ta-sÎn-mÎm ve tasm kavmİ - ekev akademi dergisi adil oksuz.pdf · kelimesinden meydana gelen...

22
277 Öz Semitik kavimlerden biri olan Tasm kavmi, Ad ve Semud gibi Arabu Aribe’den olup aynı dönemlerde yaşamışlardır. Tasm kavmi, amcazadeleri olan Cedîs kabilesine zulmet- miş, daha sonra da birbirlerine karşı zulüm, kin ve nefretlerinden dolayı, husumeti iler- leterek, birbirlerini katledip tarih sahnesinden silinmişlerdir. Ne hadis ne tarih ve ne de tefsir kitaplarında, Ta-Sîn-Mim ile Tasm kavmi arasındaki ilişkiye işaret edilmiştir. Şuara ve Kasas surelerinin başlarında geçen Ta-Sîn-Mîm harflerinden oluşan kelimenin Tasm kavmine işaret etmesi ihtimal dâhilindedir. Bu makalede, söz konusu kavim ve bu kavmin zikri geçen iki sure ile ilişkisi analitik bir şekilde ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Tasm, Cedîs, Tasm Kavmi, Ta-Sîn-Mîm, Kasas Suresi, Şuara Su- resi. Ta-Sin Mim and The Tribe of Tasm Abstract The tribe of Ṭasm, which was one of the Semitic tribes, and existed at the same period of other tribes such Ad and Thamud, which were from Arabu Aribah. The tribe of Ṭasm persecuted Jadîs (Jodisitae), its cousin tribe, and later both tribes were erased from the history because of the mutual persecution, hatred, animosity and hostility against each other. Neither in the history books nor in the hadith and the exegetical works any relationship is driven between Ṭa-Sîn-Mim and the tribe of Ṭasm. The word of Ṭa-Sin-Mim that are stated at the beginning of Surah al-Qasas and Surah al-Shu’ara most possibly refer to the tribe of Ṭasm. This article explores analitically the possible relationship between the mentioned nation and the two surahs. Keywords: Ṭasm, Jadîs (Jodisitae), Tribe of Ṭasm, Ṭâ-Sîn-Mîm, Surah al-Qasas, Surah al-Shu’ara. TA-SÎN-MÎM ve TASM KAvMİ *) Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, (e-posta: [email protected]) Adil ÖKSÜZ (*) EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 19 Sayı: 61 (Kış 2015)

Upload: dinhhanh

Post on 20-Mar-2019

244 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

277

ÖzSemitik kavimlerden biri olan Tasm kavmi, Ad ve Semud gibi Arabu Aribe’den olup

aynı dönemlerde yaşamışlardır. Tasm kavmi, amcazadeleri olan Cedîs kabilesine zulmet-miş, daha sonra da birbirlerine karşı zulüm, kin ve nefretlerinden dolayı, husumeti iler-leterek, birbirlerini katledip tarih sahnesinden silinmişlerdir. Ne hadis ne tarih ve ne de tefsir kitaplarında, Ta-Sîn-Mim ile Tasm kavmi arasındaki ilişkiye işaret edilmiştir. Şuara ve Kasas surelerinin başlarında geçen Ta-Sîn-Mîm harflerinden oluşan kelimenin Tasm kavmine işaret etmesi ihtimal dâhilindedir. Bu makalede, söz konusu kavim ve bu kavmin zikri geçen iki sure ile ilişkisi analitik bir şekilde ele alınacaktır.

Anahtar Kelimeler: Tasm, Cedîs, Tasm Kavmi, Ta-Sîn-Mîm, Kasas Suresi, Şuara Su-resi.

Ta-Sin Mim and The Tribe of TasmAbstract

The tribe of Ṭasm, which was one of the Semitic tribes, and existed at the same period of other tribes such Ad and Thamud, which were from Arabu Aribah. The tribe of Ṭasm persecuted Jadîs (Jodisitae), its cousin tribe, and later both tribes were erased from the history because of the mutual persecution, hatred, animosity and hostility against each other. Neither in the history books nor in the hadith and the exegetical works any relationship is driven between Ṭa-Sîn-Mim and the tribe of Ṭasm. The word of Ṭa-Sin-Mim that are stated at the beginning of Surah al-Qasas and Surah al-Shu’ara most possibly refer to the tribe of Ṭasm. This article explores analitically the possible relationship between the mentioned nation and the two surahs.

Keywords: Ṭasm, Jadîs (Jodisitae), Tribe of Ṭasm, Ṭâ-Sîn-Mîm, Surah al-Qasas, Surah al-Shu’ara.

TA-SÎN-MÎM ve TASM KAvMİ

*) Yrd.Doç.Dr.,SakaryaÜniversitesiİlahiyatFakültesi, (e-posta: [email protected])

Adil ÖKSÜZ (*)

EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 19 Sayı: 61 (Kış 2015)

278 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

GirişṬa-sîn-mîm, Kur’an-ı Kerim’de iki surede geçen ḥurûf-u muḳatta‘a’dan biridir. Bir-

çok manaya gelen bu harfler, aynı zamanda bir kavmin ismi de olabilir. Harf kelimesinin çoğullarından olan “ḥurûf”1 ile “kesilmiş, parça parça olmuş” anlamındaki “muḳaṭṭa‘a” kelimesinden meydana gelen ḥurûf-i muḳaṭṭa‘a veya “ismun muḳaṭṭa‘un”2 Kur’an ilim-lerinde önemli bir yer tutar. Söz konusu harfler kelimeyi oluştururken, kelime içinde ayrı ayrı kendi isimleriyle telaffuz edilirler. Onun için bu tür harfler, “bağımsız ve ayrı harfler” anlamında ḥurûf-u muḳaṭṭa‘a diye anılmıştır. Kur’an’da 29 surenin başında bulunan bu tür kelimeler, on dört çeşit harften meydana gelirler. Sure başlarında olması dolayısıyla bu harflere “evâilü’s-süver”, “fevâtih” veya “fevatihu’s-süver ya da mefatihu’s-süver” dendiği gibi, her bir harf tek başına okunduğu için de “ḥurûf-i hecâiyye”3 (alfabetik harf-ler) denmiştir.

Hurûf-u muḳaṭṭa‘aların ne anlama geldiği ihtilaflıdır. Bu harflere, Allah’ın isimleri, Kur’an’ın isimleri4, Hz. Peygamber’in (s.a.s) isimleri, bulunduğu surenin ismi gibi farklı anlamlar verilmiştir.5 Ayrıca bu isimlerin, müteşabihattan olup gizli bir ilim, perdeli bir sır olduğu da hep vurgulanmıştır. Hz. Ebu Bekir (r.a.): “Her kitabın bir sırrı vardır. Kur’an’ın sırrı da bu Evâilü’s-suver’dedir” demişlerdir.6 Elmalılı Hamdi Yazır, bu tür müteşabih ayetler hakkında, manası olmayan veya anlamının bütün bütün kapalı olduğu şeklinde id-dia bulunmak doğru değildir. Bunlarla beşer zihninin kavrayabileceği ölçüde pek çok an-lamın kastedilebileceği, dolayısıyla hurûf-u mukattaanın da birçok manaya gelebileceği yorumunu yapmıştır. Onun bu konudaki en veciz ifadesi şöyledir: “Müteşabihat manasız ve mühmel değil, kesret-i maaniden dolayı muayyen bir murat tayini mümkün görünme-yen ve daha doğrusu ifade ettiği hakaikı muhita zihn-i beşerle kabil-i istiab olmadığından dolayı müphem görünen bir ifadedir.”7

Yukarıda zikredildiği gibi, çoğu müfessire göre Hurûf-i mukattaanın mutlaka bir an-lamı vardır. Aksi halde Allah’ın insanlara anlamadıkları ve akıl erdiremedikleri şeylerle hitap etmiş olması ortaya çıkar ki bu tür bir düşünce Cenab-ı Hak için caiz değildir.8 Taberî’nin (310/923) esas görüşüne göre, Allah (c.c.), birden çok manaya delalet etmesi

1) İbn Manzur, Cemaluddin Muhammed b. Mukrem, Lisanü’l-Arab, Daru Sadır, Beyrut trs., IX, 41.2) et-Taberî, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyan an Tevil-i Âyi’l-Kur’an, thk.Abdullah b. Abdulmuh-

sin et-Turkî, Birinci bs., Daru Hicr, Kahire trs., I, 208.3) et-Taberî, Muhammed b. Cerir Camiu’l-beyan an tevil-i Âyi’l-Kur’an, I, 208; M. Zeki Duman ve

Mustafa Altundağ, “Hurûf-i Mukatta” DİA, XVIII, 402.4) et-Taberî, Câmiu’l- Beyân an Tevîl-i Âyi’l- Kur’an, I, 213.5) ez-Zerkeşî, Muhammed b. Abdullah, “el-Burhan fi ulumi’l-Kur’an, thk.Muhammed Ebu’l-Fazıl İb-

rahim, Daru’l-Marife, Beyrut, 1957, I, 173-77.6) ez-Zerkeşî, el-Burhan fi ulumi’l-Kur’an, I, 173.7) Elmalılı Muhammet Hamdı Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, 1979, I, 159.8) et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Tevîl-i Âyi’l- Kur’an, I, 220.

279TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

için söz konusu harfleri, mevcut tarzda beyan etmiştir.9 Bu nedenle makalemizde, “Ṭa-sîn-mîm”in hem tarihsel veriler bağlamında hem de mana-i remzi/işari mana açısından “Ṭasm Kavmi”, “Ṭasm Oğulları” veya “Ṭasm Kabilesi” olabilme ihtimaline binaen Arap kabilelerini ve sonra da Tasm kavmini detaylı bir şekilde ele alarak Ta-sin-mim arasındaki irtibatı göstermeye çalışacağız. Hakkında çok fazla çalışmanın olmadığı bu hususun daha iyi anlaşılması için tarihi arkaplanı biraz daha geniş tutmaya çalıştık. Bununla birlikte makale’de linguistik tahlillerde ihmal edilmemiştir.

1. Arap KabileleriKonunun uzmanları, Arap kabilelerinin taksiminde genel hatları ile ittifak etmiş gi-

bidirler. Buna göre, Araplar, bazı taksime göre Bâide, Âribe ve Musta’ribe (muta’arribe) olmak üzere üçe ayrılırlar.10 Kimi de bu taksimi, Âribe ve Musta’ribe diye ikiye ayırır ki en doğru taksim de bu olması gerekir.11 Âribe’ye aynı zamanda “Arabu’l-arbâu”12 veya Arabu’l-bâide, Bâide, Âribe el-bâide, Arabu âribe el-bâide13 de denir. Bunlar, ilk Arapça-yı konuşan ve zamanımıza kadar da kendileriyle ilgili bizlere fazlaca bir bilgi ulaşmayan Araplardır.14 Ancak Kur’an-ı Kerim bizlere onların bazı kavimlerinin haberlerini bildir-mektedir.

Âribe, yani aslen Arap olanların bir kısmı çok eski zamanlarda, helâk olmuşlardır. As-lında bunlara ne ad verildiği tam olarak bilinmemektedir. Âribe’nin, bir inanışa göre, Hz. Âdem’den sonra dillerin teşekkülünde ilk Arapça konuşan Ya‘rub b. Ḳaḥṭân15 adlı şahsın soyundan gelen bir nesil olması ya da, dillerin şekillenmesinden sonra kendini iyi ifade eden, fasih ve rahat konuşan manasına “arab” denmesiyle bu ismi, yani âribe ismini aldığı

9) et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Tevîl-i Âyi’l- Kur’an, I, 223.10) Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, Bağdat, 1993, I, 293. 11) Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali, Kalaidü’l-Cüman fi’t-Tarifi bi Kabail-i Arabi’z-Zaman, thk.

İbrahim el-Ebyarî, Darü’l-Kütübi’l-İslamiyye, Beyrut, 1982, s. 12. Cevad Ali, el-Mufassal fî tarihi’l-Arab kable’l-İslam, I, 294.

12) Kalkaşendî, Kalaidü’l-Cüman fi’t-Tarifi bi Kabail-i Arabi’z-Zaman, s. 13.13) Abdurrahman b. Haldun, Tarihu İbnu Haldun, haz. Halil Şahhade ve Süheyil Zekkar, Darü’l-Fikr,

Beyrut 2000), II, 8; Kalkaşendî, Nihayetü’l-Ereb fi Marifeti Ensabi’l-Arab, thk. İbrahim el-Ebyarî, Darü’l-Kitabi’l-Lübnanî, Beyrut, 1980, s. 150.

14) Ebu Bekir Muhammed b. Hasan İbnu Dureyd, el-İştikak, thk. Abdusselam Muhammed Harun, Daru’l-Cîl, Beyrut, 1958, I, 524. Bu kitap, Hz. Peygamber’in soyu ve yakınlarının isimlerini ele alıp, isimlerin kökenlerini (iştikak) beyan için yazılmıştır. Bu soya kadar gelen ve lisanların ilk teşekkül ettikleri dönemde, ilk Arapça konuşan (el-Arabu’l-âribe) Ad, Semud, Tasm, İmlak ve Cedis kabilele-rini de ele almaktadır.

15) el-Belazurî, Ahmed b. Yahya, Ensâbu’l-Eşrâf, thk. Muhammed Humeydullah, Daru’l-Mearif Mekke ts, I, 5. Ḳaḥṭân (veya Tevrat’ta geçen Yaḳṭân) Araplar tarafından “Araplaştırılınca ona “Ḳaḥṭân” de-diler. Ya da Ḳaḥṭân, Hûd b. Abdullah b. el-Ḫulûd b. ‘Âd b. ‘Ûs b. İrem b. Sam b. Nuh olup nesli Hz. Nuh’a dayanıyordu. Bkz. el-Belazurî, Ensâbu’l-eşrâf, I, 4.

