k562 hÜcre dİzİsİnde fosfİn bİleŞİklerİnİn s totoksİk etkİsİnİn mtt … ·...
TRANSCRIPT
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANA BİLİM DALI
PEDİATRİK HEMATOLOJİ BİLİM DALI
K562 HÜCRE DİZİSİNDE FOSFİN BİLEŞİKLERİNİN
SİTOTOKSİK ETKİSİNİN MTT (3-[4,5-DIMETHYLTHIAZOLE-2-
YL]-2,5-DIPHENYLTETRAZOLIUM BROMIDE; THIAZOLYL
BLUE) İLE ARAŞTIRILMASI
Nilay OKTAR
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMANI
Prof. Dr. A. Bülent ANTMEN
ADANA - 2009
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
PEDİATRİK HEMATOLOJİ BİLİM DALI
K562 HÜCRE DİZİSİNDE FOSFİN BİLEŞİKLERİNİN
SİTOTOKSİK ETKİSİNİN MTT (3-[4,5 DIMETHYLTHIAZOLE-2-
YL]-2,5-DIPHENYLTETRAZOLIUM BROMIDE; THIAZOLYL
BLUE) İLE ARAŞTIRILMASI
Nilay OKTAR
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMANI
Prof. Dr. A. Bülent ANTMEN
Bu tez Çukurova Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından SBE TF2007YL10
no’lu proje olarak desteklenmiştir.
Tez no:
ADANA - 2009
iii
TEŞEKKÜR
Bu tezin hazırlanmasında bana destek olan ve hiçbir zaman yardımlarını
esirgemeyen danışmanım Sayın Prof.Dr. A. Bülent ANTMEN’e, Ç.Ü. Pediatrik
Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Sayın Prof.Dr. Yurdanur KILINÇ’a ve Doç.Dr. İlgen
ŞAŞMAZ’a teşekkür ederim.
Çalışmamda K562 hücre serilerinin temininde yardımlarını esirgemeyen
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Tıp ve Kanser Araştırmaları Merkezi’nden Sayın
Prof.Dr. Ali Uğur URAL’a ve metal komplekslerini sentezleyen Ç.Ü. Fen-Edebiyat
Fakültesi Kimya Bölümü’nden Sayın Prof.Dr. Osman SERİNDAĞ’a teşekkürü borç
bilirim.
Hücre kültürü çalışmalarımda başından bu yana bana olan katkılarından dolayı
Başkent Üniversitesi Adana Araştırma Hastanesi Hematoloji Araştırma
Laboratuvarı’ndan Sayın Yard.Doç.Dr. İlknur KOZANOĞLU’na ve Pediatrik
İmmünoloji Laboratuarı Bilim Dalı’ndan Doç.Dr. Mustafa YILMAZ’a ve Biyolog
Hatice İRDAY’a teşekkür ederim.
Ayrıca her zaman yanımda olan, maddi ve manevi katkılarını hiç bir zaman
esirgemeyen, beni anlayışla karşılayan aileme teşekkürü bir borç bilirim.
iv
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR iii
İÇİNDEKİLER iv
ŞEKİLLER DİZİNİ vi
TABLOLAR DİZİNİ vii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ viii
ÖZET ix
ABSTRACT x
1. GİRİŞ 1
2. GENEL BİLGİ 2
2.1. Hücre Kültürü Tarihçe 2
2.2. Hücre Kültürü Tanım ve Yöntemleri 2
2.3. Hücre Kültürü Yönteminin Temel Aşamaları 8
2.3.1. Hücre Kültürü İçin Gerekli Cihazlar ve Kimyasal Malzemeler 8
2.3.2. Laminar flow hood 8
2.3.3. CO2 İnkübatörü 8
2.3.4. Mikroskop 9
2.3.5. Hücre Saklama Kapları 9
2.3.6. Kültür Saklama Kapları 9
2.3.7. Besiyeri 10
2.3.8. Serum 12
2.3.9. Addidif Solüsyonlar 12
2.3.10. Hücrelerin İnkübasyonu ve Bakımı 13
2.4. K562 Hücrelerinin Özellikleri 15
2.5. Sitotoksite ve Hücre Canlılığı 18
2.5.1. Hemositometre ile Hücre Sayımı ve Canlılık 20
2.5.2. Neutral Red 21
2.5.3. LDH Assay 21
2.5.4. Floresan Boya Tutucularla Canlılık Sayımı 22
2.5.5. Metabolik Fonksiyonların Değerlendirilmesi: Protein Sentezi 23
Kabul ve Onay ii
v
2.5.6. MTT Testi 23
2.6. Metal Fosfin Kompleksleri 24
3. GEREÇ VE YÖNTEM 27
3.1. Kullanılan Kimyasallar 27
3.2. Hücre Dizileri ve Çoğaltılması 28
3.3. Hücre Canlılığı 28
3.4. Hücre Kültürü 28
3.5. Sitotoksisite 29
4. BULGULAR 30
4.1. Metal-1: [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ] 30
4.2. Metal-2: [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 33
4.3. Metal-3: [PdCl2(dppaEtOH)] 36
5. TARTIŞMA 40
6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER 43
7. KAYNAKLAR 44
8.
ÖZGEÇMİŞ 47
vi
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 4.1.1. [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 kompleksin açık yapısı 31
Şekil 4.1.2. 12 lik plağa metal kompleksi eklemeden inkübasyon öncesi
mikroskobik görüntü 40× 31
Şekil 4.1.3. Kontrol (DMSO) 48 saatlik inkübasyon sonrası mikroskobik görüntü 20× 31
Şekil 4.1.4. Medium 48 saatlik inkübasyon sonrası mikroskobik görüntü 20× 32
Şekil 4.1.5. Konsantrasyon-1 (1ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 32
Şekil 4.1.6. Konsantrasyon-2 (10-1ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 32
Şekil 4.1.7. Konsantrasyon-3 (10-2ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 33
Şekil 4.1.8. Konsantrasyon-4 (10-3ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 33
Şekil 4.1.9. Konsantrasyon-5(10-4ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 33
Şekil 4.2.1. [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 34
Şekil 4.2.2. [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 ’ün K562 hücreleri üzerine sitotoksik etkisinin grafik ile
gösterimi 34
Şekil 4.2.3. 12 lik plağa Metal kompleksi eklenmeden inkübasyon öncesi
mikroskobik görüntü 40× 35
Şekil 4.2.4. Kontrol (DMSO) 48 saatlik inkübasyon sonrası mikroskobik görüntü 40× 35
Şekil 4.2.5. Konsantrasyon-1 (1ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 35
Şekil 4.2.6. Konsantrasyon-2 (10-1ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 35
Şekil 4.2.7. Konsantrasyon-3 (10-2ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 36
Şekil 4.2.8. Konsantrasyon-4(10-3ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 36
Şekil 4.2.9. Konsantrasyon-5(10-4ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 36
Şekil 4.3.1. [PdCl2(dppaEtOH)] 37
Şekil 4.3.2. 12 lik plağa metal kompleksi eklemeden inkübasyon öncesi
mikroskobik görüntü 40× 37
Şekil 4.3.3. Kontrol (DMSO) 48 saatlik inkübasyon sonrası mikroskobik görüntü 40× 37
Şekil 4.3.4. Medium 48 saatlik inkübasyon sonrası mikroskobik görüntü 40× 38
Şekil 4.3.5. Konsantrasyon-1 (1ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 38
Şekil 4.3.6. Konsantrasyon-2 (10-1ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 38
Şekil 4.3.7. Konsantrasyon-3 (10-2ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 38
Şekil 4.3.8. Konsantrasyon-4 (10-3ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 39
Şekil 4.3.9. Konsantrasyon-5 (10-4ng/ml) mikroskobik görüntü 40× 39
vii
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 2.1. Yaygın olarak kullanılan hücre serileri 7
Tablo 2.2. Hücre kültürü besiyerinin bileşenleri (Memeli hücresi için) 11
Tablo 4.1.1.[PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ]’ün değişik konsantrasyonlarda K562 hücreleri üzerine sitotoksik etkisi 30
Tablo 4.2.1.[RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 ’ün değişik konsantrasyonlarda K562 hücreleri üzerine sitotoksik etkisi 33
Tablo 4.3.1. [PdCl2(dppaEtOH)]’ün değişik konsantrasyonlarda K562 hücreleri üzerine sitotoksik etkisi 37
viii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ
DMSO : Dimetilsülfoksit
DNA : Deoksiribonükleik Asit
Dulbecco’s PBS : Dulbecco’s Balanced Salt Solution
Earle’s BSS : Earle’s Balanced Salt Solution
EBV : Epstein-Barr virus
FBS : Fetal Bovine Serum
Hank’s BSS : Hank’s Balanced Salt Solution
MLC : mikst lenfosit kültürü
MTT : (3-[4,5-Dimethylthiazole-2-yl]-2,5-diphenyltetrazolium bromide; Thiazolyl blue)
XTT : (2,3-bis[2-Methoxy-4-nitro-5-sülfophenyl]-2H-tetrazolium -5-carboxanilide inner
salt)
WST-1 : 2-[4-iodophenyl]-3-[4-nitrophenyl]-5-[2,4-disulfophenyl]-2H tetrazolium
monosodium salt
PBS :Phosphate Buffered Saline
µg :mikrogram
mL :mililitre
µL :mikrolitre
mM :milimol
μM :mikromol
ng :nanogram
nm :nanometre
ix
ÖZET
K562 Hücre Dizisinde Fosfin Bileşiklerinin Sitotoksik Etkisinin MTT (3-[4,5-
Dimethylthiazole-2-yl]-2,5-diphenyltetrazolium bromide; Thiazolyl blue) ile
Araştırılması
Bu çalışmada bazı fosfin bileşiklerinin, ([PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ],
[RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 ve [PdCl2(dppaEtOH)]), miyeloid löseminin blastik kriz
evresindeki hücrelerden elde edilmiş olan K562 hücrelerine olan sitotoksik
etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yeni sentezlenen bu organofosfin
bileşiklerinin K562 hücre dizisindeki sitotoksik etkileri antikanser ilaç
araştırmasının ilk basamağını oluşturmaktadır.
K562 hücre dizisi, çalışmaya başlamadan önce pasajlandı. 12 kuyucuklu
steril plaklara her bir kuyucuğa öncelikle 104 hücre ekilmesinden 24 saat sonra
her bir kuyucuğa 5 farklı konsantrasyonda (1ng/mL, 10-1 ng/mL, 10-2ng/mL, 10-
3ng/mL ve 10-4ng/mL olacak şekilde) organofosfin bileşikleri ilave edildi. 48 saat
37 C° ta %5 CO2 li ortamda inkübe edildikten sonra hücreler 96 kuyucuklu
plaklara aktarıldı. Her bir kuyucuğa 10 µL MTT solusyonu eklendi ve 4 saat süre
ile enkübe edildi. Son olarak vortekste karıştırıldıktan sonra kuyucuklara DMSO
eklendi ve 10 dakika bekletilen plaklar, plak okuyucusunda 545 nm’de okutuldu.
Sonuçlar istatistiksel analizle değerlendirildi.
Yeni sentezlenen üç metal fosfin komplekslerinden sadece bir tanesinde
MTT testi ile sitotoksik etki olduğu saptandı. Bu çalışma ile, anti kanser etkinliği,
deneysel hayvan modellerinde araştırılması en ümit verici olanın
[RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 adlı metal fosfin bileşiği olduğunu MTT testi kullanarak
K562 hücre dizisinde gösterdik.
Anahtar Sözcükler
: K562, Sitotoksite, Fosfin, MTT
x
ABSTRACT
Cytotoxic Effect Of Phosphine Complexes on K562 Cell Line by Using MTT
((3-[4,5-Dimethylthiazole-2-yl]-2,5-diphenyltetrazolium bromide; Thiazolyl blue)
In this study, we investigated the cytotoxic effect of phosphine compounds
on K562 cell line that originated by blastic phase of cronic myeloid leukemia. The
possible cytotoxic effect of new synthesized organophosphine compounds on the
some cancer cells especially K562 cell line could be the first step of anticancer
drug investigation.
Before starting this study, K562 cell line was passaged. The 104 K562 cells
was seed out each well of 12-well-culture plate. Two well determined as a blank
and was put medium and DMSO. Organophosphine compounds were added each
wells five different concentrations (1ng/mL, 10-1 ng/mL, 10-2ng/mL, 10-3ng/mL and
10-4ng/mL). MTT (3-[4,5-Dimethylthiazole-2-yl]-2,5-diphenyltetrazolium bromide;
Thiazolyl blue was added each wells of 96-well-culture plate and incubated four
hours. After mixing by using vortex, finally DMSO was added each wells.
Microplate plates were incubated 10 minutes in the CO2 incubator and after the
plates were evaluated by microplate reader on the 545 nm and were determined
the absorbance values. The results were analysed by statistically methods.
The only one of the three new synthesized organophosphine compounds
had cytotoxic effect by used MTT test. In this study, we showed that the possible
anti cancer effect of the [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 might be give inspiration to us
with hope in the experimental animal models.
Key words: K562, cytotoxicity, phospin, MTT
1
1.GİRİŞ
K562 hücreleri, kronik miyeloid löseminin blastik kriz evresinden kaynaklı bir
miyeloid seri hücre dizisidir1. Kanser, hücrelerin sürekli olarak kontrolsüz çoğalması ile
karakterize bir düzen bozukluğudur. Bu durum, sürekli çoğalarak aşırı miktarda artan
hücre sayısının, normal olarak gerçekleşen uygun miktarda hücre kaybıyla
dengelenmemesi sonucu gerçekleşir. Bu hücreler invazyon yaparlar ve organizmanın
organlarını hasara uğratırlar. Kanser hücreleri kaynaklandıkları normal hücrelere göre
daha kısa zamanda ölmelerine rağmen yeni hücre oluşumu o kadar hızlıdır ki, sonuçta
hücreler devamlı artar. Aşırı hücre çoğalmasından kaynaklanan bu dengesizlik, hem
kanser hücrelerindeki genetik anormalliklerden hem de organizmanın bu hücreleri
tanımada ve yok etmedeki başarısızlığından dolayıdır2.
Kanser ilaçlarının çoğu, etkilerini kanser hücresinin proliferasyon ve bölünme
fazlarını etkileyerek gösterirler. Bazı kemoterapi ajanları, bazı spesifik kanser
hücrelerine etkiliyken diğer kanser hücrelerinde etkileri sınırlı olabilir. Bu nedenle farklı
sitotoksik maddelerin, farklı hücrelerdeki etkilerinin tam olarak aydınlatılması oldukça
önemlidir.
Çalışmamızda her biri ağır metal olan farklı organofosfin bileşiklerinin, miyeloid
löseminin blastik kriz evresinden kaynaklı K562 hücre dizisine olan sitotoksik etkisini
saptamayı hedefledik. Bu çalışma, yeni sentezlenmiş bu organofosfin bileşiklerinin
ileride antikanser ilaç olarak araştırılması için bir pencere açacaktır. Antikanser etkisi
olabilecek yeni bir bileşiğin sitotoksite testi ile saptanması, antikanser ilaçların
belirlenmesinde ilk adımdır. Bu çalışmaları takiben yapılması zorunlu olan diğer
testlerden, normal lenfosit kültürlerine etki ve hayvan çalışmaları ile kanser için yeni bir
kimyasal madde olabilecek bileşik tıbba kazandırılmış olabilecektir.
