eylül-ekim 2011

18
09-10/01 Eylül-Ekim, 2011 Değerli Okurlarımız, Geride bıraktığımız sıcak yaz aylarının ardından, konser, tiyatro, sergi gibi kültür sanat etkinliklerinin başladığı yeni sezon açılmış bulunuyor. O arada Vakfımızdaki müzik kurslarının da kayıtları başladı. İspanya’da, Granada Manuel De Falla Kültür Merkezinde gerçekleştirilen 2011 MUSMA çalıştayı başarıyla sonuçlandı. Türkiye ayağı Vakfımızca yürütülen MUSMA projesine 2011 programına katılan besteci Fazlı Orhun Orhon ve piyanist Salih Can Gevrek’in elde ettiği başarıları bu sayımızda okuyabilirsiniz. Ayrıca 1995’ten bu yana aralıksız yapılan “Halıcı Bilgisayarla Beste Yarışması”nın bu yıl onsekizincisi düzenleniyor. Yarışmaya katılmak isteyenlerin bestelerini 17 Ekim 2011 tarihine kadar teslim etmiş olmaları gerekiyor. Daha detaylı bilgiyi http://beste.halici.com.tr/2011 web adresinden edinebilirsiniz. Bu sayımızda Koray Ilgar’ın “Antonin Dvorak’ın Besteciliği’’ adlı makalesini, Deniz Demirci’nin “Marphe Yaylılar Dörtlüsü” başlıklı konser izlenimini ve besteci Hatıra Ahmedli Cafer’le yapılan söyleşiyi okuyabilirsiniz. Saygılarımla. Bahar Gökçeli Editör SCA MÜZİK VAKFI SUNUŞ

Upload: sevda-cenap-and-muezik-vakfi

Post on 12-Mar-2016

241 views

Category:

Documents


7 download

DESCRIPTION

SCA Müzik Dosyası Bültenleri

TRANSCRIPT

Page 1: Eylül-Ekim 2011

09-10/01

Eylül-Ekim, 2011

Değerli Okurlarımız,

Geride bıraktığımız sıcak yaz aylarının ardından, konser, tiyatro, sergi gibi kültür sanat etkinliklerinin başladığı yeni sezon açılmış bulunuyor. O arada Vakfımızdaki müzik kurslarının da kayıtları başladı.

İspanya’da, Granada Manuel De Falla Kültür Merkezinde gerçekleştirilen 2011 MUSMA çalıştayı başarıyla sonuçlandı. Türkiye ayağı Vakfımızca yürütülen MUSMA projesine 2011 programına katılan besteci Fazlı Orhun Orhon ve piyanist Salih Can Gevrek’in elde ettiği başarıları bu sayımızda okuyabilirsiniz.

Ayrıca 1995’ten bu yana aralıksız yapılan “Halıcı Bilgisayarla Beste Yarışması”nın bu yıl onsekizincisi düzenleniyor. Yarışmaya katılmak isteyenlerin bestelerini 17 Ekim 2011 tarihine kadar teslim etmiş olmaları gerekiyor. Daha detaylı bilgiyi http://beste.halici.com.tr/2011 web adresinden edinebilirsiniz.

Bu sayımızda Koray Ilgar’ın “Antonin Dvorak’ın Besteciliği’’ adlı makalesini, Deniz Demirci’nin “Marphe Yaylılar Dörtlüsü” başlıklı konser izlenimini ve besteci Hatıra Ahmedli Cafer’le yapılan söyleşiyi okuyabilirsiniz.

Saygılarımla. Bahar Gökçeli Editör

SCA MÜZİK VAKFI

SUNUŞ

Page 2: Eylül-Ekim 2011

09-10/02

VAKIFTAN HABERLERVH 09-10/01

SEVDA-CENAP AND MÜZİK KURSU

Yeni sezon kurs kayıtlarımız başlamıştır...

Çello

Çocuk Korosu

Gitar

Kadınlar Korosu

Keman

Orff

Piyano

Solfej

Şan

Yan Flüt

Tunalı Hilmi Caddesi 114 / 4906700 Kavaklıdere / Ankara

Tel: (0 312) 466 44 27 * 427 08 55/17

Page 3: Eylül-Ekim 2011

09-10/03

VH 09-10/02

MUSMA Çalıştayı27-30 Haziran 2011 Granada, İSPANYA

Türkiye ayağı SCA Müzik Vakfı tarafından yürütülen MUSMA (Music Masters on Air; http://www.musma.eu/) programı çerçevesinde, 27-30 Haziran 2011 tarihleri arasında, Granada’da bir çalıştay gerçekleştirildi. Çalıştay Manuel de Falla’nın yaşadığı mekan olan ve sonradan kültür merkezi haline getirilen Manuel de Falla kültür merkezi salonunda yapıldı. Granada Festival Direktörü Enrique Game’in açılış konuşması ile başlayan toplantıda, MUSMA koordinatörü Bn. Isaline Claeys tarafından çalıştayın düzeni hakkında bilgi verildi. Ardından besteciler tarafından, eserlerini bestelediklerken izledikleri amaç, tutum ve süreçle, eserlerinin içeriği hakkında slaytlar eşliğinde yapılan açıklamalar dinlendi. Her tanıtımdan sonra, o eserin yorumcusu, eseri baştan sona çaldı.

Sıra Türkiye’ye geldiğinde, SCAMV temsilcisi İbrahim Barışık, bu projeye festival olarak nasıl dahil olduğumuzu, bestecileri seçme sürecimizi ve proje hakkında neler düşündüğümüzü konu alan kısa bir konuşma yaptı. Ardından bestecimiz Fazlı Orhun Orhon, eseri hakkında katılanları bilgilendirdi. Eseri Salih Can Gevrek çaldı ve büyük alkış aldı. Kendisi çalıştaydaki en genç yorumcuydu (19 yaşında). Bu programda genç besteci ve genç yorumcu zorunluluğu olmakla birlikte, gençlik tanımı katılan festivallerin takdirine bırakılmıştı. Diğer yorumcuların yaşları 30-45 arasında değişiyordu.

Çalıştayda yorumcular aşağıdaki eserleri çaldılar.

Piyanist Besteci Eser

Alba Ventura Andrea Padova Waterscape in motion

Jose Enrique Bagaria João Godinho Fogo Posto (Arson)

Salih Can Gevrek Bozidar Obradinovic Postman Cheval, conquering time autonomously

Daan Wadawalle Thomas Smetryns On the Nature of Program Music

Janos Paljtay Marcell Dargay Légendes No. III.<Le pianiste prêche pour soi-même>

Joanan Gama Nana Forte A broken car

Nina Ğresicek Iluminada Pérez Frutos Al-Azhar | Aromas de leyenda

Andrea Padova Fazlı Orhun Orhon Music for piano

Malgorzata Walentynowicz Mateusz Ryczek Sub-deep of The Night (Sub-głębia Nocy)

Salih Can Gevrek Vit Zouhar Knots  for piano

Page 4: Eylül-Ekim 2011

Besteci Bozidar Obradinovic’in yorumcusu Lidija Bizjak rahatsızlığı nedeniyle toplantılara katılmamış. Orada bulunan yorumculara, onun eserini çalmak isteyen olup olamadığı sorulduğunda, diğer yorumcuların pek istekli görünmeyişi üzerine genç piyanistimiz Salih Can eseri çalmayı kabul etmiştir. Hayli zor olduğu anlaşılan bu eserin icrasında da büyük başarı kazanmış ve takdir toplamıştır..

