yürüyüş sayı: 295 / 20.11.2011

54
İşte katil!.. AKP KATLEDİYOR! Halkın yaralarını sadece halk sarar “Bütün binalarda hasar tespiti yaptık. Deprem söylentilerine itibar edilmemeli. Deprem açısından en güvenilir Van ve Erciş. Ağır hasar raporu yoksa binalarınızda güvenle kalabilirsiniz” (Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar) Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar Depremle katleden devlet, dayanışma ile yaşatan halktır! Deprem değil AKP Katletti! Halkın yaralarını sadece halk sarar. Dayanışma ölümü göze almaktır. Dayanışma gerektiğinde ölmektir. Hasan Beyaz canı pahasına halkını çok sevdi. Van halkıyla dayanışmak için tek varlığı, canını verdi! AKP “Böl, Parçala, Katlet” diyor. HASAN BEYAZ; “Birleş! Savaş! Kazan!” diyor! Dayanışma Şehidi TAYAD’lı Hasan BEYAZ Halkın Yaralarını Sarmak İçin Canını Verdi www.yuruyus.com [email protected] [email protected] Haftalık Dergi / Sayı: 295 20 Kasım 2011 Fiyatı: 1 TL (kdv dahil) www.yuruyus.com

Upload: oegren-ci

Post on 28-Mar-2016

281 views

Category:

Documents


10 download

DESCRIPTION

Bağımsızlık Demokrasi Sosyalizm için Yürüyüş

TRANSCRIPT

Page 1: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

İşte katil!..

AKP KATLEDİYOR!Halkın yaralarını sadece

halk sarar

“Bütün binalardahasar tespiti yaptık.

Depremsöylentilerine itibar

edilmemeli.

Deprem açısındanen güvenilir Van ve

Erciş.

Ağır hasar raporuyoksa binalarınızda

güvenlekalabilirsiniz”

(Çevre ve Şehircilik BakanıErdoğan Bayraktar)

Çevre ve Şehircilik BakanıErdoğan Bayraktar

Depremle katleden devlet,dayanışma ile yaşatan halktır!

Deprem değil AKP Katletti! Halkın yaralarını sadece

halk sarar.

Dayanışma ölümü gözealmaktır.

Dayanışma gerektiğindeölmektir.

Hasan Beyaz canıpahasına halkını çok sevdi.

Van halkıyla dayanışmakiçin tek varlığı, canını verdi!

AKP “Böl, Parçala,Katlet” diyor.

HASAN BEYAZ;“Birleş! Savaş! Kazan!”diyor!

Dayanışma Şehidi TAYAD’lıHasan BEYAZ

Halkın YaralarınıSarmak İçin Canını Verdi

www.yuruyus.com

[email protected]

info

@yu

ruyu

s.com

Haftalık Dergi / Sayı: 29520 Kasım 2011

Fiyatı: 1 TL (kdv dahil)

ww

w.y

uru

yu

s.c

om

Page 2: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

25 Şubat 1948 Dersim Merkez doğumlu Hasan Beyaz, 23 Ekim 2011’de 604 kişinin öldüğü Van-Ercişdepreminde halkın yaralarını sarmak için gittiği Van’da 9 Kasım’daki ikinci depremde şehit düştü.

Hasan BEYAZ

Anadolu’yusevmek cesaret

ister,adım başında

yoksulluk,adım başında

keder,ve kelepçe

adım başında...

Hasan Beyazhalkını çok

sevdi, halkınınkurtuluşsavaşındakızını şehit

verdi.

Hasan BeyazAnadolu’yu

çok sevdive canını verdi.

Sahibi: Halit GüdenoğluSorumlu Yazıişleri Müdürü: Eda ARIAdres: Katip Mustafa Çelebi Mah.Billurcu Sok. No: 20 / 2 Beyoğlu/İSTANBUL

Ofset Hazırlık: Ozan Yayıncılık

Adres: Gülbahar Mah. Cemal SahirSok. Kral Apt. 7/1 B Blok No: 17Daire: 6 Mecidiyeköy / İSTANBULTel: (0-212) 216 41 78

Faks: (0-212) 216 41 79

Yurtdışı Büro: Vakıf EFSANE

Pieter de Hoochstr. 303021 CS Rotterdam/Nederland

ISSN: 1305-7944

Baskı: Ezgi Matbaacılık-SanayiCad. Altay Sok. No: 10Çobançeşme / Yenibosna / İST.Tel: (0-212) 452 23 02

Dağıtım: Turkuvaz DağıtımPazarlama San. ve Tic. A.Ş.Tel: (0-216) 585 90 00

Avrupa: 4 EuroAlmanya: 4 EuroFransa: 4 Euroİsviçre: 6 Frank

Hollanda: 4 Euroİngiltere: £ 3Belçika: 4 EuroAvusturya: 4 Euro

www.yuruyus.com [email protected]ık Süreli Yerel Yayın

Siyasi Dergi Fiyatı: 1 TL

Tel: (0-212) 251 94 35

Gerisi Hayat...Gerisi Hayat...

İLK KANI ONLAR DÖKTÜ.İLK KANI ONLAR DÖKTÜ.

SUÇLUDURLAR SUÇLUDURLAR

KANLIMIZIKANLIMIZIAFFETMEYECEĞİZ!AFFETMEYECEĞİZ!

Balzac; “Her büyük servetinBalzac; “Her büyük servetinaltında mutlaka suç yatar” der. altında mutlaka suç yatar” der.

Marks; “Sermaye, kan, ter veMarks; “Sermaye, kan, ter vegözyaşından oluşur” der.gözyaşından oluşur” der.

İki sınıf var: İki sınıf var:

ZENGİNLER VE YOKSULLARZENGİNLER VE YOKSULLAR

EZENLER VE EZİLENLER. EZENLER VE EZİLENLER.

Ezenler; Ezenler;

Bizim kanımızı İÇENLERDİR.Bizim kanımızı İÇENLERDİR.

Bizim terimiziBizim terimiziSÖMÜRENLERDİR.SÖMÜRENLERDİR.

Bizim gözyaşlarımızıBizim gözyaşlarımızıAKITANLARDIR. AKITANLARDIR.

SUÇLUDURLAR. SUÇLUDURLAR.

Aramızda kan var, ter var,Aramızda kan var, ter var,gözyaşı var.gözyaşı var.

İlk kanı onlar döktü. İlk kanı onlar döktü.

İlk anayı onlar ağlattı. İlk anayı onlar ağlattı.

Terimizin karıştığı her şeyiTerimizin karıştığı her şeyionlar çaldı. onlar çaldı.

BİZDEN ZORBALIKLABİZDEN ZORBALIKLAÇALINANLARI GERİ İSTİYORUZ!ÇALINANLARI GERİ İSTİYORUZ!

EMEĞİMİZİ,EMEĞİMİZİ,

ONURUMUZU,ONURUMUZU,

GELECEĞİMİZİ, GELECEĞİMİZİ,

SAĞLIĞIMIZI,SAĞLIĞIMIZI,

EVİMİZİ, EVİMİZİ,

TOPRAĞIMIZITOPRAĞIMIZI

ÇALDILAR! ÇALDILAR!

İLK SUÇU ONLAR İŞLEDİ İLK SUÇU ONLAR İŞLEDİ

ÇALDILARÇALDILAR

BİZİM OLANI ÇALDILAR BİZİM OLANI ÇALDILAR

DÜŞMANLIĞI İLK ONLAR EKTİ. DÜŞMANLIĞI İLK ONLAR EKTİ.

Bir devrimci, düşmanı tanıdığıBir devrimci, düşmanı tanıdığıölçüde ve ona duyduğu nefret kadarölçüde ve ona duyduğu nefret kadarsavaşır. Ya tam savaşılır ya da imhasavaşır. Ya tam savaşılır ya da imha

olunur. Savaş ciddi bir iştir veolunur. Savaş ciddi bir iştir vedüşmanın şakası olmadığı açıktır. Bizdüşmanın şakası olmadığı açıktır. Biz

de düşmanın tam kalbinede düşmanın tam kalbinenişanlanmış öfke ve kinle dolunişanlanmış öfke ve kinle dolu

silahlar ve bu silahları iyi kullanansilahlar ve bu silahları iyi kullanansavaşçılar olmalıyız.savaşçılar olmalıyız.

DÜŞMAN BİZİ YOK ETMEKDÜŞMAN BİZİ YOK ETMEKİSTİYOR,İSTİYOR,

BİZ İSE HAYATTA KALMAKBİZ İSE HAYATTA KALMAKİSTİYORUZ.İSTİYORUZ.

NE YAPACAĞIZ?NE YAPACAĞIZ?

DÜŞMAN BİZİ YOK ETMEKDÜŞMAN BİZİ YOK ETMEKİSTİYOR;İSTİYOR;

HAYATTA KALMANIN TEKHAYATTA KALMANIN TEKYOLU ONLARI YOK ETMEKTİR! YOLU ONLARI YOK ETMEKTİR!

İLK KANI ONLAR AKITTI İLK KANI ONLAR AKITTI

İLK ANAYI ONLAR AĞLATTI İLK ANAYI ONLAR AĞLATTI

SUÇLULAR SUÇLULAR

NE YAPACAĞIZ?NE YAPACAĞIZ?

DİRENECEĞİZ, SAVAŞACAĞIZ! DİRENECEĞİZ, SAVAŞACAĞIZ!

HALKIN ADALETİNİ HALKIN ADALETİNİ

SAĞLAYACAĞIZ!..SAĞLAYACAĞIZ!..

ÖÖğretmenimizğretmenimiz

Page 3: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

İİ ç i n d e k i l e r36 Cepheli: Cepheli yaptığı işle

kaynaşmalıdır

37 Dev-Genç’lileri kimse eylem

yerinden söküp atamaz

39 Hayatın Öğrettikleri: Adli

tutsakları utandıran durum

40 HHB: Devlet ne işe yarar

41 Özgür Tutsaklardan

42 Röportaj: Aleviler kendi

cemevlerini kendileri kuruyor

44 Devrimci İşçi Hareketi:

Dokunmadıkları tek şey“dokunulmazlıklarıdır”

46 Kısa Kısa: AKP evlerimizi

başımıza yıkmadanörgütlenmeliyiz

47 Haberler

48 Bitmeyen yenilenme, “bitmeyen

yolculuk”, bitirilen devrimcilik

51 Avrupa’daki Biz: 9 esnafın

katili Alman devletidir

52 Yitirdiklerimiz

54 Yeni değinmeler

55 Öğretmenimiz

6 Hasan Beyaz, tek varlığı canıdırdayanışma için canını verdi!

9 İşte Hasan Beyaz ve644 kişinin katilleri

10 Van’da deprem değilsiz katlettiniz!

13 “Devlet Van’da yoktu”

14 Füze Kalkanı Değil DemokratikLise İstiyoruz...

16 Amerikan ordusu da çürümüştürAmerikan düzeni gibi

18 Emperyalizme ve işbirlikçilerinekarşı direnmek meşrudur

20 Gerçeğin sesini halkımızaulaştırmaya devam ediyoruz

21 Devrimci Okul: Kapitalizmve sosyalizm (4)

23 Sınıf Kini: Kendileriaksırıp-tıksırıncaya kadaryiyorlar, halk aç!

24 Emperyalist tekeller için bütünsınırları kaldırın!

26 MOBESE’ler, JEMUS’lar,SGRS’ler...

Halktan, devrimcilerdenkorkuyorlar!

27 Savaşan Kelimeler: Halkıniradesi

28 Halk Düşmanı AKP:“Sağlıkta dönüşüm”

30 Haklıyız Kazanacağız:Sosyalizmin kazandırdığıvatan sevgisi ve vatansavunması

31 İstiyoruz VermezsenizZorla Alacağız: Halkkendini yönetir...

Deprem değilAKP katletti!

32 Gençlik Federasyonu’ndan:AKP’nin “Hyde Park”larıözgürlük getiremez

33 Gençliğin Gündeminden:Düzen; sınav sisteminehapsolmuş, çaresiz bir

gençlik yaratmak istiyor!

34 Liseliyiz Biz: “Sonra”demiyoruz bugündenkavgadayız

Ülkemizde Gençlik

Damında Şahan Güler Zeregala gösterimi

Tarih:29 Kasım

2011

Saat:20.00-22:00

Yer:BeyoğluSineması

4 Depremle katleden devlet,

dayanışma ile yaşatan halk...

Page 4: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

“Van hayalet şehire döndü” de-niyor. Halk Van’ı terk ediyor.

23 Ekim'deki birinci depremdeVan ve Erciş’te toplam 604 kişi ya-

şamını yitirdi. 4 bin 500 yaralı var.Hastaneler de kullanılamaz halde.Yaralılar çadırlarda tedavi görüyor. Butedavinin nasıl olduğu malum. 80 binaşehir merkezlerinde, 2226 ev köylerdeyıkıldı. İkinci depremle birlikte top-lam 2779 bina yıkıldı. 21 bin 674 binakullanılmayacak derecede hasar gör-dü. Halkın yüzde 90'ı dışarıda yaşıyor.Hava sıcaklığı -14 dereceye kadardüştü. Bir insanın donarak ölmesi için-1 derece soğuk yetiyor.

Van'daki yıkılan kerpiç evleri gör-dünüz. Vanlı bin yıllardır 'vata-

nım' diyerek o evlerde yaşadı. Katli-amlar yaşadı, salgın hastalıklar gör-dü, sayısız depremler yaşadı. Ama ili-ni, köyünü, kerpiç evini, vatanınıterk etmedi. Şimdi Vanlı Van'ı terkediyor. Çoluk, çocuk, yaşlısı gencikamyon kasalarına dolmuş bir yakı-nın yanına ulaşmak istiyor. Yollarda,otobüs terminallerinde, havaalanla-rında perişan. Böyle devlet olur mu?Libya’dan 20 bin işçiyi iki günde tah-liye ettik diye şişinen devlet; yüz-binlerce insanımız günlerdir yollardaperişan, trenlerini, otobüslerini halkıtaşımak için tahsis etmiyor. Şunun al-tını çizmek istiyoruz: Bu imkan ola-nak meselesi değil. İstedikleri zamanbinlerce araç tahsis edip kendi mi-tinglerine adam taşıyabiliyorlar. Bur-da mesele devletin halka bakışıdır.

Halk Van’ı terk ediyor ve AKP,göç yolunu tehcire dönüştürdü.

Ölülerini, geçmişlerini, değerlerini,neleri varsa bırakıp gidiyorlar. BuVanlı için ne kadar acı bir zulümdür.

Bir halkın yaşadığı vatanı terk et-mesi kolay değil. Vanlı depremin

ilk günlerinde yıkık binasının ya-nından bile uzaklaşmak istemiyordu.Şimdi Vanlı kendini bir kamyon ka-

sasına atmak için can atıyor. Çünkü,AKP Van'ı, Vanlı için vatan olmaktançıkarttı, yaşanamaz hale getirdi. Za-man, Vanlı için ölüm getiriyor.

AKP'nin depremin ilk günlerin-deki "yardım şovları", "kardeş-

lik şovları" sona erdi. Yalanlarınömrü tükendi. Faşist devlet gerçeğiVan'da çırıl çıplak açığa çıktı. AKP,Vanlı için Van’ı ölüme dönüştürdü.AKP'nin çadır vermediği, derme çat-ma kendi imkanlarıyla kurduğu nay-lon bir çadırda yaşam mücadelesi ve-ren sekiz kişilik bir ailenin 7 yaşındakioğlu Deniz Olgun öldü. Bir başka ça-dırda iki kişi katalitik sobadan zehir-lenerek öldü. Yüzlerce çocuk soğuk-tan zatüre oldu ve hastaneler hastalarladolu.

Depremin ilk günlerinde "hiçbirşeye ihtiyacımız yok, tüm en-

kazlara ulaşıldı, herkese çadır ve bat-taniye dağıtıldı" diye açıklama ya-parak "büyük devlet" havalarındaydıAKP. "İhtiyacı olan herkese çadır vebattaniye dağıttık" diyerek dış ülke-lerden gelen çadırları "çok kaliteli ya-zık olur" diye halka dağıtmadılar.

Yalan söylediler; ilk depremdensonra 2460 artçı deprem oldu.

Çadır vermeye gerek duymadıklarıhalkın, yıkılmayan binalara giripoturmalarını istediler. Bütün evlerindenetimini yaptık diye çürük binala-ra sağlam raporu verdiler.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdo-ğan Bayraktar yaptığı bir basın

toplantısında “Bütün binalarda ha-sar tespiti yaptık, deprem söylenti-lerine itibar edilmemeli. Depremaçısından en güvenilir Van ve Erciş.Ağır hasar raporu yoksa binaları-nızda güvenle kalabilirsiniz" diyerekhalktan evlerine girmesini istedi. Ya-lanlarına inandırıcılık kazandırmakiçin Kandilli Rasathanesi’nin rapor-ları diye elindeki kağıtları göstererek“Bakın artçı depremler azaldı. Artçı-

ların büyüklüğü düştü” dedi. Evleri yı-kılmayanlara çadır, battaniye, gıda vediğer yardımlardan vermediler. Hal-kı zorla çürük binalara girmeye zor-ladılar. Çürük binalara girmek iste-meyenleri “art niyetli, bölücü, terörist”ilan ettiler.

9Kasım’daki 5.6 büyüklüğündekidepremde AKP’nin sağlam rapo-

ru verdiği binalar göçtü. AKP 40 ki-şiyi daha katletti.

Evet şov bitti. Görünen tek gerçek,faşist devlet gerçeği ve halkın

yoksulluğudur.

AKP, depremzede halka karşı ken-di niteliğine uygun davranıyor.

Tıpkı Haiti depreminde depremdencanlı kurtulan halkın üstüne Amerikanaskerlerinin kurşun yağdırdığı gibi.“Çürük binalara girin” dediği içinAKP’nin Van Valisini ve bakanlarınıprotesto eden halkın üzerine AKP’ninpolisi coplarla, gaz bombalarıyla sal-dırdı. Van’daki her şey AKP iktidarısayesinde işkenceye dönüştü. Çadır is-temek işkence, battaniye istemek iş-kence, yemek istemek işkence, giye-cek istemek işkence... Yardım kuy-rukları işkence... İtiraz edersen taz-yikli su ve gaz bombası. Ve şimdi yüzbinlerce Vanlı tehcir yollarında. Gi-decek hiçbir yeri olmayan bir o ka-dar yoksul halkımız da Van’da her tür-lü yardıma muhtaç halde yardımbekliyor.

Halkımız; AKP çürük binalarla,soğukla, hastalıklarla, yapılan

yardımları ulaştırmayarak halkı kat-letmeye devam ediyor.

AKP’nin ikinci depremde katlet-tiği 40 kişiden birisi olan Hasan

Beyaz, TAYAD üyesi bir Halk Cep-heliydi. Depremzede Van halkıyla da-yanışmak için Halk Cephesi’nin aç-tığı yardım kampanyası kapsamındaDersim’den topladığı yardımları da-ğıtmak için Van’daydı. AKP, HasanBeyaz gibi depremzede halka yardım

Depremle katleden devlet, dayanışma ile yaşatan halk

44

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 5: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

için gidenleri de katletti.

HALKIN YARALARINI SA-DECE HALK SARAR! Bunu

depremin ilk gününden beri söylü-yoruz. AKP her şeyi kullandığı gibidepremi de kullanıyor dedik. Ki bu fa-şist devletin ilk kez yaptığı bir şey dedeğildi. Halkımız buna defalarca ta-nık oldu. Son yüz yılda onca depremve her depremde binlerce insanımızınölmesi bizlere yeteri kadar ders ver-miyor mu? Her depremden sonradevleti yönetenler enkaz başlarına ge-lip “devletimiz büyüktür bu yarayı dasarar” diye nutuk çektikten sonra, halkunutulup gitmedi mi?

Van depreminde halk yardım çığ-lıkları atarken, 19 Mayıs 2011'de

5.90'luk depremle sarsılan Kütah-ya’nın Simava Belediye Başkanı Ka-sım Karahan, “Unutulduk, 378 ağırhasarlı, 66 orta hasarlı bina var.Burada oturanlar toplam 3 bini bu-luyor. Biz unutulduk” diyor. Düzcedepreminin yıldönümünde anma ya-pan Düzce halkı da aynı şeyi söylü-yor. “12 yıl geçti, yaralarımız hala sa-rılmadı”. Unuturlar. Üç gün sonraVan’ı da unuturlar. Ki, çoktan unut-tular.

Devlet, Van’da terörüyle var. Hal-kın kendi yaralarını kendisinin

sarmasına da izin vermiyor, engel olu-yor. Bu da ilk kez yapılan bir şey de-ğil. 17 Ağustos Marmara depremin-de de devlet aynı şeyi yaptı. Demok-ratik kitle örgütlerinin, devrimcilerinyardım çadırlarına “devleti acz için-de gösteriyorlar” diyerek saldırdı.Onlarca Halk Cehpeli gözaltına alın-dı ve tutuklandı.

Faşizm koşullarında depremzedehalkla dayanışmak da bedel ge-

rektiriyor. Gerektiğinde gözaltınaalınmayı, tutuklanmayı ve hatta öl-meyi göze almak gerekiyor.

Hasan Beyaz, dayanışmanın be-delidir. Hasan Beyaz, halkın

acılarını en iyi bilenlerimizden, ya-şayanlarımızdandı. TAYAD’lıydı.Halk Cepheliydi. Halktı. Dersimhalkının Hasan Amcası’ydı. Bir kızınıhalk kurtuluş savaşında şehit verdi.Kendisi halk için dayanışma içinde şe-hit düştü. Halk Cephesi, Van halkı için

yardım kampanyası başlatınca halkınyaralarına merhem olmak için o ya-şında kapı kapı dolaşıp halktan yar-dım topladı. Topladığı yardımlarıkendi elleriyle dağıtmak istedi. Dep-rem demedi, soğuk, kar, kış demedi,depremzedelerin acılarını paylaşmakistedi. Seviyordu halkı... Canı kadarçok... Canı pahasına gitti Van’a. Birmerhem olabilmek için çadır çadır,köy köy dolaştı depremzedeleri. Veonlar için canını verdi.

Hasan Beyaz; Cephe’nin daya-nışma şehididir. AKP, deprem-

zedeleri katletmeye devam ederkenhalkın yaralarının nasıl sarılabilece-ğini göstermiştir.

Tekrar ediyoruz: HALKIN YA-RALARINI SADECE HALK

SARAR! AKP, halkın dayanışması-nı engelliyor diye Van’da halk kendikaderine terk edilemez. Hele heleAKP yapmak zorunda diye halkın ha-yati sorunları faşist AKP’nin insafı-na bırakılamaz. AKP başından beridepremi, mağdur olan yaralı, çaresizhalkı devlete biat ettirmek için kul-lanıyor. Katil AKP’den yardımları en-gellemesinin, halka copla, gaz bom-basıyla saldırmasının hesabını sor-malıyız. Ama her şeyden önce Vanhalkıyla Anadolu’nun dört bir ya-nından halkın dayanışmasını dahaörgütlü hale getirmeliyiz.

Başta Kürdistan’da örgütlü olanBDP, Van halkının yaralarının

sarılmasını faşist devletten bekle-mekten vazgeçmelidir. Halkın gücühalkın yaralarını sarmaya yeterlidir.Mesele halkın gücünü örgütlemekte.Bunun için ülkemizin devrimcilerinin,demokratlarının, ilerici sendikalarının,meslek örgütlerinin gücü yeterlidir.Sol bu konuda kendine ve halka gü-venmelidir. Halktan yüz binlerce kişihiç kimsenin organizasyonu olmadankendi olanaklarıyla Van halkıyla za-ten dayanışma içinde olmaktadır.Sol, demokratik kitle örgütleri, sen-dikalar, meslek odaları, ilerici ay-dınlar, sanatçılar halkı bu konuda dakendi başına bırakmıştır. Halk, yar-dımlarını Van halkına ulaştırmak içintüm güvensizliğine rağmen devletinKızılayı’na, AKP’ye mahkum ol-

muştur.

Halk, AKP’nin, dincilerin, Kızı-lay’ın ne mal olduğunu biliyor.

Bosna’ya toplanan yardımların nasıliç edildiğini, Deniz Feneri’ni, Jetpa’yı,YİMPAŞ’ı unutmadı halk. Depremvergisi diye toplanan paraların bir ku-ruşunun bile depreme karşı önlem al-mak için kullanmadığını biliyor halk.Daha uzaklara gitmeye gerek yok,Van depreminin enkazı ortada. De-polarda duran yardım malzemelerihalka ulaştırılmıyor. Burjuvazinin“yardım kampanyası sahtekarlığını,depremi bile kendi reklamı için nasılkullandığını geçen hafta yazmıştık.Başbakan Erdoğan, 15 Kasım’dayaptığı AKP grup toplantısında Vandepremi için hükümetin neler yaptı-ğını rakamlarla açıkladı. Bugüne ka-dar deprem için 200 milyon TL na-kit para yardımı toplamış. Bunun sa-dece 17 milyon TL’si kullanılmaküzere Van’a gönderilmiş. Sorarız,Van’ın yarısı boşalmış, Van “hayaletşehire” dönüşmüş. 173 milyonu neiçin kullanacaksınız? Ne zaman kul-lanacaksınız? Bu birincisi. Devlet,depremzede halk için toplanan yar-dımları bile gasp edecek kadar ta-lancıdır.

İkincisi, devlet toplanan yardımla-rı halka dağıtmaktan da aciz. Ba-

şından beri “koordinasyon eksikli-ği”nden söz ediliyor. İstese de bunuyapamaz. Çünkü faşist devlet halkınsorunlarını çözmek için örgütlenmişbir devlet değil. Halkın elini yüzünüyıkamak için bile su bulunmazken po-lisin depremzedelerin üzerine sıkacağıtazikli suyu, gaz bombası, copu hiçeksik oldu mu? Kimse faşist devlet-ten, AKP iktidarından başka bir şeybeklemesin.

Her şeyden önce AKP’den soru-lacak hesabımız var. Van halkı-

nın hesabı var. AKP, birinci ve ikin-ci depremde ölen 644 kişinin katili-dir. “Sorumlular istifa etsin” deniyor.Hayır! “Sorumlular istifa etsin” de-miyoruz. 644 kişinin katledilmesininkarşılığı istifa olamaz. Katlettikleri644 kişinin hesabını vermelerini is-tiyoruz. Biz, Hasan Beyaz’ın hesabınıistiyoruz!

20 Kasım2011

55

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 6: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Halk Cephesi üyesi TAYAD’lıHasan Beyaz 9 Kasım 2011’deVan’daki ikinci depremde yıkılanotellerden birin altında bulunan şe-hirler arası otobüs işletmesinde AKPiktidarı tarafından katledildi.

Hasan Beyaz, 23 Ekim’de Van-Er-ciş depreminde göçük altında kalanVan halkıyla dayanışma kampanyasıbaşlatan TAYAD’ın Dersim’deki ça-lışmalarını yürüttü. Kapı kapı dolaşıpDersim halkının yardım elini Vanhalkıyla buluşturmak istedi. Topla-dıkları yardımları kendi elleriyle Vanhalkına götürdü. Çadır çadır, köyköy dolaştı. Halkın yaşadığı sorunları,acıları paylaştı.

9 Kasım 2011’de 5.6 büyüklü-ğündeki depremde AKP’nin sağlamraporu verdiği otelin yıkılması sonu-cunda katledildi.

TAYAD’lı Hasan Beyaz, Cephe-nin dayanışma şehididir.

Hasan Beyaz; Dersim’in onurluhalk önderlerindendi. Dersim’in,devrimcilerin Hasan Amcası’ydı. Ha-san amca halktı. Yaşamı boyuncahalkın içindeydi. Halkı için canını ver-di.

Şehit babasıydı Hasan Amca. Kızı

Gülseren Beyaz; halkı, vatanı içinHalk Kurtuluş Savaşı’nda şehit düş-tü. Kızının ardından ağlamadı, yas tut-madı. Dağların şahanıydı onlar. Ar-kasından ağlamak değil, onların uğ-runda şehit düştükleri davalarına sa-hip çıkmak gerekirdi.

Öyle yaptı Hasan amca. Kızınınmücadelesine sahip çıktı.

Dersim’de gerillaları tanımıştı.Şehit babasıydı. Onların sorumlulu-ğu vardı omuzlarında. Ve son anınakadar o sorumluluğu layıkıyla taşıdı.

Örgütlüydü Hasan amca. Hem dedevrimci mücadele tarihine adınıonurla yazdırmış TAYAD’ın üyesiy-

di. TAYAD’lı olmanın onuruyla ya-şadı, TAYAD’lı olmanın onuruylahareket etti. TAYAD’ın onurlu mü-cadelesine Dersim’den onurlu sayfa-lar ekledi.

TAYAD’lı olmak; devrimci ev-latlarına her koşulda sahip çıkmaktır.SAHİPLENMEKTİR TAYAD’LIOLMAK.

Hasan Amca evlatlarını ve tümdevrimcileri sahiplendi.

TAYAD’lı olmak; evlatları gibiHALKINA, VATANINA SONSUZBİR SEVGİYLE BAĞLANMAK-TIR!

Hasan Amca, halkına ve vatanınasahip çıktı. Bütün Dersim halkı tanıronu. Çünkü Hasan amca Dersim hal-kı için, Dersim’in ovası, ırmağı,dağı, taşı için canını esirgememiştir.Canıyla sahip çıkmıştır halkına ve va-tanına.

TAYAD’lı olmak; FEDAKAROLMAKTIR. Bu fedakarlık öyle birfedakarlıktır ki, gerektiğinde evlatlarıiçin, evlatlarıyla birlikte halkı için, va-tanı için, kendini feda eden bir feda-karlık... TAYAD’lı Gülsümanlar, Şe-naylar, Hülyalar, Abdulbariler bu fe-danın en onurlu örnekleridir.

Dayanışma ölümü göze almak, gerektiğinde ölmektir

Hasan Beyaz; tek varlığı canıdır,dayanışma için canını verdi!

Hasan Beyazcanı pahasına

halkını çok sevdi.Van halkıyla

dayanışmak için tekvarlığı canını verdi!AKP “Böl, Parçala,

Katlet” diyor.HASAN BEYAZ;“Birleş! Savaş!Kazan!” diyor!

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET66

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 7: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Ve bu değerlerden beslenen Hasanamcamız TAYAD’ın FEDA gelene-ğine yeni halkalar eklemiştir.

TAYAD’lı olmak; ZOR ZA-MANLARIN İNSANI OLMAKTIR.12 Eylül’ün faşist cnutasının karşı-sında bir onların sesi duyulmuşturmeydanlarda.

‘90’lı yıllar boyunca işkencecile-rin yakasına onlar yapıştı.

İnfazların hesabını onlar sordu.Köşe bucak kayıpları onlar aradı.

Tutsaklarımıza her koşulda onlarsahip çıktı. Şehitlerimizi düşmanın de-magojilerin karşısında sahipsiz bı-rakmadı. Şehitlerimizin anısını enonurlu şekilde yaşattılar.

2000’li yıllar boyunca oligarşinintecrit işkencesinin karşısında dünya ta-rihine geçen bir mücadele verdiler.

19 Aralık katliamından sonra dı-şarıda susturulamayan, direnen sadeceonlar vardı. Dernekleri kapatıldı,gözaltına alındılar, işkencelerden ge-çirildiler. Tutuklandılar. Evlatları gibiölüm orucuna yatıp canlarını feda et-

tiler.

İşte böyledir TAYAD’lılar. Onlarzulmün olduğu her yerdedirler. Ye-diden yetmişe, yaşlısı genciyle, kadınıerkeğiyle zulmün karşısında onlarvardır. Hasan Beyaz, onlardan biridir.

Hasan Beyaz amca, bir kaç ayönce Dersim’de gerilla Ali Yıldız’ıngömüldüğü toplu mezardan çıkartıl-ması için yürütülen kampanyanınemekçilerindendi. Direniş çadırınıbir an olsun terketmeyenlerdendi.

Hasan Beyaz, gerçek bir halk ön-deri, tertemiz bir insan, Dersim’de yada ülkemizin herhangi bir yerinde hal-ka yönelik her saldırıda halkın ya-nında, önünde olmuştur. Bu nedenlede defalarca gözaltına alınmıştır.Dersim Mavi Köprü’de polisin sal-dırısı sonucu sakat kalmış olmasınarağmen mücadelede tek bir geri adımatmamıştır.

Hasan amcamız şehitl>qiğiyleTAYAD’ın, Cephe’nin, halkın onu-rudur.

AKP halkı “Böl, Parçala, Katlet”

diyor. Bölüyor, parçalıyor ve katle-diyor.

HASAN BEYAZ “Birleş!, Sa-vaş!, Kazan!” diyor!

Birleştiriyor Hasan Beyazlar. Bir-leştirdiler. TAYAD’ın dayanışmakampanyasıyla Dersim halkının, Ana-dolu halklarının dayanışma duygula-rını Van halkıyla buluşturdular, bir-leştirdiler.

Halka güvenilmelidir. İşte TA-YAD’lı Hasan Beyaz...

O bir halktı. Daha başka örneğegerek var mı? Zamanı başa alıp o ote-lin altına kalacağını bilseydi HasanBeyaz, yine Van halkına yardım eli-ni uzatmaya bir an olsun bile terddütetmezdi. Emin olun halkımızın bin-larce Hasan Beyazlar’ı var bağrındataşıdığı.

Hasan Beyaz şehitliğiyle ne ya-pılması gerektiğini göstermektedir.

HASAN BEYAZ’lar “Birleşelim,Savaşalım, Kazanalım” diyor!

Van depreminden zarar görenhalkımızla dayanışmak için Der-sim’de kapı kapı dolaşarak yardımtoplayan ve topladığı yardımlarıVan’a götüren TAYAD’lı Hasan Be-yaz, 9 Kasım 2011 günü Van’da ya-şanan 2. depremde göçük altında ka-larak şehit düştü.

Devrim şehidi Gülseren Beyaz’ında babası olan Hasan Beyaz, ilerle-yen yaşına rağmen, Van halkınınyardımına koşmakta bir an bile te-reddüt etmedi. Depremin ardındanyemek yiyemeyen, sobasına odun at-maktan rahatsızlık duyan, “Van’da-kiler ne yapıyordur şimdi?” diyenHasan Amcamız, Dersim'de ev ev,kapı kapı gezip yardım topladı. Tekbaşına, bir kamyon dolusu eşya top-ladı ve hepsini de kendisi paketledi.Paketlerin üzerlerine, içindekilerin

listesini yazacak kadar özen göster-di.

Toplanan eşyalar kamyona yük-lenerek Van’a doğru yola çıktı. Ha-san Amca’ya kamyonda yer kalma-mıştı, gitmeyebilirdi ama “Olmaz bende gideceğim.” dedi ve Halk Cephesiarabasının hazırlıklarını bekleme-den otobüsle gitti Van’a... Acelesininsebebi şu sözlerinde gizliydi: “İhti-yaç beklemez...”

Van’a ulaştıklarında, bölgeye ön-ceden giden Halk Cephesi heyetinibulup eşyaları teslim etti. Van’da öğ-retmen olan kızını görüp, şehirdenayrılacağını söyleyen Hasan Amca-mız, otobüs biletini aldıktan sonra,servis beklerken, 5,6 şiddetindekidepremde yıkılan Bayram Otel’in al-tında kalarak şehit düştü.

Van halkının ölümünden sorum-lu olan AKP, Hasan Beyaz’ın da ka-tilidir. Hasan Amcamız, AKP’nintüm engellemelerine rağmen halkındayanışmasını gösteren, bu uğurdacanını veren bir örnek olmuştur.Yoksulun yardımına koşanın, yinekendisi gibi bir yoksul olduğunugördük bir kez daha.

“Evdeki döküntüleri yardım diyetoplayıp yolluyorsunuz.” diyerekhalkın dayanışmasının önünü kes-mek, yaptığı yardımı aşağılamak is-tediler. Ama halkımız bir kap yemekbile olsa gönderdi. Kendi ölülerinikendisi çıkardı ve gömdü.

Yıkılan devlet, bir kez daha ken-dini gösteren ise halkın dayanışma-sı oldu. Dayanışma için Van’a gidenHalk Cephesi, bu uğurda bir de şe-

AKP “BÖL, PARÇALA, KATLET” DİYORHASAN BEYAZ’LAR

“BİRLEŞELİM, SAVAŞALIM, KAZANALIM” DİYOR!

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

7

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 8: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

hit verdi. Hasan Beyaz, dayanışma-nın, can bedeli de olsa halkın acısı-nı omuzlamanın önemini ve anlamınıgösterdi. 3 gün boyunca göçük al-tında kalan Hasan Beyaz’ın cenaze-sine 11 Kasım günü ulaşıldı.

Hasan Amca, bir devrimci ba-basıydı, şehit babası oldu, sonradevrimcilerin babası oldu, TAYAD’lıoldu ve şimdi de bir TAYAD şehidiolarak 13 Kasım 2011 Pazar günütoprağa verildi.

Yaklaşık üç bin Dersimli gel-mişti onu uğurlamaya. “Hasan BeyazÖlümsüzdür-Halk Cephesi” pan-kartının açıldığı cenaze boyunca“Hasan Beyaz Ölümsüzdür”, “Kah-ramanlar Ölmez Halk Yenilmez”,“Bedel Ödedik Bedel Ödeteceğiz”,“Katil Devlet Hesap Verecek”, “Ya-şasın Halkların Kardeşliği”, “BijiBratiya Gelan” sloganları atıldı.

Cemevinde yapılan törenin ar-dından Hasan Beyaz, son defa, Mun-zur Nehri’nin kenarında bulunanevine götürüldü. Evinden helallikalındıktan sonra, Dersim Asri Me-zarlığı’nda, şehitlerimiz Cihan Taç-yıldız, Haydar Aydın, Hüsniye Aydın,Fatma Ersoy, Adalet Yıldırım, Dev-rim Arslan Güler ve kızı GülserenBeyaz’ın yanlarında toprağa verildi.

Mezarlık girişinde kortej oluştu-ran Halk Cepheliler, Hasan Beyaz’ıomuzlarda taşıyarak; slogan, alkış vezılgıtlarla mezarlığa kadar kısa biryürüyüş düzenledi. Hasan Beyaztoprağa verildikten sonra, mezarıbaşında bir tören yapıldı. Başta Ha-san Beyaz olmak üzere, tüm devrimşehitleri için bir dakikalık saygı du-ruşu yapıldı. Ardından kısa bir ko-

nuşma ile Hasan Beyaz’ın mücade-leye olan bağlılığı, kararlılığı, halkave vatanına olan sevgisi anlatıldı.

Konuşmadan sonra yurtdışındakonserde oldukları için cenazeyekatılamayan Grup Yorum’un gön-derdiği mesaj okundu. Mesajda “Senide devrim şehitlerimiz gibi kalbi-mizin en derin yerine gömüyoruz.Seni unutmadığımız gibi seni katle-denleri de unutmayacağız. Seni kat-ledenler bugün halkımızın acılarıüzerinde tepinenler, onlara acıyı zul-mü reva görenlerdir. Kendileri sırçasaraylarında keyif çatarken, bugünhalkımız enkaz altında, karda tipideaç ve susuzdur. Bir gün gelir bunla-rın da hesabı sorulur babamız sen ra-hat uyu.” denildi.

Okunan mesajın ardından “BizeÖlüm Yok” ve “Haklıyız Kazanaca-ğız” marşları söylendi. Hüsnü Yıldızda bir konuşma yaptı. Yapılan an-manın ardından cenaze töreni slo-ganlar ve alkışlarla son buldu.

Cenazeye Dersim Belediye Baş-kanı Edibe Şahin, Sanatçı FerhatTunç, Mazgirt Belediye Başkanı Te-kin Türkel ve milletvekili HüseyinAygün de katıldı. BDP, EMEP, Par-tizan, ESP, DHF, KESK ve DİSK decenaze törenine katıldı. Çok sayıdaesnaf ve kurum da çelenk gönderdi.

Mezarlıktan ayrılarak arabalarlacemevine dönerken, yolda, polis veözel harekatçıların kurduğu aramanoktasında sadece Halk Cephelilerinve TAYAD’lı Ailelerin olduğu araç-lar durdurularak kimlik kontrolü vearaç araması yapılmak istendi. “Ru-tin” bir arama olduğunu söylen halkdüşmanları, sadece Halk Cephelile-

rin ve TAYAD’lı Ailelerin olduğuaraçları durdurdular. Yaşanan bukeyfilik, ölülerimizden nasıl kork-tuklarını bir kez daha gösterdi. Ya-şanan bu keyfilikten kaynaklı, kim-lik ve araç kontrolünü yaptırmayanHalk Cepheliler, yaklaşık yarım saatboyunca tartışmanın ardından kim-lik vermeden ve araç araması yap-tırmadan geçtiler. Daha sonra cem-evine gidilerek yemek verildi. Ye-meğe 500’ü aşkın kişi katıldı.

Hasan BeyazBir Devrimciydi

Dersim Özgürlükler Derneği üye-si de olan TAYAD’lı Hasan Beyaz,gerçek bir halk önderi, bir devrim-ciydi. Dersim’de ya da ülkemizinherhangi bir yerinde halka yönelikher saldırıda halkın yanında, önün-de oldu. Bu nedenle de defalarca göz-altına alındı. Dersim Mavi Köp-rü’de polisin saldırısı sonucu sakatkalmış olmasına rağmen mücadele-de tek bir geri adım atmadı. Der-sim’de kardeşinin cenazesi için di-renen Hüsnü Yıldız’ın yanından hiçayrılmadı. Direniş çadırının sahip-lerinden birisi oldu.

