halkın sesi 109.sayı

16
2 7 Halkın Sesi’nin yeni köşesi Yangın Alarmı yasa değişiklik- lerinin halka getirdiklerini yazıyor Üniversite sınavı arkada kaldı. Bu uzun maratonun iki ‘koşucusu’ bize sınavı anlattı Son dönemde sayıları artan tarih dergileri ve programları ne işe yarıyor? Yaz tatilinin ilk sayısında genç okurlarımız için birkaç deney öneriyoruz Kenar Notlar› / Sayfa 2 Çömelen devlet Ferda Koç / Sayfa 4 Aç›l›mdan etnik ar›nd›rma... Osman Köse / Sayfa 7 Medya ve s›n›f mücadelesi Tufan Sertlek / Sayfa 8 Difle difl mücadele Yang›n alarm› haber veriyor Hayat s›nav kuflatmas›nda Tarihin hangi odas›? Deneme, yan›lma, ö¤renme SAYFA SAYFA SAYFA SAYFA Y›l 5 Say› 109 25 Haziran 2010 • 1 TL 13 14 Söyleşi: 2 Temmuz’da Madımak’a Halkın Sesi, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yöneticisi Kemal Bülbül’le Alevi açılımını ve yaklaşan 2 Temmuz programlarını konuştu Futbol ekini unutmay›n! Halkın Sesi, Güney Afrika’da süren Dünya Kupası için özel bir ek çıkarttı. Vuvuzelladan kupa işçilerine, turnuvanın yıldızlarından unutulmayan anlara, birçok konu ekimizde yer alıyor Dünya Kadın Yürüyüşü İstanbul buluşması 2010 Dünya Kadın Yürüyüşü Avrupa Buluşması 30 Haziran’da İstanbul’da gerçekleşiyor S. 16 Krizi gördü sipere sığındı Masal bitti. AKP’nin bugüne kadar ‘yok’muş gibi davrandığı sorunlar krize dönüşerek ortaya çıkıyor. Çözümü olmayan AKP de krizi derinleştiren politikalarında ısrar ediyor AKP’ye önce ABD olumsuz sinyaller gön- dermişti. Çatışmaların ardından TÜSİAD da iktidara sesini yükseltti Artık ‘güzel günler’in bittiğini gören AKP de tek umudunu baskı ve savaş politikalarında görüyor Bülbül, Sivas katliamının hala aydınlatılmamasının bir suç olduğunu söyledi, tüm yurttaşları 2 Temmuz mitinglerine çağırdı S. 11 Şarkılar söyledik ‘hep’ birlikte, hep bizimle... Karadeniz’in asi sesi Kazım Koyuncu ölümünün beşinci yılında sevgiyle ve özlemle anılıyor S. 15 Tüm tafllar› ba¤layamazs›n›z... YOL YAZISI S. 3 K›rg›zistan iç savaflta Jeostratejik konu- mu nedeniyle emperyalistler arası kapışmanın odaklarından birisi olan Kırgızistan, çürümüş siyasi ikti- darın krizinin de etki- siyle bir iç savaşa sürükleniyor S. 5 ‹flçi ihaleyi durdurdu Adana Balcalı’da Dev Sağlık-İş üyesi işçiler, hastane yöne- timi tarafından ihale- ye çağırılan taşeron şirketi hastaneye sokmadı. Böylece taşeron ihalesi iptal oldu S. 8 TUSKON çal›fl›yor Cemaatin sermaye örgütü TUSKON’un Yoksulluğu bitirme zirvesi’nde milyonlar- ca dolarlık ticaret anlaşmaları yapıldı S. 9 İktidarı sallanan AKP, Kürt sorununda savaştan vazgeçmiyor

Upload: halkinsesi-gazetesi

Post on 08-Mar-2016

245 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Halkın Sesi gazetesi 109. sayı. 25 Haziran-8 temmuz 2010

TRANSCRIPT

Page 1: Halkın Sesi 109.sayı

2 7Halkın Sesi’nin yeni köşesiYangın Alarmı yasa değişiklik-lerinin halka getirdiklerini yazıyor

Üniversite sınavı arkada kaldı.Bu uzun maratonun iki‘koşucusu’ bize sınavı anlattı

Son dönemde sayıları artantarih dergileri ve programlarıne işe yarıyor?

Yaz tatilinin ilk sayısındagenç okurlarımız için birkaçdeney öneriyoruz

Kenar Notlar› / Sayfa 2

Çömelen devlet

Ferda Koç / Sayfa 4

Aç›l›mdan etnik ar›nd›rma...

Osman Köse / Sayfa 7

Medya ve s›n›f mücadelesi

Tufan Sertlek / Sayfa 8

Difle difl mücadele

Yang›n alarm› haber veriyor Hayat s›nav kuflatmas›nda Tarihin hangi odas›? Deneme, yan›lma, ö¤renmeSAYFA SAYFA SAYFA SAYFA

Y›l 5 • Say› 109 25 Haziran 2010 • 1 TL

13 14

Söyleşi: 2 Temmuz’da Madımak’a� Halkın Sesi, Pir Sultan Abdal KültürDerneği yöneticisi Kemal Bülbül’leAlevi açılımını ve yaklaşan 2 Temmuzprogramlarını konuştu

Futbol ekiniunutmay›n!Halkın Sesi, GüneyAfrika’da süren DünyaKupası için özel bir ekçıkarttı. Vuvuzelladan kupaişçilerine, turnuvanınyıldızlarından unutulmayananlara, birçok konuekimizde yer alıyor

Dünya Kadın Yürüyüşüİstanbul buluşması

� 2010 Dünya Kadın Yürüyüşü AvrupaBuluşması 30 Haziran’da İstanbul’dagerçekleşiyor � S. 16

Krizi gördü sipere sığındıMasal bitti. AKP’nin bugüne kadar ‘yok’muş gibi davrandığı sorunlar krize dönüşerekortaya çıkıyor. Çözümü olmayan AKP de krizi derinleştiren politikalarında ısrar ediyor

� AKP’ye önce ABDolumsuz sinyaller gön-dermişti. Çatışmalarınardından TÜSİAD daiktidara sesini yükseltti

� Artık ‘güzel günler’inbittiğini gören AKP detek umudunu baskı vesavaş politikalarındagörüyor

� Bülbül, Sivas katliamının halaaydınlatılmamasının bir suçolduğunu söyledi, tüm yurttaşları 2Temmuz mitinglerine çağırdı � S. 11

Şarkılar söyledik ‘hep’birlikte, hep bizimle...

� Karadeniz’in asi sesi Kazım Koyuncuölümünün beşinci yılında sevgiyle veözlemle anılıyor � S. 15

Tüm tafllar› ba¤layamazs›n›z... YOL YAZISI � S. 3

K›rg›zistaniç savaflta� Jeostratejik konu-mu nedeniyleemperyalistler arasıkapışmanınodaklarından birisiolan Kırgızistan,çürümüş siyasi ikti-darın krizinin de etki-siyle bir iç savaşasürükleniyor � S. 5

‹flçi ihaleyidurdurdu� Adana Balcalı’daDev Sağlık-İş üyesiişçiler, hastane yöne-timi tarafından ihale-ye çağırılan taşeronşirketi hastaneyesokmadı. Böylecetaşeron ihalesi iptaloldu � S. 8

TUSKONçal›fl›yor� Cemaatin sermayeörgütü TUSKON’unYoksulluğu bitirmezirvesi’nde milyonlar-ca dolarlık ticaretanlaşmaları yapıldı � S. 9

İktidarı sallanan AKP, Kürt sorununda savaştan vazgeçmiyor

Page 2: Halkın Sesi 109.sayı

MEDYAHalk›n Sesi

225 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

Y eni bir gazetecilik akımıortaya çıktı. Medyakonusunda uzman olan

Ragıp Duran bu yeni akımımuhabirlik öldüğü için kendinihaber yapan gazeteciler olaraktanımlıyor. Gazete patronlarınınve köşe yazarlarının siyasi kav-galarının yarattığı rüzgar, bazengazetelerde yer alan bu yeniakımın en olgun eserlerini gözdenkaçırmamıza neden oluyor.

Son olarak “Gazeteciliğin rolmodellerini Abdi İpekçi-UğurMumcu tekelinden kurtarmayaadayım. … Bugün Türkiye’de enaz bir Uğur Mumcu gazeteciliğikadar Ayşe Arman gazeteciliği devardır” diyen Ertuğrul Özkök’üngazetesinde bu kendini haberyapma uzmanı köşe yazar-larımızdan birisi, yazdığı yazıylaçok tartışıldı. Gazeteninyazarlarından Sibel Arna’nın 12Haziran tarihli yazısı özelilişkilerinden, dostluklarına, cinselyaşamlarından çocuklarına,gezdikleri yerlerden yedikleriyemeklere kadar farklı konulardaama kendi yaşam deneyimleriüzerine yazan köşe yazarlarının nedenli çiğ ve rahatsız edici ola-bileceğini gösterdi.

DADI DA ‹NSAN TAB‹‹Arna yazısında bir ‘çılgınlık’

yapıp 9 aylık oğlu ve onun‘dadı’sıyla (Çocuk bakım hizmetiüreten ev işçileri hakkında butanımlama Arna’ya ait) çıktığımavi turu anlatıyor. Hikâyeninbundan sonrasını Arna’nın kale-minden okuyalım:

“Tekne tatilinin bana tatil olma-masının bir nedeni de dadımızHanife Hanım. Tekneye binince,Göcek, Rodos, Simi gezince ona birşeyler oldu. Resmen aklı uçtu.Yoksa neden Rüzgar'a tarhana çor-bası yapalım dediğimde yayla çor-bası pişirsin? Bunu yaptığı günRüzgar sabah kahvaltıda yumurtayemişti üstelik. E yayla çorbasınıniçinde de yumurta var. Bir güniçinde iki yumurta veremeyeceğimiziezbere biliyor.

Yüzme bilmemesine rağmen hergün beş posta denize giremediği içinhayıflanmaya başladı. “SibelHanım keşke kocamla çocuklarımda burada olsaydı”sayıklamalarının ardı arkası gelme-di. …Neden? Nedeni basit. O da

insan. Evet denizi görünce giresigeliyor, seni bikinili görünce onunda canı sere serpe uzanmak istiyor.Eminim kamaradaki aynaya herbaktığında acaba yüzüm yanmış mıdiye kontrol ediyor. Ama tabii kiabartmaması, çalıştığını unutma-ması gerek…”

Sibel Arna’nın yazısı başkaarkadaşlarının kendi tabiriyle‘tatilde aklı uçan’ dadılarına ilişkinmaceralarıyla sürüyor.

AL B‹R‹N‹ VUR ÖTEK‹NEArna’nın bu yazısı okur ve kimi

köşe yazarlarının tepkisini çekti.Arna’nın kendini merkezinekoyduğu hayat algısı, yazıda işçibir kadına karşı sınıfsal tavrı ve bugörüşlerinin kamusal bir alanda,‘gazete köşesinde’ kendine yerbulabilmesi ayrıca tartışmakonusu oldu. Hürriyet gazetesininokur temsilcisi bölümüne yazıylailgili eleştiriler geldi. Aynıgazetede Ahmet Hakan, Arna’nınhata yaptığını yazdı. İnternetortamındaki sosyal paylaşımsitelerinde Arna’yı eleştiren onlar-ca yazı yayımlandı. Bu yoğun tep-kiler üzerine Arna geri adım attı,yazısının hatalı olduğunu kabuletti. Hatta ‘dadıyı tatile yolladım’

açıklaması yaptı.Arna’nın yazısı Türkiye için bir

ilk değildi. Sevgilisiyle ilişkilerini,tatil maceralarını, aile yaşamlarınıyazan onlarca yazar var ve işinkötüsü bunları yazmak bir gazete-cilik biçimi olarak niteleniyor.

Örneğin Sibel Arna’nınyazısına gelen tepkilere bu ekoleadını verecek kadar katkı sunanAyşe Arman bakın ne yazıyordu:

“Sibel (Arna) bir yazı yazdı.Ortalık karıştı, Kelebek de dünmanşet yaptı. Günlerdir kızın, nedespotluğu kaldı ne faşizanlığı.Artık bu kadarına da pes! En çokda, “Efendim, nasıl böyle yaparmış,emekçi kesime nasıl böyledavranırmış!” laflarına güldüm.Hop! Ne oluyoruz. O bir anne vebelli ki “dadı”ya sinir olmuş. Ne varbunda? Bütün anneler, yeri gelirolur. Dadılar da bize olur. Builişkinin tabiatı böyle.

...Benim o yazıda takıldığımbaşka bir şey...

9 aylık çocuk ve dadıyla gittiğinbir tekne seyahatini, sanki çok zorbir maceraymış gibi anlatmak,“Bakalım başımıza neler gelecek?Bir deliliğe kalkıştık ama Allah so-numuzu hayretsin” türü ifadelerkullanmak, bu seyahat “challenge”

gibi sunmak acayip olan...Söz konusu olan bütün konforu

tamam bir tekne...Çocuk desen bebek değil artık,

neredeyse bir yaşında...Bir de yardımcın var...Eeee?...Sevgilimle ben, Alya 6 aylıkken

yanımızda dadısız madısız, uçağaatladık İtalya’ya gittik, oradankiralık bir arabayla Como,Portofino, Cannes, Nice yaptık, 6farklı otelde kaldık.”

MUHAB‹R ÖLDÜGörüldüğü üzere Arna’nın

tarzı ona mahsus değil. Medyadamagazinleşme 1980 sonrasıTürkiye medyasının yapısal özel-liği haline geldi. Özel yayıncılıklaberaber izleyen/dinleyenlerin yeri-ni müşterilerin aldığı bir dünyaolunca gazeteciler de müşterilereseslenen yazılar yazmaya başladı.Bu durum 1980’lerin sonlarındanitibaren yeni tür bir gazeteciliği debaşlattı. Bu tür haberciliğe “yaşamtarzı habercilik” (lifestyle journa-lism) deniyor. Tarz- ı hayathaberciliği diye nitelenebilecek buakım halkla ilişkiler için yapılanetkinlikleri anlatmak, kendilerinegelen hediyeler yoluyla çeşitli

şirketlerin reklamını yapmaklabaşladı. Medya magazinleşirkenistihbarata ve muhabirliğe dayalıgaze-tecilik de giderek tasfiye edil-di, yazar Ragıp Duran bu durumubir söyleşisinde şu sözlerledeğerlendiriyor:

“Gazeteciliğin kamu çıkarınıkollamaktan vazgeçip metalaşmayabaşladığı son 20- 25 yıldır gerekakademik gerekse mesleki alanlar-da tartışılan soru bu. Muhabirinölümü ve gazetecinin toplumdanuzaklaşmasının sonucunda gazete-ci, en iyi bildiği ve neredeyse tekkonuyu gazete sayfalarına taşımayabaşladı: Bizzat kendisi! Gazetecigerçek peşinde koşan bir çalışanolmaktan çıkıp haber öznesi/nesnesihaline geldi.”

Duran’ın tarif ettiği bu haber-ciliğin Türkiye’deki en önemlitemsilcilerini Hürriyet’ten AyşeArman, tatillerini, katıldığıyemekleri, izlediği filmleri yazanRadikal’den Nur Çintay, Sabah’tayazan Hıncal Uluç gibi isimleroluşturuyor. Bu yazarlar katıldık-ları davetleri, reklam ve halklailişkiler amacıyla gittikleri gezileri,kendi özel yaşamlarını yazmaktabir beis görmüyor. Okura bu‘seçkin’ hayatların öyküsünü oku-mak düşüyor.

Tarz-ı hayat, gazetecilik oh ne rahatKenar Notlar›

Devletin var mı derdin var! Bu denli şişirilmişbir devlet bir türlü bir yerlere konamıyor.

Çömelse sorun oluyor, dikelse sorun oluyor.Önceleri "ceberrut devlet" vardı. Kolu uzun-

du; eşkıyaya aman vermezdi. Refah toplumuylabirlikte "baba devlet" geldi. Sosyal devletti; hemsever hem döverdi. Bir ara "devlet ana"yladevletin şefkati biraz öne çıkar gibi olduysa daKemal Tahir'le birlikte onu da tarihe gömdük.Erbakan önderliğindeki Milli Görüş, "garsondevlet" anlayışıyla devlete yeni bir misyonkazandırmaya çalıştı. Fakat aradığımız bu dadeğildi. Müşterisi karşısında bu denli yerlerekadar eğilen devlet, otoriter açlığımızıyatıştırmazdı. Bize "dik duran, ama diklenmeyenbir devlet" lazımdı. Onu da neoliberal piyasalarahavale ettik. Yüzyıllardır süren arayış, İslamcı li-beral "kerim devlet"le nihayete erecekti. Birdemokratik açılım hamlesiyle tam mutlu sonayaklaşılmıştı ki, beklenti bir çocuk oyununadönüştü: "Şeytan aldı götürdü, satamadan getir-di."

Biz tam devletin son kalıntıları neoliberalpiyasalarda haraç mezat satılıyor “derken”, obütün ihtişamıyla siperden mesaj verdi: PKKbaskınının ardından Gediktepe Sınır Karakolu'nagiden Başbakan Erdoğan’la GenelkurmayBaşkanı İlker Başbuğ, birlikte “terörlemücadelede kararlılık mesajı” verdiler. Mesajsiperden alınıp gazete manşetlerine taşındı.Mesajın veriliş şekli tartışma konusu oldu.Başbakanla genelkurmay başkanının siperdeçömelmiş fotoğrafı, çoğu medya kuruluşunda“teröre taviz yok” vurgusuyla verilirken, şiddetliitirazlar da geldi. Siperden verilen bu kararlımesajı, bütün medya tam tekmil manşete taşıdı.Savaş sürecek, şovenizm tırmanacak, savaşkışkırtıcılığı eksiksiz manşete taşınacaktı. Bukonuda bir sorun, bir ayrılık gayrılık yoktu. Amagene bir sorun vardı: Böylesine kudretli birmesaj sipere çömelerek mi verilirdi! "Pembeİncili Kaftan" koçaklamalarıyla avutulmuş birkuşağın bitmek bilmez ırkçı özlemleri ve kahra-manlık beklentileri, çömelmiş devlet pozlarıylanasıl yatıştırılabilirdi. Fatih Altaylı'nın dediği gibi,bari fotoğraflar medyaya servis edilmeseydi.Şimdi halk, bu yenilmez "devletin bir avuçteröristten korktuğunu zannedecek"; mesaj yer-ine ulaşmayacaktı

Devlet korkmasına korkmaz da işin içindekarizmayı çizdirmek var. Tam dünyaya postakoyup dünya liderleri sınıfına atlamışken, şimdikarizmayı yerlere sermenin ne alemi var! Azıcıkçömelirsin olur biter. İslamcı medyanın zatenmidesi geniş; bunu hemencecik sindiriverir.Daha ırkçılar ve bilhassa Yılmaz Özdil makarayasarar. Devlet büyükleri ağzını bozar, Cemil Çiçekve Kürşat Tüzmen küfre sarar. Devlet Bahçeli,"dört işlemde ırkçılığın türevleri" konulu teziyle"şaşırtıcı şeyler" söyler. Ama kimse hiçbir şeyeşaşırmaz. Çünkü neden?

Çünkü her şey değişir; ama bir şey asladeğişmez. Devlet Bahçeli matematikten, CemilÇiçek küfürden ve devlet siperden aslavazgeçmez. Devlet ciddi mesajlarını hep siper-den verir. Sadece siperin yeri değişir: Zamanzaman bir sınır karakoluna kurulur; zamanzaman Tekel direniş çadırlarının karşısına,zaman zaman Zonguldak kömür madenlerine...Devletin savaş kararlılığı kimseyi şaşırtmaz da,bir de çömelmese işte o zaman mesaj tam yer-ine ulaşacak. Yani hep Başbakan Erdoğan'ındediği gibi olacak: “Devlet hep dik duracak,ama diklenmeyecek!” Kürde karşı dik duracak;taşeron işçilere karşı dik duracak; hakmağdurlarına karşı dik duracak; işsizlere karşıdik duracak... Bunun karşısında sermayeye dik-lenmeyecek; emperyalist güçlere diklenmeye-cek; ABD'ye diklenmeyecek; İsrail'e diklenmeye-cek...

Yine de tedbiri elden bırakmamakta faydavar. Bütün varoluşunu ve güvenliğini siperinardına inşa eden birinin karizmasının, tekinsizliksokaklarda kol gezerken, nereden ve nasılgeleceği belli olmayan tehditle çizilmesi anmeselesidir.

Çömelen devlet

Solda Ayfle (Arman) tatilde.Arman’›n pahal› bir otelde misafir-li¤ini anlatt›¤› haberin foto¤raf›.Üstteki resim ise yaz›s› tepki çekenSibel Arna ve olaya konu olano¤luna ait.

Halkın Sesi bu sayısındanitibaren yeni bir köşeye

başladı. Beyaz Yaka Mavi HayatKöşesi’yle dönüşümlü olarak busayfada yayınlanacak olan YangınAlarmı köşesi okurlarını yakıngelecekte kendilerini bekleyentehlikelere karşı uyarmayıamaçlıyor. Malum yaklaşan seçim-ler, AB’ye uyum süreci, neoliberaldönüşüm derken farkında bileolunmaksızın AKP hükümeti yenisaldırı yasalarını gündeme getiriy-or. Çoğu zaman baskın görüşmel-erle veya siyasetin yoğun günde-minde farkında olmaksızın halkınhaklarını gasp eden yasa tasarılarıardı ardına Meclis GenelKurulu’na indiriliyor, TBMM’deoylanarak yasalaşıyor. Bu köşedehalkın haklarını gasp eden yasahazırlıklarını haber verecek,tasarıların Türkiye halkına neler

getireceğini anlatmaya çalışacağız.Kimi zaman uzmanlardan görüşalacak kimi zaman yasanın etk-ileyeceği kesimlerin sesine kulak

vereceğiz. Köşemizin bu ilk yazısında

haberlere ‘kamuda iş güvencesidevri bitiyor’ manşetiyle duyurulan657 sayılı Devlet MemurlarıYasası’nda değişiklik içeren yasatasarısını gündemimize alacağız.

Devlet Memurları Kanunu,hükümetin hazırladığı 23 maddeliktasarıyla değişiyor. Yasa tasarısıBakanlar Kurulu'nda imzalanarak9 Haziran’da Meclis'e gönderildi.Bu yıl içinde yasalaşması beklenentasarı devlet kurumlarına özel sek-törden üst düzey yöneticialınmasına olanak sağlanması iledikkat çekiyor. Yeni düzenlemememura toplu sözleşme ve grevhakkını yine tanımıyor.

KAMU ÖZEL SEKTÖRLEBÜTÜNLEfi‹YOR

Tasarı ile özel sektör yönetici-leri; kamuda müsteşar, müsteşaryardımcısı, başkan ve genel müdürmakamlarına atanabilecek. Sözkonusu yöneticilerin maaşlarıgeldikleri makamların maaşlarıkadar olacak. Ancak özel sektördeçalıştıkları süre kamuda çalışılmışsayılacak. Böylece emekli olmalarıdurumunda kamuda çalışanmemurların tüm haklarındanyararlanacaklar. Bunun içinözelden geçen yöneticinin en az ikiyıl süreyle kamuda çalışma şartıaranacak. Bu madde kamununsiyasallaştırılmasına neden olacağıiçin eleştiriliyor.

Yeni düzenleme ile kamudakiuzman kadrosu tek çatıdatoplanıyor. 'Kariyer uzmanlık siste-mi' kuruluyor.

Kamuda sicil sistemi tamamenortadan kalkarken, disiplin sistemide değişecek. Personel bilgi sistemi

kuruluyor ve her devlet memuru-nun amirlerince düzenlenen gizlisicil raporlarını içeren sicil sistemide yürürlükten kaldırılıyor.

Disiplin sistemi değiştirilerekmemurlara verilen cezalararttırılıyor. Disiplin cezası verilmesikolaylaşıyor. Yurttaşa ilgisizdavranan memur, aylık kesmecezası alacak.

Hizmet almak için gelenlerekötü muamelede bulunmak isekademe ilerlemesinin durmasınayol açacak. Eğer memurundavranışı sözlü sataşma veyahareket boyutuna varırsa alacağıceza da kınamadan kademe iler-lemesine yükselecek ‘Yetkili’olmadığı halde basına, haberajanslarına, radyo ve televizyonlarabilgi veya demeç veren memurlaraverilen cezalar da artırılıyor.

Memur anne-babalara da 24 ayakadar doğum izni imkanı tanıyantasarı, çocuk yardımında 2 çocuksınırlamasını da kaldırıyor. 3 günolan babalık izni 7 güne çıkarılıyor.

EVREN: ‘TASARI KABULED‹LEMEZ’

Kamu çalışanları sendikalarıtasarıya karşı olduklarını belirtiyor.KESK Başkanı Sami Evren tasarıhakkında şöyle konuştu: “Olumludeğerlendirmemiz mümkün değil.Siz kamuyu tasfiye etmeyihesaplıyorsanız burada toplumsalyarar yoktur. Mevcut yasa tasarısıbizimle paylaşılmamıştır, ulus-lararası sermayenin programınauygun bir yasa tasarıdır. Bizkamuyu tasfiye ettirmek istemiy-oruz. Tasarı siyasi kadrolaşmanınönünü açıyor. Kamusal hizmetlerdoğrudan siyasi iktidarın hizmetihaline gelecektir."

657 değişikliği ne getiriyor?Yangın Alarmı

köşesindeokurlarımızı yakın

gelecekteyapılacak yasaldüzenleme ve

değişikliklerkarşısında kendi-

lerini bekleyentehlikelere karşı

uyarmayıamaçlıyoruz

Yang›nAlarm›Cemaat’ten

Kürtçe TV

TRT 6'nın Kürt halkı arasında tutulmamasıüzerine, Gülen cemaatinin yayın organı

Samanyolu yayın grubu tarafından Kürtçe kanalkuruluyor. Dünya TV adıyla kurulacak televiz-yon kanalı Samanyolu TV'nin Kürtçe versiyonuolacak.

Gaziantep'ten yayın yapacak olan DünyaTV'nin Irak, Suriye ve diğer Kürt bölgelerine deyayın yapması öngörülüyor. Televizyon kanalıiçin RTÜK'e resmi olarak başvuru yapıldı.Kanalda Samanyolu TV'de yayınlanan, genel-likle 'ibret' ve 'kader' temalarını işleyen pro-gramlar Kürtçe düblajla yayınlanacak. Kanalınmüdürlüğünü de Samanyolu TV'nin Ankaratemsilcisi Remzi Ketenciler üstleniyor.

Kürtçe yayın yapacak olan Dünya TV'nin,Türkçe benzeri olan Samanyolu TV, dizilerindeve programlarında genellikle AKP'nin ve Gülencemaatinin propagandasını yapıyor. Kürtçetelevizyon kararı cemaatin bölgede ticari vesiyasi faaliyetleriyle beraber etkinliğini artırmaçabasının da parçası.

Page 3: Halkın Sesi 109.sayı

GÜNDEMHalk›n Sesi

325 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

Olur tabii, neden olmasınama Davutoğlu'ndan olmaz.

Koca koca laflarla ortaya çıkıp,her ilişkiye bir proje geliştirenama hiçbir işi sonlandırmayansadece hoplayıp zıplamakla yeti-nen Dışişleri Bakanı AhmetDavutoğlu'ndan söz ediyoruzelbette.

"Komşularla sıfır sorun" lafıylatanıdık onu. Doğu'yla işe başladı,asıl uzmanlık alanıyla.Yunanistan'ı, Bulgaristan'ı,Kıbrıs'ı "sonraya" bırakarak.Filistin ve Ermenistan asıl hedef-lerdi. Ermenistan'la ne olduğunuanlayamadık, o toz duman içinde

tek büyük "başarı" ABDBaşkanı'na soykırım dedirt-memek oldu. Süreç hangiaşamada bilen var mı? Filistinsorunu ilk girişimlerden sonragörüldü ki tek başına çözüle-meyecek, o zaman Filistin'inetrafındaki sorunları çözmeyegirişti. Suriye ile İsrail'ibarıştırmaya girişti, beceremedi.Filistin için ABD'den yardımistedi. Ama bu da olmadı.Kitabında özellikle üzerindedurduğu "Türkiye'nin İsrail ileyürütegeldiği ilişkinin pasif veedilgen tarafı görüntüsündensıyrılması gerektiği" tezinden

hareket ederek İsrail'e yöneldi.Ama kitapta yazdığı gibi olmadı,İsrail ile kapışmak zorunda kaldı,hiç istemese de. İran ile gelinennoktada ilişki ise edilgen vedestekçi pozisyona geriledi.

Şimdi yeni bir icat ilekarşımızda. İstanbul'da düzenle-nen Türk-Arap İşbirliğiForum'unda Türkiye'nin bölgede"kalıcı barış ve refah kuşağı"oluşturacağı yeni projesiniaçıkladı. Bu proje Türkiye,Suriye, Ürdün ve Lübnan'ıkapsıyormuş. Bu dört ülke kendiarasında serbest ticaret ve vizebölgesi oluşturacakmış, ortak

işbirliği konseyi kurucaklarmış,gümrük, ticaret, sağlık, tarım veenerji alanlarında ortak hareketedeceklermiş. Kars'tan Fas'a veMoritanya'ya, Sinop'tanEkvator'a, İstanbul Boğazı'ndanAden Körfezi'ne kadar uzananTürk-Arap dünyasını güvenlik,ekonomik entegrasyon ve refahkuşağına dönüştürecekmiş.

Araplarla Osmanlıdan kalanyüzyıllık sorunların çözümümeğerse bu zatı bekliyormuş.

Lafı uzatmaya gerek yok! Buadama bu gazı kim veriyorsakessin artık, komik olmayabaşladı.

AKP’nin yeni yasaları sayesinde savcılaryeni bir suç icat ettiler. Mahir Çayan’ın

mezarını ziyaret edenler, Kızıldere katliamınınyıldönümünde anma yapanlar “suçu vesuçluyu” övmekten ve “terör örgütü propagan-dası” yapmaktan yargılanıyor.

Devrimci Gençlik hareketi liderlerinden veTHKP-C kurucusu Mahir Çayan, 30 Mart1972’de Kızıldere’de kontrgerilla tarafındandüzenlenen operasyonda katledilmişti. Fikirlerive mücadele mirası ile Türkiye solunun ortakköklerinden biri olarak kabul gördü, genişkitlelerin sempatisini kazandı. Bu nedenle deyıllarca ölüm yıldönümünde kitlesel anmalardüzenlendi, posterleri taşındı, kitapları okundu.Devlet onları suçladı ama halkın Mahir’lerisahiplenişi devletin bu yargısını hükümsüz kıldı.Hatta AKP iktidarının ilk döneminde bakanlıkyapan Abdüllatif Şener gibi pek çokları MahirÇayan’ın “gizli işgal” vb. tespitlerininhaklılığından dem vuracaktı.

Ama AKP’nin çıkardığı yeni yasalarsayesinde Mahir Çayan’ı anmak, posterinitaşımak da “terör suçu” sayılmaya başlandı.Çayan, devlete karşı suç işlemiş, anayasayı zorladeğiştirmeye çalışmış. Peki, devlete karşı suçişlediği için yagılanan ve bizzat başbakanıolduğu devlet tarafından asılan AdnanMenderes ne oluyor? Kökünü Menderes’edayandıran AKP ne yapmış oluyor? Her birikendi halince bir diktatör olan Menderes, Özalve Erdoğan’ın resimlerini yan yana dizip, posteryapıp “demokrasinin yıldızları” ilan edenler neyapmış oluyor?

Savcılar, “Menderes aklandı, itibarı iadeedildi” diyor. Menderes’in itibarı 2008’de iadeedildi ama adı havaalanlarına verildiğinde sene1987’ydi. Aynı 33 masum Kürdü katleden paşaMustafa Muğlalı’nın adının karakollara veril-mesi gibi, hukuki değil siyasi bir tavır sözkonusu. Savcıların iddiaları yalnızca tarihin vehalkın vicdanının yargılamasında değil, biçimseladil yargılama ilkeleri karşısında da bir geçeliliktaşımıyor.

K rizli bir döneme giren ikti-dar, ülke içinde deçatışmaların artması ve

hak mücadelelerininyaygınlaşması karşısında sıkıştıkçasaldırganlaşıyor. Toplumsalmuhalefete dönük baskı ve terörgiderek yaygınlaşmaya başladı.Samsun'da Halkevleri, ÖğrenciKolektifleri ve Liseli Genç Umut'ayönelik polis operasyonunardından, Ankara'da KESKyöneticilerinin de aralarındabulunduğu birçok kişi gözaltınaalınarak tutuklandı. Adana'da ise30 Mart Kızıldere anması sonucu'suçu ve suçluyu övmek' gerekçe-siyle tutuklanan öğrenciler serbestbırakıldı, ancak iddianamegenişletilerek suçlama 'terörörgütü üyeliği' üzerindenyürütülmeye devam edecek.

Operasyonların ardındantutuklanma gerekçesi olarak öne

sürülen deliller ve suçlamalar isehayli ilginç. Samsun'dagerçekleştirilen operasyondatutuklananlar için hazırlanan iddi-anamede 'Deniz Gezmiş poster-leri ve Mahir Çayan'ın kitaplarınıbulundurmak, TÖB-DER kurucu-larından Ali Başpınar'ın cenaze-sine katılmak' gibi deliller suçkanıtı olarak gösterilmişti.

Adana'da ise 13 Nisan'dagözaltına alınan üç üniversiteli 30Mart Kızıldere anmasınakatıldıkları ve slogan attıklarıgerekçesiyle iki aydır 'suçu vesuçluyu övmek' gerekçesiyle hapis-hanede tutuluyordu. 18Haziran'da öğrenciler mahkemetarafından tutuksuz yargılanmaküzere serbest bırakıldı, ancakyargılamanın çeperi genişletilerek'terör örgütü üyeliği'nden davadevam edecek.

