını anlattı. Bunların hepsi ruhlarında derinyaralar bırakacak olaylardı ve çocukların hembirbirleriyle ilişkilerini hem de dünya ile ilişkileriniderinden yaralayan meselelerdi’ dedi.”

Merak etmeyin derinden yaralar da kabuk bağlar.Kapanır ama izi kalır. İşte o izlerle hatırlanır geçmiş vegelecek, o izlerin üzerinde çizilir. Bu düzenin kirlettiğiinsanların yaraları daha derindir. Unutulmasın ki oçocuklar sokakta büyüdüğü için değil bir halkınözgürlük savaşçıları oldukları için bu işkenceleremaruz kaldılar. Bundan dolayıdır ki onlar hala savaşıniçinde büyümekteler. Onlar tek başına kendiyaşadıkları geçmişin derin yaralarını değil yüzyıllarınmahpus hayatıyla yaşıyorlar.

Çocuk olmak yok bu diyarlarda ve dolaysız olarakbütün dünyada. Çocukların yaşadığı acıya dem vurarakkendi vicdanları tatmin edenler acaba Uzakdoğu’dakiçocuk fuhuşuyla artık tüm Ortadoğu’daki taş atançocuk generaller arasında bağlantı kurabiliyorlar mı?Bizim tatlı su solcularımız acaba Van’da depremdenkaynaklı hassasiyetleri için Van’a oyuncak yollarkenplastik silah yollamamaya özen gösterdiler mi? Buinsalık değil. İnsan olmak acıyı paylaşmak içinmücadeleyi paylaşmakla olur. His tek başına duyularladeğil bilinçle gelir. Yoksa bugün üzülerek vevicdanlarınız sızlayarak izlediğiniz Adana PozantıCezaevi gerçeğini bir saat sonrasında isimleri bilebilmediğiniz çocuklara emanet ederek yaşama devamedersiniz.

Çocuklar büyüyecek. Yüzleri kapatılan, isimlerikısaltılan o çocuklar büyüyecek, bir halk olarakbüyüyecekler ve birgün ölüm olacaklar bu düzene.Bilinçlerinden Adana, Pozantı, cezaevi kelimelerini hiççıkarmadan. Hem de o panzere atılan ilk taşıntebessümüyle. Kendisinden güç ve sayı olarak fazlaolanın gözündeki korkuyu okuduğu ilk gözaltısı gibiberrak olarak hatırlanacak geçmiş. Hatırlanacak ki afdileyenlere verilecek tek cevabın bilinçlesunulabilmesi için. Bir düzeni yok edip bir düzenkuracak çocuklar.

* Cana Bostan, Ege Üniversitesi Felsefe BölümüDoktora Öğrencisi.

Çocuklar büyüyecekse eğerbilinçlerimiz silinmemeli!

Pozantı’nın kirli yüzüAdana’nın Pozantı ilçesindeki M tipi cezaevinde,

kamuoyunda “taş atan çocuklar” olarak bilinen veeylemlere katıldıkları gerekçesi ile tutuklanançocuklara yönelik cinsel istismar ve taciz su yüzüneçıktı. Adli tutsaklarla aynı koğuşa konan çocuklarınanlatımları üzerinden konuyu haberleştiren DİHAmuhabiri Zeynep Kuriş, çocukların yaşadığı çarpıcıgerçekleri ortaya koydu.

Kuriş’in haberinin bir bölümü şöyle: Daha önce de, çocuklara yönelik antidemokratik

uygulamalarla gündeme gelen Adana PozantıCezaevi’nde şimdi de çocuklara cinsel istismariddiaları var. Siyasi nedenlerle cezaevine girençocukların, adli mahkumlarla aynı koğuşakonulduğu, cezaevinde çocuklara adli mahkumlartarafından cinsel istismarda bulunulduğu, şiddetuygulandığı ve ırkçı uygulamalara maruzbırakıldıkları iddia ediliyor. H.K. (15), yakın zamanda4 ay Pozantı Cezaevi’nde kaldığını belirterek, B-4koğuşuna yollandığını ve burada bulunan tümtutukluların adli olduğunu ifade etti. Yanlarındakalan çocukların birçoğunun cinayet, hırsızlık veuyuşturucu kullanmaktan tutuklu bulunduklarınıvurgulayan H.K., söz konusu cezaevinde defalarcatecavüz ve taciz olaylarına tanıklık ettiklerini belirtti.H.K., “Bazı arkadaşlarımıza adli tutuklulartarafından defalarca tecavüz edildi. Bazen zorlapantolonlarımızı indirmeye çalışıyorlardı.Yaşadıklarımız anlatılır gibi değil” şeklindeiddialarda bulundu.

Raporlar dikkate alınmadı

İHD Mersin Şubesi bazı çocukların kendilerinebaşvurduğunu belirtti. İHD Adana Şubesi ise dahaönce Pozantı Çocuk Cezaevindeki hak ihlallerine vebaskılara ilişkin defalarca raporlar yayınladıklarınıbelirterek ilgili makamların bu raporları dikkatealmadığını bildirdi.

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-09

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Kapitalizm öldürmeye devam ediyor. Güngeçmiyor ki iş cinayeti haberi duymayalım. Son olarakAdana Gökdere Barajı ve HES inşaatı sırasında tünelkapağının patlamasıyla sular altında kalan 10 işçiyaşamını yitirdi. Arama çalışmalarının yetersizliğindendolayı son bilgilere göre 10 işçiden 3 işçinin cesedineulaşılabildi.

Bir kez daha kapitalizmin vahşi yüzüyle karşıkarşıya kaldık. Kimi zaman “kaza”, kimi zaman“kader” denilse de gerçek şu ki, kapitalizm sericinayetlerine devam ediyor. Sadece Ocak ayında 62işçi iş cinayetine kurban gitti. Patronların kar hırsı,keyfiliği sermaye devletinin böylesi konulardakiilgisizliği-denetimsizliği ile birleşmekte, buna işçilerinörgütsüzlüğü eklendiğinde iş cinayetleri sıkçayaşanmaktadır. Bundandır ki, Türkiye iş “kazalarında”Avrupa birincisiyken, dünyada ise 3. sıradadır.

Adana’da yaşanan işçi katliamıyla ilgili, İnşaatMühendisleri Odası’nın hazırladığı ön rapora göreönemli eksik ve hatalı işlemler sonucu bu katliamaadeta davetiye çıkartıldığı görülmektedir. Rapordaşöyle denmektedir: “Baraj inşaatı tamamlanmadangövdede su tutulmaya başlanmış olması, barajınmansap kısmında ve tünelde işçilerin çalışmaya devametmesi, kaza anında işçi kayıplarını ciddi boyutlarataşımıştır. Ayrıca, mekanik tünel kapağını destekleyenbetonarme yapıda kopmalar olduğu ve kapak arkasıtıkaç betonlarının yapılmamış olduğu görülmüştür.”

Olayın tünel kapağının ve bağlantı elemanlarınınmaksimum su basıncına dayanıklı bir şekildetasarlanmamış olmasından kaynaklandığıbelirtilmektedir. Rapora göre, bir baraj inşaatındaböylesi bir ihmalin yaşanması şu şekilde ifadeedilmektedir: “ (…) ilki Türkiye’nin su kaynaklarınıyangından mal kaçırırcasına özel sektöre devreden biranlayışın iktidarda olmasıdır. Bu anlamda ülkegenelinde çevresel ve sosyolojik etkileri hesabakatmadan, hiçbir kurum veya kuruluşun görüşünüalmadan, bölge halkının ihtiyaçlarını yok sayarakhayata geçirilmek istenen Hidroelektrik Santrallerebakmak yeterli olacaktır. Suların satılmasındaki ısrarve telaş, çevresel ve sosyolojik etkilerin gözetiminiengellemektedir.”

Bir işçi yakınının da basına verdiği bilgilerde barajkapağında çatlak olduğunun bilindiğini ve bu çatlağın

kum torbaları ile kapatılmaya çalışıldığınıbelirtmektedir. Ayrıca olayın yaşandığı gün çatlak olanbir tünel önünde dinamit patlatıldığı dabelirtilmektedir. Bu da doğrudan bu katliama davetiyeçıkartmaktır. Gerek yöre halkının gözlemi gereksekonunun uzmanlarının görüşleri bizi şu sonucagötürmektedir: Yaşanan bir kaza değil, açıkça işlenmişbir katliamdır!

Zenginliklerinin ardında işçi kanı var!

Katiller bellidir. Kapitalistler ve onların devleti buişçi katliamının doğrudan sorumlularıdır. İnşaatıyapılan Köprü Hidroelektrik Santrali Sabancı grubunabağlı Enerji-SA isimli şirkete aittir. Projenin anayüklenicisi ise AKP’ye yakınlığıyla bilinen veözellikle enerji alanında siyasi iktidar tarafından önühızla açılan Cengiz İnşaat-Özaltın İnşaat ortaklığıdır(Tayyip Erdoğan’la hemşeri olan ve aralarındakiyakınlığı çeşitli kereler kamuoyuna yansımış olanCengiz İnşaat’ın nasıl önünün açıldığına dair bilgilerElektrik Mühendisleri Odası’nın yayınladığı FenerIşığında Gölge Oyunları isimli raporundan eldeedilebilir.) Adana’daki olay Enerji-Sa’nın ilk cinayetide değildir. Maraş’ta Sabancı Holding-Enerji-Sa’nıninşaa etmekte olduğu Hacınınoğlu HES inşaatında birişçi boğularak ölmüştü.

Özaltın İnşaat’ın sahibi Nuri Özaltın da Türkiye’deher yıl düzenlenen “Forbes 100” listesinde Türkiye’ninen zengin 100 kişisi arasına son yıllarda aldığı kıyakihalelerle giren bir patrondur. Ve bu son olaydagöstermektedir ki sahip olduğu zenginliği nasıl eldeettiği açıktır; o işçilerin alınteri ve kanıyla zenginleşenkapitalistlerden biridir.

Hem suçlu hem pişkinler!

Köprü Barajı ve Hidroelektrik Santrali sahasındayaşanan bu açık katliama ilişkin failler isepişkinliklerini korumaktadır. Konuyla ilgili, Özaltınİnşaat “teknik bir sorun” derken, Enerji-Sa “nedeninibilmiyoruz” diyerek bir açıklama bile yapmamıştır.Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu ise sankiözelleştirmelerin önünü açan bu devletin bir bakanı

değilmiş gibi, suçu özel şirkete atarak işin içindekirollerini görmezden gelmektedir. Ayrıca “denetimin nekadar önemli olduğu anlaşılıyor” deme pişkinliğindede bulunabilmiştir. Böylelikle gerekli denetimlerinyapılma görevinin devleti ilgilendirmediğini açıkçasöylemiş de olmaktadır.

Biz bu tabloya ne yazık ki şaşırmıyoruz.Davutpaşa’dan, Tuzla tersanelerinden, Balıkesir,Zonguldak maden ocaklarından, Ostim’den biliyoruz.Patronlar işçi ölümlerinin önünü kar hırsları vealınmayan önlemlerle açarken, devlet de gerekendenetlenmeyi yapmamaktadır. Ki zaten mevcut yasalarbu konuda yetersizdir. Kaza olur, “kader” denir, “güzelöldüler” denir. Sorumlular aklanır ve hatta suçlu işçilerolur. Ya da Tuzla tersaneler örneğinde olduğu gibi, işcinayetlerine, taşeronlaşmaya, esnek-kuralsızçalışmaya karşı oldukları için işçiler yargılanır.

Kapitalistlerin işçi sağlığı ve güvenliği gibi özel birdertleri olmadığı ortadadır. Ancak özellikle artanözelleştirmeler ve yaygınlaşan taşeronlaştırmasonucunda iş “kazaları” çok daha fazla yaşanırolmuştur. İş cinayetlerini meslek kaderi olarakyorumlayan bir hükümetin bunları dert edeceğiniummak ise tam bir hayaldir. Çoğu “kaza” haberigörmezden gelinmektedir. Enerji sektöründe de özelşirketlerin daha fazla kar elde etme hırsı nedeniyle pekçok kaza yaşanmaktadır. Hızla büyüyen, zenginleşenbu şirketlerin gerisinde artan taşeronlaştırma,güvencesizlik, düşük ücretler, haber değeri bileolmayan işçi ölümleri ve geride bırakılan yoksulluk vesefalet vardır.

Kapitalizm işçiye ve çevreye düşmandır!

Kapitalistlerin kar hırsı sonucu sadece işçininacımasızca sömürülmesi değil, çevrenin tahribi desözkonusudur. Son yaşanan işçi katliamı bu konuda dadikkat çekmektedir. HES’lerin neden olduğu çevrekatliamına karşı yürütülen mücadelenin meşruluğukapitalistleri ve devleti zora soktuğu için bu mücadeledevlet terörünün hedefi olmuştur. Polis ve yargı terörüHES karşıtlarına fütursuzca uygulanmaktadır. Buna ekolarak bu inşaatlarda işçi hak gaspları yanında işcinayetleri de, kapitalistlerin ve devletin maskesinidüşürerek, onları zora soktuğu için medya eliyle üzeriörtülmektedir. Tıpkı Ciner Grubu’nunKahramanmaraş’ta yaptığı Park Holding-AfşinElbistan Termik Santrali’nde en az 10 işçinin göçükaltında kalmasının geçiştirilmek istenmesi gibi.Şimdiye kadar sıkça yaşanan iş cinayetlerinde olduğugibi Adana Gökdere Köprü Barajı için de aynı taktikizlenmektedir. Burjuva medya bu aleni cinayetigörmezden gelerek katliamın suç ortaklığınasoyunmaktadır.

Tek seçenek örgütlü mücadele!

Bir kez daha görülmüştür ki, iş cinayetlerikapitalist sömürü düzeninin değişmez gerçeğidir. Budüzen ölüm, yıkım ve sömürü düzenidir. Ancak işçi veemekçilerin örgütlü gücüyle iş cinayetlerini, çevrekatliamlarını durdurabilir, katliamcılardan hesapsorabiliriz. Gerçek çözüm ve insanca bir yaşam isekapitalizmin barbarlığına karşı, sosyalizmmücadelesinin kazanmasıyla elde edilecektir.

Kapitalizmin çarklarıişçinin alınteri ve kanıyla dönüyor!

İşçi ve çevre düşmanlarının suç çetelesi...* Maraş’ta Sabancı Holding-Enerji-Sa’nın inşaa etmekte olduğu Hacınınoğlu HES inşaatında bir işçi

boğularak öldü.* Ciner Grubu’nun Kahramanmaraş’ta yaptığı Park Holding-Afşin Elbistan Termik Santrali’nde 10 işçi göçük

altında kaldı.* Kasım 2010’da da yaşanan bir kazada Menge Barajı’nda çalışan HES işçilerini şantiyeden taşıyan aracın

devrilmesiyle bir işçi ölmüş, 10 işçi yaralanmıştı.* Giresun’da yapımı süren, Doğuş Holding’in Arslancık HES şantiyesinde yaşanan bir kazada ise 5 işçi ciddi

biçimde yaralanmıştı. * Limsan-Limak’ın ortak girişimi olan İkizdere Barajı’nın inşaatında bir işçi öldü. Ekim 2010’da bu HES’te

yaşanan “kaza”da iki işçi ciddi biçimde yaralandı. * Limak’ın Siirt’te yaptığı Alkumru HES’te de yaşanan en az 7 farklı olayda da 19 işçi yaralanmış, 3 işçi ise

yaşamını yitirmişti.* Borçka Barajı’nın yapımında elektrik akımına kapılan işçiler yaşamını yitirdi.* Çoruh’ta yapılmakta olan barajların viyadük inşaatlarında 2011 başında en az 2 işçi öldü. Mayıs 2010’da

da baraj inşaatında çalışan iki işçi yaşamını yitirdi.* Deriner Barajı inşaatında bir işçi öldü.*Borusan Holding’in Erzurum İspir’de yaptığı Yedigöl Aksu HES’in inşaatlarında da üç işçi can verdi.

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

“Tüm toplum, giderek daha çok iki büyük düşmankampa,

doğrudan birbirilerinin karşısına dikilen iki büyüksınıfa bölünüyor:

Burjuvazi ve proletarya.”(Komünist Manifesto - K. Marx / F. Engels)

Bu kampın bir tarafında HEY Tekstil işçileri 20günü aşkındır fabrikalarının önünde soğuğa, açlığa,biriken kira ve fatura borçlarına rağmen direniyor.Diğer tarafında HEY patronu Aynur Bektaş lüks evindeişleri tıkırında yaşamaya devam ediyor. Bu kampın birtarafında emekten yana güçleri diğer tarafında isehukukuyla, polisiyle, meclisiyle sermayeden yanagüçler bir araya geliyor. Tüm bu kamplaşmanın içindesermaye devletinin nasıl bir yalan, demagoji, sömürüve baskı üzerine kurulu olduğu çok daha açık birşekilde ortaya seriliyor.

Emeklerimizin sömürüsü üzerine kurulanbir “başarı” öyküsü

Aynur Bektaş adını hemen herkes, hangi sınıfamensup olursa olsun duymaktadır. Sermaye düzeni birbaşarı öyküsü olarak, rol model kadın işveren olarakadını duyurmaktadır. İşçiler açısından ise kan emici birpatrondur. Sermaye devleti Aynur Bektaş’a sahipçıkmakta, sürekli olarak işçilere sizler de zenginolabilirsiniz, işte örneği diyebilmektedirler. Çerkeş’tedoğan zar zor okula giden, çocukluğunu yaşamamış,çalışıp-didinmiş “emek” vermiş ve zengin olmuş birkadın. Patronlar örgütü TÜSİAD’ın bir üyesi. AyrıcaTOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanlığı yapıyor.Sermaye devletinin meclisinden üstün hizmet ödülüalmış, sermaye devletine hizmet etmekten gerikalmayan bir kadın patron. Sermaye devletininkurumları içerisinde etkin rol oynayan iki karşıt-düşman kampa bölünmüş toplumda biz işçilerin enazılı sınıf düşmanlarından birisi.

HEY Tekstil patronundan hesabı işçilersoracak!

HEY Tekstil patronu olan Aynur Bektaş, 420 işçiyikapı önüne koyacak kadar “başarılı” bir patron. Hemde dört aylık maaşlarını vermeden, tazminatlarınıödemeden. Kriz dönemlerinde de büyümesini bu“başarı”sına borçlu zaten. Yıllardır işten attığı yüzlerceişçinin bütün haklarını gaspeden, iş mahkemelerinde,Çalışma Bölge Müdürlükleri’nde şikayetdilekçelerinin, dosyaların, delillerin kaybolduğu,sürekli ertelendiği bir fabrika HEY Tekstil. Adıgeçtiğinde boşuna dava açmayın kazanamazsınız,kazansanız da paranızı alamazsınız, alsanız dasürünürsünüz. Alacağınız yaptığınız masrafa değmezdenilen bir yer. İşte bu fabrikada 20 gün önce 420 işçikapı önüne kondu. 20 gündür direniyorlar.

Geçtiğimiz aylarda Hürriyet gazetesinin Pazarekine röportaj veren Aynur Bektaş’ın röportajı üzerineEmekçinin Gündemi Bülteni’nin Ocak 2012 tarihlisayısında bir yazı çıkmıştı. Daha direnişbaşlamamışken kaleme alınan yazıdan birkaç paragrafıyeri gelmişken aktarmak yerinde olacak:

“Aylardır maaşların ödenmediği, tazminatsız iştenatmaların yoğun olduğu HEY Tekstil’in patronununbizlerin emeğinin gaspıyla neler yaptığını hep beraber

öğrenelim. Ve unutmayalım ki, bunların her birindebizlerin alınteri var ve diğer patronlar da AynurBektaş’tan farksızlar…

Bizlerin kapısının önünden bile geçmediğimiz,asgari ücretle kapısından içeri girsek bulaşıkyıkamadan çıkamayacağımız Hilton’daki Dragonrestoranında (Aynur Bektaş’ın en favorimekânlarındanmış) çekilen bir fotoğraf kullanılmış,röportajda.

Kadından sorumlu CEO, başlığı ile AynurBektaş’ın kadınlarla, kadın sorunuyla ne kadar ilgiliolduğu söyleniyor… Ancak fabrikasındaki kadınişçilerin maaşlarını aylardır vermeyen birisi için kadınsorunuyla ilgilendiğini söylemek ne kadar samimiolabilir varın siz düşünün.

…’Altı saatlik uykuyla yetiniyorum genellikle’ diyebelirtmiş. Peki, ya bizler? Gece yarılarına kadar sürenfazla mesailerden sonra bizler 6 saatlik uykuya vakitayırabiliyor muyuz acaba? Uyku nedir unutan bizler,ertesi gün tekrardan işe gidebilmek ve Aynur Bektaşgibilerini zengin edebilmek için yorgunluğumuzuatmaya çalışıyoruz. Elimize geçen ise; koca bir hiç.Peki, Aynur Bektaş’ın eline geçenler...

Bizler bayramlarda bile çalıştırılırken, AynurBektaş ‘Bayramlarda eşimle tatile çıkarız. Sapanca’yaveya Uludağ’a gideriz’ diyebiliyor. Hangimiz tatildeburalara gidebiliyoruz. En fazla memlekete, köye veyayakınlarda günübirlik ücretsiz yerlere gidiyoruz. Bizler çalışmaktan hiçbir şeye vakit bulamazken, vakitbulsak para bulamazken Aynur Bektaş yüzmeyegidiyor, tenis oynuyor. Salı, cuma, pazar günleri pilatesyapıyor, perşembe sabahları da oturduğu sitede masajyaptırıyor. Bizlerin hakkını gasp edip 3 binden fazlaşişelik şarap koleksiyonu bile yapabiliyorlar.

Krizde bizler işsiz kalırken, aylarca kiralarımızı,faturalarımızı ödeyemezken, işsizlik oranı %26’laraçıkarken Aynur Bektaş krizde tavla oynamayıöğrenmiş. Herhalde boş vakit bulmuş ve krizde, bizlergibi zor günler geçirmemiş olan Aynur Bektaş krizitavlayı öğrenmek için ‘fırsata çevirmiş’.

Bizler, fabrikada önümüze ne gelirse gelsin yemekzorunda bırakılırken, Aynur Bektaş’ın fabrikaiçerisinde küçük bir mutfağı var. Çoğunlukla tencereyemeği pişer, diyor. Kendisine özel yemek yaptıranAynur Bektaş hele bir gün de bizlerin yediklerini tatsın. İşte, tüm bu farklılıklarla iki ayrı sınıf ve iki ayrı

dünya. Bir tarafta Aynur Bektaş’ın mensup olduğupatronlar sınıfı burjuvazi. Diğer tarafta bizlerinmensup olduğu işçi sınıfı. Bizlerin üzerinden geçinenasalaklar sınıfının yaşantısı. Bu düzene daha ne kadarkatlanacağız. ‘DUR!’ demenin vakti gelmedi mi?”

Hey Tekstil işçileri “DUR!”demenin vaktiningeldiğini 20 gün önce gösterdiler ve direnişe çıktılar.Bu direniş büyütülmeyi bekliyor. Belki şu an için bellisınırlılıklarla devam ediyor olabilir. Ama bu değişmezdeğildir. Yıllardır sömürüye boyun eğerken bugünayağa kalkan HEY Tekstil işçileri yürünmesi gerekenyolu da bulacaktır.

Yıkalım bu köhne düzeni!

Son olarak söylemek gerekir ki, sermaye düzeniböylesi başarı öykülerini bulup çıkarmaktadır.Milyonlarca işçiyi sömürmenin, baskı altında tutmanınve ses çıkartmamalarını sağlamanın en önemliyollarından birisidir. Aynur Bektaş gibilerini gösterip,sizler de bu sefil hayatlarınızdan kurtulabilirsinizdemektedir. Tabii ki işçi kardeşlerimizin sefillikleri,sömürüsü üzerine kurulmuş hayatlara kavuşarak birkurtuluştan bahsediyorlar.

Böylesi bir kurtuluş bizim kurtuluşumuz olamaz.Patronlar sınıfından, burjuvaziden kurtulup emeğinhakim olduğu, üretim araçları üzerindeki özelmülkiyetin ve sömürünün ortadan kaldırıldığı günkurtuluşumuz gerçekleşecektir.