TAYAD’lı Aileler, Hasan Be-yaz’ın şehitliğinin ardından yaptığıaçıklamada şu ifadelere yer verdi:“Hasan Amca ve Van’da katledilenyüzlerce insanımızın katili AKP ikti-darıdır. Nerede ise tüm kenti yıkandepreme rağmen insanlara ‘evlerini-ze dönün’ çağrıları yapanlar AKP’ninbakanlarıdır. Depremden sonra halkınhiçbir ihtiyacını karşılamayan AKPölümlerin sorumlusudur.”

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET8

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 9: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Çevre ve Şehircilik BakanıErdoğan Bayraktar: İkinci Vandepreminden önce Başbakan Yar-dımcısı Beşir Atalay, İçişleri Bakanıİdris Naim Şahin, Gıda, Tarım veHayvancılık Bakanı Mehdi Eker,Van’da İl Afet Acil Durum MerkeziMüdürlüğü’nde ortak basın toplantı-sı düzenledi. Basın toplantısında ba-kın nasıl konuştu: “Bütün binalardahasar tespiti yaptık, deprem söylen-tilerine itibar edilmemeli. Bugündiyebilirim ki Van merkez ve Ercişen güvenilir bölgedir. Ağır hasar ra-poru yoksa binalarınızda güvenle ka-labilirsiniz."

AKP'nin Van Valisi MünirKaraloğlu: Van'daki çöken ve 40insanımızın katledildiği oteller için

TV 8'deki 26 Ekim tarihli Haber Ak-tif programına telefonla bağlanarak;"Vatandaşların psikolojisi bozukolduğu için evlerine girmiyorlar.Otellerde bir şey yok. Bütün otellerdolu. Şu anda yer bulamıyoruz. Şe-hir dışından gelen basın mensupla-rı ve arama kurtarma ekipleri buotellerde kalıyorlar. Onların hiçbirendişesi yok. Hangi binalara girile-ceği, hangi binalara girilmeyeceğibelli oldu. Hasar yoksa evlerinize dö-nün diyoruz" dedi.

AKP'nin Genel BaşkanYardımcısı Hüseyin Çelik:"BDP, kapı kapı dolaşıp büyük dep-rem olacak, evlerinize girmeyin diyehalkı bize karşı kışkırtıyor. Depreminne zaman olacağını Japonlar bile bil-

miyor, BDP, nereden biliyormuş"dedi. Yaptıkları açıklamalarda sü-rekli halkı evlerine girmeleri içinzorladılar.

Kızılay Genel MüdürüÖmer Taşlı: Haber Türk TV'de Fa-tih Altaylı'nın programında "Bina-larda ufak-tefek küçük sıva çatlak-ları varsa, korkmaya gerek yok. Bubinalarda oturabilirler. Bizim her-kese çadır vermemiz mümkün değil"dedi.

Halk onların yalanına kandı, ga-zeteciler kandı, depremzedelerle da-yanışmak için gelenler onlara inandı.Sağlam raporu verilen otele girdilerve göçük altında kaldılar. ÖLDÜLER.Ölen 40 kişinin katili işte bu resim-dekilerdir.

İşte Hasan Beyaz ve 644 kişinin katilleri

Bu resimdekiler; Hasan Beyaz’ın katilleridir. Bu resimdekiler; Van-Erciş depreminde göçük altında kalan

644 kişinin katilleridir. Katiller elbette bu resimdekilerle sınırlı değildir. Ancak

özellikle Van’daki ikinci depremde ölen 40 kişinin katili bunlardır. Çürük binalara sağlam raporu verdiren onlardır. Yaptıkları açıklamalarla halktan çürük binalara girmelerini

isteyen onlardır!İşte katillerin halkı kandırmak için yaptıkları açıklamalar:

Hüseyin Çelik

Tayyip Erdoğan

Erdoğan Bayraktar Beşir Atalay Münir Karaloğlu

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

9

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 10: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET110

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Van halkı yeni depremlerden, so-ğuktan ve her şeyden yoksun olmak-tan dolayı ölmeye devam etmektedir.Sadece Van halkı da ölmüyor, yardı-ma gidenler de aynı akıbeti yaşıyor-lar... Bunları yaşatanlar ise bellidir...

İşte Yaşanan Gerçekler: Depremde soğuktan donarak ya-

şamını yitiren altı yaşındaki Deniz Ol-gun'un babası Enver Olgun, bir ga-zeteciye Deniz'in ölümünü şöyle an-latıyor: "Naylonun altındayız, dep-remden beri. Kaç defa dilekçe verdim,kaç defa gittim, bana çadır vermedi-ler. Ben de gittim metre ile naylon al-dım ve 12 nüfusuma bir çadır yaptım.Soğuk naylon dinlemiyor. Çocuk za-ten özürlüydü. Soğuk aldı, önce Er-ciş'te Sahra Hastanesi'ne götürdüm,dediler ki bu çocuğun yoğun bakım-da yatması gerekiyor, bizi Bitlis'e, ora-dan da Batman'a gönderdiler ve ço-cuk orada hayatını dün kaybetti. Benşimdi geri kalan nüfusumla tir tir tit-riyorum. Bize yardım edilsin. Çocu-ğumu aldım Erciş'te defnettim. Dep-remde amca tarafından akrabalarımıkaybettim. Allah bize yardım etsin".

Halk çadır bulamadığı, yardımalamadığı için muhtarlara başvuruyorve muhtarları sıkıştırıyor... Fakat dev-letten hiçbir taleplerine karşılık bula-mayan 25 mahalle muhtarı sonundaçareyi istifa etmekte buldu.

“Muhtarlar Derneği Başkanı Te-mez Demez, halkın giderek gergin-

leştiğini vebu nedenlekendilerinesaldırılar ol-duğunu söy-leyerek ‘Yar-dımlar geli-yor muhtar-lar dağıtımyapm ıyor’söylentisininyayıldığınıifade etti.Demez, ‘Dün

ben, bugün de başka bir muhtar ar-kadaşımız halkın saldırısına uğradı.Çünkü bu halk sadece kendilerine birçadır istiyor. Bizim elimizde bir yet-ki yok. Devlet yetkilileri bizimle or-ganize değil. Bu sebeple biz de ne ya-pacağımızı bilmiyoruz. Bu nedenle bizde toplu olarak istifa edeceğiz. Hal-ka bir an önce çadır verilsin ve bu ger-ginlikler de sona ersin" dedi. (Bianet)

Ve yapıların denetimine ilişkinyaşanan gerçek;

"Yaşanan ilk deprem sonrası bi-nalarda yapılan denetlemeler hak-kında Bianet'e konuşan Türk Mü-hendis ve Mimar Odaları Birliği'ne(TMMOB) bağlı İnşaat Mühendisle-ri Odası Van Şubesi (İMOVAN) Baş-kanı Şemsettin Bakır, 7.2 büyüklü-ğündeki deprem sonrasında ellerindengeldiği kadar binalarda hasar tespit ça-lışması yaptıklarını söyledi.

"Oturulamaz" raporu verdikleriüç binanın dün akşamki depremde yı-kıldığına dikkat çeken Bakır, çalış-malardaki koordinesizlikten şikayet-çi: "Biz daha çok kenar mahallelerdeValiliğin denetlemediği evlere gittik.Şehir merkezindeki binaları valilik de-netliyordu. Yıkılan Bayram Otel ile As-lan Otel de Valiliğin denetlediği böl-gedeydi.”

"Van Belediyesi, bizden yardım ta-lebinde bulundu ve biz belediye ile bir-likte çalışmalarımızı yürütüyorduk.Valiliğe ise ortak çalışma talebindebulunmamıza rağmen, bizim meslek

odası olduğumuzu söyleyerek yardımgirişimlerimizi reddettiler." (Bianet)

Ve hiçbir yoruma gerek bırakma-yacak kadar açık olan tüm bu ger-çeklere rağmen iktidardakiler kol-tuklarında oturuyor ve tüm pişkinlik-leriyle fetvalar yağdırıp duruyorlar.

İşte Katiller!Katillerin başta geleni Başbakan

Recep Tayyip Erdoğan'dır... Yaşanandepremde insanların ölmelerine açık-tan davetiye çıkaran bakanları, valiyihala işbaşında tutan, bununla da sınırlıkalmayıp tüm pervasızlığıyla halkısuçlamaya devam eden Erdoğan suç-luları korumak ve suçluları sevk veidare etmekten birinci dereceden so-rumludur.

Daha depremin yaşandığı ilk gün-den itibaren yardımların önünü kesen,"potansiyelimizi görmek istiyoruz"diyerek yabancı ülkeleri geri çevirenve "devlet olarak her şeyimizledeprem bölgesindeyiz ve halkın ya-ralarını sarmak için her olanağa sa-hibiz" diyerek bol keseden atıp tutanama gerçekte hiçbir şey yapmayan vehalkın en basit çadır ihtiyacını dahikarşılamayıp geçtiğimiz günlerde 6yaşında bir çocuğun soğuktan dona-rak ölmesine sebep olanların yöneti-cisi konumundadır Erdoğan...

Halk yapılan yardımlara tepkigöstermiş ve protesto etmiştir. Bunaverilen cevap cop ve biber gazı ol-muştur. Bunu görüp gerçekleri kav-ramayan ve halkı provokatör olarakilan eden Erdoğan'ın en son deprembölgesine gittiğinde yapacağı açıkla-mayı yapmayıp hızla Van'ı terkettiğiaçıklandı...

Eğer şehir efsanesi yaratmaya ça-lışan medyanın yalanı değilse Erdo-ğan "bana gerçekleri yansıtmadınız,burada olanlar bildiğimizden çokvahimmiş" diyerek kızmış yetkilile-re... Tümüyle yalandır... Medyanınuydurduğu bir şey değilse bile Erdo-ğan'ın durumu kurtarmak için baş-

Van'da Deprem Değil Siz Katlettiniz! Katilleri Tanıyıp Yakalarına Yapışalım!

Page 11: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

vurduğu bir yalandır... Her şeyebir kulp bulan, her yere laf yetiştirenErdoğan durup bir kez olsun düşün-mez mi acaba? Benim bakanım bu bi-nalara girin dediği için insanlar bina-lara girdiler ve öldüler. Böyle bir ba-kan bir dakika bile işbaşında duramazdemiyor...

Halk protesto ediyor... Bu halk ne-den böyle yapıyor acaba ters giden birşey yok mudur diye bir kez olsun sor-muyor ve halkı hemen provokatör ilanediyor... Gazeteler televizyonlar basbas bağırıyor çadır yok, battaniyeyok, halk soğuktan donuyor, kar yağ-maya başladı vb. vb... Fakat bunlarınhiçbiri Erdoğan'ın kulağına gitmiyorda Van'a gidince mi aklı başına geli-yor?.. Yalan!

Van'da yardımseverlik görüntü-süyle bir çocuğa 100 lira verme poz-ları yaparken 6 yaşında bir çocuk so-ğuktan donarak öldü. Böyle bir du-rumda hangi yüzle halkın karşısına çı-kacak ve ne konuşacak Erdoğan? El-bette konuşamaz ve hemen şehri ter-keder, terketmek zorundadır çünkü.Çünkü bakanları gibi o da protesto edi-lecek ve tüm karizması yerle bir ola-caktır. Çünkü o katildir. Çünkü yaşa-nanların birinci dereceden sorumlu-sudur. Çünkü o daha orada gösterileryapmaya çalışırken insanlar ölmeyedevam etmektedir...

Ve Erdoğan öyle pişkin bir katil-dir ki utanıp susmaz... Kendi bakanıilk deprem sonrası koca laflar edip ev-lere girebilirsiniz demiştir ve insanlarbu nedenle ölmüştür... Ama Erdoğanbuna ilişkin tek kelime etmez... Sondepremden sonra açıklama yapar; sa-kın olaki evlere girmeyin, burası dep-rem ülkesi, deprem olabilir evler yı-kılabilir... Ne büyük bir öngörü!Ne ulu bir önder!

İnsanda biraz ar namus olur... Dö-ner hiç olmazsa bakanının yaptığıaçıklama nedeniyle en azından birözür diler. Bakanını istifaya davet ederve görevden alır... Halka zulmeden va-liyi görevden alır... Ama o büyükhaşmetmehapları öyle şeyler yap-maz... Sadece konuşur ve her konuş-tuğunda da mutlaka halkı suçlar..Veya herkesi aptal yerine koyarak

açıklamalarda bulunur...

Erdoğan Bayraktar da katillerinbaşta gelenlerindendir... İlk depre-min ardından bazı bakanlarla birlik-te bölgeye giderek şu açıklamayıyaptı: "Depremin tarihine baktığı-mız zaman herhangi bir bölgede bü-yük deprem olduğu zaman 6.5 şidde-tinden büyük olduğu zaman bundansonra burada artçı depremler olacak.En kısa mesafe 150 km'yi etkileyecek.Büyük depremin olduğu yerde birdaha deprem olmaz. Dünyada bununbir örneği görülmemiştir. Bugün di-yebilirim ki Van merkez ve Erciş engüvenilir bölgedir. Çünkü buradakifay kırılmıştır, enerjisini boşaltmıştır.İlk 3 gün 6'ya yakın şiddetli depremolabilir. Ondan sonra şiddeti azalır.3 aya kadar bizim hissettiğimiz çok azve hissetmediğimiz binlerce sarsıntıolur. Onun için burada özellikle ağırhasarlı binalar girilmesin. Yıkık bi-nalara yaklaşılmasın. Bunun dışın-daki binalara girilebilir.”

Gören de bu konuda büyük bir uz-man sanır... Ayrıntılı ve net açıklamalaryaparak insanları evlere girmeye ça-ğırıyor... Ve ikinci depremle birlikteBayraktar'ın sözüne inanıp da evleri-ne giren insanlar enkazların altındakaldılar. Ve bu depremde 40'ın üze-rinde insan öldü... Bu kez ölenleriniçinde yardım için gidenler de vardı...Gazeteciler de vardı... İlk depremsonrasında hasarsızlık raporu verilenbir otelde ölmüştü ölenlerin büyük ço-ğunluğu... Otel dıştan oldukça sağlamve güzel görünen bir otel... Ancak ilkdepremin ardından içte çatlaklar oluş-muş ve bunlar bina dış kaplaması ne-deniyle dışarıdan görülemiyor. İçteolan çatlakları ise CumhurbaşkanıGül’ün bölgeyi ziyarete öncesindesıvayarak kapatıyorlar...

Öyle ya şehrin en ünlü oteli... Ge-çen yıl 1 milyon dolarlık tadilat ya-pılmış ve sonrasında bizzat vali tara-fından açılmış olan bir otel... Muhte-meldir ki vali başta olmak üzere dev-let yetkililerini bol bol da nemalan-dıran bir otel...

Önemli değildir açılsın ve para ka-zansınlar!.. İnsanlar içine girip ölebi-lirler ama bu bakanın çok da umu-

runda değlidir. Çünkü o depremlerdevb. gözü yaşaracak biri değildir. Çün-kü o vicdanını çoktan paraya satmışolan biridir. Ve başbakanıyla birliktedepremi fırsat bilip kentsel dönüşümadı altında başta İstanbul olmak üze-re tüm ülkede yeni yıkımların çalış-masına hız veren bir katildir... Rahattırve pervasızdır... Deyim yerindeyse so-ğukkanlı bir katildir... Kendi sözlerinedeniyle bu kadar insan ölmüştürama onun kılı bile kıpırdamamakta-dır...

İdris Naim Şahin, hükümetin iç-işleri bakanıdır... Depremden hemensonra bölgeye giden bakanların daiçindedir... Halkın yaşadığı çadırlaragirip halkla alay edecek laflar sarfe-decek kadar halk düşmanı ve perva-sız biridir...

Her fırsatta halk düşmanı yüzünügösteren İçişleri Bakanı da Van'da hal-kın yaşadıklarını protesto etmesine ta-hammül gösteremeyenlerdendir. Öyleya hem deprem yaşayacaksın ve hemde çadır, yardım vb. verilmese bile se-sini çıkarmayıp sessiz bir şekildeölümünü bekleyeceksin... Yoksa!

Yoksa cop yersin, biber gazı so-lursun... Olmadı gözaltına alınıp iş-kencelerden geçirilirsin...

Evet, İçişleri Bakanı böyle bir ba-kandır ve Van halkına bunları revagörmüştür. Çünkü Van halkı kendile-ri için yapılan onca yardımlara, tel-evizyonlara yansıyan gösterilere ba-karak hakkı olanı aramış ev istemiş-tir. Ama bakanın bunu kaldıracak ta-hammülü yoktur. Yok efendim buinsanlar zaten acılıymış, deprem ya-şamışlar, enkaz altında ölüleri varmış,daha yeni cenazeler kaldırmışlar...Bunların hiçbiri bakanın umurunda de-ğildir. O da başbakanı gibi bunları pro-vokatör olarak göstermekte ve sal-dırmakta bir sakınca görmüyor... Çün-kü onun künyesinde işkenceci yazıyor,katil yazıyor... O gözünü kırpmadaninsanları katledebilecek bir meslektengeldiği içindir ki onda vicdan, mer-hamet aramak boşunadır...

Beşir Atalay, ilk depremin ardın-dan devlet olarak bölgedeyiz diyen veyıkılmayan binalara ilişkin yapı de-netimleri yapılmaktadır diye yalan

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

111

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 12: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET112

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

söyleyen biridir. Hem yardımlarınönünü kestiler ve hem de yapılara iliş-kin güvence verenlerin içinde bulun-maktadır... Dahası halkın protestoeylemi sonrası coplanıp biber gazınaboğulduğu saldırı sırasında da orada-dır. Halkın kendilerini protesto et-mesinden sonra geri çekilip polisisaldırtan, valinin önünü açanlardan bi-ridir.

Aslında tüm hükümet ve devlet birbütün olarak yaşanaların bütünün-den sorumludur. Ancak bunlar sondepremde suçluların en önünde yeralan ve suçları sabit olarak ortaya çı-kanlardır.

Bunlardan son bir kişiyi dahaaçıklamak gerekir.. O da Van ValisiMünir Karaloğlu'dur... "Yürü ya ku-lum!" denilenlerdendir Karaloğlu...Her dönemin adamı ve her kılığa gi-rebilen biri... Geçmişte, Kocaeli Bü-yükşehir Belediyesi’nde görev yapı-yor ve o dönem Kocaeli Kırkbir ga-zetesinde de köşe yazarlığı yapıyor. 17Ağustos depremi üzerine kaleme al-dığı ‘Depremin Acıları ve KentselDönüşüm’ başlıklı yazısında o dönemşöyle söylüyor:

“Depremin bir doğa olayı oldu-ğunu ve yaşadığımız bu cennet böl-genin, dünyadaki en tehlikeli depremkuşaklarından birinin üzerinde oldu-ğu gerçeğini hepimiz biliyoruz.

Pekiyi, 17 Ağustos öncesi bu bi-linmiyor muydu? Bilim adamları, herfırsatta uyarmışlar, bölgede bir büyükdepremin beklendiğini söylemişlerdi.Ancak önceki dönemde, bu uyarılarhiç dikkate alınmadı. Şehrin her ye-rinde imar planları hiçe sayıldı. Dep-rem bölgesi gerçeği hiç umursanma-dı. Çok katlı, kaçak yapılara göz yu-muldu.

Doğanın gücüne karşı koymak, bü-yük depremi önlemek elbette mümkündeğildi. Ama hazırlıklı olunabilirdi.Can kayıpları, yıkımlar çok daha altseviyelere indirilebilirdi. Bunlar ya-pılmadı.”

Bu gerçekleri söyleyen ve demekki bilen aynı kişi yıllar sonra vali ol-duğu kentte hiçbir yapı denetimi yap-mayan hatta 7,2'lik ilk depremin ar-dından “Vatandaşların artık normalhayata dönmesini istiyoruz” diyenaynı kişidir... Ve yine deprem sonra-

sında yapı denetimlerini yapmayan veyaptırmayan, bir yıl önce bizzat açı-lışını yaptığı Bayram Oteli’nin çalış-masının devamını sağlayan kişidir...

Dahası "Vali istifa" diyerek pro-testo gösterisi yapan depremzedeleritüm pervasızlığı ve gözü dönmüşlü-ğüyle coplatan ve gazla boğdurankişidir... Katiller iktidarının yerel yö-neticisi olarak o da kendisine emir ve-renler kadar sorumludur. Onlar kadarbu katliamın içindedir ve ortağıdır...

Sonuç olarak tüm bu katillerdenhesap sormadığımız sürece yeni dep-remler ve yeni katliamlar yaşamaktankurtulamayız... Hala insanlarımız so-ğuktan donuyorsa ve hala daha yapı-lan yardımlarımız tekellerin kasasınaakıtılıp depremzedelere ulaştırılmı-yorsa ve iktidar hala daha tüm piş-kinliğiyle yalanlarına devam ediyor-sa bu karşılarına dikilip hesabını sor-madığımızdandır...

Katilleri halktan başka yargıla-yacak ve hakettikleri cezayı verecekkimse yoktur... Yakalarına yapışalımve katlettikleri canlarımızın hesabınıbir bir soralım!..

Grup Yorum üyelerinin de çalış-malarını yürüttüğü İdil Kültür Mer-kezi ile Gençlik Federasyonu, Ok-meydanı Haklar ve Özgürlükler Der-neği ve bu derneklerde çalışma yapaninsanların evleri 10 Mayıs 2011 tari-hinde gece saat 03.00’te kar maske-

li, silahlı yüzlerce polis tarafından ba-sılmıştı. 46 kişi onlarca polisin tekmeve yumrukları arasında gözaltına alı-nıp, ekip araçlarında süren işkence-lerle Vatan işkence merkezine götü-rülmüştü. Savcılık sorgusundan son-ra 6 kişi 3 ayrı davadan tutuklanarak

hapishaneye götürül-müş, ilerleyen gün-lerde tutuklu sayısı9'a yükselmişti.

15 Kasım 2011günü bu operasyonunilk duruşması Çağla-yan Adliyesi'nde gö-rüldü. Mahkemedenönce adliye önündetoplanan Halk Cep-heli'ler ve Grup Yo-rum saat 10.30’da,

tutuklama terörünü teşhir eden bir ba-sın açıklaması yaptılar.

Grup Yorum üyesi Ali Aracı dakısa bir konuşma yaparak, “Van'dahalkımızı sokakta bırakan, gecekon-dularımızı başımıza yıkan, dernekle-rimizi gece yarıları basanlar suçludur,suç orada aranmalıdır. Biz adaletaramaya ve bu davayı takip etmeyedevam edeceğiz” dedi.

Açıklamaya 80 kişi katılırken,açıklamanın ardından mahkeme sa-lonuna geçildi ve duruşma izlendi.Mahkemede adli kontrol kararı kal-dırılırken, tutuklu devrimciler FatihÖzgür Aydın, Dilek Aslan, Emrah Do-ğan, Harran Aydın, Bahar Kurt ve Ya-semin Şen'in tutukluluklarının de-vamına karar verildi. Mahkeme 19Ocak 2012 tarihine ertelendi.

GERÇEK SUÇLULAR DERNEKLERİMİZİGECEYARILARI BASANLARDIR!

Çağlayan Adliyesi

Page 13: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

HALK CEPHESİ HEYETİVAN İZLENİMLERİNİANLATTI:

Halk Cephesi, Van ve Erciş'te ya-şanan depremle ilgili 23 Ekim günü birbasın toplantısı düzenledi. Yaşanandeprem sonrası Van halkının yanındaolmak ve dayanışmalarını sunmak içinVan'a giden ve yaklaşık 15 gün oradakalan Halk Cephesi heyeti, izlenimle-rini anlattı.

Çağdaş Hukukçular Derneği İs-tanbul Şubesi’nde düzenlenen basıntoplantısında, Van ve Erciş halkınabir kez daha baş sağlığı ve geçmiş ol-sun dilekleri sunuldu. Yapılan açıkla-mada; “Daha önce yaşanan depremle-rin sonrasında yaşadığımız görüntüle-rin benzerlerini gördük Van ve Erciş'te,katliama dönüştüğünü gördük aynıMarmara Depremi'nde olduğu gibi” de-nildi.

Yüzlerce ölümle sonuçlanan Van veErciş depreminin sorumlusunun AKPiktidarı olduğunu belirten Halk Cep-heliler, devletin yazılı ve görsel bası-nı kullanarak Van için yapılan yar-dımları kendi çıkarına göre değerlen-dirdiğini ve halkın kendi içindeki da-yanışmasını engellendiğini ifade etti-ler.

TAYAD Başkanı Av. Behiç Aşcı,"Devletin Van'da olmadığı"nı söyledi.Arama kurtarma ekiplerinin ilk ikigün orada olmadığını ve halkın, cena-zelerini kendi imkanlarıyla göçük al-tından çıkardığını söyleyen Aşcı, ça-dırların halka verilmeyip evlerindetek bir çatlağı bile olmayan subaylarınbahçelerine kurulduğunu anlattı.

Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçekise, yaratılmaya çalışılan milliyetçidalgaya rağmen Anadolu'nun dört biryanından Van'a yardım geldiğini, hal-kın büyük bir dayanışma gösterdiğiniifade etti.

Gençlik Federasyonu üyesi HünkarDerya Güneş ise yaptığı açıklamada, yı-kılan binaların enkazlarının kamyon-larla göl kenarına döküldüğünü veiçinden cenazelerin çıktığını söyledi.

Açıklama, yaşanan bu katliamlarınhayatın her alanında daha fazla örgüt-lenerek sona erdirileceği belirtilerekbitirildi.

GÖRDÜK, TANIK OLDUK!ÖLDÜREN DEPREMDEĞİLYOKSULLUĞUMUZDUR!YIKILAN VAN DEĞİLDEVLETTİR!

Bayramın birinci günü saat 10.30’daçıktık yola. Van’daki insanlarımızın acı-larına ve yas ilan ettikleri bayramları-na ortak olalım istedik. Günlerdir pa-ketlemekle uğraşıyorduk dört bir yan-dan insanların gönderdiği yardımları.Yardımı gönderen insanlarımız da fa-kirdi. Öyle ya, başına villasının yıkıl-ma tehlikesi olmayan burjuvalar mıgönderecekti yardımı? O yüzden özen-le seçtik, sınıflandırdık yardım için gön-derilen eşyaları. Tam bir kamyon dol-durdu götüreceğimiz eşyalar. Belkisembolikti ama taşıdığı anlam büyük-tü. Bunun bilincinde, kamyon önde, bizarkadaki araçta düştük yola…

Yolumuz oldukça uzundu ve ertesigün saat 14.30’da ulaştık Erciş’in Çe-lebibağ Beldesi’ne. Burada BDP’nindeprem için kurmuş olduğu kriz mer-kezine teslim ettik getirdiğimiz eşyala-rı. Bizi karşılayanlar arasında depreminhemen ardından itibaren burada olan ar-kadaşlarımız da vardı. Zaten artık bu-ranın insanı gibi olmuşlardı. Getirilenyardımların indirildiği bu depolardaçalışmışlar epey. Son üç gündür deköyleri dolaşan sağlıkçılara yardım edi-yorlarmış. Onların bu aşinalığıyla hız-lıca indirdik ve depoya yerleştirdik eş-yalarımızı.

Kamyonumuzu boşalttıktan sonraErciş’e geçtik. Yol boyunca yıkılmış ev-ler vardı ve deyim yerindeyse her yertuzla buz olmuştu. Yoksul evlerin ya-şamları yıkılan duvarlarla gözler önü-ne serilmişti. Sağlam kalan evlereyseinsanlar korkudan yaklaşamıyordubile. Deprem neredeyse her gün tek-rarlanıyordu ve insanlar her gün ölüm-le yüzleşmeye devam ediyordu. İşte bu-rada yıkılan devlet gerçeğini gördük birkez daha. Deprem olur olmaz açıkla-ma yapma yarışına giren AKP’nin ba-kanlarının yalanlarını gördük bir bir.

Her enkazın başında ekiplerimiz vardiyorlardı. YALAN! Ekipler çalışma-ya son verdi ancak hala taşınan yıkın-

tılardan cesetler çıkıyor. Cenazesineulaşılamayan birçok kayıp var hala.

Herkese çadırlar ulaştırıldı, kimsemağdur bırakılmadı diyorlardı. YA-LAN! Van’ın keskin soğuğuna karşı in-sanlar incecik çadırlarda yaşamaya ça-lışıyorlar. Bazılarında o bile yok. Erciş’inüç katına yetecek kadar çadır ve yardımolduğu söyleniyor, Valiliğin yardımla-ra el koyarak oluşturduğu depolarında.

Buna rağmen kaymakamlığın yar-dım diye gönderdiği paketlerden ben-zinliğe ait giysiler çıktı. Bunlar da eski,pis ve giyilmeyecek vaziyetteydiler. İn-sanlar kaymakamlığı basarak bu yar-dımları geri götürdüler. Bu eylemlerinhiçbiri yansımıyor basına.

Ertesi gün saat 11.30’da yaptık ba-sın açıklamamızı. İnsanların en sevdi-ği slogan “Katil Devlet Hesap Verecek”oldu. Açıklamamızı pür dikkat dinle-diler. Açıkçası böyle bir açıklamaya bende ilk defa tanıklık ediyordum. Açık-lama sırasında bütün caddenin gürül-tüsü, akan trafiği durdu. Kimsedençıt çıkmıyordu, kafalar onaylarcasınasallanarak dinlendi açıklamamız.

Açıklamadan sonra yorumlarsaşöyleydi: “Buraya birçokları geliyor,ahlarla vahlarla geziyor, başsağlığı di-liyorlar yalnızca. Siz bizlere umut ta-şıdınız, gerçek hedefi, hesap sormayıanlattınız. Günlerdir burada canla baş-la çalışıyorsunuz, artık başımızın ta-cısınız.” İşte Anadolu halkının vefası...Ve insanları aptal yerine koyanlaraiyi bir cevap. Halkımız her şeyin far-kında ve artık gecekondulardan gelipgırtlağımızı kesecekler diyenlerin ka-çacak delik araması gerekiyor!

Açıklamamızın ardından yola çık-mak üzere arabalarımıza yöneliyoruzve tabii bizimle beraber, bizleri misa-fir eden Erciş halkı da bizi uğurlama-ya geliyor, “Mutlaka tekrar bekliyoruz”temennileri ile.

Van’da ne gördük? Yıkılan duvar-lar, enkazlar… En çok da yıkılan du-varlardan yoksulluğumuz ve enkazaltında kalmış olan devlet gerçekliği gö-rülüyordu tüm çıplaklığıyla. Van’da ol-muş bitmiş bir deprem değil, sürmek-te olan bir deprem var ve şunu bir kezdaha gördük ki sorunlarımızı devlet de-ğil, biz çözeriz ve böyle de yapmayadevam edeceğiz…

“DEVLET VAN’DA YOKTU”

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

113

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 14: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

İSTANBUL- ALİBEYKÖY11 Kasım günü saat 20.30'da Ali-

beyköy Saya Yokuşu’nda Halk Cep-hesi/Liseli Dev-Genç tarafından me-şaleli yürüyüş yapıldı. Yürüyüş içintoplanan Halk Cepheliler’e, akrepdiye tabir edilen zırhlı araçla gelen po-lis saldırmaya çalıştı. Polis araçları-na vuran ve kuşlama yapan HalkCepheliler, “Katil Polis Mahallemiz-den Defol” sloganını attı. Bununüzerine polis gitmek zorunda kaldı.

Saya Yokuşu Meydanı’nda kortejoluşturup meşaleli yürüyüşe başlayanHalk Cepheliler, Gülpa Market önü-ne geldiklerinde burada basın açık-laması yaptılar. Eylem boyunca kuş-lama yapılarak; “Katil ABD İşbirlik-çi AKP”, “NATO'nun Askeri Halk-ların Katili Olmayacağız”, “FüzeKalkanı Değil Demokratik Lise İsti-yoruz” ve “Katil Polis MahallemizdenDefol” sloganları atıldı. Eyleme 25kişi katıldı.

10 Kasım günü de Alibeyköy Ak-şemsettin Mahallesi’nde bildiri da-ğıtıldı. Bildiri dağıtan Seçkin ve Ab-dullah isimli Halk Cepheliler, polisinsaldırısına uğrayarak gözaltına alın-dılar. 3 saatlik gözaltının ardından ser-best bırakıldılar.

İSTANBUL - BAKIRKÖYHalk Cephesi/Liseli Dev-Genç,

5 Kasım günü saat 15.30'da BakırköyMeydanı’nda bildiri dağıtıp, imzatopladı. 1 saat süren bildiri dağıtı-mında 150 bildiri dağıtılıp, 60 taneimza toplandı.

Bakırköy Meydanı’nda 12 Ka-sım günü de pankart asıldı, bildiri da-ğıtıldı ve imza toplandı. Bir buçuk saatsüren eylemde 150 bildiri dağıtıldı, 48imza toplandı.

İSTANBUL - DERBENTLiseli Dev-Genç’liler, 11 Ka-

sım’da Derbent’te ozalit asarak, 12Kasım’da yapılacak meşaleli yürü-yüşe çağrıda bulundular. 100 adet yü-

rüyüşe çağrı bildirisi dağıtıldı.12 Kasım günü yine ma-

hallede eyleme çağrı çalışmalarıyapıldı. Ozalitler asıp, bildiri da-ğıtan Dev-Genç’liler, ev ev do-laştılar. Saat 19.00’a geldiğin-de bir araya gelen Dev-Genç’li-ler mahalle halkına açıklamayaparak yürüyüşe başladılar.

Açıklamada füze kalkanıhakkında bilgi verilerek; para-sız, bilimsel bir eğitim isteme-nin doğal bir hak olduğu anla-tıldı. Açıklamaya mahalle hal-kı da katıldı. Mahalle içerisin-de yapılan yürüyüş sonunda evlerin-den yürüyüşü izleyen insanlar alkış-layarak Dev-Genç’lilere destek ver-di. Eyleme 15 kişi katıldı.

İSTANBUL – GAZİMAHALLESİ

Liseli Dev-Genç’liler, 11 Kasımgünü sabah saat 07:00’de Gazi Ma-hallesi’nde bulunan Mevlana İlköğ-retim Okulu’na gelen liseli öğrenci-lere bildiri dağıttı. Şair Abay Ko-nanbay Lisesi tadilatta olduğu için,eğitimlerine Mevlana İlköğretim Oku-lu’nda devam eden liseli öğrencilereparasız, bilimsel bir eğitim talebi ileAmerika’nın işbirlikçisi AKP’nin ül-kemize kurmak istediği füze kalkanıanlatıldı.

Bildiri alan öğrenciler, kampan-yayla ilgili masaların nerelerde açıl-dığını sordular. Liseli Dev-Genç’li-lerin kuşlama yapmasına engel olmakisteyen bir öğretmene rağmen, öğ-renciler öğretmenin yanında bildiri al-dılar.

Okulun içine ve çevresine toplam2000 adet kuşlama yapılırken; 250adet bildiri dağıtıldı, okulun kapısınada kampanya pullarından yapıştırıldı.

İSTANBUL - İKİTELLİİstanbul İkitelli’de Parseller Cad-

desi’nde 10 Kasım günü masa kuru-larak, bildiri dağıtıldı ve 120 tane imza

toplandı. Halka yönelik konuşmala-rın da yapıldığı eylemin ardından,Atatürk Mahallesi ile çevre mahalle-lerde kuşlama yapıldı. Perşembe Pa-zarı’nda da bildiri dağıtıldı.

14 Kasım günü ise, İkitelli HalkalıToplu Konut Lisesi’nin önünde bildiridağıtıldı. Okulun önünde konuşma dayapılarak, “Füze kalkanına ve yoz-laşmaya karşı liseliler olarak okulla-rımızda örgütlenelim.” denildi. 400’eyakın bildirinin dağıtıldığı eylemdekuşlama yapıldı ve okulun önünepankart asıldı.

16 Kasım’da da, İkitelli HalkalıToplu Konut Lisesi'nin önünde bildiridağıtan üç Halk Cepheli, Berna Yıl-maz, Hasan Küçükoğlu ve Ufuk Coş-kun gözaltına alındı.

AKP'nin polisi, kimlik kontrolübahanesiyle bildiri dağıtımına engelolmak istedi. Halk Cepheliler, bununkeyfi bir uygulama olduğunu söyle-yerek kimlik göstermeyi reddettiler.Bu sırada okulun öğrencileri, polisin"dağılın" uyarısına rağmen, HalkCepheliler’in etrafında toplanarakonlara destek oldular.

Bir liseli, polisle tartışan HalkCepheli'nin yanına gelerek: “Abi senkonuş, ben bildirileri dağıtırım” di-yerek, bildirileri dağıttı. Yine başka birliseli, kampanyanın kuşlarını alarakkuşlama yaptı. Polis bu sahiplenme-ye tahammülsüzlüğünü Halk Cephe-liler’i işkenceyle gözaltına alarak

FÜZE KALKANI DEĞİL DEMOKRATİK LİSE İSTİYORUZ

Gazi Mahallesi

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET114

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

NATO Üssünün Topraklarımızda Kurulmasına İzin Vermeyeceğiz

Page 15: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

gösterdi. Okulun öğrencileri, İkitelliÖzgürlükler Derneği'ne ve Parseller'deaçılan imza masasına giderek, HalkCepheliler’in gözaltına alındığını ha-ber verdiler.

Karakolda “Neden hukuksuz birşekilde gözaltına alıyorsunuz?” diyesoran Halk Cepheliler’e polis, "Siztehlikeli bir yerde, gençliğin olduğuyerde bildiri dağıtıyorsunuz” cevabınıverdi.

Bir kez daha görüldü ki, AKP ik-tidarı gençlikten çok korkuyor. ÜçHalk Cepheli, para cezası verildiktensonra serbest bırakılırken; karakoldanbildirilerini ve kuşlarını alarak ayrıl-dılar.

Yaşanan bu hukuksuzluğu teşhiretmek için 17 Kasım günü, HalkalıToplu Konut Lisesi'nin önünde eylemyapılacağı bildirildi.

İSTANBUL - ESENYURTHalk Cepheliler, 11 Kasım günü

Esenyurt Yenikent Mahallesi’ndekiAşık Şenlik ve Atatürk caddelerinde;Ardışlı Mahallesi’ndeki Isparta Kuleve Doğan Araslı caddeleri üzerindeKöyiçinden Bulut durağına kadar,“Füze Kalkanı Değil DemokratikLise İstiyoruz Halk Cephesi/LiseliDev-Genç” yazılı toplam 60 tanepullama yapıştırdılar.

13 Kasım’da da, Fatih SultanMehmet Lisesi çevresinde ve BalıkYolu Caddesi çevresinde 7 tane ya-zılama yapıldı.

İSTANBUL – GÜLSUYUGülsuyu'nda 10 Kasım günü Er-

tuğrulgazi Lisesi ve ögrencilerin ge-çiş güzergahında kuşlama yapıldı.Yine aynı gün son duraktan başlaya-rak, Heykel meydanına kadar afiş vekuşlamalar yapıldı.

13 Kasım’da ise, Halk Cephe-si/Liseli Dev-Genç tarafından pan-kartlar asılıp kuşlama yapıldı. “FüzeKalkanı Değil Demokratik Lise İsti-

yoruz!” yazılı pankartlar Emek Cad-desi ve Heykel Durağı'na asıldı.

İSTANBUL – KARTALKartal’da Halk Cephesi/Liseli

Dev-Genç tarafından 12 Kasım günümeşaleli yürüyüş yapıldı. Çay bah-çelerinin önünde toplanıp kortejleroluşturulduktan sonra Bankalar Cad-desi'nden yürüyerek Kartal Meyda-nı'na gelen Cepheliler, burada basınaçıklaması yaptılar.

Yürüyüş esnasında yolu kapatanHalk Cepheliler’e polis saldırmaya ça-lışsa da başarılı olamadı ve izlemek-le yetindi. Eylem boyunca kuşlama-lar yapıldı. Atılan sloganlarla sonaeren eyleme 30 kişi katıldı.

İSTANBUL - SARIGAZİSarıgazi Mehmetçik Lisesi’nde

kampanyanın duyurusunu yapan Li-seli Dev-Genç’liler, 10 Kasım günüokul çıkışında 50 adet afiş asarak, 800adet kuşlama yaptılar.

İSTANBUL - BAHÇELİEVLERBahçelievler’de Yenibosna ve So-

ğanlı mahallelerine “Füze KalkanıDeğil Demokratrik Lise İstiyoruz” ya-zılı pankart asıldı.

Halk Cepheliler, Soğanlı, Siya-vuşpaşa ve Basın Sitesi’nde ise 10 Ka-sım günü kampanya afişi ile “Yoz-laşmaya Karşı Birol Karasu HalkŞenliği” afişini astılar. 100 afişinasıldığı eylemde Baran Katar ve De-niz Özşahin, 4 ekip otosu ve 3 yunuspolisi tarafından gözaltına alındı. 3saat sonra serbest bırakıldılar.

İSTANBUL - BAĞCILAR12 Kasım’da Halk Cephesi/Lise-

li Dev-Genç’liler Bağcılar Yeni Ma-halle’de yazılama yaptılar. 47 adet depul yapıştırıldı.