MUSMA projesinin bir başka cephesi, çağdaş müziğin radyolarda daha çok yer bulmasını sağlama girişimleridir. Nitekim bu çalıştaya radyo temsilcileri de katılmışlardı. Bu çerçevede toplandı da TRT’ den Bn. Elif Gökalp da hazır bulunmuştur. Radyo temsilcileri ile yapılan toplantıda çağdaş müziğe en fazla yer ayıranın Granada Radyosu olduğu öğrenilmiştir. Çoğu radyo istasyonu temsilcisi, çağdaş müziğe yeteri kadar yer veremediklerini, zira klasik müzik dinleyicilerinin bile gün geçtikçe azaldığını, bir takım güçlüklerle karşılaştıklarını belirtmişlerdir.

Bu toplantıda, radyo istasyonlarının politikaları konusunda şu görüşler öne çıkmıştır:* Besteciler ile röportajlara daha fazla yer verilmesi, onların ve eserlerinin daha yakından

tanıtılması * Radyo istasyonları arasında daha bu bağlamda daha fazla alışverişin olması.* Dünyaca ünlü şeflerin çağdaş müzikte birer elçi olması yönünde çalışmaların yapılması

Bunun dışında Musma projesi için de: * Musma için genel bir video tanıtımının hazırlanması* Musma için her etkinlik öncesi kullanılacak kısa bir “jingle” ın hazırlanması* Festivallerin web sitelerinde özel yer alması.* Diğer Festivallerin de projeye katılımının sağlanması gerekliliği vurgulanmıştır.

Çalıştayda yer alan radyolar arasında; ES –RNE, BE -VRT | Klara, BE –RTBF | Musiq 3, HU-Magyar Rádió (MR3) Bartok Radio, PL -Dwojka -Program 2 RS -Radio-Television of Serbia - Radio Belgrade, SI -RTV – Ars, TR -TRT Ankara Radio, PT -Antena 2, IT -Emilia Romagna webradio, IT -RAI 3 Radyosu temsilcileri vardı.

Özellikle belirtilmesi gereken bir nokta, bu toplantıda Salih Can Gevrek’in performansıyla büyük bir takdir toplamış olmasıdır. Kendisi, tam bursla, Londra Kraliyet Müzik Akademisi’nde eğitim görme imkanını kazanmış ve bu Eylül ayında Akademi’deki öğrenimine başlamıştır.

MUSMA Granada Çalıştayı, besteciler, yorumcular ve katılımcıların toplu hatıra fotoğrafı çektirmesi ile etkinlikler son bulmuştur. Bu konuda daha fazla bilgi için http://www.musma.eu/ adresi ziyaret edilebilir.

09-10/04

VH 09-10/03

Solda: Fazlı Orhun Orhon - Sağda: Salih Can Gevrek

Page 5: Eylül-Ekim 2011

MÜZİKSEVERİN KÖŞESİMK 09-10/01

Antonin Dvorak’ın Besteciliği

Koray Ilgar

19. yüzyıl, birçok Avrupa ülkesinde ulusal ve kültürel gelişim bakımından en parlak dönemdir. Polonya’da Chopin, Macaristan’da Liszt ve Norveç’te de Grieg gibi besteciler, ulusal bestecilik okullarına zemin hazırlamış ve ülkelerinin müziğini dünyaya tanıtmışlardır. Bedrich Smetana’dan sonra Çek müziğini tüm dünyaya tanıtan besteci Antonin Dvorak olmuştur. Deniz Kızı operası, Stabat Mater, 9. Yeni Dünya’dan Senfonisi, Viyolonsel Konçertosu ve Slav Dansları, Dvorak’ı 19. yüzyılın en önemli Romantik bestecileri arasına koymuştur (Mehtiyeva 2003: 57). Nitekim Wagner ve Liszt’e yakın olmakla birlikte, Smetana’dan 17 yaş küçük olan Antonin Dvorak (1841 – 1904) bir mirasçı değilse de Brahms üslubu ve etkisiyle eserler vermiş bir bestecidir. Bu nedenle de oda müziği dalı Dvorak’ta daha önemli bir yere sahiptir (Sachs 1965: 236). “Dvorak, 19. Yüzyılda gelişmeye başlayan Çek ulusal müzik akımının büyük temsilcilerinden biridir” (Yener 2001: 112). Çağdaşı Smetana, Çek ulusal müziğini opera sahnelerine, Dvorak ise konser salonlarına getirmiş ve üstün yeteneği sayesinde tüm dünyadaki müzikseverlerin beğendiği örnekler arasına koymuştur (s.113). Smetana’nın ulusal Çek operasının yaratıcısı olmasının yanında, Dvorak’ın da Çek senfonisinin ve oda müziğinin kurucusu olduğu söylenebilir (Say 1995: 443). Smetana ile birlikte en önemli Çek senfonik müziği bestecileri arasındadır. Çek folklorunun öğelerinden yararlanmış ve eserlerinde canlı renk ve ritimler kullanmıştır (Pamir 1981: 223). Besteci bu özelliğiyle müziğin sadeliğinden yanadır; bununla birlikte kendi ülkesinin halk müziğine ait yerel dokulardan da ‘renk’ açısından faydalanmıştır (Say 1995: 443). Yaşamının büyük bir kısmını Bohemya’da geçirmiş, ancak 1892 ve 1895 yılları arasında New York’ta bulunmuş, Amerika’nın uçsuz bucaksız ovalarını, gürültülü fabrikalarını, zencilerini ve Kızılderililerini betimleyen bir eserle, bu ülkede geçirdiği yılları önemli kılmıştır. Bu eser, bestecinin sıkça seslendirilen 9. Mi minör “Yeni Dünya’dan” adlı senfonisidir (Sachs 1965: 236). Ancak bu senfoni, Kızılderili veya Amerikan müziğinin unsurlarını değil, Dvorak’ın bu yerel unsurlarla ilgili kendisine ait düşüncelerini ifade eder. Eserdeki ezgiler, Amerikan halk müziğine yönelik kısmen bir ‘atıf ’tan ibarettir. Newyork’ta bulunduğu sırada bu izlenimlerini ifade etmek isteyen Dvorak, ‘Amerikan halk müziğini belleğine kazımıştır’ (Say 1995: 443).

Smetana 1866 yılında Prag Geçici Tiyatrosu’nun müzik direktörü olduğu zaman, orkestranın baş viyolacısı kuzeydeki bir köyden gelen genç bir müzisyen olan Antonin Dvorak’tı (1841-1904). Prag Org Okulu’nda, bir kilise müzisyeninin derinlemesine eğitimini alan Dvorak, bestecilikteki büyük becerisini 1860’ların sonlarına doğru göstermeye başlamış, 1875’e gelindiğinde dört opera (librettoların üçü Çekçe, biri Almanca’ydı), beş senfoni ve yedisi yaylı dörtlü olmak üzere birçok oda müziği eseri yazmıştı. Ülkesinin dışına çıkmamış diğer Bohemyalı müzisyenlerin aksine, Dvorak önce yurt dışında küçük de olsa dikkat çekmiş, ardından 1874 yılında Avusturya devlet bursunu kazanması geniş çevrelerce tanınmasını getirmiş ve en önemlisi, Brahms ve Hanslick’in kalıcı desteğini kazanmıştır. Brahms kendi yayımcısı Berlin’li Fritz Simrock’a Dvorak’ın eserlerini basması için baskı yapmış ve Dvorak’ı Avrupa’nın önde gelen müzisyenlerine

09-10/05

Page 6: Eylül-Ekim 2011

09-10/06

MK 09-10/02

takdim etmiştir. Hanslick de genç hemşehrisinin kariyerini babacan öğütleri ve lütufkâr ikazlarıyla yönlendirmiştir. Kısmen bu güçlü destekçilerin çabaları yoluyla, Dvorak besteciliğinin ilk olgunluk dönemine kadar kayda değer bir saygınlık kazanmıştır. Daha sonraki İngiltere ve Rusya seyahatleri ve Birleşik Devletler’deki üç yıllık geçici ikametiyle birlikte Dvorak, “ikincil” bir ulusa mensup bir sanatçıya göre, o zamana kadar görülmemiş bir başarıyla elde ederek dünyanın en beğenilen bestecilerinden biri olarak yerini pekiştirmiştir (Plantinga 1984: 351-52).