Son olarak Ankara'da,

aralarında KESK yöneticilerininde bulunduğu 20 kişi "GülerZere'nin serbest bırakılması içinyapılan etkinliklere katılma,Kızıldere anmalarında bulunma"gibi gerekçelerle 'terör örgütüüyeliği' suçlamasıyla gözaltınaalındı. Yine son dönemde Kürthareketinin barışçıl siyaset odak-larının yanı sıra, farklı sosyalistçevreleri hedef alan gözaltı vetutuklama haberleri de sıklaştı.

AKP iktidarı dönemindeyapılan yeni yasal düzenlemelerle;anmalar, insan hakkı odaklıdayanışma kampanyaları vedevrimcilerin cenaze törenlerinekatılmak da artık 'terör' konsep-tine sokuluyor. Bu yeni konsepti,geri püskürtülemediği durumdatoplumsal muhalefete dönük yenisaldırı dalgasının temeldayanaklarından biri olmaya adaygörünüyor.

Menderes’iövmek niye

suç değil

Ü lkede gündem o kadar hızlıdeğişiyor ki Erdoğan biletakip etmekte, bağlantı kur-

makta zorluk çekiyor. “Ortadoğufatihi” havasındankurtulamadığından PKK eylemlerinide bir çırpıda İsrail’e bağlayıverdi.Ama neyse ki her zaman yaptığı gibihızla ülke içindeki rakiplerine döndü.

Taşeronluk müessesesi Türkiyeegemenlerinin vazgeçemedikleri birdemagojik argüman. 500 yıllık devletgeleneğinin mirası, iktidarlarınıntehlikede olduğunu hissettikleri andabaşvurdukları ezber. “Solu” yıllarcakökü dışarıda olmakla, başkalarınınpiyonu olmakla suçladılar. Onlaragöre bu ülkede sömürü yoktu vesömürülenlerin mücadelesi de ola-mazdı. Aynı ezber yine yıllarcaKürtler için tekrarlandı. Onlara göreKürt yoktu, olmayan şey de ezile-mez, baskı görmezdi. KahSuriye’nin, Irak’ın, İran’ın taşeronuoldular, kah Yunanistan’ın, KıbrısRumlarının, Ermenistan’ın. ABD’ninhep açık taşeronuydular, Avrupaülkelerinin gizli. İsrail’in bu kadardoğrudan taşeronu olduklarınıkeşfetmek ise Tayyip Erdoğan’akısmet oldu. Oysa ki daha dünekadar İsrail ile yaptıkları “Heronuçaklarının alımı” anlaşmasının nekadar büyük katkı yaptığını anlatıyor-lardı.

Bu “taşeron” meselesiniErdoğan’ın her zaman kipatavatsızlıklarından biri olarakdeğerlendirip diğer patavatsızlıklarsilsilesine geçmek gerek. ÖnceÖcalan’ın “ben çekiliyorum” ifadesi,ardından PKK yöneticilerindenKarayılan’ın “şiddeti arttıracakları vemetropollere yayacakları” açıkla-masından sonra gerçekleşenŞemdinli ve Halkalı eylemleriyeniden “savaş naralarının”atılmasına neden oldu. Akıl yenidendağa kaçtı, sadece siyasetçilerindeğil, stratejistim deyip ortalığadökülen tüm zevatın aklı da. Kürtsorununu, basit bir asayiş ve güven-lik sorununa indirgenip yine aynıezber askeri keşifler piyasayasürüldü; sınırötesi operasyon,Kandil’in havadan ve karadan işgali,olağanüstü hal ilanı, hemenhelikopter siparişi, profesyonel ordu

inşası, “kendi robot uçağını kendinyap” kampanyası, “istihbarat verme-di şerefsizler” acındırması, vs. vs. vs.(askeri anlamda bile olsa hiçözeleştiri yok)

Akıl bir kere kaçtı mı, çaresi yok!Kandil 8 bin kilometre karelik derinvadilerin bulunduğu dağlık bir alan,10 bine yakın silahlı militanın olduğusöylenen bölgede aynı zamanda sivilköylü halk yaşıyor. Diğer yandanABD istihbarat işini bu kadar iyiyapabilse Irak’ta, Pakistan’da,Afganistan’da, Times Meydanı’ndayapardı, hatta Bin Ladin’i bileyakalardı.

Hadi diyelim “sorun” askeri yön-temlerle çözüldü ve başarılı oldu.Yani PKK’ye büyük darbe vuruldu,yöneticilerin büyük bölümü yok edil-di, Kandil işgal edildi, PKK dağıtıldı.Sonrasında açığa çıkacak durumukim tasavvur edebilir? Şiddetin hemkontrolsüz hem çok daha pervasızyayılması nasıl engellenebilir? PKKyerine çok daha fazla silahlı örgüt veBDP yerine çok daha fazla yasalparti oluşursa bu durum daha iyi miyönetilebilir? Yaklaşık 30 yıldır sürensavaşın hala kendine özgü bir içmantığı var, neyse ki.

Bugün gelinen noktayı anlamakiçin BDP Eşbaşkanı GültanKışanak'ın sözleri yeterlidir; "Bugünçatışmalar yeniden başlamışsabunun en baş sorumlusu açılım adıaltında bir tasfiye politikası yürütenhükümettir. Siyasi kanatları tıkayanhükümet bu çatışmalı sürecinaltyapısını hazırladı". Budeğerlendirmeye kanıt olarak sunula-bilecek gelişmeleri hatırlamakta yararvar. Erdoğan'ın açılım sürecini res-men başlattığı tarih 23 Temmuz2009'du. Geçen 11 ay içinde Kürthareketinin silahlı olmayan siyasalfaaliyetlerine ciddi operasyonlarınyapıldığı görülebilir. Bu durumunbaşlangıçı 19 Ekim'de Kandil veMahmur'dan gelenleri karşılayan onbinlerce insanın siyasal süreçte inisi-yatif alma isteğinin engellenmesidir.Kürt halkının parlamentodaki tem-siliyetine darbe vurmak için 11 Aralık2009'da DTP kapatıldı. Yerel siyaseti-ni zayıflatmak için 24 Aralık'ta KCKoperasyonu başladı, 100'e yakınıbelediye başkanı olmak üzere 1300kişi hala cezaevinde. 4 Mart 2010'da

hareketin Avrupa temsilcileri RemziKartal ve Zübeyir Aydar tutuklandı,böylece Avrupa'daki siyasal temsiliyetde engellendi. Ahmet Türk'ün veAysel Tuğluk'un milletvekilliklerinindüşürülmesi yetmiyormuş gibisiyasetten tamamen uzaklaştırmakiçin 12 Nisan'da Ahmet Türk'eSamsun'da gözdağı verildi. SilahınıKandil'de bırakıp "ova"ya siyaset yap-maya gelen 34 kişiden 10'u 17Haziran'da tutuklandı, 3’ü hakkındada gıyabi tutuklama kararı çıktı.Geriye ne kaldı? Abdullah Öcalan veKandil. Buna verilen yanıt da 150bin askerin Nisan ayında bölgeyekaydırılarak operasyonlarınbaşlatılması oldu.

Bu gelişmeler egemenlerin sürecinasıl planladıklarını kanıtlamakta;açılım süreci "asıl olarak" PKK'yi tas-fiye planıdır. Bu plan başarısızlığauğramıştır. Plan böyle kurulduğu içinde geri kalan kısmi adımlar bileatılamamaktadır. "Taş attığı" içinyıllardır hapishanede olan 1500civarındaki çocuğun durumu bile busüreçte çözülememiştir. Diğerlerinisaymaya bile gerek yok. Ancak "yenisüreci" sadece bu haliyledeğerlendirmek doğru değil. Çünkübu durum, Kürt sorunununçözümüne ilişkin farklı dinamikleri debarındırabilecek bir başka süreci degeliştirmektedir. PKK de tam da buyüzden hala bu düzlemin tamamendışına çıkmamaktadır. Girişileneylemler de asıl olarak misilleme vepazarlık sürecini zorlama amacıtaşımakta. Samsun'un Ladikilçesinde yapılan eylem AhmetTürk'e yapılan saldırıdan 6 gün son-raydı. 19 Haziran'da PKK'nınŞemdinli'de saldırdırdığı birlik, on biryıl önce 1 Haziran 1999'da Öcalan'ın"Barış Grubu" olarak nitelendirdiği 8PKK'lının dağdan gelip teslim olduğubirlikti. Bu kişiler daha sonra uzunyıllar cezaevinde kaldı. Şemdinli'dekisaldırı Mahmur'dan gelenlerin tutuk-lanmasından iki gün sonra yapıldı.Halkalı ise neler yapabileceklerininişareti.

BDP'nin de benzer bir mantıklayani pazarlık sürecinin sürdüğünüvarsayarak davrandığı görülebilir.Yoksa doğrudan AKP'nin işine yara-yacak ve kendilerine ilişkin doğrudanhiçbir düzenlemenin yeralmadığı

"Anayasa değişiklik referandumun-da" boykot tavrı nasıl açıklanabilir?Kürtlerin "hayır" demediği birreferandumdan büyük oranda "evet"çıkar ve sadece Kürtleri ilgilendirecekyeni bir anayasa değişikliği daha çokzaman alır.

Süreci, "hükümetin siyasi kanat-ları tıkaması" olarak değerlendirenKürt Hareketi'nin bu durumudeğiştirecek politikaları yeterli midir?Buna "evet" demek mümkün değil.Başta BDP olmak üzere söylenen"sürece Öcalan'ın ve Kandil'inkatılması" önerisi anlaşılabilir. Bukonuda özellikle burjuva siyasetçi-lerinin Öcalan'la BDP'yi ayırmagirişimlerinin mantıksızlığını belirt-mek gerek. Demirel'in, Erbakan'ın,Türkeş'in hatta Ecevit'in siyasi yasaklıolduğu dönemde onların kapısınıaşındıran kendileri değilmiş gibişimdi, sözde bağımsız siyasettendem vuruyorlar. Hatırlanacak olursao dönem Demirel'in kod ismi "birbilen"di. BDP'ye tekrar dönersek asıleksikliğinin farklı yol ve yöntemleri,araç ve biçimleri yaratamadığısöylenebilir. Gerek merkezde gerekyerelde ve gerekse de yurtdışındasiyaset yapma kanallarının engellen-me girişimlerine verdikleri yanıtlaryetersizdir. "Silahın" doğası gereğizaten sahip olduğu belirleyici birgücü vardır. Ancak bırakın tekbaşına tüm süreci "silaha" havaleetmeyi, argümanlardan biri olarakkullanıldığında bile şiddet kontrolsüzsonuçlar yaratabilmektedir. Üstelikbunun örnekleri tarihimizde bolcamevcut; Mavi Çarşı'yı, molotoflananbelediye otobüslerinde hayatınıkaybedenleri, sola karşı pervasızcakullanılan şiddeti... Bunların"kendiliğinden" tekrarlanmayacağınıkim garanti edebilir? Üstelik bunlarolduğunda siyasetin tüm kanallarınınzorunlu olarak kapandığı ortadadır.Ayrıca AKP hükümeti ile ordununözellikle Mart ve Nisan ayıyla birlikteKürt sorunu üzerinde tam bir muta-bakat sağladığı da aşikardır. İsrail'ekarşı tutumdan ordunun yenidentechizatlandırılmasına, MİTmüsteşarının seçimiden Balyozsoruşturulmasına son vermesinekadar.

***Ülke seçim gündemine doğru

hızla ilerliyor. Her ne kadar ara birdurak gibi gözüken referandum olsada. PKK eylemleri yapılmadan önceAKP, Anayasa Mahkemesi'ninalacağı iptal kararının paniğinedüşmüştü ve en büyük sorunuyargıyla arasındaki dalaş olarakgözüküyordu. Tüm bu toz dumanarasında bu süreç hala tüm hızıylaişliyor. Şimdiki raundda karşı tarafüstün. Haberal'a ceza verenyargıçların tazminat ödemeyemahkum edilmesi, BaşsavcıCihaner'in tahliye edilip görevinedönmesi, Balyoz soruşturmasınınkapanması. Bunlara AnayasaMahkemesi'nin olası bir iptalkararının eklenecek olmasıErdoğan'ın kimyasını yine bozmuşabenziyor. Her fırsatta "seçimzamanında yapılacak" iddiasınıtekrarlasa da bu durumu değiştire-cek en önemli gelişme referandumsürecinin AKP'nin istemediği birbiçimde gelişmesi olabilir. Bu sonuçkarşısında yine mağduru oynayıpsonbaharda sandık kurulur. Böyle birdurum gerçekleşmese bile yani nor-mal işleyişte bile genel seçimlereartık bir yıldan az bir süre kaldı.Erdoğan işleri artık sıkı tutmalı.

Bu gerekçelerle Meclis, yenidönemi bekleyemeyecek kadar"önemli" yeni tasarıları yasalaştırmak-la uğraşıyor. Çünkü AKP sonbahardabunlarla uğraşmak istemiyor. "İllerBankası AŞ" unvanıyla belediyelerefinansman sağlayacak bir kalkınmave yatırım bankası (İLBANK) kurul-masınndan Askeri MahkemelerKanunu’nda değişikliğe, Diyanetİşleri Başkanlığı’na bu yıl içinde 5 binaçıktan atama yapılmasına imkantanıyan yasadan boş bulunan25.000 öğretmen kadrosuna 2010yılı içinde atama yapılabilmesiniöngören kanuna, MadenKanunu’nda değişiklik yapantasarıdan Gelir Vergisi Kanunu'ndakideğişikliklere, "suça itilen çocuklar"lailgili yasa teklifinden Kamu Personelyasasındaki köklü değişikliğe kadargeniş bir yelpaze mevcut. Bunlarınyanında, Topbaş ve Gökçek için özelolarak hazırlandığı görülen,Büyükşehir Belediyelerinin yetkileriniartıran yasa değişikliği de var...

Bu gündemlere BDP'nin verdiğiyanıt ''Hükümet programında verilen

sözleri yerine getirmediği, hedefleriyakalamada başarısızlığa uğradığı,'açılım' derken 'ayrımcılık' yaptığı,gizli dinlemelerle yargıyısiyasallaştırdığı, muhaliflerine baskıkurduğu'' iddiasıyla Erdoğanhakkında gensoru vermesi! CHP isehala zafer sarhoşluğu yaşıyor.Sarıgül'ün konjonktürü gerekçe gös-terip tilki inine çekilmesi CHPsaflarında ikinci bir Meksika dalgasıyarattı. MHP ise sürekli "acil kananonsu" yapmakla meşgul.

***Anlaşıldığı üzere AKP'nin

önümüzdeki yıla ilişkin kumpaslarıiçinde sadece Haziran'da çıkaracağıyasalar yok. Toplumsal muhalef deAKP'nin saçma, gerçekdışı düzen-bazlıklarından nasibini alacak. Enkırılgan en zayıf döneminiyaşayacağının bilinciyle AKP şimdi-den "suç uydurma, suçlu yaratma"icraatlarına girişmiş durumda. DenizGezmiş ve Mahir Çayan'ı yenidenyargılamaya başladılar, 30 Martetkinliklerini gerekçe gösterip (bugerekçeyi bu yıl icat ettiler) 15-16yaşındaki gençleri cezaeviyle korkut-maya başladılar. Adını koymaya bilegerek duymadıkları örgütlerin üyesiolmakla suçlayıp hukuksuz tutukla-malara başladılar. Kendi yaptıklarıher iş "suç", referans gösterdikleriherkes "suçlu" iken toplumsalmuhalefeti işlevsizleştirmek için "suçve suçluyu övme fiili" dedikleri birdüzenbazlık tertip etmişler.Toplumsal muhalefetin etkinbileşenlerini sözüm ona kendi içgündemlerine hapsedip rahat rahatat oynatacaklar. Taşların hepsinibağlamaya güçleri yeter mi? Bu şarkkurnazlarına verilecek en iyi yanıt;kullanabilecekleri hiçbir malzemevermeden oyunu onların sahasınayıkmaktır.

Oyunun nerede oynandığı zatenbelli; güvencesizlik koşullarınınağırlaştırılmasında, taşeronlaştırma-nın yaygınlaştırılmasında, kamusalhak gasplarının tüm hızıyla devamettirilmesinde. Yeni oyun sahalarınıErdoğan işaret ediyor zaten: "2011-16 dönemi için stratejik önem arzeden üç alanı; enerji, su ve gıdayıhimayem altına aldım". Yeni sahayada girmek gerek...

Tüm köpekleri serbest b›raksan›z bile tüm tafllar› ba¤layamazs›n›z

Akademisyenden aktif politikac› olur mu?

AKP sıkıştıkça saldırganlaşıyor, ‘Deniz Gezmiş posteri ve Mahir Çayan’ın kitabını bulundurmak’ gibi gerekçelerle ilerici toplumsalmuhalefete saldırıp baskı altına almaya çalışıyor. AKP’nin saldırısı püskürtülemezse yeni bir saldırı konsepti olarak yaygınlaşacak

Sola dönük AKP terörü tırmanıyor

Page 4: Halkın Sesi 109.sayı

GÜNDEMHalk›n Sesi

425 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

Kamuoyunda ‘tafl atan çocuklar’

tasar›s› olarakbilinen yasal

düzenleme TMKma¤duru

çocuklar›nma¤duriyetlerini

gidermekten uzakbir içeri¤e sahip

Kamuoyunun tepkisi karşısında,Terörle Mücadele Kanunu

(TMK) mağduru çocukların duru-muyla ilgili düzenlemeye gidenAKP hükümetinin konuyla ilgiliTBMM alt komisyonundan geçir-diği yasa tasarısı konuya duyarlıkesimlere “Çocuk mu kandırıyor-sunuz?” dedirtti.

Kamuoyundaki ifadeyle ‘taşatan çocuklarla’ ilgili toplumsalduyarlılığı bertaraf etmeye çalışanAKP’nin Meclis AdaletKomsiyonu’ndan geçirdiği yasaldüzenleme 18 yaş altı çocuklar veyetişkinlere nispi ceza indirimigetiriyor. Çocuklara ilişkinyargılama usulü de değişiyor.Düzenleme, ‘terör suçuyla’yargılanan 18 yaşından küçükçocukların ceza mahkemeleri yeri-ne çocuk mahkemelerindeyargılanmasını öngörüyor.

Düzenleme ilk bakışta hoş gözüksede uzun vadeli olarak çocuklarınmağduriyetini giderecek bir içeriğesahip değil.

Yüksek cezalar temel olarakTürk Ceza Yasası’nda "Terörsuçlusu" başlıklı 2. Maddesinedayanılarak veriliyor. Oysatasarıda üzerinde en çok değişiklikyapılan yasa ise 2911 sayılıToplantı ve Gösteri YürüyüşleriKanunu.

Ayrıca değiştirilen yasanınönceki durumla karşılaştırıldığındaçok bir farkı yok. Önceki halindebir yıl altı aydan üç yıla kadar cezaöngörülürken mevcut düzenlemeile bu ceza altı aydan iki yıla kadardenilerek indiriliyor.

Tasarı, toplantı ve gösteriyürüyüşlerine, kanunda sayılansilah veya araçları taşıyarakkatılanlara verilen cezayı düşürü-

yor. Ateşli silahlar, patlayıcı mad-deler, her türlü kesici, delicialetler, taş, sopa, demir ve lastikçubuklar gibi silah ve araçlarıtaşıyarak toplantı ve gösteriyürüyüşlerine katılanlara verileniki yıldan beş yıla kadar hapiscezası, altı aydan üç yıla kadarindiriliyor. Silahın patlayıcı veyayakıcı madde ya da ateşli silaholması halinde ise cezanın alt sınırıbir yıldan az olamayacak.

Görüldüğü gibi düzenlemeçocukların hapse girmesinininönüne geçmeyecek.

Tasarının komisyondan geçtiğigünlerde Diyarbakır’da mahke-menin 17 yaşındaki bir genceÖcalan’la ilgili bir protestoyakatıldığı için 10 yıl 8 ay hapiscezası vermesiyse AKP’nin çocuk-ları mağdur etmeye devamedeceğinin göstergesi niteliğinde.

Değişiklik diyerek çocuk mu kandırıyorsunuz?

PKK “aktif savunma” konumuna geçti. Resmirakamlara göre iki ayda 140 asker, polis ve

korucu yaşamını yitirdi. Savaş yeniden başladı. Şimdi ne olacak? 1993'teki “yargısız infazlar, faili

meçhul cinayetler ve köy yakmaları” ile ayırt edilen“Kirli Savaş” politikalarına geri mi dönülecek?

Kürt mevsimlik tarım işçileri ve inşaat işçilerineKaradeniz'in kapatılması, böylesi bir “geri dönüş”beklentisinin dahi “masum” kalabileceğini, KirliSavaş'a “etnik arındırma” boyutu katılarak düzeyatlatılabileceğini gösteriyor. Üstelik bu “sıçrama”

kararının PKK'nin eylemlerinintırmanışa geçmesinden öncealındığı anlaşılıyor.

Mayıs ayında Giresun'daTokat, Giresun, Samsun, Ordu,İstanbul, Dersim, Sivas veBingöl'den emniyet, istihbaratve askeri yetkililerinin yanısıra,Amasya, Sivas, Giresun, Ordu,Gümüşhane ve Tokat illerininüst düzey askeri ve sivil yetkilile-rinin katılımıyla bir “PKKZirvesi” yapılmış. Toplantıdaalınan kararlardan biri de fındıkve çay toplamak içinKaradeniz'e gelen Kürt tarımişçilerin bölgeye sokulmaması,

yerlerine Gürcistan'dan işçi getirtilmesi. Rize'de baraj inşaatında çalışan 37 Kürt işçinin

işten çıkarılması, bu kararın yalnızca mevsimlik Kürttarım işçileriyle ilgili olmadığını, tüm Kürt işçilerinikapsadığını gösteriyor.

Akın Birdal, TBMM İnsan Hakları Komisyonu'nasunduğu dilekçede, Kürt tarım işçilerine getirilen“bölge yasağı”nın “yüksek ücret” gerekçe gösterile-rek uygulandığını belirtiyor. Kürt işçinin fındıktakiyevmiyesi 18 lira! “Yerli işçi”nin yevmiyesi 25 lira.Popüler ırkçılığın sınıf içi rekabetle ilişkisinin bundandaha açık bir göstergesi olabilir mi? Bölgede fındığave çaya çalışmaya gelen Kürt işçi sayısının 100-150bin dolayında olduğu söyleniyor. Gürcistan'dan 150bin fındık işçisi getirtilemeyeceğine göre fındıkta veçayda “yerli işçi” çalıştırılacak. Köyü yakılmış Kürtgöçmen işçisinin baskısı zayıflayınca “yerli işçi”ninyevmiyesinin yükseleceği de aşikar.

Karadeniz'deki uygulamanın bu yönde gelişmesihalinde, popüler ırkçılığı yaygınlaştıran veşiddetlendiren bir “etnik arındırma” dalgasını davetederek, Batı Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'ede yayılması neredeyse kaçınılmaz.

Bu kadar valinin, emniyet müdürünün katılımıylaalınan, ilk hamlede 150 bin, uygulamanın Türkiyegeneline ve inşaat sektörünün bütününeyaygınlaşması halinde 1 milyon dolayında insanınekmeğini elinden alacak olan, bölgedeki “emekpiyasası”nı ve tarım işletmeciliğini şiddetli birbiçimde etkileyecek ve sonuçları ülkenin bütünündeyankılanacak böylesi bir kararın alel acele alınmış bir“güvenlik tedbiri” olamayacağı açık.

Burada bir noktaya dikkat çekmek gerek.Toplantı Mayıs ayında yapılmış. Yani PKK'nin “aktifsavunma konumuna geçtiğini” ilan ettiği 31Mayıs'tan önce. Bu nedenle, Doğu Karadeniz'deki“devlet zirvesi”nde alınan bu “bölgesel etnikarındırma” kararının, PKK'nin silahlı eylemlerindekigüncel tırmanışla ilişkisi kolay kurulamaz. Öte yan-dan bu toplantıdan kısa bir süre önce 12 Nisan'daSamsun'da Ahmet Türk'e yapılan saldırı var. Buülkede hiçbir burun rasgele kırılmaz. Demirel'in,Mesut Yılmaz'ın burnu ne kadar “kendiliğinden”kırılmışsa, Ahmet Türk'ün burnu da o kadar“kendiliğinden” kırılmıştır. Zirve'de alınan “bölgeseletnik arındırma” kararı, Ahmet Türk'e atılanyumruğun, kapsamlı bir stratejinin “işaret fişeği”olarak planlanmış olduğu kanısını uyandırıyor.

90'lı yılların büyük “göçertme” hareketiyle emekpiyasasına fırlatılıp atılan Kürt köylüsünün en büyükiş kapılarının bu şekilde kapatılmasının, 2012'detamamlanması planlanan GAP projesi için bir“hazırlık” olabileceğini de ayrıca düşünmek gerekir.GAP bölgesinde büyük arazileri kapatan güçlerinkimliği (Koç grubu ve İsrail) göz önünde bulundurul-duğunda, “etnik arındırma” siyasetinin basit bir“güvenlik tedbiri”nin ötesine geçebileceği, emperya-lizmin ve tekelci sermaye programının bir unsuruolabileceği, “evham” sayılmamalı. Kürt sorunu ilesınıf sorununun iç içeliğinin, ayrılamazlığının birbaşka vechesiyle karşı karşıyayız...

Aç›l›mdan etnikar›nd›rma ç›k›yor

FerdaKoç

[email protected]

P KK'nin Şemdinli'de gezicibir devriye birliğine yöneliksaldırısında 9 asker ölürken,

14 asker de yaralandı. Şemdinlieyleminin ardından giderekyoğunlaşan çatışmalı bir sürece gir-ildi. TSK'nın son dönemde artanoperasyonları, 'açılım' sürecindeherhangi bir somut adım atılma-ması, KCK operasyonlarıylayüzlerce Kürt siyasetçinin tutuklan-ması ve son olarak AbdullahÖcalan'ın çağrısıyla Habur'dan girişyapan Barış Grubu'ndan 10 kişinintutuklanması tüm barışçıl çözümyollarının önünü tıkayarakçatışmaların başlamasına zeminhazırladı.

Çatışmalı sürece girilmesi,PKK'nin uzun süredir tek taraflıolarak uyguladığı ateşkesin bozul-masının ne kadar ciddi etkileri ola-bileceğini de ortaya koydu. Ateşkessürecini 'örgütün gücü kalmadı'diye yorumlamakta ısrar edenAKP ve TSK'nın, AbdullahÖcalan'ın adım atılması için 1Haziran'a kadar süre vermesini deciddiye almamasının sonuçları ağıroldu. Hükümete tanınan süreninsonunda Öcalan'ın aradan çekilme-siyle savaş dönemine girilmesi,Öcalan'ın Kürt sorununun çözümükonusunda muhatap alınmasınıngerekliliğini ortaya koydu.

AKP'nin Kürtlerin siyasi temsil-cilerini sürecin dışında tutarakyürütmeye çalıştığı 'açılım', Kürt

hareketinin Habur'dan başlayarakinsiyatifi eline alması ve sürekli tas-fiye hamlelerini boşa çıkarmasısonucu uzunca bir süredirtıkanmıştı. KCK operasyonlarıylaKürt siyasetinden önemli temsilci-lerin ve Habur'dan gelen gruptan10 kişinin tutuklanması, Kürtlerisiyasi taleplerinden vazgeçme ya dasavaşı tercih etme gibi bir ikilemesokmuş oldu. Askeri operasyon-ların arttığı son dönemde, PKK'ninbölgedeki askeri yığınağın basit biroperasyondan fazlası olduğu iddi-alarının tahminden öte olduğugörüldü. Şimdiye kadar 'aktifsavunma' çizgisinde hareket edenPKK, 'orta yoğunluklu savaş'olarak tarif ettikleri stratejiye geçti.Şemdinli eyleminin ardından gelenkarakol baskınları ve devriye birlik-lere saldırıların yanı sıra, İstanbul'-da TAK tarafından askeri personeltaşıyan otobüse yapılan bombalısaldırı da, PKK'nin savaşı tümTürkiye'ye yayacağı yönündekiaçıklamalarının yansıması oldu.

AKP, TSK, MEDYA TEKSES: SAVAfiA DEVAM

Şemdinli eyleminin ardındanAKP'den gelen açıklamalarTSK'nın söylemlerine paralelolarak askeri operasyonlarınarttırılacağı yönünde oldu.Başbakan yaptığı konuşmada,PKK'yi taşeron örgüt olarak nitele-di. Taşeron örgüt tanımıyla

karşılarındaki düşmanın ulus-lararası güçler olduğunu ima edenTayyip Erdoğan, İsrail'e ve ABD'yekarşı oluşan tepkiyi Kürt hareke-tinin üzerine yöneltmeye çalışıyor.Egemen medya da saldırınınardından ölen askerlerin üzerindenmilliyetçi histeriyi kışkırtan bir dilkurarak, Kürt halkına dönük olasısaldırılara zemin hazırlıyor.

MHP ise saldırının hemenardından ezberini bozmadan“OHAL ilan edilsin” önerisiyaparak, oluşan şoven tepkiyi ken-disine kanalize etmenin hesabınıyaptığını gösterdi.

BU SAVAfiIN KAZANANIOLMAZ

BDP ise AKP'nin yaklaşansavaşı görmemeyi tercih ettiğinibelirtiyor ve "Bu ülkede savaş yok-tur" söyleminde bulunmalarınarağmen askeri operasyonlarıarttırarak savaşı tercih ettiğinisöylüyor.

CHP'nin geleneksel milliyetçisöylemleri kullanmasıyla beraberyaptığı 'Kan kanla temizlenmez'açıklamasını genel anlamda olumlubulan BDP, bu söylemin düzgünbir politik programa çevrilmesigerektiğini de vurguluyor. Kürthareketinin önümüzdeki dönemeilişkin tespiti ise yeni çözüm vebarış süreci yaratılmazsa Kürtlerinortak vatanda yaşama istemininonarılamayacak derecede hasar

alacağı ve çatışmalı ortamınsüreceği yönünde.

Çatışmaların daha önceKaradeniz’e sıçraması üzerinegüvenlik tedbiri olarak mevsimlikKürt tarım işçilerinin KaradenizBölgesi'ne sokulmamasına benzerönlemler de devletin Türk-Kürtayrışmasını körükleme hamleleriolarak göze çarpıyor. En sonRize'de bir baraj inşaatında çalışan37 Kürt işçi, 'güvenliklerininalınamayacağı' gerekçesiyle iştençıkarılarak Diyarbakır'a gönderildi.Bu gibi gelişmeler savaşın derin-leşmesinin önünü açıyor. Şemdinlisaldırısının ardından Zonguldak'tabasit bir meseleden çıkangerginliğin ardından olayın PKKkarşıtı eyleme dönüşmesi gibihadiseler yeni bir linç dalgasınınyayılabileceğinin işaretlerini veri-yor.

Oluşan bu atmosfer kuşkusuziki halk için de yıkıcı sonuçlara yolaçabilecek gelişmelere gebe.Muhtemel bir Türk-Kürtgerginliğinden sadece Kürt halkıdeğil, savaşın tüm Türkiye'yeyayılmasıyla bütün bir ülkehalkının zarar görmesi kaçınılmaz.

Son gelinen noktada solun,emek ve halk örgütlerinin yaptığıaçıklamalarda belirttiği askeri yön-temlerle sorunun çözümeulaşamayacağı tespitiyle,çatışmalara son verilmesi çağrısıönem taşıyor.

AKP ve TSK’nın ateşkes sürecini ‘örgütün beli kırıldı’ diye yorumlamakta ısraretmesi ve Öcalan’ın 1 Haziran uyarısını ciddiye almaması çatışmaların önünü açtı

fiemdinli'de 9 askerinöldü¤ü, 14'ünün yaraland›¤›,gezici devriye birli¤ine yönelikgerçeklefltirilen eyleminard›ndan emek örgütleri vedemokratik kitle örgütleri birdizi aç›klama yapt›. Girilençat›flmal› sürecin ancakdemokratik yöntemlerleafl›labilece¤ini belirten emekörgütleri, bar›flç›l çözümün gün-deme al›nabilmesi için herkesinelini tafl›n alt›na koymas› gerek-ti¤ini vurgulad›.

D‹SK “Silaha de¤il bar›flasar›lmal›”, TMMOB “Kardeflliktemelinde bir aradayaflamal›y›z”, KESK “Bar›flhemen” derken TTB çat›flmaortam›n›n sorumlusunuhükümet olarak gösterdi.

Halkevleri de “Uçurumagidiflin sorumlusu AKP'dir” diy-erek hükümetin pay›n›n alt›n›çizdi. Halkevleri ad›na biraç›klama yay›nlayan GenelBaflkan ‹lknur Birol, uçurumagiden yolu demokratik 'aç›l›m'yapamayan AKP'nin açt›¤›n›belirterek, demokratik muhale-fetin "iki tarafl› olarakçat›flmalara son verilmesi, soru-nun ekonomik, demokratik,kültürel ve mutlaka siyasiçözümü ad›na, konununmuhatab› siyasi temsilcilerlegörüflmeler yap›lmas› vegerçekten demokratik ad›mlar›nat›lmas›" talebini yükseltmesigerekti¤ini vurgulad›.

Savaşın yolunu AKP açtıÇözümçat›flmadade¤il

‹‹ssrraaiill’’eeBBooyykkoottttaalleebbii

MMeecclliiss’’ttee

Hükümet İsrail saldırganlığınakarşı söylemde sert çıksa da

icraatta ticarete devam ediyor.Mavi Marmara katliamının

sonrasında televizyonekranlarından İsrail'e karşı sertsöylemlerde bulunan AKP, Heronalımlarında hız kesmiyor. 'Türkiyeile İsrail arasında insansız havauçaklarının alım sözleşmesi' gereğiTürk heyeti İsrail'e gitti. Heyet 4uçağın alımının ön kabulünüyapacak.