14 Kasım’da ise, Bağcılar EvrenMahallesi’nde; Ahi Evren Anadoluİmam Hatip Lisesi’nin duvarına “FüzeKalkanı Değil Demokratik Lise İsti-yoruz”, “Parasız Eğitim İstemek Hak-tır İstiyoruz Alacağız” ve DündarUçar Lisesi’nin duvarına da “ParasızEğitim İstemek Suç Değildir! HalkCephesi/Dev-Genç” yazılamaları ya-

pıldı. Okul yanındaki birçok yere de50 adet pul yapıştırıldı.

MALATYAMalatya Kürecik’te kurulması

planlanan füze kalkanına karşı Ma-latya Halk Cephesi'nin her cumagünü düzenlediği basın açıklaması veoturma eyleminin sekizincisi 11 Ka-sım Cuma günü yapıldı.

Okunan basın açıklamasında füzekalkanının halkları katletmek içinkullanılacak bir emperyalist savaşüssü olduğuna değinilirken, 19 Kasımgünü düzenlenecek mitinge katılımçağrısı da yapıldı.

Eylem boyunca “Yaşasın Halkla-rın Kardeşliği”, “Biji Biratiya Gelan”,“NATO'nun Askeri Halkların KatiliOlmayacağız”, “Amerika Defol BuVatan Bizim” sloganları atıldı. Basınaçıklamasının ardından 10 dakikalıkoturma eylemi yapılarak eylem al-kışlarla sonlandırıldı.

SAMSUNSamsun merkezindeki Liseler

Caddesi’nde bulunan Sema-CengizBüberci Kız Teknik ve Meslek Lise-si önünde 15 Kasım’da stant açılarak,162 imza toplandı, 300’e yakın bildiridağıtıldı. Saat 13.30’da öğrencilerinderslerinin başlamasından dolayı ka-patılan masa, saat 15.00’te öğrenci çı-kışlarının olmasından dolayı tekraraçıldı.

Masaya gelen iki zabıta görevlisi,halkın şikayetçi olduğunu söyleyerekmasanın kaldırılması gerektiğini söy-ledi. Halk Cephelilerin, masayı kal-dırmayacaklarını söylemesi üzerineSiyasi Şube polisleri de geldi. DemetBüyüktanır ve İlhan Cibelik, polisinsaldırısı sonucu gözaltına alınarak,Gazi Polis Merkezi’ne götürüldüler.Dev-Genç’liler, gözaltına alınan iki ar-kadaşlarını yalnız bırakmayarak, po-lis merkezinin önünde beklediler. 2Dev-Genç’li ertesi gün serbest bıra-kıldı.

İZMİRİzmir’in Uzundere ve Narlıdere

mahalleleri ile eski İzmir bölgesindeve Konak merkezinde pullama ya-pıldı.

Esenyurt

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

115

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 16: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Sömürü üzerine kurulu hiçbir sis-temde insana özgü hiçbir değer, ah-lak, onur, saygı yoktur. Emperyalizmçürümüş, kokuşmuş asalak bir dü-zendir. Kendisiyle birlikte her şeyi çü-rütür.

Dergimizde Amerikan ordusununtecavüzcülüğünü, işkenceciliğini, kat-liamcılığını defalarca örnekleriyleyazmıştık.

Amerikan ordusundaki çürümeyeilişkin geçtiğimiz hafta basına bir ha-ber daha yansımıştı.

"ABD ÖLEN ASKERLERİNİÇÖPE ATMIŞ" diyordu haberlerde.

Tam da Amerikan ordusundanbeklenecek bir tavır.

Emperyalizmi tanıyan ne kadaraşağılık bir sistem olduğunu bilenleraçısından şaşırtıcı bir şey değil bu.

Haberin ayrıntısına bakalım; "Ola-yın geçtiği yer, Delaware eyaletindekiDover Hava Kuvvetleri Üssü. Bura-daki askeri morg, Afganistan’dangönderilen askerlerin kimlikleri ileölüm nedenlerinin belirlenmesindenve cenazelerin gömülmek için hazır-lanmasından sorumlu.

Ancak hava kuvvetleri yetkilile-rinin yaptığı soruşturmalar 2003-2008 yılları arasında ceset parçaları-nın burada yakılarak küllerinin Vir-ginia’daki çöp alanına atıldığını ortayaçıkardı. Üstelik bu uygulamadan ölenaskerlerin ailelerine de bilgi veril-mediği belirlendi. Amerikan Hava

Kuvvetleri yetkilileri Was-hington Post’un yayınladığısoruşturma raporlarını doğ-ruladı." (Radikal, 11 Kasım2011)

Amerika Rambo filmle-ri çevirip bir askerini kur-tarmak için milyarlarca paraharcadığının reklamını yaparbütün dünyaya. Yalandır.Göstermeliktir. Halkı aldat-mak için uydurulan senar-yolardır. Amerikan askerininAmerika’nın gözünde hiçbir

değeri yoktur. Amerikan askeri içinde Amerika’nın bir değeri yoktur.Amerikan ordusundaki askerler paralıaskerlerdir. Amerikan askeri zaten hephalklara zulmeden konumundadır.İşgalcidir. Vatan diye bir kavramı, uğ-runda ölebileceği bir değeri yoktur.Büyük çoğunluğu Amerika’nın enyoksullarından oluşur. İşsiz olduğuiçin askere yazılmıştır. Alacağı dola-rı bilir. Yeşil kart için ya da Amerikanvatandaşlığını kazanmak için orduyakatılmıştır. Onun için Amerikan as-kerlerinin Amerika’nın gözünde hiçbir değeri yoktur.

Onun için, Amerika’nın bunları as-ker ölülerini çöpe atması bizim açı-mızdan hiç şaşırtıcı değil. Ancakemperyalizmin hiçbir değerinin ol-madığının da görülmesini isteriz.

Askerlerinin cesetlerini yakıp kül-lerini çöplüğe atıyor.

Evet, emperyalizmin ahlakı yok-tur, insana dair hiçbir değeri yoktur,değersizlerdir.

Kendi çıkarlarını koruyan kendiaskerlerine bunu yapan bir ülkenin,ordunun dünya halklarına neler yap-tığını yapabileceğini düşünün...

Kendi halkının da katilidir Ame-rika, kendi halkıda açlık ve yoksulluğamahkumdur.

İşgal ettikleri ülkeleri nasıl ya-kıp yıktıklarını nasıl çoluk çocukkadın tecavüz ettiklerini, Ebu Ga-rip hapishanesinde çırılçıplak, üst

üste attıkları tutsakların üzerleri-ne basarak poz verdiklerini...

Halka Düşman OlanlarHalkın Değerlerine SaygıDuymaz

Cenazeler, mezarlıklar dünyanınher yerinde halklar için kutsaldır.Ancak halkların düşmanı olan Ame-rika’nın halkların kutsal saydığı de-ğerlere saygı duyması beklenemez.Bu sadece Amerika için de geçerli de-ğildir; bütün emperyalistler ve işbir-likçileri için geçerlidir. Çünkü em-peryalizm kendisiyle birlikte ilişkideolduğu her şeyi çürütür.

Bizim ülkemizde durum çok mufarklı? İşbirlikçi iktidarlar on yıllar-dır cenazelerimize saldırıyor. Me-zarlarımızı kırıyor. AKP iktidarı dinisöylemleri dilinden düşürmemesinerağmen cesetlerimize dahi işkenceyapmaktan geri durmuyor.

Ölülerimizi yakıyorlar, kaybedi-yorlar, toplu mezarlara gömüyorlar,mezarlıkları ateşe veriyorlar. Bu çü-rüme, emperyalizmin çürümüşlüğüdür.

Çürümüş düzenin ordusu da fark-lı olamaz.

Amerikan ordusunun tecavüzcü-lüğü, sapıklığı, işkenceleri, katliam-ları bilinir.

Yukarıdaki haberle birlikte aynıgünlerde burjuva medyada “Afga-nistan'da görevli ABD'li askereömür boyu hapis” haberi yer aldı.

Bir Kurban Seç, Ceza Ver,Çürümüş, KokuşmuşDüzeni Aklamaya Çalış

Bu da Amerikan klasiğidir. Doğ-rusu bütün emperyalistlerin başvur-duğu yöntemdir. Düzenin pislikleri hertarafından dökülmeye başlar, artıkgizlenmesi mümkün değildir. O zamanbir kurban bulunur, başlangıçta halk-taki tepkileri önlemek için ona büyükcezalar verilir, ama olay unutulunca

Amerikan Ordusu da ÇürümüştürAmerikan Düzeni Gibi

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET116

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 17: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

zamana yayılarak o kişi de bir yolu bulunup kurtarılır.

11 Kasım tarihli Anadolu Ajansı’nın haberi şöyle:“Afganistan'da görev yaptığı sırada silahsız Afgan si-villeri öldürdüğü iddiasıyla yargılanan ABD piyade tu-gayında görevli bir astsubay çavuş suçlu bulunarakömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Afganistan'ınKandahar vilayetinde sivilleri öldüren ve öldürdükle-ri sivillerin parmaklarını kesen bir Amerikan müfre-zesinin çete lideri olmakla suçlanan Calvin Gibbs adlı26 yaşındaki ABD'li asker hakkında ömür boyu ha-pis cezası veren juri 8,5 yıl hapis yattıktan sonra şart-lı tahliye hakkı tanınmasına karar verdi.

Afganistan'da sivillerin öldürülmesi ve sanki ça-tışmada öldürülmüş gibi gösterilmesinden sorumlututulan Gibbs, önceden planlayarak adam öldürmek fii-liyle bağlantılı 3 ayrı suçtan hüküm giydi. İddia ma-kamı Gibbs'i, kendisinin “öldürme timi” olarak ad-landırdığı müfrezesindeki askerlerce Afgan köylülerinöldürülmesinin ve yapılan diğer tecavüzlerin baş kış-kırtıcısı olmakla itham ediyordu.

Gibbs, cinayet, suç işlemek amaçlı gizli plan yap-mak ve diğer suçların dışında, üstlerine esrar kullan-dıklarını ve öldürülen kişilerin parmaklarını savaşanısı olarak saklamak amacıyla kestiklerini raporeden bir askeri dövmekten de suçlu bulundu.

İki Afgan sivili öldürmekten yargılandığı davadaki sa-vunması sırasında bu kişileri öldürmesinin meşru müdafaaolduğunu ileri süren Gibbs, cesetlerden parmakları kes-mesini ise av sırasında öldürülen bir geyiğin boy-nuzlarının hatıra amacıyla alıkonulmasına benzetti.”

Böyle bir katile Amerikan yargısının verdiği kararbu. Ömür boyu hapis cezası verildi diye tüm dünya-ya Amerika’nın işkence, katliam, tecavüz yapan askerinicezalandırdığı propagandası yapılıyor.

Yaşasın Amerikan adaleti! “Masum sivilleri” öldürenaskerini affetmiyor.

Ancak mahkemenin karar aşamasında jüri bu ka-tile hafifletici nedenler bulup şartlı tahliyeden yarar-landırarak 8.5 yılda salıveriyor. O kadar yatacağı da ma-lumdur.

Afganistan’daki katliam timinin mahkemedeki ifade tu-tanakları Amerika’da yayınlanan Rolling Stone dergisi ta-rafından yayımlandı.

Ölüm Timinin ilk kurbanı, hiçbir silah taşımadığı hal-de vurulan 15 yaşındaki Gül Mudin’di. Çiftçilikle uğraşanMudin, Gibbs ve ekibi Taliban avı için köyünü bastığında,tarlada tek başına çalışmaktaydı.15 Ocak 2010 sabahı LaMuhammed Kalay köyüne gelen 3. Müfreze, geleneksel giy-sileri içinde, elektriksiz ve susuz çiftçilik yapmaya çalışanköylülerle karşılaştı. Diğer askerler köylülerle konuşurken,Gibbs ve arkadaşları gruptan ayrılarak öldürecek birini bul-mak üzere tarlalara yöneldi.

Gözlerine kestirdikleri Mudin, tarlada çalışıyordu. As-kerleri görünce onlara doğru yürümeye başladı. İşte tam osırada Morlock ona doğru bir el bombası fırlattı. Morlockve Holmes daha sonra Afgan çocuğa M4 karabina tüfeklerve makineli tüfeklerle ateş etti. Yanlarına gelen bir çavuşne olduğunu sorduğunda Morlockun cevabı hazırdı: Afgançocuk kendilerine el bombasıyla saldırmak üzereydi ve can-larını kurtarmak için onu vurmak zorunda kalmışlardı...

(...) Askerler etrafta kimsenin olmadığı bir sırada cesetlefotoğraf çektirerek kutlama yaptılar; Mudin’i saçından tu-tup çekiştirirken poz verdiler. İfade veren askerlerden biriise Gibbs’in bu sırada havalara uçtuğunu, Afgan çocuğunserçe parmağını jiletle kesip fermuarlı bir çantaya koydu-ğunu anlattı.”

Bir başka cinayatlerini şöyle anlatıyorlar: “Birlik anayolda ilerlerken, termal kamerada bir insan

kafası tespit etti. Taliban’ın geceleri çalıştığını bilen askerler,araçlarını adama 90 metre kala durdurdu.Üzerinde silah ol-duğundan şüphelenen askerler tişörtünü kaldırmasını iste-diler. Adam, çağrıları dikkate almadan ileri geri hareket et-meye başladı. Bunun üzerine başta Gibbs olmak üzere enaz beş kişi adama ateş açtı. Adam yere yığıldıkan sonra si-lahsız olduğu anlaşıldı. Askeri soruşturmada ise olaya ta-nık olan birçok asker adamın sağır ya da zihinsel özürlü ol-duğunu söyledi. Bu arada kafatasının büyük bir kısmı yok-tu... Michael Wagnon adlı asker, kafatasından bir parça aldıve hatıra olarak sakladı...

Katliam timinin cinayetlerinden

Nusayrilerin (Arap Alevileri) Ğa-dir Hum bayramı 12 Kasım günü kut-landı. Her yıl Hicri takvime göre Zil-hicce ayının 18’inde kutlanan ĞadirHum bayramının anlamı, Muham-med Mustafa’nın söylediklerinin in-kar edildiği gün olmasıdır. Bunun so-nucunda Hz. Ali, inkarcıların saldı-rısına uğramış, saldırılar Kerbela’da

yapılan katliamla sür-müş, İmam Hüseyinve yoldaşları şehit edil-miştir.

Ğadir Hum bayra-mında kazanlar kaynatılır, kurbanlarkesilir, hrisi (bayram yemeği) yapı-lır, fakirlere ve muhtaçlara yemek vezekat dağıtılır, dualar edilir, evliya-lar ziyaret edilir, kardeşlik daha da pe-kişir.

Devrimci Alevi Komitesi (DAK),bayram dolayısıyla yaptığı yazılıaçıklama ile Arap Aleviler’inin bu

bayramını kutlayarak, “Ğadir Humbayramı; asimilasyon ve zulme kar-şı yok sayılmaya çalışılan bir inan-cın yaşatıldığı önemli günlerden bi-ridir.” ifadesinde bulundu.

Açıklamada ayrıca, Ğadir Humgününde işyerlerinin açılmadığı be-lirtilerek, bugünün tatil ilan edilme-si talebi dile getirildi. Açıklama şusözlerle bitirildi: “Arap Alevi halkı-mızın en büyük inanç günü olanĞadir Hum bayramını kutluyor, za-lime karşı birlik ve kardeşliğe vesi-le olması diliyoruz.”

NUSAYRİLERİN ĞADİR HUMBAYRAMINI KUTLUYORUZ

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

17

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 18: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

22 Arap devletinin oluşturduğuArap Birliği Örgütü’nün (ABÖ) 12Kasım’da Katar’da yaptığı olağanüstütoplantıda 16 Kasım'dan itibaren Su-riye Devlet Başkanı Beşar Esad yö-netimiyle ilişkilerin askıya alınması,Şam'dan büyükelçilerini geri çekmeve siyasi ve ekonomik yaptırımlar uy-gulanması kararı alındı. Ayrıca Suri-ye'deki "muhalif" diye adlandırılan iş-birlikçi gruplarla Arap Birliği'nin biraraya gelme kararı alındı.

Suriye'deki işbirlikçi gruplar, ArapBirliği Örgütü ile bir araya gelmedenönce Tükiye'de Dışişleri Bakanı Ah-met Davutoğlu ile bir toplantı yapa-cağını açıkladı. Bunların üzerine Su-riye’de halk, Türk elçiliğinin de için-de olduğu elçilik binalarına yönelikeylem yaptı. Elçilik binalarını taşla-dılar ve protesto ettikleri ülkelerinbayraklarını yaktılar. Türkiye elçili-ği önünde yapılan eylemde de Türkbayrağı yakıldı.

Dünyanın dört bir yanında bayrakyakma olayları deyince akla ilk gelen,Amerika ve İsrail’dir. Çünkü Ameri-kan ve İsrail bayrağı zulümle özdeş-leşmiştir. Katliamlarla özdeşleşmiş-tir. Amerikan ve İsrail bayrağını yak-mak zulme karşı öfkenin göstergesi-dir. Şimdi Amerikan ve İsrail bay-raklarıyla birlikte emperyalizmin ma-şası AKP sayesinde Türk bayrağı dayakılıyorsa bunun tek sorumlusu iş-birlikçi AKP’dir.

Emperyalistler adına Suriye’nin içişlerini karıştırmak, işbirlikçilere si-lah yardımı yapmak, meşru yöneti-mini devirmek için işbirlikçileri ör-gütlemek, onlara temsilcilik açmahakkı tanımak Suriye’nin egemenlikhakkına saldırıdır... Bayrak yakmaolayında suçlu olan Suriye halkı de-ğil, onların vatanını parçalamak iste-yen emperyalistler ve işbirlikçileridir.

Esad iktidarının direnişi meşrudur.Çünkü Esad iktidarı emperyalizminkuşatmasına karşı emperyalizme ve

işbirlikçilerine karşı direnmekte vekendi vatanlarını savunmaktadır.

22 Arap devletinin Suriye hak-kında aldığı karar ne adına, kimin adı-na alındı? Elbette ki, emperyalizminve esas olarak da Amerika’nın adına.

Daha 10 gün önce 2 Kasım'da Şamile ABÖ arasında yapılan anlaşmadaABÖ'den bir gözlemci heyetin Suri-ye'ye gidip tüm bölgeleri dolaşarak birrapor hazırlaması ve Suriye muha-lifleri ile Suriye yönetimini bir arayagetirme kararı alınmamış mıydı? Al-mışlardı. Ancak aldıkları karara ken-dileri uymadılar. Anlaşmanın gerek-lerini yerine getirmediler. ÇünküAmerika, Suriye’deki işbirlikçilere an-laşmaya uymamalarını ve Esat ikti-darına karşı "sakın silahlarınızı bı-rakmayın ve silahlı mücadelenizi ar-tırın" talimatını vermişti. 22 Arap dev-leti de ABÖ'nün 2 Kasım'daki kara-rını hiçe sayarak Amerika'nın talimatıüzerine olağanüstü toplandı ve bu ka-rarı aldı.

Bu kararı alanların hepsi de em-peryalizmin işbirlikçisidir. Ülkesini,halkını emperyalizme peşkeş çekenArap devletlerinin bu kararının hiç birmeşruluğu yoktur. Bu karar işbirlik-çiliklerinin, uşaklıklarının, maşa ola-rak kullanılmalarının göstergesidir. VeArap halklarının tarihine bu uşaklık-larıyla geçeceklerdir. Ve işbirlikçiAKP iktidarı da tarihe kardeş Suriyehalkının kanının dökülmesine ortakolmakla geçecek.

“Suriye’de her gün kan akıyor”diye Esad’a iktidarı bırak ülkeni terket” diye dayatıyorlar. Akan her dam-la kanın sorumlusu başta Amerika ol-mak üzere AKP iktidarıdır. Esad yö-netimine yaptırım uygulanırken iş-birlikçiler silahlandırılıp yüzlerce ki-şinin katledildiği eylemler yaptırılıyor.Emperyalistler Libya’da olduğu gibi;taşları bağlayıp itleri salıyorlar orta-lığa.

Sonra, emperyalistler ve işbirlik-

çileri Suriye yönetiminden “demok-ratik reformlar” yapmasını istiyor.

Kim demokrat? Ne hakla Suri-ye’den böyle bir şey talep ediyorsu-nuz?

Krallıkla yönetilen Suudi Arabis-tan mı, Katar mı, Arap Emirlikleri mi,Kuveyt mi demokrat? Askeri cunta-nın yönetimde olduğu Mısır mı de-mokrat? 65 yıldır faşizmin iktidar ol-duğu Türkiye oligarşisi, AKP iktida-rı mı demokrat? Son 30 yılda Kürt-distan’da ve Anadolu’nun dört bir ya-nında halka karşı açılan savaşta 40 binkişinin öldürüldüğü söyleniyor. Kim-yasal silahlarla katledilen 35 PKKgerillasının cesetleri hala morgda du-rurken, depremzede halkın üzerinedahi gaz bombası atılırken AKP ikti-darının hiçbir ülkeye “demokratik-leşme” den bahsedemez.

Kimseyi bu yalanlarla kandıra-mazsınız. AKP iktidarı ve Suriye’yeyaptırım kararı alan tüm Arap dev-letleri emperyalistlerin uşağıdır. Hiçbirinde de demokrasinin ‘D’ si yok-tur. Suriye’de Esad iktidarından ikti-darı bırakıp gitmesini istemek em-peryalizm adına haydutluktur. İtalyanemperyalizmine karşı savaşta on bin-lerce şehit verdi Libya halkı. ŞimdiLibya’ya demokrasi getireceğini söy-leyen işbirlikçiler İtalya’nın Libya’yıişgalinin 100. yılını kutladı.

Ürdün Kralı Abdullah, "Esad’ınyerinde ben olsaydım bırakır gider-dim” diyor. Tabii ki, bırakır giderdi-niz. Çünkü orası sizin için vatan de-ğil, halkı sömürdüğünüz bir makam-dır. Halkın üzerinden krallık sürdür-düğünüz yerdir. Onu sürdüremeyecekolduğunuzda o güne kadar kazandı-ğınız paralarla servetlerle başka bir ül-kede krallar gibi yaşamaya devamedersiniz.

AKP ve Arap devletlerindeki iş-birlikçilerin Esad’tan istedikleri, Su-riye’nin egemenlik hakkına saldırıdır.

Suriye’yi de kendileri gibi işbir-

Emperyalizme ve işbirlikçilerinekarşı direnmek meşrudur

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET118

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 19: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

likçi uşak yapmak istiyorlar. İşteLibya’nın hali ortada.

Suriye Ortadoğu’da NATO veemperyalistlerin üssünün bulunmadığıtek ülkedir. Emperyalistler onun içinsaldırıyor Suriye’ye. Demokrasiy-miş! Ne demokrasisi? Kim demokrat?Tüm dünyayı kan gölüne dönüştürenAmerika mı? Avrupa emperyalistle-ri mi? Bu yalanlarınızla kimseyi kan-dırımazsınız. Bırakın siz Suriye’ye de-mokrasi ihraç etmeyi. Önce katletti-ğiniz milyonlarca insanın hesabını ve-rin. Son 7 ay içinde sadece Libya’da50 bin kişi katlettiniz. 50 bin Libyahalkının hesabını verin.

Esad iktidarının emperyalistlere veişbirlikçilerine karşı direnişi haklıve meşrudur. Hiçbir vatansever va-tanının yağmalanmasına göz yuma-maz. Vatan için direnmek, haklı vemeşrudur. Vatan için her türlü bedelgöze alınır, alınmalıdır.

Bu konuda Fidel Castro’nun şusözü örnektir: “Kuba'nın kadın ve er-kekleri, ABD çizmesi altında yaşa-maktansa ölmeyi tercih eder.” Kübahalkında bu inanç bu cüret, bu fedaruhu olmasaydı 12 milyon nüfusuy-la Küba, yanı başındaki 310 milyonnüfuslu, kendini dünyanın imparato-ru ilan eden Amerika’ya kafa tutabi-lir miydi?..

Ey Türkiye halkları!

AKP iktidarı Suriye halklarının ka-nının dökülmesine ortak olmaktadır.Emperyalizme karşı bağımsızlık sa-vaşı vermiş bir ülkenin halkı olarakemperyalistler tarafından vatanı yağ-malanan yeni-sömürgeleştirilen, top-raklarının dört bir yanında emperya-list üsler bulunan bir ülkenin halkı ola-rak sömürünün ne demek olduğunu eniyi bilenlerdensiniz. Milyonlarca in-sanımız köle gibi çalışıyor fakat açsa,yoksulsa, işsizse, hapishanelerimiztıka basa doluysa, ağzımızı açtığı-mızda her talebimiz AKP’nin cop veterörüyle karşılanıyorsa sebebi em-peryalizmdir, onun işbirlikçileridir.

Emperyalistler Suriye’yi, İran’ı,Lübnan’ı, bütün olarak Ortadoğu’yuve Afrika’yı da yağmalamak istiyor.Libya’yı yıktılar, yerle bir ettiler,yağmalıyorlar. Şimdi birinci hedefte

Suriye var. Ve bunun için AKP ikti-darını maşa olarak kullanmaktadır.

Kardeş Suriye halklarının vatanı-nın yamalanmasına sessiz kalma.Ortak olma. AKP’nin Suriye politi-kalarını desteklemek ortak olmaktır.Sessiz kalmak onaylamaktır.

AKP iktidarı Suriye’deki Türkiyeelçiliği önündeki Türk bayrağı yakmaeylemini Suriye devletine karşı kış-kırtmak istiyor. Halklar arasında düş-manlığı körüklemek için kullanıyor.Suriye’de, Ortadoğu’da emperyaliz-min maşası olarak kullanılmasınıgizlemek ve meşrulaştırmak istiyor.

Suriye’de ElçiliklerÖnünde Türk BayrağınınYakılmasının TekSorumlusu AKP İktidarıdır

Her ülkenin bayrağı o ülke içinbelli değerlerin temsil edildiği birsemboldür. Ancak AKP ve ondan ön-ceki işbirlikçi iktidarlar o değerleriyok etmiştir. Bayrak, bağımsızlığınsembolüdür. Topraklarının 35 milyonmetrekaresi Amerikan ve NATO üs-leriyle dolu olan bir ülkede bağım-sızlıktan bahsedilemez. 35 milyonmetrekare Gazze’nin yaklaşık 5 katbüyüklüğündeki toprak parçasıdır.Gazze’de emperyalist üslerin beşte birbüyüklüğü için Filistin halkı canınıveriyor. Kuşkusuz biz de toprakları-mızın her karışı için kanımızı akıttıkve bugün vatanımız için kanını akı-tan sadece devrimcilerdir. Mende-resler’den bugüne tüm işbirlikçi ik-tidarlar vatanımızı parça parça em-peryalistlere satarken bayrağı işbir-likçiliklerini gizlemek ve şovenizmikışkırtmak için kullanmıştır.

AKP iktidarı Suriye’nin bağım-sızlık hakkını tehdit ettiği sürece,Suriye halkının kanının dökülmesineortak olduğu sürece kimse Suriye hal-kından AKP iktidarına ve onun yö-nettiği devlete karşı dostluk içinde ol-masını beklemesin. AKP iktidarı Lib-ya’da olduğu gibi onbinlerce insanınkatledilmesine neden olacak işbir-likçilerin örgütlenmesine ev sahipli-ği yapmaktadır. Emperyalistler Esadiktidarına karşı işbirlikçileri örgütle-

me görevini AKP iktidarına vermiş-tir. Emperyalistler ve maşaları Suri-ye’deki işbirlikçileri halkı katletmekiçin silahlandırmaktadır.

İşbirlikçiler Dışişleri Bakanı Ah-met Davutoğlu’nun denetiminde An-kara’da düzenli olarak toplantı yapı-yor. Bunu hangi ülke normal karşı-layabilir?

“Esad muhalifi” diye örgütlendi-rilen, silahlandırılan gruplar “muha-lif” değil, kendi vatanlarına ihaneteden işbirlikçilerdir. Vatan hainleridir.Emperyalistlerin Suriye ve Ortadoğuhalkları için yapmak istedikleri çokaçık ve nettir. Bu süreçte her ne ge-rekçeyle olursa olsun emperyalistlerleişbirliği yapmak birincisi, kendi va-tanına ihanettir.

Emperyalizmle işbirliği içindeolan vatan hainlerinin haklarındansöz edilemez. Dünyanın her tarafın-da hainliğin, ihanetin cezası bellidir.

Kimse Suriye Devlet Başkanı Be-şar Esad’ın “diktatörlüğü” demago-jisini yapmasın. Tekrar ediyoruz:Libya’nın durumu ortada. Emperya-lizmin gizli saklısı yok. Her şey açık.Vatanınız kurtlar sofrasında yağma-lanırken kimse vatan hainlerinin de-mokratik haklarından bahsetmesin.

İkincisi, emperyalistlerle işbirli-ği içinde olmak aynı zamanda Orta-doğu ve Afrika halklarına ihanettir.Çünkü emperyalistlerin hedefi sade-ce Suriye değil, bütün olarak Orta-doğu ve Kuzey Afrika’dır.

Üçüncüsü, emperyalistler kendi-lerine tabi olmayan iktidarları zorla,haydutlukla değiştirerek tüm dünyahalklarına saldırmaktadır. Tüm dün-ya halklarına teslimiyeti dayatmak-tadır. Libya’da bunu yaptı. Suriye’debunu yapmak istiyor. İran’da bunu ya-pacak. Onun için Suriye ve Ortado-ğu’da emperyalizm politikalarınadestek vermek ve ortak olmak tümdünya halklarına ihanettir.

Marksist-Leninist devrimciler, ile-riciler, demokratlar bu konuda net ol-malıdırlar. Tavırlarını net olarak ortayakoymalıdırlar. Baş düşman Ameri-ka’dır, emperyalizmdir. Emperyaliz-mi güçlendirecek her şey halklar za-rar verir.

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

119

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 20: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Oligarşi yalanlarını her gün on-larca gazete ve televizyon ile halkı-mıza pompalıyor. Öyle ki, kendiideolojilerini veren gazeteleri beda-va bile dağıtıyorlar... Reklam, müzik,ilan... pek çok yolu kullanıyorlar bi-linçleri bulanıklaştırmak için... Biztüm bu saldırılara karşı elimizdeYürüyüş’le dolaşıyoruz mahalleleri-mizi kapı kapı... Yaz-kış demeden, ça-lıyoruz kapıları ve dergimizi anlatı-yoruz... Gerçeğin sesini halkımıza du-yurmaya devam ediyoruz...

Adana’da DergiDağıtımında AKP TeşhirEdildi

Adana’da merkeze bağlı AkkapıMahallesi’nde 10 Kasım Perşembegünü Yürüyüş dergisinin 293. sayı-sının tanıtım ve satışı gerçekleştiril-di.

4 Yürüyüş okurunun önlüklerlekatıldığı dergi çalışmasında, mahal-le halkına liselerdeki paralı gerici eği-time karşı örgütlenme ve birlik olmakonusunda çağrıda bulunuldu. Yü-rüyüş okurlarını sahiplenen mahallehalkı birçok yerde ikramda bulundu.Cadde üzerindeki bazı esnaflar isedergiyi sürekli almak istediklerini be-lirtti. Ayrıca işbirlikçi, AmerikancıAKP iktidarının Malatya’da kurmakistediği füze kalkanı projesinin ne ol-duğu anlatılarak, AKP halka teşhiredildi.

2,5 saat süren dergi dağıtımındatoplam 50 dergi mahalle halkınaulaştırıldı.

İzmir’in 3 MahallesindeYürüyüş Tanıtımı Yapıldı

Yürüyüş dergisi okurları, Yürüyüşdergisinin 293. sayısını İzmir’de 12Kasım günü yaptıkları çalışma ile hal-ka ulaştırdılar. Dağıtım, İzmir’inAsarlık, Atatürk ve Zeytinlik ma-hallelerinde yapıldı.

Van’daki ölümlerin ve yıkımlarınsorumlusunun devlet olduğunu, öl-

dürenin, yıkanın yoksulluk olduğu-nu anlatan Yürüyüş okurları, halka,“Füze Kalkanı Değil DemokratikLise İstiyoruz” kampanyasını daanlattılar. 60 adet Yürüyüş dergisidağıtıldı.

Suç Belli Değil,İddianame Hazır DeğilAma 11 AydırTutuklular

24 Aralık 2010 günü Ozan Ya-yıncılık’a yapılan baskın sonucututuklanan 6 Yürüyüş dergisi çalışanıve 3 devrimci, 11 aydır oligarşininmahkemesine dahi çıkartılmadan, id-dianameleri dahi hazırlanmadan ha-pishanede tutuluyorlar. Tutukla-nanların serbest bırakılması içinAnkara Sakarya Caddesi’nde herhafta Cuma günü saat 18.00’de ya-pılan eyleme bu hafta da devam edil-di.

11 Kasım’da yapılan açıklama-da, bu ülkede düşüncelerini yaz-manın, “ABD Defol” demenin, ha-pishanelerde 6 kadının diri diri ya-kıldığını söylemenin suç olduğuama Van’da yüzlerce insanın ölü-müne seyirci kalmanın hatta buölümlerin sorumlusu olmanın AKPiktidarınca serbest olduğu söylendi.

Yapılan açıklamada, “Devrimci-lik yapmak, bağımsızlık ve demok-rasi mücadelesi yürütmek suç değil-dir. ABD’ye karşı olmak suç değildir.Ülkemizi ve halkımızı sevmek, açlığave sömürüye karşı olmak suç değil-

dir. Esas bunları yaratanlar suçludur.Yürüyüş Dergisi çalışanlarının teksuçu bu gerçekleri yazmak ve meş-ru olmaktır” denildi.

30 kişinin katıldığı eylem bo-yunca, “Yürüyüş Halktır Susturula-maz”, “Halkız Haklıyız Kazanaca-ğız”, “Kahrolsun Faşizm YaşasınMücadelemiz”, “Adalet İstiyoruz”sloganları atıldı.

GERÇEĞİN SESİNİ HALKIMIZA ULAŞTIRMAYA DEVAM EDİYORUZ

30. yılı dolduran Türkiye UluslararasıKitap Fuarı (TÜYAP) 12 Kasım günü İstan-bul Beylikdüzü’nde başladı. Binlerce insanınkatıldığı kitap fuarında Boran-Haziran Ya-yıncılık da stant açtı. 2. salon 605 C standındakitaplarını halkla buluşturan Boran-HaziranYayıncılık’ın standı fuar sonuna kadar açık kalacak. TAYAD ve İdil Kül-tür Merkezi’nin de stant açtığı fuar 20 Kasım akşamına kadar sürecek.

BORAN – HAZİRANYAYINLARI TÜYAP’TA

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET220

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 21: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Sevgili Devrimci Okul okurlarımerhaba,

Emperyalizm ve kapitalizm halk-lara açlık ve zulümden başka bir şeyvermediği halde hala tersini savunankesimler çıkabiliyor.

Nasıl mı?

Bugünkü dünyada ve emperya-list-kapitalist sistemin hakimiyeti al-tındaki ülkelerde yaşayan halk kitle-leri hala bir kısım hakları kul-lanabiliyorlar. Burjuva ideo-logları ve onların etki alanındakiküçük burjuva kesimler bu hak-ların varlığını kapitalist sistemebağlıyorlar.

Oysa gerçek tam tersidir.Çünkü bugün ekonomik, sosyalve kültürel olarak kullanabildi-ğimiz tüm haklar onlarca yılınmücadelesi sayesindedir. Sos-yalizm uğruna ödenen bedellersonucu elde edilen kazanımlar-dır. Bizim ülkemizde de dün-yada da gerçek budur.

Ne var ki '90'lı yıllarla berabersosyalist bloğun dağılmasından güçalan emperyalizm ve işbirlikçileri ka-zanılan hakları budamaktadır. Dünyahakları her geçen gün daha fazla açlı-ğa, yoksulluğa ve işsizliğe mahkumedilmektedir. Emperyalist kuruluşlarolan ILO (Dünya Çalışma Örgütü) veFAO (Dünya Gıda Örgütü) gibi ku-rumlar açlığın geçen yıla göre arttığı-nı 1 milyarın üzerine çıktığını, yok-sulluğun daha da fazlalaşarak 4 milyarıaştığını, işsizliğin de "tahmin" edilen-den fazla çıkarak 210 milyon kişiyeulaştığını açıklamaktadır.

Ki bu rakamlar emperyalistleri, ka-pitalistleri, cümle işbirlikçileri ve on-ların sözcülüğünü yapan küçük bur-juva kesimleri yalanlamaktadır. Do-layısıyla bu tabloda da görülmektedirki halk kitlelerinin ekonomik, sosyalve demokratik tüm hakları kısıtlanıyor.

Krizler bahane edilerekişçi ve emekçilerin tümekonomik temelli haklarıile sosyal anlamda vekısmi olarak kullanabil-diği sosyalizmin kaza-nımları diyebileceğimizherşey ellerinden alını-yor.

Bundan dolayı emperyalistler ve iş-birlikçileri hala sosyalist ülkelerden vesosyalizm umudunu taşıyan ve bununmücadelesini veren devrimcilerdenkorkmaktadır. Elbette Sovyetler Bir-liği gibi dünyanın üçte birini etkisialtına alarak emperyalizmin ve iş-birlikçileri üzerinde baskı kuran birgücün olmaması saldırıları perva-sızlaştırmaktadır.

Sosyalizm ve sosyalizm mücade-lesinin kazanımları bir bir çalınmak-ta ve giderek dünya halklarına karşıemperyalizm, sefalet içindeki yaşamıdayatmaktadır. Ekmek bulamadığıiçin ayaklanan Endonezya halkınınçektikleri; Pakistan’da seller altındakalan halkın yardım paketlerine uza-nan açlığın ve sefaletin elleri bu ger-çeğin en çıplak halidir.

Emperyalizm"Özgürlük" Değil "Kölelik"Demektir

Emperyalizm ve işbirlikçileri zulümve sömürü altında kan ve gözyaşındanbaşka bir şey getirmezken bunun ter-sini savunarak "demokrasi" getirdiğiniiddia edenler de çıkmaktadır.

Bugün açlık, yoksulluk ve işsizlikyeryüzünde almış başını gitmişken;ABD emperyalizminin başını çektiği

NATO, AB, İngiliz ittifakı ya da ortaklısaldırganlık dizginsiz biçimde devamederken; Irak, Afganistan, Somali iş-gallerinin ardından Ortadoğu ve Afri-ka'da yeni emperyalist işgaller ve kuk-la rejimler kapıdayken; yeryüzünde kangölüne çevrilmeyen alan bırakılmazken;gırtlağına bir lokma ekmek girmeyen,bir yudum su bulamayan halklar acıdankıvranırken işbirlikçiler ve burjuvazi-nin ideologları, emperyalizme "de-mokrasi" ve "adalet" kavramlarını bah-şetmektedirler.

Emperyalizmin dümen suyundakiişbirlikçileri, cahil aydıncık kafalar,satılmış beyinler "demokrasi" safsatasıaltında emperyalizme tapıyorlar.

Ülkemizde ve dünyadaki bu sal-dırganlık nedeniyle halklar her geçen

gün daha fazla açlık, yoksullukçekiyor ve ekonomik, demokra-tik haklarından mahrum bırakı-lıyorlar.

Haliyle böyle bir dünyadaher şey zulüm ve sömürü ege-menliğine dayalıdır; tüketimiarttırmaya dönüktür. Emperya-list-kapitalist sistemin çarklarıdönmeye devam ettikçe dünyahalkları bir gün olsun gün yüzügörmeyecektir. Yeryüzünde halk-ların çıkarına olan ne varsa bun-

ları ele geçirme hedefleri hiç değiş-meyecektir.

Emperyalizmin gerçeği budur.

Kapitalizmin sömürüsü budur.

Açlık, yoksulluk, işsizliktir.

Zulümdür, sömürüdür.

Dolar ve zulüm tanrılarının ege-menliği ve yönetimi altında bir ya-şamdır.

Halkların "baldırı çıplaklar" olarakdamgaladığı bir sistemdir.

Ezilenlerin aşağılandığı ve sadeceiş gücü köleleri olarak görüldüğü birsistemdir.

Tüm toplumların tüketim nesnesiolarak ele alındığı ve insan yerine ko-nulmadığı bir sistemdir.

Kültürlerin yozlaştırıldığı tarihe,uygarlıklara ait tüm değerlerin yağ-malandığı bir sistemdir.

Tüm zulüm ve sömürü bir avuçemperyalist ve yerli işbirlikçilerin çı-

EmperyalizminHalklara

SaldırmaktanBaşka Bir Politikası

Olamaz

Ders:Kapitalizmve Sosyalizm-4

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

221

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 22: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

karları içindir.

Tek alternatif sosyalizmdir.

ÖRGÜTLENMELİYİZ.

Ülkemiz toprakları üzerindekendi ayaklarımız üzerinde du-ruyoruz.

Birikimimizle, kendi elleri-miz, bilincimiz ve kendi yüre-ğimizle, geleceğimiz için öde-diğimiz bedellerle oluşan değerve geleneklerle, sosyalizminkazanımları ve örnek olan hertür değeriyle, ülkemiz devrimini ger-çekleştirecek büyük bir deneyime vegüce sahibiz.

Sosyalizme ait olan tüm değerlermücadelemize ışık tutuyor. Mücade-lemiz halkımızın, ülkemizin umudu vegeleceğidir.