2
2.GENEL BİLGİLER
2.1.Hücre Kültürü Tarihçesi
Hücre kültürü, hücrelerin belirli bir besi ortamında çoğaltılmasıdır. Hücre
kültürlerinde yapılan çalışmalarının günümüzde önemli bir yeri vardır. Çeşitli patolojik
durumlarda belli bir maddenin etkilerini, bir hücre ya da dokuda üretilen belli bir
maddenin işlevlerini belirlemek amacıyla belli bir hücre serisinden çoğaltılan hücrelerde
çalışmalar yapılarak in vitro sonuçlar elde edilebilir. Hücre kültürü çalışmalarının
geçmişine bakacak olursak ilk olarak 1885’te Roux embriyonik tavuk hücrelerinin
hayvanın vücudunun dışında tuz çözeltisinde canlılığını sürdürebildiğini göstermiştir.
1907 yılında Harrison, kurbağa embriyonik dokusundan kültür yaparak aksonların
gelişimini göstermiş, daha sonra da 1910 yılında Burrows, tavuk embriyonik dokularını
geliştirmek üzere tavuk plazması kullanmıştır. Lewis&Lewis ise 1911 yılında ilk sıvı
mediumu kullanmıştır. 1913’te Carrel, hücrelerin steril koşullarda düzenli olarak
beslenmeleri halinde kültür ortamında uzun süre artabildiklerini göstermiştir. Earle ve
arkadaşları 1948’de L hücre serisinden izole ettikleri hücrelerin hücre kültüründe
klonlar oluşturduklarını tespit etmiş, Gey ve arkadaşları 1952’de bir insan servikal
karsinomasından türeyen hücrelerin HeLa sürekli serisini ortaya koymuşlardır. 1986’da
Martin, Evans ve arkadaşları fareden pluripotent embriyonik kök hücrelerini izole
ederek bu hücrelerin kültürünü yapmışlardır. 1998’de ise Thomson, Gearhart ve
yardımcıları insan embriyonik kök hücrelerini izole etmeyi başarmışlardır3.
2.2. Hücre Kültürü Tanım ve Yöntemleri
Teorik olarak çekirdeği olan her hücre çoğalma kabiliyetinde ise de
vücudumuzdaki hücreler çoğalma özelliklerinden dolayı üç ana gruba ayrılırlar.
Birincisi kök hücreler, kemik iliği ve gastrointestinal sistemin epitel hücreleri gibi
daima çoğalan hücreler, ikincisi karaciğer, periferal lenfosit ve makrofajlar gibi
uyarıldığı zaman çoğalan hücreler, son grup ise sinir sistemi ve gözün bazı hücreleri
gibi yaşam boyu bir kez çoğalan hücrelerdir. Bunlardan başka normal olmayan bir grup
daha vardır ki; doğal olarak apoptozise uğramayan, ölümsüz olduğu kabul edilen ve
sürekli çoğalan tümör hücreleridir3.
3
Ross Harison’un 1907‘de kurbağa embriyolarıyla yaptığı çalışma ile başlayan
süreç daha sonraki yıllarda çeşitli araştırıcıların sentetik besi yerlerini keşfedip
kullanmalarıyla günümüzdeki modern doku kültürü metodlarının doğmasını sağladı.
Doku kültürü; organ kültürü ve hücre kültürü yerine de kullanılan jenerik bir terimdir.
Bazen bu terimler genellikle birbirlerinin yerine de kullanılırlar. Hücre kültürü; canlı bir
doku veya organdan alınan küçük bir parçanın in vitro ortamda büyütülmesi ve
çoğaltılması işlemine verilen isimdir. Hücre kültürleri primer doku eksplantları veya
hücre süspansiyonlarından meydana gelir. Hücre kültürleri genel olarak süspansiyon
kültür ve monolayer kültür olmak üzere ikiye ayrılırlar. Süspansiyon kültürler;
genellikle kan, kemik iliği ve bazı tümör hücrelerinden yapılan, kültür kabına
yapışmayan kültürlerdir. Monolayer kültürler yapışma ihtiyacı hisseden amniyon
hücreleri ve fibroblastlar gibi hücrelerden hazırlanırlar4.
Hücre kültürü hazırlamak için alınan küçük doku veya organ parçasına eksplant
denir. Çalışmalarda daha çok diploid hücreler kullanılır. Eksplantın doku veya organdan
alınıp ilk ekiminin yapıldığı kültüre primer kültür, burada oluşan yeni hücrelerin bir
başka besi yerine ekimiyle oluşan kültüre ise pasaj veya subkültür denir. Primer hücre
kültürlerinin kültürde belirli süre ömürleri vardır. Süreğen hücre serileri; anormal,
transforme olmuş ve ölümsüz hücrelerdir. Kültür ortamında yetiştirilen hücrelerin belli
zaman aralıklarında çoğalarak hücre sayılarının iki katına çıkma zamanına da katlanma
zamanı denir. Hücre kültürü için çeşitli doku kaynakları kullanılır. Doğum öncesi tanı
için amniyotik hüceler, çeşitli araştırmalar için epitel ve fibroblast hücreleri, non-
invaziv ve çoğalma kabiliyetlerinden dolayı kemik iliği, periferal kan, ayrıca tüm doku
hücrelerinin yanı sıra hücre serileri oluşturmada kullanılan çeşitli tümör hücreleri
günümüzde kullanılmaktadır4.
Hücre ve doku kültürü; aşı, monoklonal antikor, çeşitli enzimler ve hormonların
üretimi için, hücre içi aktivite ölçümü, DNA ve RNA replikasyonu araştırması, protein
sentezi, enerji metabolizmasının araştırılması, çeşitli ilaçların hücre siklusuna etkisi,
hormonal reseptör komplekslerinin davranışları, sinyal iletim mekanizması ve hücre
haberleşmesi, hücrenin beslenme özellikleri, enfeksiyon, viral transformasyon, kimyasal
transformasyon, özel ürünlerin sentezlenip salgılatılması, embriyonik araştırmalar,
hücre populasyon kinetiği, adezyon, sitogenetik analiz, genetik manipulasyon ve
immortalizasyon gibi çeşitli amaçlarla yapılmaktadır4.
4
Hücre kültürleri primer doku eksplantlarından ya da hücre süspansiyonlarından
türetilebilir. Primer hücre kültürleri tipik olarak sınırlı bir yaşam süresine sahiptir, belli
bir bölünme sayısından sonra çoğalma durmaktadır. Devamlılığı olan hücre serileri ise
anormal ya da transformasyona uğratılmış hücre serileridir.
Tek bir hücre tipi hakkında en iyi bilgiyi elde edebilmek için hücrenin
bulunduğu dokudan ve diğer hücre tiplerinden ayrılarak izole edilmesi gerekir. Bu
izolasyon sonucunda oluşan homojen hücre popülasyonu doğrudan ya da kültür
ortamında çoğaltıldıktan sonra analiz edilebilir. Farklı hücre türleri doku
süspansiyonundan değişik yöntemlerle izole edilerek tipleri belirlenebilir. Değişik hücre
türlerinden oluşan bir dokudan tek tip hücre elde edebilmek için yapılması gereken ilk
işlem, hücreleri bir arada tutan ekstrasellüler matriksi ayırmaktır. Bunun için doku
örneği, proteinleri parçalayan tripsin ve kollajenaz gibi proteolitik enzimler ve hücre
adezyonunda rol oynayan Ca+2 bağlayan EDTA gibi ajanlarla muamele edilmelidir5.
Hücre süspansiyonundan farklı hücre türlerini ayırmak için değişik yöntemler
uygulanabilir. Öncelikle hücreler fiziksel özelliklerine göre ayrılabilir. Örneğin büyük
olanlar küçük olanlardan, ağır olanlar hafif olanlardan santrifüj edilerek ayrılabilir. Bir
başka yöntem ise, bazı hücre türlerinin cam ya da plastikten yapılmış yüzeye daha sıkı
yapışması prensibine dayanır. Bu yöntemde antikorlar kullanılarak istenen hücre
türünün yüzeye yapışması sağlanır, daha sonra da uygun işlemlerle o hücrelerin elde
edilmesi sağlanabilir5.
En gelişmiş hücre ayrıştırma yöntemlerinden biri de antikor bağlanmış bir
floresan boya ile özel hücreleri işaretleme temeline dayanır. Böylece elektronik bir
floresanla aktive edilmiş hücre ayırıcı kullanılarak işaretlenmiş hücreler işaretlenmemiş
olanlardan ayrılabilir. Bu yöntem 1000 tane işaretlenmemiş hücrenin içinden bir tane
floresanla işaretlenmiş hücreyi ayırabilecek kadar seçicidir.
Belli bir hücre topluluğu kızılötesi lazer kullanılarak mikroskop altında
mikrodiseksiyon yöntemiyle de elde edilebilir. Bu yöntem özellikle bir tümör
dokusunun çeşitli yerlerinden alınan hücrelerin özelliklerinin belirlenmesinde
kullanılabilmektedir5.
Hangi yöntem kullanılmış olursa olsun elde edilen belli tek tipteki hücreler,
hücre kültürü için başlangıç materyalini oluştururlar ve koşulları belirlenmiş bir kültür
5
ortamında (besiyeri) sayıları hızla arttırılarak bir çok biyokimyasal analiz yapılması için
kullanılabilirler5.
Günümüzde kültürler genellikle dokudan ayrıştırılmış hücre süspansiyonlarından
yapılmaktadır. Ancak birçok doku hücresi süspansiyon ortamında yaşamaya uyumlu
değildirler, bu nedenle bölünmek ve çoğalmak için katı bir yüzeye gereksinim duyarlar.
Bu gereksinim hücre kültürlerinde plastik doku kültür kaplarının yüzeyi ile karşılanır.
Lösemi ve lenfoma hücre serileri gibi kandan türemiş hücre serileri süspansiyon
besiyerlerinde üreme eğilimindeyken, akciğer ve böbrek gibi solid dokulardan türemiş
hücre serileri tutunarak tabaka şeklinde üreme eğilimindedirler. Hücrelerin
gereksinimleri türlerine göre farklılıklar göstermekle birlikte çoğu hücreler, kültür
kapları kollajen ya da laminin gibi özel ekstrasellüler matriks yapılarıyla kaplanmazsa
çoğalmaz ve farklılaşmazlar. Bir organizmanın dokularından in vitro hücre çoğalması
olmaksızın, yani doğrudan hazırlanan kültüre primer kültür denir. Bu hücrelerin kültür
kabından alınıp çoğaltılmasıyla elde edilen kültürlere de sekonder kültür denir. Bu
şekilde elde edilen hücreler asıl kökenlerinin özelliklerini yansıtmayı sürdürürler5.
Çoğu omurgalı hücreleri kültürde sınırlı sayıda bölünmeden sonra hücre ölümü
(cell senescence) denilen bir sürece girerek bölünmeyi durdururlar. Örneğin, insan
fibroblastları kültürde sadece 25-40 kez kadar bölünebilirler. Bu olay telomerlerin
kısalmasıyla açıklanabilir. İnsan somatik hücreleri telomeraz enziminin yapımını
durdurdukları için telomerler kısalmakta ve bunun sonucunda hücrelerin yaşamı da
sınırlı olmaktadır. Bu hücrelere telomeraz enziminin katalitik alt birimini kodlayan bir
gen katılmasıyla sonsuz çoğalmaları sağlanabilir ve böylece ölümsüz (immortalized)
hücre serisi olarak kullanılabilirler5. Bununla birlikte bazı insan hücreleri bu işlemle de
ölümsüz özelliğini kazanamazlar. Telomerleri uzun olarak kalmasına rağmen yine de
kültürde sınırlı sayıda bölünmeden sonra bölünmeyi durdururlar. Çünkü kültür
ortamının koşulları hücre döngüsünün (cell cycle) kontrol noktası mekanizmalarını
uyardığı için hücre döngüsü durmaktadır. Bu kontrol noktası mekanizmasının inaktive
edilmesi için tümör yapıcı virüslerden türetilen kanser başlatıcı onkogenler
kullanılmaktadır5.
Hücre serileri kanser hücrelerinden de elde edilebilirler. Ancak bu hücre serileri
normal hücrelerden farklı özellikler taşırlar. Örneğin, kanser hücre serileri bir yüzeye
tutunmadan çoğalabilirler ve kültür kabında çok yüksek bir yoğunluğa ulaşabilirler. Bu
6
özellikler tümör indükleyici bir virüs ya da kimyasal madde kullanılarak normal
hücrelerin transformasyonuyla da sağlanabilmektedir. Transforme edilmiş ya da
ölümsüz hücre serileri sıvı azotta (-196oC) saklanabildiği ve çözündükleri zaman da
canlılıklarını koruyabildikleri için hücre kültürü çalışmalarında yaygın olarak
kullanılmaktadırlar. Yaygın olarak kullanılan hücre serileri ve köken aldıkları dokular
Tablo 2.1’de listelenmiştir3-5. Bir hücre serisindeki tüm hücreler birbirine çok
benzemekle birlikte genellikle birebir eş (identical) değildirler. Genetik olarak tek tür
hücre serisi ancak hücre klonlamasıyla sağlanabilir. Bu işlemde tek bir hücre izole
edilerek büyük bir koloni oluşturacak kadar çoğalmasına izin verilmektedir. Böyle bir
klonda tüm yeni hücreler tek bir öncül (ancestor) hücreden gelmektedir.
Tablo 2.1’de listelenen hücre serilerinin çoğu tümörlerden türetilmişlerdir. Tümü,
kültürde sınırsız kopyalanma yeteneğine sahiptirler ve kökenleri olan hücrenin
özelliklerinden en azından bir kaçını gösterirler. Geliştirilmek için tıbbi açıdan en umut
verici olan hücre kültürü, insan embriyonik kök hücre serileri gibi görünmektedir. Bu
hücreler erken embriyonun iç hücre kitlesinden elde edilirler ve sınırsız çoğalma
özelliğiyle birlikte herhangi bir hücreye dönüşme yeteneğine de sahiptirler3.
