yürüyüş sayı: 293 / 06.11.2011

54
Deprem bahane! AKP yağmayı hızlandırıyor! Y ı k ı m çözüm de ğ il! Yoksul halk ı n 9 milyon evini y ı kacak! 9 milyon evi yıkmak yoksul halkı sokağa atmaktır Çözüm; YER İ NDE ISLAHTIR! www.yuruyus.com [email protected] [email protected] Haftalık Dergi / Sayı: 293 6 Kasım 2011 Fiyatı: 1 TL (kdv dahil) www.yuruyus.com Şovenizmin adı ‘kardeşlik’ oldu. AKP, ‘kardeşlik ve , , Van’daki Halk Cephesi heyetinin izlenimlerinden: AKP’nin ‘ ş efkat’ eli Kürt halk ı n ı bo ğ uyor

Upload: oegren-ci

Post on 26-Mar-2016

254 views

Category:

Documents


1 download

DESCRIPTION

Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm için Yürüyüş

TRANSCRIPT

Page 1: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Deprem bahane!AKP yağmayı hızlandırıyor!

Yıkım çözüm değil!

Yoksul halkın 9 milyon evini yıkacak!

9 milyon evi yıkmak yoksul halkı sokağa atmaktır

Çözüm; YERİNDE ISLAHTIR!

www.yuruyus.com

[email protected]

info

@yu

ruyu

s.com

Haftalık Dergi / Sayı: 2936 Kasım 2011

Fiyatı: 1 TL (kdv dahil)

ww

w.y

uru

yu

s.c

om

Şovenizmin adı ‘kardeşlik’ oldu. AKP, ‘kardeşlik ve

,,

Van’daki Halk Cephesi heyetinin izlenimlerinden:

AKP’nin ‘şefkat’ eliKürt halkını boğuyor

Page 2: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Boran yayınları öz-gür tutsak Ümit İL-TER’in yazdığı KI-ZILDERE DESTA-NI adlı şiir kitabı ya-yınladı.

***

Ümit İlter kitabındadiyor ki; Beyaz Saraydevşirmeleri demişlerki: ‘Kızıldere’nin adıbile değişti, siz değiş-mediniz. Hala aynışeyleri savunuyorsu-

nuz...’

Yanılıyorlar: Kızıldere’nin adı değişmedi...

Yanılmıyorlar: Biz hiç de-ğişmedik, ki Kızıldere’nin takendisiyiz biz...”

Ümit İLTER, 1967’de Adı-yaman’da doğdu. Aslen Mer-sin Silifkeli’dir. Ortaokul yılla-

rında devrimcilerle tanıştı. Lisede tiyatro ve edebiyata ilgi du-yar. 1984-85 yıllarında İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakultesi’ne girer.Burada devrimcilerle tanışır.

DEV-GENÇ saflarında yer alır. Gençlik hareketinin örgutlen-mesine önderlik eder. Gençlik eylemleri nedeniyle tutuklanır.Tahliye sonrası artık illegal mucadele içindedir.

1991’de İzmir’de iki yoldaşının şehit olduğu çatışmada ya-ralı olarak tutsak duşer. İşkencede direnir. Bu tarihten sonra sı-rasıyla Buca, Aydın ve Ümraniye hapishanelerinde kaldı.19-22 Aralık 2000 buyuk hapishaneler katliamında Ümraniye’dey-di. Bu katliamdan yaralı olarak kurtulur. Ümit İlter tam 20 yıl-dır özgür tutsak ve halen F Tipi hapishanelerde...

İlk kitabı Karanfil Halayı’nın ardından Umut Yağmuru ki-tabını yazdı. Anka Destanı, Yaban Oğlak Mr. Jo’ya Karşı,Ümit İlter’in basılan diğer kitaplarıdır.

Büyük Direniş Ki-tap Dizisi’nin “Bü-yük Direniş ve Sol”başlığını taşıyan 3. ki-tabı Boran Yayınevitarafından yayınlandı.

Kitap, Büyük Dire-niş boyunca solla yü-rütülen ideolojik mü-cadeleyi içeriyor. Kita-ba ilişkin Yayınevi’ninönsözünde bu ideolo-

jik mücadele şöyle an-latılıyor:

“Büyük direniş süreci burjuvazinin yalnız bombalarıyla, kur-şunlarıyla, tecrit hücreleriyle, zorla tıbbi müdahaleleriyle savaş-

tığımız bir süreç değildir.En az bunun kadar yoğun veen az bunun kadar zorlu birsavaş da ideoloji cephesindesürdürüldü.

Burjuvazinin bombala-rının, kurşunlarının yanında burjuvaziden alınmış bencil, birey-ci, inançsız teorilerin de bombardımanı altındaydık. Karşı-dev-rimin kuşatması kadar, küçük-burjuva sol, ilerici, demokrat güç-lerin de kuşatması altındaydık.

Bunlar içerisinde bizim için belki de en kolay olanı burju-vaziye karşı yürüttüğümüz ideolojik mücadeleydi. Çünkü, di-ğer tarafta karşımızda kendini sol, ilerici, devrimci, sosyalist,komünist, Marksist-Leninist olarak tanımlayan aydınlar,legal illegal siyasi hareketler, demokratik kitle örgütleri var-dı.

Bu kitap sola karşı direniş boyunca yürütülen ideolojik mü-cadelenin tarihi belgesidir. Bu belge, her satırıyla bir direnişçağrısıdır, bir muhasebe çağrısıdır, devrime ve devrimcili-ğe çağrıdır.

Boran Yayınevi olarak, bu çağrıyı Türkiye halklarına sun-mak görevini, onurla, gururla yerine getiriyoruz.”

KKitabın Adı: Büyük Direniş ve SolDerleyen: Ercan KartalYayınevi: Boran Yayıncılk

Sahibi: Halit GüdenoğluSorumlu Yazıişleri Müdürü: Eda ARIAdres: Katip Mustafa Çelebi Mah.Billurcu Sok. No: 20 / 2 Beyoğlu/İSTANBUL

Ofset Hazırlık: Ozan Yayıncılık

Adres: Gülbahar Mah. Cemal SahirSok. Kral Apt. 7/1 B Blok No: 17Daire: 6 Mecidiyeköy / İSTANBULTel: (0-212) 216 41 78

Faks: (0-212) 216 41 79

Yurtdışı Büro: Vakıf EFSANE

Pieter de Hoochstr. 303021 CS Rotterdam/Nederland

ISSN: 1305-7944

Baskı: Ezgi Matbaacılık-SanayiCad. Altay Sok. No: 10Çobançeşme / Yenibosna / İST.Tel: (0-212) 452 23 02

Dağıtım: Turkuvaz DağıtımPazarlama San. ve Tic. A.Ş.Tel: (0-216) 585 90 00

Avrupa: 4 EuroAlmanya: 4 EuroFransa: 4 Euroİsviçre: 6 Frank

Hollanda: 4 Euroİngiltere: £ 3Belçika: 4 EuroAvusturya: 4 Euro

www.yuruyus.com [email protected]ık Süreli Yerel Yayın

Siyasi Dergi Fiyatı: 1 TL

Tel: (0-212) 251 94 35

KENDİNE GÜVENMEK NE DEMEKTİR?KENDİNE GÜVENMEK NE DEMEKTİR?

KENDİNE GÜVENMEK;KENDİNE GÜVENMEK;

1- YOLDAŞLARINA GÜVENMEKTİR1- YOLDAŞLARINA GÜVENMEKTİR

2- HALKINA GÜVENMEKTİR 2- HALKINA GÜVENMEKTİR

3- İDEOLOJİNE GÜVENMEKTİR 3- İDEOLOJİNE GÜVENMEKTİR

VE SORAR ÖĞRETMENİMİZ: “KENDİNİZEVE SORAR ÖĞRETMENİMİZ: “KENDİNİZEGÜVENMİYORSANIZ KİME GÜVENİYORSUNUZ?”GÜVENMİYORSANIZ KİME GÜVENİYORSUNUZ?”

DÜŞMANA...DÜŞMANA...

BAŞKA SEÇENEK YOKTUR. BAŞKA SEÇENEK YOKTUR.

Öyle ya; halkına, yoldaşlarına, ideolojisine yani örgütüneÖyle ya; halkına, yoldaşlarına, ideolojisine yani örgütünegüvenmiyorsa kime güvenir bir insan? Düşmana...güvenmiyorsa kime güvenir bir insan? Düşmana...

Çünkü;Çünkü;

İKİ TEMEL SINIF VARDIR İKİ TEMEL SINIF VARDIR

Ezen, ezilenEzen, ezilen

Burjuvazi, proleterya.Burjuvazi, proleterya.

İkisi bir arada olmaz.İkisi bir arada olmaz.

Başka da seçenek yoktur. Başka da seçenek yoktur.

DEVRİMCİLERİN KENDİNE GÜVENİNİN TARİFİDEVRİMCİLERİN KENDİNE GÜVENİNİN TARİFİAÇIKTIR, BU GÜVEN YOKSA DÜŞMANA GÜVEN VARDIR. AÇIKTIR, BU GÜVEN YOKSA DÜŞMANA GÜVEN VARDIR.

Yoldaşının sahiplenmesine, halkının yaratıcılığına, ideolojininYoldaşının sahiplenmesine, halkının yaratıcılığına, ideolojinintereddütsüzlüğüne güventereddütsüzlüğüne güven

GERİSİ HAYAT...GERİSİ HAYAT...

ÖğretmenimizÖğretmenimiz

Kitabın Adı: KIzıldere DestanıYazarı: Ümit İLTERYayınevi: Boran Yayıncılık

Page 3: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

İİ ç i n d e k i l e r35 Gençliğin Gündeminden:

Üniversiteler, özel şirketlerinve emperyalist tekellerinpazarı haline getiriliyor!

36 Liseliyiz Biz: Liseli Gençlik

halktan, onun sorunlarından vekavgasından ayrı değildir

39 Gençlik’ten haberler

40 Hayatın Öğrettikleri: Engin’i

anlatınca dergimizi tanıdılar

41 Memura reva görülen 10 kuruş

sadaka zammı

42 Devrimci Memur Hareketi:Berivan’a sahip çıkmak

mücadeleye sahip çıkmaktır

43 Avrupa’daki Biz: 50 yıldır

emeğimizle varız

45 DİSK, üçlü danışma

kurulundan çekildi

47 Halkların Demokratik Kongresi

halkların birliğini sağlayamaz

50 Yeni değinmeler

51 Füze kalkanı değil demokratik

liseler istiyoruz

53 Yitirdiklerimiz

5 Bilgi için Van’a gidenHalk Cephesi heyetininizlenimlerinden

7 AKP’nin “şefkat” eli,Kürt halkını boğuyor

11 Yıkan deprem değil, IMF içinçalışan işbirlikçi iktidarlardır!

14 Yoksulsan mezarın daolmayacak!

15 Yıkım çözüm değil!

18 Sınıf Kini: O kalın duvarlarınardında bekleyin bizi,geleceğiz!

19 Direnerek Üreteceksiniz:Yandık, yakıldık, kurşunadizildik ama yenilmedik

21 Devrimci Okul: Kapitalizmve sosyalizm (2)

23 Kaçak Güreşerek DeğilDevrimci DoğrularlaYaşamalıyız

24 İstiyoruz VermezsenizZorla Alacağız

25 Haklıyız Kazanacağız:Sosyalizm iletişimaraçlarını insanları eğitmek,geliştirmek için kullanır

26 Savaşan kelimeler:“O modda değilimo moda giremedim”

27 Bir cahil: Nagehan Alçı

28 Cepheli: Cepheli’nin

öfkesinin karşısındahiç bir güç duramaz

29 HHB: AKP, Van

depreminin sorumlusudur

30 Halk Düşmanı AKP: AKP,

Van depremini fırsat olarak

görüyor

31 Libya UGK’dan NATO’ya:

‘Gitmeyin.’ Halktan,direnişten korkuyorlar!

Yıkılan Van değil,devletinizdir

34 Gençlik Federasyonu’ndan:Anti-emperyalistmücadelemizle ırkçı veşovenist kışkırtmaları boşa

çıkartalım!

Ülkemizde Gençlik

Emperyalistler, Müslüman halkımızınyaşadığı birçok ülkede işbirlikçileri ilebirlikte halkların kanını akıtıyor. Ülkemizdeemperyalizmin maşası AKP iktidarının açlık,yoksulluk ve zulüm düzeni altında halk-larımız büyük acılar çekiyor. Sömürü ve zulüm düzenin son bulduğu birdünyada nice bayramlar yaşamak dileğiylehalklarımızın Kurban Bayramı’nı kutluyor,her inançtan tum halkımızı yeni bir dunyakurma mucadelesine çağırıyoruz.

HALK CEPHESİ

Tarih: 12 Kasım 2011Yer: SALON PAVILLONBALTARD 12 avenueVictor Hugo 94130Nogent-Sur-MarneSaat: 16.00

Konuk Sanatçılar:Erdal Bayrakoğlu Burhan Berkenİbrahim Karaca

KONSERGrup Yorum Paris’te

HALKIMIZIN KURBAN BAYRAMINI

KUTLUYORUZ

4 Van depremi afet değil, katliamdır!

Page 4: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Dergimizin bu sayısında Van’agiden Halk Cephesi heyetinin iz-

lenimlerini okuyacaksınız. AKP, dep-remin ilk gününden itibaren ihalemedyasının marifetleriyle gerçekle-rin üzerini örtmeye çalışıyor. Depre-mi yine “kader” gibi gösterip, devle-tin depremden mağdur olan halka kar-şı elinden geleni yaptığı propagan-dasını yapıyor.

Ancak AKP ne yaparsa yapsınVan-Erciş’te depremin ortaya

çıkardığı bir gerçek var. Gizleyebil-mesi mümkün değildir. Van’da oli-garşik devlet enkazın altında kal-mıştır. AKP iktidarı enkazın altındakalmıştır.

Van ve Erciş’te henüz kesin ol-mayan rakamlara göre, ölenle-

rin sayısı 600’ün üzerine çıktı. Ya-ralıların sayısı 3 bini buldu. 2 bin ikiyüz 62 bina yıkıldı. Van EmniyetMüdürlüğü, Erciş ilçe Emniyet Mü-dürlüğü ve Polisevi ağır hasar gördü.Van Tarım Müdürlüğü oturulamazhale geldi. İlköğretim, ortaöğretim,üniversite tüm okullar hasar gördü.Devlet Malzeme Ofisi binası, Güm-rük binası, Sağlık Müdürlüğü binasıMTA binası, TEAŞ binası, NüfusMüdürlüğü binası, savcılık lojmanları,Afet evleri, Adliye binası, hastane bi-naları, YURT-KUR binası ve kreş gibidevlet binalarının hemen hepsi kul-lanılmayacak derecede ağır hasargördü.

500 bin civarında insanımız doğ-rudan depremden etkilendi, don-

durucu soğukta sokaklarda çadır, bat-taniye olmak üzere acil yardımlara ih-tiyacı var. Marmara depreminde ol-duğu gibi Anadolu’nun dört bir kö-şesinden halkımız büyük bir feda-karlık ve özveriyle neyi var, neyi yok-sa Van halkıyla dayanışma içinde.

Fakat, gelin görün ki, yardımları te-keline alan AKP iktidarı yapılan

yardımları dahi halka ulaştırmıyor. Bu

yardımları da Van halkına karşı kul-lanıyor. Beceriksizliği bir yana, iste-diğine dağıtıyor istemediğine dağıt-mıyor.

AKP, tüm çabalarına rağmen butablonun üstünü örtemiyor. Bur-

juva basından Akşam gazetesi ya-zarlarından Çiğdem Toker, Van’dagördüğü tablodan bir kesit aktarmış,şeyle diyor Toker: “Belki bin erkek,yol boyu ip gibi dizilmişler bekliyor.Öfkeyle, kederle, sabırla... Ercişlierkekler çadır bekliyor. Bugün Erciş'egelenlerin ilçe girişinde karşılaştığıilk manzara bu. Sinirler yay gibigergin. Hepsi infilakın eşiğinde. Birpolis hala çadır alamadığından ya-kınan yorgun ve acılı bir adama, se-sini biraz yükseltti diye"Bak sıkarımkafana" diyor. Trajedinin ortasındagülesim geliyor: ‘Devletin şefkatli el-leri’ sözünü hatırlıyorum" (ÇiğdemToker, Akşam, 27 Ekim 2011)

Devlet tüm “şefkatiyle” orada.Holding medyasının AKP’yi ak-

lamak için yaptığı haberleri bir kenarabırakın. AKP, Van halkını kobay gibikullanıyor. Başbakan yardımcısı Be-şir Atalay, yurtdışından gelen yardımtalepleri için “neden reddettiniz” so-rusuna; "Tabi, öncelikle kendi po-tansiyelimizi görmek amacıyla ara-ma kurtarma yardım ekipleri bekle-tildi. Kendi arama kurtarma ekiple-rimiz yeterli olduğu için fazla ekipdesteği istemedik” dedi. Buna benzerçok sayıda açıklama duyduk AKP’ninbakanlarının, Başbakan yardımcıla-rının ağzından.

“POT” diye geçiştirilmek isten-di. “POT” değil, bunlar

AKP’nin gerçek düşünceleridir. Ya-lan, demagoji ve yardım şovlarının ar-kasındaki gerçek politikalarıdır.

Göçük altında yüzlerce insanımı-zın ölümle pençeleşmesi onların

umurunda değil. AKP kendi potan-siyelini test ediyor. Bunlar istemeden

yanlışlıkla ağızlarından kaçırdıklarıgerçek düşünceleri.

AKP, Van depreminde ölen 600’ünüzerinde insanın katilidir. Yardım

şovlarıyla bu gerçeğin üzerini örte-mez. AKP önce hesap vermelidir.

Birincisi; Van depremi afet de-ğildir. Van’ın deprem bölgesi

olduğu biliniyor. Depremde ölümlerkader değildir. 2010 yılında Şili’de 8.8şiddetinde 3 dakika süren depremdesadece 600 kişi ölmüştür. 7.4 şidde-tindeki 45 saniye süren Marmaradepreminde 40 bine yakın insanımızöldü. Bu kader mi? SoruyoruzAKP’ye deprem bölgesi olarak bili-nen Van için tek bir önlem aldınız mı?Hayır. Ama AKP’li eski belediyebaşkanı, şimdi milletvekili olan FatihÇiftçi tarafından 3 kat imar izni olanyere 8 kat inşaat yapma izni verdiniz.Yıkılan binaların doğrudan sorumlu-su AKP’dir. Her göçük altında kalaninsanımızın katili AKP’dir.

İkincisi; AKP depremin büyüklü-ğünü doğru açıklamadı. Depremin

büyüklüğünü düşük açıkladığı içinarama kurtarma için ihtiyaç olan yar-dım zamanında yapılmadı. Deprem-den sonra ilk iki saatte canlı kurtarı-labilecek olanlar gerekli olan kurtar-ma ekipleri gönderilmediği için yüz-lerce insanımız katledilmiştir.

Üçüncüsü, arama, kurtarma içinteklif edilen yardımları devlet

“kendi pontansiyelini görmek istedi-ğinden beklettiği” için onlarca kişikurtarılabilecekken katledildi.

Dördüncüsü; enkaz altından can-lı olarak çıkartılanlara bile acil

müdahale yapmayıp “mucize kur-tarma” şovları yaptığı kişileri bile öl-dürmüştür. Enkazdan canlı çıkartılanfakat en yakın hastaneye götürmek ye-rine Ağrı’ya götürürken yolda ölenYunus Geray’ın katili AKP’dir. AKP,şovu bırakıp önce hesap verecek!

Van depremi afet değil katliamdır!

Ölen 600’ün üzerinde insanımızın katili devlettir, katili AKP’dir!

44

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 5: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Halk Cephesi heyeti içerisindebulunan; Grup Yorum üyeleri İbrahimGökçek ve Ali Papur'la Van'da gör-dükleri, yaşadıkları üzerine görüştük.

Grup Yorum üyelerinin bizimlepaylaştıkları bu izlenimleri yayınlı-yoruz...

Ali Papur anlatıyor...Van'a gider gitmez, Van ve Erciş'i gez-dik. Her iki yerde de koordinasyonmerkezleriyle görüştük. Burada be-lediye depremden beri çalışmalarıyürütüyor. Onlarla neler yapabilece-ğimizi, nelerin gerekli olduğunu ko-nuşmuştuk, ayrıca da bilgi aldık. Be-lediye çalışanlarının ve çevredeki il-lerden gelen zabıta görevlilerinin deyardımıyla bir koordinasyon yarat-maya çalışmışlar ve yoğun bir şekil-de çalışıyorlar. Ama basına yansıyanonların çalışmaları değil, tam tersinebasın, farklı boyutlarda yansıtıyor.

Mesela valilik onların yardım et-melerini engellemeye çalışıyor. İl dı-şından gelen yardımları valilik, askerve polislerle kendi yardım depoları-na yönlendiriyor ve o depolardanyardımların nereye gittiğini kimsetakip edemiyor.

- Valilik önünde bugün bir eylemoldu, halk sürekli devleti protestoeden eylemler yapıyor, hiçbiri ba-sına yansımıyor.

-Yurtdışından gelen yardımlar,durdurulmuş. Valilik izin verirse gi-recek. İl dışından gelen kamyonlar daaynı şekilde. Yollara askerler dikmiş-ler, valilik kendi deposuna yönlendiri-yor hepsini. Halk kendi çabalarıyla, gö-nüllülerin yaptığı yardımlar ile asılolarak düzen kurmaya çalışıyor.

- Burada devlet yok, görülmüyor da,hissedilmiyor da varlığı. Mesela sık sıkbasında gösterilen çadır kentte 50 çadır

var, doğru düzgün dehiçbir ihtiyaç gideril-memiş durumda.

Bir şeyler almakisteseler - inşaat mal-zemesi türünden- ça-dır kurmak için- aşırıpahalı olduğu söyle-niyor. İnşaat malze-meleri karaborsayadüşmüş.

- Çok açık, gözlegörülen fiili bir en-gelleme var valiliktarafından ki hiç bi-risi basına yansımı-yor.

- Gönüllü olarak SES'lilerin kur-duğu çadır var. Orda yardımcı olu-yorlar.Yine koordinasyon ekibindeÇHD’li avukatlar var.

- Dışarıdan, -yurt dışı veya yurt içi-gelen kargolar, kişiye özel adres belir-tilerek bile gönderilmiş olsa direk va-liliğe götürülüyorlarmış, valilik öyle biremir çıkartmış, tüm kargolara fiilen elkoyulduğu söyleniyor. Yardımlar ger-çekten ihtiyacı olanlara ulaşmıyor.

İbrahim Gökçekanlatıyor...

Erciş'te şunu gördük; enkaz kal-dırma esnasında birçok insan cesedi,parçalanmış şekilde. Ayrıca bazı in-sanlar kendi cenazelerini de elleri ilekazarak almış durumda... Buna bakı-lırsa televizyonlarda verilen 600 ölüsayısı doğru değil. Burda en az 700-800 ölüden bahsediliyor.

Bugün sabahtan cenazeler kaldı-rılacakmış, o yüzden dağıtımları öğ-leden sonraya bıraktık. Halen en acilihtiyaç çadır- en acil sorun barınma so-runu buralarda.

Ali Papur anlatıyor... Valilik depoları dolu... Yalnız be-

lediyenin kullanmasına izin veril-miyor. Valilik tüm yardımları kenditopluyor, depoluyor ama asıl dağıta-cak, organize edecek olan belediyeyibilinçli olarak katmıyor, hatta en-gelliyor...

En son belediyenin ve halkıntepkisinden kaynaklı Valilik depo-larını açmak zorunda kaldı. Amabunu da AKP, “devletin yardımı"dercesine yapıyor. Gözüne batırı-yorlar insanların. Asıl olan da ih-tiyacı olanlara bir türlü ulaşmıyor.Valiliğin dağıttıkları. Çok net bir şe-kilde AKP, kendine oy verenlereyardımları dağıtıyordu. Her za-manki açlıkla terbiye etme yoluna,dilencilik muamelesine devam edi-yor AKP.

Çok büyük bir organizasyonsuzlukvar ve bu da yardımların sağlıklı bi-çimde dağıtılmasını engelliyor.

Birçok insan geliyor örneğin, yar-dım etmek istiyor ama insiyatif bu-lamadığı için kime ne soracağını, neyapacağını bilemeden öylece duruyor

YARDIM İÇİN VAN’A GİDEN HALK CEPHESİ HEYETİNİN İZLENİMLERİNDEN...

‘Depremle Ortaya Çıkan Tablo: ‘Yoksulluk!’Halkın İhtiyaçlarının Karşılanması Önündeki Tek Engel, Bu Sonucu

Yaratanlardır! Devletin Kendisidir!

5

Page 6: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

insanlar...

İbrahim Gökçekanlatıyor...

Van'ın Seyrantepe mahallesinde-yiz... Kriz masasındakilerle konu-şup neler yapılması gerektiğini öğ-rendik ve sonra da faaliyete geçiyo-ruz. Tespit edilen mahallede gezip tamolarak ihtiyaçlar neler, onları tespitediyoruz, sonra da kamyonlara yük-leyip getiriyoruz. Küçük kamyonlartercih ediliyor, çünkü çok fazla yağ-ma oluyormuş. Bir sürü gönüllü insangelmiş, herkes birşeyler yapmak is-tiyor ama koordinasyon yok.

Bir tarafta valiliğin depolarıdolu, burada ise yardıma gelmişbirçok insan öylece bekliyor.

Ali Papur anlatıyor... Çok etkileyici tablolarla karşılaşı-

yor, çok güzel şeyler yaşıyoruz bura-da. Mesela dün, kolileri açıp gruplan-dırma çalışması yaparken, bir kolidenşöyle bir şey çıktı: Küçük şişelerde - subardağı kadar - bir kavanoz kuru fa-sulye, bir kavanoz pilav, bir kavanoz dazeytin...

Bunları görünce çok duygulandık,işte halkımız bu... Sofrasındakini

paylaşmak istemiş...

Benzeri güzel şeylerin yanında,kötü birçok şey de yaşanıyor. Aldı-ğımız duyumlara göre, Bingöl'de dünbir kamyon, araçtaki suları satarkengörünmüş. Yani - yardım malzemelerisatışa çıkartılabiliyormuş, kara borsaoluşmuş.

Oysa hiç ulaşılmayan çok fazlayerler halen var... Depremle ortayaçıkan asıl tablo yoksulluk. insanla-rımızın ihtiyaçları depremden değil,yoksulluktan. Bazılarının evi yıkıl-mamış, evinde oturuyor ama ihtiya-cı var, yiyeceği yok evinde mesela...onlara da veriyoruz...

23 Ekim'de Van'da yaşanan dep-remin ardından Halk Cephesi birheyet oluşturarak Van'a gitti. 27Ekim günü yola çıkan heyette TA-YAD Başkanı Behiç Aşcı, Grup Yo-rum üyeleri İbrahim Gökçek ve AliPapur ile aralarında Gençlik Fe-derasyonu, Okmeydanı Haklarve Özgürlükler Derneği temsilci-lerinin de bulunduğu 9 kişi yer alı-yordu.

Van'a giden Halk Cephesi heye-ti ilk olarak Van Belediyesi’nin kur-muş olduğu kriz masası ile görüş-meler yaptı, depremle ilgili bilgiedindi. Ertesi gün Erciş'e giden he-yet, orada bulunan kriz masası ile degörüşerek, depremde evleri yıkılanhalkın temel ihtiyaçlarının neler ol-duğunu tespit etti ve çözümü için ne-ler yapılabileceğini konuştu.

Hem kriz masası ile yapılan gö-rüşmelerde, hem de halk ile yapılansohbetlerde AKP'nin halkın en temelihtiyaçlarını dahi karşılamadığı gö-rüldü. En çok yıkımın olduğu Erciş'tegıda ihtiyacı bir miktar karşılanmışdurumda ancak yıkımın çok olduğumerkez köylere ise yardım ulaşmışdurumda değil. Köylerde halk ken-di imkanlarıyla barınma sorununuçözmeye çalışıyor. Yine Erciş'te dep-remin hemen sonrasında yardımlarıngeç gelmesinden ötürü Erciş halkı yı-

kıntılar altındaki ce-nazelerini kendileriçıkarıp kendileri top-rağa verdi.

Heyetin görüştü-ğü Ortayayla Köyü Muhtarı,AKP’nin tavrıyla ilgili şunları söy-ledi: “Benim 120 haneli köyüm var.Bana henüz ne battaniye, ne bir ça-dır geldi, hiçbir gıda gelmedi. Hiçbirdevlet memuru gelmedi. Kimin eviyıkıldı kimse bakmadı. Yağmur, karyağıyor, dışarıda yatak serip yatıyo-ruz, açıkta yatıyoruz. İlçe Kayma-kamı’na gittik 40 muhtarla. 'Çıkıngeldiğiniz yere, köylerinize geri dö-nün. Orada bekleyin' dedi. Bize he-nüz bir parça ekmek dahi gelmedi.”

Çetelerin, yardım için mahalleleregelen yardım tırlarını yağmalamasıkarşısında belediye görevlileri vegönüllü çalışan ekiplerin yetersizkaldıkları görüldü.

Van ve Erciş halkıyla dayanışmakiçin Van’da bulunan Halk Cephesiheyeti, 31 Ekim günü, depremde enfazla ölümün yaşandığı Nezirbaş bi-nası önünde basın açıklaması yaptı.

Yapılan açıklamada; “Van ve Er-ciş halkına geçmiş olsun ve başsağ-lığı dileklerimizi sunuyoruz” denil-di.

Açıklamanın devamında, AKP’nindepremi fırsat bilip tüm ülkede “Kent-sel Dönüşüm” planı adı altında yok-sul halkın evlerini başlarına yıkmayaçalıştığı anlatıldı.

Eylem sloglanlarla sona erdi.

Halk Cephesi Heyeti Van’aGiderek Yardım Çalışmalarına Katıldı

6

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Van ve ErcişHalkının Acısını

PaylaşalımNurtepe Halk Komitesi, Van hal-

kıyla dayanışmak amacıyla 26 Ekimgünü Sokullu Caddesi üzerinde bulu-nan Dilan Kafe karşısında çadır kurdu.Halkın yardım için getirdiği ihtiyaçlarpaketlenerek Van’da bulunan HalkCephesi yardım heyetine gönderiliyor.

TAYAD’lı Aileler de Van ve Er-ciş halkıyla dayanışma kampanyasıbaşlattı. Toplanacak yardımların bay-ramın 1. günü ihtiyaç sahiplerineulaştırılacağı bildirildi.

Yıkımlara Karşı Gazi Halk Ko-mitesi de, 1 Kasım günü “ÖldürenDeprem Değil, Çürüyen Düzeniniz-dir!” başlıklı yazılı bir açıklama ya-parak, Van halkının yanında olduğu-nu duyurdu. Açıklamada, “Yıkımla-rın ve ölümlerin sorumlusu biz deği-liz. Bu konuda hiçbir önlem almayan,yıkılacak binalara yapı izni verenAKP ve diğer iktidarlardır gerçeksorumlular. Yoksul mahallelerimizegöz dikeceğinize var olan yapılarını-zı denetleyin. Biz biliyoruz ki sizin dü-zeninizde insan hayatının bir önemiyoktur. Bu yüzden söylediğiniz ‘dep-reme karşı önlem’ yalanlarınıza kan-mayacağız. Deprem gibi afetlere kar-şı önlem alınacaksa bizim de içindeolduğumuz projeleri uygulayın. Aksitakdirde bizlerin de yoksul mahalle-lerimizin zenginlere peşkeş çekilme-sine karşı her türlü bedeli ödemeye ha-zır olduğumuzu bilin.” denildi.

Page 7: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

ATV’de program yapan Müge Anlıdepremin ilk günlerinde şöyle demiş-ti: “Her fırsatta çocuklar tarafından taşattırılan polisler ilk anda olay yerin-deydi. Mehmetçik de... Allah polisimize,askerimize zeval vermesin. Zor gün-lerde değil ama başka zaman onlarataş atanların da elleri kırılsın. Zorgünlerde onlara ‘ah canım cicim' baş-ka zamanlarda kuş avlar gibi avlayındağlarda. Biraz da insanlar hadleri-ni bilsinler.’ Bu sözler burjuva bası-nın köşe yazarlarından da büyük eleş-tiri aldı. “Irkçı, şovenist” bir kafa ola-rak “şiddetle” kınandı.

Yıllarca şovenist politikalarla bes-lenmiş magazin programcısı MügeAnlı, AKP yalakalığı yapayım derkencahilliğinin kurbanı olmuştu. Oligar-şinin Kürt halkına ilişkin politikala-rında değişen bir şey yoktu ancak An-lı’nın cahilliği, politikadaki “inceliği”bilmemesindeydi. Çünkü şoveniz-min adı “kardeşlik” olmuştu. Kürthalkına yapılacak her şey “kardeşlik”adı altında yapılacaktı.

Depremle birlikte AKP’li olmayan,devlete biat etmeyen, Kürtler’e kar-şı yoğun bir “kardeşlik” kampanya-sı başlatıldı. Müge Anlı’nın cahilliğibu oyunu bozdu. Oysa bu düşünceleroligarşik devletin temel düşünceleri-dir. Faşist gerici kesimlerin geneldüşünceleridir. Burjuva medyada oli-garşi adına yazan tüm köşe yazarla-rının düşüncesidir.

Bugün şovenizm, "kardeşlik" üze-rinden yapılıyor. “Kardeşlik” dema-gojileri de yeni değildir oligarşinin."Bin yıllık etle tırnak gibi" dema-gojilerinin uzantısıdır. Osmanlı’danbugüne baş kaldıran, sesini çıkartanKürt’ün, başının kesildiği, on binler-cesinin katledildiği, kalanların sus-turulması için söylenen "Bin yıllıketle tırnak gibi" yalanının bir başkabiçimidir “kardeşlik” de.

Elbette Anadolu’da yaşayan tümhalklar, egemenlerin tüm kışkırtma-larına rağmen kardeştir. Demagoji

olan egemenlerin “kardeşliği”dir.

Nitekim faşist oligarşik dev-let gerçeğinde bu demagojileresürekli başvurulsa da ömrü uzunolamaz. Gerçekler karşısında“kardeşlik” bitiverir. Depremdeyardım isteyen halkın üzerine“kardeşliği” unutup gaz bom-balarıyla saldırıverdi polis.

Van depreminde göçük al-tında kalan faşist devlet, depre-min ilerleyen günlerinde “kardeşliği”unutup AKP’li olamayan Kürtler’eaçıktan saldırmaya başladı.

Müge Anlı’nın söylediği sözlerinbeş fazlasını bizzat Başbakan TayyipErdoğan söyledi. Ancak, Anlı’yı “ırk-çı, şovenist” diye topa tutan ihale ba-sınının kalemşörleri Erdoğan’a tek sa-tır yazmadılar.

İşte Erdoğan’ın sözleri: “Polistaşlamak, asker taşlamak, molotof at-mak, sağı solu yakıp yıkmak içinanında organize olanlar bakıyor-sunuz afet anında ortalıkta yoklar.”

Erdoğan, bak oy verdiğiniz BDPyok, ekmek verdiğiniz PKK yok,ama taş attığınız, molotof attığınız po-lis, asker size yardım için canını di-şine takıp sizi kurtarmak için, size yar-dımcı olmak için “kardeşlik” elleriniuzatıyor. Devletimiz “şefkatli kolla-rını” açıyor. “Seçiminizi yapın” diyor.Yoksaaa...

Evet, bu politikaların çok açıkçagörülen bir de “YOKSA”sı var.

Yoksa sizi göçük altında bırakırımdiyor. Yoksa, çadır vermem, tırlar do-lusu yardım da gelse size dağıtmamdiyor.

AKP’nin yaptığı budur. Van dep-reminde “kardeşlik” adı altında ya-pılan budur. Bu politika 20 Ekim'deErdoğan'ın basına verdiği birifingçerçevesinde PKK'ye, BDP'ye karşıyürütülen savaşın bir parçasıdır.

AKP, halkın depremzedelerle yar-dımlaşma duygusunu da kullanıyor.

Depremzedelere yapılan tüm yar-dımları tekeline geçirmiş. Halklarınkendi aralarındaki dayanışmasını daengellliyor. AKP, göçük altında ka-lan halkı yardımlarla, istediğine uza-nan, istemediğine uzanmayan “kar-deşlik” eliyle terbiye etmeye çalışıyor.

Van-Erciş orada, depremzede halkorada. Bu gerçeği herkes görebilir. Ni-tekim AKP’nin tüm tehditlerine rağ-men bu durumu yerinde gören burjuvabasının muhabirleri dahi gerçeği iti-raf etmek zorunda kalmaktadırlar.

İşte bölgede incelemeler yapanHalk Cepheliler’den Ali Papur’ungözlemleri: “Valilik depoları dolu...Yalnız, belediyenin kullanmasınaizin verilmiyor. Valilik tüm yardım-ları kendi topluyor, depoluyor amaasıl dağıtacak, organize edecek olanbelediyeyi bilinçli olarak katmıyor,hatta engelliyor... Çok net bir şekil-de AKP, kendine oy verenlere yar-dımları dağıtıyor. Her zamanki aç-lıkla terbiye etme yoluna, dilencilikmuamelesine devam ediyor AKP.”

Ağzını açan AKP’li, “kardeş-lik”ten bahsediyor. Bu nasıl kardeş-liktir ki, yüzlerce kişi göçük altındayardım çığlıkları atarken BelediyeBaşkanı BDP'li diye görüşülmüyor.Dışlanıyor, yok sayılıyor. Yardımlarönce AKP'lilere dağıtılıyor. Günlerdirsokaklarda kalan halk, çadır isteyin-ce üzerlerine gaz bombaları atılıyor.Burjuva basına yansımayan, dahadoğrusu burjuva basının yansıtmadı-ğı pek çok olay var; yardım isteyen,

6 Kasım2011

77

Yürüyüş

Sayı: 293

AKP’nin “şefkat”eli Kürt halkını boğuyorŞovenizmin adı “kardeşlik” oldu. AKP, “kardeşlik ve yardım”

demagojileriyle Kürt halkını sindirmeye çalışıyor!

Page 8: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

BDP, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin hakkında“Hukuk devleti yerine, polis devleti uygulamaları ileAnayasayı hiçe sayan uygulamaları” gerekçe göstere-rek 17 Ekim tarihinde gensoru verdi. Ancak bu genso-ruyu 23 Ekim’deki Van depreminin ardından geri çekti.

BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan gensoruyu geriçekerken yaptığı açıklamada "Zor ve acılı günler yaşı-yoruz. Türkiye böylesine acı yaşarken Meclis gündeminigensoru ile meşgul etmek istemiyoruz" dedi.

BDP, meclisi meşgul etmek istemiyor ancak AKP in-sanlar enkaz altında yardım çığlıkları atarken BDP’ile“meşgul” olmayı hiç ihmal etmedi. Depremi de BDP’yietkisiz hale getirmek, Kürt halkına devletin gücünügöstermek ve kendi Kürdünü yaratmak için kullandı.

BDP’liler gensorunun geri çekilmesinden sonraAKP’nin kaale almamasına “biz adım attık devletten sesyok” diyor. Kürt milliyetçi hareket, AKP’nin onca sal-dırısına rağmen hala ve her koşulda “uzlaşma” peşinde.AKP, gizlisi, saklısı yok, çok açık bir şekilde, “kan kus-turacağım, kökünü kazıyacağım” politikası yürütüyor.BDP ise “adım atmak”tan bahsediyor.

Niye çektiniz gensoruyu?

AKP’nin “Hukuk devleti yerine, polis devleti uygu-lamaları” deprem olunca değişecek mi sandınız? AKP’nin“kardeşlik” demagojilerine mi inandınız? AKP ilk gün-

den itibaren çok açık bir şekilde BDP’yi yok saydı. Dep-remi “kardeşlik” demagojileri altında BDP’yi bölgede tec-rit etmek için kullandı. AKP, depremde çok zoru durumdaolan Kürt halkını yardımlarla terbiye etmeye kalktı. Dep-remi büyük bir fırsat olarak kullandı. BDP ne yaptı?

“Kardeş kokusu”diye açıklamalar yaptı. Kürt milliyetçibakış açısı gözleri kör etmektedir. Halklar birbirinin hiç-bir zaman düşmanı olamaz. Oligarşinin tüm şovenist kış-kırmalarına, Kürt milliyetçi hareketin milliyetçi çizgisi-ne rağmen ülkemizde de Kürt halkıyla Türk halkı, Tür-kiye halkları birbirine düşman yapılamamıştır. Kürt hal-kının da, Türk ve ülkemizde yaşayan tüm halkların da düş-manı işbirlikçi oligarşidir. Bugün işbirlikçi oligarşinin tem-silcisi AKP iktidarıdır. Ve AKP de her politikasıyla bu düş-manlığını çok açık bir şekilde göstermektedir.

Fakat Kürt milliyetçi hareket açıkça oligarşiyi, onuniktidarı AKP’yi düşman olarak görmeyip hep uzlaşma için-de olmuştur. Ancak oligarşiyle uzlaşma içinde olurken“Türkler” diyerek düşman olarak hep Türk halkınıgörmüştür.

Van depreminde bir kez daha şu iki şey çok açık birşekilde görülmüştür. Birincisi, halklar birbirinin düşmanıolamaz kardeştirler. Kürt halkıyla dayanışmanın eşsiz ör-nekleri sergilenmektedir.

İkincisi, oligarşi ve onun temsilcisi AKP iktidarı asla

AKP Kürt Halkının ve Türkiye Halklarının Düşmanıdır Düşmanla uzlaşılmaz!..

yardım bekleyen depremzelerin pro-testolarına, bu protestolara polisinsaldırısına ilişkin...

"Devleti Tanırsanız YardımVar, TanımazsanızKatlederim"

AKP'nin yardımları Kürt halkına"Allah devlete zeval vermesin" de-dirtmek için yapıyor. Yardımlar Kürthalkına devletin "büyüklüğünü","gücünü" göstermek için yapılıyor.

