sunu - sonsuzluk kulesi · 1 1 sunu _____ “ müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların...

28
1 1 Sunu _______________________ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı değil, İSLÂM’ı anlamaya, yani Evrensel Sistem ve Düzeni 'OKU'maya çalışmaları- dır.Kurana göre dinleryoktur, tek DİN vardır, ki İslâm ismiyle tanımlanan o “tek DİN”dir. ALLAH indinde DİN, İslâm’dırhükmünü, bir tanrının, sayısız dinler arasından seçtiği ve geçerliliğini kabul ettiği favorisi gibi algılamak son derece ilkelliktir!Değerli “OKU”R, Yukarıdaki sözler Ahmed Bâki’ye aittir. Bu kadar değerli sözlerden sonra sizleri, bu e-kitapla başbaşa bırakmak boynumuzun borcudur! Dileğimiz size yararlı olabilmek... Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz; “Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...” - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Allah indinde DİN Ahmed Bâki http://ferid_hakki.sitemynet.com tarafından derlenmiş ve size e-kitap olarak sunulmuştur. Aralık-2004 Kaynak: www.ahmedbaki.com _______________________ yorumsuz bildiri ------------------------------------------------------ İnsanlığa gerçekleri anlattığına inandığımız düşünürlerin, yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini sizlerle paylaşmaktan başka bir arzumuz yoktur. Biz bir başka insanı değişim-dönüşüme uğratamayız . Bizim yapabileceğimiz tek şey değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, hoşgörü ve sevginin girebileceği bir alan, bir boşluk yaratmaktır. _______________________ Düşüncenin Yeni Dünyası yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com _______________________

Upload: others

Post on 29-Jul-2020

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

1

1

Sunu _______________________

“ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı değil, İSLÂM’ı anlamaya, yani Evrensel Sistem ve Düzeni 'OKU'maya çalışmaları- dır.”

“ Kur ’an’a göre “dinler ” yoktur , tek DİN vardır, ki İslâm ismiyle tanımlanan o “tek DİN”dir. “ALLAH indinde DİN, İslâm’dır” hükmünü, bir tanrının, sayısız dinler arasından seçtiği ve geçerliliğini kabul ettiği favorisi gibi algılamak son derece ilkelliktir!”

Değerli “OKU”R, Yukarıdaki sözler Ahmed Bâki ’ye aittir. Bu kadar değerli sözlerden sonra sizleri, bu e-kitapla başbaşa bırakmak boynumuzun borcudur!

Dileğimiz size yararlı olabilmek... Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz;

“Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...”

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Al lah indinde DİN Ahmed B âki

http://ferid_hakki.sitemynet.com tarafından derlenmiş ve size

e-kitap olarak sunulmuştur. Aralık-2004 Kaynak: www.ahmedbaki.com _______________________

yorumsuz bildiri ------------------------------------------------------

İnsanlığa gerçekleri anlattığına inandığımız düşünürlerin, yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini

sizlerle paylaşmaktan başka bir arzumuz yoktur.

Biz bir başka insanı değişim-dönüşüme uğratamayız.

Bizim yapabileceğimiz tek şey değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, hoşgörü ve sevginin girebileceği

bir alan, bir boşluk yaratmaktır. _______________________

Düşüncenin Yeni Dünyası

yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com

_______________________

Page 2: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

2

2

Allah indinde DİN Ahmed B âki

İçindekiler Sayfa

“İslâm” Diye Neyi Kastediyoruz 3 “İslâm” Birçok “Din”den Birisi Mi? 3 Nebi ve Rasûllerin Açıkladığı “Evrensel Sistem” 4 Yeni Bir “Din” Neden Asla Gelemez 5 Kur'an Kıyamete Kadar Nasıl Değişmeden Kalacak 6 Kur'an Nerede Yazılı 7 Neden Çok Sayıda “DİN” Yoktur 8 İslâm’ın Kapsamı 9 Nebi ve Rasûller, “Ehl-i Kitap” ve “DİN” 10 “OKU”nan Kitap ve Evren 11 “Tek DİN”e İman Etmek 12 “DİN” Neden Gelmiştir (!?) 13 “DİN”i Neden Yaşamdan İzole Edemeyiz 14 Neden “OKU”mak Zorundayız 15 “OKUYABİLMENİN” Koşulu Nedir 16 Dünyaya Anlatamadığımız Gerçek 17 Kur'an Neden Şüphe Olmayan Kitaptır 18 Kur'an'ın “Vahiy” Esasına Dayanması Ne Demektir 19 Neden “Rabbin Adıyla OKU” 20 “DİN”i Bilmek Kendini Tanımanın Koşuludur 22 Ahıret (Ölümötesi) Nerededir 23 Ölümü Tadan Kişi Nereye Gider 24 Ücretsiz Yayın Listemiz 26

Page 3: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

3

3

Allah indinde DİN

“İslâm” Diye Neyi Kastediyoruz

Christ , İngilizce’de İsa aleyhisselâma verilen addır. Dolayısıyla, Christian kelimesine karşılık kullandığımız “Hristiyan”, “İsevi” demektir; İsa aleyhisselâm’ın öğretisi ışığında yaşam sistemini değerlendirmeye çalışan anlamına... Benzer şekilde, Musevi de, Mûsa aleyhisselâm’ın öğretisine tâbi olanı tanımlayan kelimedir.

Hristiyanlık (İsevilik) ve Musevilik kelimeleri bu tür anlayışları tarif eder.

“İslâm” ise, bu tür bir yapılanmadan farklı olarak, “Allah ” ismiyle işaret edilen Sınırsız Tek indindeki, herşeyi kapsayan evrensel sistem ve düzenin adıdır. Kur’an-ı Kerim, bunu, “Allah indinde din İslâm’dır” diye vurgular.

Hristiyan, Musevi ve Müslüman topluluklardan bahsedebilir, bununla birlikte bu toplulukları veya Hristiyanlık, Musevilik ve Müslümanlık anlayışlarını birbirleriyle mukayese edebiliriz. Ancak, “İslâm toplumu”, “İslâmi idare”, “İslâmi kıyafet”,”ılımlı İslâm”, “siyasal İslâm”, “benim İslâmım”, “ötekinin İslâmı” gibi tabirleri duyduğumuzda, bu tabirleri kullananın, “İslâm” ile “Müslümanlık” kelimelerinin aynı kavramlar olmadığını değerlendiremeyişine hükmederiz, doğal olarak. Çünkü, bunların hepsi kişilerin “müslümanlıklarıdır”, “İslâm” ise orjin ve tektir; türevleri olmaz!

“İslâm” ile “Müslümanlık” kavramlarını birbirlerinden iyi ayırt etmeyi başarabildiğimiz ölçüde, din konusunda yaptığımız sorgulamalardan doğru sentezlere varmamız kolaylaşacaktır...

İşte o zaman görürüz ki, Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken, Müslümanlığı değil, İSLÂM’ı anlamaya, yani Evrensel Sistem ve Düzeni “OKU”maya çalışmalarıdır.

“İslâm” Birçok “Din”den Birisi Mi?

Din konusunu genelde toplumsal bir şartlanma olarak ele aldığımızdan dolayı çok önemli bir gerçeği gözden kaçırıyoruz:

“İslam”, yeryüzündeki sayısız dinlere ilaveten gelmiş bir başka dinin adı değildir! İslâm, İslâm’ın ne olduğunu açıklayan Kuran-ı Kerim’e göre, “Allah indinde Din ”in adıdır.

Bunun ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım!

Page 4: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

4

4

“İslâm Diye Neyi Kasdediyoruz” başlıklı yazımızda işaret ettiğimiz üzere, Hristiyanlık (İsevilik), Musevilik gibi bugün toplumların din diye bildiği kelimeler, aslında bildirimi yapan Nebi ve Rasûlün “öğretisine” atfen kullanılan kelimelerdir. Burada şu önemli noktaya dikkat edelim:

Bu isimler, DİN’i açıklayan Nebi ve Rasûllerin, açıkladıkları DİN için kullandıkları tanımlamalar değil, bildirimi yapan Nebi ve Rasûllerin “kendilerinden sonra”, toplumlar tarafından isimlerine izafeten türetilmiş adlardır. Oysa, Nebi ve Rasûllerin hepsi, yani Nuh aleyhisselâm da, İbrahim aleyhisselâm da, Mûsa aleyhisselâm da, İsa aleyhisselâm da, Muhammed aleyhisselâm da, hepsi, insanlara “DİN”i açıklamaya çalışmışlar ve yaşadıkları günün şartlarında dillendirebildikleri kadar “DİN”i anlatmışlardır.

İşte, insanlık tarihinin en eski çağlarından beri, bütün Nebi ve Rasûllerin insanlara açıklamaya, bildirmeye çalıştıkları bu orjin ve tek “DİN”i, Kuran -ı Kerim, “İslâm” kavramıyla tanımlamıştır. Dolayısıyla, esasta tek bir DİN vardır ve İslâm, bu “DİN”in adıdır.

Kur’an-ı Kerim’i bildiren Hazreti Muhammed aleyhisselâm, “Bugün “DİN”inizi kemale erdirdim ” ifadesiyle, insanlık tarihi boyunca tüm Nebilerin ikmal etmeye çalıştığı “DİN”in açıklanması “sürecinin ” tamamlandığına işaret etmiş ve dolayısıyla, “DİN” denen sistemi, tebliğ etme işlevi olan Nübüvvet de, “DİN”in TAM olarak açıklanmasıyla son bulmuştur.

Kur’an-ı Kerim’in tanımıyla “İslâm”dan bahsediyoruz; toplumların adetleriyle harmanlanmış “Müslümanlık”larla karıştırılmaya!