AKP İsrail’le işbirliğinisürdürme kararı alırken Filistinİçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimiçalışmalarını sürdürüyor.

Girişim, İsrail saldırganlığınınhesabının sorulması ve hükümetinİsrail’in OECD üyeliğine verdiğidesteği geri çekmesi talebini 22Haziran günü gerçekleştirdiğiziyaretle TBMM’ye taşıdı.

Boykot Girişimi temsilcileriBDP grup toplantısını izlediktensonra BDP milletvekili Bengi

Yıldız’la ve CHP milletvekiliDurdu Özpolat’la görüşerekhazırladıkları dosyayı ilettiler.

İsrail’le tüm ikili ilişkilerinkesilmesi taleplerini iletilen tem-silciler ziyaret öncesi TBMMDikmen Girişi Kapısında bir basınaçıkaması yaparak TBMM’dekipartilerin Mavi Marmarasaldırısının ardından yayımladığıdeklarasyonda yer alan İsrail’leilişkilerin gözden geçirilmesikararını hatırlattı.

‹listürasyonRadikalgazetesindenal›nm›flt›r

Page 5: Halkın Sesi 109.sayı

DÜNYAHalk›n Sesi

525 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

iklimkıta7 5

İ sveç Liman İşçileri Sendikası, limanlarınagelen İsrail gemileriyle ilgilenmeyerek

Gazze'ye giden yardım gemilerine yapılansaldırıyı protesto edeceklerini açıkladı.ABD’de de 20 Haziran sabahı 500 kadar işçive aktivist İsrail gemilerine yüklemeyapılmasını engelledi. San Francisco’dakiLiman İşçileri Sendikası’nın şubeleri ILWULocal 34 ve ILWU Local 10 üyeleri çalışmadı.

Hamas’la Fetih arasında arabuluculuk tek-lifinde bulunan Tayyip Erdoğan, Hamas

tarafından geri çevrildi. Hamas, Türkiye'ninarabuluculuğu kabul etmediğini, Mısır'danbaşka arabulucu istemediklerini açıkladı. Birgrup Mısırlı milletvekilinin Gazze'ye yaptığıziyaretinde açıklama yapan Filistin YasamaKonseyi’nden Ahmet Bahr, “Filistinlilerarasındaki uzlaşma sürecine yönelik arabulucu-luk girişimlerinde Mısır’dan başka bir alternati-fimiz yok. Biz Fetih ile adil bir anlaşmayavarılması için sadece Mısır’dan yardım bekliyo-ruz” diyerek Erdoğan'ın önerisini reddetti.

AKP’ye Hamas floku

Fransa'da hükümetin 'kamu maliyesinidenetlemek' gerekçesiyle emeklilik yaşını

60'tan 62'ye çekmesine karşı yüzbinlerce kamuemekçisi sokaklara döküldü. Avrupa'nın envahşi reformunun uygulanmaya çalışıldığınısöyleyen sendikaların grevi Fransa'da yaşamıdurdurdu. Havaalanlarında ve raylı ulaşımdaetkili olduğu belirtilen grev nedeniyle okullardaders yapılamadı. Posta şirketlerinin yanı sıragaz ve elektrik dağıtım şirketlerinde de grevegidildi. Grevin son yıllarda Fransa'da yapılan enetkili grev olduğu belirtiliyor.

Fransa’da etkili grev

Almanya’nın başkenti Berlin’de on bin-lerce kişi 12 Haziran günü ‘Krizin fat-

urasını ödemeyeceğiz’ diyerek sokağa çıktı.Sol Parti, işçi sendikaları ve demokratik kitleörgütlerinin çağrısıyla toplanan on binlerceişçi ve emekçi hükümetin tasarruf paketiniprotesto etti. Eyleme katılanlar ‘Zenginlerhep kurtarılıyor, zayıflar ödüyor’ yazılı döviz-ler taşıdı. Kızıl Belediye önünde başlayaneyleme Berlin’deki pek çok örgütlenmekatıldı. Emekçiler, Merkel hükümetine tasar-ruf politikalarından vazgeçmesi çağrısı yaptı.

Alman iflçiler sokakta

O rta Asya'nın en yoksulülkesi olan Kırgızistan'dasular durulmuyor. 2005

yılında ABD destekli “lale devrimi”ile iktidara gelen KurmanbekBakiyev geçtiğimiz mart ayındabaşlayan protesto gösterileriardından Belarus'a kaçmak zorun-da kalmıştı. Yine ABD destekliyeni Kırgız yönetimi ise bugünlerdeülkenin güneyinde başlayan etnikçatışmalar ile sallanıyor. Kırgızis-tan’ın stratejik konumu ve doğalkaynakları nedeniyle ABD, Çin veRusya'nın ülke üzerinde hakimiyetkurma mücadelesi ülkeyi iç savaşasürükledi.

YOKSULLUK KÖRÜKLÜYORKırgızistan'ın güneyinde bulunan

Oş kentinde 10 Haziran'ı 11Haziran'a bağlayan gece Özbek veKırgız gençleri arasında başlayankavga kısa sürede, resmi rakamlaragöre, 120 kişinin hayatınıkaybettiği, binlercesinin ise yara-landığı etnik çatışmalara dönüştü.Oş kentinde yaşayan Özbeklerinevleri ve dükkanları ateşe verilirkençatışmalar Celalabad kentinesıçradı. Kentte televizyon binaları,okullar ve çok sayıda kamu binasıyakıldı.

Roza Otunbayeva liderliğindekiKırgız hükümeti, olaylarıyatıştıramazken Otunbayevaülkede askeri üssü bulunanRusya'dan askeri yardım talep etti.Otunbayeva'nın talebini red edenRusya ülkeye insani yardım götüre-ceklerini duyurdu. İki gün sürençatışmalar sonrası 70 binden fazlaÖzbek ülkeyi terk ederkençatışmalar durmakla beraber

ülkede Kırgızlar ve Özbeklerarasında gerginlik sürüyor.

Kırgızistan nüfusunun yüzde15'ini oluşturan Özbekler, büyükçoğunluğun yoksullukla boğuştuğuKırgızistan'da görece zengin kesimioluşturuyorlar. Ülkenin verimlitarım arazileri ve doğalkaynaklarının bulunduğu güneykentlerinde yaşayan Özbekler ülkeyoksullaştıkça çoğunluğu oluşturan

Kırgızların hedefi haline geldi:“Özbekler haksız yere zengin!”

TALAN ED‹LEN KAYNAKLARAncak Kırgızlar ve Özbekler

arasındaki gerilim, ÖzbeklerinRosa Otanbayeva yönetiminedestek vermesinin ardındanşiddetlendi. Ülkedeki Özbeklerinlideri konumunda olan KadircanBatirov'un Otanbayeva hüküme-

tinin ülkede istikrarı sağlamasınayardım edeceklerini duyurmasınınardından Kırgızistan'da devrik liderBakiyev'in yandaşları tarafındanÖzbeklerin ülkenin hem doğal kay-naklarını hem de politik iktidarınıele geçirecekleri yönünde propa-ganda faaliyetleri yürütülmeyebaşlandı.

Önemli noktalardan biri deBakiyev'e karşı protesto gösteri-

lerinin ülkenin doğal kaynaklarınıözelleştirmesi ve temel ihtiyaçlarayüzde binlere varan zamlar yap-ması sonrasında başlamasıydı.

Bakiyev iktidara gelmesininhemen ardından özelleştirme poli-tikalarına hız vermişti. Ülkenin enbüyük elektirik üretim şirketiniözelleştiren Bakiyev, özellikle yok-sul ve orta gelirlilerin hayatlarınıyaşanmaz kılan yeni vergiler getir-mişti. Son olarak doğalgaz fiyat-larına yaptığı yüzde 1000'den fazlazam, Kırgızistan'da halkın ayaklan-masını başlatmış ve BakiyevBelarus'a kaçmak zorunda kalmıştı.

EMPERYAL‹STLER‹N HEDEF‹Kırgızistan oldukça önemli bir

coğrafyada yer alıyor. Çin içinstratejik önemdeki Sincan ile sınırıbulunuyor. Öte yandan kuzeyindeKazakistan ve onun petrol kay-nakları, batısında Özbekistan vegüneyinde Tacikistan yer alıyor.Farklı etnik kimliklerin yaşadığı bubölge aynı zamanda doğal kay-nakları ve verimli toprakları ileemperyalistlerin ilgisini çekiyor.Ülkede pek çok yabancı şirketinaltın, uranyum, karbon, petrolarama girişimleri bulunuyor.

Tüm bunlarla beraber ülkedeABD ve Rusya'nın askeri üsleribulunuyor. Bugün KırgızistanRusya ve ABD'nin aynı yerdeaskeri üslerinin bulunduğu tekülke. Hatırlanacağı gibi BakiyevManas'ta bulunan ABD üssünükapatacağını duyurmuş ve ABDdesteğini yitirmişti. Geçtiğimizmart ayında ise ABD Kırgızistan'dayeni bir askeri üs kurucağını duyur-muştu.

Kırgızistan, jeostratejik konumu nedeniyle emperyalistler arası kapışmanın odaklarından biri. Bukapışma, çürümüş neoliberal iktidarların yol açtığı siyasal krizlerden doğan iç çatışmaları körüklüyor

Kurtlar sofrasında iç savaş

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi(BM GK) 9 Haziran’da İran’a karşı,

silah ambargosu olarak açıklanan fakat aynızamanda “çok ciddi finansal denetimleri” deiçeren çok geniş dördüncü yaptırım paketinikabul etti.

GK’nin kararı yalan üzerine kurulu.İran’ın gelecekte nükleer bir güç olacağını vedünya güvenliğini tehdit edeceğini savunu-yor. Üstelik İran’ı, GK tarafından desteklen-miş, önleyici yıkıcı bir nükleer saldırı iletehdit etmek için, ABD-NATO-İsrail mütte-fiklerine yeşil ışık yakıyor.

İran’ı cezalandırıcı tedbirlerin hedefiolarak öne çıkarılırken, İsrail’in pek çok nük-leer tesisi ya görmezden geliniyor ya da üstükapalı olarak “uluslararası kamuoyu”tarafından kabul edilmiş olarak sunuluyor.

Öte yandan tüm parmaklar İran’ı işaretettiğinde, nükleer silahlara sahip olmayanAvrupalı devletlerin füze başlıkları İran üze-rine çevrilmiş ve yönlendirilmiş olacak.

RUSYA VE Ç‹N’‹N EL‹NE NE GEÇT‹?Rusya ve Çin, ABD’lilerin baskısına

boyun eğdi ve sadece İran’ın güvenliğinitehdit etmeyen ama aynı zamanda Avrasyajeopolitik satranç tahtasındaki potansiyeldünya güçleri karşısında stratejik rolleriniyerle bir eden ve zayıflatan bir karar lehindeoy kullandılar.

Karar doğrudan askeri ittifaklar yapısınasaldırıyor. Rusya ve Çin’in, onların fiili müt-tefiki İran’a, stratejik, konvansiyonel ve aynızamanda teknolojik silah satmasına engeloluyor. İran’ın silah almasına mani olankarar ile İran, ABD-NATO-İsrail saldırısıkarşısında savunmasız bırakılıyor.

Bu karar uygulanırsa, Şangay İşbirliğiÖrgütü’nde de gedik açmış olacak. Karar,aynı zamanda silah üretimi ve ihracatı siste-minde ABD hegemonyasını tesis etmeyihedefliyor.

ÖNLEY‹C‹ NÜKLEER SALDIRIDünya bir karar anını yaşıyor. Dünya

güvenliğine gerçek tehdit İsrail-ABD-NATOittifakından geliyor. GK kararı ise, İran’akarşı önleyici bir savaşa “yeşil ışık” yakılmasıüzerinde adı konmamış bir uzlaşı anlamınageliyor. GK kararı aslında İran’ın müttefik-lerine, Rusya ve Çin’e yönelik.

Paradoksal olarak, Rusya ve Çin vetohaklarını kullanmayı denemedikleri haldeABD’nin örtülü tehdit nesneleri konu-mundalar. Çin, ABD askeri üsleriyle çevril-miş durumda. ABD füzeleri Polonya veKafkaslarda Rusya’ya çevrili.

Washington “Pentagon, Orta Asya’da

askeri bir üs kurmaya hazırlanıyor” dedi. Oklar Türkmenistan ve Özbekistan’ı gös-

teriyor. Bu tek başına Şangay İşbirliğiÖrgütü’nü zayıflatmakla değil Rusya veÇin’in kuşatılmasıyla mümkün. GK’nin bukararıyla süper güçler arasındaki rekabetmitini ortadan kaldırmak gerekiyor. Çin veRusya yeni dünya düzeninin bir uzantısı.Uluslararası diplomasinin dilindenkonuşursak, ikisi de “kağıttan kaplanlar”.

Ortadoğu ile beraber Orta Asya, dünyayıÜçüncü Dünya Savaşı senaryolarına doğrusürükleyecek potansiyelde, patlamaya hazırbomba gibi.* Mondialisation’dan Halkın Sesi tarafından çevrildi.

Brezilya Dışişleri BakanıCelso Amorim, 21

Haziran’da, ülkesinin bundanböyle İran ile nükleer sorununuarabulucu olarak çözmeyeçalışmayacağını söyledi.

Amorim, “Bir çözümünbulunmasına aktif bir katkıyaptık ve bunu yapmaya teşvikedildik. Anlaşmanın ortayakonulduğu gün, onu inceleme-den verilen yanıt bile bir(yaptırım) tasarı oldu” diyeyakındı. Buna karşın Amorim,“Bizden bir talep olursa eğer,belki hala yararlı olabiliriz.Ancak talep edilmedikçe proak-

tif bir rol almayız” diyerek yinekapıyı açık bıraktı.

Brezilya’nın bu açıklamasınınardından Türkiye deyim yerin-deyse ortada kalmış oldu. İran,Türkiye’nin tek başına arabulucuolmasını kabul etmemiş ancakBrezilya’nın inisiyatif almasıylasürece dahil olmasına yeşil ışıkyakmıştı. Ancak ABD’nin İran’ıbir uzlaşmaya zorlamak için biryandan savaş tehdidini yük-seltirken bir yandan da açık kapıbırakma siyasetinden cesaretalan Brezilya ve Türkiye’ninİran’ı ikna ettiği anlaşma,emperyalist merkezleri tatmin

etmedi. BM Güvenlik Konse-yi’nde İran’a yeni yaptırım karar-ları çıkarken yalnızca Brezilya veTürkiye “hayır” oyu kullandı.ABD’ye yaranmaya çalışırkenters düşen ikiliden Brezilya daçark edince, Türkiye, AKP’nin“aktif” dış politikasının yeni birfiyaskosuyla yüz yüze geldi. ABDTürkiye’yi haddini zorlamaklasuçluyor, Brezilya yüz üstübırakı-yor, İran zaten tek başınaTürkiye’ye güvenmediğini ifadeediyor. AKP iktidarı içinde bufiyaskonun faturasının kimeçıkarılacağı tartışılırken oklarAhmet Davutoğlu’nu gösteriyor.

Brezilyaçekildi

Türkiyeortada

kaldı

Amerikan savafl gemileri birkaç y›ld›r sürekli olarak ‹ran Körfezi’nde boy gösteriyor.

BP’dençevre

katliamıŞimdiye kadar yaşanan en büyük

çevre felaketlerinden biri olanMeksika Körfezi'ndeki BritishPetrol (BP) şirketine ait petrol plat-formundaki kazanın ardından kör-fezde geri döndürülemez bir tahripyaşandı. Uzmanlar okyanusakarışan petrolün en fazla yüzde20'sinin temizlenebileceğini belirti-yor.

İşte BP'nin işlediği çevrecinayetinin bilançosu:

*Kazanın başından beri sızanpetrol miktarı: Yaklaşık 549 milyonlitre

*BP’nin kazanın hemenardından açıkladığı, okyanusa sızangünlük petrol miktarı: 5 bin varil(795 bin litre).

*BP’nin günlük petrol miktarıylailgili son açıklaması: 15 bin varil (2milyon 385 bin litre).

*Araştırmacıların tahmininegöre okyanusa sızan günlük petrolmiktarı: 60 bin varil (Yaklaşık 9milyon 540 bin litre).

*Balık&Vahşi YaşamDepartmanı’na göre kazadan beriölen kuş sayısı: 783.

*Petrole bulandıktan sonra uzunsüre yaşamaya devam eden kuşlarınoranı: Yüzde 1.

*Ölen deniz kaplumbağası sayısı:353.

*Ölen yunus ve diğer denizmemelilerinin sayısı: 41.

*BP’nin verdiği bilgiye görepetrol temizleme çalışmalarınakatıldıktan sonra hastalanan işçisayısı: 86.

*Devlet kayıtlarına göre hasta-lanan işçi sayısı:109.

*Bugüne kadarki temizlikçabalarının tahmini maliyeti: 1 mil-yar dolar (1.562 milyar TL).

BP aslında Exxon Mobil ve Shellgibi diğer petrol devlerininAfrika’da, Latin Amerika’dayaptıklarından farklı bir şeyyapmıyor. Bu son kazada bu kadargürültü kopmasına yol açan şey,kazadan yalnızca doğanın, köylü-lerin, işçilerin ve yerlilerin değil tur-izm şirketleri gibi sermaye kesim-lerinin de etkileniyor olması.

İran’la savaşa yeşil ışık

‹flçiden ‹srail’e boykot

Page 6: Halkın Sesi 109.sayı

B üyükşehir belediyelerini genişyetkilerle donatan ve kentseldönüşüm projelerinin önünü

açacak olan Belediye Kanunu’ndaDeğişiklik Yapılmasına Dair KanunTeklifi TBMM’de kabul edildi.Cumhurbaşkanı tasarıyı hiç bek-letmeden onadı. Artık yoksulların evikentsel dönüşüm projeleri için dahakolay bir hedef. Yasaya karşı mücadeleeden barınma hakkı eylemcileri isegözlerini budaktan sakınmıyor,TBMM’de Başbakan’ın karşısınaçıkarak “yasayı durdur” dediler.

Belediye Kanunu’nda DeğişiklikYapılmasına Dair Kanun Teklifi 22Haziran’da TBMM Genel Kurulu’ndakabul edildi. Cumhurbaşkanı Gülyasayı hiç bekletmeden bir gün sonraonadı. Halkın Sesi gazetesi bir öncekisayısında ‘Süper başkanlar dönemibaşlıyor’ başlığıyla duyurduğu tasarınınkentsel dönüşüm projelerinde tümyetkiyi büyükşehir belediyelerineverdiğini anlatmış, ilçe belediyelerinietkisizleştiren tasarıyla büyükşehirbelediyesinin istediği her yeri kentseldönüşüm alanı ilan edebileceğinibelirtmişti. Üstelik yasa mecut davalariçin de geçerli kılınarak yargı nedeniyletıkanmış projelerin de yeniden hayatageçmesini amaçlıyor. Bundan sonrakikentsel dönüşüm projeleri içinse, haksahiplerinin mevcut yasal haklarnı tör-pülüyor.

MECL‹STE BAfiBAKANPROTESTOSU

Yasayla beraber evleri tehlike altınagirecek olan barınma hakkı eylemcileritepkilerini göstermek ve yasayı dur-durabilmek için harekete geçti.Ankara’da bulunan Dikmen Vadisi veMamak Barınma Hakkı Bürosu temsil-cileri yasayı durdurmaları içinTBMM’ye giderek vekillerle görüştü.

Vadi halkı ve Mamaklılardan oluşanyedi kişilik heyet 15 Haziran günüziyaret ettikleri Meclis’te Başbakan’ıgörünce tepkilerini ona iletmek üzereseslerini yükseltti ve Başbakan’ın koru-malarının saldırısına uğrayarakgözaltına alındılar. Mamak BarınmaHakkı Bürosu’ndan CandaşTürkyılmaz eylemi Halkın Sesi’neanlattı. Türkyılmaz, Meclis ziyaret-

lerinin amacını şu sözlerle anlattı:“Kentsel Dönüşüm yasa tasarısınıkabul etmediğimizi iletmek içinTBMM’ye siyasi parti gruplarınıziyaret etmeye gittik. Bu yasatasarısının vatandaşa yönelikolmadığını, kamu yararına olmadığını,vatandaşın en temel haklarından biriolan barınma hakkını elinden alacağınısöylemek için Ankara’da yıllardır

kentsel dönüşüme karşı mücadeleeden barınma hakkı büroları olaraksesimizi duyurmaya gittik.” TürkyılmazMeclis’e gittiklerinde tesadüfen Mecliskoridorunda Başbakan’lakarşılaştıklarını söyledi bu karşılaşmaanı ve sonrasını şu sözlerle aktardı:“Meclis’te CHP gurubuyla görüşmeyidüşündük. CHP grubunu ararken osırada AKP grup toplantısı olduğunu

öğrendik. Biz de bekleyip BaşbakanTayyip Erdoğan ile görüşelim dedik. Osıra salonda beklerken sivil polisler‘Burayı boşaltın başbakan gelecek’ di-yerek bizi uzaklaştırmaya çalıştılar amabiz oradan ayrılmadık. Başbakangeçerken barınma hakkı büroları tem-silcileriyle beraber “Sayın başbakanım1 dakika görüşebilir miyiz? Barınmahakkı büroları olarak, kentseldönüşüm yasa tasarısını kabul etmiyo-ruz, bu konu ile ilgili sizinle görüşmekistiyoruz” dedik ve başbakanla 1–1,5metre aralıkta mesafedeydik. Göz gözegeldik. Başbakan dinleme pozisyonun-da bulundu ama o anda polislergözaltına almaya çalıştı. Arbede çıktı.Arbedenin ardından başbakan gruptoplantısına gitti ve bizi de gözaltınaaldılar.”

HER fiEY BELED‹YEYE KALMIfiTürkyılmaz söz konusu değişiklik

tasarısına karşı eylemlerine devamedeceklerini belirterek yasanın nelergetirdiğini anlattı. Türkyılmaz buyasanın kabul edilmesi durumundabaşta AKP’li belediyeler olmak üzerebelediyelerin rant için halkı daha fazlamağdur edeceğini belirtiyor.Tükeyılmaz yasayla beraber “kentseldönüşüm projeleri için mahkeme yolukapanacak, araziler keyfi bir şekildekamulaşacak” diyor. “Eskiden en az 50bin metre kare alan gerekiyordu projeiçin, şimdi 5 bin metre kareyedüşürdüler. Yani istedikleri yerde iste-dikleri şekilde kentsel dönüşüm yapa-bilecekler.” diyor. Yasayla beraberartık kentsel dönüşümlerde kamuyararı gözetilmeyeceğini söyleyenTürkyılmaz Belediye başkanınınyararına kentsel dönüşüm yapılacak.Vatandaşı mağdur edecekler” diyor veyasanın, kentsel dönüşüme karşı huku-ki yolları kapattığını da belirtiyor.

İNSANCA YAŞAMHalk›n Sesi

625 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

KYasaya pabuç bırakmayacaklar

Dikmen Vadisi ve Mamak Bar›nma Hakk› Bürosu temsilcilerinin göz alt›na al›nd›¤› 15 Haziran günü akflam saatlerinde ikibölgeden onlarca kifli TBMM önüne gelerek bir eylem yapt›. Yasaya karfl› sessiz kalmayacaklar›n› gösterdi

Meclis’ten geçen Belediye Kanunu’na ilişkin değişiklikle kentseldönüşüm projelerinin önündeki engeller kaldırılıyor

İstanbul Boğazı’na yapılmasıiçin AKP hükümetinin

ısrarcı olduğu üçüncü köprüprojesi İstanbul BüyükşehirBelediyesi Meclisi’ne baskıngündem olarak getirildi.

17 Haziran’da yapılan veprojenin gündem olduğu meclisgörüşmesi boyunca ÜçüncüKöprü Yerine YaşamPlatformu da belediye binasıönünde eylem yaptı. Görüşmesalonuna girmek için uzun sürepolis barikatına yüklenenyaşam savunucuları kapalıkapılar ardında ve kendi-lerinden saklanarak yapılanoylamaya tepkilerini oturmaeylemiyle gösterdi.

AKP hükümetinin trafiksıkışıklığı bahanesiyle İstanbulBoğazı’na yapmak üzere 29Nisan 2010’da açıkladığı projetüm itirazlara rağmen yerelyönetim tarafından da onay-landı. Garipçe köyü ilePoyrazköy arasında kurulacakköprüye karşı çıkan ÜçüncüKöprü Yerine YaşamPlatformu, kararın su, toprakve ormanlara zarar vereceğini,köprü yolu üzerinde yaşayan-ların barınma hakkını gaspetdeceğini belirtiyor.

Büyükşehir Belediyesi’ninaldığı karar Temmuz 2009’dayayımlanan Çevre Düzeni Planıile de çelişiyor. 300’ü aşkın

uzman, akademisyen ve biliminsanı tarafından 2 yıla yakınbir sürede yapılan çalışmalarsonunda hazırlanan bu plandabelediye 3. köprüyü ‘zararlı’bulmuştu.

ISRARIN NEDEN‹ S‹YAS‹Üçüncü Köprü Yerine

Yaşam Platformu’ndan OrmanMühendisleri Odası İstanbulŞube Yöneticisi Kader Cihanbelediyenin kendi onayladığıraporlarla çelişen bir kararaimza atmasını 3. köprü pro-jesinin siyasi bir proje olmasınabağlıyor. Kararı Halkın Sesi’nedeğerlendiren Cihanbelediyenin, kendi mimar,

mühendis ve teknik insanlarınınhazırladığı raporunda dahi‘yararsız’ bulunan köprü pro-jesini Tayyip Erdoğan’ınısrarıyla kabul ettiğineinandığını söyledi.

Kararın ardındanPlatformun teknik ve hukukimücadeleyi sürdürmek üzerebir komisyon oluşturduğunu,İstanbul Barosu, TMMOBİstanbul İl Koordinasyonu veHalkevleri’nin içinde bulun-duğu bu komisyonun köprüprojesine karşı yaygın kurumsalve bireysel davalar açmayahazırlandığını aktaran Cihaneylemlerine devam edeceklerinikaydetti.

Önce ‘zararlı’ dedi sonra onay verdi

Maden arayana yol açık

HES mücadelesindekuvvetli bir halka daha

Artvin’in Ardanuç ilçesiDoğu Karadeniz’de HES’lerekarşı mücadeleye kuvvetli birhalka olarak eklendi.Ardanuç’un Bulanık Köyü’neyapılmak istenen HES projesiiçin köyde yapılması gerekenÇevresel Etki DeğerlendirmeToplantısı, Ardanuç halkıtarafından engellendi.

Derelerin KardeşliğiPlatformu’nun açıklamasınagöre 14 Haziran günü YeşilMavi Elektik Üretim Ltd.Şti.tarafından yapılması planlananArdanuç-3 ve 4 Regülatörleriile HES projesi için, ÇEDtoplantısı yapmak üzere

Bulanık Köyü’ne gelen şirketyetkilileri ve bürokratlar halktarafından protestolarlakarşılandı. ÇED toplantısınınköy kahvehanesinde yapılmasıplanlanınca halk toplanarak,kahvehaneyi açtırtmadı. Bununüzerine köyde bulunan jandar-ma karakoluna yönelen HESprojecileri burada toplantınıngerçekleşmediğine dair tutanaktuttu. Heyetin köy karakolunagitmesi üzerine karakol önüneyürüyen yöre halkı karakolönünde eylem yaptı. Eylemdekonuşan Platform sözcüsüBulanık’ta HES istemediklerinisöyledi.

Madencilik alanındayapılan son değişiklik ile

ülkenin bütün ormanlık alan-ları ve toprakları madencilikfaaliyetine açılıyor ve madenarama faaliyetlerine karşıdoğabilecek bütün tepkilerdeğişiklik ile birlikte öncedenengellenmeye çalışılıyor.

Çıkan yeni MadencilikYasası’yla; ormanlık alanlar,milli parklar, özel koruma böl-geleri, ağaçlandırma alanları,tabiat alanları, doğal vekültürel sit alanları, tarım alan-ları, meralar, sulak alanlar,kıyılar, karasuları, kentlerinimar alanları, turizm bölgeleri,su havzaları madencilikfaaliyetine açıldı. Madenarama faaliyeti öncesihazırlanan ve muhalefetin enönemli silahı olan ÇEDraporu madencilik için uygu-lanmayacak ve tamamen dene-timsiz bırakılacak. Şirketleringerçeğe aykırı ve yasadışıbeyanları ile kanuna aykırıtutumları sadece uyarı ilegeçiştirilecek herhangi bircezai yaptırım uygulanmaya-cak. Çıkarılan madenler hiçbirkayıt tutulmaksızın yutdışınaçıkarılabilecek. Maden aramasıyapılacak yerin yerel yöne-

timine hiçbir söz hakkıtanımayan yasa bütün sözhakkını Enerji Bakanlığı ileÇevre ve Orman Bakanlığı’nabırakıyor. Madenpolitikalarının belirlenmesindepiyasalar belirleyici olacak.

Son yapılan yasal değişiklik-le elleri rahatlayan şirketlerharekete geçti bile.

Yasanın Resmi Gazete’deyayımlanmasını beklemedenMersin’in Esenli Köyü’ne işmakinalarını yollayan ÇİMSA,

köylünün kendi çabalarıylayaptığı tarımı bitirecek olan taşocağını açmak için çalışmalarabaşladı. Köyün muhtarı HasanTan’ın konuyla ilgili açıklamasıyasanın yol açtığı tahribatı gös-terir nitelikteydi. Tan verdiğidemeçte şunları aktardı:“Önceki maden kanunundaÇİMSA buraya hiçbir şekildeyanaşamıyordu. 10 Haziran’dakanunun değişmesinin hemenardından köye iş araçlarını yol-luyor.

Fakat yeni maden kanunuResmi Gazete’de henüzyayımlanmadı. Ayrıca yenikanunda da yaşam alanlarınınkorunması önemseniyor.”

Benzer bir tehlike İzmirEfemçukuru için de geçerli.Çünkü Efemçukuru’nda altınmadenine karşı verilenmücadele ve İzmir BüyükşehirBelediyesi’nin ruhsat vermemeisteği Bakanlık tarafındanengellenmek isteniyor.

Meclis’ten geçen yeni Maden Yasası sahil kenarlarından ormanlara kadar her yerimadencilik faaliyetine açıyor. Direnç gösteren yerel yönetimlerin elini kolunu bağlıyor

‘Zorakisözleşmeleriptal edilsin’Ankara’nın

Yenimahalle ilçesinde-ki Mehmet Akif ErsoyMahallesi halkı 15Haziran’da YenimahalleBelediyesi önünde bireylem yaparak kentseldönüşüm projesini protestoetti. 300’e yakın mahalleliAKP’li belediye başkanıAhmet Duyar dönemindebaskıyla imzalatılan kentseldönüşüm projesine aitsözleşmeleri fesih etmeküzere belediye önüne geldi.Mahallelileri karşısındagören CHP’li belediyegörevlileri ve bürokratlarşaşkınlık içindeydi.Mahalleliler, iki buçuk yılboyunca kentsel dönüşümsaldırısıyla karşı karşıyaolduklarını dile getirdi vebir basın açıklaması yaptı.Açıklamada kentseldönüşüm projesinin AKP’libelediyeye ait olduğunuancak sorunların CHP’libelediyenin işbaşına gelme-siyle değişmediği vurgu-landı. Halk imzalamışoldukları sözleşmeleri fes-hettiklerini içeren dilekçele-ri belediyeye teslim etti.

Tonya’da‘HES eldihas oldi’

Derelerin KardeşliğiPlatformu, Trabzon’unTonya ilçesinde Fol Deresiüzerine kurulması plan-lanan hidroelektrik santra-line (HES) karşı 12Haziran günü mitinggerçekleştirdi. TonyaCumhuriyet Meydanı’ndagerçekleştirilen mitingekatılan TonyalılarHES’lere olan tepkilerinidile getirdi.

Mitingde ilk sözüDerelerin KardeşliğiPlatformu’ndan RemziKazmaz aldı. Kazmaz,halkın HES’lere olan tep-kisini hükümetin degörmesi gerektiğini belirtti.Kazmaz’ın ardındankonuşan DerelerinKardeşliği PlatformuDönem Sözcüsü HasanKalyoncu ise HES’lerekarşı yürütülen hukukimücadeleye ilişkin bilgiverdi. Bugüne kadar açılan60 davanın 30’nun kendilehlerine sonuçlandığınıaktardı. Miting, maket birtabutun üzerine yöreselşiveyle yazılan “HES eldi,has oldi” (HES öldü, hasoldu) yazılı pankart konul-masıyla sona erdi.

Mersin’denükleerekarşı miting

Mersin'de yapılacakolan nükleer

santralle ilgili olarak;Halkevleri, EMEP, ÖDP,TKP, ortak bir basınaçıklaması gerçekleştirdi.Dört kurum tarafından 20Haziran günü yapılanaçıklamada kentte NükleerKarşıtı Platform tarafından26 Haziran’da yapılacakolan mitinge çağrı yapıldı.

ÖDP il başkanıtarafından okunan basınaçıklamasında ''AKP'yinükleer santral kurmahevesinden vazgeçmesi içinuyarıyoruz. Acilen yapılananlaşmalar iptal edilme-lidir. Bu nükleer macerayabir son verilmelidir. NeMersin' de ne de başka biryerde nükleer santralkurulsun istemiyoruz”denildi. Platform temsilcisi“Hayatımıza vegeleceğimize sahip çıkmakiçin, nükleer santral kur-durtmamak için tümhalkımızı 26 Haziran’daMersin’de yapılacak olanmitingimize davet ediy-oruz” dedi.

Page 7: Halkın Sesi 109.sayı

İNSANCA YAŞAMHalk›n Sesi

725 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

Medya halkın haber ve bilgialma hakkına aracılık eder.

Basın özgürlüğü aslında halkınhaber ve bilgi alma özgürlüğüdür.

Televizyonların, radyolarınhaber bültenlerinde, gazetelerde,internet sitelerinde bize sunulanhaberleri kimler yazıyor?