7
Tablo 2.1. Yaygın olarak kullanılan hücre serileri
Hücre serisi Hücre tipi ve kökeni
K562
ARH-77
RPMI-8226
MCF-7
A2780
HCT-116
A-549
3T3
BHK21
PtK1
L6
PC12
SP2
COS
293
CHO
DT40
R1
E14.1
T24
HepG2
HEK293
HL60
SH-SY5Y
H1, H9
S2
BY2
KML transforme eritrolösemi hücre dizisi
plazma hücreli lösemi hücre dizisi
hafifi zincir sekrete eden plazmasitoma hücre dizisi
meme adenokarsinomu hücre dizisi
yumurtalık kanser hücre dizisi
kolon karsinoma hücre dizisi (insan)
akciğer kanseri epitel hücre dizisi (insan)
fibroblast (fare)
fibroblast (hamster)
epitel hücresi (rat)
miyoblast (rat)
kromaffin hücresi (rat)
plazma hücresi (fare)
böbrek (maymun)
böbrek (insan), adenovirüsle transforme edilmiş
over (hamster)
lenfoma hücresi (civciv)
embryonik kök hücreler (fare)
embryonik kök hücreler (fare)
mesane epitel hücresi (insan)
karaciğer epitel hücresi (insan)
böbrek epitel hücresi (insan)
lösemi hücresi (insan)
nöroblastoma hücresi (insan)
embryonik kök hücreler (insan)
makrofaj benzeri hücreler (Drosofila)
farklılaşmamış meristematik hücreler (tütün)
8
2.3. Hücre Kültürü Yönteminin Temel Aşamaları
2.3.1. Hücre Kültürü İçin Gerekli Cihazlar ve Kimyasal Malzemeler
Hücre kültürü çalışmaları için gerekli donanımdaki araç-gereçler: laminar akımlı
kabin, karbon dioksit (CO2) etüvü, faz kontrast mikroskop, hücreleri saklama ve koruma
için sıvı azot tankı ve hücrelerin üremeleri için gerekli tutunma ve hareketlerine olanak
sağlayacak toksik olmayan, biyolojik olarak inert ve optik olarak saydam, tek
kullanımlık steril plastik kaplardır.
2.3.2. Laminar Akımlı Kabin (Laminar flow hood)
Horizontal ve vertikal olmak üzere iki ana çeşit laminar akım kabini vardır. Her
iki çeşit laminar akım kabini de havadaki partikülleri uzaklaştıran HEPA (high
efficiency particible) filtre kullanılır. Horizontal kabinler ortamı steril ederken, vertikal
kabinde steril edilen hava çalışılan ortamın önünden aşağıya doğru bir şelale gibi akar
ve iç ortam ile dış ortamın karışmasını engeller. Ortamda kısa dalga boylu UV ışığında
her zaman için steriliteye katkıda bulunur. Çalışmadan önce ve çalışmadan sonra UV
10–20 dakika açık bırakılır. Her kullanımdan sonra ortam %70’lik etanol ile temizlenir.
Horizontal kabinler, ameliyathane gibi ortamların havasını steril etmek için
kullanılırlar ve Class C olarak da bilinen doku kültürü laboratuarlarında daha çok ürün
korumaya yönelik olarak kullanılan, kullanıcıyı korumayan kabinlerdir. Biyolojik
güvenlik kabini olarak bilinen vertikal laminar akım kabinleri ise; zararlı organizmalarla
çalışırken ve hücre kültürü yaparken steril bir ortam sağlarlar. Class B olarak bilinen
vertikal kabinler hem ürünü hem de kullanıcıyı koruyan kabinler olup hücre kültürü
laboratuarlarında en çok kullanılan kabinlerdir. Class A olarak bilinen özel odalarda yer
alan diğer tip kabinler, yüksek biyolojik kontaminasyon riski bulunan ürünler için
planlanmış olup Class B kabinlerinin özelliklerinin yanı sıra tamamen kapalı uzaktan
kumanda ile işlemlerin yapıldığı kabinlerdir.
2.3.3. CO2 İnkübatörü
Hücreler %5–10 CO2’li ortamda çoğalırlar. Çünkü ortamın CO2 içeriği medium
NaHCO3 / karbonik asit (H2CO3) dengesinde önemli rol oynar. Bu nedenle kültüre
alınan kültür flasklarının kapakları gaz giriş çıkışına uygun olmalı, ya da gevşek olarak
kapatılmalıdır. İnkübatörlerin kapısı uzun süreli açık kalmamalı, sıcaklık düşmesi ve
9
kontaminasyon riski unutulmamalıdır. Ortamın nemi inkübatördeki su kabının daima
temiz ve dolu olmasıyla sağlanır. Kültür ortamının optimal sıcaklığı kullanılan
organizmanın vücut sıcaklığına uygun olmalı, şayet bölgesel değişimler varsa dikkate
alınmalıdır. Genellikle 36,5–37°C hücre kültürleri için uygun sıcaklıktır.
2.3.4. Mikroskop
İnverted faz kontrast mikroskobu hücre kültürü çalışmalarında çok önemlidir.
Kültür devam ederken hücrelerin büyümesi, morfolojik özellikleri ve kontaminasyon
olup olmadığı invert mikroskopta takip edilir. Normal araştırma ışık mikroskobu
(florasan ataşmanlı) kültür sonrası testler (canlılık, sitogenetik, hücre sayımı vb.) için
gereklidir. Hücreleri gözlemek için de faz kontrast mikroskoplar kullanılır.
2.3.5. Hücre Saklama Kapları
Hücre saklama kapları, sıvı nitrojen içerisinde saklanılan plastik ya da metal
alaşımlı kaplardır. Sıvı nitrojen sıvı fazda -196°C veya gaz fazında -156°C doku kültürü
hücrelerinin saklanması için kullanılır. Dondurma işlemi hücreler için letaldir. Buz
kristallerinin hücreye zararı neticesinde elektrolit konsantrasyonu değişir, hücrede
dehidrasyon meydana gelir ve pH değişir. Dondurma işleminin etkilerini en aza
indirmek için bazı önlemler geliştirilmiştir. İlk olarak önerilen hücrelerin uzun ömürlü
olmaları için dondurma işleminden önce taze besi yerinde 24 saat log fazında
bekletilmeleridir. İkinci olarak soğuktan koruyucu (cryoprotectiv) ajanlar (donma
noktasını düşürmek için gliserol veya DMSO) eklenir. Dondurma ortamı %90 medium
serum %10 DMSO olabilir. Hücreler oda sıcaklığından -80°C ye kadar yavaşça
dondurulmalıdır. Kontrollü yavaş dondurma işlemi için viallerin izoproponole
gömülmesi ile her dakikada 1-3°C düşme sağlanır ve takiben -80°C’lik derin
dondurucuya kaldırılması kaliteli bir dondurma sağlayabileceği gibi -80°C de hücreler 5
sene saklanabilirler.
2.3.6. Kültür Saklama Kapları
Hücreler biyolojik olarak inert, non-toksik ve optik olarak ışığa geçirgen yüzeye
sahip ortamda çoğalırlar. Bilinen çoğu kültür kapları özel polistren plastikten yapılmış,
steril ve tek kullanımlıktır. Petri, çok kuyucuklu plaklar, mikroplaklar, silindirik şişeler,
vidalı kapaklı flasklar (T-25, T-75, T-150 (cm2/yüzey)) çeşitli kültür kaplarına örnek
10
olarak verilebilir. Kültürde kullanılacak tüm malzemeler steril olmalıdır. Bazen bu
kültür kaplarının istenilen amaca yönelik kollagen, gelatin ile kaplı olan modelleri
dışında adheren hücrelerin toplanabilmesi amacıyla üretilmiş ranza tarzı çift tabanlı
tipleri de üretilmektedir (adezyon yüzeyinin geniş tutulması amacı ile).
2.3.7. Besiyeri
Hücrelerin in vitro ortamda yaşabilmeleri büyümeleri ve çoğalmaları için uygun
besiyerlerine ihtiyaçları vardır. İyi bir besiyeri; hücrelerin canlılığını sürdürmelerini,
proliferasyonlarını ve farklanmalarını sağlamalı esansiyel ve non-esansiyel amino
asitleri, vitaminleri, tuzları, şekerleri, serum, penisilin ve streptomisin gibi
antibiyotikleri, Na, K, Ca, Mg, Cl, P, NaHCO3 , CO2 gibi iyonları, Fe, Zn, Se gibi iz
elementleri ve kolin, inositol, gibi lipidleri ihtiva etmelidir. Besiyeri kültürü yapılacak
hücrelerin beslenme özelliklerine göre ampirik olarak ya da özel seçim yapılarak ilgili
tercih yapılır. Hazırlanan besiyerinde zaman içerisinde L-glutaminin yarı ömrü kısa
olduğundan dolayı aktivitesini kaybeder ve böyle besiyerlerine L-glutamin ilavesi
yapılması gerekmektedir. Besiyerine hücrelerin beslenme ihtiyaçlarını gidermek için
mutlaka inaktive serum ilavesi yapılması elzem olarak kabul edilmektedir.
Memeli hücresinin kültürü için gerekli besiyerinin bileşenleri amino asitler,
vitaminler, tuzlar, glukoz, antibiyotikler ve serumu (serum kullanılmıyorsa da gerekli
proteinleri) kapsar. Bu bileşenler Tablo 2.2’de özetlenmiştir.
İyi bir besiyerinin pH’sı 7,2–7,3’e ayarlanmalı (6,8–7,4) ve pH indikatörü
(phenol red) içermelidir. Besiyerinin renk görünümü; pH 7,2–7,4 arası gülkurusu, pH
6,8’den aşağıda sarı ve pH 7,4’ten yukarıda kırmızıdır. Besiyerinin tamponlama
kapasitesi uygun, ozmolaritesi (260–320 mOsm/kg) izotonik ve steril olmalıdır. Kültür
ortamlarında pH’nın tamponlanması görevi bikarbonat ve DMSO tamponları ile
sağlanır. Kısa süreli tampon işlemlerinde basit dengeli tuz solüsyonları kültür için
yeterlidir. Dengeli tuz solüsyonları seçiminde tuzların glukozla basit karışımı kullanılır
ve bu solüsyonlar inkübe edilecek ortamın içerdiği CO2 basıncı ve NaHCO3‘la uyumlu
olmalıdır. Örneğin hava basınçlı klasik etüvlerde yapılacak kültürlerde besiyerine
Hank’s BSS, %5’lik CO2 ‘li etüvlerde yapılacak kültürlerde de besiyerine Earle’s BSS
ilavesinin daha uygun olduğu kabul edilmekte, doku disagregasyonu için ise divalent
11
katyonlardan arındırılmış Dulbecco’s PBS kullanımı önerilmektedir. 24 saatten uzun
kültürlerde zengin içerikli besiyerleri seçilir.
Bütün bu işlemler için toz besiyerleri alınabileceği gibi piyasada hazır
besiyerleri de kullanıma sunulmuş olup kişisel ihtiyaçlara göre glutaminli, NaHCO3’lı,
HEPES, piruvattan zengin vs. çeşitleri mevcuttur. Hazır besiyerlerinin toz besiyerlerine
göre daha kolay kullanımlı olması bir avantaj olarak sunulsa da geçerlilik sürelerinin
kısa oluşu ve pahalı olmaları dezavantajlarıdır. Medium 199 (Morgan ve ark., 1950),
MEM (Eagle, 1959), CMRL 1066 (Parker ve ark.,1957), DMEM (Dulbecco, 1959),
Ham’s F-12 (Ham 1965) ve RPMI 1640 (Moore ve ark., 1967) hücre kültürlerinde
oldukça sık kullanılan besiyerleridir.
Tablo 2.2. Memeli hücresi için hücre kültürü besiyerinin bileşenleri3
Amino asitler Vitaminler Tuzlar Diğerleri Proteinler
(serum yerine)
Arjinin
Sistin
Glutamin
Histidin
İzolösin
Lösin
Lizin
Metiyonin
Fenilalanin
Treonin
Triptofan
Tirozin
Valin
Biotin
Kaolin
Folat
Nikotinamid
Pantotenat
Piridoksin
Tiyamin
Riboflavin
NaCl
KCl
NaH2PO4
NaHCO3
CaCl2
MgCl2
Glukoz
Penisilin
Streptomisin
Fenol
kırmızısı
Tam serum
İnsülin
Transferrin
Büyüme
faktörleri
12
2.3.8. Serum
Besiyerine eklenen serum hücre için elzem olan temel bir besin kaynağıdır.
Serum; hormonları ve büyüme faktörlerini taşır, pH’yı ayarlar ve farklılaşma
faktörlerini ihtiva eder, bağlayıcı proteinleri, mekanik hasara karşı non-spesifik koruma
faktörlerini ve proteaz inhibitörlerini taşır. Serum plazma proteinlerini, peptidleri,
karbonhidratları, lipidleri, mineralleri, büyüme faktörlerini ihtiva ederler. Genellikle
fötal calf serum ve fötal bovin ve horse serum inanktive olarak kullanılır. Normal aktif
serum içeriğindeki komplemandan dolayı hücreler toksik etki gösterebilir. Bu nedenle
kullanılan ürünün inaktive edilmesi gerekir veya hazır inaktive serumlar kullanılır.
İnaktivasyon işlemi için 56°C’ta 30 dakika inkübasyon yeterli olmaktadır.
Böyle kompleks karışık ve besleyici özelliği olan serumun pahalı olmasının yanı
sıra daha bir çok dezavantajları da vardır. Serumdaki minör komponentler kültüre zarar
verebilir, gruplar arasında değişkenlik oluşturabilir, saflaştırmada sorunlar çıkarabilir ve
viral kontaminasyona özellikle mycoplazma enfeksiyonlarına sebep olabilir. Böyle
durumlarda serum desteğinin kesilmesi gerekir. Seruma alternatif olarak analitik,
sentetik ve kısıtlayıcı faktörleri ihtiva eden serumsuz ortamların oluşturulabilmesi
imkanı olabileceği gibi hazır serumsuz besiyerleri de hazır olarak mevcuttur. Serumsuz
besiyeri hazırlarken klasik deneyler için linoleik asit, oleik asit, transferin, insulin, BSA,
Na-piruvat, etanolamin ve selenyum katılması kısmen bu sorunu çözmektedir.
2.3.9. Additif Solüsyonlar
L-glutamin, yarı ömrü kısa olan bir aminoasit olduğundan uzun süre bekleyen
besiyerinde aktivite kaybına uğrar. Böyle besiyerlerine yeniden 292 ug/mL (1mL L-
glut/100 mL besiyeri) L-glutamin ilave edilir. Kontaminasyon riski ve besiyeri
geçerlilik süresinin uzun olması için 2-merkaptoetenol (5 mL/500 mL) stok
solüsyondan 10 mL besiyerine 35 uL ilave edilir. Doku ya da hücrelerin ihtiyacına göre
tercihen o dokuya özgü o ortama kolesterol, albumin, transferin, apolipoproteinler,
büyüme faktörleri, hormonlar, glukoz ve mitojenik aktiviteye sahip lektinler ilave
edilebilir.
Growth faktörler, mitojenik aktiviteye yardımcı olan bir grup polipeptidlerdir.
Epitel hücreler için EGF, fibroblastlar için FGF, kemik iliği ve periferal lenfositler için
interferonlar ve bazı sitokinler hücre çoğalmasına yardımcı olurlar. Adipositler ve
13
kemik iliği hücreleri gibi bazı hücreler yüksek konsantrasyonda glukoza ihtiyaç
duyarken, periferal lenfositler daha düşük glukoz konsantrasyonlu ortamlarda çoğalırlar.
Çoğalırken bir ortama tutunma ihtiyacı hisseden hücrelerin kültür ortamına kollagen ve
fibrin ilavesi hücre mobilitesini arttırır. Sitogenetik amaçlı kültürler yapılıyorsa periferal
lenfositleri uyarmak ve eritrositleri çöktürüp parçalamak için ortama fitohemaglutinin
M ilave edilmesi bu amaca hizmet edebilmektedir. Bazı besiyerleri Ca+2 ve Mg+2
divalent katyonları içermezler. Çünkü bu besiyerlerinin şelasyonun engellenmesi
gereken özel kullanım yerleri vardır. Hücreleri birbirinden ayırmak için yapılan
tripsinizasyon işleminde besiyeri içeriğinde EDTA bulunması avantaj sağlar. Renk
bozulmasını engellemek için ortama sodyum piruvat eklenmelidir. Besiyeri seçiminde
pH’nın gözle takibi amacıyla ortama ilave edilen fenol kırmızısı in vivo çalışmalara
toksik etkili olduğundan bu çalışmalarda kullanılmaması gerekmektedir.