Bizlerin gerçek kurtuluşu, yazının başındakialıntının yapıldığı manifestoda açıkça verilmektedir:

“Proletarya, burjuvaziyle mücadelesi gereği sınıfolarak birleşip, devrim yoluyla egemen sınıfolduğunda ve egemen sınıf olarak zorla eski üretimilişkilerini ortadan kaldırdığında, böylece o üretimilişkileriyle birlikte sınıf karşıtlığının varlık koşullarınıda, bütünüyle sınıfları…ortadan kaldırmış olur.

…Komünistler, görüş ve niyetlerini gizlemeyireddederler. Amaçlarına ancak bugüne kadarki tümtoplumsal düzenin zorla yıkılmasıyla ulaşabilecekleriniaçıkça bildirirler. Varsın egemen sınıflar bir komünistdevrim ürküntüsüyle tir tir titresinler. Proleterlerin,zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok.Kazanacakları bir dünya var.

Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!”R. U. Kurşun

Bir rol model ya da kan emici bir asalak:

HEY Tekstil patronu Aynur Bektaş

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Geçtiğimiz haftalarda Valiliğe, Kaymakamlığa,AKP önüne, Hürriyet gazetesine, Star Gazetesi’ne vedaha birçok yere giderek eylem gerçekleştiren HeyTekstil işçileri hem eylemlerine devam ediyorlar hemde birçok sendika ve siyasetin ziyaretlerini kabulediyorlar.

Devrimci 8 Mart Platformu’ndan ziyaret

24 Şubat günü Devrimci 8 Mart platformu birziyaret gerçekleştirdi. “Direnen Hey Tekstil işçileriyalnız değildir!” pankartı ve konuşmalarla sınıfdayanışması gösterildi. Platform adına yapılankonuşmalarda kapitalizm ve emperyalizmin hedefealınması gerektiği, direnen işçilerin yanında olunacağıve sınıf dayanışmanın önemi vurgulandı. 8 Mart’ıntarihsel anlam ve içeriği vurgulandı. 8 Mart’ın işçisınıfının mücadele tarihine ait bir gün olduğu, kadınayönelik şiddetin, sömürünün, baskının temel

kaynağının sermaye devleti olduğu, kadın-erkekişçilerin el ele örgütlü bir mücadele yürütmesigerektiği vurgulanarak, Hey Tekstil işçilerinin 8Mart’ta Devrimci 8 Mart Platformu ile birlikte alanlaraçıkması çağrısı tekrarlandı. Gün içerisinde SES adınabir ziyaret daha gerçekleşti.

25 Şubat günü Tek Yumruk taraftar grubu birziyaret gerçekleştirdi. “Re re re, ra ra ra emeğin olsuntüm dünya” sloganının öne çıktığı ziyarette, “Tribünemekçileri olarak farklı renklere gönül versek debizleri birleştiren işçi-emekçi oluşumuz” denildi.Aynı gün Hürriyet’e bir ziyaret dahagerçekleştirildi. Burjuva basının direnişe karşıilgisiz olması işçilerin basına yönelik eylemleriyleaşılmaya çalışılıyor.

25 Şubat akşamı Küçükçekmece BDSPtarafından gerçekleştirilen 8 Mart etkinliğine HEYTekstil işçileri çağrılmalarına rağmen komitetarafından, “işçilerin yorgun oldukları” gerekçegösterilerek katılmadılar.

Ekim Gençliği’nden ziyaret

29 Şubat günü Ekim Gençliği ve KESK’in ziyaretigerçekleşti. Fabrikaya yakın bir noktada “Sömürüye,hak gasplarına, işten atmalara karşı geleceğine sahipçık! HEY Tekstil’de direniş kazanacak! - EkimGençliği” pankartı açılarak sloganlarla HEY Tekstilfabrikası önüne gelen Ekim Gençliği adına yapılankonuşmada özünde üniversite öğrencilerinin karşıkarşıya kaldığı baskılar ve yaşadığı sorunlarla işçisınıfının yaşadığı sorunların aynı olduğu söylendi.HEY Tekstil işçilerinin uğradıkları haksızlıklar ve iştenatma saldırısı karşısında direniş yolunu seçerekgeleceklerine sahip çıktıkları ve izlenmesi gerekenyolu gösterdikleri, Ekim Gençliği’nin de işçi sınıfınınsesini ve mücadelesini üniversitelere taşıdığı söylendi.Ziyaretin ardından işçilerle sohbetler edildi.

HEY patronunun iş yaptığıfabrikalarda eylem

HEY patronunun halen iş anlaşmaları olan Tekboyve Lifung Centre’nin önüne gitmek üzere araçlarabinildi. Araçlarda yer olmadığı için Ekim Gençliği vesınıf devrimcileri eylem yapılacak yere yürüyerekulaştılar. Bu tavır işçiler tarafından hayretle vesaygıyla karşılandı. Hey Tekstil işçileri Tekboy veLifung önünü eylem alanına çevirdiler ve yolboyunca bildiriler dağıtıldı. Aynur Bektaş’la halen işyapmaya devam eden bu şirketlerin iş yapmayadevam etmeleri halinde eylemlerini büyüteceklerisözü verilerek eylemler sonlandırıldı. Geçtiğimizhafta da LiFung önünde bir eylem yapılmıştı.Süreyya Bektaş’ın içeride toplantıda olduğuöğrenilmiş, valilikten Çalışma bölgeMüdürlüğü’nden bu firma ile HEY’in iş yaptığıöğrenilmişti. Ancak LiFung yetkilileri bunlarıyalanlamıştı.

İşçiler mecliste

29 Şubat günü aynı zamanda 4 Hey tekstilişçisi meclise giderek milletvekilleriyle

görüştüler. Levent Tüzel’le bir de basın açıklamasıgerçekleştiren işçiler sorunlarını dillendirmiş oldular.Ancak bu düzenin meclisinden en fazla konununtartışma konusu edilebileceği bir yer olduğubilinmelidir. Direnişi kazanıma götürecek olan yersokak sokak, fabrika fabrika direnişin büyütülmesi veAynur Bektaş’ın işçi sınıfının örgütlü gücüylesıkıştırılmasıdır.

Hey Tekstil’dedireniş sürüyor!

Patron yemek hakkınagöz dikti!

İzmir’de Aliağa Bakırçay Havzası’nda Sider işçilerison iki yıldır ücret gasplarına karşı servislerebinmeyerek tepkilerini ortaya koyuyorlar. Eylemligüçleriyle, “para yok” diyen Sider patronunu da birşekilde dize getirmiş oluyorlar.

Bu eylemli süreçlere rağmen Sider’de patronunelini güçlendiren tek güç satılık Türk-Metal çetesiolduğundan eylemler militanlaşmadan önükesiliyor.

Türk-Metal çetesini de yanına almış bulunanSider patronu ücret gaspından sonra şimdi deişçilerin yemeklerine de göz dikmiş durumda.

Bir Sider işçisinin aktarımına göre; 27 Şubatgünkü öğle yemeğinde sadece çorba ve makarnaçıkarıldı.

Gazetemize konuşan Sider işçisi son olayı şöyleanlattı: “Bizler de yemekhanede bu durumugörünce yemek yememe kararı aldık. Yemekhaneiçerisinde toplu olarak bekleyerek yemek hakkımızagöz dikilemeyeceğini gösterdik. Yaklaşık bir saatbekledikten sonra dışarıdan yemekleringetirilmesini sağladık. Eğer önümüze konanıyemeye kalksaydık yarın daha sıkıntılı sorunlarlakarşılaşacaktık. Geçen günlerde ücretlerimiz içineylem yapıyorduk. Şimdi patronumuz yemeğimizegöz dikti ve bizlerde yemek hakkımız için eylemyapıyoruz. Türk-Metal Sendikası ise her zamankigibi tarafını belli etmekten geri durmuyor. Patroncututumlarını her koşulda sergiliyorlar.”

Kızıl Bayrak / İzmir

24 Şubat 2012 / Istanbul

29 Şubat 2012 / Istanbul

28 Şubat 2012 / Ankara

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Direnişlerle dayanışmaetkinliği

Direnişteki Savranoğlu ve Billur Tuz işçileri için25 Şubat akşamı ortak bir dayanışma etkinliğidüzenlendi. Aliağa Belediyesi taşeron işçileri de“Onurlu mücadelenizin arkasındayız” pankartıarkasında yürüyüş yaparak gecenin yapılacağı salonageldiler. Yine İzmir Basma Sanayi işçileriönlükleriyle toplu giriş yaptılar. Savranoğlu Deriişçilerinin büyük bir kısmı aileleriyle beraber sloganatarak geldiler.

Coşkunun hakim olduğu gece sinevizyongösterimiyle başladı. Sinevizyonun ardından, TekGıda-İş Genel Başkan Danışmanı Gürsel Köse birkonuşma yaptı. Dayanışma gecesinin düzenlenmesininnedeninin direnişçi işçilerle, emekten yana olanlarıyan yana getirmek ve mücadeleyi güçlendirmekolduğunu ifade etti. Köse, “Bugün Billur Tuz işçisi,Savranoğlu işçisi kaybederse hepimiz kaybetmişoluruz. Kazanırlarsa hepimiz kazanmış olacağız” dedi.AOSB’de, Torbalı’da, Kemalpaşa’da örgütsüz ağırçalışma koşulları altında çalışan işçilerin olduğunu,sendikaların öncelikle oralara gitmesi gerektiğini ifadeeden Köse, “ortak mücadele hattı örmeliyiz gerekirseortak bir yer tutarak adının ne olduğuna bakmadankötü koşullarda çalışan, geleceği karartılan işçileriörgütlemeliyiz. Sendikaların görevi budur bizlerbunun için varız” dedi ve mücadele çağrısı yaptı. 8Mart ve 1 Mayıs’a değinen Köse’nin ardından sözDeri-İş Genel Başkanı’na verildi.

Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi, sendikalmücadeleye yönelen saldırılara değinerek KampanaDeri ve Savranoğlu Deri’de yaşanan süreçleri,karşılaşılan güçlükleri ayrıntılarıyla aktardı. Servi,konuşmasında “Bizlerin sorunları ortak. Sermayeörgütlü toplum istemiyor. Bunun için bizler banadokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışını bir tarafabırakıp ortak sorunlarımız için ortak mücadeleetmeliyiz. Bugün KESK’e yapılan saldırılar dabaskıların sindirme politikalarının bir parçasıdır.Halklarımıza, işçilere ve emekçilere AKP iktidarıyaşama hakkı tanımıyor” diyerek sendikalaryasasındaki değişikliklere de değindi. Mücadelecisendikaların yok edilip iktidarın güdümünde sendikayaratılmaya ve sendikalı işçilerin yok edilmeyeçalışıldığını belirtti. 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü’ne de değinen Servi, 8 Mart’ın amacına kendiözüne uygun kutlanması için alanlarda olacaklarını

söyledi. Ardından söz direnişçi işçilere bırakıldı. Billur

Tuz işçisi Hülya, etkinliğe katılan herkesi Billur Tuzve Savranoğlu işçileri adına selamlayarakkonuşmasına başladı. 8 Mart’ın tarihçesine değinenBillur Tuz işçisi, 8 Mart’ı mücadeleyle karşıladıklarınıve tıpkı 8 Mart’ı yaratan tekstil işçisi kadınlar gibimücadelenin içinde yer aldıklarını belirtti. Bu sebeple8 Mart’ın kendileri için daha da anlamlı olduğunusözlerine ekledi. Kadınların ikinci plana itildiğini,siyasette, toplumsal konularda ve yaşantılarında bugünbile hiçbir değişikliğin olmadığını söyledi. Krizdönemlerinde faturayı en ağır biçimde ödeyenlerinkadınlar olduğunu, çalışma hayatında önce kadınlarınişten çıkarıldığını, yoksulluğun acısını yine en çokkadınların çektiğini belirten Billur Tuz direnişçisişiddet ve tacize de değinerek tekstil işçisi kadınlar veNovamed işçisi kadınlar gibi Billur Tuz ve Savranoğluişçisi kadınların da direnişlerdeki yerlerini alacaklarınıifade etti. Direnişçi işçi konuşmasını şiirle bitirdi.

Petrol-İş Aliağa Şubesi folklor ekibi geceye ayrıbir renk katarken Savranoğlu işçisi Sevim isekonuşmasına Nazım Hikmet’ten “Akrep gibisin”şiiriyle başladı. Konuşmasında Deri-İş’in iyi olduğunuduyduklarını ve şimdi bunu daha iyi anladıklarınıifade ederek “İyi ki Deri-İş’e üye olmuşum” dedi.

Sendikal Güç Birliği Platformu adına NeslihanTasoluk Nakaş söz aldı. Dayanışmanın öneminedeğinen Nakaş, UİS ile AKP iktidarının hedeflerinianlattı.

Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu, dört farklıoyunuyla sahnedeki yerini aldı. Büyük beğenitoplayan oyunların ardından İzmir Basma Sanayi işçisiEngin söz aldı. 7 yıldır tazminatlarını alamadıklarınısöyleyerek mücadele çağrısı yaptı.

Petrol-İş Sendikası Ayak Takımı Tiyatro Topluluğuda oyunlarını sergiledi.

Grup Yel Değirmeni, türküler ve marşlarlasahnedeki yerini aldı. Koma Gım Gım’ın halaylarıylaşenlik son buldu.

BDSP, Mücadele Birliği, BDP, İHD ve AliağaBelediyesi taşeron işçilerinin de aralarında bulunduğupek çok kurumdan geceye mesaj geldi. Gecede BDSPimzalı 8 Mart bildirileri kullanıldı. Çok sayıda KızılBayrak gazetesi işçilere ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

ÇOMÜ işçileriyledayanışma

Sosyal-İş Sendikası 25 Şubat günü Saat Kulesiönünde, Çanakkale Üniversitesi’nde hukuksuzolarak işten çıkarılan 36 işçinin işlerine geri dönmesitalebiyle basın açıklaması gerçekleştirdi. ÇanakkaleÜniversitesi öğrencileri de işten atılan işçilerledayanışma amacıyla 26 Şubat Pazar günü kordondastant açtı.

Ekim Gençliği’nin de aralarında bulunduğudevrimci, ilerici ve sol kurumların da destek verdiğibasın açıklamasına 150 kişi katıldı.

Taşeron şirketlerde çalışan Sosyal-İş Sendikasıüyesi 1200 işçiyi temsilen okunan basınaçıklamasında 13 Şubat’ta bir dayanışmakampanyası başlatıldığı duyuruldu. Üniversitelerdetek tek birimleri dolaşarak, yaşanan haksızlığı tektek anlatarak yüzlerce kişiden 2’şer liratoplandığının belirtildiği açıklamada toplananparalarla temel gıda ve temizlik maddelerindenoluşan dayanışma erzak paketleri hazırlandığıbelirtildi.

Ardından Eğitim-Sen Çanakkale Şube BaşkanıTelat Koç da bir basın açıklaması yaptı.

36 taşeron işçisinin mücadelesi ile dayanışmaçalışması başlatan ÇOMÜ öğrencileri, 26 Şubat günükordonda “Taşerona Karşı İşçiler Ayakta, İşçilerleDayanışmayı Büyütelim” şiarlı pankartın asılı olduğubir stand açarak, 2 gündür kampüs içerisinde genişbiçimde dağıtılan bildirileri halkla buluşturdu.

Ekim Gençliği / Çanakkale

Hocası, öğrencisi,işçisi: Tek ses!

ÇOMÜ’de işten çıkarılan 36 taşeron işçisinin işegeri alınması talebi ile başlayan çalışma, 28 Şubatgünü Terzioğlu Yerleşkesi’nde bulunan Bilim Anıtıönünde işçi, sendikacı, akademisyen, memur veöğrenci bileşenlerinin tümünü kapsayan bir basınaçıklaması ile devam etti. Tüm bileşenler, yeni ihalesürecine kadar, eylemlilikleri -şimdilik-sonlandırdıklarını açıkladılar.

ÇOMÜ öğrencileri, Mühendislik Fakültesi önündetoplanıp fakülteleri dolaşarak eyleme destek istedi.Sloganlar ve dövizlerle yürüyüş yapan öğrenciler, BilimAnıtı önünde Sosyal-İş sendikası üyeleri, işten atılan vehalen üniversitede çalışmakta olan işçiler,akademisyenler ve memurlarla buluştu.

İlk olarak Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı TelatKoç bir basın açıklaması yaptı. ÇOMÜ’lü öğrencileradına yapılan basın açıklamasında ise 36 emekçininhiçbir gerekçe gösterilmeksizin ortada bırakılmalarınasessiz kalınmayacağı ifade edildi. Taşeronlaşmanınöğrenciler üzerindeki etkisini üniversitelerde YÖK’ünoluşturduğu söylendi. Bologna süreciyle beraber,üniversitelerde parasız, bilimsel ve anadilde eğitiminönünün tıkandığı ve beraberinde antidemokratik,antibilimsel, ezberci eğitimin dayatıldığı vurgulandı.

Sosyal-İş Sendikası Toplu İş Sözleşme DairesiBaşkanı Engin Sezgin ise “Bu sürece dur denilmezse;bu haksızlık, bu adaletsizlik, bu hukuksuzluk, yarınöğrencisini de vuracak, memurunu da vuracak,araştırma görevlisini de vuracak, profesörünü devuracaktır. Bu olumsuz koşullarda, özgür ve nitelikli,bilimsel üretimden ve eğitimden söz etmek mümkünolmayacaktır” dedi.

Ekim Gençliği / Çanakkale

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Tekirdağ Çorlu’da Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu’nun devrimci sınıf çalışması bahar sürecineilişkin faaliyetlerin yoğunlaşmasıyla sürüyor.

Bu çerçevede 26 Şubat Pazar günü 8 Mart’ın yanısıra kapitalizm ve işçi sınıfı başlıklarını içeren birpanel düzenlendi.

Panelin birinci bölümünde emekçi kadınsorununun tarihsel anlamı ve sınıfsal özüne dair birkonuşma gerçekleştirildi. Konuşmanın içinde emekçikadın sorununa yaklaşım biçimleri üzerindenBDSP’nin politik platformu açıklandı. Emekçi kadınsorununun sosyalizm mücadelesiyle içiçe geçmişyapısı ifade edildi. Sunumun ardından soru-cevapkısmına geçildi. Türkiye toplumunda kadın sorunununkendine özgü yapısı üzerine sorular ve görüşler ifadeedildi. Yine panelin katılımcıları tarafından kadınlarınmücadelede daha ön saflarda yer alması gerektiğisöylendi.

Kısa bir aradan sonra etkinliğin ikinci bölümünde

‘Kapitalizm ve işçi sınıfı’ başlığını Araştırmacı-yazarVolkan Yaraşır sundu. Yaraşır sunumuna kapitalizminişleyiş yasalarını anlatarak Rosa Luxemburg’tanalıntılarla başladı. Rosa’nın da ifade ettiği gibikapitalizmin ancak onun üretildiği yer olan fabrikadaçözüleceğini belirtti.Sonrasında ise işçi sınıfının toplumsal siyasalmücadele sahnesinden siyasal bir güç olarakçıkabilmesi için fabrika temelli örgütlenmeleringerekliliği ve önemi üzerine çeşitli örnekler verdi.Kapitalizmde işçi sınıfının özgür köleler olduğunusöyleyen Yaraşır, yaşamını sürdürebilmek için emekgücünü satmaktan başka bir geçim aracına sahipolmayan işçi sınıfının her gün modern cezaevleri gibiolan fabrikalara tıkılmak zorunda bırakıldığını ifadeederek kapitalizmde işçi sınıfının bu kadar özgürolduğunun altını çizdi. Tarihsel örnekleri de ortayakoyarak işçi sınıfının tarihin en devrimci ve tutarlısınıfı olduğunu da sözlerine ekledi. İşçi sınıfınınmücadelesinde iki temel örgütün olduğunu bunlardanbirincisi sınıfın partisi buna bağlı olarak ikincisininise taban örgütlenmeleri veya Sovyetler olduğunusöyledi.

İşçi sınıfının gerçek özgürlüğünün ise kolektifkimliğinden kaynaklanan mücadelesiylesağlanabileceğinin altını çizen Yaraşır, sınıfmücadelesine dayanmayan hiçbir toplumsal hareketinvarlık zemininin olamayacağını söyledi. Salondakikatılımcıları sınıfın devrimci eylemini veörgütlenmesini büyütmeye çağırdı. Soru cevapkısmında ise ağırlıklı olarak Türkiye’deki solhareketin sınıf mücadelesine yaklaşımı ve bunoktadaki pratik tutumu üzerine tartışmalar yürütüldü.

Panel; deri, petro-kimya, tekstil, metalsektörlerinden 30 işçinin katılımıyla gerçekleşti.

Kızıl Bayrak / Trakya

Çorlu’da devrimcibahara hazırlık

Daiyang’da işçilerişbaşı yaptı

2010 yılının Mart ayında Daiyang Metalfabrikasında Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlenmeleri nedeniyle 12 işçi işten atılmıştı.Avrupa Serbest Bölgesi’nde kurulu olan Güney Koresermayeli fabrikada işten atma saldırısının dışındaistifa baskısı da yaşanmıştı.

İşten atılan işçiler de işe iade davası açmış,Yargıtay süreci ile birlikte yaklaşık iki yıl süren davaOcak ayında işe iade ile sonuçlanmıştı.

Bunun üzerine işbaşı yapmak için 23 Şubat günüPerşembe fabrikaya giden işçilerin işbaşı talebikabul edildi. 10 işçi 27 Şubat Pazartesi günü işbaşıyaptılar.

Bununla birlikte Birleşik Metal-İş ile görüşmeyapan fabrika yönetimi görüşme sürecinin önünü deaçtı. Daiyang SK Metal’de örgütlenme süreci,işçilerin 2 yıllık kararlı tutumu sonucunda yeni birevreye girmiş durumda.

Kızıl Bayrak / Trakya

Çorlu Lüleburgaz yolu üzerinde kurulu Zentivaİlaç’ta toplu sözleşmeden doğan ücret zammınınuygulanmamasına ve işten atma planlarına tepkigösteren Petrol-İş üyesi işçiler işgal eylemigerçekleştirdi.

23 Şubat gecesi 24.00-08.00 vardiyasında çalışanişçiler sabah fabrikayı terk etmezken diğervardiyaların işçileri de işbaşı yapmayarak fabrikaönünde toplandı.

Ücret zammı gasp ediliyor

Eczacıbaşı’ndan satın alınan Çek sermayeliZentiva İlaç’ta üç vardiya sistemi uygulanıyor.1993’ten bu yana Petrol-İş’in örgütlü olduğufabrikada son yapılan toplu iş sözleşmesi uyarıncaverilmesi gereken yüzde 8.45‘lik ücret zammı 2aydır yapılmadı. Zentiva patronu, “maliyetlerdekiartışı” gerekçe göstererek işçilerin ücret zammınıgasp etti.

Amaç sendikasızlaştırma

Fabrika içerisinde eylem sürerken Petrol-İş GenelBaşkanı Mustafa Öztaşkın’ın da aralarında

bulunduğu heyet gün boyu Zentiva yöneticileriylegörüşmeler gerçekleştirdi.

Sendika yöneticileri, fabrika yönetiminin 10işçiyi işten atmak istediğini belirttiler. İşçilerlebirlikte fabrika önünde görüşen Petrol-İş TrakyaŞube Başkan Yardımcısı Behzat Ekmen, patronunamacının fabrikayı sendikasızlaştırmak olduğunubelirtti.

Sendikadan geri adım

Petrol-İş Sendikası, patronun sendikasızlaştırmasaldırısı karşısında geri adım atarak patronun iştenatmak istediği işçiler arasından kendi isteğiyleayrılmak isteyenleri belirledi. İşten atılmak istenen12 işçiden 6’sı kendi istekleriyle işten ayrılırkenpatronun atılmasını istediği işçilerden 6’sı iştençıkarıldı.