Müge Anlı’yı topa tutanlar; An-lı’nın sözleri Erciş’te, Van’da dep-remzedelere karşı fiiliyatta çok deği-şik biçimlerde uygulanıyor.

Anlı, cahilliğiyle “Zor günlerdeonlara ‘ah canım cicim' başka za-manlarda kuş avlar gibi avlayın dağ-larda. Biraz da insanlar hadlerini bil-sinler" diyerek oligarşinin gerçekyüzünü ifade etmişti. AKP iktidarı birtaraftan “canım cicim” derken diğer

tarafta “kuş avlar gibi” değil, hem dekimyasal silahlarla, napalm bom-balarıyla katlediyor dağlarda.

Bu nasıl kardeşliktir? Bir ta-raftan BDP'ye yönelik gözaltı ve tu-tuklamalar devam ediyor.

Kazan Vadisi'nde PKK gerillala-rına karşı yapılan son hava saldırısındakatledilen gerilların cesetlerine bakın.Erdoğan'ın kardeşliğini göreceksi-niz. Kimyasal silahlarla katledilmişonlarca gerilla... Malatya Adli Tıp Ku-rumu’nda kimyasal silahlarla yakılmışteşhis edilemeyen insan bedenininparçalarından oluşan 24 gerillanıncesedi var.

Bu nasıl kardeşlik?

Teşhis edilemeyecek şekilde ya-kılmış cesetler... İşte devletin kar-deşliği, işte AKP'nin, Erdoğan'ın kar-deşliği.

Bu nasıl kardeşlik?

Devleti tanırsanız, biat ederseniz

yardım veririz, tanımazsanız kimya-sal bombalarla yakarım, tanınmazhale getiririm diyor AKP.

Bu düzenin yasalarına göre faali-yet yürüten BDP’nin 50’nin üzerindeüyesi gözaltına alındı ve 44’ü tutuk-landı.

Bu nasıl kardeşlik?

AKP’nin “şefkatli” elleri Kürthalkının boğazında. Şovenizmin adı“kardeşlik” oldu. AKP, “kardeşlik veyardım” demagojileriyle Kürt halkı-nı boğmak istiyor.

AKP, Van depremini de kardeşlikdemogojisi altında şovenizmi kış-kırtmak için bir araç olarak kullanı-yor. Ve bu, sadece AKP'nin değilbütün olarak oligarşinin politikasıdır.Burjuva medyadaki yapılan haberler,programlar, açılan yardım kampan-yaları... hepsi bu amaca hizmet ediyor.Van’da Kürt halkı deprem acılarınıniçinde boğulmak isteniyor.

8

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 9: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Kürt halkının dostu olamaz. Ve asla düşman ile uzlaşı-lamaz. AKP’den burjuva medyaya, burjuvazinin temsil-cilerine Kürt halkının mücadelesini tasfiye etmek için “kar-deşlik” demagojisi altında depremin nasıl kullanıldığınatanık olmaktayız.

Düşman saldırılarında, amacında çok açıktır. BDP deaçık olmalıdır: Dost kim, düşman kim? Kimlerle birlik-te olunur, ittifak yapılır, kimlerle yapılmaz. Kim kardeştir,kim düşmandır?

BDP, bu yaklaşımıyla Van depreminde enkaz altındakalan halkı AKP iktidarının insafına terk etmiştir.

Son 70 yılda olan tüm depremlere bakın: Ölen ölmüşkalan kalmıştır. devlet depremlere karşı ne tür önlemleralmıştır? Kürt, Türk, Arap, Laz, Çerkez... ayrımı yapmışmı? Ne zaman halkın hangi yarasını sarmıştır? Olumlu

bir örnek yoktur. Kaldı ki, depremlerde yıkılan binaların,ölen insanların tek sorumlusu devlettir.

Halkın yaralarını ancak halk sarar Ancak BDP, en iyi örgütlü olduğu bölgede halkın da-

yanışmasını örgütlemek, devrimci, demokrat halk güç-leriyle birlikte hareket etmek yerine uzlaşmacı anlayışı-nın sonucu olarak depremi “AKP ile uzlaşmanın zeminiolarak kullanmak” istemiştir. Göçük altında yardım çığ-lığı atan halkı devletin AKP’nin insafına terk etmiştir. Çokzor durumdaki depremzede halk AKP’nin insafına bıra-kılamaz. AKP yardımları tekeline aldı, halkı yardımlar-la “terbiye” etmeye çalışıyor. Gelen yardımlar halka aci-len dağıtılıp ihtiyaçları karşılanacağı yerde zamanında da-ğıtılmıyor. Bunlar AKP’nin keyfine bırakılamaz.

BDP’ye yönelik gözaltı ve

tutuklama terörü sürüyorAKP'nin polisi, 28 Ekim'de İstanbul'da, KCK adı al-

tında yine BDP'ye terör estirdi. 50'nin üzerinde gözaltı-nın olduğu saldırıda gözaltına alınanların arasında Prof.Dr. Büşra Ersanlı ile yazar Ragıp Zarakolu da bulunuyor.

Gözaltına alınanların suçları BDP'nin "Siyaset Aka-demesi"nde verilen derslere katılmak. Prof. Dr. Büşra Er-sanlı ve Ragıp Zarakolu'nun suçu da bu akademide dersvermek.

AKP, kafasına göre bir suç üretiyor. Sonra onlarca, yüz-lerce kişiyi uydurduğu o suçtan gözaltına alıp tutuklaya-rak aylarca, yıllarca hapis yatırıyor. BDP'nin siyasetAkademisi'nde verilen derslerin PKK'nin dağ kadrolarındaverilen derslerle aynı olduğu iddiası üzerine bu derslerekatılan herkesi "terörist" ilan etti. Basında çıkan haberleregöre Akedemi'de verilen ders konuları ise şöyle: "KürdistanTarihi, PKK tarihi, Öcalanın yaşamı ve savunması, top-lumlar tarihi ve Marksist-Leninist klasikler." Bunlar her-kesin kütüphanesinde bulunan yasal kitaplar. Ama BDP'ye“kendi tarihini, öğrenmeyeceksin, suç” diyorlar. İnsanlıktarihini öğrenmeyeceksin, Marksizmi, Leninizmi, sosya-lizmi öğrenmeyeceksin, diyorlar.

AKP kendi Kürdünü, kendi Kürt partisini yaratmak is-tiyor. Benim istediğim gibi Kürt, benim istediğim gibi par-ti olacaksın diyor. Ya da!... “Ya da”sı yok. Teslim ola-caksın... boyun eğeceksin, diz çökeceksin, sana bu halinleyaşam hakkı tanımıyorum, diyor.

Erdoğan, 30 Ekim tarihli “Ulusa Sesleniş” konuşmasında,Kürt sorunuyla ilgili değerlendirmede bulunurken "De-mokrasimizi geliştirmekten, adaleti tartışılmaz biçimde te-

sis etmekten, özgürlükleri geliştirmekten vazgeçmeyeceğiz"dedi. Adaletten, özgürlükten, demokrasiden bahsetmekmümkün mü?

Emperyalistler de işgal ettiği sömürgelerine uygarlı-ğı, demokrasiyi, özgürlüğü götürüyorum diye işgal etmiyormu? On binlerce kişiyi "özgürlük ve demokrasi" adına kat-letmiyor mu? AKP de efendilerinin yaptığını yapıyor. De-mokrasi, özgürlük diye diye faşist saldırılarını pervasız-ca sürdürüyor. "Kardeşlik" diye diye Kürt halkını kimyasalsilahlarla katlediyor.

BDP'ye yönelik son gözaltı ve tutuklama terörüyleBDP'ye destek veren Kürt sorununda AKP'nin yanında ol-mayıp da BDP'ye destek veren, herkese gözdağı vererekBDP'yi tecrit etmek istiyor.

BDP'ye yönelik son gözaltı teröründen alınanlardanProf. Dr. Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu'nun da arala-rında bulunduğu 44 kişi tutuklandı. AKP'nin BDP'ye yö-nelik gözaltı ve tutuklama terörünü kınıyoruz. Tutuklanantüm BDP'liler serbest bırakılsın.

Kürdistan'da 35 gerilla

kimyasal silahlarla katledildiPKK'nin Çukurca baskınından sonra oligarşinin PKK'ye

yönelik yaptığı hava saldırılarında, Cele'de 22-24 Ekim ta-rihleri arasında 35 gerillanın kimyasal silahlarla katledildi-ği ortaya çıkmıştır. Katledilen gerilla yakınları tarafından,Malatya Adli Tıp Kurumuna getirilen gerilla cesetlerinin üzer-lerinde hiç bir kuruşun izinin bulunmadığı, ölüdürülen ge-rillaların yanlarında silahlarının da olmadığı ancak cesetle-rin tamamen parçalandığı, bazı gerillalların sadece kol vebacak gibi organlarının bulunduğu, cesetlerin ise kimyasalsilahlarla yakılmış olduğunu açıklandı.

İHD Hakkari Şubesi’nden temsilciler ile BDP İl örgütütemsilcilerinden oluşan bir heyet Çukurca’da katliamlarınyapıldığı bölgelerde yaptıkları incelemelerde parçalanmışve yanmış gerilla cenazelerinden parçalar buldular. Genişbir alana yayılmış topuk, ayak, parmak, çene kemiği, kafa-

dünyadan... ülkemizden KISA KISA

6 Kasım2011

9

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 10: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

tası gibi insan parçaları buldular. Ayrıca kullanılan kimya-sal gazlara ait boş kovanlar da bulundu.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş yaptığı açıklamada"savaş suçu” işlendiğini söyleyerek çatışmalarda yaşamı-nı kaybeden PKK'lilerin cenazesine işkence yapıldığını be-lirtti. AKP için, "Bunlar kanla abdest alıp göstermelik na-maza duran üçkağıtçılardır. Eğik bir baş olarak yaşamaktansayanık iki ayak olmayı tercih eden gençler bizim onurumuzdur.Onların cenazelerine sahip çıkmak bizim onurumuzdur" dedi.

Katledilen gerillalar için3 günlük yas ilan ettiler.

Yunus’unkatili AKPiktidarıdır

13 yaşındaki YunusGeray iki gün göçükaltında kaldı, ölmedi.Bakışlarından hiç deölecek gibi durmuyor-

du. O kadar canlıydı. Ama göçükten sağ çıkartılan Yunus,çıkarıldıktan sonra öldürüldü. Evet, Yunus ölmedi, öldürüldü.Göçükten çıkartıldıktan sonra acilen tedavi altına alınabi-leceği bir hastaneye yatırılacağı yerde ambulansla saatlerceuzaktaki Ağrı devlet hastanesine götürülmek istendi. Ve has-taneye yetiştirilemeden yolda iç kanamadan öldüğü açık-landı. Yunus'u neden Van'daki en yakın poliklinik dururkenAğrı'ya götürmek istediniz. Ağrıya götürülecekse neden he-likopterle değil de ambulansla götürmeye çalıştınız? Dev-let sadece çürük binalarla değil, tedavide de gerekli özenigöstermeyerek insanları katletmiştir.

AKP, "mucize" kurtarma haberleriyle depremdekisorumluluklarının üzerini örtmeye çalışıyor. Halkın gö-zünü boyuyor, halkı avutuyor. AKP depremde ölen600'ün üzerinde kişinin katilidir.

Van-Erciş depreminde 68 öğretmenkatledildi

Van depreminde 68 öğretmen göçük altında can ver-di. Van depreminde çöken devlettir, AKP iktidarıdır, de-miştik. Ölen 68 öğretmenin katili de devlettir, AKP ikti-darıdır. Depremde zarar görmeyen tek bir kamu binası yok.100 ilköğretim okulu kullanılmayacak derecede zarar gör-dü. Hastaneler, okullar, öğrenci yurtları, Erciş İlçe EmniyetMüdürlüğü, sağlık ocakları, TEDAŞ binası, Afet evleri,devlete ait lojmanlar ya yıkıldı ya da kullanılamayacak de-recede zarar gördü.

Depremden en çok etkilenen meslek grubu öğretmen-ler olurken, bu durumun Van'daki eğitim öğretimi olumsuzetkilememesi için harekete geçen Milli Eğitim Bakanlığıünlü isimlere 14 Kasım'da “ilk dersi sen ver" çağrısı ya-parak bir kampanya başlattı. Milli Eğitim Bakanı Ömer Din-çer, “vaktiyle öğretmenlik yapmış sanatçılarımızdan, ünlü

isimlerden bazılarına ilk dersi verdirmek istiyoruz” dedi.

AKP, ölen öldü, biz işimize bakalım havasında. Dep-remde 68 öğretmen öldü. Ama bunun hesabını vermeyi ak-lının ucundan bile geçirmiyor. Tam bir aymazlık içinde.Siz hangi eğitimden bahsediyorsunuz. Depremde ölen 68öğretmenden 42’si stajyer öğretmen. Henüz ğöretmen dahiolamamış. Nasıl bir sistem yarattınız ki, öğretmenlerin çoğuöğretmen kadrosunda bile değil. Hiçbir sosyal güvence-si olmadan sözleşmeli olarak çalıştırılıyor. Milli EğitimBakanlığı taşeron firmaya dönüşmüştür.

Jandarma Yüzbaşından İlköğretimMüdürüne, Kaymakamlıkta Yazı İşleriMüdüründen Ziraat Odası BaşkanınaKadar... Tecavüzcü Devletinizdir...

Hani ailenin kutsallığı, hani namus? Bu mu sizin na-musunuz? Bu mu sizin adaletiniz? AKP’nin Yargıtayı datecavüzcüleri akladı.

Yargıtay, Mardin'de 13 yaşındaki N.Ç.'yi 26 kişinin te-cavüz etmesiyle ilgili davada, yerel mahkemenin 'N.Ç.'ninbabası yaşındaki 26 tecevüzcü ile 'rızasıyla birlikte ol-duğu' yönündeki kararını onadı. Mardin'de 2002 yılında13 yaşındaki N.Ç. adındaki kız iki kadın tarafından fu-huşa sürüklenmiş ve aralarında kamu görevlileriyle es-nafların bulunduğu 26 kişi tarafından tecavüz edilmiş-ti. "Utanç davası" olarak bilinen ve 8 yıldır süren yargı-lamanın sonunda Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi 26 te-cavüzcüye 1 yıl 4 ay ile 4 yıl iki ay arasında değişen ha-pis cezaları vermişti. N.Ç'yi pazarlayan iki kadın ise 9'aryıl hapis cezası almıştı. Mahkeme N.Ç.'nin tecavüzcülerle'kendi rızası ile birlikte olduğuna' karar vermiş, ayrıca te-cavüzcülere 'iyi hal indirimi' uygulamıştı. Ayrıca N.Ç.'nin'Benimle birlike olmazsan diğer erkeklerle ilişki kurdu-ğunu ailene söylerim' diye tehdit eden Rıdvan Bayraktar'labirlikte olmak zorunda kalmasını, mahkeme 'rızasıyla iliş-ki kurmak’ olarak nitelendirmişti.

Yargıtay 14. Ceza Dairesi de 32 sanıklı davada yerelmahkemenin sanıklara en az 10 yıl ceza verilmesini ön-gören tecavüz suçlarından değil, 5 yıl ceza öngören '15 ya-şından küçük biriyle rızasıyla birlikte olmak' suçun-dan ceza vermesini yeterli buldu. Daire aynı gerekçeyletecavüzcüler hakkındaki 'rızasını alarak alıkoymak' su-çunun zaman aşımından düşmesini de onadı. Böylece te-cavüzcüler 5 ila 10 yıl arasında alacakları hapis cezasın-dan da kurtuldular.

İşte bu, oligarşinin adaletinin en somut göstergesidir.Bu adalet değil, adaletsizliktir. AKP’nin adaleti teca-vüzcüleri korumuştur. Ahlaksızlığa sahip çıkmıştır. BuAKP’nin ahlakıdır. AKP’ye göre bu tür ahlaksızlık nor-maldir. Çünkü onların mezhebinde, bırakın 13 yaşında-ki çocuğa tecavüz etmeyi 9 yaşındaki çocukları imam ni-kahıyla nikahlamak caizdir. Tecavüzcüleri aklayanlar daen az onlar kadar ahlaksızdır. Tecavüzcüdür.

10

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 11: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Van depremi, yarattığı yıkımlabirlikte halktan birçok insanımızınölümüne neden olurken diğer yandanise AKP iktidarının çirkin yüzünü detüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi.

Yıllardır deprem için toplananvergilerin böylesi yıkımlar için kul-lanılması gerekirken vergilerin te-kellere nasıl peşkeş çekildiğinin iti-rafını izledik geçtiğimiz günlerde.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşekdeprem vergilerinin duble yolların ya-pımına harcandığını açıkladı... Dahasonra sözlerinin cımbızlandığını söy-leyerek aslında vergileri "sağlığa,eğitime, karayollarına" harcadıkları-nı açıklamış olsa da gerçeği değişti-rememiştir. Sonuç olarak, depremiçin toplanan vergiler deprem için kul-lanılmamış başka işler için kullanıl-mıştır. Kaldı ki eğitim ve sağlık içinzaten vergiler kesilmektedir. O zamanbu vergiler nereye gitmektedir acaba?

Ve dahası niye adı deprem vergi-si bunların? Madem deprem için top-luyorsun o zaman niye deprem içindeğil de başka işler için kullanıyorsun!Kimden izin aldın, kimin parasınıkime sorup kullanıyorsun? Depremiçin topladın da bunlar fazla mı gel-di? O zaman deprem yaşandığındaniye hala insanlara çadır verecek du-rumda değilsin? Niye bu güne kadartek bir evin deprem için güçlendiril-mesine harcamadın? Ve niye yeni ya-pılan binalar için bir yapı denetimi uy-gulamadın?

Alemi aptal, bir kendisini akıllı sa-nıyor olmalı Maliye Bakanı.

Ve bu konuda hem çok pişkin vehem de bir o kadar pervasızlar.

Van'da halk hala enkazların altın-da, hala çadır, battaniye gibi en temelihtiyaçlara muhtaç durumdadır. Amane gam! Bunları nasıl çözeceğini, ne-ler yapması gerektiğini düşüneceğineyeni yıkımları nasıl yapacağının plan-larını yapıyor AKP iktidarı. Hiç utan-madan, arlanmadan onbinlerce insanevlerinden olmuş ve sokaklarda, ça-

dırlarda yaşamayamahkum olmuşkenve bunlar için hızlaçözüm üretip de in-sanları evlere yerleş-tirebilme basiretindenyoksun iken kalkıpyeni evsizler yarat-maya çalışmaktadır-lar. Depremde evsizkalanlara çadır bilevermekten aciz ol-dukları halde İstan-bul'da iki milyon eviyıkacaklarını açıklıyorlar. Ve başka il-lerde de benzer açıklamalar yapılma-ya başlandı bile... Toplam 9 milyonevin yıkılacağından söz ediliyor.

Depremin YarattığıYıkımın Nedeni Nedir?

Depremlerde bu kadar binanınyıkılması doğal mıdır? Kader midir?Yoksa bunun başka nedenleri mi var-dır?

Elbette vardır ve bunlar çok açık-tır... Yapı denetimlerinin nasıl yapıl-dığını, kimlerin bu işlerden rant eldeettiğini ve kimlerin yıkılan yapılarıyaptığı deprem sonrası açığa çıkangerçeklerdir.

Taraf gazetesinde yer alan haberegöre daha önce 26 ülkede görev ya-pan Meksikalı kurtarma ekibinin lideriHector Mendez, “Biz enkaz altında-kilere ulaşmak için tünel kazarız.Van’daki binalar malzemeden kısmanedeniyle o kadar çürük yapılmış ki,tünel kazma tekniğini kullanamadıkbile. Dünyada böyle bir şey görme-dim” diyor...

Bir anda toprak yığını haline ge-len bu binaları yapan kimdir acaba,yapılanları denetleyenler kimlerdir?..

En başta şunu söylemek gerekir kidepremden önceki on ay içinde Van'dayapılan yapılara ilişkin hiçbir denetimyapılmamıştır. Ve bunun nedenleri deyarattığı sonuçlarda yaşanan dep-remle ortaya çıkmıştır...

Erciş'e bağlı Çelebibağı belde-sinde deprem nedeniyle derin yarık-lar oluşuyor... Bunun nedeninin 13 yılönce depreme karşı yapılan "afetevlerinin" fay hattı üzerinde ya-pıldığı ortaya çıkıyor. Ve bu evler sondepremde yerle bir oluyor. Çünkü fayhattı bu evlerin tam ortasından geç-mektedir. Yine 1999 yılındaki Düzcedepreminde de Bolu tüneli büyük ha-sar görmüştü. Onun nedeni de yinefay hattının üzerinden geçmesiydi.Peki buraların fay hattı olduğu bilin-miyor mu? Ülkemizdeki irili ufaklıtüm fay hatlarının nerelerden geçtiğibiliniyor. Bilinmesine rağmen yapı-lıyor. Peki neden yapılıyor? Bunu daANF'nin yaptığı bir haberden öğre-niyoruz:

"Van’da meydana gelen şiddetlidepremde 40 kişiye mezar olan 5 bi-nanın kaçak yapı olduğu ve döne-min Çelebibağı Beldesi BelediyeBaşkanı, AKP Van Milletvekili Fa-tih Çiftçi'nin onayı ile yapıldığı or-taya çıktı.

Edindiğimiz bilgilere göre, yıkılanve 40 kişinin ölümüne nedenolan Erek-San’a ait binanın bulun-duğu yeşil alan Fatih Çiftçi tarafındanyetkisi olmamasına rağmen firmayaverildi ve firma buraya imar izni 3 katolmasına rağmen 8 katlı bina inşa etti.Yeşil alanın firmadan geri alınmasıiçin ise o dönem açılan dava halen de-vam ediyor. Çelebibağı BelediyeBaşkanı Veysel Keser, ‘Bu kadar can

Yıkan Deprem Değil, IMF İçin Çalışan İşbirlikçi İktidarlardır!..

6 Kasım2011

111

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 12: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

kaybının tek sebebi Fatih Çift-çi'dir’ dedi."

İşte bu kadar açık ve nettir. Dep-remde yıkan gerçekte deprem değil,yapı denetimini kendi çıkarlarınagöre yapan ve halkı hiçbir şekilde dü-şünmeyen iktidar ve onun yerel yö-neticileridir... AKP depremde yıkılanevlerin sorumlusunu dışarıdan değilkendi içinden aramalıdır.

Bugünkü Çelebibağı Belde Bele-diye Başkanı Veysel Keser, imar iz-ninin müsaade etmemesine rağmendönemin AKP'li belediye başkanı veşimdiki Van Milletvekili Fatih Çift-çi'nin ve yetkililerinin 7 ve 8 katlı binayapılmasına izin verdiğini, bundanötürü bu kişiler hakkında derhal so-ruşturma açılması gerektiğini söylü-yor. Depremde birçok kişinin bu ih-mal nedeniyle yaşamını yitirdiğinianlatan Veysel Keser, şunları söylü-yor:

“Yıkılan birçok binanın tama-mının kat sayısı 5’in üzerinde.Araştırılırsa bu binaların birçoğu-nun imar izni bile olmadığı ortayaçıkacaktır. Zaten olamaz da, ilçede5’inci katın üstüne bina dikmek ke-sinlikle yasaktır. Sadece Erciş değil,Bulanık, Patnos, Malazgirt ve çev-re birçok ilçe böyle. Bu ilçelere gi-din bakın binaların hepsi imarizinlerine uygun bir şekilde yapıl-mıştır, en büyük binası 5 katlıdır.”(ANF'den aktarılmıştır)

Ve bir açıklamada Yapı DenetimKuruluşları Birliği İstanbul ŞubeBaşkanı Tekin Saraçoğlu'ndan geli-yor: “Yapı denetimi başladığı zamanmalzemeleri kontrol ediyoruz. Yapıdenetim olan yerlerde vasıfsız mal-zemeler kullanılmadı. Bu malzemelernerelere gitti? Yapı denetimi olmayanillere” diyor... Yani hayatınız iktida-rın ve onun yerel yöneticisinin insa-fına kalmış durumdadır.

Kısacası depremdeki yıkımlarınnedenleri açıktır. Ama AKP gerçek ne-denlerin peşinde değildir. O ya halkısuçlayacak ya da birkaç tane binanınyapımını üstlenen müteahitleri so-rumlu olarak gösterip asıl gerçeklerigözden ırak tutmaya çalışacaktır.

Ve bununla da yeni yıkımların ne-

deni olmaya devam edecektir.

Deprem Vergisini IMFİstedi, İşbirlikçilerGereğini Yaptı!

Gerek daha önce giden heyetlerinaçıklamasından ve gerekse de HalkCephesi'nin bölgeden yaptığı sonaçıklamadan öğreniyoruz ki bölgedehala insanların birçok şeye ihtiya-cı var ve halen de bu ihtiyaçlar kar-şılanmış değildir. Çünkü AKP iktidarıhem halka yeterince yardımı ulaştır-mamakta hem de halkın kendi için-deki dayanışmasını engellemektedir.Bölgeye halkın kendi içinden topla-dığı veya Demokratik Kitle Örgüt-leri'nce toplanıp da gönderilen tümmalzemelere de devlet el koymak-

ta ve sözde bunların hepsini bir ha-vuza toplayıp buradan dağıtmak-tadır. Ancak ne hikmetse halk halaaçıkta ve hala birçok ihtiyacını kar-şılayamamaktadır.

Oligarşinin tüm iktidarları gibiAKP de hem halkı soyup soğana çe-virmekte ve hem de deprem gibi dö-nemlerde halka hiçbir yardım yap-mamaktadır.

1999 yılında çıkarılan depremvergisi sözde hem o dönem ve hem deondan sonraki dönemlerde depremlerekarşı kullanılmak üzere çıkarılmıştı.Ancak ne o zaman ve ne de yıllar son-

ra yaşanan depremde halk için, dep-rem için kullanılmamıştır. Bunun ne-deni de ortadadır.

En başta deprem vergisi adıyla çı-karılan bu vergilerin gerçekte IMF ta-limatıyla çıkarıldığını bizzat Mali-ye Bakanı açıklamaktadır... Çünkübütçede muazzam açıklar vardır vebunları kapatmak gerekmektedir.Halkın acılarını halkı soymanınaracı haline getiren işbirlikçi ikti-darların biri bayrağı diğerinden dev-ralarak soygunlarına devam etmek-tedirler.

Bu konuda Akşam gazetesinden-den Çiğdem Toker'in 28 Ekim'deyazdığı yazı oldukça çarpıcı gerçek-leri de ortaya koymaktadır.

"17 Ağustos Marmara Depremi,bu felaket öncesinde bile hayli kırıl-gan olan mali dengelere büyük dar-be vurmuştu. Ekonomi yönetimi,acilen kaynak bulmak zorundaydı.

Deprem vergileri, depremin yolaçtığı ağır kayıpların, bütçe kısmı-nı biraz olsun onarmak amacıylagündeme geldi. Ek gelir öngörenyasa tasarısı, o sıra yoğun temas tra-fiği içinde olunan IMF ile görüşü-lerek, hızla hazırlandı. Depreminhaftasında Meclis'e sunuldu. (...)

Ek vergiler, 25 Kasım 1999'daTBMM Genel Kurulu'nda yasalaştı.Kredi vermek için bu kanunu bekle-yen IMF, hemen 4 milyar dolarlıkstand-by anlaşmasını onayladı. "(Çiğdem Toker, Akşam Gazetesi,28 Ekim 2011)

Verginin amacı halkın yaralarınısarmak, acılarını dindirmek ve yenidepremlere karşı önlem almak değil.Sadece ve sadece IMF'nin istekleri-ni yerine getirmek, tekellerin ihtiyaçduyduğu yeni kredileri almak içindir.Adının deprem vergisi olması vedepremler için olduğunun söylen-mesi ise halkın gözünü boyamak,halkın yaşadığı acıları işbirlikçiliğinperdesi olarak kullanmak içindir.

Ve bu durumu AKP'nin bir dönemMaliye Bakanı olan Kemal Unakıtançok açık olarak ortaya koyuyor:

"Milleti aldatmanın alemi yok.Vergiyi getirirken bir gerekçe aran-

"Milleti aldatmanın alemi yok.Vergiyi getirirken bir gerekçe

aranmış. Deprem Vergisi denmişBütçe açığını kapatmak için

konulmuş. Bugüne kadardepremzedeye mi gitmiş? Yıllardır

topluyorsun bu vergileri,vazgeçemiyorsun da. Bu

vergilerde yeniden yapılandırmayagideceğiz. Gerekli düzenlemeleri

yaparak milletin karşısına da,(evet bunlar budur) diye net

çıkmak istiyoruz. Kimse kimseyikandırmasın. (16 Ekim 2003)

AKP’nin Maliye BakanıKemal Unakıtan

112

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 13: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

mış. Deprem Vergisi denmiş. Bütçeaçığını kapatmak için konulmuş.Bugüne kadar depremzedeye mi git-miş? Yıllardır topluyorsun bu ver-gileri, vazgeçemiyorsun da. Bu ver-gilerde yeniden yapılandırmaya gi-deceğiz. Gerekli düzenlemeleri ya-parak milletin karşısına da, (evetbunlar budur) diye net çıkmak isti-yoruz. Kimse kimseyi kandırmasın.(16 Ekim 2003) " (aktaran, ÇiğdemToker, Akşam Gazetesi, 28 Ekim2011)

İşte bu kadar da pervasızlar.IMF'nin talimatıyla bütçe açığının ka-patılması için Marmara depremini ba-hane ederek, geçici diyerek vergikoyuyorlar ama sonra bunu AKPdöneminde kalıcı hale getiriyorlar.Ve bunca yıldır deprem için toplan-dığı söylenen vergilerden depremiçin tek kuruş harcanmıyor. Ve herdepremde halk ölmeye devam ediyor.Onlar ise halktan topladıkları paralarıtekellere peşkeş çekiyor, duble yollaryapıyor, bütçe açıklarını kapatmakiçin kullanıyorlar.

Suçlu Deprem Değil AKP'dir, Devlettir!

İşte yazımızın başından bu yanaaçıkladığımız tüm gerçekler bir kezdaha ortaya çıkarmaktadır ki suçludeprem değildir. Zira depremler en-gellenemezler ancak yaratacaklarısonuçların bir felakete yol açması, in-sanların ölümüne neden olması ön-lenebilecek doğal olaylardır.

Ancak AKP gibi ve onun önce-sindeki işbirlikçi iktidarlar gibilerininelinde bu tür doğal olaylar halkımıziçin bir felakete dönüşmektedir.

AKP bu konuda suçunu bilip su-sacağı yerde suçlarını daha da artır-manan çabası içindedir. Van depre-mini bahane edip kentsel dönüşüm adıaltında halkımızın evlerini yıkmakiçin uğraşmaktadır. Ve bunun bahanesiolarak da yine halkımızın yaşadığı acı-yı, Van depremini kullanmaktadır.

Nasıl ki Marmara depremindedeprem vergisi koyarak emperya-lizm ve tekelleri için kaynak yarattıysa

bu kez de yine tekellerin çıkarına yok-sul halkımızın evlerini yıkmaya ça-lışmaktadır.

Sanki yapı denetimlerini yapma-yan kendisi değilmiş gibi, sanki ka-çak yapılaşmaların önünü açan baş-kasıymış gibi ve sanki yıllarca top-ladıkları vergilerle halkın evlerinidepremlere karşı güçlendirme çalış-ması içine girmiş gibi şimdi tüm piş-kinliğiyle işte kaçak yapılaşmadan do-layı evler yerle bir olmakta ve insanlarölmektedir. O zaman başta İstanbul ol-mak üzere her yerde kaçak yapılaş-maya son verelim ve kaçak yapılarıyıkalım denilmektedir.

Ve başbakan tüm pişkinliğiylesanki kendilerinin bu işlerde hiçbir so-rumluluğu yokmuş gibi şunları söy-lemektedir:

"Bizi asıl yıkan, bize asıl zarar ve-ren, depremin kendisinden çok, dep-reme karşı gerekli hassasiyetin gös-terilmemiş olmasıdır, felaketlere kar-şı gerekli hassasiyetin gösterilmemişolmasıdır. Van depreminde bunu birkez daha tecrübe ettik.

Yapılan onca uyarıya, yaşananonca acı tecrübeye, ödenen oncaağır bedele rağmen, tedbirin elden bı-rakıldığına, çürük binaların inşaedildiğine, nerede yapılacak neredeyapılmayacak buna dikkat edilmedenbinaların inşa edildiğine, çürük bi-nalarda yaşandığına şahit olduk,hala da oluyoruz.

Yıkılan binalar, enkazlar her şeyiayan beyan ortaya koyuyor. Betonbina adı altında adeta kumdan kaleler,kumdan binalar, kumdan meskenlerinşa ediliyor. Binaların kalitesiz mal-zemeyle yapılması yetmezmiş gibi, 'dai-reyi, dükkanı, mağazayı genişleteceğim'düşüncesiyle binalardaki taşıyıcı sü-tunlar kaldırılıyor, kolonlar kesiliyor.

Belediyeler de müteahhitler dedenetim elemanları da bu ihmallerincinayetle, intiharla eş anlamlı oldu-ğunu artık kabul etmek durumunda-dır." (Başbakan Tayyip Erdoğan'ınUlusa Sesleniş konuşmasından)

Yalan söylüyor, timsah gözyaşla-rı döküyor başbakan... Sorun tespitetme makamı sanki... Ve sanki yeni ik-

tidar olmuş da bir şeyden haberiyok... Bunca yıldır yapı denetimi ya-pılmıyorsa senin iktidarın dönemin-de yapılmıyor ve senin belediyelerinyapmıyor, çürük malzeme kullanılı-yorsa bu da senin denetiminde yapı-lıyor... Niye önlem almadın?

Özellikle halkın gecekondularınıyıkmayı önüne hedef olarak koyanAKP iktidarı öncelikle dönüp kaçakvillalara bakmalı, kamu binalarınabakmalıdır. Kaçak binalar diyereközellikle gecekonduları hedef göste-rirken bu gerçekleri de gözlerdenırak tutmaya çalışmaktadırlar. Oysaçok açık olarak bilinmektedir ki bu-gün Türkiye çapında her 100 kamu bi-nasından sadece birisi depreme da-yanıklıdır. Ve bunları 2002 yılındanbu yana yıllardır denetleyen deAKP'dir... Şimdi kalkıp da suçu baş-kalarına atmanın, başkalarını suçla-manın alemi yoktur.

Evet, ortada bir cinayet vardır vebunu yapan da AKP'dir, başbakandır...

Kendi suçlarını örtbas etmek ve te-kellere yeni rant alanları açmak içinyoksul halkın yaptığı bir göz kondu-yu yıkmaya çalışıyor.

Buna izin vermeyeceğiz. Yoksulhalk buna izin vermeyecektir. Yıka-caksanız önce bugüne kadar bir taşı-na bile dokunamadığınız Acar villalarıgibi zenginlerin kaçak villalarını yıkın...Ve eğer yoksul halkı düşünüyorsanızda o zaman öncelikle deprem için top-ladığınız vergilerle yoksul halkın ya-şadığı konutları, yıkmadan, yerinde vehalkın kendisinin bizzat katıldığı birprojeyle yeniden imar edin...

Binbir türlü hile ile buraları mera-dır vb. diyerek yıkıp sonra da zengin-lere peşkeş çekmenin hesabı içinde ol-mayın. Bugün yaşanan Van depremi-ni kullanarak yeni yağma ve talanla-rınızı meşrulaştırmaya çalışmayın.

Bugüne kadar işlediğiniz cina-yetlere yenilerini eklemeyin.

İşlediğiniz tüm cinayetler bilerek veisteyerek işlenmiştir. Bunların hesabınıer veya geç vereceksiniz... Yeni yıkımplanlarıyla, yağma ve talanla halkınkarşısına çıkmaktan, suçlarınıza yenisuçlar eklemekten vazgeçin...

6 Kasım2011

13

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 14: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Kapitalistler için her şey paradır.Paran varsa her şeyi yapabilirsin.

Paran varsa, aç kalmazsın karnındoyar mesela... Paran varsa gezersin,tatil hakkın vardır... Ve ne kadar pa-ran varsa ölme hakkın da o kadar var-dır.

Kapitalizmin her şeyi para ile öl-çen anlayışıdır ki içtiğimiz sudansoluduğumuz havaya kadar her şeyialınır satılır bir meta haline getirmiştir."Kapitalist gölgesini satamadığıağacı keser" diyordu Marks. İşte bukadardır kapitalistin anlayışı da ve do-layısıyla insanlığı da...

İşte bu insanlıktır ki bugün öl-dükten sonra insanların gömülmekiçin bir avuç toprak parçasına sahipolmasını bile parayla ölçer hale ge-tirmiştir.

27 Ekim tarihli Milliyet gazete-sinden Doğan Heper, Eyüp'te yeni açı-

lan mezar bölgesindeki mezar fiyat-larını açıklamış... Bir mezar yeri 12milyar lira...

Evet yanlış duymadınız. Onikimilyar lira... Asgari ücretle çalışan birişçinin bir yıllık gelirini bile neredeyseikiye katlayan bir rakam...

Kısaca söylenen şudur: Zengin-sen, paran varsa ölebilirsin ve bir me-zarın olur... Yoksulsan ölüm her daimkapını çalar ve ölüm en çok senin ha-nene yazılır. Ancak buna rağmen se-nin bir mezara gömülme hakkın bileyoktur. Mezar yerini seçme hakkın za-ten yoktur. Belki bir çöplük alanınaveya belediyenin uygun gördüğü biryere gömülebilirsin.

Vatan toprakları için bekçilikyaparsın, ölürsün, canını kanınıbu topraklar uğruna en çok sen ve-rirsin. Çünkü zengin, bedelini ödeyipbundan bile kaçar. Ama yine de vatantoprağında gömülecek bir mezar ye-rine sahip olabilmek için bir çuvalpara dökmen gerekir.

Kimindir gerçekte bu topraklar...Kah yabancıya haraç mezat peşkeş çe-kilir üs yapılır, tesis yapılır... Kah sa-tılır emlak yapılır... Bekçiliği sanayaptırılır ama bir karışı bile sanaçok görülür...

Yoksullaştıranlar, topraksızlaştı-ranlar vatanı düşmana peşkeş çeken-ler ve dahi parayı bastıranlar için engüzel yerlerde villalarda yaşamak damezar yeri sahibi olmak da müm-kündür.

Ancak yoksullar için eskiden birkefen parası biriktirmek ve bir kena-ra koymak yeterdi, şimdi bir de me-zar parası biriktirmek gerekir kibuna hiçbir yoksulun gücü yet-mez.

İşte kapitalizmin adaleti de vicdanıda bu kadardır. Ve bilinir ki adalet-sizliğin olduğu yerde mutlaka halkınisyanı ve isyanın olduğu yerde demutlaka zulmün, sömürünün sonunuilan eden zafer borularının er veya geçduyulan sesi vardır.

Bir mezar yeri 12 milyar lira...Yoksulsan Mezarın da Olmayacak!

14

“Deprem Vergisi” Nereye Harcanacak?Aşağıdaki yazı Marmara depreminden sonra çıkarı-

lan deprem vergisi hakkında Yaşadığınız Vatan dergisindeyayımlanan bir yazıdan alınmıştır.

Ek vergiler, IMF’nin istediği “istikrar programı”hedeflerini tutturmak için kulanılacaktır. Çıkarılan ekvergi yasasında, yasa “Deprem Vergisi” adıyla anılma-sına rağmen, toplanacak gelirin depremzedelere har-canacağına dair bir hukum bulunmamaktadır. Böy-le bir hukum koymaları da mumkun değildir. Çunku, ya-salara göre elde edilen gelirler özel bir amaç için kul-lanılamazlar. Kaldı ki, Susurluk Devleti’nin öyle bir ama-cı da yoktur zaten.

“Deprem Vergisi”nin amacı yasada; “Butçe açıkla-rının kapatılması, 24 katrilyonluk vergi geliri hede-finin tutturulması” olarak açıkça belirtilmiştir. Halkduşmanı yuzleri, sahtekarlıkları çok çıplaktır. Amerikancıhukumet, ek vergi almadaki amaçlarının “enflasyonlamucadele”, “istikrar programına sadık kalma” ol-duğunu itiraf etmiştir. Bu itiraf; vergilerin, devletin em-peryalistlere olan borçlarının garantisi için alındığının iti-

rafıdır.

“İstikrar Progra-mına Sadık Kalma”ne anlama gelmekte-dir? Bu vergiler nasılve nerelere aktarıla-cak?

Vergiler ve diğergelirler bir merkezdetoplanacak ve topla-nan gelirler, yine her za-manki gibi harcanacaktır.Yani; batık bankalarkurtarılacak, iç ve dış borçlar ödenecek, devleti yö-netenlerin luks harcamaları karşılanacak, muteahhideavans verilecek, rantiyeye ucuz kredi sağlanacak... Hal-kın alınteriyle kazandığı paralar emperyalistlerin, işbir-likçi tekellerin, bir avuç asalağın kasasına akacak. Kısaca;tekeller zenginliğine zenginlik katarken; depremdendolayı açlık ve soğukla boğuşan depremzedelerin so-runlarına çözum olmayacak, halk daha da yoksulla-şacaktır. (Yaşadığımız Vatan, 4 Aralık 1999, Sayı:16)

Yukarıdaki küpür 4 Aralık 1999tarihli Yaşadığımız Vatan

dergisinin 16. sayısından alınmıştır.

Page 15: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Göçük altından sesler geliyor:“Sesimi duyan var mı?” Sesin geldi-ği yere yine kendisi gibi göçük al-tından çıkanlar koşuyor. Halk gün-lerdir kendi sesine kendi koşuyor, ken-di ölüsünü kendi çıkartıyor.

17 Ağustos 1999 Marmara dep-remi: Binlerce ölü... Feryat ediyorhalk: “Nerde bu devlet?”

Devlet Ankara’da... Harıl harıl ça-lışıyor. Milletvekilleri mecliste tamkatılımlı rekor üstüne rekor kırıyor:Gecesini gündüzüne katmış yasa üs-tüne yasa çıkartıyor.

Ne yasası mı? Emperyalist tekel-ler, IMF ne istemişse onu.