Nebi ve Rasûllerin Açıkladığı “Evrensel Sistem”

Galaktik yapıları oluşturan akıl almaz azametteki enerji kütlelerinden, atomaltı düzeydeki bilinç titreşimlerine kadar, semâda ve arzda ne varsa, her şey evrensel tek bir “Sistem ” kapsamında yeralır ve hepsi de bu sistemde varoluş gayelerine göre yapmaları gerekeni yerine getirirler. Kur’an -ı Kerim’de “İslâm” kelimesiyle tanımlanan, her şeyin varoluşu itibariyle teslim olduğu ve asla kapsamı dışına çıkılması mümkün olmayan bu tek Evrensel Sistemdir , ki bu DİN’dir.

Hazreti Muhammed aleyhisselâmın, İsa aleyhisselâmın, Mûsa aleyhisselâmın, İbrahim aleyhisselâmın velhasılı bütün Nebilerin, yaşadıkları günün koşullarında dillendirdikleri, Sınırsız ve Sonsuz Tek'in koyduğu, evrende, her an, her zerrede yürürlükte olan aynı SİSTEM ve o sistemin hükümleridir...

Page 5: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

5

5

Hepsi, o Tek'e işaret etmişler ve o Tek'in sistemini açıklamaya çalışmışlardır; kendilerinden sonraki değişik yorumlardan beri olarak...

Şu gerçeği hatırlayalım ve iyi değerlendirelim:

Bütün Nebi ve Rasûller, kendilerinden önce inzal olunanı da, irsal edeni de mutlaka tasdik etmişlerdir! Dolayısıyla, ne bir Nebi ve Ra sûl tarafından insanlara bildirilmiş “ayrı bir din” sözkonusudur, ne de dünyaya ayrı ayrı dinler gönderen bir tanrı veya farklı tanrılar!..

Asl olan, O TEK ve evrende yürürlükte olan, hepimizin tâbi olduğu, o Tek’in SİSTEM ve DÜZENİ ile, bu gerçeğin ÖZE ERENLER tarafından kendi yaşadıkları ortam ve şartlarda dile getirilmesidir.

Kur’an -ı Kerim’in vahyi ile açıklanma süreci tamam olan ve nihayet “İslâm” kavramıyla tanımlanan, işte tüm Nebi ve Rasûllerin açıklamaya çalıştığı bu tek Evrensel Sistemdir.

DİN diye işaret edilen bu EVRENSEL SİSTEMİ, bilinmeyen yönleriyle Web Sitemizdeki eserlerden okuyun! Her öğrendiğinizle yaşama bakışınızın ve dünyanızın değiştiğini göreceksiniz!

Yeni Bir “Din” Neden Asla Gelemez

DİN ile ilgili birçok konu, çoğu zaman, mükafatı hakedebilmek için insanların önündeki seçeneklere getirilen yasaklar gibi yanlış algılanmıştır! Bu yanılgının sebebi, “DİN”in insanlara yasaklar getirmediğinin, oysa, insanın tâbi olduğu EVRENSEL SİSTEMİ açıkladığının anlaşılamamasıdır!

“Nübüvvetin son bul ması” EVRENSEL SİSTEM ve düzenin gereğidir, insanların önündeki seçeneklere getirilmiş bir yasak değildir! Çünkü, “DİN”i açıklama işlevinin hitam bulması, sistemin esaslarının TAM olarak açıklanmasının (hatm olunmasının) tabii sonucudur!..

“İSLÂM’dan başka DİN gelmeyeceği”, EVRENSEL SİSTEMİN hükmüdür; bir yasak maddesi değildir!

Neden İslâm’dan başka DİN gelemez?..

Çünkü “DİN” kelimesiyle işaret edilen sistem, gerçekte tektir! Nebi ve Rasûllerin en eski çağlardan beri, yaşadıkları ortam ve zamanın şartları içerisinde kendilerinden önce inzal olunanları tasdik ederek insanlara açıklamış oldukları tüm öğretiler, aynı “DİN”in anlaşılmasına yöneliktir. Nebiler ve Rasûller, ortak bir

Page 6: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

6

6

işlevi yerine getirmişler, ancak, toplulukların yorumlamalarından farklılıklar doğmuştur.

“DİN”in, evrende yürürlükte olan sistemi açıklamasından dolayı, “Kur’an kıyamete kadar bâkidir” denmiştir. Kur’an’ın açıkladığı DİN, yani EVRENDEKİ SİSTEMİN HÜKÜMLERİ, evren varolduğu sürece varolmaya devam edecektir!..

Yaşamda bir sisteme tâbiyiz ve o sistemi açıklayan tek bir DİN vardır; dolayısıyla ne yeni , ne de başka bir DİN yoktur, olamaz! Her devirde günün şartlarına göre yenilenen, o “DİN”in anlaşılmasıdır. Bunu anladığımız zaman, İslâm kelimesiyle, korunmaya muhtaç bir dine(!) değil, ANLAŞILMASI gereken evrensel sisteme işaret edildiğini de farkederiz!

Kur'an Kıyamete Kadar Nasıl Değişmeden Kalacak

“Din” konu olduğunda farkedemeden içine düştüğümüz en önemli hatalardan birisi, konuları yaşadığımız zamana ait şartlandığımız sınırlı yerel bakış açımızla ele alıp ölçmeye, değerlendirmeye çalışmak; sonra da bu yargılarımızın sınırları içerisinde vardığımız göresel çıkarımları mutlak gerçekler sanarak konuyu anladığımızı varsaymaktır... Oysa, yapmamız gereken ilk iş değerlendirmelerimize başlarken ele aldığımız kelime ve kavramların geldiği günün ortam ve şartlarında ne ifade ettiğini, neye dair kullanıldığını düşünüp anlamaya çalışmaktır... Ki, en azından, “evrensel” olması bir yana, “geniş” bir bakış açısını değerlendirebilmiş olalım...

“Kur’an ” denince bugün çoğumuz sayfalardan ibaret ciltli bir kitabı canlandırırız gözümüzde hemen! Oysa, Kur’an ’ı bildiren Hazreti Muhammed aleyhisselâm’ın bildirimi yaptığı devirde bu şekilde elde dolaşan bir ciltli kitap mevcut değildi! Ancak, elbette Kur’an kelimesini içeren her bildirimi bugün olduğu gibi o gün de geçerli idi ve bir gerçeğe işaret ediyordu... O halde, önce “Kur’an ” ismi ile gerçekte neye işaret edildiğini, bu kavramın neye dair kullanıldığını farketmeye çalışalım!

Öte yandan, Kur’an ’ın “zamanüstü ” olma özelliğini hatırlayalım! Ve bu bakış ile “Kur’an’ın sonsuza kadar bâki olması” anlamındaki hadisin işaret ettiği mânâyı ele alalım şimdi.

Kur’an ’ın kalıcılığı, muhakkak ki hayret edilecek birşey olmaktan çok, esas olarak üzerinde düşünülmesi gereken EVRENSEL SİSTEM ve düzenin bir gereğinin ifadesidir!..

“DİN”in, evrende yürürlükte olan sistem olduğunu, evren varolduğu sürece bu hükümlerin varolmaya devam edeceğini

Page 7: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

7

7

değerlendirip kabul ettiğimizde görürüz ki EVRENDEKİ BU SİSTEMİN HÜKÜMLERİNİ BİLDİREN “Kur’an ” da, bu varlık devam ettiği sürece varolmaya devam edecektir. Fiziksel anlamda ciltli sayfalar değil kıyamete kadar değişmeden kalacak olan; “Kur’an ” ismiyle işaret edilen “mânâ yapı”, yani evrende yürürlükte olan hükümleri, kanunlarıdır. Bunu, dar anlamda sadece o mânâların dile geldiği kelimelerle yazılmış nesnel bir kitabın saklanacak olması diye algılamayalım...

Kur’an -ı Kerîm’in mânâ içeriği ve rûhu itibariyle değişmez evrensel “Sistem ve Düzen” olan Sünnetullah’ı açıklaması ve “Allah sistemi nde asla değişiklik olmaması” itibariyle kıyamete kadar kalıcıdır. Öze erenlerin, geçmişte de gelecekte de nasiplerince okuyacakları aynı ve tek sistemi, tek “DİN”i bildiren “ümmül kitap”, kitapların anasıdır O!

Kur'an Nerede Yazılı

İnsan ile ikiz kardeş olduğu bildirilen Kur’an’ın, “levh -i mahfuzda olması” âyeti, O’nun ötemizde değil, yaşadığımız sistemin özünde, temelinde, varoluşunda, bir diğer deyişle, herşeyin vukuundan evvel, ezelde mevcudiyetinin; dolayısıyla zamanüstü kitap oluşunun işaretidir.

Nebi ve Rasûllere “inzal olan ” kitap, “DİN”i, yani ANLAŞILMASI gereken evrensel sistemi açıklar! “İnzal”, yukarıdan aşağıya doğru değil, “özden varlığa doğru”, yani “atomaltı düzeyin derinliğinden maddeye doğru” gerçekleşir.

Burada bir an varlığın özüne doğru bir zum yapalım ve konuya çağdaş bilimsel değerlendirmeler ışığında gözatalım...

Atom fiziğinde, maddenin derinliğinde gözlemlenen nihai parçacıklar dünyasının, daha derin atomaltı düzeylere inildiğinde, artık daha küçük başka “parçacıklara” ayrıştırılamaz duruma geldiği gözlenmiştir. Hiçbir şeyin ayrı ayrı “birimler” olarak henüz bir varlığı olmadığı o düzeyde, tüm varlığın sadece, herşeyin oluşması muhtemel sınırsız bir “olasılık dalgaları okyanusundan ” ibaret olduğu görünmektedir... Bu evrenin ortaya çıkışı ise, o “olasılık dalgalarının” ancak gözlemci insan bilinci tarafından, belirli özellikler şeklinde kavranmasıyla gerçekleşmektedir... Burada bu konunun derinliğine girmeyeceğiz! Ancak ortaya çıkan şu ki, bizim çokluk görüntüsü ile içinde yaşadığımız bu dünya ve evren, atomaltından bakıldığında “olasılık dalgaları” diye gözlenen, henüz hiçbir şeyin sınırı ve şekli olmadığı o boyutun, tabiri caizse, “belirli bir kodla sistemleşmesi” ve çeşitli suretlere bürünmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır.