24 Şubat Cuma günü saat 19.00’da işçilerinhuzursuzluğu sürse de sendika geri adım atarakanlaşmayı bu çerçevede imzaladı. Bu durumönümüzdeki sürecin Zentiva fabrikasında çalışan işçihaklarının gaspına dönük saldırılarının daha da zorlugeçeceğinin habercisi niteliğinde.

Kızıl Bayrak / Trakya

Zentiva’da sendika düşmanlığı!

İşçi katliamında7 kayıp

Adana Gökdere Barajı’nda tünel kapağınınpatlamasıyla sular altında kalan işçilerden 7’si halabulunamadı.

İşçi katliamının beşinci gününde firmaçalışanlarından iş makinesi operatörü Erkan Yiğen’eulaşıldı. Sabahın erken saatlerinde başlanan aramatarama çalışmaları sonucu baraj setinin hemenönünde, yaklaşık 2 metre balçığın içerisinegömülmüş kepçeye ulaşıldı. Havadan ve karadanyapılan arama tarama çalışmaları sonucu kayıp 10işçinin üçünün cesedi bulunmuş oldu.

Gökdere’de yaşanan iş cinayeti kapitalist sömürüdüzeninin insanlık dışılığını da gözler önüne serdi.Baraj çevresinde toplanan kayıp yakınları isesağanak yağışa karşın bir umutla gelecek iyi haberibekledi. Arama çalışmaları sürerken, barajinşaatında sona yaklaşıldığı için geçen haftalarda işçisayısının azaltıldığı öğrenildi. İsmini vermekistemeyen bazı işçiler, inşaatta görev yapan 250kadar kişinin son 15-20 gün içinde işten çıkarıldığını,bu durumun kayıpların azalmasını sağladığınıbelirttiler.

Gökdere Barajı’ndaaçıklama

Türk-İş 4. Bölge (Adana) Temsilciliği 29 Şubatsabahı Kozan-Gökdere Barajı’nda basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Basın açıklamasına başlanmadan önce ölenişçiler anısına saygı duruşu yapıldı. Basınaçıklamasını Türk-İş Bölge Temsilcisi Edip Gülnarokudu.

Açıklamada, işçi sağlığı ve güvenliği sistemininbütüncül politikalar ve merkezi bir müdahaleyigerektirdiği, özelleştirme ve taşeronlaşmayla bubütünlüğün parçalandığı dile getirilerek etkin birdenetimin yapılmadığı vurgulandı.

İşçi sağlığı ve güvenliği için örgütlenmeninönündeki engellerin kaldırılması, kayıt dışılığınönlemesi gibi öneriler dile getirildikten sonraaçıklama bitirildi.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

İnşaat Mühendisleri Odası’nda çalışan CanselMalatyalı’yı keyfi gerekçelerle işten atan sözdedemokrat oda yönetimi, Malatyalı’nın direnişinisayfalarına taşıyan gazetemize de protokol yasağıgetirdi.

“İMO’ya Kızıl Bayrak giremez”

İMO’daki saltanatlarını işçi düşmanı politikaları

devreye sokarak sürdüren oda beyleri, her hafta İMOGenel Merkezi’ne ulaştırılan Kızıl Bayrak gazetesinibundan sonra protokol olarak almayacağını bildirdi.TMMOB’ye bağlı diğer odaları arayarakMalatyalı’nın direnişini karalamaya kalkan yönetimsosyalist-devrimci basına yönelik düşmanlığını dagöstermiş oldu.

Direniş 10. gününde

10 gündür İMO önünde direnişine devam edenCansel Malatyalı ise Ankara’nın karına rağmenbugün direniş alanındaki yerini aldı. Direniştekararlılığını sürdüren Malatyalı’yı gün içerisinde debirçok kurum ve kişi ziyaret ediyor.

İMO yönetimi de direnişten rahatsız olarakdirenişi karalamaya çalışıyor. Yaptığı biraçıklamayla direnişi karalamak için kolları sıvamışdurumdalar. ‘Zorunlu bir açıklama’ başlığıylaaçıklama yapan İMO yönetimi, Malatyalı’nın yalansöylediğini, direnişi başka kişilerin İMOyönetiminin demokrat kimliğini yıpratmak içinyaptığını iddia ediyor.

Malatyalı’nın sesi olacağız

Kızıl Bayrak gazetesi olarak, tüm baskı vesaldırılara karşı Cansel Malatyalı’nın yanındaolduğumuzu ve direnişinin sesi, soluğu olmayısürdüreceğimizi bir kez daha belirtiyoruz.

Kızıl Bayrak / Ankara

İMO yönetimindenKızıl Bayrak’a yasak!

Malatyalı destekbekliyor

Soğuk havaya rağmen İMO önündeki oturmaeylemine devam eden Malatyalı direnişine destekbekliyor.

Malatyalı, ailesi ve dostlarıyla birlikte sürenbekleyişiyle İMO’daki ağalık anlayışını teşhir ediyor.Çevreden geçen emekçilerin de ilgi gösterdiğieylemde ayrıca Cansel Malatyalı’nın işe geridönmesi talebiyle başlatılan kampanya kapsamındaimza toplanıyor. Bu sırada direnişe destek verenbirçok işçi ve emekçiyle sohbet ediliyor. Ayrıca Tez-Koop-İş Sendikası Ankara 2 No’lu Şube ve devrimcikurumlar Malatyalı’yı yalnız bırakmıyor.

İMO yöneticilerinin direnişi karalamakampanyası ise devam ediyor. TMMOB’ye bağlıodalar telefonla aranarak direnişe destekvermemeleri isteniyor. Üstelik devrimcilerin direnişisahiplenmesini hazmedemeyen yönetim “İşiniçinde başka şeyler olduğu” imasında bulunuyor.Keza oda çalışanlarına direnişe destek vermemeleriiçin baskı uygulandığı biliniyor.

Ancak direnişi sürdürmekte kararlı olan CanselMalatyalı işine geri dönene kadar mücadeleedeceğini belirtiyor. Emekten yana olan herkesi desesine ses katmaya, İMO üyesi inşaatmühendislerini ve İMO çalışanlarını önümüzdekihafta sonu gerçekleştirilecek olan İMO GenelKurulu’nda emekten yana saf tutmaya çağırıyor.

Kızıl Bayrak / Ankara

CEHA’da patronsaldırısı

Kayseri 1. Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulubulunan CEHA Büro Mobilyaları fabrikasındaörgütlenme faaliyeti yürüten DİSK/Birleşik Metal-İşSendikası’nın yöneticileri patron saldırısına uğradı.

Sendikaya yönelik anti-propaganda faaliyetleriyürüten patron, DİSK’in kapatılacağını iddia edenafişlerin yanısıra sendikaların “aile saadetinibozacak menfaat kurumlar” ve “darbeci kurumlar”olduğuna dair bildirileri işyerinde dağıttı. Sendikadüşmanı faaliyetler 29 Şubat günü saldırı boyutunaulaştı.

Güvenlik elemanları, yanlarına aldıkları “kimliğibelirsiz kişilerle” birlikte sendika yöneticilerinesaldırdılar.

Yaşananların ardından suç duyurusundabulunan yöneticiler, fabrika önüne dönerekörgütlenme çalışmalarına hız verdiler. Yaşanansaldırıyı, yazılı açıklama yaparak duyuran BirleşikMetal-İş, patronun yasa tanımaz tutumunun,sendikalı çalışma konusunda kararlılığı arttırdığınıve sendikaya üye olan işçilerin, henüz üye olmayanarkadaşlarını da sendikaya davet ettiklerini belirtti.

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun (ETUC),Brüksel’de gerçekleştirilen bütçe görüşmeleri öncesiAvrupa genelinde “Kemer Sıkma Politikalarına Karşıİş ve Sosyal Adalet” talebiyle eylemler yapmaçağrısına Türkiye’deki sendikalar da uydu.

DİSK’in çağrısı ile Taksim Gezi Parkı’nda birarayagelen sendikalar Gümüşsuyu’ndaki AlmanyaBaşkonsolosluğu önüne yürüdü.

Sendikal Güç Birliği Platformu bileşenlerinin dekatıldığı eylemde DİSK’e bağlı Nakliyat-İş, Genel-İşTürk-İş İstanbul Şubeler Platformu’na bağlı TÜMTİS,Petrol-İş, Belediye-İş, Hava-İş sendikalarınınyöneticileri ve üyeleri de yer aldı.

DİSK üyelerinin, “Noter şartına hayır”,“Örgütlenme barajına hayır”, “Grev yasaklarınahayır” yazan dövizler taşıdığı eylemde, Nakliyat-İşüyeleri ve Genel-İş üyeleri de kendi pankartlarınıaçtılar.

Almanya Başkonsolosluğu önünde DİSK GenelBaşkan Yardımcısı Ali Rıza Küçükosmanoğlu basınaçıklamasını okudu. Avrupa ülkelerindekiyöneticilerin krizi bahane ederek kendi ülkelerindeçalışan işçi ve emekçilerin ücretlerini düşürdüğünüve çalışma koşullarını ağırlaştıran uygulamalaragittiğini belirterek, Avrupa’da çalışan işçi veemekçilerin bu duruma sessiz kalmayarak AvrupaEylem Günü ilan ettikleri bugün, 36 ülkede eylemyaparak kemer sıkma politikalarının protestoedildiğine değindi.

Küçükosmanoğlu, DİSK olarak Avrupalı sınıf

kardeşlerinin yanında olduklarını belirterek, krizinfaturasını işçilere ödetmek isteyen zihniyetilanetlediklerini açıkladı. Açıklamada ayrıcaTürkiye’de AKP hükümeti eliyle işçi sınıfına veemekçilere tarihin en büyük saldırılarını yöneltmekiçin hazırlıklar yapıldığına işaret etti. Saldırınınkarşısında DİSK’in mutlaka örgütlü gücünükullanacağını vurguladı. Eylemde, Sendikal GüçBirliği Platformu Sözcüsü Mustafa Türkel de birkonuşma yaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

29 Şubat 2012 / Istanbul

Avrupa Eylem Günü’nde yürüyüş

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sınıf hareketiSayı: 2012/09 * 2 Mart 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

11 Mart’ta Ankara’da Türkiye Büyük Sağlık HakkıMeclisi’ni deklare edecek olan sağlık-meslek odaları,sendikalar, kitle örgütleri ile ilerici ve devrimci güçlerİstanbul Sağlık Hakkı Meclisi’nin kuruluşunu 28 şubatgünü düzenledikleri basın toplantısıyla duyurdu.

“Mücadeleyi büyütmeye!”

İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. TanerGören, sağlık emekçileri olarak belli bir süredirsağlığın ticarileşmesine karşı mücadele yürüttüklerini,gelinen aşamada bu mücadeleyi herkesin birlikteyürütmesi gerektiğine vurgu yaptı.

TMMOB İstanbul İl Koordinasyon KuruluSekreteri Tores Dinçöz, sağlık hakkı mücadelesindeolacaklarını söyledi, herkesi birlikte mücadeleyeçağırdı.

KESK İstanbul Şubeler Platformu adına konuşanSES Aksaray Şube Başkanı Ersoy Adıgüzel, sağlıkemekçileri olarak, sağlığın ticarileşmesine karşıverdikleri mücadelede bir noktaya geldiklerini, halkındiğer kesimlerinin bu mücadelede yer almamasınedeniyle tıkandıklarına değindi. Sağlık hakkı içinverilen mücadelenin daha da yaygınlaşması vebüyümesi için Meclis’ler kurduklarına değinerek,herkesi mücadelenin parçası olmaya davet etti.

DİSK İstanbul Temsilciliği adına konuşan GürselKaya, sağlık hakkı mücadelesinde yer alacaklarınıbelirterek, mücadeleye katılım çağrısında bulundu.

Türk-İş İstanbul Temsilciliği adına konuşan TekGıda-İş Sendikası Avrupa Yakası Şube BaşkanıMuzaffer Dilek, sağlık hakkı mücadelesinde Türk-İşolarak yer alacaklarını ifade etti.

İstanbul Sağlık Hakkı Melisi adına ortakaçıklamayı SES Aksaray Şube Başkanı ErsoyAdıgüzel okudu. Sendikalardan odalara, derneklerdenaydınlara, kadınlardan gençlere GSS uygulamasınıteşhir etmek ve durdurmak için biraraya gelindiğinedeğinilen açıklamada, milyonlarca insanı ilgilendirenbu saldırıya karşı mücadelenin sürdürüleceği belirtildi.Sağlık alanında her işlemin ücretli hale getirildiğineişaret edilen açıklamada, sağlık hizmeti alamadığıhalde herkesin zorunlu olarak sigorta borçlusu halinegetirildiğine işaret edildi. Tüm bu saldırılara karşısağlık hakkının korunması ve saldırıların durdurulmasıiçin çağrı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İstanbul Sağlık HakkıMeclisi kuruldu

Manisa’da emekçikadınlar kahvaltıdabuluştu

Manisa’da Eğitim Sen ile SES KadınKomisyonları’nın bir süredir planladığı 8 Martçalışmalarının ilki 25 Şubat’ta gerçekleştirildi.

Manisa’daki birçok örgütün desteklediği 8 Martçalışmalarından biri olan “Emekçi KadınlarKahvaltıda Buluşuyor “ etkinliği Manisa Bozköy KırKahvesi’nde gerçekleştirildi. 150’ye yakın emekçininkatıldığı kahvaltıda, kadın komisyonları adına SESKadın Sekreteri Ayça Ramazan bir konuşma yaptı.Ramazan, kadın mücadelesinin önemine ve kadınörgütlenmesinin gereksinimine vurgu yaparak,çözüm için mücadele çağrısı yaptı. Ayrıca etkinlikte,Manisa yerelinde yapılacak olan 8 Martetkinliklerinin duyurulduğu bir broşür de dağıtıldı. 2Mart’ta yapılan panele, 7 Mart’ta yapılacak olanmeşaleli yürüyüşe ve 8 Mart’ta yapılacak olan salonetkinliğine çağrı yapıldı. Etkinlik türkülerle,halaylarla sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Manisa

“Sağlık hakkı” içinpanel

Manisa Sağlık Hakkı Meclisi’nin “sağlıktadönüşüm” başlığıyla düzenlediği panel, 25 Şubatgünü Manisa Belediyesi Kültür Merkezi’nde 300işçi ve emekçinin katılımıyla gerçekleşti.

SHM bileşenleri panel öncesinde yaygın bildiridağıtımı ve afiş çalışması yürüttüler. Mahallemuhtarlarına ve kahvehanelere giderek işçi veemekçileri panele çağırdılar.

Panelin açılış konuşmasını SES Şube BaşkanıSerpil Deniz yaptı. Deniz’in ardından Sağlık Hakkıve Hakları Derneği (SAHHAD) Başkanı ZeynelAbidin Kaplan ve Manisa Tabip Odası BaşkanıProf. Dr. Yüksel Pabuçcu söz aldılar.

Konuşmalarda sağlıkta dönüşüm yasalarınınsadece bugünkü hükümetle ilgili bir düzenlemeolmadığı, kapitalizmin doğası gereği yıllardır işçi veemekçilerin haklarının tırpanlandığı, sağlıkhakkının gaspının da bu kapsamda ele alınmasıgerektiği ortaya kondu.

Sağlıkta dönüşüm yasalarının bütün etkilericanlı sunumlar ve somut örneklerle katılımcılaraaktarıldı.

Son bölümde katılımcıların sorularınınalınmasıyla daha da canlı bir atmosfer oluştu.Sağlıkta dönüşüm yasalarına karşı mücadele etmekgerektiğinin yeniden altı çizilerek bütündinleyicilere yapılan eylem ve etkinliklere katılımçağrısı yapıldı. 11 Mart’ta Ankara’da yapılacak olanBüyük Türkiye Sağlık Hakkı Meclisi’nde buluşmaçağrısı yinelendi.

Kızıl Bayrak / Manisa

25 Şubat 2012 / Manisa

25 Şubat 2012 / Manisa

Yolda iş cinayetiDarıca’da tuzlama çalışması yapan belediye

aracı, ilçede bulunan kuş cenneti civarında tuzlamaçalışmalarına devam etti. Kayganlaşan yoldakayarak yolun dışına çıkan araç bu sırada başka biraraca çarptı.

Meydana gelen “kaza” sonrasında DarıcaBelediyesi işçisi 42 yaşındaki Ali Mallı araç arasındasıkıştı. Olay yerine çağrılan sağlık ekiplerininmüdahalesi sonucunda araçtan çıkarılan Mallıhayatını kaybetti. Mallı´nın cesedi otopsi yapılmaküzere Darıca Farabi Devlet Hastanesi Morgu´nakaldırıldı. Mallı´nın cesedi daha sonra İstanbul AdliTıp Kurumu´na gönderildi.

Aliağa’dan Maltepe Belediyesiişçilerine...

Maltepe Belediyesi Taşeron işçilerinin onurlumücadelesini sonuna kadar destekliyoruz. BizAliağa Belediyesi Taşeron İşçileri iki buçuk yıldırtaşerondan kurtulmak için mücadele ediyor veörgütlenme çalışmalarımızı sürdürüyoruz.Kaderimiz ortak ve aynıdır. Bu kölece koşullarıbizlere dayatanlara karşı elimizdeki tek güç örgütlüolmak. Sizde buna gerektiği şekilde ekmeğinize,geleceğinize sahip çıkarak örnek oluyorsunuz. Sınıfkardeşlerimizin onurlu mücadelesini buradanselamlıyoruz. Gücümüz Birliğimizden GelirYaşasın İşçilerin Birliği

Aliağa Belediyesi Taşeron İşçileri

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-09

CMYK

Sınıf çalışmas 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/09 *2 Mart 2012

Cihan: Gündemimizde sınıf çalışmasının sorunlarıvar, bunu tartışma konusu olarak ele alıyoruz.Yaptığımız herşey sonuçta başarılı bir sınıf çalışmasınıgerçekleştirebilmek amacına yönelik. İdeolojik eğitim,kadrolaşma, sağlam bir örgüt, olanaklar, bütün bunlarsonuçta sınıfı devrimcileştirme çabasına yönelik işler.Konunun dünya görüşü içindeki yeri belli, ideolojikçizgimiz içindeki yeri belli, devrim stratejimiz içindekiyeri belli, taktik yönelimimiz içindeki yeri belli, partianlayışımız içindeki yeri belli. Partimizin III.Kongre’sinin “Sınıf eksenli partiye geçiş!” hedefi veçağrısı var. Bir mesafe aldık elbette, bir yere geldik.Artık sınıfla anılan bir hareketiz ve bu boşuna değil, bualanda katettiğimiz mesafenin bir yansıması.

Bu kuşkusuz bu alanda mesafe aldığımızın birgöstergesi ama bu işin dıştan bakanlara görünen yönü.İçinden biz baktığımızda, belirgin bir yetersizlik içindeolduğumuzu da görüyoruz. Bunun dönemle, sınıfhareketinin gelişim düzeyiyle, başka bazı faktörlerleolan bağını bir yana koyuyorum, bunları bilinen verilerkabul ediyorum. Sonuçta bu veriler temeli üzerinde,yani dünyanın ve Türkiye’nin bugünkü koşullarında,sınıf mücadelesinin bugünkü düzeyinde ele alındığındabile, yürüttüğümüz sınıf çalışmasının henüz gereklibaşarıyı sağlamadığı görülüyor. Zorladığımız ama birtürlü de aşamadığımız bir tür kısırlık var. Zamaniçerisinde ilerlemeler var kuşkusuz ama bunların bellisınırları var. Bunlardan umulan yararın, kalıcı sonucunçok azını elde edebiliyoruz.

Bu neden böyledir? Buradaki sorun nedir? Biz neyieksik bırakıyoruz, neyi fazladan yapıyoruz? Neyigöremiyoruz, neyi değerlendiremiyoruz? Konuyuçeşitli yönleriyle irdeleyip tartışmamız lazım. Pratikçalışmamızın sorunları burada sözkonusu olan ve busorunlara en yakın olan ise bizzat sizlersiniz.Dolayısıyla bu tartışmayı verimli bir biçimde ancaksizler yapabilirsiniz.

Ben isterim ki, yerel örgütler içerisinde yer alan,dolayısıyla böyle bir çalışmayı organize etmek, çekipçevirmek ve ilerletmek sorumluluğuyla yüzyüze olaninsanlarımız, parti basınımızda döne döne sınıfçalışmamızın sorunlarını tartışabilsinler. Yazık ki böyletartışmalar henüz gereğince yapılmıyor. Halbuki busüreci hayatın içinde dolaysız olarak bizzat bukonumdaki yoldaşlar yaşıyorlar. Çok çeşitli sorunlarlabizzat onlar karşı karşıya kalıyorlar, paha biçilmezdeneyimleri onlar yaşıyorlar. Sonuçta bir iş yapılıyor,planlamalara gidiliyor, pratik bir yönelime giriliyor,çeşitli araçlar kullanılıyor. Önümüzde de bir sınıfkitlesi ve onun belirli bir hareketi var. Bunun üzerinekadroların zengin bir gözlem ve deneyime sahipolabilmesi, bundan hareketle de basınımızda sürekliolarak sınıf hareketinin sorunlarını tartışabilmesilazım.

Geçen gün içinizden bir yoldaş benden sınıfçalışmasının sorunları üzerine yakın zamanda Ekim’deyayınlanmış iki yazı talep etti, anlamlı ve işlevliyazılar olarak gördüğü için. İlginçtir, ikisi de sınıfçalışmasının pratik alanına göreli olarak uzak olanyoldaşlar tarafından, üstten, yani MK’dan yazılmışyazılar. Halbuki yerel kadrolar hayatın içinde, sınıfçalışmasının ve sınıfla ilişkilerin göbeğinde yer

alıyorlar, bu sorunlarla doğrudan onlar yüzyüzeler. Vebizim göremediğimiz sayısız zengin ve açıklayıcıayrıntıyı onlar görebiliyor, bilebiliyorlar, dolayısıylaonlar değerlendirebilirler. Bu türden yazıların daonlardan gelebilmesi gerekir.

Peki ama bu neden yapılamıyor? Ben herşeydenönce bu iş edinilmiyor diye düşünüyorum ve bunugerçekten anlayamıyorum. Çalışmamız nedengereğince ilerlemiyor, neden istediğimiz vehedeflediğimiz sonuçları alamıyoruz? Bunca emekveriyoruz da buna rağmen neden belli sınırlardakalıyoruz? Belli fırsatlar yakalıyoruz da nedenbunlardan kalıcı sonuçlar elde edemiyoruz? Bu kadarişçi ilişkilerine ulaşıyoruz da neden bunlardangereğince kadrolaşamıyoruz? Örgütçü devrimci birkadronun aklında bu ve buna benzer sorular hep olmalıve o sürekli olarak bunlara yanıt arayabilmeli. Kendiorganında döne döne bunları tartışabilmeli, partiyeraporlarında bunlara düzenli biçimde yer verebilmeli,Ekim’e ve partinin öteki yayınlarına yazdığı yazılardabunları ele alıp irdeleyebilmeli, sonuçlar çıkarabilmeli.

Aşmamız gereken sorunlarımızı, özellikle deçalışmada yaşadığımız tıkanıklıkları, hiçbir biçimdekanıksamamalıyız. Kanıksama en tehlikeli davranıştır.Biz hiçbir biçimde şu veya bu gidişata, belli birbiçimde tanımlanmış yönelime mahkum değiliz. Bizbelirli bir anda bir yoldan gidiyor olabiliriz, oysasomut sürecin verileri üzerinden bakıldığında ola ki buyolun bir yere gideceği yok, işte bunu zamanındafarketmeyi başarabilmeliyiz. Ve buradan dönmeli, dahafarklı bir yol tutmalı, bir başka çıkış aramalıyız.Sorunu sorun edinirsek, amacı da gözden kaçırmazsak,sonuçta bunu başarırız, doğru yolu buluruz. Amaç ne

edip edip sınıf çalışmasında ilerlemek, fabrikalardamevziler kazanmak, işçi hareketi içinde etki alanlarıyaratmak, işçiler içerisinde kadrolaşmak, giderekdevrimci bir sınıf hareketi geliştirmek vb... Amaçbuysa, bu amacı hiç akıldan çıkarmamak, herşeyi bunagöre düşünmek, buna göre tartışmak, buna göreplanlamak, buna göre de durum gerektirdiğindedeğiştirmek gerekir.