Tahkim yasaları ve emperyalist sö-mürü ve yağmanın önündeki engel-lerin kaldırılması için yapılan anlaş-malar aynı günlerde yapıldı.

Emekçileri mezarda emekliliğemahkum eden yasa, mafyacıları, iş-kencecileri, Susurlukçuları affeden ya-salar çıkartıldı.

Onun için devletin işi çok yoğun-du. Yanıbaşlarındaki deprem bölge-sine üzerinden günler geçmesine rağ-men uğramadılar. Ancak depremiçin yapılan para yardımlarına el ko-yup bütçe açığını kapatmak için kul-landılar.

Depremi fırsat bilip IMF’nin da-yattığı yeni vergilerin hazırlığını yap-tılar. Başbakan Bülent Ecevit depremvergisiyle elde edilecek geliri "eko-nomiyi canlandırmak için kullanaca-ğını" söyledi. Ancak halktan gelentepkiler üzerine ANAP’lıların “Dep-remle vatandaşın devlete guveni sar-sıldı. Getirilecek vergi yukuyle zatenacılı olan halkın devlet düşmanlığıkörüklenmiş olur. Gönüllü bağışlarınönünü keser” diye yasayı askıya almaönerisiyle deprem vergisi askıya alın-dı.

Ancak emperyalistler dayatıyordu.IMF dayatıyordu. 12 Kasım’dakiDüzce depreminden sonra tekrar

gündeme getirildi. Meclis yinemesaideydi: 26 Kasım 1999 sa-baha karşı saat 04.20’deTBMM Genel Kurulu’ndan çık-tı yasa. 3 saat sonra Cumhur-başkanı Süleyman Demirel ta-rafından onaylanıp aynı günresmi gazetede yayınlanarakDeprem Vergisi yasalaşmış oldu.Bunun karşılığında IMF, 4 mil-yar dolarlık stand-bay anlaş-masını onayladı.

Marmara ve Düzce depre-minde toplam 40 bin kişi öldül.

Devlet Depremi Fırsat Buldu

Evet, 40 bin kişinin öldüğü Mar-mara depreminde devlet göçük altındakalan insanlara yardım elini uzatma-dığı gibi “devlet acz içinde gösteri-liyor” denilerek halkın, meslek ör-gütleninin, demokratik kitle örgütle-rinin depremzelerle dayanışmasınıyasakladı. Depremzedelere yapılanpara yardımlarını bütçe açığını ka-patmak için kullandı. Depremi baha-ne ederek Geçici Deprem Vergisi’niçıkarttı. Geçici denildi ama her yıl busüre meclis tarafından uzatıldı. Nasılolsa vergileri ödeyen halktı. Hükümetdeğişti. AKP iktidara geldi. Depremvergisi adı altında halk kandırılmayadevam edildi. Ve AKP iktidarı tara-fından kalıcı hale getirildi.

Başında itibaren deprem vergisidepreme karşı bir önlem için değil,bütçe açığını kapatmak ve IMF borç-larını ödemek için getirildi. AKP ik-tidarı döneminde de IMF borçlarına,bütçe açığına, tekellerin yağma ve ta-lanına ve AKP iktidarını güçlendir-meye harcandı.

AKP İktidarı Şimdi de Van Depremini Kullanıyor

Marmara depreminin üzerinden

tam 12 yıl geçti. 12 yılın 9 yılında ik-tidarda olan AKP’ydi. Bunun da ön-cesi var. AKP’liler tam 17 yıldır be-lediyelerde İstanbul’u yönetiyorlar.

Ülkemizde toplam 18 milyon binavar. Yapılan açıklamalara göre bun-ların yüzde 67’si çürük. Yine yapılanaçıklamalara göre kamuya ait 100 bi-nadan sade 1’i depreme karşı daya-nıklı. Van depremi bunu bir kez dahagösterdi. Hapishane dahil bütün dev-let binaları yıkıldı ya da ağır hasar gör-dü.

Binaların çürük olduğu Van dep-remiyle ortaya çıkan bir durum değil.On yıllardır bilinen bir gerçek. Bili-nen bir başka gerçek de ülkemizindeprem kuşağında olmasıdır. Ve fayhatlarının nereden geçtiği, nerede, kaçşiddetinde bir deprem olacağıdır.

Ancak bütün bunlar bilinmesinerağmen iktidarlar tarafından depremekarşı hiçbir önlem alınmadı.

Her depremden sonra halkın acı-ları, yine halkı daha fazla soymak içinkullanıldı.

Şimdi de AKP Van depreminikullanıyor. Depreme karşı önlem di-yerek yağma ve talanın önündekiengelleri kaldırmak istiyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdo-ğan, depreme karşı önlem olarak“bedeli ne olursa olsun, seçim kay-betmek pahasına da olsa kaçak bi-naları yıkacağız” dedi.

Deprem bahane! AKP yağmayı hızlandırıyor! Yoksul halkın 9 milyonevini yıkacak! 9 milyon evi yıkmak yoksul halkı sokağa atmaktır

Yıkım Çözüm Değil! Çözüm;Yıkım Çözüm Değil! Çözüm;YERİNDE ISLAHTIR!YERİNDE ISLAHTIR!

6 Kasım2011

15

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 16: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Marmara depreminde halkı soy-mak için deprem bahane edilerekDeprem Vergisi adı altında halkın sır-tına yeni vergiler yüklendiyse,AKP’de Van depreminde çürük bi-naları bahane ederek 9 milyon bina-yı yıkacağını söylüyor. Depremi yağ-ma ve talanın önündeki engellerikaldırmak için kullanıyor.

9 milyon binanın yıkılacağı açık-lanır açıklanmaz tekeller ağızlarınınsuyunu akıtarak Erdoğan’a destekverdiler.

Neyin nesi bu destek? Tekellerdepremde ölen yoksul halkı çok mudüşünüyor? Çok düşünüyorsa yıkılanbu binaları yapan müteahhitler onlardeğil mi? Demirden, çimentodan,kumdan, çakıldan ve diğer her türlümalzemeden çalarak göçen binalarıyapanlar onlar değil mi?

“Kentsel dönüşüm” adı altında İs-tanbul’u yağmalıyorlar zaten. Son biryıldır İstanbul’da 1 milyon evin yıkı-lacağı söyleniyordu. Yıkılacak evler iseyoksul halkın evleri, Ki parça parça yı-kıp yoksul halkı şehrin dışına sürü-yorlar. İstanbul dört bir yanından yüz-lerce inşaat şirketi tarafından yağma-lanıyor. Gökdelenler, lüks alışverişmerkezleri, lükslükte emperyalist ül-kelerle yarışan konutlar, villalar ya-pılıyor. Ülkemizde milyonlarca evsizbarksız, başını sokacak bir gecekonu-du bile bulamayan evsiz yoksul halkvarken yapılan lüks konutlar Avrupa-dan, Arap zenginlerinden alıcı bulu-nuyor. Lüks alışveriş merkezleri em-peryalist tekellerin ürünlerinin satıldığımağazalarla dolu, AKP iktidarıyla pa-lazlanan müteahhit Ali Ağaoğlu “1 mil-yon lüks konut yapılsa satılır, amamevzuattan kaynaklı önümüzde en-geller var” diyordu. AKP iktidarıylayağma o kadar büyüdü ki, hiç inşaat-la ilgisi olmayan tekstil, otomotivpatronları bile inşaat işlerine soyundu.

Van depremi AKP iktidarı için fır-sat oldu. “Depreme karşı tedbir” ba-hanesiyle yağma ve talanın önünde-ki engelleri kaldıracaklar.

Erdoğan, “seçim kaybetme pa-hasına da olsa yıkacağız” diyor. Tür-kiye genelinde 9 milyon binanın yı-kılacağı söyleniyor.

Ve bütün bunların depreme karşı

mücadele için yıkılacağı demagojisiyapılıyor. Yıkım projesinin adını dabulmuşlar: “Depremle mücadelede3Y formülü: “Yık, Yap, Yaşa.”

“Depremle mücadele” kapsamın-da 'Yapı Denetim Yasa Tasarısı'nıKanun Hükmünde Kararname ile ye-niden ele alacaklarını söylüyorlar.KHK’yle dönüştürülen tasarıyla ya-pılacak değişiklikler şöyle:

1- Göçen binadan müteahhitkadar belediyeler de sorumluolacak.

2- Kolon kesene hapis cezasıgeliyor.

3- 2012'den itibaren inşaat ve in-şaat işlerinde çalışanların yetkibelgeli olması zorunlu olacak.

4- Şantiye şefi olarak mimar vemühendisler görevlendirilecek.

5- Güçlü ve kurumsal yapı de-netim sistemi için Çevre ve Şehir-cilik Bakanlığı koordinasyonundateknik müşavirlik sistemine geçi-lecek.

6- Apartmanlarda daire sahip-lerine 'hisseli tapu' verilecek. Yıkımgerektiğinde hisse sahiplerinin %70'inin onayı yetecek.

Baştaki maddelerin hiç bir anlamıyoktur. Halkı böyle kandırıyorlar.Sanki yıkılan binalar yapı işlerinde-ki mevzuat eksikliğinden yıkılıyor. İs-tediğiniz yasaları koyun, soygun ve ta-lan düzeninde değişen bir şey olmaz.Mimar ve mühendislerin açıklama-larına göre 1975 yılında çıkartılandeprem şartnamesine göre yapılma-sı halinde binalar, olabilecek dep-remlerden zarar görmeyecek.

Peki cezalar mı yetersiz, onuniçin mi çürük bina yapılıyor? Sanki yı-kılan binalardan müteahhitler, bele-diye başkanları sorumlu tutuldu, hak-larında adam öldürmekten dava açıl-dı da, onlara ceza verilecek yasa bu-lunamadı!

Van depreminde ölen 600’ün üze-rinde insanın katili doğrudan AKP ik-tidarıdır. Yasalarda uygun ceza ol-madığı için mi yargılanmıyor so-rumlular? Kolon kesene hapis ceza-sı getiriliyormuş. Sanki mevcut ya-salarda “kolon kesmek yasal” deniyor.Şantiye şefleri zaten mimar ya da mü-

hendistir. Her şantiyede mevzuatagöre inşaat mühendisi ya da mimarbulunmak zorundadır.

Her inşaat proje aşamasındanbaş-layarak temel atılmasından içindeoturma izni verilene kadar devletin il-gili kurumları tarafından denetlen-mektedir.

Ancak kokuşmuş düzenin yasala-rı da halkın can güvenliğini korumakiçin işlemez, yağma ve talan düzeni-ne hizmet eder. İnşaatı denetleyen yapıdenetim firmaları maaşını müteah-hitten almaktadır. Ve denetim firma-ları denetimi şantiyede değil içkili lo-kantalarda yaparlar. Şantiyede bu-lunması zorunlu olan mühendis sadecekağıt üzerinde vardır. Gerçekte şanti-yenin yerini bile bilmez. Bunlarınyapılmaması yasaların eksikliğindendeğil, düzenin kokuşmuşluğundan,çürümüşlüğündendir. Ve bu çürümüş,kokuşmuş düzeni 9 yıldır AKP iktidarıyönetiyor.

Ancak bir madde var ki; AKP’ninasıl yapmak istediği o maddeyi çı-kartmak. Bir apartmanda 1 kişi biledairesinin yıkılmasını kabul etmedi-ğinde o bina yıkılamıyor. Bugüne ka-dar bu madde AKP’nin yağma ve ta-lanının önünde önemli engellerdenbiri olarak durmaktaydı.

AKP, yukarıda yazdığımız gözboyamak için konulan maddelerin ara-sına sokuşturduğu “Apartmanlardadaire sahiplerine 'hisseli tapu' ve-rilecek. Yıkım gerektiğinde hisse sa-hiplerinin % 70'inin onayı yetecek”maddesiyle mülk sahibinin rızası ol-masa da “kamulaştırma”yla zorlayıkacaklar.

Bu resmen mafya yöntemidir.Halkın elindeki evini zorla almaktır.

İşte AKP, depremi bahane ederekbu yasayı çıkartıp yağma ve talanınönündeki tüm engelleri kaldırmakistiyor.

AKP’nin amacı depreme karşıbir önlem almak değil. İstediği zamanistediği yeri yıkacak. AKP’nin yaptığıbinalar yine yoksul halkın oturacağıbinalar olmayacak. Depreme daya-nıklı ev yapacağız diyerek yoksul hal-kın oturduğu evler de elinden alınıphalk şehir dışına sürülecek. Onları bo-

16

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 17: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

şalttığı yerlere lüks villalar, gökde-lenler, alışveriş merkezleri yapılacak.

18 Milyon Binanın Yüzde67’si Çürük. Yıkım ÇözümDeğil, Çözüm YERİNDEISLAHTIR

Her depremde yüzlerce, binlerceinsanımız ölüyor. Her depremde ölençok büyük oranda yoksul halkımızdır.

Halkımızın elbette çürük, sağlık-sız binalarda oturmasını istemeyiz.Halkın sağlıklı, depreme karşı daya-nıklı binalarda oturması için yapılmasıgereken “Kentsel Dönüşüm” adı al-tında halkın elinden evlerini alıp,yoksul halkı şehir dışına sürmek de-ğil, çürük binaların yerinde ıslahıdır.

Yerinde Islah Ne Demektir?Ne den Ye rinde Is lah?

Yıkıma Karşı Halk Komisyo-nu’nun hazırladığı ve OkmeydanıHaklar ve Özgürlükler Derneği’ninyayınladığı “BARINMA HAKKIENGELLENEMEZ” adlı broşürdebu sorunun cevabı şöy le açık lan mak -ta dır; “Bir; halk, üze rin de ya şa dı ğıye rin sa hi bi dir.

İki; ıs lah, alt ya pı so run la rı nı, ya şa -nan ala nın sos yo kül tü rel ya pı sı namü da ha le et me den, kom şu luk iliş -ki le ri ni ko ru ya rak çöz me yi amaç lar.

Üç; Ye rin de ıs lah ma hal le li nin, alı -şık ol du ğu dü ze n bo zul ma dan, sos -yal iliş ki le ri ne za rar ver me den uy -gu la nır.

Dört; amaç, yer le şim ala nı nın müm -kün ol du ğun ca do ku su nun bo zul ma -dan ıs lah edil me si dir.”

Ye rin de ıs lah ta nım ve po li ti ka sı,iş te bu ra dan çı kı yor.

"Ye rin de Is lah" uy gu la ma la rın -da te mel bir di ğer nok ta ise; müm künol du ğun ca yer le şim ala nı nın do ku -su nun bo zul ma dan ıs lah edil me si dir.

Ye rin de ıs lah ma hal le li nin, alı şıkol du ğu dü ze ni bo zul ma dan sos yaliliş ki le ri ne za rar ver me den, sü rül me -den,... [so ru nun çö zü le ce ği] pro je lerola rak uy gu la na cak tır.”

Yerinde Islah, kentin tüm so-runlarının çözümünde, karar alma

süreçlerinden başlayarak uygula-maların tüm aşamalarında, kentteyaşayanların örgütlü/bireysel ka-tılımını ve denetimini esas alır.

Bölgeler arası eşitsizliklerin orta-dan kaldırılmasını da amaçlar. Kentve ülke genelini kapsayan bir yakla-şımla projeleri bütünlüklü olarak elealır. Bu aynı zamanda “taşı toprağı al-tın” diyerek kırdan kente göç ettirilennüfusun belli kentlerde yoğunlaşma-sının da önüne geçer.

“Yerinde Islah” projeleri, esasolarak halk merkezli projeler olup,kentin ormanlık alanlarının ve suhavzalarının talan edilmesinin önü-ne geçeceği gibi, bu alanların ıslahedilmesi ve artan nüfusa oranla kul-lanım alanlarının ve kapasiteleriningenişletilmesini hedefler. Bu aynı za-manda kentlerimizde yaşanan susuz-luk ve su baskınları gibi “afet”lerin deyaşanmasını engelleyecektir.

AKP, 9 milyon evin yıkılmasındanbahsediyor. Siz neyi yıkıyorsunuz? 9milyon ev, en az 35 milyon demek-tir. Siz 35 milyon insanı sokağa mı ta-caksınız. Elbette bunu yapmak müm-kün değil. Ancak depreme karşı ön-lem için olmasa da tekellerin yağmave talanı için onbinlerce, yüzbinler-ce evi yıkmanın hazırlıklarını yaptı-ğı kesindir. Yıkılan her evden en azdört kişinin sokağa atılacağı kesindir.

AKP’nin Yağma ve TalanDüzenine Boyun Eğmeyeceğiz

Egemenler yoksul gecekondu hal-kını işgalci olarak görüyor. Onuniçin sahip olduğumuz evleri bile bizeçok görüyorlar. İşgalci olan halk de-

ğil ülkemizi talan eden emperyalist-ler ve onların işbirlikçileridir.

Bize işgalci diyenler, bizi evleri-mizden çıkartıp İstanbul dışına sü-renlerdir. Onlar, vatanımıza ihaneteden emperyalizmin uşaklarıdır.

Halkımızın barınma ihtiyacınıkarşılamayan, sağlıksız çürük bina-larda yaşamaya mahkum eden, herdepremde yüzlercemizi, binlercemi-ze katleden de onlardır. Onlar halkındüşmanlarıdır. Topraklarımızı em-peryalizme peşkeş çeken vatan hain-leridir.

Biz işgalci değil halkız. Bu vata-nın sahipleriyiz.

9 milyon evi yıkacağız, kendi rı-zalarıyla anlaşmayı kabul etmeyen-lerin binalarını “kamulaştıracağız”diyorlar.

YIKTIRMAYACAĞIZ diyoruz.Onyıllardır gecekondularımızı zatenbaşımıza yıkmak istiyorlar. Evleri-mizde, mahallelerimizde yaşıyorsakonlar bize izin verdikleri için değil,onların yıkmalarına, terör estirmele-rine direnerek onlara sahip çıktığımıziçindir. Yıkılan kondularımızın yeri-ne yenilerini yaptığımız içindir. Dev-letin saldırılarına karşı birlikte di-rendiğimiz içindir.

Bugün çok daha büyük ve kap-samlı saldırılarla karşı karşıyayız.Ve AKP bu saldırılarını, “depremekarşı mücadele” adı altında meşru-laştırmak istiyor. Ve şimdiden AKPmedyası “kim depreme karşı sağlambinaların yapılmasına karşı çıksınki” diyor. Belirttiğimiz gibi AKP’nindepreme karşı tedbir alma gibi bir der-di asla yoktur. 9 yıllık iktidarı bununen somut kanıtıdır. AKP iktidarı em-peryalist tekeller ve işbirlikçilerininçıkarlarını korumak için hiçbir yasahukuk tanımamaktadır. Kanun Hük-münde Kararnamelerle istediği ya-sama çıkartmaktadır.

Onun için direnmekten başka yolyoktur. Doğup büyüdüğümüz evleri-mizi, mahallemizi terk etmeyeceğiz.Evlerimizin yıkılmasına, İstanbul’uemperyalistlerin yağmalamasına izinvermeyeceğiz.

Bu vatan bizim, bu toprakların sa-hibi biziz...

“EV LE Rİ Mİ Zİ BA ŞI MI ZAYIK MAK İS Tİ YOR LAR.

BU NA İZİNVER ME YE CE ĞİZ!

Biz Bu Ül ke nin Sa hip le ri yiz,Kan la, Can la, Emek le Üre tir,Bu gün den Ku ra rız Ge le ce ği

ve Kan la, Can la, Emek leSa hip Çı ka rız Bi zim Ola na,

Ge le ce ği mi ze...”

6 Kasım2011

17

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 18: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

118

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Dereiçi Mahallesi’ne dergi dağı-tımı için gitmiştik. Bu mahallemizedaha önce hiç gitmemiştim. Çok geçkalmıştık, hava kararmış, soğuk veyağmurluydu. Bu mahaleye dergidağıtımı için sürekli giden arkadaşım,acele ediyordu: “Hadi! Çabuk ol! Git-memiz gerekiyor. Her hafta gidiyor-dum, merak ederler” diyordu. Ben isebu kadar geç gidecek olmamızdankaynaklı söylene söylene kalktım ye-rimden ve otobüs beklemek içindurağa gittik.

Tam iki otobüs değiştirdiktensonra, kapkaranlık bir yol ağzında in-dik. Etraf çok karanlık, yürüdüğü-müz yol ise toprak ve taştandı. Et-rafımız sık ağaçlarla çevriliydi. Buyolda yürürken, ne kadar da uzakmışdiye geçirdim içimden. Aklıma bu-raya gelmeden önce söylediklerimgeldi. Kimbilir burada yaşayan hal-kımız kaç kere yürümüştür bu yoldan.Söylediklerim için kendimden çokutandım. Uzunca bir yürüyüşün ar-dından uzakta küçük küçük evlerbelirmeye başladı. Halkımızın yaşa-dığı evlerdi bunlar. Bacasından du-manı tüten, gecekondu evleri. Yürü-dükçe utancımın yerini öfke almayabaşladı. Evlere yaklaştıkça öfkemdaha da artıyordu.

Derken mahallenin hemen giri-şindeki evlerin ziline bastık. İçerdenbiraz kilolu bir teyze, yüzünde gü-lümsemesiyle çıktı. “Hoşgeldiniz!”dedi tüm sıcaklğıyla. “Geç kaldınız,merak ettik” dedi, içeri girmemiziçin ısrar etti. Biz de çok geç kaldı-ğımızı ama bir dahaki gelişimizdemutlaka oturacağımızı söyledik. Hal-kımız işte, dedik. Herbirini canımız-dan çok sevdiğimiz halkımız...

Bunları düşünürken, birden gözümkocaman bir duvara takıldı. Hemenarkadaşıma sordum: “Bu duvar da ne?Neden burada?” Arkadaşım anlat-

maya başladı.Gözleri iyicebüyümüş, ağzından dökülen her ke-limeden öfkesini, kinini anlıyordum.“Bu duvarın ardında villalar var.Gecekondular görüntüyü bozdu-ğundan böyle bir duvar çekmişler.”Bunları söylediğinde; beynimden vu-rulmuşa döndüm. Hani hep dediği-miz bir şey var; ezen ile ezilen

arasında kalın bir duvar vardır. İştebu duvar, o duvardı. Aramızdaki far-kı gösteriyordu. Aramızdaki savaşı, sı-nıfımızı, safımızı belirtiyordu; onla-rı ve bizi. Onlar, daha fazla kâr içinher şeyi yapan, onurunu, namusunubile satmaktan çekinmeyen asalak-lardı. Biz ise, üreten, var eden, yara-tandık. Dünyayı güzelleştirendik.“Gecekondular görüntüyü bozuyor-muş!” Bu cümle sanki beynimde sü-rekli tekrarlanıyordu. Yüzlerimizibile görmeye dayanamayan bir düş-man var karşımızda. Böyle bir kinleçekiliyor o duvar. O tertemiz insan-larımızın yaşadığı, bir kuru ekmeğibile paylaşmaktan çekinmeyen hal-kımızdan iğreniyor alçaklar. Arka-daşım anlatmaya devam ediyor: “Bu-radaki halk kaç aydır susuz. Suları-nı villaların havuzları için almış-lar.” Evet, siz bu kadar alçak ve na-mussuzsunuz. Villalarınızda havuzlaragirip eğlenesiniz, her türlü ahlaksız-lığı yapıp, tıka basa yiyesiniz diye ma-hallenin sularını kesiyorsunuz. Çoköfkeleniyorum. Öfkelendikçe boğa-zım düğümleniyor. Çaldığımız kapı-

larda, karşımıza çıkan herkese sarıl-mak, ellerinden öpmek istiyorum.

Bir kapının önünde duruyoruz.İçeriden genç bir kız çıkıyor. Belli kievin kızı. Dergimizi anlatmaya baş-lıyoruz. Kız “Ben biliyorum dergi-nizi, daha önce de almıştım. Ama birabi gelip dağıtıyordu. Uzun zaman-

dır göremiyorum” dedi. Arkadaşım,“Engin Çeber mi?” diye soruyor. Kız“Evet o geliyordu, hiç uğramazoldu” diyor. Engin Çeber’i anlatı-yoruz. Nasıl katlettiklerini anlatı-yoruz. “Yürüyüş dergisinin dağıtı-mını yaptığı için işkencede katletti-ler onu” diyoruz. Anlatırken içi-mizdeki öfke dışımıza vuruyor. Kızda öfkeleniyor. Oradan ayrılıyoruz.

Aklımızda Engin abimiz var. En-gin Abi de buradaydı. Eminiz o da bi-zim gibi halkımıza yapılanlara karşıçok öfkelenmiştir. Engin abimizi kat-ledenler, bu duvarın örülmesine sebepolanlardı. Bilmem kaç metrelik ha-vuzları için katlettiler. Ama bitireme-diniz. Biz doldurduk Engin Abimizinyerini. Abimizin elindeki dergiler şim-di bizim ellerimizde. Dergimizi hal-kımıza dağıtmaya devam ediyoruz.

Sonra yine duvara bakıyoruz. Budünyayı dar edeceğiz size. Bırakın ha-vuzlarınızda yüzmek için suyu, içmekiçin bile bulamayacaksınız. Nefesbile alamayacaksınız. O görmeyebile tahammül edemediğiniz bizler,gecekondulardan gelip gırtlaklarını-za yapışacağız! İşte o zaman, elleri-miz altında her yanınız titrerken, bi-zim ellerimizin titremeyecek. Çok sa-kin olacağız. Evet sakin olacağız. Yü-reğimizde yüzyıllar öncesinden bi-riktirdiğimiz öfkeyle soracağız bir birhesabını.

O kalın duvarların arkasında bek-leyin bizi. Geleceğiz...

O Kalın DuvarlarınArdında BekleyinBizi, Geleceğiz!

Sınıf KiniSınıf KiniHalkların bütün acılarının

hesabını sormak için

Page 19: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

19

6 Kasım2011

Yürüyüş

Sayı: 293

Merhaba,Hapishaneden yazıyorum size.

Tecritten. F Tipi’nden.Halimizi, ahvalimizi sorarsanız,

her gün biraz daha ustalaşıyoruztecriti kırmada. Bir de kavgada.

10 yıl öncesini anlatmak istiyorumsize. Hatırlıyor musunuz 10 yıl ön-cesini? Bir canlandırın zihninizde. Ge-tirin gözünüzün önüne. Ne kalmış ak-lınızda, canlı, unutulmayan? Hatır-ladınız mı? Kimimiz güzel bir anını(eğlenirken, tatil yaparken, gezer-ken…) hatırlamıştır belki. Kimimizde acı, keder, sıkıntı olan anları…

10 yıl öncesini anlatacağım size.2000 yılının son günlerini. 10 yıl ön-cesinin bu günlerini. Aralık günleri-ni… Hatırladınız mı?

Sahi siz neredeydiniz o günlerde?Nerelerdeydiniz? Kaç yaşındaydı-nız? Ne yapıyordunuz? Ne yapmı-yordunuz? Nasıldınız?.. 10 yıl önce-sini anlatacağım size. Anlatabilecekmiyim bilmiyorum, ama 10 yıl önce-sini anlatacağım. 19 Aralık günlerini…

GELDİLER! YENİLDİLER!Siz neredeydiniz, ne yapıyordunuz,

neyle meşguldünüz, kaçtı bilmiyorum.Hatırlıyor musunuz, biliyor musunuz,yaşadınız mı, onu da bilmiyorum. Bil-diğim, biz oradaydık. Hatırlıyoruzher karesini, anını. Her şeyi…

Çünkü hiç unutmadık o günleri,yaşadıklarımızı, yaşananları…

Ömrümüzün en devrimci çağın-daydık. Ercan, Ata, İbili, Rıza, Umutçağında. Öyle direngen.

Geldiler! Korkaktılar yine. Ka-ranlıktı yüzleri. Çıkıp gelmişlerdikaranlıklardan. Kum torbalarının,korkularının, bir de kahpeliklerininardına saklanarak. Çeşit çeşit silah-ları, bombaları vardı. Yakan, parça-layan, boğan, cana kıyan… Heli-

kopterleri, kalkanları, dozerleri, kep-çeleri, sirenleri… Gazetelerinde yaz-dılar; “Kıbrıs’tan sonra 2. büyükharekat” diye. Kana buladılar hapis-haneleri. Ateşlere belediler.

Efendilerinin dizlerinin dibindengelmişlerdi. Şirketlerin kapıların-dan. Kuytuluklardan, bataklıklar-dan… Kanlıydı elleri, elbiseleri. Sal-yalar akıyordu ağızlarından, uşaklı-ğın ve cana kıymanın hayasızlığıyla.

Gözleri yoktu yürekleri gibi. Yü-reksizdiler. Yarınsız! Pusulardan gel-mişlerdi. (Belliydi hallerinden) Del-hizlerden, işkencehanelerden, cina-yetlerden…

Tanırsınız bunları! Bilirsiniz!Duymuş okumuşsunuzdur! Nazi top-lama kamplarından; Cezayir, Filistin,Afganistan, Irak’tan; Buca’dan, Di-yarbakır’dan, Ulucanlar’dan… Ha-tırladınız mı? Oralardan geliyorlar-dı. Gecenin karanlığında geldiler.Sinsice, korkakça, alçaklıklarıyla…

Helikopterleri, bombaları, onlarcaçeşit silahı, binlerce katilleriyle... Emirbuyurmuş paşaları, başkanları, başba-kanları, bakanları, patronları, tekelle-ri, efendileri… “Olur” demiş AB’si,ABD’si, NATO’su, IMF’si, DB’si…

Yaşamaları için ölmemiz gereki-yormuş! Yaşamaları, daha çok sö-mürmeleri için, yakılmamız gereki-yormuş, diri diri. IMF politikalarınınrahat rahat uygulanması için limelime edilmesi gerekiyormuş beden-lerimizin. Saraylarda, yalılarda, pla-zalarda rahat rahat otursunlar, yaşa-sınlar diye, ölmemiz…

Beynimizde umudu, sosyalizmiyok etmek için bedenlerimizden ca-nımızı almaları şart olmuş!

Siz de duydunuz mu bilmiyorum.“TESLİM OLUN!” dediler ilkin.“Düzenimiz, gücümüz karşısında.”“Bittiniz! Bitti! Bitirdik! Direnmekanlamsız” dediler. “Gereksiz –Boş…” “Teslim oldu herkes (kimsebu herkes) uydular düzenimize! Birsiz kaldınız başeğmez, asi, dikbaşlı!Bir siz huysuz, deli, çılgın. Laf an-lamaz, laf dinlemez, “aman” demez,bir siz!” dediler. Ve eklediler, herkese

duyurmak için; “Ya düşüncelerinizideğiştireceksiniz! -ki teslim almayageldik sizi- ya da yüzlerce ölü tor-bamız var…” Roma’ydı kum torba-larının ardı, dayanmıştık kapılarına.Paris barikatlarıydı kurduğumuz.Kattık önümüze beyazların ordusu-nu, Nazi artıklarını. Stalingrad’tı sa-vunduğumuz. Handi, El Halil, UmmuKasr, Kabil’di. Karaburun, Antep,Dersim, Kızıldere’ydi…

Vuruldum! Vurulduk birer, onar.Oluk oluk aktı kanımız. Yakıldıkdumansız, ateşsiz, diri diri. Semahadurduk al gömleklerle.

İbili! Ah İbili! Gördünüz mü al-lara sardığı bedenini? Hissettiniz mikokusunu ciğerlerinizin en derinin-de? Kanlara belediler allara bezenmişbedenini, kurşuna dizerek. Taradılarbaştan aşağı delikanlıların güzeliErcan’ımızı. Gazlarla boğdularUmut’u. Bilinmeyen gazlarla.Ata’mızı Berfin’siz, Rıza’mızı bağ-lamasız koydular…

Öldük 28 kere. Canevimiz dağ-landı 28 yerinden. Kanar, hep taze.

Her “Teslim olun! Bitti!” diyenuşak sese, “yenildiniz!” diyen korkaksese canlarımızla cevap verdik.

Biliyor musunuz? O gün, korka-rak gelmişlerdi. Karanlıkta, sinsice.Binlerceydiler. Silahları, bombaları,iş makineleri vardı. Helikopterle-ri... Ama yüreksizdiler.

Duymuşsunuzdur!Direndik. Baş eğmedik. Türkü-

lerimizle karşıladık “Teslim Olun!Bitti!” diyenleri. Marşlarımızla, slo-ganlarımızla.

İlkin barikatları kurduk. Sonrayıktık tüm barikatları. Bu amansız vede tarihsel karşılaşmada, “aramızdaduvar olacak hiçbir şeye yer yok” de-dik. Ya yenecektik. Ya ölecektik.Öyle çırılçıplak girdik kavgaya. Birtek İbililer’imiz giydi libaslarını. Akyerine al olanından…

Öldük! Ve de yendik!Tanığımızdır duvarlar. Akan ka-

nımız, yiten gözlerimiz, kopan kol-larımız. Şahidimizdir yanan, yakılanbedenlerimiz… Bir de tarih…

Yandık, Yakıldık, Kurşuna Dizildik Ama Yenilmedik

Özgür TutsaklardanÖzgür Tutsaklardan

Page 20: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Her şey çıplaktı, yalındı. Bir bizvardık; işçi, öğrenci, gecekondulu,yoksul. Halk yani. Cephe! Cepheliler!..

Bir de onlar.Yaşamak için katlimize ferman çı-

karanlar. IMF’si, DB’si, NATO’suy-la onlar. AB’si, ABD’si ile tüm efen-diler. Ve uşakları; TÜSİAD’ı,MGK’sı, düzen partileriyle…

Ve tarih bir kez daha direnenleriyazdı.Tarihsel olarak haklı, sınıfsal

olarak güçlü olanı. BİZ’i. Bir de notdüştü bir kenara; “direnmeyen çürür”diye…

Bugün olduğu gibi 10 yıl önce deoradaydık sizinle. Hep beraber: Di-rendik. Santim santim, kapı kapı, ko-ğuş koğuş, koridor koridor… 28kere öldük. Yandık, yakıldık, kurşu-na dizildik.

Ama yenilmedik. Başı dik öl-dük. Alnı açık. Diz kırmadan… Şe-

refimizle… Yiğitçe…GELDİLER!..Korkakça, sinsice. Silahları, bom-

baları, kalkanları, kum torbaları, işmakineleriyle…

TESLİM OLMADIK!..YENİLDİLER!..

BÜLENT ÖZDEMİR1 No’lu F Tipi Hapishane

Kandıra

Tecrite Karşı Mücadele Platfor-mu’nun (TKMP), F Tipi hapishane-lerdeki hak ihlalleri hakkında 2011Ekim ayı için hazırladığı rapor, 29Ekim günü düzenlenen eylemle hal-ka duyuruldu.

Galatasaray Meydanı’nda bir ara-ya gelen TKMP bileşenleri, “Tecri-te Son”, “Devrimci Tutsaklar YalnızDeğildir”, “Devrimci Tutsaklar Tes-lim Alınamaz”, “Kahrolsun FaşizmYaşasın Mücadelemiz” sloganlarıy-la eylemi başlattılar.

Yapılan açıklamada, “Herkesitecrite karşı direnmeye, devrimcitutsakların tecritten kurtulana kadaryanında olmaya, içeride süren dire-nişi dışarıda da büyütmeye çağırı-yoruz. TKMP olarak, başından beribu direnişin içinde olduğumuzu,bundan sonra da olacağımızı bir kezdaha ilan ediyor, tecrit ortadan kal-kana kadar mücadelemizi sürdüre-ceğimizi belirtiyoruz.” denildi.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı ey-lem, Ekim ayı hak ihlalleri raporununbasına dağıtılması ve atılan slogan-larla bitirildi.

Siyasi Tutuklu veHükümlülerin PolitikKimliklerini TanımakZorundasınız

17 Ekim 2011 tarihinde İstanbulve Dersim’de düzenlenen baskın-larda gözaltına alınarak tutuklananMehmet Ali Aslan ile Erman Çepni,tutuklu bulundukları Malatya E TipiKapalı Hapishanesi’nde ölümle teh-

dit ediliyorlar.Aslan ve Çepni, hapishanenin

“müşahade” denilen ve faşist, ırkçıeğilimler taşıyan adli tutukluların kal-dığı bölüme bitişik bulunan gözlembölümünde tutuluyorlar. Bu kişiler,Aslan ve Çepni’nin bulunduğu yerinhavalandırma bölümüne her güncam parçaları, şişe, fırça, sopa gibi çe-şitli materyaller atıp, küfür ve haka-retler eşliğinde ölümle tehdit edi-yorlar. Hapishane idaresi ise, yerdeğişikliği talep eden Aslan ve Çep-ni’ye “Slogan atarsanız, sonuçlarınakatlanırsınız. Sizinle bir yerde kar-şılaşırlarsa yapacaklarına biz karış-mayız, bundan sonra slogan atma-yacaksınız.” diyerek açıkça tehdit etti.

Halkın Hukuk Bürosu, müvekki-lerinin durumu ile ilgili 31 Ekim ta-rihli bir açıklama yaparak, tutuklu vehükümlülerin müşahade denilen bö-lümde tutulamayacaklarını, ayrıcahapishane idaresinin tehditlerde bu-lunmasının, tutuklu ve hükümlülerikışkırtarak suç işletmesinin hukuk sı-nırları içinde hiçbir anlamı ve izahı-nın olmadığını bildirdi.

Tecrite KarşıBir İmza da Siz Verin

TAYAD'lı Aileler, 29 Ekim Cu-martesi günü 16.00-18.00 saatleriarasında Galatasaray Lisesi önündemasa açarak, tecrite karşı imza top-ladılar. “Hapishanelerde 10 Yılda1758 Ölüm. Tecrit Can AlmayaDevam Ediyor. Siz Neredesiniz?”

pankartının açıldığı masada, tecritişkencesi ve hapishanelerde yaşa-nan hak ihlalleri anlatıldı.

Ankara’da Aleviler KendiCemevlerini İnşa Ediyorlar

Ankara Batıkent'te yaşayan A- le-viler, 15 yıldır söz verilip de yapılma-yan cemevi için “Hak Verilmez Alınır”diyerek, 22 Ekim tarihinden itibaren Ye-nimahalle Belediyesi’ne ait arsa üze-rine cemevi inşaatı yapmaya başladı.

Yenimahalle Pir Sultan AbdalKültür Derneği öncülüğünde, Erga-zi Mahallesi Güngör Park’ta başla-tılan cemevi inşaatı, CHP'li Yeni-mahalle Belediye Başkanı Fetih Ya-şar’ın seçimlerden önce söz verme-sine rağmen, belediye tarafından en-gellenmek isteniyor. İnşaat alanınagelecek olan konteynırı engelleyenbelediye, halkı polise ihbar etti.

150 bin Alevi’nin yaşadığı Batı-kent’te, cemevi inşaatına halk büyükilgi gösteriyor. Halkın dayanışmasıylagüçlenen cemevi inşaatı, yine halkıntuttuğu nöbetlerle korunuyor. Dev-rimci Alevi Komitesi’nin de des-teklediği cemevi inşaatına tüm hal-kımızın sahip çıkması ve bu haklı vemeşru talebin desteklemesi çağrı-sında bulunuldu.

20

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

TKMP Ekim Ayı Hak İhlalleriRaporunu Açıkladı

Page 21: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Sevgili Devrimci Okul okurlarımerhaba...

Şöyle bir çevremize baktığımızdamilyarlarca insanın dağ gibi sorunlaryaşadığına tanık oluruz. Yaşamındanmemnun olan pek az insan vardır. Amayine de halkın kimi kesimleri asırlar-dır uğradığı baskıların, haksızlıklarınetkisiyle sorunlarını bastırırlar; kimi-si yüzyılların dini alışkanlıkları, gele-nek ve kültürün etkisiyle sorunlarınakaderci yaklaşırlar. Kimisi "böyle gel-miş böyle gider" diyerek durumu ka-bullenir; kimisi konu-komşusuyladertlerini paylaşarak içini rahatla-tır...vb.

Bir bölüm insanımız bıçağın ke-miğe dayanması sonucu tepki gös-terir. Bazen kendiliğinden bazen deörgütlü mücadelenin etkisiyle ha-rekete geçer.

Bu tabloyu daha da genişlete-biliriz, ama asıl mesele bu tablonundeğişmesidir. Sorunları yaratanemperyalizme bağımlılığa, kapitalistsömürüye, faşizmle yönetilmeye sonvermektir.

Çünkü halkın hiçbir ihtiyacını kar-şılamayan bu sömürü ve zulüm düze-ni yoksulluğun, açlığın, işsizliğin veyozlaşmanın sorumlusudur.

İşçiler, Memurlar, KöylülerEmekliler, Gençler,Çocuklar, İşsizler... NeDurumda?

Özelleştirmelerle işsizliğin çığ gibibüyüdüğü, sosyal hakların alabildiği-ne budandığı, ücretlerin iyice kısıt-landığı kölece çalışma koşullarınınyaratıldığı bir ülke haline getirildik.

Çalışan çalışmayan tüm kesimlerinözelleştirme saldırılarından nasibini al-dığı, taşerona bağlı çalışma koşulları-na mahkum edildiği, yılların kaza-nımlarının yok sayıldığı, ucuz işgücücenneti olan bir ülke haline getirildik.

Köylü üret-tiğini tarlasındançıkartmakta zor-lanıyor, ektiğinibiçmeyi gözealamıyor. Yok-sulluğun pençe-sinde ve borç

batağında kıvranıyor. İşbirlikçi iktidarçiftçinin, köylünün borçlarını silmeyidüşünmediği gibi mazotunu ve güb-resini daha da pahalı hale getiriyor.IMF ve Avrupa Birliği’nin tarımsal üre-timin tamamını kendi denetimlerine al-dığı, tekellerin çıkarları için işbirlik-çi iktadarın plan ve program hazırla-dığı bir ülkeyiz.

Diğer taraftan iktidarların oy de-posu olarak gördüğü köylüye "ucuz"kredi teklifleri yapılıyor. Borçlanma-

ya mecbur hale getirilen; kredi, mazot,gübre borçlarını ödeyemeyen üretici-lerin topraklarına el konuluyor.

Bir parça katık ekmeğe çalışan kıremekçileri işsiz kalıyor ve sefalete sü-rükleniyorlar.