2.3.10. Hücrelerin İnkübasyonu ve Bakımı
Hücreler karanlıkta inkübe edilmelidirler çünkü ışık besiyerindeki ve hücre
yapısındaki bazı organik yapıları bozarak hücre için toksik hale getirebilir. Hücre
kültürleri günlük olarak kontrol edilir. Morfolojik görünüm, mediumun rengi ve
hücrelerin rengi incelenir. Günlük olarak sonuçlar laboratuar defterine kayıt edilir.
Deftere kültürün adı, hücre serisi adı, besiyeri bileşimi, standart mediuma modifikasyon
yapılıp yapılmadığı ve gözlemler yazılır. Büyüme kontrolü invert mikroskopla yapılır;
canlılık testleri, trypan blue ile yapılırsa ışık mikroskobunda, etidyum bromür akridin
oranj ile yapılırsa floresan mikroskobunda kontrol edilir.
Kültürler günlük olarak kontrol edilmelidir. Besiyerinin rengi ve morfolojisi ile
hücrelerin yoğunluğu gözlemlenmelidir. Kültürde hücreler; hücre tipine, ekilme
yoğunluğuna, ortamın yoğunluğuna ve daha önceki işlemlere bağlı olarak önce sessiz
(inaktif) ya da gecikme fazı denilen bir döneme girerler. Bunu en yüksek metabolik
aktivitenin gözlendiği logaritmik artış (üreme) dönemi izler. Bundan sonra da hücreler
hücre sayısının sabit kaldığı bir durağan evreye girer (tüm üreme yüzeyleri
kaplanmıştır). Hücrelerin nüfus yoğunluğu üremeyi baskıladığı zaman besiyerinden
alınırlar (harvesting). İdeal olanı hücrelerin durağan evreye girmeden önce kültürden
alınmalarıdır. Hücrelerin kültür kabından alınmaları için değişik yöntemler
kullanılabilir.
14
Mekanik: Bir spatül kullanarak hücreler yüzeyden fiziksel olarak ayrılabilir.
Ancak hızlı bir yöntem olmasıyla birlikte bu yöntemde hücreler zarar görebilirler. Bu
nedenle ancak hücre canlılığının önemli olmadığı koşullarda bu yöntem tercih edilebilir.
Proteolitik enzimler: Tripsin, kollajenaz ya da pronaz genellikle EDTA ile
kombine edildiğinde hücrelerin üreme yüzeyinden ayrılmasına neden olur. Bu yöntem
de hızlı ve güvenilir olmasına karşın hücre yüzeyine zarar verebilir. Proteolitik
reaksiyon serum içeren tam kültür ortamının katılmasıyla hızlı bir biçimde sona
erdirilebilir.
EDTA: Tek başına EDTA kullanılarak da hücreler yüzeyden ayrılabilir.
Kültür ortamı (besiyeri) için gereken bileşenler ve üreme gereksinimleri Tablo
2.2.’de özetlendiği gibi sağlanmalıdır. Kültür kapları CO2 etüvüne (37oC; %5 CO2)
konduğu zaman gaz giriş çıkışı için kapların ağzı hafif açık olmalıdır. Ayrıca ortamın
nemli olması ve görünür ışıktan sakınılması da gereklidir. Hücre kültürü çalışmalarında
da tüm laboratuar çalışmalarında olduğu gibi güvenlik önlemlerine dikkat edilmelidir.
Toplam ve canlı hücre sayısını belirlemek için hemositometre kullanılmaktadır.
Kullanılan bir protokole göre bunun için 0,1 mL örnek alınıp 2 mL’ye seyreltilir. Bu
seyreltik süspansiyondan hemositometre lamının her dış köşesindeki karelere 1’er
damla damlatılır. Dört dış karedeki hücreler ışık mikroskobu altında sayılır ve her bir
karedeki ortalama sayıyı belirlemek için 4’e bölünür. Bu sonuç hücre sayısı x104 olarak
ifade edilir. Bu da 20 ile (seyreltme faktörü) çarpılarak mililitre süspansiyon başına
hücre sayısı elde edilir. Canlı hücreleri belirleme yöntemlerinden biri bazı boyalarla ölü
hücreler boyanırken canlı hücrelerin boyanmaması temeline dayanır. Böylece ölü ve
canlı hücrelerin oranı bulunur. Tripan mavisi canlı hücreleri belirlemek için yararlanılan
boyalardan biridir. Canlı hücreleri belirlemek için bir tetrazolyum tuzu olan MTT
boyasının indirgenme özelliğine dayanan yöntemde ise, ölü hücrelerin bu boyayı
indirgeme özelliğini yitirmesi prensibinden yararlanılır. Bu yöntem kolorimetrik bir
yöntemdir4.
2.4. K562 Hücrelerinin Özellikleri
Kanser, hücrelerin sürekli olarak kontrolsüz çoğalması ile karakterize bir
patolojidir. Bu durum, sürekli çoğalarak aşırı miktarda artan hücre sayısının normal
olarak gerçekleşen uygun miktarda hücre kaybıyla dengelenmemesi sonucunda
15
gerçekleşir. Bu hücreler invazyon yaparlar ve organizmanın organlarını hasara
uğratırlar. Kanser hücreleri kaynaklandıkları normal hücrelere göre daha kısa zamanda
ölmelerine rağmen yeni hücre oluşumu o kadar hızlıdır ki, sonuçta hücreler devamlı
birikir. Bu aşırı hücre üretimi, hem kanser hücrelerindeki genetik anormalliklerden hem
de organizmanın bu hücreleri tanımada ve yok etmedeki başarısızlığından
kaynaklanmaktadır.
Kanser hücrelerinin bazı eşsiz “unique” özellikleri şu şekildedir.
1. Klonal orijin: Çoğu kanser hücresi tek bir anormal hücreden doğmakla birlikte
bazı kanserler birden fazla sayıda malign klonlardan doğar. Bu klonlar ya bir saha
hasarı “field defect” sonucu (dokunun birden fazla sayıda hücresi karsinojene maruz
kalmasıyla) ya da bazı genlerdeki kalıtımsal defektler sonucu oluşmaktadırlar.
2. İmmortalite: Çoğu normal hücrenin bölünme sayısı sınırlıdır. Kanser hücreleri
ise sınırsız sayıda bölünme özelliğine sahiptirler. İmmortalitenin mekanizmalarından
biri kromozom uçları olan telomerlerdir. Hücre diferansiye olurken, çoğu normal hücre
tipinde telomerler gittikçe kısalır. Fakat kanser hücrelerinde ve stem hücrelerde
telomerler telomeraz enziminin etkisiyle yenilenmektedirler. Bu enzim normal olarak
hücreler diferansiye olurken programlı bir şekilde azalır. Tamamıyla diferansiye olmuş
bir hücre istirahat “senescent” durumuna girer ve sonunda çoğalma kapasitesini
yitirdiğinden ölür. Fakat birçok kanser tipinde telomeraz etkinliğini sürdürür ya da
aktive olur. Sonuçta, telomerlerin uzunluğu sabit kaldığı için hücre sınırsız sayıda
çoğalır.
3. Genetik dengesizlik: Bu durum, DNA onarımındaki ve DNA
“mismatche”lerini tanımadaki defektlerden dolayı gerçekleşir ve kanser hücrelerinin
heterojen olmasına yol açar. Kanser hücreleri proliferasyon kontrol mekanizmalarına
gittikçe daha az yanıt veren klonlar oluştururlar. Bu klonların yabancı ortamlarda
yaşama yeteneği de gittikçe artar ve böylece metastaz yaparlar.
4. Kontakt inhibisyonun ve substratuma tutunarak büyüme özelliklerinin kaybı:
Kültür ortamında büyüyen normal hücreler, hücrelerin normalde yapıştığı substratuma
yapışamazlarsa bölünemezler. Normal hücreler çoğalıp üzerinde büyüdükleri tüm
yüzeyi tek tabaka halinde doldurduklarında da bölünme özelliklerini kaybederler. Hatta
besiyerleri bölünmeleri için gerekli tüm büyüme faktörleri ve diğer besin elemanlarını
(nütrientleri) ihtiva etse bile bölünmezler. Kanser hücreleri ise, yarı katı bir besiyerinde
16
substratuma yapışmaya gereksinim duymadan bağımsız olarak bölünmeye devam
edebilirler. Hatta hücre kültürlerinde birden fazla tabaka oluşsa da büyümeye devam
edebilirler.
5. Proliferasyonun büyüme faktörlerinden ve nütrientlerden bağımsız olarak
devamlı artışı: Bu durum kültür ortamındaki kanser hücrelerinin bir özelliğidir. Kanser
hücreleri beslenmeleri için gerekli besin faktörlerini tüketmelerine rağmen, büyümeye
devam ettiklerinden aslında kendi kendilerini öldürmektedirler.
6. Metastaz: Normal hücrelerde ve bazı tümörlerde bulunmayan bir özelliktir.
Metastaz, ekstrasellüler matrikse yapışmaktan sorumlu hücresel proteinlerin kaybı ya
da anormalliklerinden, hücreler arası etkileşiminin bozukluğundan, hücrelerin bazal
membrana tutunmalarındaki anormalliklerden, bazal membranın üretimindeki
anormalliklerden ve metaloproteaz gibi bazı enzimlerle (kolejenazlar) bazal membranın
yıkılmasından dolayı gerçekleşmektedir2.
KML, diferansiyasyonun her basamağındaki miyeloid elemanların
proliferasyonu ve yapışkan özelliklerinin kaybı ile karakterize klonal bir hematopoetik
kök hücre malignitesidir. İlk olarak 19. yüzyılda tanımlanmıştır. 3 farklı klinik evre ile
karakterizedir: birinci evre (kronik) olgunlaşma gösteren miyeloid hücrelerin artışıdır,
zamanla miyeloid farklılaşma azalarak akselere faza ve sonra blastik krize geçis
gözlenir1.
K562 hücreleri kronik miyeloid löseminin blastik kriz evresinden kaynaklanan
miyeloid seri hücre dizileridir6. Glutatyon sistemi, oksidatif stres, eritroid farklılaşma ve
anti-kanser tedavilerinin geliştirilmesi ile ilgili çalışmalarda sıklıkla kullanılmaktadır7-8.
Elektron mikroskobunda bakıldığında K562 hücreleri kolay bağıntılı, düzgün
şekilli, kısa mikrovillüslü, farklılaşmış lösemik hücrelerine benzer şekilde görülebilir1.
Giemsa ile hazırlanmıs preparatlarda K562 hücreleri yaklaşık 20 µM çapında iki ya da
daha fazla parçalı nükleuslu farklılaşmamış blast hücreleri olarak tanımlanabilir.
Basofilik sitoplazmaları hiç granül içermez1-7.
K562 hücreleri granülosit ve monositlerin pozitif reaksiyon verdiği sitokimyasal
maddeler ile pozitif reaksiyon vermezler8. Peroksidaz, Sudan Black B, ASD kloroasetat
esteraz boyalarla boyanmazlar Histokimyasal boyalarla boyandığında K562 esteraz
lipid ve asit fosfataz için pozitiftir1-7-9.
17
Kronik miyeloid lösemi’nin hücresel marker’ının biri olan Philadelphia
kromozomu, hücrelerin granülositik serilerinde bulunur1.
K562 lösemi hücreleri kendini yenileme özelliklerine sahiptir ve bu
özellikleriyle hemopoetik pluripotent hücrelere benzerler. K562 hücre dizilerinde, B
hücrelere ait immunoglobulinler, Epstein-Barr virus (EBV) genomu ve nükleer
antijenine karşı reseptörler yoktur10.
K562 hücre soyu lenfositik karaktere sahip değildir11. K562 hücreleri, T lenfosit
serilerinde bulunan B lenfosit serilerinde görülmeyen C'/Fc reseptörlerini
bulundurmazlar; MLC (mikst lenfosit kültürü) reaksiyonlarını uyaramazlar. Diğer
taraftan T antijeni mevcut olmayan K562, yüksek radyasyon hassasiyetine sahiptir ve
timidin tarafından büyümesinin engellenmesi de söz konusudur. K562,
immunoglobulin Fc alıcıları ve pinositoz için güçlüdür, fakat fagosit değildir veya
antikora bağlı fagositoz ya da sitolize aracılık etmez. K562 bir B hücre serisi değildir.
Bazı T hücre özelliklerine sahipken bunlar K562 hücrelerine özel değildir1.
Miyeloid lösemi hücreleri normal hücrelere göre daha yavaş proliferasyon ve
büyüme hızına sahiptir. Lösemi hücreleri olgunlaşmadıkları sürece bölünmezler.
Olgunlaşma ve proliferasyon birbirlerine bağlı olaylardır7. Kültür mediumunda
süspansiyon olarak büyüyen K562 hücrelerinin iki kat artma süreleri ortalama 12
saattir12-13.
K562 hücrelerinde, normal kromozom sayısının yaklaşık 1,5 katı kromozom
bulunur. Bundan dolayı bu hücre serisinde abl/bcr füzyon geni ekspresyonu nedeniyle
apoptosise karsı direnç vardır14.
K562 hücre membran glikoproteinleri, birçok yönden eritrosite benzerlikler
göstermektedir. Sadece insan eritrositlerinin sentezlediği glikoforin A’yı K562 hücreleri
sentezlemektedir. Bu sentez sadece insan kemik iliğinde kırmızı hücreye
farklılaşmasının geç fazındaki hücrelerde ve bazofilik normoblastlarda
gerçekleşmektedir10-11. K562 hücreleri birçok hemapoetik hücrelerde bulunan HLA ve
timosit antijenleri içermez1-7.
K562 hücreleri çeşitli uyarıcı ajanlarla muamele edilerek eritrositik yolak
boyunda farklılaşabilir. K562 hücre soyunun sodyum bütirat varlığında eritroblast
farklılaşmaya gidebildiği ve hemoglobin sentezleyebildiği gösterilmiştir11. Ayrıca
DMSO, hemin, CO2 azlığı ve glutamin azlığı K562 hücre soyunda farklılaştırıcı ajan
18
olarak görev yapar15. 0,1mM Hemin ile muamele edilen K562 hücreleri fetal ve
embriyonik hemoglobin üretebilir. K562 hücreleri insan eritroid farklılaşması globin
gen expresyonu çalışmaları için oldukça uygundur. Kültür ortamında yetişen K562
hücreleri benzidin pozitif partiküller içerebilir. Kültürde eosinofilik partiküllerin
birikimi bu hücrelerin benzidin pozitif reaksiyonlar vermesine sebep olur bu olay
hemoglobin varlığını gösterir7-10.