Page 8: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

8

8

İşte varlık, varoluşu itibariyle, tümüyle, öz bilinç boyutundaki o “ilmi kodla ” belirlenmiş ölçü ve düzene tabidir ki, evrenin her zerresi, özünde, varoluşunda onun hükmü altındadır! “Kur’an ” diye bildiğimiz bu evrensel sistemi açıklayan Kitap, gerçekte ruhu itibariyle bu sistemin işleyişini oluşturan, “evrenin geni” diyebileceğimiz o şuursal kod ile sabittir ki, “levh-i mahfuz” ifadesiyle tarif edilen O’nun bu değişmez orijin yapısıdır... Bir başka ifadesiyle, Allah ilmindeki “hüküm ve takdirin” bilgi ve bilinç boyutudur. Evrendeki her oluşum, yaratılmadan evvel onda yazılıdır.

“Kur’an ”ın, herşeyi kapsayan ve oluşturan Sistemin özünde muhafaza oluşunu ve varolmuş herşeyin O’nun hükmü altında olduğunu anlamadan ve kabul etmeden O’nun işaretlerini hakkıyla değerlendirmek muhâldir... Eğer O’nu bu yönüyle değerlendiremiyorsak, bunu, göresel ve yerel bakış açımızdan arınmamız gerektiğinin işareti olarak anlamalıyız...

Neden Çok Sayıda “DİN” Yoktur

Eğer “DİN”, tâbi olduğumuz sistem olmasaydı da, bir tanrının gönlünü hoş etme uğraşı olsaydı, o zaman o tanrının değişik istekleri, değişik emir ve yasakları; buna karşılık, insanların da ona göre değişik dinlere veya o dinlerden favori olanına uyma mecburiyeti sözkonusu olabilirdi!

Ne var ki, insanların yönelimi neye olursa olsun, yaşam sistemine dair, Modern Bilimin de kanıtladığı temel bir gerçek var: Gözün görebilme kapasitesinin gerisinde, atomaltı düzeyde, varolan tüm nesneler birbiriyle ilintili ve hiçbir şey temeldeki bütünden bağımsız bir varlığa sahip değil!.. Dolayısıyla, evrende işleyen komple bir sistem ve o sistemin gereği olarak yaşananlar sözkonusu!..

Kur’an -ı Kerim, kapsamında varolduğumuz bu sistemin realitelerini anlayıp veya bildirilenlere iman edip, ona göre gereklerini yerine getirmemiz için, işaret edilen gerçeklere yönelmemizin zaruretini vurgular!

Bütün Enbiyanın ve Evliyanın bildirdiği de, sonuçta, sistemin değişmez aynı realiteleridir! Kur'ân -ı Kerîm’de bu değişmez, evrensel “Sistem ve Düzene” Sünnetullah da denir ve “Allah sisteminde asla değişiklik olmaz” âyetiyle bu önemli temel gerçek vurgulanır.

Bu durumda, yeryüzünde, adına din denen çok sayıda farklı “inanç biçimleri ”nin var oluşunu nasıl açıklayacağız?..

Burada, değerlendirmemiz gereken nokta şudur: Dünya yüzünde mevcut değişik “inanç biçimleri ”, DİN’in açıkladığı Evrensel

Page 9: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

9

9

Sisteme rağmen varolmuş değillerdir; tam aksine, Evrensel Sistemin gereği olarak ve o Sistemin kapsamında varolmuşlardır!.. Dolayısıyla, “İslâm” tanımının dışında tutulabilecek evrende hiçbir nesne yoktur ve de olamaz!

İnsan hangi hayal ve beklentilerle yaşarsa yaşasın, temelde tâbi olduğu tek bir yaşam sitemi ve onun gereklerini açıklayan tek bir DİN vardır! O halde, takım taraftarı gibi bir dini(!) sahiplenmek yerine, yaşadığımız sistem ve düzeni okumaya, anlamaya, çözmeye ve ona gö re gereklerini yerine getirmeye çalışalım!

İslâm’ın Kapsamı

Eğer, toplumsal şartlanmalarımızı, değer yargılarımızı ve hayali beklentilerimizi bir yana bırakarak, Kur'an -ı Kerim'i, evrendeki sistemin bütünlüğünü gözeten bir bilinçle anlamaya çalışırsak, hakikatte değişik dinlerin varolmadığını, temelde Allah indindeki tek DİN”in, kulların kapasitesi ve gücü nispetinde algılanmasının ve kavranmasının sözkonusu olduğunu görürüz!

Her kişi, “Allah” ismiyle işaret edilen Sınırsız Tek’in Evrende ortaya çıkan Sistem ve Düzeninden ancak algılayabildiği kadarını farkeder ve kavrar!. Böylece de, değişik isimlendirmeler ve hatta değişik inanç biçimleri doğar!

Dolayısıyla, aslen, Nebiye iman eden bir kişinin Müslümanlığı, İseviliği veya Museviliği, onun varoluş gayesinin gereği olarak, “İslâm” kavramıyla tanımlanan “DİN”den, yani Evrensel Sistem ve Düzenden ne anladığıdır! Kim olursa olsun, nihayetinde her birim, evrendeki değişmez Sisteme tâbidir ve dolayısıyla İslâm tanımının kapsamındadır!

Zira... Biz hangi etiketle anarsak analım, varolan her birim, varoluşu itibariyle, Varedeni ve Kapsayanı olan Sınırsız Tek’in sisteminde, her an ve her halde Varedenine teslimdir ve kulluk halindedir! Çünkü, varlığını, zaten Varedeninden alır!. “DİN”in “İslâm” kavramıyla tanımlanmasının hikmetlerinden biri budur!

Bunu hazmedebilirsek eğer, o zaman görürüz ki, Sınırsız ve Sonsuz Tek ’in sisteminde, Müslümanın da, Musevinin de, İsevinin de, müminin de, münafıkın da, müşrikin de, kâfirin de, kısacası her bir birimin yeri ve varoluşunun bir hikmeti vardır!. Hiç bir şey yersiz değildir! Kur’an, sistemde varolanların hepsini, varoluş gayelerini, hallerinin ve yaptıklarının neticesinde nihai varacakları hedefi, Sistem içindeki yerlerini ibretler vererek inananlara açıklar!

Bizim üzerimize düşen, kendimiz gibi olmayanları kınamak, dışlamak ve ayrımcılığa gitmek değil, bize açıklanan Allah Sisteminin bütünlüğünü ve bu Sistemdeki yerimizi

Page 10: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

10

10

anlamaya çalışmak, dolayısıyla geleceğimizin imarı için bu bilinçle elimizden gelenin en iyisini yapmaktır!

Nebi ve Rasûller, “Ehl-i Kitap” ve “DİN”

Kur’an -ı Kerim, insanlık tarihi boyunca gelmiş “Nebi ve Rasûlleri ” ve onlara “inzal olanların” hepsini tasdik eder... Bütün Öze Erenler aynı sistemi ve aynı “DİN”i dillendirmişlerdir!

Dolayısıyla, her topluluğa gelmiş “Nebiler ve Rasûller ”, onlara inzal olan “kitaplar ”, ancak bildirdikleri çok sayıda “dinler” değil, açıklamaya çalıştıkları tek “DİN” vardır!..

Kur’an-ı Kerim’i bildiren Hazreti Muhammed aleyhisselâm ile “DİN’in açıklanması süreci ” tamamlanmış ve “DİN”, bütün olarak “İslâm” kavramıyla tanımlanmıştır.

“Nebi ve Rasûllere ”, dolayısıyla kendisine açıklandığı kadarıyla onların bildirdikleri “kitaplara ” iman edip, sistemin gereklerini değerlendirmeye çalışan kişi “ehl -i kitap ” diye tanımlanır.

“Ehl -i kitap ”ın ortak noktası “Nebiye iman ”dır.

Mûsa aleyhisselâmdan anladığı kadarıyla da olsa, İsa aleyhisselâmdan anladığı kadarıyla da olsa, bildirilene iman edip “SİSTEMİ OKUMAYA” ve yaşamına sistemin gereklerine göre yön vermeye çalışan kişi, “ehli kitaptandır”.

Bizler, Hazreti Muhammed aleyhisselâm’ın öğretisi ışığında tüm ”Nebi ve Rasûllere ”, onlara inzal olan “kitaplara ” iman ederiz; dillendirdiklerinin evrensel tek “DİN” olduğu bilinciyle... Ve çevremize, Rasûlullah 'ın “Allah ” ismiyle işaret ettiği mânâyı bilmeyi de tavsiye ederiz...

“De ki: Biz ‘b sırrıyla’ Allah’a ve sana, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve evladına inzal olana, Mûsa’ya, İsa’ya ve Nebilere Rablerince verilene iman ettik, onlar arasında fark gözetmeyiz ve biz Allah’a teslim olanlardanız. Kim, İslâm’dan başkasını “DİN” edinirse, bu asla kabul görmez, onun “ahıreti” hüsran olur.” (Al-i İmran: 84-85)

Kendisine bildirilen Kitabı “OKU”ma ve onun hükümlerine göre davranışlarını düzenleme lütfûna ulaşmış kişi, gerçekte dünya yaşamını iyi şekilde değerlendirme ve kurtuluşa erme lütfûna erişmiş olur.

Page 11: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

11

11

“OKU”nan Kitap ve Evren

Harflerle yazılı olan nesnel bir “kitabın” gerisinde, dile gelen “kelimeler ve sözler” vardır. Dile gelen kelimelerin gerisinde de, zihinde müşahade edilen “anlamlar”!.. Dünyada sayısız diller olsa da, insanların hepsindeki bilinçte yaşanan anlamlar birdir!