Memurların “toplu sözleşmeli grevhakkı”nın tanınmadığı; ekonomik vesosyal hakların gasp edildiği, kamuemekçilerinin sosyal tesislerinin elle-rinden alınarak tekellere peşkeş çe-kildiği bir ülke haline getirildik.

AKP iktidarı pervasızca sadakadağıtmayı, dilenciliği ve köleleştirmeyidayatıyor. Halk kesimlerine emeğininkarşılığını almaları değil onursuzlukreva görülüyor.

Emeklilerin haklarını ilgilendirenhemen her şey "sosyal güvenceli ge-lecek" (SGG) yasası ile yok edildiği,örgütlenmenin ve hak almanın ya-saklandığı ve insanların yaşamları-nın son günlerini çilesiz geçiremedi-ği bir ülke haline getirildik.

800 binin üzerinde üniversite me-zunu işsizdir. Atanmayı bekleyen 300binin üzerinde öğretmen de aynı şe-kilde işsizdir. Bahçeşehir Üniversite-si’nin yaptığı araştırmaya göre dünyagenelinde gençlerin yüzde 66’sınınen temel iki sorunundan biri yoksul-luktur. İşsiz kalma korkusu ise ilk beşsıranın içindedir.

Ülkemizde gençliğin eğitim hakkıparaya ve sınavlara bağlıdır. Eğitim ta-mamen tekellerin teknik eleman ihti-yacını karşılamak üzere programlan-mıştır.

Gençlerin aldığı eğitim ulusal, kül-türel tüm değer ve geleneklerden yok-sundur; bağımsızlık ve vatanseverlikduygu ve düşüncelerini yok etme he-deflidir.

Çocuklarımız küçük yaşta çalıştı-rılmaya başlanırlar; çocuk emeğiciddi biçimde sömürülür.

Yaşlı-genç, kadın-erkek, Alevi-Sunni ya da diğer inançlardan;Türk, Kürt, Laz, Çerkez veyaArap... tüm halkımız bu sorunlar-la yaşamayı hak etmiyor. Tüm so-runların ortak yanı vardır. Ortak birçözümü de vardır. Sorunların fark-lı özellikleri olsa da özü ve çözümübirdir. Çözüm SOSYALİZMDE-DİR.Emperyalizmin çizmesi altında

ezilen ülkemizin onurunu; oligarşininzulmü ve sömürüsü karşısında yokedilmeye çalışılan geleceğimizi, sos-yalizm inancımızı büyüterek kurtara-biliriz.

Sosyalizm SorunlarınÇözümü Demektir

İşsizliği yaratan kapitalizmdir. Vekapitalizm de üretim araçları burju-vaziye aittir. Burjuvazi sınırsız sömü-rüsü ve aç gözlülüğüyle işsizliği yaratır.Üretilen her şeye el koyan burjuvazi re-kabetin kızıştığı, krizlerin derinleştiğikoşullarda işsizliğe kendi çıkarlarınıkorumak için başvurur.

Sosyalizm işsizlik sorununu çöz-müştür. Sosyalizm emeğe ve üretimeverilen değer demektir.

Örneğin Sovyetler Birliği Anaya-sası'nın 118. maddesi şöyle der:

"SSCB yurttaşları çalışma hakkına

Ders: KapitalizmVe Sosyalizm-2

Özlemimiz,Düşümüz ve

KurtuluşumuzSosyalizmdedir!

6 Kasım2011

21

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 22: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

sahiptirler, yani çalışmave yaptıkları işin nice-lik ve niteliğine göreuygun bir ücret almahakkı her vatandaş içingüvence altını alınmış-tır."

"Çalışma hakkı, ulu-sal ekonominin sosya-list örgütlenmesi ile,Sovyet toplumununüretken güçlerinin de-vamlı büyümesiyle,ekonomik bunalım ola-sılığının dıştalanmasıy-la ve işsizliğe son ve-rilmesiyle güvence altına alınmıştır."(Sosyalizmin Alfabesi, Leo Huber-man, syf 64)

İşsizliği yok ederek işçi ve emek-çilerin iktidarını temsil eden Küba "...işsizliğin yüzde 3’ün altında olmasıdurumunda kabul edilen tüm istih-dama pratik olarak ulaşmış bulu-nuyor." Küba, bu oranla da yetinme-yip yeni iş-üretim alanları yaratmayadevam ediyor.

Bizim ülkemizdeyse işsizlik oranıyüzde 14-15’lerdedir.

Sosyalizm planlı ekonomidir. Üre-timin her aşamasının halkın ihtiyaçla-rı temel alınarak planlanması demek-tir. Eğitim, sağlık, konut, gıda vb. tümihtiyaçlar halkın en önemli sorunlarıolarak görülür ve karşılanır.

Sosyalizm bunu toplumsal örgüt-lenme, üretim ve dağılımla sağlar.

Kapitalist sistem ise akıldışıdır.Çünkü üretimi, herkesin gereksin-

mesine değil, azınlığın karına dayan-dırır.

Kapitalist sistem, doğrudan doğru-ya ihtiyaca göre üretimde bulunmakgibi bir yöntem uygulamaz. İhtiyaçla-rın karşılanması esasına göre değil, karagöre üretim yapar.

Sosyalist toplumda ise ihtiyaç içinyapılacak planlı üretimin, herkese herzaman iş sağlayacağının bilinmesiylehalkın içindeki ekonomik bunalım, iş-sisizlik, yoksulluk ve güvensizlik duy-gusu kaybolur. Bunun yerini beşiktenmezara kadar ekonomik güven duygusualır.

Sosyalizmde kar sağlayacak ne mal

sahibi vardır ne de ortak. Maddi kar vekazanç düşüncesi diye bir şey yoktur.Hedef alınan tek amaç bütün toplumunrefahı ve güvenliğidir.

"Başarının ölçüsü, servetin miktarıile değil de insanlarla giriştiğimiz iş-birliğinin büyüklüğü ile ölçüldüğü za-man, altının egemenliğinin yerinealtın yönetim alacaktır." (SosyalizminAlfabesi, Leo Huberman, syf.59)

Burjuvazi rantiyeci, dolandırıcı vehırsızdır. Başkalarının sırtından geçinenbirer asalaktır. Bu kültürde kendisiçalışmadan, başkalarının kanını emenve emeğini sömürerek yaşayan burju-vazinin sınıf karakterini görmek müm-kündür.

Yoz bir tüketim kültürü geliştirenkapitalizm halk kitlelerine asalak yaşam

kültürünü dayatır. Açlık,yoksuluk, işsisizlik içindehiçbir ihtiyacını karşılama-yan halkı yozlaşma batağı-na çekmek ister. Hırsızlık,dolandırıcılık, soyguncu-lukla başkalarının sırtındangeçinmeyi teşvik eden bur-juvazi, kitleleri kendinebenzetmeye çalışır.

Tarih boyunca ilk kezsosyalizm burjuva ideolo-jisinin kültürsüz kitle diyenitelendirdiği sade emekçi-lere gelişme ve yaratıcılıkhakkı tanımıştır.

İnsanların hüner ve yeteneklerini ge-liştirmeyi sağlayacak tüm maddi araç-ları toplumun emrine vererek garanti-lemiştir.

"Bireysel kar için bireysel çaba ye-rine, kollektif yarar için kolektif çabaolacaktır.

Kumaş, para kazanmak için değil,insanlara giysi sağlamak için yapıla-caktır; bütün öteki mallar da öyle.

İnsanın insan üzerindeki gücü aza-lacak, insanın doğa üzerindeki gücü ar-tacaktır.

Bolluk yaratma gücü, kar yapmasağlama düşüncesiyle kısılacağı yerde,herkese bol mal sağlamak için son sı-nırlarına kadar kullanılacaktır" (Sos-yalizmin Alfabesi, Leo Huberman, syf 58)

İşte tam da bu nedenlerle sosya-

"Eğitim Reformu Girişimi adlı kuruluşun 2009raporuna göre sadece 2008-2009 eğitim döneminde 360 bin

öğrenci ekonomik, siyasi zorluklar ve baskılar nedeniyledevam ettiği okulu bıraktı. (Bugün ülkemizde 15-29 yaşgrubundaki gençlerin ancak yarısı eğitime devam ediyor.Başka bir ifadeyle "her üç gençten biri ne okuyor, ne de

çalışıyor" AKP nin gençlik politikasını bunlardan daha iyiözetleyen ne olabilirki!)

"2007-2010 yıllarında yani AKP nin iktidarda olduğu veYÖK’e tamamen kendi adamlarını

yerleştirdiği bir dönemde;

131 bin 452 öğrencinin üniversitelerle ilişkisi kesildi.

497 öğrenci hakkında disiplin soruşturması açıldı.

11 bin 482 öğrenci okuldan uzaklaştırma cezası aldı.”

(Yürüyüş dergisi Sayı 270, 29 Mayıs 2011)

"...Ama bizim ülkemiz kapitalist birülke değildir. Bu "küçük" farkı unut-mamak gerekir. Orada, kapitalist ül-kelerde geniş toprak parçalarını satınalmadan, yada mutlak toprak rantınıödemeden büyük tahıl işletmelerini ör-gütlemek olanaksızdır; ki bu da üretimmasraflarını büyük ölçüde arttırır,çünkü orada toprağın özel mülkiyetivardır. Bizde ise bunun tam tersine nemutlak toprak rantı vardır, ne de top-rak alım-satımı ve bu da zorunlu ola-rak büyük tahıl işletmelerinin geliş-mesine elverişli koşulları yaratır, çün-kü bizde toprağın özel mülkiyeti yoktur.Orada kapitalist ülkelerde, büyük tahılişletmelerinin hedefi, azami kar sağla-maktır yada hiç değilse, ortalama kar

oranı denen şeye uygun düşen karlarsağlamaktır; yoksa kapitalistin genelolarak böyle büyük tahıl işletmeleri ör-gütlendirmesinde bir çıkarı olmaz. Biz-de ise tam tersine, ayın zamanda dev-let işletmeleri, gelişebilmek için azamikara ya da ortalama kar oranına ge-reksinme duymazlar. Bunlar bir asga-ri kar ile yetinebilirler ve bazen de hiçkar da etmeyebilirler; ama gene de ko-şullar büyük tahıl işletmelerinin geliş-mesine elverişli olarak kalabilir. Ve ni-hayet, kapitalist düzende, büyük tahıl iş-letmeleri için kredi kolaylıkları ve dev-letin sağladığı başka kolaylıklar yoktur,oysa sosyalist düzende, sosyalist sektördesteklenmediği için böyle kolaylıklarvardır ve olacaktır da..."

(Leninizmin Sorunları, J.Stalin,Syf339)

STALİN DER Kİ:

22

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 23: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

lizm halk kitlelerinin tek kurtulu-şudur!

Sosyalizmde halkımızın tamamıinsanca yaşama ve çalışma koşulları-na sahip hale gelir. Sömürü düzeniningeleceğe dair yarattığı tüm kaygılar or-tadan kalkar. Tam anlamıyla her şeyinhalkın geleceği için planlandığı bir sis-temdir. Ülkenin tüm kaynakları eko-nomik, sosyal ve kültürel olarak hal-kın daha iyi bir yaşama kavuşabilme-si için düzenlenmektedir.

Sosyalizmin kazanımları diye ifa-de edebileceğimiz tüm haklar, ekono-mik, sosyal ve kültürel faaliyetler karetme amacıyla değil, tamamen top-lumsal bir ihtiyacın karşılanması te-melinde giderilir. Sömürüsüz ve oda-ğında insana verilen değerin olduğu buyaşamda tüm haklar parasız yada çokcüzi bir miktar ödenerek karşılanır.

İnsanın maddi ve manevi ihtiyaç-larının karşılanması içiçe geçmiştir.

Geçen yüzyıl içersinde sosyalizminyaşadığı topraklarda işçi ve emekçilerkadını erkeği, genci yaşlısı...kendi ik-tidarlarında dünyanın en mutlu in-sanları olarak yaşadılar. Bugün desosyalist ülkelerin halkları aynı haklarasahipler.

Sosyalizmi yaşamış bir insanınyaşadıklarına bakalım: "...Bir keresindeBulgaristan'da tatildeyken kendimizeayırdığımız süreyi bir işimiz çıktığı içintamamlamadan dönmek zorunda kal-mıştık. Türkiye'de olsanız masraflarıkarşılamanıza rağmen tatil beldesindekalmadan döndüğünüz için işletmekara daha fazla geçecek diye sevinilir.Çünkü size ayrılan sürede yerinize baş-kaları bulunabilecektir. Ama Bulga-ristan'da tatilimize devam etme duru-munda tüketeceğimiz yiyeceklere eş-değer oranda erzak verilirdi. Bunun ne-deni bu yiyeceklerin bizim hakkımızolduğunun düşünülmesiydi..." (Do-ğudan Dergisi-Temmuz/ Ağustos 2009

sayısı, syf 70)

İşte kar hesabının olmadığı sosya-list bir ülkede halkın tatil hakkınaverilen değere bir örnek! Bizim gibi ül-kelerdeyse emekçiler bırakalım tatilyapmayı iliklerine kadar sömürül-dükleri yetmezmiş gibi ücretsiz izne çı-kartılırlar.

Sorunlarımızın çözümü, ihtiyaçla-rımızın karşılanmasını istiyorsak sos-yalizmin mücadelesini vermek zo-rundayız. Çünkü halkımız sömürü vezulüm altında yaşamayı değil; adalet-li, emeğin en yüce değer kabul edildiği,bağımsız bir ülkede yaşamayı hakediyor. Bu kurtuluşun yoludur.

Sevgili devrimci okul okurları,

Bu özlemi ve kurtuluşu büyütmemücadelesi vererek geleceğe taşıyoruz.Haftaya sosyalizm düşümüzü anlat-maya devam edeceğiz.

Hoşçakalın...

“Şehitlerine ve tutsaklarına sahipçıkmayanın değeri yoktur.” der Da-yımız. Şehitlerimize ve tutsakları-mıza gerekli değeri vermek her Cep-heli’nin temel görevidir. Çünkü birörgütlenmeyi var edendir şehitlerve tutsaklar. Örgütlenmenin büyü-mesi, gelişmesi, hedeflenen iktidarıalabilmesi zorlu bir mücadeleyi ge-rektirir. Faşizmle yönetilen ülke-mizde verilen mücadele çok daha çe-tindir. Bu koşulları alt etmenin, ka-rarlılığın ifadesidir şehitler ve tut-saklar.

Şehitlerimize verdiğimiz değeringöstergesidir; mezarlarını ziyaret et-mek, saygı duruşunda bulunmak,şehit ailelerini ziyaret etmek ve me-zarlarının üzerinde ot bitmesine izinvermemek.

Aynı biçimde tutsaklarımıza ver-diğimiz değerin, onları sahiplenme-mizin göstergesi de; onların yanın-da olduğumuzu hissettirebilmekten

geçer. Bunu da mektupyazarak yapabiliriz. Du-rum bu şekilde net ikentutsaklarımıza mektup

yazma konusunda gerekli özeni gös-termeyiz. Neden mektup yazmadı-ğımız sorulduğunda;

“- Çok işim vardı, bir türlü zamanbulamadım.

- Yazacaktım ama şu işim çıktıoraya gittim, bir sürü şey oldu.

- Bugün yazmasam da, yarın ya-zarım. Yarın olmazsa da diğer günmutlaka yazarım.

- Tutsaklarımız zaten bizi anlar.Onlar her şeyi biliyorlar, yazmasakda olabilir.” demeye başlarız.

Saydıklarımız mektup yazmıyoroluşumuzun bahanelerinden birka-çıdır. Mektup yazmayıp bu gerek-çelerin birini bile ifade eden birCepheli, durup düşünmelidir nedenböyle davrandığını.

Tutsaklar için mektup dışarısıy-la kurulan köprülerin en sağlamıdır.Tutsaklar için mektup sıcak müca-delenin hücrelerin her karesinde ya-

şatılmasıdır. Faşizmin yarattığı tec-rit koşullarının parçalanmasının biraracıdır. Mektuplarla ulaşan bir se-lamın dahi çok büyük bir etkisi var-dır. Mektup yazarak dışarıyı içeriyetaşıdığımız gibi, içeriyi de dışarıya ta-şımış oluruz. Hem öğreniriz hem öğ-retiriz. Fiziken bir arada olamasak datutsaklarımıza emek harcamış oluruz.

Yaptığımız tüm faaliyetler önem-lidir. Ve zaman alıcıdır. Bu su gö-türmez bir gerçektir. Ama mektupyazmak için zaman yaratamamak ba-hanemiz olmamalıdır. Biz istersekher şeyi yapabileceğimiz gibi, mek-tup da yazabiliriz. Mektup yazmayan,tutsaklarımızı önemsemiyor, değervermiyor demektir.

Bu davranışlar bizim kültürü-müzde yoktur. Bizler için tutsak dü-şen insanlarımıza deyim yerindeyseiki elimiz kanda da olsa yazarız. Böy-le düşünmeli, böyle davranmalıyız.Şimdiye kadar yazmamışsak da bun-dan sonra mutlaka yazmalıyız ve çev-remizdeki insanlara da tutsaklarımızamektup yazdırmalıyız.

6 Kasım2011

23

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 24: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Van depremi bir kez daha oligar-şik devlet gerçeğini gözler önüne ser-di. Her şeyin parayla alınıp satıldığıbir düzende bunlar kaçınılmazdır.Kimse “bunlar ancak bizde olur, Av-rupa da olsaydı” gibi ucuz demago-jiler yapmasın. Dünyanın en büyükekonomisine sahip olan Amerika’nınkasırgalar karşısındaki çaresizliğini,Avrupa’nın seller karşısındaki çare-sizliğini çok yakın zamanda gör-dük. Kapitalizmin hakim olduğudünyanın her köşesinde Van depre-minde halka yaşatılan acılar, yoksulhalklara yaşatılmaktadır.

Van’ın köylerinde yüzlerce kerpiçev yerle bir oldu. Köylüleri katledenne 7.2 şiddetindeki depremdir, ne dekerpiç evlerdir. Halkı kerpiç evlerdeyaşamaya mahkum eden düzendir.Şehir merkezinde ise koca kocaapartmanlar, hastane binaları, yurt bi-nelerı, karakol binaları çöktü ya dakullanılmaz hale geldi. Sorumlusu de-mirden, çimentodan çalan müteahhitdeğil, her şeyin parayla alınıp satıl-dığı kapitalist düzendir.

Ama halkımız bu düzene mah-kum değil. Depremde ölümlere mah-kum değil. Depremlerde, sel bas-kınlarında, tarafik kazalarında, salgınhastalıklarda, açlıkla, kerpiç evlerdeölmeye mahkum değil.

Kapitalist sistemde yüzlerce, bin-lerce halkın ölümüne neden olan in-sanların en temel ihtiyaçları sosyalistsistemde çok basit bir şekilde çö-zülmüştür. Halkın bu hakları yasalarlagüvence altına alınmıştır.

Halk Cephesi’nin HazırladığıHalk Anayasası Taslağı’da ŞöyleDiyor:

Madde 36- Sağlık,Konut, Ulaşım

a-) Herkes doğuştanbaşlayarak sağlıklı veguvenlikli bir yaşam hak-kına sahiptir. Devlet buamaçla insan sağlığınıher şeyin uzerinde tuta-rak her turden sağlık hiz-

metlerini ucretsiz karşılar.

b-) Tum hastane ve sağlık ku-rumları merkezi olarak organize edi-lip yerel yönetimlerin denetimindetoplanacak; hastaneler personel ve ci-haz bakımından ulkenin her yerindeasgari standartlara sahip olacaklardır.

c-) Tum sağlık hizmetleri ticaretaracı olmaktan çıkartılır. Koruyucusağlık hizmetlerinin yaygınlaştırıl-ması, ilaç sanayiinin emperyalist te-kellerin denetiminden kurtarılması,tıp eğitiminin halkımızın ve ulkemi-zin koşullarına göre yeniden biçim-lendirilmesi, işyeri hekimliğinin ku-rumlaştırılması, tum emekçi semtle-rine sağlık kurumları göturulmesisağlık politikasının öncelikli hedef-leridir.

d-) Tum halkın sağlıklı konut sa-hibi olma hakkı vardır. Devlet bu hak-kı karşılamak için tum gucunu se-ferber eder. Gecekondu bölgelerin-deki evlerin sağlıklı ve guvenli halegetirilmesi; gecekondu semtlerininyol, su, elektrik, sağlık kurumu gibialt yapı eksikliklerinin tamamlan-ması; ıslah edilemez durumdaki ge-cekondular yerine toplu konutlarinşa edilmesi halk iktidarının önce-likleri arasındadır.

e-) Yerine yenisi yapılmadıkçahalkın oturduğu hiçbir ev yıkıla-maz.

f-) Hiç kimse ihtiyaç fazlası eviboş tutamaz; bir yıl oturulmayanevlerin halk tarafından kullanılmasıhakkı doğar.

g-) Ulaşım, halkın ihtiyaçlarını gi-derecek bir biçimde, halk yararınaduzenlenir. Ulaşımın organizasyonuve geliştirilmesinde temel ve öncelikli

olan toplu taşımacılıktır. Şehir içi veşehirlerarası ulaşımda toplu taşıma-cılık, öncelikle de demiryolu taşı-macılığı geliştirilecek; ulaşıma yö-nelik yatırımların ana gövdesi bu ala-na kaydırılacaktır. Çeşitli otoban,köpru benzeri yerlerde paralı geçişuygulamasına, bu alandaki özel şir-ketlerin varlığına son verilecek; bualanlardaki bakım, onarım ve hizmetdevlet tarafından ustlenilecektir.

Neden? Çunkü sağlık, konut,ulaşım gibi temel altyapı sorunlarıhalkın karşı karşıya bulunduğu baş-lıca problemlerdir. Egemen sınıflarınizledikleri her politika bu problem-leri buyutmekten başka işe yarama-mıştır.

Sağlık Sorunu, bu alandaki özel-leştirmeler ve devlet denetimindekisağlık kurumlarının arpalık olarakkullanılması, sigorta ve devlet hasta-nelerinin adeta işlemez hale getirilmesisonucunda çözulemez hale getiril-miş, ancak parası olanın yararlana-bildiği bir sektöre dönuşmuştur.

Konut Sorunu, kırsal alandaki ta-lancı politika ve yanlış taban fiyatlarıpolitikasıyla, köy yakma ve göç et-tirme politikasıyla, bunların sonu-cunda buyuk kentlerde oluşan gece-kondulaşmayla içinden çıkılamazhale getirilmiş, gecekondu yıkımla-rı dramatik boyutlara ulaşmıştır.

Ulaşım Sorunu, tekellere hizmeteden ve sadece özel taşımacılığa vekarayollarına yatırım yapan politi-kalarla, her yıl trafik kazalarındabinlerce insanımızın ölduğu bir do-ğal afete, halk için bir çile aracı ha-line dönuşmuştur.

Tekellerin sorunlarını değil, hal-kın sorunlarını çözmek için varolanDemokratik Halk Cumhuriyeti, hal-kın bu sorunlarını öncelikli olarakhalletmek, ekonomik kaynaklarınıöncelikli olarak bu alanlara yönelt-mek zorundadır. Sağlık, konut veulaşım sorunu çözulmeksizin, in-sanca bir yaşamdan söz edilemez.

Sosyalizmde Halkın; Sağlık,Konut, Ulaşım Hakkı Vardır

24

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 25: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Fransız yazar Ignacio Roment’inFidel Castro ile yaptığı röportajınyayınlandığı “İki Ses Bir Biyografi”kitabında basın, düşünce ve ifadeözgürlügü ile ilgili Fidel Castro’nunanlatımları göstermektedir ki, gerçektebasın, ifade ve düşünce özgürlüğü sa-dece sosyalizmde vardır. Bu konuy-la ilgili kitaptan bazı bölümler akta-racagız.

Yazar soruyor: Kuba'da mukem-mel gazeteciler olduğu halde, ulkedeolanlar hakkında çok az eleştirel ha-berler çıktığına dair bir izlenim var.Bu konu hakkındaki fikriniz ne?

Fidel: Bakın; durust olmak gere-kirse, basın organlarımız devrimduşmanlarının, ABD ajanlarının elin-de değil, devimcilerin elinde. Bası-nımız, devrimci bir basın. Radyoda,televizyonda görev yapan gazeteci-lerimiz de devrimci. Pek çok gazete-miz var. Her örgutun kendi yayın or-ganı var: İşçilerin, gençlerin, Parti'nin,köylulerin, Silahlı Kuvvetler'in. On-larca gazete var ve hepsi devrimci.

Yazar: Sorumlu eleştiri adına ba-sın özgürlüğünün engellendiğini söy-lüyor.

Fidel: Eğer basın özgurluğu der-ken karşı devrim hakkını; Kubaduşmanlarının sosyalizm ve devrimkarşıtı konuşmalar yapmasını, yazılaryazmasını kastediyorsanız, bu"özgurlukten" yana olmadığımızısöyleyebilirim size. Kuba, impara-torluğun ambargosu altında kaldığı,surekli olarak saldırıya uğradığı,Helms-Burton ya da Kuba UyumYasası gibi alçakça kanunların kurbanıolduğu, bizzat ABD başkanı tarafın-dan tehdit edildiği muddetçe bizimduşmanlarımızın muteffiklerine bu"özgurluğu" tanımamız imkansız.Duşmanlarımızın amacı sosyalizmin

var oluş nedenlerine karşı mucedeleetmek çunku.

Yazar: Özgur bir basın devrimlebağdaşmaz mı?

Fidel: Bu "özgur" basında konu-şan kim? Nelerden konuşuluyor?Kimler yazıyor? Gazete ya da tel-evizyon patronları ne istiyorsa on-dan konuşuluyor. Partonlar kimi is-terse onlar yazıyor. "İfadeözgurluğu"nden söz ediyorsunuzama savunulan şey kitle iletişimaraçlarının özel mulkiyeti aslında.Kuba'da kitle iletişim araçlarındaözel mulkiyet yok. Ama kitle örgutle-rinin kendi araçları var: Öğrencilerin,işçilerin, sendikalar, köyluler hattaaskerlerin bile var. Herkesin yayınorganı var ve sizi temin ederim ki, ya-yımlanmasını uygun buldukları herşeyi özgurce yayımlıyorlar.

Yazar: Kuba'da bazı yabancı ga-zeteler de sansure uğruyor, dağıtıl-mıyor.

Fidel: Kaynaklarımızı yabancıgazete ithal etmek için harcayamayız;enerji, gıda, sağlık gibi farklı önce-liklerimiz var çunku. Karşı devrim-ci bir gazetenin dağıtılmasını nedenkabul edelim ki?

Yazar: Siz buradaki basının eleş-tirel seviyesinden memnun musunuz?

Fidel: Bana eleştirel zihniyettensöz ediyorsunuz ama ben şunu merakediyorum: Bizden daha demokratik ol-duğunu iddia eden ulkelerde, basınıneleştirel zihniyeti nerede? ABD'dekigazetecilerin, televizyon kanalları-nın eleştirel zihniyeti nerede? BaşkanBush'un Irak'a karşı giriştiği savaşatam bir propaganda sözcusu gibi des-tek verdiler... Gazeteler, medya, rad-yo, televizyon, cep telefonları, inter-net sayfaları her an her yerden tonlarca

haber yayıyor. Bir vatandaşın olaylarınakışını izleyebilmesi hiç de kolaydeğil. İnsan zekası bu haber tufanıiçinde yolunu zar zor buluyor. Bu ya-yın organları özgur ve eleştirel ol-duklarını iddia ediyorlar ama, rek-lamlara bel bağlamış durumdalar vereklam verenleri asla eleştirmiyorlar.Ben de diyorum ki: Neden reklamamilyarlarca dolar harcıyorlar? Rek-lama dökulen milyarlarca dolarlane kadar şey yapılabilir. İşte sizeGayri Safi Milli Hasıla hesabındareklamdan tek kuruş bulunmayanbir ulke; bizde ne gazetede, netelevizyonda, ne de radyoda ticarireklam var.

Kitle iletişim araçları ABD'de vedunyanın pek çok yerinde nasıl bir roloynuyor? Saldırıyor değil mi? Kitleiletişim araçlarının zihinlerdeki etki-sini bilen sizin gibi insanlar bu mec-ranın burada eğitmek, öğretmek vedeğer yaratmak için kullanıldığınıanlayabilirler... Ben yaşadığım dene-yimlere dayanarak, değer tohumları-nın insan ruhuna, insanların beyin vekalplerine ekilebileceğine yurekteninanıyorum.

Biz Avrupalılar’a has "basınözgurluğunden" söz edip ikiyuzlulukyapmıyoruz. Biz, başka turlu bir ba-sın özgurluğu hayal ediyoruz;kulturlu, eksiksiz bir genel kulturesahip ve dunyayla iletişim kurabi-lecek bir ulkedeki basın özgurluğu.Özgur duşunceden korkanlar hal-kını eğitmez, katkıda bulunmaz,mumkun olan en fazla kulturu,farklı tarih ve siyaset bilgileriniedinmesine uğraşmaz; olayları,nesneleri kendileri yaratsın ve böy-lelikle de gerçek değerlerin bilsindiye çabalamaz.

Kitle iletişim araçları ortaya çık-

Onlar savaştılar kazandılarOnlar savaştılar kazandılar

HaklıyızHaklıyız Biz deBiz de

KazanacağızKazanacağız

Kapitalist düzen iletişimaraçlarıyla insanların elinden

düşünme yetisini alırSosyalizm iletişim araçlarını

insanları eğitmek,geliştirmek için kullanır...

6 Kasım2011

25

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 26: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

tığında zihinleri ele geçirdiler. Ha-kimiyetleri sadece yalana değil, şart-lı reflekslere de dayanıyor. Yalan veşartlı refleks aynı şey değil. Yalan, bil-giyi etkiler; şartlı refleks duşunme ye-tisini. Yanlış bilgi sahibi olmakla,şartlı refleksler yuzunden duşunmeyetisini kaybetmiş olmak farklışeyler: "Bu kötudur, bu kötudur;sosyalizm kötudur; sosyalizmkötudur." Tum cahiller, tum okumayazma bilmeyenler, tum fakirler,tum sömurulenler aynı şeyi söy-luyor: "Komunizm kötudur."

Kitlelere okuma yazmayı öğret-miyor, insanlığın buyuk çoğunluğu-nu kandırmak için her sene milyar-larca doları reklama harcıyorlar.Üstelik bu insanlar dinledikleri ya-lanların parasını öduyor. İnsanoğ-lunu görunurde duşunme yetisi bileolmayan bir varlığa dönuşturuyorlar.Ona bir sabun tukettiriyorlar. Busabun hep aynı sabun ama on de-

ğişik marka var. İnsanları kandır-maları gerek, çunku bu milyarlarcadoları şirketler değil reklama kanıpurunu alanlar öduyor. Şartlı refleksoluşturmak için para harcıyorlar: birtanesi Palmalive, bir tanesi Colga-te, diğeri Candado marka sabun alı-yor çunku yuz kere tekrar ediyor-lar, guzel bir göruntu gösteriyorlar,insanın beynine tohumlar ekiyor,onu şekillendiriyorlar.

Durmadan "beyin yıkama" dan sözediyorlar ama asıl kendileri beyinle-ri yontuyor, şekillendiriyor, insanınelinden duşunme yetisini alıyor-lar. Nufusunun yuzde 20'si, yuzde30'u cahil olan, gerçek cahillerlerle iş-levsel cahillerin toplamının yuzde80'e ulaştığı ulkeler "ifadeözgurluğu"nden mi söz edecek? İn-sanlar hangi ölçutlere, hatta hangi öğe-lere dayanarak, nerede fikir yurute-cek? Kulturlu ve zeki pek çok insanbir makale yayımlamak istediğindebunun yayımlanmasına imkan yok;

onları görmezden geliyor, eziyor,itibar kaybına uğratıyorlar. Bubuyuk medyalar birer manipulasyonaracına dönuştu.

Bizde de kitle iletişim araçlarıvar ve bunları eğitmek, insanlarınbilgilerini geliştirmek için kullan-dığımıza yurekten inanıyoruz. Buaraçların devrimsel bir işlevi var.Onları en iyi şekilde kullanamadığı-mız halde bir bilinç oluşturdular;kavramlar, değerler yarattılar. Devri-min neler başardığını biliyoruz vemedyaya sahip olmanın da bundabir etkisi oldu.

Batı'daki medyanın dayanışmacıdeğerler, kardeşlik ve adalet duy-guları yaratmak için kullanıldığı ya-lanına inanmayacağız. Doğası ge-reği bencil, doğası gereği bireyci birsistemin değerlerini yansıtıyorlarçunku.

(Fidel Castro, İki Ses Bir Biyo-grafi, Syf. 396-400)

- Sonra giderim, şimdi hiç gidecek modda değilim.

- Sonra okurum, şimdi hiç okuyacak modda değilim.

- Toplantıyı sonra yapalım, toplantı modunda değilimhiç.

Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Yapılacak işten öncepsikolojimizi ayarlamaya çalışırız adeta. Ve “psikolojikolarak kendimizi hazır hissetmiyorsak” daha açık bir ifa-deyle, o işi yapmayı istemiyorsak, böyle cümleler sarf ede-biliyoruz: “... modunda değilim.”

Bizler devrimciyiz. Zorluklar, yoksunluklar, eksikliklerve daha birçok şeyle karşılaşıyoruz günlük yaşamda. Biz-ler, karşılaştığımız tüm zorlukları devrimci yöntemler-le çözmek zorundayız.

Yapılacak bir iş için önce psikolojimizi ayarlayacakdeğiliz... Biz yapılacak bir işle ilgili öncelikle somut dü-

şünür, önümüze yapılması gerekenleri koyarakprogramlamaya ve yapmaya başlarız. Psikolojimizbizi değil, biz psikolojimizi yönlendirir, güçlen-diririz.

Programlarımız dışında şeyler de gerçekleşebi-lir, hiç ummadığımız, önceden planlamadığımız şey-lerle de karşılaşabiliriz. Böyle olsa bile, biz her anher şeyi yapmaya hazır olmalıyız. Yapılacak bir işeönce “psikolojimizi ayarlamak” yerine, her an herşeyi yapabilecek bir coşkuya sahip olmalıyız.

Ayrıca biz böyle bir kelime kullanmayız. “MOD”,bize ait olan bir kelime değil, matematiksel bir te-rimdir. Ve asıl olarak da, böyle gerekçelerle çalış-

malarımızı erteleyemeyiz. Çünkü biliriz ki, bu gibi şey-ler, gerekçeler, kelimeler alışkanlık haline dönüşebiliyor.Bir çalışma için önce psikolojimizi ayarlamaya çalışmak,böyle düşünmek, yapamam demenin kılıfı olabiliyor.

Şartlar ve mevcut durumumuz her zaman en elveriş-li koşullarda olmayacak. Eksikler, zamansızlıklar, yok-luklar, bilgi eksikliği ve daha pek çok sorun bizi bekle-mektedir. Ve biz zaten bunların üstesinden gelme inan-cına sahip olduğumuz için devrimciyiz. Şartları biz ol-gunlaştıracağız. Beklenmeyen sorunları çözüp, yetmeyenzamanı biz yaratacağız.

“Psikolojim hazır değil” gibi gerekçeler sunmak ye-rine her an her şeyi yapmaya hazır bir coşkuyla çalış-malarımızı yapmalıyız. Ben yaparım, hallederim diye herişe atılabilmeliyiz. Cepheli olmanın özü budur.

SavaşanKelimeler

“O Modda Değilim, O Moda Giremedim”

26

Page 27: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Akşam gazetesi yazarlarından Na-gehan Alçı, Che Guevara üzerindendevrimcilere küfrederek kendini gün-dem yapmak istiyor anlaşılan. Yaz-dıklarını kara cahilliğine yoruyoru-yoruz, üzerinde durmayacağız. Ancakağzına geldiği gibi devrimcilere kü-für etmesine de sessiz kalmayacağız.Diyor ki, Nagehan hanım;

"1958'de Cabana hapishanesindesavcılık makamını işgal edip, kendi-sini eleştiren eski arkadaşlarını kur-şuna dizdiren, bu vahşiliğe de "dev-rimci kararlılık" diyen Ernesto Gue-vara gibi bir barbar zihniyeti "in-sanlığın umudu" diye pazarlayansosyalistlerle kapitalistlerin ittifakı mi-demi bulandırıyor" Guevara'lar umutoldukça hep azgın kapitalizm kaza-nacaktır." (18 Ekim 2011, Akşam)

‘Midesi bulanıyor’muş... o bu-lantı yediğiniz pisliklerdendir.

Ne kadar kolay değil mi; sosya-listlere ve sosyalizm uğruna canınıvermiş, hayatını insanlığa adamışdevrimcilere karalayıcı kelimeler at-fedip, onları yerden yere vurmak?Bunu parayla yapmak sorumsuzluğudaha da büyütüyor.

Bir gazetede bir köşe, bir televiz-yon kanalında bir program. Ne kadarburjuvaziye karşı, halkı ve vatanıiçin savaşları ve savaşta ölenleri aşa-ğılar, halkın gözünden düşürmeyeçalışırlarsa o kadar var oluyorlar, o ka-dar büyüyor, o kadar söz sahibi olu-yorlar. O kadar çok para kazanıyor-lar. Eh söyledikleri söz bir avuç iş-birlikçi dışında kimsenin hoşuna git-mese de sorun değil, çünkü onları do-yuran o bir avuç işbirlikçi...

Örneğin "yamyam" veya "bar-bar" kelimelerinin ne anlama geldiğinigerçekten ne kadar biliyorsun NA-GEHAN ALÇI? Che'yi örneğin ne ka-dar tanıyorsun?

Che'ye barbar diyorsunuz, Che'yi

katledenler uygar oluyor öyle mi?Hani herkesin yaşam hakkı vardı? Üs-telik hem katledeceksin hem de me-zarının yerini bile söylemeyeceksinyakınlarına... Bu hak öyle mi? Bu bar-barlık değil, bu yamyamlık değilöyle mi? Hani yaşamak kutsaldı, si-zin yalancı burjuva demokrasinizöyle diyor.

Che'nin hesap sormak, yıkmakiçin mücadele ettiği emperyalist ül-keler... Amerika mesela... Almanya,Fransa ya da İngiltere... iki dünya sa-vaşı çıkarıp altmış milyon insanı öl-dürür, bunun adı barbarlık değildir.Ama Che barbar... Öyle mi?

İşte Che'nin halkların özgürlüğüiçin canını feda ederek gösterdiği"barbarlık"a karşılık; sayısız işken-cenin, kayıbın, halklar üzerine inenbombaların, faşist cuntaların, ahlak-sızlıkların, işsizlik, açlık ve yoksul-luğun sahibi ABD'nin uygarlığı...

Kim barbar, kim uygar?

İnsanları diri diri yakan ortaçağ ka-ranlığının sahipleri mi?

Gaz odalarında diri diri insanlarıöldüren, derilerinden sabun yapanHitler faşizmi mi? Kim?

İşte "Barbar", "yamyam" dediği-niz Che'nin Kübası;

AB raporlarına göre önlenebilirveya tedavi edilebilir hastalıklar ne-deniyle her yıl 4 milyon çocuk ya-

şama gözlerini yumarken, Küba’daise ÇOCUK ÖLÜMLERİ SIFIR.

Ülkemizdeki trafik kazalarındangünde onlarca insan yaşamını yiti-rirken Küba’da alınan önlemlerle busayı en asgariye indirilmiş durumda.ULAŞIM HALKA BEDAVA SAĞ-LANIYOR.

Küba’da okur-yazarlık oranı yüz-de 96. Ortaöğretimde her otuz yedi ki-şiye bir öğretmen düşüyor. Ortaöğ-renimde bu oran yüzde 80, yüksek öğ-renimde yüzde 20’nin üzerinde. EŞİTVE PARASIZ EĞİTİM SAĞLANI-YOR.

Küba’yı gezip görenlerdenF. Berk Doğutürk bir yazısında bakınne diyor:

“İnsanların çeşitli takıları, giysile-ri yok ama; kitap okuyorlar resim, hey-kel ve müzikle uğraşıyorlar. Bu da on-ları mutlu kılıyor. Küba’da garsonlarbile üniversite mezunu. Bir de 2 mil-yon nüfusa karşı 60 bin sanatçı oldu-ğunu öğrendim. Havana’nın sokakla-rında birçok galeri, kütüphane, re-sim-heykel atölyeleri görmek olası.(...)”

“(...) Sadece işçilere ait tatil köylerivar. Şeker kamışı tarlalarında yılda birkez de olsa doktorundan komutanınaher statüden insan gönüllü olarak ça-lışıyor. Ayrıca insanlar birbirlerine vebize karşı çok sıcak ve sevecen. 20 günboyunca kavga eden kimseye rast-lamadım. İnsanların sevgileri çıkaradayalı değil.” (4.11.1997. Y.Yüzyıl)

“Küba’da yoksulluğun anlamıfarklı; eğer yoksulluk aç ve açıktakalmaksa, eğer yoksulluk hastanekapılarında sürünmekse ve eğeryoksulluk eğitimden yoksun olmak-sa Küba ve Küba halkı yoksul değil.Ama yoksulluk, bir dolara satılanCoca Cola veya benzeri ithal içecek-ler ise dolarla satılan diğer ürünlerialamamaksa, Küba halkı yoksul,

Bir Cahil; Nagehan Alçı: Kullandığı KelimelerinAnlamını Bile Bilmeyen Bir Kara Cahil

Çürüyen ve Çevresini de Çürüten Burjuvaziye Karşılık; Yeniyi, Geleceği Ancak

Devrimciler Temsil Edebilir!

6 Kasım2011

27

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 28: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

hem de çok yoksul. Ve Küba halkıdünya çapındaki bilim adamındanişçisine kadar her vatandaşıyla buyoksulluğu paylaşıyor.” diyor. (AliEr, 22 Ağustos Cumhuriyet)

İşte Che'nin Halkların Özgür-lüğü İçin Canını Feda EderekGösterdiği "Barbarlık"a Karşı-lık, Uygar-Medeni Olanlar, Hat-ta "Uygarlık Götürüyoruz" Diye-rek Başka Halkları Sömüren;Katil, Hırsız, Obur Burjuvazi.Onların İktidarı... Blairler, Clin-

tonlar, Bushlar, Sarkozyler, Oba-malar, Merkellerdir... OnlarınDüzeni... Kapitalizm.