280 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

ifade edilmiştir. Bunlara, el-Arabu’l-ûla da denir. Arabu’l-ûla, Ad, Semud, Tasm, Cedîs, Ümeym, Câsim, ‘İbîl, Abdu Dahm, Cürhümü Ûla, el-Amâlika ve Hadûrâ olmak üzere on bir kadar kavimden meydana gelir.16 Arapların soyları ya Âribe’ye (Kahtaniyyun), ya da Musta’rebe’ye (Adnaniyyun), dayandırılır.17 Arabu âribe’nin esas merkezi Yemen’dir. el-Arabu’l-âribe’ye Güney Arapları da denir ve Kahtaniyyun (Kahtaniler) olarak bilinirler. Kendileri, Kahtan b. Asir’e nispet edilirler. Kahtaniler, Yemen, Hadramut gibi yerlerde ikamet etmişlerdir. Bunlardan sonra, aynı soydan gelenler Yemen’de, Main, Sebe devlet-lerini kurdular. Merib Seddi’nin yıkılmasından sonra ise, M.Ö. 150 yıllarında Himyeriler Devleti kuruldu.18

El-Arabu’l-musta’ribe, el-Adnaniyyun olarak da bilinir. Aslen Arap olmayıp sonradan araplaşan Araplara denir. İlk İbranice konuşan Hz. İsmail’in, Arabu âribeden olan Cür-hüm kabilesiyle evlenmesi sonucu doğan çocuklar Arapça konuşmuş ve bu nesil Arap-çayı öğrenip konuşmaya başlamıştır. Arabu musta’ribe’nin ilk başlangıcı böyle olmuştur. Bunlar, Hicaz bölgesinde ikamet etmişlerdir. Göçebe hayatı yaşadıkları için kendilerine Ehl-i veber de denir. Güney Araplarına nispeten bunlar göçebe hayatı yaşarlar ve hay-vancılıkla uğraşırlardı. Güney Arapları ise, daha ziyade ziraat, ticaret ve sanatla meşgul oluyorlardı.

Bu topluluklar, Hz. İsmail’den gelmesine rağmen, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) 21. de-desi Adnan’a nispet edilirler. Adnan ise Hz. İsmail’in soyundan gelir. Tihame, Necid ve Hicaz bölgeleri bunların ikamet ettikleri yerlerdi. Adnan’ın soyundan gelen ailelerden, Kureyş kabilesi, diğerlerinden istisna olarak yerleşik hayata geçmişti.19 Günümüzde Se-mitik kavimlerden olan Tasm, Cedîs, Ad, Semud, Umeym, İrem ve daha nice bu gibi Arabu arîbe el-bâide’den olupta neslini onlara izafe eden, fazla kimse kalmamıştır.20

16) Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 294. Bazı tarihçiler, Arabu bâide’nin yedi ya da dokuz kabile olduklarını kaydetmişlerdir.

17) Hüseyin eş-Şeyh, el-Arabu Kable’l-İslam, Daru’l-Marife el-Camiiyye, İskenderiyye 1993, s. 79. Bazı ensab kitaplarında, “Musta’ribe”, Kahtan’ın oğullarına denir ki bunlar, Arapçayı Âribe’den öğrenmişlerdir. Ḳaḥṭân’ın soyu, Ḳaḥṭân b. Âbir b. Şâlih b. Üdd b. Sam b. Nuh’a dayanır. Fakat bu, ensab yazarlarının tercih ettiği bir görüş değildir. Tercih edilen görüşe göre, Ḳaḥṭân, Âribe’nin, Hz. İsmail ise Mustâribe’nin babası kabul edilmiştir. Bkz. Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali, Kalaidü’l-Cüman fi’t-Tarifi bi Kabail-i Arabi’z-Zaman, s. 13.

18) Hüseyin eş-Şeyh, el-Arabu Kable’l-İslam,s. 80.19) Hüseyin eş-Şeyh, el-Arabu kable’l-İslam, s. 80.20) Ebu Muhammed Ali b. Ahmed el-Endelüsî, Cemheretü’l-Ensabi’l-Arab, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye,

Beyrut, 2003, I, 9.

281TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

2. Tasm Ṭasm, “ṭusûm” vezninde ikin-

ci babdan “silinip yok olmak” ma-nasına; dördüncü babdan, “toz ve duman basmak” anlamına gelir ki, “eṭ-ṭasem” toz demektir. T-s-m fiil kökünde türetilen mastarlardan “el-uṭsumme” veya müradifi “el-usṭumme” bir nehrin en geniş yeri-ne veya bir şeyin tam ortasına ya da bir şeyin çoğunluğuna denir. Ayrıca isim olarak, et-tasm”,

Arap soyundan olup daha sonra tarih sahnesinden silinip yok olmuş bir kabilenin adıdır. “Ad” kavminin Şekil 1. Tasm Kavminin Bağlı Olduğu Soyağacı.

6

Harita-1. Ad, Semud, Tasm, Cedîs, Ümeym, Câsim, veʿİbîl gibi akraba

topluluklarının yaşadığı coğrafya.

2. Tasm

Ṭasm, “ṭusûm” vezninde ikinci

babdan “silinip yok olmak” manasına;

dördüncü babdan, “toz ve duman

basmak” anlamına gelir ki, “eṭ-ṭasem”

toz demektir. T-s-m fiil kökünde

türetilen mastarlardan “el-uṭsumme”

veya müradifi “el-usṭumme” bir nehrin

en geniş yerine veya bir şeyin tam

ortasına ya da bir şeyin çoğunluğuna

denir. Ayrıca isim olarak, et-tasm”, Şekil 1. Tasm Kavminin Bağlı Olduğu Soyağacı.

Harita 1. Ad, Semud, Tasm, Cedîs, Ümeym, Câsim, ve‘İbîl gibi akraba topluluklarının yaşadığı coğrafya.

282 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

kollarından biri olduğu da söylenmektedir.21 Ṭasm kavmi Semitik kavimlerden olup soyu, Lûẕ b. Sam b. Nuh’a dayandırılır. Tarihi rivayetlerin ihtilafından anlaşıldığı üzere bunları kesin bir tarzda beyan etmek mümkün görülmez. Bazı rivayetlerde ise Ṭasm, ‘Amlîḳ (veya ‘Imlîḳ) ve Câsim ve Umeym dört kardeş olup bunlar da Yelma‘ b. ‘Âmir b. Eşliḫa b. Lûẕ b. Sam b. Nuh’a dayanır.22 Bazı rivayetler de ise, Ṭasm, ‘Amlîḳ ( veya ‘Imlîḳ), Ümeym ve Vebâr dört kardeş olup hepsi Lavuz (Lûz)’un oğullarıdırlar.23 Hasılı Tasm kavminin veya kabilesinin izafe edildiği Tasm’ın soyu hakkında tespit edilen, üç rivayet vardır. 1) Tasm b. Lâvuz b. İrem’e, 2) Tasm b. Lâvuz b. Sam, 3) Tasm b. Kâsir. Bunların hangisinin doğru olduğunu kestirmek zordur. Haklarında birçok masal ve efsaneler var-dır. Kur’an-ı Kerim’de bu kavim ile ilgili doğrudan hiçbir ifade geçmez.24

Meşhur ensab yazarlarından İbn Habib (245/860), Arab-ı âribe’nin, Hz. Nuh’a kadar dayanan şeceresini, şemadaki şekilde göstermiş ve bu karmaşık ilişkiler ağını çözmeye çalışmıştır. Buna göre: Ad ve ‘İbîl: Us b. İrem b. Sam b. Nuh’un oğulları; Semud ve Cedis: Casir b. İrem b. Sam b. Nuh’un oğulları; İmlîk, Tasm ve Ümeym: Lûzân b. İrem b. Sam b. Nuh’un oğulları; (Benu Kahtan) ise İbn Abir b. Şalih b. Erfahşez b. Sam b. Nuh’un oğulları; Cürhüm, Hadramut, Sülef ve Casim ise İbn Amman b. Sebe b. Yekşan b. İbrahim’in oğulları idi.25

Tasm sülalesinden gelen nesiller bir kabile hatta bir devlet kurmuşlardır. Mürûcü’z-zeheb’e göre, Tasm kabilesi, Kuzey Arabistan ve Hicaz olmak üzere, Kuzey Şam’ı içine alan bölgede hüküm sürmüşlerdir.26 Semitik kavimlerden ve Aribe el-bâide’den olan bu kabilenin de nesilleri yok olmuş onlardan geriye fazla bir şey kalmamıştır.27 Bazı tarihi rivayetlerde, Yemame (Riyad) bölgesinde onların bakiyelerinden kalan nesiller, Hz. Pey-gamber dönemine kadar yaşamış ve bunlardan Müslüman olanlar olmuştur. Bu kavimler, Benu Suḥaym, Benu Sumâme, Benu Âmir b. Ḥanîfe ve Benu ‘Icl idi.28 Müslüman olduk-tan sonra Müseylime gibi bazı kimseler irtidat etmişlerdir.21) ez-Zebidî, Muhammed Mürteza el-Hüseynî, Tacu’l-Arûs, thk. Muhammed Selame Rame vd.,

Müessesetü’l-Kuveyt, Kuveyt, 2000, XXXIII, s. 12-14.; İbn. Manzur, Cemaluddin Muhammed b. Mukrem, Lisanü’l-Arab, Daru’l Fikir, Beyrut, 1990, XII, s.362-363.

22) el-Belazurî, Ensâbu’l-Eşrâf, I, 4.23) Ebu Muhammed Ali b. Ahmed el-Endelüsî, Cemheretü’l-Ensabi’l-Arab, II, 486.24) Cevad Ali, el-Mufassal fî tarihi’l-Arab kable’l-İslam, I, 334.25) Ebu Cafer Muhammed b. Habib, el-Muhabber, Darü’l-İfak el-Cedide Beyrut trs., s. 395. Cedîs’in

bazı rivayetlerde, Tasm’ın kardeşi olduğu ifade edilirken bazı rivayetlerde amcazade olduğu, bkz. Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 296. Bazı rivayetlerde ise, Cedis’in babası ile Tasm’ın babalarının kardeş olduğu belirtilir. Bkz. Muhammed Ali b. Said b. Hazm el-Endelüsî, Cemheretü Ensabi’l-Arab, thk. Abdüsselam Muhammed Harun, Darü’l-Maarif, Kahire trs., s. 462.

26) el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, haz. Kemal Hasan Merî, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, 2005, I, 34.

27) Kalkaşendî, Nihayetü’l-Ereb fi Marifeti Ensabi’l-Arab, s. 324.28) Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, thk.Muhammed b. Ali el-Ekvâ el-Ha-

velî, Mektebetü’l-İrşad, San’a trs., s. 274.

283TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

Genelde Tasm ile Cedîs, tarih kitaplarında hep bir arada zikredilirler. Ṭasm kavmi (kabilesi) Yemame’de (Riyad), el-Ḥarâ‘ (veya Ḥacru’l-Yemâme) tarafında ki burası gü-nümüzde Riyad şehrinin konuşlandığı Vadi-i Ḥanîfe’ye üç mil uzaklıkta, doğu tarafında kalmaktadır. Bunların amcaoğulları Cedîs ise, el-Ḥıḍrime ki, bu da Vadi-i Ḥanîfe’nin üst başında vadinin batısında, günümüzde ed-Dir‘iyye denilen mahalle taraflarında ikamet ediyorlardı.29 Aslında Yemame (Riyad) onların başkenti idi.30 Tasm kavminden sonra, onların yerleştiği bu bölgeyi, Benu Hanife’den Ubeyd b. Sa‘lebe b. ed-Düvel zapt etti. Dir’iyye, günümüzde Suudi Arabistan’ın Osmanlı topraklarından ayrılıp müstakil devlet kurmasını planlayan Suud ailesinin ilk teşekkül ettiği yerdir ki, önceleri burası Tasm kav-minin başkenti olduğu yerdir.

Bazı Batılı yazarlar, Tasm kavminin gerçekte olmayan hayali ve efsanevi bir kavim olduğunda ısrar etmişlerdir. Fakat bu konuda yapılan çalışmalar, böyle bir kavmin tarihî bir kavm olduğunu ispat etmektedir. Safaitik yazıtlarda bu isimden bahsedilmiştir. Tarihin üzerindeki efsane ve masalları kazıyan bu tür yazıtlar, nice hurafelere aydınlık kazandır-mıştır. Aşağıda, Ṭasm mastarından Fa‘lân vezninde, ‘Osman b. Ṭasmân b. Ḫaliṣ ismine şahit oluyoruz:31

Tablo 1. Safaitik Metinlerde İsmi Geçen Tasm Kavmi

Corpus Inscriptionum Semiticarum’da ise İbranice ve Ṭasmo şeklinde transkripe edil-miş olup aynı ismi göstermektedir.32

Resim 1. İbranice Bir Metinde Yer Alan Tasm İsmi.

29) el-Hemedânî, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 254.30) el-Hemedânî, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 274.31) Enno Litmann, Safaitic Inscriptions, (Leyden, Pubs, of the Princeton Univ. Arch. Expn. to Syria, div.

IV, section C., 1943), p. 180 (no: 702).32) Corpus Inscriptionum Semiticarum (Paris: AB Academia Inscriptionum Et Litterarum Humaniorum

Conditum Atque Digestum, Tomus I M DGGGG L.), p. 172 (no: 1273).

9

kazandırmıştır. Aşağıda, Ṭasm mastarından Faʿlân vezninde, ʿOsman b.

Ṭasmân b. Ḫaliṣ ismine şahit oluyoruz:31

Tablo 1. Safaitik Metinlerde İsmi Geçen Tasm Kavmi

Corpus Inscriptionum Semiticarum’da ise İbranice ve Ṭasmo

şeklinde transkripe edilmiş olup aynı ismi göstermektedir.32

Resim 1: İbranice Bir Metinde Yer Alan Tasm İsmi.

Yine aşağıdaki metinde Ṭasmâni şeklinde yer alır. 33

Resim 2. Safaitik Bir Yazıtta Tasmani Şeklinde Yer Alan Tasm İsmi.