Oysa hiç değilse ben bunu pek göremiyorum. Biryönelime giriyor ve öylece gidiyoruz. Nereyegidiyoruz, nereye gidecek gibi görünüyor bu, gidecekmi gitmeyecek mi sorularını çok fazla sormuyoruz.Oysa bu soruları sorabilmek durumundayız, üstelikdöne döne. Bir yerde aynı tonda, aynı biçimde, aynıverimsizlikte bir çalışma sürüp gidemez. Biz mutlakakendimize bir yol açmalıyız, böyle söyleyeyim. Bircangıla girdiğinizi düşünün, bir çıkış arıyorsunuz,ilerlemek istiyorsunuz, zaman içinde mutlaka mesafealmak istiyorsunuz. Nerden çıkış varsa, neresi kolaylıksağlıyorsa, neresi geçit veriyorsa, biz orayı bulmak,açığa çıkarmak ve oradan yürümekle yükümlüyüz. Bubüyük bir yaratıcılık gerektiriyor. Hayata devrimci birbakış gerektiriyor. Kanıksamayı, buradan gelentutuculuğu, tüketici rutini bir yana bırakmayıgerektiriyor.

Bunu siz yapabilirsiniz. Sizin yaptıklarınızla da bizyapabiliriz. Geçmişte, ‘90’ların başında içimizdençıkmış tasfiyecilik döneminde, bu konuda çok ilginçbir tartışma hatırlıyorum. Konu henüz sınıfçalışmasının sorunları değildi, daha geneldi amasonuçta şöyleydi: Bir örgüt var, ortaya bir bakışkoyuyor, uygulanmak üzere belli politikalar saptıyor.Bu politikaların eleştirel bir değerlendirmesinin

CMYK

Parti Okulu Habip Gül Devresi / 2011

Sınıf çalışmas

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-09

CMYK

ının sorunları Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012 * Kızıl Bayrak * 17

geliştirilmesi, tabandan yukarıya yansıyacak bilgilere,katkılara, iletilen sorunlara, aktarılan deneyimlere sıkısıkıya bağlı. Evet merkezi önderlik bir çizgi saptar,uygulanmak üzere. Ama sonuçta o çizginin değerinedir, işlevi ve sınırları nedir, başarı şansı nedir, busoruların yanıtı hayatın içinde ortaya çıkar. Kadrobunu görür, yakalar, deneyimleri ve çeşitli sorunlarıpartiye iletir. Bu iletilmiş bilgiler, ortaya çıkmış yenideneyimler, yeni sorunlar üzerinden hareketinönderliği yeni değerlendirmeler ortaya koyar, yeniyollar tanımlar, yeni yönlendirmeler yapar.

Bu, yukarıdan aşağıya ve aşağıdan da yukarıya bukarşılıklı etkileşim, mutlak biçimde olmalıdır. Buböyle olmadığı sürece, tek yanlı olarak bir hareketinönderliği döne döne daha ilerletici özgün politikalarüretemez. Hele de bu tür alanlarda. Bu Türkiye’deolayların genel gidişatı olsa olur, politika sahnesinidikkatle izlersiniz ve sürekli biçimde yenideğerlendirmelerinizi mümkün mertebe isabetlibiçimde yaparsınız. Kadroların aşağıdan katkısınaihtiyaç olmaz, buna gerek de duyulmaz. Ama bunlarpratik çalışmanın sorunları, bizzat pratik hayatınsorunları. Bunlar üzerinden yerel kadrolar partiönderliğini düzenli olarak bilgilendirmek, beslemekzorundadırlar. Önderlik organı da ancak bu durumdaçalışmaya yeni bir düzeyde başarıyla yön verebilir.

Bizde, daha önce de konuşuldu, deneyimlerintoparlanması ve irdelenmesi alanında bir zayıflık var.Deneyimleri toparlamak ve irdelemek, deminden berianlatmaya çalıştıklarımı, bu ve benzeri işleri yapmakdemektir. Yapılan çalışmanın sonuçlarını döne döneele almak, irdelemek, sonuçlar çıkarmak demektir.Gidişatı, imkanları, güçlükleri, özetle her türdensorunları düzenli izlemek demektir... Bütün bunlarıyakalayıp netleştirmek, çalışmanın kendisini buçerçevede yenilemek, bu arada parti önderliğinibununla beslemek, çıkarılan sonuçları, edinilendeneyimleri partinin geneline yaymak, bütün bunlarısürekli iş edinmek demektir.

Bu niye yapılmıyor, en azından gereğinceyapılmıyor, bu soruyu yineliyorum. Bu niyeyapılmıyor, buradaki sorun ne? Sorunun yanıtını sizlervereceksiniz. Yapan da yapmayan da sizlersiniz, sizlerolacaksınız. Buradaki yoldaşların hemen tümü yerelörgütlerde yönetici konumdalar. Yerel alanları yönetenkadrolar olarak çalışmanın sorunlarıyla çok doğrudanyüzyüzedirler. Deminden beri bu niye yapılmıyordediğim işleri yapacak olan bu kadrolar, somut olaraksizlersiniz. Yapmalısınız da. Ekim’e yazı için konuisteniyor bizlerden. Konu işte bütün bu sorunlar,hayatın içinde sayısız konu var... Önümüz tıkanıkolacak, aylar hatta yıllar boyunca çalışacağız, bunarağmen çalışmada anlamlı bir ilerlemekaydedemeyeceğiz ya da çeşitli güçlüklerlekarşılaşacağız ve yazı konusu bulamayacağız! Tutupbunlar yerine genel ya da soyut yazı konularıarayacağız!

Sınıf çalışmamızın bütün ayrıntılarında çok temellibazı sorunlar saklı gerçekte. Bu pratik sorunlardan odenli temelli konular soyutlanabilir ki. Ama bu, bugözle bakmayı ve bundan sonuçlar çıkarmayıgerektirir. Ben önemli bir sorun alanının alışılmışı,

gidişatın kendisini kanıksamak olduğunudüşünüyorum. Tabii ki ikide bir plan değiştiremeyiz.Sonuçta izlenen çizgide ısrar denilen bir sorun da var.Evet ama, çalışmanın gidişatı içerisinde, bunun birgeleceği olup olmadığını anlama ihtiyacı ve yeteneğidiye de bir sorun var. Bu gözle bakarsak zaten durumuanlarız ve ola ki, çalışma şimdi zorlanıyor amasabredip soluğumuzu tutmalıyız, sonuçta bu bir yerevaracak, deriz. İşte imkan, işte potansiyel, iştebelirtiler, dolayısıyla da sabır deriz ve ısrarımızısürdürürüz. Ya da ola ki durum gerçekten umutkırıcıdır, buna ilişkin ciddi işaretler vardır, tersindenbunu görürüz; bu böyle gidecek gibi değil der, başkabir çıkış yolu arar, yeni yollar ve yöntemler deneriz.(...) Bu gerçekte güçlü bir partinin temel bir özelliğidirde. Partide bu türden bir yaratıcılık, farklı kademelerdeortaya çıkan, çıkacak olan bu türden bir yaratıcıinisiyatif, bu partinin gerçek gücünün bir yansımasıolacaktır, öyle sayılacaktır.

Sınıf çalışmasının pratik sorunları üzerine enanlamlı yazıları daha çok MK üyelerinin yazması,sanıldığının aksine iyi bir durum değil. Buradakibaşarının genel bilgi ve deneyim birikimi ile biralakası yok. Bu başarının gerisinde sorunu dert etmekvar, üstünlük buradan geliyor. Biz sınıf alanındailerlemek istiyoruz, ilerleyemiyoruz, ne yapıp dailerleyebiliriz kaygısını güttüğünüz zaman, işte birtakım anlamlı öğeler içeren o türden yazılar çıkabiliyor

ortaya. Olay tümüyle bu, işin sırrı bu. Hepimiz bunu çok temel bir kaygı edinmeliyiz.

Tamam, parti, örgüt, teori şu bu diyebiliriz, amabunların hepsi hiç değilse şu aşamada tümüyle sınıfıdevrimcileştirmek için. Çünkü devrim yolu buradangeçiyor, devrimin zaferi ancak bununla mümkün.Şaşmaz amaç devrim, devrimin zaferi. Buna giden yolise buradan, sınıfı devrimcileştirmekten geçiyor.Burada el elde, baş başta kaldığımız sürece, devrimmücadelemiz de yerinde sayıyor demektir, sonuçtahiçbir şansımız kalmıyor demektir. Kendiliğindenpatlar gelir, zaten öyle de gelir, bunu bir yanakoyuyorum. Ama en iyi durumda yanıbaşımızdangeçer gider, bizim herhangi bir müdahale şansımızolmaz. Olabilmesi için, önden her bakımdan birhazırlık şart. Bu, olmazsa olmaz koşuldur.

Bunları Kuruluş Kongresi’nde de enine boyunatartıştık. O dönemde Türk Metal çetesinin ihanetinekarşı koca bir metal isyanı başladı bir anda, 1998Ekim’inde. Biz de kongredeyiz ve tam da sınıfçalışmasının sorunlarını tartışıyoruz. Oturduk, budurum üzerinden de konuyu ele aldık, bununtutanakları yayınlandı. Patlamasına patladı da ama sizBursa’nın metal fabrikalarında yoksanız, İzmir’inmetal fabrikalarında yoksanız, patlasa ne olur ki! Sizona üç günde yetişemediniz mi zaten geçip gidiyor. İyiama eğer o güne kadar dışındaysanız, üç gündeyetişebilme şansını nasıl ve nereden bulabilirsiniz ki?

CMYK

“Enginleri fethetme ruhu”na dayalı geniş bir bakışaçısıylahareket edebilmeliyiz. Bunun ürünü zengin bir düşünce veduygu dünyamız olmalı. Hedeflerimiz bu açıdan geniş olmalı.Yüklenmeliyiz ve mutlak biçimde mesafe almalıyız.

sının sorunları

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-09

Parti18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Oralarda bir yerlerde sizin önden bir hazırlığınız, birtutamağınız, önden kazanılmış bir takım mevzilerinizolacak ki, on yer kaynaştığında o bir ya da birkaçmevzi üzerinden geriye kalan sekiz-on yeri deetkileyip sürükleyebilesiniz. 15-16 Haziran’da yaşananbir bakıma budur, bir takım öncü fabrikaların çıkışı vegeriye kalanı ardından sürüklemesidir. Her yerde birtakım sağlam mevzilere sahip olabilmeliyiz. Seçilmişhedeflere yoğunlaşmış çalışmayla hedeflenen de budurzaten.

*** Genele yönelik propaganda-ajitasyon faaliyeti ile

seçilmiş hedeflere yoğunlaşmış çalışma arasındakiilişki, daha çok da çelişki üzerine tartışmıştık dahaönce. Politik bir parti tabii ki genele hitap eden birpolitik propaganda-ajitasyon çalışması dayürütebilmelidir. Sonuçta siz topluma kendinizi nekadar çok duyurursanız, seçilmiş hedeflere yönelikçalışmanızda da o ölçüde başarılı olma şansınız artar.Elbette ki böyle bir genel konumumuz olmalı. Ama busizin seçilmiş hedeflere yoğunlaşması gerekençalışmanızı zayıflatacak, zora sokacak biçimde deolmamalıdır. Bununla çeliştiği noktada aslolan,yoğunlaşan planlı çalışmadır. Çünkü kalıcı ilişkiler vemevziler buradan, bu çalışmayla kazanılır. Bu nedenleikisi arasındaki bağı doğru bir biçimde ele almak,aradaki dengeyi amaca uygun bir biçimde kurmakzorundayız.

Parti öncesi dönemde, EKİM’in hemen tüm genelkonferanslarında bu mesele çeşitli yönleriyle tartışılıpdeğerlendirildi. Örneğin EKİM III. Genel KonferansBelgeleri arasında yerel çalışma ile genel çalışmailişkisi üzerine anlamlı bir bölüm de var. Sorun oradabaşlıca esasları üzerinden ortaya konuluyor. Hala dasorun esası yönünden orada ortaya konulduğu gibidir.(...)

Geçen gün burada bir yoldaş, tam da araçlarınkullanımı sorunu tartışılırken, bu sorunun rasyonalçözümü üzerine anlamlı bir görüş formüle etti. Birpartinin çalışmada gözettiği hedefler vardır, araçlarınkullanımı bu hedeflere uygun olmalı, ona hizmetetmeli, onun başarısına götürmelidir; onu zayıflattığıher durumda ise bu, kullanılan araçların, ya da onlarınkullanım biçiminin amaca uygunsuzluğunun birgöstergesidir, dedi.

Olay kabaca budur, bu bakışaçısı tümüyledoğrudur. Sizin planlı bir yöneliminiz olacak vemateryalinizi buna göre kullanacaksınız. Ölçüsüzcemateryal kullanmak kendi başına marifet değildir;dahası, eğer yoğunlaşmanızı, planlı çalışmanızı zorasokuyorsa, amaca uygun düşmüyor demektir.Ölçüsüzce materyal kullanmaktan yaratmayaçalıştığınız etkinin sonuçlarını devşirecek gücü vezamanı bulamıyorsanız eğer, burada ciddi bir sorun vardemektir. Biz buradaki sorunu çözmek zorundayız.Genel propagandayı somut hedeflere dayalı çalışma ileuyumlu hale getirmek zorundayız. Dengeyi, o organikbütünlüğü doğru kurmak zorundayız. Amaç şaşmazbiçimde mesafe katedebilmektir, somut mesafe! Eğerfabrikalarda mevzi tutamıyorsanız, işçi ilişkileriniziçoğaltamıyorsanız, işçiler içerisindekadrolaşamıyorsanız, çalışma boşa kürek çekiyordemektir. Olur mu, onbinlerce bildiri dağıttık, binlerceafiş yaptık, herkes de bunları görüyor! demenin biranlamı yok. Zira bu kendi başına bir şey kazandırmaz.Bu genel bir etki yaratır ama somut bir sonuçyaratmaz. Biz o genel etkiyi somut bir sonuca bağlayıpadım adım güç kazanmalıyız, ihtiyacımız olan şey bu.Kitle bağlarımız genişleyebilmeli, kadrolaşmamız nitelve nicel yönden güçlenebilmeli, fabrika mevzilerimizçoğalabilmelidir.

Bu açılardan çalışma halihazırda bir zayıflıkiçerisinde. Bu son bir yıl içerisinde katedilen ya daatılmış görünen yeni adımlara, yakalanmış görünenyeni fırsatlara rağmen bu böyle. Aylar boyusürüklediğiniz bir işçi direnişi size bir hava katabilir,

sesiniz ta Avrupalar’da bile yankılanabilir. Amadirenişi bittiğinde elinizde anlamlı bir şey kalmamışsaeğer, burada çok belirgin bir sorun var demektir.

(...) Ufkumuzu genişletmemiz, hayallerimizi

büyütmemiz gerekir. Küçük grup ruh halindensıyrılmamız gerekir. Artık bir sınıf partisi duygusuyladavranalım, bunu tüm benliğimizde hissedelim, tümdavranışlarımızda sergileyelim. Düşünsel yapımızabakıyoruz, programımıza bakıyoruz, politikdeğerlendirmelerimize bakıyoruz, yirmi yıl içerisindetuttuğumuz soluğa bakıyoruz, yarattığımız değerlerebakıyoruz, bütün bunlar temel önemdeüstünlüklerimiz. Biz de artık bunun verdiği yenidüzeyde bir moral güçle, buna dayalı bir özgüven vebuna uygun bir iddia ile hareket edebilmeliyiz.

Kadrolarımızı hiçbir hareketin kadroları ilekıyaslamıyorum. Bizim insanlarımız yeni bir kültürüninsanları, temiz, samimi, inançlı ve kararlı devrimciler.Bu, bu partinin yarattığı kültürün, biriktirdiğideğerlerin bir ürünü. Bu önemli bir kazanım. Bunuhiçbir biçimde bir kibre konu etmeyelim ama büyükbir özgüvenin dayanağı olarak da değerlendirmesinibilelim. Biz bu ülkede ve durgun bir tarihi dönemdeyirmi yıldır soluğumuzu tutuyoruz, büyük bir emeksarfediyoruz. Politik ve moral bakımdan olmasa dafiziki bakımdan adeta yoktan varetmişiz. Devrimci birbirikimden, bir kültürden geliyoruz, ondan güç aldık,ondan beslendik ve bunu da her zaman açıklıkla dilegetirdik. Ama fiziki anlamda neredeyse yoktanvaredilmiş bir hareketiz, tam da varolan bir dizihareketin yok olup gittiği, tükenip tasfiye olduğu birevrede üstelik.

Bunları niye söylüyorum? Biz sınıfın öncü partisi,dolayısıyla sınıfı kucaklaması gereken parti bilincine,ruhuna, özgüvenine, iddiasına sahip olmalıyız.Söylemden öteye bizi tepeden tırnağa kaplayan birduygu, düşünce ve davranış olmalı bu. Sarı ya dapembe sendikacının karşısına böyle çıkmasını bilelim,kapitalistin karşısına böyle çıkmasını bilelim, öteki solçevreler karşısında böyle durmasını bilelim. Tekrarediyorum, bunun kibirle bir alakası yok, bu hakedilmiş doğal bir kimlik bizim için, öyle olmalıdır.Mesele kaba bir övünç meselesi değil fakat bu

duyguyu derinden hissedebilmek ve buna göredavranabilmek meselesidir.

Bunca yılın birikiminden sonra artık bir dizi işçidirenişine önderlik edebilmek başarısı bizi hiçbirbiçimde tatmin etmemelidir. Bunu önemserizkuşkusuz, ama biz böyle nice direnişe pekala önderlikedebiliriz, etmeliyiz diye de düşünürüz. BaşkanMao’nun “enginleri fethetme ruhu” dediği duyguyuderinden yaşayabilmeliyiz. “Enginleri fethetmeruhu”na dayalı geniş bir bakışaçısıyla hareketedebilmeliyiz. Bunun ürünü zengin bir düşünce veduygu dünyamız olmalı. Hedeflerimiz bu açıdan genişolmalı. Yüklenmeliyiz ve mutlak biçimde mesafealmalıyız.

Kongreler yapıyoruz, ortaya bir takım şiarlaratıyoruz. Bunlar gerçekleştirilmek içindir. “Devrimciörgüt yaşamsaldır!” derseniz, ama aradan geçen birkaçyıla rağmen hala da devrimci örgüt sorununun sıradanyönleriyle uğraşmak durumunda kalırsanız, bu birtutarsızlık olur. “Sınıf eksenli parti!” derseniz, amaaradan geçen iki seneye rağmen bu alanda anlamlı birmesafe alamazsanız, bu bir tutarsızlık olur. Bu okongrelerin anlamını, işlevini, misyonunu zayıflatır.Sonuçta parti bir hedef koymuş, o zaman herşeyi bunagöre tartışacağız, buna göre planlayacağız, buna göreyoğunlaşacağız. Ve sonuçta koparıp alacağız,hedeflediğimizi başaracağız!

(...) Evet, bu konuşma uzar gider böyle. Ama önemli

olan sizin söyleyecekleriniz, önemli olan birlikteyapacağımız tartışma. Sınıf çalışması alanındakigüçlüklerimiz gerçekten neler? Neden bunca emeğerağmen bu denli zayıf kalabiliyoruz? Elbette,katettiğimiz bir mesafe var. Bunu dost düşman önündevurguluyoruz da. Biz yirmi yıldır soluğumuzututuyoruz, sınıf içinde çalışıyoruz, bir biçimde temelde tuttuk, bunun altını kalınca çiziyoruz, çizmeliyiz de.Ama içimize döndüğümüzde, bunca emeğe veyoğunlaşmaya rağmen ve bunca yılın ardından nedenhala çalışmamızın böyle zayıf kaldığını dasorgulamalıyız. Bu gerçeği açıklıkla görmeli,nedenlerini anlamaya ve bir an önce aşmayabakmalıyız.

(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-09

Minimum maliyet, maksimum kar... Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Taşeronluk sistemi, çağdaş barbarlığın yenibiçimlerinden biri olarak öne çıktı. Neoliberalsaldırıların ekseninde yer aldı.

Sistem iki ayak üzerine kuruldu: Bir yandanmaksimum kar elde etmek için son derece soğukkanlıdüzenlemeler yapıldı. Öte yandan sınıfa ontolojik birsaldırı gerçekleştirildi.

Taşeronlaştırma sınıfın kimliğini aşındırdı vebilincini deforme etti. Örgütsel kapasitesini parçaladıve eylem potansiyelini zayıflattı.

Taşeronlaştırma, neoliberal karşı devrimciprogramın vazgeçilmez uygulamalarından biri olarakdevreye sokuldu. Ve hızla üretim sürecinin anayönelimlerinden biri oldu. Etki gücünü giderekarttırdı. “Yeni” kapitalizmin karakterini belirledi.

Fordizmin krizi

Taşeronlaştırma, kapitalizmin gelişim sürecindefarklı düzeylerde (19. yüzyılın ilk yarısında tekstil vedokumada eve iş verme şeklinde, 20 yüzyılın ilkçeyreğinde ağırlıkta temizlik ve hizmet sektöründe)uygulandı. Kapitalist krizin dışa vurması ve küreseldüzeyde neoliberal politikaların hayata geçirilmesitaşeronluğu bir sistem haline getirdi.

1970’lerin başında kapitalist sistem yapısal birkriz içine girdi. II. paylaşım savaşı sonrasındasistemin yaşadığı genişleme dönemi bu süreçte sonaerdi. 1966 yılında OECD ülkelerinde başlayan kriz,1960’ın sonunda küresel düzeye yayıldı. Karoranlarındaki azalma ve sıkışma krizin temelnedeniydi. Kapitalist sistem krize karşı, yenidenyapılanma sürecine girdi. Büyük bunalımların genelkarakteristiği olan bu durum kendini, somut olarakyeni sermaye birikim modeliyle/rejimiyle dışavurdu.

Sistem ikili amaçla hareket etti: Birincisi, karınmaksimizasyonunu sağlayacak düzenlemeler hızlahayata geçirilmeye başlandı. İkincisi yeni kontrol vetahakküm mekanizmalarıyla emeğin, kronik birörgütsüzlüğe sürüklenmesi hedeflendi. Bu yöndeüretim tekniklerinde ve üretimin sosyalorganizasyonunda “radikal” değişikliğe gidildi.Genişleme dönemine damgasını vuran fordist modelterkedildi.

Zaten 1960’ların ortası fordizmin krizini ortayaçıkarmıştı. İşçi sınıfının mücadelesi metropollerdemuazzam bir gelişme dinamiği gösterdi. Bu yıllariçin yapılan “sosyal uyum ve sosyal birlik” gibivurgular bütünüyle spekülatiftir. Tam tersine sınıfmücadelesi, birinci sol dalgadan sonraki en önemliyükseliş dönemine girdi. 1968 küresel isyanı bumücadelenin zirvesi oldu. Özellikle Fransa veİtalya’da işçi hareketi ayağa kalktı. Fransa’da tarihinen büyük genel grevi yaşandı. Genel grevdalgalarıyla Fransa sarsıldı. İtalya işçi hareketi1965’ten sonra yükselmeye başladı. 1968’de zirveyeulaştı. İki ülkede devrimci durum yaşandı. İşçikonseyleri kuruldu. Avrupa’nın diğer ülkelerinde deişçi sınıfı hareketliydi. İngiltere’de özellikle madenişçileri, sınıf mücadelesinin katalizörü gibi hareketetti. ABD’de sivil haklar ve siyahi özgürlükmücadelesi yükseldi. Savaş karşıtlığı yayıldı. İşçisınıfı bu kitle eylemleri içinde etkin olarak yer aldı.