Yani diyeceğimiz o ki, sahibinindeğil, halkın sesi olmak lazım. Ancako zaman kapitalizmin küçük burjuvayazar/çizerlerine biçtiği misyondankurtulabilirler.

Ancak o zaman kendini, her şeyipazarlayan, burjuva toplumunun soy-suzlaşmasını örtbas etmekten vazge-çebilirler.

Burada bilgiye, gerçeğe davetediyoruz Nagehan Alçı'yı...

Ezilen halkların kahramanlarınadil uzatmak Nagehan Alçı’yı pat-ronların gözünde büyütür ama halkıngözünde küçültecektir.

Ne istiyor Nagehan Hanım?

Halkların milyonların sevgisinimi?

Yoksa milyonların öfkesini mi?

Ya da burjuvazinin üzerinde kanve gözyaşı olan parasını mı?

Biz dünyamızın ve ülkemizingerçeğini biliyoruz. Marksist-Leninistbakışımızla dünden yarına her şeyinadını koyuyoruz. Emperyalizm ilehalklar arasında kesintisiz süren birsavaş var, diyoruz. Bizi “ıslah etmek”,“yola getirmek” isteyen düşmanakarşı savaşıyoruz.

Savaşımızın bir amacı ve neden-leri var. Ülkemiz emperyalizminyeni sömürgesidir, halklarımız özgürdeğil, vatanımız özgür değil, ba-ğımsız değil, diyoruz. Halklarımız aç,halklarımız yoksul bırakılıyor, halk-larımız zulümle katlediliyor, diyoruz.Emperyalizm ve işbirlikçilerinin zu-lüm ve sömürüsüne son vermek is-tiyoruz, tam bağımsız ve demokratikbir Türkiye için savaşıyoruz.

Savaşımızı yalnızca ideolojimiz-le, teorilerimizle, bilimsel doğrula-rımızla sürdürüyoruz. Savaşımızıaynı zamanda ideolojimize, kazanmainancı ve kararlılığımızla, halkımıza,vatanımıza duyduğumuz sevgimizle,emperyalizme ve işbirlikçilerine duy-duğumuz kinimizle sürdürüyoruz.

Dost kimdir, düşman kimdir, em-peryalizm kimdir, halklar kimlerdir,bunları biliyoruz.

Aç, umutsuz, çaresiz bırakılan,iradesi, değer ve gelenekleri yokedilmek istenen halklarımızı sevi-yoruz. Onuruyla, emeğiyle, alınteriylesömürü ve zulüm altında çalışan

milyonlarca insanı seviyoruz. İşsiz bı-rakılarak umutları yok edilen, sefa-let içinde yaşama terk edilen, dilen-ciliğe reva görülen milyonlarca insanıseviyoruz. Mahallelerimizde değer-lerini korumaya, geleneklerini ya-şatmaya çalışan milyonlarca insanıseviyoruz, geleceği çalınan milyon-larca genci seviyoruz. Düşünceleri-mize katılmayan, mücadele biçimi-mizi, yöntemlerimizi onaylamayanama demokrasi isteyen, bağımsızlıkisteyen, ekmek ve adalet isteyen,toprak isteyen, iş isteyen, aş isteyenmilyonlarca insanı seviyoruz.

Tarihler boyu halklarımızla, mü-cadelemizle değerler, gelenekler ya-rattığımız, yenilgiler yaşadığımız,zaferler kazandığımız topraklarımı-zı, vatanımızı seviyoruz.

Çıkarlarını korumak, düzenlerinisürdürmek için aldıkları kararlarla,uyguladıkları politikalarla milyon-larca insanımızı aç ve işsiz bırakan,gençliği umutsuz bırakan, yoksulla-rın evlerini başına yıkan, köylülerikendi toprağında aç, sersefil bırakanemperyalizme, işbirlikçilerine kinduyuyoruz. Çıkarları için, düzenle-rinin sürmesi için katliamlar planla-yan, yapan; insanlarımızı kaybeden,diri diri yakan, toplu mezarlara atan,vatanımızı yağmalayan emperyaliz-me, işbirlikçilerine kin duyuyoruz.

Emperyalizm ve işbirlikçilerinden

kin duymak için binlece nedenimizvar ve onlar nedenlerimizi çoğalt-maya, kinimizi büyütmeye devamediyorlar. Cepheliler bu kinle sava-şıyorlar. Bizim kinimiz, sınıf kinidir.Bizim kinimiz, iradeleri, umutları, de-ğerleri, düzene olan kini yok edilmekistenen milyonlarca insanın kinidir.Cepheli, milyonlarca ezilenin, sö-mürülen insanın umududur, onlarınadaletidir.

Cepheli, halkları, komşuları, karıkocayı, arkadaşları birbirine düş-man eden bir avuç asalak, sömürücüsınıfa duyduğu kinle halklar arasın-daki her düşmanlığı yok edip, halkınöfkesini emperyalizm ve işbirlikçi-lerine karşı yönlendirendir.

Biz bu ülkede devrim yapacağızdiyoruz ve Cepheli kinini hedefleriylebüyütür, yönlendirir. Cepheli, devri-min önünde engel olan her şeye bi-limsel doğrularla, ideolojimizle, tem-sil ettiğimiz halkın, sınıfımızın sa-fından bakarak düşünür, politika üre-tir, mücadele eder.

Cepheli sahip olduğu sınıf kiniy-le, sevdiği, değer verdiği, sorumlulukduyduğu halkın geleceği için daha faz-la emek harcar. Hayatın her alanında,halkın içinde komiteler kurar, halkı ör-gütler. Cepheli, halkın öfkesini örgütlübir güce dönüştürür. Örgütlü bir hal-kın öfkesinin, kazanma kararlılığınınönünde hiçbir güç duramaz.

28

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Cepheli’nin ÖfkesininKarşısında Hiçbir Güç

DuramazKendini Geliştirmeyen Düzeni Geliştirir

Page 29: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

6 Kasım2011

Yürüyüş

Sayı: 293

29

Van’da gerçekleşen dep-rem sonrası yapılan açıklama-lar ve burjuva medyada sürentartışmalar; bu düzenin ahla-

kını bir kez daha gözler önüne serdi.

Gözden kaçırdıkları yalnızca in-sanlık, kaybettikleri yalnızca vicdandeğildi. Dillerine pelesenk ettikleri he-pimiz kardeşiz sözlerini unuttular.Birlik ve beraberlik mesajlarını ya-lanladılar ve bunların yalnızca poli-tikadan ibaret olduğunu bir kez dahagösterdiler bize.

Bunu yaparken insanlık değerle-rini hiçe saymakla kalmadılar, aynı za-manda anayasal ilkeleri çiğnediler. Ya-saları ihlal ettiler ve suç işlediler.

Hani anayasa; "Herkes dil, ırk,renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felse-fi inanç, din, mezhep ve benzeri se-beplerle ayrım gözetilmeksizin kanunönünde eşittir” diyordu... Hiçbir ki-şiye, aileye, zümreye veya sınıfa im-tiyaz tanınamaz" diyordu.

Her ne hikmetse depremler yok-sulların evlerini yıkıyor, yoksullarıncanlarını alıyor. Ölürken bile eşit ol-madığımız kişilere, sermayeye buimtiyazı kim tanıyor o halde?

Ceza kanunu halkı kin ve düş-manlığa tahrik etmenin suç olduğunusöylerken, başbakanı bu kanundanmuaf tutan nedir? Burjuva medya ka-lemşörlerine kin kusturan güç, cezakanunlarını bilmemekte midir? Yok-sa kanunlar yalnızca yoksul halk uy-sun diye mi yapılmıştır?

Düşünce ve ifade hürriyeti yalnızMüge Anlı’lar için midir? Ferhatlar,Bernalar kullandığında, yıllarca hapis

yatıran ifade özgürlüğü neden hiç do-kunmamaktadır bu kişilere?

Başbakan çok önemsediğini söy-lediği "halkın iradesi" ile seçilmiş be-lediyeleri suçladı. Van halkını zan al-tında bıraktı ve öfkesini bu acı günündekusarak tartışmaların önünü açtı.

Devletin gönderdiği yardımların,örgüt tarafından engellendiğini söy-leyerek halka neden yardım ulaşma-dığını açıklamaya çalıştı.

Ancak daha sonra ortaya çıkangerçek bize gösterdi ki, Türkiye hal-kının göndermiş olduğu yardımlarVan valiliğince “örgüte gönderile-ceği şüphesi” öne sürülerek engel-lenmektedir.

Deprem sonrası göçük altındaki-leri kurtarmak için en önemli saatlerolan ilk saatlerde yardımın nedengelmediği açıklanmadı.

Tabi ölmeyip kurtulan halkı suç-lu ilan etmenin de yolunu bulmuşlar,onlar yardımların yetersizliğini gös-termek için konuşan kötü niyetli ki-şilermiş. Devleti güçsüz göstermekiçin yapıyorlarmış. Bu zihniyet ma-dem bu şehirde çocuklar polise taş atı-yorlar o halde herkes ölsün diyor. Bi-liyorlar ki o herkes, yalnızca halktır,yoksullardır. Madem evlatlarınız dağaçıkıyor o halde üşüyün, hastalanın,mağdur olun farketmez diyorlar. Bubelediyeye oy verdiğiniz için herşeye müstahaksınız diyorlar.

Elektrikten suya, çerden çöpe ver-gi ödeyen halk, doğarken, ölürken mi-ras bırakırken, para biriktirirken, mülksahibi olurken, telefonla konuşurken,dava açarken, dava kaybederken hapis

yatarken, para ödeyen halk hakkını is-tiyor, anlamıyor musunuz?

Kimse bir lütufta bulunmasını is-temiyor devletin, herkes hakkı olanı is-tiyor, verdiğini istiyor.... Askere gön-derdikleri evlatları başka şehirlerde neyapıyorlarsa onu yapsın istiyorlar ken-dilerine. Devlet ne işe yarıyor? Eğiti-min, sağlığın özelleştirildiği parasıolmayanın kamu hizmetlerinden ya-rarlanamadığı bir yer artık Türkiye. De-ğil parasız eğitim görmek, bunu is-temek bile suç bu ülkede.

Hırsızlık olur; hırsızı bulamaz,uyuşturucu satıcıları okulların önle-rinde ticaret özgürlüğüne sahiptir.Patronlar işçiyi sömürür; denetle-mez, kamyonetlerde sel sularındacan verir; cezalandırmaz.

Devlet yalnızca dolaylı dolaysızvergilerde, kabarık faturalarda, hak-kını arayan insanların sırtına inen cop-ta gösterir kendini.

Her felaketten kendine kar düşü-nenler, bu felaketler deprem vergisi-ni hatırlatacak, toplu konut idaresinigüçlendirecek ihaleci müteahitlerinyüzünü güldürecektir.

Kötü iktidarınsa kusurlarını örte-cek bir yolları var ne de olsa. Her birkötülüğü örgüte havale etmek için hal-kı kin ve düşmanlığa sevk eder, kin-lerini taze tutarlar.

Halkların dostu yine halklardır.Bunu Van depreminde bir kez dahagördük. AKP her ne kadar halkın yar-dımlarını kendi tekelinde toplasa dahalkımız neyi var neyi yoksa Van dep-reminde halkla dayanışma içinde ol-muştur.

AKP, Van Depreminin SorumlusudurHalkın Hukuk

Bürosu

Tekirdağ 1No’lu F TipiHapishane-si’ndeki özgür

tutsakların davetiyle, TAYAD’lı Aileler tarafından ArmutluCemevi’nde kahvaltı verildi. 30 Ekim Pazar günü saat10.00’da düzenlenen kahvaltıda konuşan TAYAD’lı Aile-lerden Naime Kara, “Çocuklarımız bir araya gelmemizi is-tediler. Çünkü biz ne kadar bir olursak, güçlü olursak, on-lar da o kadar güçlü olurlar. Evlatlarımız bir çift göz olmayıbildiler. Birlikte gülüp, birlikte ağladılar. Birbirlerinden güçaldılar. Biz de evlatlarımız gibi güçlü olmayı öğrenmeli-

yiz.” dedi.

70 kişinin katıldığı kahvaltıdasohbetler edildi. Aileler söz alarakyaşadıkları sorunları paylaştılar.“Biz yaşadıklarımızdan öğrendik,sorunları da çözüm yöntemlerini deyaşayarak gördük öğrendik. Bir-birimizin sorunlarını dinlemeli, birbirimize yardım etme-liyiz” ortak düşüncesinde birleşen aileler, görüşlere giderkenyaşadıkları sorunlara değinerek, birlikte çözme gereklili-ğini vurguladılar.

Özgür Tutsaklar, Ailelerini Kahvaltıda Buluşturdu

Page 30: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

30

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Başbakan Er-doğan diyor ki:

“Oy kaybetsek deyıkacağız...” Bu söz-

lerin anlamı nedir? Bu sözlersömürüye dayalı iktidarını sürdürenAKP’nin itirafıdır.

AKP, 17 Ağustos 2011 tarihliResmi Gazete’de yayımlanan 648sayılı Kanun Hükmünde Kararna-me’yi (KHK) “Deprem Anayasası”şeklinde tanıtmıştı. Gerçekte ise 648sayılı KHK ile 4708 sayılı Yapı De-netimi Hakkında Yasa’da değişik-likler yapıldı ve Çevre ve ŞehircilikBakanlığı’na istediği gibi yıkma ve is-tediği yere inşaat yapma yetkileritanındı.

648 sayılı KHK ile depreme kar-şı dayanıksız yapıların bulunduğualanların dönüşüm projelerini ve uy-gulamalarını yapmak ve yaptırmak;kentsel tasarım projelerini yapmak,yaptırmak ve onaylamak; bu çerçe-vede paylı mülkiyetleri ayırmak, bir-leştirmek, arsa ve arazi düzenlemeleriyapmak, imar hakkı transfer etmek,kamulaştırma ve gerektiğinde acelekamulaştırma yoluna gitmek; yapıruhsatı ve yapı kullanma izinlerini ver-mek ve kat mülkiyeti ve tescilinisağlamak Bakanlığın yetkisine veril-di.

648 sayılı KHK ile 4708 SayılıYapı Denetimi Hakkında Kanun`dayapılan değişiklikler ile;

- Yapı Denetimi kapsamı daraltıl-mış, denetimsiz yapılaşmanın yay-gınlaştırılmasını sağlayacak düzen-lemeler yapılmıştır.

- Yapılan değişiklikle geçmişteyalnızca kamuya ait yapı ve tesislerile köy yerleşik alanlarında yapılankonutlar ve büyüklüğü 200 metrekareyi geçmeyen iki katlı yapıları de-netim dışı bırakan düzenlemede de-netimsiz yapılaşmanın sınırları ge-nişletilmiş, köy yerleşik alanlarında-ki konutların yanı sıra ticari tesislerde dahil her türlü yapılaşma, tarımvehayvancılık amaçlı yapıların tamamıyapı denetimi dışında bırakılmıştır.

-Nüfusu 5 binin altında olan be-lediyelerin belediye ve mücavir alansınırları içinde, bodrum ve çatı ara-sında yapılan düzenleme ile 4-5 kataulaşan yapılarda, bodrum kat dışındainşaat alanı 500 metrekareye ulaşankonut yapıları da yapı denetimi kap-samı dışına çıkarılmıştır.

- Yapı denetim firması ile yapım-cı arasında pazarlık sürecinin önü açıl-mıştır.

- Ülke genelinde toplanan tümyapı denetim ücretlerinin % 1’inin dö-ner sermaye aracılığıyla Bakanlığınkullanımına aktarılmasının önü açıl-mıştır.

- Aslen TMMOB’a bağlı ilgilimeslek odalarının görevi olan; yapıdenetim kuruluşlarının sahip olmasıgereken asgari niteliklerin, çalışmausul ve esaslarının, asgari hizmetbedellerinin belirlenmesi, yapılarasertifika verilmesi ve meslek içi eği-tim konularında Bakanlık yetkilen-dirilmiştir.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdo-ğan Bayraktar, 14 Ağustos 2011’deAKP’nin 10. kuru-luş yıldönümü ne-deniyle Zongul-dak’ın Ereğli İlçe-si’ndeki BüyükAnadolu Oteli’ndedüzenlenen iftardayaptığı konuşmada“…Oy verenleri devermeyenleri de ku-caklayacaksın. Oyverenlerle verme-yenler de bir değiltabii bunu bir ke-nara koymak la-zım…" demişti.

Bunlarla birlikteBaşbakan TayyipErdoğan’ın “Oykaybetsek de yıka-cağız” sözlerine debakarsak, “Ne yap-tıysak oy için yap-tık, ne yaptıysak ik-tida rımzı sürdür-

mek için yaptık, ne yaptıysak karla-rımızı arttırmak için yaptık” anlamıçıkar. Ki Başbakanın açıklamasına in-şaat sektöründen tam destek geldi. Ba-kan Bayraktar “Mutlaka özel sektörde olacak” diyerek bize şunu dasöylemiş oldu: “Evinizi başınıza yık-makla kalmayacağız, bunu size öde-teceğiz...” Hem sokağa atılacak hemde bunun için para ödeyeceğiz.

Yine bir “doğal” felaket, iktidartarafından halka saldırının kaynağıolarak kullanılıyor. Çıkartılan yasa-ların uygulanması için fırsat kollayanAKP, akbabalar gibi ölülerimizin te-pesine konuyor. Fırsat bu fırsat di-yerek kondularımıza göz dikiyor,kendi iktidarlarında palazlandırılan in-şaat tekellerinin önüne atıyorlar bizi.

AKP’nin depremden doğabilecekzararları önleme gibi bir sorunu yok-tur. Binaları çürük malzeme ile yap-tıklarını itiraf eden Ali Ağaoğlu’nunhala ortalıkta dolaşıyor olmasındananlıyoruz ki, AKP halkın değil te-kellerin partisidir. AKP halk düşma-nıdır.

Halk Cepheliler, Boran, Haziran ve Tavır ya-yınlarının okunup okutulması yönünde yeni bir kam-panya başlattı. Bu kampanya ile kitapların sergilen-diği stantlar açılarak halka ulaştırılıyor ve yaygın ola-rak okutulması hedefleniyor. Nurtepe’de kampanya ça-lışması kapsamında 24 Ekim günü Dilan Kafe için-de “Okuyalım Okutalım” köşesi oluşturuldu.

Mahallede ayrıca esnafın dükkanlarında ya da dük-kan önlerinde de stantlar açılacak. Nurtepe’de kitapstandı her hafta farklı bir yerde açılacak. Dilan Ka-fe’den sonra Bahçeli Kahve’de açılan kitap standı 4Kasım tarihine kadar burada olacak. Devrimci İşçi Ha-reketi de kampanyaya katılarak, 29 Ekim günü Ka-dıköy’de masa açtı. Kadıköy PTT binası önündeki ada-da 15.00 ile 17.00 saatleri arasında açılan masaya Bo-ran ve Tavır yayınlarından çıkan kitapların afişleri asıl-dı. Kitap tanıtımı ve satışı yapıldı.

Kitaplarımız OligarşininYalanlarını Açığa

Çıkartan SilahlarımızdırOkuyalım, Okutalım

DüşmanıHalk

AKP

AKP, Van Depremini Fırsat Olarak Görüyor

Page 31: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Kaddafi’nin katledilmesiyle birhayli rahatlayan halkların katiliNATO, Libya’daki saldırılarını biti-rip 31 Ekim’de çekileceğini açıkladı.İşbirlikçi Ulusal Geçiş Konseyi(UGK) Başkanı Mustafa Abdülcelil,"NATO'nun Libya'dan ayrılma ka-rarını yıl sonuna kadar uzatmasınıve Libya'nın yeniden inşasında NA-TO’nun rol almasını" istedi.

Abdülcelil, Katar'da UGK'ye as-keri destek veren ülkelerin temsilci-lerinin toplantısında yaptığı konuş-mada “NATO'nun Libya'ya ve kom-şu ülkelere yaptığı yardım faaliyet-lerini en azından yıl sonuna kadar de-vam ettirmesini umduklarını, amaç-larının Libya'ya ve Kaddafi'ye bağlıgüçlere komşu ülkelerden silah sız-masının önlenmesi” olduğunu be-lirterek Libya'nın savunma ve gü-venlik sistemlerinin de NATO ile ya-pılacak ortak çalışma sonucundaoluşturulmasını” talep ettiklerinisöyledi.

Kaddafi için diktatör diyorlardı.Halkına zulmeden bir diktatör. Hal-kın desteğine sahip olmayan bir za-lim. Kaddafi’yi de katlettiler.Ancak hala korkuyorlar.

Emperyalizm işbirlikçisiolduklarının bilincindedirler.Gayri-meşru olduklarını, Lib-ya halkına dayanmadıklarınıçok iyi bilmektedirler. Ve iştebunun için de uşaklar kork-makta; efendilerinin yanla-rından ayrılmasını isteme-mektedirler.

Abdülcelil’in yukarıdaNATO’ya ilişkin çağrı ve ta-leplerinde ifade ettikleri tamda efendi-uşak ilişkisini yaniemperyalizm yeni-sömürgeilişkisini ortaya koymaktadır.

Bunlar hiç te yabancısı ol-madığımız gerçeklerdir. İş-birlikçiliğin, yeni-sömürgeci-liğin ifadesidir bunlar:

Emperyalistler sömürdük-leri ülkelerde işbirlikçilere ih-tiyaç duyarlar. Sürekli işgal al-

tında tutmaktercih ettik-leri bir yön-tem değildir.Bunun yeri-ne o ülkeyiişbirlikçileriüzer indensömürmekdaha karlıve güvenli-dir.

İşbirlik-çiler, ülke-nin “güvenliği, geleceği, çıkarları”için, emperyalist efendilerinden ko-ruyuculuk, kollayıcılık, yardım is-terler. Efendileri emperyalistler deekonomik, askeri yardımlar, ikili an-laşmalar ve askeri paktlarla karşılıkverirler bu yardıma, koruyuculuk ta-lebine…

Emperyalistler baştan aşağıya;ekonomiden siyasete, kültürden askeriyapıya ülkeyi yeniden şekillendirirler.Kendilerine göbekten bağlı hale ge-tirirler. Deyim yerindeyse bir ahtapotgibi sıkıca kavrarlar.

Çarpık kapitalizmin hakim oldu-ğu dışa bağımlı bir ekonomi...

Siyasal planda gericileşmiş, oli-garşi denen azınlığın yönettiği, fa-şizmin yönetim biçimi olduğu birülke...

Demokrasicilik oyunu dediğimiz,yeni-sömürgelere özgü sandık de-mokrasisi...

Ve emperyalizm adına, onun çı-karlarının bekçiliğini yapan, halkınadüşman, işbirlikçileştirilmiş bir ordu...

Emperyalistler bunlarla da yetin-

Libya UGK’den NATO’ya: ‘Gitmeyin’ Halktan, Direnişten Korkuyorlar!

Emperyalistler yarattıkları işbirlik-çileri aracılığıyla Libya'yı yıktılar. Lib-ya'da İşbirlikçi Ulusal Geçiş Konseyi Yü-rütme Kurulu Eski Başkanı MahmutCibril bile Libya’nın eski haline getiril-mesinin mümkün olmadığını söylüyor.Suriye'ye saldırının hazırlıklarını yapı-yorlar. Şimde de İran'da işbirlikçiler ya-ratmak için "sanal elçilik" açıyorlar.

Amerikan işbirlikçisi Fethullah Gü-len’in Zaman gazetesi İran için düşünü-len “sanal elçilik” haberini şöyle veri-yordu:

“Clinton, Amerika'nın Sesi (VOA) veBBC Farsçaya verdiği röportajda,ABD'nin Tahran hükümetiyle arasında-ki tansiyon yükselse bile İran halkıyladostluğunu teyit etmek istediklerini, buçabanın sonucu olarak yıl sonunda sanalbüyükelçilik açılacağını ifade etti. Dış-

işleri Bakanı, iki ülke arasında diploma-tik ilişkilerin koptuğu 1979 yılından beriİran'da büyükelçiliği bulunmayanABD'nin ülkeye gelmek isteyen İran-lılara vize gibi konularda yardımcı ol-mayı amaçladıklarını ifade etti. Clin-ton, ‘İran halkına elimizi uzatmaya çalı-şıyoruz. İran hükümetine elimizi uzat-maya çalıştık ama başarılı olmadı’ şek-linde konuştu. Clinton ayrıca, İran'dakirejim muhaliflerine sansür ve izlenmeyibertaraf etmelerine yardımcı olmakiçin yeni teknolojiler üretme üzerinde ça-lışıldığını kaydetti. Clinton, İran'a yöne-lik yeni baskı tedbirleri ve yaptırım ça-lışmaları olduğunu da sözlerine ekledi.”(Zaman Gazetesi)

Ne kadar “masum”, “insani”, “ulvi”göstermeye çalışıyorlar. İşbirlikçilik,uşaklık Fethullahçılar’ın ruhlarına işle-miş

Emperyalistler, İşbirlikçiler Yaratmak Peşinde!

6 Kasım2011

31

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 32: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

mezler. Kültürel anlamda daülkeye ait ne varsa, halka aithangi değer varsa içini boşal-tır, her şeye işbirlikçiliğin,ulusal onursuzluğun, emper-yalist kozmopolit kültüründamgasını vurmaya çalışır.Kültürel olarak da çürüme veçürütmedir amaçlanan.

Emperyalizm sömürge ül-kede bağımlılaştırdığı eko-nomisiyle, işbirlikçi ordu-suyla, düzen partileriyle, kül-türüyle vardır. Emperyalizmartık o ülkenin içine işlemiş-tir. Böylece ülkeyi yönetmek,emperyalizmin denetimi al-tında tutmak hem daha gü-venli hem de daha elverişli sö-mürü olanağı sağlanmış olur.

İşbirlikçi Ulusal GeçişKonseyi Yürütme Kurulu EskiBaşkanı Mahmut Cibril; Lib-ya’nın eski haline getirilme-sinin mümkün olmadığını söylüyor-du bir açıklamasında. Evet herşeyitersyüz, alt-üst edeceklerdir. Lib-ya’yı yeni-sömürgeleştireceklerdir.

Libya’daki işbirlikçilerin kopya-sı olan Suriye'deki "Geçici Ulusal

Konsey" denen işbirlikçiler de Bir-leşmiş Milletler’den Suriye'nin havasahasının uçuşa kapatılmasını isti-yorlar. Libya'daki işbirlikçiliğin aynısıSuriye'de de yaratılıyor. Emperyalistbasın ajanslarından Reuters’in ha-berlerine göre Esad karşıtı protesto

gösterilerine katılan Geçici Ulu-sal Konsey yanlıları NATO'dankoruma istemişler. “Humus'unBab Tedmur Mahallesi’nde top-lanan göstericiler, Suriye üze-rinde uçuşa yasak bölge ilanedilmesi yolunda sloganlar atar-ken, kimilerinin elinde uluslar-arası koruma talep eden pan-kartlar görüldüğü” verilen ha-berler arasında.

Ulusal Geçiş Konseyi diyor-lar. Bakmayın "ulusal" dedik-lerine. Ulusallıkla hiçbir ilgile-ri yoktur. Onların bir tek karek-teri vardır: İŞBİRLİKÇİLİK.Halkını, ülkesini, ulusal onuru-nu emperyalizme satan UŞAK-LIK. İşbirlikçilerin dayanağıemperyalizmdir. Onsuz ayaktakalamazlar. Onsuz iktidarda tu-tunamazlar. Korkuları budur,korktukları budur.

Bunun için de yalvarıyorlarNATO’ya; gitmeyin diye…

Korkularını gerçeğe dönüştürece-ğiz. Devrimci önderlikler altında, ezi-len halklar er-geç emperyalistleri de iş-birlikçilerini de ülkelerinden defede-cek, bağımsızlıklarına kavuşacaktır.

Libya nasılbu hale geldi?Nasıl işbirlikçi-ler iktidarı elegeçirebildi? El-bette değerlen-dirme yaptığı-mızda, işbirlik-çilere kanlı zafe-ri getiren emper-yalizmdir.

Peki emper-yalizm bunu nasıl başardı?

Emperyalizm bunu sadece hava bombardımanı ile mibaşardı? Eğer öyleyse emperyalizm daha önce hava bom-bardımanları yaptığında niye yenemedi?

Elbette tek başına hava saldırısıyla açıklamak, hem si-yasi hem de bilimsel açıdan yanlış olacaktır.

O zaman Küba'ya, Vietnam'a, Nikaragua, Sovyetlerve diğer emperyalizme karşı direnmiş, zafer elde etmişülkelerde neden kazanamadı sorusu karşımıza çıkacak-tır.

Peki o zaman emperyalizm bunu işbirlikçileri ile mibaşardı? Elbette hayır, bunu tek başına işbirlikçi, bir avuççapulcuyla başarmadı. Yoksa ilk ve eminiz ki son işbir-likçi çapulcular Libya'dakiler değil ve olmayacak da.

Sonuç itibariyle tam buradan baktığımızda; emper-yalizm hava saldırıları ve emperyalizmin sürekli besle-diği bir avuç işbirlikçi çapulcu Kaddafi iktidarını ancakfiziki olarak devirebilmiştir.

Ama Libya nasıldı veya nasıl bu hale gelmiştir? VeyaLibya elinde bu kadar olanaklara, egemenliği, iktidarı el-lerinde tuttuğu bu kadar yıllara rağmen nasıl kendini em-peryalizme ve işbirlikçilerine karşı koruyamamıştır?Nasıl işbirlikçiler bu kadar güçlenebilmiştir?

Sonuçtan hareketle, nedenleri ele aldığımızda ortaya

Kaddafi Yapabileceğinin En Fazlasını Yapmıştır!Sadece Sosyalistler, Sadece Sosyalist Sistem

Emperyalizme Karşı Direnebilir!

"ÖZGÜRLÜK","DEMOKRASİ"EMPERYALİSTLER İÇİN;

PETROL KUYULARI VE DOĞAL GAZYATAKLARIDIR!

HALKLARIN YOKSULLUĞUNAKARŞILIK; ONLARIN KAZANÇLARI,KAR KAYNAĞIDIR!

Elele verip katlettikleri Libya halkının daha kanıkurumadan işgalciler, Libya'dan pay kapmayarışına girdiler...

İşte ABD ve Avrupa emperyalistlerinin Libya'sı:

- Fransız Total şirketi petrolün yüzde30'unun,

- İngiliz BP yüzde 20'sinin

- İtalyan ENİİ şirketi yüzde 15'inin

- Amerikalılar; Libya ordusunun yenidensilahlandırılmasının

- AB ülkeleri Libya'nın doğal gazınınpeşinde... Hem Rusya'nın tekelini kıracak, hem deucuzundan doğal gazın sahibi olacaklar.

32

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 33: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

şu sonuçlar çıkacaktır;

1- Kaddafi’nin, 1988-2011 döneminde emperyalist-lerle yürüttüğü ilişkilerdir. Emperyalizmle uzlaşmakiçin; Libya'yı Avrupa'nın en büyük silah satıcısı yapmış;İtalya, Malta, Almanya, Fransa, İngiltere, Belçika'dan 315milyon Euro’luk silah siparişi yapmıştır.

En büyük dokuzuncu petrol rezervlerine sahip Libya'yı;İngiliz BM, İtalyan ENI, Fransa Total ve AmerikanConoco-Philips'e sunmuştur.

Libya'da olan 930 milyon sterlinlik İngiliz ihracatı,150'den fazla İngiliz firma-sının Libya'ya yerleşmesinive dünyaca ünlü LondonSchool of Economics'e yapı-lan 488 bin dolarlık araştır-malar için bağışta bulun-muştur.

Emperyalizmle uzlaşarak,Libya'nın kapısını sonuna ka-dar açacak, halkın olanakla-rını sunarak meşruluk kazan-maya, emperyalizme yaran-maya çalışmıştır.

2- Diplomasi adıyla builişkiler yürütülmüş olsa dahio zaman önümüzde Stalin'inSovyetleri var... Stalin kar-şıtlarını bile hayran bırakan,geride bir vida bile bırakma-yan geri çekilişi var. Stalin birtaraftan diplomasiyi sürdü-rürken bu süre içinde de hal-kı yedisinden yetmişine sa-vaşa hazırlamıştır.

Kaddafi bilmez mi em-peryalizme güvenilmeyece-ğini? Ama Kaddafi emperya-lizmle uzlaşarak kendini ko-rumaya çalışmıştır.

3- Emperyalizmle olan bu ilişkileri, emperyalizminLibya'ya girişine de kapı aralamıştır. Emperyalizmin dehali hazırdaki Kaddafi karşıtlarını kendi yanına çekme-si, kullanması, işbirlikçileştirmesi İslamcılar’ın riya-karlığıyla birlikte zor olmamıştır.

Sadece Sosyalistler, Sadece SosyalistSistem Emperyalizme KarşıDirenebilir!

Kaddafi'den kim, ne bekliyordu? Elbette biz Kadda-fi’yi sosyalist olmasa da anti-emperyalist, halktan yanabir mücadele çizgisi izlemiş olmasından dolayı yanımızdagördük. Bu yüzden beklentilerimize bu şekil verdi.

Bilimsel, ideolojik olarak sınırını bilsek de yüreğimizSaddam'daki gibi hep daha daha fazlasını istedi. (Elbet-te Saddam'la Kaddafi süreç itibariyle takındıkları anti-em-peryalist çizgi dışında kesinlikle karşılaştırılamaz.)

Ama bu noktada şunu da biliyorduk...

Biliyorduk ki; ancak sosyalistler, ancak sosyalist sis-tem kararlı, istikrarlı, halkıyla bütünleşmiş bir mü-cadele sergileyebilir.

Sosyalistler ancak emperyalizme karşı sonuna kadarbir direniş çizgisi izleyebilir, sosyalistler emperyalizmin

hiçbir şeyine güvenilme-yeceğini bilirler.

Elbette Kaddafi de em-peryalizme güvenileme-yeceğini biliyordu, amaküçük burjuva karakteriningetirdiği kendi güvensizli-ği ile süreç itibariyle em-peryalizmin güçlü oluşukarşısında kendini güven-ceye almaya, meşrulaştır-maya çabaladı.

Gücüne çok güvendi,gerekli önlemleri ne kadaraldı bilmiyoruz çıkan so-nuç itibariyle en azındangerekli şekilde almadığıortadadır.

Sonuç olarak; kar-maşıklaştırmayacağız, sadedüşüneceğiz, anlatacağız.Libya meselesinde de böy-le düşüneceğiz. O zamanyanılmayız. Emperyaliz-me karşı bağımsızlığı sa-vunuyorsa, yanında yer alı-rız.

Barışın, adaletin, özgürlüğün kısacası kurtuluşunyolu çok basit ve sade 3 kelime: Bağımsızlık, demok-rasi, sosyalizm.

KADDAFİ, KADDAFİ'NİN LİBYA'SI BİZİMDİR.

KADDAFİ YAPABİLECEĞİNİN EN FAZLASINIYAPMIŞTIR...

VATANI İÇİN KADDAFİ CANINI VERMİŞTİR.

ANTİ-EMPERYALİST OLMAK, HALKTAN YANAOLMAK YETMEZ. EMPERYALİZME KARŞI SO-NUNA KADAR, KARARLI, ISRARLI BİR DİRENİŞİANCAK SOSYALİSTLER ÖRGÜTLEYEBİLİR. SOS-YALİZM ANCAK HALKIN TÜM İHTİYAÇLARINACEVAP VEREBİLİR.

SOSYALİST OLACAKSINIZ BAŞKA YOLU YOK!

Emperyalistlere; "özgürlük" ve"demokrasi" sınırsız... Halkın, bu özgürlükve demokrasi yalanlarından kendisine kalanise katliam ve yoksulluktur. İşte emperyalistlerin "özgürlük" ve

"demokrasi"den anladıkları:- Kaddafi ve oğlunun canlı tutsak

düştükleri halde linç edilerek katledilmesidir.- NATO'nun "insani müdahale" adı

altında sekiz ay boyunca Libya halkınınüzerine tonlarca bombalar yağdırmasıdır...

- Daha nefes bile almadan Libya'nın, Libyahalkının kaynaklarını talan etmeyebaşlamasıdır.

- Libya'yı, Libya halkının bağımsızlığınınaltın tepside ABD ve Avrupaemperyalistlerine peşkeş çekilmesidir.

- İngiliz, Amerikan... halk düşmanlarınınLibya sokaklarında cirit atmasıdır.

- Libya'nın bombardımanlar sonrasındayerle bir edilmiş olmasıdır.

- 50-60 bin kişinin katledilmesidir.

6 Kasım2011

33

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 34: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Ülkemizde Gençlik

Ülkemizde gençlik gelecektir...

Devrim, gençliği kazanmak vegeleceği onların omzunda kurmakzorundadır. Ülkemiz gençliği herzaman ulusal onuruna sahip çıkmış,adeletsizliğe ve zulme karşı çıkarakkendi içinde ve halkın gözünde birgelenek yaratmıştır.

Geleceğimiz devrimdir. Gençli-ğimiz 40 yıldır devrimcilerle birlik-te geleceğine ve vatanına sahip çıkı-yor. İşte düzenin kirletmek, yoketmek istediği bu tarihtir.

19 Ekim' de Hakkari Çukurca'daPKK tarafından bir eylem gerçek-leştirildi. Eylemde 24 asker hayatı-nı kaybetti. Eylem sonrası ülkenin heryerinde faşistler tarafından eylemlerdüzenlenmeye ve ilerici ve yurtseverkimliğe sahip herkesi sindirmeyeyönelik provakasyonlar yapılmayabaşlandı.

Düzen moral olarak kendini topar-lamaya ve ilerici kişi ve kurumlarıkorkutmaya çalıştı. Bu eylemlerdeözellikle gençler ön plana çıkarılmayave öğrenciler bu konuda zorlanmayabaşladı. Liselerde ve ilköğretim okul-larında öğrenciler öğretmenlerininzoruyla sokaklara çıkartılarak, bay-rak yürüyüşleri yaptırıldı. Liselerdenotla tehdit edildiler. Okullar eylem-ler sebebiyle erken bitirildi veyatatil edildi. Müdüründen hademesi-ne herkes eylemlere katılmak zorun-daydı. "Halkın tepkisini" göstermekistiyordu devlet.

Bu eylemlerde gençlerin kulla-nılması boşuna değildir. Düzen şove-nizmi gençlik içinde yaygınlaştırarakgençliğin kafasını bulandırmak isti-yor. 7-8 yaşında çocukların ellerinebayraklar verilerek tekbirler eşliğin-de Şişli Camii’nden Taksim'e kadar

yürütülüyor.

Düzen pislik tohumlarını şimdi-den gençliğin beynine ekmek istiyor.Faşizm gençliği devrimden öncekendi saflarına çekmeye çalışıyor.Buna izin vermemeliyiz.

Faşizm MHP ve benzeri partiler-le sınırlı bir şey değildir. Bu ülkeningerçeği ve yönetim şeklidir. Faşizmhalkın kanının dökülmesidir;Maraş'tır, Sivas'tır, Gazi'dir, Kan-lı Pazarlar'dır, 6-7 Eylüller'dir,19-22 Aralıklar’dır; vatanseverle-rin, bu ülkenin onuruna sahip çıkan-ların, bağımsızlık için mücadeleedenlerin katledilmesidir; devlettir.

Kendine 'sol ve demokrat' diyenCHP ve düzen solu Trakya' da bele-diyeler eliyle lise ve ilköğretimöğrencilerini bayrak yürüyüşlerinezorlamaktadır. Solculuğun ve vatan-sever olmanın anlamı çarpıtılmaktave halk için düşman ve dost kavra-mı bulandırılmaya çalışılmaktadır.

Van'da yaşanan ve 500'den fazlainsanımızı öldüren depremden sonraburjuva basın kahkahalar atarak Kürthalkının durumuna oh çekmiştir.Müge Anlı gibi sunucular televiz-yonlarda "ağlama sırası onlarda","hem taş atıyorsun hem yardımbekliyorsun" gibi açıklamalarladüzenin onurlarını ne kadar satınaldıklarını bir kez daha göstermiş-lerdir.

Van'a giden yardımlarda ahlaksıziçerikli eşya ve notların çıkması hal-kın kandırılmış bir kesiminin değilşovenizmi körükleyen devletin sorum-luluğundadır. İnsanları çürük evlerdeoturtarak depremlerde öldüren vehalkı birbirine kışkırtan devlettir.

Dev-Genç'liler olarak bir kezdaha vatanseverlik ve anti-emper-

yalizm bayrağını yükseltmek görevibize düşmektedir. Malatya Küre-cik'te yeni bir NATO üssü yaniNATO şemsiyesiyle bir ABD üssükuruluyor. 'Vatan bekçiliği yapan'düzen bekçileri bu füze kalkanınıülkemize kurdurmak üzere vatanımızıemperyalistlere açmak için sıraya gir-diler. Füze kalkanı Kürecik halkınarağmen Ocak ayında kullanılmayabaşlanacak.

Füze kalkanı bugün emperyaliz-me karşı direnen Filistin' i vuracak,Afganistan ve Irak'ı, Suriye ve İran'ıvuracak Füze kalkanı İsrail'i ve Siyo-nizmi koruyacak. Düzen partileri oybirliğiyle bu projeyi onaylıyorlar.Bu vatan hainliğidir.

Bu ülkede emperyalizme karşıtutarlı bir tavır almadan, onun kar-şısında olmadan vatansever oluna-maz. Bayrağın büyüklüğü vatan sev-gimizi belirlemez. Bugün ülkemizdeve dünyada vatanseverlik ve bağım-sızlık bayrağı gerçekte sadece dev-rimciler tarafından taşınıyor.

Dev-Genç'liler olarak kurulan bufüze kalkanına karşı başlattığımızkampanyaya coşkumuzu ve vatan-severlik harcımızı daha da katalım!Bulunduğumuz her yerde halkı bukampanya için seferber edelim!

Halkımız!