İşte bu geleceğin ve gücün yol gös-tericiliğinde emperyalizme karşı ba-ğımsızlık, faşizme karşı demokrasi, ka-pitalizme karşı sosyalizm idealini sa-vunduğumuz; sosyalizmin kültürünüve ahlakını taşıdığımız; halkın kurtu-luşuna inandığımız için sosyalizmtüm sorunların tek çözümüdür.

Bugün temel sorunumuz, bu çözümgücünü halkımıza daha fazla taşımak-tır. Bütün mesele sosyalizmin tek çö-züm gücü olduğunu, tüm sorunların ça-resi olduğunu, somut örneklerle halkataşıyarak onları örgütlemek ve daha faz-la mücadeleye katmaktır.

Örgütlenmek ve örgütlemek...

Daha fazla insana sosyalizmin de-neyimlerini anlatmak; kurtuluşu sağ-layacak silahlı ve silahsız örgütlen-meleri daha fazla kurumlaştırmaktangeçmektedir.

Görev ve gelecek budur.

Halka sosyalizmin kendi gücünütaşıdığımızda hayattaki hemen herşeyin tüm yapıların, işlenen tüm top-rağın, pişirilen tüm ekmeklerin, sağı-lan tüm sütlerin, kesilen ve beslenentüm hayvanların, ürettiği her metanıngerçek sahibinin kendisi olduğunuöğrenir. Öğrendikçe de mücadeleyedaha fazla katılır.

Emperyalizmin ve işbirlikçileriningüçsüzlüğünü gösterecek olan; sos-yalizmin kavgasını büyütecek olan;halkı savaştıracak olan bu gücü ör-

gütlülüklere dönüştürmeliyiz.

Bunları başardığımızda halkınomuzlarındaki dağ gibi sorunlar gücedönüşecektir. Sosyalizmin özlemi vedüşleri peşinde kurtuluşun bayrağıolup sel gibi akacaktır. Sosyalizmmücadelesine akan bu seldeki kitleselyürüyüşle, ısrarımızla, oligarşinin ik-tidarına yönelen öfkemizle kendi gü-cümüzün sırrına varacaktır.

Tam 9 yıldır açlık, yoksulluk ve iş-sizlik içindeki halkımızı düzene bağ-lamak için iktidara getirilen AKP’ninhiçbir sorunumuzu çözmediği orta-dadır. AKP’nin 9 yıldır halka söylediğiyalanlar, anlattığı masallar ve kullan-dığı baskı ve şiddetle iktidarını koru-duğu görülüyor.

Bugüne dek vaadettiği hiçbir şeyiyapmadı. Sadece halkın tüm sorunla-rını istismar etti.

Halk kitleleri 8 yıl öncesinden dahafazla açlığa, yoksulluğa ve işsizliğemahkum edildi. İşten atılmalar arttı. İş-siz kalanlar çoğaldı. Harç parasını öde-meyenler, sınavları kazanamadığı içinintihar edenler arttı. Sağlık sorunları ço-ğaldı. Vücudunun herparçasını satanlar ço-ğaldı. Ekonomik, sosyalve siyasal açıdan Tür-kiye tarihinin en karan-lık ve bağnaz bir döne-mi yaşandı. Ve bu ikti-dar ne zaman demok-rasi dediyse halka kar-şı baskıların, infazla-rın, yasakların ve ha-pishanelerde uygulanantecritin sıkılaştırıldığı,yasa haline getirildiğibir ülke haline gelindi.

Düzenin sahipleri

her zaman halkı düzene bağlaya-cak farklı alternatiflerin ellerininaltında bulunmasını isterler.AKP'nin 9 yıldır yaptığı demok-rasi ve özgürlük demagojisiniKılıçdaroğlu da sol söylemlerleyapmaktadır. CHP'nin, Kılıçda-roğlu'nun söylemleri ne olursa ol-sun iktidara geldiğinde zulmü vesömürüyü makyajlamaktan başkabir işlevi olamayacaktır.

CHP, oligarşinin düzeninde,burjuvazinin düzen içi alternatif ya-ratmak istediği bir partidir.

Ne AKP, ne CHP ne de düzende-ki başka bir parti halkın sorunlarını 87yıldır çözemedi. Emperyalizme ba-ğımlılık ve işbirlikçilik çözümsüz-lüktür. Düzen partileri böyle bir ba-ğımlılıkla bilerek ve isteyerek tekel-lere ve burjuvaziye hizmet etmekiçin iktidara gelirler.

Sonuç olarak halkın dağ gibi so-runlarına çözüm gücü olan sadece dev-rimcilerdir. Halkın ihtiyaçlarını kar-şılayabilen düzen ise halk iktidarıdır.Bu iradeye sahip olan açlığı, yoksul-luğu, işsizliği yok eden tek alternatifsosyalizmdir.

SOSYALİZM HALKIN KUR-TULUŞUDUR.

KURTULUŞU SAĞLAYACAKVE DÜŞÜMÜZÜ GERÇEKLEŞTİ-RECEĞİZ.

Sevgili okurlar, bu haftaki dersi-mizi bitiriyoruz.

Haftaya başka bir konuyla devamedeceğiz.

Görüşmek üzere...Hoşçakalın.

TAYAD’lı Aileler, 19 yıl önce kaçırılarak göz-altında kaybedilen Ayhan Efeoğlu’nun mezarını bul-mak amacıyla 18 Kasım günü Taksim’de eylem dü-zenleyecek.

Taksim Tramvay Durağı’nda toplanarak eylem-lerini başlatacak olan TAYAD’lı Aileler, eylemleri-ne katılım çağrısında bulundular. Eylemde; kontr-gerillacı, katil, mafyacı Ayhan Çarkın’ın ifadeleri-ne rağmen, mezarın bulunması için hiçbir yasal iş-lem başlatmayan oligarşinin yargısı teşhir edilecek.

Daha fazla insanasosyalizmin deneyimlerini

anlatmak; kurtuluşusağlayacak silahlı ve

silahsız örgütlenmeleridaha fazla

kurumlaştırmaktangeçmektedir.

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET22

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

EVLATLARIMIZIN MEZARINI BULACAĞIZ,

KATİLLERDEN HESAP SORACAĞIZ

Page 23: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Başbakan Recep Tayyip Erdo-ğan, Birleşmiş Milletler’deki ülkele-rin pantolonlarının duble paçasında-ki kırıntıları vermeleri halinde bile So-malili çocukların doyacağını söylüyor.Bu cümleleri duyan, gerçekten Baş-bakan'ın açlığın, sömürünün, yağ-manın yeni farkına vardığına inanır.Oysa bu sözlerin altında sahtekarlıkve aldatmaca vardır.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’üneşi Hayrünisa Gül, 20 bin dolarlıkçanta takar. Takılan bu çanta, kaç So-malili çocuğun ihtiyacını karşılar?Bunu Türk lirasına vurursak 35 binTL yaptığını görürüz. Bu çan-ta kaç öğrencinin okul kayıt pa-rasıdır? Ya da kaç ailenin, tekkuruşunu harcamadan, ev kira-sı, faturalar, sağlık, eğitim gi-derleri için harcadığı 658,95TL’lik asgari ücretidir?

İşçinin maaşına yapılacak% 2,2’lik zam için bile türlüoyunlar yapıyorlar. Diğer ta-raftan ise bir işçinin 53 aylıkemeğini küçücük bir çantaya harcı-yorlar. Onlar için ne de olsa bir işçi-nin değil, milyonlarca işçinin bile birçanta kadar değeri yoktur. Tüm işçi-lerin, emekçilerin bir ayda kazandı-ğı parayı bir saatte harcamak onlarınkendilerine gördükleri bir haktır.Yoksul halk ise ne emeğinin değeri-ni alır, ne de ürettiğinin karşılığını alır.Bir işçi sadece 658,95 TL’yi almakiçin milyonlarca, milyarlarca malüretir. Bir çiftçi ise binbir zorluklaürettiği ürünün sadece % 1 ya da %2’sinin tutarını alır. İşçi ve köylünündöktüğü alınteri geleceği içindir. Fa-kat bu düzen onların emeklerinin, ya-rınlarının hırsızıdır. Bu düzen halkı-mızın alınteri üzerinde bir sülük gibikanını emerek yaşıyor. Emeğini ili-ğine kadar emiyor. Halkın çektiği çi-leden kaynaklı düzenin adaletsizliği

bir kat daha öf-kelendiriyorbizi.

Hayvancı-lık ise dahazordur. Bugünyapılan vergi-lendirmelerlebitirme nokta-

sına getirilmiştir. Ülkemizdeki hay-vancılık bitirilirken, dış ülkeden ge-tirilen Angus denilen hayvanlar buhalka sunulur. Köylünün özel besiy-le yetiştirdiği hayvanlar ise meclistebakanlara sunuluyor.

Mecliste bu yıl 95 ton et tüketil-miş. Bir yılda tüketilen et miktarınıdüşününce yağmanın boyutları orta-ya çıkıyor. Patlarcasına, aksırıp-tık-sırıncaya kadar yiyorlar.

Halkın yaşadığı açlığın, yoksullu-ğun nedeni işte bunlardır. 95 ton etiyerken halkın yaşadığı açlığın, sefa-letin hangisini çözdüler, hangi sorunun

üstesinden geldiler? İşte bu yüzdenasalaktırlar, bu yüzden hırsızdırlar.

Dünya Bankası’nın yayınladığıgelişme raporuna göre, 2006’da Tür-kiye’de nüfusun %48’i günde sade-ce 1 dolar ve 1 dolardan daha az birgelirle geçinmektedir. Dünya Ban-kası’nın yaptığı açıklama elbettekitüm doğruları içermez. Çünkü dün-yanın zenginlerinin kurduğu bir ban-kadır. Bu banka kendi sınıfına hizmeteder. Onlar bile böyle bir açıklama ya-pıyorsa, bu, varolan yağmanın giz-lenmeyecek boyutta olduğunu gös-teriyor.

Kırıkkale’de trafik kazasındanölen Fatih çocuk için ise devlet, öde-yeceği tazminat tutarını düşürmek için“Yoksul oldukları için okuma koşuluolmayacaktı, bu yüzden tazminatını

az verelim” demişti. Fatih için çokgördükleri tazminat tutarını kendikedi-köpekleri için harcıyorlar. Ken-di köpeklerinin tatil yapması içinköyler kurarken, yoksul halk çocuk-larına açlığı reva görüyorlar. Köpek-lerinin yuvası, bizim gecekonduları-mızın büyüklüğüne denktir. Köpek-lerinin kuaför salonları, veterinerle-ri, vitaminleri, mamaları... her şeyle-ri, günlüğü 1 dolara çalışan halktandeğerlidir. Köpeklerinin tüm bu mas-rafları bizim günlük 1 dolarımızdankat kat fazladır.

Abdullah Gül, maliyeti 35 milyondolara bir tekne yaptırdı. Malikane

gibi olan teknesinde sefa sürü-yor. Bizim alınterimizi yiyorlar.

Tüm bunların kaynağındaburjuvazi vardır, kapitalizm var-dır, bu düzen vardır. Kendi kar-ları düşünce dünya krize girer,yeni pazarlar için halklar katle-dilir, ülkeler işgal edilir. Soma-li halkı açlıktan, yoksulluktan öl-dürülür. Bu ise onların kuru birpropaganda aracıdır. İnsanlar

ölürken, kapitalizm onlarla alay edergibi, 1700 çeşit yenilebilir böcek ol-duğunu söylüyor. Her gün milyon-larca ölen çocuğumuza karşılık bunusöylerler.

Öfkemizin nedeni buradadır işte.Kurdukları kocaman rezidansların,alış veriş merkezlerinin, yaptıkları ül-kelerarası anlaşmaların, işbirlikçilik-lerinin tamamı yaptıkları hırsızlığınaçık göstergesidir. Nasıl bir şey ki, biryerde milyon dolardan söz edilirkenbir yerde 1 dolardan söz ediliyor?!

Köpekleri bile bizden değerliyken,bizi ayak takımı diye aşağılarken,emeğimizi çalarken, kinimizi onlarakarşı bir kat daha bileyleriz. Yaşadı-ğımız sefaletin, yokluğun, yoksullu-ğun kaynağı onlardır. Onlardan kur-tuluncaya kadar öfkemizi bilemeliyiz.

Kendileri Aksırıp-Tıksırıncaya

Kadar Yiyorlar, Halk Aç!

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

23

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 24: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Amerikan emperyalizmi Türki-ye'nin GDO'lu ürünlere dair yasalmevzuatını "çok ağır ve cesaret kı-rıcı" buluyormuş. Ve bunun değişti-rilmesi gerektiğini söyleyerek bu ko-nudaki yasal düzenlemenin yenilen-mesini istemiş.

GDO Nedir? Bilim adamları 25 yıl önce, gen-

leri DNA’dan ayırarak başka bir can-lıya yerleştirebileceklerini keşfettiler.Bir canlıdaki genetik özelliklerinkopyalanarak, bu özellikleri taşıma-yan bir canlıya aktarılması sonucun-da üretilen yeni canlıya Genetiği De-ğiştirilmiş Organizma (GDO) deniyor.

GDO'lu ürünlerin yaygınlaşma-sıyla birlikte bu ürünler tartışma gün-demimize de girdi. Kimileri GDO'luürünlerin avantajlarını sıralarken ki-mileri de bu ürünlerin özellikle insansağlığını etkileyebileceğini, doğaldengeyi bozacağını, doğayı da içinealacak tarzda olumsuz sonuçlar ya-ratabileceğini söyleyerek bu ürünle-rin kullanımının, üretiminin yasak-lanmasını savunmaktadır.

Örneğin GDO savunucuları,GDO'nun dünyadaki eksik üretimedolayısıyla da açlık sorununa çare ola-cağını, GDO'nun ürün artışını sağla-yacağını söylemektedirler. Oysa aç-lık sorununun kaynağı ürün eksikli-ğinden değil, emperyalist sömürügerçeğinden kaynaklanmaktadır. Ye-terince tahıl, ürün fazlası varkenhalklar açlık çekmektedir.

Tek başına bu bile GDO'nun neyehizmet ettiğini çok açık ortaya koy-maktadır.

GDO'lu ürünlerin yararlı mı zararlımı olduğu tartışmasını aydınlatacaktemel gerçek ise şudur: BugünGDO’lu gıda üretimi birkaç emper-yalist şirketin tekeli altında. Gele-neksel tarımda kullanılan bitkilerin to-humlarıyla bir sonraki yıl yeniden

ürün alınabiliyor. GDO’lu tarımdaise bu mümkün değil; üreticiler,emperyalist şirketlerden her sene to-hum almak zorunda. Bir diğer nok-ta patent konusu. GDO’lu bitkilerinpatentinin neredeyse tamamı dayine aynı şekilde emperyalist şir-ketlerin tekelinde bulunuyor. Tüminsanlığa ait bir materyal olanDNA’nın özelleştirilmesi insanlığıtehdit eden asıl noktadır.

Monsanto, DuPont, Pionerr,Syngenta, Bayer ve Hazera genetiktohum üretici ve pazarlayıcısı em-peryalist şirketlerin başında gelmek-tedir. Ve Cargill çok uluslu emper-yalist gıda tekellerinin en bilinenidir.İşte bu şirketler, bu tekeller yasalarıyapmakta, yasaları değiştirmektedir-ler.

Emperyalizm gerçeği açık ve net-tir:

Bir; emperyalizmin özü tekelleş-mektir, tekellerdir. Tekelleşme de sö-mürünün merkezileşmesi ve yoğun-laşmasıdır. Yani tekeller sömürüyü te-kellerine alırlar ve sömürü koşulları-nı azgınlaştırırlar.

İki; emperyalizmin yasası “dahaçok kar”dır. Emperyalist tekeller her-şeye daha fazla kar; daha fazla sömürüanlayışıyla bakarlar.

Üç; emperyalizmin bir diğer yanıbağımlılaştırmaktır. Sömürüsünü ar-tırmak için yeni pazarlar ararlar, bupazarları her şeyleriyle kendilerine ba-ğımlı yaparlar.

Şimdi bu gerçekler ışığında bak-tığımızda GDO'lu ürünlerin kullanı-mı yararlı mı zararlı mı sorusuna doğ-ru cevabı verebiliriz.

Teknik, bilgi, materyal kimin elin-deyse onun yararına kullanılacaktır.GDO'lu ürünlerin birkaç emperyalisttekelin elinde olduğunu söyledik.Dolayısıyla emperyalist tekellerinelindeki GDO'lu ürünlerin insanlığınyararına kullanımı olanaksızdır. Do-

ğası gereği daha fazla kar, daha faz-la sömürü, daha fazla pazar isteyen vedoymak bilmeyen emperyalist tekel-ler GDO'lu ürünleri de bu amaçla de-ğerlendirmektedir.

Yerli tarımın öldürülmesi, doğanındengesinin bozulması, insan sağlığı-nın olumsuz etkilenmesi emperyalisttekellerin umurunda değildir.

Ülkeleri işgal eden, halkların üze-rine bombalar yağdıran, katleden, am-bargolarla kuşatma altına alan em-peryalistler GDO'lu ürünlerle de fark-lı bir işgal, bağımlılık gerçekleştir-mekte, halkları katletmektedir. Em-peryalist tekeller asla halkların yara-rına hareket etmezler. Tersine emper-yalizm ve ezilen haklar birbirleriyle uz-laşmaz bir karşıtlık içindedirler.

Tekellere Daha FazlaÖzgürlük, Halklara DahaFazla Baskı, Yasak

Emperyalist tekeller tehdit ediyor:Engelleri kaldırın, yeni düzenlemeleryapın!

Bunlar olmazsa ne olur?

Buna da cevap veriyorlar: İşgalederiz, rejimi yıkarız, ambargo uy-gularız. Irak, Afganistan, Libya'dayaptıkları gibi, Suriye'de yapmaya ça-lıştıkları gibi...

GDO'yu tekelinde bulunduran

"GDO'lu Tarıma Ceza Kesmeyin" Diyorlar

EMPERYALİST TEKELLER İÇİNBÜTÜN SINIRLARI KALDIRIN!

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET224

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 25: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

emperyalist şirketler, Türkiye'yi dedaha uygun biçimde uyarıyor:GDO'larla ilgili yasalarınız cesaret kı-rıcı, yeniden yasal düzenlemeler ge-tirin, diyorlar.

İşbirlikçi AKP iktidarının emper-yalistlerin bu isteğini hemen yerine ge-tireceği açıktır.

AKP iktidarı ve ondan önceki iş-birlikçi iktidarlar emperyalistlerin birdediğini iki etmediler. Emperyalist te-keller lehine onlarca, yüzlerce dü-zenleme yaptılar. Açık-gizli onlarcaanlaşma yaptılar. Tekellerin önünü bü-tünüyle düzlediler ki emperyalistlerTürkiye halklarını rahat rahat sö-mürsünler.

GDO ile ilgili ülkemizdeki yö-netmelik birkaç kez değişti.

Ülkemizde GDO ile ilgili ilk yö-netmelik değişikliği 26 Ekim 2009 yı-lında yapıldı. Gıda ve Yem AmaçlıGenetik Yapısı Değiştirilmiş Orga-nizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İş-lenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Dene-timine Dair Yönetmelikte DeğişiklikYapılmasına Dair Yönetmelik adı al-tında yapılan değişiklik tarımı em-peryalist tekellere peşkeş çeken bir dü-zenlemedir.

Emperyalist tekeller bu düzenle-meden de memnun kalmamış, varolan tüm engellerin kaldırılmasınıistemektedirler.

Tekeller lehine olan her düzenle-me ise halkların aleyhine olmaktadır.Tekeller özgürleştikçe halklara dahaçok baskı ve yasak uygulanmaktadır.

Yasal düzenlemelerin, gündemegelen politikaların bir yönü emper-yalist tekellere daha fazla özgürlüksağlarken bir diğer yönü ise halklara,emekçilere; çalışma koşullarını ağır-laştırarak, kölece çalışma ve yaşamkoşulları dayatarak, işsizliği büyüte-rek, emekçilerin örgütlenme ve ifadeözgürlüğünü ortadan kaldırarak bas-kı ve yasakların büyümesi olmaktadır.

GDO'ya Karşı Mücadele,Emperyalizme KarşıMücadeledir

Tüm sömürü politikalarının oda-ğında, tüm sorunlarımızın odağındaemperyalizm, emperyalist tekellerindoymak bilmez kar ve sömürü gerçeğivardır.

Yerli tarım, hayvancılık mı ölüyor?

Sağlığımız mı tehdit altında?

Açlık, yoksulluk mu artıyor?

GDO insanlığı tehdit mi ediyor?

Savaşlar, şiddet mi korkutuyor?

Bir, tüm bunların sorumlusu kim-dir?

İki, buna karşı nasıl bir mücadele?

Bizce suçlu malumdur: Emperya-lizm. Bu nedenle emperyalizmi kar-şısına almayan hiçbir politikanın ba-şarı şansı yoktur. Emperyalizmi he-define oturtmayan hiçbir talep gerçekkurtuluşu sağlayamaz.

Ve yine en az bunun kadar önem-li olan bir gerçek daha vardır; emper-yalizmle mücadele çetin bir mücade-ledir, uzlaşmaz bir mücadeledir, kan-lı bir mücadeledir, çok yönlü bir mü-cadeledir. Ve bu mücadele, ne ülke-mizdeki ne de uluslararası plandaki em-peryalizmin mahkemeleriyle sınırla-namayacak, bunlara hapsedilemeyecek,barışçıl biçimlerde sonuç alınamaya-cak bir mücadeledir. Karşımızda hiç-bir yasayı, hukuğu, adaleti, değeri, ge-leneği tanımayan bir emperyalizmhaydutu vardır. Bu haydutun anladığıtemel mücadele dili silahlı mücadele-dir. Ancak bu çizgideki bir mücadeleanlayışı ile sorunlarımızı çözebiliriz.

GDO’lu gıdaların zararlı olduğu,emperyalist tekeller için çalışan halkdüşmanı bilim adamlarının dışında-ki tüm bilim adamları tarafından in-san sağlığına zararlı olduğunu söy-lenmektedir. Ki, burjuvazi kendisiözellikle organik gıdalar yerken, hal-ka GDO’lu ürünlerin zararlı olma-dığını söylüyor. Halkı bu yalanları-na inandırmak isteyen Amerikan te-kellerinin Türkiye'nin de içinde ol-duğu bir çok ülkede GDO'lu gıda-ların zararlı olmadığı yönünde pro-paganda çalışmaları yürüttüğü orta-ya çıktı. Haber sitesi Bianet’in Wi-kileaks belgelerini incelenmesiyleortaya çıkan ABD'nin Türkiye ve di-ğer ülkelerde yürüttüğü "GDO Sağ-lığa Zararlı Değildir" çalışmalarıbasına yansıdı. 13 Kasım 2011 tarihli

Milliyet’in haberine göre, Türki-ye'de GDO'lu gıdalar konusundaki'yanlış bilgilendirmenin' önünü kes-mek için gazetecilerden bilim in-sanlarına, hükümet yetkililerin-den çiftçilere kadar her kesime, ge-rek Türkiye içerisinde, gerek yurtdı-şında, genetiği ile oynanmış ürünle-rin sağlığa zararlı olmadığını söyle-yen Amerikalı uzmanlar tarafından"bilinçlendirme çalışmaları" dü-zenlenmiş. Bu çalışmaların sonu-cunda "Türklerin bilimselliktenuzak olduğu", ikna edilmesi içindaha çok çalışmalar yapmaları ge-rektiği söyleniyor. Çünkü Türkiye'ye1 milyar doların üzerinde GDO'luürünün satıldığı ve bunun büyükbir pazar olduğu söyleniyor.

Bu pazarın kaybedilmemesi vebüyütülmesi için ABD'nin TarımsalBioteknoloji danışmanı MadelynSpirnak AKP'li hükümet yetkilile-rine, basına, işbirlikçi tekellereGDO'lu gıdaların kullanılmasının“faydalarını” anlatmış. TÜBİTAK'ınBilim ve Teknik dergisinde bu ko-nuyla ilgili makalelerin yayınlan-ması istenmiş.

Hükümete alenen baskı yapıl-mış. 3 Haziran 2008 yılında yazılanbir belgede Türkiye'nin GDO konu-sunda AB'yi izlediği, bunun daABD'nin bu ülkeye olan ihracatınıolumsuz etkilediği, bu durumda hü-kümete alenen baskı yapılarakGDO'lu ürünler konusundaki siya-setinin değiştirileceği söyleniyor.

Amerikan tekellerinin GDO’lu gıdalarınzararlı olmadığına inandırma çalışmaları

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

25

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 26: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Adeta paranoyak oldular. Cadde-ler, sokaklar, parklar, halka açık yer-ler kameralarla donatılıyor. İller yet-medi, ilçelere geçtiler. Yakında köy-lere de girecekler.

“Eski adıyla MOBESE, yeni adıy-la Kent Güvenlik ve Yönetim Sistemi(KGYS) kurulum çalışmalarında sonagelindi. Kocaeli dışında güvenlik ka-meralarıyla donatılmayan il merkezikalmadı. Kocaeli de gelecek yıl kame-ralara kavuşacak. 80 il merkezininyanı sıra 35 büyük ilçedeki kurulum ça-lışmaları da tamamlanmış durumda. 21büyük ilçede ise çalışmalar sürüyor.”(Akşam, 8 Kasım 2011)

İller, ilçeler, yakında köylere debaşlayacaklar, hatta boş arazilere, or-manlara...

Polis Yapar da JandarmaDurur mu?

“Sırada JEMUS var; MOBESE yada KGYS'nin kırsaldaki karşılığı olanJandarma Entegre Muhabere ve Bil-gi Sistemi (JEMUS) kurulum çalış-maları ise tüm hızıyla sürüyor. JEMUSda bugüne kadar 35 ilde faaliyetegeçti. 15 ildeki kurulum çalışmaları ha-len devam ediyor. JEMUS'un 2016 yı-lının sonuna kadar ülke geneline yay-gınlaştırılması planlanıyor.” (agy)

“Denizde beklemedeyiz; 'Deniz-lerin MOBESE'si olacak Sahil Gö-zetleme Radar Sistemi Projesi'nde isehenüz mesafe katedilemediği öğre-nildi.” (agy)

Güvenlik sistemi diyorlar. Kimingüvenliği peki? Halkın güvenliği mi?Yalan...

Halkı katleden, halkı yoksullaştı-ran, işsiz bırakan, aç-açık bırakan birdüzenin halkın güvenliğinden söz et-mesi açık bir yalandır. Depremzede-ye bile gazlarla, joplarla saldıran,yardımsız bırakan bir düzen mi gü-venliğimizi düşünecek.

Hayır, kendi güvenlikleri için ya-

pıyorlar. Bu zulüm ve sömürü düze-ninin devamı için yapıyorlar tüm bu“güvenlik” sistemlerini...

Devletin “güvenlik” dediğini sizhalka saldırı olarak anlayabilirsiniz.Emperyalist tekellerin, işbirlikçileri-nin güvenliği demek olduğunu anla-yabilirsiniz. Ama devletin “güvenlik”dediği şeyin asla halk için olduğunudüşünmeyin.

Çok basit düşünelim, yaşadığımızolaylara bakalım: Herhangi bir fabri-kada maaşları ödenmediği için en sı-radan bir protesto eylemi yapan işçi-lerin başına geleni düşünün. Patronlarınbir telefon açmasıyla polisi, jandarması,özel timi, siyasi şube polisleri damla-yıverirler. Çalışan bütün işçilerin anın-da seceresini çıkartırlar. Kim bu eyle-mi örgütlüyor? Kim bu işçileri kışkır-tıyor? Kim bunların elebaşısı? Dışarı-dan kimlerle bağlantı kuruyorlar?... De-rinlemesine araştırmalar uzar gider. Pat-ronlara “siz bu işçilerin maaşlarınıniye vermiyorsunuz?” diye en basit birsoruyu dahi sormazlar. Yüzlerce işçiişinden atılır, patarona “niye attın” de-mezler. Onlar, patronun güvenliğinisağlamak için vardırlar.

Ve yaptıkları yeterli gelmiyor.Karadan, denizden, havadan... herbir yandan gözetlemeye, izlemeyealdılar. Deyim yerindeyse kuş uçurt-mayacaklar. Korkuyorlar.

Halk İçin Yatırım Yok,Halka Karşı MilyarlarHarcarlar

Onca güvenlik önleminin, kame-ralı sistemlerin maliyeti var elbette. Şuana kadar yapılan harcamaların 300MİLYONA MAL OLDUĞU söyle-niyor. “Kent güvenlik sistemleri içingenel bütçeden 148 milyon 193 binlira harcandı. Bir o kadar para da ilözel idareleri başta olmak üzere ye-rel bütçelerden çıktı.”

Genel bütçe, yerel bütçe, bizden

zorla aldıklarıvergileri ka-meralarla bizekarşı kullanı-yorlar.

Halka kar-şı savaşta mil-yarları aslaesirgemiyorlar. Döşüyorlar, döşüyor-lar, tüm dünyayı kamera ile döşüyor-lar adeta... Her yere kameralar döşü-yorlar... Halkı suçlu, terörist olarak gör-meye devam ediyorlar...

Görmeye devam edin. Bu duygusizi paranoyak yapacak... Her yere ka-mera döşeyin ama deprem için biryara bandı bile koymayın bir köşeye...Hatta hemen yıkılan Van'a da, o böl-gelere de kamera döşeyin... Halkyoktur burada, halk sevgisi yoktur,halka ilişkin tek bir yatırım yoktur.Halka karşı ise milyarlar harcarsınız...

Bütçe harcamalarını ortaya serelim.Bütçeden nerelere ne ayrılmış incele-yelim, bu incelemede bize devletin halkiçin mi yatırım yaptığını, yoksa halkakarşı mı yatırım yaptığını gayet açık gö-receğizdir. Bir de örtülü ödenekleri var-dır ki o ödeneklerle de halka karşı sa-vaşta milyarlık harcamalar vardır.

“Halk İçin Güvenlik - Adalet İçinHizmet” diyorlar.

Yalan...Her şey halkın mücadelesini sus-

turmak ve bastırmak için. Polisin sa-yısını arttırırlar, donanımlarını sü-rekli yenilerler, yeni araç-gereçleralırlar. Ve polise ayrılan bu ödenekhalkın karşısına jop, işkence, gözal-tı, katliam olarak çıkar. Örneğin aşa-ğıdaki alıntı devletin önceliğinin ne ol-duğu çok somut ortaya koymaktadır.

“Adalet Bakanlığı yakınıyor: Mah-keme artı Yargıtay, bir ceza davası or-talama 1600 günde sonuçlanıyor. Bu,4,5 yıl demek… Üstelik bu ortalama ra-kam… Misal; Hizbullah davası hü-

Halktan, DevrimcilerdenKorkuyorlar!

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET226

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

MOBESE’LER, JEMUS’LAR, SGRS’LER...

Page 27: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Bu kelimeleri seçimler döneminde sık sık duyduk.AKP her fırsatta “halkın iradesiyle geldik” der. Bugünanayasa tartışmaları sırasında da, halkın iradesini gerçek-ten temsil eden bir anayasa yapacaklarını söylüyorlar.

Burjuvazi de her şeyi halka sorduğunu, danıştığınısöyler. Buna dayanarak seçimleri, meclisi, referandumyapılmasını gösterir.

Tüm bunlar doğru mudur? Nedir “halkın iradesi”?Sadece sandık başına gitmek midir? Bu düzen değiş-meden halkın iradesini temsil eden, demokratik biranayasa mümkün müdür?

İktidarın halkın iradesini temsil etmesi demek, halkınyönettiği, söz ve karar hakkını doğrudan kullandığı,bağımsız ve özgür bir ülkenin var olması demektir. Oykullanmak veya seçimlerin olması halkın iradesinin oluş-tuğu anlamına gelmez. Seçimler, bugün oynanan demok-rasi oyununun bir parçasıdır sadece. Halkın iradesininvar olup olmamasının tek ölçütü asla seçimler olamaz.

Bu ülkede hiçbir zaman gerçek bir halkın iradesiolmamıştır. Var olan tüm iktidarlar, bu tarz söylemleridemagoji malzemesi yapmıştır. AKP’nin de yaptığı

budur.

Bugün devlet, halkın değil, emperyalistlerleişbirliği yapan sömürücülerin devletidir. Bundandolayı iktidarda halkın iradesinden değil, emperya-listlerle işbirliği yapan sömürücülerin iradesinden

söz edilebilir.

Gerçekten halkın iradesi söz konusu olsaydı, halkınzararına olan yasalar meclisten bir bir çıkar mıydı?Özelleştirmeler olur muydu? İşsizlik her geçen gün çığgibi büyür müydü? Bugün ekmeğe, sebzeye, doğalgaza, elektriğe zam kararlarını halk mı veriyor? Halkıngerçek bir iradesi söz konusu olsaydı, halk kendi aley-hine bu kadar karar alır mıydı? Bunca açlığı, yoksullu-ğu çeker miydi?

İktidardakiler halkın iradesini temsil edemezler.Onlar için halk sadece sömürülmek için vardır.Yaşadığımız açlığın, yoksulluğun, zulmün sorumlusuAKP’dir, bu düzendir.

Özelleştirmeler, yeni imar yasaları, 2B adı altındayapılan arazi talanları, kıdem tazminatı dahil her türlükazanılmış haklara yönelik saldırı yasaları, kentseldönüşüm adı altında yapılan gecekondu yıkımları vedaha sayabileceğimiz onlarca yasanın hiçbirinde halkıniradesi söz konusu değildir.

Şu kesindir: “Halkın iradesini temsil ediyoruz”cümlesi bir safsatadır. Bu düzende hiçbir iktidar halkıniradesini temsil edemez. Onlar için önemli olan halkıniradesi değil; emperyalistlerin ve tekellerin iradesidir.Bildikleri tek irade budur.

SavaşanKelimeler

HALKIN İRADESİ

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

27

Yürüyüş

Sayı: 295

kümlülerinin dosyaları toplam 10 yıl-da bile karara bağlanamadı. O yüzdensalıverildiler… Demek ki mahkemele-ri hızlandırmak gerekiyor… Bu çerçe-vede; hakim, savcı ve adalet hizmetle-ri personeli sayısının artırılması, tek-nolojik donanımı artırmak gerekmiyormu? Gerekiyor ve bu da bütçe işi. Peki,AKP iktidarı adalete toplam bütçeninne kadarını ayırıyor? Adalet, AKPhükümetinin öncelikleri arasında ne-rede duruyor. Sıkı durun, bütçeninsadece yüzde 1’i adalete ayrılıyor.2010 yılı 11 ay bütçe harcamalarınagöz atınca görüyoruz ki, yapılmış gö-rünen 256 milyar TL’lik bütçe harca-masında polise yaklaşık 12 milyarTL’lik harcama yapılırken adalete ve-rilen bütçe 3 milyar TL bile değil. Yani,1 adalete, 5 polise…” (Mustafa Sön-mez, Politika, ekonomi ve yaşam üze-rine notlar)

Devletin adalete ihtiyacı yok, dev-letin ihtiyacı güvenliktir. Devletin ih-tiyacı adalet arayanı, adalet isteyeni

bastırmaktır. Mahkemeler varsın yavaşişlesin! Nasılsa F Tipleri vardır. Tut-saklar dış dünyadan yalıtılmışlardır.

Ayrıca şunu da belirtmek istiyoruz:Devlet polise verdiği kadar AdaletBakanlığı’na da ayırmış olsa halk içindeğişen bir şey olmayacaktır. AKP ik-tidarı milyonlarca lira harcayıp dün-yanın en büyük adalet saraylarını yap-tırıyor. Bunlar yine halk çıkarlarına ça-lışmıyor. Polis nasıl patronların “gü-venliği” için çalışıyorsa, devletin ada-leti de patronlar için hizmet etmekte-dir.

Yukarıda verdiğimiz işçi örneğivardı. Patron fazla çalıştırıp mesaiücretlerini ödemiyor diye defalarca di-lekçe verebilirsiniz. Kılları kıpırdamaz.

Onlar patronların güvenliği için FTiplerine trilyonlar harcamışlardır.Devletin adaleti de yoksul halkı ora-lara doldurmak için çalışır.

Varsın milyonlar açlık yaşasın,işsizlikle cebelleşsin, oligarşik devletiçin hiçbir önemi yoktur bunun.

O övündükleri “sosyal devlet”in ye-rinde yeller esmektedir. Sosyalist sis-temin baskısı ve zoruyla, emekçilerinmücadelesinin dayatmasıyla yaptıklarıkamu harcamalarını olabildiğince kıs-mış, kısmışlardır. Bunun yerine tümharcamaları güvenliğe kaydırmışlardır.

Bu politika ve anlayışın sonucu in-sanlık açlıkla pençeleşir. En küçük birsel felakete dönüşür. En az zararlar-la atlatılabilecek bir deprem hayatla-rı alt-üst eder. Hiçbir yatırım yap-mazlar. Bir çadırı çok görürler in-sanlarımıza. Çünkü halka düşman-dırlar. Katlederken de, bir çadırı çokgörürken de, kameralar döşeyip izle-meye çalışırlarken de halka düşman-dırlar, halktan korkmaktadırlar.

Ancak nafiledir. Korkunun ecelefaydası yoktur. Halk yenilmez birgüçtür. Bunu biz söylemiyoruz. Bunutarih söylüyor ve onlarca kez de ka-nıtlanmıştır bu doğru. Yeter ki halk ör-gütlü olsun. Yeter ki halk devrimci ön-cüsüyle birleşmiş olsun.

Page 28: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Türkiye’de1980’lerde baş-

layan, 1990’lardadevam eden ve AKP

hükümeti döneminde hızlanan “Sağ-lıkta Dönüşüm Programı” bir Dün-ya Bankası (DB) programıdır. 2003yılında başlatılan bu program, ilkaşamasını tamamlamış ve 2009 yı-lında “Sağlıkta Dönüşüm ve SosyalGüvenlik Reformu Projesi” adıyla 2.aşamasına geçmiştir.

29 Eylül 2009 tarihinde yürürlü-ğe giren ve 31 Temmuz 2013 tarihi-ne kadar bitirilmesi hedeflenen “Sağ-lıkta Dönüşüm ve Sosyal GüvenlikReformu Projesi” için Dünya Ban-kası kredi vermiştir. Kredi miktarı56,1 milyon Euro’dur. Krediyi ve-rirken, TBMM’den geçirilecek ya-salara kadar tüm sağlık politikasıDünya Bankası tarafından belirlen-miştir. Kredi anlaşması bu şartlarlaimzalanmıştır.

Dünya Bankası, bu krediyi Tür-kiye halklarını çok düşündüğü içinvermemiştir. Emperyalizm, dünyadasömürebilecek yeni alanlar aramak-tadır. Suyun dahi özelleştirilmesinekadar giden bu süreçte, sağlık hiz-metlerinin özelleştirilmesi de vardır.

Dünya Bankası, “Sağlığa fazlapara harcıyorsunuz, sağlık siste-minizi değiştirin.” talimatını ver-miştir AKP’ye. Verirken şunu söyle-miştir: “Kamu sağlık harcamaları ha-lihazırda toplam kamu harcamaları-nın önemli bir bölümünü (2007 yı-lında yaklaşık yüzde 13) oluşturdu-ğundan dolayı, söz konusu dönemdesağlık harcamalarındaki gelişmelermali sürdürülebilirliğin kilit bir be-lirleyicisi olacaktır. Dolayısıyla, sos-yal güvenlik ve sağlık sektörlerindeharcama yönetimi mali kapasiteninkorunabilmesi için bir önceliktir.”(Bilgi Dünya Bankası’nın sitesindenalınmıştır.)

Bunun anlamı: Bütçenin %13’üsağlık harcamaları için çok fazla,

bunu azaltın!

Sağlıkta Dönüşüm Programının Getirdikleri

Bu programın temelinde şunlarvardır:

* Devletin elindeki sağlıkhizmetleri özelleştirilecek

* Devlet sağlık ve sosyalgüvenlik alanından çekilecek.

* Vatandaşın yükümlülükleriartacak, hizmetler daraltılacak

* Özel sağlık sigortasıdayatılacak

* Sağlık emekçilerinin işgüvenceleri kaldırılacak,sözleşmeli olarak çalıştırılacaklar

* Sağlık ocakları yok edilecek,aile hekimliği sistemine geçilecek

SSK'lar işçilerin primleriyle oluş-turulan kurumlardır. Devlet, hiç kay-nak aktarmayarak ve üstüne üstlük,kaynaklarını özel sağlık birimlerineaktararak içini boşalttığı SSK'ları sa-hiplerinin olurunu ve görüşünü al-madan Sağlık Bakanlığı'na devret-miştir. Devir işleminin ardından, 21Temmuz 2004 tarihli Resmi Gaze-te’de yayımlanan 5220 Sayılı “Sağ-lık Hizmetleri Temel KanunundaDeğişiklik Yapılmasına Dair Ka-nun” ile Maliye Bakanlığı’na, Sağ-lık Bakanlığı’na ait tüm sağlık kuru-luşlarını satma yetkisi verilmiştir.

Sağlıkta dönüşüm programı ile,hastalar ayakta tedavi ile yetinmek zo-runda kalacaktır. Bundan daha fazla-sını talep eden “müşteriler”, “çağdaş”sağlık işletmelerinden parasına göresağlık hizmeti satın almak durumun-dadır. İşte bize sağlanan özgürlük bun-dan ibarettir. Sağlık, bir hak ol-maktan çıkartılıp, parayla alınıp sa-tılan bir meta haline getirilmiştir.