K562 hücreleri gen ekspresyonu, hematopoetik düzenlemenin anlaşılması için
yapılan çalışmalarda oldukça kullanışlıdır. K562 hücre soyu granülosit soyunun erken
farklılaşma evresini temsil eder, insan NK hücre tayininde hassas hedef hücre olarak
kullanılabilir7.
Normal hücrelerin uzun süre kültürde tutulması oldukça zordur. Bu nedenle
hücre kültüründe kolayca çoğaltılabilen K562 hücrelerinin sitotoksisite ve apoptosis
çalışmaları için kullanımı yaygındır. Kültürde spontan olarak apoptosise gitmeyen K562
hücrelerinde farklı maddelerle apoptozisi indüklemek başarılı sonuçlar elde edilmesini
sağlar16.
Kanser ilaçlarının çoğu etkilerini kanser hücresinin proliferasyon ve bölünme
fazlarını etkileyerek gösterirler. Bazı kemoterapötik ajanlar bazı spesifik hücrelerde
olumlu sonuç verirken diğer kanser hücrelerinde etkileri sınırlı olabilir. Bu nedenle
farklı sitotoksik maddelerin, farklı hücrelerdeki etkilerinin tam olarak aydınlatılması
oldukça önemlidir.
2.5. Sitotoksite ve Hücre Canlılığı
Toksikoloji zehir bilimidir. Zehir ise canlı organizmada zararlı etki gösteren
herhangi bir madde olarak tanımlanabilir. Uygun yol ve dozda alınmayan her madde
zehir etkisi yapabilir. Bu etki bir yapı değişikliği şeklinde olabileceği gibi biyokimyasal
lezyon şeklinde de olabilir. Ortaya çıkan etki, reversibl olabileceği gibi hücre ölümü
şeklinde de olabilir. Canlı hücreler üzerinde kimyasal maddelere bağlı önemli yapı ve
fonksiyon değişikliklerinin saptanması ve yorumlanması amacıyla deneysel toksikolojik
çalışmalar yapılır17.
Ölçüm performansı için, tekrarlanabilirlik başarısı için ya da çalışmalarda
karşılaştırma yapmak için hücre popülasyonlarının miktarlarının anlamlı bir şekilde
19
belirlenmesine ihtiyaç vardır. Bu nedenle hücre popülasyonlarında hücre canlılığı ve
proliferasyonlarını çalışabilmek için bazı metodlar geliştirilmiştir18.
Genel olarak direkt hücre sayımında canlı ve cansız hücreleri ayırt etmek için
genellikle hemositometre ile birlikte vital bir boya (trypan blue) kullanılır. Bununla
birlikte tüm vital boyalar özneldir ve kesin değerler alamazlar. Bu metod kolay, çabuk
ve ucuzdur ve toplam hücre süspansiyonundan sadece küçük fraksiyonlar gerektirir.
Hücre sayımında otomasyon elektronik sayaçlarla genellikle kümelenmeyen
süspansiyon hücreleri için kullanılır. Bu metod genellikle hücre çekirdeği
sitoplazmasına dağıldıktan sonra total hücre sayısını saymak için kullanılır. Bu metod
ayrıca genellikle büyük kümeli hücrelerde, hücre matrisine erişilmez olduğunda ya da
hücrelerde substratın tripsinizesi zor olduğunda kullanılır. Eğer canlılığı belirlemede
hücrelerin olgunluğu göz önüne alınırsa hücreleri saymak için en doğru metod hücreleri
mitotik indeksine göre sınıflandırmaktır.
Hücre grubu için hücre sayısından ziyade hücre bileşenlerinin ölçülebilmesi
önemli bir faktördür. Bu seçenekler protein, DNA, protein nitrojen ya da lipidlerin net
ağırlığıdır19.
Monolayer kültürlerde ya da hareketsiz durumdaki hücrelerin matrisi için direkt
hücre sayımı imkanı olmayabilir, bu yüzden indirekt ölçüm yapılmıştır. Örneğin glukoz
veya oksijen tüketim hızı predeterminant standart eğiminden hücre sayısına
dönüştürülebilir. Diğer metabolitler laktik asit, pirüvik asit ve CO2’yi kapsar. Büyüme
döngüsü boyunca spesifik hücrelerin metabolit hızları sabit olmadığı için ve kültür
içindeki değişimler söz konusu incelemelerden etkilendiği için yine de bu metodlar
hakkında şüpheler vardır. Bununla birlikte eğer bunlar kesin değer değilse ve genellikle
kullanımında spesifik kullanım hızını ve büyüme sonucunu veriyorsa bu testler kültür
içinde canlı hücre gruplarının iyi indikasyonunu sağlar. Bu yöntemlerin avantajı hücre
gruplarına zarar vermemesidir. Kullanılan parametreler giderek artan medium içerisinde
laktat dehidrojenaz aktivitesini serbest bırakır. Bu metod ile canlı hücre kümelerinin
reverse titrasyon prosedürü ile hücrelerin lizis olmasının kontrolü ve enzim aktivitesinin
artışının ölçümü ile modifiye edilerek canlılık ölçülebilir.
Bu biyokimyasal ölçümler kültür içinde, seyir zamanı boyunca kullanılır çünkü
ara sıra okuma kültür içinde sabit gelişen ve duran belli bir gidişat izlenecektir. Bu kural
yalnızca bir metod için güvenilir değildir, ayrıca iki ya da daha fazla kombinasyon için
20
de güvenilirdir. Bahsedilen sentez hızı (protein, DNA ve RNA sentezi) ölçümü
radyoizotop kullanılarak yapılabilir. Bununla birlikte bunlar genellikle spesifik
durumlardan ziyade genel kullanım için tercih edilir.
Belirli deneysel amaçlar için ya da belirli durumlar için uygun olan birçok
spesifik metod vardır. Bunlara diochromium sınıflandırma, hücresel ATP, intraselüler
hacim spesifik boyalar (MTT, tryphenyl tetrazolium chloride, neutral red) redoks
potansiyeli, yoğunluk, kalorimetri ve biyokütle gözlemlerini içerir. En fazla kullanışlı
modern analiz örnekleri bir mikroplate de (96lık plateler) geliştirilmiştir. Bu minyatür
plate birçok örneğin çabuk ve eş zamanlı analizine izin verir. Bu formattaki mikroplate
kullanılan kültürdeki medium miktarını ve hücrelerin ihtiyaç duyduğu plastik kapları
azaltır. Kolorimetrik yöntem örneklerin mikroplate içerisinde mikroplate okuyucusunda
doğrudan ölçülmesine izin verir18.
Sonuç olarak ideal metod yoktur ve çalışmalarla sıklıkla belirlenen parametreler
ölçülebilir. Farklı metodların kombinasyonu ötekilere göre daha kesin bir tablo
oluşturduğu için en iyi yöntem yalnız bir metoda dayanmayandır18.
2.5.1. Hemositometre İle Hücre Sayımı ve Canlılık Çalışması
Hemositometre, hücre kültüründe rutin subkültür ve kriyopreservasyon
çalışmasından sonra optimum büyümeden emin olmak amacıyla yapılan çalışmalarda,
hücre sayımı ve hücre popülasyonu içindeki canlılık oranını kesin elde etmekte
yardımcı olur.
Hücre sayımı için en genel rutin metod hemositometre kullanmaktır. Kalın düz
sayım odacıklı lamın üzerine lamel konması temeline dayanmaktadır. Temel olarak lam
üzerinde çizgi ile kesin olarak kazınmış 1 mm kareler ve buna ilaveten daha küçük
kareler içerir. Hücre süspansiyonlarının çember içine doldurulmasına izin verildiği
zaman hücreler mikroskop altında gözlenebilir ve seçili kare çizgisi içindeki hücreler
sayılır. Bu sayımdan süspansiyonun mililitresindeki hücre sayısı hesaplanabilir.
Süspansiyonda yaşayan hibridoma hücreleri ve diğerleri direk olarak sayılabilir
ancak yapışmış hücre serileri hücre kültür flaskından tripsinizasyonla kaldırılmaya
ihtiyaç duyar. Çünkü doğru sayım yaklaşık mL.’de 105 hücre gerektirdiğinden küçük
volümlü mediumda hücreleri resüspanse etmek önemli olabilir.
21
Hücre kültürü hücrelerin gittikçe artarak büyümesinden emin olmak, yüzde
canlılığı bilmek ve ölü hücrelerin yüzde oranını buradan da hücrelerin büyüme
aşamalarını bilmek için kullanılır. Yaşayan sağlıklı hücreler ölü hücrelerle
karşılaştırıldığında genellikle yuvarlak refraktil ve nispeten küçük oldukları, ölü
hücrelerin süspansiyon içinde genellikle görülebilir derecede büyük ve kenarları tırtırlı
oldukları için bu hücrelerin mikroskop altında meydana çıkmasıyla değerlendirilir.
Kullanılan trypan blue gibi canlılık boyası kültür koşullarında kantitatif analiz sağlar.
Trypan blue sadece ölü hücrelerin membranından içeri geçerek onları boyar.
Hücre süspansiyonu trypan blue ile dilüe edildiğinde canlı hücreler küçük,
yuvarlak ve refraktil olarak görünürler. Ölü hücreler şiş, büyük ve koyu mavi hale
gelirler. Her iki hücrenin total sayısı mililitre başına ve canlı hücrelerin yüzdesi olarak
belirlenebilir. Bu metodun temel prensibi, canlı hücreler boyayı almaz iken ölü
hücrelerin almasıdır18.
2.5.2.Neutral Red
Neutral red (3-amino-7-dimethyl-2-methylphenazine hydrochloride) canlı
hücrelerin lizozomunda biriken suda çözünen bir boyadır. Neutral red testi in vitro
sitotoksisite tespiti için geliştirilen hücre canlılığı testidir. İn vitro doku kültür
çalışmalarının başlangıcında neutral red boya, viral sitopatogenetik değerlendirme ve
immunotoksisite testleri için geliştirilmiştir. Neutral red testinde test faktörleriyle
birlikte inkübasyonu sonrası, neutral red’in canlı hücrelerin lizozomunun bünyesine
girmesi temeldir. Hücre içine boya alımı plazma membranından pasif taşıma ile yapılır.
Lizozom içinde neutral red birikmesi ya polisakkaritler gibi lizozomal matris içinde
oluşur ya da lizozomun neutral red içinden asidik ortam ile proton alış verişiyle
gerçekleşir. Hasarlı ya da ölü hücreler neutral red içinde sitoplazmik vakuollerde daha
fazla alıkonmazlar ve plazma membranı, hücre içerisinde neutral red tutulduğu için
görev yapamaz18.
2.5.3. LDH Assay
Çok girdi çıktısı olan işlemler için gerekli yüksek hücre dansiteli yapışık kültür
sistemlerinde, hücre içine doğrudan girilip izolasyonu sonuçlandırılamadığı zaman, yol
göstermek için geliştirilmiştir. Diğer dokulara yayılma göstermeyen metabolik
22
parametreler, kültür canlılığında gözlenebilen değişimler için kullanılabilir. Salıverilen
intraselüler enzimlerin analizi kütürde gözlenen değişimler için kullanılabilir. Kültür
çalışmalarında en yaygın kullanılan enzim LDH tır. Varsayılan intraselüler enzimler
sadece hücre membranı zarar gördükten sonra, zarar görmüş hücrelerden hızla salınır
Bundan dolayı daha yüksek oranda enzim aktivitesi salınımı, daha büyük oranlarda
hücre ölümleri yani kültür canlılığının kaybı aynı periyod içinde gerçekleşir.
Bu gibi metodların avantajları, metabolit seviyesi ölçümü boyunca ölçülen
parametre türleri kültürde canlılık değişimine tepki vermesi ve hücre metabolizmasını
değiştirmemesidir.
Kültürün süpernatantı içinde laktat dehidrogenaz ölçümü canlı hücre kayıpları
için kantitatif değer alır. LDH aktivitesi pirüvattan laktata indirgenmesiyle ölçülebilir.
İndirgenme spektrofotometrede 340 nm de NADH’ın NAD+ a yükseltgenmesi izlenerek
bağlanır. Dengenin bir tarafında NAD+ ve laktat vardır. NADH 340 nm’de NAD+ ile
kıyaslandığında yüksek absorbansa sahip olduğu için reaksiyon 340 nm absorbansta
oran düşürülerek ölçülür. Kalorimetrik yöntemlerde temelde tetrazolium tuzları
kullanılmasına rağmen, non-spesifik yan reaksiyonlardan dolayı bu testler büyük ölçüde
tetrazolim tuzlarının yerini almıştır18.
2.5.4. Floresan Boya Tutucularla Canlılık Sayımı
Basit boyama (hemositometre) dışında alternatif yaklaşım intraselüler
komponentleri floresan boyamadır. Bazı metodlar akridin orange-propidium iodide gibi
kombine boyalardır. Akridin orange plazma membranına girer ve intraselüler nükleik
asidi boyar, düşük boya konsantrasyonunda yeşil flouresan üretir. Propidium iodide
plazma membranına tamamen giremez, fakat hasar görmüş hücrelerin membranına
girebilir, tekrar intraselüler nükleik asidi boyar böylece floresanda kırmızı parlar. Boya
acridin orange yi hasarlı hücrelerin nükleusundan dışarıda tutar. Bu şekilde canlı
hücreler etidium bromid ile yeşil renkli ölü hücreler acridin orange ile portakal renkli
görülür. Böylece ikili boyadan sonra tüm sağlam hücreler ve hasarlı hücreleri aynı görüş
alanı içinde en güçlü floresansa tanımlamak mümkündür20.
23
2.5.5. Metabolik Fonksiyonların Değerlendirilmesi: Protein Sentezi
Canlı testlerinin biyokimyasal aktiviteleri hücre fonksiyonlarının tümüyle ve
canlılıkla ilişkilidir ve bu testler çoğunlukla tanımlamaya ihtiyaç duyulduğu zaman ve
özel biyokimyasal olaylar ölçümünde sınırlıdır. Örneğin glukoneogenesis
çalışmalarında, glukoz sentezi, spektrofotometrik metodla ölçülebilir ancak bu yöntem
zaman alıcıdır. Oksijenin hücre süspansiyonu aracılığıyla içeri alınmasının direk
ölçümü gibi bazı testler aldatıcı bir şekilde açık görülebilir fakat araştırmacılar daima bu
sınırlamaların farkında olmalıdır. Bununla beraber ilk denemelerden sonra izolasyon ve
hücre tipleri ayrıntılı olarak tanımlanır, daha fazla anlamlı, nitelikli hücre ürünleri
kazanmak için bazı dikkat gerektiren testlerin yararı göz önünde bulundurulur. Hücre
metabolizması yönünde canlılık göstergesine duyarlı görünen sıradan bir çalışma yeni
baştan protein sentezler ve [14C] ya da [3H] radyoaktif maddelerle birleştirilmiş
aminoasitlerle hücre proteini içinde çökeltilerek test edilebilir. Bu teknik hücre içinde
protein sentezini ölçmek tanımlamak ve mitokondri gibi organelleri izole etmek için
kullanılır20.