Haberler hangi süreçlerdengeçerek bize ulaşıyor?

Haberleri nasıl okumalıyız? Aslında ne demek istiyorlar?Bu soruların yanıtlarına

ulaşmak için haberlerinyazılmasından yayınlanmasınakadar geçen süreçte görev alanla-rın kimler olduğuna bakmalıyız.

Elbette sorunun tek kaynağıhaberlerin yazılmasındanyayınlanmasına kadar geçensüreçte görev alanlar değil.

Medyanın sahiplik yapısını,egemen ideoloji ile ilişkilerinidikkate almadan söylenecek hersöz eksik olacaktır.

Ben TRT’de muhabir olarak,çalışan bir medya emekçisi olarakaynayı kendimize tutmak istiyo-rum.

Medya çalışanlarının büyük birbölümü "Sınıf”, "Mücadele" ve"Medya" kavramlarına uzaktır veonlar için bu üç kavramı bir arayagetirmek pek mümkün görün-müyor.

Bugünkü durumdan yola çıka-rak bu üç kavramı bir araya getir-menin niçin mümkün olmadığınıanlatmaya çalışacağım.

Lenin sınıf kavramını şöyletanımlamaktadır: “Tarihsel ola-

rak belirlenmiş bir üretim düzeniiçindeki konumlarına ve üretimaraçlarıyla ilişkilerine, toplum için-deki iş örgütlenmesindeoynadıkları rollere ve dolayısıylatoplumsal gelirden paylarını almabiçimlerine ve elde ettikleri payınbüyüklüğüne göre birbirindenayrılan geniş insan gruplarına sınıfdenir”(1)

"Sınıf Mücadelesi" denincemedya mensuplarının aklınagelen ilk şey ise "İşçi Sınıfı"dır.

"İşçi sınıfı" ise Marks, Engelsve Lenin'in bu tanımları yaptığı19. yüzyılın sonları 20.yüzyılınbaşlarını çağrıştırır. Yani sanayidevrimi sonrası ortaya çıkan,çoğu okuma-yazma bilmeyen, birmesleği olmayan vasıfsız işçiler.

Oysa biz medya mensupları,yani gazeteciler (muhabirler, spik-erler, foto muhabirleri, kamera-manlar...) okumuş, yazmış in-sanlarız ve bir mesleğimiz de var.Bizim işçilerle, emekçilerle, prole-tarya ile ne işimiz olur?

Saygın bir mesleğimiz var.İşimiz gereği milletvekilleri, ba-kanlar, başbakanlar, komutanlar,genel müdürler en yakın "dostla-rımız". Üst düzey bürokratlarla,valilerle, belediye başkanları ilegörüşüyoruz. Şarkıcılar, tür-kücüler, mankenler, tiyatro vesinema oyuncuları, sporcular,spor kulübü yöneticileri “çalışmaarkadaşlarımız”. Onların kaldığıotellerde kalıyor, aynı masadayemek yiyoruz. Hangi işçi-emekçiböyle bir olanağa sahip?

Onlar, bunları hep hayalederek yaşarlar. Oysa bizimhayatımız bu!

Dolayısıyla işçi, sınıf vemücadele kavramlarının bizimhayatımızda yeri yok.

Bu nedenle, işçilerin kendi hakve çıkarlarını korumak ve geliştir-mek üzere oluşturdukları sınıfsalve toplumsal örgütleri sendikalar-la ilişkilerimiz "mesleki" boyuttanöteye gidemiyor.

Sendikalar işçilerin örgütleri isebiz "işçi" olmadığımıza göresendika da bizim örgütümüz ola-maz, olamadı da zaten.

Sendikayı sahip olduklarıgazeteye sokmamaya yeminetmiş medya patronları ve onlarınişbirlikçisi yöneticiler sayesindebasında sendikal örgütlülük adımadım yok edildi.

Bu medya patronları ve işbir-likçi yöneticiler elbette yalnızdeğildi. Onlara “Evet sizhaklısınız, patronsunuz, yöneti-cisiniz, siz ne isterseniz biz onuyaparız, sendikadan istifa ede-riz, etmeyeni de ettiririz” diyenmeslektaşlarımızı da unutmamızgerekir.

Cellâdına âşık idam mahkûm-ları gibiyiz, darağacımızı kendimizkuruyor, boynumuzu kendimizuzatıyoruz yağlı urgana.

Gündemimizden, sözlükleri-mizden, “sendika”, “örgüt”sözcüklerini çıkardık.

İşçi, emekçi, sınıf kelimelerinikullanmak bile istemiyoruz.

Aslında, haklarımız için

mücadele etmek, mücadele içinde örgütlü olmak gerektiğini bili-yoruz ama bilmezlikten geliyoruz.

Bu durumun tek bir açıkla-ması var: Yabancılaşma...

Yani insanın kendine, emeğineve sınıfına yabancılaşması...

Bu yabancılaşma işimize deyansıyor, yaptığımız işin heraşamasında kendini gösteriyor.

Toplu görüşme, grev haber-lerini yazarken, okurken, sayfayakoyarken, bültende sıralarken,ekranda sunarken buyabancılaşmayı hissettiriyoruz.

Gazete, internet okurları, tele-vizyon izleyicileri, radyo dinleyici-leri bizim yazdığımız haberleriokuyor.

Bu nedenle yaygın medyadayayınlanan haberleri, okurken,izlerken, dinlerken dikkatli olun-malı, mümkünse haberler alter-natif kaynaklardan kontroledilmeli. Bu durumdan kurtul-mak için;

1-Medya sektöründe yenidengüçlü bir sendikalaşmahareketi başlatılmalıdır.

Ancak bu, halkın haber vebilgi alma hakkının önündekiengellerin kaldırılması içinyeterli değildir.

2-Halkın kendi medyasıyaratılmalıdır.

(*) Bu yazının bir bölümü Çağdaş

Gazeteciler Derneği’nin Antalya Şubesi’nin yayın

organı Akdeniz Çağdaş’ın Kasım 2007

sayısındaki yazımdan alınmıştır.

(1) Lenin, Burjuva Demokrasisi ve

Proletarya Diktatörlüğü Sol Yayınları 1992

KonukYazar

Dikkatyemeğingenetiği değişti Gıda güvenliği büyük tehlikede. Tarım ve Köy

İşleri Bakanlığı, Genetiği DeğiştirilmişOrganizma (GDO) içeren tarım ürünlerinin ithaledilmesine dair alınan kararı onayladı. GDO’luürünlere uygunluk denetimi yapan ve TarımBakanlığı tarafından seçilen kişilerden oluşan bilim-sel komite GDO’lu ürünler konusunda iki önemlikarar aldı. Komite ilk olarak bir ürünün GDO’lusayılabilmesi için gereken eşik değerini belirledi.Eşik değer, Avrupa Birliği’nin kabul ettiği binde 9oldu. Binde 9’un altında GDO içeren ürünlerdeetiketleme zorunluluğu yokken eşik değeri aşanoranda GDO içeren ürünlerde miktar etikette belir-tilecek. Komite, aynı kararda, genetiği değiştirilmiş17 mısır ve 3 çeşit soyayı inceledi. Komite bir mısırtürü için uygunluk vermezken 16 çeşit mısır ve 3çeşit soyanın kullanımını uygun gördü; 16 çeşitmısırın dördünün sadece yem, on ikisinin de hemgıda hem de yem amaçlı kullanılabileceğine kararverdi.

GDO ‹THALATININ ÖNÜ AÇILIYORKararla ilgili görüşlerini aldığımız TMMOB

Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube BaşkanıFerdan Çiftçi, GDO’ya ilişkin verilen uygunlukkararının onaylanmasının GDO’lu ürünlerin itha-latının önünü açtığını belirtti. Çiftçi, komitenin bilim-sel uygunluk kriterleri konusunda yaptığıincelemelerin hali hazırda yapılmış incelemelerolduğunu ve kullanıma uygun olup olmadığınaAB’de ya da ABD’de kullanımda olmasına görekarar verildiğini ifade etti. Çiftçi, TarımBakanlığı’nın kendi seçtiği bilimsel komiteninGDO’ya “olur” raporu vermesi ve bakanlığın kararıonaylamasını bir çeşit danışıklı dövüşe benzetti ve budurumun biogüvenlik yasa tasarısında yapılandeğişiklikler sonucunda ortaya çıktığını söyledi.

Çiftçi, artık pazar ve marketlerde hangi ürününGDO’lu, hangisinin GDO’suz olduğunu anlamanınçok zor bir hale geldiğini belirtti, ZiraatMühendisleri Odası ve GDO’ya Hayır Platformuolarak konunun takipçisi olacaklarını söyledi.

Sorunlar tatildinlemiyorEğitim-Sen'in, okulların kapanmasıyla birlikte

açıkladığı '2009-2010 Eğitim Öğretim YılıSonunda Eğitimin Durumu Raporu eğitimdeyaşanan sorunları ortaya koydu. Eğitim ve bilimemekçileri, AKP iktidarıyla geçmişten gelen sorun-ların çığ gibi büyüdüğünü gösterdi.

KESK’e bağlı Eğitim ve Bilim EmekçileriSendikası’nın (Eğitim-Sen) hazırladığı rapora göreeğitimde bölgesel eşitsizlik giderek artıyor, eğitimemekçilerinin yaşam koşulları gün geçtikçezorlaşıyor.

Raporda eğitim sisteminde yaşanan sorunlarınyıllardır bilinçli olarak uygulanan eğitimiticarileştirme ve özelleştirme politikalarıyladerinleştiği söyleniyor. AKP hükümetinin çözümdenuzak tavrının sorunları arttırdığına dikkat çekenEğitim Sen’in raporuna göre, okullaşma oranındabölgesel eşitsizlikler var. Aynı durum öğretmenbaşına düşen öğrenci sayısı dağılımı için de geçerli.Rapor, eğitime bütçeden ayrılan payın sorunlarıçözmeye yetmediğini vurguluyor.

E⁄‹T‹MDE SORUNSUZ B‹R KONU YOKRaporda Eğitim-Sen acil olarak çözülmesi

gereken bir dizi sorunu da ortaya koyuyor. Bunagöre; okulların fiziki donanım ve ihtiyaçlarınınkarşılanmadığı, kız çocukların okula gitme oranınınartmadığı, engellilerin eğitimden yeteri kadar fay-dalanabilmesi için adım atılmadığı, öğretmenaçıklarının giderek arttığı, bölgesel eşitsizliğin gideril-mediği gibi bazı sorunlar ön plana çıkıyor.

Ayrıca Eğitim-Sen raporunda eğitim ve bilimemekçilerinin sosyal, demokratik ve özlük haklarındaiyileştirme yapılmadığı, maaşların yetersiz olduğu,kariyer sistemiyle öğretmenler arasında ayrımcılıkoluştuğu, Eğitim-Sen üyesi öğretmenlerin ciddi birbaskıyla karşı karşıya olduğu da belirtiliyor.

Dershanelerin giderek okulların yerini almayabaşladığı da vurgulanan raporda, sınavlara bağlıyürütülen eğitim sisteminin, kamu eğitimi işleviniyitirdiği, ekonomik gücü olmayan velilerinçocuklarının eğitimin dışına itildiği açıklanıyor.

Raporda, eğitimde yaşanan sorunların çözümüiçin atılması gereken gerçek adımların kamusallığıgözeten, özgürlükçü bir anlayışla atılması gerektiğibelirtiliyor

Medya ves›n›f

mücadelesi(*)

OSMAN KÖSEKESK HABER-SEN MYK ÜYES‹

T ürkiye’de her yıl bir buçuk milyon-dan fazla genç üniversite sınavınagiriyor. Sınav sistemine dayalı

eğitim sisteminin gençlerin hayatındayarattığı tahribat zaman zaman intiharlaravaracak kadar yıkıcı sonuçlar doğuruyor.Dershanecilik sektörünü besleyen eğitimsistemi sadece öğrencileri değil aileleri vetoptan tüm Türkiye’yi sınava endeksli biryaşama sürüklüyor. AKP Hükümeti ders-haneleri ortadan kaldırmayı hedeflediğinisöylüyor. Fakat sayıları her geçen gün artansınavlar bu niyetin aksini gösteriyor.

SEÇMECE SINAVÜniversite hayali kuran 1 milyon 587 bin

genç 11 Nisan’da gerçekleşen YüksekÖğretime Geçiş Sınavı’na (YGS) girereksınavın ilk aşamasını verdi. Bu sınavdangeçer puan alan adaylar Önce 19-20Haziran’da ardından 26-27 Haziran’dasınavın diğer aşaması olan LisanYerleştirme Sınavı’na (LYS) girdi. İsimleri-ni yazarken karıştırır hale geldiğimiz buyaygın sınav maratonunun iki ‘koşucusuyla’konuştuk. Bu yıl ilk defa sınava giren İstan-bul Etiler Lisesi öğrencisi Duygu ve SarıyerLisesi öğrencisi Oğuz geçirdikleri bir yılı,sınavlar ve sınavın yaşamlarındaki etkisiniiki sınav arası Halkın Sesi’ne anlattı.

İkisinden de önce yeni sınav sisteminidışarıdan bakarak anlamadığımızı söyleyipbize anlatmalarını istiyoruz. Duygu açık vesade bir biçimde anlatıyor: “İlk önce 11Nisan’da Yükseköğretime Geçiş Sınavıdedikleri sınava girdik. Geçen yılın birincibölümü oluyor. Bu sınavda 180 barajı varbu sınavı geçenler de haziran ayındayapılan Lisans Yerleştirme Sınavı yani 4yıllık üniversite tercih sınavına giriyor. Buda işte bu hafta oldu, bir de haftaya fen veedebiyat sınavı olacak.” Sınavların ikinciaşaması ilginç adeta marketten seçipalmaca gibiymiş. Çünkü Duygu’nun söyle-diğine göre isteyen istediği kadarına giriyor

ve hepsi ayrı para. Tanesi 20 lira. Oğuzekliyor “Ama bölümüyle alakalı en az ikitanesine girmek zorundasın.” Oğuz sözler-ine devam ediyor “eskiden sınava o güngirip kurtuluyordun tek günde şimdi orahatlamayı yaşayamıyorsun sınav stresinhiç bitmiyor yani.”

‘ÇALIfiMALAR NASIL G‹D‹YOR?’Her ikisi için de stresli bir yıl olduğu

anlaşılıyor. Duygu yaşamlarının sınavadönüştürüldüğünü anlatırken“Abartmıyorum bir yıldır sınıfarkadaşlarımla konuştuğum tek konu sınavolmuştur” diyor. Sınıftaki ortam hep gerginve rekabetçi olmuş anlaşılan dediğimizdeOğuz “Sadece arkadaşlarınla da değil ailen-le akrabalarınla konuştuğun tek şey sınav.‘Ne haber nasılsın, iyiyim sen nasılsın, sağolben de iyiyim, çalışmalar nasıl gidiyor?’ İştebu nasıl gidiyor çok kritik bir soru, herkesinolayı nasıl gidiyor” diye ekliyor. Kendilerisınavdan kaçsa bile tamamen bununlakuşatılmış bir hayat yaşadıklarını anlatmayadevam ediyor Oğuz “Hakikaten yaşanacakbir stres değil. Televizyonu bile açsankanallarda her gün sınava doğru başarıyadoğru diye programlar var. Hocalar,

uzmanlar konuk oluyor. Gazeteleri açıyor-sun sınav haberleri, sınava şu kadar günkaldı. Maç izliyorsun altyazıda dershanereklamları. Hiç unutturmuyorlar.”

İkisi de yaşıtları olan yüz binlerce gençgibi son bir yıllarını hafta içi gündüz okul,akşam dershanede etüd ve hafta sonları dayine dershane dersleri ve sınavları ile geçir-miş. Oğuz son bir yıldır günlerinin nasılgeçtiğini şu sözlerle anlatıyor: “Hafta içisaat 4’de okuldan çıkıyordum 5’te etüdlerbaşlıyordu dershanede ve 7’de bitiyordu.Hafta sonu da zaten sabahtan akşamakadar dershanedesin. Hiçbir sosyal yaşantınolmuyor.”

Dershane bu kadar önemli mi diyesorduğumuzda verdikleri cevap“Dershanecilik sektörünü bitireceğim”diyen Başbakan’ın popülizm yaptığınınkanıtı oluyor. Duygu’nun verdiği örnekçarpıcı. “Mesela matematik hocası dersanlatıyor tahtada ‘bunu dershanedegörmüşsünüzdür’ diyor, kısa kesiyor çünküsınıfta dershaneye gitmeyen 2 kişi var”diyor. Oğuz ise değişen sınav sisteminindershanelere daha bağımlı bir sistemolduğunu şu sözlerle anlatıyor. “Öncekisınav sistemine oranla daha fazla soru soru-

luyor. Konularda daha fazla ayrıntıya ini-yorlar değişik soru tipleri üretiyorlar sırfliseliler dershanelere gitsinler diye.”

KATSAYI KALDIRMAKEfi‹TL‹K M‹ OLUYOR?

Bu yıl iktidar kavgasının bir parçasıolarak katsayı gerilimi ve meslek liseleri deişin içine girince dershanelere gün doğmuş.Oğuzun anlattıkları bunu doğruluyor.“Katsayı konusu iki tarafın çarpışmasıydı.İkisinin iktidar mücadelesinde olanliselilere oldu. Danıştay 3 kere geri çektikararı. AKP ‘imam hatiplerin önünüaçayım’ diye zorladı. Ama sene başındaalan değiştiren binlerce öğrenci var ya dameslek lisesinden başka liselere kayıt yaptı-ran. ‘Bari son sınıfın derslerini göreyim’diye, dershanelere kayıt yaptırdılar. Çünküokullarda sınavda çıkan dersleri görmüyor-lar. Yani sınavda katsayı ile eşitlik sorunoluyormuş gibi görünüyor ama aslındaaldıkları eğitim zaten en baştan farklı.Sınava 19 gün kala daha katsayılar bellideğildi herkes iptal mi olacak acaba diyedüşünmeye başlamış anlattıklarına göre.

İptal olur mu kaygısı kadar bu yıl ilginçbaşka bir duruma daha sahne oldu üniver-site sınavları. İlk sınavdan yeter puan aldığıhalde 4 yüz binden fazla öğrenci sınavınikinci aşamasına başvurmadı. ÖSYM sınavbaşvuru tarihini üç kere uzattı fakat gençleriçin bu bile ikna edici olmadı. Bununnedeninin ne olabileceğini sorduğumuzdaikisi de, gençlerin aslında üniversitelerdenciddi bir beklentisi olmadığını söylüyor.Oğuz anlatıyor: “3-4 üniversite dışındadiğerlerine girince hiçbir şeyin değişmeye-ceğini bildiği için sınava kayıt falan yaptır-mıyorlar.” Duygu da “Geçen sene zatenüniversite kontenjanları hep boş kaldı diyeYusuf Ziya Özcan yakınıyordu. “650 binkontenjan var, 570 bin öğrenci var sınavagiren. Açıköğretim falan da dahil bu raka-ma. Eğitimin niteliğini düşürüyorlar kon-tenjanları arttırıyorlar” diyor.

Hayat sınav kuşatmasında

L ‹ S E L ‹ L E R B ‹ R S I N A V D A N B ‹ R D ‹ ⁄ E R ‹ N E

Aralarında sınavı iyi geçenler, kaydırma yapanlar, ‘neresi olsa giderim’ diyenlerin olduğu yüzbinlerce genç üniversite sınavına girdi. Halkın Sesi liselilerle sınavlar üzerine konuştu

Yaşam pahasına tercih

Oğuz ve Duygu kendi sınavlarınınçok da moral bozucu olmadığınıdüşünüyor. Sınavın yarattığı hırstanarınmış bir hayat kurmak içindemokratik lise mücadelesinin içindeyer almayı tercih ettiklerinden bahsedi-yorlar. Bütün bu sıkıntılar karşısındasizin isteğiniz nedir sorusuna verdikleriyanıt; liselerde eğitimin daha niteliklihale getirilmesi, üniversiteye sınavsızgeçişin sağlanması, parasız ve niteliklieğitim hizmeti verilmesi şeklinde oluyor.

İkisi de birçok öğrencinin sınavstresini bir daha yaşamamak için puan-ları nereye yeterse yazıp gitmeyi tercihettiğini aktarıyor. Sınavla belirlenen birgelecek ve bu gelecek kaygısının genç-leri geleceklerinden vazgeçme pahasınakötü bir hayata sürüklemesi elbette çokacı bir sonuç fakat sınava ve onunlaberaber gelen baskıya, rekabete dayan-maktansa bundan kurtulmak içinmümkün olan ilk fırsatı kullanmak çokda anlaşılmaz değil.

Page 8: Halkın Sesi 109.sayı

EMEKHalk›n Sesi

825 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

Sağlık alanında güvencesizliğe karşı Dev-Sağlıkİş’in verdiği mücadele biliniyor. Bu mücade-

lenin en önemli kazanımı taşeron uygulamasınınkamu sağlık kurumlarında yürürlükten kaldırılmasıhakkında bölge çalışma müdürlüklerinin almışolduğu kararlar. Bu karardan sonra taşeronun has-taneden kovulması ve işçilerin tamamının asılişveren olan kamuya geçirilmesi yasanın çok açıkolarak emrettiği bir husus. Ancak Adana BalcalıÜniversite Hastanesi’nde 6 aydır kamu idaresi kılınıkıpırdatmıyor. Sendikamızın yaptığı bütün başvuru-lar da şimdiye kadar yanıtsız kaldı. Yasa masa hakgetire devletin kendisi için…

Üstelik bu yetmezmiş gibi Adana’da bir de ihaleyapmaya kalktılar. Yasal durum açıkça oradataşeronun artık bir işi olmadığını ortaya koymuş

olmasına rağmen sanki inateder gibi yeniden ihale açılıpşirketler görüşmeye çağırılıyor.

Bu durumda ne yapılır: a) Yapacak bir şey yok,

Allah’ından bulsunlar denilip,hiç bozuntuya verilmeyebilir.

b) Bu durumun yasayauygun olmadığı dile getirilerekşiddetli bir basın açıklamasıyapılır ve hastane yönetimineteessüflerimiz bildirilir.

c) “Dinsizin hakkındanimansız gelir” denilerek“Hakkımızı devlet korumuyor-sa biz korumasını biliriz” pren-sibiyle ihale yaptırılmaz.

Adana’daki taşeron sağlık emekçileri şimdiyekadar hiç yapılmayanı yaptılar. Yani c şıkkını…İhalenin yapılacağı gün ihale salonunun kapısınadikildiler ve “Bu ihale yasa dışıdır, buna izin vere-meyiz.” dediler. Evet yanlış okumadınız… Dahadüne kadar varlıklarıyla yoklukları arasında kimse-nin bir fark görmediği taşeron işçiler bir kamukurumunun yapmak istediği ihaleyi yaptırmadı.Hastane yönetimi işçilerle baş edemeyeceğinianlayınca ihaleyi iptal etmek zorunda kaldı.

Bu yeni bir şeydir. Yani son yirmi yıldır çoğukere kimsenin bir işe yaramayacağı eylem vemücadele yöntemlerini bir kez daha denemek ve“vazifemizi yaptık” diye iç rahatlığıyla devam etmekyerine doğrudan sonuç almayı ve karşı karşıyagelmeyi zorlamak…

Balcalı taşeron sağlık emekçileri eşitlik ve adaletmücadelesine yeni bir kapı aralıyor. Önümüzdekidönemde sınıf mücadelesinin artık bildik araç veyöntemlerle yürümeyeceğini bizzat yaparak gös-teriyorlar.

Yaşadığımız süreç sınıf mücadelesinin yenipratiklere, yeni deneyimlere gebe olduğu günleretanıklık edecek. Bunun henüz yazılmış bir kitabıyok. Şu sıralar bu kitabın önsözü yazılıyor. “Tekelişçilerinin bıraktığı miras…” diye başlayan önsözdetaşeron sağlık emekçilerinin, İSKİ işçilerinin, metalişçilerinin, kargo işçilerinin, tersane işçilerininemekleriyle ve hatta ölü bedenleriyle yazdığı satırlarışimdiden okumak mümkün…

Difle difl mücadele

TufanSertlek

Dev Sa¤l›k-‹flGenel Sekreteri

Türkiye’nin çoğu yerinden aileleri ile gelen KotKumlama İşçileri Abdi İpekçi Parkı’nda

silikozis hastası işçilere malüliyet maaşı bağlanmasıve taleplerini duyurmak için çadır kurdu. İşçilere,KESK Ankara Şubeler Platformu, Türk TabipleriBirliği (TTB), Türk Toraks Derneği, KESK/SES,DİSK/Sosyal-İş ve DİSK/Dev Sağlık-İş sendikalarıile Tekel işçileri destek verdi. Kot kumlama işçileriile dayanışma komitesi adına açıklama yapan Prof.Dr. Zeki Kılıçaslan; Türkiye’nin silikolizhastalığının tekstil sektöründe ilk görüldüğü ülkeolduğunu belirtti. Türkiye’de kot işçisi iki kişidenbirinin silikoz hstası olduğunu belirten Kılıçaslansektörde 10 bin kişinin çalıştığını söyledi.

Abdi İpekçi Parkı’nda 3 gün boyunca çadırkurarak kot kumlama işçilerinin taleplerini dilegetireceklerini belirten Kılıçaslan, Meclis’te grubuolan partilerle görüşeceklerini fakat AKP’ninkendilerine randevu vermediğini ifade etti. Slikozishastalarının sosyal güvenliklerinin olmadığınıbelirten Kılıçaslan taleplerini şöyle sıraladı;

-Çalışma Bakanlığı, tüm silikozis hastalarınınsosyal güvenlik haklarından yararlanmalarınısağlamalıdır,

-İşçilerin zararlarının tespit edilmesi ve karşılan-ması için sendikaların temsilcilerinden oluşturula-cak özel bir komisyon kurulmalıdır,

-Sağlık Bakanlığı, bu işte çalışmış herkesingöğüs hastalıkları hastanelerine ulaşması için ülkeçapında bir kampanya başlatmalıdır,

-Silikanın kullanımı tüm sektörlerde yasaklan-malıdır,

-Adalet Bakanlığı, silikozis hastalarını mahkemegiderlerinden muaf tutmak üzere acilen birgenelge çıkarmalıdır.

Kot kumlamaişçileri Ankara’da

A dana Çukurova Ünivesite-si Tıp Fakültesi BalcalıHastanesi’nde çalışan

işçilerin taşerona karşı kazandığızaferlere bir yenisi eklendi. Dahaönce taşerona karşı etkili birmücadele veren ve taşeronun has-taneden silinmesini sağlayan DevSağlık-İş’te örgütlü işçiler hasta-nenin açtığı taşeron ihalesini, fir-maları hastaneye sokmayarak iptalettirdi.

İşçilerin verdiği mücadele neti-cesinde daha önce ÇalışmaBakanlığı hastane bünyesinde asılişverenin üniversite yönetimiolduğuna karar vermişti. Bu karar-dan sonra üniversite yönetimi işçi-lerden kaçmış, taşeronun derhalüniversiteden kovulması gerektiğinibelirten işçilerle görüşmemişti.

KAPILAR TAfiERONA KAPANDIDirenişlerine devam eden işçiler

son olarak hastane yönetimininyeniden yapmaya çalıştığı taşeronihalesini iptal ettirerek hastanedentaşeronu fiili olarak silmiş oldu.İşçiler, taşeron çalıştırmayla ilgilimahkemeye de başvurmuş vemahkeme işveren olarak taşeronşirket yerine üniversiterektörlüğünün muhatap olduğunakarar vermişti. Çalışma Bakanlığıve mahkeme kararlarına rağmentaşerondan vazgeçmeyen hastaneyönetimi işçilerin arkasından işçevirerek yeni bir ihale açtı.

İşçiler, doksan hemşire ve altmışhastabakıcı alımı için ihale açanhastane yönetimine daha öncealınan kararları hatırlattı veihalenin iptal edilmesini istedi.İhalenin yapılacağını Kamu İhaleKurumu’na bildiren hastane yöne-timi işçileri duymazdan gelmeyedevam etti. İhalenin iptali içingerekli olan her yere dilekçeylebaşvuran işçilerin talebi karşılıkbulmadı. Bunun üzerine BalcalıHastanesi’nde çalışan 15 Dev

Sağlık-İş üyesi işçi ihaleyi fiiliolarak yaptırmamaya karar verdi.

İhalenin yapılacağı gün (14Haziran) ihale salonununkapılarını tutarak taşeron firmatemsilcilerinin içeri girmesine izinvermedi. “Rektöre kul, taşeronaköle olamayacağız”, “Taşerondefol hastaneler bizimdir”, “Buihale burada yapılmayacak” slogan-larını atan işçiler içeride direnirkendışarıda da SES ve Dev Sağlı-İşüyesi 50 emekçi eyleme destekverdi. Eylem başladıktan kısa birsüre sonra hastane başhekimigüvenlik şefini göndererek işçilerineylemlerini sonlandırıp salonkapılarını açmasını istedi. Buna

karşılık işçiler ihale iptal olanakadar direnişe devam edeceklerinibildirdiler.

D‹KKAT, TAfiERON G‹REMEZİşçilerin direnişe devam ettiğini

gören başhekim bir süre sonraişçilerin yanına gelerek eylemi son-landırmalarını istedi. İşçiler isebaşhekime “Çalışma Bakanlığıkararı ile hastanemizde yapılanihalelerin hukuksuz olduğu ve biz-lerin işbaşı yaptığımız tarihtenitibaren üniversitenin işçileriolduğumuz belgelendi. Bunarağmen halen hastanemizde ihaleyapılmak isteniyor; bu ihale iptaledilmeden burayı terk

etmeyeceğiz” diyerek cevap verdi.Bunun üzerine başhekim ihaleniniptal edildiğini söyledi.

İşçiler, ihalenin iptal edildiğinindışarıda kalan taşeron firmalara daduyurulmasını isteyen işçiler,başhekimin taşeron firmalara daihalenin süresiz iptal edildiğiniduyurması üzerine hastanedendışarı çıktılar. Taşeronları hastane-den kovan işçiler hastanedensendika merkezine kadar yürüye-rek eylemlerine son verdiler.

‹NSANCA ÇALIfiMA ‹Ç‹Nİşçilerin taşerona karşı

mücadeleleri hastane içindekidirenişlerle sınırlı kalmıyor. Bursa,

Kocaeli ve Adana’damahkemelerin asıl işverenin has-tane yönetimleri olduğuna kararverdiğini ve yönetimlerin bu karar-lara uyması gerektiğini eylemlerledile getirdiler. 23-25 Haziran tari-hinde Ankara’da eylem yapacak-larını duyuran işçiler taşeronuçalışma hayatından tamamensilene kadar mücadele edeceklerinivurguladılar.

Ankara’da Meclis’te, SağlıkBakanlığı’nda ve SGK GenelMüdürlüğü’nde görüşmeleryapacak olan Dev Sağlık-İş üyesiişçilerin talepleri şu şekilde:

1. Sağlık hizmetinde, sağlıkhizmetinin niteliği ile sağlıkemekçilerinin iş güvencesi veinsanca çalışma koşulları temelilkedir.

2. Taşeron sağlık işçileri has-tanelerin asli ve sürekli işçileridir.

3. Taşeron sağlık işçilerinin işgüvencesi vardır.

4. Taşeron sağlık işçilerininkıdem tazminatı hakkı vardır. Buhak yıllık sözleşmeler gerekçe gös-terilerek yok sayılamaz.

5. Taşeron sağlık işçilerinin yıllıkücretli izin hakkı vardır. Bu hakyıllık sözleşmeler gerekçe gösterile-rek engellenemez.

6. Farklı statülerde çalışan sağlıkemekçileri arasında ayrımcılıkyapılamaz.

7. Taşeron sağlık işçilerineangarya iş yaptırılamaz. İşçininonayı alınmadan esaslı iş değişikliğiyapılamaz.

8. Kadın işçilerin annelik hakkı,doğum ve süt izinlerini kullan-maları engellenemez.

9. Radyasyona tabi işlerdeçalışan taşeron sağlık işçileri,günde 5 saatten fazla çalıştırılamaz.Şua izni hakları vardır.

10. Taşeron sağlık işçilerininsendikalı olma ve diğer çalışanlarlabirlikte hastanenin yönetim süreç-lerine katılma hakkı vardır.

Borsa pes etti, çay üreticisi kazandıUlusal Çay Konseyi ile Rize

Ticaret Borsası’nınöncülüğünde yaklaşık bir yıldırçalışmaları sürdürülen vekamuoyunda çeşitli tepki veprotestolara neden olan ‘Yeni ÇayKanunu Yasa Taslağı’ geri çekildi.Halkevleri, Doğu Karadeniz'detaslağa karşı yoğun bir çalışmabaşlatmıştı. Taslağın geri çekilişsüreci ve Halkevleri'nin bu konudayaptığı çalışmalar hakkındaKemalpaşa Cumhuriyet MahallesiMuhtarı Şenol Çelik ve KemalpaşaHalkevi üyesi Ramazan Tunç'tanbilgi aldık.

Şenol Çelik, Başbakan TayyipErdoğan'ın Rize ziyareti sırasındaTaslak'la partilerinin alakasıolmadığını söylerken doğrularıyansıtmadığını belirtiyor. ÇünküTaslak'ı hazırlayanların başını AKPRize milletvekili Ali Bayramoğluçekiyor. Bayramoğlu katıldığı tümtelevizyon programlarındaBaşbakan'ın bir an önce taslağıbeklediğini ifade etmiş.