Çocuğumuzun kolu kırıldığında,hastaneye gidip alçı yaptırabileceğiz.Ama çocuğumuz sakın kanser olma-

sın! Ağır hastalıklarda, hele ki ölümriski de taşıyorsa, tüm harcamaları ce-bimizden yapmamız gerekecek. Yal-nız yaşıyorsanız ve bakıma muhtaç-sanız, bunu ispatlamak zorundasınız.Eğer hekimi ikna edemezseniz, ba-kım hizmeti alamayacaksınız. Has-talığınızın teşhisi için istediğiniztetkikleri, testleri yaptıramaya-caksınız. Çünkü bu konuda da kısıt-lama vardır. “Durduk yere masrafçıkartmayın” diyor AKP.

Sağlıkta Dönüşümün Kazananı Sigorta Tekellerİ

Sağlık hizmetlerinin özelleştiril-mesi demek, en genel hali ile hastala-rın “müşteri” konumuna getirilmesi,sağlık hizmetlerinin masrafının devlettarafından karşılanması yerine rekabetçipiyasa ortamının getirilmesidir. Hal-kımız, sağlık tekellerinin eline terk edi-lecektir. Bu süreçten en karlı çıkacakolanlarsa, özel sağlık hizmeti veren si-gorta şirketleri olacak. Halihazırda,2006’da 18,6 milyar TL olan özel si-gorta şirketlerinin varlık toplamı,2009’da 33.4 milyar dolar olmuştur.AKP, halkı, bireysel emeklilik ve özelsağlık sigortalarına yönlendirmektedir.AKP, tekellerin hizmetindedir, iktida-rını da buna borçludur.

Türkiye’ye Sağlık İşleri ve SosyalHizmetler alanında yabancı tekeller,2005 yılında 74 milyon dolar yatırımyaparken; bu miktar 2009’da 106milyon dolar , 2010 yılının sadece ilk8 ayında ise 54 milyon dolardır.

Farklı bir noktadan bakarsak; sağ-lık hizmetlerini “geliştirmek” içinDB’den kredi alan AKP iktidarına,2010 yılı itibariyle 22 üniversite has-tanesinin 380.723.000 TL borcu var-dır. Alınan kredilerin nerelere akta-rıldığını anlayabiliriz...

Yeşil Kart Ocak 2012’de

DüşmanıHalk

AKP

“SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM”

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET28

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 29: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

KaldırılacakAKP, 9,5 milyon kişinin kullan-

dığı yeşil kart uygulamasına da Ocak2012’de son verecek. Onun yerineGenel Sağlık Sigortası (GSS) siste-mine geçilecek. Sadece aylık geliri279 TL'nin altında olanlara bedavasağlık hizmeti verilecek. Bu limitinüzerinde geliri olanlar ise kademeliolarak prim ödemek zorunda kalacak.Prim miktarı gelirin seviyesine göre33 TL'den başlayacak, 200 TL'yekadar çıkacak. Böylece Sağlık Ba-kanlığı 4.4 milyar TL’yi cebine indi-recek.

“5510 sayılı yasadaki son dü-zenlemeye göre 1 Ekim 2010 tarihindeyeşil kart ortadan kaldırılacak veaylık kişi başına düşen geliri asgariücretin üçte birinden az olanların ge-nel sağlık sigortası (GSS) primlerinidevlet ödeyecekti. Ancak yapılan yenibir düzenleme ile bu uygulama1 Ocak 2012 tarihine ertelendi.GSS’nin tüm maddeleri henüz uygu-lanmamaktadır ve can yakıcı uygu-lamaları bugüne kadar ertelenmiş,son olarak da genel seçim sonrasınabırakılmıştır.” [Sağlık ve Sosyal Hiz-met Emekçileri Sendikası (SES),2010 yılı Sağlık Raporu]

Yeşil Kart uygulamasının kaldı-rılmasıyla, 9,5 milyon insan tekelle-rin insafına terk edilecektir. YeşilKart, yoksulluk demektir. Yoksulunpayına hastalıklar düşerken, sağlıkhizmetlerinin özelleştirilmesindenkazanılan para da AKP’lilerin ve te-kellerin cebine akacak.

Taşeron, SağlıkÇalışanlarınınSömürüsüdür

AKP iktidarı döneminde SağlıkBakanlığı bünyesinde taşeron çalış-tırma 10 kat artmıştır. 1995 yılındaSağlık Bakanlığı’na bağlı 241 binsağlık personelinin 233 bini kad-roluyken, 8 bini taşerona bağlıydı.Bu oran 2002’de, kadrolu 245 bin,taşeron 11 bin; 2010’da ise 329 binkadrolu, 118 bin taşeron olmuştur.

Taşeron sistemi ile sağlık çalı-

şanlarının hakları ellerinden alınırken;emekçiler, “alt işveren” diye isim-lendirilen taşeronlar aracılığıyla ikikez sömürülmektedirler. AKP, sağlıktaözelleştirmeyi gerçekleştirirken, önü-ne kimse engel olmasın istiyor. Bununiçin sağlık çalışanlarını da güvence-siz çalışma şartlarına mahkum ediyor.

Aile Hekimliği Aile hekimliği, ilk olarak 2005 yı-

lında Düzce’de başladı. Düzce bu sis-temin denenmesi için pilot alan ilanedildi. Yine DB talimatlarıyla, Aralık2010 sonunda tüm iller aile hekimli-ğine geçti.

Aile hekimliği sisteminde sağlıkemekçilerinin özlük hakları yoğun bi-çimde ihlal edilmekte ve sistem he-kim ve diğer sağlık çalışanlarını tüc-carlığa zorlamaktadır. Çünkü ailehekimi baktığı her hasta başına ücretalmakta ve bu ücret direk ödenenprimlerden karşılanmaktadır.

Doktorlar, özel sağlık kuruluşla-rında iş güvenceleri patronların key-fine bağlı olan, devlet hastanelerindeise esnek, kuralsız ve performansa da-yalı, 7 gün 24 saat çalışan ve emeğidiğer sağlık emekçileri gibi ucuzla-tılmaya çalışılan bir kesim halinegelmiştir. Performansa dayalı sistemile performansı düşük olan hekimle-rin aylıklarından yüzde 20’ye varankesintiler yapılabilmesinin önü açıl-mıştır.

Doktorlar, baktığı hasta sayısı ka-dar para kazanacağı için, hastaları de-rinlemesine incelemeden hızla ba-şından savacak, sıradaki hastaya ba-kacaktır. Bu durum doktorlar arasın-da rekabet de doğuracaktır. Rekabet,örgütlülüğün önünde de engel ola-caktır. Örgütsüz, özensiz, dikkatsiz,kar amaçlı, halk düşmanı bir doktor-luk yaratılacaktır.

2009 Ağustosu’nda Dünya SağlıkÖrgütü tarafından yapılan bir araş-tırmaya göre, Türkiye’de 100 bin ki-şiye 153 doktor bakacaktır. Diğerbir deyişle bir doktora 653 hastadüşmektedir. Bu rakamlar bile ailehekimliği denilen sistemin aslında bir

çözüm olmadığını göstermektedir.

Aile hekimliği ile birlikte toplu-mun ve bireyin koruyucu sağlık hiz-meti alma hakkı yerine; doğrudan, bi-rinci basamak tedavi edici hizmeti su-numu yapan, ekip anlayışı ile değil,bireysel hekimlik anlayışına göredavranan, sağlık ocağına bağlı ol-madan ve ondan bağımsız hizmet su-nan bir hekimlik modeli getirmekte-dir. Genel Sağlık Sigortası’na geçil-diğinde, primi ödeyemeyenlerin üc-retsiz olarak yararlanamayacağı birmodel olacaktır. Primleri ödersek te-davi edileceğiz, ödemezsek vay ha-limize.

“Artık hastanelerde rehin kalın-mıyor.” diyor AKP. Bu da yalandır.Hastane kapılarında rehin kalmayı bı-rakalım, insanlar parası olmadığı içinhastanelere dahi alınmıyor.

Genel Sağlık SigortasıSağlıkta Dönüşüm Programı’nın

önemli bir ayağı da Genel Sağlık Si-gortası’dır. Genel Sağlık Sigortası,sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi,ticarileştirilmesi ve sağlık hizmetle-rinin alımının gittikçe zorlaşması-dır.

Sağlık sigortasında, sağlık hiz-metinden yararlananlara çeşitli pa-ketler öngörülmektedir. Ne kadarödemede bulunabilirseniz, yararla-nacağınız hizmet o kadar zengin, nekadar az öderseniz o kadar dar kap-samlıdır.

Sosyal güvencesi olmayan, maa-şı düşük halkımıza, prim ödeme zo-runluluğu getirilecektir. Vergi ödeyenhalka sağlık hizmeti vermek zorundaolan devlet, Genel Sağlık Sigortası uy-gulaması ile bunu özel tüketim hiz-meti haline getirecektir. Prim ödemegücü olmayanların, primlerinin dev-let tarafından ödeneceği söylenmiştir.Ama bu da yalandır. Çünkü devlet sa-dece asgari ücretin 1/3 oranından azgeliri olan ücretlilerin pirimleriniödeyecektir. Bu program oligarşininve emperyalistlerin görüşleri doğ-rultusunda hazırlanmıştır, halktanonay alınmamıştır.

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

229

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 30: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

“Yaşamış sayılmaz zaten yurduiçin ölmesini bilmeyen” (Ayçe İdilErkmen 1996 Ölüm Orucu Şehidi)

Yurdu için gerçek anlamda ölümügöze alan halklardır, sosyalistler vedevrimcilerdir.

Burjuvazinin vatan sevgisi yoktur.Onun vatanı çıkarlarının olduğu yer-dir. Burjuvazinin vatan sevgisi em-peryalizmle birlikte yok olmuştur.Nazım Hikmet’in deyimiyle; vatan,onların çiftlikleridir, para kasalarıdır,çek defterlerinin içindekilerdir. Ame-rikan üsleri, Amerikan bombası, Ame-rikan donanmasıdır...

Vatan, emperyalistler ve işbirlik-çileri için bu anlama geldiğindenLibya lideri Kaddafi’den ülkesiniterk edip başka bir ülkeye sığınmasınıisteyebilmişlerdir. Suriye Cumhur-başkanı Esad’a “Ülkeni terk et git” di-yebilmektedirler. Onun içindir kikendi ülkelerinin topraklarını, halkı-nı emperyalizmin sömürüsüne veyağmasına açabilmektedirler. Onuniçindir ki ülkelerini Amerikan üsle-riyle doldurmaktadırlar.

Çünkü sahip oldukları çiftlikleri-ni, para kasalarını, çek defterlerini an-cak Amerikan uşaklığı yaparak ko-ruyabilmektedirler.

Gerçek anlamda vatanlarını se-venler, vatanları için canlarını fedaedenler ise sadece ve sadece sosya-listlerdir.

Burjuvazi emperyalizmle birliktevatan duygularını yitirirken, sosya-lizmle birlikte vatan gerçek sahiple-rine kavuşmuştur.

Sosyalizm dünya halklarına vatansevgisi kazandırmıştır. Vatan sevgisikendisini vatan savunmasında ifadeeder. Ve dünyanın hiçbir askeri gücüsosyalistlerin savunduğu vatanı işgaledemez.

Bu, ikinci paylaşım savaşındaSovyetler’de kanıtlanmıştır. Sosya-

listler dışında dünyanın hiçbiryerinde faşizme karşı öyle va-tan savunması yapılamazdı.Yine Vietnam örneği var. Kübaörneği var. 12 milyon nüfu-suyla, dünyaya imparatorlu-ğunu ilan eden Amerika’yakarşı zaferini ilan edebilmek-tedir.

Küba’da sosyalizmin ka-zandırdığı vatan sevgisi vevatan savunmasını Fidel Cast-ro’dan aktaralım:

Yazar Ignacio Roment Fidel’esoruyor; “Kuba'nın işgal edilebile-ceği ya da "önleyici bir savaşın" he-defi olabileceğinden endişeleniyormusunuz?”

Fidel cevaplıyor: “Başkan BushKuba'yı işgal etmeye karar verirsekorkunç bir savaş olur. Örgutlenmişve silahlanmış topyekun halkımızlaçarpışmak zorunda kalırlar; sonsuzbir halk direnişi olur. Bu işgal bizeçok pahalıya mal olur ama Kuba'yı iş-gal etmek ve bu işgali surdurmek içinmilyonlarca asker gerekeceğini tah-min ediyoruz. Irak'ta elli bin adam-ları var ve görduğunuz gibi fazla birkontrol sağlamıyorlar. Batista'ylaçarpıştığımız zamanki guç dağılımı-na bakarsanız -seksen bine karşı uçbin kişi onların gucunun bizimkinin25 katı olduğunu görursunuz. Bizi iş-gal edip adayı ellerinde tutmak içinmilyonlarca asker gerekeceğini de iştebu yuzden söyluyorum. Bu kadar as-kerleri yok.

Biz bir işgalcinin hayatını sonderece zorlaştıracak olanaklara sa-hibiz. Normal ordu ve yedekler dı-şında, elimizde bölgesel milis tabur-ları da var. Vatanlarını savunmak içinnefes almadan mucadele etmeye ha-zır milyonlarca kadın ve erkek. Yan-ki ordusunun bu ulkeyi yok edebilmekiçin bizim her bir savaşçımıza karşıiki askere ihtiyaç duyacağını varsa-

yarsak en az beş milyon askere ihti-yaçları olacaktır. Ve emin olun kibuyuk kayıplar verirler. Kuba'nınAmerikalılar için bir cehenneme,ölumcul bir tuzağa dönuşmesi içintum koşulların hazır olduğunu ga-ranti edebiliriz.

Bunu onlar da biliyor. Bu, meka-nize birlikler, hava birlikleri ya da do-nanmalar arasında bir çarpışma de-ğil, göğus göğuse bir çarpışma ola-cak çunku.

Geleneksel bir savaşta onlarınpek çok avantajı olur. Ama tum ulke-de örgutlenmiş, cephe ya da artçı bir-liklerin olmadığı bir halk direnişinekarşı teknolojileri hiçbir şey ifade et-mez. Çeçenistan'da ya da Irak'taolanlara bakın. Ağır ve sofistike si-lahlarda ustun olmaları Rus ve Ame-rikalıların ne işine yarıyor? Kuba'nınkadın ve erkekleri, ABD çizmesi al-tında yaşamaktansa ölmeyi terciheder. (Ignacio Roment, “İki Ses BirBiyografi” Sayfa 407-408)

İşte bütün mesele budur. Emper-yalizmin çizmeleri altında onursuzcayaşamaktansa bütün bir halk olarakölümü göze alabilmek sadece sosya-listler için geçerlidir. Bunu sadece sos-yalistler yapabilir. Onun içindir ki sos-yalistlerin vatan savunması karşısın-da hiç bir emperyalist gücün zafer şan-sı yoktur. Çünkü ölümü göze alanla-rı hiç bir güç yenemez.

Sosyalizmin kazandırdığı

vatan sevgisi ve vatan savunması

Onlar savaştılar kazandılarOnlar savaştılar kazandılar

HaklıyızHaklıyız Biz deBiz de

KazanacağızKazanacağız

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET30

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 31: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Kapitalist egemenler için halkhep ayak takımıdır. Halk yönetme-yi bilmez. Onlar emekleri sömürül-mek için vardır. 5 yılda bir önlerinekoyulan seçim sandıkları halka ve-rilmiş ödül gibi gösterilir. Yönetimekatılımı 5 yılda bir oy vermesindenibarettir ve onu da kutsal bir vatangörevi olarak gösterirler. Onun dı-şında eleştirmesine dahi izin veril-mez. Halk, iktidarları ne zamaneleştirecek olsa “şikayet etme, seçimzamanı geldiğinde oy vermezsin”derler. Halkın görevi sadece önünekoyulan kişileri seçmekten ibarettir.Onlar yönetmesini bilmez...

Halk kendi kendini yönetir. Ve endemokratik yönetim halkın kendikendini yönetmesidir. Halkın kendikendini yönetmesi de ancak halkın

kendisinin iktidar olduğu halkiktidarında ve sosyalizmdemümkündür. Bunun böyle ol-duğu bir hayal, bir ütopya de-ğil, kanıtlanmış bir gerçektir.

Demokratik halk iktidarın-da halkın yönetime katılımıHalk Cephesi’nin hazırladığıHalk Anayasası Taslağı’nınüçüncü bölümünde “SÖZ VE

KARAR HAKKI HALKINDIR”başlığı altında Demokrasi ve HalkınYönetime Katılımı şöyle belirtil-mektedir: “Madde 12- DemokratikHalk Cumhuriyeti’nde yöneten halk-tır. Halkın yönetime katılımı 4 yıl-da bir yapılan seçimlere indirgene-mez. Halk yönetime katılma hak veyetkisini surekli olarak ve yerel,merkezi her duzeyde kullanır.

Tum yasal, idari duzenlemelerbunu esas alır.

Madde 13- Halkın yönetime ka-tılmasının temel biçimi ve kurumumeclislerdir. Demokratik Halk Cum-huriyeti’nde halk, meclisleri aracı-lığıyla söz ve karar hakkını doğru-dan kullanır. Halk Meclisleri, halkınkendi yönetim birimlerini seçmesi,

denetlemesi ve görevden alabilme-si esası uzerinde yukselir. Halk ye-rel, bölgesel, mesleki her duzeydemeclislerde örgutlenerek ulke yö-netimi, ekonomisi, politikası hak-kında politika uretimine, kararlarınalınması, uygulanması ve denetlen-mesi sureçlerine katılır.

Madde 14- Halkın yönetime ka-tılımı temel olarak, Genel HalkMeclisi, Bölge, İl, İlçe, Kasaba,Köy, Mahalle Meclisleri, İşçi Mec-lisi, Köylu Meclisi, Gençlik Mecli-si, Esnaf Meclisi, Memur Meclisi,Asker Meclisi, Aydın-Sanatçı Mec-lisi, Hukukçular, Mimar-Muhen-disler vb. çeşitli halk kesimlerininmeclisleri,

Ve diğer toplumsal, mesleki, sen-dikal örgutlenmeler ve siyasi parti-ler aracılığıyla gerçekleşir.

Toplumdaki diğer sınıf ve kat-manlar, kuçuk ve orta işletme sahip-leri de benzer mesleki, siyasi örgutlen-meler aracılığıyla söz ve karar hak-larını kullanır, aynı kanallardan yö-netime katılırlar. (Halk AnayasasıTaslağı 5. Baskı, Syf:23-24)

Halk kendini yönetir

13 Kasım günü, Küçük ArmutluCemevi’nde toplanan Armutlu halkı,yıkım sorununu tartıştı. Bir sineviz-yon gösterimi ile başlayan toplantı-da, Tayyip’in sözlerini duyan halk,“Yuh!” diyerek tepkisini gösterdi.Mahallenin çocukları, sinevizyondansonra kendi yazdıkları şiiri okudular.

Av. Oya Aslan, Baltalimanı ma-hallesi Muhtarı Ali Haydar Aslan,Halk Komitesi Sözcüsü ÇiğdemYakşi ve Şevket Avcı’nın konuşma-cı olarak katıldığı toplantıda, 40 evegelen ve 120 eve daha gelmesi bek-lenen ecrimisil kağıtlarına karşı ya-pılması gerekenler anlatıldı. Top-lantıda, “Armutlu’yu bugüne kadar

yıkamamalarınınnedeni örgütlülü-ğümüzdür. Biz nezaman ki bencil, bi-reyci düşünmeye

başlayıp, ne zaman ki birlik ve da-yanışmayı unutursak, o zaman ma-hallemize girmeleri daha kolay ola-cak.” denildi ve örgütlü olmanınönemine değinildi.

Küçük Armutlu’nun özel birmahalle olduğuna, bir takım kural-larının olduğuna değinen konuş-macılar, “bu kurallar unutulduğundaArmutlu daha çok hedef haline ge-lecektir” dediler. Ve mahalle kural-larını unutarak ev yapanlar, kat çı-kanlar bir bir isimleri verilerek teş-hir edildi.

Halkın da önerileriyle konuşma-ya katıldığı toplantıda, yıkımlara

karşı eylem programı çıkartıldı.Son olarak mahalledeki uyuştu-

rucu satıcılarıyla yaşanan olaylarınanlatıldığı toplantıda, bu satıcılarınisimleri verilerek çocukların onlardanuzak tutulması ve onlarla görüşül-memesi uyarısında bulunuldu.

Yaklaşık bir buçuk saat sürentoplantıya 200’e yakın kişi katıldı.

“YIKACAĞIZ!” TEHDİDİNE HALKKOMİTESİ İLE DİRENECEĞİZ

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

31

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 32: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Süleyman Demirel Üniversitesi'nde yeni bir uygulama başlatıldı.Üniversite içinde bir bölge 'özgüralan' ilan edildi. Bu projeye göre öğ-renciler bu alan içerisinde istedikle-ri her türlü görüşü ifade edebilecekve bu görüşlere yönelik faaliyet ger-çekleştirebilecek. Üniversite "artıkdemokrasinin ve düşünce özgürlü-ğünün merkezi" olacak. Polis ifadeözgürlüğünü kullanmaları için her-kesin güvenliğini alacak, "daha ba-rışçıl bir ortam tahsis edecek"miş.

Geçtiğimiz aylarda YÖK Baş-kanı da üniversiteleri 'özgürleştir-mek' için bu tip projeler başlata-caklarını söylemişti. Süleyman De-mirel Üniversitesi bu anlamda onlariçin pilot bölgeyi oluşturuyor. Geçensene İstanbul Üniversitesi'nde polis-lere istediği öğrenciyi istediği yerdearama yetkisi veren plan da bu pro-jenin içindeydi. İkisine beraber ba-kıldığı zaman kimin özgürlükten neanladığı gayet net ortaya çıkmakta-dır.

Ne kadar methetseler de, abartı-lı sözler kullansalar da düzenin öz-gürlük anlayışı değişmemiştir.

YÖK yönetmeliğinde yazdığıgibi belirli sınırlar içinde kalındığı sü-rece düşünce özgürlüğümüz vardır.Peki kim belirliyor düşüncenin sı-nırlarını. Onlara göre, “Bu ülke ba-ğımsız değil” diyen bir üniversite-li düşünce sınırlarını aşıyor. Onla-ra göre “Bu üniversite demokratikdeğil diyen ve söz - karar hakkını is-teyen bir üniversiteli özgürlük sınır-larını aşıyor. Eğer sen düzeni eleş-tirmeyen düşünceler söylersen al-kışlanırsın. Çıkıp abuk-subuk bağı-rabilirsin mesela bir üniversitede.Ama günde 16 saat çalıştırılan anne-babalarımızın sorunlarını anlata-mazsın.

Açıklama yapan rektör bu proje-de Hyde Park' ı örnek aldıklarını be-

lirtiyor. Hyde Park, İngiltere'de bu-lunan bir park. İçine kurulan kürsü-de insanlar, polis yasadışı demediğisürece, her türlü fikri konuşup tartı-şabiliyor. Gösteri ve eylem yapabi-liyor. Burada yapılmak istenildiği gibiorada da sınırlar var. Tabi ki buradakive oradaki sınırları tartışamayız.Ama Hyde Park'ın nasıl ortaya çık-tığını ve nasıl kazanıldığını iyi bilmekgerekir.

140 yıllık tarihi geçmişi olan vedüzenin bugün alabildiğine yozlaş-tırdığı Hyde Park ve konuşma kür-süsü, işçi ve emekçilerin kanlarıylakazandığı bir kürsüdür. İngiltere veLondra' daki grev ve gösterilerde İn-giliz işçi sınıfı ve emekçilerinin eldekızıl bayraklarla savaştığı 1880'liyıllarda gösterilerin merkezi olarakbizzat Marks tarafından belirlenen biralandır.

Tarihte hiçbir özgürlük kimseninkimseye bahşetmesiyle kazanılma-mış, zorla alınmıştır. Bugün bizeörnek gösterilen Hyde Park’da bununbir örneğidir.

Düzen bu tip projelerle gençliğebelli şeyleri kabullendirmek istiyor.Bunlardan ilki üniversitelerde ve ül-kede demokrasi olduğu yalanıdır.Böylece düzen sınırlarını aşan ve dev-rimci-demokrat faaliyet yürüten dev-rimcileri terörist olarak gösterebile-cek meşru bir taban bulmaya çalış-maktadır.

İkincisi, düşünceye kesin sınırlarçizmektir. Demokratik mücadelenintemeli sonuç almaktır. Bir şeyi pro-testo etmek kimseye bir şey kazan-dırmaz. Düzen bu tip eylemleri faz-la önemsemez. Onun asıl çekindiği;halka gerçekleri anlatan ve istediği-ni almak için ısrar eden bir demok-ratik anlayıştır.

Oysa bu projeyle özgürlük sade-ce belirli alanlara hapsedilmektedir.'İfade alanları' yalanıyla eylem ve

gösteriler düzenden ve halktanuzak, sadece belli sınırlar içinde ya-pılan işler halini almaktadır.

Örneğin üniversitede rektörlükönünde açıklama yapamazsınız. çün-kü alan belirlenmiştir. Orası özgür-dür, eylemi eğer istediğiniz yerdeyapmak isterseniz, o zaman teröristolursunuz, gözaltına alınır, dayakyer ve işkenceye maruz kalırsınız.

Bu proje üniversitelerde öğren-cilerin yıllardır yarattığı kazanımla-ra karşı kapsamlı bir saldırı olacak veyakında tüm üniversitelerinde gün-demine girecektir.

Devrimciler bu saldırıya karşısilahsız ve savunmasız değiller. Yıl-lardır devam ettirdiğimiz demokra-tik üniversite mücadelemiz bu sal-dırıya cevap olarak verilecek engüçlü silahtır.

Öğrencilerin kendi söz ve kararhaklarını kullanabildikleri ve öğren-cilere verilmesi gereken yetki vehaklarını talep ettikleri ÖĞRENCİMECLİSLERİ bu saldırılara verile-cek cevabımızdır. Öğrenci Meclisiöğrencilerin kendi sorunlarıyla ilgi-li söz ve karar haklarını kullandıklarımeşru bir taban örgütlenmesidir. Bu-gün üniversitelerde yapılan hiçbirşeyde öğrencilerin fikileri sorulma-makta, öğrenciler bunlara uymakzorunda bırakılmakta, öğrencilerdevrimci yapıları kendilerinden uzak-ta hissetmektedir. Çok büyük öğrencikitlelerini mücadeleye katmanın vehaklarını kazanmanın yolu onlarakendi karar alabilecekleri örgütlü-lükler yaratmaktan geçiyor. Bizimbuna verdiğimiz cevap öğrenci mecl-isleridir.

Dev-Genç'liler olarak haklarımı-zı korumak ve geliştirmek için öğ-rencileri daha fazla örgütlemek ve on-ları kendi taban örgütlerinde birleş-tirmek zorundayız.

AKP'nin "Hyde Park"ları Özgürlük Getiremez,Özgürlük Mücadeleyle Kazanılır!

Gençlik Federasyonu’ndan

Ülkemizde Gençlik

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET32

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 33: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Ülkemizde Gençlik

Üniversite öğrencilerinin kısa birtatilden sonra okullara dönmesiyle birlikte, başlayan vizesınavları hatta bazı üniversitelerde vize sınav haftaları tümgençliğin gündemine oturmuş durumda. Gençliğin gün-demi dememizin nedeni üniversitelerde yapılan sınavlarınbu derece önemli hale getirilmiş olmasıdır. Düzen, haf-talık ya da belirli zamanlara yayılan vize sınavlarıyla hemgençliği tüm toplumsal olaylardan soyutlamak istiyor hemde bu sınavları gereğinden fazla yücelterek gençliğin sı-navlardan başka umutlarının olmadığı düşüncesini yay-maya çalışıyor.

Öğrenci Gençliğin Tüm Yaşamı SınavaEndekslenmeye Çalışılıyor!

Üniversitelerde okuyan gençlik olarak görüyoruz ki;vize sınav haftalarında tüm öğrenciler bir koşuşturma ha-linde oluyor. Öyle ki, bazı zamanlarda öğrenciler sınavdolayısıyla en yakınındaki insana, hatta kendisine dahiyabancılaşıyor. Çünkü, egemen sınıfların vermek istediğieğitim sistemi, bu şekilde insanları yalnızlaştırmayıamaçlıyor. Yapılan sınavlar öğrencilerin bilgi ve beceri-lerini ölçmeye yönelik değil, onları kendi yaşamlarındanve halktan daha çok uzaklaştırmak içindir. Peki, egemensınıfların tehlike olarak gördükleri nedir? Bu sorunun ce-vabı açık olarak gençliğin düşünmesi, araştırması ve üret-mesidir. Düşünen ve araştıran gençlik, ülke gerçekleri-ni görür, halkın sorunlarıyla daha yakından ilgilenir. Vedüzen, artık gençliği emperyalist programlarıyla daha faz-la kandıramaz. Onların karşısında ülkenin ve gençliğinsorunlarına duyarlı, halkı ve vatanı için mücadele edenbir gençlik vardır.

Çan Eğrisi Uygulaması Eğitime KapitalistRekabeti Getiriyor!

Kapitalist sistemin eğitimdeki yansıması ve belki deen fazla görülen örneği çan eğrisi uygulamasıdır. Çan eğ-risi uygulaması, Amerikan eğitim sisteminden alın-masıyla beraber tamamen öğrencileri rekabete alış-tıran, bencilliği ve bireyciliği öğreten ve yaygınlaştı-ran bir uygulamadır. Üniversitelerin bilimsel araştırmave kolektif çalışma ortamının olduğu ve öğrencilerin da-yanışma içinde çalıştığı bir yer olması gerekirken, öğ-renciler birbirlerine düşman edilmeye çalışılıyor. Düzentüm halkın çocuklarının ortak gelişmesini değil, küçükbir azınlığın çoğunluğu ezmesini amaçlayan bir eğitim sis-temi güdüyor. Öğrenciler açısından böyle adaletsiz birdüzen, intiharları da beraberinde getiriyor. Örneğin 2010yılında, Kocaeli'de Makine Mühendisliği 4. sınıf öğren-cisi Fatih BEZİRCİ, "Derslerim kötü, artık dayanamı-yorum. Hergün ölmektense birgün ölmek daha iyi" ya-zılı bir not bırakarak, viyadükten atlayıp intihar etti. İşte

Fatih BEZİRCİ'yi bu intihara sürükleyen, eğitim sistemive YÖK'ün kendisidir.

Öğrencilerin vize sınavlarının yanında bir de girmekzorunda bırakıldıkları lise ve üniversite giriş sınavları, on-ların tüm yaşamlarını etki altına almaktadır. Öyle ki, buamaçla birçok öğrenci dershaneye gitmek zorunda bıra-kılmakta ve dershane sayıları gün geçtikçe artarken, eği-tim alabilen öğrenci sayısı aynı oranda azalmaktadır. Ders-hane sayılarındaki artış öyle bir boyuta gelmiştir ki, 2000yılında 1920 olan dershane sayısı, 2008 yılında 4262'yekadar çıkmıştır. Yani %120 artış sağlanmıştır. Bu da aynızamanda sınav sistemindeki adaletsizliğin, eğitimdeözelleştirmelerin ve ayrıcalıklı eğitimin artması anlamı-na gelmektedir.Sonuç olarak, egemen sınıfların sınav sistemiyle işsizlerordusuna neferler yetiştirdiği böyle bir dönemde çözüm ola-rak ne yapmalıyız? İlk olarak egemen sınıfların sınav sis-temiyle bizleri köleleştirmesine izin vermemeliyiz. Yapı-lan sınavları tek çare, tek umut kaynağı olarak görmeme-li, hayata düzenin çizdiği sınırlardan değil daha geniş bak-malıyız. Araştıran, öğrenen ve toplumsal olaylar hakkın-da bilgi sahibi olabilen bir gençlik olma bilinciyle, tıpkı 70'liyıllarda devrimci gençliğin vermiş olduğu mücadele gibi,20'li yaşlarda devrimin ve halkların kurtuluş yolunu çize-bildikleri gibi aynı amaçla bizler de kölelik zincirlerimizikırmalıyız. Mücadelemiz sınav sistemine hapsolarak değil,düzenin eğitim sistemine alternatifler oluşturarak yürümelidir.

GençliğinGündeminden

Düzen; Sınav SistemineHapsolmuş, Çaresiz Bir Gençlik

Yaratmak İstiyor!

22-28 Kasım

23 Kasım 1987: Dev-Genç’liler ODTÜ'de ODTÜÖğrenci Derneği ilk Genel Kurulu'nu gerçekleştirdi.

30 Kasım 1990: Zonguldak maden işçilerinin genelgrevine okullarda da Dev-Genç’liler yaptıkları boykot-larla destek verdi.

22-26 Kasım 1993: Dicle Üniversitesi’nde 5 günboyunca TÖDEF tanıtım kampanyası yapılarak öğren-cilere TÖDEF’in mücadelesi anlatıldı.

27 Kasım 1992: İzmir Karataş Lisesi'nde Müdüryardımcısı, bir kız öğrenciyi döverek burnunu kırmasıüzerine Karataş Lisesi öğrencileri DLMK'lıların ön-derliğinde dayağa ve keyfi disiplin cezalarına karşı okulönünde toplanarak yolu trafiğe kapattılar. "Dayak Ye-meye Değil, Bilim Öğrenmeye Geldik" dövizlerinitaşıyan öğrenciler sloganlar atarak müdür yardımcısınınistifasını istediler.

gençliğin tarihinden

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

33

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 34: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Okulların birer insan imal etmearacı olduğunu ve bu “insan yap-ma” olayının “eğitim” olarak ad-landırıldığını anlatıyor E.A. Bauter“Düzene Uygun Kafalar Nasıl Olu-şur?” kitabında. Okullar elbette kiellerindeki tek araç değildir. Ancakellerindeki en önemli araçlardan bi-ridir. Zamanı çok önemlidir. Tam dadüşüncelerimizin oluşmaya başla-dığı, bilgiye alabildiğine aç oldu-ğumuz bir zaman dilimidir. Kök sal-dığımız zaman...

Biz istediğimiz için ya da ihti-yacımız olduğu için almıyoruz bil-gileri. Düzen kendi ihtiyacına, ken-di programına göre veriyor ve ver-diğini misliyle geri alıyor. Bu as-lında bir saldırıdır. Geleceğimizebugünden el konulmasıdır. Gelecekolmamız, saldırıların da ilk hedefiolmamızı beraberinde getiriyor.Yarın bizim olduğu gibi yarını be-lirleyecek olan da biziz. Endişele-rinin, saldırılarının nedeni de budur.

Önce beynimize hücum edi-yorlar. Henüz tomurcuklanan “teh-likeli(!)” düşüncelerimize, bilgi-lerimize el koyarak, yerlerine dü-zenin tüm pislikleri doldurulmak is-teniyor. Bunun için de yaşamımızınher anında bir saldırıya uğramak-tayız. Bunun çoğu zaman farkındadeğiliz. Reklamlardan bilgisayaroyunlarına, müzikten spora heralanda saldırının ilk hedeflerindenbiri biziz. Saldırı denilince genel-de akla fiziksel saldırılar, işkence-ler gelir. Elbet bunlarla da karşıla-şıyoruz ancak saldırı bunlarla sınırlıkalmıyor.

“Zararsız”laştırılmak isteniyo-ruz, marka tutkunu, özgürlüktenyozlaşmayı anlayan, para kazanmakiçin her yolu meşru gören gençlikdüzen için hiç bir tehlike oluştur-maz, aksine düzeni güçlendirir.

Genç olmamız yaşadıklarımızı ya dabize yaşatılanları görmemizi, anlamamı-zı engellemez. Tam tersine en iyi gören bizolmalıyız. Görmekle kalmayan, müdaha-le eden, değiştiren olacağız... Sadeceokullarımızda, yakın çevremizde yaşa-nanları değil; ülkemizde, dünyamızda ya-şananları da görüyoruz. Hiçbir yöntemlegözlerimizi kapatmalarına, bizi uyutma-larına izin vermeyeceğiz...

Muhalifliğimizi düzenin kıskacındaezmeyeceğiz. Bize dayatılan örgütsüz-lüktür. Örgütsüzsen “muhalif” olabilir-sin hatta eylem de yapabilirsin. Hatta bueylemler gündemde yer edinebilir. Yeter kiörgütsüz olduklarını her fırsatta dillen-dirsinler. Aslında ister internet üzerindenolsun, ister farklı bir araçla olsun aynı amaçiçin biraraya gelmek de bir örgütlülüktür;ancak sorun olan bu değildir. Düzenin biziuzak tutmak istediği devrimci örgütlü-lüklerdir. Çünkü kendisi için tehlike olanbudur. Düzen için tehlike, bizim için ge-lecek umudu.

Erken büyümek zorundayız. Eğer mü-cadele için büyümek şart ise biz zaten is-tesek de istemesek de bu düzen içerisin-de erken büyüyoruz. Sınavdan sınavakoşturulan birer yarış atı gibi kullanılırken;yaşımızın küçüklüğüne bakılmadan sırtı-mıza taşıyabileceğimizden kat be kat faz-la yük verilir. Ya da fabrikalarda, sokak-larda, tarlalarda ucuz işgücü olarak en ağırişlerde en kötü koşullarda çalıştırılırken deyaşımız küçük diye bize bir ayrıcalık ta-nınmaz. Eğer bu düzenin içinde yaşıyor-sak biliyoruz ki genç olduğumuz için hiçbir ayrıcalığımız yoktur. Öte yandan bu ko-şullar ister istemez bizi güçlü olmayazorlar.

Sınavdan sınava koşarken düşünecekzaman dahi bırakılmıyor bize. Bir çoğu-muz için sınavlar “hayati” bir mesele ha-line geliyor. Sanki herhangi bir sınavı ka-zandığımızda yaşamımızda birşey deği-şecekmiş gibi sınavlardan başka bir şey dü-şünülmez oluyor. Mücadele sınavdan son-raya erteleniyor. Sınavların ise sonu gel-

“Sonra” Demiyoruz, Bugünden Kavgadayız

Bu ülkede yaşıyoruz... Bu halkın çocuklarıyız... Ezilen, sömürülen, katledilen bir halkın çocuklarıyız... Bu halkın kavgasında biz de varız!

Liseliyiz Biz

Biz Liseli Dev-Genç’lileriz

Bu Kavgada Biz de Varız!

Çürümenin içindebüyümek istemiyoruz.

Uyuşturucubataklığında büyümekistemiyoruz.

Üniversite kapılarındaadaletsizlik istemiyoruz.

Büyüdüğümüzde işsizlikbataklığında boğulmakistemiyoruz.

Bunun için, demokratikbir lise istiyoruz.

Demokratik bir lise içinözgür, bağımsız bir ülkeistiyoruz.

Bunun için bu yaşta,

BU KAVGADABİZ DE VARIZ!

Liseliyiz biz... Genciz, çokgenç... Ama yüreklerimizbüyük.Erken olgunlaşıyoruz biz.Bu ülke, bu düzen erkenbüyümek zorundabırakıyor bizi.

İşte bu yüzden,

BU KAVGADABİZ DE VARIZ!

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET34

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 35: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Liseliyiz Bizmiyor. “Üniversiteyi kazanınca” diyerek ertelediğimizdebu kez de “O kadar uğraştım kazandım, ya atılırsam”demeye başlarız. “Sonra” demek kendi geleceğimizdençalmak demektir. Sonraların bir sonu yoktur. “Sonra” di-yerek en büyük haksızlığı kendimize yapıyoruz. Sonrala-rımız bizi düzene çeken, düzenin pisliğine bulaştıran ve sö-mürü dişlileri arasında yok olmamıza yol açan bir araçtır.

Yüreğimizi, gücümüzü geleceğimiz için ortaya ko-yacağız. Şehirlerin gecekondularından, en ücra köylerekadar her yerde yoksulluğu, adaletsizliği yaşıyoruz.“Senin aklın ermez. Bunlar gençlik hevesi, hele bir büyüdüşüncelerin değişir.” diyen “büyük(!)”lere belirleyici ola-nın bizim değişme ihtimalimiz olmadığı, belirleyici ola-nın düzenin değişmesinin gerekli olduğunu anlatacağız.Ertelemeyeceğiz, büyümeyi beklemeyeceğiz. “Akıl yaş-ta değil, baştadır” diyenin de büyüklerimiz olduğunu ak-lımızdan çıkarmayacağız.

Filistin’in küçük generallerinden övgüyle bahseden-ler bizi mücadele içerisinde görünce “kullanılan çocuklar,gençler” diyorlar. Düzenin bizi kullanmasına izin ver-mediğimiz için böyle diyorlar... Gözaltına alırken, yıllarcahapis cezaları verirken, hatta öldürürken “Daha gençtir,çocuktur sonra veririz. Sonra öldürürüz.” demiyorlar.Onlar için “sonra” yoksa bizim için neden olsun?

Hayallerimiz iyi bir üniversiteye girmekten, marka birkıyafet edinmekten öteye geçemezse, bizi nasıl bir “son-ra” bekler? Bizim olana sahip çıkıyor, bizim olmayanı sö-küp atıyoruz: Kendimizden, okulumuzdan, mahallemiz-den ve elbette günü gelecek ülkemizden söküp atacağız.Yüreklerimiz hedefimiz kadar büyük... “Sonra” demedenyarına dahi ertelemeden bugünden sarılıyoruz mücadele-ye. Biliyoruz ki “Demokratik Liseler” ancak demokratikhalk iktidarında mümkün olur. Bunun içindir ki dev gibiyüreklerimizle kavgamızın içerisinde yerimizi alıyoruz...