Ayrıca kapitalist sistemin mikro kozmosu olanfabrika, mücadelenin en konsantre odağı haline geldi.Fabrikanın içinde zengin eylem ve direniş biçimleriyaratıldı. Farklı iş yavaşlatma eylemleri, çok yönlüsabotaj biçimleri, fabrika işgalleri, yeni (zincirlemeve satranç grevleri gibi) grev biçimleri sınıfınotonomisinin gücünü ortaya koydu. Sınıfınotonomisinin yarattığı direniş biçimleri, makroölçekli fabrika sistemine dayanan fordizmin işleyişinibloke etti. Verimlilik hızla düşürüldü. Rasyonalitesiiflas etti. Fordizmin krizinin somut örneklerindenbirini 1960-1970 arasında dünya çapında grevlerekatılan işçi sayısında görmek mümkündür. Budönemde grevlere 425 milyon işçi katıldı. 1945-1963yılları arasında ise grevlere katılan işçi sayısı 125milyondu. Bu oran bile dönemin antagonist şiddetiniortaya koymaktadır.

Esnek üretim sistemleri ve taşeronluk

Post-fordizm ya da esnek üretim diye detanımlanan üretim sistemi finans kapitale muazzamolanaklar sundu.

Esnek üretimle, üretimde verimliliğin maksimumarttırılması ve maliyetlerin minimuma düşürülmesihedeflendi.

Esneklik kompakt bir içeriğe sahipti. Esneküretim krizin temel nedenini oluşturan karoranlarındaki düşüşe karşı, karın maksimizasyonunuhedefleyen çok yönlü üretim tekniklerini ve sosyalorganizasyonları kapsadı. En başta kapitalist sisteminüretim yapısında niteliksel bir değişimi ortayaçıkardı. Esnek üretim sistemleri sadece üretiminyeniden örgütlenmesi değildi. Toplam KaliteYönetimi adında emeğin zapturapt altına alınması veemeğin rafine biçimde denetlenmesi amaçlandı.İnsan Kaynakları Yönetimi’yle sınıfın kolektif

davranma yetenekleri paralize edilmeye çalışıldı.Sınıfın atomize edilmesi amaçlandı. Özellikle toplupazarlık sistemi işlevsizleştirilmeye çalışıldı.

Teknolojik alanda muazzam gelişmelerinsağladığı olanaklarla, geçmişte fabrika içi işbölümü,küresel düzeyde realize edildi. Dünya fabrikalaştı.Periferi, başta Uzakdoğu dünyanın atölyesi halinedönüştü. Periferi kar marjı düşük emek-yoğunsektörlerin ve “kirli” teknolojilerin merkezlerinedönüştü. Metropoller ise ileri teknoloji merkezlerioldu. Arge, tasarım ve pazarlama üzerindeyoğunlaştı.

Esnek üretim sistemleri, finans kapitale üretiminyeni rasyonlara göre örgütlenmesinden, yeni tüketimkalıpları oluşturulmasına, işletmeler arasında yeniilişki düzeylerinin inşasına ve üretimin mekansalorganizasyonuna kadar zengin olanaklar sundu. Yaniesnek üretim sistemleri, sermayeye müthişmobilizasyon şansı verdi. Parçalanan üretim farklımekanlarda ya da ulusal “mekanlarda”, hızlı talepçeşitlerine uygun ve son derece ucuzagerçekleştirildi.

Kapitalist ilişkilerin hızla yaygınlaşması veentegrasyonun derinleşmesiyle bütün dünya Pazarhaline getirildi. Metropollere olağanüstü değertransferi yapıldı.

Bu süreç bir yanıyla da emeğin atomizasyonu veamorfe oluşu biçiminde işledi. Sınıf katmanlaştı veprofili farklılaştı. Ama aynı zamanda tarihin enbüyük proleterleşme dalgası başladı.

Esnek üretim sistemleri maliyeti minimizeetmenin, karı maksimize etmenin en vahşi koşullarınıdoğurdu. Esnek üretimin farklı taleplere cevap verenesneklik kabiliyeti, stoksuz üretim, üretim sırasındakalite kontrolünde uzmanlaşma, üretiminparçalanması, işgücünün mekansaldesantralizasyonu, yani esnek üretimin temelözellikleri taşeronluğun yaygınlaşmasının

Minimum maliyet, maksimum kar...

“Yasal” organize suç şebekesi:Taşeronluk

Volkan Yaraşır

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-09

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

zeminlerini yarattı.Taşeronluk sistemi, esnek üretimin (ücret

esnekliği, sayısal esneklik, işlevsel esneklik veçalışma süresinde esneklik gibi) modellerininrealize olmasını sağlayan temel yöntem olarakkullanıldı. Üretimde “esneklik” kabiliyeti, ağırlıktataşeronluk sayesinde sağlandı.

Taşeronlaştırmayı şöyle tanımlayabiliriz: Mal vehizmet üretiminin bölünerek, bir ana firmaya bağlıçalışan bir veya birden fazla alt firma-alt işveren yada taşeron tarafından gerçekleşmesidir. Ana firmaile alt firma arasındaki ilişki sözleşmenin sınırıçerçevesindedir. Alt işveren hukuki bağımsızlığasahip olmasına karşın, ekonomik olarak anafirmaya bağlıdır.

Taşeron sistemi sermayeye daha düşük ücret veörgütsüz işgücü kullanma şansı verir. Örgütlüişgücünden kaçan sermaye taşeronlaştırmayla,emek sürecini dilediği gibi kontrol edebilir ve ücretmaliyetlerinde esneklik kazanır.

Taşeronluk sisteminin varlığı, sermayeye üretimkapasitesindeki artış ve azalmaya bağlı olarak,üretimin ihtiyacına göre devreye sokulmasınısağlar. Böylesi bir dalgalanmadan en azetkilenmesine olanak sunar. Taşeronluk, sermayeiçin bir tampon işlevi görerek, işten çıkarmamaliyetlerinden kurtulmasının önünü açar. Busermayeye hem sayısal esneklik, hem de çalışmasüresinde esneklik kabiliyeti kazandırır.

Esnek üretim teknolojileri, sermayeye tekniktaşeronluk olanağı sunmaktadır. Sermaye tekniktaşeronlukla nitelikli işgücü maliyetinden vekullanacağı teknoloji için yapması gereken sabitsermaye yatırımlarından kurtulur. Tekniktaşeronluk, sermayeye işlevsel esneklikkazandırmaktadır.

Taşeronluk sistemiyle esnek üretim arasındakibu organik bağ, sermayenin, maksimum kar,minimum maliyet stratejisinin bir uzantısıdır.Ayrıca işçi sınıfına stratejik saldırısının biryansımasıdır.

Stratejik saldırının mızrak ucu:Taşeronlaştırma

Taşeronlaştırma maksimum kar için, sınıfınmaksimum sömürüsü ve mutlak itaati olaraközetlenebilir.

Taşeronlaştırma sistemi/saldırısı sınıfın organikilişkilerini parçalamaya yöneliktir. Sermayetaşeronlaştırmayla “kullan at” stratejisini hayatageçiriyor. Sınıfın posasını çıkarıp, onu bir sosyalenkaza dönüştürmeyi amaçlıyor.

Bu yönde sınıfı eklem yerlerinden kırıyor,birliğini parçalıyor, sınıfı sınıfa karşı kullanıyor.Sınıfı yıkıcı bir şekilde bölmeyi hedefliyor.

Sosyal enkaz, sermaye için hiçbir zaman tehlikeoluşturmaz. Taşeronlaştırma sınıfın devrimcikimyasını bozarak, ruhunu kadavrayadönüştürüyor.

Bu saldırılara cevap sınıfın ruhunu yenidensilahlandırmaktır. Ruhun silahlandırılması ancakörgütlenmeyle olur. Taşeron işçilerinin formelyöntemlerle örgütlenmesinin mümkün olmadığıbirçok pratikte ortaya çıktı. O zaman yapılmasıgereken kavgayı örgütleyen, ruhu silahlandıran vemücadeleye güç kazandıran yepyeni enformelörgütlenmeler yaratmaktır. Elimizde bir formülyok. Deneyeceğiz, biriktireceğiz. Biriktireceğiz,yeniden deneyeceğiz. Her taşeron örgütlenmesi;Maltepe Belediyesi işçilerinin, İzmir Belediyesitaşeron işçilerinin, Marmaray işçilerinin,Cerrahpaşa ve Çapa işçilerinin pratikleri bizlereçok şey öğretebilir, bu pratiklerin her biri birbiriktirme eylemidir.

Almanya'nın çelik devi Thyssen Krupp iştenatma saldırısına hazırlanıyor.

Ekonomik olarak zorda olduğunu iddia edenfabrika yeniden yapılanma kapsamında dünyaçapında 180 bine yakın çalışanın beşte birini iştenatacak.

Geçen Kasım ayında gösterişli 200. yılkutlamaları ile hatırlanan ve önceki mali yılda 927milyon euro kar eden anonim şirketin sonbilançosunda 1 milyar 800 milyonluk bir zarargöründüğü iddia edildi. Ayrıca yeni mali yılın ilkçeyreğinde 480 milyon euro zarar edilmiş.

Thyssen Krupp Yönetim Kurulu BaşkanıHeinrich Hiesinger, yeni bir rota belirleyerek şirketi“hafifletmeyi” hedefliyor. “Hafifletmek” ilekastettiği ise binlerce işçinin işine son verilmesi.

Bochum'daki tesislerin 2016 yılına kadarişletilmeye devam edeceği bildirilirken 2 bin 500işçinin akıbeti de belirlenmiş durumda. Krefeld'dekifabrika ise gelecek yıl kapatılacak.

Ekonomik zorluk yaşadığı gerekçesi ile bihlerceişçiyi işten atmaya hazırlanan şirket bir yandan datesis ve makine üretiminde uluslararası alandayatırım yapmayı planlıyor.

Çelik devi işten atacak

Greve mahkemeengeli

Almanya’nın en büyük havaalanı Frankfurthavaalanında dış hizmetlerde çalışan işçilerinücretlerde artış ve çalışma saatlerinin azaltılmasıiçin başlattığı grevin ikinci turunda yine uzlaşmasağlanamadı.

Bunun üzerine işçileri temsil eden sendika(GdF), havaalanı kulesinde çalışan uçuşkontrolcülerinden greve destek olmalarını istedi.

GdF sözcüsü Matthias Maas, kendilerinin tümAlmanya’da grev yapmayı düşünmediklerini,bunun zaten Federal İş Hukukunun belirlediğiorantılı iş bırakma eylemine ters düştüğünüsöyledi.

Fraport şirketi ve Lufthansa ise, ihtiyati tedbirkararı çıkartarak grevi engellemek istiyordu.Sendikanın 27 Şubat günü kule çalışanlarınıdayanışma grevine çağırması üzerine, hemdayanışma grevinin hem de yer görevlileritarafından sürdürülen grevin yasaklanmasıtalebiyle iki ayrı başvuruda bulundu.

Frankfurt İş Mahkemesi bunun üzerine, 28Şubat’ta yasaklama taleplerinden ilkini kabulederek kule görevlilerinin ertesi gün grevekatılmasını engelledi.

Frankfurt havaalanında geçen hafta başlayangrev, tarafların uzlaşamamasından dolayı devametti. Fraport grev kırıcı işçilerle aksamalarıaşmaya çalışırken daha çok Almanya ve Avrupaseferleri iptal edildi.

Londra’da işgaleylemine saldırı

ABD’deki ‘Wall Street’i İşgal Et’eylemlerinin ardından başlayan Londra’dakiişgal eylemi İngiliz polisinin yaptığı baskınladağıtıldı.

Polis ve icra memurları, “Londra’yı İşgalHareketi”nin St Paul’s Katedrali önünde dörtaydır sürdürdüğü eylem çadırlarını gece yarısıbir baskınla kaldırdı.

Kapitalizm karşıtı eylemcilerle polisarasında yer yer arbedenin yaşandığı baskında20 gösterici gözaltına alındı.

Protestocular, zorla tahliyenin eyleminsonu olmadığını, işgal eyleminin bundan sonrayeni bir aşamaya evrileceğini vurguladılar.

Katedral önündeki işgalin dışında,eylemciler kuzey Londra’da da işgal ettiklerikullanılmayan binasını da toplum merkeziolarak işletiyor. İşgal edilen bu bina ile ilgiliolarak da zorla tahliye kararı alındı.

İrlanda’da halksokakta

Konut ve su vergisine karşı kampanyabaşlatan halk, Dublin, Cork, Limerick veWaterford’da tepkisini sokağa çıkarak gösterdi.Kampanya sözcüleri, halka konut vergisininödenmemesi çağrısında bulundu.

İrlanda hükümetinin eğitim alanındayapmayı planladığı kesintilerse Mayo veDonegal bölgelerinde düzenlenen gösterilerleprotesto edildi.

“Tasarruf tedbirleri” adı altında öğretmensayısının azaltılmasına ilişkin planlara karşıçıkan yaklaşık 3 bin kişi, zaman içinde buplanın yerel okulların kapanmasına yolaçabileceği uyarısında bulundu.

27 Subat 2012 / Frankfurt

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012 Ortadoğu

Esad rejiminin halka yönelik zorbalığını fırsatbilen emperyalistler, bölgedeki işbirlikçilerinin de tamdesteğiyle Suriye’ye dönük müdahalenin yolunudüzleme çabalarını yoğunlaştırıyorlar.

Suriye’ye müdahale etmek için Libya’dakinebenzer bir kirli tezgah kurgulayan emperyalistler vebaşını Türkiye’nin çektiği işbirlikçileri, 24 Şubat günüTunus’ta yapılan “Suriye’nin Dostları GrubuUluslararası Konferansı”nda buluştular. “Suriye’dekikrize çözüm arama” adı altında Arap Birliği’ncedüzenlenen konferansta, ABD’nin yanısıra Avrupa veArap ülkelerinin dahil olduğu 70 kadar ülkenin liderive temsilcisi yer aldı.

Emperyalist savaşa zemin hazırlanıyor

Bir süredir Suriye’ye yönelik müdahaleninişaretlerini veren emperyalist güçler, gelinen yerdesomut adım attıklarını da göstermiş bulunuyorlar.Fransa ve ABD’nin çağrısıyla “Suriye’nin DostlarıGrubu” çatısı altında bir araya gelen emperyalistler,bölgedeki işbirlikçi rejimlerin tam desteğini alarak, birsüredir Suriye’ye savurdukları tehditleri somut biraskeri müdahaleye dönüştürmek niyetinde olduklarınıgösteriyorlar.

Tunus’taki konferansın daha başlamadan basınayansıyan muhtemel sonuçları da ‘dostların’ gerçekniyetini ortaya koyuyor. Suriye için “72 saatlik birultimatom” üzerinde çalışılacağı ifade edilentoplantının taslak sonuç bildirgesinde, Suriye DevletBaşkanı Beşşar Esad’ın seçimlerden önce iktidarı birvekile devretmesini öngören Arap Birliği planınadestek verilirken, Esad’a yönelik diplomatik baskıyıartırma çağrısı yapıldı.

Emperyalistler ve işbirlikçileri, Libya’daKaddafi’nin devrilmesinden önce de “Libya TemasGrubu” adıyla bir araya gelmişti. Libya için“uluslararası duyarlılık” yaratma adı altında savaşhazırlıklarını tamamlayan emperyalistler, butoplantıların hemen ardından kapsamlı bir işgalbaşlatmışlardı.

Aynı senaryo bugün, “Suriye’nin Dostları Grubu”adı altında hayata geçirilmeye çalışılıyor.

“Ulusal Konsey” meşrulaştırılıyor

Konferans’ta emperyalistler eliyle kurulan veSuriye’deki “muhalifleri” tek bir çatı altında topladığıifade edilen “Suriye Ulusal Konseyi”, “Suriye halkınınmeşru temsilcisi” olarak tanındı.

Konferanstan önce açıklama yapan “Suriye UlusalKonseyi”nin yöneticilerinden Haytem El Malih,toplantının kendilerine yetki vereceğini belirterektaslağın somut sonucunu da önceden açıklamıştı.

Suriye Ulusal Konseyi’ne silah, mühimmat vb.lojistik desteğin Türkiye gibi ülkeler tarafındanyapıldığı da biliniyor.

İkinci toplantı Türkiye’de

Libya’ya dönük emperyalist işgal sırasında AKPhükümeti eliyle aktif taşeronluk rolü üstlenen Türksermaye devleti, Suriye’ye dönük olası bir

müdahalede işbirlikçiler arasında en ön safta yertutmuş bulunuyor.

Öyle ki, Tunus’ta düzenlenen ilk toplantıya Tunusve Fransa ile birlikte eşbaşkanlık eden Türk devleti,Mart ayında da ikinci toplantıya ev sahipliği yapacak.

Uluslararası Konferans’ı Türkiye’nin önerisi ileTunus’ta toplayan “Suriye Dostluk Grubu”, Suriye’yeyönelik saldırganlığı Ortadoğu halklarınınayaklanmaları ile makyajlamaya çalışıyor.

Toplantıdan önce konuşan Türkiye Dışişleri BakanıAhmet Davutoğlu, “Çünkü Tunus bütün bu haklıtaleplerin başladığı, özgürlük meşalesinin ilk hayatageçirildiği ülkedir. İlk serbest seçimlerin yapıldığıülkedir” şeklinde ikiyüzlülük kokan açıklamalar yaptı.“Bu aşamadan sonra zalimle mazlumu aynı kefeye

koyamayız” diyen Davutoğlu, emperyalist müdahalekonusunda ne kadar hevesli olduklarını da gösterdi.

“Fransa’yla gerilim” yalanı

Ermeni soykırımı ile ilgili yasanın kabuledilmesinin ardından Fransa ile ilişkilerini kesmeyigündeme getiren Türk devleti, sözkonusuemperyalistlerin çıkarı olunca, Suriye DostlukGrubu’nun eşbaşkanlığını Tunus’un yanısıra Fransa ilepaylaşmaktan kaçınmadı.

Bu toplantı, Türk devletinin ikiyüzlü ve aynızamanda emperyalistlerle kolkola bölge halklarınayönelik saldırgan politikasının yeni bir örneğinioluşturuyor.

‘Halkların düşmanları’ Tunus’ta toplandı...

Hedefte Suriye halkı var!

Kıbrıs’ta tam kazanım için grev

Kıbrıs Belediye Emekçileri Sendikası (BES) üyelerinin, Lefkoşa Türk Belediyesi’nde 15 Şubat günübaşlattığı süresiz grev devam ediyor.

Sendika tarafından belirlenen 7 maddelik uzlaşı protokolünün, altısında uzlaşı sağlandı. Ancak BelediyeBaşkanı Cemal Bulutoğluları, 7. maddede yer alan; “Hizmet çalışanlarının sendika tarafından belirlenmesi’hususunu kabul etmedi.

Öte yandan kazanım sağlanan diğer altı madde için hazırlanan protokol imzalama randevusunaBulutoğluları gelmedi. BES Başkanı Savaş Bozat yaptığı yazılı açıklamada, tüm maddeler kabul edilene kadargrevin kaldırılmayacağını açıkladı.

Emekçiler tehdit ediliyor

Bulutoğluları grevdeki emekçileri basın aracılığıyla açıktan tehdit ediyor. Geçtiğimiz günlerde açıklamayapan Bulutoğluları, emekçilerin greve devam etmesi halinde işten atmaların ve maaş kesintilerininyapılacağını belirtmişti.

Bulutoğluları’nın pervasızca yaptığı açıklamalara BES, grevi devam ettirerek tok bir yanıt veriyor. Bozat, tehditlere yönelik olarak, “Tehditler mücadelemizi güçlendiriyor. Kazanan biz olacağız” şeklinde

cevap verdi. Kızıl Bayrak / Kıbrıs

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-09

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012Gençlik hareketi

Gericiliğe ve yozlaşmaya karşı

“geleceğine sahip çık!”Toplum mühendisliğine soyunan AKP’nin şefi

Erdoğan’ın “dindar bir nesil yetiştirmek istiyoruz”sözleri tüm köşe yazılarına kaynak olmakta songünlerde... Erdoğan’ın, bu söylemine gelen tepkilerigöğüslemek için kullandığı “tinerci mi olsunlar”ifadesi ise tam bir polemik ortamı doğurdu. “Kibarliberal” yakınmalarla dolu köşe yazıları geldiburjuva medyadan bir bir.

Yapay olarak üretilen laik-dincikutuplaşması

Heykelleri “ucube” diyerek yıkan, evrim “günah”diye bilimden uzaklaşan ve temelde toplumugericileştirme amacı güden AKP ve onun şefiningençlik üzerine kurduğu bu hesaplar yeni olmadığıgibi şaşırtıcı da değildir elbet. Dinci/gerici AKPhükümetinin tüm politikları, en başından beri buamaca hizmet etmektedir zaten. Ne var ki İmamHatip Liseleri, İlahiyat Fakülteleri, sözleşmelipersonel ataması bu yıl içinde yapılacak 9 bin dingörevlisi ve her mahallede sayısı çift hanelere ulaşanKuran kursları, dinci/gerici AKP’nin amacınaulaşmasında yetersiz kalıyor olacak ki, sağlıkharcamaları bir önceki yıl bütçesine göre %16düşerken, 2003’ten bu yana Diyanet İşleriBaşkanlığı’nın bütçelerden aldığı pay 771 milyonTL’dan, 3.9 milyar TL’ya kadar artmış durumda.

Ülkede birtakım soyut kutuplaşmalar yaratan vebunu bir “oyalama taktiği” olarak kullanan burjuvapartiler, bu oyun üzerinden hep daha temel hedeflereyürümüşlerdir. Örneğin laik-dinci kutuplaşmasınıyaratan bu burjuva partiler güruhu, sözkonususermayedarlar, emperyalist savaş ve saldırganlık,faşist baskı ve terör olduğunda hep beraber masayaoturup, aynı kararla işçi ve emekçilerin hayatınıkarartmaya çalışabilmektedirler.

Sigortasız çalışan çocuk işçilerin sayısını gün begün arttıran, temel hakların torba yasalarla silipsüpürülmesini, neoliberal politikalar eksenindeeğitimin ticarileştirmesini sağlayan bizzat busermaye düzeni ve onun işbirlikçileridir. Yani birdiğer deyişle “dindar nesiller” yetiştirmekisteyenlerin de içinde bulunduğu bir anlayıştır.

Kendisi hakkında düzenlenen mahkemefezlekesinde “zimmet, kamu biletlerindekalpazanlık, resmi evrak ve kayıtlarda sahtecilik,cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, ihaleyefesat karıştırmak” yazan ama buna rağmen İçişleriBakanı yapılan İdris Naim Şahin’lerin anlayışıdır.“Herkesin aklını başına alması gerekiyor. Bu ülkeözgürlüklerin alabildiğince var olduğu ve doya doyayaşandığı bir ülke. Var olan özgürlüklerin varlığınıitiraf edecek kadar beyni aklı özgürlükten yoksunolan birtakım insanlar var. Bu gerçekle karşıkarşıyayız” diyenlerin “gerçeküstü” anlayışıdır!

Erdoğan’ın söylemleri burjuva hukukunagöre suç!

“Dindar bir nesil özgürlüklere saygılıdır; dindarbir nesil, farklı düşüncelere, farklı inanç gruplarınada saygılıdır. O terbiyeyi alarak yetişmiş bir nesiliz

biz. Bu saygının nasıl gösterilmesi gerektiğini debugüne kadar gösterdik” diyor bir de Erdoğan.Sorulmalıdır: 2 Temmuz tarihi de bu “saygının” nasılgösterildiğinin tarihsel bir ifadesi midir?

Sorulmalıdır: Başka insanların el veya ayaklarınısakatlayanlara cani denir. Ya beyni yok edenlere nedemeli?

Erdoğan’ın hiç çekinmeden sarf ettiği tüm busözler esasen, bizzat burjuva hukukuna göre de suçteşkil ediyor. Zira 2005 yılında yürürlüğe giren TürkCeza Kanunu’nun 3. maddesinin 2. fıkrasına göre“Ceza Kanunu’nun uygulamasında kişiler arasındaırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasalveya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milliveya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğertoplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz vehiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz” denilmektedir.

Burjuvazinin vatanı

“Dindar olma” durumunun zıttı olarak kullandığı“tinerci” kavramının, bizzat bekçiliğini yaptığısermaye düzeni tarafından oluşturulduğunu da gayetiyi bilen Erdoğan, “bir haftadır köşelerinde yazanlarasesleniyorum; bu gençliğin tinerci olmasını mıistiyorsunuz? Siz bu gençliğin büyüklerine isyankarbir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Siz, bu gençliğinmilli, manevi değerlerinden kopuk, hiçbir istikameti,meselesi olmayan bir nesil mi olmasınıistiyorsunuz?” demişti son olarak.