2.5.6. MTT Testi
Mikroplate ölçümü temel farklı parametrelerle birlikte hücre canlılık ve
proliferasyonuna dayalı olarak geliştirilmiştir. Mikroplate formatında kullanılan en
önemli parametreler metabolik aktivite ve DNA sentezidir. Hücresel tahribat kayıp
içerisinde muhafaza kabiliyetinde olan hücreler ve metabolik hücre fonksiyonları ve
büyüme için enerji sağlamak kaçınılmaz hale gelmiştir. Metabolik aktivite ölçümünde
bu dayanak noktası temeldir. Genellikle bu yöntem hücrelerin mitokondrial
aktivitelerini ölçer. Hücreler bir kolorimetrik substratla birlikte (MTT, XTT, WST-1)
inkübe edilir21.
Kolorimetrik yöntem için kullanılan temel parametre canlı hücrelerin metabolik
aktiviteleridir. Örneğin MTT tetrazolium tuzu kullanılan bir mikroliter plate testi
genellikle hücre proliferasyonu ve sitotoksitesinin kantitasyonunu belirlemede
kullanılır.
Tetrazolium tuzunun sadece metabolik aktivitesi olan hücreler tarafından renkli
formazanlara indirgenmesinden dolayı bu yöntem sadece canlı hücreleri saptar. Örneğin
MTT içerisinde canlı hücreler renkli, suda çözünmez formazan tuzu tarafından
24
indirgenir. Formazan kristalleri çözündükten sonra, çabuk ve kolayca klasik mikroplate
okuyucusunda (maximum absorbans) 570 nm de miktarı belirlenebilir18. Çoğalan
hücreler prolifere olmayan hücrelerden metabolik olarak daha çok aktivite gösterdiği
için, bu yöntemle sadece hücre canlılığı ve sitotoksite değil hücre aktivasyonu ve
proliferasyonu da belirlenir.
MTT (3-[4,5-Dimethylthiazole-2-yl]-2,5-diphenyltetrazolium bromide;
Thiazolyl blue) kültür ortamındaki mitokondrial aktivitesi devam eden canlı hücrelerin
kantitasyonunu sağlar. En sık kullanım alanları: Sitokinlerin, büyüme faktörlerinin
medium komponentlerinin hücreler üzerine etkilerinin araştırılması ve sitotoksik
ajanların etkinliğinin test edilmesidir22. MTT suda çözünen bir tetrazolium tuzu olup
fenol kırmızısı içermeyen medium veya tuz solüsyonlarında hazırlandığında sarımtırak
bir solüsyon oluşturur. Tetrazolium halkasının dehidrogenaz enzimlerince parçalanması
sonucu MTT mor renkli insolubl formazana dönüşür. Bu dönüşüm canlı hücrelerin
mitokondrileri aracılığı ile olur. Oluşan bu formazan izopropanol veya başka bir çözücü
yardımı ile solubl hale getirilir ve oluşan renk reaksiyonu spektrofotometrik olarak
okunup kantite edilir22.
2.6. Metal Fosfin Kompleksleri
Fosfor insan vücudunda kalsiyumdan sonra en fazla bulunan elementtir. Fosfora
insan vücudu kemik ve diş oluşumu, hücre büyümesi ve onarımı, enerji üretimi, kalp
kasının kasılması, sinir ve kas hareketleri, böbrek işlevleri için ihtiyaç duymaktadır.
Fosfor ayrıca vitaminlerin kullanımı ile besinlerin enerjiye dönüştürülmesinde yardımcı
olarak da vücuda yarar sağlamaktadır23.
Fosfinlerin genel formülleri PR3 olup R=alkil, aril ve hidrojendir [PH3, (fosfin),
PMe3 (trimetilfosfin), PPh3 (trifenilfosfin)], fosfit ligandları ise P(OR)3 genel formülüne
sahiptir23.
Son yıllarda fosfin ligandlarının ve komplekslerinin tıpta antitümör,
antibakteriyal etki ve endüstride hidrojenasyon, hidroformülasyon ve polimerleşmede
katalitik etki gösterdiğinin deneysel olarak saptanmasıyla fosfin komplekslerine
duyulan ilgi artmıştır23-24.
Fosfor içeren metal komplekslerinde bağlanmanın iki bileşeni olduğu kabul
edilebilir. İlk basamakta fosfor, üzerindeki bir çift ortaklanmamış elektron ile metaldeki
25
boş bir orbitale koordine olurken ikinci basamakta dolu bir metal orbitalinden fosfin
ligandı üzerindeki boş bir orbitale geri bağlanma olmaktadır. Bu boş fosfor orbitali ya
bir d orbitali veya bir karşı bağ sigma orbitalidir23. Fosfin metal kompleksleri
incelendiğinde özellikle geçiş metalleri ile sentezlenen kompleksler steryogenik ve
steryospesifik katalizörler olarak kullanım alanı bulmaktadır25. Bir geçiş metaline bir
fosfin ligandının bağlanabilme yeteneği genellikle onun sterik ve elektronik
özelliklerine bağlıdır. Sterik ve elektronik özellikleri değiştirilerek bir fosfin ligandının
geçiş metalleri ile oluşturacağı komplekslerinin, katalitik reaksiyonlardaki aktivitesi ve
seçiciliği arttırılabilir. Ayrıca tıp alanında tedavilerde insan vücuduna kolay
alınabilmesi ise önemli bir avantaj sağlamaktadır26.
1989 yılında Davies ve arkadaşları, aminometildifenilfosfin ligandının molibden
kompleksini [Mo(CO)4(Ph2PCH)2NR] (R=Bu, C6H4Me-4) sentezleyerek kristal yapısını
belirleyip reaktivitesini incelemişlerdir27. 1993 yılındaki diğer bir çalışmada ise
(COD)PtCl2 ile (Ph2PCH2)2NR (R=Bu, C6H4Me-4) reaksiyonundan
aminometildifenilfosfin türevinin platin kompleksi olan [PtCl2{Ph2PCH2)2NR}],
(R=Bu, C6H4Me-4) komplekslerini sentezlemişler ve kristal yapılarını belirlemişlerdir23.
Serindağ ve arkadaşları, sülfolanmış aminometilfosfinlerin Ni(II), Pd(II), Pt(II)
ve Rh(II) komplekslerini sentezleyerek kristal yapılarını belirlemişlerdir. Bu yapıların
hidrojenasyon ve hidroformülasyon reaksiyonlarını katalizlediklerinin belirlenmesinden
sonra birçok metal fosfin kompleksi sentezlenip katalitik özellikleri incelenmiştir28.
Kostas ve arkadaşları, 2003 yılında Heck reaksiyonlarında verimi arttırmak amacıyla
kullanılmak üzere farklı katalitik sistemler için fosfin paladyum kompleksleri
sentezlemişlerdir. Sentezlemiş oldukları amino ve sülfür içerikli fosfinit ligandlarının
paladyum komplekslerinin kristal yapılarını belirlemişler ve aril bromürün stirenle 130
C°’de verdiği Heck reaksiyonunu katalizlediklerini göstermişlerdir29.
Benzer yapıların türevleri olan katı desteğe bağlı metal fosfin kompleksleri de
sentezlenmiş ve katalitik etkilerinin varlığı kanıtlanmıştır. 2001 yılında {4-
[bis(dietilaminoetil)aminometil]difenil}fosfin} ligandının, á-zirkonyum fosfat ile
reaksiyonundan, ligandındaki amonyum grupları ile bünyesinde bulunan
protonlanmamış yüzey hidroksil gruplarının elektrostatik etkileşiminden bağ kuvvetinin
oluştuğu bir yapı elde edilmiş ve bu yapının Rh(CO) ile reaksiyonundan LRh(CO)(acac)
(L= yüzeye bağlı fosfin) yapısında katı desteğe bağlı bir rodyumfosfin kompleksi
26
sentezlenmiştir. Elde edilen kompleksin katalizör olarak gaz fazında propenin
hidroformülasyonunda, sıvı fazda ise 1-hekzenin hidroformülasyonunda orta derecede
aktivite ve seçicilik gösterdiği belirlenmiştir30. Bu çalışmada yapıların kristallenme
sıcaklığını ve oranını belirlemek amacıyla TGA eğrisi alınmış ve 80 C°’de dehidrasyona
bağlı kütle kaybının başladığı ve dehidrasyonu etkilediği bilinen kristallenmenin bu
komplekste fazla olmadığı yapılan termal analiz ile tespit edilmiştir23.
{4–[bis(2-diethylaminoethyl)aminomethyl]diphenyl phosphine} ligandı 2006
yılında diğer bir çalışmada ise azot içerikli bis(fosfinoksit) ligandı ile rodyum
kompleksi sentezlenmiş ve bu yapının da stirenin hidroformülasyonunda yüksek oranda
aktivite ve seçicilik gösterdiği tespit edilmiştir31.
Genel anlamda metal fosfin kompleksleri incelendiğinde altın komplekslerinin
antitümör ve antibakteriyel etkinliklerinden dolayı tıptaki tedavi amaçlı uygulamalarda
ön plana çıktıkları görülmektedir32. Urus ve arkadaşları tarafından 2005 yılında
aminometilfosfin ligandının Cu(I), Ag(I), Au(I), ve Co(II) kompleksleri sentezlenmiş ve
bu komplekslerin antimikrobiyal aktivitelerinin olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmaların
paralelinde “Keleş ve arkadaşları” bis(difenilfosfinometil)amino ligandlarının Pd(II)
komplekslerini sentezlemişler ve bu yapıların bromobenzen ve klorobenzen ile olan
Heck reaksiyonlarını katalizlediklerini kanıtlamışlardır33.
Katalitik etkisi ve antimikrobiyal, antibakteriyal etkinliği kanıtlanmış birçok
türevi bulunan aminometilfosfinlerin sentezlenmesinde ise Coates, Hoye ve Maier
tarafından uygulanan Mannich reaksiyonunun kullanılmaya başlaması yeni bir kapı
açmıştır34. P-C-N bağı içeren aminometilfosfinler formaldehitin, RR'PH fosfini ve farklı
aminler ile reaksiyonundan elde edilmektedir23-35.
27
3. GEREÇ VE YÖNTEM
3.1. Kullanılan Cihazlar ve Kimyasallar
3.1.1. Kullanılan Cihazlar:
Biyogüvenlik kabini Class 2 Metisafe
Mikroplate okuyucu Medispec Esr-200
Işık mikroskobu Nikon
Invert mikroskobu Nikon
Kamera Nikon
Santrifüj Hettich
Hassas Terazi Okaus
Otomatik Pipetler Socorex
Pipet aid Gilson
CO2 inkübatörü Sanyo
3.1.2. Kullanılan Kimyasallar
RPMI-1640 Sigma
Penicilin streptomycine Sigma
L-glutamin Sigma
Hepes Buffer Sigma
PBS (Phosphate Buffered Saline) Sigma
HBSS (Hank’s Balanced Salt Solution) Sigma
FBS (Fetal Bovine Serum) Sigma
DMSO (dimetilsülfoksit) Sigma
Trypan Blue Sigma
MTT (3-[4,5-Dimethylthiazole-2-yl]-2,5-
diphenyltetrazolium bromide; Thiazolyl blue) Sigma
Çalışmada kullanılan organofosfin bileşikleri Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Kimya bölümünde orijinal olarak sentezlenmiştir.
Yeni sentezlenen bu organofosfin bileşikleri şunlardır; [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ],
[RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 ve [PdCl2(dppaEtOH)
28
3.2. Hücre Dizileri ve Çoğaltılması
Kültür Mediumu
10 mL Fetal Bovine Serum,
1 mL penicillin streptomycine,
1 mL L-glutamin,
1mL Hepes Buffer içeren
87 mL RPMI 1640
Bu çalışmada kullanılan K562 hücreleri Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Tıp ve
Kanser Araştırmaları Merkezi’nden sağlandı ve %10 FBS, %1 penicillin streptomycine,
%1 L-glutamin, %1 Hepes Buffer içeren RPMI 1640 ile hazırlanan medium kullanılarak
hücre flasklarında çoğaltıldı.
48-72 saat CO2 inkübatöründe bekletilen flask içindeki K562 hücrelerinin
yoğunluğuna ışık mikroskobunda bakıldı ve yoğun görünen flasklardan hücreler
pasajlanarak çoğaltıldı.
3.3. Hücre Canlılığı
K562 hücreleri için hücre sayımı yapıldı ve trypan blue atılım testi ile hücrelerin
canlılığına bakıldı. Lam üzerine 10µL. hücre +10µL. trypan blue koyularak ışık
mikroskobunda (Nikon) boya almayan hücreler sayılarak canlılık belirlendi. Alanda 100
hücre sayılarak boya almayan hücrelerin % oranı hesaplandı.
3.4. Hücre Kültürü
Bu aşamadan sonra hücre serisinde mL’de 104 hücre olacak şekilde medium ile
birlikte hücreler hazırlandı. Her bir metal kompleksi için ayrı bir 12 kuyucuklu kültür
plağına 7 kuyucuğa 3’er mL. hücre süspansiyonu koyuldu. Tüm plaklar CO2
inkübatöründe 37 °C’de %5 CO2 içeren ortamda 24 saatlik inkübasyona bırakıldı.
İnkübasyon sonrası K562 hücre serilerinden oluşan 12 kuyucuklu plaklara
eklediğimiz hücre konsantrasyonlarının üzerine 1 kuyucuğa hücre ve medium, 2.
kuyucuğa DMSO içeren çözücünün kontrol olarak belirlenmesi ile her bir kuyucuğa 5
farklı konsantrasyonda (1ng/mL, 10-1 ng/mL., 10-2ng/mL., 10-3ng/mL.ve 10-4ng/mL.
29
olacak şekilde) metaller ilave edildi. Tekrar plaklar CO2 inkübatöründe 48 saat inkübe
edildi.
3.5. Sitotoksisite
48 saat sonunda K562 hücreleri 96 kuyucuklu plaklara her kuyucuğa 100 µL.
hücre süspansiyonu olacak şekilde aktarıldı ve her bir kuyucuğa 10µL. MTT solusyonu
eklendi ve 4 saat süre ile enkübe edildi. MTT solüsyonu 5 mg/mL olacak şekilde PBS
içinde çözülüp steril filtrasyon ile bir şişeye transfer edilerek hazırlandı. Daha sonra
kuyucuklara 100’er µL. DMSO eklenerek MTT ile oluşan formazon kristallerini
çözmek için 10 dakika 37°C’de CO2 inkübatöründe bekletilip mikroplate okuyucu
(Medispec Esr-200) ile her bir kuyucuk 545 nm dalga boyunda okutuldu ve okunan
absorbans değerine göre sitotoksite düzeyi belirlendi. Sitotoksite düzeyleri aşağıdaki
formül ile hesaplandı.
1-(test kuyucuğunun adsorbansı / kontrol kuyucuğunun adsorbansı) x 100
Kontrole göre %50 oranında sitotoksik etki gösteren konsantrasyon sitotoksik doz
olarak kabul edildi.
30
4. BULGULAR
Çalışmada öncelikle mL’de 104 K562 hücresi olacak şekilde 12 kuyucuklu
plakta 7 kuyucuğa ekim yapıldı. 24 saat sonunda her bir metal kompleksini seri
dilüsyonla sulandırarak 5 farklı konsantrasyon elde edildi. Kontrol olarak DMSO
kuyucuğa yerleştirildikten sonra hücre süspansiyonları üzerine farklı
konsantrasyonlardaki metal kompleksleri eklendi. 48 saat metal kompleksi ile inkübe
edilen hücrelerde sitotoksite oranları tespit edildi.