Dvorak, Çek ulusal müziği yolundaki çabaları sonucunda elde ettiği büyük başarıyla birlikte, kendisini yeni ve sıra dışı bir uğraşın içinde buldu. Bu çaba, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir ulusal müzik gelişiminin ortaya konulmasına katkıda bulunmak oldu. 1892 ve 1895 yılları arasındaki kısa süreli eğitmenlik ziyareti esnasında edindiği tecrübeler, Dvorak’ın Çek ulusal düşüncesinin gerçek hümanizmine; kendi vatanının sıradan insanlarına karşı duyduğu sevginin bütün sıradan insanları bağrına basacak kadar büyük oluşunu gözler önüne serer (Finkelstein 1995: 251).

Öncülük ettiği yurttaşları içinde özellikle Antonin Dvorak, ülkesini daha büyük ve daha başarılı bir şekilde tanıtmış bir bestecidir. Dvorak, yeni ve farklı bir yol bulma arayışında olmayan, yeni bir ifade aracı yaratmaya çalışmayan, içinden geldiği gibi, sade, doğal ve duygusal müzik yazmaktan yana olan besteciler arasındadır. Eserlerinde kendi ülkesinin halk müziğini yansıtmakla birlikte, Amerika’da geçirdiği 3 yıl boyunca Yeni Dünya’nın halk müziğine de ilgi duymuş, bu sırada “Yeni Dünya’dan” adıyla bilinen senfonisinde Amerikan folklorunun öğelerinden faydalanmış, bu şekilde de bir milletin müziğinin ısrarla o milletin ve halkın içinden çıkan besteciler tarafından yazılmak zorunda olmadığını göstermiştir. Dvorak’ın Amerika’da bulunduğu yıllarda bestelediği eserler, 19. yüzyıl Amerikan bestecilerinin yazmış olduğu eserlere göre çok daha başarılı ve çok daha ulusal olan bir Amerikan müziğine örnek oluşturmaktadır (Mimaroğlu 2009: 113).

Dvorak yaşamının çoğunu operalarının ve onların düzeltmeleri üzerinde çalışarak geçirmiş olmasına karşın, müziğinin büyük bir bölümü klasik çalgı müziği biçimindedir. Bu, Brahms ile tanışmadan önceki dönemlerinde de bu şekilde olmuştur. Müziğinin akıcı özelliği, bu biçim ve türlerin besteciye biraz sorun çıkartmış olduğu izlenimini vermektedir. Bunun başlıca nedeni de, Dvorak’ın onları bir adet olarak benimsemiş olmasındandır. Benzer şekilde, bestecinin müzikteki ulusal karakterle ilgili kesin görüşlerinin olmasına rağmen, eserlerinde halk müziğine ait unsurları işleyiş tarzı kendi içinden geldiği doğal şekliyle oluşmuştur. Slav tarzında bestelediği dans ve şarkıları (özellikle coşku dolu, hareketli furiant’i ile melankolik ve hüzünlü Dumka’sı), ritmin ve modülasyonun yöresel vurgularıyla birlikte özümsenerek dile getirilmiştir. Dvorak Yeni Dünya’dan Senfonisi ile 1893 yılına ait oda müziği yapıtlarını bestelediği sırada (1893, bestecinin Amerika Birleşik Devletleri’nde geçirtiği tek dolu yılıdır) Amerikan kaynaklarına yöneldiği zaman, Orta Avrupa halk müziğiyle paylaşılan yeni bir pentatonik müzik geleneği keşfetmiştir. Dvorak’ın zamanında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırları içinde yaşayan Çek, Slovak ve Ukraynalıların müziklerini dinleyerek yapmış olduğu gibi bu da, bestecinin Amerika’daki yerel azınlıkların (Zenciler ve Kızılderililer) müziğini tercih etmiş olması

Page 7: Eylül-Ekim 2011

MK 09-10/03

bakımından anlamlı ve önemlidir. Bu göz ardı edilmiş yerel unsurlar, Dvorak’ın müziğinde ustalıklı bir şekilde aniden uluslararası ve doğal bir hale gelmiştir (Griffiths 2006: 242).

Mücadele, Romantizmin yaşamsal bir öğesidir. Ancak bu kavram, ona böylesi bir vurgu yükleyen Dvorak’ı keşfetmek adına şaşırtıcı olabilir. Muhtemelen Dvorak, gelecek kuşakların onun görünürdeki kolay verimliliği ve iyimserliği hakkında bir görüş birliğine varacaklarını zaten hissetmişti. Bestecinin talihsiz geçmişine ve evliliği sırasında 20. yüzyıl öncesi aile yaşamının en acıklı yönü olan yüksek oranda çocuk ölümüne ilişkin bir de tecrübe yaşamış olmasına rağmen Dvorak, her hangi bir kişinin veya kurumun hizmetine bağlı kalmaksızın kendi emeklerinin ürünleri sayesinde hayatını kazanan istikrarlı ve başarılı bir burjuva müzik adamının en iyi örneği olarak durmaktadır. Dvorak özellikle Amerika’da cömert bir himaye bulma konusunda kuşkusuz şanslıydı. Ayrıca bestecinin prensler yerine bir yayımcıyla yaşadığı çatışmalara karşın o, Slav Dansları’ndan senfonilere ve operalara kadar bütün türlerde ve uygun bir şekilde de kişisel olan bir dilde piyasanın istediklerini sağlayabilecek ideal bir konumdaydı. Anlamsız bir şekilde deney yapan bir deneycinin aksine, Dvorak yeni biçimler yaratmaya veya uyumsuzluğun ya da periyodikliğin mevcut ölçütlerini reddetmeye çalışmadı. Besteci, mevcut geleneklerin içinde etkili ve bireysel bir biçimde hareket edebiliyordu. Dvorak’ın farkı, onun çok nadiren rutinleşen akıcı, taze ve esnek müzik dilinde yatar. Dvorak’ın müziğinde, onu küçük bir usta konumundan çok daha üstün bir konuma yükselten bir kendiliğinden olma havası ve hissedilir biçimde bir yaratıcı güç vardır. Dvorak, özellikle Smetana gibi diğer bestecilerle yapılan savaşlardan yararlanabilme konusunda kuşkusuz çok şanslıydı. Ancak besteci, hayranlarının hoşgörülü tavrından hiçbir zaman için hoşnut olmadı. Göreceli olarak muhafazakâr bir türden olsa da, Dvorak’ın yaratıcı canlılığı ve anlamlı görüşü önem taşıyordu ve bestecinin gerçek bir Romantik olduğunu kanıtlamayı da yeteri kadar sürdürdü (Whithall 1987: 146).