ÇALINMADIK KAPI SIKILMADIK EL KALMAYACAK

Halkevleri çalışmalarınabaşlamadan önce taslağı detaylı birşekilde incelemiş. Ramazan Tunç,

“Önce ne yapmak istediklerinianlamamız gerekiyordu” diyor.İncelemeler esnasında fark ettikleriise taslağın kanunlaşmasının yaşçay üreticilerinin sonu olması.Bölgede yaklaşık bir milyon insançay üretiminden geçim sağlıyor. Budurumun kendilerini bir an önceharekete geçirdiğini belirten Tunç,“İlk olarak çalışmamızın hedefkitlelerini ve çalışma stratejimizibelirledik” diyor. Halkevleri, panel,afişleme, imza toplama gibi çalışmabiçimlerinden önce köy köy, ev evgezerek üreticileri bilinçlendirmeyihedef koymuş önüne. Şenol Çelik,“Çalmadık kapı sıkmadık el bırak-mayacağız” diyerek çalışmalarınabaşladıklarını, hemen bir programçıkartarak her akşam bir köye mi-safir olduklarını belirtiyor.Bilgilendirme toplantıları yapılanköylerde özellikle kadın üreticilertoplantılara daha fazla katılmış.Her yaz bin bir emekle topla-malarına karşın parasını bilegörmedikleri, aslında onlaraçısından bir yaşam biçimi olançaylarının ellerinden alınmak isten-mesine büyük tepki göstermişKaradenizli kadınlar. Halkevcilereönerileri ise “Bir an önce yollarıkapatalım, fabrikaları işgal edelim,

çayımıza sahip çıkalım”olmuş.

ASIL MÜCADELE fi‹MD‹ BAfiLIYOR

Tayyip Erdoğan, Rize ziyaretiesnasında bölgedeki tepkileriöğreniyor ve hemen taslakla ilgileriolmadığını açıklıyor. Halkevcileregöre bu karar bir seçim yatırımı.Başbakan'ın çay üretimiyle ilgilihayallerinden vageçtiğinidüşünmüyorlar. Şenol Çelik'e göre

taslağın geri çekilmesi şu an için birkazanım. Fakat bu kazanımın çayüretimindeki sorunlarıbitirmediğinin de altını çiziyor.Ramazan Tunç ise sadece ilk raun-du kazandıklarını ifade ederekçalışmalarını sürdüreceklerini,özellikle temmuz ayında ikincisürüm esnasında kota ve kontenjanuygulamalarına karşı eylemleriniartıracaklarını belirtiyor.

Şenol Çelik'in son sözleri ise

aslında başarının sırrını ortayakoyuyor; “Şirketlerin tekbağımlılığı elde ettiği karoranlarıdır. Siyasetçilerin iseseçilebilme kaygıları vardır. Biz çayüretiminde sermaye siyasetişbirliğine çomak soktuk, siyasetiegale ettik. Arkasında siyasilerkalmayan sermaye ise hemengemileri suya indirdi ve kaçmanınyoluna baktı. Borsa pes etti, yaş çayüreticileri kazandı.”

İ stanbul Kartal’daki Tekelarazisinin satılmasına karşı

çıkan Kartallılar, temiz bir çevreve barınma hakkı taleplerini dedile getiriyor.

Kartal'daki Cevizli Tekelarazisinin 49 yıllığına DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu’nunkurduğu Bilim ve Sanat Vakfı’nakiralanmasına karşı Kartallılar 12Haziran’da Tekel yerleşkesiönünde bir eylem yaptı. 200kişinin katıldığı eylemde “Yeşiledokunma”, “Tekel halkındırsatılamaz”, “Tarih yok edilemez”sloganları atıldı. Eylemde yapılankonuşmalarda Tekel arazisininsatılmasının kent haklarıçerçevesinde irdelenmesi gerekenbir sorun olduğu ve tüm İstanbul-

luların Tekel arazisine sahip çıkması gerektiğiifade edildi.

Basın açıklamasını okuyan MimarlarOdası Kartal Temsilcisi Aysel Durgan, talep-lerini arazinin kamusal niteliğinin korunması,arkeolojik ve endüstriyel sit alanı olarak tesciledilmesi, bu süreçte Tekel emekçilerine işgüvencelerinin verilmesi olarak sıraladı.

Mimarlar Odası Kartal Temsilciliğiöncülüğünde ve Kartal Halkevi’nin uzunçalışmaları sonucunda oluşturulan Kent,Çevre ve Toplum için Tekel Dayanışması,belediyelerde yer alan kent konseyinin alter-natifi niteliğinde. Platform, Tekel arazilerininsatılmasınına karşı Kartallıların Tekel’e sahipçıkma refleksinin ve özelleştirmelere karşıtepkilerini, insanca yaşanabilir bir çevre vebarınma hakkı taleplerini ortaya çıkardı.Kartal’daki tüm demokratik kitle örgütlerimahalle dernekleri, muhtarlar ve siyasi parti-

leri kent hakları çerçevesinde bir arayagetiren grup taleplerini belediyeye de kabulettirdi ve belediyeyi de grubun bir parçasıhaline getirdi.

D‹REN‹fiÇ‹LER‹N BULUfiMA NOKTASICevizli’deki Tekel arazisi önünde gerçek-

leştirilen eylem aynı zamanda direniştekiişçilerin buluşma adresi oldu. Tekel işçilerininyanı sıra direnişteki UPS işçileri, KoşuyoluHastanesi’ndeki taşeron işçiler, metal işçilerive belediye işçileri Tekel’e sahip çıkmatalebiyle Kartal’daki eylemde bir araya geldi.

Platformun oluşturulması sürecinde Kartalve Maltepe’nin merkezi bölgelerinde açılanstantlara toplumun hemen her kesimindenilgi vardı. Kapsayıcılık bakımından Türkiye’debir ilk niteliğinde olan Kartal’daki platformilerleyen günlerde pratik alanda ve hukuksalalanda eylemlerini sürdürecek.

Halk›n SesiSSaahhiibbii vvee SSoorruummlluu YYaazz›› ‹‹flfllleerrii MMüüddüürrüü

Ali Ergin DemirhanTTeelleeffoonn // FFaakkss

0212 245 90 37AAddrreess Tomtom Mahallesi Örtmealt› Sokak No: 6/3

BEYO⁄LU/‹STANBULBBaass››lldd››¤¤›› YYeerr

Taflbask› Matbaac›l›k Yay. ve Amb. San. Tic. Ltd. fiti. Bask› TesisleriKocaeli /‹ZM‹T (0262 335 45 29)

[email protected] günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

Kartal’da alternatif kent konseyi

şçiler Adana’da taşeronu içeri almadı. Taşeronihalesini yaptırmayan işçiler rektöre kul, taşeronaköle olmayacaklarını Balcalı’da herkese gösterdi‹

Taşeron tabana kuvvet

Page 9: Halkın Sesi 109.sayı

EMEKHalk›n Sesi

925 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

Kocaeli’nin Gebze ilçesindekitersanelerde faaliyet gösterenNumarine Denizcilik adl› tafleronflirket, sendikal› olduklar› gerekçe-siyle 16 Haziran’da iki iflçiyi ifltenç›kard›. ‹flten ç›kar›lan iflçiler vearkadafllar›n› 17 Haziran sabah›Numarine Denizcilik önünde“Sendika düflmanl›¤›na son”talebiyle direnifl bafllatt›.

17 Haziran günü ifle girifl vepaydos saatlerinde eylem yapantersane iflçileri bir yandan da ter-sanedeki hak ihlallerine iliflkindilekçelerini bölge çal›flma müdür-lü¤üne göndermeye haz›rlan›yor.Limter-‹fl sendikas› da ifle iadedavas› açacak.

Limter-‹fl üyesi iflçiler, ayn›zamanda Malazlar Kibritfabrikas›n›n da sahibi olan,Numarine orta¤› Ömer Malazlar’›n,Limter-‹fl üyesi iflçileri makam›naça¤›rarak sendikaya üye olanlar›nsay›s›n›n artmas›ndan rahats›zoldu¤unu belirtip, “ben burayasendika sokmam, yasa masa datan›mam” dedi¤ini ifade ediyor.

Limter-‹fl üyesi iki iflçinin ifl akit-lerini tek tarafl› olarak feshedenNumarine Denizcilik ayn› iflçileri2008 1 May›s gösterilerine

kat›ld›klar› için “ekonomik vefinansal koflullar ile iflletmeninzarar gördü¤ü” gerekçesiyle ifltenç›karm›flt›. ‹flçiler, açt›klar› ifle iadedavas›n› kazanm›fl ve ifle geridönmüfltü.

Numarine Denizcilik,sendikalaflmaya karfl› iflçileri k›demve ihbar tazminats›z iflten ç›kar-makla tehdit ederek daha yo¤unçal›flt›rmaya bafllad›. Yo¤unçal›flma ve iflçilerin psikolojik bask›alt›na al›nmas› ise ifl kazalar›n›artt›rd›. Son bir ay içinde tersanede3 iflçi ifl kazas› geçirdi. ‹flçilerinsa¤l›¤›n› düflünmeyen ve ifl

kazalar›na davetiye ç›karan çal›flmakoflullar›n›n hüküm sürdü¤üNumarine’de en büyük hisseninsahibi bir sa¤l›k flirketi. Ac› BademSa¤l›k Grubu’nun sahibi AbraajKapital Numarine’nin yüzde 80hissesine sahip.

Limter-‹fl, kendilerine destekolmak isteyen herkesin Numarine’efax, telefon ve mail yoluyla tepkigöstermesini istedi. Numarine’etepki göstermek için Tel: (0262)751 06 82 – (0212) 287 27 02

Faks: (0262) 751 06 91 E-mail: [email protected] /

[email protected]

Borç kapitalizminilacıdırSistemin varlığını sürdüre-

bilmesi için üretilen malve hizmetlerin satılabilmesiyani bunlara bir talep olmasıgerekiyor. Ancak bu talepihtiyacı karşısında kitleleringiderek yoksullaşması birtehlike oluşturmaya başlıyor.Bu noktada sistem kendibekası için işsiz, düşük gelirliinsanları borçlandırma yoluile hem de bunu çok kolay-laştırarak sistem içine çek-meye çalışıyor. Halkın gelirve harcama dengelerinebakıldığında sistemin nekadar başarılı olduğugörülüyor.

Ankara Ticaret Odası’nınBankacılık Denetleme veDüzenleme Kurulu veri-lerinden derlediği çalışmaborçlandırma hikâyesini açıkbir şekilde ortaya koyuyor.Çalışmaya göre Türkiye’dekikişi başına düşen tüketicikredisi, kredi kartı ve kredilimevduat hesabı borcu bin947 TL’yi buluyor. Birçokailenin TOKİ’ye olan taksitlikonut borçları da dahil edil-diğinde kişi başına ortalamaborç 2 bin TL’yi aştığıgörülüyor. Kişi başına borçmiktarında son altı yılda 10kattan fazla artış yaşandığınadikkat çekiliyor. 2003 yılısonunda kişi başına düşentüketici kredisi ve kredi kartıborcu 190 TL oluyordu.

İşsizlik nasıl azaldı?

Türkiye İstatistikKurumu’nun (TÜİK) Mart

ayı için açıkladığı rakamlaragöre Türkiye genelinde işsizsayısı geçen yılın aynı döneminegöre 338 bin kişi azalarak 3 mily-on 438 bin kişiye indi. İşsizlikoranı ise 2,1 puanlık azalış ile %13,7 seviyesinde gerçekleşti.İşsizlik rakamının düşük çıkmasıekonomide bahar havası estir-meye çalışanları sevindirdi.

TÜİK'in aynı açıklamasındaverdiği mevsimselliktenarındırılmış işsizlik oranı iseMart ayıyla aynıydı. Önümüzde-ki aylarda da mevsimselliktenarındırılmamış issizlik rakamlarıdüşme gösterecek. Bundamevsimin etkisi yüksek olacak.Bahar ayları ile birlikte gelenek-sel olarak ekonomidehareketlilik kış aylarına görearttığından işsizliğin rakamınıngörece düşmesi bir başarı olarakdeğerlendiriliyor. İşsizlikkonusunda gerçek bir ilerleme-den söz etmek için mevsimsellik-ten arındırılmış işsizlik rakam-larında kalıcı ve uzun vadelidüşüş yaşanması gerekiyor.Ülkemizde tarım ve inşaatalanındaki istihdam kapa-sitesinin yazın artması, işsizlikrakamlarında azalmayaşanıyormuş görünümü veriyor.Buna mevsimsellik etkisi deniliy-or.

Her ay açıklanan ekonomi göstergelerinegöre Türkiye ekonomisi büyüyor. Her

büyüme haberi “büyüme oranları daha dayükselecek” şeklindeki yorumlarıberaberinde getiriyor.

Nurol Holding, 2008-2009 yılları arasındaTürkiye’de rekor ekonomik küçülmeye yolaçan küresel ekonomik krizden büyüyerekçıktı. Nurol, işçi haklarını gasp ederek karetti ve büyüdü.

KR‹ZDE BÜYÜDÜLERİstanbul’un iki yakasını tüp geçitle

bağlayan Marmaray projesinin ortaklarındanolan Nurol Holding, Capital dergisinin hersene haziran ayında hazırladığı bir önceki yıldeğerlendirmelerine göre, 2008-2009 döne-minde krize rağmen büyüyen holdinglerarasında yer aldı. Türkiye’nin en büyük 26holdingi arasında bulunan Nurol, ekonomikkrizin ülke ekonomisini sarstığı 2008-2009yılları arasında karlılığını yüzde 256 oranındaarttırdı. Cirosunu da yüzde 11 civarında

artıran Nurol Holding’in Başkanı NurettinÇarmıklı, krizin etkilerini nasıl telafi ettik-lerini şu şekilde anlatıyor: “Holdingbünyesindeki şirketlerin güvenilirliğinigüçlendirmek, proje bazında verimlilikleriniartırmak ve piyasadaki gelişmeleri yakındantakip ederek anında karar vermek.”

Holdingin 2008 yılında 13 milyon lira olankarı, 2009’da 45 milyonu buldu. Nurol’uncirosu da 903 milyon liradan, 1 milyar lirayaulaştı. Nurol, 2010 yılı için karlılıktakiartışlarını sürdüreceğini ve cirosunu da 1,1milyar liraya çıkarmayı planlıyor. Türkiye’ninciro bakımından en büyük 26 şirketi içindeolan Nurol Holding büyümesini işçilerinhaklarını gasp etmesine borçlu.

PARALARI YOKMUfiNurol Holding, Marmaray projesinin

arkeolojik kazı bölümünde Polat İnşaat adlıtaşeron şirket bünyesinde çalışan işçiler üçyıl aradan sonra patronun yaptığı 1 liralıkücret zammına ve insanlık dışı çalışma

koşullarına itiraz etmişlerdi. 16 Ocak günüişten çıkarılan 80 işçi direnişe geçmişti.İşçiler, Nurol yöneticileriyle şantiyeyi ikidefa işgal ederek görüşebilmişlerdi. Nurolyetkilileri “Para yok, siz çok para istiyor-sunuz” diyerek işilerin hakları olan kıdemtazminatlarını vermemek için elinden geleniyapmıştı. Marmaray işçilerinin tüm sosyalhaklarıyla birlikte işe iadeleri için açtıklarıdava sürüyor. Davaya 5 Temmuz’da SirkeciAdliyesi’nde devam edilecek.

Amiral gemisi inşaat sektörü olan NurolHolding, taahhüt, hizmet, imalat, turizm,savunma, ticaret ve finans sektörlerindefaaliyet gösteriyor. 1966’da kurulan şirketuzun süre inşaat ve savunma sanayiindefaaliyet gösterdi. Özal dönemiyle birlikte tu-rizm sektörüne adım atan Nurol, AKP döne-miyle enerji sektöründe yatırımlarınıhızlandırdı. ABD’nin Irak işgali sonrasındaOrtadoğu’da inşaat ve enerji faaliyetleriniartıran Nurol, ABD’li enerji şirketlerininOrtadoğu’daki taşeronu konumunda.

‹stanbul Kartal’daki Kofluyolu Hastanesi’ndetafleron flirket bünyesinde çal›flt›r›lan DevSa¤l›k-‹fl üyesi 4 iflçi 26 May›s genel eyleminekat›ld›klar› için iflten ç›kar›ld›. ‹fltenç›kar›lmalar›n›n ertesi günü hastane önündeifllerine geri dönmek için direnifle geçeniflçilere D‹SK, KESK, Türk-‹fl ve Kamu-Sen’inkat›l›m›yla destek eylemi yap›ld›. Destekeyleminin ard›ndan baflhekim iflçilerlegörüflmedi. Baflhekim daha sonra iflten at›laniflçilerle tek tek görüfltü. “K›yafetlerinizi giyinbeni bekleyin” diyen baflhekim birkaç günsonra iflçilere “Tatile ç›k›n” dedi ve iflçilerleBaflhekim aras›ndaki görüflmeler t›kand›.

Dev Sa¤l›k-‹fl Örgütlenme uzman› EthemAkdo¤an, “Tatilimizi hastane önünde yapmayabafllad›k” dedi. Akdo¤an, KofluyoluHastanesi’nde tafleron flirket bünyesindeçal›flan sendikal› iflçilere yönelik bask›n›n dadireniflle birlikte artt›¤›n› söyledi.

Hastane ve tafleron flirket yetkilileri has-tanede çal›flan iflçilerle direniflteki iflçilerigörüfltürmemek için her türlü yolu deniyor.Direniflin ilk günlerinde hastane yetkilileriiflçileri tek tek odalara çekerek iflten ç›karmak-la tehdit etti. “Direniflteki iflçileri ziyaretetmeyin iflinize bak›n, eylemlere de kat›lmay›nyoksa iflinizden olursunuz” fleklinde tehditlerdireniflin ilk günlerinde hastane yetkilileritaraf›ndan direniflteki arkadafllar›n› ziyareteden iflçilere hemen her gün yap›ld›. Butehditleri, toplu ziyaret eylemleriyle aflt›klar›n›

belirten Akdo¤an, her gün sabah saat 8, ö¤len12 ve akflam 16’da yapt›klar› toplu ziyaretlerinhastane yönetimine ve tafleron sistemine tepkieylemlerine dönüfltü¤ünü belirtti. Hastaneyönetimi ise bu aflamadan sonra iflçileri yaz›l›olarak tehdit etmeye bafllad›. Art›k,arkadafllar›n› ziyaret eden iflçilerin evlerine“Arkadafllar›na kötü örnek olmak” gibigerekçeler yazan tutanaklar gelir oldu.

‹flçilerin direniflteki iflçileri destek ziyare-tinin destekçilerinden biri de hasta yak›nlar›.Hemen her gün birçok hasta yak›n› iflçilerinhalini hat›r›n› sormaya hatta destek eylemleri-ne kat›lmaya bafllad›. ‹flçilere Kartal’dakidemokratik kitle örgütleri ve ilerici kurumlar›nda deste¤i giderek artt›. E¤itim-Sen Kartalfiubesi ve Kartal Halkevi, direniflteki iflçilerinyiyecek ihtiyac›n› karfl›larken iflçilerin di¤ermasraflar›n› ise Dev Sa¤l›k-‹fl karfl›l›yor.Direniflteki UPS iflçileriyle de görüfltükleriniifade eden Ethem Akdo¤an, ilerleyen günlerdeUPS iflçileriyle yapt›klar› görüflmeleri düzenlihale getireceklerini belirtiyor. Yol-‹fl sendikas›ve Kad›köy Halkevi’nin de destek ziyaretinegeldi¤ini vurgulayan Akdo¤an, hastanedekias›l iflverenin tespit edilmesi için de mahkem-eye baflvurduklar›n› belirtti.

Destek ziyaretleri ve direniflteki kararl›l›¤›n,hastane yönetimi ve tafleron flirket yetkilileri-nin tehditlerini sonuçsuz b›rakt›¤›n› belirtenAkdo¤an, iflçiler ifllerine geri dönene kadardireneceklerini söyledi.

Direnifl iflçiye güç veriyortafleronu s›k›flt›r›yor

‘Sendika düflmanl›¤›son bulsun’

T ürkiye İşadamları veSanayicileri Konfederasyonu(TUSKON) 14-20 Haziran tar-

ihleri arasında “Türkiye-Dünya TicaretKöprüsü 2010” adı altında bir etkinlikgerçekleştirdi. TUSKON’un“Yoksulluğu Bitirme Zirvesi” olarakadlandırdığı zirve, Dış TicaretMüsteşarlığı'nın koordinasyonunda veTürkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM)desteğiyle gerçekleştirildi. 136 ülkeden4500 işadamının katıldığı zirve, İstan-bul Sütlüce Kültür ve KongreMerkezi’nde gerçekleştirildi.

Yoksulluk teması, TUSKONBaşkanı Rızanur Meral’in açılışkonuşmasının bir cümlesinde geçti.Meral, "Komşusu açken tok yatan biz-den değildir düsturu ile dünyadakiterör ve şiddetin üstesinden gelelim"dedi. Zirvenin geneline işadamlarınınyaptığı ticaret anlaşmaları damgasınıvurdu. Tekstil, inşaat, turizm, mobilya,gıda ve makine gibi çok sayıda sek-törde el sıkışıldı. Yoksulluğu bitirmeksloganıyla gerçekleştirilen zirvede yerlive yabancı şirketler toplam 14 milyardolarlık ticaret anlaşmaları yaptılar.

Her fırsatta yoksulluğu bitireceğinidile getiren TUSKON, yoksulluğunasıl bitireceğine dair somut biraçıklama yapmadı. Yoksulluğu bitirmeplanı “Ben zengin olayım ondan sonra

yoksulluğu bitireceğim”den ibaret olanTUSKON, kurulduğu günden bu yanagerçekleştirdiği her ticaret köprüsüetkinliğinde ‘milyar dolarlık ticaretanlaşmaları’ yaparken ülkede yoksul-luk giderek arttı.

Türkiye’nin hemen hemen herilinde işadamları, esnaf ve sanayicidernekleri çerçevesinde örgütlenenTUSKON bileşenleri genellikle küçük

işletme sahiplerinden oluşuyor. Küçükişletmelerde güvencesiz, esnek çalışmabiçimlerine maruz kalan işçilersegiderek yoksullaşıyor.

TUSKON bünyesindeki şirketlerAfrikalı ve Güney Amerikalı şirketler-le genelde battaniye, pompalı tüfek,galvaniz, elma, susam, muz, elektrikmalzemeleri, temizlik makinesi gibiürünlerde ticaret anlaşmaları yaparken

Fildişi Sahilleri ile toplu konutanlaşması yapıldı. Zirvede, Arjantin,Brezilya, Peru gibi ülkelerleTürkiye’de mal satmaya dönükanlaşmalarda bulunuldu.

20 Haziran’da sonlanan zirveninardından Anadolu’da 3 gün sürecekticaret gezisi başladı. Gezi kapsamındaAfrika ülkelerinden gelen işadamlarıAnadolu’yu gezecek.

Erzurum gibi bazı illere bölgekalkınma ajanslarının özel davetiylegelecek olan Afrikalı şirketler, bölgel-erdeki küçük ve orta ölçekli işletmeleraçısından fırsat kapısı olarak sunulu-yor.

TUSKON, kurulmasının hemenardından dünyanın çeşitli ülkelerindekişirketlerle ticaret köprüleri etkinlikleridüzenlemeye başlamıştı. Bu köprüleriniçinde en önemlisi ABD’nin BüyükOrtadoğu Projesi’nin sınırlarına dahiledilen Afrika ülkeleriyle yapılan ticaretköprüleri olmuştu

TUSKON’un her senegerçekleştirdiği ticaret köprüsü etkin-likleri, Türkçe Olimpiyatlarıyla birlikteFethullah Gülen cemaatinin gövdegösterisi olarak gördüğü etkinliklerarasında. Etkinliklerde, dünyadakiTürk okullarından mezun gençler dezirvede tercüme görevi üslendi.

TUSKON’un oluşum süreci 1990’lıyıllara dayanıyor. TUSKON’uoluşturacak olan sermayedarlar,Anadolu’da küçük esnaf, işadamları vesanayici dernekleri etrafında örgütlen-mişlerdi. AKP iktidarıyla birlikte önüaçılan Gülen cemaatinin Anadolu’daağ şeklinde örgütlenen küçük dernek-leri 2005 yılında örgütlerini TUSKONadındaki bir konfederasyonlagenişletip tüm illerde örgütlenmeyebaşladılar.

TUSKON’un sermaye köprüsüFethullah Gülen cemaatinin işadamları örgütü TUSKON’un “yoksulluğu bitirme” zirvesinde işadamlarının ticari anlaşmaları zirve yaptı.Gülen cemaatinin gövde gösterisinde yoksulluk bir kelimeden ibaret kalırken, sermayedarlar milyar dolarlık ticaret anlaşmaları imzaladı

Nurol, hak gaspıyla büyüyor

Page 10: Halkın Sesi 109.sayı

10Halk›n Sesi 25 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

KİBELE

78 gün dinledi Ankara “Ölmek var dönmek Yok“ haykırışlarını. Şimdi başka bir haykırış

yankılanıyor Ankara'nın göbeğinde “Artık Ölmekİstemiyoruz” diye. Sloganlar farklı ama içerik aynı.İkisi de güvencesizliği anlatıyor bana, ikisi de insan-ca yaşama hakkı talebini anlatıyor.

Kot taşlama işçileri 22 Haziran'da geldiAnkara'ya Abdi İpekçi Parkı'na tam SağlıkBakanlığı’nın karşısına kurdular çadırlarını.

İstekleri kot taşlamanın yasaklanmasıydı. Zatenbeyazlatmak için kotları taşlamaya gerek yoktu ki.Bu işi yapan atölyelere kurulacak lazerli bir düzenekbu işi yapardı. Böylece bir kez daha anladık ülke-mizde insan hayatının ne kadar önemsiz, büyük

şirketlerin de kâr hırslarının nekadar vahşi olduğunu.

Malüliyet aylığı bağlanmasınıistiyorlardı. Bir de öldüklerindeailelerine maaş bağlanmasını.Hem insanca yaşam istiyorhem ölmeyi göze alıyorlardı.Aslında hiç yadsınamayacakbir hak değil midir malüliyetaylığı? Çalışırsın yıllarca,meslek hastalığına yakalanırsınve bu meslek hastalığındançalışamayacak durumagelirsin. Bu durumda malüliyetaylığı verdiğin emeğinkarşılığında alman gereken birhaktır zaten.

Sigortaları olsa aslında sağlık hakları var amasigortalı olmadıkları gibi bu hastalığın tedavisi deyok.

Aileleri, çocuklarıyla geldiler Ankara'ya. Üstelikeksik de gelmişlerdi. Erzurum'dan gelecek 5 arka-daşlarından bir tanesini yola çıkacakları gün kaybet-mişlerdi slikozis hastalığından. Diğer 4 kişi de kay-bettikleri arkadaşlarına son vedalarını yapmak iste-mişlerdi haklı olarak. Ve her geçen gün bu hastalık-tan ölenlerin sayısı artıyor. Peki biliyor musunuz buhastalığın tekstil sektöründe dünyada ilk kezTürkiye'de görüldüğünü.

Biliyor musunuz;Belki de herkesin giydiği, belki de fark etmeden

aldığı taşlanmış kotların kaç yaşama mal olduğu-nu?

Şimdiye kadar 40'ın üzerinde yaşam kaybettik buhastalıktan. Yaklaşık 600 kişiye de slikozis teşhisikonmuş durumda. Ama bu sektörde 10 bin kişiçalışıyor ve 5 bin kişinin daha bu hastalığa yaka-lanmış olabileceği söyleniyor. Ve onlar diyor ki “Kumlama kotları ağartıyor, slikozis hayatlarıkarartıyor”.

Herkesi hangi markadan olursa olsun taşlaşmışkotları almamaya çağırıyorum. Belki de çözüm içinküçük bir dayanışma olur bu. Herkesi 24 Haziran'akadar Abdi İpekçi Parkı'nda oturacak olan kottaşlama işçilerini görmeye en azından onlarla birkere olsun konuşmaya çağırıyorum, olayın ne kadarciddi bir boyutta olduğunu anlamak için.

Kot tafllama iflçileriart›k ölmek istemiyor

EvrimAydo¤an

‹lker Halkevi

T ekirdağ’ın Çorlu ilçesindekiYeşil Kundura’da üç kadın,sendikalı oldukları için 26

Mayıs’ta işten çıkarıldı.Sendikalaşan işçilere gözdağı ver-mek isteyen işverenin, “Kadındır,direnemez” diye düşünerek, iştençıkardığı üç kadın 27 Mayıs’tadirenişe geçti. İşe geri alınmak vefabrikaya sendika sokmak içinbugüne değin direnişi sürdürenkadınlardan (Kezban Elmas, DilekŞenkal) ve Deri-İş SendikasıBaşkanı Musa Servi ile görüştük.

“KADINLI⁄IMIZI,‹NSANLI⁄IMIZI UNUTMUfiTUK”

Kezban Elmas, YeşilKundura’daki çalışma koşullarıylailgili, 150 saati aşkın mesaiyaptıklarını, altı ayda bir ikramiyesözü aldıklarını ama ikramiye yüzügörmediklerini, tatil olacağıanlaşmasına rağmen hafta sonunazorunlu mesailerin konduğunu,maaşların 20-30 gün sonra öden-diğini anlatıyor. Elmas,patronların, başka işyerlerindemaaşların iki ayda bir ödendiğinisöyleyerek kendilerini avutmayaçalıştığını söylüyor ve ekliyor:“Zamanla bizim durumumuz da obahsettikleri fabrikalara benzedi.”

Kadınların verdiği bilgilere görekart sistemiyle, tuvalette kaldıklarısüre ay sonunda toplanıyor ve ooranda maaşlarından kesiliyordu.Günde iki kez onar dakikalık çaymolasına çıkılıyor, çay içmek içinfabrikada oluşturulan kantindençay satın alınıyordu.

Dilek Şenkal, çalışmakoşullarını, “Giriş saati belli, çıkışsaati belli değil. İşverenin adı varkendisi yok. Sabaha kadarçalıştığımız için eve yalnızca uyu-maya gidiyorduk. Ailemize, çocuk-larımıza vakit ayıramıyorduk.Burada kadın olmayı bırakın, insanolmayı unuttuk” diyerek anlatıyor.Ama sendikaya üye olunca insan

olduklarını hatırladıklarını, hak-larını öğrendiklerini söylüyor.

Musa Servi, işçilerinsendikalaşma aşamasını anlattı:“İşçiler çalışma koşullarındanbıktıkları için bize müracaat ettiler.Biz de onlara sendikalaşmanınanayasal bir hak olduğunu ancakpolisin ve jandarmanın kendilerinebaskı uygulayabileceğini, işvereninistifaya zorlayabileceğini açıkladık.Onlar sendikalı olmayı tercih ettil-er. 2-3 aylık bir çalışma sonucundaüç kadın işçi işten çıkarıldı.Gözdağı vermek için cami imamıbile harekete geçirildi.”

SEND‹KANIN KARALANMASINIAfiTILAR

Elmas, yöneticilerin“Sendikacılar fabrika fabrikadolaşıp ceplerini para dolduraninsanlardır” dediğini anlatıyor:

“Ama biz koşullardan bıkmıştık,fabrikadaki işçilerin yaklaşık olarakyarısı sendikaya üye oldu. Budurum karşısında bir toplantıyapıldı. İş ihalelerinin alınamadığıbahanesiyle, iş daralmasınagidileceği ve 150 işçinin iştençıkarılacağı söylendi. Hattasendikalaştığım için belediyebaşkanı aracılığı ile beni kiradaoturduğum evden çıkarmak bileistediler. Zenginler para güçleriylebizi yıldırmaya çalışıyor.”

Elmas, üç kadının iştençıkarılmasının iki nedeni olduğunudüşünüyor. Çalışırken haksızlıklarases çıkaran insanlar olmaları vebirçok kadının fabrikada baskı gö-rerek, çocukları ve aileleri için isti-fa etmek zorunda kaldığını, bu üçkadınının da tazminatını alıncasusacağını evine gidip oturacağını,direnemeyeceklerini

düşünmeleri… Şenkal, Emine Arslan’ın

Desa’daki direnişiyle ilgili filmlerigörünce cesaretlendiklerini, fab-rikada özellikle kadın işçilerin dekendilerini gördükçecesaretlendiğini söylüyor: “Buradabu direnişi yapanlar erkekolsalardı, fabrikadakisendikalaşmaya devam eden kadınsayısı bu kadar çok olmazdı.Burada bizim kadın olarak varolmamız onları daha da yürek-lendiriyor. İnanıyorum ki kadınlarbirlik olursa bunun da üstesindengelebilirler.”

KADINLARIN D‹REN‹fi‹ KADIN-LARI YÜREKLEND‹R‹YOR

Musa Servi, kadınların yaklaşıkbir aydır süren direnişi boyunca, 2kez gözaltına alınmalarına rağmendirenmeleri sayesinde işveren

Engin Yeşil’in sendikayla masayaoturduğunu anlattı. Bu sayedetuvaletlerdeki kart sistemikaldırıldı. Maaşlar zamanında yattı.Söz verilen ikramiyeler ödendi.Baskılar ciddi oranda azaldı.

Servi, önce işten çıkarılan üçişçinin işe geri alımı, ücretlerin iyibir yaşam için gereken miktaraçıkarılması, fabrikaya sendikanınsokulması için sendika olarakmücadeleye devam edeceklerinibildiriyor.

Şenkal, fabrika önüne ziyaretegelen bir kadının bile çok anlamlıolduğunu, kadınlarla paylaşımın,dertlerini anlatmanın çok dahakolay olduğunu söylüyor. Kadıngazetecileri yanlarında görmekistediklerini belirtiyor. Biz de dav-ete icabet edip bir sonraki sayıdaÇorlu’nun yolunu tutacağız.