Ülkemiz bir kez daha bağrındanhançerlenmek isteniyor. Bu hançerisaplanmadan çekip atmak ellerimiz-dedir. Liseli Dev-Genç'lilerin yük-selen sesine kulak verin. Vatanınagerçekten sahip çıkan devrimcilerdir.Devrimcilerin yanında olun ve kam-panyamıza destek verin! Hep birlik-te Amerika'nın ve İsrail'in füze kal-kanına karşı çıkalım! Birleşelim,direnelim ve kazanalım!

Anti-emperyalist Mücadelemizle Irkçı ve Şovenist Kışkırtmaları

Boşa Çıkartalım!

Gençlik Federasyonu’ndan

34

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 35: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Ülkemizde Gençlik

Günümüzde özel şirketler ve em-peryalist tekeller aracılığıyla yeni uygulamalarla karşıla-şan öğrenciler, eğitimin ticarileştirilmesiyle birlikte yapılansömürünün boyutunu daha fazla hissetmeye başladı. Budoğrultuda bir rant yeri haline gelen okullarımızda, paralıeğitim sistemi tüm boyutuyla devam ederken, eğitim dahada fazla ticari amaç uğruna kullanılmaya başlandı. Bununen açık örneği üniversitelere getirilen akıllı kart uygula-ması ve turnike geçiş sistemidir.

Bu uygulama üniversitelere yeni gelmemekle birlik-te, uygulama alanı her üniversitede arttırılmaya çalışıl-maktadır. Nedeni ise; bankalara ve özel şirketlere rant im-kanı sağlamak ve üniversitelerde emperyalist işgali art-tırmaktır.

Özellikle geçtiğimiz yıllarda, İstanbul'daki üniversi-telerde, birlikte kullanılan öğrenci kimlik kartı ve ban-kamatik kartları bugün her üniversiteye getirilmek iste-niyor. Öğrenci kimlik kartı denilerek verilen sonra da oku-lun anlaşmalı olduğu bankaya müşteri haline getiri-len öğrencilerin, bu kartı almaları zorunlu hale getiriliyor.Bunun en son örneği de Bolu'da yaşandı. Bolu Üniversi-tesi'nde getirilen akıllı kart sistemiyle öğrenciler, adeta Va-kıfbank'ın müşterisi durumuna getirildi. Bu kartı almak is-temeyerek bankanın müşterisi olmayacağını söyleyen öğ-rencilere ise büyük bir korku ve tehdit politikası uygulandı.Öğrenciler; ders notlarını düşürme, okuldan uzaklaştırmave sınıfta bırakma söylemleri ile korkutulmaya ve yıldı-rılmaya çalışıldı. Bu baskılar İstanbul'da daha üst boyut-ta uygulanıp, akıllı kart da denilen kimlik kartı olmadanöğrenciler üniversiteye alınmamaya başlandı. Artık her fa-kültenin girişine, her yemekhanenin önüne konulan tur-nikeler öğrencilerin haklarını açıkça ellerinden alıyor. Ye-

mekhaneye girmek için kullanılması zorunlu bırakılan tur-nike sistemleri yüzünden, birçok üniversite öğrencisi ken-di yemekhanesinde dahi yemek yiyemiyor. Ayrıca ye-mekhanede yemek yiyebilmek için bankamatik kartındabelli miktarda para olması gerekiyor. Örneğin YTÜ'de öğ-renciler 2.00 TL olan bir yemek için karta en az 5.00TL yüklemek zorunda bırakılıyor.

Öğrenciler açısından bu sorunlar yaşanırken okul iç-lerinde şubeleri bulunan bankalar da ayrı bir rant sağla-maktadır bu kartlardan. Üniversite'de dönem başlarındaalınan harç paraları yalnızca üniversitenin anlaşma yap-tığı bankaya ödenmektedir. Bu şekilde düşünülen de el-bette öğrencilerin çıkarları değil; Denizbank, Akbank, Va-kıfbank, İş Bankası gibi bankaların çıkarları ve karlarıdır.

Üniversite yönetimleri de öğrencileri bu kartlara teş-vik ederek, sürekli olarak bankalarla ve özel şirketlerle iş-birliği halindedir. Mesela, Marmara Üniversitesi öğren-cilerine verilen kartta dört ayrı özellik vardır. Kart; üni-versite kimlik kartı, Denizbank bankamatik kartı, Multi-net kart ve yemekhane/otopark/kütüphane kartı ola-rak kullanılmaktadır. Kartın bu dört özelliği birden ta-şıması elbette öğrencilerin yararına değil, zararınadır. Çün-kü, bir yandan öğrenciler karta bağımlı hale getiriliyor biryandan da kart daha fazla para harcanmasına neden ol-duğundan öğrencileri bankaya borçlandırıyor.

Üniversitelerde dayatılan kimlik kartı ve bankamatikkartı uygulaması devam ederken, bir yandan da özel şir-ketler ve emperyalist tekeller üniversitelerde soygunu sür-dürüyor. Özellikle yemek şirketleri öğrencilerden büyükbir rant elde etmektedir. Üç çeşit yemek 75 kuruşa veri-lebiliyorken bazı üniversitelerde bu fiyat 2.50-3.00TL'yekadar çıkabiliyor. Aradaki fark ise doğal olarak özel şir-ketlerin cebine giriyor.

Üniversitelerde bankalar, özel şirketler ve emperyalisttekeller kazanırken, karlarına kar katarken, halkın çocuklarıyoksulluk içinde eğitimlerine devam etmeye çalışıyorlar.Üniversiteler de öğrencilere hiçbir hak tanımazken, hal-kımızın çocuklarına üniversite kapıları kapatılırken özelfirmalar, şirketler, bankalar okul içinde rahat rahat rek-lamlarını yapabiliyor, soygununu sürdürebiliyorlar.

Öğrenci gençlik olarak, okuduğumuz okullarda göz göregöre emperyalist şirketlere, bankalara ve onların rek-lamlarına izin vermek, yapılan soyguna göz yummaktır.Çünkü hepsi halkın çocuklarının sırtından geçinmektedir,emeğimizi çalmaktadır. Bundan dolayı bizler yapılan soy-guna sessiz kalmamalı ve öğrenciler olarak; "yapılan sö-mürünün hepimize" olduğu bilinciyle, örgütlü müca-delemizi arttırmalıyız. Bilmeliyiz ki halkın dayanağıemperyalist tekeller değil yine halkın örgütlü gücüdür.

GençliğinGündeminden

Üniversiteler, Özel Şirketlerin veEmperyalist Tekellerin Pazarı

Haline Getiriliyor!

8 Kasım-14 Kasım

14 Kasım 1995: İÜ Edebiyat Fakültesi'nde faşistler İYÖ-DER'li bir öğrenciye bıçakla saldırdılar. Ertesi günlerde oku-la girmeye çalışan faşistler devrimci öğrenciler tarafındandövülerek okuldan atıldı. Daha sonra okul dışındaki de-vrimcilere saldıran polis 10'a yakın öğrenciyi gözaltına aldı.

8 Kasım 1973: Gençlik için güçlü bir çekim merkezi ha-line gelen İstanbul Yüksek Öğrenim Kültür Derneği(İYÖKD) kuruldu.

9 Kasım 1989: 6-13 Kasım'da Devrimci Gençlik ülkeçapında "YÖK'e Karşı Demokratik Üniversite İçin MücadeleHaftası" kampanyası yürüttü.

gençliğin tarihinden

6 Kasım2011

35

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 36: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Açlıklarla, yoksulluklarla, katliam-larla kuşatıldığımız bir dünyada yaşı-yoruz. Milyonlarca insan kapitalizminsömürü çarkları arasında eziliyor. Em-peryalizmin kendisine biat etmeyenhalkların tepesine bombalar yağdırıyor.

Her gün sadece açlıktan binlerce in-san ölüyor.

7 milyarlık dünyanın 1 milyondanfazlası aç, 4 milyar yoksul. İşte em-peryalist düzenin en kısa özeti.

Oysa dünyada herkese yetecek ka-dar yiyecek, su, toprak var. Her daim in-sani ihtiyaçlarımızın karşılanması içinolanaklar var. Açlığın sömürünün ol-madığı bir dünya... Fakat bu düzenvar olduğu müddetçe açlık çekmeye,ezilmeye, sömürülmeye, katledilmeyedevam edeceğiz. Çünkü bütün sorun-larımızın kaynağı bu adaletsiz düzene,emperyalizme dayanır.

Bu nedenle açlığı, yoksulluğu, sö-mürüye karşıysak emperyalizme onunülkemizdeki yerli işbirlikçilerine karşısavaşmak zorundayız. Kadın-erkek,genç-yaşlı demeden 7’den 77’ye herkesbu savaşın içinde olmalıdır.

Elbette bu noktada gençliğe de bü-yük görevler düşmektedir.

Çünkü gençlik, halkların mücadelesiaçısından her zaman önemli bir yere sa-hiptir. Tarihin birçok döneminde halkınmücadelesinde en önde yer almış, ayak-lanmada fiili önderlik etmiş, egemen-lerin sindirme, baskı politikalarını boz-ma cüreti göstermiş, umutsuzluk, yıl-gınlık ortamlarında cüreti, coşkusu vedinamikliğiyle halka umut olmuştur.

Halkın en hareketli, en dinamik, enatılgan kesimidir. Gençlik öğrenmeyeolan açlığıyla, hızlı gelişmesiyle vekitleselliğiyle her zaman mücadeleninön saflarında olmuşlardır.

Tam bu nedenlerden dolayı gençli-ğin toplumsal mücadelelerdeki rolüyadsınamaz. Gençlikle bütünleşmeyen,onu küçümseyen bir hareket gelişemez.Devrimci önderlerden Mao’da gençli-

ğin önemini şu sözlerle özetlemiştir.Devrimci dinamizmin genç insanlarolmaksızın başarıya ulaşması ola-naksızdır.

Birçok devrimci önderin bunabenzer sözleri vardır. Özünde hepsigençliği kazanmadan zafere ulaşıla-mayacağını belirtir.

Ve bu sözlerin hepsi pratikte kar-şılığını bulmuştur. Küba devriminde15 yaşında Sierra’ya çıkıp gerillaolan isyancı bir gençlik vardır. Viet-nam’dan Sovyetler’e, Bulgaristan’danLatin Amerika ülkelerine, ülkemizenereye bakarsak bakalım gençliğindünya devrimlerinde, emperyalizmekarşı savaşta önemli bir rol oynadığınıgörürüz.

Gençliğin bu mücadeledeki veörgütlenmelerdeki rolü, kitlesel vekadrosal düzeydeki ağırlığı zaman za-man artmış veya azalmıştır. Fakat hiç-bir zaman önemini yitirmemiştir.

Ülkemize baktığımızda nüfusunönemli bir kesimini gençliğin oluş-turduğunu görürüz. Bu da devrim mü-cadelesinde, devrimci harekette gen-çliğin önemini biraz daha arttıranbir durumdur. Devrim için ülkemizgençliği büyük bir potansiyel vegençlikte temel çalışma alanların-dan biridir.

Ülkemizdeki gençlik mücadelesiesas olarak üniversite ve lise gençli-ğine dayanmıştır. Gençlik sadece öğ-renci gençlik değildir. Onların yanındaişçi, köylü, işsiz gençlikte vardır.Lise çağlarındaki her iki kişiden bi-rinin okula gitmediği ve her üç genç-ten birinin işsiz olduğunu düşünürsekonlarda gençlik potansiyelinin önem-li bir kısmını oluşturur. Fakat gençlikörgütlenmeleri fiilen öğrenci gençli-ğin ağırlıkta olduğu örgütlenmeler ol-muştur. Bunda öğrenci gençliğin top-lumun aydın kesimlerinden birinioluşturmasının payı vardır. Öğrencigençlik, gençliğin diğer kesimlerine

Liseli Gençlik Halktan, Onun SorunlarındanVe Kavgasından Ayrı Değildir

Bu ülkede yaşıyoruz... Bu halkın çocuklarıyız... Ezilen, sömürülen, katledilen bir halkın çocuklarıyız... Bu halkın kavgasında biz de varız!

Liseliyiz Biz

Biz Liseli Dev-Genç’lileriz

Bu Kavgada Biz de Varız

Çürümenin içindebüyümek istemiyoruz.

Uyuşturucubataklığında büyümekistemiyoruz.

Üniversite kapılarındaadaletsizlik istemiyoruz.

Büyüdüğümüzde işsizlikbataklığında boğulmakistemiyoruz.

Bunun için, demokratikbir lise istiyoruz.

Demokratik bir lise içinözgür, bağımsız bir ülkeistiyoruz.

Bunun için bu yaşta,

BU KAVGADA BİZ DEVARIZ!

Liseliyiz biz... Genciz, çokgenç... Ama yüreklerimizbüyük erkenolgunlaşıyoruz biz. Bu ülke,bu düzen erken büyümekzorunda bırakıyor bizi.

İşte bu yüzden,

BU KAVGADA BİZ DEVARIZ!

36

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 37: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Liseliyiz Biz

göre okuyan, araştıran sorgulayandır. Bu da onu diğer-lerine oranla daha çok mücadeleye itmiştir.

Öğrenci gençlik lise ve üniversite gençliği olarakikiye ayrılır.

Liseli gençlik, öğrenci gençlik içinde ayrı bir önemesahiptir. Bunun birçok nedeni vardır. En başta lise yılları,gençliğin en heyecanlı en atılgan, en hareketli dönemi-dir. Düzen tamamen beyinlerini kirletmediği için liseligençlik üniversite gençliğine oranla bu tür örgütlenme-lere daha çok dönüktür.

Lise yılları gençlerin yaşama bakış açısının yavaş ya-vaş oluştuğu yıllardır. Nasıl yaşayacağına, ne için yaşa-yacağına ve kiminle yaşayacağına bu yaşlarda karar ver-meye başlar.

Düzenin, gençliği moda adı altında yozlaştırmasıylagençlik bu dönemde düzende bir uçtan diğer uca sav-rulmalar da yaşar. Bir zaman arabesk dinlerken kısa birzaman sonra rap müzik dinlemeye başlar. Giyim kuşam,konuşması sürekli bir değişkenlik gösterir. Bu ve bunlarabenzer yaşam içinde birçok kararsızlıklar, savrulmalar ya-şasa da bu yıllar gençliğin gelecekle ilgili karar verme-ye başladığı yıllardır. Bu anlamda önemli yıllardır.

Faşizm de lise yıllarının gençler için ne kadar önem-li olduğu biliyor. Bundan dolayı liseli gençliğe de özelolarak ilgi gösteriyor.

“Yılanın başı küçükken ezilmelidir” mantığıyla dahaçocuk yaşlarda faşizmin baskısıyla, zoruyla, şiddetiylekarşılaşır liseli gençlik. Ve düzen, istediği liseli gençli-ği yaratmak için eğitim sisteminden okul yönetimine ka-dar her şeye özel önem gösterir. Bunların hepsi liseli genç-liği kontrol altında tutmak, “adam etmek” için kullanır.Çünkü devrim için büyük bir potansiyel olan liseli gen-çliği mevcut haksızlıkların, adaletsizliklerin farkına va-rırsa adalet, özgürlük, bağımsızlık gibi taleplerle hare-kete geçtiğinde egemenler karşısında büyük bir güç olur.Egemenler de yaşadıkları tarihsel tecrübelere dayanarakliseli gençliğin böyle bir rol oynamaması için tüm araçve yöntemleri kullanır.

İşte bu yüzden düzen liseli gençliğe potansiyel suç-lu olarak bakar. Onu kontrol altında tutmak için de ver-diği gerici anti-demokratik, anti-bilimsel eğitimi yeter-li görmez. Liseli gençliği dört bir yandan kuşatır. Onu kı-pırdayamaz hale getirmeye çalışır, adam etmeye yani dü-zenin adamı olmaya zorlar.

Liseli gençlik kuşatmasının bir tarafında aileler var-dır. Çocuklarının haklı mücadelesini anlamak yerine on-ların yaptıklarını gelip geçici bir heves olarak görürlerve onları maceracılıkla itham ederler. Otur dersine çalış,koca dünyayı kurtarmak sana mı kaldı, biz seni okuyupbüyük adam olasın diye okula gönderiyoruz, sen ne iş-lerle uğraşıyorsun ve buna benzer şeylerle liseli gençli-ğin mücadele etmesini engellemeye çalışır. Bunun içinkimi zaman fiziki şiddete dahi başvururlar. Ve yaptıkla-rında kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Güya oğul-larını, kızlarını “sevdikleri” için öyle yaptıklarını söy-

lerler.Kuşatmanın bir tarafında da “okul idaresi” vardır. Li-

seli gençliğin mücadelesini, okullarda soruşturmakta, ce-zalarla, kimi zaman da okuldan atmalarla engellemeyeçalışırlar. Okullarımızı kameralarla kuşatarak her yapı-lanı gözetlemeye, kontrol altında tutmaya çalışırlar.Onlarda özünde ailelerin söylediklerinden farklı birşeysöylemezler. Örgütlere bulaşma, burası okul sen bu-raya okumak için geliyorsun vs.vs.

Kuşatmanın üçüncü tarafı da polis baskısı ve korku-sudur. Okul önleri polislerle doldurulmuştur. Polis okuliçinde rahatça hareket edebilmektedir, hatta sınıflara gi-rip öğrenci bile dövmektedir. Okul idaresi ile tam bir iş-birliği içinde liselileri denetim altına almaya çalışırlar. Gö-rünürde okulun güvenliğini öğrencilerin huzurunu sağ-lamak için oradadır ama gerçekte liselilerin mücadele-sini engellemek, öğrencilere gözdağı vererek korkutmakdışında bir işlevi yoktur. Okulda eylem yapmayın da nehalt ediyorsanız edin diyerek lise kantinlerine kadar inenuyuşturucuya, çeteleşmelere izin vermekte, bu işleri ya-panları da korumaktadır.

Kuşatmanın son tarafı da liseliler üstündeki ideolo-jik kültürel baskısıdır. Bu düzenin halkı yozlaştırma, apo-litikleştirme politikasından ayrı değildir.

Bu kuşatmada her biri gençliği baskı altına alırken ma-sum gerekçeler altına sığınırlar. Aileler çocuklarınısevdikleri için, okul idareleri daha iyi bir eğtim vere-bilmek için, polisler okulun güvenliğini ve huzurunusağlayabilmek için yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışırlar.Yaptıklarını her ne gerekçelerle açıklamaya çalışsalar daliseli gençliğin mücadelesini engellemeleri, baskı altın-da tutmalarının hiçbir meşruluğu yoktur. Liseli gençli-ği kuşatan bu duvarlardan her biri liselileri apolitikleş-tirmek, duyarsızlaştırmak, bencilleştirmek, sindirmek, yaniliselileri adam etmek içindir.

Türkiye’de sayısı 14 milyonu bulan 11-18 yaş ara-sı gençlerle ilgili yapılan bir araştırmaya göre liselileryalnızca üniversite sınavına hazırlanmaya odaklı. 12farklı lise türünde okuyan öğrencilerle yapılan anketaraştırmasına göre öğrencilerin birçoğunun eğer sına-vı kazanamazsa geleceğe dair ne yapacağına ilişkin birfikri bulunmuyor. Liselilerin yaklaşık yüzde 60’ı mev-cut eğitim sisteminin bağımsız bir kişilik geliştirmeyeengel olduğunu düşünüyor. Araştırmada da görüldüğügibi, düzen sınav sistemleriyle geleceksiz, bencil, bu-nalımlı gençler yaratmak istiyor. Böylece sınavlardanbaşka bir alternatif sunulmayan gençler kurtuluşu ya in-tiharda ya da düzenin bataklıklarında buluyor.

Liselilerin ÖSS Dışında Bir Gelecek Planı Yok!

6 Kasım2011

37

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 38: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Liseliyiz Biz

Düzen, dilimizi yozlaşma aracı haline getirmeye ça-lışıyor. Burjuvazi dilimizi kirleterek bizi sistemine öylebir yedekliyor ki kendimize yabancı insanlar haline ge-liyoruz. Okuduğumuz liselerde birçok arkadaşımız ken-dine, kendi kültürüne yabancı olarak yaşıyor. Kendine aitolmayan bir dili kullanıyorlar. Liselerde en başta da bir-birine küfreden iki arkadaşa bakarak bunu görebiliriz. Evetiki arkadaş. Arkadaşlar ama birbirlerine küfür ediyorlar.(Kendilerine biz arkadaşız diyorlar) Sonrası biz şakala-şıyoruzla ya da kavgayla sonuçlanıyor.

Böyle bir şaka anlayışını kabul etmemeliyiz. Şaka kü-fürle olmaz. Hem de arkadaşım dediğin bir kişiye kötü söz-ler söylemek o arkadaşlığı sorgulatır bir duruma getirir.

Liseli Dev-Genç'liler olarak sınıflarımızda, okullar-da örnek insanlar olmalıyız. Etrafımızda düzenin diliy-le konuşan arkadaşlarımıza, kendi dilimizi götürmeliyiz.Kendi dilimiz dediğimiz düzen tarafından kirletilmemiş,temiz ve anlaşılır olan dilimizdir.

Sadece küfür etmek de değil argo konuşmak, yaban-cı dillerden aldığımız kelimelerle konuşmak bize hiçbir

şey kazandırmaz. Özellikle liseli gençlik üzerinde du-rulması gereken önemli bir konu olduğu için dil, birçokörnekle liseler üzerinden anlatılabilir. Çünkü liseli genç-lik farklı olmak adına, arkadaş edinebilmek için kendi di-line zarar verebilir. Ama bunu yapan o insan değildir. Bunuona yaptıran burjuvazidir. Burjuvazi insanlar arasında nedil bırakır ne ahlak. O yüzden okuduğumuz okulları, ar-kadaşlarımızı burjuvaziye teslim etmemeliyiz. Biz eğerLiseli Dev-Genç'liysek nasıl hakkımız için mücadele edi-yorsak, yoz bir dil kullanımına karşıda mücadele etme-liyiz. Nasıl mücadele edebiliriz?

Örneğin; sınıfta bir arkadaşımız sürekli küfürlü mü ko-nuşuyor. Bunu görmemezlikten gelmemeliyiz. Arkada-şımızı küfür etmemesi için uyarmalıyız. Küfür etmeninahlakımıza uygun olmadığını anlatmalıyız. Uyardıkyine yapıyorsa yine konuşmalıyız. O her yaptığında kar-şısında bizi bulmalıdır. Bizim devrimci ahlakımızla kar-şılaşmalıdır. Biz ısrarcı olmazsak düzen kazanır.

Ne diyoruz? Okuduğumuz okulları Liseli Dev-Genç'lilerin mevzileri yapacağız. En yakınımızdaki in-sanların davranışlarını, dillerini değiştirerek buna başla-malıyız.

Unutmayalım, Liseli Dev-Genç'li olmak aynı zamandadüşmanın her alandaki saldırısına karşı çıkmaktır.

Liseli Dev-Genç'liler Olarak Dilimize Dikkat Etmeliyiz

Adana Gençlik Derneği üyesiöğrenciler, 30 Ekim günü AdanaÖzgürlükler Derneği’nde tanış-ma çayı düzenledi. Çay ve pastaeşliğinde yapılan sohbetlerde HalkCephesi’nin ve Liseli Dev-Genç’inbaşlatmış olduğu “Füze KalkanıDeğil Demokratik Liseler İstiyo-ruz” kampanyası üzerine sohbet-ler yapıldı ve bugün gençlik ör-gütlenmesi olarak nelerin yapıla-bileceği tartışıldı.

Liseli gençliğin ağırlıkta oldu-ğu tanışma çayında, Adana Genç-lik Derneği ve Adana ÖzgürlüklerDerneği’nin vereceği ücretsiz YGShazırlık kursları, sosyal ve kültü-rel kurslardan da bahsedildi, katı-lım çağrısı yapıldı. Tanışma çayı-na 15 kişi katıldı.

30 Ekim günü Erzincan Genç-lik Derneği de tanışma çayı dü-

zenledi. Eğitim-Sen Erzincan Şu-besi’nin toplantı salonunda yapı-lan programda Dev-Genç tarihi an-latıldı. Ayrıca parasız eğitim kam-panyası hakkında bilgi verilerek,bir de slayt gösterimi yapıldı. 20kişinin katıldığı tanışma çayında,kısa bir de dinleti verildi.

Kütahya Gençlik Derneği Gi-rişimi ise 27 Ekim günü Eğitim-Sen’de 13 kişinin katılımıyla ta-nışma çayı düzenledi. Program,Dev-Genç tarihi anlatılarak baş-ladı. Daha sonra “Füze KalkanıDeğil Demokratik Lise İstiyoruz”kampanyasından bahsedilerek,Dev Genç’in vatansever özelliği-ne dikkat çekildi ve örgütlenmeninöneminden bahsedildi.

Gençlik Federasyonu’nun,“YÖK’e, Paralı Eğitime, Füze Kal-kanına Hayır” sloganıyla 3 Kasımgünü saat 12.30’da İstanbul Üniver-sitesi Fen-Edebiyat Fakültesi önündenBeyazıt Meydanı’na doğru düzenle-yeceği yürüyüşe katılım için İzmir’deafişlemeler yapıldı.

Dev-Genç'liler, 27 Ekim günüDokuz Eylül Üniversitesi Dokuz-çeşmeler Kampüsü'nde, Ege Üni-versitesi'nde ve Bornova Metro’daçağrı afişi astılar. Dokuz Eylül Üni-versitesi’ndeki afişleme sırasındaönce özel güvenlik, sonra sivil polislerDev-Genç’lileri engellemeye çalıştı.Dev-Genç'liler okulda afişlemeyi ta-mamladıktan sonra dahi çevrelerindedolaşıp onları taciz eden sivil polis-ler, takiplerini okul dışında da sür-dürdüler. Yaşanan tacizlere rağmentoplamda 75 afiş asıldı.

“YÖK’e, ParalıEğitime,

Füze KalkanınaHayır”

Gençlik DernekleriTanışma Çayı

Düzenliyor

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

38

Page 39: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Gençlik Federasyonu’nun, “YÖK’e, Paralı Eğitime,Füze Kalkanına Hayır” sloganıyla 3 Kasım günü saat12.30’da İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesiönünden Beyazıt Meydanı’na doğru düzenleyeceği yü-rüyüşe katılım için İzmir’de afişlemeler yapıldı.

Dev-Genç'liler, 27 Ekim günü Dokuz Eylül Üniversi-tesi Dokuzçeşmeler Kampüsü'nde, Ege Üniversitesi'nde veBornova Metro’da toplam 75 çağrı afişi astılar.

30 Ekim’de ise Bursa Uludağ Üniversitesi’nde pulla-ma ve bildiri dağıtımı yapılarak YÖK’ün kuruluş protes-tosu için yapılacak eyleme çağrı yapıldı.

Trakya’da YÖKProtestosu

Trakya Üniversitesi’ndeki dev-rimci-demokrat öğrenciler, 1 Kasımgünü yaptıkları eylemle YÖK’ü pro-testo ettiler. Fen-Edebiyat Fakültesiönünde toplanan öğrenciler, önce İk-tisat Fakültesi’ne oradan da Rektörlükönüne doğru yürüyüşe geçtiler. Yol boyunca coşkulu kit-leye çevredeki öğrencilerden de yoğun destek vardı.

Gençlik Federasyonu, Edirne Gençlik Derneği, De-mokratik Toplum Kongresi, DHF ve Ekim Gençliği’nindüzenlediği eyleme 90 kişi katıldı.

Halk Cephesi / Liseli Dev-Genç’in “Füze Kalkanı Değil De-mokratik Lise İstiyoruz” kampanyasıkapsamında İstanbul Armutlu’dakiBehçet Kemal Çağlar Lisesi’ndeyaklaşık 1 ay önce asılan pankart ne-deniyle öğrenciler hakkında soruş-turma açılması ve ceza verilmesikarşısında adı geçen öğretmenlerafişe edildi.

Bir sınıfın camından sallandırılanpankart nedeniyle baskı altına alınan,pişmanlık getirmeleri istenen öğ-rencilerden Liseli Dev-Genç’li bir öğ-

renciye 5 gün okuldan uzaklaştırmacezası verildi.

Bu durum üzerine Halk Cephe-si/Liseli Dev-Genç, 1 Kasım günüBehçet Kemal Çağlar Lisesi çevre-sine ve okul içerisine bu baskıyı ya-pan Nihal Şenay Pulat, Ercan Zor veYalçın Özügürler isimli öğretmenle-rin fotoğraflarının yer aldığı afişlerasarak, teşhir çalışması yaptı.

Okulda büyük yankı uyandıran buafişler tüm öğrenci ve öğretmenleringündemi oldu. Öğrenciler LiseliDev-Genç’lilere destek verirken;

afişte resmi olan öğretmenlerdenbiri “Nereden geldim ben bu okula?Bilseydim gelmezdim” dedi.

Yaptıkları yazılı açıklama ile 4Kasım günü lise önünde basın açık-laması yapacaklarını duyuran Lise-li Dev-Genç, “Biz liselileri böyle teh-ditlerle yıldıramazsınız. Bizi okuldanatmak gibi tehditlerle korkutmak is-teyenlere cevabımız budur! Bundansonra yaşanacak herhangi bir tehditsonucunda olabileceklerden bizlersorumlu değiliz. Polisle çalışmaktanvazgeçin!” uyarısında bulundu.

Ülkemizde Gençlik

Öğrencileri Tehdit Eden Öğretmenler Afişe Edildi:

‘Polisle Çalışmaktan Vazgeçin!’

“YÖK’E, PARALI EĞİTİME,FÜZE KALKANINA HAYIR”

6 Kasım2011

339

Yürüyüş

Sayı: 293

EDİRNE

Page 40: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Yürüyüş Kürecik’teYürüyüş dergisi okurları, 1-2

Kasım günleri Malatya Kürecik'inköylerinde dergi dağıtımı yaptılar.

3 dergi okurunun yaptığı dağıtım-da öncelikle köylülerin Kürecik’tekurduğu çadıra gidildi. ArdındanKürecik’in merkezi olan Kepez’e

gidildi. Kapı kapı dolaşıldı, ayrıcaKepez'deki lisenin önüne gidilerekdergi dağıtımı yapıldı.

Gürkaynak, Kahyalı, Demircilerve Dutlu köylerine de gidilerek, derg-inin yeni sayısından 36 adet olmaküzere eski sayılardanda 100 adetdağıtım yapıldı.

Yürüyüş DergisiAdana’nın Sokaklarında

Adana Seyhan’ın HaydaroğluMahallesi’nde 28 Ekim Cuma günüYürüyüş dergisinin tanıtım ve satışıgerçekleştirildi. “Füze KalkanıDeğil Demokratik Liseler İstiyoruz”kampanyasının propagandasınında yapıldığı mahalle çalışmasında,Halk Cephesi ve Yürüyüş önlükleriile tek tek mahalle halkının kapılarıçalındı. Mahalle halkının yoğun-lukla Arap – Nusayri olması nede-niyle Arapça olarak sohbetler edil-di.

5 Yürüyüş okurunun 2 saatsüreyle yaptığı çalışmada 40 adetYürüyüş dergisi halka ulaştırıldı.

Ankara'da YürüyüşDergisi ÇalışanlarınaDestek Eylemi Yapıldı

Ankara Halk Cephesi, Yürüyüşdergisi çalışanlarının hukuksuztutuklulukları ile ilgili olarak herhafta Cuma günü yaptığı eylemine28 Ekim günü de devam etti.Sakarya Caddesi’nde yapılan

eylemde “Yürüyüş Dergisi ÇalışanlarıSerbest Bırakılsın” yazılı dövizlerle“Derneklerimizi ve DergimizYürüyüş'ü Savunmaya DevamEdeceğiz” pankartı taşındı.

Sloganlarla başlayan basın açı-klamasında, Yürüyüş çalışanlarınınyaşadığı hukuksuzluğun yanında Vandepremine ilişkin de bir değerlendir-me yapıldı. Ölümlerden AKP ikti-darının sorumlu olduğunun belirtildiğiaçıklamada; “AKP iktidarı depremyaşayan Van halkına yardım etmiyorama Malatya'ya füze kalkanı kuruy-or. Yürüyüş dergisini binlerce polis vehelikopterle basıyor.” denildi.

Marmara Üniversitesi’ninSanat Fakültesi’ne çalışma yapmak için hiç gitmemiştik.Sonrasında birgün dergilerimizi alıp oraya gitmeye kararverdik. Oraya gittiğimde nasıl bir tepki alacağımı, neler-le karşılaşacağımı bilmiyordum. Tek bildiğim, dergimi-zi anlattığımda mutlaka ilgilenecek olanların çıkacağıy-dı.

Fakültenin ortasına kurulu masalardan birine gidip,“Masanıza oturabilir miyim?” diye sordum. Onlar da otu-rabileceğimi söylediler. Öncelikle kendimi tanıttım.Kim olduğumuzu, neden burada olduğumu anlattım. Sonrabir tane dergi çıkarıp, dergimizin ismini duyup duyma-dıklarını sordum. Onlar, önce duymadıklarını söylediler.Sonra, Yürüyüş dergisini sattığı için gözaltına alınıp,

Metris’te işkencede katledilen Engin Çeber’in, bu dergiyisattığını söyledim. Bunun üzerine, bu dergiyi bildikleri-ni söylediler. Sonra bana dönüp, “Peki sen korkmuyormusun? Ya seni de öldürürlerse...” diye sordular. Ben de,“Evet, bunu yapabilirler, yapıyorlar da. Ülkemizde 17yaşında gençlerimiz bu dergiyi sattığı için sırtındanvurulup felç bırakılıyor. Ama sonuçta bu dergi gerçekleri,doğruları anlatıyor. Eğer doğru olduğuna inandığın bir şeyiyapıyorsan, bedeli sana o kadar ağır gelmez.” dedim.

Bunları söyledikten sonra, masada oturan herkesdergiyi almak ve okumak istediklerini söylediler. O güneğer sadece dergiyi almak isteyip istemediklerini sor-saydım, dergimizi okumayacaklardı. Bu moral ve moti-vasyonla, bütün masalara teker teker gittim ve sohbet ettim.

Engin’i Anlatınca Dergimizi TanıdılarHayatın

Öğrettikleri

Kaan Ünsal, Halit Güdenoğlu,Naciye Yavuz, Musa Kurt,Cihan Gün, Remzi Uçucu,

Mehmet Ali Uğurlu, Necla Canve Gülsüm Yıldız’a

Yürüyüş çalışanlarına ve üç devrimciye özgürlük!

40

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Faşistler MahallelereSokulmadı

100 kişilik faşist güruh, asker ölüm-lerini bahane ederek, 23 Ekim günüİkitelli’de Alevilerin ve devrimcilerinyoğun olduğu Parseller ve Atatürkmahallelerinde çevik kuvvet eşliğindeyürüyüşe geçerek saldırıda bulunmakistedi. BDP, DHF ve Halk Cephesiöncülüğünde Parseller’de toplanandevrimciler, yürüyüşü engellediler. Busırada çevik kuvvet gaz bombalarıylasaldırdı.

5. Sokak'ta başlayan çatışma 1.Sokak'ta devam etti. “Yaşasın HalklarınKardeşliği”, “Faşizme Karşı OmuzOmuza”, “İkitelli Faşizme MezarOlacak” sloganlarıyla devam edençatışmanın sonunda devrimciler faşistgüruhun Parseller’e ve AtatürkMahallesi’ne girmelerine engel oldu.

Yürüyüş TanıtımlarıSürüyor

Page 41: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

“2012 yılında öğretmen maaşlarınıiyileştirme adına herhangi bir durumsöz konusu değil. Hükümet tarafındanuygun görülecek zam geçerli ola-caktır.”

Bu sözler Milli Eğitim BakanıÖmer Dinçer’e ait. Daha öncesinde deİktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşki-latı (OECD), Türkiye’de öğretmen-lerin maaşlarının fazla olduğunu açık-lamıştı. OECD’nin emperyalist bir ku-rum olduğunu düşünürsek yapılan heriki açıklamanın tesadüf olmadığı daçıkar ortaya.

AKP, 9 yıllık iktidarı boyuncahayatın her alanında halka yönelik sal-dırılarını sürdürmüştür. Yaptıklarıher saldırı sonrasında da pervasızcaaçıklamalar yapıp bunu savunmuş-lardır. Bunun son örneğini yaptıkla-rı zamlarda göstermişlerdir. Tekelle-rin krizini bahane ederek doğalgaza,elektriğe zam yapıp sonrasında da dal-ga geçercesine “güncelleme yaptık”açıklamasında bulunmuşlardı. Buzamlarını gizlemek için içki, sigara velüks araçların vergisine zam yapıldı-ğını halkı etkilemeyeceğini söyle-mişlerdi.

Hayatın her alanında bu zamlarzincirleme yayılırken halkın cebine gi-ren maaşlarda hiçbir artış yoktur.Memurlar ve özelde öğretmenler debu kesimlerin arasındadır. Milli Eği-tim Bakanı OECD ile aynı kafadan ol-duğundan öğretmenlere zam yapma-yı uygun görmüyor.

Öğretmenleri sadece öğretmenlergününde hatırlayıp öğretmenliği yeregöğe sığdıramayıp, iş bu emeğin kar-şılığına gelince sırtını dönenler riya-kar değil de nedir?

Devletin tüm işlerinin yükünüesas olarak çeken memurlara bugünreva görülen, fazla mesai ücretinin 10kuruş zamlanmasıdır. Hayatın heralanında peş peşe zamlar yapıp hayatıdaha da yaşanmaz kılan AKP'ninmemura verdiği sadece ve sadece 10kuruştur...

"2012 Yılı Merkezi Yönetim Büt-çe Kanunu Tasarısı’na göre, me-

murların saat başı fazla çalışma üc-reti, yeni yılda yüzde 8 oranında ar-tış gösterecek. Halen 1 lira 25 kuruşolan fazla mesai ücreti, 1 Ocak2012'den itibaren 1 lira 35 kuruş ola-rak uygulanacak." (Basın)

İktidarın bugüne kadar memurdan,emekçilerden yana, onların çıkarlarınahizmet eden bir kararı ne duyulmuşne de görülmüştür. Verdikleri vere-cekleri işte bu 10 kuruş zamdır. Amabunu da misliyle geri almak için ya-pılan zamların haddi hesabı yoktur vebu zamlar on yılda bir değil hemen hergün "güncelleme" denilerek yapılır...Adeta bize de kanıksatılır...

Her şey yapılan zamlarla güncel-lenirken memurun maaşını da gün-cellemek hiç akıllarına gelmez... Gel-mez çünkü aldıkları kararlar memur-lar için, emekçi halk için değildir. Al-dıkları tüm kararlar emperyalistlerinve işbirlikçi tekellerin çıkarlarına hiz-met etsin diye ayarlanır. OECD, IMF,Dünya Bankası gibi kurumlar söyleronlar da "emriniz olur" diyerek gere-ğini yaparlar. Kıblesi emperyalizmolanların başka türlü yapması da el-bette beklenemez... İşbirlikçiği bukadar tescillenmiş bir zih-niyetten başka bir şey bek-lenemez.

Peki biz ne yapacağız?Kamu emekçileri olarak neyapmalıyız? Bizlere revagörülen dilenciliği, aşağı-lanmayı, horlanmayı nezamana kadar kabul ede-ceğiz?... Kendi maaşlarınagelince parmakları tered-dütsüz kalkan vekillerinverdikleri emek bizlerin-kinden çok mu fazladır kionların maaşları bizimki-ni kat kat aşmaktadır?Kendileri için en fazlasınıalanların bizlere reva gör-düklerine ne zamana kadarkatlanacağız?

Buna dur demek vehakkımız olanı istemekiçin örgütlenmek zorun-

dayız. Bize dayatılan zorbalığa sal-dırıya, karşı tek yapabileceğimiz ör-gütlenmek ve örgütlü mücadele et-mektir. Eğer mücadele etmezsekbize ait ne varsa elimizden avucu-muzdan almaya devam edecekler.

Bugün ne kazanmışsak, hakkı-mız olan neyi almışsak ancak dire-nerek, mücadele ederek almışızdır.Kimse bize kendiliğinden bir şeyvermemiştir.

Haklılığımız ve meşruluğumuzdanaldığımız güçle, kararlılıkla mücadeleetmeli, bizlere reva görülen bu anla-yışı mahkum etmeliyiz. Bize kimsehaklarımızı altın tepsiyle sunmadı, be-deller ödeyerek kazandık. Kimsebize bunu lütfetmedi biz bunu hak et-tik. "Emekçiyiz haklıyız kazanacağız"şiarını bugün çok daha güçlü haykır-malıyız. Seslerimizi gücümüzü şim-di çok daha fazla birleştirmeli, bir ara-da olmalıyız.

Unutmayalım ki, biz örgütlü ola-madıkça onlar bundan güç alacak veçok daha fazla saldıracaklar. Kendigücümüze güvenelim, örgütlenelim,mücalemizi daha da yükselterek sa-daka zamlarını iktidarın başına çala-lım!

Memura Reva Görülen 10 Kuruş Sadaka Zammı!

Trakya Halk Komitesi’nin başlatmış olduğu“Ergene Trakyadır! Emperyalizmin Çöplüğü De-ğildir!” kampanyasının çalışmaları devam edi-yor. Kampanyayı üniversite gençliğine de duyur-mak amacıyla, 26 Ekim günü öğrenci gençliğinyoğun olduğu Tekirdağ’ın Değirmenaltı mevki-inde, Trakya Halk Komitesi tarafından 60 adetbildiri dağıtıldı.

28 Ekim günü ise bu kez Ergene’nin en kirlikollarından olan Çorlu Deresi’nin geçtiği N.Ke-mal Üniversitesi Çorlu Kampüsü’ne ve SağlıkMahallesi’ne gidildi. Buralarda da üzerinde bol-ca fabrika kurulu olan Çorlu Deresi’nin kirliliğiTrakya Halk Komitesi çalışanları tarafından fo-toğraflandı.