Bizler Liseli Gençlik olarak bas-kının, zulmün, sömürünün hükümsürdüğü bir ülkede yaşıyoruz. Yıl-lardır okullarımızda birçok sorunlayüz yüze geldik ve geliyoruz. Amasorunlarımıza hiçbir zaman sırtımı-zı dönmedik ve dönmediğimiz gibi osorunların karşısına hep bir çözüm çı-kardık. Liseli Gençlik olarak sorun-larımızı ortadan kaldırmak için ey-lemler düzenledik. Şu anın da geç-mişten bir farkı yoktur aslında. LiseliDev-Genç’liler olarak biliriz ki fa-şizmin kol gezdiği bir ülkede eşitlik,özgürlük yoktur. Bu yüzden anti-fa-şist mücadele ruhunu gittiğimiz herokula taşıyoruz.

Okullarımıza şu an 'Füze KalkanıDeğil Demokratik Lise İstiyoruz'talebiyle gidiyoruz ve öğrencilere butalebimizi anlatıyoruz. Bunları anla-tırken aynı zamanda okullarımızda-ki sorunlara dair yapacak bir şeyle-rimizin olduğunu görüyoruz. Örne-ğin; birçok okulda kantin fiyatları öğ-rencilerin bir şeyler satın alamayacağıkadar yüksek olabiliyor. Ya da oku-lun beden eğitimi öğretmeni top pa-rası adı altında para toplayarak bu pa-rayı getirmezlerse öğrencileri disip-line götürme ya da ders notunu dü-şürme gibi tehditlerde bulunabili-

yor. Bunların hepsi keyfidir. Kantinfiyatları yüksekse, öğrenciler ihti-yaçlarını karşılayamıyorlarsa bizlerde Liseli Dev-Genç’liler olarak kan-tin fiyatlarının düşürülmesi için he-men küçük bir kampanya başlatıpimza toplayabiliriz. Bu sayede lise-li gençlik kendi sorununa sahip çı-karak uygulunan keyfiyete son ve-rebilir.

Beden eğitimi öğretmeninin topparası adı altında yürüttüğü soygunakarşı sınıfça tepki verilerek bu parasınıf olarak ödenmeyebilir.

Biz bugün bunlara göz yumarsakyarın birgün başka bir şekilde karşı-mıza yine çıkacaktır. Liselerde aslındaeğitim sistemindekeyfiyet hiç bir za-man bitmez. Çünküdüzen şu şekildedüşünür: 'Ben on-lardan ne istersemyapmak zorunda-lar.Yoksa eğitimgöremezler, okulagiremezler.'

İşte bu şekildebir anlayış ülke-mizde her gittiği-miz okulda karşı-

mıza çıkma ihtimaline sahiptir.Liseli Dev-Genç’liler böyle bir

duruma sessiz kalmaz. Her zamanhaksızlığa karşı hak aramada öncü-lüğü Liseli Dev-Genç’liler çeker.Çünkü biz dostu düşmanı ayırabili-yoruz ya da doğru ile yanlışı göre-biliyoruz. Hangi sınıfta yer aldığımızıbildiğimiz için sınıf çıkarlarımızyani ezilenlerin çıkarına göre hareketedip mücadeleyi 'mücadelemiz' halinegetiriyoruz. Bizler her lisede yapa-cağımız mutlaka bir şey vardır der-ken, her lisede mutlaka bir sorununolabileceğini, yaşadığımız düzenebakıp ona göre söylüyoruz.

Okulların asıl sahipleri bizleriz.Biz öğrenciler olmasak okulun yö-netimi diye bir şey de olmaz. Kendideğerimizi bilmeli, bizi sömürenle-re karşı bizim yerimizin Liseli Dev-Genç’lilerin yanı olduğunu unutma-malıyız.

Her Lisede Yapacağımız Mutlaka Bir şey Vardır

Milano’lu öğrencilerUnicredit’yi işgal etti

Avrupa'daki ekonomiksistemi protesto etmekamacıyla Milanolu öğren-ciler Cordusio Meydanıboyunca yürüyüş düzen-lediler. 400 öğrencininkatıldığı yürüyüşte İtalya,İrlanda ve Yunanistan’ın

dış borçları sembolikolarak ateşe verildi. Yü-rüyüş sırasında CordusioMeydanı’nda protestoyuengellemek isteyen polis-le öğrenciler arasında kısasüreli çatışma çıktı. Öğ-renciler daha sonra Unic-redit bankası ile AvrupaParlamentosu’nun ofisle-rini işgal etti.

Dünya Gençliğinden

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

35

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 36: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Sivas'ta Öğrenciler Sınıfta Donuyor!Sivas'ın Suşehri ilçesinde binlerce öğrencinin öğrenim

gördüğü Suşehri Lisesi, Anadolu İmam Hatip Lisesi, Ata-türk Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu ÖğretmenLisesi ve Kız Meslek Lisesi okullarında kömür yakıtlı ka-lorifer sisteminden doğalgaz sistemine geçileceği söyle-nerek başlatılan çalışmalar tamamlanmadığı için soğuk ha-vada sınıflarda eğitim veriliyor. Hava sıcaklığının zamanzaman sıfırın altına düştüğü bölgede okullarda üşüyen öğ-renciler evlerinden elektrikli ısıtıcı getirerek ısınmaya ça-lışıyorlar. Devlet her okulda düzenli olarak ısınma para-sı, aidat, yakacak parası adı altında hukuksuz olarak yüz-lerce lira parayı halktan almaktadır. Ancak en zorunlu bu-lunan ısınma sorununu bile çözmemektedir, işte AKP'ninhalk sevgisi...

Üniversite Öğrencilerine Yapılanİşkenceyle İlgili Soru Önergesi Verildi

İstanbul Üniversitesi'nin açılışında protesto girişi-minde bulunan Gençlik Federasyonu üyesi üniversite öğ-rencilerini, polisin işkence yaparak gözaltına alması, ko-nunun TBMM’ye taşınmasına neden oldu. CHP İstanbulMilletvekili ve parti meclisi üyesi Umut Oran, başbaka-nı protesto ettiği için gözaltına alınıp bırakılan üniversi-telilerle görüşmesinin ardından konuyu TBMM’ye taşıdı.Oran, Başbakanın, 12 Ekim 2011’de İstanbul Üniversi-tesi’nin akademik yıl açılış törenine katılması sırasında iş-

kenceyle gözaltına alınan öğrencilerin gözaltında ; ‘ha-karete maruz kaldıkları, iç çamaşırlarına kadar so-yuldukları, astım hastası bir öğrencinin kafasının sudolu kovaya sokularak nefes almasının güçleştirildiği,‘Senin kafana sıkar seni kaybederiz, kimsenin habe-ri olmaz’ denildiği, bir öğrencinin kafasına silah kab-zası ile vurulduğu, böbreğinden rahatsızlığı olan bir öğ-rencinin tuvalete çıkmasının engellendiği, yere düşü-rülerek tekmelendikleri' şeklindeki şikayetlerini anlat-maları üzerine konuyu TBMM gündemine taşıdı.

Her gün yaşanan yeni bir haksız-lığa, yeni bir saldırıya, adaletsizliğeşahit oluyoruz. Halkımızın aşağı-landığına tanık oluyoruz, değerleri-mizin çiğnendiğini görüyoruz. Yoz-laşmanın adım adım iktidarın eliyleyaygınlaştırıldığını yaşayarak görü-yoruz. Çürüyen bu düzene karşı çö-zümün devrimde olduğunu söylü-yoruz. Ve bunu söylerken görev vesorumluluklarımızı ilan etmiş olu-yoruz: Devrim yapacağız.

Başarıya ulaşmamızın yolu güç-lenmemizden geçer. Güçlü olmakise, yaptığımız işe daha sıkı sarıl-maktan, onunla kelimenin tam anla-mıyla bütünleşmekten, programlı, di-

siplinli, özverili ol-maktan, hata, zaafve eksikliklerimizekarşı acımasız dav-

ranmaktan geçiyor.

Böyle bir mücadeledeyapılamayan, eksik bıra-

kılan bir işin ya da yerinde ve zama-nında yerine getirilmeyen bir görevinnedeninin çoğu kez yaşamı devrim-cileştirememek olduğunu görüyoruz.

Bizim yapmadığımız, erteledi-ğimiz işleri başkasının sırtına yük-lemiş oluruz, eğer işimizi vaktinde vegerektiği gibi yapmazsak... Bu ise ben-cilliktir. Beynimiz sürekli yaptığımızişle meşgul olmalı. Düşünürsek eğer,eksikleri görürüz ve tamamlamakiçin zamanımız olur. İşimize vakıf ol-mamızın yolu düşünmekten geçer.

Hata, zaaf ve eksikliklerimizinüzerine radikal bir tarzda giderek, on-ların gerçek nedenlerini bulmalı, ya-

şadığımız sorunları yalın halde dü-şünmeli, çürüyen bu düzenle savaşmaisteğimizi güçlendirmeliyiz.

Savaş, değerlerde netliktir.

Bizim sorunumuz, var olan düze-ni yıkmak, yani devrim yapmak ol-duğuna göre her Cepheli’nin göreviyaptığı işe kilitlenmek, onunla bütün-leşmek ve en iyi şekilde yapmaktır.

Duygularımızla, düşünceleri-mizle, davranışlarımızla kısaca herşeyimizle yaşamımızı devrimcileş-tirmeliyiz. Gerekçesi her ne olursa ol-sun, zamanında ve yerinde yapmadı-ğımız her iş, devrimi yavaşlatır.

Devrimci ilkelere bağlılık, dev-rimci değerlere karşı sarsılmaz birinanç taşımak ve bu çerçevede taviz-siz, sağlam adımlarla iktidara yürü-mek, önümüzdeki engelleri param-parça etmekle, onları kaldırıp atmak-la olur. Devrimi, yaşamımızı dev-rimcileştirdiğimiz kadar geliştiririz.

Cepheli Yaptığıİşle Kaynaşmalıdır

Eğitim fakültelerinden mezun olup üniversitelerde al-dığı eğitim yeterli görülmediği için KPSS’ye girmek zo-runda bırakılan, KPSS’den yüksek puan alsa da her yıl sı-nırlı sayıda yapılan atamalardan kaynaklı ataması yapıl-mayan öğretmenler, içinde bulundukları durumu protestoetmek amacıyla Samsun’dan başladıkları yürüyüş kapsa-mında Çorum’a geldi. Eğitim-Sen üyeleri tarafından Ata-türk Spor Salonu önünde karşılanan Mehtap Tekdemir veSavaş İka, ellerinde pankartlarla Saat Kulesi’ne kadar yü-rüdükten sonra PTT önünde eylem yaptı. Eylemde oku-nan açıklamanın sonunda 'ataması yapılmayan tek öğret-men kalmayana kadar haykırışlarının devam edeceğini' söy-leyen Mehtap Tekdemir, yürüyüşün 19 Kasım’da tamam-lanacağını ve eylemlerin süreceğini dile getirdi. AKP hü-kümeti açıkça öğretmenlerle dalga geçmektedir. Hem 55bin atama sözü vermekte hem de pişkince özür dilemek-te ve sonra da hiçbir çözüm üretmemektedir.

Ataması YapılmayanÖğretmenler Ankara'ya Yürüyor!

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET36

Liseliyiz Biz

Page 37: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Halk Cephesi/Liseli Dev-Genç’inyürüttüğü “Füze Kalkanı Değil, De-mokratik Lise İstiyoruz” kampanya-sı dahilinde 13 Kasım 2011 tarihindeİzmir Buca Forbes’te, basın açıkla-ması yapılarak, 7 günlük açlık grevieylemine başlandı.

Eylem öncesinde yığınak yapanpolis, eylemi engellemek istedi, ancakLiseli Dev-Genç’liler buna izin ver-medi. Bunun üzerine, bu kez de birDev-Genç’linin ailesini eyleme geti-ren polis, aileyi Halk Cepheliler’e kar-şı kışkırtmaya çalıştı. Bu oyunu da tut-mayan polisin “olağanüstü” çabalarınarağmen, basın açıklaması yapıldı.

Açıklamada, “Parası olanlar ço-cuklarını Amerika’da, özel kolejler-de okuturken; biz okul parası için in-şaatlarda çalışıyoruz, iş kazası deni-lerek katlediliyoruz. Gün doğumuy-la gün batımını kör karanlık mah-zenlerde yitiriyoruz. Bütün bu yaşa-dıklarımız erken olgunlaştırıyor bizi.Dünyada ve ülkemizde yaşanan tümhaksızlıklar ve adaletsizlikler yüre-ğimizi bir yangın yerine çeviriyor. İştebu bilinçle karşı çıkıyoruz ülkemiz-deki NATO ve Amerikan üslerine.Çünkü bu üslerden kalkan uçaklar bi-zim en yakınımızdaki komşularımı-zı, kardeş halkları katlediyor. Buyüzden füze kalkanına karşıyız” de-nildi.

33 kişinin katıldığı basın açıkla-masının sonunda çadır kurularak, aç-lık grevine başlandı. İlk gün 100

imza toplanarak, yüzlerce bildiri da-ğıtıldı.

Aynı günün gecesinde, açlık gre-vi çadırına saldıran polis Emir Öztürk,Yusuf Dut, Cemali Ulu ve Can Bek-taş Şahin isimli Dev-Genç’lileri gö-zaltına aldı. Direnen Dev-Genç’liler,“İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek”,“Baskılar Bizi Yıldıramaz” slogan-larını attılar. Çadırı ve pankartları gaspeden polis, “Çadırı açarsanız sizetekrar saldıracağız.” diyerek HalkCepheliler’i tehdit etti.

Polisin saldırısı ve tehditleri so-nuçsuz kaldı. Çadıra yapılan saldırı-yı duyan Halk Cepheliler, hemenBuca Forbes’teki eylem yerine gide-rek oturma eylemine başladılar ve“Eylemimiz 20 Kasım'a kadar devamedecektir. Saldırılarınız bizi yıldıra-maz. Füze Kalkanı Değil Demokra-tik Lise İstiyoruz, Amerika Defol”açıklamasında bulundular.

Halk Cepheliler, açlık grevininikinci gününde Amerikan uşağı AKPpolisinin tehditlerine aldırmadan tek-rar çadırı kurdu. Bu sefer de zabıta-ları öne sürdüler. Zabıtalar “Çadırı kal-dırın, sizin yaptığınız yasal değil,biz yasaları uygularız.” diyerek poli-sin yerini aldılar. Halk Cepheliler“Meşru ve yasal olan biziz, çadırı kal-dırmıyoruz” diyerek zabıtaları kov-dular.

Eylemin 2. gününde, AKP’ninpolisinin yaptığı hukuksuzluk bütüngün halka teşhir edildi. Kampanya

halka anlatılarak, onlarca imza top-landı. Eylemin ilk günü gözaltınaalınan 4 Dev-Genç’li de, serbest bı-rakılmalarının ardından eyleme ye-niden katıldılar. Bu tavırlarıyla, “Biziıslah edemezsiniz” diyordu Dev-Genç’liler... Vatanın bağımsızlığı uğ-runa, topraklarımızda emperyalist-lerin üslerine karşı bizi direnişini-mizden döndürümezsiniz diyorlar-dı.

15 Kasım günü ise, sabah saat07.00 civarında çadıra saldıran polis,Gökhan Çoban, Yusuf Dut, AhmetAlp Özel, Eylem Muhanda, DilekKaya, Cemali Ulu ve Metin Yat isim-li Halk Cephelileri gözaltına aldı.Çadıra, pankarta, masaya, sobaya veorada bulunan tüm malzemelere el ko-yan polis, çadırın kurulduğu alana dakocaman bir zabıta aracı park ettirdi.

15 Kasım günü, polis saat 10.30,14.30 ve 17.00’de de gelerek tekrartekrar saldırdı. Ama tüm saldırılararağmen, Dev-Genç’liler direnmektekararlı olduklarını gösterdiler. Hiçkimseyi gözaltına alamayan AKP’ninpolisi, geri çekilmek zorunda kaldı.

Birgünde 4 kez saldırıya uğrayanDev-Genç’liler, her seferinde yenidenaçtılar masalarını. Çadırlarının polistarafından gasp edilmesi üzerine,masa açtılar. Çadır, masa, o da olmasaçıplak yer... Eylem yapmadaki ka-rarlılık zaman, mekan, malzeme şar-tı aramıyor Dev-Genç’liler için. Yıl-madan, ısrarla, kazanacaklarına olan

Ülkemizde Gençlik

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

337

Yürüyüş

Sayı: 295

AKP’nin Polisi 6 Kez Yıktı, Dev-Genç’liler 7 Kez Kurdu! Değil 7 Kez 77 Kez Deneseler de

Dev-Genç’lileri Eylem Yerinden Kimse Söküp Atamaz

Page 38: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

inançla daha da güçlüşekilde sarılıyorlar ey-lemlerine. “Buradabaşladık eylemimize,burada tamamlayaca-ğız.” diyorlar. Yaşanantam bir irade savaşı.

Bu arada, gasp edi-len eşyalarının geri ve-rilmemesi yönündeBuca Belediye Başka-nı Ercan Tatı’nın kesinemri olduğu öğrenili-yor. “Alınan hiçbir şeykesinlikle geri veril-meyecek.” demiş bele-diye başkanı. Yasal dayanağı ise,“Kabahatler Kanunu’na göre beledi-ye’ye ait bir yeri işgal etmek...”

Buna karşın Dev-Genç’liler, yıl-larca mücadele ederek, açlık grevi ça-dırları kurarak kazandıkları; 2000-2007 Ölüm Orucu direnişi dönemin-de TAYAD'ın çadır açtığı bu alanı terketmeyeceklerini duyurdular. Halkayönelik yaptıkları konuşmalarda, öde-dikleri bedelleri, meşruluklarını an-lattılar. “Bize yapılan saldırılar, aslındataleplerimize yönelik saldırılardır.” di-yen Dev-Genç’liler, polisi ve zabıta-yı halka teşhir ettiler.

Halk ve demokratik kitle örgütle-ri eyleme destek verirken; Halk Cep-helilerin aileleri de gelerek, sırayla ey-lem yerinde nöbet tuttular.

Sobaları da gasp edilen Halk Cep-heliler, kışın soğuğuna karşı tenekeiçinde yaktıkları ateşle ısınırken; ey-lem alanını kazanmış olmanın haklıgururuyla, coşkuyla devam ediyorlareylemlerine.

3 günde 5 kez polis saldırısına ma-ruz kalan Halk Cephesi/Liseli Dev-Genç’liler, 16 Kasım günü Buca For-bes Caddesi'nde açıklama yaparak, ça-dırlarını yeniden açtılar.

Halk Cepheliler saldırıları teşhir et-mek amacıyla saat 18.00’de yaptık-ları açıklamayla, halka ve basına sal-dırılar hakkında bilgi verdiler. 35 ki-şinin katıldığı eylem yerine polis herzaman olduğu gibi yığınak yaptı.

Yapılan açıklamada, “Yaptığınızbu saldırılarla bizi yıldıramayacağı-nızı, gerçekleri halka anlatmaktan

asla vazgeçmeyeceğimizi bilmiyormusunuz? Buca Forbest’te ilk defa aç-lık grevi yapmıyoruz… Asla ıslah ol-mayacağımızı, yola gelmeyeceğimi-zi, umudun türküsünü söylemeye de-vam edeceğimizi iyi bilirsiniz. Ame-rika’nın, ülkemizi kanlı katliam po-litikalarına ortak etmesine izin ver-meyeceğiz. Malatya Kürecik’te ku-rulacak füze kalkanı Ortadoğu halk-larının katledilmesine ortak olmaktır.NATO’nun kiralık askeri olmayaca-ğız. Kardeş Ortadoğu halklarının ka-tili olmayacağız. Polise saldırma emriveren AKP hükümeti, işbirlikçiliği teş-hir olduğu için bu kadar düşmanlıkbeslemektedir bize.” denildi.

CHP’li Buca Belediye Başkanı Er-can Tatı’ya da seslenilen açıklamada,“AKP’nin polisiyle işbirliği yapa-rak eşyalarımıza el koyuyor, beledi-ye araçlarını açlık grevi yapacağımızalana yerleştiriyorsunuz. AKP polisive hükümeti ile kol kola girerek hal-kın haklı mücadelesini engellemeyeçalışıyor; emperyalist saldırganlığakarşı yürüttüğümüz mücadelede em-peryalizmle aynı safta olmayı tercihediyorsunuz. Soruyoruz: “sosyal de-mokratlığınız” bu mu? Bu mu “hal-kın partisi” olmak?” denildi.

Açıklamanın ardından Halk Cep-heliler, çadırlarını tekrar kurdular.Çadır kurulur kurulmaz, eylem ye-rinde bekletilen zabıtalar, çadıra sal-dırmaya çalıştı. Ama Halk Cephelilerçadırı çembere alıp, zabıtanın saldı-rısını püskürtü. Polis, kendisi gibiAmerikan uşağı olan zabıtayı geriçekmek zorunda kaldı. Halka teşhir

olan Amerikan uşağıAKP’nin polisi bu kezsaldıramadı.

Halk Cephesi/Li-seli Dev-Gençliler“Kahrolsun FaşizmYaşasın Mücadele-miz”, “Amerika DefolBu Vatan Bizim”,“Yaşasın DevrimciDayanışma” slogan-ları ile cevap verdilerpolise. Polis, yaptığıyığınağı geri çekmekzorunda kaldı. Polisingeri çekilmesiyle bir-

likte “Yaşasın Direniş Yaşasın Zafer”sloganı gür bir şekilde atıldı. Saldı-rıların püskürtülmesi ve çadırın ku-rulmasıyla birlikte, türkü söyleniphalay çekildi.

16 Kasım günü gece saat 22.45’tealtıncı kez saldırıldı çadıra. SaldırıdaDilek Kaya, Eylem Mahanda, GülhanSağaltıcı, Orhan Bezek, Yusuf Dut,Cem Ali Ulu, Özkan Kurşun, SeldaKarataş, Enis Arslan, Can BektaşŞahin ve Deniz Güneş isimli 11 HalkCepheli gözaltına alındı.

Arkadaşlarının yine saldırıya uğ-radığı bilgisini alan Halk Cephelibir kişi 23.15’de aynı eylem alanın-da “Baskılar Bizi Yıldıramaz” dövi-zi ile masa açtı. Halktan bir kişinindestek vermesiyle sayıları iki oldu.Tek kişi de kalsa, Halk Cephelilerikimse eylem yerinden söküp ata-maz. Kimse yolundan döndüremezCephelileri. Cepheli eylem tarzı bu-dur...

Gözaltındakiler saat 02.00’de ser-best bırakıldı. Gözaltına alınan Dev-Genç’lileri, polis, “Yeter artık, yabunların kafasına ya da kendi kafamasıkacağım”, “Buralardan sizin gibi kaçkişi geçti.” diyerek gözaltında kay-betmekle tehdit etti.

Serbest bırakılan Halk Cepheliler,“Saldırı ve Gözaltılarınız Bizi Yıldı-ramaz”, “Füze Kalkanı Değil De-mokratik Lise İstiyoruz” sloganlarıylaçıktıkları karakoldan hemen eylemalanına giderek, kaldıkları yerdenaçlık grevine ve direnmeye devam et-tiler.

Ülkemizde Gençlik

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET338

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 39: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Gençlik Federasyonu üyesi BerkErcan’ın babası İsmail Ercan’ın, Genç-lik Federasyonu’nu hedef haline ge-tirmesiyle ilgili olarak Federasyontarafından 16 Kasım günü yazılı biraçıklama yapıldı.

Basında yer alan haberlerde, İsmailErcan, oğlunun Gençlik Federasyonutarafından kandırıldığını söyleyerek,çeşitli suçlamalarda bulunuyor. Busuçlamalara karşı açıklama yapan

Federasyon, “İsmail Ercan’dır bu sü-per babanın adı. Ve bu baba o kadariyi bir babadır ki; oğlunu aylardır iş-kenceci, komplocu İzmir polisine ta-kip ettirmektedir. Kendi oğluna polistarafından tehditler savrulmasına izinvermiştir.” ifadesinde bulundu.

İsmail Ercan’ın, defalarca İzmirGençlik Derneği çalışanlarını takip et-tiğinin belirtildiği açıklamada, “Hiçkimsenin Dev-Genç’i karalama hak-kı yoktur. Hiç kimsenin Dev-Gençli-leri polise hedef gösterme hakkı yok-tur. Bizler devrimciyiz ve yaptığımızher şey meşrudur. İsmail Ercan polisleişbirliği yapmaktan, devrimcileri he-def göstermekten, suç işlemekten vaz-geçmelidir. Ne olursa olsun, kim olur-sa olsun masum ve madur rolleri ya-parak Dev-Genç’i karalayamaz. Bunaizin vermeyiz.”

İstanbul Maçka'da bulunan Abdiİpekçi Öğrenci Yurdu'nun kantinkoşulları, aralarında Gençlik Fede-rasyonu üyesi öğrencilerin de bu-lunduğu Abdi İpekçi Yurdu öğren-cileri tarafından protesto edildi.

14 Kasım günü, Abdi İpekçiYurdu'nda yapılan çalışmada, öğ-renciler astıkları afişler ve yaptıklarıkuşlamalarla, yurdun kantininde ya-pılan zamları teşhir ettiler. Ayrıca bil-diri dağıtılarak, yurtta kalan öğren-cilerle konuşulup sorunun çözümü-ne dair öneriler alındı. 200 bildirinindağıtıldığı ve 15 afişin asıldığı yurt-ta, zamlara karşı mücadelenin süre-ceği anlatıldı.

ÖĞRENCİ YURDUNDA

ZAMLARA KARŞIMÜCADELE

DEVAM EDECEK

DEV-GENÇ MEŞRUDUR, KİMSEDEV-GENÇ’İ VE DEV-GENÇLİLERİ

KARALAYAMAZ

Sakarya Hapishanesi’ndeyiz. Marmara depreminde ha-pishane yıkıldı. Yüzlerce siyasi ve adli tutsağın üzerinekapılar kilitli, idare kaçıp gitmiş. İyi niyetli bir tek gar-diyan kalmış içerde. O da yaralılara yardım ediyor bizimlebirlikte.

Siyasi tutsaklardan yaralanan çok az ama alt koridordakalan adli tutuklulardan yaralılar çok fazla. Korku ve pa-nikle hareket ettikleri ve üzerlerine bir şeyler yıkıldığı içinciddi yaralananlar çok.

Ortada idare falan olmayınca, hemen alt maltaya inipbağıran, inleyen, imdat isteyen adlilerin yardımına koştukParti Cepheliler olarak. Revirin kapılarını kırıp girdik ve tümtıbbi malzemeyi maltaya çıkardık. Doktor ve hemşire ar-kadaşlarımız maltayı seyyar bir revir haline getirdiler.

Diğer tüm arkadaşlar ise alt maltaya gidip, adli ko-ğuşları tek tek dolaşıp yürüyemeyenleri sırtlarında, yü-rüyebilenlerin omuzlarına dayanak olarak üst maltaya ta-şımaya başladılar. Malta tam bir hastane görünümündeydi.

Bir ara, ağzını saklayarak getirilen bir adli çekti dik-katimizi. Ki birkaç tane daha geldi böyle rahat olmayan,çekinen ve ağzını kapatan. Merak ettik, birine sorduk, ne-

den çekiniyorsun, ağzını ne-den kapatıyorsun diye...

Verdiği cevap, “Utandı-ğım için kapatıyorum” oldu.Anladık tabii neden utandı-ğını... Bıyıkları faşist bıyı-

ğıydı çünkü...

Utanma nedenlerini ve pişmanlıklarını anlattı bir ta-nesi: “Şu tarihte biz size saldırmıştık, bize sizin teröristolduğunuzu söylemişlerdi ama şu an nasıl insanlar ol-duğunuzu anladık. Bizi affedin, kandırıldık, çok piş-manız” diyerek özür dilediler.

Depremden bir süre önce faşist bir mafyacının kış-kırtması ile adliler bize saldırmışlardı bıçaklarla, şişler-le. Direnişimizle püskürtmüştük bu saldırıyı. Özür dile-me nedenleri buydu. Utanmışlardı, eziklerdi. Hepsi de yok-sul halk çocukları idi ve kışkırtılmışlardı bize karşı.

Cani terörist olarak gördükleri bizlerse, devletin ka-çıp gittiği ve onları duvarlar arkasına kilitledikleri bir za-manda yardım ediyorduk, bir lokma ekmeğimizi payla-şıyorduk, hatta sırtımızda taşıyorduk.

Bu yaklaşımımızdı onları ezen ve utandıran. Sonra birçoğu bizi götürürlerken ağladı arkamızdan, bir çoğu ilesonradan mektuplaştık.

Ve birkez daha anladık, bizim ulaşamadığımız, ögüt-leyemediğimiz herkesi düşman örgütlüyor.

ADLİ TUTSAKLARI UTANDIRAN DURUM

Hayatın Öğrettikleri

İsmail Ercan

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

339

Yürüyüş

Sayı: 295

Ülkemizde Gençlik

Page 40: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Anayasada belirtilenleregöre devlet, kadın-erkek, Kürt-Türk, Sünni–Alevi, zengin-fa-

kir ayrımı yapmaksızın herkesin hakkı-nı korur, güvenliği ve huzuru sağlar, ya-şama hakkı, düşünceyi ifade etme hak-kını, barınma hakkını, dilini ve kültürü-nü yaşatma hakkını güvence altına alır,haklarımıza yönelik saldırı olduğunda isesaldırıda bulunan kim olursa olsun ce-zalandırır. Herkese eşit davranır. Türki-ye Cumhuriyeti Anayasası’nda devlet buşekilde tanımlanmıştır.

Peki, gerçekte böyle midir?Van depremi üzerinden devletin na-

sıl bir devlet olduğuna bakalım. 23Ekim’de merkezi Erciş olan Van ve çev-resini etkileyen bir deprem yaşandı. İlkdepremde bugün itibariyle 604 kişininöldüğü söylense de gerçek rakamlarınbu rakamın çok daha üzerinde olduğubilinen bir gerçektir. Çünkü enkazlardanhala çıkartılmamış cesetler vardır. Kay-da geçilmeden gömülen ölülerin oldu-ğu söylenmektedir.

1 milyon kadar kişinin yaşadığı Vaniline ilk kurulması gereken merkeziçadırlar çok geç kuruldu, bir çok bölgedebüyük çadırlar kurulamadı. İnsanlardondurucu soğukta sokaklarda kaldı.Göçük altından kurtarılan yaralılaraacil müdahale yapılamadı. Bu nedenleyaşamını yitirenler oldu. Depreminüzerinden bir ay geçti hala çadır ala-mayan insanlar var. Çadır alanlar kışındondurucu soğuğunda yazlık çadırlar-da kalıyor. Soğuk yüzünden 6 yaşında-ki bir çocuk hastalanıp öldü.Halka kışlık çadır ya da pre-fabrik konutlar yapılmıyor fa-kat sesini çıkartanların üzeri-ne gaz bombaları atılıyor.

Halka çadır vermek yerineÇevre ve Şehircilik BakanıErdoğan Bayraktar, ''Bu bina-larımızın dışında çatlak olan,sıva döküğü olan binalara gi-rilebilir. Bunların hiçbir mah-suru yoktur. Van ve Erciş artıkgüvenli bölge oldu” dedi. Çokgeçmedi bu konuşmadan ongün sonra, 9 Kasım’da ikincidepremde oturulabilir dedikleriBayram Otel yerle bir oldu.İkinci depremde 40 kişi göçük

altında kal-dı. Devletegüvenerek

otelde konaklayanların bedenleri pa-ramparça oldu. 40 kişinin hesabını sor-mak için devlet tek adım atmadı. Hal-kını düşünen, haklara saygılı bir devlettedepremin yaşandığı an bakanların gö-revden alınıp derhal cezalandırılması ge-rekirdi. Oysa Çevre ve Şehircilik Bakanıhiçbir şey olmamış gibi pişkince yenievler yapmaktan bahsediyor. Oteldeoturulabilir raporu verenler hakkındaciddi bir soruşturma yapılıp yapılmadığıbir yana raporu kimin düzenlediği bilebilinmemektedir. Hani Anayasa yasa-ma hakkını korurdu, devlet her kim olur-sa olsun yaşama hakkına saldıranları ce-zalandırırdı? Bakın 4000 yıl önce Ba-bil Kralı Hammurabi’nin mevzuatına.Hammurabi kanunlarına göre,“Bir mü-teahhit bir kişiye bir bina yapar ancakbu binayı yeterince sağlam inşa et-mezse, inşa ettiği bina yıkılır ve o ki-şinin ölümüne neden olursa, binayı ya-pan müteahhit ölümle cezalandırı-lır.” 4 bin yıl önce halkı tehlikeyeatanlar hakkındaki cezalar dikkat çeki-cidir. Bizim ülkemizde halkın güvenli-ğini tehlikeye sıradan müteahhit değil,bakan attı. Ama bakana dokunan yok,bakanı cezalandırmak, görevden al-mak bir yana kendisine yeni yetkiler ve-riyorlar. “Van afet bölgesi olarak ilanedilsin önerisine başbakan, Van’ı afetbölgesi ilan edersek orada yüksek kat-lı inşaatlar yapamayız. Biz buraya bin-lerce bina yapacağız” diyor. Yaşanankatliama rağmen halkın yaralarını sar-maktansa, deprem sonrası kaç bina sa-

tacaklarını, Van’ı hangi inşaat şirketle-rine ihale edeceklerinin hesabını yapı-yorlar. İkinci depremden sonra halkınçadır ihtiyacı hala karşılanmış değil, halkçadır ihtiyacını karşılamak için soğuğunaltında saatlerce beklemek zorunda ka-lıyor. Üstelik ellerinde ‘çadır alma bel-gesi’ olmayanlara çadır vermiyorlar.Belgesi olmayanlar saatlerce bekleme-nin karşılığı olarak ‘izdiham yarattıkları’gerekçesiyle polisin coplu, tazyikli suy-la saldırısına maruz kalıyorlar.

Erçiş’te yaşayan Enver Olgun diyorki; "Yaptığım müraacatlara rağmençadır alamadım. Kendi imkanlarımlakurduğum çadırda yaşarken kızım ra-hatsızlandı. Batman’a sevkedildiktensonra burada hayatını kaybetti. Evi-mizde yaşarken çocuğuma iyi bakıyor-dum. Ancak naylon çadırda kızım en-feksiyon kaparak rahatsızlandı. Hava-le geçiriyordu. Götürdüğüm Bat-man’daki hastanede hayatını kaybetti.Havalar soğuk, çadır alamadığım içinailemle birlikte bu naylon çadırda ya-şamayı sürdürüyoruz."

Van depreminde devleti gördük:Halkı çadırsız sokakta bıraktı, doğal afetsayılan depremi felakete dönüştürdü, ge-rek deprem öncesi umursamazlığı ge-rekse deprem sonrası yaşanacak ölüm-leri azaltmak için bir şey yapmamasıaçıklamaları ve uygulamaları ile ölüm-lerin artmasına neden oldu. Devlet ver-mesi gereken çadırın da, halkın üzeri-ne attığı bombanın da parasını halkı-mızdan vergiler aracılığıyla almaktadır.Yani devleti Van depremi sonrasında birkez daha tanıdık; hem halkı soyuyorhem de katlediyor.

Devlet Ne İşe Yarar?Halkın Hukuk

Bürosu

Halk Cephesi, depreme dayanıksız binainşa ettiğini 30 Ekim 2011’de katıldığı bir tel-evizyon programında itiraf eden Ali Ağaoğluhakkında suç duyurusunda bulunmak ama-cıyla 11 Kasım günü Çağlayan Adliyesiönünde eylem yaptı.

Eylemde “Ağaoğlu’nun İtiraflarıyla Ha-rekete Geçmeyen Savcılık Ne Beklemekte-dir? Ağaoğlu İçin Kaç Şiddetindeki Deprem,Kaç İnsanın Ölümü Suç Oluşturur?” yazılıpankart taşındı.

Nagehan Kurt’un yaptığıaçıklamada, “Ali Ağaoğlu bina-ların yapıldığı dönemde kalitelimalzemelerin bulunmadığını,mecburen çürük, dayanıksız mal-zeme kullandığını söylemektedir.

İnşaat teknolojisinin giderek geliştiği 21. yüz-yılda, kaliteli malzemenin olmadığını söy-leyeceksek, yüzyıllar öncesinden yapılan bi-naların, yapıların yıkılmadan kalmasına, yada aynı dönemde yapılan ancak yıkılmayanbinaları nasıl açıklayacak?” diye soruldu.

Ucuza konut elde etmek, daha çok parakazanmak, halkı soymak için halkın gü-venliğini tehlikeye atan Ağaoğlu hakkındasavcılığa suç duyurusunda bulunmasınınardından eylem sonlandırıldı.

Çürük Binaların SorumlularıAli Ağaoğlu'lardır

Ali Ağaoğlu Tutuklanmalıdır

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET40

Page 41: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Merhaba,

Bilindiği gibi, hapishanelerde key-fi uygulamalar her geçen gün art-makta, tutuklu ve hükümlülerin hak-ları gasp edilerek yaşamları işkence-ye çevrilmektedir. Bu gerçekKırıkkale F Tipi’nde de yaşanıyor.Yine birçok keyfilikle, hak gaspıylakarşılaştık. Son iki ay içerisindemaruz kaldığımız hak ihlallerininözet bir dökümünü sizlerle de payla-şıyor, duyarlı olacağınıza inanıyoruz.

1) 22 Ocak 2007 tarihli 45/1No’lu genelge ile tanınan, haftada 10kişi 10 saat sohbet hakkımız uygu-lanmamaktadır. F Tipi tecrit tümağırlığıyla hüküm sürmeye devamediyor.

2) Disiplin cezaları aralıksız sür-mektedir. Bu cezalar esas olarakdirenme hakkımıza yönelmiş durum-dadır.

Arkadaşımız Ahmet Arslan’a yapı-lan işkenceli saldırıyı protesto etmekiçin slogan atıp hücre kapılarını döv-memiz disiplin suçu kabul edilmiş, 1Ağustos 2011/74 sayılı disiplin kuru-lu kararı ile;

- 66 kişiye 2’şer ay ziyarettenmen cezası

- 27 kişiye 5’er gün hücre ceza-sı verilmiştir.

Toplamda yüzlerce ayı bulan budisiplin cezaları F Tipi hücrelerdeinsanca yaşayabilmek için ödediğimizen sıradan bedeldir.

Yıllardır silsile halinde uzayıpgiden cezaların bir yönü de açıkgörüş hakkımızı otamatik olarak orta-dan kaldırmasıdır. Yıllardır en sev-diklerini birkaç dakika olsun kucak-layamamış binlerce tutsak ve ailele-ri ülkemizin resmidir.

3) Hasta tutsakların tedavileriengellenmektedir. Hapishanede revirhaftada iki gündür. Böyleyken bir deyoğunluk gerekçesiyle revir günürevire çıkartılmamak da olağan uygu-lamadır. Hapishanenin doktoru yok-tur.

- Sadık Sabancılar 29 Eylül’deKırıkkale Üniversitesi Diş HekimliğiBölümü’nde kelepçeli tedavi dayat-masını kabul etmediği için tedavi-si yapılmayarak gönderilmiştir.

- Zeynel Karabulut’un ayda birvurulması gereken Dodex iğnesisürekli geciktirilmektedir.

4) İletişim hakkımız engellen-mektedir. Gelen bazı mektuplarımızsakıncalı denilerek verilmemektedir.Keyfilik öyle bir noktaya varmıştır kikararlardan birinde “TürkiyeCumhuriyeti kurucusu olan Atatürkhakkında yalan yanlış bilgiler içer-diği...” denilmektedir. Disiplin kuru-lu bu kararı ile adeta tarih bilimindeotoriteliğe soyunmuştur.

Mektupların dağıtımı ve posta-

lanması haftalarca geciktirilmektedir.

5) İki arkadaşımıza Kırıkkale AğırCeza Mahkemesi tarafından hücrekapısındaki mazgal penceresini kır-dıkları gerekçesiyle 1’er yıl hapiscezası verilmiştir (2011/99 sayılıkarar). Söz konusu pencerenin ebatı10 x15 cm’dir. Özellikle değil, kapıdöverken kendiliğinden kırılmıştır. Vearkadaşlarımız bu bir karış cam par-çası için zaten disiplin kararıyla iki-şer hafta hücre cezasına çarptırıl-mıştır.

6) Kayseri Hapishanesi’nden 9Eylül 2011 tarihinde Kırıkkale F TipiHapishanesi’ne getirilen bir arkada-şımız hapishane girişinde zorla çıp-lak aramaya maruz kalmış, onur kırı-cı bir uygulamaya tabi tutulmuştur.

7) Hücre aramaları keyfi bir uygu-lamaya dönüşmüştür. Aylık rutin ara-manın dışında baskın aramalar yapıl-makta, hücreler didik didik edilmek-tedir. “Sebzeler amaç dışı kullanı-lıyor” denilerek tutsakların kurduğuturşulara el konulmuştur. Bazı hüc-relerde bir ay içinde üç kez aramayapılmıştır.