Ümm-ül Kitap (Ana Kitap - Kitabın Anası) tabiri, yazılı olmasa da veya ağızdan çıkan kelimelerle seslendirilmese de, evrendeki herşeyin, varoluşu itibariyle tâbi olduğu hüküm ve ö lçünün, bilgi ve bilinç boyutuna işaret eder. Şahit olduğumuz alemde ve insanların iç dünyasında her ne oluşum gerçekleşiyor ise, onların tamamı, o zamanüstü “Kitapta yazılıdır”, her şey orada yazılana göre olup-bitmektedir.

Gözlemlediğimiz ve yaşadığımız evren, o kitapta topluca yazılı bilginin açılımından oluşan ve o boyutta hükmolunan işleyiş kurallarının yürürlükte olduğu bir sistem, adeta bir yansıma ya da o ilmi kodun bir projeksiyonudur! Hem dünyamızda görünenlerle ve hem de enfüsümüzdeki anlamlarla o Kitabın işaretlerini ve hükümlerini yaşarız!

Enbiyanın ve Mürseliynin “OKU”dukları ve insanlara tebliğ ettikleri, işte bu Evrensel Sistem Kitabıdır. Kimine birkaç “âyeti”, kimine birkaç “sayfası”, kimine de bir kısmıdır verilen!. Dillendirebildikleri şekliyle, bildirebildikleri kadarıyla O’dur hep açıkladıkları!..

Kur’an -ı Kerim ismiyle bildiğimiz kitap, Allah Rasûlü, son Nebi Muhammed Mustafa aleyhisselâm tarafından “OKU”nan ve tamam olan bu kitabın hükümlerini tafsiliyle açıklar. İnsanlık tarihi boyunca bildirimi devam eden bu hükümler, topluca “İslâm” ismiyle tanımlanan “DİN”in hükümleri, yani Evrensel Sistemin kurallarıdır.

“Bu Kur’an , daha önce gelen ellerinde olanı tasdik eder ve Kitabın detaylarını açıklar; onda şüphe yoktur ve alemlerin Rabbindendir.” (Yunus:37)

Kur’an-ı Kerim, tarihsel gerçekleri ve olayları, belirli zamanlarda yaşanan belirli olayların nakli için değil, eşyanın tabiatında ve varlığın özünde varolan sonsuz gerçeklerin, yani sistemin realitelerinin anlaşılması için izahlar içerir; mecaz ve benzetmelerle... Varlık ve anlamı hakkında, her boyutuyla insan yaşamıyla ilgili hükümlerdir vurgulananlar!

Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz ve tâbi olduğumuz süregiden yaşam, ona bir bütün olarak yön veren Evrensel Sistemi ve

Page 12: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

12

12

Kur’an’ın ruhunu değerlendirebilenlerin gözünde aynı zamanda insanın hakikatinin “OKUnduğu Kitap”tır.

“Tek DİN”e İman Etmek

İman edilmesi gereken şeyin ne olduğunu sadece “bilmekle” , hiçbir zaman o şeye iman etmiş olmayız ve “imanın” getirisine de ulaşamayız!

İman etmenin gereği odur ki, geçmiş bakış açılarımızı terkedip, düşünce, tesbit ve eylemlerimizi artık o iman ettiğimiz gerçeğin gerektirdiği yeni kabul ve bakış açısı üzerine bina edelim ! Bunu başarabildiğimiz düzeyde, iman ettiğimiz şeyin gerçek olduğunu bizzat görür hale geliriz ve yenileniriz! Bunu başaramadığımız taktirde ise, “neye iman etmesi gerektiğini bilen ”, ancak “imandan nasiplenemeyen ” durumuna düşmüş oluruz, Allah korusun!

Din konusuna yaklaşırken yaptığımız en önemli hatalardan biri, “DİN” kavramını, hâlâ Kur’an -ı Kerim’in vahyinden evvelki zamanlara ait bir şekilde, adeta Kur’an öğretisinden habersiz birinin bakışı ile ele almamızdır! Bunun temelinde de, “DİN” denince, tâbi olduğumuz evrensel tek “SİSTEM” yerine, toplumsal şartlanmalardan gelen biçimde “tanr ıya inanç ve tapınma biçimlerinin” algılanması yatar!

İslâm ismiyle tanımlanan “DİN”i, dinler olarak nitelenen sayısız inanç biçimlerinin yanında varsaymak, ilkellikten kalma, toplumsal şartlanmalara dayalı bakışın sonucudur ve asla Kur’an’ın bakışı değildir ! Kur’an ’ın mesajını kabul etmek, öncesinden, geçmiş dönemlerden kalma bu bakışı terki gerektirir!

Kur’an’a göre “dinler ” yoktur, tek DİN vardır, ki İslâm ismiyle tanımlanan o “tek DİN”dir. “ALLAH indinde DİN, İslâm’dır” hükmünü, bir tanrının, sayısız dinler arasından seçtiği ve geçerliliğini kabul ettiği favorisi gibi algılamak son derece ilkelliktir!

“DİN”, Allah ismiyle işaret edilen Sınırsız Sonsuz Tek indinde , insanların göresel algı ve yorumlarıyla veya dinler denen, toplumların inanç biçimleriyle (Museviliğiyle, Hristiyanlığıyla, Müslümanlığıyla vs.) kayıtlı olmayan Evrensel Sistem ve Düzendir.

“O, DİN’den Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim, Mûsa ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi açtı, DİN’i doğru ve bütün kılın, onda ayrılığa düşmeyin diye... ” (42:13)

Page 13: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

13

13

“DİN”i kabulümüzü, “DİN”i açıklayan Kur’an -ı Kerim’in “İslâm” tanımına uygun hale getirebildiğimiz düzeyde, gelişen ve genişleyen bakış açımızla, yaşama dair çok önemli gerçekleri ve sırları keşfetmemiz mümkün hale gelir.

“DİN” Neden Gelmiştir (!?)

Başlangıçta, bir yanlış algılamayı düzeltelim: DİN, “gelmiş” değildir!.. Gönderilmiş veya gökten(!) inmiş de değildir! Bunlar, bir gerçeğe işaret eden, beşerin anlayışına göre kullanılmış mecaz, çoğunlukla da güncellenmeyip, yanlış yorumlanmış ifadelerdir! Çünkü DİN, bir tanrı(!) tarafından seçilmiş kişiler(!) aracılığıyla insanlara yukardan indirilen(!), bir emirler ve yasaklar veya talimatlar dizini değildir!

“DİN”, tâbi olduğumuz evrensel tek “SİSTEM”dir, ki özelliklerine işaretle adına “İslâm” denmiştir.

Hazreti Muhammed aleyhisselâm’ın ve evvelindeki tüm enbiyanın, kendilerinde açığa çıkan “meleki güçler ”, yani “sistemin ana kuvveleri ” vasıtasıyla “OKU”dukları ve bildirdikleri, mevcut ve yürürlükteki ALLAH SİSTEM ve DÜZENİ’dir!

Dolayısıyla DİN, hakikatte OKU’nan bu SİSTEM’dir ve halen de bu sistem “OKU”nmaktadır... Aslına bakarsanız, yaşadıklarımız, tecrübe ettiklerimiz ve öğrendiklerimiz sayesinde, dünya hayatımız, tâbi olduğumuz bu SİSTEM’i OKUmakla geçiyor; ancak ne çare ki, bu faaliyetimiz in ve “DİN”in bu olduğunun farkında değiliz...

Şu realiteden dolayı, “DİN”in anlaşılması, kavranması ve gereğinin yerine getirilmesi, akıl sahipleri için kaçınılmazdır:

İnsan ve evren aynı ve tek orijinlidir! Ayrı ayrı sayısız varlıklar gözlemlememizle birlikte, her şeyi vareden evrensel tek bir kaynak güç, evrende hükmü yürüyen tek bir b ilinç ve sonuçta, her şeyin tâbi olduğu evrensel bir SİSTEM vardır!

Dolayısıyla, insan, bilincinin hakikati olan sistemin ana kuvvelerine kendi özünden ulaşmak, onları tanımak, kabullenmek ve onları kullanmayı öğrenmek zorundadır! İnsanın varlığının evrensel anlamı budur! Zira, bilincin et-kemik bedeni terk etmesiyle birlikte, yüz yüze geleceği, kendini içinde bulacağı ve sonsuza dek içinde yaşacağı şartlar, şu an da hakikati olan ve sistemde hükmü yürüyen ana kuvvelerin yaşam boyutudur!

Bu realiteye, yani, iç dünyamızla dış dünyamızın bütünlüğünü açan “DİN”e yönelmeyip, tamamen dışımızda zannettiğimiz

Page 14: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

14

14

beş duyu dünyasını “karşımıza alarak” beyin sermayemizi tüketmek ise, telâfisi imkânsız, en büyük kayıptır; ki bunun pişmanlık ateşiyle yanmanın vereceği acı, hiçbir şeyle mukayese edilemez!

“DİN”i Neden Yaşamdan İzole Edemeyiz

“DİN”in, hakikatte “OKU”nan yaşam SİSTEMİ olmasından ve bu SİSTEM’in değişmez biçimde hayatımızın her anında yürürlükte olmasından dolayı, yaşamımız baştan sona “DİN” kapsamındadır!

Yaşam boyu karşılaştıklarımız, başımızdan geçenler, aldığımız dersler ve öğrendiklerimiz sayesinde, dünya hayatımız, aslında tâbi olduğumuz bu “SİSTEMİ OKUMA” uğraşıyla geçiyor! Ne çare ki, “DİN”in bu olduğunun ve her nefeste SİSTEM’le olduğu gibi “DİN”le iç içe olduğumuzun farkında değiliz!..