4.1. Metal-1: [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ]
48 saat sonunda [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ]’ün farklı konsantrasyonlarında
kontrole göre anlamlı farklılıklar gözlenmedi. Kontrole göre sitotoksik etkisi en yüksek
olan konsantrasyon en düşük konsantrasyonlu (10-4 ng/mL) metal kompleksi olduğu
ortaya çıktı.
Tablo 4.1.1. [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ]’ün değişik konsantrasyonlarda K562 hücreleri üzerine sitotoksik etkisi
Kontrol
(DMSO) Hücre mediumu
1.Doz 1ng/mL
2.Doz 10-1
ng/mL
3.Doz 10-2 ng/mL
4.Doz 10-3 ng/mL
5.Doz 10-4 ng/mL
Elisa sonuçları
1,118 1,041 0,901 0,935 0,890 0,846 0,789
% Sitotoksite
6,9 19,5 16,4 20,4 24,4 29,5
31
[PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ]: [Platin(II)dikloroN,N bis (difenilfosfinometil) aminometan ] Molekül Ağırlığı: 693 g/mol
N Ph2P
Pt
Ph2P
(H3C)C
Cl
Cl
Şekil 4.1.1. [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 Kompleksin açık yapısı
Şekil 4.1.2. 12 lik plağa metal kompleksi Şekil 4.1.3. Kontrol (DMSO), 48 saatlik eklenmeden inkübasyon öncesi mikroskobik inkübasyon sonrası mikroskobik görüntü 20× görüntü 40×
Şekil 4.1.2. de 12’ lik plağa her kuyucuğa 104 hücre olacak şekilde K562 hücre
serilerinden oluşan hücre süspansiyonunun 24 saat sonraki görüntüsü mevcuttur. Bu
aşamadan sonra kontrol olarak DMSO ve 5 farklı dozda [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3 ]
eklenerek çalışmaya devam edilmiştir. Şekil 4.1.3‘te ise kontrol kuyucuğunun 48 saatlik
inkübasyon sonrası görüntüsü mevcuttur. Hücrelerde çoğalma açıkça görülmektedir.
32
Şekil 4.1.4 Medium 48 saatlik inkübasyon Şekil 4.1.5. Konsantrasyon-1 (1ng/mL) sonrası mikroskobik görüntü 20× mikroskobik görüntü 40×
Şekil 4.1.4.’te 48 saat sonunda %10 fetal bovin serum içeren RPMI içerisindeki
hücre süspansiyonu görülmekte. Şekil 4.1.5.’te 1ng/mL [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3]
eklendikten 48 saat sonraki hücre proliferasyonunun kontrole göre daha az olduğu
görülmektedir.
Şekil 4.1.6. Konsantrasyon-2 (10-1ng/mL) Şekil 4.1.7. Konsantrasyon-3 (10-2ng/mL) mikroskobik görüntü 40× mikroskobik görüntü 40×
10-1ng/mL ve 10-2ng/mL [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3] kullanıldığında 48 saat
sonunda hücre yoğunluğu açısından çok büyük fark görülmemekle birlikte Şekil
4.1.7’de canlılığın daha az olduğu görülmektedir.
33
Şekil 4.1.8. Konsantrasyon-4 (10-3ng/mL) Şekil 4.1.9. Konsantrasyon-5 (10-4ng/mL) mikroskobik görüntü 40× mikroskobik görüntü 40×
4. ve 5. konsantrasyonlarda (10-3ng/mL ve 10-4ng/mL) 48 saat sonunda hücre
sayısının kontrole göre azaldığı görülmektedir. En az hücre proliferasyonu en düşük
dozda tespit edilmiştir.
4.2. Metal-2: [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2
Metal-2 ile yapılan sitotoksisite çalışmasında 1. konsantrasyonda (1ng/mL)
kontrole göre anlamlı fark görüldü (%49,6). Fakat doz düşürüldüğünde etkilenen hücre
oranının yani sitotoksitenin azaldığı gözlendi. 1. konsantrasyon dışında diğer 4
konsantrasyonda anlamlı fark saptanmadı. Diğer konsantrasyonlarda sitotoksite oranı
düşük olarak saptandı (Tablo 4.2.1.). En etkili sitotoksik metal kompleksinin
[RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 olduğu tespit edildi.
Tablo 4.2.1. [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 ’ün değişik konsantrasyonlarda K562 hücreleri üzerine sitotoksik etkisi
Kontrol
(DMSO) Hücre mediumu
1.Doz 1ng/mL
2.Doz 10-1
ng/mL
3.Doz 10-2 ng/mL
4.Doz 10-3 ng/mL
5.Doz 10-4 ng/mL
Elisa sonuçları
1,169 1,057 0,589 0,930 0,967 0,913 0,870
% Sitotoksite
9,6 49,6 20,4 17,3 21,9 25,6
34
[RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 : [Rodyum(I)dikloroN,N tetrakis (difenilfosfinometil) aminometan ] Molekül Ağırlığı: 1120 g/mol
N Ph2PRh
Ph2P
(H3C)C
HCl
ClH
Rh
Ph2P NC(CH3)3
Ph2P
Şekil 4.2.1. [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2
.
0
10
20
30
40
50
60
konsantrasyon
% s
ito
toksis
ite medium
1.Doz
2.Doz
3.Doz
4.Doz
5.Doz
Şekil 4.2.2. [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 ’ün K562 hücreleri üzerine sitotoksik etkisinin grafik ile gösterimi
Şekil 4.2.2 de metal-2’nin K562 hücreleri üzerine doza bağımlı sitotoksik etkisi
görülmektedir. 1. dozda sitotoksik etki %50 ye yakın iken diğer dozlarda düşük değerler
görülmektedir. Ancak sitotksisitede değişen konsantrasyonlara paralel bir etki
gözlenmemektedir.
35
Şekil 4.2.3. 12 lik plağa metal kompleksi Şekil 4.2.4. Kontrol (DMSO), 48 saatlik eklenmeden inkübasyon öncesi mikroskobik inkübasyon sonrası mikroskobik görüntü 40× görüntü 40×
Şekil 4.2.3.’ de 12 kuyucuklu plağa her kuyucuğa 104 hücre olacak şekilde K562
hücre serilerinden oluşan hücre süspansiyonunun 24 saat sonraki görüntüsü mevcuttur.
Bu aşamadan sonra kontrol olarak DMSO ve 5 farklı dozda [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2
eklenerek çalışmaya devam edilmiştir. Şekil 4.2.4.’te ise kontrol kuyucuğunun 48
saatlik inkübasyon sonrası görüntüsü mevcuttur. Hücrelerde çoğalma açıkça
görülmektedir.
Şekil 4.2.5. Konsantrasyon-1 (1ng/mL) Şekil 4.2.6. Konsantrasyon-2 (10-1ng/mL) mikroskobik görüntü 40× mikroskobik görüntü 40×
48 saat sonunda 1ng/mL [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 kompleksi ile muamele edilen
K562 hücrelerinde kontrole göre daha az canlı hücre olduğu tespit edilmiştir. En fazla
hücre proliferasyonu 3. konsantrasyonda görülmektedir.
36
Şekil 4.2.7. Konsantrasyon-3 (10-2ng/mL) Şekil 4.2.8. Konsantrasyon-4 (10-3ng/mL) mikroskobik görüntü 40× mikroskobik görüntü 40×
48 saat sonunda 10-2ng/mL, 10-3ng/mL ve10-4ng/mL [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2
kompleksi ile inkübe edilen K562 hücrelerinde canlılık bakımından kontrole göre
faklılık tespit edilmedi.
Şekil 4.2.9. Konsantrasyon-5 (10-4ng/mL) mikroskobik görüntü 40×
4.3. Metal-3: [PdCl2(dppaEtOH)]
Metal-3’te hücre proliferasyonunda anlamlı farklar gözlenmedi. En yoğun
konsantrasyonda sitotoksite %12,26 olarak hesaplandı (Tablo 4.3.1). Doz düşürüldükçe
bu oran azaldı. Özellikle 10-3 ng/mL ve 10-4 ng/mL yoğunlukta [PdCl2(dppaEtOH)] ‘a
48 saat maruz kalan hücrelerde proliferasyon kontrol ile aynı sonucu verdi. Sonuç
itibarıyla [PdCl2(dppaEtOH)]’ın K562 hücre dizisine bu metal bileşiğinin bütün
konsantrasyonlarda herhangi bir sitotoksik etki göstermediği tespit edildi.
37
Tablo 4.3.1. [PdCl2(dppaEtOH)]’ün değişik konsantrasyonlarda K562 hücreleri üzerine sitotoksik etkisi
Kontrol
(DMSO) Hücre mediumu
1.Doz 1ng/mL
2.Doz 10-1
ng/mL
3.Doz 10-2 ng/mL
4.Doz 10-3 ng/mL
5.Doz 10-4 ng/mL
Elisa sonuçları
0,856 0,842 0,751 0,788 0,841 0,848 0,887
% Sitotoksite
1,62 12,26 7,94 1,75 0,93 0
[PdCl2(dppaEtOH)]:[paladyum(II)dikloroN,Nbis (difenilfosfinometil)aminoetanol]
Molekül Ağırlığı: 634 g/mol
N
PPh2
Ph2P
OH
PdCl
Cl
Şekil 4.3.1. [PdCl2(dppaEtOH)]
Şekil 4.3.2. 12 lik plağa metal kompleksi Şekil 4.3.3. Kontrol (DMSO), 48 saatlik eklenmeden inkübasyon öncesi mikroskobik inkübasyon sonrası mikroskobik görüntü 40× görüntü 40×
38
Şekil 4.3.2.’de 12’ lik plağa her kuyucuğa 104 hücre olacak şekilde K562 hücre
serilerinden oluşan hücre süspansiyonunun 24 saat sonraki görüntüsü mevcuttur. Bu
aşamadan sonra kontrol olarak DMSO ve 5 farklı dozda [PdCl2(dppaEtOH)] eklenerek
çalışmaya devam edilmiştir. Şekil 4.3.3.’te ise kontrol kuyucuğunun 48 saatlik
inkübasyon sonrası görüntüsü mevcuttur. Hücrelerde çoğalma açıkça görülmektedir.
Şekil 4.3.4. Medium 48 saatlik inkübasyon sonrası Şekil 4.3.5. Konsantrasyon-1 (1ng/mL) mikroskobik görüntü 40× mikroskobik görüntü 40×
Şekil 4.3.5.’te 48 saat sonunda 1ng/mL [PdCl2(dppaEtOH)] kompleksi ile
muamele edilen K562 hücrelerinde kontrole göre farklılık gözlenmemiştir.
Şekil 4.3.6. Konsantrasyon-2 (10-1ng/mL) Şekil 4.3.7. Konsantrasyon-3 (10-2ng/mL) mikroskobik görüntü 40× mikroskobik görüntü 40×
39
Şekil 4.3.8. Konsantrasyon-4 (10-3ng/mL) Şekil 4.3.9. Konsantrasyon-5 (10-4ng/mL) mikroskobik görüntü 40× mikroskobik görüntü 40×
40
5. TARTIŞMA
Son yıllarda fosfin ligandlarının ve komplekslerinin endüstride hidrojenasyon,
hidroformülasyon ve polimerleşmede katalitik etki ve tıpta antitümör, antibakteriyal etki
gösterdiği deneysel olarak saptanmış ve böylece fosfin komplekslerine duyulan ilgi
artmıştır24. Sterik ve elektronik özellikleri değiştirilerek bir fosfin ligandının geçiş
metalleri ile oluşturacağı komplekslerinin, katalitik reaksiyonlardaki aktivitesi ve
seçiciliği arttırılabilir. Ayrıca tıp alanında tedavilerde insan vücuduna kolay
alınabilmesi ise yine önemli bir avantaj sağlamaktadır25. Genel anlamda metal fosfin
kompleksleri incelendiğinde altın komplekslerinin antitümör ve antibakteriyel
etkinliklerinden dolayı tıpta tedavi amaçlı uygulamalarda ön plana çıktıkları
görülmektedir. Urus ve arkadaşları tarafından 2005 yılında aminometilfosfin ligandının
Cu(I), Ag(I), Au(I), ve Co(II) kompleksleri sentezlenmiş ve bu komplekslerin
antimikrobiyal aktivitelerinin olduğu belirlenmiştir32.
Katalitik etkisi ve antimikrobiyal, antibakteriyal etkinliği kanıtlanmış birçok
türevi bulunan aminometilfosfinlerin sentezlenmesinde ise Coates, Hoye ve Maier
tarafından uygulanan Mannich reaksiyonunun kullanılmaya başlaması yeni bir kapı
açmıştır34. P-C-N bağı içeren aminometilfosfinler formaldehitin, RR'PH fosfini ve farklı
aminler ile reaksiyonundan elde edilmektedir35.
Ray ve arkadaşları K562 insan lösemik hücre soyunda tributylin halo benzoat
içeren bazı farklı bileşiklerin sitotoksik etkilerini ve bu hücrelerde ekstraselüler
kalsiyum iyon girişini incelemişler K562 hücrelerinin düşük membran kolesterol
içeriğine sahip olduğunu bulmuşlardır. Sonuç olarak Tributylin benzoatın K562
hücrelerine hücrelerinde toksik etkisinden membran kolesterol içeriğinin sorumlu
olduğunu belirtmişlerdir37.
Metal komplekslerinin yüksek antitümör etki göstermesi için, fosfolipid
yapısındaki hücre zarından geçebilmesi önemlidir. Bunun için lipofilik katyonların
kullanılması gerekmektedir38.
Aminofosfin Pt(II) kompleksleri DNA bazları olan guanin ve timine halka
açılma (ring-opening) reaksiyonlarıyla bağlanabilmektedir ve kanserli hücrelere karşı
sitotoksik etki gösterebilmektedir. Sitotoksik platin komplekslerinin hedefi çoğunlukla
DNA olarak görülmektedir39-40.
41
Dong, HeLa lösemi hücreleri üzerinde yaptığı çalışmalarda Bis[1,2
(difenilfosfino)etan]altın(I) klorür ([Au(dppe)2]Cl), in vitro, mitokondri DNA’sına
bağlanarak, DNA-protein çapraz bağlanmasını engellemekte olduğunu ve böylece HeLa
lösemi hücreleri üzerine antimitokondriyal etkide bulunduğunu bulmuştur41.
Altın (III) ile yapılan çalışmalar, bu bileşiklerin genellikle kanser hücre serileri
üzerine sitotoksik etkileri olduğunu göstermiştir42-43. Shi ve ark. farklı altın III
bileşikleri yaptıkları çalışmalarda A-549 ve HCT-116 hücrelerinde Au(TACN)Cl2]Cl
nin sitotoksik etki gösterdiği ve bu bileşiğin UV-Vis floresan ve CD spektroskopi ile
yapılan çalışmalarla DNA çift zincirli yapısında bozulmalara neden olarak sitotoksik
etki gösterdiğini tespit etmişlerdir44. Coronnello ve arkadaşları tarafından bazı organik
altın bileşiklerinin A2780 insan kanser hücrelerine sitotoksik etkileri araştırıldığında test
edilen bileşiklerin önemli antiproliferatif etkileri olduğunu ortaya koymuşlar ve platin
bileşiklerinden daha fazla hücre döngüsünde değişikliklere sebep olduğunu
göstermişlerdir45.