8) Fotokopi ücreti olarak çokyüksek miktarlar kesilmektedir. Öyleki çektirdiği 12 adet siyah-beyaz A4 fotokopi için hesabından 33 TLkesilmesi üzerine bir arkadışımız suçduyurusu yapmak zorunda kalmıştır.

Kırıkkale F Tipi Hapishanesi

Emrah Yayla

F TİPLERİNDE BASKI, ZULÜM HER GÜN

DAHA DA ARTARAK SÜRÜYOR!

Özgür TutsaklardanÖzgür Tutsaklardan

Merhaba,Yine bir karabulut çöktü halkımızın üstüne...Van halkı, depremin gücünün yetmeyeceği lakin,çalma, çırpma, hırsızlık ve daha fazla kar hırsınınyaratıcısı kapitalist sistem tarafından beton, kum,çakıl yığınları altında eziliyor şimdi. Ne kadar basit ve ucuz ölüyoruz!..Oysa hiçbiri hak etmemişti böyle vicdansızcaölümü!... Bir kez daha görüldü ki, deprem değil, sağ-lam zemine sağlam bina yapmayan denetlemeyen ted-

bir almayan düzen, devlet öldürüyor. Bir kez dahagörüldü ki, her türlü bilgiyi ve teknolojiyi halka hiz-met için geliştiren, uygulayan SOSYALİZMDİR.Para babalarının değil, halkın yönettiği bir devlet,Anadolu toprakları için her zamankinden daha fazlalazımdır. Van halkına kayıplarımız için başsağlığı diliyoruz...

Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Özgür Tutsaklar27 Ekim 2011

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

41

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 42: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Ankara Yenimahalle’de, Pir Sul-tan Abdal Kültür Derneği tarafındanyapılan cemevi arsası işgaliyle ilgi-li olarak dernek çalışanları ve ma-halle halkı ile röportajlar yaptık.

Röportajlarda, cemevi kurmakiçin neden işgal yöntemini seçmekzorunda bırakıldıklarını ve cemevikurulana kadar davalarından dön-meyeceklerini anlattılar.

Pir Sultan Abdal KültürDerneği Yenimahalle ŞubesiBaşkanı Cevahir Canpolat

Yürüyüş: Direniş ne zaman ve na-sıl başladı?

Cevahir Canpolat: Bölgede 17yıllık mücadele tarihine sahip bir ku-rumuz. 17 yıl içerisinde yerel yöne-timlere defalarca dilekçeler vererekcem ve kültür evi tahsisi talebinde bu-

lunulmuştur. Verilen bu dilek-çeler her seferinde olumsuz ce-vaplanmıştır. Gerekçeleri ise,cemevinin yasal olmadığı, hu-kuka aykırılık ya da “yer yok”olmuştur. Son iki yıllık süreçteise Yenimahalle Belediye Baş-kanı’nın gerek derneğimize ge-lerek, gerekse başka platform-

larda defalarca verdiği cem ve kültürevi sözü somut karşılığını bulmadı-ğından bu noktaya kadar gelinmiştir.Tüm olumlu ve iyi niyetli çaba ve gi-rişimlerimize rağmen hiçbir somutadım atılmamıştır. Halkımızın da yo-ğun talebi üzerine fiili durum yaratmakararı alınmıştır. Bu süreçte talebimizitekrar Yenimahalle Belediyesi’ne ilet-miş, cem ve kültür evi arsamızın tah-sis edilmemesi durumunda aldığımızkararın tereddütsüz uygulanacağı söy-lenmiştir. Buna rağmen belediyedenolumlu bir cevap alınmamıştır. Bu du-rum karşısında cem ve kültür eviyeri olarak tespit ettiğimiz arsaya ge-

lerek, kolektif bir çalışma ile inşaatı-mıza başlayarak 24 saat kesintisiz birdirenişi örgütledik.

Yürüyüş: Belediye ve CHP ile gö-rüşmelerde aldığınız sonuçlar neler-dir?

Cevahir Canpolat: Eylemin baş-lamasından bir hafta sonra belediyeyetkilileri görüşmeye gelerek yaptı-ğımız direnişin yasal olmadığını vealanı boşaltmamız gerektiğini söyle-diler. Onlara cevabımız, bunun bizlerebırakılan tek tercih olduğu, ne paha-sına olursa olsun alanı terk etmeye-ceğimiz ve buranın ibadethanemizolduğuydu. Her seferinde cemevi ta-lebimizi çeşitli nedenlerle reddedenbelediyelerin, camiler söz konusu ol-duğu zaman yeşil alanları, çocuk-kreş alanlarını imar değişikliği iledini tesis alanları (cami alanları) ya-rattıklarını kendilerine hatırlattık. Ar-dından direnişi sürdürdüğümüz yeşilalanın Aleviler için imar değişikliği ilecem ve kültür evimize tahsis edilme-sini istedik. Görüşmeye gelen belediyeyetkilileri bu alanın belediye tarafın-dan belediye denetiminde kurulanbir şirkete kiralandığını söylediler.Bizler de bunun inandırıcı ve gerçekçibir neden olmadığını ve anlaşmanıntek taraflı fes edilebileceğini, alandanasla çıkmayacağımızı söyledik.

Yürüyüş: Batıkent halkının desteğive tepkisi ne yönde?

Cevahir Canpolat: Çevre halkı-nın sahiplenmesi her geçen gün artı-yor. Dağıttığımız bildirilerle dahaçok insana ulaşarak, cem ve kültürevinin halkın ihtiyacı olduğunu somutbir şekilde anlatıyoruz. Direniş ala-nında ihtiyacımız olan yiyecek, bat-taniye, yakacak, oturmak için kol-tuklarımız çevrede bulunan ve bizedestek olan halkımız tarafından sağ-lanıyor.

Yürüyüş: Günlük pratiği nasılprogramlıyorsunuz?

Cevahir Canpolat: Her şey kişi-lerin kendilerinin ne yapmak iste-dikleri ile belirleniyor, kim hangi işine kadar yapmak istiyorsa o şekildeşekilleniyor. Sonuçta burada dire-nişte yer almak bir ruhtur ve buradaolan tüm arkadaşlarımız bu ruhun ge-rektiği gibi kolektif bir şekilde çalış-malarını sürdürmektedir.

Yürüyüş: Bundan sonrası için nedüşünüyorsunuz?

Cevahir Canpolat: Alan bizleretahsis edilene, cem ve kültür evimizyapılarak bize teslim edilene kadar di-renişimiz devam edecek. Biz Alevi-lerin en insani ve doğal hakkı olan öz-gürce ibadet edebilecekleri cem vekültür evi direnişimizde bir yandan in-şaatımız devam ederken, diğer yan-dan ilk cenaze törenimizi yaptık. Fi-ziki koşullarımızın yetersizliğine rağ-men halkımızın sahiplenmesi ve bü-yük oranda katılımıyla soğukta ve uy-gun olmayan koşullarda iki kez cemyaptık. Bu da Alevilerin özgürce iba-det edebilecekleri kendilerine ait bircem ve kültür evine ne derece ihtiyaçolduğunun somut bir göstergesidir.Başladığımız ve haklılığımıza sonu-na kadar inandığımız bu mücadeledenasla taviz vermeden, sonuna kadarilerleyeceğiz. Bizler, Aleviyiz haklı-yız ve kazanacağız.

Yenimahalle Pir Sultan AbdalKültür Derneği Üyesi TAYAD’lıMehmet Yılmaz

Yürüyüş: Direniş ne zaman ve na-sıl başladı?

Mehmet Yılmaz: 22 Ekim Cu-

Röportaj

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET442

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

CevahirCANPOLAT

Devlet Alevileri Yok Sayıyor

Aleviler Kendi Cemevlerini Kendileri Kuruyor

Page 43: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

martesi günü saat 10.00’da Ye-nimahalle Belediyesi’ne ait birarsaya Pir Sultan Abdal Cem-evi’ni inşa etmek için girdik vedireniş başladı.

Yürüyüş: Belediye ve CHPile yapılan görüşmelerde aldığı-nız sonuçlar nelerdir?

Mehmet Yılmaz: Belediye-ye başta arsayı bize vermediği tak-dirde işgal edeceğimizi söyledik.Bizlere “Biz, sizi kolluk güçlerimizile çıkartmasını biliriz” dediler. Ar-saya girmemizden sonra halkın biz-leri sahiplenlenmesi sayesinde zorlaçıkartmayı göze alamadılar. Bunakarşı CHP de tutumunu yumuşattı vearabuluculuğa soyundu.

Yürüyüş: Batıkent halkının ve di-ğer kitle örgütlerinin desteği, tepki-si ne yönde?

Mehmet Yılmaz: Batıkent hal-kının bir kısmı ilk günlerde biraz te-dirgindi ama orada bizlerin kararlı tu-tumunu görünce destekleri yoğun-laştı. Şu anda sahiplenme gayet gü-zel. Direnişe başlamadan önce dire-nişinizde yanınızdayız diyen kitle ör-gütleri, direniş başladıktan sonra bir-kaç kez ziyaret etmenin dışında bu-rada görünmediler. Ancak TAYAD,gece gündüz, sürekli 24 saat orada.

Yürüyüş: Cemevi talebi için bu-rayı işgal ettiniz. Neden böyle biryöntemi tercih ettiniz?

Mehmet Yılmaz: Biz Alevilerinibadetimizi özgürce yapabilmemiziçin bir cemevine ihtiyacımız var.Cemevi yeri için Yenimahalle Bele-diyesi’nden 17 senedir yer talebimizvardı. Ancak her seferinde talebimi-zi görmezden geldiler. Son iki buçukyıldır CHP’den Belediye Başkanıseçilen Fethi Yaşar’dan istedik. Hat-ta seçimden önce, “Seçilirsem altı ayiçerisinde cemevini yapıp teslimedeceğim” diyerek söz verdi. Busözünü yerine getirmediği gibi sonsüreçte bizleri muhatap dahi almadı.Bizleri bu işgale Fethi Yaşar’ın ken-disi mecbur bıraktı.

Halk OzanıOzan Dergahi

Yürüyüş: Di-reniş ne zaman veneden başladı?

Ozan Derga-hi: Bu direniş Al-evilerin onur ve

namus meselesidir. Yıllardan beriAleviler inançlarını yaşamakta sı-kıntılar çekmektedir. Bundan sonratavizimiz yoktur. Vergilerimiz tek birinanca hizmet etmektedir, bundankaynaklı hakkımızı helal etmiyoruz.Biz Aleviler, bu ülkenin onurlu ve ve-fakâr insanları olarak hakkımız ola-nı almak için bu direnişe başladık.Hakkımız olanı almak için sonuna ka-dar devam edeceğiz.

Yürüyüş: Sizce direniş nasıl iler-liyor?

Ozan Dergahi: Direniş şu andagayet güzel, halkın katılımı gündengüne artıyor. Özellikle kadınlarımı-zın sahiplenmesi daha fazla. Dü-şünceleri ve yaptıkları daha kararlı vesistemli. Yani kadınlarımız, erkek-lerden daha inançlı ve direnişçi. Hat-ta “Dedem, bu mücadelemizi nasıldaha büyütürüz neler yapabiliriz?”diye soruyorlar. Ben de onlara diyo-rum ki “Herkesin ekonomisi belli,hem maddi destekten önemlisi man-evi destek” kadınlar, erkeklerdendaha çok halkın içindeler, daha ra-hat ilişkiler kurarak daha genişçevreleri oluyor. Bu şekilde herkessadece bir komşusuna, arkadaşınasöylese halkın içinde rahatça ör-gütlenmiş olacağız. İlk günkü inan-cımız, kararlılığımız bizleri bugünetaşıdı, bizleri daha ileriye götürecekolan da aynı ruh. Pir Sultan felsefe-sinde olduğu gibi “Dönen dönsünben dönmezem yolumdan” diyerekdirenişimize kazanana kadar de-vam edeceğiz.

Yürüyüş: Bundan sonrası içinne düşünüyorsunuz?

Ozan Dergahi: Mücadelemizhalkın gücü ile sonuçlanacaktır. Hal-

kın örgütlü gücü önünde hiçbir şeyduramaz. Halkın gücünden daha üs-tün bir güç yoktur. Eğer belediye bizebu yeri tahsis etmez ve bizi buradançıkartmak için herhangi bir müda-halede bulunursa, buna çok pişmanolacaktır. Çünkü biz halk olarak onagereken cevabı vereceğiz.

Belediyede Çalışan Batıkent’teOturan Alevi Halkından Bir Kişi

Yürüyüş: Cemevi yerinin kaza-nılması için verilen bu mücadelehakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Mahalleli: 22 Ekim 2011 tari-hinden itibaren başlattığımız müca-delemizden asla taviz vermeyeceğiz.Türkiye’de camilere verilen hizmetve hakların sadece 5’te 1’ini istiyo-ruz. Bu bizlerin hakkıdır ve bu hak-kımız bizlere verilmiyorsa, bununutancı iktidara ve belediyeye aittir.

Mücadelemize katılım gün geç-tikçe çoğalmaktadır. Halkın bu sa-hiplenmesini nedense belediye baş-kanı görmezlikten geliyor. Bu talep-lerimizi belediye başkanının bir anönce karşılamasını istiyoruz.

İnancımız doğrultusunda, ağırkış şartları altında dahi olsa, müca-delemiz sonuçlanana kadar bizlerburadayız.

İlk Kez Gece NöbetindeKalan Batıkent’te OturanYaşlı Bir Dede

Yürüyüş: Cemevi yerinin kaza-nılması için verilen bu mücadelehakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Dede: Direnişimiz doğru ve iyi birdireniştir. Burası bizim evimiz, tabiiki burayı sahipleneceğiz. Beledi-ye’den istediğimiz tek bir çivi dahiyok. Benim burada geçireceğim ilkgecem. Ben buraya bundan sonragece de gelirim gündüz de. Buradaolmadığım gecelerde evimde rahatuyuyamıyorum. Asıl evimiz olancem ve kültür evimizi kazanınca-ya kadar buradayız.

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

443

Yürüyüş

Sayı: 295

Ozan DERGAHİ

Page 44: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Zorunlu Deprem Vergisi’yle depreme karşı önlem ala-caklardı. Almadılar. O paralarla şu gördüğümüz duble yol-lar yapılmış meğerse!

İşsizlik Sigortası’ndan işsizler yararlanacak, kimse buparaya dokunmayacak, dediler.

Dokundular! GAP projesiyle hem Hasankeyf'i sular altında bırak-

tılar hem de işsiz-lerin gıdım gıdımbiriktirdikleri İŞ-SİZLİK FONU pa-rasını.

Aynı şeyi şim-dilerde Kıdem Taz-minatı için de söy-lüyorlar: "Oluştu-rulacak fona ke-sinlikle dokunul-mayacak!"

Adımız gibi eminiz; izin verirsek "dokunacaklar" ve"dokunmak" için fon tuzağını hazırlamak istiyorlar!

Patronların istediği her şeyi yapmak konusunda emreamade olan AKP, halkın ekmeğine, alınterine "dokunmaya"devam ediyor.

AKP'nin denetimindeki İŞKUR, 2011-2015 yılları ara-sında izleyeceği politikayı açıkladı:

2011-2015 STRATEJİK PLAN adının verildiği poli-tikaya göre işçilerin işsizlik fonundan yararlanma süresinin5 aya indirilmesi hedefleniyor.

İŞKUR'un "stratejik planı" önümüzdeki beş yıl için ha-yati önemde. Adından öyle anlaşılıyor: "STRATEJİK"

Kimin için hayati önemde? Hem patronlar için hem de işçiler için... İkisi yan yana

duramayacağına göre birisi için iyi olan öbürü için kötüolacaktır.

Patronlar için olumlu olan işçinin hayrına olmayacaktır!

İŞSİZLİK FONU PARALARI KİMİN CEBİNDEN ÇIKMIŞTIR?

Herhangi bir yerde kayıtlı olarak çalışan işçinin maa-şından otomatik olarak daha cebine bile girmeden bu fonapara kesilir. Patronlar da her çalıştırdığı işçi için bu fonabelirli miktarda para yatırmak zorundadırlar. Ancak açgözlükapitalistler hem çalışan sayısını az göstererek yanikaçak işçi çalıştırarak hem de çalıştırdığı kayıtlı işçiye ver-diği maaşı resmi belgelerde az göstererek bu fona yatır-ması gereken parayı olabildiğince düşürür. Yani vergi ka-çırır ve patronlar bu işin "ustasıdırlar".

İşsizlik Fonu’nda biriken para, esas olarak evine ye-terince ekmek bile götüremeyen işçinin alınteridir.

Böyle olmasına rağmen işçinin fondan yararlanabil-mesinin ön koşulu, "uygun", "düzenli" ve "kayıtlı" bir iş-yerinde çalışmasıdır. 6,5 milyon işsizin olduğu ve gü-vencesiz çalışmanın had safhada olduğu ülkemizde ne-

rede ne bulursam çalışırım durumuna mahkum edilen iş-çiler için işsizlik fonundan yararlanabilmek bile "lüks" halegetirilmiştir.

İŞSİZLİK FONUNUN AMACI NEYDİ, NE OLDU? Fon sözüm ona, "uygun", "kayıtlı" ve "düzenli" bir iş-

yerinde çalışmaktayken, işten çıkarılan işçinin, işsiz kal-dığı dönemde açtaaçıkta kalmamasıiçin oluşturulmuş-tu. İşçinin çalıştığıgün sayısı ve ya-tırdığı prim de gözönüne alınaraködenen işsizlikfonu parası işçi-nin, aslında "ileri-deki kötü günleriçin" kendi cebin-

den önceden çıkardığı parayı işsizken kullanabilmesi de-mektir.

Şimdiki durum nedir, bakalım: İşsizlik Fonu'nda biriken paralar şimdiye kadar hükümet

bütçesinin harcamalarına, GAP yatırımlarına, hazineye har-canmıştır. Fonda biriken işçinin parasıyla hükümet bolcabono ve tahvil işlemi yapmış yani işçinin birikmişiyle borç-lanmıştır. EMANETE HIYANET ETMİŞTİR!

2010 yılı sonunda İşsizlik Sigortası Fonu'nda işçininbiriken parası toplam 60 milyar 600 milyondur. Bu pa-ranın yalnızca ve yalnızca 3 milyar 750 milyonu işçiyeişsizlik sigortası olarak ödenmiştir.

57 milyar nerededir? Biz söyleyelim: 2008-2009-2010 yılları içinde fondaki

bu paranın 9,5 milyarına yakınını hükümet hazineye ak-tarmıştır. Bizim paramızı bize sormadan, danışmadan üs-telik de bize karşı kullanmıştır. Çünkü AKP'nin halk içinyaptığı bir şey yoktur. Her icraatında kendi çıkarı, yanı yan-daşı vardır.

Hatırlayalım! Bir işçi, işsizlik sigortasından ortalama olarak 8 ay bo-

yunca maaş alabiliyor. Yasal düzenleme bu yönde. Seçimzamanı Erdoğan, bu süreyi 1 yıla çıkaracağını vaad edi-yordu. Çünkü açların da oyuna ihtiyacı vardı ve işçilericezbedecek vaad olarak bunu gündeme getirmişti.

İşçi gider, patron kalır. İşçi, yalnızca sandıklar önünekonduğunda ağzına bir parmak bal çalınacak kesimdir onlariçin.

Seçim bitti, "stratejik plan" devreye girdi. Şimdi işçi-nin fondan yararlanma süresi 5 aya düşürülmek isteniyor.

Bizim rızkımız üzerinden, bizim birikimlerimiz, ço-cuğumuzun boğazından kısılan paralar üzerinden biz "ter-biye" edilmeye çalışılıyoruz. STRATEJİK PLAN bu!

Devrimci İşçiHareketi

AKP işsizlik sigortasından

yararlanma süresini 5 aya indiriyor

Dokunmadıkları Tek Şey"Dokunulmazlıklarıdır"

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET44

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 45: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Böylece patronlara aktarılacak kaynak, AKP'nin kendiicraatları için kullanacakları kaynak arttırılmış olacak. İşsizkalan işçi daha da aç, daha da çaresiz kalacakmış kime ne!!!

Depremde halk enkaz altında kalmış, başını sokacak ça-dırı bile yokmuş, soğuktan donup ölmüş, kime ne!

Devlet halkına böyle baktığı sürece, onun kurumları daböyle bakacaktır. Valisi, emniyeti, bakanı, görevlisi böyleyaklaşacak, en ufak bir talepte "kafana sıkarım" diyecek-tir.

Halka Bakışın TOBB Raporundaki Adı:Çok Çalışan, Ucuza Çalışan, Az Hastalananİşçi Bizde... Gelin Birlikte Sömürelim!

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) geçenhafta kamuoyuna yansıyan raporu da AKP'nin halka ba-kışından farklı değildir.

"Türkiye'nin Küresel Üstünlükleri" başlığını taşıyanTOBB raporu, ülkemiz işçi sınıfının "rakiplerine göre dahaucuz ama daha üretken işgücü sunduğunu", " işçilerin azhastalandığını, çalışma saatlerinin uzun olduğunu, işsiz-lik oranının yüksek olduğunu” söylüyor.

Halka yalan ama uluslararası emperyalist şirketlere ger-çekleri söyleyen kan emicilerin söyledikleri AKP'ninsöyledikleriyle özde aynıdır.

Ne verilirse razı olan, hastalansa da çalışmaya devameden, işsizlik korkusuyla uzun süreli ve ucuza çalıştırıla-bilen, iş bulma sevinciyle ne kadar az verirsen ona razı olanbir işçi sınıfımız var. Gelin bu gücü birlikte sömürelim,diyor.

AKP, kendi dokunulmazlıkları dışında tüm halkın, işçive emekçilerin tüm haklarını budamak, adım adım ulus-lararası tekellerle birlikte elimizden almak istiyor. İşçiler,emekçiler, buna izin vermeyelim.

17 Ekim günü, İstanbul Okmeydanı’nda kaldığıevden gözaltına alınarak tutuklanan Eğitim-Sen 3 No'luŞube üyesi ve Eğitim-Sen Tunceli Eski Şube BaşkanıMehmet Ali Aslan ile ilgili olarak Eğitim-Sen 3 No’luŞube tarafından basın toplantısı yapıldı.

12 Kasım Cumartesi günü Eğitim-Sen 3 No'lu Şube'dedüzenlenen toplantıda, Şube Başkanı Hüseyin Tosun ve

Örgütlenme Sekreteri Nursel Tanrıverdi açıklama yap-tılar.

Yapılan açıklamada, Şişli Maçka Akif Tuncel AnadoluTeknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde matematik öğ-retmeni olarak görev yapan Mehmet Ali Aslan hakkın-da şu ana kadar 52 tane idari soruşturma açıldığı bilgi-si verildi ve Mehmet Ali Aslan ve diğer tutuklu KESK'li-lerin serbest kalmasıyla ilgili her türlü fiili meşru girişi-min yapılacağı ifade edildi.

Toplantıda, tutuklu bulunan 32 KESK üyesi hakkında bilgi verildi.

DERSİM KATLİAMI BUGÜN DEDEVAM EDİYOR

Esenyurt Dersimliler Derneği, 1937-1938 DersimKatliamı’nda katledilenleri anmak amacıyla 13 Kasımgünü bir program düzenledi.

Dernek Başkanı Hüseyin Kalanç, yaptığı konuşma-da 74 yıl önce Elazığ Buğday Meydanı’nda Seyit Rızave 7 yoldaşının idam edildiklerini, mezarlarının neredeolduğunun ve katliamla ilgili devlet arşivlerinin açık-lanması talebini dile getirdi.

Van depreminde hayatını kaybedenlerin ailelerine debaşsağlığı dileyen Kalanç, bu deprem için yardım top-layarak Dersim’den Van’a götürüp orada dağıtan ve 2.depremde hayatını kaybeden TAYAD üyesi Hasan Be-yaz’ı anarak üzüntülerini dile getirdi ve sözü tarihçi yazarAli Kaya’ya bıraktı.

Kaya’nın Dersim tarihini anlatmasının ardından,Halkın Hukuk Bürosu’ndan Av. Barkın Timtik’e söz ve-rildi. Timtik, Dersim Katliamı’nın 1938’le sınırlı olma-dığını; günümüzde köy boşaltmalarla, F Tipleriyle ve tut-saklara uygulanan tecritle devam ettirildiğini söyledi.

Sultangazi Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Şube Baş-kanı Göksel Fidan da söz alarak bir konuşma yaptı. 15Kasım’da Taksim’de yapılacak olan yürüyüşe katılımçağrısı ile etkinlik son buldu.

Trakya Halk Komitesi çalışanları, bayramın 3. ve 4.günü “Ergene Trakya’dır! Emperyalizmin Çöplüğü Ol-mayacaktır!” kampanyası çerçevesinde ziyaret edilenköylerden birine giderek köy halkı ile bayramlaştılar.Kampanya çalışmaları hakkında köylülere bilgi de ver-diler.

Bayramın 4. gününde ise Ergene ile aynı sonucu pay-laşabilecek başka bir dere civarındaki köylere gidilip, in-sanlarla görüşüldü. Dere üzerindeki fabrikaların duru-mu hakkında bilgi alındı. Köylülerden biri, “Onlarbizim derelerimizi kirletirlerse bizde köylerimizin atık-larını traktörlerle fabrikalarının önlerine boşaltırız.”diyerek eylem önerisinde bulundu. Ayrıca yine görüşü-len köylülerden biri, Trakya’da toprakların ciddi boyuttael değiştirdiğini, 95.000 dönümlük arazinin 85.000 dö-nümünün satıldığını ifade etti.

Trakya Halk Komitesi çalışanları, köylülerin yalnızolmadığını, örgütlü mücadele ile güç olunacağını ve böl-gede yöre insanını bekleyen tehlikenin önüne şimdidengeçilebilineceğini ifade ettiler.

“Onlar Bizim Derelerimizi Kirletirlerse,Biz de Köylerimizin Atıklarını TraktörlerleFabrikalarının Önlerine Boşaltırız”

Mehmet Ali Aslan Ve Tutuklu Kesk ÜyeleriDerhal Serbest Bırakılmalı

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

45

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 46: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Halk Düşmanı MİT'çi KaşifKozinoğlu'nun Katili deTecrittir:

MİT’çi Kaşif Kozinoğlu tutuklu olduğu Silivri Ha-pishanesi’nde 13 Kasım'da yaşamını yitirdi. Kozinoğlu’nunölüm nedeni Adalet Bakanlığı tarafından kalp krizi olarakaçıklandı. Kozinoğlu’nun ölüm nedeni Adli Tıp Kurumutarafından kalp krizi ya da nedenini neyle açıklarsa açık-lasın asıl neden TECRİTTİR. Çünkü, aynı 2004 yılındaTekirdağ 1 No'lu F Tipi hapishanesinde kalp krizinden ölendevrimci tutsak Salih Sevinel gibi kalp krizi geçirdikten son-ra hücre arkadaşları acil çağırma butonuna bastıktan tambir saat 10 dakika sonra gardiyanlar yardıma gelmiş ve re-vire götürmüşler. Bu süre içinde zaten hastaneye götürmedenKozinoğlu ölmüş. Basında Kozinoğlu'nun ölümü hakkın-da şüphelerin olduğu ve soruşturma açıldığı yazdı. Kalp kri-zi ya da başka bir şey, neden ne olursa olsun gerçek nedentecrittir. Tecrit politikalarıdır. Acil bir hasta ancak F Tip-lerinde 1 saatten önce doktora yetiştirilemez. Sonuç olaraktecrit, hapishanelerde katletmeye devam ediyor.

***

Kürt Halkımız ÜzerindekiBaskılara Son

Halk Cephesi, Kürt halkına uygulanan baskılarla ilgi-li 19 Kasım Cumartesi günü İstanbul Okmeydanı'nda yü-rüyüş ve basın açıklaması düzenleyecek.

Saat 15.00'te Sağlık Ocağı önünde toplanacak olan kit-le, Sibel Yalçın Parkı'na yürüyüş düzenleyecek. Saat16.00'da da parkta basın açıklaması yapılacak. "AKP"kardeşlik" adı altında şovenizmi yükseltiyor." diyen HalkCephesi, saldırı ve baskılara karşı yapacağı eyleme tüm hal-kımızı davet ediyor.***

AKP Mansur Güzel’i İnfazEtti. İnfazlar, Katliamlar,Gözaltı ve Tutuklama TerörüSürüyor:

12 Kasım’da İzmit Karamürsel seferini yapan ve için-de 18 yolcu ve 4 mürettabat, iki stajyerin bulunduğu denizotobüsünü kaçıran 27 yaşındaki Mansur Güzel aynı gün sa-baha karşı düzenlenen saldırıyla katledildi.

İstanbul Valisi Avni Mutlu, saldırı başlamadan çok kısasonra gemiye çıkarak, “Eylemci ölü olarak ele geçirilmiş-tir. Eylemcinin terör örgütü mensubu olduğu net bir şekil-de anlaşılmıştır. Eylemcinin üzerinde bir düzenek mevcut-tur. Çatışma olmadı” diye açıklama yaptı. Ardından Kocaeli

Valisi Ercan Topaca, “Deniz otobüsünü kaçıran kişinin üze-rinde şişe ve kablolarla bomba süsü verilmiş düzenek bu-lundu.”

AKP, açıkça bir infaz yapmıştır. Üzerinde bomba bilebulunmayan Mansur Güzel açıkça katledilmiştir. Katliamınemrini veren AKP’dir. Gerçekler Kocaeli Valisi tarafındanda itiraf edilmiş olmasına rağmen AKP’den yapılan yalanaçıklamalarla burjuva medyanın infazı güç gösterisine dönüştüren haberleriyle infazın üstü örtülmeye çalışılmaktadır.

AKP iktidarı bugün YÖK’ünden ACM’lerine, polisin-den askerine, MİT’inden JİTEM ve benzeri örgütlenme-lerine, devletin tüm kurumlarıyla ve sivil tarikat örgütlen-melerine kadar faşist düzenini infazlarla, katliamlarıyla, göz-altı ve tutuklama terörüyle, kimyasal silahlarla sürdürüyor.

HPG, yaptığı açıklamada Mansur Güzel’in militanları ol-duğunu söyleyerek eylemin, “Öcalan’a yönelik üç ayı aşkınbir süredir uygulanan tecrit ve 12 senedir süren işkence”yedikkat çekmek için yapıldığını ve Mansur Güzel’in üzerin-de silah ve patlayıcı bulunmadığını söyledi. Bu açıklama dagöstermektedir ki, AKP silahsız bir kişiyi infaz etmiştir.

***

AKP Evlerimizi BaşımızaYıkmadan Örgütlenmeliyiz

Yıkımlara Karşı Gazi Halk Komitesi, 9 Kasım günü, Me-zarlık Bölgesi’ni kapsayan bir halk toplantısı gerçekleştirdi.Halkın yıkımlara karşı bilgilendirildiği toplantıda, örgütlenerekbarınma hakkını sonuna kadar savunma çağrısı yapıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Top-baş’ın gecekondululara seslenen açıklamasına değinilerek“Devlet gecekondu halkının birliğini bozmak istiyor, bu-nun için bir kısım gecekonduluyu anlaşmaya çağırıyorlar.Bunu yaptıklarında Kentsel Dönüşüm isimli saldırılarını baş-latacaklar. Bu yüzden buna karşı önlemimizi şimdiden al-mamız gerekiyor.” denildi.

Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının da katıldığı top-lantıda, Kentsel Dönüşüm gerçekleştirildiğinde neler ola-cağı madde madde sıralandı. Kentsel dönüşüm saldırısınakarşı alternatif olarak “Yerinde Islah Projesi” anlatıldı. Top-lantıya 150 kişi katıldı.

Gazi halk toplantısı

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET46

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Page 47: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

447

Yürüyüş

Sayı: 295

Fransa'nın başkenti Paris'te faali-yet yürüten Karanfil Kültür Merkezi,12 Kasım 2011 tarihinde Pavillon Bal-tard isimli tarihi konser salonundaGrup Yorum konseri düzenledi.

Karanfil Kültür Merkezi’nden ikigencin Türkçe ve Fransızca sunu-muyla, Grup Yorum sevenlerine “Hoş-geldiniz” denildi ve Grup Yorum ilebirlikte aynı sahneyi paylaşacak olanşair İbrahim Karaca, müzisyenler Er-dal Bayrakoğlu ve Burhan Berken'e dekatılımlarından dolayı teşekkür edildi.

Emperyalizmin her türlü saldırısı-na karşı örgütlü mücadele etmenin ge-rekliliği ve önemi üzerine yapılan bir

konuşmanın ardından konser, şair İb-rahim Karaca'nın okuduğu dizelerlebaşladı. Şiirin ardından Grup Yorum,sevenlerinin alkışları arasında umuduntürkülerini seslendirdi. İbrahim Kara-ca ve Erdal Bayrakoğlu da Yorum ilebirlikte sahnede yer aldılar.

Verilen aranın ardından konserin 2.bölümünde el ele, omuz omuza çeki-len halaylarla, halaya eşlik eden zılgıtve ıslıklarla coşku iyice arttı. BurhanBerken de, Kürtçe olarak seslendirdi-ği türkülerle konserde sahne aldı.

Konserin finali, Cemo ve ÇavBella şarkılarıyla yapıldı. Çav Bella,sahneye davet edilen çocukların za-

fer işaretleri eşliğinde büyük bir coş-ku ile söylendi.

Grup Yorum, Van Erciş depremiy-le ilgili de bir konuşma yaparak, “Hal-kımızın acısını paylaşıyoruz” dedi.

Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığıkonserde, “Depremde KaybettiğimizCanlarımızın Acısını Paylaşıyoruz”,“Emperyalizm Değil Direnen HalklarKazanacak”, “Mahir'den Dayı'ya Sü-rüyor Bu Kavga” pankartları yer aldı.

Halkımızın Kurban Bayramı, HalkCephesi tarafından düzenlenen prog-ramlarla kutlandı. Adana, Ankara,Antalya, Dersim, Bursa ve Trakya’dahalkımızla birlikte kutlanan bayram-da, devrim şehitlerinin mezarları da zi-yaret edilerek anma yapıldı.

ADANA: Adana Özgürlükler Der-neği’nde, 7 Kasım günü düzenlenenprogramda dernek başkanı MehmetBıldırcın bir konuşma yaptı. Birliği-mizin, beraberliğimizin sadece bay-ramlarda değil yaşamın her alanında, so-runlarımızı çözmede de olması gerek-tiğine değinen Bıldırcın, Van depre-minde hayatını kaybeden Van halkınınacılarının paylaşılmasından yana olun-ması gerektiğine vurgu yaptı. Dahasonra hep birlikte yemek yenilerek, ar-dından skeçler oynandı.

Adana Halk Cephesi, Çukurovabölgesinde bulunan devrim şehitle-rinden; Ali Tarık Koçoğlu, Halil Önder,Mehmet Mart ve Hüseyin Deniz’in me-zarlarını da ziyaret ederek, mezarları te-mizledi ve saygı duruşunda bulundu.Şehitlerin aileleri de ziyaret edildi.

ANKARA: 8 Kasım günü AnkaraHalk Cephesi tarafından İdilcan Kül-tür Merkezi’nde 50 kişinin katıldığıbayramlaşma programı yapıldı.

Sabah saatlerinde mahalleliylebirlikte yemekler hazırlanmaya baş-

landı. Gelenlerle önce kucaklaşılarakbayramlaşıldı. Herkes oradaydı, Dev-Genç'liler, TAYAD'lı Aileler, Anka-ra'nın yoksul kondularından mahal-leliler... Hep birlikteydi Halk Cephe-liler. Saat 15.00’te aileler ile birliktebayram yemeği yendi. Sonrasındasohbetler edildi. İdilcan Kültür Mer-kezi’nin Liseli Dev-Genç’lilerdenoluşan Mitralyöz adlı müzik grubuy-la birlikte türküler söylenerek, halaylarçekilerek başlayan bayramlaşma prog-ramı, sosyalist bir ülkede gerçek bay-ramları kutlama dileğiyle bitirildi.

ANTALYA: Antalya’da bayramınilk günü Antalya Özgürlükler Der-neği’nde sabah yapılan kahvaltıdansonra, Halk Cepheliler ve Dev-Genç’liler tarafından aile ziyaretleriyapıldı.İkinci gün Ölüm Orucu şehidi

Feridun Yücel Batu’nun, Finike Ça-tallı Köyündeki mezarı ziyaret edildi.Mezar taşı yıkanarak, mezarına kır çi-çekleri konuldu. Yapılan saygı duru-şundan sonra Grup Yorum’un “Ula-şır mı ola, Sıyrılıp Gelen” türküleri ile“Bize Ölüm Yok” marşı söylendi. Tö-rene katılanlara Feridun anlatıldı.

Bayramın üçüncü günü AntalyaHalk Cepheli ailelerin ve gençliğin ka-tıldığı bayramlaşma töreni yapıldı.Birlikte bayram yemeği hazırlandı,yemek sırasında insanların birbirine ya-

bancılaşması ve bayramların halkiçin değeri üzerine sohbetler edil-di. Toplam 50 kişi katıldı.

DERSİM: 9 Kasım günü Dersim’de,bayram nedeniyle mezar ziyareti ya-pıldı. Asri mezarlığına gidilerek Cep-he şehitlerinin mezarlarındaki otlarayıklanıp temizlendi. Ardından ka-ranfiller bırakılıp devrim şehitlerinezdinde bir dakikalık saygı duruşuyapıldı.

Bize Ölüm Yok ve Haklıyız Ka-zanacağız marşları söylendikten son-ra anma sona erdi. Şehitlerin mezarbaşlarında ikişer mum yakılarak me-zarlıktan çıkıldı.

TRAKYA: Halkımızın gelenekselKurban Bayramı’nın birinci günü,Trakya’da Halk Cepheliler, şehidimizKemal Karaca’nın yakınlarını ziyaretederek bayramlaştılar. Bayramın 2.gününde ise Birtan Altunbaş’ın aile-si ve mezarı ziyaret edilerek, mezarıkaranfillerle süslendi.

BURSA: Bursa Halk Cephesi, 8Kasım günü Semra Başyiğit HalkSahnesi’nde bayramlaşma programıdüzenledi. Programa 30 kişi katıldı.

Halk Cephesi’nin bayramlaşmamesajının okunduğu programda, hal-kımızın getirdiği baklavalar ve kek-ler servis edildikten sonra, bayram vehalkın gelenekleri üzerine sohbetleredildi. Grup Yarın’la birlikte türkülersöylenip, halaylar çekildikten sonrabayramlaşma programı sona erdi.

GRUP YORUM, PARİS’TETÜRKİYE’Lİ HALKIMIZIN UMUDUNU BÜYÜTTÜ

BAYRAMLAR HALKIMIZIN GELENEĞİDİRBAYRAMDA ŞEHİTLERİMİZİN, HALKIMIZIN YANINDAYDIK!

Page 48: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET448

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

Yeni...Yeniden...Yenilenme!

Rahatlıkla söyleyebiliriz kiÖDP'nin kurulduğu 1996 yılındanbugüne gerçekleştirdiği hemen herkongresinde, konferansında, kurulta-yında "yenilenme" çağrıları, söylem-leri eksik olmamıştır. 29-30 Ekim ta-rihlerinde ÖDP yeni bir Tüzük Kon-feransı gerçekleştirdi. Bu konferan-sa da "yenilenme" söylemi damgası-nı vurdu. ÖDP'liler buna "örgütsel vepolitik yenilenme" dediler.

Bugün artık ÖDP her "yeni" "ye-nilenme" dediğinde, "yeni bir ideo-lojik tasfiye" ile karşı karşıya oldu-ğumuzu anlıyoruz.

Gelinen noktada ÖDP’nin, on-dan önce de DY’nin tarihi bu gerçe-ği defalarca ortaya koymuştur.

Gerçek şudur: ÖDP "yenilenme"dediğinde devrim düşmanlığında biradım daha atacak, devrimcilik oyna-yarak kitleleri düzen içine biraz dahaçekecektir.

ÖDP’nin tarihinde YENİLENMEdemagojilerinin haddi hesabı yoktur.Ki bu YENİLENME DAHA DOĞ-RUSU KİTLELERİ OYALAMA TA-RİHİNİ ayrıca inceleyeceğiz.

Peki ama "tüzük değiştirme" ya dakendi deyimleriyle "yenilenme" ihti-yacı nereden doğmuştur?

ÖDP Genel Başkanı Alper Taşşöyle anlatıyor:

"ÖDP kurulduğunda dünya tek ku-tuplu idi. O dönemlerde sorgulanansosyalizmdi. Siyasal söylemlerimizve buna bağlı olarak örgütsel form-larımız da o günün dünyasına cevapveriyordu. Artık tek kutuplu dünyadansöz edemeyiz. Her birini emperya-listlerin oluşturduğu çok kutuplu birdünya var. Bugün bu emperyalistkutupların gerilimlerini ve çatışma-larını yaşıyoruz.

Kapitalizmin mutlak hakimiyetiolan dönemlerden meşruiyeti sor-gulandığı ve krizle boğuştuğu yılla-ra geldik. Dünya büyük bir krizle kar-şı karşıya. Finansal krizle başladı, reel

ekonomiye yansıdı şimdi artık krizinsosyal boyutları ortaya çıkmış du-rumda. Sokaklarda isyan ve öfkevar. Ülkemizde de bu değişime bağ-lı olarak birçok taş yerinden oynadı.ÖDP bu değişimleri kavramalı, si-yasal ve örgütsel olarak yenilenme-liydi. Yaptığımız da budur."