Emine Arslan’ın DESA direnişiyle akıllara kazınan Deri-İşsendikası, Yeşil Kundura’da sendikalı oldukları için iştençıkarılan üç kadının direnişiyle yeniden fabrika önündeE

K A D I N D I R ‘ D ‹ R E N E M E Z ’ D E M ‹ fi T ‹

Patronu fena yanılttılarHikaye tan›d›kTUBA GÜNEfi

Serdar Turgut’a Rojindavasından ceza

Akflam gazetesi yazar› SerdarTurgut, flark›c› Rojin’e bas›n

yoluyla hakaret suçuylayarg›land›¤› dava sonucundapara cezas›na çarpt›r›ld›. Gazetecihakk›nda “cinsel taciz”den beraatkarar› verildi. Kürt sorunundaaç›l›m tart›flmalar›n›n yafland›¤›Ekim 2009’da Serdar TurgutAkflam Gazetesi’ndeki köflesindeRojin’i kastederek “Onu da¤akald›r›r, seks kölesi yapard›m”demiflti. Rojin’in Turgut hakk›ndaaçt›¤› cinsel taciz ve hakaretdavas›n›n Bak›rköy 2. Asliye CezaMahkemesi’nde görülenduruflmas›nda Turgut aleyhinebir karar ç›kt›. MahkemeTurgut’un “Rojin Ölker’in fleref vesayg›nl›¤›na bas›n yoluylasövdü¤ü”nü belirleyerekTurgut’a 6300 TL para cezas›verdi.

C‹NSEL TAC‹Z KASTIYOKMUfi

Fakat mahkeme, kararda cin-sel tacize iliflkin suçun kas›tunsurlar› oluflmad›¤› gerekçesiyleTurgut’u cinsel taciz suçundanberaat ettirdi.

Serdar Turgut, davayla ilgiliolarak verdi¤i ifadede, yaz›s›ndaflark›c› Rojin’i kastetmedi¤inisöylemifl, 29 Ekim tarihliyaz›s›nda Rojin’den özürdilemiflti.

Rojin yaz›yla ilgili yapt›¤›aç›klamada “Bu fütursuzlu¤unnedeni Kürt ve kad›n olmamm›?” diye sormufltu.

Kad›n örgütleri de yaz›ya tepkigöstermifl Ankara ve ‹stanbul’daTurgut’un yazar› oldu¤u Akflamgazetesi önünde eylemleryaparak gazeteciyi istifayaça¤›rm›fllard›.

‘Tecavüzü biz durduracağız’Son dönemlerde Kürt

illerinde taciz ve tecavüz olay-larının yaygınlaşması ve yetkili-lerin bunu görmezden gelme-sine karşı Demokratik ÖzgürKadın Hareketi (DÖKH) kap-samlı bir kampanya başlatmıştı."Demokratik özgür toplumuyaratalım tecavüz kültürünüaşalım" kampanyasının 1 yılsürmesi planlanıyor.Kampanyanın amacı ‘tecavüzterörüne’ karşı toplumsalduyarlılık yaratmak, erkeğinkadın üzerindeki ideolojik ege-menliğinin aşılması, erkek ege-men devlet yapısı karşısındakadının haklarını korumak,mücadele etmek olarakaçıklanmıştı.

DÖKH’li kadınlar BM’ninbir savaş taktiği olarak kabul

ettiği tecavüzün kirli savaşınyaşandığı bölgelerde yaygınşekilde yaşanmasının şaşırtıcıolmadığını düşünüyor. Bu nok-tadan hareketle kirli savaşınizlerini silmek, uzantılarınıortadan kaldırarak bölgededemokratikleşmeyi sağlamakiçin tecavüz kültürünü yoketmeyi hedefliyorlar. 23Mayıs’ta İstanbul İstiklalCaddesi’nde binlerce kadınınkatıldığı bir yürüyüşle başlayankampanya çerçevesinde bugünekadar 29 Mayıs’ta Hasankeyf'te,1 Haziran’da 26 kişinintecavüzüne uğrayan N.Ç.davasının görüldüğü Mardin'de,2 Haziran’da Mersin’de, 4Haziran’da Diyarbakır’da, 10Haziran’da Van'da yürüyüşlerdüzenlendi.

TECAVÜZDE POL‹SfiÜPHES‹

DÖKH üyesi K.S., 17Haziran 2010 tarihinde sivilpolis olduklarından şüphele-nilen kişiler tarafından

kaçırılarak cinsel şiddete maruzkaldı.

Tecavüz olayının DÖKH’ninyürüttüğü “Özgürlük mücade-lesini yükseltelim, tecavüzkültürünü aşalım” isimli kam-

panyaya denk gelmesidüşündürücüydü. 2009 yılındada DÖKH, ‘Kimsenin Namusudeğiliz NamusumuzÖzgürlüğümüzdür’ sloganı ilebir yıllık bir kampanya yapmıştı.

Siirt’le ortaya çıkan tecavüz olaylarının yarattığı sarsıntı Kürt kadınlarını harekete geçirdi. Kirli savaşın yarattığıtoplumsal kültürün bir yansıması olan tecavüze karşı kadınlar bir yıl sürecek bir kampanya başlattı

Halkevi şubeleri kadındayanışmasına mekan olmayadevam ediyor. İstanbul’daOkmeydanı ve Beylikdüzü’ndekadınlar Halkevi’nin çağrısı ilebir araya geldi.

OKMEYDANI’NDAOKLAVALARLA BULUfiMA

11 Haziran günüOkmeydanı’ndan Halkevcikadınlar kendileri için yemekpişirdi. Yolu trafiğe kapayankadınlar, her biri evinden birmalzeme getirerek, birliktehamur açıp, gözleme yaptılar.

Aynı mahallenin kadınlarıolarak daha fazla kaynaşmak vekadının sokağa adım atmasının

vesilesi olmak için sokakta sofrakurdular. Bundan sonrası için debu tür sokağa dönük faaliyetlerinönünü açmış oldular.

Mahalleli kadınların giderekartan katılımıyla, şenlikli biretkinlik gerçekleştiren kadınlar,paylaşımlarının sokakta yemekpişirerek ve yorularakartmasından ötürü çok mutluolduklarını dile getirdiler.

BEYL‹KDÜZÜ’NDE ‹LKBULUfiMA

Kısa bir süre önce faaliyetleri-ne başlayan Beylikdüzü Halke-vi’nde kadınlar bir araya geldi.

12 Haziran Cumartesi günüdüzenlenen kahvaltıda genel

olarak kadınların yaşadıklarısorunlar ve önümüzdeki dönemBeylikdüzü Halkevi’ndeyapılacak kadın faaliyetlerinedair sohbet edildi.

Kadınların büyük birgericileştirme kıskacı altındaolduğu, cemaat ağları içine dâhiledilmeye çalışıldığı ve bunun daen büyük problemlerdenolduğuna özellikle vurgu yapılansohbette buna karşılık kadınlarınkendi dayanışma ve sosyalleşmekanallarını yaratması gerektiği vebunun adresinin de Halkevleriolduğu söylendi.

Kadınlar bir sonraki buluşmatarihlerini belirleyerekHalkevi’nden ayrıldı.

Buluşmanın adresi Halkevi

Neoliberalizm kad›n eme¤inide¤ersizlefltirerek serbest bölgeler,yar› zamanl› çal›flma düzenekleri,esnek çal›flma biçimleriyle vahfli birpazar›n ortas›na f›rlat›p at›yor. YeflilKundura’da çal›flan kad›nlar›nflikayeti daha önce Novamed’dekikad›n iflçilerin, DESA iflçisi EmineArslan’›n anlatt›klar›yla benziyor.A¤›r çal›flma koflullar›, sosyal haya-ta ve haklara kadar uzanansömürü mekanizmas›, bu koflullarakarfl› sendikalaflmay› seçen kad›niflçiler ve ard›ndan bafllayandirenifller üç iflyerinin de ortaköyküsü. Novamed direnifli veEmine Arslan’›n direniflleri biry›ldan uzun sürdü ve kazan›mlasonuçland›. S›ra Yeflil Kunduraemekçilerinde

Page 11: Halkın Sesi 109.sayı

YÜZ YÜZEHalk›n Sesi

1125 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

33 canın yaşamını yitirdiği Sivas katliamının üzerinden17 yıl geçti. Sözde Alevi açılımına rağmen AKP hükümetide önceki hükümetler gibi katliamı aydınlatmak, yakanlarıve yaktıranları cezalandırmak yolunda hiçbir somut adımatmadı. Hükümet, Madımak Oteli’nin müze olması talebi-ni dahi önemseyip yaşama geçirmedi. AKP dönemindetüm din ve mezheplere aynı mesafede durması gereken,

laik devletin Sünni İslam kimliğiyle bütünleşmesi sürecihızlandı. Eşit yurttaşlık talebiyle yola çıkan Alevilerinörgütleri ise yaşananlara tepkili. Kayıt cihazımızıuzattığımız Pir Sultan Abdal Kültür Derneği GenelBaşkan Yardımcısı Kemal Bülbül, AKP’nin Aleviaçılımını, Alevi yurttaşların taleplerini, 2 Temmuz’dakianma programlarını Halkın Sesi okurlarıyla paylaştı.

Canlarhâlâ

yanıyor!

Bugünden bakınca Sivaskatliamını nasıl değerlendiriyor-sunuz?

Madımak katliamının üzerinden17 yıl geçti. 17 yıl boyunca gelenbütün hükümetler bir devlet poli-tikası olarak Madımak katliamıylailgili hiçbir gelişme sağlamadı.Bizim katliamıla ilgili temel beklen-timiz; katliamın neden yapıldığı,katliamı kimin yaptığını ve hukuktabunun neye tekabül ettiğini objektifbir şekilde ortaya çıkarmak. Bilinenkatiller ve bilinmeyen katiller doğrudüzgün yargılanarakcezalandırılmalı. Akabinde görünenkatillerle devletin ilişkisinin neolduğu açığa çıkarılmalı. Bizimbilmediğimiz bazı güçlerin bazıorganizasyonların işin içerisindeolduğu kanısındayız. Bu anlamdazaman zaman demokratikkamuoyundan insanlarınderneğimiz yöneticilerinin, Alevikurum temsilcilerinin devleti suçla-masına rağmen bu konuda devlet-ten doğru “devletin bir kusuru bireksiği yoktur” diye açıklamaolmamıştır. Kaldı ki 2 Temmuz1993’te Madımak’ta düzenlenen oetkinliği bizim derneğimiz yap-mamıştır. Bizim derneğimiz birkatılımcı, Pir Sultan’ı anmaetkinliğini Kültür Bakanlığı düzen-lemiş. Bugüne kadar KültürBakanlığı da konuşmadı. DöneminKültür Bakanı da konuşmadı. Yineo dönemde işin içerisinde bulunansanıklardan birisi olan belediyebaşkanı Temel Karamollaoğlu.Yine şu anda firarda olan ve devlettarafından nerede olduğu bilinenCafer Erçakmak çok ilginçtir yinesanıklardan bir tanesi katliam sanığıolarak tutanaklara adı geçmiş birisiresmi askerlik yapıyor. Askerliktensonra İstanbul BüyükşehirBelediyesi’nde bir firmanın aldığıişte çalışıyor. Ve biz bunu tespitettikten sonra bu kişi yakalandı vetutuklandı. Tüyler ürpertici bir şey,bu katliam sanığı. Bu da gösteriyorki devlet katliamdakisorumluluğunu inkar ettiği gibikatliamı yapanların ortayaçıkarılması konusunda da doğrudüzgün ne hukuk sürecini ne degüvenlik sürecini işletmemiştir. Buanlamda Madımak katliamı tıpkıMaraş, Çorum, Gazi, Malatyakatliamları gibi henüz karanlıktaolan, görüntüde bazılarınınyargılandığı bir katliam. 17 senedirkatliam aydınlatılmadı ve bizimbütün demokratik kamuoyununüzerine mutabık olduğu Madımakmüze olsun talebi de kabul edilme-di. Dolayısıyla burada devlet suçişlemiştir ve bu suçun hukukkarşısında neye tekabül ettiği açıkbir şekilde ortaya çıkmamıştır.

Madımak oteli kamulaştırıldı.Kamulaştırıldı ama yine de müzeyapılmayacağı söyleniyor.

Çünkü müze yapılmamasıdemek aslında bir nevi unutturul-ması demek olacaktır. MadımakOteli’nin kamulaştırıldığı haberinişu anlamda ciddiye almadık. Otelinsahibine kamulaştırma isteyenkurum 4 milyon lira önermiş o da16 milyon lira istemiş. Şimdi devlethesaba 4,5 milyon yatırıp işibilirkişiye vermiş. Resmi süreçtamamlanmamış. Madımak Otelikamulaştırıldı sözü Madımakkatliamına karşı oluşabilecek tepki-leri tolere etme, buna bir bariyeroluşturma çabasıdır. Kaldı ki varsayalım kamulaştırıldı.

Kamulaştırıldıktan sonra AleviÇalıştayı’na katılan bir grup aklıeveller burası yıkılsın park yapılsın,bir kısmı heykel yapılsın, anı eviolsun, kütüphane olsun, devletteanı evi olsun Başbağlar Katliamı daburda sergilensin, Bingöl’deyaşamını yitiren askerler buradaanılsın dedi. Böyle saçma birşeyolmaz. Orada Pir Sultan Abdal’ıanmak üzere giden aydın, yazar,sanatçı, gazeteci, derneğimizinsemahcıları, bu canlar yaşamınıyitirmiştir. Dolayısıyla anılarısergilenmesi gereken onlardır. 2Temmuz katliamının yapıldığı yerşu açıdan önemlidir. Bir, devletAlevi kültürünü kabul ediyor mu?İkincisi, biz Pir Sultan Abdal’ınardılıyız. Devlet ise Pir Sultan’ıkatleden Osmanlı’nın ardılıolduğunu iddia ediyor ve bütün tar-ihini kabul ediyor. Pir SultanAbdal’ın katliamı konusunda nediyor? İdam edilmesi konusunda nedeniyor? Üç, Selçuklu-Osmanlı tar-ihi boyunca meydana gelmiş bütünAlevi katliamlarıyla ilgili bir sem-pozyum hazırlanacak mı?

Buranın Müze yapılması demekdevletin “ Ey Alevi yurttaşlarım bensizin gerçekliğinizi kabul ediyorum,size saygı duyuyorum, sizden özürdiliyorum böyle bir katliamıngerçekleşmemesi, bunun bellek-lerde kalması için burayı müzeyedönüştürdüm. Buradaki 33 candanda özür diliyorum ve onları da ta-rihte kültürleriyele, değerleriyle,anılarıyla, sanatlarıyla yaşatmak

istiyorum” demesidir. Dolayısıylabiz 17 yıldır bu talebimizden hiç vazgeçmedik. Alevi Çalıştayı’nıdüzenleyen bakan Faruk Çelikderneğimizi de ziyaret etmişti.Burada düşüncelerimizi kendisinesöyledik. Derneğimizin birbölümünde Sivas katliamındayaşamını yitirilen canlarımızınanılarının sergilendiği küçük birmüze var. Orda sayın bakanıkarşıladık. Oradaki olup bitenleride gördü, o arkadaşlarımızın daanılarını gördü hatta anı defterinide imzaladı ve burada sohbetederken “Ben de sizin yerinizdeolsam bende müze olmasını ister-im” diyince biz sözüne müdaleettik. Kesinlikle bizi ikna etmeyeçalışmayın siz de bizim gibi

düşünüyorsanız gelin ortakaçıklama yapalım dedik. Sayınbakan da hükümet de bizim gibidüşünüyor bize yardım ediyor dedi.Yok eğer sizin amanız varsa biz buişi ciddiye almıyoruz aydınlardan,sanatçılardan, yazarlardan, gazete-cilerden yardım isteyelim kaldı kiMadımak’ın müze olmasını iste-meyen bir avuç kimliği belirsiz ırkçı,gerici güruhtur dedik. Akabindesivil toplum örgütü adı altındaSivas’ta bazı kurumlarla görüştüler.O kurumların düşünceleri koskocaTürkiye kamuoyunun önüne geçti.Geçmiş gibi gösterildi yani. Bunlarböyle söylüyorlar falan budemokratik bir yaklaşım da değil,kabul edilen bir yaklaşım da değil.Bu katliamı meşru gören biryaklaşımdır. Şu anda AKPhükümetinde Devlet Bakanlığıyapan Hayati Yazıcı, Madımakkatliamı sanıklarının avukatlığınıyapmıştır. Bunu ilk defa biz tespitettik ve yazdık bizim sitede veGünlük gazetesinde yayınlandı bu.O dönem avukatlık yapmaktadır vesanıkların avukatlığını yapmaktadır.Daha sonra milletvekili ve devletbakanlığı sürecine birlikte tanıkolduk.

AKP’nin Alevi açılımıyla ilgili nedüşünüyorsunuz?

Mesala basit bir örnek verelim.Bir komşunuzla, bir arkadaşınızla,bir yakınınızla, sevdiğiniz bir insanlatartışsanız, kavga etmiş olsanız,konuşmuyor olsanız vs. bunun ilkkıvılcımı olur, bir çıkışı olur. Şimdi

koskocaman 1000 yıllık tarihi kabulveya red ettiğinizi gösterirsiniz.AKP hükümeti için bunun birgöstergesi var. 17 yıldır kamuoyuMadımak Oteli için müze olsundiyor. Sen bırak şimdi zorunlu dinderslerini bir yana. Diyanetbaşkanlığı Alevi köylerine camiyapılmasını, dedelerin durumunu,dergahları falan bir kenara koyalım.Şimdi sen saydığın Alevi kültürükonusunda demokratik evrenseldüşüne biliyorsan ki ben AKP’ninböyle bir kültürel ve tarihi alt yapısıolduğuna inanmıyorum,Madımak’ı müze yap. Bir yıldır hakamulaştırıldı, yok pahalıydı, yokucuzdu, yok anı eviydi yok bilmemneydi sürece yayarak hem bıktırmahem psikolojik yıpratma çabasınadönüştürme. Hem de zamaniçerisinde alavere, dalavere misalipolitikalarlda bulunma. Aleviaçılımına gelince Cumhuriyet tarihiboyunca bir hükümetin ilk defasorunun ismini koyması güzelbirşey. Bu Alevi açılımı, Kürtaçılımı, Ermeni açılımı, Romanaçılımı vs. şimdi mesela bu dörtaçılıma bakalım. Ermeni açılımı...Hrant Dink’in katillerinin doğrudürüst yargılanması, katliamın nasılyapıldığının ortaya çıkartılması... Buolmadı. Katiller çıkıp şov yapıyor.Katliamda emniyet müdürlerinin,polislerin, jandarmanın vs. sorumlu-luğunu gazeteler boy boy yazıyorama ortada birşey yok. Romanaçılımı... Selendi’de insanlarınbaşına gelmeyen kalmadı. Yoksul,kimsesiz, sahipsiz Roman halkınıbir spor salonunda topladılar.Orada bir şov yaptılar. Onda daolumlu bir gelişme olmadı.Sulukule yerle bir ediliyor.Sulukule’de bir tarih var. Kültüryaşantısıyla, evle, sokakla, yaşar. Oda aynı şekilde fiyasko. Kürtaçılımı... Belediye başkanları, bin-lerce parti yöneticisi, tutuklanançocuklar.... Diyarbakır’da taş atançocuk terörist, Filistin’de taş atançocuk general. Çocuklar üzerineyapılan şeyler, kameralar önündekollarının kırılması, yerlerde sürük-lenmeleri, annelerinin gözününönünde tekmelenmeleri, ŞerzanKurt’un öldürülmesi... Şu anda1500’e yakın çocuk cezaevinde veakibetleri belirsiz. Bu korkunç,tüyler ürpertici birşey. Kürt açılımıda böyle. Alevi açılımına gelince...En güzel örneği Madımak. Bunundışında din dersini kaldırın diyoruz.İki tane din dersi koyuyorlar. Birizorunlu biri seçmeli. Diyanet İşleriBaşkanlığını (DİB) kaldırındiyoruz. Yeni Diyanet İşleri YasaTasarısı’nı inceledim, eskisindendaha beter.

Din dersini kaldırın diyoruz, iki tane koyu-yorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldı-rın diyoruz eskisinden daha beter birDiyanet İşleri Yasa Tasarısı hazırlıyorlar

KP hükümetinin Devlet Bakanı HayatiYazıcı Sivas katliamı sanıklarınınavukatlığını yapmıştı. Bunu biz tespitettik ve yazdıkA

Sivas katliamı 17yıldıraydınlatılamadıMadımak müzeolsun talebi dekabul edilmedi.Burada devletsuç işlemiştir

8 Kasım’daki büyük mitingi nasıldeğerlendiriyorsunuz?

8 Kasım 2009’dan bu yana bu büyüklüktebir kitlenin alana yığıldığı bir etkinlik olmadı.Bir hareketlilik var. Örgütlü olduğumuz yer-lerde demokratik taleplerimizi dile getirenbasın açıklamaları, genel mitingler, oturmaeylemleri vs. oluyor. 8 Kasım mitingi olduğuzaman şube sayımız 48’di şu anda şubesayımız 70. Bu gösteriyor ki mitingin bunaçok ciddi etkileri oldu. Şube sayımızın yük-selmesinin sebebi mitingin kamuoyundakiyansımaları ve artık Alevi toplumunun daörgütlü birey olarak durmak gibi bir şeçeneğiseçmesiydi. Diğer yandan çok ciddi hak ihlal-leri devam ediyor. Niğde merkeze bağlı 45

köy var. 44’ü Sünni, birisi Alevi. Elektirikborcu nedeniyle bütün köylerin elektriğikesilmiş. Sonra 44 köyün elektirik bağlanmıştek Alevi köyünün elektiriği bağlanmamış.Erzincan’dan bir doktor arkadaşımızhakkında soruşturma açıldı. MalatyaHekimhan’da bir kadın arkadaşımıza saldırıoldu. Sivas’ta Atatürk lisesinde tarih öğret-meni, bir genç kızın tırnağında oje var diye“Niye abdest almıyorsun” diyerek tırnağınıkırdı. Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler dahabizim tespit edemediğimiz de var. ŞerifMardin bir laf söyledi ya mahalle baskısıherkes bunu ezberlemiş söylüyor. Mahallebaskısı yok. Devlet baskısı var. Mahallegücünü devletten alıyor.

Hak ihlalleri devam ediyor

Diyanet, devletiçinde devlet

Yeni Diyanet İşleri Başkanlığı yasatasarısının ne tür sorunlar doğracağınıdüşünüyorsunuz?

DİB içerisinde çalışan kişilere akademiksıfat verilecek. Müezzin, baş müezzin,uzman müezzin gibi kavramlar. İmam, başimam, uzman imam vs. gibi kavramlar ola-cak. Bunun yanında şu anda sözleşmeli nite-likte bulunan ya da bir şekilde DİBiçerisinde görev yapan yaklaşık 4000 kişinin657 sayılı Devlet Memurlar Kanunu’nuniçerisine dahil edilip devlet memuru sıfatınınverilmesi var. Şimdi düşünün DİB Çin HalkCumhuriyeti’nden, Orta Asya’dan,Rusya’dan Kanada’ya , Afrika’dan ABD’ye,Avrupa’danİskandinavyaülkelerine kadaretkisi olan, tem-siliyet yetkisiolan, ateşeliklerivs. olan birkurum. Çalışansayısı 120 bincivarında, camisayısı 110 binigeçmiş. Habirecami yapılıyor, devlet içerinde devlet. Şimdibütün bu açılımları bir tarafa bırakalım. Birtek şeyi yaparsanız sorunu çözersiniz. 12Eylül faşist anayasasını kaldırın, çoğulcudemokratik bir anayasa yapın işi çözersiniz.Anayasanın ilk üç maddesi tartışılmaz,değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklifedilemez. Bana göre bu üç madde değil bualtı madde. Üç tanede gizli madde var.Nedir onlar? Biri zorunlu din dersi, biridiyanet işleri başkanlığı biri de anayasanınruhu. AKP sözüm ona liberal, sözüm onademokrat, sözüm ona İslamcı vs. Bununiçerisinde birisi doğru Siyasal İslamcı, gericive uyguladığı politikalar gittikçe faşizan haledönüşen bir parti şu an AKP.

Madımak’tabüyük mitingBu yıl 2 Temmuz’da ne yapacaksınız?Türkiye genelinde 25 Haziran’dan 6

Temmuz’a kadar olan süre içerisinde 2Temmuz’da yitirdiğimiz canlarımızı, bununanlamını, katliamın neden olduğunu vs. bütünayrıntılarıyla izah edeceğiz. Şubelerimizinolduğu yerde demokratik kurumların, emekörgütlerinin olduğu yerde bunu yapacağız.Ayrıca İstanbul, Ankara, İzmir’de mitingleri-miz olacak ve bu yıl ana mitingimizMadımak’ın önünde olacak. Bütün Türkiyegenelinde şubelerimizi 33 canla yoldaş olandostlarımızı Pir Sultan Abdal yarenleriniMadımak’ın önünde davet ediyoruz. Gelinorada katliamı bir daha lanetleyelim bir keredaha Madımak müze olsun diyelim. YaniAnkara başta olmak üzere Türkiye’nin heryerinde anma programımız olacak ama finalprogramımız 2 Temmuz’da Madımak’ınönünde. Sivas’ta yitirdiğimiz canların aileleri,aydınlar, yazarlar, siyasetçiler, emek örgütleri,gençlik, kadınlar, derneğimizin üyeleri, buyola gönül vermiş insanlar bütün dostlarımızbizimle beraber olacak yüz bini aşkın kitlebekliyoruz. Çok ciddi, çok onurlu, çok vakurbir eylemimiz olacak.

OSMAN NUR‹ ORHAN

2 T E M M U Z ’ D A M A D I M A K ’ I N Ö N Ü N E . . .

Mahalle baskısı yok, devlet baskısı var

Page 12: Halkın Sesi 109.sayı

DOSYAHalk›n Sesi

1225 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

AKP’nin büyük başarısı belki de olmayanı var gibigöstermek oldu. Emperyalizme sarılırken mesafeligörünmek, fiyaskoları büyük başarı ilan etmek,yoksulları ekonomik güç masallarıyla uyutmak

AKP’nin dış politika sloganı, “Komşularla sıfır sorun!” Hakikaten hiç sorun yaşamadık; Irak,Suriye, İran, Gürcistan, Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, Kıbrıs, Filistin ve İsrail hariç

Ama artık masallar gerçeğin duvarına tosluyor.Ahmet Davutoğlu’nun bağımsız dış politika ve“komşularla sıfır sorun” iddiası, bölgesel güçpozları artık AKP’lileri bile ikna edemiyor

İşbirlikçininmumu...

ABD emperyalizmine daha iyi hizmetedebileceği iddiasıyla iktidara geldi.Söylemde kitlelerin gavur alerjisini

okşamasına da bu hizmetin bir gereğiolarak müsaade edildi. Hakkını teslimedelim, görevini yerine getirmek içinelinden geleni de yaptı. Ama bir yerekadarmış. Bütün o iddialı duruş, içerdedışarda patlak veren krizler karşısında

gerçekleri gizlemeye yetmiyor.İnandırıcılık tükeniyor, miat doluyor...

AKP, kendi dış politikaçizgisinin “komşularla sıfırsorun” siyasetine dayandığınıiddia ediyor. “Türk’ünTürk’ten başka dostu yok” slo-ganı ile tüm komşularadüşman gözüyle bakılan döne-min geride bırakıldığısöyleniyor. Ermeni açılımı,Kıbrıs’ta çözüm süreci,Kafkasya işbirliği girişimleri,Ortadoğu ülkeleri ileekonomik ilişkilerin iler-letilmesi ve petrol boru hatlarıgibi adımlarla da işbirliği vedostluğa dayalı yeni bir döne-min temellerinin atıldığısöyleniyor. Peki “sıfır sorun”siyasetinin izlendiği budönemde gerçekte ne yaşandı?

SORUN 1: IRAKIrak, AKP hükümetinin

geçirdiği tezkerelerle Türkiyehava sahasını ve hava üslerinikullanmasına izin verilen ABDaskerlerince işgal edildi. ABDaskerlerinin karadan naklineilişkin tezkere ise AKP’nin tümgirişimlerine rağmen halk mu-halefeti ve egemenler arası çat-laklar nedeniyle geçirilemedi.

SORUN 2: SUR‹YESuriye, 2007 Eylülünde

Türkiye hava sahasını kullananİsrail savaş uçaklarınca bomba-landı. Suriye bir dönem İsrail-Suriye arabluculuk görüşmele-rini yürüten ancak bununihayete erdiremeyenTürkiye’yi 2009’daki ikinciönerisinde reddederek “ABDarabulucu olmalıdır” dedi.

SORUN 3: GÜRC‹STANNATO’ye üyelik sürecinde

Türkiye’nin aktif desteğini alanGürcistan, bağımsızlık isteyenGüney Osetya ve Abhazya’yı2008 Ağustosunda işgal edinceRusya da Gürcistan’a müda-hale etti. AKP arabuluculukiçin inisiyatif almak isteyince,Rusya’dan “Gürcüleri savaşaABD ve Türkiye hazırladı”yanıtını aldı. Daha sonra ABDsavaş gemileri AKP’nin gözyummasıyla boğazları kulla-narak Karadeniz’e geçti.Rusya’ya yönelik ABDtehdidinde Türkiye yine bir üsolarak kullanıldı.

SORUN 4: AZERBAYCANRusya’nın Gürcistan’a

müdahalesinin ardındanKafkas kapısını açık tutmakisteyen ABD’nin teşvikiyle,Türkiye hala kapalı olan

Ermenistan sınırını açmak içinyeni bir girişim başlattı. 2008yılında başlatılan süreçte,Azerbaycan’la ilişkilerinkötüleşmesi dışında bir sonuçalınamadı. Ermenistan ile halaortak bir belge imzalanamadı.Ama bu süreçte AzerbaycanRusya’ya daha fazla yanaşarakTürkiye üzerinden iletilmesihedeflenen doğalgaz rezerv-lerini Rusya projelerinebağladı ve Türkiye’ye satılandoğalgaza zam yaptı.

SORUN 5: ERMEN‹STANAKP milliyetçi basıncın et-

kisi altında şoven söylemleresarılıp anlaşma içinKarabağ’dan çekilme gibi önşartlar önerince ErmenistanCumhurbaşkanı SerjSerkisyan, 22 Nisan 2010itibariyle sürecin askıyaalındığını açıkladı.

SORUN 6: ‹RANİran’a yönelik olası bir

ABD müdahalesindekullanılacak nükleer silahlar vehava üsleri Türkiye’de

bulunuyor. İran’ın Türkiye’nintek başına arabulucu olmasınıreddetmesi ve ancak Brezilyagibi bir başka ülkenin inisiyatifalması durumunda Türkiye’yide ikincil bir rolle kabul etmesibundan kaynaklanıyor.

SORUN 7: KIBRISKıbrıs’ta Mehmet Ali Talat

liderliğindeki merkez solCTP’nin adanın kuzeyinde ikti-dara gelmesi ile AKP’nindoğrudan belirleyici olduğu birmüzakere süreci başladı.Çözüm umutlarının pompa-landığı bu süreçte CTP,Kıbrıslıların tabiriyle AKP’ninKıbrıs şubesi gibi çalıştı. Kıbrıshalkının beklentilerinin veiradesinin hiçe sayıldığı busüreç, çözüm umutlarının terkedilerek Nisan 2010 seçim-lerinde Derviş Eroğluliderliğindeki sağcı UBP’niniktidara gelmesi ile sonuçlandı.Kıbrıs’ta baskıcı, milliyetçi veneoliberal politikaların gidereköne çıkacağı sıkıntılı bir döne-min kapıları aralandı.

SORUN 8: F‹L‹ST‹NBir yandan İsrail ile ilişkileri

ilerletirken bir yandan daFilistin davasına sahip çıkmaiddiasını tantanalı şovlarla öneçıkaran AKP’nin masalı,İsrail’in Mavi Marmara gemi-sine yaptığı kanlı baskınla sonaerdi. Hükümet yine İsrail’eefelendi ama ikili ilişkilerikesmekten özenle kaçındı.AKP saldırılarından 11 günönce Filistinlilerin çağrılarınakulak tıkayıp İsrail’in OECDüyeliğine onay vermiş, vetohakkını kullanmamıştı.

AKP’nin somut tavır almak-tan kaçınan tutumu Arapdünyasında hayal kırıklığıyarattı. Arap basınında TayyipErdoğan hakkında “Laf çok,icraat yok” kabilinden eleştirelyazılar görülmeye başlandı.Hamas ve Fetih, Türkiye’ninarabuluculuk teklifini reddetti,Mısır’ın arabuluculuğununyeterli olduğunu açıkladı.

SORUN 9: ‹SRA‹LAslında yürürlükte olmayan

ve ikili ilişkilerin geleceği

açısından belirleyiciliğiolmayan bazı ikili projelerinaskıya alındığını açıklayanAKP, Heron uçaklarınınticareti, OECD üyelik süreci,NATO kapsamındakiler dedahil ikili askeri işbirliğianlaşmaları ve ekonomikişbirliği anlaşmalarında enufak bir değişikliğe gitmedi.Ancak İsrail yine de rahatsızolmuştu ve diklenmelerincezasını kesmeye başladı.Türkiyeli şirketlere İsrail’dezorluklar çıkarılmaya başlandı.İsrail devleti Yılmazlarİnşaat’ın varlıklarına tedbirkoydu. Bunun üzerine AKPhükümetinden yardım isteyenve hernangi bir yanıt alamayanşirket, hükümetin İsrail’leilişkileri bozacak sert birsöyleme sahip olmasına karşınİsrail’de zor durumda kalan birşirkete sahip çıkmaktankaçınmasını eleştirerek AKPhükümetine dava açtı.