Dvorak, geç 19. yüzyıl Çek müziğinde Smetana’nın mirasçısı, tamamlayıcısı ve bir dereceye kadar da rakibiydi. Kuşkusuz Dvorak’ın başarısı operaya kıyasla orkestra ve oda müziği alanlarında daha fazlaydı, ancak bu kesinlikle bestecinin kendi değerlendirmesi değildir. Dvorak son yıllarını ikinci operası olan Jacobin’i (1887) tekrar gözden geçirerek operaya adadı. Jacobin’i besteledikten iki yıl sonra, Cert a Kaca (Şeytan ile Katya, 1899) ile Rusalka’yı (1900) yazmayı sürdürdü. Her üç operası da Çek konularını ele alır, sonraki ikisi de halk masallarını temel alır. Dvorak’ın Çek efsanelerine olan sevgisi, Erben tarafından bestelenen meşhur baladlara dayalı bir dizi senfonik şiirde çoktandır gösterilmiştir, ancak onun tüm müziği bu tarzda açıkça Çek değildir. Dvorak’ın ulusçu taahhütü asla kuşku götürmez, ancak bir bakıma Rusya’yla olan benzerlikler de özetlenecek olursa, en azından Çaykovski ile Balakirev’inkilere yakın bir görüş olmuştur. Bestecinin son operaları olan Dimitri (1882) ile Armida (1904), az da olsa Bohemya’yla belli bir bağa sahiptirler ve onun çeşitli biçimlerde Schubert’e, Wagner’e ve özellikle de Brahms’a borçlu olduğu senfonileri ile oda müziği yapıtları, baskın şekilde kozmopolit olan bir dil sisteminin içinde ulusal özelliklerinin sergilemeye koyulurlar (Samson 1991: 229-30).

Dvorak’ın geleneksel müzik biçimleri içerisine dağılmış oldukça geniş bir yaratıcılık yelpazesi vardır. Dinleyicilerin vokal eserlerinden çok çalgısal eserlerine ilgi göstermelerine

09-10/07

Page 8: Eylül-Ekim 2011

09-10/08

MK 09-10/04

rağmen, bestecinin azımsanmayacak sayıda şarkısı, koral eserleri ve operaları bulunmaktadır. Solistler, koro ve orkestra için yazdığı, bir zamanların yaygın eseri “Stabat Mater” (1876-77), vokal ve çalgısal öğelerin etkin kullanımını hem uluslararası hem de oldukça gelenekçi bir üslup bağlamında gözler önüne sermiştir: armonik yapı kabaca Mendelssohn stilindedir ve final fügal bölüm “Amen” dâhil oldukça güçlü bir kontrpuantal yapıya sahiptir. Bestecinin 1886 yılındaki Leeds Müzik Festivali için bestelediği “Azize Ludmilla” adlı oratoryosu ve “Hayaletin Nişanlısı” (1885) adlı kantatı, bir tür asrileştirilmiş Handel geleneğinin takipçisidir ve İngiltere, Providence, Rhode Adası ve Milwaukee-Winconsin gibi yerlerdeki koro müziği topluluklarının en sık seslendirdikleri eserler haline gelmişlerdir (Plantinga 1984: 354).

Besteci olarak Dvorak, “Bohemya halkı ile tam bir özdeşliği korumuş, hatta ‘köylü’ öğelerini tutkuyla ele alışında halkın ‘kendi malı’ olarak tanıyacağı bir niteliği baştan sona taşımıştır”(Finkelstein 1995: 246). Çek halk müziğinin en köklü müzik formlarının çoğunun kendini gösterecek bir ifade aracı olarak değerlendirilebileceğini iddia ederek, Çek kültürünün uluslararası alanda tanınması yolunda uğraş vermiştir (Finkelstein 1995: 247). Ulusçu anlatım ve yaratı alanında halk müziğinden yararlanmayı ilke edinmiş diğer besteciler gibi, Dvorak’ta da bu müziği tam bir özgürlük ve esneklik içerisinde ve ne şekilde kullanacağıyla ilgili deneyim, bestecilik sanatında giderek ustalaştıkça meydana geldi (Finkelstein 1995: 248). Dvorak, kendisine ait keşiflerini notaya dökmeyi öğrenmiş köylü bir doğaçlamacı gibi halk tarzında düşünmeyi öğrenmiştir. Şevkin ve hayal gücünün peş peşe geldiği bu yapıtlar (Op.46 Slav Dansları), bir dış dünya ve açık hava hissi ile doludurlar.(…) Bununla birlikte, Dvorak’ın halka olan bakış açısındaki kendine özgü eğilimi sergilerler. Halk müziğindeki parlando stilini tercih eden Musorgski’nin tersine, Dvorak insan hareketliliğinin karmaşık cazibesini içeren ‘dans eden şarkılar’ında, halk sanatının sıradışı çağrışımlara sahip ritim ağırlıklı özelliğini tercih eder. Bu şekilde elde edilen ‘yeni halk sesi’, bestecinin 1879 yılında yazdığı iki bölümlü ‘Dumka’sıyla Op.51, Mi Bemol Majör Yaylı Kuartet ve 1880 yılında bestelediği üç yapıt olan ses için Çigan Ezgileri, Keman Konçertosu ve Re minör 6. Senfoni gibi müziklerinde açıkça kendisini gösterir. Bu nitelikler temelini bütünüyle klasik formlardan alan çalgı müziğinde ‘yeni bir ses’i simgelerler ve bu yapıtlar sağlam bir şekilde işlenmiş bir lirizim şeklinde Çek folkloruna ait birçok ezgiler sunarlar (Finkelstein 1995: 248-49).

Bir besteci olarak Dvorak her ne kadar farklı olmak istese bile, her yaratıcı sanatçı gibi o da içinde bulunduğu çağın şartları, beklentileri ve gelenekleri ile bütünleşmiştir. Bu sanatçılar, yalnızca bu koşulların ışığında anlaşılabilir ve aynı nesildekilerle karşılaştırılabilir. Bu açıdan ele alındığı zaman, Dvorak’ın bestelediği yapıtlarının sahip olduğu evrensel özellikler açısından kendisiyle aynı kuşaktaki diğer bestecileri aşmış olduğu söylenebilir. Bu konuyla ilgili olarak kimse Dvorak ile kıyaslanamaz. Elbette ki bu dönemde bestelenmiş bazı yapıtların üstünlüğü yadsınamaz. Örnek olarak Bizet’nin Carmen ve Mussorgsky’nin BorisGodunov adlı operalarını Dvorak’ınkilerle karşılaştırmak doğru olmaz. Piyanist bir besteci olan Grieg de Dvorak gibi iddialı bir sanatçı olmamasına karşın, Grieg’inDvorak’ı en iyi olduğu alanda, üstelik de Brahms’la kıyaslandığı senfoni ve oda müziği alanında aşmış olduğu pek düşünülemez. Ancak evrensel bestecilik daha farklı ve anlaşılması zor

Page 9: Eylül-Ekim 2011

09-10/09

MK 09-10/05

bir olgudur. Brams operaya, Mussorgsky senfoniye, Çaykovski de dinsel müziğe karşı oldukça uzak bestecilerdi. Fakat onların aksine Dvorak, org müziği hariç müzik sanatının tüm biçimlerinde geçerli yapıtlar vermiştir. Besteci yazmış olduğu eserlerinde, çalgı ve ses müziği alanındaki biçimleri stilize ederek sentezlemeye çalışmıştır (Honolka 1998: 107-108).