30 Ekim’de de yine bir köye gidilerek Erge-ne’nin kirliliği konusunda yöre halkından bilgialındı.

ERGENE’YE SAHİPÇIKALIM

6 Kasım2011

41

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 42: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

20 Ekim’de Kamu EmekçileriCephesi, Eğitim-Sen İstanbul 8 No’luŞube üyesi Berivan Doğan ile ilgilibir eylem yaptı. Eylemin içeriği,Berivan’ın 8 No’lu Şube yöneticisiolduğu bir dönemde sendikanın tü-züğünde yer alan anadilde eğitimmaddesinden kaynaklı kapatılma da-vasının olduğu günlerde bir kom-ployla karşı karşıya kalması ve ar-dından gelişen olaylar üzerineydi.

Berivan Doğan’ın işyerindekibilgisayarı 1 Mayıs günü usulsüz ola-rak denetime tabi tutulmuş ve GrupYorum’a ait şarkı sözleri bir suç (!)delili olarak gösterilerek hakkında so-ruşturma başlatılmıştı. Hakkındaki id-dianame Beşiktaş ACM tarafındankabul edilmiş fakat 2007 yılında be-raat kararı verilmişti. 2010 yılındatekrar açılan dava Eylül 2011’desonuçlanmış ve Berivan DoğanDHKP/C ve PKK propagandası yap-tığı gerekçesiyle 10 ay ceza almış-tı. 5 yıl boyunca bu suçu işlememesişartıyla cezası tecil edilmişti. Yanibir kez daha böyle bir suç(!) işlersehapishaneye girecek.

Burada aslında meseleyi suç vesuçlu kavramları üzerinden değil,olay karşısında alınan tavır üzerindendeğerlendireceğiz. Yani Kamu Emek-çileri Cephesi neden bu eylemini tekbaşına yapmıştır? KESK ŞubelerPlatformu ya da en başta Berivan’ınörgütlü olduğu şubesi konuyla ilgi-lenmekte neden bu kadar gecikmiş-tir?.. Aslında tartışılması gerekenşey bizce budur.

Devletin, sendikal faaliyeti vemuhalefeti tam anlamıyla kısıtla-maya, baskı altına almaya çalıştığı,deyim yerindeyse cadı avına çıktığıbir süreç yaşanmaktadır. KCK da-vasında tutuklananların sayısı 4 binigeçmiştir. Hatta KESK’in GenelBaşkanı ve Eğitim-Sen Genel Mer-kez yöneticisinin de aralarında ol-duğu bir dava süreci yaşadık. Şu anKESK’in 21 üyesi tutuklu bulun-

maktadır. Eğitim Sen 3 No’lu Şubeüyesi, geçen sene Tunceli Eğitim-Sen Başkanlığı yapmış olan Meh-met Ali Aslan da 17 Ekim’de evin-den alınmış ve tutuklanmıştır. İştetam da bu sırada KESK’in üye ve yö-neticilerine dair saldırıları püskürt-mesi gerekirken sessizliğe bürünmesisaldırıların yoğunlaşacağının işare-tidir.

Berivan’ın sahiplenilişi sadeceBerivan’ın sahiplenilmesi değildir.Aynı zamanda Berivan’ın sahiple-nilmeyişi de sadece Berivan’ın sa-hiplenilmeyişi değildir. Ortada duranciddi saldırılar ve korkutma politika-larına karşı sessiz bir duruş vardır. Bizher durumda ve ortamda, çalıştığımızyerde, sokakta, okulda tek başımızabile olsak bu sahiplenişi defalarca gös-termişizdir. Koyu bir sansürün uygu-landığı tecrit sürecinde, Güler Zere ileilgili yapılan eylemlerde, Hüsnü Yıl-dız’ın kardeşi için yaptığı ölüm orucusürecinde de aslında hep tek başı-naydık ama direnmeye devam ettik.Ama sorun bu noktada bizim direni-şimiz değil, bu direnişte hep tek ba-şımıza kalmamızdır. Olmazı oldu-ran bir anlayışla mücadele ederiz vebunu kazanabiliriz de. Nitekim son sü-reçte bunun çok örneğini yaşadık.Ama bir an önce bu sessizliği ortadankaldırmak gerektiğini de biliyoruz.

Sendikal anlayışların “Nasıl olsabenden değil”, “Bana bir şey olmaz”ya da “Bir kişi için niye bu kadar çokuğraşıyorsunuz?” gibi ifadeleri bu-lunulan her ortamda mahkum edil-melidir. Bir kişi bile olsa verilecek bumücadele kitlelere güven verecektir.3 yıldır hapishanede tutuklu üyeleriolan KESK, bu anlamıyla silkelen-melidir. “Biz nasıl olsa sendikalmücadele veriyoruz, 4688 ile sınır-lı bir mücadelemiz var, zaten me-muruz devlet bize ne yapabilir?”mantığı 21 tutsakla kırılmış olmalı-dır. Daha da kırılmazsa bu sayının ço-ğalacağı açıktır.

Bizler fiili, meşru ve militancamücadeleyi sendikalarda hakim kıl-

maya çalışırken arkadaşlarımızın so-nuna kadar yanında olacağımız bi-linciyle hareket ediyoruz. Çünküfiili, meşru, militanca mücadelede busaldırılar olacaktır. Çünkü biz fiili,meşru mücadeleyi sadece sözde sa-vunmayız. Pratiğimiz bunun gös-tergesidir. Üyelerimize, yöneticile-rimize sahip çıkmak bizim için bironur meselesidir. Kitlenin bize ve ya-pılan mücadeleye güven duymasının,bu mücadeleye inanmasının altındayatan budur.

Aslında son yapacağımız grev-lerde de korkuluyor olmasının altın-da yatan şey sendika yöneticilerininkendi korkuları, kaygıları ve inanç-sızlığıdır. Berivan’a dair yapılacakbasın açıklamasının gününden bileçekinilmiştir. Ki bu çok daha ayrı birmeseledir. Hakkari’de yaşanan ça-tışmaların ertesi gününe denk düş-mesi, linç tehlikesiyle karşılaşabili-riz korkusunu yaratmıştır. Bu ülke-de linçlerin nasıl yapıldığı ortadadır.Linçler, vatandaş hassasiyeti değil,devlet eliyle organize edilir. Bilinçbulanıklığıyla dolu olan yöneticilerbunu bahane gösterebilmişlerdir.Oysa asıl sorun Berivan nezdindeKESK’e sahip çıkamamak ve so-kağa çıkma cesaretini, cüretinigösterememektir.

Bizler bu süreçte yalnız da kalsakmücadeleye devam edeceğiz. Arka-daşlarımıza, hiç tanımadığımız kişi-ler bile olsalar yanlarında olacağımızıgöstereceğiz. Bu saldırı dalgasınıpüskürtmenin ve tek yumruk olarakfaşizmin karşısına dikilmenin tekyolu budur. Bu mücadelede dostcephesini genişletmenin yolu da,yılmadan korkuları ortadan kaldır-malarına yardımcı olmaktır. Yoksa busüreci kazanımlarla değil, yenilgilerlekapatacağız. Var olan tüm kazanım-larımız da elimizden alınacaktır. Hakverilmez alınır şiarının kendisi mü-cadeleyi topyekün ve fiili olarak ör-meyi içerir. KESK’in bu şiarı dil-lendirmekten öte, şiarın içini dol-durması gerekir.

DevrimciMemur Hareketi

Berivan’a Sahip ÇıkmakMücadeleye Sahip Çıkmaktır

42

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 43: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

50 yılla beraber herkes bir şeysöylüyor, bu 50 yıla dair... Uyum ba-kanı Böhmer, göçün sergisindençok etkileniyor. Diğeri Türkiyeli-lerin katkılarından kaynaklı teşek-kür ediyor...

Böyle haberler, yazılı ve görselmedyada sürüp gidiyor. Ama bu ha-berlerin hiçbirinde "çok etkilenen"Böhmer'in hala bizlere yaşattıklarıyazmıyor...

Hala Almanya'nın bize yaşat-tıklarının ve yaşatıyor olduklarınınhesabı sorulmuyor... Çocuklarımı-zın nasıl geri zekalı okullarına gön-derildikleri, ellerimizden nasıl alın-dığı, nasıl yozlaştırıldığı, nasıl dilinikonuşamaz, vatanı Antalya-Bod-rum'dan ibaret sanan hale getirildiğiyazmıyor. Gençlerimizin sevip ev-lenme haklarını bile ellerinden alıyorbu düzen. İstediği okullara giremeyen,meslek okullarına yönlendirilen, yap-tığı meslekte ise staj yeri bile bula-mayan çocuklarımızın halini. Yani"kara kafalı" oluşumuz her an su-ratımıza bir tokat gibi inmeye devamediyor.

"Göç olmasaydı Almanya'nın eko-nomisi de bu kadar güçlü olamazdı.

Evet, olmazdı biz olmasak. Almanekonomisi biz olmadan böyle güçlüolamazdı. Ama bu güç bizim alınte-rimizdir, bu güç bizim her gün dahafazla vatan toprağımızdan uzaklaş-mamız, aşağılanmamızdır.

Ekonomideki bu güç bizim gücü-müz değildir, bu güç bizden çalınanemeğimizle yarattıkları, bizi aşağıla-yanların büyüttüğü güçtür.

Onlar her geçen gün daha da bü-yürken bizim emeğimizle, biz de hergeçen gün daha da fazla çalışıp, dahazor şartlarda yaşamaya mecbur bıra-kılıyoruz.

Başarının öyküsü deniyor; 50 yı-lını geride bırakan, bir vakit göçüp ge-len ama şimdiki Türkiyeli işçilerinyani bizim hayatımıza...

Gerçekten başarının öyküsü mübu? Yoksa hayatta kalmanın, diren-menin mi? Bize, Türkiyeli işçilere Al-man devletinin bugüne kadar çektir-diklerinin öyküsü mü bu koskoca 50yıl?

Veya Türkiye'deki iktidarların sa-dece döviz olarak gördüğü biz Ala-mancıları, sefalet karşısında gurbet ka-pılarına gönderen, orada ise Alman fa-şizmiyle baş başa, tek başımıza yal-nız bırakanların mı?

Kimin öyküsünü anlatmak lazımbu 50. yılın sonunda...

Bu çile dolu 50 yılı bize yaşatan-ların mı, yoksa 50 yıldır gurbet ka-pılarında çile dolduran, tüm yaşa-dıklarımıza rağmen ayakta durmayaçabalayan bizlerin mi?

Ama biz biliyoruz ki acılarımız ka-dar önemli olan bize bu acıları, bu 50yılı yaşatanlardır.

Bize bunu yaşatanları da anlat-malıyız, ama öyle değil, yaşadığımızacıların öfkesiyle dolu dolu anlata-bilmeliyiz.

Taa ilk baştan... Köyümüzdekisefaletten başlamalıyız anlatmaya...Sonra da hayvan gibi dişlerimize ba-kılmasını... Hastanelerde habersizkobay olarak kullanılmamızı, sürek-li aşağılanmamızı, buraya kadar...İşte şu anda bunları anlatırkenki vak-te, ana ve sonrasında bizi bekleyen-lere kadar anlatabilmeliyiz.

İşte o zaman bu başarının arka-sında, kopkoyu bir zulüm olduğu, biziezen yok etmeye çalışan bir düzenekarşı nasıl emeğimizle direndiğimiz,var olmaya çalıştığımız ortaya çıka-caktır.

O zaman bu başarıyı bizim iste-mediğimiz ortaya çıkacaktır.

Hayır, bu başarıyı biz istemedik!

Biz sadece, insanca yaşamak is-tedik!

Biz sadece, su-yumuz, başımızı so-kacak bir damımız,dört duvarımız olsunistedik. Biz sadece,ocağımızda aşımız,soframızda ekmeği-miz olsun istedik. Bizsadece, çocuklarımı-zın okuyabilmesini,yiyerek içebilmesi-ni, giyinebilmesiniistedik. Yani biz sa-dece hak ettiğimizgibi yaşamak iste-

dik.

O yüzden hayır, hayır biz isteme-dik bu 50. yılını dolduran "başarı öy-küsünü"...

Başarı mı bu, ya başaramayanlar?

Kim başaranlar?

Alman vatandaşlığına geçenlerlebirlikte Almanya'da 2009 itibariyleTürkiye kökenli nüfus 2,5 milyonuaşıyor.

Bu 2,5 milyon içerisinde kim bubaşaranlar? 10-15 milletvekili, 5-10profesör, 3-5 futbolcu... Hadi topla-yalım başaranları 200 kişi olsun veya500 kişi olsun...

Kalan başarısız 2 milyon 499 bin500 kişi...

Başaramayanlar!

İşte gerçek başarının tablosu:

Almanya'da 25-35 yaş grubun-dakilerin yüzde 15,6’sının meslekieğitimi yok. Göçmen kökenliler ara-sında bu oran yüzde 34 civarında.Türkiyeliler arasında ise yüzde 40'ınüzerinde. İşsizlik oranında yine Tür-kiyeliler başı çekiyor.

İşte "başarı" denilerek, halkınacılarını, çilelerini, aşağılanmala-rını gizlemeye çalıştıkları gerçek...

Bu başarının tablosu değil; eme-ğimize, alın terimize karşılık Al-manya ve Türkiye'deki işbirlikçi ik-tidarların bize layık gördüğü yaşamınkendisidir.

Başaranlar neye karşı, neyi, na-sıl başardı?

Başaramayanlar neye karşı dura-madı, başarısızlığın bedelini nasıl

AVRUPA’dakiBİZ

50 Yıldır EmeğimizleVarız!

50 Yıldır EmeğimiziÇalanlara, Bizi

Aşağılayanlara KarşıVarolma Mücadelesi

Veriyoruz!

6 Kasım2011

43

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 44: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

ödediler? Aslında birçok soru var.Ama bu soruların hepsi dönüp dola-şıp tek bir noktaya geliyor...

Bu koskoca bir 50 yıl; direnme,emeğini, hakkını alma, aşağılanma-dan, kendi diliyle, kültürüyle yaşamamücadelesidir bizim için.

Kendi kültürünü, ahlakını korumamücadelesidir bu 50 yıl ve bu yılla-ra yeni yıllar eklenerek devam ediyor.

Yani bizim gurbet ellerde, vatantoprağından uzak "başarı öykümüz"devam ediyor. Göçmenliğimiz kal-madı, artık Türkiyeli işçiler olduk bu-ralarda... Ama emeğimizi, hakkımı-zı alma mücadelemiz devam ediyor,devam edecek.

Ama biz asla ve asla bize yaşatı-lan ve yaşatılmaya devam edilen bu50 yılı unutmayacak ve çocuklarımızaunutturmayacağız.

Bizi ele-güne muhtaç eden Tür-kiye'deki işbirlikçi iktidarlara, bizi sü-rekli aşağılayan, yok sayan, emeği-mizi çalan Almanya'ya öfkemizi herdaim diri tutacağız!

Çocuklarımızın öfkesi ve kini,bizim öfke ve kinimizdir. Çocukları-mızın öfkesi ve kini bizim birikmişacılarımızdır. Bizim her yerde vaktiyle‘aman bir sorun olmasın’ diyerek,baş eğerek kabul ettiğimiz, dil bil-mediğimizden kaynaklı cevap bile ve-remediğimiz aşağılanmalara artık ço-

cuklarımız kafa tutarak karşılık veri-yor.

Bu yüzden geçmişi unutmaya-cak, geçmişimizin hesabını soracağız.Çünkü geçmişin hesabı aslında, bu-günü emeğimizle, aşağılanmadan ya-şamamızı sağlayacaktır.

Bunun için de bir araya gelip, ör-gütlenmekten başka çare yoktur.

Gençlerimizin kini ve öfkesi an-cak o zaman bir güç olacaktır.

Ancak birleşip tek vücut olup ör-gütlenirsek GÜÇ olabileceğiz.

EMEĞİMİZLE VARIZ!

EMEĞİMİZİN KARŞILIĞINIALACAĞIZ!

AVRUPA’dakiBİZ

Londra Halk Cephesi, 30 Ekim günü AnadoluGençlik'te yemekli bir halk toplantısı düzenledi. Top-lantıda Halk Cephesi'nin yürüttüğü kampanyalar hak-kında bilgi verilerek, dünyada ve ülkemizde bedeller öde-nerek alınan hak ve özgürlüklerin faşist yöntemlerle gerialınmaya çalışıldığı anlatıldı. Halk Cephesi temsilcisi,bu düzende mücadeleye daha çok sarılmanın, sahip-lenmenin gerekliliğini vurgulayan bir konuşma yaptı.

Devrimci Alevi Komitesi adına da kısa bir konuş-ma yapıldı. Maraş katliamını protesto etmek ve katli-am emrini verenlerin ve uygulayanların yargılanıp ce-zalandırılması talebiyle 23 Aralık’ta Maraş’a gidilece-ği duyurularak, eyleme katılım çağrısı yapıldı.

Londra'da Halk ToplantısıYapıldı

Anadolu Gençlik, İngiltere’nin başkenti Londra’nınTottenham semtinde Yürüyüş dergisinin tanıtım ve da-ğıtımını yaptı. Dağıtım sırasında kahvehane konuşmalarıyapıldı. Konuşmalarda kısaca, yürütülen kampanyalar vealınan sonuçlar anlatıldı. 53 dergi dağıtıldı. Haringey böl-gesinde ise çocuklarla dergi dağıtımı yapıldı. Esnafla gü-zel diyaloglar kuran çocuklar, 4 saat süren dağıtım bo-yunca toplam 43 Yürüyüş dergisi ve 15 Tavır dergisinihalka ulaştırdılar. Çocuklar dağıtım sırasında Gündoğ-du ve Çavbella marşlarını söyleyerek yürüdüler.

Anadolu Gençlik Londra'daDergi Dağıtımındaydı

Almanya’da Anadolu Federasyonu’nun başlattığı“Tecrite Yüz Bin Kere Hayır” kampanyası kapsamındaAlmanya’nın Duisburg şehrindeki Koenig HeinrchtPlatz Meydanı'nda, 29 Ekim günü 16.00-18.00 saatleriarasında, imza masası açıldı.

Standta halka, Alman emperyalist hukukunun ada-letsizliği, haklarını arayanlara karşı tahammülsüzlüğü,devrimci düşünceleri terörize etme çabaları anlatılıp on-larca imza toplandı. Eylem, “Devrimci Tutsaklar Onu-rumuzdur!”, “Kahrolsun Emperyalizm, Yaşasın Müca-delemiz!” sloganları atılarak bitirildi.

Devrimciler Adi SuçluDeğildir

Türkiyeli faşistler, yaşanan asker ölümleri nedeniy-le 30 Ekim günü Almanya Duisburg’taki Hamborn sem-tinde yürüyüş düzenlemek istediler. Bunu haber alan dev-rimci, yurtsever kurumlar, yapılmak istenen bu yürüyüşüengellediler.

Alman polisi, Kaiser Wilheim Sokağı’nda bulunanderneklerin önünde toplanan devrimci-demokrat-yurt-sever kitleyi faşistlerin yürüyeceği Hamborn semtine sok-mamak için tüm araçları ve gücüyle yolları kesti. İki ta-rafın arasına ise atlı polisler barikat kurdu.

Derneklerin olduğu sokakta 150 kişi ile başlayan yü-rüyüş, yaklaşık 600 kişiye ulaştı. Yürüyüş esnasında or-tak hazırlanan bildiri okundu. Bildirinin okunmasındansonra kitle sloganlarla derneklerin olduğu sokağa dön-dü. Yürüyüşe Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu,ATİK, Demokratik Haklar Federasyonu, Avrupa EzilenGöçmenler Federasyonu ve Halk Cephesi katıldı.

Duisburg’ta FaşistlerinYürüyüşü Engellendi

44

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

Page 45: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

6 Kasım2011

445

Yürüyüş

Sayı: 293

DİSK, 12 Haziran genel seçimlersonrasından bugüne hükümet, patronörgütleri ve işçi konfederasyonları ara-sında görüşülen SENDİKALAR KA-NUNU YASA TASARISI görüşme-lerinden çekildi.

ÜÇLÜ DANIŞMA KURULUadıyla yapılan ve uzun bir zamana ya-yılan toplantıların asıl amacı, işçi sı-nıfının örgütleri olan sendikaları bi-tirmekti. Ki Çalışma Bakanı amacı-nı “sendikaların işleri bitti” şeklindeaçığa vurmuştu. Ama AKP riyakardırve bu özelliğini her yerde ortaya ko-yar. Konfederasyonlar, toplantıya,“Uluslararası Çalışma Örgütü söz-leşmelerine uygun bir düzenlemeyapmak üzere” diye çağrılmıştı.Asıl amaç ise yeni yasal düzenleme-lerle “işlerini bitirmek”ti.

İşçi sınıfı mücadelesinde örgüt-lenme özgürlüğü, toplu sözleşme vegrev hakkı önünde engel olan ve gö-rüşme konusu olan bu yasalar 12 Ey-lül’den kalmadır. 2821 ve 2822 sayılıbu yasaların görüşüldüğü bir dizitoplantıda ortaya çıkan, AKP hem işçisınıfının sırtına daha ağır yükler vur-mak ve hem de mücadele araçların-dan biri olan sendikal haklarını elle-

rinden almak istiyor. Yani işçiyi“çaresiz” bırakmayı hedefliyor.

DİSK, “geçmişteki olumsuzdeneyimlere rağmen iyi niyetleçalışmalara katıldık” dese de so-run iyi niyetlerin ötesindedir. Ve buyapılan toplantılarda bir kez daha açı-ğa çıkmıştır. Sorun, sınıfsaldır vekarşı cephe sınıfının gereğini yerinegetirmektedir.

Toplantıların sonunda DİSK,“Konfederasyonumuz, sendikal hak veözgürlüklerin genişletilmesi ve ça-lışma yaşamının demokratikleştiril-mesi için katıldığı bu zeminde, 'de-ğişiklik' adı altında yeni bir hukuk-suzluğun dayatıldığı bir sürecin par-çası olmayacaktır.” diyerek 19 Ekim'de GÖRÜŞMELERE KATILMA-MA kararı aldığını açıkladı. Açıkla-mada, “Hazırlanan taslakların KıdemTazminatı Fonu kurulması, Bölge-sel Asgari Ücret Uygulanması veÖzel İstihdam Büroları eliyle işve-renler için yaratılmak istenen 'ucuzemek' cennetine, güvencesiz çalışmakoşullarına zemin yaratacağı açık-tır. Böylece hem çalışma ve geçinmekoşulları işçiler aleyhine bozulmak,hem de işçilerin bu sürece karşı mü-

cadele olanakları tümüyle ellerindenalınmak istenmektedir.” düşüncesineyer verdi.

DİSK'in bu yasal alanda sürdürü-len saldırı planını değiştiremediğikoşullarda SUÇUN BİR PARÇASIOLMAMASI ve görüşmelerden çe-kilmesi bir olumluluktur. AKP 'nin sal-dırı içerikli yasalarını dahi işçi kon-federasyonlarına yaptırmak istemesi,bu yasaların altında emekçilerin ör-gütlenmelerinin de imzasının bulun-ması işçi ve emekçi sınıfa İHANETanlamına gelmektedir. Bu ihanet, gö-rüşmelerden çekilmeyen diğer kon-federasyonların olsun ve tarih önün-de halka onlar hesap vermek vebaliylekarşı karşıya bulunsun.

DİSK'in yapması gereken ise ör-gütsüzleştirme ve etkisizleştirme sal-dırısına karşı daha fazla ÖRGÜT-LENMEK ve sınıf mücadelesindedaha KARARLI, daha MİLİTAN,daha ISRARCI bir çizgi izlemektir.

DİSK, Üçlü DanışmaKurulundan Çekildi

"...SGBP yeni bir umut yarata-bilir. Yani sadece sendikal hareketesoluk aldıran değil, sokak muhalifhareketinin, işçilerle buluşarak güç-lenmiş bu oluşuma ihtiyaç duyduğuve yeni umutlar oluşturabileceğivurgusu da çok sık yinelenen baş-lıklardan birisidir.

... Ulusal düzeyde yapabilecek-lerinin yanı sıra, uluslararası işçi ha-reketiyle de buluşmayı ve ortak ey-lemlilikler yapmayı amaçlamaktadır.İşçi sınıfının bağımsız siyasi hare-ketini örgütlemeyi amaçlayan, sistemiçi hiçbir siyasi anlayışın arka bah-çesi veya yandaşı olmamaya özen

gösteren SGBP, Türk-İş Genel Ku-rulu sonrasında genel kurul sonu-cuna bağlı olmaksızın, varlığını de-vam ettirecektir." (Hava-İş SendikasıGenel Başkanı Atilay Ayçin: Petrol-İş WEB 17.10.2011 )

TÜRK-İŞ içinde yer alan on sen-dika TÜRK-İŞ örgütlenmesindenayrı olarak bir araya geldi ve Sendi-kal Güç Birliği Platformu (SGBP)adıyla bir platform oluşturduklarınıaçıkladı.

Temmuz ayı ortalarında yayınla-dıkları açıklamayla "Türkiye sendi-kal hareketinin ciddi bir tıkanıklık ya-şadığını ve emekçilerin karşı karşı-

ya olduğu sorunlara çözüm ürete-mediğini ve sendikal hareketin için-de bulunduğu bu tablo karşısında ya-pısal bir dönüşüme gitmesinin acilbir ihtiyaç olduğunu" vurgulayanSGBP, amaçlarını: Demokratik, mü-cadeleci ve güçlü yeni bir sendikalhareket için bir araya geldik” şek-linde ortaya koydu. (1 Ekim 2011,Birgün) İşçi konfederasyonları arasında

sayısal olarak ülkemizde en fazla üyeişçiye sahip olan TÜRK-İŞ yöneti-minin "emekçilerin sorunlarınınçözümünde rol üstlenebilecek an-layıştan, enerjiden ve inançtan yok-

Gerçeklerden Kaçmanın ve Abartının Sendikal Adresi: Sendikal Güç Birliği Platformu

Page 46: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Kendi hakları üzerinde söz sahibi olabilmek, insanca ya-şam ve çalışma koşulları için mücadele etmek amacıyla Deri-İş Sendikası üyesi olan ve bu nedenle işten atılan SavranoğluDeri işçileri 93 gündür direnişteler.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İzmir Şubesi üye-leri, 1 Kasım’da Menemen’deki direniş çadırına destek zi-yaretinde bulundular. Çadır önünde yapılan basın açıkla-masında, işçilerin bu onurlu mücadelelerinde yalnız olma-dıkları belirtildi.

446

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

sun olduğu" kimsenin reddetmedi-ği bir gerçektir.

TÜRK-İŞ, devlet eliyle kurul-muş, anlayış olarak da işçinin hak-larını korumak bir yana, emekçilereihanet için varlığını sürdüren ve dev-let tarafından da desteklenen bir işçikonfederasyonudur.

Bir başka gerçek ise TÜRK-İŞ an-layışını eleştirerek bir araya gelen buon sendikanın (Petrol-İş, Tek Gıda-İş, Belediye-İş, Kristal-İş, Hava-İş,Tez Koop-İş, Tümtis, Deri-İş, Basın-İş ve Türkiye Gazeteciler Sendikası)TÜRK-İŞ'in üyesi olmasıdır.

Sendikal Güç Birliği Platformu, şuana kadar İstanbul, Lüleburgaz, İzmirve Bursa'da bölgesel toplantılar yap-tı ve çeşitli konularda basına açıkla-malarda bulunarak adını duyurmaya,amaçlarını anlatmaya çalıştı.

Platform bileşenleri TÜRK-İŞ'eyönelttikleri eleştirilerin bir parçası-nın da kendileri olduğu gerçeğini aca-ba görüyorlar mı?

İşçi sınıfının yalnızca % 6-7’si-nin örgütlü ama çok daha fazlası-

nın örgütsüz olduğu bir ortamdagüç kaybının nedenlerini bu sen-dikaların kendilerine de sormala-rı gerekmez mi? Hatta önceliklekendilerine sormaları!

Çünkü, eğer bir sorunu tespit et-mişseniz ve çözüme aday olarak or-taya çıkmışsanız; bu sorunun nere-sinde olduğunuzu, payınıza düşeninne olduğunu görmek zorundasınız.Kendi dışınızda kalanlara yüklen-mekle sorunun çözümünü aramayaçalışıyorsanız, bilinmelidir ki oradanbir yere varılamaz. Hatta oradan çokdaha büyük bir inançsızlık ve umut-suzluk çıkar.

Ülkemizde ne zaman birlik kurmasözleri edilse, ne zaman bir araya gel-me politikaları hayata geçirilmeye ça-lışılsa çoğunlukla hüsranla sonuç-lanmıştır. Hele hele büyük büyük tes-pitler yapılıp, koca koca hedeflerbelirlenmişse yani hem çok keskinkonuşulup hem de yapılacaklar ko-nusuna yaklaşımda bir abartı varsa(en azından şimdiye kadar yaşadığı-mız acı tecrübeler göstermiştir ki) ora-dan bir sonuç çıkmamıştır. Platfor-

mun açıklama ve tespitleri de bu yön-dedir.

SGBP'nin kendi deyimiyle yap-tıkları toplantılarda "TÜRK-İŞ'in na-sıl olması gerektiği anlatılmakta-dır"... Peki, bu on sendikanın sendi-kal anlayışı, çalışma tarzı, mücade-le hattı, işçi sınıfının karşı karşıya bu-lunduğu saldırılara yönelik aldığıtavır, işçisine verdiği güven, örgüt-lenme durumu vb. nedir? Bu sorula-rın karşılığı nedir?

Bu birlik nasıl yürüyecektir, sen-dika başkanlarının mı, sendikalarınmı, işçilerin mi birliğidir?

Eğer hedef çok genişse, daha kü-çük olan hedefler neden gerçekleşti-rilememiştir? Bu, daha basit amadaha önemli ve öncelikli soruya ve-rilecek doğru ve samimi cevap, plat-formun kendini görmesinde ve he-deflerini gerçekleştirmesinde daha so-nuç alıcı bir adım olacaktır.

Aksi, birlikler mezarlığına sendi-kal anlamda olumsuz bir katkı da bu-radan sağlanmış olur.

Mühendislik Mimarlık ve Planlamada + İVME der-gisi çalışanları, “AKP Saldırıyor, Direnişe, MücadeleyeTMMOB’u Savunmaya” kampanyası dahilinde yap-tıkları 2 günlük açlık grevi eylemini 30 Ekim günü Tak-sim Galatasaray Lisesi önünde yaptıkları eylem ile son-landırdılar. Eylemde Ali Erdoğan tarafından yapılanaçıklamada, “Açlık grevimiz boyunca Ankara ve İs-tanbul’da toplam 2 bin tane imza topladık, 7 bin tanebildiri dağıttık ve Kanun Hükmünde Kararnameler’inetkileri üzerine yüzlerce kişiyle birebir konuştuk.AKP’nin KHK saldırısına karşı mücadelemize bundansonra da devam edeceğiz. Tüm TMMOB örgütlülüğünümücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.” denildi.

İstiklal Caddesi’nden geçen birçok insanın alkışla-yarak destek verdiği ve 15 kişinin katıldığı eylem atı-lan sloganlarla sona erdi. Dev-Genç’liler de +İVME ça-lışanlarını yalnız bırakmadı. 29 Ekim günü açlık grevieylemine, ziyaret ederek destek verdiler. Ankara’da isekampanya kapsamında 27 Ekim günü sabah 07.30'da Es-kişehir yolundaki Tahsin Banguoğlu Yurdu'nun karşı-sındaki üst geçide “AKP Elini TMMOB'dan Çek” ya-zılı pankart asıldı.

AKP’ye Karşı TMMOB’uSavunan +İvme’ciler

Açlık Grevi Yaptı

Savranoğlu Deri İşçileriYalnız Değildir

Yunanistan’da 28 Ekim Ohi günü kutlamaları nedeniy-le düzenlenen resmi geçit törenleri, emekçilerin ve gençle-rin öfkesinin hedefi oldu. Hükümetin sosyal yıkım saldırı-ları protesto edildi. Başkent Atina’da da tören alanını dol-duran öğretmen ve öğrenciler hükümet karşıtı sloganlar attı.Geçidin yapıldığı kısma girmek isteyen göstericilerle polisarasında çatışma çıktı. Selanik’te kitle tören alanına girer-ken, Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas, merasimden ayrıl-mak zorunda kaldı. Askeri araçların eylemciler tarafındanengellenmesi üzerine, geçit iptal edildi.

Yunanistan'da Gençlik veEğitimciler Eylem Yaptılar!

Page 47: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

6 Kasım2011

447

Yürüyüş

Sayı: 293

Emek, Özgürlük ve DemokrasiBloku’nun, Çatı Partisi’ni kurmakamacıyla düzenlediği kongre 15-16Ekim 2011 tarihlerinde Ankara’da ya-pıldı. “Başta Kürt sorununun çözümü”hedefiyle yola çıkan Blok’un kongre-sine “Halkların Demokratik Kongre-si” adı verildi.

Söylemi farklı, şekillenişi fark-lı bir yapı vardır ortada.

“Ezilen tüm halkların birliği,partisi olma” iddiasında bir birliktelikifade edilmektedir. Gerçekte ise asıl ola-rak Kürt sorununun “demokratik,barışçıl” çözümünü esas, başat görevalan bir birliktelik vardır karşımızda.

Bir kez daha ifade edersek Kürt so-rununun çözümü, barış sorunu, asılolarak devrim sorunudur. Eğer bu ger-çek kabul ediliyorsa birlikteliğin po-litik içeriği daha doğru bir ifadeyle bir-liğin stratejisi devrimi, iktidarı temelalmalıdır.

Ancak Halkların Demokratik Kong-resi bu stratejiden, yani devrim ve ik-tidar hedefinden yoksundur. Bununiçindir ki kendisini temel olarak Kürtsorunu ve barış sorunuyla sınırlamış-tır. Bu anlayış Kürt sorununu demok-rasi mücadelesinin bir parçası görme-yen, sorunun çözümünü devrimdegörmeyen bir anlayıştır.

Bu anlayış düzeniçi bir anlayıştır.Kurulacak parti de seçimlere, parla-mentoya girmeyi hedefleyen bir partiolacaktır. BDP milletvekillerinden Gül-tan Kışanak ne yapmak istediklerini şusözlerle ifade ediyor: “İlk önce neyapmak istiyoruz? Doğrudan parti ör-gütlenmesi yerine, Kongre tarzı bir ör-gütlenme ve buradan gücünü alacak birüst örgütlenme, yani siyasi parti öne-riyoruz. Kongre ile çok farklı toplum-sal kesimlerin siyasi ve programatik bir-likteliği, mücadelesi ortaklaştırılacakve buradan seçilen delegelerle ta-mamlanacak bir siyasi parti. Yani iki-li bir yapı önermiş oluyoruz… Çatı Par-tisi tartışmalarında da siyasi yapılar,hareketler, emek örgütleri, Aleviler, çev-

re vb. hareketler vardı. Bu kadar fark-lı yapıları bir siyasi parti altında top-lamak güçtü. Şimdi yeni bir şey, yeni biryol deniyoruz. Bütün bu farklı kesim-lerden oluşacak bir kongre ve buradangüç alacak bir parti.”

Parti, seçim partisi olacaktır. Ni-tekim hemen böyle bir parti kurma ko-nusunda Kongre'de ilke kararı al-mışlardır.

Halkların Demokratik Kongre-si'nin programına bakıldığında da birstratejiden yoksunluk çok açık gö-rülmektedir.

“... tüm toplumsal muhalefet ke-simlerini, demokratik direniş odak-larını, demokrasi, eşitlik ve barışmücadelesi veren tüm özneleri, OR-TAK BİR MÜCADELE HATTINDAbuluşturmanın tam zamanı olduğunudüşünüyoruz.”

Nedir bu ortak mücadele hattı?Kürt sorunu mu, barış mı?

Programda emekçilerin, ezilen-lerin hakları, özgürlükleri için hemenpek çok konuda mücadele edileceğivurgulanmaktadır.

Kime neye karşı mücadele edile-cektir? Bu mücadelenin odağında neolacaktır? Neler talep edilmektedir? Vebu talepleri elde etmek için nasıl birmücadele anlayışı benimsenecektir?

Sorun bunların bir cevabının olup-olmamasında değil, sorun cevabınkendisindedir; niteliğindedir. Bu ni-telik bağımsızlığı, demokrasiyi, dev-rimi hedeflemeyen bir niteliktir.

Emperyalizmi, faşizmi, oligarşiyiaçık ve net olarak hedeflememesiHalkların Demokratik Kongresi'ninasıl boşluğu ve zaafıdır.

Bu gerçeklik söylemlerin aksine ezilen, sömürülen, halktan yana tümhalk güçlerinin, tüm devrimci, ilericigüçlerin bir araya gelmesini engelleyen,nesnel bir zemindir. Ve bu gerçeklikmücadelede sonuç alıcılığı engelle-yen sınıf düşmanlarıyla, halkların düş-manlarıyla uzlaşmayı, diyaloğu, barı-

şı, çatışmamayı esas alan bir anlayışıbağrında taşımaktadır. Bu anlayış dahabaştan yenemeyeceğini düşündüğü birdüşmanın varlığını kabul ederek, mü-cadeleye umutsuz girmektedir.

Tabiiyet Üzerinden Birlik Olmaz! Olursa Uzun ÖmürlüOlmaz

40'ın üzerinde “bileşenden” oluşanKongre'nin kuruluşu öncesi ve sonrasıyapılan değerlendirmelerin ortak nok-tası Kongre'nin bir “ilk” olduğu,“önemli” bir adım olduğu, bir “zo-runluluk” olduğuydu.

Yine vurgulanan ortak noktalardanbiri de Kürt milliyetçi hareketininKongre'deki belirleyici rolüdür. De-ğerlendirmelerin, söylemlerin oda-ğında bu vardır.

Sosyalist hareketle Kürt hareketi-nin Kongre'de bir araya geldiği, bu-nun ayrıca önemli bir gelişme, ön açı-cı bir gelişme olduğu da değerlen-dirmeler arasındadır.

Sosyalist hareket diye tanımlananTürkiye solunun çok değişik kesimleride Kongre içinde yer aldılar. Ancak he-men belirtmek gerekir ki bu kesimle-rin Kongre’deki varlıkları adeta ken-di varlıklarını yok sayan bir muhte-vadadır. Kongre içindeki yeralışlarıTürkiye solunun bu kesimlerinin ideo-lojik zayıflığının da bir yansımasıdır.

En önemli ideolojik zayıflık bu ke-simlerin amaçlarını yitirmeleridir;devrim ve sosyalizm hedefini yitir-meleridir. Bu yitim kendi dışından et-kilenmeleri, baskılanmaları da bera-berinde getirmiştir. Emperyalizm veoligarşinin baskılarından, ideolojikbombardımanından etkilenmekte ve buetkilenmenin sonucu olarak da düze-niçileşmeye doğru savrulmaktadır...Kürt milliyetçi hareketinin askeri veözellikle de kitlesel gücünden etki-lenmekte, bu etkilenmenin sonucuolarak Kürt milliyetçi hareketinin yan-

Halkların Demokratik Kongresi

Halkların Birliğini SağlayamazHalkların Birliğine ve Kurtuluşuna Önderlik Edecek Tek

Güç Marksist-Leninistlerdir!

Page 48: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

448

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

lışlarına karşı ideolojik mü-cadeleyi bir kenara bırak-makta, faydacı (pragmatist),ilkesiz bir ilişkiyi esas alma-yı beraberinde getirmekte-dir. Amaç yitimine uğrayan-ların, devrim ve sosyalizmhedefini yitirenlerin bir ideo-lojik mücadele yürütmeleri desözkonusu olamaz, olmuyorda.

Türkiye solunun Kürt mil-liyetçi hareketinden etkilen-mesinin zeminini yaratan birbaşka gerçeklik de Türkiye solununKürt sorununun çözümünü Kürtmilliyetçi hareketine havale etmesi,bu sorunun çözümünü kendi dışın-da görmesidir. Çözümün sorumlulu-ğundan bu kaçış adeta bir olumlulukolarak ortaya konulmaktadır. Çözümünsorumluluğunu kendi omuzlarındahisseden devrimciler ise şovenizmedüşmekle mahkum edilmeye çalışıl-maktadır.

Kendi güçsüzlüğü ve Kürt milli-yetçi hareketinin kitlesel gücü Tür-kiye solunun büyük çoğunluğunuetkilemekte, bu etkileşim değerlen-dirme ve söylemlere de yansımakta-dır. Kürt milliyetçi hareketi bu etki-lenmenin farkındadır ve bunu Türkiyesolunu baskı altında tutma aracı olarakkullanmaktadır. Dahası bu etkileşimüzerinden politikalar belirlenmektedir.

“2009’da etnik siyasete karşı ‘sı-nıf eksenli’, ‘emek eksenli siyaset’ gibisözleri dilinden düşürmeyen, o top-lantıların ve Türk sosyalistlerinin ge-nel eğilimlerini yansıtan ErtuğrulKürkçü, Türkiye tarihinin gördüğü, en‘etnik temelli siyaset’ yapılan Kong-re’nin hazırlayıcılarından biriydi, açı-lış konuşmasını yapıyordu ve for-mülasyonlarıyla bu kongrenin yıldı-zıydı! (...) ‘... her şeyden önce sos-yalistler, artık Kürt Özgürlük Hare-ketinden uzak durmanın değil, onayaklaşmanın varlıklarını sürdürmeyeyarayacağını görüyorlar. (...) Bukayma, Kürt hareketini tek ayaklılık-tan kurtarıp, Türkiye’nin batısındaikinci bir ayağa sahip olmasına yolaçar.’” (Demir Küçükaydın)

“Siyasi önceliklerdeki farklıklaraodaklanma, farklı alanlarda mücade-

le eden hareketlerin, Kürt siyasi ha-reketinin dışındakilerinin lokalize kal-masına ve hatta atomizasyonuna yolaçarak, hareketlerin gücünü azaltıp,muktedirlerin bu haklı talepleri ko-laylıkla sindirmesine veya kalıcı ba-şarıları önlemesine imkan sağladı.”(Ferhan Umruk, Soldiyalog sitesinden)

Yukardaki söylemlere göre kabaca“Türk sosyalist hareketi” diye belirti-len Türkiye Solu'nun kitleselleşememişolması, kitlesel bir güce sahip olmayı-şı, “lokalize kalması”, “bölünmelere”uğraması vb. gibi eksik ve olumsuz-lukların nedeni Türkiye solunun aynı-lıklara değil “farklılıklara odaklanma-sı”nda, böylesi bir birliği -Çatı ya daKongre Partisi-gerçekleştirmemesindearanmaktadır. Ve adeta çözümü de bu-gün mevcut haliyle Kongre Partisiiçinde olmakta ortaya konulmaktadır.