“DİN”in, insan yaşamına sonradan dahil edilen ayrı bir şey sanılması, SİSTEM’i OKU’yan Nebi ve Rasûllerin ardından ortaya çıkan yanlış yorumlardan ve taklitçi bilgiden kaynaklanmaktadır. Hakikat ehlinin açıkladığı “DİN”, “insanın, yaşadığı sistemle olan bağını çözmesine ve o sisteme yön veren özündeki evrensel bilincin özelliklerini değerlendirebilmesine” vesile olma amacına matuftur...

O halde, bu bağlamda, “DİN”de “ibadet” diye bildirilen zorunlu çalışmaları nasıl değerlendireceğiz?..

Önce, “DİN”de önerilen dua, zikir, oruç, namaz, tefekkür, hac, zekat gibi çalışmaların, insana verilmiş “görev” veya “emir” olmadığını bilelim! İbadet olarak tanımlanan tüm çalışmalar, aslında, yeme-içme gibi, ancak esas olarak beyin güçlerinin daha iyi değerlendirilmesine ve de beynin ürettiği “hologramik ışınsal bedenin” güç kazanmasına yönelik, insanın kendisi için yapması gereken çalışmalardır.

Hayatta kalabilmesi ve isteklerini gerçekleştirebilmesi için dünyada yapması gereken bildiğimiz faaliyetlerden tek farkı, kişinin, ibadet denen çalışmaları da kendisi için ve isteklerini gerçekleştirebilmesi için yapması gerektiğinin yeterince farkına varamamasıdır! Bunun sebebi şudur: Beyin, bedensel ihtiyaçlarına odaklandığı ve fizik dünyayı karşısına alıp maddi güce sahiplenmeye öncelik verdiği düzeyde, özünde mevcut manevi kuvveleri farkedip kullanması yönünde yapması gerekenlerin ve bilinç boyutuna yönelik iht iyaçlarının farkına varamaz! Yapmadığı sürece de o çalışmaların getirisini görememesi, kişinin, bu çalışmaları

Page 15: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

15

15

dışardan kendisine verilmiş “görev” veya “emir” gibi algılamasına sebep olur.

Gerek dünya yaşamımızın her anında ve gerekse ahirinde tâbi olduğumuz SİSTEM’i yöneten ana kuvveleri, düşünsel (manevi-bilinç) boyutumuzda bulup değerlendirebilmek için, “gereklerini ” yerine getirmek zorundayız; kendimiz için! Dolayısıyla, “DİN”, yaşam sistemini, varoluş gayemizi ve kendi gerçeğimizi bilmenin ta kendisidir!

Neden “OKU”mak Zorundayız

“DİN”in ilk emrini “İKRA - OKU” diye biliriz! Ancak, “OKU”manın bu derece öncelikli olmasının nedenini pek az düşünürüz!

Yine, “Kur’an OKUmanın” faziletini sık sık vurgularız! Ancak sebebi üzerinde pek az dururuz!..

“Kitap” tanımı içerisine giren “evreni ”, “yaşam sistemini”, “Kur’an’ı” veya bir “âyeti ” OKUYABİLMEK!..

Okumanın önemini anlayabilmek için, Modern Bilimin ve Tasavvufun açıkladığı şu gerçeği çok iyi kavramalıyız:

Yaşadığımız sistemin oluşturucusu, yön vericisi ve mut asarrıfı olan, herşeyin meydana getiricisi atom-altı boyutun yaşayanları, veya manevi dediğimiz “kuvveler”, kendi özümüzde mevcut, varlığımızı oluşturan, düşünce ve fiillerimizi ortaya çıkaran kuvvelerin ta kendisidir!

Varlığın özünde, bilincimiz ve yaşam, ayrılmaz bir bütün olarak, her an karşılıklı etkileşim, daha açıkçası, bir yansıma veya ahenkli bir birliktelik içerisindedir. İç dünyamız ile dış dünyamız arasında, sürekli, dinamik ve tümel bir ilişki mevcuttur.

Tıpkı bir bilgisayar misali, insan beyni de, yaşadığımız bu sistemi anlamak, sistemle olan ilişkimizi çözmek ve bu sisteme yön veren evrensel bilincin özelliklerini özü müzde bulup, değerlendirebilmek için, “OKU”ma işlevini gerçekleştirmek üzere konfigüre olmuştur! Bu sebeple, “OKU”mak, insan beyn inin asli karakteri, varoluş gayesi ve sürekli gerçekleştirdiği bir faaliyettir!.

Dolayısıyla, “OKU”mak , yukardan verilmiş bir emir değil, gerçekte beynimizin bu asli faaliyetinin ve varoluş gayesinin bilincine varmak, gereğini yerine getirmek ve yaşamda bunun sonuçlarını değerlendirmektir!

Sistemi “OKU”mak zorundayız! Çünkü, önce, sistemde yürürlükte olan hükümlerin, kanunların bilincimizde açılımını elde

Page 16: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

16

16

etmek ve sonra da şartlandığımız beş duyu dünyasını dışımızda varsayımıyla “karşımıza almak” yanılgısından kurtulup, evrenle olan dinamik, tümel bütünlüğümüzü keşfetmek zorundayız!. Zira, dünya yaşamında -yani bir beyne sahip iken -, sisteme yön veren ve özümüzde mevcut kuvvelerden hangilerini ne düzeyde tanıyabilir ve değerlendirebilirsek, bedeni terk ettikten sonra, ebediyen onları kabullenebilecek, sadece onlarla varolacak ve sadece onları kullanabileceğiz...

“OKUYABİLMENİN” Koşulu Nedir ?

Kesitsel algılama araçları “beş duyusunun” sınırlı kapasitesiyle kayıtlı kalmayan ve “OKU”yan insan için, beynin duyularla algıladığı veriler, yalnızca, evrenin asli yapısından birer kesit ve evrendeki sayısız varlıklardan birer örnektir! Beyin, algılayabildiği örneklerden, derin tefekkür ile, ötesini tespit edebilen, onların yapısal derinliklerine doğru boyutsal bir seyahat ve yükseliş gerçekleştirerek, evrensel bilince erişebilen eşsiz bir varlıktır.

Günümüz biliminin de ortaya oyduğu üzere, gerçekte yaşayan, ayrı ayrı birçok varlık değil, tek ve bütün olan SİSTEM’in kendisidir! Bilen, dileyen, yapan, eden, algılayan, gözlemleyen hep O’dur. Ama beş duyu verilerine tutsak olmuş varlıklar da, kendinden ortaya konana sahip çıkar; yaşayanın, dileyenin, yapanın, kendisi olduğunu sanır!..

İşte, “OKU”manın bizi getireceği nokta, kendimizi et-kemik bir beden zannederek, bedenin dışında algıladığımız dünyayı “karşımıza almak” yerine, gerçekte tek bir SİSTEM’in varolduğunu, varlığın her zerresinde O’nun yaşadığını ve O’nunla aramızdaki dinamik bağlantıyı, birliği ve bütünlüğü keşfetmektir!

Kur’an ’ın hükmüne göre, “OKUyabilmenin ” koşulu, tahir olmaktır; yani arınmış, duru olmak!

“La yemessehu illel mutahharun ” (Teması olmaz, tahir olandan başkasının!).

Beyni, “OKU”ma işlevinden perdeleyen engellerden, küçük yaşlardan beri edinilmiş yanlış kabullerden arınmış olmak... Beş duyuyla algıladıklarının mutlak olduğu zannından... Algıladıklarına karşı oluşan bağlardan... Onlarla kendini özdeşleştirmekten ve onlar hakkında oluşan şartlanmalardan... Şartlanmalar doğrultusunda benimsediği yargılardan... Yargılara göre oluşan arzulardan ve karşılaştıklarına göre oluşan duygulardan, arınmış olmak!..

Page 17: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

17

17

Özünün evrensel değerlerinden perdelenip, beş duyuyla algılayabildiklerinin bir kısmını “sahiplenen”, gerisini “karşısına alan” kişi, kendi ve bir de kendinden ayrı, dışındaki varlık ikilemiyle bloke ol ur, hakikati doğru OKUyamaz; sonuçta da, güçlü olan karşısında benliğinin güçsüzlüğünü yaşamaya mecbur kalır! “Şirk” kelimesi bu ortaklığı tanımlar!

Kur’an hükmünce, şirkten arınmamış olanlar necistir (kirli), “OKU”ma işlevini doğru değerlendiremezler, dolayısıyla işaretleri gerçek anlamından çıkarıp “tahrif ” etmiş olurlar!

“DİN”i Sistem olarak okuyup değerlendirmek ise gayemiz, bilincimizi geçmiş kabullerimizden arındırmak zorundayız! Hazreti Muhammed aleyhisselâm, “La ilahe ill -Allah ” formülüyle bize bunun çözümünü veriyor: “Ortaklık-ikilik yoktur, varolan ALLAH’tır!”

Dünyaya Anlatamadığımız Gerçek

Hazmetmekte zorlandığımız ve dolayısıyla dünyaya da açıklayamadığımız bir gerçek var: O da, “İslâm’ın”, bir dinin adı olmadığı!

Zannedildiği gibi, “İslâm”, sayısız dinler(!) arasındaki bir dinin adı değildir!

“İslâm”, kurulmuş veya gelmiş bir din de değildir!

“Bunlar Hristiyan, şunlar Musevi..., ve biz de İslâm!” türünden harmanlamalar, Kur’an öğretisiyle bağdaşmayan, son derece hatalı bir bakışın sonucudur! “İslâm ”, bütün Nebi ve Rasûller tarafından açıklanmaya çalışılmış aynı “DİN”e, Kur’an’da verilmiş addır. Ve O “DİN”in içerisinde Muhammedilik , İsevilik, Musevilik , vs. hepsi vardır; ancak özde, orijinde hepsi de birdir !. Değişen, sadece “DİN”in gerçeklerini insanların vüs’atince (yeterlilik düzeylerince) anlama ve algılama düzeyleridir ... Bunu kabul edene de “Müslüman ” denir. Müslümanlık, kişinin İslâm’dan ne anladığıdır; ama İslâm değildir! Müslümanlık, kişinin “DİN”den ne anladığıdır; ama “DİN” değildir! İsevilik te öyle, Musevilik te... Zira, “DİN” tektir ve “DİN” İslâm’dır.