SORUN 10: KÜRD‹STANYıllar boyu bir Kürt devle-

tinin kurulması, devletinvarlığına bir tehdit olarakalgılanırken Irak’ın işgali budurumu değiştirdi. Irak’ınkuzeyinde ABD himayesindebir Kürdistan Federe Devletioluşması gerçeği karşısında,Türkiye de bu kırmızı çizgisinideğiştirmek zorunda kaldı.AKP sürekli ABD ile işbirliğiçerçevesinde KürdistanYönetimi’ni de ikna ederekPKK’yi etkisizleştireceği ve tas-fiye edeceğinin propagandasınıyaptı. Ancak bu hesap da tut-madı. AKP’nin destek verdiğiABD işgalinin 8. yılında halaülkeye hakim merkezi bir Irakyönetimi oluşturulabilmişdeğil. Bir buçuk yıldır dahükümet kurulamıyor. İç savaştehdidiyle karşı karşıya olanülkede, sürekli bir tehditaltında bulunan Kürdistanyönetimi, PKK’ye karşı birhamleye girişemiyor. Budurumda AKP sonuçsuz sınırötesi harekatlara girişiyor ve iyigeçinmek istediği bu komşusu-nun topraklarını bombalıyor.Ne Irak işgali ne Türkiye’ninKürt sorunu açısından ufuktabir çözüm görünmezken,giderek çetrefilleşen bir sorunateş altında büyüyor.

Boğazına kadar sorunlarabatmış AKP iktidarının “sıfırsorun” sloganı, çıplak kralınelbiselerini andırıyor.

AKP’nin eksenine dairmitler ve gerçekler

AKP döneminde dış politikadayaşanan değişim, son dönemde

yaygın olarak “eksen kayması”şeklinde yorumlanıyor. Türkiye’ninyüzünün doğuya dönmesi, AB’yeüyelik sürecinin eski heyecanı ilesürdürülmemesi, geleneksel mütte-fikler dışında yeni ortaklıklar ve ikiliilişkiler geliştirilmesi “eksen kay-ması” olarak değerlendirildi.

Oysa Türkiye hala bir NATOüyesi ve ABD-İsrail ekseninin dışındaherhangi bir askeri faaliyeti yok. Enbüyük ekonomik ortağı AB ülkeleri.Krizin Avrupa piyasalarını sarstığı veOrtadoğu’nun görece düşük hasarlaçıktığı ve Ortadoğu ülkeleri

kapılarının Türkiye’ye açıldığı 2007-2010 Ocak döneminde Türkiye’ninAB ile toplam karşılıklı ticareti yüzde46,52’den yüzde 41,64’e inerkenOrtadoğu ile ticaret yüzde 6,20’den12,27’ye çıktı. Ancak çok özelkoşullarda Ortadoğu ilişkilerindeyaşanan bu kısmi ilerleme dahiABD’nin Büyük Ortadoğu Projesikapsamında emeğin ve petrolünsömürgeleştirilmesi için teşvik ettiğibir süreç.

Yine de Türkiye’nin gelenekselmüttefikleri dışındaki Rusya ya daOrtadoğu ülkeleri gibi ülkelerleilişkilerini geliştirmesi yeni bir duru-mu ifade ediyor. Bu yeni durum eğer

bir eksen kayması olarak ifade edile-cekse, Türkiye’nin değil kapitalist sis-temin ekseninin kaydığını gözdenkaçırmamak gerekiyor.

Türkiye SSCB’nin çöküşüne kadarkapitalist kampın sosyalist kampakomşu sınır ülkesiydi. Bu nedenle de“ön cephe” ülkesi olaraktanımlanıyordu. Ön cephe, sosyalistkamp ve onun etkisi altındakiOrtadoğu gibi bölgelerle ilişki kur-muyor bir duvar işlevi görüyordu.Ekseni de emperyalist- kapitalist sis-temdi.

SSCB’nin yıkılmasının ardındanbütün dünya emperyalist- kapitalistsistemin egemenliğine boyun eğdi,

boyun eğmeyenlere yönelik olarak dafetih hareketleri başladı. Eskinin öncephe ülkesi olan Türkiye de artıkkapitalist dünyanın emperyalistmerkezleri ile bu merkezlere eklem-lenen ya da eklemlenmesi istenenyeni alanları arasındaki bir köprüyedönüştü. Eksen yine emperyalist- ka-pitalist sistemdi ancak sisteminhasmını ortadan kaldırarak sınırlarınıgenişletmesi karşısında kayan eksenTürkiye’yi de yeni bir pozisyona itti.

Türkiye’ye vakti ile Ortadoğu’yakarşı duvar ördüren temelde hangieksen idiyse, bugün o duvarlarıyıktırıp köprü kurduran da aynıeksen.

IMF verilerine göre Türkiye2008’de 730 milyar dolarlık

GSYİH’si ile 17. büyük ekono-mi oldu.

Türkiye’nin dünyanın enbüyük 17. ekonomisi olmasıüzerine çok şey söylense de,emperyalist devletlerle veBrezilya, Rusya, Hindistan, Çingibi gelişmekte olan ülkelerlebir karşılaştırma yapıldığındasöz konusu sıralamanın onuuluslararası etki sahibi birekonomik güç yapmaya yetme-diği görülüyor. Türkiye’ninövünülen ekonomik büyüklüğü2008 yılında ABD’nin yüzde 5’i,Çin’in yüzde 18’i, Brezilya veRusya’nın yüzde 50’si,Hindistan’ın da yüzde 65’ikadardı. Hükümetin krizden enaz yara alarak çıkan ülkelerdenbiri olduğunu iddia ettiğiTürkiye, Ekim 2008-Eylül 2009arası dönemi kapsayan 12 krizayında yüzde 7,8 oranındaküçüldü. Kriz öncesi yıllarlakriz yılları büyüme oranlarıkarşılaştırıldığında da fark -9,1olarak çıkıyor, ki bu da kapita-list dünyanın “gelişmekte olan,yükselen ve sanayileşen” ülkel-er kategorisi içindeki en kötüdurumu ifade ediyor. 2009’agelindiğinde yine IMF verileridikkate alındığında Türkiye17.’lik sıralamasını korumaklabirlikte GSMH’de yaklaşıkyüzde 15’lik bir kayıp yaşadı.Bu da dünyadaki en kötüküçülme rakamı. Krizinmerkezi olan ABD’de GSMH

kaybı yüzde 2 civarında. Aynıdönemde emperyalist ülkelerküçülmelerini kontrol edebildiya da durdurdu, Hindistan veÇin ise büyümelerini sürdürdü.

Türkiye yurt dışıyatırımlarıyla da adından sözettiriyor. Aralık 2009’dayayımlanan bir araştırmayagöre, 2007 yılı verileriTürkiye’nin en büyük dışyatırımlarından olan vearalarında ENKA ileTurkcell’in de bulunduğu 12çokuluslu şirketin 15.7 milyardolarlık varlığa sahip olup, 12milyar dolarlık dış satışyaptığını gösteriyor. Aynıaraştırmaya göre 61 ülkede 248bağlı kuruluş ve şube bulun-duran ve yurtdışında 72.334personel istihdam eden buşirketlerin dörtte üçü Avrupaülkelerine yatırım yapmışolmakla birlikte Afrika, Asya,Latin Amerika ülkelerinedoğru genişleme trendi içinde-ler.

Ancak 2007 yılında 12 enbüyük dış yatırımcımızıntoplam satışı, Türkiye’ninAlmanya’dan ithalatınıkarşılamaya dahi yetmiyor.Aynı yıl Türkiye’ninAlmanya’ya ihracatı 9 milyar844 milyon dolar, Almanya’danithalatı ise 15 milyar 77 milyondolardı.

Bu arada işsizlik yüzde 16,dış borç 275 milyar dolar, kişibaşına gelirde sıralama 60.-65.’lik arasında salınıyor...

17. büyükolduk da ne

oldu?

Bir hoş masal: Sıfır sorun

Soldaki ABD deste¤iyle Kafkasya’da havalara giren Saakaflvili. Rusya’n›n 2008 müdahalesinde akl›bafl›na gelince kravat›n› yemiflti. Sa¤daki de Erdo¤an, kibrin doruklar›nda gerçeklerle yüzlefliyor

Fatih’in torunlar› Erbil’de AVM açt›. Titre Bill Gates, müteahhitler geliyor

Page 13: Halkın Sesi 109.sayı

TARİHHalk›n Sesi

1325 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

M Ü F L ‹ S T Ü C C A R E S K ‹ D E F T E R L E R ‹ K A R I fi T I R I R

Toplumsal hafıza kabı nasıl dolar

Son dönemde tarih, art arda gelen yeni tarih dergi-leri ve televizyon programları ile yükselen bir

‘trend’ olarak karşımızda. Çok farklı kesimlerin ilgisiniçekebilecek konuların gündelik bir dille yazıldığı, ilginçresimler ve fotoğraflarla zenginleştirildiği dergiler,okuyucunun ilgisini çekmeyi başarıyor. Tarih dergisiyayıncılığının bu topraklarda izlediği seyir de bunu gös-teriyor.

Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne devredilenilk dergi Tarih-i Osmani Encümeni, yayın hayatına II.Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra 1910 yılındabaşladı ve aralıksız 21 sene çıktı. Cumhuriyet’in kuru-luşunun ardından derginin konusu “Türk” tarihi, ismide Türk Tarih Encümeni Mecmuası şeklinde değişti.Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti’nin Türk Tarih Kurumuadını almasıyla dergi de Belleten ismiyle yayımlanmayabaşladı. Derginin “öğretip akılda tutmasını sağlamak”anlamına gelen isminin Mustafa Kemal tarafındankonulduğu söyleniyor. Bu nedenle de dergi resmi tari-hin bir dönemki kurucu yayınlarından biri sayılabilir.Dergi akademik içeriği ile sınırlı bir okuyucu kitlesinehitap etse de bugün hala dört ayda bir yayımlanıyor.

Tarih yayıncılığının akademik kolunu oluşturandiğer süreli yayınlar ise üniversitelerin yayın organlarıarasında çıkmaya başlayan Tarih ve Türkiyat dergileriile Türkiye’nin farklı bölgelerinde ayda bir çıkanHalkevi dergileriydi. Halkevi dergilerinde edebiyat,gezi, anı yazılarının yanında tarihe de yer verilmektey-di.

Resmi kurumlarca çıkartılan yayınlar dışında datarih dergileri bulunmaktaydı. Daha popüler olan budergiler arasında en eskisi Mecmua-i Fünun’du.1862’den itibaren toplam 48 sayı çıkan dergi, yayınınaüç defa ara verdi. Bunlardan birinin nedeni İstanbul’daki büyük kolera salgını, ikincisinin nedeni dederginin imtiyaz sahibi Münif Paşa’nın sefir olarakAvrupa’ya tayin edilmesiydi. Derginin üçüncü kapan-ma gerekçesi ise meşhur Abdülhamit sansürleriydi. II.Abdülhamid devrinin yasaklı kelimelerinden biri olan“yıldız”ın kullanılması nedeniyle derginin yayınhayatına üçüncü ve son kez olmak üzere ara verildi.Yıldız Sarayı’nda kaldığı için bu kelimenin

kullanılmasını istemediği iddia edilen Abdülhamit’inburnu büyük olduğu için “burun”, boyalı sakallarındandolayı “sakal ve boya”, Osmanlı’ya hasta adam dendiğiiçin de “hasta” kelimesini yasakladığı söylenir.Bugünlerde Kürt sorununda yaşanan son gelişmelerinardından Çankaya Köşk’ünde toplanan “güvenlikzirvesi”nden çıkan önemli bir karar olarak, “basınınbilgilendirme yaparken farkında olmadan terörörgütünü cesaretlendirici duruma düşmemeleri”uyarısı, kapatılan Mecmua-i Fünun dergisi gibi birörnek yaratır mı bilinmez.

Resmi dergiler dışındaki bir diğer tarih dergisi olanTarih ve Edebiyat Mecmuası ise 1918-1922 yıllarıarasında toplam 36 sayı çıktı. Derginin en önemli özel-liği dergi yazılarının tamamının imtiyaz sahibi AliEmiri Efendi tarafından yazılıyor olmasıydı. Ali Emiri,Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lugat-it Türk eserinibulup İstanbul’a getiren kişi olarak bilinmektedir.

Tarih dergiciliği cumhuriyet döneminde de çeşitliyayınlarla devam etti. Bu dönemde iz bırakan dergi-lerin başında Resimli Tarih Mecmuası vardı. 1950-1956 senelerinde toplam 84 sayı yayımlanan dergininilk sayısı kısa sürede tükenince ikinci baskısı yapılmış,tirajı birkaç ay içinde 36 bine ulaşmıştı. Resimli TarihMecmuası’nın yayımlandığı dönemde elde ettiği başarı,Tarih Dünyası ve Tarih Hazinesi dergisi gibi pek çokderginin çıkmasını sağladı. 1965’ten itibaren yayımlan-maya başlanan Hayat Tarih Mecmuası, kısa süredeyüksek bir tiraj ve geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştı.216 sayı yayımlanan derginin tirajı 120-130 bincivarındaydı. 1978’de aylık olarak yayın hayatınabaşlayan Yıllarboyu Tarih dergisi 7 yıl boyunca okuyu-culara ulaştı.

1980 sonrasında ise Türk Dünyası ve Tarih,Toplumsal Tarih, Popüler Tarih dergileri okuyucularlabuluştu. İlk sayısı Ocak 1984 tarihinde yayımlananToplum ve Tarih dergisi, Aralık 2003 yılında 240 sayısonra maddi gerekçelerle kapanmıştır. Bu derginin 20yıllık uzun sayılabilecek yayın hayatı tarihçi olmayankesimlerce de okunmasına ve 12 Eylül’ün hemenardından resmi tarih yazını dışında bir aralık açabilme-sine bağlanmıştır.

T arihle ilgili yayınlarda olağanüstübir artış, neredeyse bir patlama

yaşanıyor. Son yıllarda çılgınTürkler’in öykülerinden Ermenimeselesine, Yeni Osmanlıcılığıntırmanışından Kürt meselesine, Türkbüyüklerinin biyografilerinden halkkahramanı haline dönüşmüş devrim-cilerin öykülerine kadar yüzlercekitap, dergi, dizi film ve belgeselyayımlandı.

Önce umutlanıyoruz. Pek çok alan-da tutmayan “demokratik açılım”,galiba tarih biliminde tutacak diyecoşkuya kapılıyoruz. Türkiye toplumutarihiyle yüzleşerek, yaşadığı sorun-ların tarihsel kökleriyle hesaplaşarakdemokratikleşmenin önemlikoşullarından birini yerine getirecekdiye yüksek beklentilere kapılıyoruz.Ne var ki, kısa sürede umutlar sönü-yor; beklentiler kırılıyor.

Meğer bunca tarih yayını, aslındayeniden ve daha derinden unuttur-mak içinmiş.

HATIRLAMANIN BEDEL‹ Diz filmlerin ve belgesellerin sabun

köpüğü anlatımları bile bizi heyecan-landırdı. Devrimci hareketin tarihinibelgesel ve dizi hafifliğinde bile olsahatırlamak önemli bir başlangıçsayıldı. Ama sadece o kadar! Sistemancak o kadarına tahammül edebildi.İslamcısından liberaline medya tekel-leri derinlemesine sol tarih çalışmalarıyapıyormuş gibi göründükleri birzamanda sokaklarda Mahir’leri,Deniz’leri, İbrahim’leri hatırlamanınbedeli ağır cezalarda (eski DGM)“terör suçlusu” olarak yargılanmakoldu. Adnan Menderes’lerin itibarıiade edilip Saidi Nursi’ler baş tacıedilirken, “tarihsel devrimci figürler”inceltilmiş sinsi bir solu karalamakampanyasının malzemesi halinegetirildi. Faşist katliamların namlıkatilleri haklı bir şiddet eylemininmasum özneleri olarak aklandı. AvniÖzgürel, Mümtaz’er Türköne gibiİslamcı-faşist hareketten devşirileneski militanlar “tarih otoriteleri”

olarak akademide ve medyada kon-umlandırıldı. Gazetelerin tarih say-faları soldan ve liberallerdendevşirilen tarihçilere tahsis edildi.

‘RESM‹ TAR‹H ÖLDÜ, YAfiASIN EGEMEN TAR‹H!’

Bir zamanların “tele vole ekono-mistleri” gibi şimdi de “tele vole ta-rihçiler” (“pop tarihçiler”) neoliberalsistemin yeni egemen tarih anlayışınıüretmek ve halka benimsetmek içinçırpınıyorlar. Tarihin arka odalarındagezinerek halka yeni bir kimlik arayışıiçindeler. “Put kırıcılık” ve “resmi ta-rihle yüzleşmek” gibi halka sevimligelen iddialarla egemenlerinyıpranmış, dökülen tarih anlayışlarınıneoliberal bir tarih mühendisliğiyleonarıyorlar. Murat Bardakçı, ErhanAfyoncu ve Pelin Batu’nun hazırladığıTarihin Arka Odası bunun popülerörneklerinden biri. Bunun TarihAynası gibi İslamcı ve Soner Yalçın’ınçalışmaları gibi ulusalcı örnekleri devar. Yeni yayımlanan tarih dergi-

lerinde şaşırtıcı bir artış gözleniyor.NTV Tarih, Atlas Tarih, Haber TürkTarih dergileri bunlardan bazıları.(Bu arada iyi bir örnek olarak TarihVakfı’nın yayımladığı ToplumsalTarih dergisini de anmak ve hakkınıvermek gerek)

YÜKSELEN IRKÇILIK, AYRIMCILIK VE C‹NS‹YETÇ‹L‹K

Bu tarih yayınlarında bugününTürkiye toplumunun ırkçılıktan,ayrımcılıktan, cinsiyetçilikten kay-naklanan tarihsel sorunlarının üzeriitinayla örtülüyor. Tarihin ArkaOdası’nda Pelin Batu’ ya yönelikyaklaşımda da görüldüğü gibi,faşizmin, cinsiyetçiliğin ve ayrımcılığınyeni yeni biçimleri üretiliyor.Davutoğlu’nun Ortadoğu’daki aktiftaşeronluğuna paralel olarak,Osmanlı’nın, Türk’ün ve Müslüman’ıngücü bir kez daha keşfediliyor.Burada geçmişle hesaplaşmadanziyade, geçmişin gerici geleneklerinetaze bir kan taşıma kaygısı görülüyor.

on dönemde artan dergiler ve televizyon programları iletarih de bir tüketim nesnesine dönüşmüş durumda.Sabahlara kadar izlenen programlar, okuyucuyu tarih yaz-maya davet eden dergiler, tarihin sevimsiz ve soğuk yüzünüdeğiştiriyor; ama resmi tarih yazımını baş aşağı çeviremiyor

Sünkü tarihe “alt”tan bakmak henüz hakkıyla yapılamıyor.Oysa iktidarların yok saydığı, üzerini örttüğü başka bir tarihvar. Bu başka tarih, egemenlerin ürettiği resmi tarihi ters-yüz etmeden, onun sınırları dışına çıkmadan da gün yüzüneçıkarılamayacak

Ç“Böylesine can sıkıcı olması hep tuhafıma

gidiyor, çünkü çoğu uydurulmuş olmalı.”Oyuncu Catherine Morbrd’ın tarih

üstüne söylediği bu söz, muhtemelen pek çokkişinin hislerine tercüman oluyor. Özelliklede öğrencilik dönemlerinde herkes altınaimzasını atabilir gibi. Ancak resmi tarihinsıkıcılığından çok daha tehlikelisi var: İktidar-dakilerin, kendi konumlarına meşruiyetkazandırmak için kanıtlara ve belgeleredayalı bir geçmiş imgesi kurmaları ve şekil-

lendirmeleri. Bunu yaparken tarihanlayışlarını başka tarih anlayışlarınıbastırarak anlatıyorlar, “öteki” tarihleri, kim-likleri, kültürleri yok sayıyor ve unutturuyor-lar. Kendi güdümlerinde hizmet sunmayahazır tarihçilerle siyasal çıkarlarına uygunsahte imajlar ortaya çıkarıyorlar. Dolayısıyla,sıklıkla duyduğumuz “Tarihi tarihçilerebırakalım” sözü, ‘resmi tarihçi’lere bu alandarahatça at koşturma imkanı sağlarkenellerinden çıkmış tarihi de kabullenmemizeyarıyor. “Tarihçilerin kendisi de tarihin ürünüolduğuna göre tarihten önce tarihçi incelen-meli” diyen E. H. Corr buna dikkat çeker.

Bilginin anlamı ve kullanımı iktidar ilişkiler-ine hizmet eden bir araç olduğuna göre, tar-ihsel bilgiyi kimin ürettiği önemlidir.Günümüzde iktidarın tarih yorumunun derskitapları, basın ve televizyon dolayısıyla heryere nüfuz ettiği gerçeği göz önüne alınırsatehlikenin büyüklüğü anlaşılabilir.

Bu yönüyle iktidar için bir hazine duru-munda olan tarih, elbette ezilenler için depek çok şey sunuyor. Geçmiş değişmiyorkuşkusuz, ancak geçmişi algılama, kabullen-me, yönlendirme niyetleri değişiyor. Herkesim kendi ilgisi ve kaygısı doğrultusundageçmişi yeniden inceliyor, yorumluyor. Yani

soru sormak ve soruların cevaplarını bulmak-tan öte soruların ne olacağı konusu önemtaşıyor. Ancak toplum yaşamının belleğidurumundaki tarih, toplumun tümütarafından sahiplenilmedikçe ve sorgulan-madıkça iktidar kendi tarihini, kendi kahra-manlık öykülerini yazmaya devam edecek.

Egemenlerin tarihi, bugünü anlamanın biranahtarı olmadığı gibi farklı bir geleceği kur-manın önündeki temel engellerden biriolarak duruyor. Peki bu engeli nasıl aşacağız?Öncelikle tarihe başka bir yerden bakmakzorundayız, asıl ihtiyacımız olan şey bu. Halkıkapsayan ve kalabalıkların/ezilenlerin/halk-

ların tarihi olarak adlandırılan tarih, ancaktarihi sahiplenip, sorgulayan bir bilinçlemümkün görünmekte. Jim Sharpe“Tabandan tarih, bizler gibi, ağızlarındagümüş kaşıkla doğmayanların da bir geçmişiolduğunu kavramasına yardımcı olmaktadır”der. En alttakilere kendisini algılaya-bilmesinde, günümüzde olup biteni anlaya-bilmesinde ve geleceğinin ne olabileceğisorusunun yanıtını bulmada tarih yardım ede-cektir. Öte yandan yalnız tarih yazanlarındeğil, aynı zamanda tarih okuyucularının dabu anlayışla okuma yapmaları bunu geliştire-cektir.

ÖZEN TAÇYILDIZ

Atlas Tarih dergisinin ilk say›s›ndan yararlan›lm›flt›r

Tarihi dergilerden okumak

Tarihle yüzleşe yüzleşe, yüzsüzleşen tarihçiler

Habertürk’te ekrana gelen ‘Tarihin Arka Odas›, “Tarihin üzerinde hiç durul-mam›fl ve az bilinen birbirinden ilginç konular› de¤iflik bir formatta gündemegetirerek tart›fl›yor” fleklinde tan›t›l›yor; ancak program›n egemen tarihanlay›fl›ndan ve onun dilinden farkl›laflan bir yan› yok.

Page 14: Halkın Sesi 109.sayı

BİLİMHalk›n Sesi

1425 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

N ano teknolojisi çok küçükyapısal maddelerin üreti-mi, araştırılması ve bun-

lardan yararlanmanın teknikleriüzerinde çalışır. “Nano” sözcüğüYunancadan alınmıştır ve “Cüce”anlamına da gelmektedir. BirNanometre (nm) milimetreninmilyonda biri kadar bir uzunlukturve bir insan saç telinin on bindebiri kadar bir kalınlığa tekabüleder. Bu uzunluk terimi atom vemoleküllerin içindeki en küçükmesafeleri tanımlamak için kul-lanılır. Dört ile altı atom yan yanasıraladığında bu uzunluğa eşit biruzunluk meydana getirirler.Atomsal düzeydeki malzemelerinamaca yönelikyapılandırılmalarında ve bu kadarküçük boyuttaki özel görüngüler-den yararlanma birçok alanda yeniimkânların doğmasına yol açmıştır.Bu alanlardan bazıları şunlardır:Enerji, çevre tekniği, IT- branşı,tıp, eczacılık vse Atomsal düzeydekimya, biyoloji ve fizik arasındasınır yoktur.

Atomların dünyasında kuan-tum etkisi (kuant: Bir fizikselalanın parçacık olarak kabuledilen enerji birimidir) ve kuan-tum mekaniği (enerjinin kuantyapısını dikkate alan mekanik)ultra ince kaplamalarda öneminigittikçe arttırmaktadır. Eveşyalarında olsun, otomobil, uçak,malzeme tekniği, bilgisayardalında olsun nano parçacıklaryüzeylere, çizilmezlik ve parçalan-mama özelliği ile korozyona karşıdayanıklılık ve büyük ölçüde kay-ganlaştırma özelliği kazandırmak-tadırlar.

TÜRK‹YE’DE NANOTEKNOLOJ‹

Nanoteknolojinin 2025 yılıitibariyle hayatımızı büyük ölçüdeetkileyeceği düşünülmektedir.Türkiye de şimdiden nanoteknolo-jiyi üretir hale gelebilmek içinadımlar atmaya başlamıştır.TÜBİTAK'ın 2023 VizyonProgramı'nda nanoteknoloji yeralmış ve yol haritası

oluşturulmuştur. En önemligelişme Bilkent Üniversitesi'ndeUlusal Nanoteknoloji AraştırmaMerkezi'nin (UNAM)kurulmasıdır. Bu merkezin amacıTürkiye'de nanoteknolojininaraştırma merkezi olmaktır.Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)tarafından 28 milyon lira yatırımyapılan merkez son derece mo-dern aletlerle donatılmıştır.Türkiye'nin her yerindenaraştırmacılar UNAM'ın buimkanlanlarından yararlanabil-mektedir. Gebze YüksekTeknoloji Enstitüsü, TÜBİTAKMarmara Araştırma Merkezi(MAM) gibi merkezlerde nano-teknoloji araştırması yapılan yer-

lerdendir. Ülkemizde nanotekno-loji ile ilgili etkinlikler deyapılmaktadır. Örneğin 4 yıldanberi yapılan NANO TR konfe-ransları bu etkinliklerinarasındadır. Şu anda Türkiye'deyeni kurulan 13 nanoteknolojişirketi var.

NANOTEKNOLOJ‹N‹N KULLANIM ALANLARI

Nanoteknoloji birçok bilimdalını kapsamasına karşın tıpalanında çarpıcı gelişmelere imkantanıyor. Bu konuda en çok gelecekvaat eden ise nano materyallerdir.Örneğin; lotus çiçeği yaprağınınhiç ıslanmaması ve kirlenmemesiözelliğinden yararlanılarak kirlen-

meyen, ıslanmayan kaşıklar, çatal-lar, tabaklar, elbiseler üretilebile-cektir. Daniel Garcia lüks Audiiçin nanoteknoloji kullanan birtasarım geliştirdi. Tasarıma göreAudi A9, arabanın tümünü tarayıpyepyeni bir görüntü veren “elek-tronik boyama” sistemibarındırıyor. Çizikleri onarmaklakalmıyor ayrıca arabanın renginide sadece bir tuşla değiştirebiliyor-sunuz. Bu gibi birçok teori-tasarımmevcut.

Nanoteknoloji sayesindehastalıkları tedavi edebilen,damarlarda gezinen mikroskobikrobotlardan süper hafif taşıtlaryapılabiliyor. Ancak kesin olan 21.yüzyılda nanoteknolojinin

hayatımızda çok büyük bir yerkaplayacağıdır.

DNA’DAN NANOTEKNOLOJ‹KYAPILAR ÜRET‹LD‹

Harvard Üniversitesi’nde kuru-lan bir ekip, talebe göre şeklinideğiştirmeye proglanmış, canlılığınyapı taşlarından olan DNA’lardanoluşan nanoteknolojik yapılargeliştirdiler. Yapısından dolayı buteknolojinin tıp alanındakullanılma imkanının daha öncekinanoteknolojilere kıyasla dahamümkün olduğu belirtiliyor. Buteknoloji sayesinde ileride ilaçlarıdirekt olarak hastalıklı hücreyetaşıyabilecek nanoteknolojikaraçlar yapılması umut ediliyor.

Nanoteknoloji her yerdeKaos teorisi başlangıçtaki koşullara, değişkenlere

karşı son derece duyarlı dinamik sistemlerindavranışlarını inceleyen bir matematik dalıdır. Buhassaslık, popüler olarak “Kelebek Etkisi” kavramıylabilinir. Dinamik sistemlerin davranışları ilk bakıştatamamen tesadüfe dayalı ve düzensiz olarakgörünebilir. Ancak bu davranışlar aslında ortamdakibirçok değişkenin etkileri ve hatta bu değişkenlerinkendi aralarındaki etkileşimleri tarafından belirlenir.Örneğin; bir sigara dumanının hareketi ortamdakihava akımı tarafından belirlenir, hava akımındakideğişimlerin nedeniyse odanın başka bir yerinde birsıcaklık veya basınç farkı oluşmasıdır. Kaos teorisininbaşlıca önermelerini sıralamak gerekirse:

• Düzenin anlayamadığımız hali (kaos) varsa, kiilla ki olmalıdır bundan dolayı düzensiz diyemeyiz.Yani düzenin dışına çıkmak imkansızdır.

• Düzensizliğin içinde de bir düzen vardır. • Düzen düzensizlikten doğar. • Yeni düzende uzlaşma ve bağlılık değişimin

ardından çok kısa süreli olarak kendini gösterir. • Ulaşılan yeni düzen, kendiliğinden örgütlenen

bir süreç vasıtasıyla kestirilemez bir yöne doğrugelişir.

Kaotik davranışlar birçok farklı sistemdegözlenebilir: elektrik devreleri, kimyasal reaksiyonlar,lazerler ve akışkanlar mekaniği gibi. Bunların yanısıra ekoloji alanında popülasyon artışında, güneş sis-temindeki uyduların dinamiklerinde, iklimaraştırmalarında da kaotik davranışlar gözlemlenir.Kaos teorisinin, kuantum fiziği ve görelilik teorisi ilede bağlantılı olan “kuantum kaos” ve “göreli kaos”çalışma alanları da mevcuttur.

KELEBEK ETK‹S‹Teorinin ilk öncülerinden meteorolog ve matema-

tikçi Edward Lorenz’in kaosa olan ilgisi tamamenrastlantı sonucu, 1961’de yaptığı hava durumu tah-min çalışmaları sırasında başladı. Lorenz havasimülasyonları için basit bir dijital bilgisayarkullanıyordu. Bir simülasyondan elde ettiği tahminçıktılarını bir daha görmek istiyordu ve zamandankazanmak için simülasyonu ortasından başlattı.Şaşırtıcı bir şekilde bu kez makinanın öngördüğühava durumu ilk hesaplanandan çok farklıydı.Lorenz bunun bir çıktısını aldı. Bilgisayar 6 basamak-la çalışıyordu, ancak yazıcı çıktısı rakamları 3basamağa yuvarlamıştı. Dolayısıyla 0. 532140 gibibir rakam 0. 532 şeklinde basılmıştı. Lorenz böylecebaşlangıç koşullarındaki ufak bir değişimin uzun-dönem sonuçlarda büyük değişikliklere yol aça-bileceğini fark etti. Lorenz’in bu keşfi bir haftadanöteye geçen hava durumu tahminlerinin spekülatifolduğunu gösterdi.

Başlangıçtaki koşullara hassaslık olarak bilinenkelebek etkisi, ismini Edward Lorenz’in 1972’deyayınladığı Öngörü: Brezilya’daki bir kelebeğin kanatçırpışı Teksas’ta bir kasırga başlatabilir mi? başlıklımakalesinden alır. Karmaşık, non-lineer (doğrusalolmayan) bir sistemde, girdilerdeki küçük birdeğişiklik çıktılarda devasa değişiklikler üretebilir.Lorenz’in bilgisayar dünyasında, bu durum,dünyanın bir tarafında kanatlarını çırpan birkelebeğin, dünyanın başka bir tarafında bir kasırgayayol açmasina denk düşüyordu. Kanat çırpış zincir-leme olaylara ve sonunda büyük çapta değişimlereyol açan, başlangıç koşullarındaki ufak bir değişimisimgeler. Bu tabii ki abartılmış -Gleick’ın deyimiyleyarı şaka- bir örneklemedir. Büyük ölçekte niteldeğişimler ancak küçük nicel değişimlerin birikimiylemümkündür. Yani Brezilya’daki bir kelebeğin kanatçırpışı ancak koşulları hazır olan bir fırtınanınbaşlamasını tetikleyebilir, sıfırdan onu üretemez.Yalnızca bu durumda David Bohm’un dediği gibizorunluluk kendisini tesadüfler aracılığı ile ifade ede-bilirdi.

KAOS VE MARKS‹ZMMevcut evren algımızın ve bilimin geldiği seviyenin

kaotik sistemlerde öngörülerde bulunmakta yetersizkalması bu sistemlerin nedensel olarak çalışmadığıve salt rastlantısallığa dayandığı anlamına gelmez.Daha önce rastlantısal ve kaotik olduğu düşünülendoğal süreçlerin, şimdi bilimsel anlamda yasalarauygun oldukları ortaya çıkmıştır ve bu da deterministnedenler için bir temel anlamına gelmektedir.Dünyanın karmaşıklığı neden ve sonuç süreçlerinigizleyebilir ve birini diğerinden ayırt edilemez kılabilir,ama bu durum olayın altında yatan mantığıdeğiştirmez.

Ancak toplumun ve ekonominin neredeysesınırsız karmaşıklığı yüzünden, savaşlar gibi büyükolayların bu desenleri bozmayacagi düşünülemez.Marksistler toplumun bilimsel incelemeye uygunolduğunu ve birtakım öngörülerdebulunulabileceğini savunurlar. Ortada yalnızca şekil-sizlik görenlerin aksine Marksistler insanın gelişimine,maddi güçlerden, üretim ilişkilerinden ve sınıflar gibitoplumsal kategorilerin bilimsel bir tanımlanışındanhareketle yaklaşırlar.