(Birgün gazetesi, 2 Kasım 2011,Yaşar Aydın röportajı)

ÖDP’nin durumunu açıklamaya"kitle kuyrukçuluğu" tanımlamasıda yeterli olmuyor. Çünkü sözkonu-su olan sadece kendiliğinden kitle ha-reketlerini beklemekle sınırlı değildir.

ÖDP örgütsel ve siyasal şekille-nişini dahi emperyalistlerin düze-nine göre ayarlayan bir anlayışa sa-hip olduğunu itiraf etmektedir.

ÖDP’nin kurulduğu yıllar sosyalistdevletlerin yıkıldığı, "prestij kaybetti-ği" dönemdir. Bu dönemde ÖDP dev-rimci ideolojiyi hızla terk eder. "Bi-rey"i, "parti olmayan parti" yi, ör-gütsüzlüğü ve her türlü burjuva ideo-lojisini keşfeder...Yoksulların, ezilen-lerin öfkesinin değil, yorgun ve yıl-gınların temsilcisi olarak ortaya çıkar.

Şimdiyse "çok kutuplu dünyaya"yani emperyalistler arası çelişkileregöre şekil değiştirmekten söz ediyor-lar.

Görüldüğü gibi ÖDP’nin "tek ku-tuplu" ya da "çok kutuplu" dünya ta-nımlamalarında ezilen halklar yoktur.

Emperyalizme direnen halklarınmücadelesine göre kendi bulunduğuyeri tanımlama da yoktur.

Kitle hareketine öncülük etmek,emperyalizmin ideolojik saldırılarınınarttığı dönemlerde sosyalizmi ve dev-rimci değerleri savunmak zaten yok-tur. Çünkü ÖDP’nin tarihi tasfiyeci-liğin tarihidir.

KendiliğindencilikÖDP’nin MayasındaVardırHer şeyi kitlelerden beklemektedir-

ler. Kitleler ayaklanacak, kitleler is-yan edecekler, onlar "biriktirmeye"devam edecekler. Devrimciler, halkkitleleri öfkelerini biriktirip büyü-türken onlar düzeni biriktirmeye,düzeni büyütmeye devam ediyorlar.

ÖDP baktı ki kriz yayılıyor, dün-ya halkları sokağa çıkmaya başladı.Ne olur ne olmaz diye düşünüyor. Ül-kemizde de böyle gösteriler yayılırsahazır olmaları lazım.

"Mahalle ve işyeri birimleri üze-rinden örgütlenecek bir form top-lumsal mücadele alanlarına dair zor-layıcı olabilir diye düşünüyoruz" di-yor Alper Taş. Ve tüzük bu temeldeyenileniyor.

"Yeni tüzükte üyelerin seçtikleri de-legeleri, delegelerin de seçtikleri or-gan üyelerini geri çağırmasına ilişkinhükümler daha aktif ve işlevsel halegetirildi" deniyor. (Age)

Tabi adama sorarlar, “bunca yıldırneredesin?” Sosyalist olma iddiası ta-şıyan bir parti 15 yıl sonra mahalle veişyerlerinde örgütlenme yapma kara-rı alıyor...

Ya da örgütleme yapmak için illatüzük değişikliği mi yapması gereki-yor? Bunlar ayrı tartışma konusun-dur...

Kesin olan şudur: ÖDP’nin ken-diliğindenciliği DY’den mirastır.

1980 öncesi DY iç savaş tespitiyapmış, gelişen anti-faşist kitle hare-ketini abartmıştır. Böylece öncü savaşıaşamasını atlayarak KENDİLİĞİN-DEN iç savaş sürecine ulaşılmıştır.

Bedel ödemeye gerek yoktur. As-lında mücadele etmeye de gerek yok-tur. ÖDP madem "mahalle ve işyeri birimleri" kuracaktı. Bunu ne-den 1980’lerde yada 90’ların başındayapmadı?

Neden katliamların, infazların,saldırıların ortasında mücadele et-medi.

Çünkü ÖDP bekliyordu ve tartı-şıyordu... Daha doğrusu kitleleri oya-lıyor; Mamak’ta verdikleri düzeniçiolma kararını hayata geçirmek için

Bitmeyen Yenilenme, "BitmeyenYolculuk", Bitirilen Devrimcilik

Page 49: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

uygun koşulları bekliyordu.

Devrimcilerin bedeller ödeyerekkazandıkları mevzilere, hazıra kon-mak için bekliyordu.

ÖDP, 1996 yılında kuruluşunuilan ettiği zaman bu birimleri nedenkurmadı? Oysa o dönemlerde en çoktekrar ettikleri iddialardan birisi "va-roşları dincilerin ve milliyetçilerinelinden almak"tı.

Ama yapamazlardı. Çünkü gece-kondularda çalışmak, yorgun, yıl-gın kadroların kurdukları küçükburjuva yaşam statükoları içindemümkün değildi. Çünkü sivil top-lumcu çalışma tarzını benimseyenler,devrimci ölçü ve geleneklerden uzak-laşmak zorundadırlar.

Daha kurulurken ÖDP’nin sınıfsaltemeli 12 Eylül’ün değirmenindeöğütülmüş kesimlerdir, küçük burju-vazinin en yılgın kesimidir. ÖDPbuna oynamıştır. Elbette gençler,yoksullar, gecekondulular yoktur bupartide...

ÖDP her zaman sağcı politikala-rının gerekçesi olarak "kitlelerindurumunu" göstermiştir. Kitlelergeriydi, onlar bu "dahiyane" sağcı-lıklarıyla kitlelere ulaşacaklardı.

ÖDP, Alper Taş’ın sözünü ettiği"Tek kutuplu dünya" sürecinde ma-hallelerde, işyerlerinde olamazdı.Çünkü düzeniçi olanlar kitlenin ön-cüsü de olamaz.

Halk iktidarı, örgüt disiplini... vebenzerini ağızlarına alamazlardı.

Eylemlerde soyunabilir, hoplayıpzıplayabilir, İstiklal Caddesi gibi ica-zetli alanlarda düdüklü, zilli, zırıltılıeylemler yapabilirlerdi.

"Sosyalizmin prestijinin" kalma-dığı koşullarda yoksulları örgütle-mek de ne oluyordu.

2000’li yılların başında 11 Eylül’lebirlikte Amerika’nın terör edebiyatıbaşladı.

ÖDP’de hemen duruma uyumsağlamıştır. O her türlü şiddete kar-şıdır. Kör terör diyenlerin korosunakatılır. 19 Aralık katliamı için yapılanfeda eylemine oligarşi ile aynı saftakarşı çıkar. Emperyalizm sadece tut-sakların değil, tüm dünya halklarının

"direnme haklarına" saldırırken ÖDPortada yoktur.

Şimdi Arap ülkelerindeki eylem-leri, Wall Street eylemleri, LatinAmerika’da, Avrupa’daki eylem-ler...vb. derken ÖDP hemen yeni sü-rece uyum sağlamış ve "durumdanvazife çıkarmış"tır.

Artık "çok kutuplu dünya"ya yaniemperyalistler arası çatışmaların so-nuçlarına göre örgütleme yapma ka-rarı almıştır.

Alper Taş Tüzük Konferansı’ndayaptığı konuşmada Wall Street'teki ey-lemlere "ezilenlerin umudu" diyor.Wall Street eylemcileri hedeflerineilişkin sorulan sorulara “Bir hedefi-miz yok, hoşça vakit geçiriyoruz"diye cevap veriyorlar. Adamlar ken-dilerine umut vaadetmiyorlar ki, ezi-lenlere umut olsun. Alper Taş'a nasılumut vermişse...

Kolektivizm SosyalizmeAit Değerlerdir,KollektivizmHedefleniyorsa DüzeniçiPolitika YapmaktanVazgeçilmelidir

"ÖDP, merkezi kolektif yapısını daörgütsel yenilenmesi doğrultusundadüzenler, Parti sözcülüklerini çoğal-tır ve bunun parçası olarak Eş Baş-kanlık sistemine geçer. Feminist birsosyalizm anlayışı doğrultusunda EşBaşkanlardan en az birisinin kadın ol-masını karar altına alır." (29-30Ekim ÖDP Tüzük Konferansı SonuçBildirgesi'nden)

"Yeni tüzükte üyelerin seçtikleri de-legeleri, delegelerin de seçtikleri or-gan üyelerini geri çağırmasına ilişkinhükümler daha aktif ve işlevsel halegetirildi" deniyor.

Yine Birgün gazetesindeki röpor-tajında Alper Taş "aşağıdan yukarıyadenetlenen ve kolektif üretildiği birparti olma arzusunda" olduklarınısöylüyor.

Parti sözcülerini çoğalt; genel baş-kanlık yerine eş başkanlık sistemi ge-tirerek başkanların da sayısını arttır;

bunlardan en az birisinin de kadın ol-masını sağla; seçilenlerin geri çağ-rılmasını olanaklı hale getir; mahal-le ve işyerleri temelinde örgütlenme-si esas al! ÖDP örgütsel ve politik ye-nilenmeyi bunlarla özetliyor.

ÖDP geleneği hiçbir zaman kol-lektif ve denetime açık olmamıştır.Hiçbir zaman tabanında demokrasiyiişletmemiştir. Bu da bir DY gelene-ğidir.

DY-ÖDP geleneğinden gelenDKÖ, sendika ve odaların yönetim an-layışlarına bakıldığında görülecektir.Yönetimler onların mülkiyetindedir.En küçük bir eleştiri dahi tasfiyeedilme nedenidir.

ÖDP memur sendikalarının, mes-lek odalarının "üst yönetimlerindeki"etkinliklerine dayanarak “varolmuş-tur.”

Asıl önemli nokta şudur: Kolek-tivizm, denetim, eleştiri-özeleştiri...bunlar devrimciliğin köşe taşlarıdır.Düzeniçilikle bağdaşmazlar. Düze-niçi olanlarsa elbetteki burjuvazininyöntemleriyle çalışacaklardır. Bur-juva ideolojisine teslim olan ÖDP han-gi kollektivizmi denetimi işletecek?..

İstediği kadar tüzüğüne "geri ça-ğırma" ya da benzeri maddeler ekle-sin... İstediği kadar il, bölge ülkemeclisleri kursun... Sorun anlayış so-runudur. Sorun devrimci değerler so-runudur.

ÖDP muhasebe yapmıyorYenilenmekten söz ediyor... Yeni

politikalar uygulayacaklarını iddiaediyor.

Oysa çarpıtmadıkları, içini bo-şaltmadıkları hiçbir şeyleri kalma-mıştır. Parti olmayan partileri var-dır onların... "Tembellik hakkı" de-nilen ucube teorilerle yola çıkmış-lardır...

Örgüt disiplinine sabah-akşamküfretmişler, Stalin’in adını ağızları-na almamışlardır. Özgürlükçü sosya-lizmdir onlarınki... Disiplin yoktur,anarşi vardır.

Öyle bir noktaya gelmişlerdir ki birsüre sonra kendi parti binalarını

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

449

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 50: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

DEPREMLE KATLEDEN DEVLET550

Yürüyüş

20 Kasım2011

Sayı: 295

açacak insan bulamaz hale gel-mişlerdir...

ÖDP, devrimciliğin mayası olanemekçilik ve fedakarlığa karşı çık-mıştır.

Disiplin, emek ve "biz" kav-ramlarının olmadığı yerde üretimolmaz. Kendini yenileme olmaz.Olsa olsa çürüme olur.

ÖDP hiçbir moral değer bırak-mamıştır saflarında... Oysa reformlariçin bile mücadele etmenin gereği ola-rak asgari bir disiplin, emek ve kol-lektivizm gereklidir.

"Feminist bir sosyalizm anlayışıdoğrultusunda Eş Başkanlardan en azbirisinin kadın olmasını karar altınaalır." ÖDP Tüzük Konferansı sonuçbildirgesindeki bu anlayış açıkça sos-yalizmden bir sapma anlayış olan veözünde burjuva ideolojisi olan fe-minizmi savunmaktadır.

Başkanlardan en az birisinin kadınolmasına olanak tanınıyor, yüzde 50kadın kotası getiriliyor... Kadın-erkekeşitliği, kadının özgürlüğü böyle sağ-lanamaz. Hele ki ÖDP'nin de savun-duğu feminist anlayışla hiç sağlana-maz. Kadın mücadeleyle özgürleşir.Kadın-erkek eşitliğinin temeli dev-rimle sağlanabilir. Mücadeleden vedevrimden uzaklaşmanın vardığı yer"emekçi kadından" vazgeçen, burju-va kadınların da haklarını savunan,kadın-erkek eşitliğini de, adeta erke-ği düşman gören anlayıştır.

ÖDP Anti-EmperyalistDeğildir!

ÖDP’liler kurultay salonuna "YA-ŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİ-YE" pankartını asmışlar.

Bu da ÖDP’nin devrimci görü-nümünü devam ettirmek için yaptık-ları demagojilerden birisidir. OysaÖDP emperyalizm, bağımsızlık gibikavramları çoktan lugatından çıkar-mış; "neoliberalizm"i keşfetmiş,"özgürlükçü sosyalizm" diye bir şeyuydurup Avrupa demokrasisinin sa-vunucusu olmuştur.

30 Mart 2004 tarihinde Radikalgazetesinde başlayan "Türkiye Sol

Nerede" başlıklı yazı dizisinde AlperTaş şöyle diyordu:"Başarılı bir tabançalışması ile ideolojik yenilenmeningerçekleştirilmesi, neoliberalizmi ge-riletebilir"

Görüldüğü gibi "emperyalizmekarşı bağımsızlık" diye bir iddia yok-tur. Başından itibaren de olmamıştır."Neoliberalizmi geriletmek" den sözedilir olmuştur.

2004 yılında NATO toplantıları sü-recinde açıktan NATO’yu hedefekoymak yerine "Gelme Bush" slo-ganına sarıldılar.

Emperyalizmin Irak işgali süre-cinde "Irak’ta İşgale Hayır Koordi-nasyonu"nu dağıtmaya çalışarak Irakhalkına karşı ne kadar sorumlulukduyduklarını göstermişlerdir.

ÖDP, F Tipi tecrite karşı çıkma-mıştır. Tecritin emperyalizmin bir sal-dırı politikası olduğu gerçeğine sırtınıdönmüş, tecrite karşı direnişin başladığıdaha ilk günlerde "aynı mahalledendeğiliz" tavrını göstermişlerdir.

AB’nin hapishanelerdeki "ulus-lararası standartlar" denilen, gerçek-te tecrit işkencesinin en ağır şeklininuygulamasını savunmuşlardır.

AB’cilik ÖDP’nin karakteridir.AB’den demokrasi bekler. Emper-yalizmin desteğini alarak demokrasiyioluşturabileceğini, hak ve özgürlük-leri kazanabileceğini savunur. Burjuvaliberallleri gibi açıkça AB’ye ‘evet’devrimciler gibi açıkça “hayır” di-yemez.

Ha-vet’çidir.

Uydurma ucube teorileri ülkemizsolunda meşrulaştırmaya çalışanlardır.Programına açıkça "IMF ile ilişkilerkesilecek" yazamamışlardır... Kısa-cası ÖDP’nin kendisine anti-emper-yalist makyaj yapması zordur. Sırıtır.

122 Şehit ÖlümeYürürken ÖDPSeyretmiştir!Direnmeyen Çürür

ÖDP "F Tiplerine karşı ne yaptı-nız" sorusuna asla cevap veremez.Devrimci mücadeleye kattığı hiçbir

olumlu katkısı yoktur. Asgari bir di-renme anlayışına dahi sahip değildir.

O da oligarşi gibi ölüm orucunugörmezden gelmiş, yok saymış, san-sürlemiştir.

Bir dönem ÖDP içinde yer almışolan KSD’lilerin 84 Ölüm Orucukonusundaki tavrı çarpıcıdır: Sloganatan direnişçilere "iman tazeler gibihergün slogan atmak ne demek"demişlerdir. Tek tip elbise giyenler,"rehabilite olanlar" ...Büyük Dire-niş’te de aynı tavrı almışlardır. Dahailk günlerde tecrit politikasını kabuletmiştir. İbretlik "aynı mahalleden de-ğiliz" sözü tarihe not olarak düş-müştür.

ÖDP her konuda devlete "bakınben farklıyım" demek ister. Kendideyimiyle geleneksel soldan ayrış-malar uydurur.

11 Aralık’ta oligarşinin ilk terör sal-dırılarında sinmiş, parti binalarını tut-sak ailelerine kapatmış ve açık alan-da eylem yapmama kararı almıştır.

Ölüm orucunu eylem olarak onay-lamayan reformist bir örgütün gös-termesi gereken asgari bir programıbile olmamıştır. 19 Aralık katliamısonrası ÖDP reformizmi, TKP gibiaçık bir şekilde "öldüler iyi oldu" de-memiştir. Ancak "intihar çizgisi" di-yerek yok olduğumuza ya da yok ola-cağımıza inanmışlardır.

ÖDP Genel Başkanı Hayri Koza-noğlu, 13 Haziran 2004 tarihli Cum-huriyet gazetesindeki demecindeÖDP’yi tanımlarken devrimci soldanayrışan iki noktayı şöyle sayıyor:"(ÖDP) Geleneksel sol anlayışlarlaKürt sorunu, ölüm oruçları sürecin-de ayrı düştü. Bir yandan demokra-tik taleplere sahip çıkarken insanhakları ve özgürlükler konusundaaktif tavrını sürdürürken Ortodokszihniyetle çatıştı."

Oysa ÖDP hiçbir zaman açıktanölüm orucuna karşı sözünü ettiğiaçık ideolojik mücadeleyi sürdür-memiştir. Yaptığı tek şey, burjuvazi-den alınmış demagoji ve saldırılarıtekrarlamak olmuştur. ÖDP’nin hiç-bir konuda açık ideolojik mücadelesürdürecek güveni yoktur.

Sürecek...

Page 51: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Türkiye’den Almanya’yagöçün 50. yılında Alman dev-leti bize yeni bir müjde ver-di! Öldürülen 8 Türk, 1 Yu-nan esnafın katillerini yaka-ladı! Alman devletinin yaka-ladığı katil aslında kendisiy-di...

9 esnafın katilinin, Al-man faşistlerinin kurduğu“Vatanı Koruma” örgütüolduğu; örgütün kurucusu-nun da “Anayasayı KorumaÖrgütü’nün” bir ajanı ol-duğu ortaya çıktı. Alman-ya’da Nazilerin nasıl devlettarafından organize edildiği,beslendiği, yönlendirildiği,ırkçılığı yaratanın devlet oldu-ğu bir kez daha açıkça görüldü.

Alman basınında çıkan ha-berlere göre, Uwe M. (38),Uwe B. (34) ve Beate Z. (36)isimli kadın faşistler, 1990’lı yıl-larda doğu eyaletlerinden Thü-ringen’de kurulan “Vatanı Ko-ruma” adlı grubun üyesi oldu-lar. Örgüt, 1998 yılında yasadışıfaaliyetlere başladı. İşte tamda bu dönemde örgüt, polisin takibi-ne yakalandı. Polis, patlayıcı düzenekbulundurdukları şüphesiyle grubungarajına baskın düzenledi. Operasyonöncesinde erkek üyeler kaçarken,Beate Z.’nin ise gözaltına alınması-na gerek görülmedi.

Gözaltına almaya dahi gerek duy-madı Alman faşizmi.

Daha sonra 2000 Eylül’ü ile 2006Nisan’ı arasında zincirleme cinayet-lerde 8 Türk, 1 Yunanlı esnaf vurulupöldürüldü.

4 Kasım 2011’de Almanya’nınThüringen eyaletinin Eisenach ken-tinde iki adam, bir bankada maskelisoygun düzenlediler. Soygunun ar-dından kaçan hırsızlar, karavanlarınapolisin yaklaştığını gördüklerindeBeate Z’yi arayıp, “Evdeki her şeyiimha et” dediler. Sonra aracı kun-daklayıp intihar ettiler.

Beate Z. de evini yakmaya çalış-tı ama başaramadı ve teslim oldu.Evde yapılan aramada, göçmen es-nafların öldürüldüğü silah bulundu.

7 yılda 10 insanı öldürdüler, 14banka soygunu gerçekleştirdiler.

2002 yılında da, Nazi partisiNPD’nin kapatma davası sırasındadevletin tanık olarak gösterdiği Wolf-gang Frenz’in, Anayasayı Koruma Ör-gütü’nün NPD içindeki ajanı veNPD’nin yönetimindeki, tepesin-deki isimlerden biri olduğu ortayaçıkmıştı.

Açık olarak görülüyor ki katilAlman devletidir. Nazi partileri dev-letin desteği ile ayakta durmaktadır.Ve bunu artık pervasızca, çok açık birşekilde yapmaktır. 11 Eylül'den son-ra müslümanlara yönelik sokaklardaterör estirenler, yeni yasalar çıkar-tanlar, ibadethanelerini bile basanlarkatil Nazileri kollayıp, beslemeyisürdürüyor... Merkel'in aşırılar de-dikleri, dün bizleri gaz odalarında kat-leden, milyonların ölümüne sebepolan "Naziler" yani faşistlerdir. Aşı-rılık değil, söz konusu olan kopkoyubir FAŞİZMDİR.

Şimdiye kadar onlarca evimiz ya-

kıldı.

Sokak ortalarında yüz-lerce gencimiz dövüldü,katledildi.

Bunların ne kadarı ya-kalandı, ne kadarı cezalan-dırıldı? Bir iki tanesinindışında, hiçbiri...

Devrimcilere sorgusuz,delilsiz cezalar verenler, si-lahlı bir örgüt olduğunudüşündükleri grubu ele ge-çiriyor ama gözaltına al-maya bile gerek duymu-yorlar.

Neo-Nazilerin partisiNPD seçimlere katılabilen

yasal bir parti. Ve bu faşist par-ti insanlarımızı katlediyor. Diridiri yakıyorlar insanlarımızı.Ama bu parti adına hiç bir davaaçılmıyor.

Türkiyeli devrimciler iseAlmanya’da bunlara karşı mü-cadele ettikleri için yıllarcahapse mahkum ediliyorlar.

Alman devleti açıkça şunusöylüyor: “Biz istediğimiz za-

man bu örgütü kullanırız. İstedi-ğimiz zaman göstermelik birkaçkişi tutuklarız. Ama buna karşı çı-karsanız, kendi haklarınızı ister-seniz, sizi cezalandırırız.” Ki bunuyapıyor da.

Almanya’da ırkçılığın bir devletpolitikası olduğunu, sayısı 3 milyonolan Türkiyeliler biliyor. Çünkü ırk-çılığı asıl olarak devlet kurumlarındayaşıyor.

Şöyle bir örnek verelim; Türkiyelibir genç bir Alman’ı dövüyor, 2 yıl ha-pis yatıyor. Daha sonra bu Alman gen-ci Türkiyeli genci evine çağırıyor. Ba-rışmak, konuşmak için olduğunu dü-şünüp gidiyor. Alman, Türkiyeli gen-cin kafasını keser ile parçalıyor. Gen-cimiz komalık oluyor, kafasına platintakıyorlar. Alman gencine ise sadeceterapi cezası veriliyor.

Almanya’nın adalet sistemininnasıl işlediği açık. Irçılık bir devletpolitikasıdır. 9 insanımızın katili bupolitikaların sorumlusu olan Almandevletidir.

AVRUPA’dakiBİZ

9 Esnafın Katili NaziÖrgütlenmesinin

Arkasından“Anayasayı Koruma

Örgütü” Çıktı9 Esnafın Katili

Alman Devletidir

DAYANIŞMA İLE YAŞATAN HALKTIR!

20 Kasım2011

51

Yürüyüş

Sayı: 295

Page 52: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

YitirdiklerimizBağımsızlık Demokrasi Sosyalizm Mücadelesinde

26 Kasım-2 Aralık

“Bir zamanlar hareket ve ben vardım. Bunu aşalı epey oldu.Bu ikisinin ayrılmazlığını artık biliyorum.”

Erol Yalçın

1978’de İstanbul’da doğdu. Aslen Sivas-Zara’lı, Al-evi ve Kürt bir ailenin çocuğudur. Çocukluğu, gençli-ği çalışarak geçti. Devrimcileri ve faşizmi Gazi ayak-lanmasında tanıdı. 2000’de F Tipi hapishanelerle bir-likte yeniden hücre ve tecrit gündeme geldiğinde,Ölüm Orucu gönüllülerinden biriydi. Kartal Hapisha-nesi’nde 5. Ölüm Orucu Ekibi’nde başladığı onurlu

direnişini, 6 ay boyunca sürdürerek 30 Kasım 2002’de şehit düştü.

Zeliha ERTÜRK

1969 Muş doğumludur. Aslen Antalya Finikelidir.1990’da, Uludağ Üniversitesi’nde, gençlik mücadele-si içinde yerini aldı. 1994 Eylül’ünde tutuklandı. 19-22 Aralık katliamında Ümraniye’de direnen devrim-cilerden biriydi. 2001’de Kandıra F Tipi’nden tahliyeoldu, ancak kısa süre sonra tekrar tutuklandı ve Kı-rıklar F Tipi’ne konuldu. Aralık 2001’de örgütüyleilişkisi kesilmiş olmasına rağmen, tecrite karşı ölüm

orucuna başlayarak 1 Aralık 2002’de şehit düştü.

Feridun YücelBATU

Halka ve devrimcilereyönelik saldırıların bo-yutlandığı, kayıp ve kat-liam politikaları ile dev-rimci hareketin kuşatıl-maya çalışıldığı bir dö-nemde, 26 Kasım

1993’te, İstanbul Hasköy’de silahsız, savunmasız birşekilde katledildiler. Erol Yalçın, 1965 Kırşehir doğumludur. Çiftçi birailenin oğluydu. Devrimci mücadeleyle 1988 yılındaüniversitede tanışır, öğrencisi olduğu Yıldız TeknikÜniversitesi Öğrenci Derneği’nde çalışmaya başlar.Aynı yıl yaşadığı gözaltı ve tutsaklık Erol’un yaşa-mında önemli dönüşümlerin habercisi olur. Devrim-ci tutsakların yaşamının Erol üzerinde bıraktığı izle-nim siyasi tercihinde önemli rol oynar. Yıldız Tek-nik Üniversitesi Öğrenci Derneği’nde, gençlik ey-lemlerinde, bir DEV-GENÇ’li olarak cüreti ve karar-lılığı ile en önde oldu. Şehit düştüğünde İstanbulDev-Genç siyasi sorumlusuydu.Selma Doğan, 1975 doğumludur. Bir yandan öğre-nimini sürdüren Selma, diğer yandan genç bir emek-çidir. Devrimci harekete yürekten bağlanan bir dost,bir sempatizandır. Olanakları elverdiği ölçüde dev-rimci harekete yardımcı olmak için çırpınır. O dev-rimin binlerce emekçisinden biridir. Hareketimizböylesi binlerce emekçinin sunduğu küçük olanakla-rı devrim yürüyüşünde büyük bir güce dönüştürmeyiilke edinmiştir. Onlar devrimimizin asıl kahramanla-rı ve yaratıcılarıdır.

Erol YALÇIN Selma DOĞAN

İstanbul mahalli birim-lerde görev yapıyorlardı.Faşistlerin kahve tarama-ları ve katliamlarının art-ması ile birlikte mahalle-nin güvenliğine yönelikgörevler üstlendiler. Has-köy’de, faşist saldırılara

karşı nöbet tutarken, bulundukları kahvehaneye fa-şistler tarafından baskın düzenlenmesi üzerine çıkançatışmada, 28 Kasım 1979’da şehit düştüler.Kubilay YEŞİLKAYA, 1961 doğumludur. Yaşıgençti; ama sömürü ve zulüm düzenine öfkesi bü-yüktü. Devrim özlemi büyüktü. Devrimci hareketinsaflarında anti-faşist mücadeleye katıldı. Devrimcihareketin mahalli birimler örgütlenmesinde görevyapıyordu. Enver ER, 1961 doğumludur. Halkının anti-faşistmücadelesine militanca katıldı. Aslen Giresun do-ğumlu olan Enver, İstanbul Liseli Dev-Genç içeri-sinde çalışırken anti-faşist mücadelenin yoğunlaş-ması üzerine Hasköy mahalli biriminde görev aldı.

KubilayYEŞİLKAYA

EnverER

29 Kasım 1998 akşamı Gölgeli dağlarıeteklerinde Balkıca köyünde kuşatılanEge Kır Gerilla Birliği Komutanı ErhanYılmaz ve Komutan Yardımcısı MehmetYıldırım, 20 saat boyunca sloganlarıyla,marşlarıyla, propagandalarıyla, silahla-rıyla hiç susmayarak, Balkıca destanınıyazdılar. Onları teslim alamayan düş-

man, 30 Kasım’da köy evini havan toplarıyla, roketlerle yakıp yıka-rak iki savaşçının yakılmış cesetlerini teslim alabildi.Erhan YILMAZ, 1976’da Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde yoksulbir Türkmen ailesinin çocuğu olarak doğdu. Ortaokul ve lise yılla-rında öğrenimini sürdürebilmek için çok çeşitli işlerde çalıştı.Haksızlık ve zulmü bizzat yaşaması, düzene karşı tepkileri lise yıl-larında onu devrimci düşüncelere götürdü. Gençlik çalışmalarınınyanı sıra Balıkesir, Bandırma, Susurluk sorumluluklarını üstlendi.Bir süre tutsaklık yaşadı. Tahliye olduğunda, artık yeri, özleminiduyduğu dağlardı. Şehit düştüğünde birliğinin komutanıydı. Egedağlarına çıkmadan hemen önce “Ege dağlarında biz kanat vu-ran şahiniz marşını söyleyeceğimiz günler yakındır“ diyordu.Parti ona devrimi, devrimci kişiliği öğretti. O savaşıyla, yaşamıyla,direnişiyle Parti’yi yücelterek, Ege dağlarına gerillanın tohumları-nı ekerek ölümsüzleşti.Mehmet YILDIRIM, 1964 Kars Kağızman ilçesi Oluklu Köyüdoğumludur. Yoksul bir Kürt köylü ailesinin çocuğuydu. Yoksulluknedeniyle genç yaşta çok çeşitli işlerde çalışarak yaşamını kazan-maya başladı. İşçilik yaşamında sömürünün ve adaletsizliklerin ençarpıcı biçimlerini yaşadı. 1993’te devrimcilerle tanıştığında, dev-rimci düşünceleri süratle benimsedi. İstanbul Alibeyköy’de Dev-rimci Sol sempatizanı olarak çeşitli faaliyetler sürdürdü. Kısa süresonra tutsaklıkla tanıştı. Tutsaklık onun için erken gelen ama devri-mi tüm yönleriyle öğreneceği bir okul haline dönüşecekti. “Herke-sin yaptığını ben de yapabilirim“ özgüvenine sahipti. 1995’te Ka-radeniz Kır Birliği’ne katıldı. Şehit düştüğünde Ege Kır Gerilla bir-liğinde komutan yardımcısıydı.

ErhanYILMAZ

MehmetYILDIRIM

Page 53: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

Herkes bilir “Murat”* dilektir.Sevdiğine kavuşmaktır. Sadeceistekle arzulamakla değil, çabay-la, emekle ve kararlılıkla ancakkavuşulur. Sen de bunu bilinceçıkarmıştın. Adına layık olmaniçin her şey senin elindeydi.Devrimciydin, senin devrimciliğindüzendeki kimi sözde devrimcisöylemlerin ötesinde gerçek birdevrimcilikti. Çünkü sen Parti-Cepheliydin. Parti-Cephemizinahlak ve kültürünü devrimciliğebaşladığın o ilk dönemde ve kısahapishane yaşamında öğrenmiş,yaşamış ve daha da yaşama sev-dalısıydın.

Şanslıydın. Çünkü o büyükailemiz, Parti-Cephemiz içerisindeyüzlerce yoldaşımız ülkemiz kırla-rında, silah elde yoldaşlarıylaomuz omuza düşmana karşısavaşmayı arzularken; Partimizbu şansı sana daha 1995Eylül’ünde vermişti. Partimizöncülüğünde Cephe saflarındasavaşmak onurdur. Bu onuralayık görülmüş ve ilk olarakKaradeniz dağlarında görevlendi-rilmiştin.

Görevinin bilincindeydin. ArtıkParti-Cephe gerillasıydın. Teorikyanıyla gerillacılığı merak etmiş,araştırmış, okumuş ve biliyor-dun... Gerillacılıkla ilgili teorik bilgibirikiminin altını pratiğinle doldur-man gerektiğini kısa vadede kav-radın ve ilk 3–4 ay içerisinde

önemli mesafekat ettin. Dahaçok öğrenirken,

öğretmeyi de ihmaletmedin. “BUGÜNÜNSAVAŞCISI YARI-NIN KOMUTANIOLMALI“ bakış açısı-nı, “YOLDAŞLARBİZİ AŞIN!“ talimatınıesas alarak bilinceçıkarıp, pratiğineyansıttın.

Birliğimize katıldı-ğın o ilk günlerdeki“acemi gerillacılığın”döneminde dahi ağır-başlılığın ve saygılıkişiliğin tüm yoldaşla-ra örnek olmuştu.

Yoldaşların olarak sana inandık,güvendik.

BİZİ YANILTMADIN! Farkına bile varmadan ilk 4 ay

geride kalmış, kar kış bastırmıştı.DUMANLI’daydık... BilirsinDUMANLI’nın karlı, boranlı fırtına-sını... Bir tarafta Ordu’nunKELTEPELER’ine çöreklenenkara bulutların ardından bıraktığısisi, bir tarafta da yıldızların mer-can gibi dizili olduğu bulutsuz veayaz Sivas gecelerini. Bu muhte-şem manzara altında yürürken,aklına yine de memleketin KARSgelirdi.

Her defasında düşüncelerinidile getirir; gerillayı Kars’a taşır-dın. Bugün olmazsa yarın! “BİRGÜN AMA MUTLAKA VARACA-ĞIZ” sözümüzle son bulurdu busohbetler.

Aldığın her görevden hazduyuyor ve daha da coşuyordun.Görevin büyüğü- küçüğü, yeri vezamanı yoktu senin için... Çünküher zaman ve her şartta kendinigöreve hazır olarak görüyordun.Parti-Cephe iradesiyle bütünleş-miştin. Acemilik anılarda kalmış-tı... Profesyonel bir gerillaydınartık; nöbet, yol, yük, açlık, düş-man operasyonu... Senin için degerillacılığın doğal parçalarıydıbunlar. Kuşkusuz bunlar ancakbilince çıkartıldığı zaman normalkarşılanır. Tabii ki gerillacılığındoğasında zor vardır ama zorun

da karşımızda bir anlam ifadeetmediğini gördün, yaşadın.

Unutmadık; Bu ortamda dahi“Silahını yoldaşlar taşısınlar” öne-rimize gülerek “Canım hala çık-madı” deyişini...

Samimiyetin ve kararlılığın,gösterdiğin iradenle gözümüzdedaha bir büyüdü. Operasyon son-rası donmuş ve kömür renginialmış ayaklarına rağmen “Birliğinyürüyüşünü engellemeyeyim” diyegösterdiğin çaban bizi utandırıyor-du.

Unutmadık operasyon sonrasıson çare olarak ayak parmaklarınıkestiğimiz paslı demir testeresi-ni... Hala bir parçası çantalarımız-da, sağlık malzemelerimiz arasın-da baş köşede yer alıyor.İhtiyaçtan değil, anına saklıyoruz.İnan her gelen yeni yoldaşımızkışa başlarken senin, TOPAL’ınayaklarının öyküsünü dinler...Şimdi buna destansı direnişin vekahramanlığın da eklenecek!

Sen tüm zorluklara rağmenkararlılığından ödün vermedin.Attığın her adımın bilincindeydin.İç düşman seninle girdiği iradesavaşında sana taa baştan yenikdüştü. Zafer hepimizin oldu.

Seni şehre uğurlarken yaptığı-mız törendeki veda konuşmanhala kulaklarımızda çınlıyor:

“GİDİYORUM AMA GÖNLÜMBURADA, BENİ BEKLEYİN. İYİ-LEŞİR, İYİLEŞMEZ PARTİDENİLK TALEBİM BİRLİĞİMİZEGERİ DÖNMEK OLACAK.ASARCIK ŞEHİTLERİNİNHESABINI KIRDA SORACAĞIM.EMEKLERİNİZİ UNUTMAYACA-ĞIM... LAYIK OLMAYA ÇALIŞA-CAĞIM...”

SÖZÜNÜ TUTTUN YOLDAŞ! Parti-Cephemizin zafer slogan-

larını ve kavga türkülerini EGEdağlarında yankılattın. Ülkemizindağları da tıpkı halklarımız gibikardeştir, bilirsin. Sen de halklarınkardeşlik ve kurtuluş türküleriniKars’tan Karadeniz’e, oradan daEge’ye taşıdın.

* (Mehmet Yıldırım’ın KaradenizKır Birliği’ndeki kod adı Murat’tı.)

Anıları Mirasımız

Karadeniz Kır Birliği’ndekiYoldaşlarından Mehmet Yıldırım(Murat) Yoldaş’a…

Sevdamızı paylaştığımızKaradeniz dağlarından, Andımızı ve sevdamızıEge dağlarına taşıyanMURAT’ımıza;

Page 54: Yürüyüş Sayı: 295 / 20.11.2011

“Düşünmeden öğrenmekzaman kaybetmektir.”

Konfüçyüs

söz

PALAVRACI TAYYİPTayyip’in Van’daki konuşmasından: “Ben

palavracı başbakanlardan değilim. Elele vereceğiz veAllah’ın izniyle bugünleri de aşacağız. Biraz şu kışşartlarında zorda kalacağız ama her şeyiyle seferberolacağız.”

Palavracının önde gideni yine döktürüyor...

HALKLAR KRİZDE, ONLARIN OTEL MASRAFI30 BİN DOLAR

Avrupa’da halk ekonomik krizle birlikte gittikçe yoksul-laşırken; G20 ülkelerinin zirvesinde bir gecelik konaklama içinotellere ortalama 30 bin dolar ödendi.

Krizle birlikte kimin yoksullaştığı kimin zenginleştiği deböylece açığa çıkmış oluyor. Halk aç, halk yoksul, yöneten-ler zevküsefa içinde.

İŞ SİZ, EVSİZ, AÇ BIRAKTIK;ÖZÜR DİLERİZ

DSP Genel Saymanı Yüksel Erdoğan, AKP'deki bayramziyaretinde, “DSP olarak 2001 yılındaki krizle Türk halkınıküstürdük. Ben bugünkü DSP'nin yetkili bir kişisi olarak o günküyöneticilerimiz adına halkımızdan özür diliyorum.” demiş.

Hemen kabul ediyoruz!..

Yüreğini ferah tutsun, bizi ezeni, sömüreni, aç bırakanı unut-mayız...

ZEKERİYA ÖZ’ÜN ÖNLENEMEZYÜKSELİŞİ

AKP’nin “emektar” savcısı Zekeriya Öz ödüllendirildi.AKP’nin çıkarlarının bekçiliğini yapan Öz, Yargıtayüyeliği için aday yapıldı. Yargıtay üyesi olabilmek için1. sınıf hakim olmak gerekirken; Öz, 2008'de başvur-duğu 1. sınıf hakimliğe yeni kabul edildi. Ama başvu-ru tarihinden itibaren hakimlik yapıyormuş gibi kab-ul edildi.

Tek kazanımı Yargıtay üyeliğine aday olmakdeğil, ayrıca yapmadığı 1. sınıf hakimliği, 3 yıldıryapıyormuş gibi, 3 yıllık maaş farkını da almış Öz...

AKP, adamlarını böyle koruyor...

160 CİVARINDA KAYIPUlaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali

Yıldırım, trafik kazalarının % 89.6'sının sürücü hatasındanolduğunu söylemiş. Kaza varmış ama kazada ölüm oranıazalmış. "Mesela geçen bayramda 160 civarında, kaza yerindehayatını kaybeden vardı."

Sürücü hatası ise aşırı konfordan kaynaklanıyormuş. Ne kon-foru derseniz, Yıldırım’ın cümlesi şöyle: “Yollar güzelleştikçe,konfor arttıkça trafik rahatlığı ile birlikte kural ihlalleri artıyor.”

160 kişi keyiften ölmüş de diyebiliriz...

Her şeyleri yalan... Bu da yalan... Konfor dedikleri, bizimcebimizden çalınan paralarla yapılanlardır, yapılmayanlarise daha fazladır.

Konfordan ölen zengin görmedik bugüne kadar... Ölüm hepbize, hep bize...

NÖBETÇİ

MİLLETVEKİLLERİMİZ VAR ARTIK!AKP’li milletvekilleri halkın sorunlarını çözmeye yetişe-

meyince(!) yerlerine nöbetçi atamaya başladılar. Nöbetçi mil-letvekili halkın şikayetlerini dinleyip, sorunları not alıyor... AKPBursa İl Başkanlığı, nöbetçi milletvekilliğini ilk başlatan yer-lerden birisi olmuş. İlk nöbetçi milletvekili Hüseyin Şahin,kıymetli vaktini gün boyunca vatandaşına ayırmış. Vatandaşınderdini dinleyip şikayetlerini not etmiş.

TBMM’deki vekillerin çözmediği, aksine yarattığı sorun-ları nöbetçileri hiç çözemez...

Çizgiyle

54

değ inmelerdeğ inmeleryeni