Giogvanini ve arkadaşları Pt(II), Pd(II) ve Au(III) MSDT kompleksleri ile
yaptıkları çalışmalarda HL60 ve HeLa hücrelerinde Pd(II) ve Au(III) bileşiklerinin doza
bağımlı büyüme inhibitörü olduğu göstermişlerdir46. K562 hücrelerinde Pt (II) ve Pd(II)
fosfin komplekslerinde yapılan çalışmalarda sentezlenen bileşiklerin DNA
replikasyonunu inhibe ederek antiproliferatif aktivite gösterdiği tespit edilmiştir47.
Çalışmamızda kullandığımız metal fosfin kompleksleri yeni sentezlenmiştir bu
nedenle daha önce hiçbir çalışmada kullanılmamıştır. Kullandığımız bileşiğin K562
hücrelerini nasıl etkilediği bilinmemekle birlikte yapılan çalışmalarda fosfin
komplekslerinin genellikle DNA üzerine etki ettiği gösterilmiştir.
Çalışmamızda MTT testi kullanılarak, K562 hücre dizisinde yeni sentezlenmiş
üç metal fosfin kompleksinin anti tümöral etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Yeni
sentezlenen bu üç metal kompleksinden sadece metal-2 olarak adlandırılmış olan
[RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 kompleksinde yüksek konsantrasyonunda antitümöral
sitotoksik etkinin ortaya çıktığı saptanmıştır. Diğer yeni sentezlenen metal fosfin
komplekslerinde, bakılan bütün konsantrasyonlarda antitümöral etkinin var olabileceği
gösterilememiştir. Ancak [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 adlı metal fosfin kompleksinde
ortaya çıkardığımız sitotoksik etkinin konsantrasyona paralel bir artış göstermemesi bu
42
metal ile olası antikanser etkisinin araştırılması için gereken deneysel hayvan modeli
araştırması için ümit verici olarak görülmemektedir.
Sonuç olarak, bu çalışmada K562 hücre dizisinde sitotoksik etkisini
belirlediğimiz, ancak değişen konsantrasyonlara paralel bir şekilde bu etkiyi
saptayamadığımız en ümit verici bileşik olarak [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]2 adlı metal
fosfin kompleksini saptadık. Bu bileşikle ilgili olarak K562 hücre dizisi ile hayvanlarda
oluşturulacak deneysel kanser ile etkisinin incelenmesi, in vivo etkisinin
gösterilebilmesiyle anlamlı bir aşamaya gelebileceğini düşünmekteyiz.
43
6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER
Bu çalışmada K 562 hücre dizilerinde bazı organofosfin bileşiklerinin sitotoksik
etkileri araştırıldı. Sitotoksisitesi %50’nin altında bulunan bileşikler etkisiz kabul edildi.
MTT ile yaptığımız sitotoksisite çalışmasında sadece [RhCl(Ph2PCH2)2NCH3]
‘de yüksek konsantrasyonda sitotoksisite tespit edilmiştir. Bu kompleks için daha
değişik konsantrasyonların denenerek doza bağımlı etkinin ve sitotoksik dozun
belirlenmesi gerektiğini ve bunun için farklı bir çalışma planlanabileceği söylenebilir.
[RhCl(Ph2PCH2)2NCH3] ile ilgili olarak K562 hücre dizisi ile hayvanlarda
oluşturulacak deneysel kanser ile etkisinin incelenmesi, in vivo etkisinin
gösterilebilmesiyle anlamlı bir aşamaya gelebilir.
Diğer metal komplekslerinde ( [PtCl2(Ph2PCH2)2NCH3] ve [PdCl2(dppaEtOH)] )
ise sitotoksik etki %50’ nin altında bulunduğu için sitotoksik açıdan bu komplekslerin
antikanser bir kimyasal ajan olamayacağı sonucuna varıldı.
44
7. KAYNAKLAR 1. Klein E, Ben-Bassat H, Neumann H, Ralph P, Zeuthen J, Polliack A, Vánky F. Properties of
the K562 cell line, derived from a patient with chronic myeloid leukemia. Int J Cancer. 1976; Oct 15;18(4):421-31
2. Casciato D, Territo MC. Manual of clinical oncology sixth edition, Lippincott Williams &
Wilkins. 2008; 793:3-4 3. 4. Ovalı E, Uçar F. Hematolojide uygulamalı hücre teknikleri kurs kitabı. Trabzon, 2003; 217:7-16 5. Alberts B, Johnson A, Lewis J, Raff M, Roberts K, Walter P (Eds.). Isolating cells and
growing them in culture. In: Molecular Biology of the Cell, 4th Ed., 2002. 6. Lozzio CB, Lozzio BB. Human chronic myolegenous leukemia cell line with positive
Philadelphia chromosome. Blood, 1975; 45(3): 321-33 7. Koeffler HP, Gold DWW. Human myeloid leukemia cell lines. Blood , 1980: 56(3)
8. Nakajima O, Hashimoto Y, Iwasaki S. Enhancement by retinoid of hemin induced
differantiation of human leukemia K562 cell line. FEBS 1993; 330: 81-84 9. Assef YA, Damiano AE, Zotta E, Ibarra C, Kotsias BA. CFTR in K562 leukemic cells. Am J
Physiol Cell Physiol. 2003;285(2):480-488 10. Anderson LC, Jokinen M, Gahmberg CG. Induction of erythroid differentation in the human
leukemia cell line K562. Naature, 1979; 278:364-365 11. Davis MG, Kawai Y, Arinze JI. Involvement of G1a2 in sodıum buthyrate induceed erythroblastic
differentation of K562 cells. Biochemical Journal, 2000; 346: 455-461, 12. Lowry OH. Rosbrough NJ. Farr AL. Randall RS. Protein measurement with the Folin Phenol
reagent. T. Biol Chem. 1951; 193: 265-275 13. Singhal SS, Awasthi S, Oandya U, Piper JT, John Saini MK. Cheng JZ. Awasthi YC.
Theeffect of Curcumin on glutathione-linked enzymes in K562 human leukemia cells. Toxicology
letters. 1999; 109: 87-95 14. Saydam G, Aydin HH. Involvement of protein phosphatase 2A in interferon alfa2b induced
apoptosis in K562 human CML cells. Leukemia Research, 2003; 27: 709-717 15. Erard F, Dean A, Schecter AN. Inhibitors of cell division reversibly modify hemoglobin
concentration in human erythroleukemia K562 cells. Blood, 1981; 58:1236-1238, 16. Şencan S. Warfarinin sitotoksik etkisinin K562 lösemik hücre soyunda çalışılması, Erciyes
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Kayseri, 2006 17. Saygı Ş. Deneysel toksikolojide toksisite testleri ve test sonuçlarının önemi. Gülhane Tıp Dergisi,
2003; 45 (3) : 291 – 298 18. Doyle A, Griffiths JB. Cell and Tissue Culture: Laboratory Procedures in Biotechnology. John
Wiley&Sons. 1998; 57-61:62-64
www.medicine.ankara.edu.tr/temel_tip/biyokimya/files/Hucre%20kulturu.doc Erişim tarihi: 2006
45
19. Freshney RI. Culture of Animal Cells; A Manual of Basic Techniques. Wiley-Liss. New York 1994; 486
20. Fısher D, Franscıs GE, Rıckwood D. Cell Seperation A practical apprıoach, Oxford University
Pres.1998; 259:21-27 21. https://www.roche-appliedscience.com/ PROD_INF/MANUALS/CELL_MAN/apoptosis_082_
084. pdf. Methods for studying cell proliferation and viability in cell populations. Erişim tarihi: 2008
22. Mosman T. Rapid colorimetric assay for cellular growth and cytotoxicty assays. Journal of
İmmunological Methods. 1983; 65:55-63 23. Altan O. Biyokimyasal Yöntem ile Fosfin Sentezi. Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana, 2006 24. Unlü F. Geçiş Metali-Fosfin Komplekslerinin Termal Özelliklerinin İncelenmesi. Çukurova
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana, 2007 25. Babacan M. Klinikte antimikrobikler, Atatürk Üniversitesi Yayınları No: 624, Erzurum, 1983;1-
21. 26. Serindağ O. “The synthesis of aminobis(methylphosphynes) and their transition metal
complexes”, Phd Thesis, Department of Chemistry, University of Leicester, 1993 27. Urus S, Serindağ O, Dığrak M. Synthesis, characterization, and antimicrobial activities of Cu(I),
Ag(I), Au(I), and Co(II) complexes with [CH3N(CH2PPh2)2]. Heteroatom Chemistry 2005; 16(6): 484-491.
28. Davies DL, Healey FI, Howarth J, Russell DR, Sherry LJS. Synthesis and reactivity of
aminomethyldiphenylposphine complexes of molybdenum. Crystal structure of cis-[Mo(CO)4(Ph2PCH2NHC6H4Me-p)2]. Journal of Organometallic Chemistry, 1989; 376: C31-C34.
29. Serindağ O, Kemmıt RDW, Fawcett J, Russel DR. Synthesis of Sulphonated
aminomethylphosphine and some Nickel(II), Palladium(II) and Rhodium(I) complexes. Crystal structure of [Et3NH][Ph2PCH2)2N(CH2)2SO3]. Transition Metal Chemistry, 1995; 20: 548-551.
30. Kostas ID, Steele BR, Terzıs A, Amosova S V. A palladium complex with a new hemilabile
amino- and sulfur-containing phosphinite ligand as an efficient catalyst for the Heck reaction of aryl bromides with styrene. The effect of the amino group. Tetrahedron, 2003; 59(19), 3467-3473.
31. Karlsson M, Andersson C, Hjortkjaer J. Hydroformylation of propene and 1-hexene catalysed
by a α-zirconium phosphate supported rhodium-phosphine complex. Journal of Molecular
Catalysis, 2001; 166(2): 337-343. 32. Kostas ID, Tolıs EI, Vallıanatou KA, Andreadakı FJ. A new rhodium complex with a nitrogen-
containing bis(phosphine oxide) ligand as an efficient catalyst for the hydroformylation of styrene.
Applied Organometallic Chemistry. 2006; 20: 335-337. 33. Urus S. “The Bazı Metal-Fosfin Komplekslerinin Sentezi ve Antimikrobiyal Aktivitelerinin
İncelenmesi”, Yüksek Lisans Tezi, Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Çukurova Üniversitesi. Adana, 2004
34. Keleş M, Aydın Z, Serindağ O. Synthesis of palladium complexes with
bis(diphenylphosphinomethyl)amino ligands: A catalyst for the Heck reaction of aryl halide with methyl acrylate. Journal of Organometallic Chemistry, 2007; 692: 1951–1955.
46
35. Fawcett J, Hoye PAT, Kemmit RDW, Law DJ, Russel DR. Synthesis of
bis(phosphinomethyl)amines via bis(hydroxymethyl)phosphonium salts. Isolation of 9,9-bis(hydroxymethyl)- 9-phosphoniabicyclo[3.3.1] nonane hydrogensulfate and chloride salts and [(C6H11)2PCH2]2-NCHMePh. Journal of Chemical Society, 1993; 2563-2568
36. Fawcett J, Kemmit RDW, Russel DR, Serindağ O. Structure Of o,o -Bls(1-oxo-2,3-dlhydro-lH-
2-benzopyrrol-2-yl) diphenyl disulfide, Department of Chemistry, University of Leicester, Acta
Cryst. 1993; 1434-1436 37. Ala S, El Aziz A. Macromolecules Containing Metal and Metal-Like Elements, Volume 3, Wiley
Interscience, 2004; 218:63-64
38. Mc Keage MJ, Berner-Price SJ, Galletis P, Bowen RJ, Brouwer W, Dıng L, Zhuang L,
Baguley B. Role of lipophilicity in determinig cellular uptake and antitumor activity of gold phosphine complexes, Cancer Chemother. Pharmacol, 2000; 46: 343-350.
39. Reedijk J. Chem. Rev, , 1999; 2509, 99 40. Garcıa-Seıjo MI, Habmerıam A, Murdouch PDS, Gould RO, Garcıa-Fernandez ME, Five-
coordinate aminophosphine platinum(II) complexes containing cysteine derivatives as ligands, Inorg. Chim. Act., 2002; 335:52-60
41. Dong Y. Et. Al. Serine protease inhibition and mitochondrial dysfunction associated with cisplatin
resistance in human tumor cell lines targetsfor therapy, Biochem. Pharmacol. 1997; 53: 1673-
1682. 42. Marcon G, Carotti S, Coronnello M, Messori L, Mini E, Orioli P, Mazzei T, Cinellu M,
Minghetti G. Gold(III) Complexes with bipyridyl ligands: solution chemistry, cytotoxicity, and dna binding properties. J. Med. Chem, 2002; 45: 1672-1677
43. Li C, Sun RWY, Kui SCF, Zhu N, Che CM. Anticancer cyclometalated [AuIIIm
(C^N^C)mL]n+ compounds: synthesis and cytotoxic properties, Chem. Eur. J. 2006;12: 5253– 5266
44. Shi P, Jiang Q, Lin J, Zhao Y, Lin L, Guo Z. Gold (III) Compounds of 1,4,7-triazacyclononare
showing high cytotoxicity against A-549 and HCT-116 tumor cell lines. Journal of İnorganic
Biochemistry, 2006;939-945 45. Coronnello M, Mini E, Caciagli B, Cinellu M, Bindoli A, Gabbiani C, Messori L. Mechanisms
of cytotoxicity of selected organogold(III) Compounds, J. Med. Chem, 2005; 4: 6761-6765 46. Giovagnini L, Ronconi L, Aldinucci D, Lorenzon D, Sitran S, Fregona D. Synthesis,
characterization, and comparative in vitro cytotoxicity studies of Platinum(II), Palladium(II), and Gold(III) Methylsarcosinedithiocarbamate Complexes, J. Med. Chem, 2005; 48: 1588-1595
47. Messere A, Fabbri E, Borgatti M, Gambari R, Di Blasio B, Pedone C, Romanelli A.
Antiproliferative activity of Pt(II) and Pd(II) phosphine complexes with thymine and thymidine, Journal of Inorganic Biochemistry, 2007; 101: 254–260
47
ÖZGEÇMİŞ Nilay OKTAR 1982 ADANA’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini sırasıyla
Yıldırım Beyazıt İlköğretim Okulu, Yirmi Üç Nisan İlköğretim Okulu ve Adana Kız
Lisesi’nde tamamladı. 2000–2004 yıllarında Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Biyoloji Bölümü’nde lisans eğitimini aldı. 2004–2005 yılları arasında Fen
Bilimleri Enstitüsü tezsiz yüksek lisans programında eğitimine devam etti. 2005 yılında
Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana
Bilim Dalı Pediatrik Hematoloji Bilim Dalı’nda tezli yüksek lisans eğitimine başladı.
Halen Pediatrik Hematoloji Bilim Dalı’nda eğitimine devam etmektedir.