“Marksizm kendisini tüm nonlineer sistemlerinbelki de en karmaşığı olan, insan toplumuna uygu-lar. Sayısız bireyin muazzam etkileşimiyle, politika veekonomi öylesine karmaşık bir sistem oluşturur ki,onun yanında gezegenlerin hava sistemleri kurulu birsaat gibidir. Bununla birlikte, diğer “kaotik” sistem-lerde olduğu gibi, toplum da bilimsel olarak elealınabilir; tıpkı hava durumunda olduğu gibi, sınırlaranlaşıldığı sürece. ” (Alan Woods & Ted Grant, Aklınİsyanı: Marksist Felsefe ve Modern Bilim)

Kaos teorisi ve felsefesi

on günlerde nanoteknolojiyi birçok yerde duyar olduk. Boya vebadanalardan, çatal kaşığa kadar hemen her yerde kullanılan nanote-knoji 21. yüzyılın en önemli teknolojilerinden olacağa benziyor

Balonu, elimizdekikavanozun ağzınaçok gergin birşekilde bağlayalım.Kavanozun odasıcaklığında olmasıgerekir. Sonra eli-mizdeki pipetin birucuna kürdanıyapıştıralım diğerucunu da kavanozunağzına geçirdiğimizbalunun tamortasınayapıştıralım. Daha sonra 15 cm x

30 cm’lik kartonunüzerine dik şekilde 2cm x 14 cm’lik kar-tonu yapıştıralım.Daha sonra kürdanınucu 14 cm’lik kar-tona gelecek şekildekavanozu kartonunüzerine yerleştire-lim. Böylece havabasıncı değişiklik-lerini gözlemleye-bileceğimiz basit birbarometre eldeedeceğiz.

S

Hayyam bizim içins›ra d›fl› bir

flairdir. Özellikle ogünün dintoplumunda do¤rubildiklerini edebi birdille dörtlüklerhalinde d›fla dökenbir flair. 1048 y›l›nda‹ran s›n›rlar› içindekiNiflabur’da do¤du¤u1131 y›l›nda öldü¤übilinmektedir. Ömer Hayyam’› meflhur edenRubailerinde daha çok onun filozof yan›n› buluruz.Yarat›c› Allah, devlet otoritesi, toplum ve insanüzerine yazd›¤› Rubaileriyle kendi dünya görüflünüsak›nmadan dile getirmifltir.

Oysa Ömer Hayyam’› o dönem için de¤erli k›lanfleylerin bafl›nda onun bilim adam› niteli¤i gelir.Hayyam, döneminin en iyi matematikçilerindenbiridir. Binom aç›l›m›n› ilk kullanan matematikçi-dir.

Matematik zekas›n› gök bilimine de yans›tm›flve dünyan›n ilk rasathanesini kurmufltur. Takvimmeselesine olan düflkünlü¤ü günümüzdekullan›lan miladi ve hicri takvimlerden daha hassasolan Celali Takvimi’ni haz›rlamas›ylasonuçlanm›flt›r.

Günümüzde bilinen 18 eserinin baz›lar›flöyledir: Geometriye dair, Astronomi ve Takvimedair, Cebir ve Denklemlere dair, Öklid’in birProbleminin Çözülmesine dair vd…

Ömer Hayyam kendisinden önceki ‹slamdünyas›n›n bilginleri gibi o dönemin zengin bilim-sel ortam›nda yetiflmifl ve ürünlerini vermifltir.Ancak sonraki dönemde ‹slam dünyas›nda toplum-sal mücadelelerin sertleflmesi ve egemenlerin dinikendi egemenliklerinin bir arac› gibi kullanmakistemeleri sonucu yönetimler tutuculaflm›fl veHayyam gibi bilim adamlar›, edebiyatç›lar “sapk›n”ilan edilerek d›fllanm›fllard›r. Hayyam’›n düflüncedünyas›n› yans›tan fliirlerindeki muhalif ruhnedeniyle o dönemin egemenleri onu flarapç›,e¤lence düflkünü biri olarak yans›tm›fl ve toplumungözünden düflürmeye çal›flm›fllard›r. Ancak onunbilimsel akl›n›n ürünü olan fliirleri bugün dahi geri-ci iktidarlar› rahats›z etmeye devam ediyor.

Bilimsel düflüncenindo¤uflu -10: Ömer Hayyam

DDEENNEEMMEE YYAANNIILLMMAA ÖÖĞĞRREENNMMEE

Tabağı, bir miktar sütledoldurun. Yiyecek boyala-rından süte damlatın.Ancak, boyaların tabağınortasında ve birbirine yakınolmasına dikkat edin.Kulak temizleme çubuğunusıvı deterjana batırın. Dahasonra bu çubuğu sütüniçine hafifçe batırın ve 10-15 saniye bu şekilde tutun.Bu işlemi de tabağınortasında gerçekleştirmeyeözen gösterin.

Sütteki hareketliliği,renk patlamalarını görüyormusunuz? Peki, bununnedenini merak ediyormusunuz?

Süt, çoğunlukla sudanoluşur. Su dışında protein,yağ, vitamin ve mineral deiçerir. Sütün içindeki pro-tein moleküllerini bir aradatutan bağlar zayıftır. Sıvıdeterjanın eklenmesiyle bubağlar kırılır ve proteinmolekülleri bükülür,

kıvrılır, döner. Diğer yan-dan sıvı deterjan molekül-leri kümeleşirler. Bukümeler, sütün içinde asılıhalde bulunan yağ molekül-lerini harekete geçirir.Böylece sütte girdaplaroluşur. Sütteki moleküller,o kadar hareketlenirler kibu olay dansa benzer. Budansı, yiyecek boyasısayesinde kolaygözlemleyebiliriz.

Renk patlamalarının bir

nedeni de, sıvı deterjanmoleküllerinin su molekül-lerini bir arada tutan bağlarıkırmasıdır. Böylece yiyecekboyası suyun her tarafınadağılır.

Moleküllerin hareketi,deterjan kümeleri ve yağmolekülleri her yerdekarşılaşıncaya kadar devameder.

Aynı deneyi bir kez desuyla yapın. neler olduğunugözlemleyin.

1 adet kavanoz, 1 adet balon, 1 adet pipet, 1 adet kür-dan, 1 adet 2 cm x 14 cm karton, 1 adet 15 cm x 30cm karton, 1 adet kalem, 1 adet yapıştırıcı ya da bant

Kendi barometremizi yapal›m

Sütteki ya¤ moleküllerinin dans›n› izleyelim

Bir bardak sudan pipetle biryudum alın. Sonra bardağa ikipipet koyun. Pipetlerden birinibardağın dışında duracakşekilde tutun. Her iki pipetinbir ucunu ağzınıza alarakiçeceğinizden bir yudum dahaalın. İki deneme arasındakifarkları gözlemleyin. Pipetteki havayı içimizeçektiğimizde de basınç farkıoluşur ve bu, sıvının ağzımızadoğru yükselmesine yol açar.Ancak, ikinci denemededışarıdaki pipet basınç farkınınoluşmasını önler. Pipetin için-deki ve dışındaki basınç eşitolduğundan sıvı pipette yükse-lemez.

Su geliyor mu?

Page 15: Halkın Sesi 109.sayı

B izlere vedasının beşinciyılında Karadeniz’in şairceketli çocuğu Kazım

Koyuncu, etkinliklerle anılıyor.Her zaman ezilenlerin yanındayer alan Kazım'ın müziği yok-sulların, ezilenlerin, emekçi-lerin horonlarında yaşıyor.

Kısa hayatına müziğe, halk-ların kardeşliğine, barışa,özgürlüğe adanan onurlu biryaşam sığdıran Koyuncu,hastalığına karşı inatla 6 ayboyunca mücadele etmiş, “hakanser ha konser” diyerek“kansere karşı konserler”düzenlemişti.

Rock müzikten de etnikmüzikten de vazgeçmeyenKoyuncu, müzik hayatı boyun-ca piyasanın istediğini değil,güzel olduğuna inandığı şeyleriyaptı; tulumu, klarneti, elektrogitarı yan yana getirdiği düzen-lemelerle ezberleri bozarakKaradeniz türkülerine yeni biryorum getirdi. Karadeniztürkülerini gençlerlebuluştururken etnik müzik yap-mak isteyen genç müzisyenlerede öncü oldu.

Türkiye'nin de ilk laz-rockgrubu olan''Zuğaşi Berepe''yi(Denizin Çocukları) kuranKoyuncu, bu grupla 1995'te''Va Mişkunan'' (Bilmiyoruz),1998'de de ''İgsaz'' (Gidiyor)isimli albümleri yaptı. “Zuğaşi

Berepe''nin dağılmasınınardından ''Salkım Söğüt'' isimliprojelerin ikincisinde 3 şarkıylayer aldı. 2001 yılında ilk soloalbümü ''Viya''yı çıkaranKoyuncu‘nun ikinci soloalbümü ''Hayde'' Nisan 2004'teçıktı.

"ÜRETEREK ANIYORUZ”Ölümünün ardından

Halkevleri’nin girişimiyleyayınlanan “Dünyada BirYerdeyim” albümününardından Halkevleri’nin çağrısıve gönüllülerin emeğiyle hayatageçirilen Kazım KoyuncuKültür Merkezi, Kazım’ıyaşatmaya devam ediyor. 2007yılında Kazım Koyuncu’nunmüziğini ve eşitliğe, özgürlüğe,barışa ve halkların kardeşliğineinancını yaşatmayı,yaygınlaştırmayı; sanat vekültür alanında üretim vepaylaşım sürecini yaratmayı vesürekliliğini sağlamayı amaçla-yarak kurulan Kazım KoyuncuKültür Merkezi, bu yıl da 25-28Haziran tarihlerinde üçüncükez düzenlenecek "ÜreterekAnıyoruz" etkinlikleriyleKoyuncu’yu anıyor.

KAZIM fiARKILARI SOKAKTAKolektif üretim ve etkinlik-

lerin gerçekleştirileceği pro-gram, 25 Haziran Cuma günü

yapılacak yürüyüşle başlayacak.Yürüyüşte hep bir arada"Sokağa Kazım KoyuncuŞarkıları" söylenecek.

Aynı gün SinemaAtölyesi'nin hazırladığı kısafilm gösterimleri, FotoğrafAtölyesi slayt gösterimi, ÇocukYaratıcı Drama Atölyesi gös-terimi ve müzik dinletileri degerçekleştirilecek.

ENGELS‹Z OKUYORUM26 Haziran’da Halkevleri

Engelli Hakları Atölyesi’ninönerisiyle ve KKKM gönüllü-lerinin katılımıyla başlatılanEngelsiz Okuyorum Projesi’ninetkinliği sunulacak.

Sunuşta yapılan çalışmalar-dan örneklerin aktarılacağıproje, görme engelliler içinokumalar yapılarak sesli kitap-lar oluşturulmasını içeriyor.Oluşturulan sesli kitaplarTürkiye genelinde talep edengörme engellilere dağıtılacak.

ETK‹NL‹KLER PARASIZKazım Koyuncu Kültür

Merkezi’nde yıl boyuncayürütülen atölyelerin etkinlikve sunuşları 28 Haziran’a kadardevam edecek.

Atölyelerde üretilençalışmalar Kültür Merkezi veKadıköy sokaklarında herkesleparasız olarak paylaşılıyor.

Y apıtları 20'den fazla dile çevrilen, sondönem edebiyatının en güçlü isim-

lerinden Portekizli yazar José Saramago 87yaşında yaşamını yitirdi. Saramago’nun naaşı,17 Haziran günü Lizbon’daki Alto de SaoJoão Mezarlığı’nda yakıldı.

1969'dan beri Portekiz Komünist Partisiüyesi olan yazar, son yıllarda sıkça İsrail'ihedef almış, Filistinlilere uygulanan ambar-gonun Auschwitz sendromunun yenidenüretilmesi anlamına geldiğini söylemesi ulus-lararası edebiyat çevrelerinde kendisineyönelik kampanyalar başlatılmasına nedenolmuştu. Saramago’nun ölümünün ardındanVatikan’ın yayın organı Osservatore Romanogazetesinde yayınlanan ‘Anlatıcının SınırsızGücü’ başlıklı yazıda, Saramogo içinMarksist, din karşıtı bir ideolog gibi ifadelerkullanıldı ve Saramago’nun dünyaya kötülükyaymak için geldiği iddia edildi.

Saramago'nun ölümünün ardından üyesiolduğu Portekiz Komünist Partisi biraçıklama yayınladı. Açıklamada yazarındevrimden sonra oynadığı rolle ülkenin

demokrasiye geçişindeki önemi vurgulandı.1922'de Lizbon yakınlarındaki bir kasaba-

da, yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğanSaramago, bir yandan metal işçiliği yaparkenbir yandan da üniversitede dersleri takip etti,

ancak üniversiteden mezun olma şansı bula-madı. 1947'de yayımlanan ilk romanı GünahÜlkesi’nin (Terra do Pecado) ardından 18 yılboyunca gazetecilik yapan Saramago,Portekizli diktatör Antonio Salazar'ın 40

yıldan fazla süren iktidarının sona ermesi ilebirlikte yeniden kurmaca yapıtlar vermeyebaşladı. Örgütlenmiş din ile birey arasındakisavaşı, engizisyonu konu aldığı Balthasar veBlimunda (Memorial do Convento), dünyaçapında eleştirmenlerden olumludeğerlendirmeler aldı.

Yazar, 1991'de yayımlanan ‘İsa'ya Göreİncil’ adlı kitabı ile Katolik dünyasını ayağakaldırdı. Kamuoyunda büyük yankı uyandıransürecin sonunda, hükümeti sansürcülüklesuçlayan yazar ve eşi İspanya'nın KanaryaAdaları'na taşındı.

1995'de en ünlü romanı Körlük'ü (EnsaioSobre a Cegueira) yazan Saramago, 1998'deNobel Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü. Sonkitabı Kabil'de ise (Caim), kutsal kitaptakardeşi Habil'i öldürerek ilk cinayeti işleyeninsan olarak tasvir edilen, Adem veHavva'nın oğlu Kabil'i alışılmışın dışında birdille anlattı. Saramago, kitabın tanıtımtoplantısında "İncil'i okuyan, inancını kaybe-der. Katoliklerin çoğunun bu kalın kitabıokuduğunu sanmıyorum" demişti.

KÜLTÜRSANAT

Halk›n Sesi

1525 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

Portekizli yazar Jose Saramago yaşamını yitirdi

‘Has Arabesk’Bu topraklara ait her dilden ve türden şarkıları, özgünyorumuyla yeniden hayatımıza katan Şevval Sam; alatur-ka, Karadeniz, caz, etnik müzik derken bu kez deçalışmalarına “Has Arabesk” albümünü ekledi. 70’lerinarabesk soundunu taşıyan albüm özgün yorumlarla dolu.

James Hughes, 'Troçki'nin Hayaletleri: Bir SürgününKaybolan Mekânları' çalışmasında Troçki'ninBüyükada'da yaşamış olduğu mekânların fotoğraflayarakfotoğrafın bellek oluşturmaktaki önemini gözler önüneseriyor. Sergi, İstanbul Hatırası Fotoğraf Merkezi’nde.

İran FotoğrafSanatçıları DerneğiSekreteri MeryemZendi hükümetinkendisine vermekistediği ödülü reddet-ti. Zendi, Bakanayazdığı mektupta,sansürün katıbiçimde uygulandığı,can korkusunun ege-men olduğu bir or-tamda, ödül için birsevinç ve istek duy-madığını ifade etti.

Slavoj Zizek’insunuşuyla 'FilmlerleSosyoloji'kitapçılarda. BülentDiken ve CarstenBagge Laustsenimzalı kitap, filmlerintoplumsal gerçeğinasıl yansıttığı ya dameşrulaştırdığı vetoplumların kendileri-ni filmler aracılığıylanasıl yeniden ürettiğikonusunda fikir veriyor.

Ödülü reddetti

Troçki'nin hayaletleri

‘FilmlerleSosyoloji’

“Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hep-sinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim birşeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem...”

Kazım’ı ‘Üreterek Anıyoruz’

KKööttüü şşeeyylleerr ggöörrddüükk.. SSaavvaaşşllaarr,, kkaattlliiaammllaarr,, öölleenn--ööllddüürrüülleenn ççooccuukkllaarr ggöörrddüükk.. KKeennddii ddiilliinnii,, kkeennddiikküüllttüürrüünnüü,, kkeennddiissiinnii kkaayybbee--ddeenn iinnssaannllaarr,, ttoopplluulluukkllaarrggöörrddüükk.. YYaannaann kkööyylleerr,, kkeennttlleerr,,oorrmmaannllaarr,, hhaayyvvaannllaarrggöörrddüükk.. YYookkssuull iinnssaannllaarr,, aağğllaayyaannaannnneelleerr,, bbaabbaallaarr,, hheerr ggüünnbbiillee bbiillee ssookkaakkllaarrddaa ööllüümmeekkooşşaann ttiinneerrccii ççooccuukkllaarrggöörrddüükk.. BBiizz ddee ööllddüükk.. AAmmaa hheerr şşeeyyee rraağğmmeenn bbuuyyeerryyüüzzüünnddee şşaarrkkııllaarrssööyylleeddiikk.. TTeeşşeekkkküürrlleerr ddüünnyyaa......

KKaazzıımm KKooyyuunnccuuvvee aarrkkaaddaaşşllaarrıı

İ spanya'da, Franco döne-minde bir grup bağımsız

yönetmenin faşist rejime karşıel altından ürettikleri filmlerdenoluşan program, İstanbulModern’de ilk kez Türk izleyi-cisiyle buluşuyor.

İspanyol sinemasının çoközel bir bölümünü gün ışığınaçıkaran ‘Gizli: Francoİspanyası’ndan Kaçak Filmler’başlıklı program, 24 - 27Haziran tarihleri arasında İstan-bul Modern’de gösterilecek.

Çeşitli başlıklar içeren pro-gramda yer alan filmler, 1975yılında siyasi tutuklular içinyapılan af eylemlerini, bir grupsanatçının MontserratManastırı’nda ölüm cezasınaçarptırılan ETA militanlarınındavalarına karşı yaptığı oturmaeylemini, 1974 yılında militananarşist Salvador Puig Antich’inidam edildiği gece, beş eskisiyasi tutuklunun hapishaneanılarını paylaşmalarınıaktarıyor.

Çoğu yönetmenin kimliğinisakladığı bu filmler her nekadar İspanyol sinema tarihininmarjinal bir kısmını temsil etsede diktatörlüğün son yıllarınadair ilk elden kaydettikleri bel-geliyerek çok önemli bir rol oy-nuyor. İç Savaş’tan sonra doğansinemacılardan oluşan bu ekip ozamanki rejimin psikolojik,sosyal, ekonomik ve kültürelsonuçlarını sinema tarihineaktarıyor.

Faşist rejimekarşı kaçakfilmler

Bu yıl beşincisi düzenlenenve üç ilde eşzamanlı

olarak başlayan Uluslararasıİşçi Filmleri Festivali,Anadolu’yu dolaşıyor; kam-erasını emeğe çeviren filmlerile umudu paylaşıyor.Açılışının ardından Bolu veDiyarbakır’ı ziyaret eden festi-valin bu ayki durakları Bursave Londra.

FEST‹VAL BURSA’DAFestivalin 15 Haziran tari-

hinde başlayan Bursa ayağınındüzenleyicileri NilüferBelediyesi, Nilüfer KentKonseyi, DİSK BirleşikMetal-İş, DİSK Dev Sağlık-İş,Türk-İş Petrol-İş, KESKBursa Şubeler Platformu,TMMOB MMO BursaŞubesi, Bursa Tabip Odası,Çağdaş Gazeteciler Derneği,Çağdaş Hukukçular Derneğive Halkevleri oldu.

Yürüyüşle başlayan festivalaçılışına taşeron sağlık işçileri

ve Tekel işçileri de katıldı.Festivalin açılış filmi“Gördüğümüz KendiYüzümüzdür” belgeseliolurken Bandista da açılışgecesi bir konser verdi.Festivalin Bursa ayağı 22Haziran’da sona erdi.

SINIRI AfiTITürkiye’den yola çıkan

‘Karagöz ve Şarlo’, bu yılsınırları aşarak Londra’yaulaştı. Bu yıl ilki düzenlenen

Londra İşçi Filmleri Festivali,15-26 Haziran tarihleriarasında gerçekleşti.

20 film ve belgeseldenoluşan festivali Türk EğitimBirliği, Göçmen İşçiler KültürDerneği, TOHUM, YüzÇiçek Açsın Kültür Merkezive Renk- Art örgütledi.Festivalin açılışı RioSineması’nda yapılırken, haftaboyunca dünyadaki işçisınıfının, yoksul halkkitlelerinin, ezilenlerin

yaşamlarını, mücadelelerini,deneyimlerini altenatif birfilmcilik anlayışı ile aktaranfilm ve belgeseller parasızolarak seyirci ile buluştu.Festivalin son günü iseLondra’da film üreten gençyönetmenlerin kısa filmlerineayrıldı.

Geçen sene 11 ili dolaşanfestival, bu yıl da Anadolu’yudolaşmaya ve emek filmleriniseyirci ile buluşturmayadevam edecek.

Emeği gören kamera yollarda...

Portekizlikomunistyazar JoséSaramago’nun ölümününardındanVatikan’ınyayınladığıaçıklamada“Saramago’nun dünyayakötülük yay-mak içingeldiği” iddiaedildi!

Page 16: Halkın Sesi 109.sayı

SOKAĞINSESİ 16

Halk›n Sesi25 Haziran 2010 / 8 Temmuz 2010

Ü R E T E N B ‹ Z ‹ Z Y Ö N E T E N D E B ‹ Z O L A C A ⁄ I Z

8 Mart’ın 100.yılında başlayan DünyaKadın Yürüyüşü 29-30 Haziran’daTürkiye’de Avrupa eylemini

gerçekleştirecek. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Dünya Kadın

Yürüyüşü kendini “yoksulluğun ve kadınayönelik şiddetin temelinde yatan nedenleri yoketmek için çalışan taban gruplarını ve örgütleribirleştiren, uluslararası feminist bir eylemhareketi” olarak tanımlıyor.

ÜÇ ÖNEML‹ TAR‹HDünya Kadın Yürüyüşü’nün uluslararası

eylemleri, kadın hareketini güçlendirmek;sınırlar ve engeller olmaksızın ileriye doğruserbestçe hareket etmek; dernekler, gruplar vehareketlerde kolektif olarak örgütlenmişkadınların gücünü göstermek için 2000yılından beri her beş yılda bir düzenleniyor.

2010 DKY, 8 Mart–19 Ekim arası dünyaçapında kadınların sesini daha güçlü duyurmakiçin üç önemli tarih etrafında örgütleniyor;

8-18 Mart tarihleri arasında UluslararasıKadınlar Günü'nün ilan edilmesinin 100.yıldönümünü de göz önüne alarak, farklı tür,biçim, renk ve ritmlerde bölgesel yürüyüşler veetkinlikler düzenlenecek;

30 Haziran 2010'da İstanbul'da yapılacakAvrupa Buluşması sırasında forum ve eylemdüzenlenecek.

17 Ekim'de çatışma çözümleme süreç-lerinde kadınların öncülüğünü güçlendirmekiçin Kongo Sud Kivu'da uluslararası birbuluşma ile eş zamanlı yürüyüşler ve eylemleryapılacak.

DÖRT ANA EYLEM ALANIDünya Kadın Yürüyüşü 2010 yılında

“Dünyayı değiştirmek için kadınların hayatınıdeğiştirin! Kadınların hayatını değiştirmek içindünyayı değiştirin!” sloganı ile dört eylem alanıetrafında harekete geçti;

Doğanın ve kamu hizmetlerinin özelleştiril-mesine karşı, temiz ve sağlıklı yaşam ilkesini,eğitim, içilebir su ve sanitasyon hakkını savu-nan kamu yararı kapsamında ortak men-faatler/kamu yararı,

Kadınların hayatını ve bedenlerini kontroletme isteği, etnik ve dinsel çatışmalarınmanipülasyonu, doğal kaynakların sömürüsüve silah endüstrisinin kârlarını da içerecekşekilde savaşın karmaşık nedenlerini anlatmakiçin barış ve sivilleşme,

Dünyanın her yerinde kadın ve erkek bütünişçilerin, herhangi bir ayırımcılığauğramaksızın, insanca asgari ücrete, yasal hak-larına, sosyal güvenceye ve eşit ücretekavuşmasını savunmak ve kadın emeğiningörünmezlik örtüsünü kaldırmak için kadınemeği,

Kadına yönelik şiddetin nasıl meydanageldiğini, nedenlerini ve nasıl tezahür ettiğinigöstermek ve kadınların cinsiyetçi şiddete karşıher tür direnişini özellikle kamusal alandagörünür kılmak için kadına yönelik şiddet’ikendisine eylem alanı olarak belirledi.

Dünya kadınlarının bu dört başlıktabaşlattıkları yürüyüş kapsamında uluslararasıölçekte eylemler, yürüyüşler, tiyatro göterim-leri, kampanyalar, mitingler, karavan seferleri,yapılıyor.

B‹R YÜRÜYÜfiÜN ÖYKÜSÜ:DÜNYA KADIN YÜRÜYÜfiÜ

21. yüzyılın başlangıcı, toplumu temeldendönüştürme mücadelesinde iki önemli küreselharekete tanık oldu: ilki Dünya KadınYürüyüşü, diğeri de Dünya Sosyal Forumu.Kadın hareketi, neoliberal ve sağcı güçlerinilerleyişi karşısında kadınların direnişini küre-sel olarak ifade edebilmek üzere eyleme geçti.Ataerkil, ırkçı ve kapitalist sistemin hayatımızıve dünyamızı metalaştırmasına karşı bir tepkiolarak başladı. Dünya Kadın Yürüyüşü’nü yok-sulluğa ve kadına yönelik şiddete karşı küreseldüzeyde feminist bir eylem ağı oluşturdu.

Dünya Kadın Yürüyüşü, çeşitli etnik,kültürel, dinsel, siyasal ve sınıfsal kökenlerden,farklı yaş ve cinsel tercihlerden gelen, 163 ülke-den 6000 kadın grubunu yoksulluk ve şiddetekarşı mücadele hedefi etrafında birleştiren,uluslararası bir kadın hareketi. Bu çeşitlilik,hareketi gittikçe büyüterek geniş bir dayanışmaağı içinde birleştiriyor. 2008 yılında 10. yılınıkutlarken kendisini bir eylem ağı değil ulus-lararası bir feminist hareket olarak tanımladı;kökleri yerel mücadelelerden ve koşullardanbeslenen ve sınıf mücadelesiyle bağları olan,feminist, anti-kapitalist ve anti-emperyalist birhareket.

Yoksulluğa ve şiddete karşı dünya çapındabir yürüyüş düzenleme fikrinin doğması, yerelmücadelelerden aldığı ilhamla oldu. 1995yılında Kebek Kadın Federasyonu, Kanada’da10 binlerce kadını sosyal hakları için hareketegeçiren “Ekmek ve Güller” yürüyüşü düzenle-mişti. Bu yürüyüş, değişik etnik kültürlerden veazınlık gruplarından kadınları da kapsayarakKebek kadın hareketinin bir araya gelmesineve bazı taleplerin kazanılmasına hizmet etti.Kebek Kadın Federasyonu başta BM KadınKonferansı olmak üzere birçok uluslararasıtoplantıya katılarak yoksulluğa ve şiddete karşıküresel bir yürüyüş düzenleme fikriniyaygınlaştırdı. Kadınların neoliberalizme karşıortak mücadelesini başlatacak bir dünyayürüyüşü düzenleme kararı, 65 ülkeden 145kadının katılımıyla Ekim 1998'de Montreal'deyapılan 1. Uluslararası Toplantı'da alındı.

Kadınlar, 8 Mart-17 Ekim 2000 tarihleriarasında yerel, ulusal ve uluslararası eylemlerleBM, Dünya Bankası, IMF ve hükümetlere ilet-tikleri 17 küresel taleple yoksulluğa ve kadınayönelik şiddete son verilmesini istedi. 2000yılında Yerkürenin her köşesinde ortak talep-ler için yoksulluğa ve şiddete karşı yüz binlercekadın yürüdü ve milyonlarca imza toplandı. 17Ekim'de BM ve Dünya Bankası önünde eylem-ler yapılırken eş zamanlı olarak 40 ülkede dahaaynı taleplerle eylemler yapıldı. 16 Ekim'deuluslararası delegasyon IMF ve Dünya Bankasıile görüşerek bu kurumların izlediği poli-tikaların kadınların hayatı üzerindeki yıkıcıetkilerini kınadı.

Neoliberalizmin hegemonyasının güçlüolduğu bu dönemde sesini yükselten DünyaKadın Yürüyüşü, kadınların uluslararası alan-da talepleriyle var olmalarını sağlayarak bualandan dışlanmalarına son verdi. Kolektiförgütlenme deneyiminin yanı sıra diğer aktör-lerin karşısına küresel kadın hareketinin tem-silcileri olarak çıkmalarını sağladı. 18 Ekim2000 tarihinde yapılan toplantıda kadınlaryürüyüşe devam etme iradesi gösterdiler.

Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelen yüzlerce kadın İstanbul’dabuluşacak. 30 Haziran’da gerçekleştirilecek forumun programı netleşti

2 0 1 0 D Ü N Y A K A D I N Y Ü R Ü Y Ü fi Ü T Ü R K ‹ Y E ’ D E

Dünyay› değiştirmek için kad›nlar›n hayat›n›değiştir! Kad›nlar›n hayat›n› değiştirmek içindünyay› değiştir, diyen Dünya Kadın Yürüyüşü2010 Avrupa buluşması İstanbul’da olacak

izi birleştiren, ortak deneyimlerimiz, yaşadığımıztoplumu ve hayatlarımızı değiştirme istediğidir,diyen yüzlerce kadın, erkek egemenliğine, yok-sulluğa ve şiddete karşı bir araya geliyor

B

Avrupa Feminist Buluflmas› Türkiye Program›DKY (Dünya Kad›n Yürüyüflü) Avrupa aya¤› 29-30 Haziran’da ‹stanbul’da yap›lacak. Avrupa’n›nfarkl› ülkelerinden iki yüzü aflk›n kad›n Türkiye’yegelecek. Buluflman›n ilk günü 29 Haziran’daBalkanlardan karavanla yola ç›kan feministlerTürkiyeli kad›nlarla buluflacak. Balkan karavan› ilegelecek Yunan kad›nlarla Türkiyeli kad›nlar›nbuluflmas›, egemenlerinin ezeli düflmanl›¤›nara¤men kad›nlar›n k›zkardeflli¤ine tan›kl›k etmesiaç›s›ndan önemli.

30 Haziran’da Avrupa Feminist Buluflmas›’n›nsabah 09.00’da bafllayacak program› ‹TÜ MaçkaKampüsü’nde gerçekleflecek. Sabah oturumundatüm kat›l›mc›lar bir araya gelerek Türkiye’de veAvrupa’da kad›n hareketinin durumunutart›flacak. Genel oturumun ard›ndan atölye prog-ramlar›na geçilecek. DKY 2010’un ana eylemalanlar› olan Kad›na yönelik fliddet, Bar›fl vesivilleflme, Kamu hizmetleri/kamu yarar›, Kad›neme¤i bafll›klar›nda dört atölye ( A Atölyeleri)hem sabah hem ö¤leden sonra oturumlar›nda

yap›lacak. Ana temalarla ilgili yap›lacak bu atöl-yelerde mevcut durum analizi yap›lacak. Ö¤ledensonra ana temalara paralel olarak belirlenen BAtölyeleri olan ‘Medya, Sendikal hareketten vemeslek örgütlerinden kad›nlar, Direniflten gelenkad›nlar, LGBT, Okullarda cinsel e¤itim, Kürtkad›nlar›n durumu, Kad›nlar, milliyetçilik ve fun-damentalizm, Batucada, Kürtaj hakk›, P›narSelekle dayan›flma atölyelerinde somut taleplerve mücadele stratejileri üzerinden tart›fl›lacak.

Atölye bafll›klar› kad›n mücadelesininihtiyaçlar›yla flekilleniyor. Örne¤in Kürtaj Hakk›atölyesi, kürtaj›n yasaklanmas›n›n tart›fl›ld›¤›‹spanya’dan geldi. Okullarda cinsel e¤itim atölye-si ise Yunanistanl› kad›nlar›n önerisi. Batucada isekad›nlar›n kendi olanaklar›yla yaratt›klar›çalg›larla gerçeklefltirdikleri ritimli slogan atmaçal›flmas› anlam›na geliyor. Bu atölyenin,buluflman›n en renkli ve coflkulu atölyesi olmas›bekleniyor.

2010 DKY, Avrupa Feminist Buluflmas›Manifestosu ile bitirilecek. Ard›ndan Maçka’dan

Taksim Meydan›’na bir yürüyüfl yap›lacak. 3300 HHAAZZ‹‹RRAANN ÇÇAARRfifiAAMMBBAA

DDKKYY ‹‹SSTTAANNBBUULL PPRROOGGRRAAMMII99::3300--1111::0000 Açılıfl OturumuAçılıfl töreni (müzik ve dans) 10 dk.Kürt feminist ve kadın hareketinin sunuflu Türk feminist ve kadın hareketinin sunuflu Avrupa'da mevcut sosyo-ekonomik vepolitik durumun sunulması 1111::0000--1133::0000 AAttööllyyee OOttuurruummuu AA1133::0000--1144::0000 Ö¤le arası1144::0000--1166::0000 Atölye Oturumu B1166--0000--1188::0000 Genel Oturum ve Kongo Eylemi

sunufluDKY'nin bölge eylemleri hakkında bilgiler

(Kolombiya, Filipinler)DKY 2010 Avrupa Feminist Buluflması

Manifestosu1188::0000 Eylemin bafllangıç noktasına gidifl1199::0000 Taksim’e yürüyüfl* A ve B Atölyeleri metnin içinde ayr›nt›l›

olarak anlat›lm›flt›r.

Dünya Kadın Yürüyüşü’nünAvrupa buluşması İstanbul’da

Dünyayı değiştirmek için...