Gerçeği “tahrif” etmekten kurtulmak ve felaha erebilmek için, bakışımızı, Kur’an ve Allah Rasûlü ’nün öğretisiyle tazelemek ve bu gerçek üzerine bina etmek zorundayız!.. Bunu basit bir misalle anlamaya çalışalım...

Şöyle bir ifade duyduğunuzu düşünün: “—Şu gördüğümüz Samanyolu galaksisi, şu gördüğümüz Andromeda galaksisi, şu gördüğümüz NGC4 Nebulası ve şu da Evren !”

Page 18: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

18

18

Şimdi bu sıralamada bir mantık, bir tutarlılık görebiliyor musunuz?.. Hayır!.. Çünkü, “evren ” dendiğinde, artık önceden sayılanların hiçbiri onun dışında kalmaz! Ama eğer şartlanmalardan ve önyargılı dargörüşten arınmamış bilinçle bakmaya devam edersek, o zaman “evreni ” de galaksilerin yanına yeni bir galaksi gibi dizer ve bilincimizi gerçeği görmeye “kör” etmiş oluruz!

Aynı şekilde, “İslâm” dendiğinde de, “DİN”dir, SİSTEM’dir, işaret edilen! Artık “İslâm” yanısıra, şu din, bu din, o dinler, vs. saymak, “İslâm” kelimesiyle işaret edilene karşı anlayışı kıtlığın, dargörüşlülüğün göstergesidir ve hatta bunun ötesinde gerçeği tahriftir.

Kur’an , kitap ehlini inkâr etmiyor; inananları inkâr etmiyor; tanımlıyor, açıklıyor, kapsıyor!.. İseviliği açıklıyor, Museviliği, açıklıyor, hatta putperestliği, müşrikliği, münafıklığı, kâfirliği, inkârcılığı, hepsini açıklıyor; her birinin sistem içerisindeki hallerini ve yerlerini tanımlıyor... Bununla birlikte, Kur’an , “DİN”in tek olduğunu vurguluyor ve “İslâm” diyerek o tek “DİN”i açıklıyor...

Sadece bu gerçeği anlamak ve kavramları yerli yerine oturtmak bile, günümüzün sayısız sorununun çözümünü kendiliğinden getirecektir.

Kur'an Neden Şüphe Olmayan Kitaptır

Kur’an, hak olduğuna şüphe olmayan Hakim kitaptır!.. Neden?

Önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, “sen”, “ben”, bir çok varlık sahip çıksak ta her bir vasfına, gerçekte Sınırsız, sonsuz tek bir SİSTEM var!.. Yaşayan O, dileyen O, yapan-yıkan O, işiten-gören, algılayan-seyreden hep O... Tüm mevcudatı kendinden, kendi özellikleriyle vareden ve seyreden de yine kendisi; sen ayrı-gayrıyı var saysanda!..

O yaşayan SİSTEM’den, insanın duyularına ve beynine zahir olan bir kesit sadece, “evren ” diye bildiğimiz yapı! Aynı zamanda, evren, O yaşayan SİSTEM’den, beyne karşılık zahir olan, “OKUNMAK” üzere açılmış “kitap ”!

“Levh-i mahfuz” denen şuursal kod ile sabit orijin yapının, yani “evrenin geninin ” açılımı, “Kur’an ” diye bildiğimiz evrensel sistemi açıklayan Kitap! Algıladığı evrende bu kitabın hükümlerini “oku ”ma faaliyetini gerçekleştirmek üzere konfigüre olmuş yapı, insan beyni! Beyin, aralıksız biçimde tarıyor ve “OKUYOR”...

Page 19: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

19

19

Aslında Modern Fizikte de açıklandığı üzere, gözlemci ile gözlenen, yani bilinç ve madde, aynı özden meydana gelmiş, ayrı olmayan yapılardır... Bunu şöyle de ifade edebiliriz: “Okuyan beyin”, “okuduğu kitaptan” ayrı değildir ve aynı özden meydana gelmiştir. Beynin, yani bizim, sistemi anlamaya çalışma faaliyetimiz, aslında Sistemi yöneten Evrensel Bilincin kendi kendine bakışı gerçeğinden, yani “kendindeki özellikleri seyrinden ” başka bir şey değildir...

Yine, O yaşayan SİSTEM’in gücüyle, O’nun bilinciyle, O’nun algılaması, O’nun değerlendirmesiyle... O’nun mânâlarıyla, O’nu OKUYOR! O’nunla OKUYOR! Çünkü O, varlığın her zerresinde, holografik olarak, tüm kudreti ve ilmiyle mevcut! Mevcudat aynasında, seyrettiği yine KENDİSİ!

Yani, insan ve onun tâbi olduğu sistem, topyekün birden vardır! Dolayısıyla, insanın tâbi olduğu ve okuduğu sistem kitabı, ona kendi hakikatini açıklayan, kendini seyrinden ibaret olan kitaptan başka birşey değildir! “Kur’an ve insan ikiz kardeştir,” aynı genetik özellikleri taşıyan...

Kitabın, insan için hak olmaması, onda şüphe olması mümkün mü? Elbette değil! Çünkü, zaten onu algılayan, okuyan insan, sensin! Kitap, sende, insanda yazılı.

“Hak olduğuna şüphe olmayan bu Kitap, korunmak isteyenleri gerçeğe erdiricidir. ” (2: 1)

Kur'an'ın “Vahiy” Esasına Dayanması Ne Demektir

Şüphe olmayan kitap, insana vahiy yollu gelen kitaptır. Kur’an’ın insanda yazılı olması, insana vahyedilmiş olmasıdır.

“Kur’an Nerede Yazılı” başlıklı yazımızda da değindiğimiz üzere; algıladığımız nesneler ve oluşumlar, atomaltı boyutta “olasılık dalgaları” halindeki sonsuz kuvvelerin, belirli özellikler olarak kavranması ile meydana çıkmaktadır... Bu evren, o sınırsız orijin mânâların, “şuursal bir kodla sistemleşmesi” ile vücuda gelmektedir, ki buranın bir adı da, herşeyin yaratılmadan evvel —ezelde— yazılı olduğu, Levh-i Mahfuz, yani, Allah ilmindeki “hüküm ve takdirin ” bilgi ve bilinç boyutudur...

Şimdi, ötedeki bir tanrı kavramı ile karıştırmadan, “Allah hüküm ve takdirinin ” insanda ve tüm mevcudatta nasıl yaşandığını anlamaya çalışalım...

“Her semâya emrini vahyetti ” (41:11), “Rabbin bal arısına vahyetti ” (16:68) şeklindeki âyetlerde vurgulandığı üzere, vahiy

Page 20: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

20

20

kelimesi ile işaret edilen şey, her bir varlığın yapısını meydana getiren ilimdir. Bu ilim, kuru bilgi değil, “bilinçtir ”. Yani, “arıya vahyetti ” âyeti ile işaret edilen şey, arının yapısını oluşturan bilgi ve bilinçtir . Bir diğer deyişle, “Allah hüküm ve takdirinin, onda ortaya konuşudur”.

Tüm varlıklar, Sistemdeki varoluş gayelerine uygun şekilde, sürekli olarak, ne yapmaları gerektiğinin bilgisi ile hayatiyetlerini sürdürmektedirler ve yapılarındaki bilgiyi ortaya koymaktadırlar. Her bir varlığın ne gayeyi yerine getireceğine ve hangi yolda gideceğine dair hükmün ortaya konuşu, onlara görevlerinin vahyi iledir. Bilinç boyutunda haklarındaki hüküm ve takdirin, nesnel varlıklarında ortaya konan mânâ olarak yaşanması için gerçekleşen iletişimidir.

Kur’an’ın vahyi, levh-i mahfuzdaki Kitabın, insanın kalbine (şuuruna) inmesidir (nüzulüdür). Kur'an’ın vahiy esasına dayanması, insanın öz yapısında onun bilgisinin mevcudiyetindendir . Bu da, kitabın birebir, yani şüphe olmayan “Hak kitap ” olmasıdır.

Nebilerde açığa çıkan bu “vahiy”, “akl -ı kül” denen ilim (kozmik bilinç) boyutunun açığa çıkması iledir ki, Cebrail isimli melek diye tavsif olunur. Dolayısıyla, Kur’an, Cebrail vasıtasıyla, son Nebi Hazreti Muhammed aleyhisselâm’ın şuuruna vahiy yollu inmiştir.

Kur’an ile insanın tâbi olduğu sistemin bütünleştirilememesi, bireyin göresel algı ve değerlendirme kapasitesinin sonucudur. Buna sebep olan, şartlanmalara dayalı beşeri yargı ve bakıştır ki, bu hâl ile Kur’an hakkında söz etmek, onun hakikatinden gafletin işaretidir.

Neden “Rabbin Adıyla OKU”

Hüküm ve varlığı hissedilen her şey, evrensel anlamda bir “kelime ” olarak tanımlanır. “Kelimeler ”, “anlamları” ifade eder. Evrendeki her varlık, her olay, her olgu, “Allah’ın kelimeleridir”. Kelimeler, “kelâmın” sonucudur ve Allah kelâmına, “Kitap ” denir. Allah’ın kitabı, insana, içinde yaşadığı, tâbi olduğu Sistemi açıklayan, “OKUNMAK” üzere açılmış “kitaptır”!