Bunlardan başka, Cevat Ali’nin kaydettiğine göre, M.S. 322

tarihlerine denk gelen bir yazıtta أنعم طسم ibaresine yer verilmiştir.34

31 Enno Litmann, Safaitic Inscriptions, (Leyden, Pubs, of the Princeton Univ. Arch. Expn. to Syria, div. IV, section C., 1943), p. 180 (no: 702). 32 Corpus Inscriptionum Semiticarum (Paris: AB Academia Inscriptionum Et Litterarum Humaniorum Conditum Atque Digestum, Tomus I M DGGGG L.), p. 172 (no: 1273). 33 Corpus Inscriptionum Semiticarum (Paris: AB Academia Inscriptionum Et Litterarum Humaniorum Conditum Atque Digestum, Tomus I M DGGGG L.), p. 542 (no: 4390). 34 Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 335.

284 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Yine aşağıdaki metinde Ṭasmâni şeklinde yer alır.33

Resim 2. Safaitik Bir Yazıtta Tasmani Şeklinde Yer Alan Tasm İsmi.

Bunlardan başka, Cevat Ali’nin kaydettiğine göre, M.S. 322 tarihlerine denk gelen bir yazıtta

9

kazandırmıştır. Aşağıda, Ṭasm mastarından Faʿlân vezninde, ʿOsman b.

Ṭasmân b. Ḫaliṣ ismine şahit oluyoruz:31

Tablo 1. Safaitik Metinlerde İsmi Geçen Tasm Kavmi

Corpus Inscriptionum Semiticarum’da ise İbranice ve Ṭasmo

şeklinde transkripe edilmiş olup aynı ismi göstermektedir.32

Resim 1: İbranice Bir Metinde Yer Alan Tasm İsmi.

Yine aşağıdaki metinde Ṭasmâni şeklinde yer alır. 33

Resim 2. Safaitik Bir Yazıtta Tasmani Şeklinde Yer Alan Tasm İsmi.

Bunlardan başka, Cevat Ali’nin kaydettiğine göre, M.S. 322

tarihlerine denk gelen bir yazıtta أنعم طسم ibaresine yer verilmiştir.34

31 Enno Litmann, Safaitic Inscriptions, (Leyden, Pubs, of the Princeton Univ. Arch. Expn. to Syria, div. IV, section C., 1943), p. 180 (no: 702). 32 Corpus Inscriptionum Semiticarum (Paris: AB Academia Inscriptionum Et Litterarum Humaniorum Conditum Atque Digestum, Tomus I M DGGGG L.), p. 172 (no: 1273). 33 Corpus Inscriptionum Semiticarum (Paris: AB Academia Inscriptionum Et Litterarum Humaniorum Conditum Atque Digestum, Tomus I M DGGGG L.), p. 542 (no: 4390). 34 Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 335.

ibaresine yer verilmiştir.34

Bazı Kitab-ı Mukaddes uzmanları,

10

Bazı Kitab-ı Mukaddes uzmanları, “طسم” kelimesini, “لطوشيم”

(Letush: Letuşlular) kelimesi ile aynı görmüş ve Tekvin’de geçen Hz.

İbrahim’in torunları arasında saymışlardır. Söz konusu bölümde

“İbrahim bir kadınla daha evlendi. Kadının adı Ketura'ydı. Ondan

Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yibak, Şuah adlı çocuklar oldu.

Yokşan'dan da Şeva, Dedan oldu. Dedan soyundan Aşurlular, Letuşlular,

Leumlular doğdu. Midyan'ın Efah, Efer, Hanok, Avidah, Eldaah adlı

oğulları oldu. Bunlarn hepsi Ketura’nın soyundandı.”35

Şekil 2. Tasm Kavminin Tarihî Kişiliğine İşaret Etmektedir.

Bu yazıtlar ve tarihi bilgilerin yanı sıra, Arabın sözlü tarihi olan

Cahiliye şiirinde de Tasm kabilesinin isminin çokça geçtiğine şahit

oluruz ki, ileri de anlatılacaktır. Bütün bunlar, Tasm kavminin tarihî

kişiliğini desteklemektedir. İbn Nedim el-Fihrist’inde, Vehb b. Vehb b.

Kesir’in yazdığı, günümüze kadar ulaşmayan “Kitabu ṭasm ve cedîs”

adında bir kitabın mevcudiyetinden de bahsetmektedir.36

3. Tasm Kavminin Yaşadığı Asır

Tasm ve Cedîs takriben M.Ö. 3000 veya 4000 yıllarında yaşamış

olmalılar. En iyimser bir ihtimal ile M.Ö. birinci yüzyılda yaşamışlardır.

Onların, Himyeriler (m.ö. 110 ve m.s. 520) döneminde ve ilk yıllarında

35 Tekvin 25:1-4. 36 Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, thk. Dürriyyetü’l-Habib, Daru’s-Sekafeti’l-Fünûn, Beyrut, 2000, s. 72.

kelimesini,

10

Bazı Kitab-ı Mukaddes uzmanları, “طسم” kelimesini, “لطوشيم”

(Letush: Letuşlular) kelimesi ile aynı görmüş ve Tekvin’de geçen Hz.

İbrahim’in torunları arasında saymışlardır. Söz konusu bölümde

“İbrahim bir kadınla daha evlendi. Kadının adı Ketura'ydı. Ondan

Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yibak, Şuah adlı çocuklar oldu.

Yokşan'dan da Şeva, Dedan oldu. Dedan soyundan Aşurlular, Letuşlular,

Leumlular doğdu. Midyan'ın Efah, Efer, Hanok, Avidah, Eldaah adlı

oğulları oldu. Bunlarn hepsi Ketura’nın soyundandı.”35

Şekil 2. Tasm Kavminin Tarihî Kişiliğine İşaret Etmektedir.

Bu yazıtlar ve tarihi bilgilerin yanı sıra, Arabın sözlü tarihi olan

Cahiliye şiirinde de Tasm kabilesinin isminin çokça geçtiğine şahit

oluruz ki, ileri de anlatılacaktır. Bütün bunlar, Tasm kavminin tarihî

kişiliğini desteklemektedir. İbn Nedim el-Fihrist’inde, Vehb b. Vehb b.

Kesir’in yazdığı, günümüze kadar ulaşmayan “Kitabu ṭasm ve cedîs”

adında bir kitabın mevcudiyetinden de bahsetmektedir.36

3. Tasm Kavminin Yaşadığı Asır

Tasm ve Cedîs takriben M.Ö. 3000 veya 4000 yıllarında yaşamış

olmalılar. En iyimser bir ihtimal ile M.Ö. birinci yüzyılda yaşamışlardır.

Onların, Himyeriler (m.ö. 110 ve m.s. 520) döneminde ve ilk yıllarında

35 Tekvin 25:1-4. 36 Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, thk. Dürriyyetü’l-Habib, Daru’s-Sekafeti’l-Fünûn, Beyrut, 2000, s. 72.

(Letush: Letuşlular) kelimesi ile aynı görmüş ve Tekvin’de geçen Hz. İbrahim’in torunları arasında saymış-lardır. Söz konusu bölümde “İbrahim bir kadınla daha evlendi. Kadının adı Ketura’ydı. Ondan Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yibak, Şuah adlı çocuklar oldu. Yokşan’dan da Şeva, Dedan oldu. Dedan soyundan Aşurlular, Letuşlular, Leumlular doğdu. Midyan’ın Efah, Efer, Hanok, Avidah, Eldaah adlı oğulları oldu. Bunlarn hepsi Ketura’nın soyun-dandı.”35

Şekil 2. Tasm Kavminin Tarihî Kişiliğine İşaret Etmektedir.

Bu yazıtlar ve tarihi bilgilerin yanı sıra, Arabın sözlü tarihi olan Cahiliye şiirinde de Tasm kabilesinin isminin çokça geçtiğine şahit oluruz ki, ileri de anlatılacaktır. Bü-tün bunlar, Tasm kavminin tarihî kişiliğini desteklemektedir. İbn Nedim el-Fihrist’inde, Vehb b. Vehb b. Kesir’in yazdığı, günümüze kadar ulaşmayan “Kitabu ṭasm ve cedîs” adında bir kitabın mevcudiyetinden de bahsetmektedir.36

33) Corpus Inscriptionum Semiticarum (Paris: AB Academia Inscriptionum Et Litterarum Humaniorum Conditum Atque Digestum, Tomus I M DGGGG L.), p. 542 (no: 4390).

34) Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 335.35) Tekvin 25:1-4.36) Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, thk. Dürriyyetü’l-Habib, Daru’s-

Sekafeti’l-Fünûn, Beyrut, 2000, s. 72.

10

Bazı Kitab-ı Mukaddes uzmanları, “طسم” kelimesini, “لطوشيم”

(Letush: Letuşlular) kelimesi ile aynı görmüş ve Tekvin’de geçen Hz.

İbrahim’in torunları arasında saymışlardır. Söz konusu bölümde

“İbrahim bir kadınla daha evlendi. Kadının adı Ketura'ydı. Ondan

Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yibak, Şuah adlı çocuklar oldu.

Yokşan'dan da Şeva, Dedan oldu. Dedan soyundan Aşurlular, Letuşlular,

Leumlular doğdu. Midyan'ın Efah, Efer, Hanok, Avidah, Eldaah adlı

oğulları oldu. Bunlarn hepsi Ketura’nın soyundandı.”35

Şekil 2. Tasm Kavminin Tarihî Kişiliğine İşaret Etmektedir.

Bu yazıtlar ve tarihi bilgilerin yanı sıra, Arabın sözlü tarihi olan

Cahiliye şiirinde de Tasm kabilesinin isminin çokça geçtiğine şahit

oluruz ki, ileri de anlatılacaktır. Bütün bunlar, Tasm kavminin tarihî

kişiliğini desteklemektedir. İbn Nedim el-Fihrist’inde, Vehb b. Vehb b.

Kesir’in yazdığı, günümüze kadar ulaşmayan “Kitabu ṭasm ve cedîs”

adında bir kitabın mevcudiyetinden de bahsetmektedir.36

3. Tasm Kavminin Yaşadığı Asır

Tasm ve Cedîs takriben M.Ö. 3000 veya 4000 yıllarında yaşamış

olmalılar. En iyimser bir ihtimal ile M.Ö. birinci yüzyılda yaşamışlardır.

Onların, Himyeriler (m.ö. 110 ve m.s. 520) döneminde ve ilk yıllarında

35 Tekvin 25:1-4. 36 Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, thk. Dürriyyetü’l-Habib, Daru’s-Sekafeti’l-Fünûn, Beyrut, 2000, s. 72.

285TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

3. Tasm Kavminin Yaşadığı AsırTasm ve Cedîs takriben M.Ö. 3000 veya 4000 yıllarında yaşamış olmalılar. En iyim-

ser bir ihtimal ile M.Ö. birinci yüzyılda yaşamışlardır. Onların, Himyeriler (m.ö. 110 ve m.s. 520) döneminde ve ilk yıllarında yaşamaları ve bu ilk yılların krallarından yar-dım istemeleri de zayıf bir ihtimaldir.37 Kıssalarda Tasm’ın Himyerî Tübbaı Ḥassân b. Es‘ad’dan (m.s. 490?) yardım istemeleri çok uygun görünmüyor. M.Ö. 205 yıllarında Büyük İskender’in Yemame’yi işgal ettiği konusunda tarihi bilgiler de mevcuttur.38 Ge-nelde ne Bizans ne de Selefkiler, Arabistan’ın bu bölgelerini, her nedense elde etmeye çalışmamışlardır.

Harita 2. Tasm Kavminin Yaşadığı Bölge.

37) Syed Muzaffar-ud-din Nadvi, A Geographıcal History of the Qur’an, Tashih Muhammad Ashraf, Ashraf printing press Lahore, Lahor, 1992, p. 121.

38) Syed Muzaffar-ud-Din Nadvi, A Geographıcal History of the Qur’an, p. 122; Ahmed b. Davud Ebu Hanife ed-Dîneverî, Kitabu Ahabari’t-Tival, tashih, Vladimir Georges, Brill, Leyden, 1888, s. 17.

286 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Yemame’nin o gün için, el-‘Irḍ39 denilen vadi üzerinde (günümüzde Riyad’ın olduğu yer), birçok köyleri vardı. Feyşân, Ḥazene, en-Naḳab, Ebâḍ, el-Ci‘âd, ‘Aḳribâ40, ‘Ade-viyye, el-Ḥeddâr41 gibi köyler burada yer alırdı.42 Bundan sonra Beni Âmir’in ‘Uyeyne köyü43, solunda, Seniyyetü’l-Eḥiysâ yer alır. Daha bunun gibi birçok yerleşim yerleri mevcuttu.44

Benu Hanife’den Benu Ubeyd kabilesi mağlup olunca, el-Ḥıḍrime, sıra ile Ebu Ḥafṣ, Uḫayḍır b. Yusuf el-Alevî, Benu Kays’ten eḍ-Ḍabî‘a, el-Melḥâ, el-Ḫarc, Ali el-Cebîḥ’ten en-Nuḳayir ve el-‘Uveyid gibi insanların eline geçti.45

Vadi-i Ḥanîfe önceleri Vadi-i ‘Irḍ olarak bilinirdi. Bu yerlerin sakinlerinin büyük ço-ğunluğunu Benu Hanîfe oğulları oluşturmaktadır. Köyleri de bu vadi üzerinde yer al-maktadır. Vadinin alt başında el-Kerş, onun yanında Menfûḥa, az yukarısında, el-‘Avḳa (veya ‘Arḳata), bira üzerinde Ğarbâ, onun yukarısında Müheşme ve el-‘Imâriye (birbiri-ne bitişik), daha üstünde Feyşân, bunun da üstünde Ebâḍ46, onun da ilerisinde el-Heddâr denilen köyler bulunmakta idi. Bu vadinin üzerinde Vadi-i Ḳurrân dilen bir vadi vardı ve burada da Ḳurrân (Karyetü beni Suḥaym de denir) buradan aşağıda Melhem (veya Murkâş) bulunmaktaydı. Bu köyün yukarısında, el-Ḳureyye yer alır.47 Yemame’ye en ya-kın, el-Mecâz, onun yanında, Mâvân, onun da yanında Benbân, en-Naḳab, el‘Uyeyne, ‘Aḳribâ’48 ve es-Sedûs yer alır.49

39) Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 254.40) ‘Aḳribâ denilen yerde, Halid b. Veldi, Müseylime b. Habib el-Hanifî’yi öldürmüştü. Bkz. Yakub el-

Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 254.41) el-Ḥeddâr’da bir çok kale, hurma ve küçük adi evler mevuttu. Bkz. Yakub el-Hemedânî, Hasan b.

Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 254.42) el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed Yakub Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 254.43) ‘Uyeyne köyü, günümüzde Riyad’ın güneyinde takriben 10 km mesafede olup burada Yemame’de

şehit olan sahabilerin kabirleri mevcuttur. Bkz. Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 274.

44) Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 254.45) Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 276.46) Ebâḍ denilen köyde, Halid b. Velid, Hz. Peygamberden (s.a.v.) sonra irtidat eden Müseylime’yi öl-

dürmüştü. Bkz. Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 275.47) Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 275.48) ‘Aḳribâ ‘ (el-‘Uyeyne veya Cübeyle civarı), Riyad’ın bir mahallesi olan ed-Dir‘iyye’nin (ad-Di-

riyah) kuzeybatısında buraya takriben 23km mesafede yer alır. Şehit olan sahabilerin yeri de, gü-nümüzde King Abdulaiz Military Academy (Kral Abdulaziz Askeri Akademisi) yakınında Cübeyle mahallesinde bulunmaktadır. Yemame savaşı burada cereyan etti ve 1200 sahabi burada şehit oldu. Kabirleri, azı müstesna, bu ülkenin günümüz idarecileri tarafından köreltilmiş durumdadır. Bkz. Ya-kub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 275.

49) Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 275.

287TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

Harita 3. Riyad (Yemame )

Bazı rivayetlerde ise Tasm ve Cedîs’in, Laviz b. İrem’in iki oğlu olduğundan bahsedi-lir ve bunların Yemame ile Bahreyn civarında hayat sürdükleri söylenir. Onların kardeşi ‘Amlîḳ50 b. Laviz b. İrem’in bir kısmı Harem (Mekke olmalı), bazısı da Şam bölgesinde yaşamışlardır. el-‘Amâlîḳ de bunların neslinden meydana gelmişti. Bu aile zamanla diğer bölgelere yayıldılar. Kardeşleri Ümeym b. Laviz İran tarafına yerleşti. Bazıları Ümeym’in Vebâr bölgesine yerleştiğini söylemişlerdir.51 Šemûd, Šemûd b. Câšer52 b. İrem b. Sam b.

50) el-Amâlîk yer yüzünde fesat çıkarmışlardı. Allah onların üzerine diğer kralları musallat etti ve son-larını aldı. el-Amâlîk’in Hz. İsak’ın oğlu Îsû’nun soyundan geldiği iddia edilmiştir. Bkz. el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, II, 40.

51) el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, I, 34; el-Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed, Nihayetü’l-Ereb fi Marifeti Ensabi’l-Arab, s. 204-5. Bazı rivayetlerde, Tasm’ın Ad’dan oldu-ğu belirtilir.Yemen’in Ahkaf bölgesinde, Cedîs ile birlikte yaşamışlardır. el-Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed, Nihayetü’l-Ereb fi Marifeti Ensabi’l-Arab, s. 324.

288 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Nûh olup Cedîs b. Cašer’in kardeşidir. Vadi’l-Kura ve çevresini de kaplayan Hicr bölge-sinde yaşamışlardır.53

Tasm kavminin yerleştiği bu muhitin ilk adı, “Cevv” dir. Bu ismi onlar kendileri ver-miştir.54 Daha sonra burası Yemame adını aldı. Yemame, o zamanlar, çok verimli toprak-lara sahip, her türlü türlü meyve bahçeleri olan ve yüksek binaları bulunan bir özelliğe sahipti.

Fakat Tasm kabilesine mensup ‘Amlûḳ veya ‘Imlîḳ b. Ḫannâs55 isminde, zulmetmek-ten hoşlanan, istediği zulmü yapan zalim bir hükümdardan söz edilmektedir. Bu aynı za-manda Himyer sultanlarına da itaat ediyordu. Tasm ve Cedîs kavimlerinin kralı olmasına rağmen, aralarında kan bağı bulunan Cedîs kabilesine de zarar verip büyük rezillikler çıkarmıştır.56 Bu kral döneminde hiçbir kız, onunla birlikte olmadan önce başkası ile ev-lenemezdi. Onun için gelin olan kız, önce ona götürülür sonra da damadın yanına getiri-lirdi. Son olarak Cedîs kabilesinden biri, Cedîs kabilesinin reislerinden Esved b. ‘Afâr’ın kız kardeşi ‘Ufeyre bint-i ‘Afâr ile evlenmek istemişti. Düğün günü, ‘Ufeyre’yi önce Tasm’ın reisine götürmeye niyetlendikleri sırada, ‘Ufeyre, kavmini bu rezil işten dolayı kınadı ve bu anlamda şiirler söyledi. Tasm’ın kralının yanına varınca, Kral onu azarlayıp huzurundan kovdu. ‘Ufeyre, kardeşinin yanına geldi ve elbisesini yukarı kaldırıp, kar-deşinin kavmini savaşa teşvik etmesini ve bu rezilliğe son vermesini istedi.57 Bu konuda harbe kışkırtıcı şiirler söyledi.

52) Bu kelime bazı nüshalarda ‘šir veya ‘Âbir olarak geçmektedir.53) et-Taberî, Câmiu’l-Beyân an Tevîl-i Âyi’l- Kur’an, X, 282.54) el-Belazurî, Ahmed b. Yahya, Ensâbu’l-Eşrâf, I, 6. Abd b. Külal, Yemame’ye girince, Cedîs’ten Ye-

mame b. Merra adındaki kadını “Cevv”in kapısında astı. Ondan sonra Cevv ismindeki bu şehir, Yemame ismi ile anıldı.

55) Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, (Wien: In Commission Bei Karl Gerold’s Sohn Bu-chandler Der Kais, Akademie Der Wissenchaften, 1877), s. 57.

56) et-Taberî, Muhammed b. Cerir, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim, Darü’l-Maarif, Mekke trs., I, 629.

57) Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 58.

15

وانتم رجال كثرة عدد الرمل /أيصلح ما يؤتي إلي فتياتكم

عشية زفت في النساء الي بعل /وترضون هذا يا قومي الي اختكم

/ فكونوا نساءا في المنازل والحجل عند هذه فإن انتم لم تغضبوا

ودونكم طيـــب النساء وإنما/ خلقتم لنفح الطيب والدهن والكحل

فلو إننا كنا رجاال وكنتم / نساءا لكنا ال نقيم علي الذل

فقبحا لبعل ليس فيه حمية/ ويختال يمشي بيننا مشية الفحل

ي ضراما من الجزلفموتوا كراما او أصيبوا عدوكم/ بداهيــة تور

وإال فخلوا دوركم وترحلوا/ إلى بلدة تلفى خالء من األهل

وال تجعزوا قومي من الحرب أنها /تقوم باقوام مرارا على رجل

فيهلك فيها كل وغد موكل/ ويسلم فيها ذو الطعان وذوالفضل

“Kızlarınıza bu yapılan doğru mudur? Hâlbuki kumlar sayısınca

çokluğa sahip bir kavimsiniz.

Ey kavmim! Gece vakti damadın evine düğün alayı ile götürülen

kız kardeşinize yapılan bu kötü işe razı mısınız?

Eğer bu yapılan işe kızmıyorsanız, evlerde halhalları ile oturan

kadınlar gibi olun.

İşte önünüzde güzel kokulu kadınlar! Güzel koku sürmek, makyaj

yapmak için yaratıldınız (!)

Eğer bizler erkek, sizler kadınlar iseniz, elbette bizler bu zilleti

daha yaşatmayacağız.

Aramızda, sanki bir yiğitmiş gibi böbürlenerek ve çalım satarak

yürüyüp de hamiyet duygusu olmayan erkeklere yazıklar olsun!

Öyle ise, ya şerefle ölümü tercih edin! Düşmanınızın üzerine,

onları ateşe verecek bir kurnazlıkla varın!

Ya da bu ülkenizi terk edin! Öyle bir ülkeye gidin ki (sizi

ayıplayacak) kimse olmasın orada!

Ey kavmim! Harbe girmekten aciz olmayın! Gerçek şu ki, birçok

kavim bu işe girişmiştir de orada kimi hizmet edenler ve sorumlu olanlar

289TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

“Kızlarınıza bu yapılan doğru mudur? Hâlbuki kumlar sayısınca çokluğa sahip bir kavimsiniz.

Ey kavmim! Gece vakti damadın evine düğün alayı ile götürülen kız kardeşinize yapı-lan bu kötü işe razı mısınız?

Eğer bu yapılan işe kızmıyorsanız, evlerde halhalları ile oturan kadınlar gibi olun.İşte önünüzde güzel kokulu kadınlar! Güzel koku sürmek, makyaj yapmak için yara-

tıldınız (!)Eğer bizler erkek, sizler kadınlar iseniz, elbette bizler bu zilleti daha yaşatmayaca-

ğız.Aramızda, sanki bir yiğitmiş gibi böbürlenerek ve çalım satarak yürüyüp de hamiyet

duygusu olmayan erkeklere yazıklar olsun!Öyle ise, ya şerefle ölümü tercih edin! Düşmanınızın üzerine, onları ateşe verecek bir

kurnazlıkla varın!Ya da bu ülkenizi terk edin! Öyle bir ülkeye gidin ki (sizi ayıplayacak) kimse olmasın

orada!Ey kavmim! Harbe girmekten aciz olmayın! Gerçek şu ki, birçok kavim bu işe giriş-

miştir de orada kimi hizmet edenler ve sorumlu olanlar helak olmuş; eleştirilen ve fazilet sahibi olan nice kavimler de selamette kalmıştır.”58

Cedîs Kabilesi, ‘Ufeyre’nin söylediği bu şiiri duyunca, Tasm’e karşı hücum etmekte ittifak ettiler. Hamiyet duyguları depretşi. ‘Imlîḳ b. Ḫannâs’a ve ordusuna karşı saldırı dü-zenlemeye karar verdiler. Bu arada, onlar, ‘Imlîḳ b. Ḫannâs ve ordusunun güçlü olduğunu iyi bildikleri için temkinli hareket ediyorlardı. ‘Ufeyre’nin sözünü tuttular ve bu konuda-ki kararlılıklarını ona bildirdiler. ‘Ufeyre: “Onlara karşı sahtekârlık yapmayın! Sahtekâr-lık bir bayağılıktır. Her sahtekârlığın, az ya da çok kötü bir sonucu vardır. Korkarım, bir sahtekârlık yaparsanız yarın bunun karşılığını bulursunuz. İbretle bakan ve düşünenler için her işte bir müjde vardır. Kavmi harbe kışkırtın. Orada ani bir baskın yapın. İşte ah-lak budur. Zafer de bununla elde edilir. Kavmi kendi yurtlarında tepeleyin. Hatta kavmin önde gelenlerini tepeleyin, öyle ki, bütün boyunlarını vurup tuz buz edin.”59 Bu sözleri,

58) Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, ss. 57-60; ed-Dîneverî, Ahmed b. Davud Ebu Hanife, Kitabu Ahabari’t-Tival, s. 18-19.

59) Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 60.

15

وانتم رجال كثرة عدد الرمل /أيصلح ما يؤتي إلي فتياتكم

عشية زفت في النساء الي بعل /وترضون هذا يا قومي الي اختكم

/ فكونوا نساءا في المنازل والحجل عند هذه فإن انتم لم تغضبوا

ودونكم طيـــب النساء وإنما/ خلقتم لنفح الطيب والدهن والكحل

فلو إننا كنا رجاال وكنتم / نساءا لكنا ال نقيم علي الذل

فقبحا لبعل ليس فيه حمية/ ويختال يمشي بيننا مشية الفحل

ي ضراما من الجزلفموتوا كراما او أصيبوا عدوكم/ بداهيــة تور

وإال فخلوا دوركم وترحلوا/ إلى بلدة تلفى خالء من األهل

وال تجعزوا قومي من الحرب أنها /تقوم باقوام مرارا على رجل

فيهلك فيها كل وغد موكل/ ويسلم فيها ذو الطعان وذوالفضل

“Kızlarınıza bu yapılan doğru mudur? Hâlbuki kumlar sayısınca

çokluğa sahip bir kavimsiniz.

Ey kavmim! Gece vakti damadın evine düğün alayı ile götürülen

kız kardeşinize yapılan bu kötü işe razı mısınız?

Eğer bu yapılan işe kızmıyorsanız, evlerde halhalları ile oturan

kadınlar gibi olun.

İşte önünüzde güzel kokulu kadınlar! Güzel koku sürmek, makyaj

yapmak için yaratıldınız (!)

Eğer bizler erkek, sizler kadınlar iseniz, elbette bizler bu zilleti

daha yaşatmayacağız.

Aramızda, sanki bir yiğitmiş gibi böbürlenerek ve çalım satarak

yürüyüp de hamiyet duygusu olmayan erkeklere yazıklar olsun!

Öyle ise, ya şerefle ölümü tercih edin! Düşmanınızın üzerine,

onları ateşe verecek bir kurnazlıkla varın!

Ya da bu ülkenizi terk edin! Öyle bir ülkeye gidin ki (sizi

ayıplayacak) kimse olmasın orada!

Ey kavmim! Harbe girmekten aciz olmayın! Gerçek şu ki, birçok

kavim bu işe girişmiştir de orada kimi hizmet edenler ve sorumlu olanlar

290 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

‘Ufeyre’nin kardeşi Esved duyunca, ona cevaben: “Biz senin hayatın için, açık bir baskın yapamayız. Zamanın şanssızlığı ve tehlikesinden korkarız. Hilekârlıklarda, kavimler için akıllı fırsatlar vardır. Her hile ki sonunda zafer elde edilir. Elini bizden çek, sonucunu bize yasaklama! Kardeşim, ileri sürdüğü fikri, müşahede edecek” dedi.60

Esved, bundan sonra ‘Imlîḳ b. Ḫannâs’ı ordusu ile birlikte öğle yemeği için da-vet etti. ‘Imlîḳ b. Ḫannâs ordusunun ve adamlarının bir evde misafir edilmesi için çok fazla olduğunu söylemesi üzerine, Esved onları bir vadide ağırlayacağını söyle-di. Bu davet için, ‘Imlîḳ b. Ḫannâs’ın da görüşünü alarak hemen evlerin yanında bu-lunan Yemame vadisini seçtiler. Esved, kavminin eli kılıç tutan bütün insanlarını top-ladı. Kılıçlarını vadinin kenarında kuma gömdüler. Esved, kavmine dedi ki: “Davetli-ler, yemeğe başlayınca, kılıçlarınızı kumdan çıkarıp hemen üzerlerine hücum ediniz.” Sabah olunca Esved, davetliler için hazırlanan deve, koyun ve sığırları boğazlattı ve yemekleri hazırlattı. ‘Imlîḳ b. Ḫannâs ve ordusu, hazırlanan yere geldiler. Herkes va-dide, yemek için hazırlanan yerde, yerini aldı. Cedîs ve Tasm kabilesinin büyükleri de yerlerini aldılar. Misafirler yemeğe başlayınca, Esved, kavmine hücum emrini verdi. Kumda gizlenen kılıçları, yerinden çıkaranlar, önlerinde Esved olduğu halde, ‘Imlîḳ b. Ḫannâs’ın ordusunun üzerine yürüdüler. Esved şiir söylüyor ve şöyle diyordu:

17

gizlenen kılıçları, yerinden çıkaranlar, önlerinde Esved olduğu halde, ʿImlîḳ b.

Ḫannâs’ın ordusunun üzerine yürüdüler. Esved şiir söylüyor ve şöyle diyordu: “ س بئس يا صيحة يا صيحة العروس / يا طسم ما لقيت من جديس / هلكت يا طسم فبئ -

Ey çığlık, gelinin çığlığı! Ey Tasm! Cedîs ile karşılaştın! Seni helâk etti.

Kötülüğe karşı amma ne kötülük oldu!” 61

Esved, Tasm’dan Riyâḥ b. Mürre hariç, ʿImlîḳ b. Ḫannâs’ı ve

bütün ordusunu kılıçtan geçirdi. Tasm kabilesinden bir kadın şu beyitleri

söyledi: “Cedîs, zulüm ve tecavüzle Tasm’ı öldürdü. Onlar kral idi.

Fikirlerini birleştirdiler. Tasm kabilesine sahtekârlık yaptılar.

Boyunlarına âr ve günah taktılar. Şayet duysa idik, omurilikleri parça

parça eden keskin kılıçlarımızla gider o kavmi toz ufak ederdik. Bundan

sonra bir gün olur, toparlanırız;yağmalamak artık Cedîs’in. O gün olur,

Cedîs, sahtekârlığı ganimet sayar. Öfke ile gelir, kolayca intikam alırız.”

62

Riyâḥ b. Mürre eṭ-Ṭasmî, Yemame’den kaçıp, henüz ordusu ile

Irak üzerine hücum etmeye hazırlanan Yemen Tübbaʿ’ı Ḥassân b.

Esʿad’a gelip yardım istedi.63 Cedîs kabilesinin, Tasm’a yapmış olduğu

vefasızlığı anlattı. ʿImlîḳ b. Ḫannâs’nın, bu kral ile daha önce bir

muhabbetleri vardı. Ḥassân b. Esʿad, bu olay üzerine ordusunu

Yemame’ye yönlendirdi. Riyâḥ b. Mürre eṭ-Ṭasmî, Ḥassân b. Esʿad’a,

Cedîs kavminden Riyâḥ b. Mürre’nin Yemâme (veya ʿAneze)64 adında

üç günlük mesafeden düşmanı gözetleyebilen çakır gözlü (Zerḳâ) bir

kadın olduğu65 ve üzerlerine gelen düşmanı haber verebileceğini söyledi.

Ḥassân b. Esʿad, askerlerini yeşil ağaç dalları ile kamufle etti. Çakır

gözlü kadın kamufle edilmiş askerlerin kendilerine doğru hücum ettiğini

söyledi. Yürüyen ağaçlar ya da Himyer ordusunun üzerlerine yürüdüğünü

61 Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 62. 62 Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 62; ed-Dîneverî, Ahmed b. Davud Ebu Hanife, Kitabu Ahabari’t-Tival, s. 18-19. 63 Bazı rivayetlerde, Sebe b. Sad’a sığındığı ve o da gelip Cedîs’in soylarını kuruttuğu belirtilmiştir. Bkz. el-Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed, Nihayetü’l-Ereb fi Marifeti Ensabi’l-Arab, s. 204-5. 64 İbn Haldun, Abdurrahman, Tarihu İbnu Haldun, II, 28. 65 Bu kadına Zerḳâu Yemame deniyordu. Cedîs ve Tasm’ın ikamet ettiği bu vadi, önceleri Cevv iken, bundan sonra Yemâme olarak adlandırıldı. Bkz. Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 63.

Ey çığ-lık, gelinin çığlığı! Ey Tasm! Cedîs ile karşılaştın! Seni helâk etti. Kötülüğe karşı amma ne kötülük oldu!”61

Esved, Tasm’dan Riyâḥ b. Mürre hariç, ‘Imlîḳ b. Ḫannâs’ı ve bütün ordusunu kılıç-tan geçirdi. Tasm kabilesinden bir kadın şu beyitleri söyledi: “Cedîs, zulüm ve tecavüz-le Tasm’ı öldürdü. Onlar kral idi. Fikirlerini birleştirdiler. Tasm kabilesine sahtekârlık yaptılar. Boyunlarına âr ve günah taktılar. Şayet duysa idik, omurilikleri parça parça eden keskin kılıçlarımızla gider o kavmi toz ufak ederdik. Bundan sonra bir gün olur, toparlanırız;yağmalamak artık Cedîs’in. O gün olur, Cedîs, sahtekârlığı ganimet sayar. Öfke ile gelir, kolayca intikam alırız.”62

Riyâḥ b. Mürre eṭ-Ṭasmî, Yemame’den kaçıp, henüz ordusu ile Irak üzerine hücum etmeye hazırlanan Yemen Tübba‘’ı Ḥassân b. Es‘ad’a gelip yardım istedi.63 Cedîs kabi-lesinin, Tasm’a yapmış olduğu vefasızlığı anlattı. ‘Imlîḳ b. Ḫannâs’nın, bu kral ile daha önce bir muhabbetleri vardı. Ḥassân b. Es‘ad, bu olay üzerine ordusunu Yemame’ye yönlendirdi. Riyâḥ b. Mürre eṭ-Ṭasmî, Ḥassân b. Es‘ad’a, Cedîs kavminden Riyâḥ b.

60) Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 61; ed-Dîneverî, Ahmed b. Davud Ebu Hanife, Kitabu Ahabari’t-Tival, s. 18-19.

61) Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 62.62) Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 62; ed-Dîneverî, Ahmed b. Davud Ebu Hanife,

Kitabu Ahabari’t-Tival, s. 18-19.63) Bazı rivayetlerde, Sebe b. Sad’a sığındığı ve o da gelip Cedîs’in soylarını kuruttuğu belirtilmiştir.

Bkz. el-Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed, Nihayetü’l-Ereb fi Marifeti Ensabi’l-Arab, s. 204-5.

291TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

Mürre’nin Yemâme (veya ‘Aneze)64 adında üç günlük mesafeden düşmanı gözetleyebilen çakır gözlü (Zerḳâ) bir kadın olduğu65 ve üzerlerine gelen düşmanı haber verebileceğini söyledi. Ḥassân b. Es‘ad, askerlerini yeşil ağaç dalları ile kamufle etti. Çakır gözlü kadın kamufle edilmiş askerlerin kendilerine doğru hücum ettiğini söyledi. Yürüyen ağaçlar ya da Himyer ordusunun üzerlerine yürüdüğünü söyledi. Ḥassân b. Es‘ad’ın ordusu, onları kuşattı.66 Ne savaşacak ne de kaçacak güçleri vardı. Ḥassân b. Es‘ad, onların hepsini kılıçtan geçirdi.67 Daha sonra da bu kadının yaptıkları ve Cedîs’in son bulması şairlerin diline düştü. el-A‘şâ, Divan’nında bu olaya şu şekilde yer vermiştir.

“Ehl-i Cevv’i (Yemamelileri) yerlerinden yurtlarından çıkardılar/Yüksek binalarını yıkıp dümdüz ettiler.”68

Tasm ve Cedîs dünya üzerinde (el-Berarî), aralarındaki kinden dolayı yetmiş yıl için-den birbirini yok ettiler. Herkes kendisinin liderlik etmesini istedi, ancak aralarındaki an-laşmazlıktan sonra birbirlerini yok ettiler ve kendilerinden eser kalmadı. Arapların darbı mesellerine ve şairlerin diline düştüler.69

“Cedis ve Tasm kabilelerinin izlerinin yok olması ve yeryüzünden silinip gitmeleri, bana çok dokundu. Liderlik etme ateşi yüzünden bu iki kabilenin amcaoğulları fitne ve kin ateşine yakalandılar. Böylece onların ak günleri kara günlere dönüştü.”70

64) İbn Haldun, Abdurrahman, Tarihu İbnu Haldun, II, 28.65) Bu kadına Zerḳâu Yemame deniyordu. Cedîs ve Tasm’ın ikamet ettiği bu vadi, önceleri Cevv iken,

bundan sonra Yemâme olarak adlandırıldı. Bkz. Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, s. 63.

66) Hassan b. Esâd’ın Yemame’ye geldiğine dair yazıtlara rastlanmıştır. Bkz. H. St. J. B. Philby, “Motor Tracks and Sabaean,” The Geographical Journal, Vol. 116, No. 4/6 (Oct. - Dec., 1950), p. 215.

67) et-Taberî, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, I, 629.68) Meymûn b. Kays, Dîvanu’l-A’şâ el-Kebîr, s.103. Yemame’nin önceki adı “Cevv” iken, Himyer kral-

larının burayı işgal etmesiyle Yemame’ye çevrildi. Rivayet edildiğine göre Kâbe’ye ilk örtüyü örten Hassan b. Tübba’ idi. Onun soyu, bazı tarih kitaplarında farklılıklarıyla birlikte, Tübba b. Tübba Tüb-ban Esad Ebi kerb b. Melkîkerib b. Tübba b. Ekran olarak kaydedilmiştir. et-Taberî, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, I, 631.

69) el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, II, 41.70) el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, II, 41.

18

söyledi. Ḥassân b. Esʿad’ın ordusu, onları kuşattı.66 Ne savaşacak ne de

kaçacak güçleri vardı. Ḥassân b. Esʿad, onların hepsini kılıçtan geçirdi.67

Daha sonra da bu kadının yaptıkları ve Cedîs’in son bulması şairlerin

diline düştü. el-Aʿşâ, Divan’nında bu olaya şu şekilde yer vermiştir.

فاستنزلوا أهل جو من مساكنهم،

وهدموا شاخص البنيان فاتضعا

“Ehl-i Cevv’i (Yemamelileri) yerlerinden yurtlarından

çıkardılar/Yüksek binalarını yıkıp dümdüz ettiler.”68

Tasm ve Cedîs dünya üzerinde (el-Berarî), aralarındaki kinden

dolayı yetmiş yıl içinden birbirini yok ettiler. Herkes kendisinin liderlik

etmesini istedi, ancak aralarındaki anlaşmazlıktan sonra birbirlerini yok

ettiler ve kendilerinden eser kalmadı. Arapların darbı mesellerine ve

şairlerin diline düştüler.69

من الألوا لطسم أو جديس فويلي من جوى هم رسيس

وبا ليوم األحم العيطموس بنو عم تفانوا بالمذاكي

“Cedis ve Tasm kabilelerinin izlerinin yok olması ve yeryüzünden

silinip gitmeleri, bana çok dokundu. Liderlik etme ateşi yüzünden bu iki

kabilenin amcaoğulları fitne ve kin ateşine yakalandılar. Böylece onların

ak günleri kara günlere dönüştü.” 70

4. Tasm Kavminin İzleri

Ubeyd b. Sa’lebe el-Hanifî, Yemame’ye geldiği zaman, burada

Tasm kavminden kalan, harabe halinde birçok saray ve bahçelerle

karşılaşmıştı. O da kendisine burada otuz bahçe ve otuz saray yaptı. Bu

bahçe ve saray bölgesini kendisine ayırdığı için buraya bu anlama gelen

“al-Ḥacr” ismini verdi. Benu Hanife’nin buraya gelmesinden önce yine 66 Hassan b. Esâd’ın Yemame’ye geldiğine dair yazıtlara rastlanmıştır. Bkz. H. St. J. B. Philby, “Motor Tracks and Sabaean,” The Geographical Journal, Vol. 116, No. 4/6 (Oct. - Dec., 1950), p. 215. 67 et-Taberî, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, I, 629. 68 Meymûn b. Kays, Dîvanu’l-A’şâ el-Kebîr, s.103. Yemame’nin önceki adı “Cevv” iken, Himyer krallarının burayı işgal etmesiyle Yemame’ye çevrildi. Rivayet edildiğine göre Kâbe’ye ilk örtüyü örten Hassan b. Tübba’ idi. Onun soyu, bazı tarih kitaplarında farklılıklarıyla birlikte, Tübba b. Tübba Tübban Esad Ebi kerb b. Melkîkerib b. Tübba b. Ekran olarak kaydedilmiştir. et-Taberî, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, I, 631. 69 el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, II, 41. 70 el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, II, 41.

18

söyledi. Ḥassân b. Esʿad’ın ordusu, onları kuşattı.66 Ne savaşacak ne de

kaçacak güçleri vardı. Ḥassân b. Esʿad, onların hepsini kılıçtan geçirdi.67

Daha sonra da bu kadının yaptıkları ve Cedîs’in son bulması şairlerin

diline düştü. el-Aʿşâ, Divan’nında bu olaya şu şekilde yer vermiştir.

فاستنزلوا أهل جو من مساكنهم،

وهدموا شاخص البنيان فاتضعا

“Ehl-i Cevv’i (Yemamelileri) yerlerinden yurtlarından

çıkardılar/Yüksek binalarını yıkıp dümdüz ettiler.”68

Tasm ve Cedîs dünya üzerinde (el-Berarî), aralarındaki kinden

dolayı yetmiş yıl içinden birbirini yok ettiler. Herkes kendisinin liderlik

etmesini istedi, ancak aralarındaki anlaşmazlıktan sonra birbirlerini yok

ettiler ve kendilerinden eser kalmadı. Arapların darbı mesellerine ve

şairlerin diline düştüler.69

من الألوا لطسم أو جديس فويلي من جوى هم رسيس

وبا ليوم األحم العيطموس بنو عم تفانوا بالمذاكي

“Cedis ve Tasm kabilelerinin izlerinin yok olması ve yeryüzünden

silinip gitmeleri, bana çok dokundu. Liderlik etme ateşi yüzünden bu iki

kabilenin amcaoğulları fitne ve kin ateşine yakalandılar. Böylece onların

ak günleri kara günlere dönüştü.” 70

4. Tasm Kavminin İzleri

Ubeyd b. Sa’lebe el-Hanifî, Yemame’ye geldiği zaman, burada

Tasm kavminden kalan, harabe halinde birçok saray ve bahçelerle

karşılaşmıştı. O da kendisine burada otuz bahçe ve otuz saray yaptı. Bu

bahçe ve saray bölgesini kendisine ayırdığı için buraya bu anlama gelen

“al-Ḥacr” ismini verdi. Benu Hanife’nin buraya gelmesinden önce yine 66 Hassan b. Esâd’ın Yemame’ye geldiğine dair yazıtlara rastlanmıştır. Bkz. H. St. J. B. Philby, “Motor Tracks and Sabaean,” The Geographical Journal, Vol. 116, No. 4/6 (Oct. - Dec., 1950), p. 215. 67 et-Taberî, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, I, 629. 68 Meymûn b. Kays, Dîvanu’l-A’şâ el-Kebîr, s.103. Yemame’nin önceki adı “Cevv” iken, Himyer krallarının burayı işgal etmesiyle Yemame’ye çevrildi. Rivayet edildiğine göre Kâbe’ye ilk örtüyü örten Hassan b. Tübba’ idi. Onun soyu, bazı tarih kitaplarında farklılıklarıyla birlikte, Tübba b. Tübba Tübban Esad Ebi kerb b. Melkîkerib b. Tübba b. Ekran olarak kaydedilmiştir. et-Taberî, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, I, 631. 69 el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, II, 41. 70 el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, II, 41.

292 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

4. Tasm Kavminin İzleriUbeyd b. Sa’lebe el-Hanifî, Yemame’ye geldiği zaman, burada Tasm kavminden ka-

lan, harabe halinde birçok saray ve bahçelerle karşılaşmıştı. O da kendisine burada otuz bahçe ve otuz saray yaptı. Bu bahçe ve saray bölgesini kendisine ayırdığı için buraya bu anlama gelen “al-Ḥacr” ismini verdi. Benu Hanife’nin buraya gelmesinden önce yine burada bir şehir mevcut idi. O zaman bu şehre Ḫaḍrâ‘u Ḥacr deniyordu.71 Ḥacr, Vâd-i ‘Irḍ (Vâdi-i Ḥanîfe) ile Vâdi-i Vütr (el-Baṭḥâ’) arasında yer alıyordu ki bu tarife göre günümüzde Riyad şehri söz konusu bu alana kurulmuştur. Hicrî dördüncü asrın başlarına kadar bakiyesi kalan, şimdi ise ismi Sedûs olan Ḳureyye’de Hz. Süleyman’a nispet edilen yontulmuş taştan yapılmış bir saray bulunuyordu. Tarihçiler, bu sarayın yerinde bulunan binanın Tasm kavminden kaldığını belirtmektedirler.72 Eski adı Ḥaḍrâ’ (Ḥaḍrâ’ Ḥacr), şimdi Riyad’ın merkezinde kalan Ḥanûfiye’de Tasm ve Cedîs’e ait kaleler mevcuttu.73 el-Heyṣamiyye’de Tasm ve Cedîs zamanından kalma, çamur ve ılgından yapılmış sıradan bir saraydan da bahsedilir.74

Söz konusu bölgede Tasm ve Cedîs’e ait kale kalıntılarına ve arkeolojik izlere rastlan-maktadır. Yine bu bölgede kare şeklinde bir tapınağı andırır tarzda, ikiyüz zirâ‘ takriben 150m (veya 500 zirâ‘, takriben 378m) göğe doğru yükselen yine Tasm ve Cedîs’e ait kale-ler (el-betîl veya henun) bulunduğu erken dönem tarihçileri tarafından belirtilmiştir. Hatta efsaneye göre Zerḳâu Yemâme veya ‘Aneze denilen, onların gözü keskin güzel bayanı kalenin üzerine çıktığında üç günlük mesafedeki, düşman birliklerini görebilirmiş.75

İslam’ın geldiği tarihe kadar izleri ve kalıntıları devam edip, Tasm kabilesine nispet edilen

19

burada bir şehir mevcut idi. O zaman bu şehre Ḫaḍrâʿu Ḥacr deniyordu.71

Ḥacr, Vâd-i ʿIrḍ (Vâdi-i Ḥanîfe) ile Vâdi-i Vütr (el-Baṭḥâ) arasında yer

alıyordu ki bu tarife göre günümüzde Riyad şehri söz konusu bu alana

kurulmuştur. Hicrî dördüncü asrın başlarına kadar bakiyesi kalan, şimdi

ise ismi Sedûs olan Ḳureyye’de Hz. Süleyman’a nispet edilen yontulmuş

taştan yapılmış bir saray bulunuyordu. Tarihçiler, bu sarayın yerinde

bulunan binanın Tasm kavminden kaldığını belirtmektedirler.72 Eski adı

Ḥaḍrâ (Ḥaḍrâ Ḥacr), şimdi Riyad’ın merkezinde kalan Ḥanûfiye’de Tasm

ve Cedîs’e ait kaleler mevcuttu. 73 el-Heyṣamiyye’de Tasm ve Cedîs

zamanından kalma, çamur ve ılgından yapılmış sıradan bir saraydan da

bahsedilir.74

Söz konusu bölgede Tasm ve Cedîs’e ait kale kalıntılarına ve

arkeolojik izlere rastlanmaktadır. Yine bu bölgede kare şeklinde bir

tapınağı andırır tarzda, ikiyüz zirâʿ takriben 150m (veya 500 zirâʿ,

takriben 378m) göğe doğru yükselen yine Tasm ve Cedîs’e ait kaleler (el-

betîl veya henun) bulunduğu erken dönem tarihçileri tarafından

belirtilmiştir. Hatta efsaneye göre Zerḳâu Yemâme veya ʿAneze denilen,

onların gözü keskin güzel bayanı kalenin üzerine çıktığında üç günlük

mesafedeki, düşman birliklerini görebilirmiş.75

İslam’ın geldiği tarihe kadar izleri ve kalıntıları devam edip,

Tasm kabilesine nispet edilen “كثرى” (Kesrâ) isminde bir puttan

bahsedilir. Bu put, Hz. Peygamber’in emri ile her nerede bulunursa

yıkılması emredilmiştir. Rivayete göre de bu put Nehşel b. er-Rebîs b.

‘Ar’ara tarafından parçalanmıştır.76

71 Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad abra Etvari’t-Tarih, Daretü Melik Abdulaziz, h. 1422, s.14. Hacr, bazen değiştirilerek Ḥarc olarak da (ibdal) okunur. Hacr, Himyer ve Arabu aribe (Tasm da bunlardandı) dilinde “karye” demekti. Bkz. Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad abra Etvari’t-Tarih, s.14. 72 Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad abra Etvari’t-Tarih, s.15; Yakub el-Hemedânî,

Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 141. 73 Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 254. 74 Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 273. 75 Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad Abra Etvari’t-Tarih, s.14. 76 Ebu’l-Münzir Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbî, Kitabu’l-Esnam, thk. Ahmet Zeki Paşa, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Kahire 1995, s. 110; Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 336.

(Kesrâ) isminde bir puttan bahsedilir. Bu put, Hz. Peygamber’in emri ile her nerede bulunursa yıkılması emredilmiştir. Rivayete göre de bu put Nehşel b. er-Rebîs b. ‘Ar’ara tarafından parçalanmıştır.76

Arap tarihçileri

20

Arap tarihçileri "كلب طسم" (Tasm’ın köpeği) şeklinde bir darbı

mesel nakletmişlerdir. Tasm kabilesinden bir şahsın köpeği vardı. Ona

süt ve et veriyor ve onu kıymetli şeylerle besliyordu. Ondan da bu

yaptıklarına karşılık güzel bir bekçilik özelliği bekliyordu. Aç olduğu bir

gün köpek, kendisini besleyen sahibinin üzerine saldırıp onu parçaladı.

Böylece tarihe: “سمن كلبك يأكلك” (Besle köpeğini yesin seni) şeklinde, bir

darbı mesel oldu. 77 Bu konu şair Tarafe’nin (ö. 564) şiirlerinde şöyle

anlatılmaktadır:

يعله بالحليب في الغلس بهككلب طسم، وقد ترب

إال يلغ في الدماء ينتهس ظل عليه يوما، يفرفره

“Tasm kabilesinin bir köpeği gibi. Hâlbuki sahibi onu yetiştirmişti,

karanlıkta ikide bir ona süt içirirdi. Bir gün geldi, üzerine havladı, yalnız

kanını yalamıyordu etini de dişleriyle parçalıyordu.”78

5. İlk Arap Harflerinin Tasm Kavmine Bağlı Kişiler

Tarafından Yazılması

Medyen krallarının isimleri olduğu yönünde tarihî bilgiler varsa

da bazı rivayetlerde, ilk Arapçayı, “Ebced”, “Hevvez”, “Ḥuṭṭî”,

“Kelemen”, “Saʿfaṣ”, “Ḳaraşet” namında altı kişi tarafından yazıldığı

belirtilmiştir.79 Bu kabileye ait insanların, Arab-i aribe’den olması, diğer

kabilelerin göçebe yaşamasına rağmen, bunların, verimli ve sulak

topraklar olan Yemame’de yaşamaları, onların kültürlü bir toplum

olduğunu göstermektedir.

Tasm Kavmi ve Ta-Sin-Mim ilişkisi

Makalenin başında da belirttiğimiz gibi Kur’an’da geçen, Şuara

ve Kasas surelerinin başlarında, Ta-Sîn-Mîm ve ikisinin arasında da Tâ-

Sîn şeklinde Huruf-i Mukattalar mevcuttur. Bu kelimelerin birçok anlamı

olabileceği gibi, bu manalardan birisinin de Tasm kavmine işaret ediyor

olma ihtimalidir. Zira, Şuara suresinde, aynı dönemde yaşayan, Nuh,

77 Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 336. 78 Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, s. 110. 79 Mustafa b. Abdullah Hacı Halife, Keşfü’z-Zunûn an Esami’l-Kütübi ve’l-Fünûn, Daru İhyai Turasi’l-Arabî Beyrut trs. I, 708.

(Tasm’ın köpeği) şeklinde bir darbı mesel nakletmişler-dir. Tasm kabilesinden bir şahsın köpeği vardı. Ona süt ve et veriyor ve onu kıymetli şey-lerle besliyordu. Ondan da bu yaptıklarına karşılık güzel bir bekçilik özelliği bekliyordu. Aç olduğu bir gün köpek, kendisini besleyen sahibinin üzerine saldırıp onu parçaladı.

71) Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad abra Etvari’t-Tarih, Daretü Melik Abdulaziz, h. 1422, s.14. Hacr, bazen değiştirilerek Ḥarc olarak da (ibdal) okunur. Hacr, Himyer ve Arabu aribe (Tasm da bunlardan-dı) dilinde “karye” demekti. Bkz. Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad abra Etvari’t-Tarih, s.14.

72) Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad abra Etvari’t-Tarih, s.15; Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 141.

73) Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 254.74) Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretü’l-Arab, s. 273.75) Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad Abra Etvari’t-Tarih, s.14.76) Ebu’l-Münzir Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbî, Kitabu’l-Esnam, thk. Ahmet Zeki Paşa,

Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Kahire 1995, s. 110; Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 336.

293TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

Böylece tarihe:

20

Arap tarihçileri "كلب طسم" (Tasm’ın köpeği) şeklinde bir darbı

mesel nakletmişlerdir. Tasm kabilesinden bir şahsın köpeği vardı. Ona

süt ve et veriyor ve onu kıymetli şeylerle besliyordu. Ondan da bu

yaptıklarına karşılık güzel bir bekçilik özelliği bekliyordu. Aç olduğu bir

gün köpek, kendisini besleyen sahibinin üzerine saldırıp onu parçaladı.

Böylece tarihe: “سمن كلبك يأكلك” (Besle köpeğini yesin seni) şeklinde, bir

darbı mesel oldu. 77 Bu konu şair Tarafe’nin (ö. 564) şiirlerinde şöyle

anlatılmaktadır:

يعله بالحليب في الغلس بهككلب طسم، وقد ترب

إال يلغ في الدماء ينتهس ظل عليه يوما، يفرفره

“Tasm kabilesinin bir köpeği gibi. Hâlbuki sahibi onu yetiştirmişti,

karanlıkta ikide bir ona süt içirirdi. Bir gün geldi, üzerine havladı, yalnız

kanını yalamıyordu etini de dişleriyle parçalıyordu.”78

5. İlk Arap Harflerinin Tasm Kavmine Bağlı Kişiler

Tarafından Yazılması

Medyen krallarının isimleri olduğu yönünde tarihî bilgiler varsa

da bazı rivayetlerde, ilk Arapçayı, “Ebced”, “Hevvez”, “Ḥuṭṭî”,

“Kelemen”, “Saʿfaṣ”, “Ḳaraşet” namında altı kişi tarafından yazıldığı

belirtilmiştir.79 Bu kabileye ait insanların, Arab-i aribe’den olması, diğer

kabilelerin göçebe yaşamasına rağmen, bunların, verimli ve sulak

topraklar olan Yemame’de yaşamaları, onların kültürlü bir toplum

olduğunu göstermektedir.

Tasm Kavmi ve Ta-Sin-Mim ilişkisi

Makalenin başında da belirttiğimiz gibi Kur’an’da geçen, Şuara

ve Kasas surelerinin başlarında, Ta-Sîn-Mîm ve ikisinin arasında da Tâ-

Sîn şeklinde Huruf-i Mukattalar mevcuttur. Bu kelimelerin birçok anlamı

olabileceği gibi, bu manalardan birisinin de Tasm kavmine işaret ediyor

olma ihtimalidir. Zira, Şuara suresinde, aynı dönemde yaşayan, Nuh,

77 Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 336. 78 Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, s. 110. 79 Mustafa b. Abdullah Hacı Halife, Keşfü’z-Zunûn an Esami’l-Kütübi ve’l-Fünûn, Daru İhyai Turasi’l-Arabî Beyrut trs. I, 708.

(Besle köpeğini yesin seni) şeklinde, bir darbı mesel oldu.77 Bu konu şair Tarafe’nin (ö. 564) şiirlerinde şöyle anlatılmaktadır:

“Tasm kabilesinin bir köpeği gibi. Hâlbuki sahibi onu yetiştirmişti, karanlıkta ikide bir ona süt içirirdi. Bir gün geldi, üzerine havladı, yalnız kanını yalamıyordu etini de dişleriyle parçalıyordu.”78

5. İlk Arap Harflerinin Tasm Kavmine Bağlı Kişiler Tarafından YazılmasıMedyen krallarının isimleri olduğu yönünde tarihî bilgiler varsa da bazı rivayetlerde,

ilk Arapçayı, “Ebced”, “Hevvez”, “Ḥuṭṭî”, “Kelemen”, “Sa‘faṣ”, “Ḳaraşet” namında altı kişi tarafından yazıldığı belirtilmiştir.79 Bu kabileye ait insanların, Arab-i aribe’den olma-sı, diğer kabilelerin göçebe yaşamasına rağmen, bunların, verimli ve sulak topraklar olan Yemame’de yaşamaları, onların kültürlü bir toplum olduğunu göstermektedir.

Tasm Kavmi ve Ta-Sin-Mim ilişkisiMakalenin başında da belirttiğimiz gibi Kur’an’da geçen, Şuara ve Kasas surelerinin

başlarında, Ta-Sîn-Mîm ve ikisinin arasında da Tâ-Sîn şeklinde Huruf-i Mukattalar mev-cuttur. Bu kelimelerin birçok anlamı olabileceği gibi, bu manalardan birisinin de Tasm kavmine işaret ediyor olma ihtimalidir. Zira, Şuara suresinde, aynı dönemde yaşayan, Nuh, Semud ve Ad halkından, daha sonraki dönemlerde yaşayan Hz. Musa, Şuayb ve Lut gibi kavimlerden bahsedilmekte ve bu kavimlerin peygamberlerini dinlemeyip onlara yaptıkları isyanlar ve eziyetler ele alınmaktadır. Adeta muhtasar bir tarihi ihtiva etmekte-dir. Yine Kasas suresi ise, ululazm peygamberlerden Hz. Musa’yı Kur’an- Kerim’de en ayrıntılı bir şekilde baştan sona anlatan bir suredir. Bundan dolayı da Kasas adını almıştır. Surede tarihin önemle üzerinde durduğu ve o günün şartlarına göre maddi bakımdan ileri bir teknolojiye ve güce sahip zorba firavunlarından bahsedilir. Hatta Mısır’daki Firavun-ların bu bölgeden (modern Suudi Arabistan’ın doğusu ve Umman’ın batısından) gittikleri söylenmektedir. Ayrıca surenin, zulmü ile meşhur olan Tasm kabilesini ima ve işaret eder tarzda Ta-Sîn-Mîm kelimesiyle başlaması dikkat çekmektedir.

Tasm kelimesinin, bu kavimlerle ilişkili olduğunu beyan eden bir Kur’an ayeti olma-dığı gibi, bu konuda ne sahih bir hadis ne de zayıf bir rivayet bulunmamaktadır. Lügat olarak tasm, “t-s-m yani Ta, Sin ve Mim harfleri tek bir kelimedir. Tıpkı t-m-s

21

Semud ve Ad halkından, daha sonraki dönemlerde yaşayan Hz. Musa,

Şuayb ve Lut gibi kavimlerden bahsedilmekte ve bu kavimlerin

peygamberlerini dinlemeyip onlara yaptıkları isyanlar ve eziyetler ele

alınmaktadır. Adeta muhtasar bir tarihi ihtiva etmektedir. Yine Kasas

suresi ise, ululazm peygamberlerden Hz. Musa’yı Kur’an- Kerim’de en

ayrıntılı bir şekilde baştan sona anlatan bir suredir. Bundan dolayı da

Kasas adını almıştır. Surede tarihin önemle üzerinde durduğu ve o günün

şartlarına göre maddi bakımdan ileri bir teknolojiye ve güce sahip zorba

firavunlarından bahsedilir. Hatta Mısır’daki Firavunların bu bölgeden

(modern Suudi Arabistan’ın doğusu ve Umman’ın batısından) gittikleri

söylenmektedir. Ayrıca surenin, zulmü ile meşhur olan Tasm kabilesini

ima ve işaret eder tarzda Ta-Sîn-Mîm kelimesiyle başlaması dikkat

çekmektedir.

Tasm kelimesinin, bu kavimlerle ilişkili olduğunu beyan eden bir

Kur’an ayeti olmadığı gibi, bu konuda ne sahih bir hadis ne de zayıf bir

rivayet bulunmamaktadır. Lügat olarak tasm, “t-s-m yani Ta, Sin ve Mim

harfleri tek bir kelimedir. Tıpkı t-m-s (طمس) gibi t-s-m (طسم) şeklinde

okunur. Yukarıda geçtiği üzere Tasm, Ad kavmine ait bir kabilenin

adıdır.”80 İbn Faris “tasm” kelimesi ile “tams” kelimesini ilişkilendirip

beraber zikreder. İbn Manzur da “tasm” kelimesini “tams” ile açıklar ve

tasm: “silmek/silinip yok olmak, imha etmek, kazımak/kazınmak, yok

etmek” diyerek birbirinin müteradifi şeklinde verir.81 Rağıb el-İsfehani

ise “tams” kelimesini şu şekilde açıklar: “Tams, bir izi, bir eseri, bir

işareti silmek ve kazımak suretiyle yok etmektir” der ve şu ayetlerle

irtibatlı sunar: ‘Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman’ (77/Mürselat/8),

diğer bir ayette ‘Eğer dileseydik gözlerini dümdüz, silme kör ederdik’

(36/Yasin/66), başka bir ayette ‘Ey bizim büyük Rabbimiz, mahvet, sil

süpür onların servetlerini’ (10/Yunus/88), bir diğer ayette ise ‘Enseleriniz

nasıl dümdüz ise bazılarınızın yüzlerini bir darbe ile gözden, ağızdan,

80 İbn Faris, Ebu’l-Hasen Ahmed b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Mekayîsu’l-Luga, thk. Abdusselam Muhammed Harun, Daru’l-Cîl, Beyrut trs., III, s. 457. 81 İbn Manzur, “Lisanü’l-Arab”, XII, s.362.

77) Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 336.78) Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, s. 110.79) Mustafa b. Abdullah Hacı Halife, Keşfü’z-Zunûn an Esami’l-Kütübi ve’l-Fünûn, Daru İhyai Turasi’l-

Arabî Beyrut trs. I, 708.

20

Arap tarihçileri "كلب طسم" (Tasm’ın köpeği) şeklinde bir darbı

mesel nakletmişlerdir. Tasm kabilesinden bir şahsın köpeği vardı. Ona

süt ve et veriyor ve onu kıymetli şeylerle besliyordu. Ondan da bu

yaptıklarına karşılık güzel bir bekçilik özelliği bekliyordu. Aç olduğu bir

gün köpek, kendisini besleyen sahibinin üzerine saldırıp onu parçaladı.

Böylece tarihe: “سمن كلبك يأكلك” (Besle köpeğini yesin seni) şeklinde, bir

darbı mesel oldu. 77 Bu konu şair Tarafe’nin (ö. 564) şiirlerinde şöyle

anlatılmaktadır:

يعله بالحليب في الغلس بهككلب طسم، وقد ترب

إال يلغ في الدماء ينتهس ظل عليه يوما، يفرفره

“Tasm kabilesinin bir köpeği gibi. Hâlbuki sahibi onu yetiştirmişti,

karanlıkta ikide bir ona süt içirirdi. Bir gün geldi, üzerine havladı, yalnız

kanını yalamıyordu etini de dişleriyle parçalıyordu.”78

5. İlk Arap Harflerinin Tasm Kavmine Bağlı Kişiler

Tarafından Yazılması

Medyen krallarının isimleri olduğu yönünde tarihî bilgiler varsa

da bazı rivayetlerde, ilk Arapçayı, “Ebced”, “Hevvez”, “Ḥuṭṭî”,

“Kelemen”, “Saʿfaṣ”, “Ḳaraşet” namında altı kişi tarafından yazıldığı

belirtilmiştir.79 Bu kabileye ait insanların, Arab-i aribe’den olması, diğer

kabilelerin göçebe yaşamasına rağmen, bunların, verimli ve sulak

topraklar olan Yemame’de yaşamaları, onların kültürlü bir toplum

olduğunu göstermektedir.

Tasm Kavmi ve Ta-Sin-Mim ilişkisi

Makalenin başında da belirttiğimiz gibi Kur’an’da geçen, Şuara

ve Kasas surelerinin başlarında, Ta-Sîn-Mîm ve ikisinin arasında da Tâ-

Sîn şeklinde Huruf-i Mukattalar mevcuttur. Bu kelimelerin birçok anlamı

olabileceği gibi, bu manalardan birisinin de Tasm kavmine işaret ediyor

olma ihtimalidir. Zira, Şuara suresinde, aynı dönemde yaşayan, Nuh,

77 Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, I, 336. 78 Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, s. 110. 79 Mustafa b. Abdullah Hacı Halife, Keşfü’z-Zunûn an Esami’l-Kütübi ve’l-Fünûn, Daru İhyai Turasi’l-Arabî Beyrut trs. I, 708.

294 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

gibi t-s-m

21

Semud ve Ad halkından, daha sonraki dönemlerde yaşayan Hz. Musa,

Şuayb ve Lut gibi kavimlerden bahsedilmekte ve bu kavimlerin

peygamberlerini dinlemeyip onlara yaptıkları isyanlar ve eziyetler ele

alınmaktadır. Adeta muhtasar bir tarihi ihtiva etmektedir. Yine Kasas

suresi ise, ululazm peygamberlerden Hz. Musa’yı Kur’an- Kerim’de en

ayrıntılı bir şekilde baştan sona anlatan bir suredir. Bundan dolayı da

Kasas adını almıştır. Surede tarihin önemle üzerinde durduğu ve o günün

şartlarına göre maddi bakımdan ileri bir teknolojiye ve güce sahip zorba

firavunlarından bahsedilir. Hatta Mısır’daki Firavunların bu bölgeden

(modern Suudi Arabistan’ın doğusu ve Umman’ın batısından) gittikleri

söylenmektedir. Ayrıca surenin, zulmü ile meşhur olan Tasm kabilesini

ima ve işaret eder tarzda Ta-Sîn-Mîm kelimesiyle başlaması dikkat

çekmektedir.

Tasm kelimesinin, bu kavimlerle ilişkili olduğunu beyan eden bir

Kur’an ayeti olmadığı gibi, bu konuda ne sahih bir hadis ne de zayıf bir

rivayet bulunmamaktadır. Lügat olarak tasm, “t-s-m yani Ta, Sin ve Mim

harfleri tek bir kelimedir. Tıpkı t-m-s (طمس) gibi t-s-m (طسم) şeklinde

okunur. Yukarıda geçtiği üzere Tasm, Ad kavmine ait bir kabilenin

adıdır.”80 İbn Faris “tasm” kelimesi ile “tams” kelimesini ilişkilendirip

beraber zikreder. İbn Manzur da “tasm” kelimesini “tams” ile açıklar ve

tasm: “silmek/silinip yok olmak, imha etmek, kazımak/kazınmak, yok

etmek” diyerek birbirinin müteradifi şeklinde verir.81 Rağıb el-İsfehani

ise “tams” kelimesini şu şekilde açıklar: “Tams, bir izi, bir eseri, bir

işareti silmek ve kazımak suretiyle yok etmektir” der ve şu ayetlerle

irtibatlı sunar: ‘Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman’ (77/Mürselat/8),

diğer bir ayette ‘Eğer dileseydik gözlerini dümdüz, silme kör ederdik’

(36/Yasin/66), başka bir ayette ‘Ey bizim büyük Rabbimiz, mahvet, sil

süpür onların servetlerini’ (10/Yunus/88), bir diğer ayette ise ‘Enseleriniz

nasıl dümdüz ise bazılarınızın yüzlerini bir darbe ile gözden, ağızdan,

80 İbn Faris, Ebu’l-Hasen Ahmed b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Mekayîsu’l-Luga, thk. Abdusselam Muhammed Harun, Daru’l-Cîl, Beyrut trs., III, s. 457. 81 İbn Manzur, “Lisanü’l-Arab”, XII, s.362.

şeklinde okunur. Yukarıda geçtiği üzere Tasm, Ad kavmine ait bir kabi-lenin adıdır.”80 İbn Faris “tasm” kelimesi ile “tams” kelimesini ilişkilendirip beraber zik-reder. İbn Manzur da “tasm” kelimesini “tams” ile açıklar ve tasm: “silmek/silinip yok ol-mak, imha etmek, kazımak/kazınmak, yok etmek” diyerek birbirinin müteradifi şeklinde verir.81 Rağıb el-İsfehani ise “tams” kelimesini şu şekilde açıklar: “Tams, bir izi, bir eseri, bir işareti silmek ve kazımak suretiyle yok etmektir” der ve şu ayetlerle irtibatlı sunar: ‘Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman’ (77/Mürselat/8), diğer bir ayette ‘Eğer dileseydik gözlerini dümdüz, silme kör ederdik’ (36/Yasin/66), başka bir ayette ‘Ey bizim büyük Rabbimiz, mahvet, sil süpür onların servetlerini’ (10/Yunus/88), bir diğer ayette ise ‘En-seleriniz nasıl dümdüz ise bazılarınızın yüzlerini bir darbe ile gözden, ağızdan, azalardan ederek dümdüz hale getirmeden…’ (4/Nisa/47)”82 diyerek verilen nimetlere şükretmeyen, onların kadrini ve kıymetini bilmeyen, Allah’ın gönderdiği Peygamberlere ve kitaba iman etmeyip onları inkâr eden kimselerin acı akıbetlerini gözler önüne serer. Bu ayetleri bir kısmında Kâinatın gözü mesabesinde olan yıldızların ışığının söndürülmesi neticesinde kıyametin kopuşu vurgulanırken, diğer bir kısmında ise yıldızlar kıymetinde ve denginde insana verilen yüz, göz ve ağız gibi uzuvların ceza olarak insanın elinden alınacağı ve bir nevi onun da kıyametinin koparılacağına işaret edilir. Böyle bir cezanın şiddeti ise zikredilen ayetlerde “tams” kelimesi ve türevleriyle ifade edilmektedir. Rağıb bu tür ce-zalandırma şekliyle insanları cezalandırmak ve helak etmek onlar için felaketin ve azabın en şiddetlisidir. Çünkü tams yoluyla cezalandırma ruhi ağırlıklı bir cezadır.83 der.

Tarihçiler ve Müfessirler Şuara ve Kasas surelerinin başlarındaki Huruf-u Mukatta-aları tarihte hayat sürmüş Tasm kavmi ile ilişkilendirmemişlerdir. Kur’an’da zikredilen “Zulme batmış nice beldelerin bellerini kırdık, onlardan sonra da başka toplumlar ya-rattık”84 şeklinde tehdit içerikli hitaplar vardır. Bu tür hitabın muhatabı olan toplumların vasfına bakıldığı zaman, söz konusu kavmin evsafı arasında benzerlik bulunduğu görülür. Bir bakıma kavimler geçidi sayılan, gerek “Kasas Suresi”, gerek “Şuara Suresi”nin bu kavmin ismini andırır harflerle başlaması işari yorum açısından anlamlı gözüküyor. Bu nedenle, doğrusunu Allah bilir, “Tasm” kelimesi ile “Ta-Sîn-Mîm” kelimeleri arasında yakın ilişki kurulabilir. Ad, Semud ve Tasm kavimlerinin “Tams” türü ibretlik bir ceza ile cezalandırılmış olmaları ve tarih sayfasından silinip imha edilmeleri, isim müsemma açısından da böyle bir irtibat ve ilişki kurmaya işaret ediyor denebilir. Son olarak şu hu-susa da işaret etmekte fayda vardır: bilindiği üzere Ad ve Semud kavmi ve kendilerine gönderilen peygamberler Kur’an’da ismi zikredilen pek çok peygamberin aksine Kitab-ı

80) İbn Faris, Ebu’l-Hasen Ahmed b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Mekayîsu’l-Luga, thk. Abdusselam Muhammed Harun, Daru’l-Cîl, Beyrut trs., III, s. 457.

81) İbn Manzur, “Lisanü’l-Arab”, XII, s.362.82) el-İsfehanî, Rağıb, el-Müfredâtü fi Garibi’l-Kur’an, Kahraman yay., İstanbul 1986, s. 458. ; el-Firuza-

badi, Mecduddin Muhammed b. Yakub, Besairu Zevi’t-Temyiz fi Letaifi’l-Kitabi’l-Aziz, Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrut trs., III, 515.

83) Rağıb, el-Müfredâtü fi Garibi’l-Kur’an, s.458.84) 21/Enbiya/11.

295TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

Mukaddes’te zikredilmemektedir. Bu nedenle çok sayıda müsteşrik, Ad ve Semud’a gön-derilen peygamberleri ‘Arabian Prophets/Arap Peygamberler’ şeklinde isimlendirmekte-dirler. Tasm’ın da hem mekân hem de zaman bağlamında Arablarla ilişkisi ve bazı tarihi verilerin ışığında Ad’ın bir alt kolu olma ihtimaline binaen genel dünya dinler tarihi çer-çevesinden ziyade Arap tarihi özelinde düşünülmesi gerektiği kanaatindeyiz. Bu sebeple ilgili Mekki surelerin başlarındaki bu harflerin oluşturacağı kelimenin Hz. Peygamber (s.a.s.) dönemindeki muhataplar tarafından da bilinme ihtimali vardır.

SonuçKur’an-ı Kerim’de, Şuara ve Kasas surelerinin başında Ta-Sîn-Mîm şeklinde iki Hu-

ruf-u Mukattaa mevcuttur. Müfessirler bu kelimeleri müteşabihattan sayıp anlam verme-mişlerdir. Tarih kitaplarında, Tasm isminde semitik kavimlerden bir kavimden bahsedil-mektedir. Bu kavmin, söz konusu ayetlerde geçen kelimelerle bir irtibatının olup olma-dığını anlatan herhangi bir nas bulunmadığı gibi, müfessirlerin de bu konuda herhangi bir görüşü mevcut değildir. Kur’an’da “Zulme batmış nice beldelerin bellerini kırdık, onlardan sonra da başka toplumlar yarattık” şeklinde ve daha benzeri ayetlerde, isim-leri ve özellikleri Kur’an’da anlatılmayan nice kavimlerden bahsedilmektedir. Tarihteki rolüne ve günümüze kadar gelen uzantılarına bakıp, surelerin muhtevalarıyla birlikte ele aldığımızda, Tasm kelimesinin, Ta-Sîn-Mîm ile ciddi bir ilgisi görülmektedir. Bugüne kadar bu ilgiden pek bahsedilmemiştir. Semud ve Ad kavmi gibi kavimlerle iç içe yaşa-mış bu kavimden ve başlarından geçen olaylardan ibret alınması, insanlık için önemlidir. Nitekim Kur’ân, kıssalarla bazen kasden tarihî bir gaye değil, dinî bir gaye ve maksat gö-zettiğini ihtar eder. O bakımdan Kasas suresinde tafsilatlı bir şekilde Hz. Musa (a.s.)’dan, Şuara suresinde ise hem Hz. Mûsa, hem de Hz. İbrahim, Hz. Nûh, Hz. Hûd, Hz. Salih, Hz. Lût, Hz. Şuayb (aleyhimü’s-selam) gibi peygamberlerin tebliğlerinden bahsedilir. Bunun-la birlikte muhataplarının iman etmeyip de isyanları neticesinde ibretlik acı sonları yine hikmet ve ibret icabı sonraki nesillerin idraklerine sunulur. Zira, birbirinin amcazadesi olan Ad, Semud ve Tasm gibi bu kavimler, kinlerinden dolayı, husumeti ilerleterek, bir-birlerini yok edip tarih sahnesinden silinmişlerdir.

Kaynakçael-Belazurî, Ahmed b. Yahya, Ensâbu’l-Eşrâf, thk. Muhammed Humeydullah, Daru’l-

Mearif, Mekke. trs.Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslam, İkinci baskı, Bağdat, 1993.ed-Dîneverî, Ahmed b. Davud Ebu Hanife, Kitabu Ahabari’t-tival. tashih. Vladimir Ge-

orges, Brill, Leyden, 1888.Dairetu’l-Melik Abdulaziz, et-Tarîk ila’r-Riyad: Dirasetun Tarhiyyetun ve Coğrafiyetün

li ehdasi ve taharrukati’l-Melik Abdulaziz li istirdadi’r-Riyad 1901-1902, Riyad Dairetü’l-Melik Abdülaziz, h. 1419.

296 / Yrd. Doç. Dr. Adil ÖKSÜZ EKEV AKADEMİ DERGİSİ

Duman, M. Zeki ve Mustafa Altundağ, “Hurûf-i Mukatta,” DİA. XVIII, 402.İbnu Dureyd, Ebu Bekir Muhammed b. Hasan, el-İştikak, thk. Abdusselam Muhammed

Harun, Daru’l-Cîl, Beyrut 1958.el-Endelüsî, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed, Cemheretü’l-Ensabi’l-Arab, 3. Bask. Daru’l-

Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2003.el-Endelüsî, Muhammed Ali b. Said b. Hazm, Cemheretü Ensabi’l-Arab, thk. Abdüsse-

lam Muhammed Harun, 5. Baskı. Darü’l-Maarif, Kahire trs.el-Firuzabadi, Mecduddin Muhammed b. Yakub, Besairu Zevi’t-Temyiz fi Letaifi’l-

Kitabi’l-Aziz, Mektebetü’l-İlmiyye, Beyrut, trs.Hamd el-Casir, Medinetu’r-Riyad Abra Etvari’t-Tarih, Daretü Melik Abdulaziz, h. 1422.Hacı Halife, Mustafa b. Abdullah, Keşfü’z-Zunûn an Esami’l-Kütübi ve’l-Fünûn, Beyrut

Daru İhyai’t-Turasi’l-Arabî, trs.İbn Haldun, Abdurrahman, Tarihu İbnu Haldun, haz. Halil Şahhade ve Süheyil Zekkar,

Darü’l-Fikr, Beyrut, 2000.Hüseyin eş-Şeyh, el-Arabu kable’l-İslam, Daru’l-Marifi’l- Camiiyye, İskenderiyye,

1993.İbn Faris, Ebu’l-Hasen Ahmed b. Faris b. Zekeriyya, Mu’cemu Mekayîsu’l-Lüga, thk.

Abdusselam Muhammed Harun, Daru’l-Cîl, Beyrut, trs.el-İsfehanî, Rağıb, el-Müfredâtü fi Garibi’l-Kur’an, Kahraman yay., İstanbul, 1986.el-Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali, Nihayetü’l-Ereb fi Marifeti Ensabi’l-Arab,

thk. İbrahim el-Ebyarî. 2. Baskı, Darü’l-Kitabi’l-Lübnanî, Beyrut, 1980.el-Kalkaşendî, Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali, Kalaidü’l-Cüman fi’t-Tarifi bi Kabail-i

Arabi’z-Zaman, thk. İbrahim el-Ebyarî. 2. Baskı, Darü’l-Kütübi’l-İslamiyye, Beyrut, 1982.

el-Kelbî, Ebu’l-Münzir Hişam b. Muhammed b. es-Saib. Kitabu’l-esnam, thk. Ahmet Zeki Paşa, 2. Baskı, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Kahire 1995.

Litmann, Enno, “Safaitic Inscriptions”, Leyden, Pubs, of the Princeton Univ. Arch. Expn. to Syria, div. IV, section C., 1943.

İbn Manzur, Muhammed b. Mukrem, Lisanü’l-Arab, Birinci baskı. Daru Sadır, Beyrut, trs.

el-Mesudî, Ali b. Hüseyin, Mürûcü’z-Zeheb ve Meadinü’l-Cevher, haz. Kemal Hasan Merî, Birinci baskı, el-Mektebetü’l-Asriyye, Beyrut, 2005.

Meymûn b. Kays, Dîvanu’l-A’şâ el-Kebîr, y.y, trs.Müller, David Heinrich, Südarabische Studien, Wien: In Commission Bei Karl Gerold’s

Sohn Buchandler Der Kais, Akademie Der Wissenchaften, 1877.Nadvi, Syed Muzaffaru’d-Din. A Geographıcal History of the Qur’an, tashih. Muham-

mad Ashraf, Ashraf Printing Press, Lahore, 1992.

297TA-SÎN-MÎM VE TASM KAVMİ

Philby, H. St. J. B., “Motor Tracks and Sabaean”, The Geographical Journal, Vol. 116, No. 4/6 (Oct. - Dec., 1950), pp. 211-215.

Şeyh el-İmam Hüseyin b. Ğannâm, Tarîhu Necid, thk. Dr. Nasiruddin el-Esed. Dördüncü baskı, Daru’ş-şurûk, Beyrut, 1994.

et-Taberî, Muhammed b. Cerir, Camiu’l-Beyan an Tevil-i Âyi’l-Kur’an, thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Turkî, Birinci baskı, Daru Hicr, Kahire, trs.

et-Taberî, Muhammed b. Cerir, Tarihu’r-Rüsul ve’l-Mülûk, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim, İkinci baskı, Darü’l-Maarif, Mekke, trs.

Tarafe İbnu’l-Abd, Divanu Tarefe b. el-Abd Şerhu Alemi’ş-Şentemî, thk. Dürriyyetü’l-Habib, 2. Baskı, Daru’s-Sekafeti’l-Fünûn, Beyrut, 2000.

Yakub el-Hemedânî, Hasan b. Ahmed, Sıfatu Cezîretu’l-Arab”, thk. Muhammed b. Ali el-Ekvâ el-Havelî, Mektebetü’l-İrşad, San’a, trs.

Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, 1979.ez-Zebidî, Muhammed Mürteza el-Hüseynî, Tacu’l-Arûs, thk. Muhammed Selame Rame

vd. 1. Baskı, Müessesetü’l-Kuveyt, Kuveyt, 2000.ez-Zerkeşî, Muhammed b. Abdullah, “el-Burhan fi Ulumi’l-Kur’an”, thk. Muhammed

Ebu’l-Fazıl İbrahim, Birinci baskı, Daru’l-Marife, Beyrut, 1957.