Dvorak’ın sahip olduğu yerinin belirlenebilmesi için müzik kalitesinin ölçüt olarak alınması normaldir. Bestecinin eserlerindeki kaliteyi ortaya çıkartabilmek için diğer bazı yaratıcı kişilerde olduğu gibi, mantıksız değerlendirmelerin arkasına saklanmanın bir anlamı yoktur. Çünkü fikirleri ve ustalıklı işlenişleri bakımından Dvorak’ın başyapıtları, 20.yüzyıl’ın zevk değişimlerinden neredeyse hiç etkilenmeyen klasik ölçütler içerisindedir. Besteci yeni bir şeyler oluşturmaktan çok, müzik dünyası kapsamında yapmış olduğu uluslararası derlemeleri ile önem kazanmış ve bu nedenle de Bach ve Mozart gibi dahi bestecilerin arasında yer almıştır. Ayrıca, Dvorak’ın ulusal ya da uluslararası alanda daha çok şey ifade edip etmediği tartışılmaktadır. Çek halkının en çok beğenip tercih ettikleri yapıtlar arasında Dvorak’ın yapıtlarının sayıca fazlalığı dikkat çekmekle birlikte, diğer ülkelerde bu sayı nispeten düşmektedir. Bugün Dvorak’ın besteci olarak bilinmeyen yanlarını ortaya çıkartma girişimleri görülmeye başlanmış olmasına karşın, bunu ikinci dünya savaşından sonra Janacek’in sahip olduğu ilerleyişle kıyaslamak olanaksız görünmektedir. Dvorak kendi ülkesinin insanlarına, dünyaya verdiğinden daha çok şey vermiş olması nedeniyle, büyüklüğünü her zaman korumuştur. Yalnızca piyano için müzik yazan Chopin dışında, ulusal müziğin kurucuları arasında Dvorak’tan başka hiçbir besteci içinde bulunduğu döneme ve çevresine karşı olan sorumluluklarından sıyrılarak müzik dünyasında böyle önemli bir konuma ulaşamamıştır (Honolka 1998: 120-21).

Aralarında 14 tanesi yaylı dörtlü olmak üzere toplam 31 tane oda müziği yapıtı, 9 tane senfoniyle birlikte dramatik uvertürleri de içeren 50 adet senfonik yapıt, Dvorak’ın yapıtlarının denli zengin olduğunun birer kanıtıdır. Bestecinin kusursuzluğa ulaşmış eserlerinin sayısı, bilinenden çok daha fazladır. Yeni Dünya’dan Senfonisi, Viyolonsel Konçertosu ve Amerikan Yaylı Dörtlüsü, bugün Çek ulusu dışında hiçbir ülkede pek kabul edilmek istenmemelerine karşın, sahip oldukları kalite bakımından dünya çapındaki türlerinin en iyileri arasında ilk sıralarda bulunmaktadırlar (Honolka 1998: 114-15).

Yararlanılan Kaynaklar

1) FINKELSTEIN, Sidney. Besteci ve Ulus: Müzikte Halk Mirası, (1960), (Çev. M. Halim Spatar), Birinci Baskı: Ekim 1995, Pencere Yayınları, İstanbul: Doyuran Matbaası, 1995.

2) GRIFFITHS, Paul. The New Penguin Dictionary of Music, Copyright, Paul Griffiths, 2004. First Published 2004, PenguinBooksLtd, Printed in EnglandbyClaysLtd, St. Ivesplc.

3) HONOLKA, Kurt. AntoninDvorak, (1973), (Çev. Emel Tezcan – Ülkü Akçar), Birinci Basım: Ekim 1998, Pan Yayıncılık, İstanbul: Yaylacık Matbaası, 1998.

Page 10: Eylül-Ekim 2011

09-10/10/1010

MK 09-10/06

4) MEHTİYEVA, Naile. Konser Kılavuzu: 92 Kompozitörden 267 Senfonik Yapıtın Analizleri, Birinci Basım: 2003, Ankara: Bilkent Üniversitesi Yayınları, 2003.

5) MİMAROĞLU, İlhan. Müzik Tarihi, Birinci Basım: Ocak 1961, İstanbul: Varlık Yayınları, 2009 (Dokuzuncu Basım).

6) PAMİR, Leyla. Müzikte Geniş Soluklar, Genişletilmiş İkinci Baskı, Birinci Basım: Ada Yayınları Mayıs 1989, İstanbul: Boyut Yayıncılık, 1998 (İkinci Basım).

7) PLANTINGA, Leon. Romantic Music: A History of Musical Style in Nineteenth-Century Europe, W. W. NORTON & COMPANY – New York, London. First Edition, 1984 by W. W. Norton &Company, Inc. Printed in the United States of America.

8) SACHS, Kurt. Kısa Dünya Musikisi Tarihi, (Çev. İlhan Usmanbaş), Birinci Basım: İstanbul, Mart 1965, İstanbul: Milli Eğitim Yayınevi, 1965 (İkinci Basım).

9) SAMSON, Jim. TheLateRomanticEra: Fromthe mid-19th Century to World War I, editedbyJimSamson, Granada GroupandTheMacmillianPressLtd, 1991. First published in the United Kingdom 1991 byTheMacmillianPress Limited. Printed in Hong Kong.

10) SAY, Ahmet. Müzik Tarihi, Ankara: Müzik Ansiklopedisi Yayınları, 1995 (Birinci Basım).

11) WHITHALL, Arnold. Romantic Music: A Concise HistoryFrom Schubert toSibelius, ThamesandHodsonLtd 1987, London. Printed in Great Britain byAldenPress, Oxford.

12) YENER, Faruk. Müzik Kılavuzu, Genişletilmiş 6. Basım, Birinci-Beşinci Basım: Bilgi Yayınları, 1970-1983. İstanbul: Remzi Kitabevi, Haziran 2001 (Altıncı Basım).

Page 11: Eylül-Ekim 2011

09-10/11/1111

MK 09-10/07

Marphe Yaylı Çalgılar DörtlüsüApollon Tapınağı’nda

Deniz Demirci

Bu yıl 11.si düzenlenen Side Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali kapsamında 23 Ağustos akşamı, Marphe Yaylı Çalgılar Dörtlüsü büyüleyici bir ortamda konser verdi. Marphe Yaylı Çalgılar Dörtlüsü; , “2006 Gülden Turalı Ulusal Keman Yarışması”nda birincilik kazanmış olup, kariyerini Berlin’de sürdürmekte olan Ankara doğumlu keman sanatçısı Eren Kuştan, Britanya’nın en iyi yeteneklerinden biri olarak adını dünyada duyuran keman sanatçısı Martyn Jackson, önemli müzik okullarından birçok burs kazanan 22 yaşındaki Avusturya kökenli viyolacı Stefanie Farrands ve çello eğitimine dört yaşında başlayan, sekiz yaşında Merrimack Valley Yaylı Çalgılar Orkestrası’yla Bréval konçertosunu icra eden A.B.D.’li Marina Warsaw-Fan’dan oluşuyor. Bu dört sanatçının ortak yanı, dünyanın en önemli müzik okullarından Berlin Hanns Eisler Müzik Yüksekokulu’nda hala eğitim görüyor olmalarıdır.

Apollon Tapınağı ile deniz arasındaki sahnede, genç müzisyenler geceye W.A.Mozart’ın No.19 Do Majör Yaylı Dörtlüsü ile başladılar. Mozart’ın ölümünden 220 yıl geçmesine rağmen, bu tarihi ortamda notalar yine gökyüzüne ve seyircilere ulaştı. Konserin devamında, A.Piazzolla’nın Melek Süiti’nden iki farklı bölümü, Berlin’li ünlü Artemis Kuartet’in özel izniyle edindikleri aranjmanları ile dinleyicilere sundular.

Page 12: Eylül-Ekim 2011

09-10/12/1212

MK 09-10/08

Konserin ikinci kısmında F. Mendelssohn’ın Mi Minör Yaylı Dörtlüsü No.4, Op.44 No.2 eserini çaldılar. Kuartetteki ses eşitliği ve sesin dağılımı gayet başarılıydı. Sayın Kuştan’la olan kısa konuşmamızda oda müziği çalışmalarının oldukça zorlu olduğunu, herkesin tüm birikimlerini beraberinde getirdiğini, çok farklı yorumların çıkabileceğini; bunun bazen çok geliştirici bazense çok yorucu olduğunu vurguladı.

Ufak tefek sayfa uçuşmalarını pratik bir şekilde atlatan Martyn Jackson’ı ve organizasyonda mandala kadar her ince detayın düşünüldüğünü vurgulamak gerekir. Konserler eskiden Apollon Tapınağı’nda yapılırken bu sene tam bir konser havasında geçmesi için organizasyon tarafından ayrı bir platforma taşınmış. Ayrıca konserdeki yerli yabancı dinleyici oranı oldukça yüksekti ve salonda alkışlar uzun süre kesilmedi.

Festivalin sanat yönetmenliğini üstlenen eski Ankara Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Trombon sanatçısı Remzi Buharalı aynı zamanda bu kuartetin isim babasıdır.Kendisi ‘Marphe’nin anlamını bana konser sırasında şu şekilde anlattı: “Marphe, sadece Akdeniz’in ortasında bulunan özel bir rengin ismidir.”Ayrıca Buharalı festival kapsamında genç sanatçılara daha çok yer verdiğini ve onların desteklenmesi gerektiğini söyledi.

Genç Sanatçı Eren Kuştan’ı bu yıl Berlin Virtüözleri ile 30 Ocak 2012’de İzmir Sanat’ da dinleyebilirsiniz. Konserde R.Schumann, A.Dvorak ve W.A.Mozart’ın eserlerini Hanns Eisler Müzik Okulu’nun ünlü profesörü Prof. Stephan Picard, Berlin Radyo Orkestrası solo viyolacısı Andreas Willwohl, Berlin Filarmoni çello sanatçısı Martin Menking ve ünlü piyanist Björn Lehmann ile birlikte yorumlayacaklar. Ayrıca Kuştan, 15-16 Mart tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile “Sarasate - Carmen Fantasy” ve “Wieniawski – Polonaise Brilliante” eserlerini seslendirecektir. Marphe Yaylı Çalgılar Dörtlüsünü de gelecek yıl festivallerde tekrar dinlemek mümkün olabilir.

Festivalin bugünlere gelmesinde emeği geçen kültür ve sanatın destekçisi olan Side Belediye Başkanı A.Kadir Uçar’ı bu ilerigörüşlü yatırımından dolayı tekrar tebrik ederim. Akdeniz’in en güzel ve en görkemli yerleşim bölgesi olan Side Antik Kentini bu şekilde dünyaya tanıtmaya çalışmak takdire şayan bir davranış olmuş doğrusu…

Page 13: Eylül-Ekim 2011

09-10/13/1313

MK 09-10/09

Besteci Hatıra Ahmedli Cafer’le Bestecilik Üzerine Söyleştik

Bahar Gökçeli

Müzikle olan yolculuğunuz nasıl başladı? Müziğe 5 yaşımdayken müzik lisesinin piyano sınıfında okuyan teyzemin kızıyla başladım. İlkokulda 16 nolu müzik okulunun piyano sınfına gittim. 7 yaşımda ilk bestemi yazdım - “Elma” çocuk korosu için şarkı. Bu konuda gazeteci olan babamın çok büyük katkıları oldu. Birçok besteciyle beni görüştürüyordu. Bu sayede onların değerli fikirlerini alma fırsatım oluyordu. Sürekli beste yazma hevesimi, öğretmenlerim de destekliyorlardı. Bazen notasını yazamadığımda bana yardımcı oluyorlardı. Asef Zeynallı adına müzik lisesinin piyano bölmündeyken, A. Azizov’da seçmeli ders olarak bestecilikte okudum. Daha sonralar Arif Melikov’a eserlerimi gösterdim ve onunla uzun süre bestecilik çalışmalarım oldu. Onun sayesinde her gün düzenli beste yazmaya başladım. Bu çalışmalarla ben Gnesinler adına bağlı Moskova Devlet Müzik

Pedagoji Üniversitesi’ni (şimdiki Rusya Müzik Akademisini) kazandım (bestecilik ve orkestrasyon G Çernov, kontrpuan G.Litinski’nin sınfı).

Bir bestecinin günlük yaşamı nasıldır? Bir gününüzü anlatır mısınız?Benim günüm genellikle sabahın dördünde başlar. Sabah çalışmalarını severim. Saat yediye kadar beste yapmaya çalışırım. Aile bireyleri uyandıktan sonra çalışmalarım zorlaşır. Her kadın gibi ev işleri, yemek yapma, vs. gibi rutin işlerle zamanım geçiyor. Küçük oğlumu okuluna bırakıp, saat dokuzda işe yetişmeye çalışırım. Eve döndükten sonra zamanımı değerlendiririm; müzik dinler veya analiz yaparım. Aile bireyleri eve toplandığında ise yine rutin işlerime devam ederim. Erken yatarım, çünkü akşam ondan sonra yorgun olurum.

Azerbaycan’da başlayan, bugün birçok klasik müzikle ilgilenen müzisyenin yolunun kesişmesini istediği; Moskova konservatuarında “bestecilik” üzerine eğitim gördünüz. Bize biraz oradaki eğitim sisteminden ve hocaların öğrencilere yaklaşımından bahseder misiniz?Eski Sovyetler Birliği’nde müzik eğitimi - toplumun müzik kültürünü öğreterek bir şahsiyetin estetik yönden gelişmesini sağlamaktaydı. Müzik eğitim sistemi, karma metodların genel ve branşlaşmış müzik pedagojisine dayanır ve müziğin benimsenmesi kabiliyetinin gelişmesine yönelir. Neden karma diyorum? Çünkü, tek başına Rus sistemi

Page 14: Eylül-Ekim 2011

09-10/14/1414

MK 09-10/10

denilen bir şey yok aslında. Büyük Petro zamanında, Rusya’ya; Alman, Fransız ve İtalyan müzisyenler davet ediliyordu. İşte bugünkü Rus sistemini oluşturan alt yapı, o zamanki müzisyenlerin bütün bu sistemleri birleştirmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bu sistem doğrultusunda müzik literatürü ile tanışma ta yuvadan başlar. Lise yaşına kadar herkes, okulu ile paralel müzik eğitimi alabilmektedir. Liseden branşlaşma başlar ve ileride profesyonel müzisyenliğin yolu çizilir. Ayrıca ilkokuldan başlayan müzik kolejleri de mevcuttu. En yüksek eğitim - konservatuar, müzik pedagoji üniversiteleri, güzel sanatlar fakülteleriydi.

Hocalara gelince; ben çok şanslıydım. Çünkü birçok meşhur hocalarda okuma imkanı buldum. Hocalarımız bizlere “siz” diye hitap ediyor, besteci görüp öyle davranıyorlardı. T. Khrennikov, Kara Karayev, N.Jiganov ve birçok meşhur besteci yetiştiren kontrpuan hocası G.İ. Litinski benim de hocam olmuştu. Azerbaycan makamlarını iyi derecede bilen Litinski benim makamsal füg yazmamı destekliyordu. Ayrıca kompozisyon hocam G. Çernov uzun süre Irak’da müzik eğitimi yaptığı ve doğu kültürünü bildiği için benim modal müziğime karşı gelmiyor, aksine bunu geliştirmeme yardımcı oluyordu.

Siz sağlam bir Rus ekolü’nden geliyorsunuz. Türkiye’ye geldiğinizde, şüphesiz “bestecilik eğitimi’nde” şaşırdığınız birtakım çarpıklıklarla karşılaştınız. Sizi ilk şaşırtan durum ne oldu? Bu konuda, son 20 yılda olumlu yönde bir değişiklik oldu mu? Müzik eğitimine geç yaşlarda başlanması ve her okulun farklı sisteme sahip olması beni şaşırtmıştı. Bestecilik ise; çok birikim isteyen bir süreç gerektirmektedir. Besteci hem kabiliyetli, hem de her şeyden çok sanata çok yönlülüğü olmalı. Bunun için de küçük yaştan bir enstrüman çalmalı. Bizde de kompozisyon Lisans devresinden başlıyor, ama lisans devresine gelinceye kadar ilkokuldan itibaren uzun süre profesyonel eğitim alınıyor. Burada yaşadığım 17 senede çok hızlı bir değişime şahit oldum. Müzik eğitiminin ilkokula kadar inmesi, bütün Türkiye’de müzik eğitimi veren okullarda aynı program uygulanması gibi ... Aslında bu da şaşırtıcıdır. Kısa sürede büyük bir şeyler yapılması, Türk sanatçıların yaratıcı ve çalışkan olduğunun göstergesidir.

Eserleri seslendirilmeyen birçok besteci var. Şüphesiz bu durum yeni kuşak besteci adaylarını olumsuz bir yönde etkiliyor. Hatta “eserlerim seslendirilmeyecekse yazmanın ne anlamı var?” düşüncesinin, bir virüs gibi yayıldığını gözlemliyoruz. Besteci adaylarını, teşvik etmek konusunda neler yapılamalı? Evet, bu problem olarak kalacak. Besteci zamanın önünde gider, onu anlamak icracılar için de çok zor oluyor, belki bir sebep bu olsa gerek. Şeflerin tanıdıkları eserleri çıkarmayı tercih etmeleri, Çagdaş eser, çalınan salonları doldurma problemleri.... Buna birçok şey eklemek mümkün. Bütün bu sebeplerden Çagdaş besteci çalınamıyor. Benim kişisel fikrim; besteci bu yola çıktığında bunları göze alarak başlamalı. Bunları bilerek yazmıyorsa o zaten besteci değildir. Bestecinin umudu bitmez ki... Aslında bestecilik bir “aşktır”. Beste yazma zevkini tadan kimse teşvik olmaksızın işine devam eder.

Page 15: Eylül-Ekim 2011

09-10/15/1515

MK 09-10/11

Ama eserleri çalınan besteci, çabuk gelişiyor bu da bir gerçek. Artık Türkiye’de Besteciler birliği kurulmuş. Yani bu o demektir ki, birçok bestecinin eseri çalınacak. Bu da sevindirici bir durumdur.

Bestecilik yarışmaları düzenleniyor. Sanatta “ödül” bir ölçü olabilir mi? Bir besteci olarak bu konuya bakış açınız nedir?Yarışmalar yetenekli gençleri tanıma ve onları teşvik etme aracıdır. Yarışmalar bilindiği üzere M.Ö 590 yılında şan, kifar çalgıcıları, müzik eseri yaratıcıları arasında başlamış. Ve günümüze kadar gelmesi ve birçok müzisyenin bu yolla tanınması, yöntemin doğru olduğu kanaatına vardırır. “Ödül”e gelince, ödül bir ölçüt değil, ama çoğu zaman kendini tanıma açısından her müzisyen gibi, besteci de ona ihtiyaç duyar.

Polonyalı besteci ve şef Krzysztof PENDERECKİ verdiği bir röportajda “tüm bestecilerin mezarda” olduğu yönünde bir açıklamada bulunmuştu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Ben ona katılmıyorum. Çünkü kendisi de bestecidir. Ve de sevdiğim bir bestecidir. Şu anda yaşayan ve herkesin beğenisini kazanan birçok besteci de tanıyorum. Belki Penderecki düşünür ki, besteci öldükten sonra meşhurlaşır, o da doğru değil, kendisi zaten meşhur. Şostakoviç’i düşünürsek; yaşadığı dönemde bile onu taklit eden, ona hayran olanlar vardı. Yedinci “Leningrad” senfonisi - tüm dünyanın beğenisini, besteci yaşarken kazanmiştir. Bunun gibi yüzlerce örnek gösterebiliriz.

Page 16: Eylül-Ekim 2011

09-10/16/1616

MK 09-10/12

Müzik İnsanı Yeniden Yaratır...

Erdal Atabek22.08.2011, Cumhuriyet Gazetesi

Üç bin kişi ayakta alkışlıyor. Çok heyecan verici bir gece yaşanıyor Ayvalık’ta. Coşkulu dinleyici kitlesi büyük bir geceyi alkışlarla seslendiriyor. Sabih Kanadoğlu önümde, eşiyle ayakta alkışlıyor. Önde bir kadın dinleyici bağırıyor: İşte, biz buradayız. Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası. Ayvalık Konserini bitirmiş. Orkestra şefimiz Rengim Gökmen, konser solisti Fazıl Say’ın elinden tutmuş geliyor, halkı selamlıyor. İnanılmaz titreşimlerin gecesi. Konser ilk yarısında eşlik eden ağustosböcekleri susmuş. Hayranlıkla baktıklarını düşünüyorum. Çeşme Kalesi’nde aynı konser tekrarlanıyor. Bu konserde de bin kişi aynı heyecanı yaşıyor. Bin kişi, çünkü daha fazlasına yer kalmıyor. Bu “dünya müziği” insanları birleştiriyor. Yürekleri aynı sıcaklıkla ısıtıyor. “Müzik insanı geliştirir” demiştim. Eksik söylemişim. “Müzik insanı yeniden yaratıyor.”

El Sistema İstanbul’a geldi. Venezüella’nın bu mucizesi dünyayı dolaşıyor.”Müzik Seni Çağırıyor” kitabımda yazmıştım. Hiç yoktan yaratılmış bir mucizedir o da. Doğuş Çocuk Gençlik Orkestrası da bir mucizedir. Bütün orkestralar bizimdir. Hepsi de insanlığın mucizeleridir. Bu müzik, bu çoksesli evrensel müzik bir mucizedir. Onu dinlediğiniz zaman artık aynı insan olamazsınız. Tıpkı sizi etkileyen bir kitabı okuduğunuz zamanki gibi. Sizi değiştiren birisiyle tanıştığınız zaman olduğu gibi. Size kendinizi tanıtan bir konuşma dinlediğiniz gibi. Aynı insan değilsiniz artık. Müzik, kitaplar, insanlar sizi yeniden yaratmıştır.

Anneler, babalar, çocuklarınıza müziğin zenginliklerini tanıtınız. Çocuğunuza bir müzik aleti çalmayı öğretiniz. Çocuklarınıza müziği sevdiriniz. Sevgili öğretmenler müziğe bir heves, bir eğlence gözüyle bakmayınız. Müziğin zekayı çok yönlü geliştirdiğini biliyorsunuz. Okullara klasik müziği eğitim aracı olarak sokunuz. Öğrencilerinizi konserlere götürünüz. Bir müzik aletini çalmayı özendiriniz. Müziğin onu yeniden biçimlendireceğini biliyorsunuz. Bu gerçeği okullarınızda hayata geçiriniz. Karşılığını mutlaka göreceksiniz.

Volga mahkumları müziğin gücünü anlamışlardı. Küreklere asılırken bağırdıkları türkülerden güç alıyorlardı. New orleanslı zenci köleler pazara toplandıklarında ayaklarını vurarak yarattıkları ritimle cazı yaratıyorlardı. Memphis’te hüznün depresyonu blues’la dile geliyordu. Aynı yerde Elvis Presley roc and roll ile yeni bir tarz yaratıyordu. “Burası Muş’tur, yolu yokuştur, giden gelmiyor acep ne iştir” türküsü de acıyı nasıl da yansıtıyordu.

Fazıl Say’dan Nazım Baladı’nın dinlerken de acıyı, hasreti, yakıcı duyguları dinliyorsunuz. Kızına yazdığı Kumru Baladı’nda doğadaki gezintiyi örtük bir özlemin kanadında duyuyorsunuz. Gershwin’in Rhapsody in Blue yapıtlarını Fazıl Say uçuruyor. Borodin’in Poloveç danslarıyla başka bir kültürde geziniyorsunuz. Çaykovski’nin İtalyan Kapriçiysu’nu yeniden dinliyorum. Bu zengin melodiler, bu görkemli yapıt sizi göklere yükseltiyor. Evet kesinlikle doğru. “Bu müzik insanı yeniden yaratıyor.” Bu müziğin bestecilerine, bu müziğin icracılarına, yorumcularına, bu müziği yaşatanlara, yayanlara, binlerce kez teşekkür ediyoruz. Bizi daha insan yaptıkları için. Bizi yeniden, yeniden yarattıkları için…

Page 17: Eylül-Ekim 2011

09-10/17/1717

2. Uluslararası Şefika Kutluer Festivali

Uluslararası Şefika Kutluer Festivali’nin ikincisi 24 Eylül’de başlıyor. Ankara Resim ve Heykel Müzesi Konser Salonu’nda gerçekleşecek festivalin son tarihi 27 Ekim. “Doğu ile Batı buluşuyor” temasıyla yapılacak olan festivalin kültürler arası diyaloğu sanatla geliştirmesi amaçlanıyor. 30 Eylül konserinin öncesinde saat 18.30’da Prof. İlber Ortaylı “Osmanlı’da Avrupa’yı Etkileyen Kültür ve Sanat” konulu bir konferans verecek. Ankara’lı sanatseverlerin ilgisini çekeceğini düşündüğümüz bu festivalin biletleriyse; Diaposon mağazaları, biletix, dost kitapevlerinde satışa sunulmaktadır.

24 EYLÜL 2011Saat:20.00Le Mans Symphony OrchestraŞef: Dominique FanalSolist:Şefika Kutluer

Açılış konserinde Şefika Kutluer ve Şef Dominique Fanal yönetimindeki Le Mans Symphony Orchestrası Fransız repertuarının en önemli eserlerini seslendirecekler.Le Mans Senfoni Orkestrası, Ankara’lı sanatseverlerle ilk kez buluşacak.

ProgramC.Chaminade: Concerto for flüte Solist: Şefika Kutluer G.Faure: Fantasie for flüte& Orchestra

ARA Massenet:Meditation, extrait de I’opera “Thais” –Prelüde pour orchestra, extrait de I’oratorio “La Vierge” Milhaud:

Le Boeuf sur le Toit, fantaisie symphonique

30 Eylül 2011Saat:20.00Festival Strings Lucerne Şef Daniel DoddaSolist:Şefika Kutluer

Festivalin 2.konserinde İsviçre’nin en önemli önemli yaylı çalgılar orkestrası “Festival Strings Lucerne” Ankara’ya ilk kez gelecek. Şef Daniel Dodda yönetimindeki Luzern yaylı çalgılar orkestrası ve Şefika Kutluer seslendirecekleri klasik müzik eserleri arasına bir de sürpriz eser alıyorlar. 30 Eylül’ün Mevlana’nın doğum günü olması dolayısıyla sanatseverlerin çok iyi bildiği bir Türk eserinin flüt ve yaylı çalgılar versiyonunu ilk kez seslendirecekler. 3. Murad’ın “ Uyan Ey Gözlerim Uyan” isimli ilahisini flüt ve orkestra için düzenleten Kutluer o gün Mevlana’nın doğum günü anısına bu eserin dünyadaki ilk seslendirmesini yapacak.

MÜZİK HABERLERİMH 09-10/01

Page 18: Eylül-Ekim 2011

09-10/18/1818

Program Felix Mendelsshon Bartholdy Sinfonia for strings No 10 in B mınor MWV N 10 P.Morlachhi ıl Pastore Svizzero

Uyan Ey Gözlerim Uyan Güfte Sultan 3. Murad Han beste: Ali Ufki Bey Düzenleme: Milos Betko P.A Genin Variations on Carnival of Venice

ARA Johann Sebastian Bach Concerto for 2 violins, strings and continuo in D mınor BWV 1043 Vivace Largo ma non tanto Allegro Coda pıe presto

Bela Bartok Roumanian Folk Dances BB 68, Sz. 56

04 Ekim 2011 Saat: 20.00“Somali’ye Yardım Konseri”Kremlin Chamber OrchestraLatin ve Popüler KlasiklerŞef: Misha RachlevskySolist: Şefika Kutluer

Rusya’nın önde gelen orkestraları arasında gösterilen Kremlin Oda Orkestrası da festivalin ilk kez Ankara’ya getirmekte olduğu orkestralardan biri. Şef Misha Rachlevsky yönetimindeki Kremlin Orkestrası ve Şefika Kutluer, Poüler klasik eserlerle birlikte Latin besteci Jose Elizondo’nun iki eserinin dünyadaki ilk seslendirmesini yapacaklar.

08 Ekim 2011Saat:20.00City Of London OrchestraŞef: Jonathon MortonSolist: Şefika KutluerProgramHolst st Paul’s SuiteAnonym- GreensleevesGluck- Dance of the Blessed SpiritsVilla Lobos- Aria No 5A.P.Doppler- Hungarian FantasyARABRİTTEN Simple Symphony Tchakovsky- Serenada

12 Ekim 2011Saat:20.00Jilin Traditional Chinese Orchestra Jubilant Meoldy of Nort ChineseBamboo flute solo Pipa Solo Sheng soloErhu and GuzhengGalloping Horses with Bronze Bells Dancing of LeapingGuzheng soloSuona soloErhu in unisonRondo Alla Turca Gongs and Drums in Celebration of Harvest

19 Ekim 2011Saat:20.00Johann Strauss Ensemble- ViennaŞef: Alfred Pfleger

27 Ekim 2011Saat:20.00European Union Chamber Orchestra Şef:Jerome AkokaSolist: Şefika KutluerProgram Haydn Symphony no 26 “Lamentatione” Mozart- flute concerto in G major K 313 Mozart-Symphony No 29 in A major K 201 Mozart-Rondo in Dmajor for flute&orchestra

MH 09-10/2