Her insan, kendisine bildirilmiş olan evrensel Kitabı, ancak “yapısını oluşturan bilincin” elverdiği kadarıyla okuyabilecektir. Çünkü, herkes, yalnızca kendinden ortaya konan mânâlar ile ve onlar kadarıyla OKUR, kavrar; ötesi ise kendisi için yok hükmünde kalır. Birimin yapısında ortaya konan bilinç, onun “Rabbi ” diye işaret edilen, özündeki “evrensel bilinç ” orijinli mânâ terkibinin hükümleriyledir. Kişide zuhur eden mânâ terkibi, onun Rabbinin hükümleriyledir. “ALLAH ” ismiyle işaret edilen ise

Page 21: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

21

21

“bütün alemlerin rabbidir ”. Alemlerde mevcut olan, ortaya çıkan bütün oluşumlar, onları meydana getiren ana kaynak olan “Rabbül aleminin ”, özelliklerinden ibarettir... “İnsan” da, aslı ve orijini itibariyle, evren gibi rabbani zuhurdan meydana gelmiş nurdur!..

Bu duruma göre; “OKU” hükmü, varlığın gerçeğini belirli mânâ bileşimleri şeklinde algılamak, bir başka deyişle belirli bir düzen olarak kavramakla gerçekleşir. Her “kelime”, ancak “kavrandığı” zaman anlam ifade etmiş olur ve o anlamla birlikte varlığı ortaya çıkar. Anlamı olmayan şeyin varlığı da sözkonusu olmaz. Çünkü, bir şeyin varlığı, onun anlam ifade etmesidir.

Atom Fiziğinde, elektronla ilgili gözlemler bu duruma güzel bir açıklama teşkil eder: Atomaltı bir parçacıkla ilgili gözlem yapıyorsak; o anda elde ettiğimiz sonuç, bizim ne şekilde baktığımızın bir sonucudur. Eğer gözlemci, tesbitine, parçacıkla ilgili bir soruyla yönelmişse, parçacıkla ilgili bir yanıt alır. Onu, dalga şeklinde tespit edecek bir soru ile yöneldiğinde ise bu kez dalga ile ilgili bir yanıt gelmektedir. Bu durum, elektronun, gözlemcinin “kavrayışından” bağımsız özelliklerinden sözedilemeyeceğini gösterir. Atomaltı parçacığın hangi özelliğinin tesbit edileceğini, ona bakanın yönelimi, yani yönelttiği sorusu belirlemektedir. Gözlemcinin ne göreceğini, sorusu belirlediğine göre; soru, bilmenin yarısıdır. Dolayısıyla, algılayan her varlık, sistemin kendisini değil, sistemde varolan “özelliklerin ”, kavrayışı ile etkileşiminin sonuçlarını algılar. İşte bu durum, onun Rabbinin hükmüyle okuması faaliyetini açıklar. Yani, algıladığımız şey, adeta yönelttiğimiz soruya Sistemin verdiği —veya sistemden aldığımız— yanıttır sadece. O yönelttiğimiz soru da, yani Sistemi kavrayış biçimimizi belirleyen bakışımız da, bizim varlığımızı meydana getiren, toplu haldeki asıl mânâ yapımız, yani “Rabbimiz ” iledir. “İkra bismi Rabbike”, bu durumu açıklayan ifadedir.

Öyle ise, alemlerin Rabbinin sayısız özelliklerinin ortaya çıktığı, sonsuz mânâları ve kemalâtı sergileyen bu “Evrensel Sistemi OKUMAK ”, ancak kişinin kendisindeki “Rabbani kapasitenin”, gene “Rabbani güç” tarafından ortaya çıkartılmasıyla mümkün olur...

“İslam” ismiyle bildirilen “DİN”i gerçeğiyle kavrayabilmek, en önemli iştir; ki, kişinin Rabbinden kaynaklanan ve kendisinde açığa çıkan bu nur, yani gerçeği farketme-kavrama gücü, kişiyi EVRENSEL SİSTEMİ TANIMA noktasına eriştirir!..

Page 22: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

22

22

“DİN”i Bilmek Kendini Tanımanın Koşuludur

Antik çağlardan beri “öze eren ” Nebi, Rasûl ve Velilerin öğretileri ile, günümüzde “Modern Bilimin ” ortaya koyduğu ortak bir gerçek şudur: Sınırlı beş duyu algımızdan doğan yanılsamaya rağmen, insanın iç dünyası ile dış dünyası, hakikatte eksiksiz ve tam bir bütündür. Bizlerin gerçekte keşfedip yaşaması gereken, varoluşumuzdaki hikmet de budur.

Bu bütünlüğü kısaca şu şekilde açıklayabiliriz: Varolan her şey evrensel enerji den (kudret ten), aynı zamanda evrensel bilinç ten (ilim den) meydana gelmiştir ve hiçbir şey bağımsız olmamak üzere evrendeki her şey birbiriyle ilintilidir. İster buna geçmişte söylendiği şekilde “herşey Allah’ın kudreti ve ilminden meydana gelmiştir” diyelim, isterseniz bilimsel tabirle “evrensel enerji ve bilinçten ”, sonuçta aynı gerçeğe işaret etmiş oluruz.

Diğer bir önemli husus; gören ve görünen, yani, insan bilinci ile tüm varlıkta hükmü yürüyen evrensel bilincin, tek ve aynı orijinli oluşudur. Sistemi düzenleyen evrensel bilinç ve onun yürürlükteki kuvveleri, insanın özünde mevcuttur. İnsanın varlığı, bu evrensel bilinç ve kuvvelerin varlığıyladır.

“Sizi de, yapageldiğiniz şeyleri de halkeden Allah’tır.” (Kur’an-ı Kerim)

İnsan, bilincini ve onun değerlerini tanımak suretiyle, hakikatte, kendi özü yolundan “sistemin ana kuvvelerini ” tanımış olur. “DİN” ilmi; yaşam sistemini, bu sisteme yön veren kuvveleri, kendi varoluş gayemizi ve gerçek özelliklerimizi tanımanın ilmidir! Dolayısıyla, “DİN” ilmi, insana bilemediğini açan ilimdir .

“İslam” ismiyle bildirilen “DİN”i gerçeğiyle kavrayabilmek de, yine, insanın özünde mevcut kuvvelerden kaynaklanan ve kendisinde açığa çıkan bir nurdur! Bir aydınlanma, kavrama ve bilinçlenmedir. Bu nur, insanı, “Evrensel Sistemi ” tanıma ve o “sisteme yön veren güçleri ” kendinde bulma kemalâtına eriştirir. Bu nur ile gerçekleşen, sistemi “OKU”ma ve kendini “tanıma” faaliyeti, insanın özündeki manevi kuvvelerin varettiği kapasitenin, yine o kuvveler ile ortaya çıkartılması suretiyle —yani Rabbi nin hükmüyle— gerçekleşir... Böylece, “nefsinin hakikatini bilen, kendi özünde mevcut sistemin ana kuvvelerini ve dolayısıyla Rabbini tanımış olur”.

“İslâm’ı”, bu yönüyle değerlendirebilirsek ve eğer, kendi özümüzdeki bu kuvvelerin neler olduğunu, bu kuvvelerin yaşarken karşılaştıklarımızla ne tür bir sinerji içerisinde olduklarını, karşılaştığımız olaylar üzerinde nasıl söz sahibi

Page 23: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

23

23

olduklarını bilebilirsek; bu kuvveleri kullanabilmemiz halinde neler üzerinde hüküm sürebileceğimizi; bu kuvveleri farkedemememiz, tanıyamamamız halinde ise karşılaşacağımız şartlara ve olaylara nasıl katlanmak zorunda kalacağımızı çözebilir, anlayabilir ve sonra da o kuvveleri kullanma yolunda meleke edinebilirsek, dünya ve ahıret yaşamımız da o nisbette mamur olur.

Ahıret (Ölümötesi) Nerededir

İnsanın, kendi özünde mevcut evrensel kuvveleri tanıması ve onları kullanmayı öğrenmesi, o kuvvelerin hüküm sürdüğü boyutun, gelecekteki kendi yaşam ortamı olması sebebiyle aslında bir zarurettir. Zira, bilincin, et-kemik bedeni terk etmesiyle birlikte yüz yüze geleceği, kendini içinde bulacağı ve sonsuza dek içinde yaşacağı şartlar, sistemde hükmü yürüyen o evrensel kuvvelerin yaşam boyutudur!

“DİN” ilmi, insana kendi “bilinmeyenlerini ” açar. “DİN”de farz diye önerilen ibadetler de, ölüm olayıyla yaşanacak bu geçişe ve sonrasında başlayacak olan kaçınılmaz yaşam şartlarına hazırlanma çalışmalarıdır.

“DİN”e yönelerek gereğini yerine getirmek, insanın kendi bilincinde yaşayacağı değişim, gelişim ve açılımlar suretiyle, karşılaştığı olaylar üzerinde nasıl söz sahibi olabildiğini görmesini mümkün kılar. Bununla birlikte, “bilincine uyguladığı o güçleri kullanabilme melekesini ” kazandırır.

“DİN”e yönelmeyip, yaşamda karşılaştığı olaylarla içsel bağlantısını çözememesi ve beş duyu dünyasını tamamen “kendi dışında” zannederek, “karşısına alması” ise, kişinin, kendindeki potansiyel kuvveleri asla farkedememesi ve onları kullanabilme melekelerini geliştirememesi ile sonuçlanır. O güçleri hissedip, yaşayamaz! Bu da, kendinden ortaya çıkan her dileğin, yine kendindeki o kuvveler vasıtasıyla gerçekleştiğini seyretme nimetinden ebediyen mahrum kalmasına sebep olur. Dolayısıyla, böylesi bir kaybın farkedilmesinin getireceği pişmanlık acısının ateşiyle yanmaktan kurtulamaz.