Madem Erdoğan milli ve manevi değerlerdendem vuruyor, yazıyı Nazım Hikmet’ten bir alıntıylabitirelim: “Burjuvazinin ‘vatanı’, işçiler veemekçiler için işsizlik, açlık ve sefalete katlanmak,kirli savaşlara sürülmek, kardeş halkları katletmekdemektedir. Bunlara karşı durmak, ‘vatan haini’olmayı gerektirmektedir!”

Krizi derinleştiği ölçüde azgınlaşan kapitalistsistem sosyal yıkım saldırılarıyla yaralarını sarmayaçalışıyor. Özelleştirmelerle, ticarileştirmelerle belinidoğrultmaya çalışan sermaye düzeni, eğitim ve sağlıkgibi alanları da artık tamamen paralı halegetirmeye çalışıyor.

“Sağlıkta dönüşüm” adı altında hastaneleri birbir özelleştiren bu düzen, şimdi de sağlık

hakkımıza göz dikmiş durumda. Parası olanınsağlık hizmetinden yararlanabileceği bir sistem olanGenel Sağlık Sigortası (GSS), 1 Ocak 2012 tarihiitibariyle yürürlüğe girdi. Bu sisteme göre sigortasıolmayan herkes aylık gelirine göre sağlık primiödemek zorunda kalacak. Primini ödeyemeyenler isehastane kapılarında ölüme terk edilecek. Ayrıca 18yaşından büyük çocukların, velisinin sigortasındanyararlanması da mümkün olmayacak. Öğrenciler ise25 yaşını geçtikten sonra prim ödemekmecburiyetinde olacak. Yasayla birlikteüniversitelerde bulunan medikolar da işlevsiz halegetiriliyor.

Arkadaşlar!

Anne ve babalarımızın kazanılmış haklarına gözdikenler, bizleri de geleceksizliğe mahkûm ediyor.Kirli savaşa, silaha, bombaya ayırdıkları bütçeyle

ortaya çıkan açığı; eğitim ve sağlık gibi temelhizmetleri paralı hale getirerek kapatmayaçalışıyorlar. Kardeş halkların katline ortak olanlar,kendi halkına da kan kusturmanın hesabınıyapıyorlar.

En temel insani hak olan sağlık hakkı bu hesaplarakurban ediliyor. Yasadan önce de doğru düzgünedinemediğimiz sağlık hizmeti artık ulaşılamaz birhale geldi. Sağlık emekçilerini ve sağlık öğrencilerinide doğrudan etkileyen bu yasa, tam bir güvencesizlikanlamı taşıyor. Sosyal devlet naraları atanlar, bu yasakarşısında yükselen tepkileri görmezden geliyor.Sağlık örgütlerinin, sendikaların, demokratik kitleörgütlerinin yasaya tepkisi ise gün geçtikçe büyüyor.

Öğrenci arkadaşlar!Eğitimimiz için milyonlarca lira para harcamamıza

rağmen nitelikli bir eğitimden yoksun bırakılıyoruz.Üniversitelerimiz gün geçtikçe bir ticarethaneyedönüşüyor. Bizler ise bu şirketlerden eğitimi satın alanbirer müşteri durumundayız. Üniversitelerimiz bilimüretmek yerine “rekabet” mantığıyla birbiriyle yarışırbir hale gelmiş durumda. Reklam yapmak uğrunainsan hayatı hiçe sayılıyor ve kar hırsıyla rekabetanlayışı kızıştırılıyor.

Sağlık alanını da doğrudan kesen bu durumkarşısında “ses çıkarmak” zorundayız. Geleceğimizinelimizden alınmasına izin vermemeli, eğitim ve sağlıkhakkımıza sahip çıkmalıyız. Bunun için öncelikligörevimiz Genel Sağlık Sigortası (GSS) yasasının geriçekilmesi çağrısına üniversitelerden yanıt vermektir.

Tüm işçe ve emekçilerle birlikte parasız, niteliklive ulaşılabilir sağlık hakkı mücadelesini büyütmeye!

Ekim Gençliği

GSS’ye geçit verme!

Sağlık hakkınasahip çık!

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012 Gençlik hareketi

Ekim Gençliği’nin kampanya çalışmalarından...

Eskişehir24 Şubat günü Ekim Gençliği okurları tarafından

gerçekleştirilen kampanya toplantısında kampanyanınmerkezi gündemleri ve yerellerde bunun nasılzenginleştirileceği konuşuldu.

Toplantıda, kampanyanın hedefleri üzerinekonuşuldu. Kampanyanın sistemli, hedefli, alanı veinsanları politikleştiren, kitle çalışmasından ilişkiçıkaran ve yaratıcı araçlarla desteklenen bir çalışmahattı izlemesi gerektiği ifade edildi.

Son dönemde işçilere, emekçilere ve gençliğeyapılan en büyük saldırılardan biri olan GSShakkında bilgi verildi. Ardından sorunun kapsamı,kimleri nasıl etkilediği ve buna karşı nasıl birmücadele yürütülmesi gerektiği tartışıldı. Bu konudabirçok zengin araç ve yöntemle üniversitelereyönelmek gerektiği üzerinde duruldu ve bu araçlar(imza kampanyası, popüler bildiriler, tiyatrogösterimi vb.) belirlendi.

Ankara24 Şubat günü ODTÜ’de buluşan öğrenciler son

süreci değerlendirdikten sonra kampanyanın busüreçte ifade ettiği anlam üzerine tartışma yürüttüler.Kampanyanın ODTÜ’de en etkin biçimlegerçekleşebilmesinin yol ve yöntemleri üzerinde

durulduktan sonra toplantı somut kararlar alınarakbitirildi.

8 Mart çalışmaları da hafta boyunca ODTÜ’deyaygın bir şekilde yapıldı.

Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi’nde desınıf devrimcilerinin çalışmaları hafta boyuncakesintisiz olarak sürdü. BDSP’nin merkezi afişleriHukuk Fakültesi, SBF, İletişim ve Eğitim’de yaygınbir şekilde kullanılırken, yemekhane ve kantinlerdede bildiri dağıtımı gerçekleştirildi. SBF’de açılanstant ile Ekim Gençliği’nin son sayısı ve Kızıl Bayrakgazetesi gençliğe ulaştırıldı. “GSS geri çekilsin”talebiyle başlayan imza kampanyası da öğrencilereulaştırıldı.

Her cumartesi Yüksel Caddesi’nde açılan stanttabir taraftan 8 Mart bildirileri dağıtılırken diğertaraftan da GSS’nin geri çekilmesi için imza toplandı.Faaliyet boyunca Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliğisatışı yapıldı.

İstanbulİstanbul Ekim Gençliği “Geleceğine sahip çık”

başlıklı kampanya çalışmalarını 23 Şubat Perşembegünü Taksim’de, 26 Şubat Pazar günü Kadıköy’desürdürdü.

Kampanya kapsamında dergi satışı ve el ilanıdağıtımı gerçekleştirildi. Öğrencilerle birebir yapılankonuşmalarda ise son dönemde gittikçe yoğunlaşanemperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına, faşistbaskı ve devlet terörüne ve eğitimin

ticarileştirilmesine vurgu yapıldı. YTÜ Davutpaşa Kampüsü’nde Fen-Edebiyat ve

İnşaat fakülteleri ile yemekhanede kampanya afişlerikullanıldı.

Ayrıca yemekhane içerisinde Dünya EmekçiKadınlar Günü dolayısıyla 8 Mart’ta alanlara çağrıyapan bildiriler dağıtıldı. Ardından yine yemekhaneiçerisinde yapılan dergi satışı sırasında devrimciöğrencilerin fotoğrafını çektiği anlaşılan ÖGB’leremüdahale edildi ve ÖGB’lerin tutumu ajitasyonkonuşmalarıyla teşhir edildi. Dergi satışından sonra,Ekim Gençliği okurları tarafından 8 Mart ile ilgilisöyleşi yapıldı.

Ekim Gençliği / Eskişehir - Ankara - İstanbul

Ekim Gençliği okurları 28 Şubat günü, 8 MartDünya Emekçi Kadınlar Günü hazırlıklarıçerçevesinde bir söyleşi yaptı. Emekçi KadınKomisyonları’nın hazırladığı belgesel gösterimi ilebaşlayan söyleşide kadın sorunu ile ilgili kapsamlı birsunum yapıldı.

Özel mülkiyet düzeninin yarattığı bir durumolarak, tarihsel süreçleri içinde ele alınan kadınsorununa karşı devrimcilerin yaklaşımı tartışıldı.Özellikle dinin etkili olduğu toplumlarda kadının

maruz kaldığı sorunlardan bahsedildi ve Ortadoğuülkelerinden örneklerle zenginleştirildi.

Ardından feminist hareketin ortaya çıkışı veülkemizdeki yansımaları ortaya kondu. Ülkemizdekiayrışmanın aslında bir reform ya da devrim tercihiniteliği taşıdığı vurgulandı.

Sonuç olarak kadın sorununun esasta bir emekçikadın sorunu olduğu ve devrim mücadelesi ile kalıcıbir çözüme ulaşılacağı belirtildi.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Eskişehir’de 8 Mart söyleşisi

Subat 2012 / DTCF

Subat 2012 /Eskisehir

Subat 2012 / Beytepe

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-09

Gençlik hareketi24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Hocalı Katliamı’nı protesto etmeadı altında 28 Şubat günü HacettepeÜniversitesi Beytepe Kampüsü’ndeTürkçe Topluluğu tarafındanyapılmak istenen “Hocalı ŞehitleriniAnıyoruz” etkinliğine ilerici vedevrimci öğrenciler müdahaleetmek istedi.

Etkinliğin yapılacağı salonungirişinde ajitasyon konuşmalarıylaHocalı Katliamı’nın siyasi rant vehalklar arasındaki düşmanlığıkörükleyici bir malzemeyedönüştürülemeyeceğibelirtildikten sonra salona girildi.Bu esnada halkların kardeşliğinivurgulayan sloganlar atıldı.Etkinliği düzenleyen topluluğunhiçbir nefret ve kin söylemindebulunulmayacağını, yalnızcakatliamın anılacağını belirtmesi üzerine doğrudanetkinliğin engellenmesine yönelik girişimdebulunulmadı. Ancak katliamı anlatan belgeselin ırkçı-faşizan söylemleri içermesi ve anti-komünizmpropagandası yapması nedeniyle tekrar ajitasyonkonuşmalarına başlandı ve sloganlarla durum teşhiredildi.

“Türk, Kürt, Ermeni…Yaşasın halklarınkardeşliği!” sloganına tahammül edemeyen faşistlerdevrimci öğrencilere saldırdı. Faşistlere karşılıkverilmesinin ardından çatışma çıktı. Çatışmaesnasında birçok devrimci öğrenci yaralanırkenÖGB’lerin durumu izlemekle yetinmesi dikkat çekti.Daha sonra tüm öğrencilerin güvenliği alındıktansonra salondan çıkıldı. Edebiyat Fakültesi BedrettinCömert Salonu’nda yaşanan çatışmanın ardındanfaşistlerin salondaki, ilerici ve devrimci öğrencilerinfakülte önündeki bekleyişi sürdü.

Yaklaşık 150-200 kişilik bir faşist güruh kampüsegelerek devrimci öğrencilere saldırdı. Hocalı etkinliği

olayından sonra içeride kalan faşistlerin dışardankampüse taşıdığı bu grup, ÖGB eşliğinde EdebiyatFakültesi’ne getirildi. Grubun geldiğini görendevrimci öğrenciler Edebiyat Fakültesi A kapısıönünde barikat kurarak okullarını savundular.Kapıların açılmasıyla içeri giren faşist güruhdevrimciler tarafından püskürtüldü. Olay esnasındakampüse çevik kuvvet geldi ancak olayları yalnızcaizlemekle yetindi. Bunun yanında sayıları geçmişgünlere oranla hayli az olan ÖGB’ler ise faşist grubamüdahale etmek bir yana, kendini savunan devrimciöğrencileri engellemeye çalıştı. Saldırı sırasındaokulun B kapısında bir otobüs ülkücü de hazırbekletildi. Saldırının geri püskürtülmesinin ardından,faşistlerin okulu terk ettiğinden emin olunduktansonra yemekhane önüne bir yürüyüş gerçekleştirildi.Ardından topluca otobüslere binilerek eylem bitirildi.

Ekim Gençliği / Beytepe

Beytepe’de faşist saldırı

Cebeci’de faşistsaldırı

29 Şubat günü Emek Gençliği’nin Hocalı ileilgili bir afişini yırtan iki kişinin kampüs dışınakadar kovalanması ile başlayan gerginlik kampüsdışında planlı ve organize bir saldırıya dönüştü.Yaklaşık 50 kişilik bir grubun arasında kalandevrimci-demokrat öğrencilerden bazılarıyaralandı. Bu saldırı sonrası kampüse girmeyeçalışan faşistler ise devrimci-demokratöğrencilerin direnişi ile karşılaştı. Devrimcidemokrat öğrenciler akşam toplu çıkışgerçekleştirdi.

“Faşizme karşı omuz omuza!” ve“Üniversiteler bizimdir, bizimle özgürleşecek!”sloganlarının atıldığı yürüyüşe yaklaşık 250öğrenci katıldı.

Ekim Gençliği / Cebeci

DTCF’de ‘halklarınkardeşliği’ çağrısı

26 Şubat 1992’de Ermenistan Devleti’ninAzerbaycanlılar’a yönelik askeri operasyonusonucunda Azerbaycan topraklarındaki HocalıKasabası’nda yaşayan halkı katletmesi ile ilgili 5büyük kentte gösteriler oldu.

Gösterilerde ırkçı ve nefret söylemlerine yerveren, intikam yeminleri kusan faşistler AnkaraDTCF’de de ırkçı akademisyenlerin paravanıaltında 27 Şubat günü bir etkinlik yapacaklarınıgünler öncesinden duyurdular. Bunun üzerinearalarında Ekim Gençliği okurlarının dabulunduğu DTCF’deki anti-faşist, ilerici, devrimciöğrenciler 27 Şubat sabahı okula “Dünya halklarıkardeştir!” şiarlı pankartı ve ‘DTCF öğrencileri -Türkiye Azerbaycanlı Sosyalistler Birliği’ imzalı,halkların kardeşliği şiarının yükseltilmesigerektiğini söyleyen Azerice ve Türkçe bildirilerinbüyük boyutta olanlarını okulun duvarlarına astı.Bildirilerde Ermeni devletinin gerçek yüzü teşhiredilerek, “Katleden devlettir, halklar kardeştir!”vurgusu yapıldı.

“Dünya Halkları Kardeştir” şiarlı pankartasılırken DTCF öğrencileri coşkulu bir biçimde“Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganını hep birağızdan attı.

DTCF öğrencileri faaliyeti sona erdirdiktensonra Ekim Gençliği okurları “Geleceğine sahipçık!” şiarlı afişleri okulun duvarlarına astı. Dahasonra yeni dönemdeki kampanya üzerine EkimGençliği okurları bir söyleşi gerçekleştirdi.

Ekim Gençliği / DTCF

28 Subat 2012 / Beytepe

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-09

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012..

Faşist baskı ve teröre karşı Kadıköy’de miting...

“Korkmuyoruz, susmuyoruz, teslim olmuyoruz”

AKP hükümeti eliyle hayata geçirilmek istenensosyal yıkım saldırıları ile faşist baskı ve teröre karşıişçiler, emekçiler, ilerici ve devrimci güçler İstanbulKadıköy’de, mitingde buluştu.

KESK İstanbul Şubeler Platformu’nun çağrısıylaörgütlenen “Korkmuyoruz, Susmuyoruz, TeslimOlmuyoruz” mitingine DİSK, TTB, Türk-İş’e bağlısendikalar, demokratik kitle örgütleri ile ilerici vedevrimci güçler katıldı.

Ağırlıklı olarak, “KCK operasyonları” adı altındayürütülen siyasi operasyonlara, gözaltılara,tutuklamalara yönelik tepkinin öne çıktığı mitingde,kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşme talebi ile Kürtsorununda inkar, imha ve asimilasyon politikalarınınson bulması istendi.

Kıdem tazminatına dokunulmaması, toplu işilişkileri yasasının geri çekilmesi, KESK’li tutuklularınserbest bırakılması, özel yetkili mahkemelerinkaldırılması gibi pek çok talebin de işlendiği mitinginomurgasını KESK’e bağlı sendikaların katılımıoluşturdu.

Aralarında BDSP, Mücadele Birliği, EHP’nin debulunduğu ilerici devrimci siyasal güçlerinpankartlarıyla katıldığı mitingde SODAP, ESP, BDP,EMEP, Kaldıraç, SDP ve Sosyalist Parti HDK pankartıarkasında kendi pankart ve flamalarıyla sıralandılar.Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu da mitinge “Sosyalyıkım saldırılarına, faşist baskı ve teröre karşı birleşik-militan mücadeleye” pankartıyla katıldı.

Divriği Kültür Derneği, Halkevleri, TKP, ÖDP’ninde yer aldığı mitinge katılım oldukça zayıftı.

KESK’li kadın tutsakların fotoğraflarının yer aldığı“KESK’li kadın tutsaklar onurumuzdur” pankartınıntaşındığı kortejde KESK’li tutsaklarla dayanışmasloganları atıldı. Yürüyüşte ayrıca mitingin şiarınınKürtçe, Türkçe, Arapça, Ermenice gibi farklı dillerdeyazılı olduğu pankart da taşındı. Ana pankartınarkasında DİSK, TTB ve KESK yöneticileri yürüdü.

KESK’ten zayıf katılım

Mitingin çağrıcısı olan ve Marmara Bölgesigenelinden katılım kararı alan KESK’in kitlesininbüyük çoğunluğunu Eğitim Sen şubeleri oluşturdu.Şube pankartlarıyla yürüyen eğitim emekçileriningeçmiş mitinglere oranla düşük katılımı dikkat çekti.KESK korteji içerisinde İstanbul dışında Tekirdağ,Bursa, Gebze, Yalova, Edirne’den gelen KESK üyelerikendi pankartlarını açtılar.

Şubelerden katılım

Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu arkasındayürüyen şubeler içerisinde en anlamlı katılım TÜMTİSüyelerinindi. Bunun dışında Tez-Koop-İş, Harb-İş, Yol-İş, Belediye-İş temsili düzeyde bir katılımla yürüyüşteyer aldılar.

DİSK İstanbul Merkez Temsilciliği pankartıarkasında yürüyen DİSK’e bağlı sendikaların üyeleritemsili bir katılımla mitingde yer aldılar.

Direnişçi işçiler mitingde

Mitingin öne çıkan bir diğer yanı ise direnişçiişçilerin katılımıydı. Maltepe Belediyesi taşeron işçileri,GEA işçileri ve Hey Tekstil işçileri direniş coşkularını

alana taşıdılar. Özellikle Hey Tekstil işçilerinin döviz vepankartlarıyla kitlesel katılımları dikkat çekerkenMaltepe Belediyesi taşeron işçileri direniş coşkularınıalana yansıttılar. “21. yüzyılda taşeronluk kölelikrejimidir. Bedel ödemeden hak alınmaz. Ağlamayançocuğa kimse mama vermez / Kemal Kılıçdaroğlu /Hakkımızı aradık, sendika istedik işten atıldık”pankartını taşıyan işçiler direniş önlükleri ve Genel-İşşapkalarıyla yer aldılar.

İstanbul Tabip Odası’nın temsili bir katılımlakatıldığı yürüyüşte TMMOB’ye bağlı odalar kurumsalbir katılım sağlamadılar. Çeşitli odalardan yönetici veüyeler bireysel katılımlarla mitingde yer aldılar.

Program sunumu ve selamlamaların Kürtçe veTürkçe yapıldığı miting alanında platformun arkasındayer alan büyük pankartta mitingin taleplerine yerverildi. Ayrıca “KESK’li kadın tutsaklar onurumuzdur”pankartı program boyunca platformun önünde açıldı.Miting programı, örgüt temsilcileri ve direnişçi işçilerinsahneye çağrılmasıyla başladı.

Serdaroğlu: Cenderenin içindeyiz

İlk konuşmayı yapan DİSK Genel Sekreteri AdnanSerdaroğlu, “Hepimiz bir cenderenin içindeyiz.Taleplerimiz, saldırı biçimleri farklı olsa da direnenlerekarşı yıldırma politikaları, özgürlük isteyenlere karşıazgın saldırılar hayata geçiriliyor” dedi. Serdaroğlu,Maltepe Belediyesi işçileri ve Hey Tekstil işçilerinin debu saldırıların parçası olduğunu belirtti.

TTB Merkez Konseyi üyesi Hüseyin Demirdizen’inde sağlık hakkının, “demokrasi ve barışmücadelesinden” bağımsız olmadığını vurgulayankonuşmasının ardından Hey Tekstil işçileri adına MelekSönmez, Maltepe Belediyesi taşeron işçileri adına daİlhan Yıldırım söz aldı. Hükümete seslenen Sönmez,mecliste ödüle layık görülen Aynur Bektaş’ın 420 işçiyiişten attığını ifade etti. Sönmez’in konuşması, AKPhükümetini göreve çağırarak sona erdi.

Maltepe işçisi İlhan Yıldırım da, taşeronluksisteminin modern barbarlık olduğuna vurgu yaptı.Taşeronluk sisteminin, geleceğin gaspı anlamınageldiğini ifade eden Yıldırım, taşerona hayır demenin

bir insanlık görevi olduğunu hatırlattı. Ankarayürüyüşlerine de değinen Yıldırım, Ankara’da CHPGenel Merkezi ve meclis önünde eylemlergerçekleştireceklerini duyurdu. “Köleliğe izin vermek,herkesi köleleştirir” diyerek konuşmasını noktalayanYıldırım “Susma haykır taşerona hayır” sloganıylakarşılandı.

Özgen: Teslim olmayacağız

KESK Genel Başkanı Lami Özgen, KESK’e yöneliksaldırılara değindi. KESK’in neden hedef alındığınıanlatan Özgen, üzerlerine atılan suçların hiçbiriniişlemediklerini ifade etti. KESK’in her koşulda,değerlerine bağlı olduğunu vurgulayan Özgen, fiili-meşru mücadelelerinin tüm yöneticileri gözaltına alınsada tutuklansa da süreceğini, AKP faşizmine teslimolmayacaklarını vurguladı.

Miting programı Burhan Berken ve Anadolu MüzikTopluluğu’nun söylediği parçalar eşliğinde çekilenhalaylarla son buldu. Mitinge yaklaşık 3500 kişi katıldı.

Yürüyüş sırasında ve miting alanında Kızıl Bayrakgazetesinin satışı gerçekleştirildi. Ayrıca birçok ilericive devrimci kurum da bildiriler dağıttı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

26 Subat 2012 / Kadıikoy

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-09

Güncel26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Faşist baskı ve teröre, sosyal yıkım saldırılarınakarşı gerçekleştirilen Kadıköy mitingine katılansendika yöneticileri nasıl bir mücadele yürütülmesigerektiğine ilişkin görüşlerini gazetemizle paylaştılar.

Ersin Türkmen(TÜMTİS İstanbul 1No’lu Şube Başkanı):AKP bu ülkedesermayenintemsilciliğini yapıyor.KESK ŞubelerPlatformu’nunçağrıcılığında yapılanbu eyleme Türk-İşİstanbul ŞubelerPlatformu ve SendikalGüç Birliği Platformubileşenleri olarak

katıldık. Hem KESK’e hem de emeğe yöneliksaldırılara karşı buradayız. Önümüzdeki dönem çoksancılı ve sıcak geçecek. Kıdem tazminatı, kiralık işçibüroları, esnek çalışma ve özelleştirmeler gündemde.Bu süreçle ilgili emekçilerin tüm güçlerinibirleştirmesi gerekiyor. Biz de TÜMTİS ve platformolarak KESK’in çağrısına uyarak bugün alanlardayız.

Erol Kanberoğlu (Genel-İş İstanbul AnadoluYakası 1 No’lu Şb. Sekreteri): Bu atmosferi zayıfgörüyorum. İşçi sınıfı halen birleşecek bir ortambulamıyor. Daha büyük bir katılımla Türkiye’ninayağa kalkması lazım. Sendikalar, kitle örgütleri çokduyarsız. Yunanistan örneği var önümüzde. BugünKESK’e yapılan saldırılar yarın bize gelecek.AKP’liler yukarıdan bakıyorlar ve bize gülüyorlar.Büyük bir kıvılcım çakmalıyız ve daha radikalolmalıyız.

Hasan Özaydın(Eğitim Sen BursaŞube Başkanı):Türkiye’de sondönemde bütünemekçilerin yaşamstandartlarında çokciddi sıkıntılar vebüyük saldırılaryaşanıyor. İşsizlikişçilerin en büyüksorunu. Kamuemekçileri açısındangrevli toplu sözleşmeli sendikal hakların verilmemesihala şu anda zamlı maaşları alamamış olmaları,güvencesiz ve esnek çalışma gibi bir dizi sorun var.Bütün bu sorunların çözümü için ortak mücadeleninörgütlenmesi gerekiyor. AKP şu anki uygulamalarıylabunları görmediği gibi mücadele eden ve kendipolitikalarına karşı çıkan herkese saldırıyor. KimisiniErgenekon, kimisini KCK adı altında gözaltına alıptutukluyor. Kendi diktatörlüğünü oluşturmayaçalışıyor. AKP’nin bu saldırılarına emekçiler elbettebir yanıt verecektir. Bugün de susmayacağız, boyuneğmiyoruz ve korkmuyoruz diyoruz. Bu yanıtın birbaşlangıcı olacaktır. Önümüzdeki süreçte daha güçlübir muhalefet örgütleyeceğiz.

Kaan Dinç (Yapı Yol Sen İstanbul ŞubeSekreteri): AKP topyekün bir saldırı başlattı.Hükümet olduğundan beri bu saldırılarına devamediyor. Kendi politikalarına muhalefet edenöğrencilerden, işçilerden, kadınlardan herkesten hesapsoruyor. Bu hesap sormayı da çeşitli bahaneler altında

operasyonlar aracılığıyla yapıyor. KESK’e yapılanbaskınlar ve operasyonlar da KESK’in emekmücadelesinde durduğu yerle ilgilidir. KESK, hangihükümet olduğuna bakmadan sadece ve sadeceemekçilerin çıkarları ve hakları için mücadele eden birörgüt. Yöneticilerimiz tutuklanıyor. Bu sonuçta bizimmücadelemizi zayıflatmanın ötesinde bize güçverecek. İşyerlerindeki emekçi arkadaşlarımızarkamızda olduklarını, mücadelemizin kararlılıkladevam etmesi gerektiğini ve geri adım atmamamızgerektiğini söylüyor. Biz geri adım atarsak bumücadelenin karşılığı olmayacak. Dirençle devametmemiz lazım. Biz bu süreçte “Anne bak kral çıplak”diyen huysuz çocuk olmaya devam edeceğiz. Kralı daalaşağı edeceğiz.

Zafer Ayden (SineSen Genel Başkanı):Ülkenin bütünemekçilerine busaldırılar yapılıyor.AKP faşizminin yeniyüzü bu. İnsancayaşam, özgürlük,demokrasi talebi olanişçiye, köylüye,emekçiye yoğun birsaldırı var. KESK’eyönelik tutuklamalarda bunun parçasıdır.

Tüm bu saldırılar topyekün bir mücadeleylepüskürtülür. Bütün demokrasi ve emek güçlerinin,ilerici, yurtsever ve devrimci güçlerin aynı masaetrafında buluşarak buna karşı koyması gerekir. Busadece eylem birliği olmamalı. Yaşamın her alanındaaynı örgütlülükleri yaratarak, aynı mücadeleçizgisinde buluşarak yapabiliriz. Bugünkü görüntüyeterli değil. Bu tepkinin her yerde ve alanda ortayakonması lazım. Bu sayı her yerde 10-15 daha artmalı.Bize düşen de bunun yolunu bulmaktır.

Emin Ekinci (Eğitim Sen İstanbul 7 No’lu ŞubeBaşkanı): Bu mitingAKP’nin baskıpolitikaları karşısındaolumlu bir miting. Sesçıkarma, düşünceyiifade etme,susmayacağımızıbelirtme iradesi elbetteolumlu. Ancak bununne kadar etkili vekapsayıcı olduğunabakmak gerekiyor.AKP’nin neofaşistuygulamalarına karşıbüyük bir karşı çıkışı örgütleyebilecek işleryapılabilmelidir. Bugünkü eylemin anlamlı olduğunudüşünüyorum ama yeterli olduğunu düşünmüyorum.Bu kadar haksızlık, hukuksuzluk, insanların çalışmahayatında olumsuz gerilemeler var. Buna rağmen AKPkarşıtı güçlü bir muhalefet oluşturulamıyor. Bununyollarını araştırmak gerekiyor. Birleşik mücadele şartancak bu mücadele var olan örgütlerin sadece yanyana gelmesiyle değil tüm kesimlerin biraraya gelmesigerekiyor. Sadece örgütlü kitlenin biraraya gelmesiyeterli olmaz. Sadece hükümet karşıtlığı değil sistemkarşıtlığını da önümüze koymalıyız. Bu değişimisadece AKP oluşturuyormuş gibi düşünülüyor.Mücadelenin antikapitalist bir düzeyde yürütülmesilazım.

“Ortak mücadele büyütülmeli!”

Zarakolu iledayanışma gecesi

KCK operasyonları kapsamında tutuklananaydın-yazar Ragıp Zarakolu Ankara’da düzenlenendayanışma gecesiyle selamlandı. AnkaraDüşünceye Özgürlük Girişimi ve Belge Dostlarıimzasıyla örgütlenen etkinlikte BDSP’nin dearalarında bulunduğu birçok kurum destekçi olarakyer aldı.

Ankara Sanat Tiyatrosu’nda gerçekleştirilengeceye 300’e yakın kişi katıldı. Geceninsunuculuğunu geçtiğimiz haftalarda yine KCKoperasyonları kapsamında gözaltına alınan şairMehmet Özer yaptı. Özer açılış konuşmasınadevrim şehitlerini, Ölüm Orucu şehitlerini ve tümözgür tutsakları selamlayarak başladı. Özer, ezenulusun aydınlarının ezilenlerin özgürlüğünüsavunduğunda susturulmaya çalışıldığını bunarağmen Türk aydınların “Ne zaman Kürt, Ermeni,Laz, Yahudi halkları özgür olursa biz de o zamanözgür olacağız” demeye devam edeceğini söyledi.

Açılış konuşmasının ardından etkinliğidüzenleyen kurumlar adına Sibel Özbudun birkonuşma yaptı.

Belge Yayınları adına konuşan Akın ÇağlayanBelge Yayınevi’nin kurulduğu ilk günden berigerçekleri yayınladığı için baskı ve zorbalıklarla yüzyüze kaldığını, ancak hepsine de göğüs germesinibildiğini söyledi. Ardından Zarakolu’nun etkinliğegönderdiği mesaj Fatime Akalın tarafından okundu.

Sonrasında ise İsmail Beşikçi, Fikret Başkayave Sebahat Tuncel birer konuşma yaptılar.Konuşmaların ortak vurgusu gerçekleri söylemektenkorkmadığı için tutuklanan aydın Zarakolu’nuncüretkârlığını kuşanmak ve tek başına kurtuluşunmümkün olmadığını bilerek mücadele etmekgerektiği oldu.

Bandista söylediği ezgi ve marşlarla geceye renkkattı.

Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi ve BelgeDostları imzasıyla Türkçe, Kürtçe ve Ermeniceokunan metinde son süreçte artan gözaltı vetutuklamalardan bahsedilerek Zarakolu’nuntutuklanmasının ardından tüm dünyadan tepkileryükseldiği, Sınır Tanımayan Gazeteciler, AvrupaGazeteciler Federasyonu, Uluslararası Af Örgütü,Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı, UluslararasıYayıncılar Birliği gibi birçok uluslararası örgütüntepki gösterdiği ve Britanya parlamentosu önündegösterilerin düzenlendiği söylendi. ÇHD ve İHDadına da gecede birer konuşma yapıldı.

Daha sonra Ragıp Zarakolu için hazırlananbelgeselin gösterimi yapıldı. Sinevizyonun ardındanetkinliğe gönderilen uluslararası mesajlar okundu.Etkinlik Kaldırım Müzik Topluluğu’nun Arapça,Kürtçe ve Türkçe seslendirdiği ezgilerin ardındanson buldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-09

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

2010 yılında yapılan 18. Milli Eğitim Şurasıkararları bir bir hayat buluyor. “Okullar HayatBulsun” projesinden “Eğitim Kampüsleri” projesine,zorunlu 8 yıllık eğitimin 12 yıla çıkarılarakkademelendirilmesine kadar bir dizi proje ve değişiklikgündemde. Son dönemde öne çıkan ise zorunlu temeleğitimin kademelendirilerek 12 yıla çıkarılmasıprojesidir.

Yeni sistemin ayrıntıları…

1+4+4+4’ten oluşan kademeli zorunlu eğitim,ortaokulları yeniden devreye sokacak. İlköğretim ikikademeden oluşacak. Birinci kademe 4 yıllık bir sürecikapsayacak ve öğrenciler sınıf öğretmenleri tarafındanokutulacak. İkinci kademe ise yine 4 yıl olarakkurgulanarak “ortaokul” olarak planlanacak ve derslerbranş öğretmenleri tarafından verilecek. İlk dört yıl, 1.kademeyi bitiren 10 yaşındaki çocuklar tercihleri veistekleri doğrultusunda bitirdikleri eğitim kurumunadevam edebilecekleri gibi “alan” derslerinin ağırlıktaolacağı başka kurumlara da geçiş yapabilecekler. 1.kademenin ortaokul olarak kurgulanan ikinci 4 yıllıkbölümünün müfredatında öğrencilerin yönlendirilmeleriiçin “alan” derslerine ağırlık verilmesi planlanıyor. Son4 yıllık eğitim ise lise eğitimi olarak şekillenecek ve“Temel Eğitim” kapsamına alınarak zorunlu halegetirilecek.

Ayrıntıda gizlenen gerçekler!

Bilindiği gibi 8 yıllık kesintisiz ve zorunlu eğitim 27Şubat 1997’den sonra hayata geçmişti. Ordu eksenligüç, ülke yönetimindeki ağırlığını, dönemin dinci-gericipartisiyle (RP) paylaşmamak için bir yandan tanklarınıAnkara caddelerine sürmüş, bir yandan da bu partininbeslendiği kaynakları kurutma, daha doğru bir ifade ilesınırlandırma yoluna gitmişti. İmam Hatip okullarınıkontrol altına alma harekâtı “8 Yıllık Zorunlu Eğitim”inkabulü ile Türkiye eğitim sistemine hediye edilmişti.Ama gelinen noktada birçok imkânı elinde barındıranordu eksenli güç, zamanla bu imkânlarını kaybetmiş,içler acısı bir duruma düşerek köşesine çekilmekzorunda bırakılmıştır. Tam da böylesi bir dönemde dincisermaye, AKP eliyle kaybettiği mevzileri tekrar elegeçirme ve mevzilerine yenilerini ekleme konusundaataktadır. İşte böylesi bir hamlenin sonuçlarından biridir12 yıllık kesintili zorunlu eğitim.

Eğitimin gericileştirilmesi…

Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması projesininamacının ilkini, dinci-gerici partilerin ve cemaatlerinbeslendiği kurumlar olan İmam Hatip okullarınınönünün açılması olarak belirtmek gerekir. Bu okullarda“biat” ve “kul” kültürü ile eğitilecek öğrenciler,düşünmekten, sorgulamaktan uzak, kaderci mantıklayetiştirilecekler. 10 yaşından sonra İmam Hatipokullarının orta kısımlarına kayıt yaptırabilecektiröğrenciler. Bu öğrencilerin pedagojik olarak kendiiradesiyle meslek seçimine yönelemeyeceği ortadadır.

Ayrıca bu sistemle öğrenciler karma eğitimin dışınaçıkarılarak, cinsiyetçi kültürün dayanaklarısağlamlaştırılmaktadır. Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri

Ahmet Özer’in de ifade ettiği gibi eğitimdeki gericidönüşümlerin devamının olması gerekliliği şöyle dilegetirmektedir: “Karma eğitimle ilgili sıkıntılar devamediyor. Bunun zorunluluğunun kaldırılması lazım.İsteyen çocuğunu kız okulunda okutsun, isteyen erkekokulunda. Vatandaşa bir dayatma olmamalı.” Türkiyeİmam Hatipliler Derneği Genel Başkanı AbdullahEcevit Öksüz’ün “İmam Hatipliler için 4 yıllık birzaman yeterli değildir. Daha fazla olması gerekir”sözleri ise evlere şenlik türündendir.

Mesleki eğitimin yaygınlaştırılması…

Amaçlardan ikincisi de sermayenin ihtiyaçlarıdoğrultusunda mesleki eğitimin yaygınlaştırılmasıdır.Küçük Ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği(KOBİDER) Başkanı Nurettin Özgenç bu değişikliğiolumlu bulduklarını belirterek şunları söylemekte: “Son4 yıllık dayatmayı doğru bulmuyoruz. Eski sistemçıraklık kavramını tamamen ortadan kaldırdı. Meslekliseleri nicel olarak güç kaybetti. Bu modelle işletmelerişgücü kaynaklarını arttıracaklardır.” Özgenç, biryandan değişikliği olumlu bulurken, bir yandan dalisenin zorunlu olmasına, ucuz işgücü teminindesıkıntılar doğurabileceği gerekçesi ile karşı durmaktadır.Mesleki Eğitim Kültür Ve Sanat Derneği Başkanı SamiNogay da yeni sistemle ilgili yürüyen tartışmalarakatılarak şunları söylemektedir: “Biz 1998’den bu yanaçırak bulamıyoruz. 15 yaşındaki çocuk çıraklığa gitmekistemiyor. Kesintili olması durumunda hem usta hem

kalfa ihtiyacımız karşılanmış olacak.” Yine Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri Ahmet Özer

sözkonusu sistemin, piyasanın ihtiyaç duyduğu nitelikliara eleman yetiştirilmesi konusunda da olumlu yanlarıolacağını belirterek, öğrencilerin sermayedarlar içinucuz işgücü olarak kullanılmalarının olumluluğundandem vurmaktadır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, zorunlu eğitim ileilgili çeşitli çevrelerden sermaye temsilcilerinin yaptığıaçıklamalar, aslında AKP eli ile eğitim sistemindeyapılmak istenen gerçek amaçları ortaya koymaktadır.AKP bir taşla iki kuş vurma peşindedir. Hem kendiyaşam alanı olan mevzileri güçlendirecek (İmam Hatipokullarını) hem de temsil ettiği sermaye çevrelerineucuz ve nitelikli ara eleman sağlayabilecektir.

Biz biliyoruz ki mesleğe yönlendirme dini eğitimveren okullarla değil; fen bilimleri, sosyal bilimler,teknik bilimler vb. okullarda yapılabilir. Bu okullardaokuyan öğrenciler “staj” adı altında sermayedarlarınsömürüsüne bırakılmamalı, öğrenciler ilgi alanlarınayönelik gelişebilecekleri imkân ve şartlarda eğitimalmalıdırlar.

Din eğitimi devletin işi değil bireylerin işi olmalıdır.Diyanet kurumu, zorunlu din dersi kaldırılmalı, dersmüfredatları dinsel, gerici, ırkçı ve cinsel söylemlerdenarındırılmalıdır. Bilimsellik ve pedagoji önplandatutulmalıdır. Kısacası parasız, bilimsel, demokratik veanadilde eğitim, eğitim sisteminin vazgeçilmezunsurları olmalı ve mücadele bu şiarlar temelindeilerlemelidir.

Sosyalist Kamu Emekçileri / Manisa

Eğitimin gericileştirilmesi ve gizlenen gerçekler!

Adıyaman’da Aleviler’in yoğun olarak yaşadığımahallede evlerin kapıları işaretlendi. İşaretlenen tümkapıların Aleviler’in oturduğu evler olması ikinci birMaraş Katliamı yaşanmasını gündeme getirdi.

Mahalle sakinleri, kapılara konan işaretlerinakıllarına Maraş Katliamı’nı getirdiğini vekorktuklarını söylediler.

Karapınar Mahallesi’nde 27 Şubat günü sabahıbazı evlerin kapılarına benzer işaret konulduğufarkedildi. İşaretlenen evlerde Aleviler’in oturmasıtedirginliğe neden olurken, olay polise bildirildi.

Mahalle sakinleri daha sonra toplu haldeimzaladıkları dilekçeyi savcılığa vererek suçduyurusunda bulundu.

Gelişmelerin ardından bazı mahalle sakinlerikapılarındaki işaretleri üzerini boyayarak veya silerektemizledi. Bazı işaretlerinse hala kapılarda durduğunubelirten mahalle muhtarı Mahmut Gürsu, büyüktedirginlik yaşadıklarını söyledi. Kendisinin de Aleviolduğunu söyleyen muhtar Gürsu, işaret konulankapıların tamamının Alevilerin yaşadığı evlerolduğuna dikkat çekti.

Yeni bir ‘Maraş’ mı?

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-09

TMMOB28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Ücretli Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı yapıldı...

TMMOB bürokrasisindeki çürümedeson nokta

Türk Mühendis ve Mimar Odalar Birliği’nin(TMMOB) “Ücretli Mühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları ve İşsizlik Kurultayı” 25.02.2011 tarihindeKocatepe Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.Kurultay, Divan’ın seçilmesinin ardından TMMOBBaşkanı Mehmet Soğancı’nın açılış konuşmasıylabaşladı. Soğancı konuşmasında, ücretli çalışanmühendis mimar ve şehir plancıların sorunlarına,artan üniversite sayısıyla birlikte eğitiminniteliksizleştiğine ve mühendislik fakültelerininihtiyaç fazlası mezun vermesine değindi. TMMOBüzerindeki baskıları hatırlatan Soğancı, AKPiktidarını mavi gökyüzünü kaplayan gri bulutlarabenzeterek, bu karanlığı dağıtmak için mücadeleettiklerini belirtti.

Yerel Kurultaylarda alınan kararların tartışılmasıüzerinden kurgulanan kurultaya, bu kararlarıdüzenleyecek ‘Kolaylaştırıcı Komisyon’ ile ‘SonuçBildirgesi Komisyonu’ oluşturularak devam edildi.Sonuç bildirgesi komisyonuna ek olarak kurulankolaylaştırıcı komisyon, kurultay delegelerine“yerellerden gelen önergelerin benzer olanlarınıbirleştirerek kolaylık sağlayacak komisyon” olaraktanıtılsa da asıl işlevinin kurultaya getirilen “asker”delegelere kabul edilecek ve kabul edilmeyecekönergelerin ayrıştırılarak sunan komisyon olduğu çokgeçmeden anlaşıldı.

Henüz kurultayın başında sunulan İstanbul’da 14-15 Kasım 2009 tarihlerinde gerçekleştirilen“TMMOB Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları Kurultayı” hatırlatılarak, kurultayınadının “II. Ücretli Mühendis, Mimar ve ŞehirPlancıları ve İşsizlik Ankara Yerel Kurultayı” olarakdeğiştirilmesini içeren önerge kabul edildi. Ardındankurultaya Kolaylaştırıcı Kurul’un çalışması içinyarım saat ara verildi.

Kolaylaştırıcı Kurul, yerel kurultaylarda alınankararları ‘ortaklaşılan kararlar’ ve ‘ortaklaşılamayankararlar’ olarak ikiye ayırdı. Böylece yetkinmühendislik, akreditasyon, oda eğitimlerinden alınanücretler, öğrencilerin söz-yetki hakkı, ücretli ve işsizmmşp örgütlenmesi ve hukuk destek birimlerininoluşturulması gibi konularda TMMOB’de hakimyönetim anlayışını rahatsız edecek nitelikte olupyerel kurultaylardan ‘sızan’ kararlar ikinci planaatılmış oldu.

Ortaklaşılan karar önergeleri tartışılırken‘sendikalaşma ve örgütlenme’ başlığında İMO’danbir delegenin söz alarak, İMO yönetimi tarafındankeyfi olarak işten çıkarılan ve direnişine İMO önündedevam eden Cansel Malatyalı’nın mektubunuokuyarak bu konuda düşülen ikiyüzlü tutumu teşhiretmek istedi. Ancak TMMOB’nin ön sıra oda beyleriıslıklayarak ve yuhalayarak konuşmacıyı susturmayaçalıştı. Benzer bir tutumu da Divan takınarakkonuşmacının mikrofonunu kapatıp, konuşmacıyıkürsüden indirmeye çalışmasıyla salondakilerinmüdahalesiyle bir arbede yaşanırken kavganın bizzatortasında yer alan TMMOB YK. Başkanı MehmetSoğancı akıl almaz tehditleriyle örgüt bürokrasisininsandığımızdan daha büyük bir çürüme içindeolduğunu açıkça ortaya koydu. Divana oturtturulanve ön sıradan aldığı suflelerle oturumu yöneten divanbaşkanının eliyle daha da içinden çıkılmaz hale gelendurum ancak ara verilmesiyle yatıştı. Bunlara karşınmektup kürsüden mikrofonsuz okunarak tamamlandı.

Ortaklaşılan kararlar arasında ‘…iki yılda biryapılması istenen TMMOB Ücretli Mühendis, Mimarve Şehir Plancıları ve İşsizlik Kurultayı ihtiyaçduyulması halinde yapılır’ şeklinde önerge de kabuledildi.

Ortaklaşılamayan karar önergeleri tartışılmayabaşlandığında ise Makine Mühendisleri OdasıYönetim Kurulu Eski Başkanı Emin Koramaz sözalarak bundan sonraki önergelerin tartışılan konularüzerine olduğunu ve kurultayın bu konularda GenelKurul kararlarına aykırı bir karar almamasıgerektiğini vurgulayarak, bu tür kararların tümününreddedilmesi gerektiğini belirtti. Bundan sonra isekurultay kara mizaha dönüştü. Kurultaya katılanlar,aleyhte söz alınmadığında lehte söz verilmemesine,Divan’ın istemediğine hiç söz vermemesine, yineDivan’ın doğru dürüst sayım yapmadan önergeleri‘geçmiş olsun’ diyerek reddetmesine, aleyhine tekbir söz söylenemeyecek önergelerin bilereddedilmesine defalarca şahit oldular.

Bu kısmın sonuna doğru İvme-Genç üyesi biröğrencinin söz almak istemesiyle kurultay salonundayeni bir gerginlik başladı. Kürsüden, öğrencilere sözve karar hakkı vermeyip yetkin mühendislikuygulamasının desteklenmesi gibi geleceklerine ketvuracak kararlar alınmasını eleştirirken divan ve bazıdelegeler yine müdahalede bulunarak öğrencininkonuşmasını tamamlamasına izin vermedi. +İvmedergisi okurları durumu pankart açarak ve sloganatarak protesto etti. Tüm bunları “aferin” diyerek vealkışlayarak kendince eleştiren divan başkanınındüştüğü durum kurultay boyunca ön sıradan aldığıemirlerin dışına çıkamayarak çokça ipin ucunukaçıran başkanın garabetinin son noktası oldu. Bugarabetin asıl sahibi kurultayı böylesi bir karikatüre

dönüştüren ve bununla da açıkça gurur duyan odabeyleridir. Ortaklaşılamayan önergelerinreddedilmesinin ardından sonuç bildirgesininokunmasıyla kurultay, sabah hedeflendiği gibi ilkgünden tamamlanmış oldu.

Bugün için TMMOB yönetimine hâkim anlayış,yerel kurultaylar öncesinden gösterdiği çabalarla,2009 yılında gerçekleşen Ücretli ve İşsiz Mühendis,Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı’nda yaratılanenerjiyi tükettirmiş, tabanın iradesinden koparıpkendi iradesinde ve ruhsuz bir şekilde ÜcretliMühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ve İşsizlikKurultayı’nı tamamlatmıştır.

Kurultay boyunca Oda beyleri ve patronlar,TÜSİAD’ın bile demokrat görünme kaygısıyla kabuledeceği önergeleri reddettirmiş, iki yılda birkurultayın yapılması kararını da kaldırtmışlardır.Buradan hareketle, ücretli çalışan ve işsiz mühendismimar ve şehir plancıları sorunundan kurtulduklarısanrısına kapılabilirler. Ancak bilinmelidir ki; ücretliçalışan ve işsiz mühendis mimar ve şehir plancıları,sınıfsal bir yarılmaya tekabül ederek örgütüngündemine çıkmamak üzere girmiştir. Bunu yoksayma çabaları boşunadır. Kurultay bunun en açıkifadesi olmuştur. Kimin bu kurultayı yapmak istediğikimin yaptırmak istemediği, örgütte işçi sınıfınınsafında kimlerin olduğu ve örgüt içinde kimlerin işçisınıfını görmek istemediği ortaya çıkmıştır. Hepdediğimiz gibi herkes kendi bayrağı altına doğrugitmektedir.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarıkurultay boyunca MMP Toplumcu Eksen standı açtı.

Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir Plancıları /Ankara

Hava-İş Sendikası ile THY A.O arasında süren23. Dönem toplu iş sözleşme görüşmelerinin 4.oturumu 28 Şubat günü THY Genel Müdürlüğü’ndeyapıldı. Yaklaşık 400 Hava-İş üyesinin de izlediğigörüşmede sendika, tarafların üzerinde değişiklikönermediği maddelerin imza altına alınmasını kalan

tüm maddeler üzerinden görüşmelerinsürdürülmesini talep etti, işverenin sadece ücretleritartışma görüşü sürdüğü takdirde uyuşmazlıktutulmasından başka çözüm bulunmadığını belirtti. 5.oturumun 5 Mart’ta yapılmasına karar verildi.

THY’de 4. oturum

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-09

Toplum-yaşam Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 299 Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

Nakledilen uzuvlar ve bu hayatta insan iyileştirmek...

Geçtiğimiz günlerde sanki milli bir maç sonrasıçıkmış gibi tüm gazete manşetleri tıp alanında büyükbaşarı hikayelerini anlatıyordu. Bakıldığında birgelişim ve ilerleme denebilecek bu haberlerde bir dearka yüzleri vardı.

İlk yüz nakli ile başlayıp, aynı anda çift kol vebacak nakli ile süren Akdeniz Üniversitesi’nin şaşalıkarizması daha 16 saat geçmeden dağılmıştı. Amadüzen medyası için bu olay hemen gölgeye itildi.Çift kol ve bacak nakli yapılan hastada çıkan sağlıksorunları dolayısıyla bacak tekrar kesilmek zorundakalındı. Ama yüz naklinde başarı olması bunu ikincilhaber yapmıştı bile.

Günlerce boyalı basın döne döne gelinennoktanın önemini vurguladı. Ameliyatı yapandoktorun ev yaşamı dahi haber niteliği kazanarakdakikalar dolduruldu. Gün geçtikçe işin tüm sağlıknamına anlamı yitmeye başladı. Artık bir magazinhaberi tadı kazandı. İlk nakil haberleri ile bugünekadar alışılan “hastanede sıra beklerken öldü!”dışında bir başlık bulunmuştu. Artık bunukullanabilecekleri kadar kullanıp atma aşamasınagelinmişken bir de ne görelim. İkinci yüz nakli veçift kol, çift bacak nakli ile Hacettepe Üniversitesibir adım daha ileri çıkıyordu. İşte beklenen debuydu. Ciddi bir rekabetle karşımıza çıkan yenihaber diğerinden daha büyük bir ameliyatgerçekleştiriyordu. Şimdi ameliyatın kaç saatsürdüğünden başlayıp nakil için verilen organbağışçısının geçmişine kadar bir ton malzemeçıkacaktı. Tüm ayrıntılarını bulmak için koşturanduygu namıma kimliksiz habercilerimiz için yenimanşetler şekillenmişti. Ama yine olmadı. İlk kezyapılan çift kol ve çift bacak ameliyatı da başarısızoldu. Milli gurur bu sefer ameliyat masasındamağlup oldu. İlk için seçilen hasta 27 Şubat akşamsaatlerinde katledildi. Evet hayatını kaybetti yazanhaberlerin karşısında biz katledildi demeliyiz. Sırföne çıkmak sırf ilk ünvanlı konuşmak için birinsanın yaşamını katlettiler. Şimdi birileri çıkıp tıpdiliyle zorlama bir girişim olduğundan dem vuruyor.Bunu söylemek için tıp okumaya gerek olduğunusanmıyorum. Ameliyat parça parça dagerçekleştirilebilirdi. Vücudu bu kadar büyük birzorlanma için yıpratmak ölüme davetiyedir!

Akdeniz Üniversitesi karşısında büyük bir adımatarak öne çıkmak isteyen Hacettepe istediğini aldı.Şimdi çift kol ve çift bacak nakli sırasında hastanınölümüne neden olan ilk hastane ünvanına sahipler.Şimdi yüz naklinin kazasız-belasız uyumunubekliyorlar. Belki başaracaklar ama arada kalan biryaşam ve umutla bekleyen, duyguları hiçesürüklenen insanlar ne olacak?

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik veRekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim ÜyesiProf. Dr. Ömer Özkan, “İlk yüz naklinden 1-1.5 aysonra şu an ikincisi yapılıyor. Önümüzdeki dönemdeüçüncüsü, onuncusu yapılacak. Ama her zaman bizianacaklar. Bunda bizden daha mutlu kimse deolmayacaktır” derken ruh halini ne güzel yansıtıyor.Her zaman sizi anacağız sağlığımızı basına malzemeyapanlar olarak. Sırf bir televizyon kanalına verilenröportaj Üniversite Hastanesi’nin basınaçıklamasından önce yayınlanacak diye tarihi erkeneçekip hastayı basına meze olarak sunduğunuunutmadan anacağız. Anacağız kendisiniHacettepe’deki yüz nakli ile ilgili sadece bir gazete

fotoğrafına bakarak yanlış yorumu yaptığını. Acababunu söylerken yüz nakli yapılan kişinin varlığını vebir insan olduğunu düşünmüş müdür? Yoksa birdoktor olarak mesleği gereği mi konuşmuştur!

Anacağız kendisini açtığı kapının ticari bir rantagiden yola çıktığını söyleyerek. Tıp için ilerlemeolup olmadığından bağımsız karşımıza çıkangelişimin arka yüzünde bu var.

Bir de unutmadan eklemek gerekir ki ikinci nakiliçin organları yırtık kolide taşırken yere düşürengörevli görüntüleri asıl gerçekliktir. Olayı neredenokuduklarını ve nereye kadar taşıyabileceklerinigösterir bize.

Çocukken ne olmak istersin sorusunun en masum

cevabıydı, doktor olmak. İnsanları iyileştirmek gibiyüce bir tanıma sahipti ne de olsa. Ama çocuklarbüyüdükçe karlı bir meslek olmaktan başka birniteliği olmayan diploması için üniversite girişsınavında çok yukarıda olmak gereken bir terciholduğunu gördü. Ve şimdi paraya endeksli sağlıkdağıtmak olan bu meslekte Hipokrat’ın ne adı kaldıne de yemini.

Artık mesele ticari bir rant. Şimdi üniversitehastaneleri de en iyi reklamla tercih edilmek içinyarışıyorlar. İnsan sağlığı ve iyileştirmek midediniz? O döner sermayenin kestiği fişinizlekonuşulacak bir konu.

T. Kor

BDSP, DHF, PDD, Mücadele Birliği ve Kaldıraç’ınoluşturduğu Gazi 12 Mart Platformu 25 Şubat günüGazi Mahallesi Dörtyol’da gerçekleştirdiği eylemlebu yılki anma programını açıkladı.

Açıklamada, 12 Mart Gazi Katliamı’nın devletinplanlı saldırısı olduğunun altı çizildi. Saldırının asılhedefinin Alevi-Sünni çatışması yaratarak emekçileribölmek olduğu söylendi.

Devletin işçi ve emekçilere yönelik saldırılarınınher gün artarak devam ettiğine de değinilenaçıklamada, Gazi, Sivas, Maraş, Çorum, 19 Aralık veUludere gibi katliam örneklerinin aynı merkezlerdeplanlanan saldırılar olduğu vurgulandı.

Sosyal yıkım saldırılarına, emperyalistsaldırganlığa ve katliamlara karşı birlikte mücadeleçağrısının yapıldığı açıklamada şu ifadelere yerverildi:

“Gazi’nin yiğit işçileri, emekçileri, gençleri,kadınları, bu çağrımız sizedir. 12 Mart katliamının 17.yılında sizleri Gazi 12 Mart Platformu saflarına,devrim mücadelesini yükseltmeye, katillerden hesapsormaya çağırıyoruz”

12 Mart günü gerçekleştirilecek eylem ve anmaprogramı açıklanarak eylem sonlandırıldı.

Gazi 12 Mart Platformu’nun 12 Mart günküprogramı şöyle:

Toplanma yeri: Eski Karakol Durağı Toplanma saati: 09.20 Yürüyüş saati: 10.30

Gazi’de 12 Mart programı açıklandı

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-09

Sol hareket30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/09 * 2 Mart 2012

“Bir hüzünle başladı atölyede işbaşıFaşizme kurban verdik İmran Aydın yoldaşı”

İşçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinde nicebedeller ödendi, ödeniyor, ödüyoruz. Sınıflıtoplumların ortadan kaldırılması, insanlığın “yârinyanağından gayrı her şeyi paylaştığı” komünizmbayrağı altında “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir ormangibi kardeşçesine” yaşaması için önemli bir dönemeçolan sosyalist devrim uğruna hem dünyada hemTürkiye-Kürdistan’da en iyilerimiz toprağa düştü vedüşecek. Kuşkusuz “varılacak yere kan içindevarılacaktır.”

İnsanlığın geçmişten geleceğe uzanan bu zorlu veuzun yürüyüşünde birçok durakta ölümle karşılaşannice yiğit devrimci devrim uğruna şehit düştü. Bizgeride kalanlara ise devrimci bir miras, kararlılıkladirenme ve fedakârlık dolu bir yaşam ile yolumuzdanışığını eksik etmeyen kızıl yıldızı armağan ettiler.

Devrimcileri yaşatmak demek onların adlarınıdilimizden düşürmemek değildir. Esas olan onlarınyaşamından öğrendiklerimizle devrimci mücadeleyidaha ilerden örgütleyebilmektir. İmran Aydın’ınyaşamına baktığımızda biz sınıf devrimcilerine nasılışık tuttuğunu görebiliriz. Kısaca yaşamından kesitlersunalım.

“1963 yılında Erzurum’da emekçi bir ailenin ferdiolarak dünyaya gelen İmran genç yaşta işçi sınıfısaflarına katılmıştır. İlkokulu bitirdikten sonrasitelerde çalışmaya başlar. Devrimci çalışmayla çokgenç yaşta tanışan İmran, Hüseyin Gazi’de 1977yılında kurulan Genç İşçiler Birliği (GİB-DER)kurulduğunda daha 14 yaşındadır. GİB-DER onun veyaşıtları acısından sınıf mücadelesinde tam anlamıylabir okul olmuştur. 16 yaşına geldiğinde genç birkalfadır, artık yeni gelen çırak gençlerin kıvırcık abisi,GİB-DER’in etkin bir çalışanıdır.

Tarih 1980, askeri darbe olmuştur. Tüm devrimcifaaliyetler bıçak kesilir gibi kesintiye uğramış, tümyasal kurumlar peş peşe kapatılmaya başlamıştır. Aynıdönemde İmran çalıştığı atölyede yaşanan grevdendolayı genç arkadaşları ile birlikte gözaltına alınır. 40günlük bu ilk gözaltı deneyimi İmran’a çok şeykatmıştır. Tarih 13 Aralık 1980’dir, aynı yaşlarda olanyoldaşı Erdal Eren’in idam haberi ile sarsılır. Busarsılma yılma ya da korkma değildir, aksine kinduyduğu sisteme karşı bir kez daha bilenmiştir İmran.İmran artık mücadeleye dört kolla sarılır, parti ileolan bağının kopmasına rağmen içselleştirdiği benvarsam parti vardır şiarını rehber edinir. 1987 yılındatekrar parti ile ilişki kurduğunda İmran o karanlıkyıllarda kesintisiz sürdürdüğü faaliyet ve ilişkileri ileAnkara il Teşkilatı’nın toparlanma sürecinin artıkönde gelenlerindendir. 1987 yılında parti ile ilişkiyeyeniden geçmesiyle atölyesini tereddütsüz satıp herşeyini partiye bağışlamıştır.

1990 yılında İmran kıvırcık olarak aranmayabaşlar. Ulus’ta bir buluşma noktasında bir yoldaşı ilepolis tarafından yakalanmıştır. Tarih 1 Mart’tır. Teşhisiçin polis kardeşi İmdat’ı getirir, İmdat abisini tanır, oısrarla İmdat’ı tanımadığını, Hasan Taş olduğunusöyler. Polis artık kıvırcık olarak aradığı İmranAydın’ı teşhis etmiştir. Polis yaptığı ağır işkenceyerağmen ismini kabullendiremez ve teşhis edeli 24 saat

olmamışken sabaha katledilmiştir İmran Ankara DAL1. Şube katilleri tarafından. Tarih 2 Mart’tır İmdatkardeşini teşhis etmek için polis tarafından tekrargözaltına alınır, bu kez götürüldüğü yer Karşıyakamezarlığı morgudur.” (İmran, Bir İsyan Andı)

Henüz genç bir devrimci işçi olan İmran’ın partisiile bağları kopmuş, uzun bir süre boyunca partisi ilebağ kuramamıştır. Fakat örgütlü bir dava sanı kimliğiile hareket etmesini bilen İmran eli böğründebeklemeyi değil mücadeleyi örgütlemeyi seçmiştir.Diğer yandan zorluklar karşısında geri adım atmamış,değiştirmek için mücadele etmiştir. Çalıştığıatölyelerde işçilerle ve çıraklarla konuşurken onlarıanlamaya çalışmıştır. Bıkmadan, usanmadan yaşamınzorluklarına karşı tek yolun mücadele olduğunu oişçinin anlayabileceği dil ve üslup ile anlatmıştır.Ayrıca çıraklara ustalar tarafından uygulanan şiddeteve hakaretlere karşı çırakları koruyup kollamış İmranağabeyleri olarak hafızalarda yer tutmuştur. ZeynepÖzge’nin kaleme aldığı “İmran, Bir İsyan Andı”adlı kitaptan aktaralım: “Bir tartışmada, politikayagirmemekte inat eden, sorunlara hiçbir şekilde tepkivermeyen, kısacası bana dokunmayan yılan binyaşasın mantığına sahip bir işçiyi değiştirmek için şusözleri söylüyor İmran ‘Daha fazla ne mi yapalım?Herkesle, en gerici işçiyle bile iletişim kurabilmeninbir yolu mutlaka vardır; yeter ki, onun kafasınıkurcalayan soruna parmak basmasını bilelim’”.

Diğer yandan İmran’da gördüğümüz ve bugünfazlasıyla ihtiyaç olan güçlü bir illegalite kültürüdür.Ailesi, akrabası, arkadaşları yeraltı faaliyetiyürüttüğünü bilmemekte çevresinde ilerici bir insanolarak tanınmaktadır İmran. Çalıştığı bölgedeki GİB-DER ile parti çalışmasını katiyen birbirinekarıştırmamıştır. Öyle ki derneğe girerken ve çıkarkenbir kez bile bir işçi ile yan yana görülmemiştir.

Zorlu bir dönem olan ‘90’lı yıllarda soluğunu tutanAnkara Mobilyacılar Sitesi’nin devrimci işçisi İmranAydın da tıpkı devrim uğruna kendinden önce vesonra toprağa düşenler gibi başı dik onurlu bir şekildeayrıldı aramızdan. Genç bir işçi olan İmran bugün işçisınıfının kurtuluşu uğruna mücadele eden sınıfdevrimcilerine yaşamı ile ışık tutmaktadır. Geçerken

belirtelim ki elbette İmran örgütlü bir işçi idi. Her nekadar partisi ‘80 darbesinin ardından yılgınlık vetasfiyeci bir sürecin içine girmiş olsa da kendinidavaya adamasını bilen bu yılmaz savaşçı hep dikdurmuştur. Biz komünistler devrimci siyasal mücadelesahnesine ilk çıktığımız andan itibaren geçmişindevrimci mirasını savunageldik ve Partimiz’inkuruluşunu ilan ederken de “Partimizin kuruluşunudevrim davası uğruna bedel ödemiş, acı çekmiş,yiğitlikler sergilemiş geçmiş dönemin devrimcikuşaklarının yarattığı mirasın güvenceye alınması”olarak ifade ettik. Zira Türkiye’nin geçmiş devrimcideğerlerinin ve mirasın tümünü sahipleniyoruz. Busahiplenmenin kendisi elbette her şeyi kendimizdenibaret gören bir anlayışın ürünü değildir. Tam tersineyürüttüğümüz savaşın en temel dayanaklarındanbirinin geçmiş devrimci miras olduğunu bilmemiz,gücümüzü, moral değerlerimizi buradan almamız veyeni dönemin kadrolarını bu devrimci miras ileyoğurarak mücadeleyi daha ileriden örgütlemesorumluluğu, bu sahiplenmeyi zorunlu kılmaktadır.

İşçi sınıfı devrimcileri olarak İmran’ın layıkıylataşıdığı ve elinden düşürmediği kızıl bayrağı sanayikentlerinde ilmek ilmek ördüğümüz mücadeledebugün bizlerin ellerindedir. Kavga her zaman dahaileriden örgütlenme gerektirir ve bu kavgayısürdürenlerin de kendinden öncekileri tekrar etmesideğil, onları özümseyerek daha öne çıkmalarınıgerektirir. Her dönemin devrimcileri kendine hasbirtakım özgün yanlar taşır. Fakat özünde ortak paydadevrimci-ihtilalci ruh ve savaşçı kimliktir. İmranAydın 2 yıl önce Esenyurt’ta katledilen TKİP militanıAlaattin Karadağ yoldaşın tıpkı İmran ve binlercesigibi uğruna canını ortaya koyduğu ve yoldaşlarınınmücadelesinde yaşamaktadır. Çünkü İmran’ındevrimci bakışı ve pratiğinin günümüz koşullarındakitemsilcisi bizleriz. Devrimci mirası sahipleniyoruzderken, bugün ortaya koyduğumuz devrimci militançizgimiz ve mücadele pratiğimiz ile bunusomutladığımız için, bu kadar net ve tok ifadeediyoruz.

Civan Yiğit

2 Mart 1991’de Ankara DAL işkencehanesinde katledildi…

Ankara Siteler’in devrimci işçisi İmran Aydın’ı saygıyla anıyoruz!

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-09

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Mücadele Postası

Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası(BTS) 25 Şubat günü Mamak Tren İstasyonuönünde gerçekleştirdiği basın açıklamasıylaSincan-Kayaş arasındaki banliyö tren seferlerininiptal edilmesini protesto etti.

Basın açıklamasında şunlar söylendi: “Tam 209 günden beri Sincan-Kayaş

istasyonları arasında banliyö tren taşımacılığıyapılmayarak binlerce yurttaşımız kamusal birhizmet olan demiryolu ulaşımından yoksunbırakılmıştır.

Banliyö trenlerini özellikle öğrenci, işçi,

memur, emekli vb. gibi dar gelirli yurttaşlarımızınkullandığı da düşünüldüğünde bu yanlışuygulamadan yurttaşlarımız ekonomik anlamda damağdur edilmişlerdir.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yanakamusal alanın tasfiyesine yönelik birçok adımatmıştır. Bu kapsamda eğitim ve özellikle sağlıkalanında daha önce ücretsiz olan hizmetler bugünparalı hale getirilmiştir”

Tüm işçi ve emekçilere mücadele çağrısıyapılan eyleme yaklaşık 40 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

8 Mart yaklaşırken “Sömürüye, eşitsizliğe,gericiliğe, şiddete karşı 8 Mart’ta Alanlara!”şiarlı BDSP afişleri Ostim ve Batıkent’e yapıldı.Afişler sabah erken saatlerde, işçilerin işe gelişsaatlerinde, başta metro çıkışları olmak üzereişçi ve emekçilerin geçiş güzergahlarına, reklampanolarına ve otobüs duraklarına yapıştırıldı.

Afiş faaliyetinin ardından Ostim’de bulunanfabrika ve atölyelere gidilerek İşçiden İşçiyeBülteni’nin dağıtımı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Mamak’ta ulaşım eylemi

Batıkent-Ostim’defaaliyet

Kayseri’de seminerler...Kayseri BDSP, 25-26 Şubat tarihlerinde İşçi

Kültür Evi binasında seminerler gerçekleştirdi.25 Şubat’ta “Bağımsızlık ve devrim” semineri

gerçekleştirildi. BDSP temsilcisinin sunum yaptığıseminerde komünistlerin bağımsızlık sorununuönemsedikleri, işçi sınıfının devrimci partisi veprogramına giden süreçte konuyu ayrıntılıtartışmalara konu ettikleri belirtildi.

Anti-emperyalist mücadelenin önemi vekapsamına değinilerek, anti-emperyalist mücadeleve ulusal sorun ilişkisi üzerinde duruldu.

BDSP temsilcisi, işçi sınıfı adına ortayakonulan, gerçekte ise küçük-burjuva bir konumadenk düşen geleneksel programların gerçekniteliğini kavramada bağımsızlık sorununun doğrualgılanmasının kolaylık sağlayacağını belirtti.

BDSP temsilcisi, geleneksel programlarıniktidar perspektifinden yoksunluğunu, işçi sınıfınıgeri görevlere mahkum etmesinin yarattığısorunları ayrıntılı olarak aktardı.

26 Şubat’ta “Ulusal Sorun ve Devrim”semineri gerçekleştirildi.

BDSP temsilcisi, ulusal sorunun tarihsel arkaplanına değindi. Osmanlı’dan günümüze Kürtulusal sorununun sosyal dayanakları ve gelişimsürecini anlatan temsilci, Türkiye’de kapitalizmingelişmeye başladığı ‘60’lı yıllarda sosyal uyanışınulusal uyanışı tetiklediğini sözlerine ekledi.

BDSP temsilcisi, ikinci bölümde ise komünisthareketin ulusal soruna bakışını ortaya koydu.BDSP temsilcisi ayrıca, Kürt sorununun devrimciçözümü ve komünist hareketin ulusal sorunayaklaşımını da anlattı.

Seminerde yapılan sunumun devamında ulusalsorunda ikili göreve işaret edildi.

Türkiye devrimci hareketinin ulusal sorunkarşısındaki ideolojik zayıflığı ve sosyal şovenyaklaşımı da ayrıntılı olarak aktarıldı.

Kızıl Bayrak / Kayseri

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığıitfaiyecilik sınavını ve mülakatını kazanan 286kişi işbaşı yaptırılmadı.

Belediyenin yeterlilik belgesi vermiş olmasınarağmen Danıştay kararını bahane ederek işbaşıyaptırmadığı itfaiyeciler direnişe başladılar. İlkönce belediye önünde 24 saatlik oturma eylemiyapan itfaiyeciler, belediyenin haklarınıvermeden 10’ar kişilik gruplar halinde parçaparça işe alma teklifini kabul etmeyerek direnişedevam ettiler. İtfaiyeciler hafta boyuncabelediyeye yürüyüşler gerçekleştirdiler.

286 itfaiyecisokakta!

Kayseri İşçi Bülteni’nin Şubat sayısı işçi veemekçilere ulaştırılıyor. Bülten organize sanayi,karayolu şube şeflikleri, Eskişehir bağları veBalsin’de bulunan servis güzergahlarındayaygın olarak dağıtıldı.

Bülten dağıtımlarında işçilerle kıdemtazminatına yönelik saldırılar, karayollarınınözelleştirilmesi ve işçi sınıfına yönelik diğersaldırılar üzerinden sohbet edildi.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Kayseri İşçi Bültenidağtımı

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-09