Oysa hem teşhis yanlış konul-makta hem de tedavi yanlış yapıl-maktadır. Pek çok nedeni olmakla bir-likte solun bir kısmının kitlesel ola-mayışı, marjinalleşmesi, sürekli bö-lünmeye uğramasının vb. esas nede-ni devrim ve iktidar hedefinden uzak-laşmasında, düzeni karşısına alan birmücadele içinde olmayışında, uzlaşıcı,icazetçi bir anlayışa sahip olmasındave halk kitleleri içinde bir çalışmadankopmasında yatmaktadır.

Kürt milliyetçi hareketinden etki-lenmenin en açık ifadesi şu satırlar-da ortaya konulmaktadır:

“Kongre, başından sonuna ka-dar Kürt Özgürlük Hareketi'nin bek-lentileri doğrultusunda şekillenmiş, şe-killendirilmiş ve sonuçlanmıştır. Kon-gre gündemleri, kongrede öne çı-kartılan ana eksen, genel meclis üye-

lerinin ağırlıklı kısmı, ittifakakonulan isim, tüzük ve prog-ram taslakları Kürt ÖzgürlükHareketi tarafından belirlen-miştir.” (“15-16 Ekim Anka-ra Kongresi” Üzerine - SO-DAP)

“İttifak ilişkisi, ittifaka konuolan farklı iradelerin yan yanagelişi anlamını içerisinde ba-rındırır. Kürt Özgürlük Hare-keti'nin iradesinin kongre sü-recindeki bu düzeyde belirle-yiciliği ittifak ilişkilerinin ge-

nel mantığına denk düşmediği gibi, or-tak yürüyüşümüzde kimi sıkıntıları daberaberinde getirecektir.” (agy.)

“Kürt Özgürlük Hareketi, yenianayasa tartışmalarını kendisi için ön-celikli gündem olarak değerlendir-mektedir. (...) Her ne kadar ‘stratejikittifak’ nitelemesi dillendirilse de ser-gilenen bu yaklaşım, mevcut haliylebu ittifaka Kürt Özgürlük Hareketi ta-rafından ‘taktiksel’ bir değer biçildiğianlamını taşımaktadır.” (agy.)

“Program taslağında ve kongre or-tamında “sınıf çelişkisi” ekseni son de-rece silik kalmıştır. İşçilerin, işsizlerin,yoksulların sesi kongre ortamına ta-şınamamış, kongrenin belirleyici ira-desinin kongre ortamına biçtiği mis-yonun gereği olarak bu sesin ana ek-senlerden birisi olarak öne çıkması dasağlanamamıştır. Kongre ortamındaSODAP ve sınırlı sayıda delege dışındabu eksene vurgu yapan bir irade çık-mamıştır. Politik hatlarında sınıf çe-lişkisi eksenini temel alan EMEP veESP gibi yapılar da kongre sürecindebu gündeme kayıtsız kalmış ve Kürt Öz-gürlük Hareketi'nin ortaya koyduğuyaklaşıma tabi olmuştur.” (agy.)

SODAP, eksikleri böyle sıralama-sına karşın, bu girişimin “önemli biradım” olduğunu söyleyerek HalklarınDemokratik Kongresi içinde yer aldı-ğını açıkladı. SODAP böylesine temeleksikleri ortaya koymasına karşın “sü-rüden ayrılanı kurt kapar” misali bubirliğin dışında kalmayı göze alamıyor.Bu adımın “önemli bir adım” olması-nın ise somut dayanağını ortaya ko-yamamaktadır.

Atılım Gazetesi ise Kongre'nin ku-

Emperyalizmi, faşizmi, oligarşiyi açık ve netolarak hedeflememesi Halkların Demokratik

Kongresi'nin asıl boşluğu ve zaafıdır.

Bu gerçeklik, söylemlerin aksine ezilen,sömürülen, halktan yana tüm halk güçlerinin,

tüm devrimci, ilerici güçlerin bir arayagelmesini engelleyen nesnel bir zemindir. Ve bugerçeklik mücadelede sonuç alıcılığı engelleyen,sınıf düşmanlarıyla, halkların düşmanlarıylauzlaşmayı, diyaloğu, barışı, çatışmamayı esas

alan bir anlayışı bağrında taşımaktadır.Bu anlayış daha baştan yenemeyeceğini

düşündüğü bir düşmanın varlığını kabul ederek,mücadeleye umutsuz girmektedir.

Page 49: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

6 Kasım2011

449

Yürüyüş

Sayı: 293

ruluşunu şu sözlerle ortaya koy-du: “Kongre Girişimi, 15-16Ekim’de Genel Kurulu’nu top-layarak, Anadolu ve Mezopo-tamya’nın ezilen halklarının onyıllar süren düşünü gerçekkıldı, iradesini ortaklaştırdı.Ezilen halkların ve emekçilerinsözcüleri, kendi dillerindenumutlarını, buluşturdu. Halk-ların Demokratik Kongresi ku-ruldu.” (Ezilenlerin SosyalistAlternatifi ATILIM, 22 Ekim2011)

Abartıcılık Atılım’da si-yaset tarzıdır. Ezilen halklarımızın onyıllardır süren tek düşü, tek özlemidevrimdir. Atılımın ifadesiyle Kon-gre’de ortaklaşan iradede ise bir dev-rim iddiası, hedefi yoktur.

“Yeni durumu daha genelde de gö-rebiliriz. Solun siyaset tarzında, solunulusal demokratik hareketle ilişkili si-yaset tarzında bir dönüşümün baş-langıç momenti olarak, yeni bir siyasikültürün ilk adımları ve embriyonla-rı olarak görebiliriz.” (EzilenlerinSosyalist Alternatifi ATILIM, 22Ekim 2011, sayfa 13)

Halkların Demokratik KongresiGenel Meclis üyesi ve ESP'li İbrahimÇiçek de “Bu kez başarmak zo-rundayız” başlıklı röportajında bir“yenilikten” söz etmektedir.

Doğru bakıldığı zaman görülecek-tir ki ortada bir “yenilik” yoktur. Heleki solun Kürt hareketine bakışı, onun-la ilişkisi noktasında bir “yenilik”tenhiç bahsedilemez. Denilebilir ki Kürthareketine eklemlenme daha da art-mıştır. Ve düzeniçileşmeye doğru gi-dilmektedir. Çiçek “bu kez başar-malıyız” demiş. O halde soralım,bundan öncekiler neden ve nasıl ba-şarısız olmuştur? Abartılı değerlen-dirme ve temennileri bir kenara bıra-kıp öncelikle bu soru cevaplanmalıdır.Çünkü dünkü başarısızlıkların neden-leri bugün de ortada durmaktadır.

“Öncelikle birlikte çalışma kültü-rünü edinmemiz gerekecek. Bu süreç,birlikte mücadele ederek devrimci-de-mokratik işbirliği yapan kesimlerintümü açısından şu ya da bu şekilde birdeğişimi gerektirecek. Çünkü bu kad-

rolar, kendileri gibi düşünmeyen kad-ro, birey ve çevrelerle ilişkiye gir-diklerinde siyaset yapma tarzını ye-nileyici bir şey yapacak. Bunun mer-kezinde geri kalan 30-40 yıllık döne-me, hatta yarım yüzyıllık dönemebaktığımızda, ilerici hareketimizindüşük cepheleşme yeteneğiyle yüz-leşme ve cepheleşme yeteneği ka-zanma olduğunu görürüz.” (agy.)

Solun birlikte çalışma kültürününzayıf olduğu bir gerçektir. Bunda temeletken ise ideolojik zayıflık ve kendi-ne güvensizliktir. Bu durum benmer-kezciliği de beraberinde getirmiştir.Kongrenin zeminine bakıldığında tamda bunları görmekteyiz. Bizzat Kong-re içinde yer alanların da ortaya koy-dukları gibi Kongre’de Kürt hareketibelirleyicidir, onun kendi ihtiyaçları be-lirleyicidir, kendi ihtiyaçlarını karşı-ladığında Kongre’nin varlığının orta-dan kalkacağını rahatlıkla söyleyebi-liriz. Şimdi bu zemin “birlikte çalışmakültürünü” yaratabilir mi?

İbrahim Çiçek daha da ileri değer-lendirmeler yaparak Halkların Demok-ratik Kongresi sürecinin “rönesansınbaşlangıcı olabileceğini” ifade ediyor.

Rönesans, “yeniden doğuş”,“canlanma”, “yükseliş” anlamınagelir. Hangi anlayış değişmiştir ki biryükseliş olsun? Kürt hareketi mi an-layışını değiştirmiştir? Türkiye solu muideolojik zayıflığının, kendine gü-vensizliğinin muhasebesini yapıp ken-dini yenilemiştir? Hayır, bunlar ol-mamıştır. Kürt hareketi benmerkezcianlayışını devam ettirmektedir. Re-formist, oportünist sol köklü bir mu-

hasebe yapmak yerine gücetapan, eklemlenen olmaya,pragmatist davranmaya de-vam etmektedir. ESP de bun-ların başında gelmektedir.

Kürt sorununu ve barışıher şeyin başına koyanlar,“savaşın durdurulmasının”temel sorun olduğunu söyle-yenler şovenizmin etkisininkırılmasının da bu şekildesağlanacağını söylüyorlar. Ör-neğin “İşçi sınıfının, emek-çilerin bilincini şovenizminetkisinden kurtarmadan na-

sıl bir mücadele yürüteceksiniz, nasılkitle hareketi geliştireceksiniz?” diyesormaktadırlar.

İşçi ve emekçilerin bilincini şove-nizmin etkisinden kurtarması açıktır kietnik, milliyetçi temelde bir mücadeleyleolanaklı değildir. Tersine bu temellimücadele anlayışı şovenizmi daha dabüyütmektedir. Çözüm sınıfsal mü-cadeleyle ulusal mücadeleyi birleştir-mek; ortak örgütlenme ve ortak müca-deleyi temel almaktır. Bu örgütlenme vemücadelenin odağında ise hiç kuşkusuzanti-emperyalist, anti-oligarşik birmücadele stratejisi olmalıdır. Görül-mesi, halklara gösterilmesi ve kavra-tılması gereken gerçek; tüm sorunları-mızın kaynağının emperyalizm oldu-ğudur, onun işbirlikçisi oligarşi ol-duğudur. O halde hedefinde düzenin ol-madığı hiçbir mücadele şovenizminetkisini ortadan kaldıramaz, işçi veemekçilerin mücadelesini büyütemez,başarıya götüremez. Halkların kurtu-luşunu sağlayamaz.

Halkların birliğine ve kurtuluşunaöncülük, önderlik edecek tek güçMarksist-Leninistlerdir. Marksist-Le-ninistler halkların gerçek ve nihai kur-tuluşunu; devrim ve sosyalizmi he-deflemeleriyle; Kürdü, Türkü, Arabı,Lazı, Çerkezi; Alevisi Sünnisi ile işçisi,köylüsü, memuru, gecekondulusu, öğ-renci, esnafı, aydını ile tüm halkın ta-leplerini savunmasıyla; savunduğudevrim stratejisiyle halklarımızı bir-leştirip kurtuluşa götürecek tek güçtür.Dünya devrimci pratiklerinin kanıtla-dığı budur. Ülkemiz pratiğinin kanıt-ladığı, kanıtlayacağı budur.

Sosyalist hareketle Kürt hareketinin Kongre'debir araya geldiği, bunun ayrıca önemli birgelişme, ön açıcı bir gelişme olduğu da

değerlendirmeler arasındadır.

Sosyalist hareket diye tanımlanan Türkiyesolunun çok değişik kesimleri de Kongre içindeyer aldılar. Ancak hemen belirtmek gerekir ki bu

kesimlerin Kongredeki varlıkları adeta kendivarlıklarını yok sayan bir muhtevadadır. Kongre

içindeki yer alışları Türkiye solunun bukesimlerinin ideolojik zayıflığının da bir

yansımasıdır.

En önemli ideolojik zayıflık bu kesimlerinamaçlarını yitirmeleridir; devrim ve

sosyalizm hedefini yitirmeleridir.

Page 50: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

değ inmelerdeğ inmeleryeni

“Kardeşim, sigara içmezsinolur biter. Alkolü az tüketirsin.Porsche kullanacağına Fiat,Volkswagen kullan”

Zamların adı “fiyat güncelle-mesi” oldu. Zam yapılan ürünlerde lüksmüş gibi gösteriliyor. Evetartık yumurta da bir lüks. Erdoğan,“Yumurta yemezsiniz olur biter”diyecek yakında. Araba da kul-lanmayalım, otobüse de binme-yelim, yemek de yemeyelim...Halkı ezilecek böcek zannedenler,o güncellemelerin altında kalacaker ya da geç...

İTHAL HEMŞİRE İTHAL DOKTORSağlık Bakanlığı, yabancı hemşirelerin Türkiye’de

çalışabilmesinin önünü açtı. Aynı şey yabancı doktorlar içinde geçerli. Kendi doktoruna tam gün yasası ile mesleğini yap-tırmayan oligarşi, yabancı doktor ve hemşire getirerek emek-lerini sömürecek. Kendi hemşirelerimizi de işsiz bırakacak.

“İthal hemşire”, “ithal doktor” sağlığa zararlıdır...

50

MİNAREYİ ÇALANKILIFINI HAZIRLAR!

AKP’in Ankara ve buna bağlı belediyeleri,birbiriyleyarışıyor. Mikrofon uzatıldığında “halkın sağlığınazararı yoktur” diyorsunuz. Belki de baz istasyonlarınınelektromanyetik ışın yayarak insana ve doğaya zararverdiğini bilmediğimizi düşünerek böyle bir açıklamayapıyorsunuz. O halde neden baz istasyonlarının çevresi-ni heykel ya da saat kulesi şeklinde inşa ediyorsunuz?

IBM “BEYİN İNŞA”EDİYORMUŞ

Teknolojiyi amacının çok uzağında kullandırtmadahız kesmeyen ABD, önce insanların bilgisayar başındabir bitkiye dönüşmelerini sağladı. Şimdi ise insana özgügüçlü kavramlar olan “algı, idrak, izlenim, düşüncekabiliyeti, duygu” gibi özellikleri olan bir makineyapıyor.

Bu projenin finansmanını ise ABD’nin silahlı kuvvet-lerine yardımıyla bilinen DARPA adlı kuruluş yapıyor.

Halkların yararına tek bir hamlesi olmayan ABD, buinsan gibi düşünen makineleri nasıl sömürü aracı olarakkullanacak merak ediyoruz.

KAZANDIKLARI OKULHENÜZ AÇILMAMIŞ

ÖSYM'nin Ek Yerleştirme sınavını kazanan 20öğrenci Ankara Üniversitesi GAMA Meslek Yüksek OkuluTıbbi Görüntüleme Teknikleri bölümüne yerleştirilmişler.Öğrenciler, kayıt yaptırmaya gittiklerinde böyle bir bölümünolmadığını görmüşler. Okul yönetimi öğrencilere, olayı bası-na duyurmamaları yönünde baskı da yapmış.

Öğrenci var, okul yok... Bu durum bize tanıdık geliyor.Okulun olduğu yerde de eğitim yok zaten...

NTV’NİN YENİ STÜDYOSUNTV yeni yayın dönemine yeni stüdyosunda başladı.

Fazlalıklar (!) atılınca yer genişledi tabii. Kamera hareketleri,arka plana İstanbul Boğazı-Haliç manzaraları, büyük ekranlar,yeni spikerler... Görüntü var içerik yok... Star TV’yi de satınalan Doğuş Holding Banu Güven, Can Dündar ve ÇiğdemAnad’ı işten atarak AKP’ye kendisini ispatladıktan sonra yoludaha da açıldı... Stüdyosu genişledi ama habercilikten eser yok!

“Varacağınız hüküm bizlerin inançlarınıdeğiştirmeyecektir. Bizi yıllarca yatmak üzere

zindana gönderin, ama oradan çıkacağımız gün bizi yenidenmahkum etmeniz gerekecek. Çünkü biz, o gün de bugün olduğu-muz kadar suçlu olacağız. Bizleri, bizim şahıslarımızı hapishan-eye yollayabilirsiniz. Ama sosyalizmi yollayamazsınız. O, bizimüstümüzde olduğu gibi sizin de üstünüzdedir.”

Wilhelm Liebknecht ve August Bebel

TAYYİP’İN BİTMEYENİNCİLERİ

Çizgiyle

söz

Page 51: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Halk Cephesi Liseli Dev-Genç'li-lerin başlattığı “Füze Kalkanı Değil,Demokratik Lise İstiyoruz” kam-panyası devam ediyor.

Bağcılar: Kampanya kapsamında25 Ekim günü İstanbul Bağcılar’daYeni Mahalle ve çevre mahallelerdeafiş, kuşlama ve pul çalışması yapıl-dı. Osmangazi Lisesi'nin çevresine de14 adet pul yapıştırıldı.

29 Ekim günü yine Bağcılar YeniMahalle’de meşaleli yürüyüş düzen-lendi. Öncesinde megafonla yapılankonuşmalarla eyleme çağrı yapıldı. 9.Sokak'ta toplanan Halk Cepheliler,“Füze Kalkanı Değil DemokratikLise İstiyoruz” pankartı açarak yü-rüyüşe başladılar. Sloganlar eşliğin-de Birlik Caddesi’nden, Ahmet Ka-baklı Caddesi’ne yürüyen Halk Cep-heliler, Barbaros Fırını’nın önünde ba-sın metninin okunmasının ardından 70kişinin katıldığı eylem slogan vemarşlarla bitirildi.Yeni Mahalle’de, 30Ekim günü de 2 adet yazılama yapıldı.

Şişli: 27 Ekim’de ise Şişli EndüstriMeslek Lisesi önüne giden LiseliDev-Genç'liler, okula giriş saatindebildiri dağıttılar. Okul kapısı önündekuşlama yapılması üzerine, okulungüvenliği Liseli Dev-Genç’lilere en-gel olmak istedi. “Bildirileri almayın”diyerek öğrencileri tedirgin etmeye ça-lışan güvenlik, öğrencilerin ellerindekibildirileri de attırmaya çalıştı.

Okul içerisine sivil polisin gel-mesine rağmen Liseli Dev-Genç'liler

okulun duvarına kampanya afişle-rinden asıp, pul yapıştırdılar. Öğren-ciler de “kolay gelsin” diyerek çalış-maya destek oldular. Okulun duvarı-na ve çevresine 50 pul ve 10 afiş ası-lırken; 1200 kuşlama yapıldı. 300 adetbildiri dağıtıldı.

Taksim: Liseli Dev-Genç'liler 29-30 Ekim günleri de, Taksim’deki Ga-latasaray Lisesi önünde masa açtılar.Sloganlar eşliğinde, işbirlikçi AKP ik-tidarını teşhir eden konuşmaların ya-pıldığı masada imza da toplandı.

Okmeydanı: Kampanya kapsa-mında, Okmeydanı’nda da meşaleliyürüyüş yapıldı. 28 Ekim günü SibelYalçın Parkı’nda bir araya gelen HalkCepheliler, “Füze Kalkanı Değil De-mokratik Lise İstiyoruz! Halk Cep-hesi/Liseli Dev-Genç” pankartınınarkasında toplanarak, meşaleleriniateşlediler ve Okmeydanı sokakla-rında yürümeye başladılar. Ellerindetaşıdıkları kızıl flamalar ve dövizle-riyle, dillerinde attıkları sloganlarıy-la, okudukları marşlar ve yaptıklarıkonuşmalarla Okmeydanı halkına,ABD emperyalizminin ve işbirlikçi-si AKP’nin füze kalkanına karşı baş-lattıkları mücadeleyi anlattılar, halkıbu mücadeleye katılmaya çağırdılar.Mahmut Şevket Paşa Mahallesi Sağ-lık Ocağı önüne gelindiğinde, basınmetni okundu. 90 kişinin katıldığı ey-lem atılan sloganlarla sona erdi.

Okmeydanı’nda 1 Kasım günüde Anadolu Kahvesi’nde ve Nişangah

durağında bildiri dağıtılıp, kuşlamayapıldı. Liseli öğrencilerin okula gi-diş saatinde dağıtılan bildirileri alanöğrencilerle sohbet edildi. Bir saateyakın süren çalışmanın sonunda 500bildiri dağıtıldı. 2500 adet de kuşla-ma yapıldı.

Gülensu Mahallesi: Halk Cep-heliler ve Liseli Dev-Genç’liler 30Ekim Pazar günü Gülensu Mahalle-si’nin son durağında toplandılar. Bu-radan Heykel Meydanı’na doğru yü-rüyüş düzenlendi. Liseli Dev-Genç’li-ler adına Sibel Kırlangıç ile Halk Cep-hesi adına Yılmaz Aydın'ın yaptığıaçıklamaların ardından bir süre dahaara sokaklarda konuşmaların yapıldığıeyleme 65 kişi katıldı.

Esenyurt: 30 Ekim günü EsenyurtYeşilkent Uğur Mumcu Caddesi veçevresinde 1500 adet kuşlama yapı-larak, 15 adet pul yapıştırıldı. Mahallehalkı, “Bize de verin, biz de atalım.”diyerek parasız eğitim kampanyasınadestek vermek istediklerini söylediler.1 Kasım günü ise Halide Edip AdıvarCaddesi çevresinde pankart asılıp;pullama ve kuşlama yapıldı. Okul çı-kış saatinde yapılan kuşlamaya öğ-renciler ilgiyle baktılar.

Armutlu: Liseli Dev-Genç'liler,Armutlu'da Behçet Kemal ÇağlarLisesi'ndeki çalışmalarına devam edi-yorlar. 28 Ekim’de Behçet KemalÇağlar Lisesi önüne giderek okuldan

Füze Kalkanı Değil Demokratik Lise İstiyoruzKampanyası Vatanseverlere Seslenmeye

Devam Ediyor

6 Kasım2011

Yürüyüş

Sayı: 293

551

BAĞCILAR BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR LİSESİ

Page 52: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

çıkan öğrencilere “Füze Kalkanı De-ğil Demokratik Lise İstiyoruz. HalkCephesi/Liseli Dev-Genç” kampan-yasının bildirilerini dağıttılar. 2 binkuşlama yapılarak, 25 adet pul ya-pıştırıldı, 120 adet de bildiri dağıtıl-dı.

Bakırköy: 22 Ekim’de BakırköyMeydanı'nda imza masası açıldı.TBMM’ye gönderilmek üzere ha-zırlanan metinle 85 imza toplandı ve200 tane de bildiri dağıtıldı.

Alibeyköy: 31 Ekim’de AlibeyköySaya Yokuşu’ndaki İMKB Lisesiönüne pankart asıldı. 28 Ekim’de deSaya Yokuşu’nda ve Cengiz Topel’dekuşlama yapıldı.

1 Mayıs Mahallesi: 1 MayısMahallesi’nde ise 31 Ekim günüDikmen Kuruyemiş önünde imzamasası kuruldu. 2 saat açık kalan ma-saya gelenlere kampanya hakkındabilgi verildi. Ayrıca Boran, Haziran,Tavır yayınlarının kitapları tanıtıldı.

1 Kasım günü ise yine 1 MayısMahallesi’nde Mustafa Kemal Ana-dolu Lisesi önüne pankart asıldı,yüzlerce kuşlama yapıldı. 3001. Cad-de üzerine 100 tane afiş asıldı.

Sarıyer: Sarıyer Dağevleri Ma-hallesi’nde ise 1 Kasım günü afişle-me yapıldı. Yaklaşık 50 afiş 3 saatiçinde mahallenin duvarlarına asıldı.

Halk Cepheliler, 31 Ekim günüZafer Mahallesi ve Dere Yolu’ndaafiş, kuşlama ve pullama yaptılar.

Malatya: Malatya İnönü Üniver-sitesi’nde de 26 Ekim günü bir yü-rüyüş yapıldı. Güzel Sanatlar Fakül-tesi önünden başlayan yürüyüş, kü-

tüphanenin önünde yapılan açıklamaile bitirildi. Halk Cephesi, SGD, Par-tizan ve TKP’nin katıldığı eylem,açıklamanın yapılmasının ardından al-kışlarla bitirildi.

Liseli Dev-Genç’liler, 27 Ekimgünü de Malatya Gazi Lisesi önündebildiri dağıtıp, imza topladılar. GaziLisesi öğrencilerine, füze kalkanınınbir emperyalist savaş aracı olduğu,halkların kanını dökmek için kulla-nılacağı ve ülkemiz topraklarının dabu katliam aracı için, işbirlikçiler ta-rafından Amerika’ya peşkeş çekilmekistendiği anlatıldı. 1 saat süren kitleçalışmasında 100’ü aşkın bildiri da-ğıtılırken, 30 adet afiş de yapıldı.

Malatya’da yapılan diğer bir ey-lem ise, AKP il binası önünde herCuma günü yapılan eylemdi. 28Ekim’de altıncısı yapılan eylemde ba-sın açıklamasının ardından 10 daki-kalık oturma eylemi yapıldı. HalkCepheliler eylemi sloganlar ve al-kışlarla bitirdiler.

Antalya: 26 Ekim’de, AntalyaElmalı Mahallesi’nde dershanelerinyoğun olduğu bölgeye yedi ayrı ya-zılama yapıldı. 27 Ekim günü saat11.30’a kadar duvarlarda kalan yazı-lamaların polis tarafından tahrif edil-diği görüldü.

Hatay: 24 Ekim’de Hatay Antak-ya'ya bağlı Gümüşgöze Beldesi’nde4 farklı yere yazılama yapıldı. 26Ekim günü de Samandağ’a bağlıTekkebaşı Beldesi’nde yazılama ya-pıldı.

Çorum: Kampanya çalışmalarıÇorum’da da başlatıldı. 28 Ekim’deÖzdoğanlar Kavşağı’nda bir araya ge-len Halk Cepheliler, pankart ve dö-vizlerini açarak, bir basın açıklama-sı yaptılar. Gözde Teke’nin yaptığı

açıklamada, 6. Filo’yu denize dö-kenlerin bugün de füze kalkanınaizin vermeyecekleri anlatıldı. 16 ki-şinin katıldığı eylem sloganlarla sonaerdi.

Çanakkale: Çanakkale’de de ça-lışmalarına başlanan “Füze KalkanıDeğil Demokratik Lise İstiyoruz”kampanyası basın açıklaması ile hal-ka duyuruldu. Çanakkale GençlikDerneği Girişimi, 30 Ekim günü saatkulesinin önünde basın açıklaması ya-parak, demokratik lise talebinin füzekalkanına karşı mücadeleyle içiçeolduğunu, vatanımızın bağımsızlığıiçin mücadele etmeden hiçbir talebi-mizin yerine getirilmeyeceğini an-lattılar. 20 kişinin katıldığı eylemde“Defol Amerika” şarkısı söylenir-ken, “Amerika Defol Bu Vatan Bi-zim” sloganın atılmasıyla eylem sonbuldu.

Bursa: 26 Ekim’de eylem yapılanyerlerden birisi de Bursa oldu. HalkCephesi’nin Fomara meydanındayaptığı eyleme polisin de yığınakyaptığı görüldü. Bildiri dağıtan HalkCephelilerin, “Füze Kalkanı Değil De-mokratik Lise İstiyoruz - Halk Cep-hesi” pankartı ile döviz taşıdığı ey-leme polisin saldırısı oldu. Ancak tümsaldırılara rağmen eylem planlandığıgibi bitirildi. Ardından Fomara Mey-danı ve Altıparmak Caddesi boyuncabildiri dağıtımı yapıldı.

1 Kasım tarihinde ise yine Foma-ra Meydanı’nda imza masası açıldı.Yürüyüş ve Tavır dergileri ile kitap-ların da bulunduğu masada 2 saat için-de 800’e yakın bildiri dağıtıldı, 203imza toplandı.

Dersim: Dersim’de, Atatürk Lisesiönünde 26 Ekim günü imza masasıaçıldı. Yaklaşık iki saat açık kalan ma-

552

Yürüyüş

6 Kasım2011

Sayı: 293

BURSA İZMİR

Page 53: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

sada 60 imza toplandı. 27 Ekim tarihinde ise Halk Cep-hesi Liseli Dev-Genç’liler, Dersim’de, kampanya kap-samında yazılama yaptılar. Yeni Mahalle, Ali Baba ve Ata-türk Lisesi’nde yapılan yazılamalarda “Füze Kalkanı De-ğil Demokratik Lise İstiyoruz”, “Yozlaşmanın Sorumlu-su Amerika Defol”, “NATO’nun Kiralık Askeri Halkla-rın Katili Olmayacağız” sloganları yer aldı.

Dersim'de 2 Kasım günü de Sanat Sokağı’nda masaaçılarak, ABD ve yerli işbirlikçilerine karşı halkımız, bir-likte mücadeleye çağrıldı. 163 imzanın toplandığı masa-da Yürüyüş dergisi de halkımıza ulaştırıldı.

Kocaeli: Kocaeli Gençlik Derneği üyeleri de, 28

Ekim günü İnsan Hakları Parkı'nda düzenledikleri basınaçıklaması ile kampanyayı başlattıklarını duyurdular. Açık-lamanın ardından yürüyüş düzenleyerek 200 adet bildi-ri dağıttılar. Sinan Şahin’in yaptığı açıklama ile Türkiyetopraklarında emperyalist üs istenmediği vurgulanarak, bu-nun için tüm halkın mücadele etmesi gerektiği dile geti-rildi.

İzmir: İzmir’de ise Karşıyaka dolmuş duraklarından baş-

layarak, İş bankası önüne kadar sloganlar ve marşlar eş-liğinde yürüyüş düzenlendi. Eyleme 30 kişi katıldı.

Füze Kalkanına Karşı Çıktığı İçinTehdit Edildi

Antalya’da “Füze Kalkanı Değil Demokratik Lise İs-tiyoruz” kampanyasını yürüten Liseli Dev-Genç'lilerdenKubilay Uysal ve babası 25 Ekim günü karakola çağrı-larak tehdit edildiler.

1.80 boylarında, bıyıklı ve kumral olan Burhan isim-li komiser, Kubilay Uysal ile yalnız görüşerek, tehditlerdebulundu. Kubilay'ın polis olan dayısının mesleğini ya-pamayacağı tehdidinde bulunarak, kanser hastası olan an-nesi üzerinden Kubilay'ı etkilemeye çalıştı.

Bu tehdit ve baskı, Antalya Liseli Dev-Genç tarafın-dan 31 Ekim günü Kışlahan Meydanı'nda yapılan eylemile protesto edildi. Eylemde yapılan açıklamada, “Kubi-lay ve onun gibi gençlerin devrimci olarak vatanımızı em-peryalizme peşkeş çekenlerden hesap soracağının korkusuile tehdit etmişlerdir. Ama polis tehdidi ve baskısı sonuçsuzkalacaktır. Çünkü Kubilay ve onun gibi Dev-Genç’liler,düzenin konuşmayan, düşünmeyen, üretmeyen, sorgula-mayan, yarına umutsuzca bakan; yozlaşmış gençlerindenolmayı reddetmiştir. Çünkü Kubilay ile bizim istediğimiztalepler bu ülkenin gençleri olarak hakkımız olan talep-lerdir. Bizler korkmadan füze kalkanı değil, bağımsız Tür-kiye ve eğitim hakkımızı istemeye devam edeceğiz." de-nildi. Eylem slogan ve alkışlarla bitirildi.

1967 Sivas Divriği doğumludur.Devrimci bir memurdu o. Memurların,Devrimci Memur Hareketi önderliğindezincirlerini parçaladığı, haklarını sökesöke aldığı süreçte, bu mücadeleniniçinde yer aldı.

Eyüp Belediye'sinde Elektrik ve Sa-nayi İşleri Bölümü'nde mühendis olarak

çalışıyordu. Ama o bunu bir “statü” farkı olarak gör-medi, tüm emekçilerin çıkarlarının, geleceklerinin birolduğunun bilincindeydi. ‘91 yılından itibaren BEM-SEN’de örgütlü olarak memurların hak alma mücade-lesine katıldı. 1992'de yapılan BEM-SEN Genel Ku-rulu'nda Genel Eğitim Sekreteri olarak yönetimde yeraldı.

Kıymet, 13 Kasım 1993 günü İstanbul Kartal’da,iki akrabasıyla birlikte kaldırımda yürürken bir kömürkamyonunun çarpması sonucu hayatını kaybetti. Onu,insan yaşamına değer vermeyen, trafik cinayetlerininzemini yaratan düzen aramızdan aldı.

KıymetHANOĞLU

Sevcan Yavuz, 1985 doğumludur.Halkın direnişini ve örgütlenmesini da-ğıtmak için İstanbul Küçükarmutlu’yaişgal güçleri gibi yerleşen, çocuklarınokulunu karakola dönüştüren polis işga-linde, okul bahçesine “konumlanan” birpanzer tarafından 17 Kasım 1992'de ezi-

lerek katledildi.

Sevcan YAVUZ

Muharrem Çetinkaya, 1972 Malatya,Doğanşehir Suçatı Köyü doğumludur.1991’de katıldığı mücadelenin çeşitlialanlarında yer aldı. Aralık 1993’te Der-sim dağlarında gerillaya katıldı. 1996sonlarında tutsak düştü. F Tipi hapisha-nelere ve tecrite karşı gerçekleştirilenBüyük Direniş’de yer alan bir ölüm oru-

cu direnişçisiydi. 5. Ölüm Orucu ekipleri içinde ÖlümOrucu’nu sürdürürken, Küçükarmutlu katliamını pro-testo etmek için Sincan F Tipi Hapishanesi hücrele-rinde bedenini tutuşturan Muharrem Çetinkaya,12Kasım 2001’de kaldırıldığı hastanede şehit düştü.

MuharremÇETİNKAYA

Seyyid RIZA

Dersim isyanının önderlerin-dendi. İktidar anlaşma vaadiyleelçi gönderip onu Erzincan’a ge-tirttikten sonra tutuklayarak, gös-termelik bir yargılamanın ardın-dan idam etti. Seyyid Rıza, 18Kasım 1937’de Elazığ BuğdayMeydanı’nda, içlerinde oğlunun

ve kardeşinin de bulunduğu 11 yoldaşıyla birlikteidam edildi. Cesedi teşhir edildikten sonra yakıldı.

6 Kasım2011

53

Yürüyüş

Sayı: 293

Page 54: Yürüyüş Sayı: 293 / 06.11.2011

Hasretine yandık ya öyle. "Gözlerin,sözlerin ömrümüzün balkıyan yanı"ydı. Ohasretinle ellerimi uzattım dokunama-dım. İçim acıdı. Buğulandı yüreğim. En çokyüreğine, gözlerine, parmak uçlarına do-kunmak istedim; dokunamadım. Ellerimboşlukta kaldı. Toparlayamadım ellerimi,öksüz kaldı.

Yüreğini gösterdim, sen dağları gös-terdin. Gözlerin dedim. Sen umut dedin.Ya parmak uçların? Onu da kendin bul, de-din. Gülüşündeydi belki bunun cevabı. Gü-lüyordun.(...)

Hava kar kokuyordu. Kar altındaydı biryanımız. Geceden yola çıktık ve ışıklar ge-ride kaldı. Köpüklenen rüzgar, meşe

ağaçlarının dallarını kar-la örttü. Dallar yorgundüştü karın altında. Ağa-cın dalını tuttuğun gibisilkeledin. Dalından aşa-ğı döküldü kar. Üşüdük.Tek sıcak kalan yüreği-mizdi, dağ başlarındaona yaslandık.

Gülüşün kapağınıkaldırdığın çaydanlığın ağzından çıkan bu-ğuya karıştı. Sıcaktı gülüşün. Parmağınımavi çaydanlıktaki karalığa bulaştırıp ka-rın içine soktun. Çaydanlık daha da ma-vilendi. Mavi çaydanlıkta çay bitti. Katrangibiydi!

Buz gibi havayı her içimize çekişte ba-harı özledi ciğerlerimiz. Bahar çekti canı-mız.

- Mevsimlerden en çok baharı severim.Çocukların gülüşleri de bahar tadında. Veen çok baharda gülerler. Dikkat ettiniz mi?

Dikkat ettik. Bahar tadındaydı çocuk-ların gülüşleri. Senin gülüşün soluktu.

Uzamış sakalınla hücrenin pencere-

sinden geceye aktın. Bir türkü tutturdunkendini bilen, sevdalara giden bir türkü.Parmaklarını uzattın bir yıldız kopardın gö-ğün en derininden, alnına kondurdun.Gözlerin düşmana dikti bakışını, "pis"parladı!

- Ben bu hareketin kapısı önündepaspas olurum!

Dedin ve hareketin kapısında paspasolmakla ateşler içinde kahraman olmak,aynı şeydi senin için... Mevsimler birbiri-ne karıştı. Açlık uzadı. Sevdamıza gidenyolları sakalınla kuşattın. Aç bedenin ba-rikatlara dayandı.

Küçükarmutlu tutuştu. Sen yandın.Bedenini bir kibrit çöpüyle ateş topuna çe-virdin. Tek gözlerindi geriye kalan. Düş-manına bakması gerektiği gibi, yoldaşınabakması gerektiği gibi bakıyordu." (...)

Gün geceye kavuştuğunda geldin.Göğün mavisi kucağındaydı. Gece mavi-ye kesti. Yüreğinde dağlar, 12 Kasım1996ʼda gözlerinde umudu, parmak uç-larında zaferi getirdin.

YitirdiklerimizBağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde

12 Kasım-18 Kasım

"Benim yaşım küçük falan değil, atölyelerde, tarlalardaçalışırken kimse çocuk olduğumu söylemiyor. Ama gerillayakatılırken bana çocuk diyorsunuz. Ben nasıl ki alınterimleçalışıp para kazanabiliyorsam, pekala bu yaşta savaşmayı dabilirim"

Erkan Dilsiz

Oligarşi,1994’te 13Cephe geril-lasının kat-ledildiğiEmirgan ça-tışmasının

ardından Cephe’nin ilişkilerine yöneldi.Hasan Çiçek ve Müslüm Aydın, oligar-şinin dayatmaları karşısında köylerini

terk etmeyi reddettiler ve gözaltına alı-nıp katledildiler.

Hasan ÇİÇEK, 1927 Hozat do-ğumluydu. Derviş Cemal aşiretinden-dir. 1938 isyanında 13 yaşındadır ve ce-setler altında kalarak sağ kurtulmuştur.Cephe taraftarı, gerillanın ilişkisiydi.Hozat’ın Şamaşi (Beytaş) köyüne bağlıDereko mezrasında 9 Kasım’da gözaltı-

na alındı, 12 Kasım 1994’te ağaca bağla-nıp yakılarak katledilmiş halde bulundu.

Müslüm AYDIN da, Cephe taraftarıve gerillanın ilişkilerindendi. Oligarşi-nin baskılarına boyun eğmedi, HasanÇiçek gibi askerler tarafından gözaltınaalınan köylülerden biriydi, Kasım1994’te Hozat’ın Dürüt deresinde yakı-larak katledildi.

Hasan ÇİÇEK Müslüm AYDIN

12 Kasım 1996’da Dersim’in Çe-mişgezek ilçesine bağlı Paşacık Köyüyakınlarında çatışmada şehit düştüler.

Kadir GÜVEN, 1958 Malatya do-ğumlu. Kürt milliyetinden yoksul birköylü ailesinin çocuğudur. 1980 öncesimücadeleye katıldı. 12 Eylül sonrasın-da Devrimci İşçi Hareketi içinde çalıştı.Tutsak düştü, tutsaklığı bittiğinde mü-cadeleye yeniden katılmakta tereddütetmedi. O, işçi sınıfının ve devrimci ha-

reketin isimsiz kahramanlarına yakışırbir tarzda özveri ve mütevazılığı kendi-siyle bütünleştirmiş bir savaşçı olarakgörevden göreve koştu. 1993 Şuba-tı'nda Dersim Gerilla Birliği’ne savaşçıolarak katıldı. İşçi sınıfının öncü bir ne-feri olarak şehit düştü.

Devrim Aslan GÜLER, 1977 Der-sim Hozat Geyiksuyu doğumlu. Geril-laya katılmadan önce demokratik alan-da çeşitli faaliyetlerde bulundu. Gençyaşına rağmen, sorumluluk almaktançekinmedi, sabırlı, kararlı, istikrarlıgenç bir devrimci olarak yaklaşık dörtyıl bu alanda faaliyet yürüttü. Kitleleritanıdıkça kendini tanıdı. Ve mücadeleyisilahlı cephede sürdürmek için ‘96 ya-zında Dersim Gerilla Birliği’ne savaşçı

olarak katıldı.

Erkan DİLSİZ, 1980 Dersim Hozatdoğumluydu, Kürt milliyetindendi. Ço-cuk yaşına rağmen, ülkesi ve halkı içincanını vermekten çekinmeyen erkenbüyüyen çocuklarımızdandı. Defalarcagerillaya katılma isteğini iletti gerillala-ra. Ama yaşının küçük olması nedeniy-le bu isteği kabul edilmedi. O ise yüre-ğindeki gerilla olma özlemini her günbüyüttü, isteğinden hiç vazgeçmedi.Her fırsatta bu isteğini gerçekleştirme-ye çalıştı. Gerillaya katılma özleminigerçekleştirme doğrultusunda Temmuz1996'da bir adım daha attı. Gerillalarınyanına ulaştı. Yaşı küçük ama yüreğibüyük bir Halk Kurtuluş Savaşçısı ola-rak şehit düştü.

Kadir GÜVEN Erkan DİLSİZ

Anıları MirasımızMuharrem Çetinkaya’yı Bir Yoldaşı Anlatıyor:“Tek gözlerindi geriye kalan. Düşmanınabakması gerektiği gibi, yoldaşınabakması gerektiği gibi bakıyordu.

54

Devrim AslanGÜLER