Her insan gibi, biz de et-kemik bedenimizi terkettiğimizde, doğrudan “ahıretimizle” yüzyüze gelecek ve beş duyu sınırlarının ötesindeki o boyutun ihtişam ve azameti karşısında, sistemin ana kuvvelerinin yaşam şartlarına tâbi olacağız. O şartlarda elimizdeki tek güç, dünyadayken beynimizi ve irade gücümüzü kullanarak hakikatimiz olarak tanıyabildiğimiz ve kabullenebildiğimiz, sistemin ana kuvvelerini kullanabilme melekemiz olacak.

Page 24: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

24

24

İnsanın ahıreti, onun bilinç boyutudur. Ahıretimiz, bizim için şu an “madde ötesi” boyuttur. Ancak, ölümle birlikte “madde ötesi” olmaktan çıkar, bizzat realitemiz olur. Hepimiz için ahıret, ortak bir ortamdır. Ancak kabir alemlerimiz, tıpkı rüya alemlerimiz gibi bireylere özgüdür.

Şu anda hem madde ve hem de bilinç dünyalarımızda yaşıyoruz. Yani, bir yandan “bedenlerimizle ” “dünyamızı” yaşarken, diğer yandan da, “bilinçlerimizle ”, yaşamımızda ortaya çıkan tüm oluşumlara yön veren derûnumuzdaki kuvvelerin yaşam boyutu olan “ahıretimizi” yaşamaktayız. Eğer böyle olmasaydı, “dünyada ” yaptıklarımızla “ahıretimizi” imar etmek diye birşey sözkonusu olmazdı. Dolayısıyla, hiçbir şey boşa gitmemek üzere, dünyada yaşadıklarımızla, sonsuza kadar yaşayacaklarımızı imar etmekteyiz...

Ölümü Tadan Kişi Nereye Gider

“Madde ” dediğimiz şey, “enerjinin ”, duyularımıza karşılık gelen bir beliriş biçimidir. Varlığını tesbit edebildiğimiz her şeyin aslı enerjidir. Madde olarak görmenin ötesinde, enerjiyi, belirli “dalgaboyları” şeklinde de gözlemleyebilmekteyiz. Madde formundaki her bir nesne, onu meydana getiren enerjinin formasyon değiştirmesi ile tükenir! Ölüm, insanın madde bedeni için tükeniştir ve kaçınılmaz bir sondur. Ancak, maddeyi oluşturan enerjinin kendisi ve ondaki “bilinç” ölmez ve asla yok olmaz !

Bilinç dediğimiz “mânâ ” yapı, mevcut duyularımızla bilemediğimiz, lâtif, son derece yüksek frekanslı bir “titreşim” boyutudur. Herşeyi kaplamıştır. Bu “bilinç titreşimi” boyuta “nur ” kelimesi ile de işaret etmekteyiz. Madde veya dalgaboyları, yahut bir çeşit enerji formu olarak beliren her şey, aslında daha evvelinde bu nurdan meydana gelmiştir. Özünde bu nur olmadan, şu anda var gördüğümüz hiç bir şey ve hiç birimiz varolmuş olamazdık... Buna göre, varlıkta tüm oluşumlar, “kuantum ” diyebileceğimiz o nur boyutundan, enerjinin çeşitli dalga boylarına ve oradan da madde boyutuna adeta bir akış içerisindedir... Nur boyutunda “var olan ” her şey de, aslında “Allah ismiyle işaret edilenin İLMİNDE” varolmuş şeylerdir. Dolayısıyla, dünyamızda —yüzeyde—, bir olay veya nesne olarak varolan her şey; orijinde —evvelinde, boyutsal derinliğinde, özünde—, “Allah ilminde ” varolmuş şeylerdir.

Bedenin ölümü, insan bilinci için, varlığın bir boyutu olan “madde ” kesitinden, bir diğer boyutu olan “nur ” boyutuna doğru geçiş sürecinin başlangıcıdır. Sistem Kitabımız Kur’an-ı Kerim ’de, ölüm, “her nefsin tadacağı”, yani her bilinçli bireyin deneyimleyeceği bir geçiş süreci olarak vurgulanır.

Page 25: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

25

25

Ölüm, bir geçiş olduğuna göre, ölümü tadan kişi nereye gider?..

Ölüm, bir yere gidiş değil; fizik bedeni terkediş ve dolayısıyla, kendimizi bilincimizin dünyasında (ahirimizde) buluşumuzdur. Yani, zannedilenin aksine, ölüm, dışsal bir yere gidiş değil, özüne dönüş, aslına rücû ediştir... Bedenin, beş duyunun ve bunlar sebebiyle kurulmuş tüm bağların terkedilişiyle birlikte başlayan bir aslına dönüş!

Ölümü tadan kişi, fizik bedenini ve bedeni vasıtasıyla sahip olduklarını arkasında bırakır, onlarla bütün bağları kesilir ve bilincinin dünyasıyla başbaşa kalır. Dünyadayken kendisine hayal gibi gelen, bilgiden ibaret olan bir yaşam ortamı, artık realitesi, gerçek dünyası olur. Orada olanları, “ruh ” denen oradaki bedeniyle görür, duyar, koklar, tadar... O boyutun yaşayanları ile yüzleşir. Kendindeki irade gücü nisbetinde onlar üzerinde hüküm sürer veya güçsüzlüğü düzeyinde onların hükmüne tâbi olur...

Kur’an -ı Kerim’de ölüme vurgu yapılarak, insanın tüm yaşam seyrine “Allah’tan geldiniz, O’na döndürüleceksiniz ” diye işaret edilir. Bu dönüş süreci, “ölümötesi ” veya “ahıret yaşamı” denen, kabir, berzah, cehennem, cennet gibi boyutları kapsayan, bize göre sonsuz bir zamanda gerçekleşir. İşte, bu süreci farketme ve hazırlanma sistemini açıklama, “DİN”in ana gayesidir. ------------ Devamı Allah indinde DİN 2.Bölüm ’de...

Allah indinde DİN 2.Bölüm Yakında Çıkıyor!

--------------------------------------------------------------

Yayın Listemiz �

Page 26: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

26

26

Yayın Listemiz Aşağıdaki e-Kitap ve programlar sizin için hazırlanmıştır.

http://ferid_hakki.sitemynet.com ’dan ücretsiz indirebilirsiniz !.

_______________________

Düşüncenin Yeni Dünyası

yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com

_______________________

Yeni � [e-Kitap] Mir’at ül İrfan (İrfan Aynası)

Yeni � [e-Kitap] G.O.P ya da HAÇLILAR MI?

Yeni � [e-Kitap] Küresel Isınma - ABD ve KAOS

Yeni � [e-Kitap] AVRUPA BİRLİĞİ VE CHRISTENDOME KAVRAMI

Yeni � [e-Kitap] MARDUK ya da KAOS

[Astroloji-Program ] Astro Yükselen �� Yeni

Yeni � [e-Kitap] GİZ’li Gülşen 1

Yeni � [e-Kitap] Depresyon

Yeni � [e-Kitap] Psikospritüel Kriz

[Astroloji-Program ] Yıldızlar Altında [Yeni] �� Yeni

Yeni � [e-Kitap] Aynadaki Evren

Yeni � [e-Kitap] Din’i Anlamada Reform

[e-Kitap] Tao’cu Uygulamanın Temelleri (Kültür Serisi-1)

[e-Kitap] En Büyük Sır- İlluminati Şeytani Bilinci

[e-Kitap] MARDUK “Yakın Gelecek” mi?

[e-Kitap] Metafizik Mucizeler ya da Yanılgılar

[e-Kitap] Kur’an-ı Kerim Meali (Microsoft Reader formatında)

[e-Kitap] Hz.İbrahim’in Mirası Hz.Musa’nın Asa’sı ve KUNDALİNİ

[e-Kitap] Dik Bahçene Solayım!

[e-Kitap] Uzaylılar

[e-Kitap] Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar II

[e-Kitap] Sonsuzluğu kucaklamış aşkın sembolü Hallac-ı Mansur

[e-Kitap] Din, Maneviyat, Psikoloji, Psikiatri

[e-Kitap] İbn Arabi ile ilgili araştırma Serüvenim

[e-Kitap] Evrenin Sırları

[e-Kitap] Etkili Sözler III

[e-Kitap] Beynimizi Kim Kullanıyor ?

[e-Kitap] Yorumsuz Katalog (Güncellendi)

[e-Kitap] Zamansızlık (timelessness)

[e-Kitap] Hangi Evreni Algılamaktayız?

[e-Kitap] Gönül Uyandırma

Page 27: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı

27

27

[e-Kitap] Kıyametin Deşifresi

[e-Kitap] Yorumsuz Katalog

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Allah

[e-Kitap] Taş’taki Güç... Mutluluğunuz için...

[e-Kitap] Etkili Sözler II

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Cennet, Cehennem

[e-Kitap] Rüya Yorumu

[e-Kitap] Kader Gerçeği

[e-Kitap] Evrensel Sırlar

[e-Kitap] Rüyanın Dışındaki Rüya

[Astroloji-Program ] Canopus

[e-Kitap] Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar

[e-Kitap] Holografik Beyin ve Evren

[e-Kitap] Mesajlar I

[e-Kitap] Uzaylıların İçyüzü

[e-Kitap] Tanrı yok Allah var

[e-Kitap] Reenkarnasyon Aldatmacası

[e-Kitap] Astroloji-Yeni Millennium’un Popüler Bilimi

[Astroloji-Program ] Planetium

[e-Kitap] Modern Bilim ZİKİR’i Keşfetti

[e-Kitap] Etkili Sözler I

[e-Kitap] Yıldızların Altında

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Din

[Astroloji-Program ] PopHR

[Kullanım kılavuzu] PopHR Rehber v.2

_______________________ Düşüncenin Yeni Dünyası

yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com

_______________________

Page 28: Sunu - Sonsuzluk Kulesi · 1 1 Sunu _____ “ Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı